Gadir Sayfası

ANA SAYFA

 

Adem (aleyhisselam) ile ilgili Ehl-i Beyt'in Faziletlerinden:

 

Derleyen: Metin Gülbol

16/11/2020

 

 

 

“Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti ...” (Bakara 37. Ayet). Tefsiri

 

2, 3, 4 ve 5. Hadis Ehl-i Sünnet kaynaklarındandır.

 

1- İbn-i Abbas şöyle dedi: Allah-u Teala, Adem’i yaratıp ‘Kendi ruhundan ona üfürdüğü zaman’ (Secde 9. Ayet) Adem, aksırdı, bunun üzerine Allah-u Teala ona şöyle ilham etti: “Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn” “Bütün övgüler, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur” (Fatiha 1.Ayet)  Rabbi ona: “Rabbin, sana rahmet etsin” buyurdu. Daha sonra melekler ona secde ettiği zaman kendini beğendi. Sonra şöyle sordu: “Ey Rabbim! Benden sana daha sevgili bir mahluk yarattın mı?” Allahu Teala cevap vermedi. Soruyu üç defa tekrarladıktan sonra Allah ona şöyle cevap buyurdu: “Evet! Eğer onlar olmasaydı seni de yaratmazdım!”

Adem: “Ey Rab! Onları bana gösterir misin?” dedi. Bunun üzerine Allahu Teala azze ve celle hicap meleklerine hicabı (örtüyü) kaldırmalarını vahyetti. Hicaplar kaldırılınca Adem, Arş’ın önünde beş eşbâh (ruhlar) gördü. Adem şöyle sordu: “Ey Rab! Bunlar kimlerdir?”

 

Allah: “Ey Adem! Bu peygamberim Muhammed, bu Emir’ül Müminin Ali’dir, peygamberimin amcasının oğlu ve vasisidir. Bu da peygamberimin kızı Fatıma’dır. Bunlar da, Hasan ve Hüseyin, Ali’nin çocukları ve peygamberimin evlatlarıdır.”

Daha sonra Allah, Adem’e şöyle hitap etmiştir: “Ey Adem! Onlar senin çocuklarındır.” Adem, buna sevindi. Daha sonra Adem hataya düştüğünde şöyle dedi: “Ey Rab! Sana Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in hürmeti için soruyorum, beni bağışla!” Yüce Allah da onu  bunlarla bağışladı. Allahu Teala bu konuyu kitabında şöyle açıklamıştır: “Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti

...” (Bakara 37. Ayet)

 

Daha sonra Adem, yeryüzüne indirildiğinde bir yüzük yaptı ve üzerine şöyle bir yazı nakşetti: “Muhammed Resulüllâh, Ali Emir’ül Müminin” Adem “Ebu Muhammed aleyhisselâm” künyesini aldı.

 

(Allâme el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.11, S.175; C.26, S.325-326 Müesseset’ül Vefâ H.1404 Beyrut Bas.; es-Seyyid Haşim el-Behrani "el-Burhân Fi Tefsir’ül Kurân" C.1, S.89; es-Seyyid Şeref ed-Din el-Hüseyni “Tevil’ül Âyât ez-Zâhira” S.52-53 Müesseset’ün Neşr’ül İslamiyye H.1409 Kum Bas.; Nimetullâh el-Cezâiri “Kısas’ul Enbiyâ” S.42-43 Mektebet-i Ayetullah el-Meraşi H.1404 Kum Bas.; es-Seyyid Ali Tavûs el-Hilli “el-Yakîn” S.174-175 Müessesetü Dâr’ül Kitâb H.1413, Kum Bas.)

 

 

1- مُحَمّدُ بنُ عَلِيّ الكَاتِبُ الأصَفهَاَنيِ،ّ عَن عَلِيّ بنِ اِبرَاهِيمَ القاَضيِ، عَن أَبِيهِ عَن جَدّهِ عَن أَبِي أَحمَدَ الجرُجاَنيِّ عَن عَبدِ اللّهِ بنِ مُحَمّدٍ الدّهقَانِ عَن إِسحَاقَ بنِ إِسرَائِيلَ عَن حَجّاجٍ عَنِ ابنِ أَبِي نَجِيحٍ عَن مُجَاهِدٍ عَنِ ابنِ عَبّاسٍ رضَيَِ اللّهُ عَنهُ قَالَ: لَمّا خَلَقَ اللّهُ تَعَالَى آدَمَ وَ نَفَخَ فِيهِ مِن رُوحِهِ عَطَسَ، فَأَلهَمَهُ اللّهُ:  الحَمدُ لِلّهِ رَبّ العَالَمِينَ، فَقَالَ لَهُ رَبّهُ:  يَرحَمُكَ رَبّكَ، فَلَمّا أَسجَدَ لَهُ المَلَائِكَةَ تَدَاخَلَهُ العُجبُ فَقَالَ: يَا رَبّ خَلَقتَ خَلقاً أَحَبّ إِلَيكَ منِيّ؟ فَلَم يُجِب، ثُمّ قَالَ الثّانِيَةَ فَلَم يُجِب، ثُمّ قَالَ الثّالِثَةَ فَلَم يُجِب، ثُمّ قَالَ اللّهُ عَزّ وَ جَلّ لَهُ: نَعَم وَ لَولَاهُم مَا خَلَقتُكَ، فَقَالَ: يَا رَبّ فَأَرِنِيهِم، فَأَوحَي اللّهُ عَزّ وَ جَلّ إِلَي مَلَائِكَةِ الحُجُبِ: أَنِ ارفَعُوا الحُجُبَ. فَلَمّا رُفِعَت إِذاً آدَمُ بِخَمسَةِ أَشبَاحٍ قُدّامَ العَرشِ، فَقَالَ يَا رَبّ مَن هَؤُلَاءِ؟ قَالَ: يَا آدَمُ، هَذَا مُحَمّدٌ نبَيِيّ، وَ هَذَا عَلِيّ أَمِيرُ المُؤمِنِينَ ابنُ عَمّ نبَيِيّ وَ وَصِيّهُ، وَ هَذِهِ فَاطِمَةُ ابنَةُ نبَيِيّ، وَ هَذَانِ الحَسَنُ وَ الحُسَينُ ابنَا عَلِيّ وَ وَلَدَا نبَيِيّ. ثُمّ قَالَ: يَا آدَمُ هُم وُلدُكَ، فَفَرِحَ بِذَلِكَ فَلَمّا اقتَرَفَ الخَطِيئَةَ قَالَ: يَا رَبّ أَسأَلُكَ بِحَقّ مُحَمّدٍ وَ عَلِيّ وَ فَاطِمَةَ وَ الحَسَنِ وَ الحُسَينِ لَمّا غَفَرتَ لِي فَغَفَرَ اللّهُ لَهُ بِهَذَا، فَهَذَا ألّذِي قَالَ اللّهُ عَزّ وَ جَلّ: (فَتَلَقّي آدَمُ مِن رَبّهِ كَلِماتٍ فَتابَ عَلَيهِ...) فَلَمّا هَبَطَ إِلَي الأَرضِ صَاغَ خَاتَماً فَنَقَشَ عَلَيهِ "مُحَمّدٌ رَسُولُ اللّهِ وَ عَلِيّ أَمِيرُ المُؤمِنِينَ" وَيُكَنّي آدَمُ بأِبَيِ مُحَمّدٍ.

 

(الشيخ محمّد باقر بن محمّد تقي المجلسي في بحار الأنوار ج 11 ص 175  / السيد شرف الدين الحسيني في تأویل الآیات الظاهره: 52-53 / السيد هاشم البحراني في تفسیر البرهان  ج 1 ص 89 / نعمة الله الجزائري في قصص الأنبياء ص 42-43 / السيد علي طاوس الحلي في كشف اليقين ص 174-175)

 

2- Ettetnazi "Hasâis" adlı kitabında İbn-i Abbas'tan naklen şöyle dedi: "Allah-u Teala, Adem’i yaratıp ‘Kendi ruhundan ona üfürdüğü zaman’ (Secde 9. Ayet) Adem, aksırdı  ve "Elhamdulillêh - Bütün övgüler Allah'a mahsustur" dedi. Rabbi ona: “Rabbin, sana rahmet etsin” buyurdu. Daha sonra melekler ona secde ettiği zaman kendini beğendi. Sonra şöyle sordu: “Ey Rabbim! Benden sana daha sevgili bir mahluk yarattın mı?” Allahu Teala ona şöyle cevap buyurdu: “Evet! Eğer onlar olmasaydı seni de yaratmazdım!”

Adem: “Ey Rab! Onları bana gösterir misin?” dedi. Bunun üzerine Allahu Teala azze ve celle hicap meleklerine hicabı (örtüyü) kaldırmalarını vahyetti. Hicaplar kaldırılınca Adem, Arş’ın önünde beş eşbâh (ruhlar) gördü. Adem şöyle sordu: “Ey Rab! Bunlar kimlerdir?”

 

Allah: “Ey Adem! Bu peygamberim Muhammed, bu Emir’ül Müminin Ali’dir, peygamberimin amcasının oğlu ve vasisidir. Bu da peygamberimin kızı Fatıma’dır. Bunlar da, Hasan ve Hüseyin, Ali’nin çocukları ve peygamberimin evlatlarıdır.”

Daha sonra Allah, Adem’e şöyle hitap etmiştir: “Ey Adem! Onlar senin çocuklarındır.” Adem, buna sevindi. Daha sonra Adem hataya düştüğünde şöyle dedi: “Ey Rab! Sana Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in hürmeti için soruyorum, beni bağışla!” Yüce Allah da onu  bunlarla bağışladı. Allahu Teala bu konuyu kitabında şöyle açıklamıştır: “Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti

...” (Bakara 37. Ayet). Adem'in Rabbinden aldığı kelimeler şunlardır: Allah'ım! Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkı için tövbemi kabul et! Allah da onun tövbesini kabul etti"

 

 

 

 

2- النطنزي في الخصائص أنه قال ابن عباس : لمّا خلق الله آدم ونفخ فيه من روحه عطس فقال : الحمد لله ، فقال له ربه : يرحمك ربك ، فلمّا أسجد له الملائكة تداخله العجب فقال : يا رب خلقت خلقا هو أحبّ إليك مني ، قال : نعم ، ولو لا هم ما خلقتك قال : يا رب فأرنيهم ، فأوحى الله عز وجل إلى ملائكة الحجب أن ارفعوا الحجب ، فلما رفعت إذا آدم بخمسة أشباح قدّام العرش قال : يا رب من هؤلاء؟ قال : يا آدم هذا محمد نبيّي ، وهذا علي أمير المؤمنين ابن عمّ نبيّي ووصيه ، وهذه فاطمة بنت نبيي ، وهذان الحسن والحسين ابنا علي وولدا نبيي.

ثم قال : يا آدم هم ولدك ، ففرح بذلك ، فلمّا اقترف الخطيئة قال : يا رب أسألك بمحمد وعلي وفاطمة والحسن والحسين لمّا غفرت لي ، فغفر الله له بهذا ، فهذا الذي قال الله تعالى (فَتَلَقَّى آدَمُ مِنْ رَبِّهِ كَلِماتٍ فَتابَ عَلَيْهِ(البقرة : ٣٧) إن الكلمات التي تلقاها آدم من ربه : اللهم بحق محمد وعلي وفاطمة والحسن والحسين إلّا تبت عليّ ، فتاب الله عليه.

 

 (النطنزي - من علماء السنة-  في الخصائص، انظر غاية المرام ج 4 ص واليقين عن الخصائص ص 174) 

 

 

 

 



3- İbn-i Abbas Resulullah (saa)’a sordu ki:  “Ey Resulullah, Adem Rabbinden hangi kelimeler ile yalvardı da, Allah onun tövbesini kabul etti?”  Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Adem; Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkı için tövbesinin kabul edilmesini yalvardı ve kabul edildi.”

 

(Celaleddin es-Suyuti “ed-Derr’ül Mensur” C.1, S.60-61 Beyrut Bas. / Menakıb-ı Meğazeli s.59, Hadis No: 89 / El-Müttaki el-Hindi “Kenz’ul Ummal” C.1, S.234; Müntahab’ul Kenz. C.1,S.419 / El-Münavi eş-Şafii el-Kahiri “İthaf’üs Sail bima Lifatime Minel Menakıb vel-Fedail” S.76, Mektebet’ül Kuran Kahire Bas. / Abdül Aziz eş-Şinavi “Seyyidat Nisa Ehlil Cenneh” S.159, Mektebet’üt Teras el-İslamiyye -Kahire Bas. / Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi "Yenabi'ül Mevedde" S.239 / Ed-Deylemi “Firdevs’il Ahbar” C.3, S.151, Hadis No: 4409 Beyrut Bas. / Siret’ül Halebi C.1, S.219 Mısır Bas. / El-Muin el-Kaşifi “Mearic’ün Nübüvve” S.9, Hint Bas. / Âmirtesri “Ercah’ul Metalib” S.320, Lahur bas. / Hüseyin eş-Şâkiri “Ali Fil-Kitâb ves-Sünne” C.1, S.363 / Enis Emir'in "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.415 / Es-Seyyid Haşim el-Behrani “Gayet’ül Meram” S.393)

 

3- ابن المغازلي الشافعي في مناقبه قال : أخبرنا أحمد بن محمد بن عبد الوهاب إجازة، أخبرنا أبو أحمد عمر بن عبيد الله بن شوذب ، أخبرنا محمد بن عثمان قال : حدّثني محمد بن سليمان بن الحارث قال : حدّثنا محمد بن علي بن خلف العطار قال : حدّثنا حسين الأشقر قال: حدّثنا عمرو بن أبي المقدام عن أبيه عن سعيد بن جبير عن عبد الله بن عباس قال : سئل النبي صلىاللهعليهوآله عن الكلمات التي تلقاها آدم من ربه فتاب عليه قال : سأله بحق محمد وعلي وفاطمة والحسن والحسين إلّا ما تبت عليّ ، فتاب عليه.

(مناقب ابن المغازلي الشافعي ص 59 / جلال الدين السيوطي في تفسير الدر منسور ج 1 ص 60-61)

 

 

4- İmam Cafer es-Sadık aleyhisselam nakleder ki; Adem aleyhisselam ile Hz. Havva (sa) cennette dururlar iken Cebrail aleyhisselam gelip, Adem (as)'in elinden tuttu. Dolaştırmaya başladı. Bir köşke geldiler, kerpiçleri altından ve gümüşten, pencereleri yeşil zümrütten olup, içerisinde kızıl yakuttan bir taht vardı.  Taht üzerinde iki küpe, boynunda nurdan bir gerdanlık var idi. Adem (as)  onu görüp hüsn-i cemaline ve güzel görünüşüne hayran oldu. Hurilerin güzelliğini unuttu. Bu güzelliğe hayran oldu ve sonra şöyle sordu:

 

"Ya Rabbi, bu suret kimindir?"

 

Hitap geldi ki: "Habibimin kızı Fatimet'üz Zehra'nın suretidir. Başında olan taç, babasının nurudur, boynundaki gerdanlık kocası İmam-ı Ali'nin misalidir, kulaklarındaki iki küpe de, iki oğlu Hasan ve Hüseyin'in misalidir."

 

Sonra Cebrail aleyhisselam ona: Yukarıya bak, dedi. Adem (as) başını kaldırdı, beş kapı gördü. Beşi de açık idi. Her birininin  üzerine ikişer kelime yazılmış idi. En üsttekinin üzerinde: "Enel Mahmud ve hâzâ Muhammed" (Mahmud benim, bu da Muhammed'dir) yazılı idi. İkincide: "Enel A'la ve hâzâ Ali" (A'la/en yüce benim, bu da Ali'dir), üçüncüde: "Enel Fâtir ve hâzihi Fatima" (Fatır olan benim, bu da Fatıma'dır), dördüncüde: "Enel Muhsin ve hâzâ Hasan" (Muhsin benim, bu da Hasan'dır), beşincide: "Minel ihsân ve hâzâ Hüseyin" (İhsan bendendir, bu da Hüseyin'dir) yazılı idi.

 

Cebrail (as) Adem'e buyurdu ki: "Ey Adem, bu kelimeleri ve bu isimleri iyi ezberle ve hiç unutma. Bir zaman gelir ki sana lazım olur. Bu isimlere muhtaç olursun."

 

Bir zaman geldi ki Adem (as) cennetten çıkarıldı, üçyüz yıl devamlı ağladı. Bir gün gaipten bir ses gelip bu isimleri hatırlattı. O zaman Adem (as) ellerini kaldırıp şöyle dua etti:

 

"Ey Mahmud, ey Aliyyül A'la, ey Fâtır, ey Muhsin ve ey Minkel İhsan, Muhammed (saa) hürmeti için, Ali hürmeti için, Fatımâ hürmeti için, Hasan hürmeti için ve Hüseyin hürmeti için beni affet ve tövbemi kabul eyle"

 

O zaman Hak Teâlâ buyurdu ki: "Ey Adem, bu beş kimsenin hürmeti için kıyamete kadar gelecek olan evladının günahlarının affını isteseydin bu saydığın isimlerin hatırı için af ederdim"

 

(Muinuddin Muhammed Emin  Hirevi "Mearic'ün Nübüvve (Altıparmak Peygamberler Tarihi) S.224 / et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.26, s.265 / es-Safvari “Muhtasar el-Mehasin el-Müctemia fi fedail Hulefa' ül Arbaa” s.194 Dimaşk ve Beyrut Bas. / Abdurrahman es-Safvari “Nezhet’ül Mecâlis” C.2, S.186)

 

 

4- عن الإمام جعفر الصادق رحمه الله في قوله تعالى ( فتلقى آدم من ربه كلمات )(البقرة 37) كان آدم وحواء في الجنة جالسين ، فجاءهما جبريل وأتى بهما إلى قصر من ذهب وفضة ، شرفاته من زمرد أخضر ، فيه سرير من ياقوتة حمراء ، وعلى السرير قبة من نور ، فيها صورة على رأسها تاج ، وفي أذنيها قرطان من لؤلؤ ، وفي عنقها طوق من نور ، فتعجب آدم من حسنها حتى نسي حسن حواء ، فقال : ما هذه الصورة ؟ قال : فاطمة والتاج أبوها ، والطوق زوجها ، والقرطان الحسن والحسين . فرفع آدم رأسه إلى القبة فوجد خمسة أسماء مكتوبة من نور : أنا المحمود وهذا محمد ، وأنا الأعلى وهذا علي ، وأنا الفاطر وهذه فاطمة ، وأنا المحسن وهذا الحسن ، ومني الإحسان وهذا الحسين ، فقال جبريل : يا آدم احفظ هذه الأسماء فإنك تحتاج إليها ، فلما هبط آدم إلى الأرض بكى ثلاثمائة عام ، ثم دعا بهذه الأسماء ، فقال : بحق محمد وعلي وفاطمة والحسن والحسين يا محمود يا أعلى يا فاطر يا محسن اغفر لي وتقبل توبتي . فأوحى الله تعالى إليه : لو سألتني في جميع ذنوب ذريتك لغفرت لهم جميعا .

 

(الفاضل المعاصر محمد خير المقداد في  مختصر المحاسن المجتمعة في فضائل الخلفاء الأربعة للعلامة الصفوري ص 194 ط دار ابن كثير - دمشق وبيروت / عبد الرحمن الصفوري الشافعي المتوفى سن 884  قي نزهة المجالس ج 2 ص 186  / العلامة المولى معين الكاشفي عن الصادق أيضاً في معارج النبوة ص9 / السيد المرعشي  في شرح إحقاق الحق ج 26 - ص 265-266)

 

 

 

 

5- Ömer diyor ki: Adem dedi ki: “Allahım, Muhammed ve âli Muhammed hakkı için sana soruyorum, beni bağışla”

 

(Tefsir’ül Levami C.1, S.215 Lahur Bas. /  el-Beyhaki “Delail’ün Nübüvve” C.5, S.89 Dar’ül Fikir Beyrut Bas).

 

5- قال عمر بن الخطاب قال آدم "الهم إني أسئلك بحق محمد وآل محمد اغفرلي

(تفسير اللوامع ج 1 ص 215  /  البيهقي في دلائل النبوة ج 5 ص 89 ط دار الفكر).

 

 

6- Mısır el-Ezher Üniversitesi şeyhlerinden Sünni bir alimin Adem'in Tevessül Ettiği Kelimeleri Anlatması (Müthiş bir itiraf)

6- ما هي الكلمات التي تلقاها آدم من ربه فتاب عليه

 

https://www.youtube.com/watch?v=h0xbNT4ikug

 

 

 

 

 

7- Peygamber efendimiz (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Allah’ın kulları! Adem, sulbündeki nurun celalini görüp, bu nurun sahiplerini bilmeyince dedi ki: Ey Rab! Bu nurlar nedir? Şanı yüce olan buyurdu ki: Bunlar öyle nurani gölgeler ki onları, Arş’ımın en şerefli yerinden sulbüne intikal ettim. Bu nurların senin sulbünden olması dolayısı ile meleklerin sana secde etmelerini emretmiştim. Adem dedi ki: Ey Rab! Keşke bana bu nur gölgelerini gösterseydin. Şanı yüce olan Allah buyurdu ki: Ey Adem! Arş’ın yukarısına bak! Adem Arş’ın yukarısına baktığında, belindeki gölgelerin nurları sanki saf bir aynaya bakıldığında insanın suratı nasıl görünüyorsa bizim şekillerimiz de Arş’ın üzerinde Adem’e öyle göründü. Adem bunları gördüğünde dedi ki: Ey Rab! Bu gölgeler nedir? Allah buyurdu ki: Ey Adem! Bu gölgeler yarattıklarımın en faziletlileridir. Bu Muhammed’tir, ben ise Mahmud’um, kendisine adlarımdan bir ad verdim. Bu Ali’dir, ben ise Aliyyül Azim’im, kendisine adlarımdan bir ad verdim. Bu Fatıma’dır, ben de Fatır olan (gökleri ve yerleri yaratan)’ım. Kendisine adlarımdan bir ad verdim. Bu Hasan ve Hüseyin’dir, ben ise Muhsin’im. Bütün güzelliği veren benim. İkisine de adlarımdan bir ad verdim. Bunların hepsi yarattıklarımın en hayırlısı ve en keremlisidirler. Bunlar ile alır ve bunlar ile veririm. Bunlar ile cezalandırır ve bunlar ile af ederim. Ey Adem! Benden bir şey istediğinde bunları kendine vesile edin. Sana bir kötü hal olursa, bunlar ile benden şefaat dile. Ben kendi nefsime yemin verdim ki, bunlar ile bir emele varmak isteyenleri emellerine ulaştırmayı ve bunların hakkı için benden soranların suallerini hiçbir zaman reddetmeyeceğime hak ile söz verdim! Adem, hataya düştüğünde bu mübarek şahısların hakkı için sual etmişti de, Allah onun tövbesini kabul edip, onu bağışlamıştı.”

 

(Tefsir’ül İmâm el-Askeri as. S.219-221; el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.11, S.150-151; es-Seyyid Şeref üd-Din el-Hüseyni “Tevil’ül Âyât ez-Zâhira” S.48-49; S.51-52; Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” S.16)

 

 

7- الَ عَلِيّ بنُ الحُسَينِ صَلَوَاتُ اللّهِ عَلَيهِمَا حدَثّنَيِ أَبِي عَن أَبِيهِ عَن رَسُولِ اللّهِ  ص قَالَ يَا عِبَادَ اللّهِ إِنّ آدَمَ لَمّا رَأَي النّورَ سَاطِعاً مِن صُلبِهِ إِذ كَانَ اللّهُ قَد نَقَلَ أَشبَاحَنَا مِن ذِروَةِ العَرشِ إِلَي ظَهرِهِ رَأَي النّورَ وَ لَم يَتَبَيّنِ الأَشبَاحَ فَقَالَ يَا رَبّ مَا هَذِهِ الأَنوَارُ قَالَ اللّهُ عَزّ وَ جَلّ أَنوَارُ أَشبَاحٍ نَقَلتُهُم مِن أَشرَفِ بِقَاعِ عرَشيِ إِلَي ظَهرِكَ وَ لِذَلِكَ أَمَرتُ المَلَائِكَةَ بِالسّجُودِ لَكَ إِذ كُنتَ وِعَاءً لِتِلكَ الأَشبَاحِ فَقَالَ آدَمُ يَا رَبّ لَو بَيّنتَهَا لِي فَقَالَ اللّهُ تَعَالَي انظُر يَا آدَمُ إِلَي ذِروَةِ العَرشِ فَنَظَرَ آدَمُ وَ وَقَعَ نُورُ أَشبَاحِنَا مِن ظَهرِ آدَمَ عَلَي ذِروَةِ العَرشِ فَانطَبَعَ فِيهِ صُوَرُ أَنوَارِ أَشبَاحِنَا كَمَا يَنطَبِعُ وَجهُ الإِنسَانِ فِي المِرآةِ الصّافِيَةِ فَرَأَي أَشبَاحَنَا فَقَالَ مَا هَذِهِ الأَشبَاحُ يَا رَبّ فَقَالَ اللّهُ يَا آدَمُ هَذِهِ الأَشبَاحُ أَفضَلُ خلَاَئقِيِ وَ برَيِاّتيِ هَذَا مُحَمّدٌ وَ أَنَا الحَمِيدُ وَ المَحمُودُ فِي أفَعاَليِ شَقَقتُ لَهُ اسماً مِنِ اسميِ وَ هَذَا عَلِيّ وَ أَنَا العلَيِّ العَظِيمُ شَقَقتُ لَهُ اسماً مِنِ اسميِ وَ هَذِهِ فَاطِمَةُ وَ أَنَا فَاطِرُ السّمَاوَاتِ وَ الأَرضِ فَاطِمُ أعَداَئيِ عَن رحَمتَيِ يَومَ فَصلِ قضَاَئيِ وَ فَاطِمُ أوَليِاَئيِ عَمّا يَعتَرِيهِم وَ يَشِينُهُم فَشَقَقتُ لَهَا اسماً مِنِ اسميِ وَ هَذَا الحَسَنُ وَ هَذَا الحُسَينُ وَ أَنَا المُحسِنُ المُجمِلُ شَقَقتُ لَهُمَا اسماً مِنِ اسميِ هَؤُلَاءِ خِيَارُ خلَيِقتَيِ وَ كِرَامُ برَيِتّيِ بِهِم آخُذُ وَ بِهِم أعُطيِ وَ بِهِم أُعَاقِبُ وَ بِهِم أُثِيبُ فَتَوّسَل إلِيَّ بِهِم يَا آدَمُ وَ إِذَا دَهَتكَ دَاهِيَةٌ فَاجعَلهُم إلِيَّ شُفَعَاءَكَ فإَنِيّ آلَيتُ عَلَي نفَسيِ قَسَماً حَقّاً لَا أُخَيّبُ بِهِم آمِلًا وَ لَا أَرُدّ بِهِم سَائِلًا فَلِذَلِكَ حِينَ نَزَلَت مِنهُ الخَطِيئَةُ دَعَا اللّهَ عَزّ وَ جَلّ بِهِم فَتَابَ عَلَيهِ وَ غَفَرَ لَهُ.

 

)تفسير الإمام الحسن العسكري ع ص 219-221  / المجلسي في بحار الأنوار ج 11 ص 150-151 / السيد شرف الدين الحسيني في تأویل الآیات الظاهره ص 48-49)

 

 

8-  Sâd 75. Ayetin Tefsiri:  “Buyurdu ki: ‘Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?’”

     

        Bir gün Resulullah (saa), ashabı ile beraber otururken yanına bir kişi gelip dedi ki: “Ey Resulullah, şanı yüce olan Allah’ın şu buyruğundan bana haber ver: ‘Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?’ Ey Resulullah! Bir de Allah’a, meleklerden daha yakın olanlar kimlerdir?”

Resulullah (saa) buyurdu ki: “Allah’a meleklerden daha yakın olanlar; ben, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’dir. Hepimiz Arş’ın gölgeliğinde, şanı yüce olan Allah, Adem’i yaratmadan bin yıl önce Allah’ı tesbih ediyorduk. Melekler de tesbihimiz ile Allah’ı tesbih ediyorlardı. Sonra şanı yüce olan Allah, Adem’i yarattığında meleklerin ona secde etmesini emretti. Adem’e secde edilmesinin sebebi de bizleriz. Bütün melekler ona secde etti, ancak İblis secde etmedi. Şanı yüce olan Allah, ona buyurdu ki: ‘Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?’ Yani Arş’ın gölgeliğinde bulunan bu beş şahıs gibi yüce mi oldun? Allah’a varılan kapı biziz. Hidayet ermek isteyenler ancak bizimle bunu elde edebilir. Bizi sevenleri Allah da sever ve onları  cennetinde kaim kılar. Bizi buğz edenleri de Allah da buğz eder ve onlara cehenneminde bir mesken kılar. Bizi ancak helalden doğma çocuklar severler” Yani bizi haramzadeler ancak sevmezler…

 

(el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.25, S.2; C.26, S.346-347; C.39, S.306; es-Seyyid Şeref ed-Din el-Hüseyni “Tevil’ül Âyât ez-Zâhira” S.497, 498; Şeyh Saduk “Fedâil’üş Şîa” S.7,8, Hadis No: 7; es-Seyyid Muhammed Ali el-Hulüv “Ma Nüzile Minel Kuran Fi Şanu Fatima” S.81; es-Seyyid Haşim el-Behrani “el-Burhan Fi Tefsir’ül Kuran” C.4, S.64; Kenz Cami’ül Fevaid S.266-267; eş-Şeyh Muhammed Fadıl el-Mesudi “Esrar’ül Fatimiyye” S.165-166;  Ahmed el-Müstanbat "el-Katra fî Menâkib'un Nebî vel-Itra" C.1, S.84; Muhammed as-Salihi el-Endimeşki "el-Kurân ve Fedail Ehl'il Beyt" S.472-473 / Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” S.239; Nimetullah el-Cezairi “Kısas’ul Enbiya” S.34-35 (Kesintili))

 

 

 

8- رَوَي الصّدُوقُ بِإِسنَادِهِ عَن أَبِي سَعِيدٍ الخدُريِ،ّ قَالَ: كُنّا جُلُوساً عِندَ رَسُولِ اللّهِ (ص) إِذ أَقبَلَ إِلَيهِ رَجُلٌ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ! أخَبرِنيِ عَن قَولِ اللّهِ عَزّ وَجَلّ لِإِبلِيسَ: (أَستَكبَرتَ أَم كُنتَ مِنَ العالِينَ)(سورة ص: 75) مَن هُم يَا رَسُولَ اللّهِ الّذِينَ هُم أَعلَي مِنَ المَلَائِكَةِ المُقَرّبِينَ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ _ص:  أَنَا وَعَلِيّ وَفَاطِمَةُ وَالحَسَنُ وَالحُسَينُ ع كُنّا فِي سُرَادِقِ العَرشِ نُسَبّحُ اللّهَ فَسَبّحَتِ المَلَائِكَةُ بِتَسبِيحِنَا قَبلَ أَن يَخلُقَ اللّهُ عَزّ وَجَلّ آدَمَ بأِلَفيَ عَامٍ، فَلَمّا خَلَقَ اللّهُ عَزّ وَجَلّ آدَمَ أَمَرَ المَلَائِكَةَ أَن يَسجُدُوا وَلَم يُؤمَرُوا بِالسّجُودِ إِلّا لِأَجلِنَا، فَسَجَدَتِ المَلَائِكَةُ كُلّهُم أَجمَعُونَ إِلّا إِبلِيسَ أَبَي أَن يَسجُدَ، فَقَالَ اللّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالى: (يَا إِبلِيسُ ما مَنَعَكَ أَن تَسجُدَ لِما خَلَقتُ بيِدَيَّ أَستَكبَرتَ أَم كُنتَ مِنَ العالِينَ) أَي مِن هَؤُلَاءِ الخَمسَةِ المَكتُوبَةِ أَسمَاؤُهُم فِي سُرَادِقِ العَرشِ. فَنَحنُ بَابُ اللّهِ ألّذِي يُؤتَي مِنهُ وَبِنَا يهَتدَيِ المُهتَدُونَ، فَمَن أَحَبّنَا أَحَبّهُ اللّهُ وَأَسْکَنَهُ جَنَّتَهُ،  وَمَن أَبغَضَنَا أَبغَضَهُ اللّهُ وَأَسكَنَهُ نَارَهُ وَلَا يُحِبّنَا إِلّا مَن طَابَ مَولِدُهُ.

 

(الشيخ الصّدُوقُ فضائل الشیعه: 5/ 7، عنه  المجلسي في البحار: 11/ 142 ح 9 و ج 15/ 21 ح 34 و ج 39/ 306 ح 120 و ج 26/ 346 ح 19 و البرهان: 6/ 516 ح 9، محمد الصالحي الأنديمشكي في  القرآن و فضائل اهل بيت (عليهم السلام) ص: 472-473 / السيد شرف الدين الحسيني في تأویل الآیات الظاهره: 2/ 508 ح 11 / السيد هاشم البحراني في تفسیر البرهان ج 4 / 683 / احمد المستنبط في القطره من بحار مناقب النبي والعتره ج: ص: 8 )

 

9- “Allah, Adem’e bütün isimleri öğretmiş, sonra onları meleklere göstererek: ‘Eğer sadıklardan iseniz, bunların adlarını bana söyleyin’ buyurmuştu. Melekler ise: ‘Seni tesbih ederiz, bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Alim ve Hakim olan sensin’ demişlerdi. Allah: ‘Ey Adem! Onları adları ile kendilerine bildir!’ dedi.” (Bakara 31-33. Ayetler)

 

İmam Cafer es-Sadık )aleyhisselam) hazretleri şöyle buyurmuştur: “Şanı yüce olan Allah vardı ve ondan başka hiçbir şey yok iken, Celalinin nurundan beş şahıs yarattı ve her birine Kuran’da zikretmiş olduğu isimlerinden bir isim verdi. Kendisi Hamid’tir ve peygamberimiz (saa)’in ismini Muhammed verdi. Kendisi el-A’la (en yüce) olandır, yücelik olan Ali ismini de Müminlerin Emiri Ali bin Ebi Talib’e verdi. Güzel isimlerinin hepsi onundur ve bu güzellikten Hasan ve Hüseyin isimlerini verdi. Kendisi el-Fatır (her şeyi yaratan)’dır ve bu ismini de Fatıma’ya verdi. Bu mübarek şahısları nurundan yarattığında, melekler o mübarek beş şahısın nurunu görüp, tazim olarak tesbihe başladılar. Allah, Adem (as)’i yarattığında, Adem Arş’ın sağına bakıp onları gördü ve dedi ki: Ey Rab! Bunlar kimlerdir? Allah buyurdu ki: Ey Adem! Bunlar benim safvetim ve seçkinlerimdir. Onları celalimin nurundan yarattım ve isimlerimden isimler verdim. Adem dedi ki: Ey Rab! Onların üzerinde olan hakkın için, isimlerini bana öğret. Allah buyurdu ki: Ey Adem! Bunlar sende emanet ve sırrımdan bir sır olarak dursun. Senden başkası iznim olmadan bu sırra sahip olmasın. Adem dedi ki: Ey Rab, istediğin gibi olsun. Allah buyurdu ki: Ey Adem! Söylediklerine dair bana ahd-i misak ver.  Adem (as) ahd-i misak verdikten sonra şanı yüce olan Allah ona o beş mübarek zatın isimlerini öğretti ve sonra meleklere bu isimleri öğretmeden onlara şöyle buyurdu: "Eğer sadıklardan iseniz bunların (beş nurun) adlarını bana söyleyin. Melekler ise: Seni tesbih ederiz, bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Alim ve hakim olan sensin dediler. Allah da şöyle buyurdu: Ey Adem! Onları (beş nuru) adları ile kendilerine bildir, dedi". Bunun üzerine melekler, Adem (as)’in Allah tarafından bu ilme seçildiğini ve üstün kılındığını bildiler. Allah, meleklerin Adem’e secde etmelerini emrettiğinde bu secdeyi Adem’e üstünlük ve kendisine de ibadet olarak saydı.  Fasık olan İblis ise bu emre karşı çıkıp: Ben ondan (Adem’den) daha hayırlıyım, dedi. Allah da buyurdu ki:  Adem’in sulbünde bulunacak bu beş nurun fazileti hakkı ve şialarının değeri hakkı için, sen onlara ilişemeyeceksin. İblis dedi ki: Muhlis kullarından başka hepsini yoldan çıkarmaya çalışacağım. Allah buyurdu ki: Benim o kullarımın üzerinde  senin hiçbir hükmün olamaz”(Hicr 39-40. Ayetler) Yani mübarek beş nurun şialarına İblis’in hiçbir hükmü olmayacaktır.

 

(Tefsir-i Fırat bin İbrahim el-Kufi S.56-57  / Mevsuat'il İmam el-Hüseyin C.19, S.590-591 / Cami Ahadis Ehlul Beyt C.20, S.8857 / Muhammed Rida el-Kummi el-Meşhedi "Tefsir-i Kenz'ud Dekâik ve Behrul Garâib" C.1, S.360-361  / Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” S.15)

 

 

 

9-فر،[تفسير فرات بن ابراهيم ] أَحمَدُ بنُ صَالِحٍ الهمَداَنيِّ عَنِ الحَسَنِ بنِ عَلِيّ عَن زَكَرِيّا بنِ يَحيَي التسّترَيِّ عَن أَحمَدَ بنِ قُتَيبَةَ الهمَداَنيِّ عَن عَبدِ الرّحمَنِ بنِ زَيدٍ عَن أَبِي عَبدِ اللّهِ ع قَالَ إِنّ اللّهَ تَبَارَكَ وَ تَعَالَي كَانَ وَ لَا شَيءَ فَخَلَقَ خَمسَةً مِن نُورِ جَلَالِهِ وَ اشتَقّ لِكُلّ وَاحِدٍ مِنهُمُ اسماً مِن أَسمَائِهِ المُنزَلَةِ فَهُوَ الحَمِيدُ وَ سمَاّنيِ مُحَمّداً وَ هُوَ الأَعلَي وَ سَمّي أَمِيرَ المُؤمِنِينَ عَلِيّاً وَ لَهُ الأَسمَاءُ الحُسنَي فَاشتَقّ مِنهَا حَسَناً وَ حُسَيناً وَ هُوَ فَاطِرٌ فَاشتَقّ لِفَاطِمَةَ مِن أَسمَائِهِ اسماً فَلَمّا خَلَقَهُم جَعَلَهُم فِي المِيثَاقِ عَن يَمِينِ العَرشِ وَ خَلَقَ المَلَائِكَةَ مِن نُورٍ فَلَمّا أَن نَظَرُوا إِلَيهِم عَظّمُوا أَمرَهُم وَ شَأنَهُم وَ لُقّنُوا التّسبِيحَ فَذَلِكَ قَولُهُ تَعَالَى: (وَ إِنّا لَنَحنُ الصّافّونَ وَ إِنّا لَنَحنُ المُسَبّحُونَ)(الصافات 165-166)  فَلَمّا خَلَقَ اللّهُ تَعَالَي آدَمَ ع نَظَرَ إِلَيهِم عَن يَمِينِ العَرشِ فَقَالَ يَا رَبّ مَن هَؤُلَاءِ قَالَ يَا آدَمُ هَؤُلَاءِ صفَوتَيِ وَ خاَصتّيِ خَلَقتُهُم مِن نُورِ جلَاَليِ وَ شَقَقتُ لَهُم اسماً مِن أسَماَئيِ قَالَ يَا رَبّ فَبِحَقّكَ عَلَيهِم علَمّنيِ أَسمَاءَهُم قَالَ يَا آدَمُ فَهُم عِندَكَ أَمَانَةٌ سِرّ مِن سرِيّ لَا يَطّلِعُ عَلَيهِ غَيرُكَ إِلّا بإِذِنيِ قَالَ نَعَم يَا رَبّ قَالَ يَا آدَمُ أعَطنِيِ عَلَي ذَلِكَ العَهدَ فَأَخَذَ عَلَيهِ العَهدَ ثُمّ عَلّمَهُ أَسمَاءَهُم (ثُمّ عَرَضَهُم عَلَي المَلائِكَةِ) وَ لَم يَكُن عَلّمَهُم بِأَسمَائِهِم (فَقالَ أنَبئِوُنيِ بِأَسماءِ هؤُلاءِ إِن كُنتُم صادِقِينَ قالُوا سُبحانَكَ لا عِلمَ لَنا إِلّا ما عَلّمتَنا إِنّكَ أَنتَ العَلِيمُ الحَكِيمُ قالَ يا آدَمُ أَنبِئهُم بِأَسمائِهِم فَلَمّا أَنبَأَهُم بِأَسمائِهِم...) عَلِمَتِ اَلْمَلاَئِکَهُ أَنَّهُ مُسْتَوْدَعٌ وَ أَنَّهُ مُفَضَّلٌ بِالْعِلْمِ وَ أُمِرُوا بِالسُّجُودِ إِذْ کَانَتْ سَجْدَتُهُمْ لآِدَمَ تَفْضِیلاً لَهُ وَ عِبَادَهً لِلَّهِ إِذْ کَانَ ذَلِکَ بِحَقٍّ لَهُ وَ أَبَی إِبْلِیسُ اَلْفَاسِقُ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ فَقَالَ« ما مَنَعَکَ أَلاّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُکَ » قَالَ« أَنَا خَیْرٌ مِنْهُ » قَالَ فَقَدْ فَضَّلْتُهُ عَلَیْکَ حَیْثُ أَمَرْ [تُ] بِالْفَضْلِ لِلْخَمْسَهِ اَلَّذِینَ لَمْ أَجْعَلْ لَکَ عَلَیْهِمْ سُلْطَاناً وَ لاَ مِنْ شِیعَتِهِمْ [یَتَّبِعُهُمْ] فَذَلِکَ اِسْتِثْنَاءُ اَللَّعِینِ إِلاّ عِبادَکَ مِنْهُمُ اَلْمُخْلَصِینَ »(الحجر 40)  قَالَ« إِنَّ عِبادِی لَیْسَ لَکَ عَلَیْهِمْ سُلْطانٌ »(الحجر 42) وَ هُمُ اَلشِّیعَهُ .

 

( تفسیر فرات الکوفی , جلد 1 , صفحه 56 / جامع احادیث اهل بیت علیهم السلام (همراه با ترجمه و شرح) جلد 20 ص 8857 / کتاب تاریخ امام حسین علیه السلام - موسوعه الامام الحسین علیه السلام جلد 19 ص 590-591 / الشيخ محمّد بن محمّد رضا القمّي المشهدي في تفسير كنز الدّقائق وبحر الغرائب - ج ١ ص 360-361)

 

 

10- Abdullah bin Sinan'dan naklen,  imam Cafer as-Sadık (as)'den şöyle buyurdu:  Adem aleyhisselam, hataya düştüğü zaman, Muhammed ve Ehl-i Beyt'i ile Allah'a teveccüh etmişti. Allahu Teala ona dedi ki: Ey Adem, Muhammed'i nerden bilirsin. Adem dedi ki: Beni yarattığın zaman, başımı kaldırıp baktığımda, Arş'a şöyle bir yazı gördüm: Muhammed, Allah'ın Rasulü'dür, Ali de Emir'ül Müminin'dir.

 

(Allamet'ül Meclisi "Bihar'ül Envar" C.27, S.7 / İbn-i Tavus "el-Yakin fi İmrat Emir'ül Müminin" S.55-56)

 

10- عَن عَبدِ اللّهِ بنِ سِنَانٍ عَن أَبِي عَبدِ اللّهِ ع قَالَ:  لَمّا أَخطَأَ آدَمُ خَطِيئَةً تَوَجّهَ بِمُحَمّدٍ وَ أَهلِ بَيتِهِ،  فَأَوحَي اللّهُ إِلَيهِ: يَا آدَمُ،  مَا عِلمُكَ بِمُحَمّدٍ قَالَ: حِينَ خلَقَتنَيِ رَفَعتُ رأَسيِ فَرَأَيتُ فِي العَرشِ مَكتُوباً: مُحَمّدٌ رَسُولُ اللّهِ عَلِيّ أَمِيرُ المُؤمِنِينَ.

 

(المجلسي في بحار الأنوار ج 27 ص 7 / السيد رضي الدين علي بن موسى إبن طاووس في الیقین فی إمره أمیر المؤمنین 55 و 56)