Alevi Mektebi Sitesi           

 

HAZRET-İ FATIMA'NIN FAZİLETLERİ

 

Her varlığın iki yönü vardır. Bir zahiri yönü; yani herkesçe görülebilen, gözlemlenebilen yönü, bir de gözlerden gizli kalan yönü. Peygamberler, masum imamlar ve diğer ilahi insanların gerçek makamları onların herkesçe görünen, bilinen yönlerinde değil, Allah’la olan ilişkilerinde tecelli eden kişiliklerindedir. İlahi şahsiyetleri sırf insanlarla olan ilişkilerinde müşahede edilen yönleriyle değerlendirmek, okyanusun derinliklerini araştırmadan onu kıyıdan görünen dalgalarıyla tanımaya benzer; oysa bu basit bir tanımadan öte bir şey değildir.

İlahi şahsiyetlerin varlık okyanuslarını tanıyabilmek için ilahi yardıma ihtiyaç vardır. İlahi yardım sayesinde insan, ilahi nurları görebilecek bir göze, manevi makamları anlayabilecek bir kalbe sahip olur. Bu ilk aşamadır. İkinci aşamada ise, insan ilahi elçiler tarafından gelen bilgiye muhtaçtır.

Hz. Fatıma’nın (s.a) geceleri ibadetle geçirdiğini tarihte okumak mümkündür. Ama bu amelin Allah katındaki gerçek değerini, Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kızım Fatıma (s.a) geçmiş gelecek bütün kadınlardan üstündür. O vücudumun bir parçasıdır, gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O benim ruhumdur. O insanlardan olan bir huridir. Rabbinin huzurunda ibadete durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi, onun nuru da gökteki melekler için parlar ve Allah Teala meleklerine şöyle hitap eder. “Ey melekler, bakın benim cariyem (kulum) Fatıma’ya; o benim huzurumda durmuştur, korkudan titriyor; kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım.” [1]

Hz. Fatıma’nın (s.a) konuşma ve davranışlarında Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi olduğunu tarihten öğrenmek mümkündür; ama onun bütün istek ve arzularında, düşünce ve hareketlerinde rızası Allah’ın rızası, gazabı Allah’ın gazabı olacak bir makama eriştiğini, yani masum olduğunu Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir.

Elbette Hz. Fatıma’nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur. Şüphecilerin imamı olarak tanınan Fahr-i Razi bile, “Hz. Fatıma’nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur” demiştir. Evet, Hz. Fatıma’nın (s.a) birtakım faziletlerini öğrenmek mümkündür ama; onun Allah katındaki makamını bilmek zordur. Bu eserde Hz. Fatıma’yla (s.a) ilgili hadisler çeşitli bölümlere tasnif edilerek tercümeleriyle sunulmuştur. Umudumuz şu ki, özellikle Ehl-i Sünnet kaynaklarından toplanan bu hadisleri okumakla mümin kardeşler Ehl-i Beyt’i daha iyi tanımaya muvaffak olurlar.

Tevfik Allah’tandır

1. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (a.s) Nutfesinin Cennet Meyvelerinden Oluştuğu Ve Hazretin Hayız Ve Nifasadan Uzak, İnsan Şeklinde Bir Huri Olduğuna Dair

1- Suyutî, "ed-Dürr-ül Mensur" adlı tefsirinde, "Subhan-ellezi esra bi-abdihi leylen min-el mescid-il haram…" [2] ayetinin tefsir bölümünün sonunda, Tabaranî'den naklen Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Miraca götürüldüğümde beni cennete dahil ettiler ve ben cennet ağaçlarından bir ağacın yanında durdum; öyle bir ağaçtı ki, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle bir araya geldim ve o, Fatıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzuluyorsam Fatıma'yı kokluyorum."[3]

2- Müstedrek-üs Sahihayn'ın sahibi, kendi senediyle Sa'd İbn-i Malik'ten Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s) bir cennet ayvasını bana getirdi; ben onu yedim ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Bu yüzden ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fatıma'nın boynunu kokluyorum." [4]

3- Zehair-ül Ukbâ kitabında İbn-i Abbas'tan şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi. Aişe, Peygambere: “Niçin Fatıma'yı böyle çok öpüyorsun?” dedi. Resulullah (cevabında) şöyle buyurdu: “Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve bütün meyvelerinden bana ikram etti. Bu meyveler benim sulbümde nutfeye dönüştü ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Ben o meyveleri arzu ettiğimde Fatıma'yı öpüyorum, onun kokusu bana cennette yediğim meyveleri hatırlatıyor.” [5]

4- Zehair-ül Ukbâ kitabında Siret-ül Molla'dan naklen Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: "Cebrail cennetten bir elma getirdi, ben onu yedim ve Hatice ile bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra Hatice bana: “Benim hamlim çok hafiftir ve sen yanımdan ayrıldığında, karnımdaki bebek benimle konuşuyor…” dedi." [6]

5- Hatib-i Bağdadî, "Tarih-i Bağdad" adlı eserinde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'a (s.a.a): “Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun.?” dedim. Resulullah: “Ey Aişe, ben miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve orada bana bir elma verdi; ben onu yedim; o, benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice'yle bir araya geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit, onu öpüyorum.” buyurdu." [7]

6- Yine Tarih-i Bağdad'da Hatib kendi senediyle İbn-i Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kızım Fatıma, Hz. Adem soyundan bir hurîdir; ne hayız olur ve ne de nifas. Onun, Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye adlandırılması, Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir." [8]

7- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İmam Hasan'ın (a.s) doğumu hususunda, Hz. Fatıma'ya hizmet eden Esma adlı kadından şöyle naklediyor: "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Bu doğumda Fatıma'dan nifas ve hayız kanı geldiğini görmedim" dedim. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen kızım Fatıma'nın tertemiz olduğunu ve (asla) hayız ve doğum kanı görmediğini bilmiyor musun?” [9]

2. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Anne Rahmindeyken  Annesiyle Konuştuğu, Doğumunun Hz. Havva, Asiya, Gülsüm Ve Meryem'in Yardımıyla Gerçekleştiği Ve Dünyaya Gelirken Secde Ettiğine Dair

Zehair-ül Ukbâ kitabının müellifi, Siret-ül Molla'dan naklen, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Cebrail, bana cennetten bir elma getirdi; ben onu yedim ve Hatice'yle bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile kaldı. Hatice: “Benim kolay bir hamlim var. Sen benim yanımdan ayrıldığında karnımdaki çocuk benimle konuşuyor” diyordu. Hatice, doğum vakti geldiğinde Kureyş hanımlarına haber gönderdi. Ama onlar kabul etmeyerek: “Muhammed'in hanımı olduğun için senin yanına gelmeyiz.” dediler. Bu esnada aniden, güzellik ve nurları vasfedilemeyecek dört hanım Hatice'nin huzuruna geldi; onlardan biri: “Ben senin annen Havva'yım”, diğeri: “Ben Mezahim kızı Asiye'yim”, öbürü: “Ben Musa'nın bacısı Gülsüm'üm”, dördüncüsü: "Ben İmran'ın kızı ve İsa'nın annesi Meryem'im” dedi ve sözlerine şunu eklediler: “Kadınların yapması gereken işi üstlenmek ve sana yardım etmek için geldik.”

Hatice diyor ki: "Böylece Fatıma (s.a) dünyaya geldi ve secde halinde yere düştü; ama parmağını göğe doğru kaldırmıştı." [10]

3. Bölüm

Hazrete Fatıma Ve Betul İsimlerinin Verilmesinin Sebebi Ve Hazretin Künyesi

Birinci bölümde İbn-i Abbas'ın Resulullah'tan (s.a.a) şu hadisi naklettiğini zikrettik: "Onun Fatıma (kesilmiş), diye adlandırılması Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir."

Şimdi bu husustaki diğer hadislere de bir göz atalım:

1- Zehâir-ül Ukbâ kitabında nakledildiği üzere Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, neden Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye isimlendirildiğini biliyor musun?" Ben (Ali): "Neden Fatıma diye isimlendirilmiş ya Resulullah?" diye sordum. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Çünkü Allah (azze ve celle) kıyamette onu ve onun soyundan gelenleri cehennem ateşinden kesmiş, ayırmıştır."

Muhibbuddin Taberî, İmam Ali Rıza'nın (a.s) kendi Müsned'inde bu hadisi şu ibareyle naklettiğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hakikaten Allah (azze ve celle) kızım Fatıma'yı ve onun evlatlarını ve onları sevenleri ateşten kesmiş, ayırmıştır. Bunun için Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye isimlendirilmiştir." [11]

2- Kenz-ül Ummâl'da bu hadis şöyle nakledilmiştir: "Onun Fatıma diye adlandırılması, Allah'ın onu ve onu sevenleri ateşten uzaklaştırmış olduğu içindir."[12]

3- İbn-i Esir, "en-Nihaye” adlı kitabında şöyle yazıyor: "Fatıma, "Betûl" (ayrılan) diye adlandırılmıştır. Çünkü o, kendi zamanının kadınlarından fazilet, din ve soyluluk yönünden ayrılmış (ve seçkinlik kazanmış)tır." [13]

Bazıları da dünyadan kopup Allah'a yöneldiği için bu adı aldığını söylemişlerdir.

Ubeydet-ül Harevî de "Garibeyn" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Fatıma'nın "Betûl" diye isimlendirilmesi, eşsiz olduğu içindir."

4- İbn-i Esir, “Üsd-ül Gabe” adlı kitabında, Hz. Fatıma'nın hayatını anlatırken şöyle yazıyor: "Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" (babasının annesi) idi." [14]

5- İbn-i Abdülbirr, "el-İstiâb" adlı kitabında İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" idi." [15]

4. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Birçok Yönden Hz. Resulullah'a Benzediğine Dair

1- Sahih-i Tirmizî, kendi senediyle Resulullah'ın zevcesi Aişe'den şöyle nakletmiştir: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vakarında Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim."

Ve yine şöyle demiştir: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına geldiğinde, Peygamber yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına geldiğinde, Fatıma yerinden kalkar, onu öper ve kendi yerinde oturturdu." [16]

2- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Aişe'nin şöyle dediğini nakleder: "Ben, Fatıma kadar konuşma ve sohbetinde Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim. Fatıma, Resulullah'ın bulunduğu yere geldiğinde, Peygamber ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu." [17]

Müstedrek-üs Sahihayn'in sahibi şöyle demiştir: "Bu hadis, Buharî ve Müslim'in, sahih hadis için zikrettikleri şartları taşımaktadır."

Bu hadisi, Beyhakî de kendi Sünen'inde şu ekle nakletmiştir: "Peygamber de, (s.a.a) Fatıma'nın yanına geldiğinde Fatıma, ona hoş geldin der, yerinden kalkıp babasının elinden tutar ve öperdi."

3- İmam Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, Enes İbn-i Malik'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Hiç kimse Hasan İbn-i Ali (a.s) ve Fatıma (s.a) kadar Resulullah'a (s.a.a) benzemiyordu." [18]

4- Müslim kendi Sahih'inde, Hz. Fatıma'nın faziletleri babında, Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: "Peygamberin (s.a.a) hanımlarının hepsi (onun huzurunda) bir araya toplanmış oldukları bir sırada Fatıma geldi. Yürüyüşü Resulullah'ın (s.a.a) yürümesi gibiydi. Resulullah (s.a.a): "Hoş geldin kızım!" dedi ve sonra onu sağ veya sol yanında oturttu…" [19]

Bu hadisin devamı vardır. Geriye kalan kısmını 9. bölümde nakledeceğiz. İbn-i Mace, Ahmed İbn-i Hanbel ve hadis alimlerinden birçokları bu hadisi nakletmişlerdir.

5- Muttakî, Kenz-ül Ummâl'da, Aişe'den şöyle nakleder: "Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Fatıma'nın (s.a) saçından çok öperdi." [20]

Bu hadisi, İbn-i Asakir de nakletmiştir.

6- İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder: "Peygamber (s.a.a) her seferden döndüğünde, Fatıma'yı (s.a) öperdi." [21]

Bu hadisi, Heysemî de Mecma-üz Zevâid'de nakletmiş ve Taberanî'nin de "el-Evsat" adlı eserinde bu hadisi naklederek, râvilerinin hepsinin güvenilir olduklarını kaydettiğini sözlerine eklemiştir. Yine Muhibbiddin Taberî de "Zehâir-ül Ukbâ" adlı kitabında bu hadisi zikrederek, İbn-i Seri'nin de bu hadisi tahriç ettiğini söylemiştir.

7- Muhibbuddin Taberî Aişe'den naklen şöyle yazıyor: "Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Fatıma'nın boğazının altındaki çukurdan öptü." [22]

Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Harbî'nin de naklettiğini ve Molla'nın da kendi Sire'sinde tahriç ettiğini kaydetmiştir. Sonuncu nakilde şu ek de yer almıştır: "Ben Resulullah'a (s.a.a); "Şimdiye kadar yapmadığın bir işi yaptın" dedim. Resulullah şöyle buyurdu: "Ey Aişe, ben cenneti arzu ettiğimde Fatıma'nın boğazının altındaki çukuru öperim.”

Birinci bölümde de Aişe'nin hadisinde "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun?" dedim…" ve İbn-i Abbas'ın hadisinde de "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi…" cümlelerinin yer aldığını naklettik.

5. Bölüm

>Hz. Fatıma (a.s) İle Babasının Arasında Olan Sevgi Ve Muhabbete Dair

1- Müslim kendi Sahih'inde, İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini naklediyor: "Resulullah (s.a.a) Beytullah'ın (Kâbe'nin) yanında namaz kılıyordu, Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti. Ebu Cehil; "Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini alıp Muhammed'in (s.a.a) boynunun üzerine koyabilirsiniz?" dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olanı kalkıp onu aldı ve Resulullah (s.a.a) secdeye gittiğinde onu Peygamberin boynunun üzerine koydu. Onlar, birbirlerine bakıp gülüşmeye başladılar. Ben de durup bakıyordum. Eğer gücüm olsaydı, onu Resulullah'ın (s.a.a) üzerinden alırdım. Peygamber (s.a.a) öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi gidip Fatıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kızdı. Hz. Fatıma (s.a) gelip onu bir kenara attı ve sonra o adamlara yönelerek onları ayıplamaya ve kınamaya başladı. Peygamber (s.a.a) namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı. Şöyle beddua etti: "Allah'ım! Sen Kureyş'i cezalandır!" Bu sözü üç defa tekrarladı. Onlar, Peygamberin sesini işitince gülmeleri kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil, Rabia oğlu Utbe, Rabia oğlu Şeybe ve Utbe oğlu Velid, Halef oğlu Ümeyye ve Ebu Muit oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!" Başka bir isim de söyledi ama ben unutmuşum."

İbn-i Mes'ud diyor ki: "Andolsun Muhammed'i (s.a.a) hak peygamber olarak gönderene ki, Bedir savaşında, ismi söylenenlerin hepsinin öldürülerek cesetlerinin kuyuya atıldığına şahit oldum." [23]

Bu hadisi, Buhârî de kendi Sahih'inde nakletmiştir. Yine bu hadisi Nesai ve Ahmed de kendi hadis kitaplarında nakletmişlerdir.

2- Sahih-i Müslim'de, Ebu Hâzım'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Sehl İbn-i Sa'd, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Uhud savaşında aldığı yara hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap verdi: "Resulullah'ın (s.a.a) yüzü yaralanmış, azı dişi kırılmış ve başındaki miğferi ezilmişti. Resulullah'ın kızı Fatıma, (salamullahi aleyha) Peygamberin yüzündeki kanı yıkıyor ve Ali İbn-i Ebu Talib de (a.s) kalkanıyla su döküyordu. Fatıma, (s.a) suyun kanı daha da artırdığını görünce bir hasır parçasını yaktı ve külünü alıp yaranın üzerine sürdü, böylece kan kesildi." [24]

Müslim, bu hadisi başka bir senetle de Ebu Hâzım'dan naklediyor. Müslim'in bu nakline göre hadisin başı şöyledir:

Sehl İbn-i Sa'd'den Resulullah'ın (s.a.a) yaralanması hakkında sorulunca onun şöyle cevap verdiğini duydum: “Andolsun Allah'a ki, ben, Resulullah'ın (s.a.a) yarasını yıkayanı ve ona su dökeni tanıyorum ve ne ile tedâvi edildiğini biliyorum…”

Sonra da hadisi yukarıda zikrettiğimiz şekilde nakletmiştir. Buharî de bu hadisi Sahih'inde nakletmiştir.

3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da Ebu Sa'leb el-Haşenî'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) her yolculuktan döndüğünde mescitte iki rekât namaz kılmayı severdi. Mescitten çıktıktan sonra, hanımlarının yanına gitmeden önce mutlaka Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye giderdi. Resulullah (s.a.a) yine savaşlardan birinden dönmüştü, mescide gidip iki rekât namaz kıldı, sonra da Hz. Fatıma'yı görmeye gitti. Fatıma (s.a), Resulullah'ı (s.a.a) karşılayarak Peygamberin yüzünü ve gözlerini öpmeye ve ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) "Seni ağlatan nedir?" diye sordu. Fatıma (a.s): "Senin renginin sarardığını görüyorum (bu yüzden ağlıyorum)." dedi.

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, Allah (azze ve celle) babanı öyle (önemli) bir iş için meb'us etmiştir ki, Allah o iş sebebiyle yeryüzündeki her bir çadır ve kulübeye izzet veya zillet sokar. Bu işin kapsayışı gecenin her tarafı kapsaması gibidir." [25]

Kenz-ül Ummâl'da, bu hadisin naklinden sonra şu sözler kaydedilmiştir: "Bu hadisi, Taberanî el-Kebir'de nakletmiştir. Keza; bu hadisi, Heysemî Mecma-üz Zevâid'de nakletmiştir."

Heysemî'nin nakline göre hadisin orta kısmı şöyledir: "…Resulullah (s.a.a): "Neden böyle ağlıyorsun?" buyurdu. Fatıma: "Senin bitkin ve yorgun olarak eski bir elbise içinde olduğunu gördüğüm için ağlıyorum." dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ağlama! Gerçekten Allah (azze ve celle)…”

4- Muhibbuddin Taberî, Zehâir-ül Ukbâ kitabında, Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Biz Resulullah (s.a.a) ile Hendek çukurlarındaydık ki, Fatıma (s.a), Resulullah'a bir parça ekmek getirdi ve ekmeği ona uzattı. Resulullah (s.a.a) "Nedir bu?" diye sorduğunda Fatıma: "Çocuklarım için pişirdiğim ekmeğin bir parçasını sana getirdim." dedi. Resulullah (s.a.a) (onu yiyerek) şöyle buyurdu: "Kızım, bu ekmek üç günden sonra babanın yediği ilk yiyecektir." [26]

6. Bölüm

Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Yolculuğa Çıktığında En Son Vedalaştığı Ve Yolculuktan Döndüğünde İlk Görüştüğü Kimsenin Hz. Fatıma Olduğuna Dair

1-Ebu Davud, kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a) hizmetkârı Sevban'dan şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a) yolculuğa çıktığında, ailesinden en son görüştüğü kimse, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk uğradığı kimse, yine Fatıma (s.a) olurdu…" [27]

Bu hadisi, Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, keza Beyhakî de kendi Sünen'inde nakletmiştir.

2- Zehebî, Müstedrek-üs Sahihayn'in hamişinde basılan "Telhis" adlı kitabında şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a) savaşçılarla birlikte Medine'den çıkmak istediğinde en son vedalaştığı şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; döndüğünde de görüştüğü ilk şahıs, yine o olurdu…" [28]

3- Yine Hakim, adı geçen kitapta İbn-i Ömer'den şöyle naklediyor: "Peygamber (s.a.a) yolculuğa çıktığı zaman en son görüştüğü şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk görüştüğü şahıs, yine o olurdu."

Hakim bu hadisi başka bir senetle de nakletmiştir ve bu ikinci nakilde şunları da eklemiştir: "Resulullah (s.a.a) ona: "Babam ve annem sana feda olsun!" derdi." [29]

4- Yine Hakim mezkur kitabında, Ebu Sa'lebe'den neklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) savaş veya yolculuktan döndüğünde, mescide gider ve orada iki rekât namaz kılardı; sonra Fatıma'yı görmeye giderdi ve daha sonra hanımlarının yanına gelirdi." [30]

Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

Önceki bölümde Ebu Sa'lebe'nin hadisi genişçe geçti.

5- İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika'da, Ahmed (İbn-i Hanbel) ve diğerlerinin şu hadisi zikrettiklerini kaydetmiştir (İbn-i Hacer hadisi özetleyerek nakletmiştir): Resulullah (s.a.a) yolculuktan döndüğünde, Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye gider ve uzun süre onun yanında kalırdı. Bir defasında Hz. Fatıma (s.a) iki gümüş bilezik, bir kolye, bir küpe takmış ve kapısına da perde asmıştı. Resulullah (s.a.a) her zamanki gibi onu görmeye geldi; ama yanından ayrıldığında rahatsız olduğu yüzünden belli oluyordu. Gelip minberinin üzerinde oturdu.

Fatıma (s.a), süslendiği ve zinet eşyaları taktığından dolayı Resulullah'ın (s.a.a) rahatsız olduğunu anladı. Bu yüzden onları çıkarıp Allah yolunda harcaması için Resulullah'a gönderdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Babası feda olsun ona; (yapması gerekeni) yaptı." Bu sözü üç defa tekrarladı ve buyurdu ki: "Dünya Muhammed ve Âl-i Muhammed'e yakışmaz. Eğer dünyanın Allah yanında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, hiçbir kafire ondan bir yudum su bile içirmezdi." Sonra kalkıp Fatıma'nın (s.a) yanına gitti.

İbn-i Hacer demiştir ki: Ahmed İbn-i Hanbel kitabında şunu da eklemiştir: Peygamber (s.a.a) Sevban'a, o zinet eşyalarını ashabından birilerine vermesini ve Fatıma'ya Yemen kumaşından bir gerdanlık ve fil dişinden yapılmış iki bilezik almasını emretti ve buyurdu ki: "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir ve ben bunların kendi zevklerini dünya hayatında yaşayıp bitirmelerini istemiyorum." [31]

7. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Ev İşlerini Görmesi Ve Resulullah'ın (s.a.a) Ona Tesbihi Öğretmesine Dair

1- Buhârî Hz. Ali'den (a.s) naklediyor ki: Fatıma (s.a) el değirmenini çevirmekten dolayı rahatsız olmuştu. (O sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir cariye getirmişlerdi. Hz. Fatıma, Resulullah'ı görmek için evinden çıktı, ama onu bulamadı. Aişe'yi görünce durumu ona anlattı. Resulullah (s.a.a) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) bizim yanımıza geldi. Biz bu sırada yatakta idik; kalkmak istedim, ama o, "Yerinizde durun!" buyurdu. Sonra gelip ikimizin arasında oturdu. Öyle ki ayaklarının soğukluğunu göğsümün üzerinde hissediyordum. Ve buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz? Yatarken 34 defa tekbir getirin (Allah-u Ekber deyin), 33 defa Sübhanellah ve 33 defa da Elhamdulillah söyleyin! Bu sizler için cariyeden daha iyidir." [32]

Buhârî, bu hadisi Sahih'inin diğer bir babında da nakletmiştir. Yine bu hadisi, Müslim ve Ebu Davud da kendi Sahih'lerinde nakletmişlerdir.

2- Ebu Davud, Ebu-l Verd İbn-i Semame'den nakletmiştir ki, Hz. Ali (a.s) İbn-i A’bed'e şöyle buyurdu: “Acaba kendim ve Resulullah'ın kızı Fatıma ile ilgili sana bir şey anlatayım mı?” Sonra şöyle buyurdu: “Resulullah'ın (s.a.a) en çok sevdiği şahıs Fatıma idi. O benim evimde bulunduğu sırada el değirmenini çevirmekten elleri nasır bağlamıştı. Tulum ile su taşımaktan boynunda iz kalmıştı. Evi sürekli süpürdüğünden elbiseleri tozlanıyor ve ocağın ateşini yakmaktan elbisesi siyahlaşıyordu. O bu işler neticesinde rahatsız olmuştu. (Bu sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir köle getirdiklerini duyduk. Fatıma'ya: “Babanın yanına gidip sana bir hizmetçi vermesini istemez misin?” (Fatıma bu iş için Peygamberin bulunduğu yere) gitti, ama Resulullah konuşuyordu; utanıp (sözünü söylemeden) geri döndü.

Ertesi gün biz yatakta bulunduğumuz halde Resulullah (s.a.a), yanımıza geldi ve Fatıma'nın başı ucunda oturdu. Fatıma babasından utanarak başını yorganın altına soktu. Sonra Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Âl-i Muhammed'in, dünkü isteği ne idi?” Fatıma susup bir şey söylemedi.

Ben dedim ki: "And olsun Allah'a ben sana söyleyeceğim, ey Allah'ın Resulü! Bu (kızınız), benim evimde el değirmeni çevirmesi yüzünden eli nasır bağlamıştır; tulum ile su taşıması neticesinde boynunda iz kalmıştır; evi süpürmesi elbiselerini tozlandırmıştır; ocak yakması yüzünden elbiseleri siyah olmuştur; biz senin yanına bir köle veya hizmetçi getirdiklerini öğrendik (bu yüzden) ben ona: "babandan sana bir hizmetçi vermesini iste" dedim.

Sonra Ebu Davud Resulullah'ın (s.a.a), Hakem'in hadisinde yer aldığı bir şekilde ona cevap verdiğini söylemiştir.

Ebu Davud'un, Hakem'in hadisindeki mazmundan maksadı, bizim bu hadisden önce Buhârî ve Müslim'den naklen zikrettiğimiz hadiste geçen cevaptır. Yani Resulullah (s.a.a) cevapta buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz…?" [33]

Bu hadisi Ebu Nuaym da "Hilyet-ül Evliyâ" adlı eserinde özetle nakletmiştir.

3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ kitabında Züheri'den nakletmiştir ki: Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma o kadar el değirmeni ile buğday öğüttü ki, elleri kabararak nasır bağladı ve el değirmeninin izi onun elinde kaldı. [34]

4- Ahmed İbn-i Hanbel, Enes İbn-i Malik'den şöyle rivayet etmiştir: Bilal, bir gün sabah namazına geç geldi. Resulullah (s.a.a) ona: "Neden geç kaldın?" diye sordu. O şöyle dedi: Fatıma'nın yanından geçiyordum, onun (el değirmeni ile) buğday öğütmekle meşgul olduğunu ve çocuğunun ağladığını gördüm; ona dedim ki: "Eğer istersen ben el değirmenini çevireyim, sen çocuğu susturmaya bak; veya istersen, ben çocuğu susturayım, sen değirmeni çevir."

Hz. Fatıma: "Ben çocuğuma senden daha şefkatliyim…" dedi. Bu yüzden, geç kaldım." Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sen ona merhamet etmişsin, Allah da sana merhamet etsin" [35]

5- Kenz-ül Ummâl'da Cabir'den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın deve tüyünden bir abâya bürünüp buğday öğüttüğünü gördü. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, dünyanın acılarına sabret ki, yarın ahiretin bol nimetlerine kavuşasın." (Bunun üzerine) şu ayet nazil oldu : "Ve elbette yakında Rabbin, öyle şeyler verecek ki sana, sonunda râzı olacaksın." [36]

Kenz-ül Ummâl'ın sahibi şöyle yazmıştır: "İbn-i La'l, İbn-i Murdeveyh, İbn-ün Neccar ve Deylemî de bu hadisi zikretmişlerdir."

Keza Suyutî "ed-Dürr-ül Mensur" adlı eserinin Duha suresinin tefsiri bölümünde bu hadisi nakletmiş ve bu hadisi, Asakirî'ninde "Mevâiz" adlı eserinde kaydettiğini bildirmiştir.

8. Bölüm

Hz. Peygamberin (s.a.a) Fedek’i Fatıma’ya (a.s) Verdiğine Dair

1- Suyutî “ed-Dürr-ül Mensûr” adlı tefsirinde “Akrabanın hakkını ver” ayetinin açıklamasında yazmıştır ki: Bezzaz ve Ebu Ye’lâ ve İbn-i Ebu Hatem ve İbn-i Murdeveyh, Ebu Said el-Hudrî’den şöyle rivayet etmişlerdir: ‘Ve ati Ze’l-kurba hakkahu’ (Ve akrabalarının hakkını ver) [37] ayeti nazil odluğunda Resulullah (s.a.a) Fatıma’yı çağırdı ve Fedek (arazisin)’i ona verdi.”

Sonra Suyutî demiştir ki: İbn-i Murdeveyh İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir.

“Ve akrabalarının hakkını ver” ayeti nazil olduğunda Resulullah (s.a.a) Fedek’i Fatıma’ya (selâmullahi aleyha) hediye etti. [38]

2- Heysemî de, Mecma-üz Zevâid’de, Ebu Said’den şöyle rivayet etmiştir ki:

“Akrabalarının hakkını ver” ayeti nazil olduğunda Hz. Resulullah (s.a.a) Fatıma’yı (s.a) çağırdı ve Fedek’i ona verdi.

Heysemî bu hadisi Taberanî’nin de naklettiğini zikretmiştir. Aynı hadisi Zehebî de “Mizan-ül İ’tidal”da nakletmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.  [39]

3- Muttaki Kenz-ül Ummâl’da Ebu Said’den nakletmiştir ki: “Akrabalarının hakkını ver” ayeti indiğinde, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Fatıma, Fedek senindir.”

Muttaki, Hakim’in de kendi Tarih’inde, aynı şekilde İbn-i Neccar’ın da bu hadisi rivayet ettiklerini kaydetmiştir. [40]

9. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Kadınların En Üstünü Olduğuna dair

1- Buharî Aişe’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Fatıma, (selâmullahi aleyha) Peygamberin (s.a.a) yürüyüşüne benzer bir yürüyüşle geldi; Peygamber (s.a.a) (onu görünce) dedi ki: “Hoş geldin, kızım Fatıma.” Sonra Fatıma’yı kendi sağ veya sol yanında oturttu ve ona gizlice bir şey söyledi. Fatıma ağlamaya başladı. Ben: “Neden ağlıyorsun.?” diye sordum. Sonra (Resulullah yine) gizlice ona bir şey söyledi. (Bu defa) Fatıma güldü.

Ben: “Bu güne kadar böylesine üzüntüyle iç içe olan bir sevinç görmemiştim!” dedim ve Resulullah’ın ne söylediğini sordum.

Fatıma: “Ben Resulullah’ın (s.a.a) sırrını açıklayacak değilim.” diye cevap verdi.

Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra (tekrar aynı soruyu) sordum. O şöyle cevap verdi: “Resulullah gizlice bana buyurdu ki: “Cebrâil yılda sadece bir defa Kur’an’ı bana sunuyordu. Ama bu yıl iki defa sundu. Ben bu olay için ecelimin yetiştiğinden başka bir sebep görmüyorum. Ve sen Ehl-i Beyt’in arasında bana kavuşacak ilk şahıssın.” (Bunları duyunca ağladım.)

Sonra buyurdu ki: “Acaba cennet hanımlarının seyyidesi (en üstünü) veya müminlerin hanımlarının seyyidesi olmak seni hoşnut etmez mi?” Bunu duyunca da güldüm."

Ahmed İbn-i Hanbel kendi Müsned’inde bu hadisi zikretmiştir. Ancak “cennet hanımlarının seyyidesi (en üstünü)” yerine “bu ümmetin hanımlarını veya müminlerin hanımlarının seyyidesi” tabirini rivayet etmiştir.

İbn-i Sa’d da bu hadisi “Tabakat” adlı eserinde zikretmiş ve yukarıdaki tabiri “bu ümmetin hanımlarının veya her iki alemin (dünya ve ahiretin) hanımlarının seyyidesi (en üstünü)” olarak rivayet etmiştir. İbn-i Esir de Usd-ul Gabe’de aynı hadisi “her iki alemin hanımlarının seyyidesi” tabiriyle, Nesâi ise aynı Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’inde olduğu gibi rivayet etmiştir. [41]

2- Buharî kendi Sahih’inde Aişe’den nakletmiştir ki: Biz Peygamberin (s.a.a) hanımları, topluca Peygamberin (s.a.a) yanında bulunuyorduk. Fatıma (selâmullahi aleyha) tıpkı Resulullah (s.a.a) gibi yürüyerek geldi. (Resulullah) onu görünce “Hoş geldin kızım” dedi; sonra onu sağ veya sol yanına oturttu ve ona gizlice bir şey söyledi; Fatıma şiddetle ağlamaya başladı. Resulullah, Fatıma’nın üzüntüsünü görünce ona tekrar gizlice bir şey söyledi. Bu defa Fatıma güldü. Ben Fatıma’ya dedim ki: “Ben Peygamberin hanımlarının içinde bulunuyorum. Resulullah (s.a.a) bizlerden hiçbirine söylemediği sırrını sana söyledi; sen ise (sevineceğine) ağladın.” Resulullah (s.a.a) oradan kalkıp gidince ben, Peygamberin onun kulağına ne söylediğini sordum. Fatıma: “Ben Resulullah’ın sırrını açıklayacak değilim.” dedi. Resulullah vefat ettikten sonra Fatıma’dan Allah aşkına o sözü bana söylemesini rica ettim.

Fatıma: “Şimdi söylerim” dedi ve şöyle devam etti: “Birinci defa kulağıma, Cebrail’in her yıl bir defa ama bu yıl iki defa Kur’an’ı kendisine sunduğunu ve bunun da ancak ecelinin yakınlaştığı için olacağına inandığını söyledi ve dedi ki: “Allah’tan kork ve sabırlı ol, ben senin için iyi bir selefim.” Bunun üzerine gördüğün gibi ağladım. Üzüntümü görünce ikinci defa kulağıma şu cümleyi söyledi: “Ey Fatıma, acaba müminlerin hanımlarının veya bu ümmetin hanımlarının seyyidesi (en üstünü) olmaktan dolayı sevinmez misin?"

Bu hadisi Müslim, Sahih’inde, Fatıma’nın faziletleri babında rivayet etmiştir. Müslim’in rivayetinin sonunda “ailemin içerisinde bana en çabuk kavuşacak olan sensin” cümlesi de bulunmaktadır. Aynı hadisi, Müslim kitabının başka bir yerinde eksiz olarak nakletmiştir. İbn-i Mace de bu hadisi kendi Sahih’inde aynı fazlalık ile birlikte nakletmiştir. Aynı hadisi Ebu Davud Teyalisi de kendi Müsned’inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ’da müsnet olarak rivayet etmişlerdir: Bu ikisinin naklindeki tabir şöyledir: “...Alemlerin hanımlarının veya bu ümmetin hanımlarının seyyidesi (en üstünü)...” Tahavi’de aynı hadisi Müşkil-ül Asar’da iki senetle rivayet etmiştir. Nesaî de bu hadisi “Hasâis” adlı eserinde rivayet etmiştir. Nesaî’nin naklindeki tabir ise şöyledir: “...Bu ümmetin hanımlarının en üstünü olmak seni sevindirmez mi?” [42]

3- Tirmizî, Huzeyfe’den şöyle rivayet etmiştir: Annem, benden: “Son görüşmen ne zaman oldu?” diye sordu. Ben: “Falanca günden şimdiye kadar (kendisini ziyaret etmemişim)” dedim. Maksadı Peygamber (s.a.a) ile görüşmemdi. Bu yüzden bana kızdı. Bunun üzerine ben: “Akşam Resulullah’ın (s.a.a) yanına gidip akşam namazını onunla kılayım ve ondan bizim için mağfiret dilemesini isteyeyim.” dedim. Gidip akşam namazını Peygamber (s.a.a) ile kıldım; Resulullah yatsı namazını kılıncaya dek namaz kılmakla meşgul oldu. Yatsıdan sonra da yine nafile namazı kıldı. Ben de Peygambere (s.a.a) bakarak namaz kılmakla meşgul oldum. O benim sesimi duyunca: “Kimsin, Huzeyfe misin?” dedi. “Evet” dedim. Buyurdu ki: “İsteğin nedir?” Allah seni ve anneni bağışlasın.” Sonra sözlerine devam ederek: “Bu (gördüğüm) melek, bu geceden önce yeryüzüne asla inmemiş olan bir melektir. O, Rabbinin selamını bana ulaştırmak ve Fatıma’nın cennet hanımlarının en üstünü, Hasan ve Hüseyin’in cennet gençlerinin efendileri olduğunu müjdelemek için gelmiştir."

Bu hadisi Hakim de Müstedrek-üs Sahihayn’de muhtasar olarak iki senetle nakletmiş ve ikinci senedin sahih olduğunu sözlerine eklemiştir.

Yine Ahmed İbn-i Hanbel bu hadisi Müsned’inde, Ebu Nuaym Hilyet-ül Evliyâ’da, İbn-i Esir Üsd-ül Gabe’de ve Muttaki Kenz-ül Ummâl’da nakletmiştir. Muttaki bu hadisi kitabının dört yerinde zikretmiştir. Birinci yerde Ruyani ve İbn-i Habban’ın da bu hadisi Sahihler’inde Huzeyfe tarikiyle rivayet ettiklerini kaydetmiştir. İkici yerde bu hadisi İbn-i Asakir’in Huzeyfe’den naklettiğini, üçüncü yerde İbn-i Cerir’in Huzeyfe’den naklettiğini ve dördüncü yerde yalnız Hz. Fatıma’ya ait bölümü zikredip bu hadisi İbn-i Şeybe’nin naklettiğini kaydetmiştir.[43]

4- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn’de Aişe’den naklen şöyle yazıyor: Resulullah, (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığında buyurdu ki: “Ey Fatıma! Acaba alemlerin kadınlarının en üstünü, bu ümmetin hanımlarının büyüğü ve müminlerin hanımlarının büyüğü olman seni hoşnut etmez mi?” [44]

5- Ebu Nuaym Hilyet-ül Evliyâ’da İmran İbn-i Hasın’den naklen kaydetmiştir ki: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: “Fatıma rahatsızdır onun ziyaretine gelmiyor musunuz?” “Gidelim” dedim. Hareket edip Hz. Fatıma’nın (evinin) kapısına ulaştık; Resulullah selam verdi ve: “Yanımdaki ile birlikte içeri girebilir miyiz?” diyerek izin istedi.

Fatıma “Evet, ama yanınızda olan kimdir? Allah’a yemin ederim ki abâdan başka bir şey üzerimde yoktur.” Resulullah (s.a.a), o abâyla kendini böyle - şöyle ört diyerek onunla kendisini nasıl örteceğini tarif etti. Sonra Fatıma “Allah’a yemin ederim ki, baş örtüm de yoktur.” dedi.

Resulullah (s.a.a) üzerinde bulunan bir parçayı verdi ve buyurdu: “Bununla başını ört.” Sonra Fatıma eve girmemize izin verdi ve biz içeri girdik. Resulullah (s.a.a) “Durumun nasıldır?” diye sorunca, Fatıma: “Bedenim rahatsızdır; üstelik yiyecek bir şey de yoktur.” dedi.

Resulullah buyurdu ki: “Acaba alemlerin hanımlarının en üstünü olmak seni hoşnut etmez mi?

Fatıma: “Peki İmran kızı Meryem nasıl?” diye sordu.

Resulullah: “O kendi zamanının (döneminin hanımlarının büyüğü ve sen de kendi döneminin kadınlarının en üstünüsün; bil ki andolsun Allah’a seni dünya ve ahirette efendi (ulu) olan birisiyle evlendirmişim.

Bu hadisi Tahavi Müşkül-ül Asar’da nakletmiştir. O bu hadisin sonunda şu cümlenin de yer aldığını kaydetmiştir: “(Hz. Ali’ye) Münafıktan başkası düşman olmaz.” Bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Zehair’de zikretmiştir ve sonundaki ilavesiyle birlikte, Hafız Ebu-l Kasım Dimeşki’nin de naklettiğini kaydetmiştir. [45]

6- Ebu Nuaym, Cabir İbn-i Semure’den naklen şöyle zikretmiştir: Resulullah (s.a.a) gelip bizim yanımızda oturdu ve şöyle buyurdu: “Fatıma hastadır.” Orada bulunanlar: “Ziyaretine gidelim.” dediler. Kalkıp Fatıma’nın (s.a) evine doğru hareket ettiler. Fatıma’nın evinin kapısı açıktı. Peygamber, yüksek sesle “Kendini iyice ört, bir grup ziyaretine gelmiştir” buyurdu. Fatıma: “Ey Resulullah, üzerimde abâdan başka bir örtü yoktur.” dedi. Bunun üzerine Resulullah abasını çıkarıp kapının arkasından Fatıma’ya doğru attı ve: “Bununla başını ört” dedi. Sonra Resulullah içeri girdi ve onun arkasından da diğerleri girdiler. Biraz oturduktan sonra kalkıp gittiler; sonra ziyarete gelen adamlar: “Allah’a andolsun, Peygamberimizin (s.a.a) kızının bu durumu (bu kadar fakir olması) hayret verici!” dediler.

Resulullah (s.a.a) (bunu duyunca) şöyle buyurdu: “O kıyamet günü bütün hanımlardan daha üstün makama sahiptir." [46]

7- Nesaî Hasais’de kendi senediyle Ebu Hüreyre’den şöyle nakletmiştir:

(Yazın) Uzun günlerinden birinde Resulullah (s.a.a) bizim yanımıza geç geldi. Akşam bizlerden biri: “Ya Resulullah, bu gün seni görmememiz bize ağır geldi” dedi. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Şimdiye kadar beni ziyaret etmemiş olan bir melek Allah’tan izin alıp (bugün) benim yanıma geldi. O bana kızım Fatıma’nın ümmetimin kadınlarının en üstünü ve Hasan ile Hüseyin’in cennet gençlerinin efendileri olduklarını müjdeledi.” [47]

Muttaki de bu hadisi Kenz-ül Ummâl’da zikretmiş ve Taberanî ve İbn-i Neccar’ın bu hadisi Ebu Hüreyre’den naklettiklerini kaydetmiştir.

8- Muttaki Kenz-ül Ummâl’dan Aişe’den şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığı (ölüm hastalığı) sırasında: “Kızım Fatıma yanıma gel.” diye buyurdu... Resulullah bir süre onunla gizlice konuştu. Fatıma ondan ayrıldığında ağlıyordu; ben de orada idim.

Sonra tekrar Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya: “Yanıma gel.” dedi. Fatıma da onun yanına yaklaştı ve Resulullah tekrar ona gizlice bir şey söyledi. Bu defa Fatıma ayrıldığında gülüyordu.

(Aişe diyor ki:) Ben ona “Ey Allah’ın Resulü’nün kızı, baban sana gizli olarak ne söyledi?” diye sordum. Fatıma: “Resulullah’ın bana gizlice söylediği sırrını o hayatta iken sana açacağımı mı zannettin!” dedi. Bu durum, yani Resulullah’ın sırrını Aişe’den gizlemesi Aişe’ye çok ağır geldi.

Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde Aişe: “Mevzuu bana bildirir misin?” diyerek Fatıma’dan (s.a) Resulullah’ın ona gizlice buyurduğu sözü sordu.

Fatıma: “Şimdi olur” diyerek şöyle devam etti: "Peygamber ilk önce buyurdu ki: “Cebrail her yıl Kur’an’ı bana bir defa sunuyordu. Ama bu yıl iki defa sundu ve bana bildirdi ki her peygamber ancak bir önceki peygamberin ömrünün yarısı kadar yaşar. Hz. İsa (a.s) yüz yirmi yıl yaşamıştır ve ben altmış yaşımı geçtiğimi biliyorum.”

Resulullah bunları söyleyince ben ağladım. Yine buyurdu ki: “Kızım, müminlerin kadınlarından hiçbirinin musibeti seninki gibi büyük olmayacaktır; bu yüzden senin sabrın hiçbir kimseden az olmamalıdır.”

İkinci defa ise bana gizlice Ehl-i Beyt’ten ona kavuşacak ilk şahsın ben olduğumu bildirdi ve buyurdu ki: “Sen cennet hanımlarının en üstünüsün.” [48]

Kenz-ül Ummâl’ın sahibi bu hadisi, İbn-i Asakir’in naklettiğini kaydetmiştir.

9- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn’de kendi senediyle Aişe’den, Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’ya şöyle dediğini nakletmiştir: "Sana müjde veriyorum ki ben, Resulullah’tan (s.a.a) şöyle duydum: “Cennet hanımlarının üstünleri şu dört hanımdır: İmran kızı Meryem, Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma, Huveylid kızı Hatice ve Asiye.” [49]

10- Muttaki Kenz-ül Ummâl’da Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (s.a.a) Fatıma’ya (s.a): “Cennet hanımlarının en üstünü olman ve iki çocuğunun da cennet gençlerinin efendisi olması seni hoşnut etmez mi?” dedi. [50]

Muttaki, bu hadisi, Bezzaz’ın da rivayet ettiğini kaydediyor.

11- Muttaki, kitabının başka bir yerinde ise yukarıdaki hadisi şöyle naklediyor: "Ey Fatıma, herkesten önce İslam’ı kabul eden ve bütün Müslümanların en bilgini olan birisiyle evlendirmem seni hoşnut etmez. mi? Gerçekten sen benim ümmetimin kadınlarının en üstünüsün, nasıl ki Meryem kendi kavminde üstünlük kazandı. Ey Fatıma, Allah yeryüzü halkına nazar eyledi ve onlardan iki kişiyi seçti. Bunlardan birinin senin baban ve diğerinin de senin kocan olmasına sevinmiyor musun?" [51]

Muttaki, bu hadisi Hakim, Taberanî ve Hatib’in de rivayet ettiklerini kaydetmiştir.

12- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Dört kadın kendi dönemlerinin hanımlarının en üstünleridir. İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma. Ve onların en bilgilisi Fatıma (s.a)dır."

Ebu Nuaym, bu hadisi Hafız Sakafi el-İsfahanî’nin rivayet ettiğini kaydetmiştir.

Bu hadisi Suyutî de ed-Dürr-ül Mensur’da; “Ve iz kalet-il melaiketu ya Meryem-u innellahe-stafaki ve tahhereki ve’s-tafaki ala nisa-il alemin” [52] ayetinin tefsirinde zikretmiştir.

Bu hadisi İbn-i Asakir’in Mukatil’den, onun da Dahhak’tan ve onun da İbn-i Abbas’tan naklettiğini kaydetmiştir. [53]

13- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn’de kendi senediyle İbn-i Abbas’tan naklediyor ki: Resulullah (s.a.a) bir defasında dört çizgi çizerek (ashabından): “Bunların ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sorudu. Ashap: “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” diye cevap verdiler. Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Cennet kadınlarının en faziletleri olan Huveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma, İmran kızı Meryem ve Mezahim kızı Asiye'dirler....”

Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydetmiştir.

Yine bu hadisi kitabının diğer yerlerinde de sahih senetlerle İbn-i Abbas’tan nakletmiştir.

Ayrıca bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned’inde çeşitli senetlerle İbn-i Abbas’tan rivayet etmiştir. Yine İbn-i Abdulbirr aynı hadisi “el-İstiâb” adlı kitabında iki senetle zikretmiştir. Yine bu hadisi Suyutî “ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde; “Ve zarebellah-u meselen lillezîne amenu-mereete Fir’avn’e” [54] ayetiyle ilgili olarak zikretmiştir. Suyutî bu hadisi Taberanî’nin de rivayet ettiğini kaydetmiştir. Keza aynı hadisi İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe’de zikretmiştir ve keza Muhibbuddin Taberî de Zehair’de naklederek, Ahmed ve Ebu Hatim’in de bu hadisi zikrettiklerini kaydetmişlerdir. Yine aynı hadisi İbn-i Hacer el-İsabe’de zikretmiş ve aynı sayfada Aişe’den şöyle bir hadis de rivayet etmiştir:

Ben babasından (Hz. Muhammed’den -s.a.a-) başka Fatıma’dan (s.a) daha faziletli olan birisini görmedim.

Yine aynı hadisi Ebu Amr el-İstiâb’ında ve Heysemî de, Mecma’inde zikretmişlerdir. Heysemî söz konusu hadisi, Ahmed, Ebu Ye’lâ ve Taberanî’nin de naklettiklerini kaydederek onun senedinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisi Tahavi de Müşkil-ül Asar’da rivayet etmiştir. Yine mezkur hadisi, Askalanî Feth-ül Bârî’de nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bu hadis, Taberanî’nin el-Evsat’ında Ebu Hüreyre yoluyla naklettiği bir hadisle ve keza Ahmed’in Ebu Said vasıtasıyla naklettiği başka bir hadisle de desteklenmektedir”. Ayrıca kitabının 282. sayfasında da kaydetmiştir ki: “Nesaî sahih senetle İbn-i Abbas’tan: “Cennet hanımlarının en faziletlileri Hatice, Fatıma, Meryem ve Asiye’dir.” diye bir hadis nakletmiştir.” [55]

14- İbn-i Abdülbirr, iki senetle Ebu Hüreyre’den rivayet etmiştir ki: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Alemlerin kadınlarının en iyileri dört kadındır: İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma."

Bu hadisi Heysemî de Mecma-üz Zevâid’de ve Sa’lebi, Kasas-ul Enbiya’da zikretmişlerdir. Bu ikisinin nakillerinde tabir yönünden az bir farklılık vardır, ama mana aynıdır. [56]

15- Muttaki, Kenz-ül Ümmal’da Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: "Sizin erkekleriniz arasında en üstün olan Ali, gençleriniz arasında en üstün olan Hasan ile Hüseyin ve kadınlarınız arasında en üstün olan Fatıma’dır." [57]

Hatib-i Bağdadî de bu hadisi rivayet etmiştir.

16- Menavi, Feyz-ül Kadir’de Haris İbn-i Ebu Üsame yoluyla Urve b. Zübeyr’den rivayet ediyor ki: "Hatice kendi döneminin (aleminin) hanımlarının en iyisi idi. Meryem de kendi döneminin (aleminin) kadınlarının en iyisi idi ve Fatıma da kendi döneminin (aleminin) kadınlarının en iyisidir." [58]

17- İbn-i Cerir kendi tefsirinde Enes İbn-i Malik’den naklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Alemlerin kadınlarının en iyileri (ve faziletlileri) dört kişidir: İmran kızı Meryem, Mezahim kızı ve Firavun’un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma." [59]

18- Tirmizî, Enes’ten naklen rivayet etmiştir ki Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bütün insanlar içerisinde fazilet hususunda şu dört kadını bilmen yeter: İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma ve Firavun’un hanımı Asiye."

Bu hadisi Hakim Müstedrek-üs Sahihayn’de iki senetle rivayet etmiştir ve ikinci senetten sonra “Bu hadis Şeyheyn’in (Buhârî ve Müslim’in) şartına göre sahihtir” demiştir.

Yine Ahmed İbn-i Hanbel, kendi Müsned’inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ’da ve Tahavî, Müşkil-ül Asar’da bu hadisi nakletmişlerdir. Hatib Bağdadî de kendi Tarih’inde iki senetle bu hadisi zikretmiştir. Bu iki rivayette hadis şöyledir: “Alemlerin hanımlarının en hayırlısı dört şahıstır...” İbn-i Esir de hadisi bu şekilde zikretmiştir. İbn-i Hacer de bu hadisi Tehzib-üt Tehzib’de Şa’bi yoluyla Cabir’den merfu’ olarak nakletmiştir. İbn-i Abdülbirr de bu hadisi el-İstiâb’ında iki yolla rivayet etmiştir, onların birinde şu tabir yer almıştır: “Alemdeki kadınların en hayırlısı...”

Yine aynı hadisi Muttaki, Kenz-ül Ümmal’da zikret-miştir ve İbn-i Habban’ın da bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir. Yine bu hadisi Fahr-i Razî de kendi tefsirinde; “Ve iz kalet-il melaiket-ü ya Meryem-u...” [60] ayetinden sonra zikretmiştir. Yine aynı hadisi Suyutî ed-Dürr-ül Mensru’da; Ve iz kalet’il melaiket-ü... ayetinin tefisiri bölümünde nakletmiştir. Suyutî bu hadisi İbn-i Habban’ın da naklettiğini kaydediyor. [61]

19- İbn-i Cerir Taberî, kendi Tefsir’inde kendi senediyle Katade’den naklediyor ki: "Allah’ın Peygamberi’nin şöyle söylediği bize rivayet edilmiştir.

Alemlerin kadınları arasında örnek olarak: İmran kızı Meryem, Firavun’un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma’yı sayman yeter." [62]

20- Yine Taberî kendi Tefsir’inde kendi senediyle Ebu Musa Eş’arî’den nakletmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Erkeklerden birçokları kamil oldular. (İnsanlığın en yüksek mertebesine ulaştılar) Ama kadınlardan Meryem, Firavun’un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma’dan başkası kamil olmamıştır."

Bu hadisi Zemahşeri, Keşşaf’da, Tahrim suresinde yer alan “...elletî ahsenet ferceha” [63] ayetinin tefsiri bölümünde rivayet etmiştir. Yine aynı hadisi Askalanî, Feth-ul Bari’de zikretmiştir. Askalanî, ayrıca bu hadisi Taberani’nin ve Sa’lebi’nin de (kendi Tefsir’inde) naklettiklerini kaydediyor. [64]

21- Suyutî, ed-Dürr-ül Mensur’da Al-i İmran suresinde yer alan, “Ve iz kalet’il melaiket-ü ya Meryem-ü...” [65] ayetinin tefsiri bölümünün devamında İbn-i Murdeveyh’in Enes’ten şu hadisi naklettiğini zikrediyor: Enes, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu söylemiş: "Allah Teala dört kadını, alemlerin kadınlarının hepsinden seçkin kıldı: (Bunlar) Mezahim kızı Asiye, İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma’dır." [66]

10. Bölüm

Hz. Fatıma’nın (s.a) Bazı Kerametlerine Dair

Sa’lebî, Kasas-ul Enbiya’da, Zemahşerî, Keşşaf’da “Kullema dehale aleyha Zekeriyya...” [67] ayetinin tefsirinde ve Suyutî, ed-Dürr-ül Mensur’da mezkur ayetin tefsirinde Ebu Ye’la vasıtasıyla Cabir’den şu rivayeti nakletmişlerdir. Sa’leb’inin nakline göre rivayetin metni şöyledir: "Abdullah İbn-i Hamit, Cabir İbn-i Abdullah’tan rivayet etmiştir ki: Resulullah (s.a.a) birkaç gün yemek yemeden geçirdi. Bu durumdan meşakkate düşen Resulullah (s.a.a) (bir şey bulmak için) hanımlarının evlerinde yiyecek bir şey aradı, ama bir şey bulamadı. Bunun üzerine Fatıma’nın (s.a) yanına gelip: “Kızım, yiyecek bir şeyin varsa getir yiyelim; ben acım” dedi. Fatıma: “Hayır, Allah’a andolsun (ki bir şey yoktur)...” diye cevap verdi. Hz. Resulullah (s.a.a) oradan ayrıldığında, Hz. Fatıma’nın komşusu iki tane ekmek ve biraz da et Hz. Fatıma’ya gönderdi. O da onları alıp bir kabın içerisine bırakıp üzerini örttü. Kendisi ve çocukları bir vâde yemeğe muhtaç olmalarına rağmen: “Resulullah’ı (s.a.a) kendim ve yanımdakilere tercih edeceğim” dedi.

Sonra, Hasan ve Hüseyin’i cedleri Resulullah’ın (s.a.a) peşi sıra gönderdi ve Resulullah geri döndü.

Fatıma: “Çocuklarım sana feda olsun, Allah bize bir şey verdi ve ben onu senin için ayırdım.” dedi. Peygamber de (s.a.a): “Getir” diye buyurdu. Onu getirip üzerini açtığında kabın (ekmek ve et ile) dolu olduğunu gördü. Gördüğüne şaşırdı ve bunun Allah’ın bereketi olduğunu anladı. Bunun için Allah’a hamd edip Peygambere salavat getirdi.

Peygamber (s.a.a) “Bunu nereden elde ettin?” diye sorunca Fatıma: “Bu Allah’ın indinden (gelen) bir nimettir, Allah dilediğine hesapsız rızk verir” dedi. Resulullah da (s.a.a) Allah’a hamdederek şöyle buyurdu: “Hamd olsun Allah’a ki, seni, Beni İsrail’in kadınlarının en üstünü olana benzetmiştir. Ona da Allah güzel bir rızk verince eğer o rızktan sorulsaydı; Bu Allah’ın indindendir; gerçekten Allah dilediğine hesapsız rızk verir” derdi. Sonra Resulullah (s.a.a), Ali’yi (a.s) çağırdı. O da geldi. Resulullah (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin ve Peygamberin bütün hanımları o yemekten doyuncaya kadar yediler. Ama kap yine olduğu gibi dolu kalmıştı.

Hz. Fatıma (s.a) demiştir ki: "Ben o yemekten bütün komşularıma da verdim. Allah ona bereket ve kalıcı bir hayır vermişti. Kaptaki yemeğin aslı, iki tane ekmek ve bir parça etten ibaretti, geri kalanı ise Allah’ın verdiği bereket idi."[68]

11. Bölüm

Fatıma'nın (a.s)' Allah'ın Seçkin Kıldığı Bir Kadın Olduğuna Dair

1- er-Riyaz-un Nazıra kitabının sahibi, Ebu Said'in "Şeref-ün Nübüvvet" adlı kitabında şu hadisi naklettiğini zikretmiştir: "Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: "Sana verilmiş olan üç özellik vardır ki onlar, (senden başka) hiç kimseye, hatta bana bile verilmemiştir: Sen benim gibi bir kayınpedere sahipsin; benim böyle bir kayınpederim yoktur; Fatıma gibi bir eşin var; benim eşim (fazilet yönünden) onun gibi değildir ve senin sulbünden Hasan ve Hüseyin gibi çocuklar vücuda gelmiştir; benim böyle çocuklarım yoktur, ama siz benden ve ben de sizdenim." [69]

2- Hatib-i Bağdadi, İbn-i Abbas yoluyla Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Ben, mi'rac gecesi cennetin kapısına şöyle yazılmış olduğunu gördüm: La ilahe illellah, Muhammed’un Resulullah, Aliyyun Habibullah (yani Ali Allah'ın mahbubudur) el-Hasan-u ve-l Hüseyin-u Safvetullah (yani Hasan ve Hüseyin Allah'ın seçkin kıldığı kimselerdir) Fatımet-u Hiyeretullah (yani Fatıma Allah'ın beğendiği bir şahıstır) Ala bağizihim la'netullah (yani onlarla düşmanlık yapana Allah'ın la'neti olsun)." [70]

12. Bölüm

Fatıma'nın (s.a) İnsanların En Doğru Konuşanı Olduğuna Dair

1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de şöyle nakletmiştir: "Resulullah'ın kızı Fatıma'dan ne zaman söz açılsaydı Aişe: "Ben babası hariç, onun gibi doğru ve sarih konuşan birisini görmedim." derdi.

Hakim, bu hadisi Müslim'in sahih bildiğini kaydediyor. Yine bu hadisi İbn-i Abdülbirr, el-İstiâb kitabında zikretmiştir." [71]

2- Ebu Nuaym da Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Babası (Hz. Muhammed) hariç, Fatıma (s.a) gibi doğru konuşan birisini görmedim…" [72]

13. Bölüm

Peygamber (s.a.a)'ın, "Fatıma'nın (a.s) Çocuklarının Babası Benim…" diye Buyurduğuna Dair

1- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn'de, Cabir'den naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Her annenin çocukları, çocukların babasına nispet edilir; ancak Fatıma'nın iki oğlu (Hasan ve Hüseyin) hariç. Çünkü ben onların velisi ve nispet edilmeleri gereken babasıyım."[73]

Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

2 - Hatib-i Bağdadi, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Hz. Hüseyin'in kızı Fatıma vasıtasıyla Resulullah'ın (s.a.a) kızı Hz. Fatıma'dan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Adem oğullarının hepsi, baba tarafından olan akrabalarına nispet edilir; ancak Fatıma'nın evlatları hariç. Çünkü onların babası ve nispet edilmeleri gereken akrabaları benim." [74]

3 - Muttakî Kenz-ül Ummâl'da bu konuyla ilgili olarak üç hadis zikretmiştir. Bunlardan birincisi şöyledir: "Her kadının çocukları ancak baba tarafından olan yakınlarına ve ecdadına intisap eder; sadece Fatıma'nın evlatları hariç; çünkü ben onların velisi ve nispet edilmeleri gereken yakınıyım." [75]

İkinci Hadis: "Her annenin çocukları, babalarına ve baba tarafından olan ecdadına intisap eder; ancak Fatıma'nın evlatları hariç. Çünkü onların velisi ve nispet edilmeleri gereken yakınları benim." [76]

Muttaki bu iki hadisi Taberanî'nin Hz. Fatıma'dan rivayet ettiğini zikretmiştir.

Üçüncü Hadis: "Her kadının çocuklarının nispet edildiği yakınları, baba tarafıdır; sadece Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların nispet edilmeleri gereken yakınları ve onların babaları benim."

Bu hadisi Taberanî, Ömer'den nakletmiştir.

4 - Yine Kenz-ül Ummâl'da, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Her babanın evlatları, baba tarafına intisap eder; Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların velisi ve babası benim; onlar benim toprağım ile yoğrulmuşlardır. Vay olsun, onların faziletlerini inkâr edenlere. Kim onları severse, Allah onu sever ve kim onlara buğzederse (onlara düşman olursa) Allah da ona buğzeder." [77]

Muttaki, bu hadisi İbn-i Asakir'den, o da Cabir'den o da Peygamberden (s.a.a) nakletmiştir.

5 - Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de Fatımet-ul Kubra'dan rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Her annenin çocukları, baba tarafına intisap eder; sadece Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların velisi benim ve intisap etmeleri gereken yakını, benim." [78]

Heysemî bu hadisi, Taberani ve Ebu Ye'lânın rivayet ettiğini kaydetmiştir.

6- Zehair-ül Ukbâ'da Ömer'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her babanın çocukları, baba tarafına intisap eder; sadece Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların babası ve intisap etmeleri gereken büyükleri benim." [79]

Müellif, bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel'in de Menakıb’ında rivayet ettiğini kaydetmiştir.

14. Bölüm

Hz. Mehdi'nin (a.f) Hz. Fatıma’nın (s.a) Soyundan Olduğuna Dair

1- Buhârî, Tarih-i Kebir’de kendi senediyle Peygamberin (s.a.a) zevcesi Ümmî Seleme vasıtasıyla, Peygamberden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: "Mehdi haktır ve Fatıma’nın evlatlarındandır (Fatıma’nın evlatlarının soyundandır)." [80]

Bu hadisi Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn’de; Kuşeyri el-Harranî, Tarih-ür Rıkka’da ve İbn-i Mace, Siret-ül Mustafa’da rivayet etmiştir.

2- Ebu Davud, Sünen’inde kendi senediyle Ümmî Seleme’den rivayet etmiştir ki o şöyle diyordu: "Ben Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Mehdi, Fatıma’nın evlatlarından olan benim itretimdendir (soyumdandır)." [81]

Bu hadisi, İbn-i Sabbağ-i Maliki, el-Füsul-ül Muhimme’de ve İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika’da Müslim, Nesaî, İbn-i Mace, Beyhaki ve diğerlerinden rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi Hafız Genci, el-Beyan Fi Ahbar-ı Ahir’iz Zaman’da rivayet etmiştir. Hafız Genci bu hadisin hasen ve sahih olduğunu kaydetmiştir.

3- Hafız Ebu Nuaym, “el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi” adlı risalesinde dördüncü hadis olarak kendi senediyle Ali İbn-i Hüseyin’den (a.s), o da babasından şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya (s.a) şöyle buyurdu: "Mehdi senin evlatlarındandır." [82]

Bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ kitabında, Muttaki, Kenz-ül Ummâl’da, Mevlevi Hasan-üz Zeman, el-Fikh-ul Kebir’de, Menavî, Kunûz-ul Hakaik’te ve Suyutî, el-Havî Li-l Fetava’da rivayet etmişlerdir.

4- Muttaki, Müntahab-u Kenz-ul Ummal’da İbn-i Asakir yoluyla, Hz. Hüseyin’den (a.s) rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Müjdeler olsun sana ey Fatıma, çünkü Mehdi sendendir (senin soyundandır)." [83]

Bu hadisi Hamzavî, Meşarik-ul Envar Fi Fevz-i Ehl-il İtibar adlı eserinde, Suyutî, el-Havi Li-il Fetava’da, Kundûzî, Yenabi-ul Mevedde’de ve Menavî Kunûz-ül Hakaik’te rivayet etmişlerdir.

5- Kundûzî, Yenabi-ul Mevedde’de, Semhudi’nin Cevahir-ul Ikdeyn kitabında kendi senediyle Ebu Eyyub Ensarî’den şöyle rivayet ettiğini kaydediyor: "Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya (radiyallahu anha) şöyle buyurdu: "Peygamberlerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin babandır. Vasilerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin kocandır. Şehitlerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin babanın amcası Hamza’dır. Cennette iki kanatla istediği yere uçan bizdendir; o da senin babanın amcası oğlu Cafer’dir. Bu ümmetin iki torunu ve cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin bizdendir; onlar da senin çocuklarındır. Ve Mehdi bizdendir; o da senin evlatlarındandır." [84]

Bu Hadisi Taberanî, el-Evsat’ta ve az bir farkla da el-Mu’cem-üs Sağir’de ve Hafız Genci, el-Beyan Fi Ahbar-i Ahir-iz Zaman’da rivayet etmiştir.

6- Hafız Genci, el Beyân Fi Ahbar-i Ahir-iz Zaman adlı eserinde naklettiği ilk hadis olarak kendi senediyle Süfyan İbn-i Uyeyne’den, o da Ali el-Hilal’dan şöyle rivayet etmiştir ki: "Ben, Resulullah’ın (s.a.a) ölümüyle sonuçlanan hastalığı sırasında Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldim. Fatıma da (s.a) Peygamberin (s.a.a) başı ucunda idi. Bu sırada Fatıma, (s.a) yüksek sesle ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) ona doğru bakarak: "Ey habibem (dostum) Fatıma, niçin ağlıyorsun?" dedi."

Fatıma: "Senden sonra helak olmaktan korkuyorum" dedi.

Bunun üzerine, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey habibem, bilmiyor musun, Allah Teala yeryüzüne bir defa nazar etti ve içinden senin babanı seçti ve babanı risaletiyle görevlendirdi. Sonra tekrar yeryüzüne nazar etti ve (insanlar arasında) senin eşini seçti ve seni onunla evlendirmemi bana vahyetti. Ey Fatıma, biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz (bir aileyiz) ki, Allah bizlere önceki ve sonraki insanlardan hiçbirine vermediği yedi özellik vermiştir:

Ben, Allah yanında Hatem-ün Nebiyyin ve Ekrem-un Nebiyyin’im (yani peygamberlerin sonuncusu ve en üstünüyüm) ve mahlukat arasında Allah’ın en çok sevdiği (kul) benim ve ben senin babanım.

Benim vasim, vasilerin en üstünü ve Allah’ın en çok sevdiği vasidir ve o da senin eşindir.

Meleklerle birlikte cennette iki yeşil kanatla uçacak olan bizdendir; o da babanın amcasının oğlu ve kocanın kardeşidir.

Bu ümmetin iki torunu da bizdendir; onlar da senin çocukların Hasan ve Hüseyin’dir; onlar cennet ehlinin gençlerinin efendileridirler. Ve beni hak üzere gönderene andolsun ki, onların babası onlardan daha üstündür.

Ey Fatıma, beni hak üzere peygamber olarak gönderene andolsun ki, bu ümmetin Mehdi’si de o ikisindendir (Hasan ve Hüseyin’in soyundandır). Öyle ki dünyayı kargaşalık sarar ve fitneler baş gösterir, yollar kesilir, insanlar birbirlerine saldırırlar, ne büyük küçüğe rahmeder ve ne de küçük büyüğe saygı gösterir; böyle bir zamanda Allah bu ikisinin soyundan sapıklık kalelerini ve kilitli kalpleri fethedecek birini gönderir; benim dini ilk zamanda hakim kıldığım gibi o da dini ahir-uz zamanda hakim kılar ve (o gelmeden önce) dünya zulümle dolduğu gibi (o dünyayı) adaletle doldurur.

Ey Fatıma, üzülme ve ağlama! Çünkü Allah’ın sana merhamet ve şefkati benden daha çoktur. Bu da senin bana intisabın ve kalbimdeki makamından dolayıdır. Allah, ailen içerisinde soy yönünden en şerefli, makamı en yüce, halkın en çok merhametlisi olanı, Ehl-i Beyt’in en adili ve hüküm vermede en basiretli olanı sana eş olarak seçmiştir.

Ben Rabbimden istedim ki, Ehl-i Beyt’im arasında bana kavuşacak olan ilk şahıs sen olasın." [85]

Hz. Ali (s.a) diyor ki: "Peygamber (s.a.a) vefat ettikten sonra Fatıma (s.a) yetmiş beş günden fazla yaşamadı. Allah bu kısa süreden sonra onu Peygambere (sallallâhu aleyhima ve sellem) kavuşturdu."

Muasır alimlerden olan Hadaik-ul Arifin kitabının sahibi merhum Fazl-i Ali, bu hadislerle ilgili olarak şöyle bir not düşmüştür: "Bu hadiste geçen “bu ümmetin Mehdi’si de o ikisindendir” tabiri, bu mazmunda nakledilen diğer bazı hadislerde, “bu ümmetin Mehdi’si de bizdendir” olarak geçmektedir. Ama bu nüshaya, yani “bu ümmetin Mehdi’si de o ikisindendir” nüshasına göre o ikisinden maksat, Hz. Hasan ve Hüseyin (a.s)’dır. Çünkü İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) annesi İmam Mücteba’nın kızıdır. Buna göre İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve sonraki imamlar (a.s) o ikisinin neslindendirler."

Bu hadisi Hafız Ebu Nuaym, el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi’de, Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ’da,Suyutî, el Havi li-l Fetava’da ve Kunduzî, Yenabi-ul Mevedde’de rivayet etmişlerdir.

15. Bölüm

Hz. Fatıma (s.a)'ın Âl-i Aba’dan Olduğuna ve Kisa Hadisi'nin Onların Masumiyetini İspatladığına Dair

1- Hâkim, Müstedrek-üs Sahihayn’de, Abdullah İbn-i Cafer İbn-i Ebi Talib’den rivayet etmiştir ki: "Resulullah (s.a.a), rahmetin indiğini gördüğünde iki defa: “Çağırın gelsinler yanıma” diye buyurdu. Safiye: “Kimi ya Resulullah?” dedi. Peygamber (s.a.a): “Ehl-i Beytimi; Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı ve Hüseyin'i” diye buyurdu. Bunlar geldiğinde Peygamber (s.a.a) abâsını onların üzerine attı; sonra ellerini yukarıya kaldırıp şöyle dua etti:

“Ey Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Sen Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salavat gönder.” [86]

Bunun üzerine Allah (azze ve celle) de şu ayeti indirdi: "Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor." [87]

Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydetmiştir.

2- Tirmizî, kendi Sahih’inde, Ömer İbn-i Ebu Seleme’den rivayet etmiştir ki: "Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor" [88] ayeti, Ümmî Seleme’nin evinde Resulullah’a (s.a.a) nazil oldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a), Hasan, Hüseyin ve Fatıma’yı çağırttı ve onları kendi önünde oturttu ve Ali’yi çağırıp arkasında oturttu; onları ve kendini bir kisâyla örttü ve sonra şöyle buyurdu:

“Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir; bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.” [89]

İbn-i Asakir de bu hadisi rivayet etmiştir. İbn-i Asakir’in nakline göre hadisin sonunda şu ilave de mevcuttur:

“Ümmî Seleme “beni de onlarla birlikte karar kıl. dedi. Resulullah: “Sen kendi mevkiinde dur, senin de akıbetin hayırdır" buyurdu.

Bu hadis; Taberî ve İbn-i Kesir, kendi Tefsir’lerinde ve Tahavi de Müşkil-ül Asar’da rivayet etmiştir.

Kisâ hadisi şerifi, muhtelif tabirlerle birçok senetle rivayet edilmiştir. Bu yüzden bu hadis senet yönünden sahih ve kesindir. [90]

3- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir İbn-i Abdullah-i Ensarî’den şöyle rivayet etmiştir: "Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (s.a) şöyle buyurduğunu duydum:

"Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime geldi ve: “Es-selamu aleyki ya Fatıma” (sana selam olsun ey Fatıma). dedi. Ben: “Aleyke’s-selam” dedim. (Babam Resulullah): “Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum” dedi. Ben: “Allah seni bitkinliğe karşı korusun” dedim. Sonra: “Kızım, Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört” dedi. Ve ben o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.

Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve: “Es-selamu aleyki ya ümmah” (yani sana selam olsun ey annem). dedi ve ben: “Aleyke-s selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi” dedim. O: “Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah’ın (s.a.a) kokusuna benziyor” dedi. “Evet, ceddin kisânın (abânın) altındadır” dedim. Hasan abâya doğru giderek: “Es-selamu aleyke ya ceddah. Ey Resulullah, benim de abânın altına girip senin yanında bulunmama izin verir misin?” dedi. Peygamber (s.a.a): “Aleyke-s selam ey benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin veriyorum” dedi. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.

Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve: “Es-selamu aleyki ya ümmah (ey anne).” dedi. Ve ben: “Aleyke-s selam ey benim oğlum ve güzümün nuru ve gönlümün meyvesi” dedim. Hüseyin: “Anne, ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi.“Evet, dedim, ceddin ve kardeşin abânın altında bulunuyorlar” dedim. Hüseyin abâya doğru yaklaşarak: “Es-selamu aleyke ya ceddah, Es-selamu aleyke ya menihterahullah (sana selam olsun ey büyük babam, sana selam olsun ey Allah’ın seçkin kıldığı kimse). Benim de sizinle beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?” dedi. Peygamber (s.a.a): “Aleyke’s-selam ey evladım, ümmetimin şefaatcısı, evet izin verdim. diyerek karşılık verdi.” Hüseyin de kisânın altına girdi.

Bu esnada Ebu-l Hasan Ali İbn-i Ebu Talib (a.s) geldi. Ve: “Es-selamu aleyki ya binte Resulullah” dedi. (Yani, sana selam olsun ey Resulullah’ın kızı.) Ben de: “Aleyke’s-selam ya Ebe-l Hasan ve ya Emir-el Müminin” diye cevap verdim. Sonra: “Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi. “Evet” dedim. “Peygamber, çocuklarınla birlikte kisânın altındalar.” Ali de abâya doğru ilerleyip: “Es-selamu aleyke ya Resulullah. Benim de sizinle birlikte kisânın altına girmeme müsaade eder misiniz?” dedi. Resulullah (s.a.a): “Ve aleyke’s-selam ya Ali ve ya vasiyyi ve halifetî ve sahib-e livaî. (Yani, sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve bayraktarım.) Sana da izin verdim.” buyurdu.

Sonra ben abâya doğru geldim ve: “Es-selamu aleyke ya ebetah, ya Resulullah (yani, sana selam olsun ey babam, ey Allah’ın Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz?” dedim. Resulullah (s.a.a): “Ve aleyki’s-selam ya bintî veya biz’atî ve ezintu leki (yani, sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası, sana da izin verdim)” diyerek cevap verdi.

Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:

"Ey Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beyt’im ve benim özel yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim kanımdandır; bunları inciten şey, beni de incitir ve bunları üzen beni de üzer. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bunların düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım; Allah’ım, kendi rahmet ve bereketini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl."

Allah (azze ve celle) buyurdu ki: "Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi,sadece kisânın altında olan bu beş kişinin muhabbeti için yarattım.

Cebrail-i Emin: “Ya Rabbî, abânın altında bulunanlar kimlerdir?” diye sordu.

Allah (azze ve celle): “Onlar, Peygamberin Ehl-i Beyt’i ve risaletin madenidirler; onlar, Fatıma ve babası ve kocası ve çocuklarıdır” buyurdu.

Cebrail: “Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin verir misi?” dedi.

Allah (Teala): “Evet izin verdim” dedi.

Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve:

“Es-selamu aleyke ya Resulullah (selam olsun sana ey Allah’ın Resulü), yücelerin en yücesi olan Yüce Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ikramını sana sunuyor ve sana buyuruyor ki:

“İzzet ve celalime andolsun, ben bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her feleki (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi sadece sizin hatırınız, sizin muhabbetiniz için yarattım.”

Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya Resulullah, sen de izin veriyor musun?” dedi.

Resulullah şöyle buyurdu: “Ve aleyke’s-selam ya emine vahyillah, innehu na’am kat ezintu lek (yani sana da selam olsun ey Allah’ın vahyinin emini, evet sana izin verdim.”

Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girdi ve babama dedi ki: "Allah size şöyle vahyetmiştir: “Gerçekten Allah istiyor ki , siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidersin ve sizleri tertemiz kılsın.” [91]

Bu sırada Ali: “Ya Resulullah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah indindeki fazileti nedir?” diye sordu.

Peygamber şöyle buyurdu: “Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için seçen Allah’a andolsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde takipçilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara Allah’tan bağış dilerler.”

Ali: “O halde Allah’a andolsun ki, biz saadete kavuştuk ve Kâ’be’nin Rabbine and olsun ki, bizim takipçilerimiz de mutluluğa kavuştular.”

Tekrar Peygamber: “Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak risaleti için beni seçen Allah’a andolsun ki, bizim bu haberimiz bizim takipçilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir mecliste söylenirse ve onların içerisinde müşkülü olan birisi olursa onun müşkülünü Allah mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa Allah onun gamını bertaraf eder ve onların içerisinde bir ihtiyacı olan olursa Allah onun ihtiyacını giderir” dedi.

Bunu duyunca, Ali: “O zaman Allah’a andolsun ki, biz mutluluk ve saadete kavuştuk ve Kâ’be’nin Rabbine andosun ki bizim takipçilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular” dedi." [92]

Bu hadisi Allame Turayhi, Müntehab-ül Kebir kitabında, Allame Deylemî el-Gurer-ü ve-d Dürer’de, Şeyh Keni “Nûr-ul Afâk'da nakletmişlerdir. Daha fazla bilgi için “İhkak-ul Hakk” kitabında müracaat edilsin.

16. Bölüm

Hz. Fatıma (s.a) Ve Mübahele Olayı

1- Müslim, Sahih’inde kendi senediyle Sa’d İbn-i Ebu Vakkas’tan şöyle rivayet etmiştir: “...Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra bedduâ edip yalvaralım da Allah’ın la’netini yalancıların üzerine koyalım.” [93] ayeti nazil olunca, Resulullah (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırarak şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım, bunlar benim ehlimdir (soy ve ailemdir).” [94]

Aynı hadisi Tirmizî Sünen’inde ve Ahmed İbn-i Hanbel Müsned’inde rivayet etmiştir. Ahmed’in naklinde hadisin sonu şöyledir: “Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir.” Keza bu hadisi Hakim, Şeyhayn’in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu kaydetmiştir.

Hakim, “Marifet-ü Ulum-il Hadis” kitabında da bu hadisin İbn-i Abbas ve diğerlerinden mütevatir olarak tefsir kitaplarında nakledildiğini kaydetmiştir.

Yine aynı hadisi Beğavi, Mesabih-us Sünnet’de rivayet etmiştir.

2- Fahr-ı Razi, Tefsir-i Kebir’inde mübahele olayını şöyle yazmıştır: "Rivayet olunmuştur ki, Resulullah (a.s) Necran Hıristiyanlarına delillerini açıkladı. Ama onlar kendi cehaletleri üzerinde ısrar ettiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: “Gerçekten Allah bana emretmiştir ki sizler hücceti kabul etmediğiniz takdirde sizinle mübahele edelim.”

Onlar: “Ey Ebe-l Kasım, (müsaade ver ki) biz dönüp bu mesele hakkında düşünelim, sonra senin yanına gelelim.” Onlar geri döndüklerinde görüş sahibi olarak kabul ettikleri büyüklerine: “Ey Mesih’in kulu, senin görüşün nedir?” diye sordular. O da: “Ey Hıristiyanlar, Muhammed Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. O, Hz. İsa hususundaki doğru olan şeyleri getirmiştir...” dedi.

Mübahele günü Resulullah (s.a.a) Hüseyin’i kucağına almış, Hasan’ın elinden tutmuştu ve Fatıma Resulullah’ın arkasından, Ali de Fatıma’nın arkasından hareket ediyorlardı. Resulullah (s.a.a) bunlara: “Ben dua ettiğimde siz “amin” deyin” buyurdu.

Bu hali gören Necran Hıristiyanlarının din adamı: “Ey Hıristiyan camiası, ben öyle (nurlu) yüzler görüyorum ki, eğer Allah’tan, dağın yerinden oynamasını bile isteseler, Allah onların yüzünün suyu hürmetine o dağı yerinden oynatır; (sakın) bunlarla mübahale etmeyin, yoksa helak olursunuz ve kıyamet gününe kadar artık yeryüzünde bir Hıristiyan bile kalmaz...” [95]

Sonra Fahr-i Razi; “Tefsir ve hadis alimleri bu hadisin doğruluğu hususunda ittifak etmişlerdir.” diyor.

3- Sibt İbn-i Cevzi, Tezkiret-ül Havas’da şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Ali İbn-i Ebu Talib’in faziletleriyle ilgili olarak nazil olan ayetlerden biri de, Âl-i İmran suresindeki Allah-u Teala’nın indirdiği:“...Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım...” [96] ayetidir.

Eski tarihçiler, Cabir İbn-i Abdullah’ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Necran’dan bir grup, elçi olarak Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldiler. Bunların içerisinde dini önderleri ve bir grup papaz da bulunuyordu. Onlar: “Musa’nın babası kimdir?” diye sordular. Peygamber (s.a.a): “İmran.” diye cevap verdi. Onlar: “Senin baban kimdir?” dediler. Resulullah (s.a.a): “Babam Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’tır.” diye cevap verdi. Onlar: “İsa’nın babası kimdir?” dediler. Peygamber (s.a.a), susarak vahyin gelmesini bekledi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu:

“Gerçekten İsa’nın örneği Allah yanında Adem’in örneği gibidir ki, onu (Adem’i) topraktan yarattı.” [97]

Onlar: “Bunu, bizim peygamberlere nazil olan kitaplarda bulamıyoruz (yani böyle bir şey eski kitaplarda mevcut değildir).” dediler. Resulullah (s.a.a): “Yalan söylediniz.” dedi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:

“Sana gelen ilimden sonra onun (Hz. İsa) hakkında seninle kim tartışırsa de ki: Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım...” [98]

Onlar bu teklifi olumlu karşılayıp “Ne zaman mübahele edelim?” dediler.

Peygamber: “İnşaallah yarın.” dedi ve onlar Peygamberin yanından ayrıldılar.

Sonra kendi aralarında şöyle bir karar aldılar: “Eğer ashabından bir grupla mübahele için çıkarsa onunla mübahele edin. Çünkü onun peygamber olmadığı belli olur. Ama; kendi Ehl-i Beyt’iyle mübahele için çıkarsa, onunla mübahele etmeyin. Çünkü; bu onun sadık bir peygamber olduğunu gösterir. Bu durumda, sizler onunla mübahele edecek olsanız kesinlikle helak olursunuz.”

Resulullah (s.a.a), Medine halkının hepsini mübaheleye seyirci olmak için çağırdı.

(Ertesi gün) Resulullah (s.a.a) Ali (a.s) önünde, Hasan (a.s) sağında, Hüseyin (a.s) solunda ve Fatıma (s.a) arkasında olduğu halde çıktı. Sonra (halka) şöyle buyurdu:

“Gelin bakın, bunlar benim çocuklarımdır, -bunu söylerken Hasan ve Hüseyin’e işaret etti- bu da bizden olan kadınlar -bunu derken Fatıma’ya işaret etti- ve bu da bizim kendimiziz.” Bunu dediğinde ise kendisine ve Ali’ye işaret etti.

Onlar (Necran Hıristiyanları) bu durumu görünce korkuya kapıldılar ve Resulullah’ın huzuruna gelerek dediler ki: “Bizimle bu mübaheleyi yapmaktan vazgeç ki, Allah da seni affetsin.”

Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Andolsun canımı elinde bulunduran Allah’a ki, eğer onlar mübaheleye çıksalardı Allah vadiyi (mübahele yapılacak yeri) ateşle dolduracaktı ve ateş onları saracaktı.”

Ebu-l İshak Sa’lebi, kendi tefsirinde yukarıdaki ayetin tefsirini şöyle yazmıştır:

Resulullah (s.a.a), Hüseyin kucağında ve Hasan’ın elinden tutmuş olduğu, Fatıma da onun arkasından, Ali de Fatıma’nın arkasından yürüdüğü halde evinden çıktı ve (onlara): “Ben dua ettiğimde sizler “amin” deyin.” buyurdu.

Bunu gören Necran papazı: “Ey Hıristiyan topluluğu, ben öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allah’tan bir dağın yerinden oynamasını isteseler (Allah dualarını kabul eder) ve dağ yerinden oynar. Asla mübahele etmeyiniz ki, hepiniz helak olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde Müslümanlardan başka bir kimse kalmaz” dedi.

Bunun üzerine, Necran Hıristiyanları kendi ülkelerine döndüler ve Resulullah’a (s.a.a) iki bin elbise vererek sulh ettiler. [99]

4- İbn-i Kesir, “el Bidaye ve-n Nihaye” adlı kitabında şöyle yazıyor: Bir grup, elçi olarak Medine’ye geldiler. Medine’ye ulaştıklarında yolculuk elbiselerini çıkarıp güzel elbiseler giydiler. Bu elbiseler Yemen kumaşından yapılmış idi. Ve parmaklarına altın yüzük taktılar. Böylece Resulullah’ın (a.s) yanına geldiler; selam verdiler; ama Resulullah onların selamının cevabını vermedi. Gün boyunca Peygamberle konuşmaya çalıştılar; ama Peygamber o elbiseler ve altın yüzüklerle süslenmiş olan adamlarla konuşmadı. Sonra onlar önceden tanıdıkları Osman İbn-i Affan ve Abdurrahman İbn-i Avf’ı aramaya çıktılar. Bu ikisini muhacirler ve ensardan bir grubun bir arada bulunduğu bir mecliste buldular. Sonra “Ey Osman ve Abdurrahman, sizin Peygamberiniz bize bir mektup göndermiştir; biz de bu mektuptaki çağrıya icabet ederek ona doğru geldik.; ama ona selam verdik o bizim selamımıza cevap vermedi ve onunla uzun bir gün boyunca konuşmaya çalıştık ama o bizi konuşturmadı; sizin bu husustaki görüşünüz nedir? Acaba geri mi dönelim?” dediler.

O ikisi mecliste bulunan Hz. Ali’ye: “Bunların meselesi hakkında görüşün nedir?” diye sordular.

Ali, Osman ve Abdurrahman’a: “Bana göre onlar bu pahalı elbiselerini ve bu altın yüzükleri çıkarmalı ve yolculuk elbiselerini giyerek Resulullah’ın (s.a.a) yanına dönmelidirler.” dedi. Onlar bu işi yaptılar ve Peygamberin huzuruna gelip selam verdiler. Peygamber, onların selamını aldı ve “Andolsun beni hak üzere gönderene ki, birinci defa geldiklerinde İblis (Şeytan) onların yanında bulunuyordu.” buyurdu.

Sonra Peygamber onlardan ve onlar da Peygamberden bir şeyler sordular ve bir süre aralarında bu soru-cevap meclisi devam etti. Sonra onlar: “İsa hakkında ne diyorsun? Biz Hıristiyan'ız ve kavmimizin içerisine döndüğümüzde senin bu husustaki sözlerini halka duyurmak isteriz. Peygamberliğin doğru ise, onun hakkındaki sözlerinle hoşnut olalım” dediler.

Resulullah (s.a.a): “Hz. İsa ile ilgili olarak bugün diyeceğim bir şey yok. Medine’de ikamet eyleyin ki Allah’ın İsa hakkındaki sözlerini size bildireyim.”

Ertesi gün Allah (Azze ve Celle) şu ayetleri nazil etti:

“Gerçekten Allah yanında İsa’nın örneği Adem’in örneği gibidir. Allah onu (Adem’i) topraktan yarattı sonra ona “ol” dedi ve oldu. Bu Allah tarafından gelen bir haktır; öyleyse şüphe edenlerden olma. Her kim sana gelen ilimden sonra onun (İsa) hakkında seninle tartışırsa de ki:

Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve kendilerinizi çağıralım; sonra bedduâ edip Allah’ın lanetini yalancıların üzerine atalım.” [100]

Ama onlar buna ikrar etmediler. Ertesi gün erkenden Resulullah (s.a.a) onlara haber gönderdi ve kendisi Hasan ve Hüseyin'i yanına alarak Fatıma da arkasında yürüdüğü halde lanetleşmek için evinden çıktı. Peygamberin (s.a.a) o sıralarda birkaç hanımı vardı, ama onlardan hiçbirini mübahele için kendisiyle birlikte götürmedi...” [101]

17. Bölüm

Hz. Fatıma'nın, Peygamberin (s.a.a) Vücudunun Bir Parçası Olduğu Ve Onu Gazaplandıranın Peygamberi Gazaplandırdığına Dair

1 - Buhârî, Sahih'inde Misver İbn-i Mahreme'den naklen yazıyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; kim onu gazaplandırsa (öfkelendirse), beni gazaplandırmıştır." [102]

Bu hadisi, birçok muhaddis ve alim nakletmiştir. Mesela, Muttakî, Kenz-ül Ummal'da bu hadisi İbn-i Ebu Şeybe'den naklen zikretmiştir. Nesaî de, Hasais'inde bu hadisi nakletmiştir. Menavî ise Feyz-ül Kadir'de bu hadisi zikrettikten sonra şöyle kaydediyor: "Süheyli bu hadise dayanarak Hz. Fatıma'ya sebbedenin (sövenin) kâfir olduğunu söylemiştir. Çünkü bu iş Fatıma'yı (s.a) gazaplandırır."

Yine O, Fatıma'nın Ebu Bekir ve Ömer'den üstün olduğunu söylemiştir.

2 - Buharî, Misver İbn-i Mahreme'den naklen yazıyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu rahatsız eden beni de rahatsız eder; ve onu inciten şey beni de incitir." [103]

Bu hadisi, Ebu Davud Sahih'inde, Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da nakletmiştir.

3 - Sahih-i Müslim'in, Fazail-üs Sahabe bölümünün, Fazail-ü Fatıma kısmında, Müslim, kendi senediyle Misver İbn-i Mahreme'den rivayet ediyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu inciten şey beni de incitir." [104]

Bu hadisi, Fahr-i Razi Şura suresindeki "meveddet" ayetinin tefsirinde zikretmiştir. Yine bu hadisi, Maaric suresinin 13. âyetinin tefsirinde zikretmiştir.

4 - Müslim Sahih'inde, kendi senediyle Misver İbn-i Mahreme yoluyla Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadiste Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurdu: "Gerçekten kızım (Fatıma), benim vücudumun bir parçasıdır; onu rahatsız eden şey beni de rahatsız eder; onu rencide eden şey beni de rencide eder." [105]

Bu hadisi Tirmizî de kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın faziletlerı bölümünde zikretmiştir.

5 - Tirmizî Sahih'inde, kendi senediyle Abdullah İbn-i Zübeyr vasıtasıyla Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadiste, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Gerçekten Fatıma benim vücudumdan bir parçadır; onu rencide eden beni de rencide eder ve onu rahatsız eden şey, (üzen şey) beni de mübtela eder." [106]

Bu hadisi Hâkim de Müstedrek-üs Sahihayn'de rivayet etmiş ve bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih hadis olduğunu kaydetmiştir. Bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de Müsned'inde rivayet etmiştir.

6 - Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ubeydullah İbn-i Ebu Rafi'den, o da Misver İbn-i Mahreme'den rivayet etmiştir ki: "İmam Hasan'ın oğlu Hasan, bana bir adamı görücü olarak göndererek kızıma talip oldu. Ona: "Akşam vakti yanıma gelsin" dedim. O (İmam Hasan’ın oğlu Hasan) da akşam vakti geldi. Allah'a hamd-u sena ettikten sonra dedim ki: "Allah'a yemin ediyorum ki, sizin akrabalık ve yakınlığınızdan daha çok sevdiğim bir akrabalık ve yakınlık yoktur. Ama Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu üzen şey beni de üzer ve onu hoşnut eden beni de hoşnut eder. Ve kıyamet günü akrabalık bağları hep kopar; sadece benim soyum ve yakınlarım arasındaki bağlılık hariç.” [107]

Senin yanında Fatıma'nın (s.a) soyundan bir kız vardır; eğer ben kızımı senin eşin yapacak olursam bu onu üzer.

Böylece Hasan onun özrünü kabul ederek ayrıldı.

Hâkim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde iki muhtelif senetle rivayet etmiştir. Keza; bu hadisi Beyhakî kendi Sünen'inde ve Ebu Nuaym muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. Ebu Nuaym bu hadisin Misver İbn-i Mahreme'den Ali İbn-i Hüseyin ve İbn-i Ebu Melike yoluyla nakledildiği hususunda ittifak olduğunu kaydediyor.

7 - Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliyâ'da kendi senediyle Enes'den naklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) “Kadınlar için en hayırlı (en iyi) olan şey nedir?" diye sordu. Bizler, ne söyleyeceğimizi bilemedik. Hz. Ali (a.s) (yanımızdan ayrılıp) Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) yanına gitti ve Resulullah'ın (s.a.a) sorusunu ona söyledi. Fatıma; "Neden kadınlar için en hayırlı olan, onların (yabancı) erkekleri görmemeleri ve yabancı erkeklerin de onları görmemeleridir" diye cevap vermedin" dedi. Ali (a.s), dönüp bu cevabı Resulullah'a (s.a.a) söyledi. Peygamber, "Bunu sana kim öğretti?" dedi. Ali, "Fatıma" diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "O benim vücudumun bir parçasıdır." [108]

Ebu Nuaym, bu hadisi Said İbn-i Musayyib'in de Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini kaydetmiştir. Ebu Nuaym, bu ikinci rivayeti de kitabının bir başka yerinde zikretmiştir.

8 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benden ayrılan bir daldır; onu hoşnut eden şey, beni de hoşnut eder; onu rahatsız eden şey, beni de rahatsız eder." [109]

Bu hadisi Taberanî, Misver İbn-i Mahreme'den rivayet etmiştir. Hâkim de, bu hadisi Müstedrek-üs Sahihayn'de Misver İbn-i Mahreme yoluyla Resulullah'tan (s.a.a) rivayet etmiş ve senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

9- Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hasan-ı Basri'den rivayet etmiştir ki, Ali İbn-i Ebu Talib (a.s) şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) bir gün bize: "Kadın için en hayırlı olan şey nedir?" diye sordu. Bu hususta bizim verecek bir cevabımız yoktu. Fatıma'nın (s.a), yanına döndüğümde. ona: "Ey Muhammed'in kızı, Resulullah (s.a.a) bizden bir soru sordu, ama biz, ne cevap vereceğimizi bilemedik dedim." O: "Ne hakkında sizden sordu." dedi. "Kadın için hayırlı şeyin ne olduğunu sordu." dedim. O: "Bu sorunun cevabını bilmiyor musunuz?" dedi. "Hayır." dedim. O: "Kadına (yabancı bir) erkeği görmemek ve (yabancı) erkeğin de onu görmemesinden daha hayırlı olan bir şey yoktur." dedi. Akşam olduğunda Resulullah'ın (s.a.a) yanında toplanıp oturduk ve ben: "Ya Resulullah, sen bizden bir soru sordun; ama biz cevabını veremedik. Kadın için bir (yabancı) erkeği görmemesinden ve yabancı erkeğin de onu görmemesinden daha hayırlı bir şey yoktur." dedim. Resulullah (s.a.a): "Bunu sana kim söyledi?" dedi. "Fatıma." dedim. Resulullah (s.a.a), "Doğru söylemiştir; gerçekten o benim vücudumun bir parçasıdır." buyurdu. [110]

Muttaki, bu hadisi Darekutni'nin de "el-Efrad" adlı eserinde rivayet ettiğini kaydetmiştir.

Muttaki, aynı sayfada bu hadisi tekrar Hz. Ali'den (a.s) rivayet etmiştir ve sonunda bu hadisi Bezzaz'ın ve Hilyet-ül Evliyâ'da Ebu Nuaym'ın rivayet ettiğini kaydetmiştir.

10 - Nesaî, Misver İbn-i Mahreme'den naklen şöyle rivayet ediyor: "Ben buluğ çağına eriştikten sonra, şahit oldum ki, Resulullah (s.a.a) bu minberinin üzerine oturup konuşuyordu ve şöyle diyordu: "Gerçekten Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır." [111]

11 - İbn-i Hacer, "es-Savaik-ul Muhrika" adlı eserinde yazıyor ki: "Resulullah'ın (s.a.a) torunu olan Hasan'ın oğlu Hasan-ül Müsenna, uzun saçlı ve küçük yaşlarda bir genç iken, Ömer İbn-i Abdulaziz'in yanına geldi. Ömer İbn-i Abdulaziz, yerinden kalkıp onu karşıladı. Bunun üzerine etrafındakiler Ömer İbn-i Abdulaziz'i kınadılar. Ama; Ömer İbn-i Abdulaziz onlara şöyle dedi: Öyle güvenilir bir şahıs bana şu hadisi rivayet etti ki, sanki Resulullah'ın (s.a.a) ağzından duymuş gibiyim (Hadis şöyledir): "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu sevindiren beni de sevindirir." [112]

Ömer İbn-i Abdulaziz sonra şöyle devam etti: "Ben biliyorum ki, eğer Fatıma diri olsaydı onun torununa gösterdiğim ilgiden sevinirdi."

İbn-i Hacer, bu hadisi az bir farkla Ebu-l Ferec-i İsfahanî'den de rivayet etmiştir.

12 - İbn-i Kuteybe, el-İmame ves-Siyase'de şöyle yazıyor: "…Sonra Fatıma (s.a), Ebu Bekir ve Ömer'e hitap ederek "Acaba size Resulullah'tan (s.a.a) kendinizin de bildiği bir hadisi söylersem onunla amel eder misiniz?" dedi.

"Evet." dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: "Sizi Allah'a ant veriyorum, acaba Resulullah'ın (s.a.a) "Fatıma'nın rızası benim rızamdandır ve Fatıma'nın gazabı, benim gazabımdandır; kim benim kızım Fatıma'yı severse beni sevmiştir; kim onu razı ederse beni razı etmiş olur ve kim onu gazaplandırırsa beni gazaplandırmış olur" dediğini duymadınız mı?"

O ikisi: "Evet, bunu Resulullah'tan (s.a.a) duymuşuz." dediler.

Fatıma: "Ben Allah ve meleklerini şahit tutuyorum ki, sizler beni gazaplandırdınız ve beni razı etmediniz. Peygamber (s.a.a) ile mülakat ettiğimde (görüştüğümde) ikinizi ona şikayet edeceğim." dedi.

Ebu Bekir dedi ki: "Ben onun ve senin gazabından Allah'a sığınıyorum." Sonra Ebu Bekir, içini çekip şiddetle ağlamaya başladı, o kadar ağladı ki neredeyse canı çıkacaktı. Ama Hz. Fatıma yine şöyle söylüyordu: "Her namazımdan sonra sana beddua edeceğim."

Sonra Ebu Bekir, Hz. Fatıma'nın evinden çıktı. Halk başına toplanınca onlara "Sizler eşlerinizle birlikte neşeyle geceleri sabahlıyorsunuz, ama beni bu halimle baş başa bırakıyorsunuz. Benim sizin bey'atinize ihtiyacım yoktur; bey'atinizi benden geri alın…" dedi." [113]

18. Bölüm

Allah Teala'nın Fatıma'nın (a.s) Gazabıyla Gazap Ettiği ve Onun Rızasıyla da Razı Olduğuna Dair

1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Hz. Ali'den (a.s) neklediyor ki: "Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Gerçekten Allah senin gazabın (hoşnutsuzluğun) için gazap eder ve senin hoşnutluğun için de hoşnut olur. (Yani seni gazaplandırmak Allah'ın gazap etmesine sebep olur ve seni hoşnut etmek Allah'ın hoşnut olmasına sebep olur.)" [114]

Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

Bu hadisi İbn-i Esir, "Üsd-ül Gâbe"de, İbn-i Hacer de, "el-İsabe" ve "Tehzib-üt Tehzib"de rivayet etmiştir. Yine bu hadisi Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet etmiş ve İbn-i Neccar'ın da bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir.

2- Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet ediyor ki: "Gerçekten Allah Fatıma'nın gazabı yüzünden gazaplanır ve onun hoşnutluğu için de hoşnut olur."

Muttaki, bu hadisi Deylemi'nin Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini kaydetmiştir. Yine Muttaki, bu hadisi kitabının aynı sayfasında az bir farkla nakletmiştir. Bu ikinci nakli şöyledir: "Ey Fatıma, Allah senin gazabın yüzünden gazap eder ve senin hoşnutluğun için hoşnut olur." [115]

Muttaki, bu hadisi Ebu Ye'la ve Taberani ve Ebu Nuaym’ın Fezail-üs Sahabe'de rivayet ettiğini kaydetmiştir.

3- Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de Taberanî'nın müsnet olarak Hz. Ali'den (a.s) şu hadisi rivayet ettiğini ve hadisi sahih bildiğini zikretmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya (selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, gerçekten Rabbimiz senin gazabın için gazap eder ve senin razı olman vasıtasıyla razı olur." [116]

4- Zehair-ül Ukbâ, kitabında Hz. Ali İbn-i Ebu Talib'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ey Fatıma, Allah senin gazabın için gazaplanır ve senin hoşnutluğunla da hoşnut olur."

Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi bu hadisi Ebu Said'in Şeref-ün Nübüvve'de ve İbn-i Müsenna'nın da Mu'cem'inde rivayet ettiğini kaydetmiştir.

Ben diyorum ki: Bu sahih hadisler sarih bir şekilde, Hz. Fatıma'nın gazap ettiği şeyin batıl olduğunu, bu yüzden Allah'ın da ona gazap ettiğini ve razı olduğu şeyin hak olduğunu, bu yüzden Allah'ın da ondan razı olduğunu bildirmektedir. Çünkü Allah Teala batıldan başka bir şeye gazap etmez ve haktan başka bir şeyden de razı olmaz.

Yine önceki bölümde Sahih-i Buhârî'den, Peygamberin (sallallâhu aleyhi ve alih), "Fatıma'yı gazaplandıran beni gazaplandırır." diye buyurduğunu ve keza hem Sahih-i Buhârî ve hem de Sahih-i Müslim'den Resulullah'ın (sallallâhu aleyhi ve alih), "Fatıma'ya eziyet eden (onu inciten) şey bana da eziyet eder (onu rencide eden beni de rencide eder)." buyurduğunu kaydettik. Bu hadisler de açıkça gösteriyor ki, Hz. Fatıma’nın rıza ve gazabı yalnız Allah'ın rıza ve gazabına bağlıdır. Bu da onun, bütün günahlardan masum olduğunu göstermektedir.

Şaşılacak şudur ki, Ehl-i Sünnet'in en büyük hadisçisi olan Buharî, bu hadisleri Sahih'inde naklettiği halde yine yanı sıra kendi Sahih'inin Humus babında rivayet etmiştir ki: "Resulullah'ın (sallallâhu aleyhi ve alih), kızı Fatıma, Ebu Bekir'e gazap etti ve vefat edinceye dek de onunla konuşmadı." Yine kitabının Hayber Gazvesi babında rivayet etmiştir ki: "Fatıma, Ebu Bekir'e gazap etti ve vefat edinceye kadar onunla konuşmadı."

Yine Sahihi'nin "el-Feraiz" babında rivayet etmiştir ki: "Fatıma Ebu Bekir'e darıldı ve vefat edinceye kadar onunla konuşmadı." [117]

Bu hadis Sahih-i Müslim'in Cihad kitabında da yer almıştır. Yine aynı hadisi Ahmet İbn-i Hanbel, Müsned'inde (c.1, s.9, Meymene matbaası baskısı) ve Beyhakî Sünen'inde ( c.6, s.300, Haydarabad baskısı) rivayet etmişlerdir.

Tirmizî de, Sahih'inde rivayet etmiştir ki: "Fatıma, Ebu Bekir ve Ömer'e "Andolsun Allah'a, artık hiçbir zaman sizinle konuşmayacağım." dedi ve ölünceye kadar o ikisiyle konuşmadı." [118]

Bir önceki bölümün sonundaki rivayette de okuduk ki, Fatıma, Ebu Bekir ve Ömer'e hitaben: "Ben Allah'ı ve meleklerini şahit tutuyorum ki siz ikiniz, beni gazaplandırdınız ve beni razı etmediniz. Peygamber (s.a.a), ile mülakat ettiğimde ikinizi mutlaka ona şikayet edeceğim." demiştir. Ve yine Ebu Bekir'e hitaben: "Her kıldığım namazdan sonra mutlaka sana beddua edeceğim." demiştir.

Bu hadisler görüldüğü gibi senet yönünden sahih, mana bakımından mütevatir, ifade yönünden de açık ve sarihtirler.

19. Bölüm

Hz. Fatıma'nın, (a.s) Peygamberin (s.a.a) Vefatından Sonra Ehl-i Beyt'ten Ona Kavuşan İlk Şahıs Olduğuna Dair

Dokuzuncu bölümde Buhârî ve diğer hadis imamlarından bu konuyla ilgili olarak naklettiğimiz bazı hadislerde Resulullah'ın (s.a.a), vefatı sırasında Fatıma'ya, gizlice Ehl-i Beyt'in içerisinden ona (Peygambere) ilk kavuşacak şahsın o olduğunu söylediğini yazdık. Şimdi, bu konuyla ilgili olarak diğer bazı rivayetlere işaret edelim:

1- Buhârî, Sahih'inde kendi senediyle Aişe'den rivayet etmiştir ki: "Peygamber (s.a.a), vefatıyla sonuçlanan hastalık döneminde Fatıma'yı kendi yanına çağırdı ve ona gizlice bir şey söyledi. Aişe diyor ki: "Ben, ona Peygamberin ne söylediğini sordum. Fatıma, "Peygamber (s.a.a) (birinci defa) bana gizlice bu hastalığında vefat edeceğini söyledi ve ben ağladım. Sonra da, gizlice bana Ehl-i Beyt'in arasından ona kavuşacak ilk şahıs olduğumu söyledi ve ben bu defa güldüm." dedi. [119]

Buhârî, bu hadisi kitabının bir başka yerinde az farkla ve başka bir senetle de rivayet etmiştir. Yine bu mazmunda bir hadisi Müslim de Sahih'inde rivayet etmiştir.

Müslim ve Ahmed bin Hanbel de aynı anlamı ifade eden hadisler nakletmişlerdir. [120]

2 - Tirmizî, Sahih'inde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vekarında Resulullah'a benzeyen birisini görmedim."

Ve demiştir ki: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına geldiğinde, Peygamber, yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına geldiğinde Fatıma, yerinden kalkar onu öper ve kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a), hastalandığında Fatıma, geldi ve kendisini babasının üzerine attı ve onu öptü; sonra başını kaldırıp ağladı; tekrar Peygamberin üzerine kapandı; bu defa başını kaldırdığında güldü. Kendi kendime dedim ki: "Ben Fatıma'yı kadınların en akıllılarından sanıyordum, oysaki o da diğer kadınlar gibiymiş.

Peygamber (s.a.a) vefat ettikten sonra ondan sordum ki: "Neden ilk defa Peygamberin (s.a.a) üzerine kendini attığında başını kaldırıp ağladın? Ama tekrar kendini onun üzerine kapadığında başını kaldırıp güldün? Bunun sebebi neydi?"

Fatıma (s.a) dedi ki: "O, bana ilk defasında bu hastalığı neticesinde vefat edeceğini söyledi ve ben ağladım. Sonra bana ailesi içerisinden kendisine ilk olarak benim kavuşacağımı söyledi ve ben o vakit güldüm." [121]

Tirmizî, bu hadisin başka senetlerle Aişe'den rivayet edildiğini kaydetmiştir.

Ayrıca, Hakim bu hadisi Müstedrek-üs Sahiheyn'de nakletmiş ve sahih olduğunu kaydetmiştir.

Yine bu hadisi Buhârî, el-Edeb-ul Müfred'de rivayet etmiştir. Buhârî'nin nakline göre hadisin son cümlesi şöyledir:

Sen, ailem içersinden bana kavuşacak ilk şahıssın. Ve ben bu söze sevindim.

3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da kendi senediyle İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Sen ailemden bana kavuşacak ilk şahıssın." [122]

20. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Babasının Musibetinde Olan Üzüntü Ve Ağıtı

1- Buhârî, Sahih'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a), hastalığı ağırlaşmış, ağrısı çoğalmıştı. Fatıma (selâmullahi aleyha), (Peygamberin bu halini görünce): "Eyvahlar olsun bana, babamın ağrı ve meşakkati ne ağırdır!" dedi. Resulullah (s.a.a): "Bu günden sonra babanın meşakkat ve ağrısı olmaz." dedi.

Peygamber (s.a.a), vefat ettikten sonra da Hz. Fatıma (s.a) şöyle diyordu:

"Eyvah babacığım, Rabbinin davetine icabet eden baba!

Eyvah babacığım, yeri Firdevs cennetinde olan baba!

Eyvah babacığım, vefat haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!"

Ve Resulullah (s.a.a), defin olduktan sonra şöyle dedi: "Ey Enes, Resulullah'ın (s.a.a) üzerine toprak dökmeye gönlünüz nasıl razı oldu?"

Bu hadisi Nesâi de muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir. Nesaî'nin ibaresi şöyledir: "Resulullah (sallallâhu aleyhi ve alih), vefat ettiğinde Fatıma, ona ağlayarak şöyle dedi:

"Eyvah babacığım, Rabbine ne kadar da yakındın baba!

Eyvah babacığım, vefat haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!

Eyvah babacığım, yeri Firdevs cenneti olan baba!" [123]

Bu hadisi Nesaî'nin naklettiği ibareyle Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de ve Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde rivayet etmişlerdir. Ayrıca Hakim, bu hadisin Şeyhayn'in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu da kaydetmiştir.

Yine bu hadisi Buhârî'nin, naklettiği şekliyle, İbn-i Sa'd, Tabakat'ında ve Hatib-i Bağdadî Tarih-i Bağdad'da; rivayet etmişlerdir.

2- İbn-i Mace, Sahih'inde kendi senediyle Hammad İbn-i Zeyd'den, o da Sabit'den, o da Enes'ten şöyle rivayet etmişlerdir: "Hz. Fatıma (s.a), Peygamber (s.a.a) vefat ettiğinde, şöyle diyordu:

"Eyvah babacığım, ölüm haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!

Eyvah babacığım, Rabbine ne de yakındın baba!

Eyvah babacığım, yeri Firdevs cenneti olan baba!

Eyvah babacığım, Rabbinin davetine icabet eden baba!"

Bu rivayeti nakleden Hammad; "Sabit'in bu hadisi naklettiğinde şiddetle ağladığını, ağlamaktan omuzlarının oynadığını gördüm." demiştir.

Yine İbn-i Mace, aynı babda Enes İbn-i Malik'ten şöyle rivayet etmiştir: "Fatıma bana, “Ey Enes, nasıl Resulullah'ın (s.a.a) üzerine toprak dökmeğe gönlünüz razı oldu!" dedi. [124]

Bu hadisleri Hakim de Müstedrek-üs Sahihayn'de başka bir senetle rivayet etmiştir ve bu hadisin Şeyhayn'in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu kaydetmiştir.

3- Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet eder: "Biz Resulullah'ı (s.a.a) defnedip döndüğümüzde Fatıma şöyle dedi: “Ey Enes, nasıl gönlünüz Resulullah'ı (s.a.a) toprağa gömüp dönmeye razı oldu?!” [125]

4- Beyhaki, Sünen'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet eder: "Allah'ın Resulü'nün (s.a.a) ölüm hastalığı sırasında, Hz. Fatıma, (selâmullahi aleyha) onu kendi göğsüne yasladı ve Resulullah'ın rahatsızlığı çok şiddetliydi. Fatıma: "Ah, babamın rahatsızlığı ne şiddetlidir!" dedi. Peygamber (s.a.a), "Artık bu günden sonra babanın bir rahatsızlığı kalmayacak." dedi.

Resulullah (s.a.a), defin olduktan sonra da Fatıma, bana hitaben "Ey Enes, nasıl Resulullah'ın üzerine toprak dökmeye gönlünüz razı oldu?" dedi. [126]

5- Ebu Nuaym de, Hilyet-ül Evliyâ'da kendi senediyle İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a), vefatından sonra Hz. Fatıma'nın (s.a), güldüğü görülmedi…" [127]

Ve yine buyurdu ki: "Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha), Peygamberden (s.a.a) sonra altı ay yaşamıştır."

Bu hadisi İbn-i Sa'd da, kendi Tabakat'ında rivayet etmiştir.

6- Askalani, Feth-ul Bâri'de, Taberani'nin, Aişe'den şöyle bir rivayet nakledildiğini kaydetmiştir: "Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle dedi: "Cebrail, Müslümanların kadınları arasında hiçbirinin senin kadar musibete duçar olmayacağını bana bildirmiştir. Öyleyse senin sabrın, onların hiçbirinden az olmamalıdır.” [128]

21. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a), Esma'yı Bir Tabut Hazırlamakla Görevlendirdiğine Dair

Muhibbuddin Taberî şöyle rivayet etmiştir: "İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s), annesinden rivayet ediyor ki: "Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha), Umeys kızı Esma'ya: "Ey Esma, ben bir kadın öldüğünde üzerine bir örtü örtülmesinden hoşlanmıyorum." dedi

Esma: "Ey Resulullah'ın kızı, müsaade ederseniz Habeş'de gördüğüm bir şeyi size göstereyim." dedi. Sonra birkaç yaş ağaç getirdi ve onları eğdi ve üzerine bir parça attı.

Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha): "Bu ne güzeldir. Böylece kadının ve erkeğin cenazesi birbirinden ayırt edilir. Ben, öldüğümde sen ve Ali (a.s), bana gusül verin. Başka hiçbir kimse bulunmasın" buyurdu.

Hz. Fatıma, vefat ettiğinde Aişe gelip içeri girmek istedi. Esma, "Girme" dedi. Aişe, Ebu Bekir'in yanına gelip bu durumdan şikayet ederek şöyle dedi: "Bu hasamiye (bu kötü kadın), benim de Fatıma'nın yıkanmasında bulunmama engel oluyor. O, Fatıma'ya gelinlerin tahtırevanı gibi bir de tahtırevan yapmıştır!"

Bunun üzerine Ebu Bekir geldi ve kapıda durup: "Ey Esma," dedi, "neden Peygamber (s.a.a) hanımlarının onun kızının cenazesinin yanına gelmesine engel olmuşsun ve onun için gelin tahtırevanı gibi bir tahtırevan hazırlamışsın" dedi.

Esma; Fatıma'nın, kimseyi onun cenazesinin yanına gelmemesini vasiyet ettiğini söyleyerek, yaptığı tabutun numunesini Fatıma'nın sağlığında ona gösterdiğini ve onun da böyle bir şeyi yapmasını kendisinden istediğini anlattı.

Ebu Bekir: "Fatıma'nın verdiği emre uy." dedi ve böylece Ali (a.s) ve Esma Fatıma'yı yıkadılar.

Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Ebu Amr'ın rivayet ettiğini kaydetmiştir ve Dulabî de, bu hadisi muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir. Dulabî'nin naklinde şu cümle yer almıştır:

Fatıma, Esma'nın yaptığı tabutu görünce gülümsedi. Halbuki onun Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra o güne kadar gülümsediği görülmemişti. [129]

22. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (a.s) Kendi Vefatını Bildirdiğine Dair

Ahmed İbn-i Hanbel, Ümmî Selme'den şöyle rivayet eder: "Hz. Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) vefatıyla sonuçlanan hastalığı döneminde ben, onun bakımını üstlenmiştim. Bir gün onun durumu diğer günlere nispet iyi idi. Hz. Ali (a.s) da işlerinden dolayı evden ayrılmıştı.

Bana şöyle dedi: "Yıkanmam için su hazırla." Ben su hazırladım ve döktüm; o da güzel bir şekilde kendisini yıkadı. Sonra: "Benim yeni elbiselerimi getir." dedi ve ben getirdim. Sonra: "Benim yatağımı evin ortasına ser" dedi ve ben söylediğini yaptım. Ve o elini yüzünün altına koyup kıbleye yönelerek yatağa uzandı. Sonra da: "Ey cariye, ben şimdi vefat edeceğim; ve ben yıkanmışım (kendimi pâk etmişim); kimse benim üzerimi açmasın" buyurdu. (Bunu söyledikten) Sonra dünyadan göçtü. Sonra Hz. Ali (a.s) geldi ve ben ona olayı anlattım."[130]

Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de, Zehair-ül Ukbâ kitabında Ümmî Seleme'den rivayet etmiştir. Hakeza bu hadisi Ahmed (Menakıb'ında) ve Dulabî de rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi İbn-i Esir de, Üsd-ül Gabe'de Ümmî Selme'den rivayet etmiştir.

23. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Kıyamet Günü Haşrolması ve Sırat'tan Geçmesine Dair

1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ebu Hüreyre'den naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kıyamet günü, peygamberler kendi kavimlerinden olan müminlerle mülakat edebilmek için at üzerinde mahşere gelirler. Hz. Salih, kendi devesine binerek mahşere gelir ve ben, Burak'ın üzerinde mahşere gelirim. Burak her bir adımıyla gözün görebildiği en son noktaya kadar yol alır ve Fatıma, benim önümde hareket eder." [131]

2- Kenz-ül Ummâl'da nakledilen hadis ise şöyledir: "Kıyamet günü, peygamberler at üzerinde mahşere gelirler. Salih Peygamber, kendi ashabından olan müminlerle görüşebilmek için devesi üzerinde mahşere gelir. Fatıma, Hasan ve Hüseyin (aleyhimus-selam) cennet develerinden iki devenin üzerine binerek mahşere gelirler ve Ali İbn-i Ebu Talib (aleyhis-selam) da benim deveme binerek mahşere gelir. Ben ise, Burak'a binerek mahşere gelirim ve Bilal de kendi devesine binerek mahşere gelir ve ezan okur…" [132]

Muttaki, bu hadisi Taberani, Ebu-s Sahy ve İbn-i Asakir'in, Ebu Hüreyre'den naklettiğini bildirmiştir.

3- Hakim, "Müstedrek-üs Sahihayn" adlı eserinde, Hz. Ali'den (a.s), Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kıyamet günü olduğunda perde arkasından bir münadi: "Ey mahşer halkı, gözlerinizi Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma mahşerden geçinceye dek kapayın" diyecektir." [133]

Hakim, bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih olduğunu kaydeder. Bu hadisi, Hakim başka bir senetle de zikreder. İkinci naklin sonunda şu ibare de mevcuttur: Sonra Fatıma üzerindeki iki yeşil parçayla mahşerden geçer.

Hakim, bu hadisin senedini sahih biliyor. Aynı hadisi İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de ve Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de yukarıdaki ilaveyle nakleder. Yine o, bu hadisi Taberani'nin, el-Kebir'de rivayet ettiğini kaydeder. Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de rivayet etmiştir. O, bu hadisi Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini bildirmiştir.

4- Bağdadî, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Aişe'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kıyamet günü olduğunda bir münadi nida eder ki: Ey halk, başlarınızı eğin ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı geçsin." [134]

Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de İbn-i Beşran'dan naklen zikretmiştir.

5- Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında rivayet ediyor ki: "Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, bir münadi arştan şöyle nida eder: Ey mahşer halkı, başlarınızı aşağıya eğin ve gözlerinizi yumun ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma, sırattan geçsin; Fatıma, yıldırım gibi hurilerden olan yetmiş bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer."

Muttaki, bu hadisi Ebu Bekir'in, "el-Ceylaniyat" adlı kitabında Ebu Eyyub'dan rivayet ettiğini kaydeder. Yine iki ayrı senetle ve az bir farkla Ebu Bekir'den rivayet etmiştir. Bu hadisi İbn-i Hacer de, es-Savaik-ul Muhrika'da nakletmiştir.

Yine Muhibbuddin Taberî de, Ebu Sa'd Muhammed İbn-i Ali İbn-i Ömer en-Nekkaş'ın "Fevaid-ül Arakeyn" kitabından naklen bu hadisi zikretmiştir. Taberî'nin nakli şöyledir: "Fatıma, parlak bir yıldırım gibi hurilerden yetmiş bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer." [135]

24. Bölüm

Allah Teala'nın Hz. Fatıma'nın Soyuna Ateşi Haram Ettiğine Dair

1 - Hakim, sahih senetle Abdullah İbn-i Mes'ud'dan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: "Fatıma, iffetini kamil olarak korudu. Bu yüzden Allah onun soyuna ateşi haram kılmıştır." [136]

Hakim, "Bu hadisin senedi sahihtir" demiştir. Bu hadisi Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da, Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da, Bezzaz ve Ebu Ya'la'dan naklen rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Ebu Temam'dan naklen rivayet etmiştir.

2 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında Taberani vasıtasıyla İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Peygamberi, Fatıma'ya (selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Allah sana ve evlatlarına azap etmez." [137]

3 - Yine Muttaki, Taberî tarikiyle İbn-i Mes'ud'dan rivayet ediyor ki: "Gerçekten Fatıma, kamil olarak iffetini korudu ve bu yüzden Allah onu ve evlatlarını, cennete dahil eder." [138]

Bu kitabın birinci ve üçüncü bölümlerinde "Allah Teala'nın Fatıma'yı (s.a), onun soyunu ve dostlarını ateşten kesmiş, ayırmış” olduğunu bildiren hadisler geçti.

25. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Uğurlanışına Dair

Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ'da Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Benim kızım Fatıma, kıyamet günü mahşere gelir ve onun üzerinde hayat suyuyla yoğrulmuş bir keramet elbisesi olur; mahlukat ona bakarak şaşkına uğrarlar. Sonra ona cennetin elbiselerinden bir elbise giydirilir ve bu elbisenin üzerine yeşil yazıyla yazılır ki: "Hz. Muhammed'in (s.a.a), kızı Fatıma'yı en güzel surette ve en kamil heybet ile ve tam bir kerametle ve yeterli pay ile cennete dahil eyleyin.” Böylece bir gelin gibi etrafında yetmiş bin cariye ile cennete uğurlanır." [139]

26. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Girecek İlk Şahıs Olduğuna Dair

1 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cennete girecek ilk şahıs Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma'dır. Fatıma'nın, bu ümmetteki yeri Beni İsrail'deki Meryem'in yeri gibidir." [140]

Muttaki, bu hadisi Ebu-l Hasan Ahmed İbn-i Meymun'un Fazail-i Ali'de (a.s) rivayet ettiğini ve Rafi'in, Bedl İbn-i Mihbir'den, o da Abdusselam İbn-i Aclan'dan, o da Ebu Yezid el Medenî'den, o da Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ettiğini kaydetmiştir.

2 - Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de senediyle birlikte Ebu Hüreyre'den bir hadis nakletmiş ve o hadisin sahih olduğunu da kaydetmiştir: Hadis şöyledir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Cennete girecek olan ilk şahıs Fatıma'dır." [141]

Zehebî, bu hadisi Ebu Salah el-Müezzin'in "Menakıb-ı Fatıma"da (selâmullahi aleyha) rivayet ettiğini kaydetmiştir.

27. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Meşhur Hutbesi

İbn-i Tayfur diye meşhur olan Allame Ahmed İbn-i Ebu Tahir, "Belağat-ün Nisâ" [142] kitabında Abdullah İbn-i Hasan'dan, o da kendi senediyle babalarından (s.a) şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Bekir, Fedek arazisini Fatıma'dan almayı kararlaştırdığında bu haber Hz. Fatıma'ya ulaştı. Başörtüsünü başına örtüp cilbabını [143] giyindi ve yakınlarının hanımlarından ve kendi hizmetçilerinden oluşan bir grup hanımın eşliğinde hareket etti. Yürürken etekleri yere çekilen uzun bir elbise giyinmişti ve yürüyüşü Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yürüyüşünden farksızdı. Gelip Ebu Bekir'in bulunduğu yere ulaştı. Ebu Bekir, muhacirler ve ensardan oluşan bir kalabalığın içerisinde bulunuyordu. Hz. Fatıma'yla halk arasına bir perde asıldıktan sonra (Resulullah'ın mezarının başında) oturdu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Oradakiler de onun ağlamasıyla ağlamaya başladılar. Meclisi büyük bir hüzün kapladı. Sonra Hz. Fatıma (s.a), ağlamayı kesip biraz öylece sessiz durdu. Halkın figanı dinip galeyanı yatışınca, Allah'a hamd ve sena edip ve Resulüne salat göndererek söze başladı.

Halk tekrar ağlamaya başladılar; durduklarında konuşmasını sürdürerek şöyle buyurdu: "Allah'a hamd olsun verdiği nimetleri için; ona şükürler olsun ilham ettiği hidayetlerden ötürü; ona senalar olsun, sunmuş olduğu eşsiz ve benzersiz yaygın ihsanları ve verdiği bol ve kamil bağışları ve lütfettiği tüm nimetleri için. Nimetleri sayılmaz ve nimetlerinin sürekliliğinin şükrü eda edilmez ve ebedi oluşları idrak olunabilmelerini imkansız kılar. O, nimetlerini daha da artırmak için kullarını şükretmeye çağırmış ve nimetini bollaştırarak da mahlukatından ona hamd etmelerini istemiş ve (kıyamette) benzerlerine davet ederek ihsanını (salih insanlara) iki kat kılmıştır.

Şehadet ederim ki, Allah'tan başka bir ilah yoktur; tektir; ortağı yoktur; o Allah ki, Tevhit kelimesinin te'vilini (esas ve özünü) ihlas kılmıştır ve kalplere ona bağlılığı yerleştirmiştir ve aklın kavrayabilmesi için tevhid düşüncesini aşikâr etmiştir. O Allah ki, gözlerin onu görmesi ve dillerin onun sıfatlarını beyan etmesi ve kavrayışların onun keyfiyetini anlaması imkansızdır. O Allah ki, önceden olan bir şeye dayanmadan ve bir eş ve benzere öykünmeden, yaratıkları yaratmaya muhtaç değilken ve yaratmada kendine bir yararı yokken, kendi güç ve meşiyetiyle her şeyi var etti. Sadece hikmetinin sağlamlığını bildirmek ve itaati hususunda uyarmak ve kudretini aşikâr etmek ve mahlukatını kulluğa çağırmak ve çağrısını güçlü kılmak için onları vücuda getirdi. Sonra da kullarını kendi gazabından korumak ve onları cennetine sevk etmek için itaati karşısında mükâfatı ve isyanı karşısında da azabı vaad etti.

Ve şehadet ederim ki, babam Muhammed, O’nun kulu ve resulüdür. Allah, onu peygamber olarak göndermeden önce beğenmiş ve yaratmadan önce seçmiştir ve meb'us kılmadan önce -hatta mahluklar gayb aleminde korkunç perdeler altında saklıyken ve yokluk sınırının eşiğinde bulunurken- onu Ahmed (yani beğenilmiş) olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah, işlerin nihayetini ve hadiselerin akışını bilir ve takdir ettiği şeylerin yerlerine vakıftır. Allah emrini tamamlamak ve kendi hükmünü geçerli ve kesin kılmak, kesin kıldığı kaderlerini icra etmek için onu peygamber olarak gönderdi.

(Resulullah (s.a.a) meb'us olduğunda), İnsanlar çeşitli dinlere bölünmüş, her grup kendi ateşinin çevresinde toplanmış bulunuyorlardı, putlara tapıyor, ama Allah'ı tanımalarına rağmen (bilerekten) onu inkâr ediyorlardı. (Böyle bir dönemde) Allah Teala, Muhammed'in (s.a.a) nuruyla onların, üzerine çökmüş karanlıkları aydınlığa çevirdi. Kalplerdeki (küfrün) düğümlerini çözdü; gözlerden şaşkınlık perdelerini giderdi. Böylece Peygamber (s.a.a), insanlar arasında hidayet işini üstlendi, sonunda onları sapıklıklardan kurtardı ve kör olan gözleri açtı. Sağlam dine doğru onları hidayet eyledi ve doğru yola onları davet etti.

Bunlardan sonra Allah, Peygamberinin kendi istek ve rağbetiyle onu, bu dünyadan alıp kendisine doğru götürdü. Böylece Hz. Muhammed (s.a.a), bu dünyanın zorluklarından kurtulup yüksek meleklerin eşliğinde Rabb'inin rızasıyla kuşatıldı ve yüce mülk sahibi Allah'ın civarına erişti. Allah'ın salatı, selamı, rahmet ve bereketleri, kendi peygamberi, vahyinin emini, kulları arasında seçtiği, beğendiği ve razı olduğu babama olsun."

Sonra mecliste bulunanlara bakarak şöyle dedi: "Ey Allah'ın kulları, sizler onun emir ve nehiylerinin muhatabı, dinin ve vahyin taşıyıcıları, Allah'ın kendi nefislerine emin kıldığı kimseler ve ümmetlere dinin tebliğcilerisiniz. Allah tarafından hak bir önder (olan Kur'an) sizin aranızdadır. O, Allah'ın size sunmuş olduğu bir ahittir ve halef olarak bıraktığı bir emanettir. O, Allah'ın nâtık kitabı, sâdık Kur'ân'ı, yüce nuru, parlak ışığıdır. Basiretleri (hidayetleri) aşikârdır. Sırları münkeşef, açıktır. Zahirleri aydındır. Ona uyanlara gıpta olunur. Kur'an kendisine uyanı, Allah'ın rızasına götürür, ona kulak vereni kurtuluşa erdirir.

O Kur'an vasıtasıyla Allah'ın aydın hüccetlerine, açıklanmış azimetlerine (farzlarına), sakındırılmış haramlarına, belli nişanelerine, yeterli burhanlarına, yapılması istenilen faziletlerine ve kullara hibe edilen ruhsatlarına ve yazılı şeriatlarına ulaşılır.

(Sonra Hz. Fatıma, Kur'an-ı Kerim'de yer alan şeriatı açıklayarak şöyle buyurdu):

"Allah, imanı sizler için şirkten temizlenme vesilesi kılmıştır. Namazı; kibirden uzaklaşmanız, zekâtı; nefsin yücelmesi ve rızkın çoğalması, orucu; ihlası sabitleştirmek, haccı; dinin temellerini sağlamlaştırmak, adaleti; kalpleri birleştirmek ve bize itaati, dinin düzelmesi ve nizamı için farz kılmıştır. İmametimizi; tefrikadan kurtulmak, cihadı; İslam'a izzet kazandırmak, sabrı; mükâfatı hakketmek, emr-i bil mârufu; tüm halkın maslahatını korumak, vâlideyne (baba ve anneye) iyiliği; Allah'ın gazabından kurtulmak için farz kılmıştır. Sıla-ı rahim yapmayı (akrabalarla iyi ilişkide bulunmayı) da sayıların çoğalmasına vesile eylemiştir. Kısası; kanların dökülmesini önlemek, nezre (adağa) vefa etmeyi; Allah'ın bağışına ehil olmak ve tartı ve ölçüleri eksiltmeyip hakkınca tutmayı da; malların değerinin korunması için farz kılmıştır. Şarap içmeyi; (kullarını) pisliklerden temizlemek için nehyetmiş, başkalarına zina nispetini vermekten kaçınmayı; lanetten korunmak, hırsızlıktan uzak durmayı da; iffet kazanmak için emretmiş ve şirki; onun rablığına olan inancın halis olması için haram kılmıştır. (Ey inananlar,) "Allah'tan hakkıyla korkun ve ancak Müslümanlar olarak (Allah'a teslim olduğunuz halde) ölün!" [144] "Allah'ın emir ve nehiylerine itaat eyleyin. Gerçekten Allah'tan kulları içinden ancak alimler korkar." [145]

Sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, bilin ki ben Fatıma'yım ve babam Muhammed'dir (s.a.a). Bu sözü ben tekrar tekrar sizlere söylüyorum. Sözlerim haktır ve yaptığım işte batıl bir yön yoktur. (Allah Teâlâ buyuruyor ki): "Gerçekten size kendinizden olan öyle bir peygamber geldi ki, sizlerin uğradığınız çetinlikler ona ağır gelir, o size pek düşkün ve müminlere şefkatli ve merhametlidir." [146]

"Eğer Muhammed'i (s.a.a) tanısanız; onun, sizin hanımlarınızın babası değil, benim babam olduğunu ve sizin erkeklerinizin değil, benim kocamın (Hz. Ali'nin) kardeşi olduğunu görürsünüz. Ona olan nispet ve yakınlık ne güzel bir nispettir. O, peygamberliği uhdesine alıp, halkı Allah'ın azabından korkuttu. Müşriklerin yolundan yüz çevirdi. Şirkin belini kırıp, onların nefesini kesti ve halkı hikmet ve güzel nasihatle Rabb'inin yoluna çağırdı; putları kırdı; küfrün önderlerini yüzüstü yere serdi. Sonunda kafirler topluluğu bozguna uğrayarak ardlarına dönüp kaçtılar; gecelerin karanlığı, sabahın aydınlığı ile yarıldı ve hakkın özü ortaya çıktı; dinin önderi konuşmaya başladı; şeytan sözcülerinin sesi kesildi; nifakın tacı yere düştü; küfür ve azgınlığın düğümleri çözüldü. Sizler de ibadetten, oruçtan karınları aç, yüzleri ak olanlarla beraber ihlas kelimesini söyler oldunuz."

"Sizler Hz. Resul-i Ekrem gelmeden önce ateş dolu bir uçurumun kenarında idiniz, (o halinizle) taşın dibinde kalan, hemen içilip tüketilecek olan bir yudum suydunuz; aç kişinin fırsat gözetmeden kapıp yiyeceği bir lokmaydınız; (düşmanların) ayakları altına düşmüş bir toplumdunuz. İçtiğiniz; deve sidiğiyle dolmuş ve hayvan pisliğiyle kokuşmuş çöllerdeki çukur suyu idi. Yediğiniz; dabaklanmamış deriyle hazırlanan yemekti. Aşağılık bir hale düşmüştünüz; insanların saldırıp sizi yok etmesinden korkuyordunuz. Bütün bunlardan ve güçlülerin belasına uğradıktan, Arab'ın kurtlarına lokma olduktan, kitap ehlinin azgınlarına tutsak düştükten sonra sizleri Allah Tebareke ve Teala babam Muhammed (s.a.a) vasıtasıyla kurtardı. Bundan sonra ne zaman müşrikler savaş ateşini yaktılarsa, Allah onu söndürdü ve ne zaman şeytan kendi boynuzunu çıkardıysa ve müşriklerden bir grubun ağzı açıldıysa (Peygamber s.a.a) kardeşini (Hz. Ali'yi) tehlikenin önüne çıkarıp müşriklerin ağzını tıkadı. Ali de düşmanların başını ezmedikçe ve yakılan ateşin alevini kılıcıyla söndürmedikçe geri dönmezdi. O, Allah'ın zatı için zahmete katlanan, Allah'ın emrinde ciddiyet gösteren, Resulullah'ın yakını ve Allah'ın velilerinin efendisidir. O, hak yolunda kollarını sıvayarak iyilik istiyor, ciddiyetle çalışarak bu yolda zahmete katlanıyordu. Ama siz (o dönemde) rahat bir yaşayış yolunu seçip asayiş ve emniyet içersinde hayatınızı sürdürüyordunuz ve bizlerin başına gelen belaların sonucunu bekliyordunuz; neticenin kimin yararına olacağını öğrenmek istiyordunuz; savaşlara katılsanız da düşmanla karşılaştığınızda geriye dönüp kaçıyordunuz.

Allah Tealâ, Peygamberine enbiyanın bulunduğu, yani seçkinlere ayırdığı makama yücelmeyi kararlaştırdığında sizlerdeki nifak düğümleri aşikâr oldu; din gömleği artık yıprandı; kendini gizlemiş olan azgınlar nutka geldi; cansız kalmış düşmanlar harekete geçti; bâtıl ehlinin önderleri kükremeye başladı ve sizin aranızda değer kazandılar. Şeytan başını kendi yuvasından çıkarıp sizleri kendisine doğru çağırdı. Sizlerin de onun davetini kabullenmeye ve aldanmaya meyilli olduğunuzu gördü; sonra sizi tahrik etti; sizleri hafif buldu; sizleri kışkırttı, siz de hemen galeyana geldiniz. Böylece sizler başkasının devesini (kendi deveniz olarak) dağladınız ve (onu) başkasına ait çeşmeye sürdünüz (yani başkasına ait olan hilafete el koydunuz). Bütün bunlara henüz Resul-i Ekrem'in vefatından kısa bir süre geçmeden ve henüz kalbimizin yaraları tazeyken, yüreğimizin cerahati iyileşmeden, hatta Resul-i Ekrem'in cenazesi defnedilmeden teşebbüs ettiniz. "Fitne çıkmasından korkuyoruz" diyerek bu işlere koştular. "(Oysa) İyi bilin ki (bu işleriyle), tam fitnenin ortasına düşmüşlerdir. Gerçekten cehennem, kafirleri (her taraftan) kuşatmıştır." [147]

Heyhat! Size ne olmuştur? Ve (haktan dönüp), Allah'ın kitabını bırakıp neye yönelmişsiniz? Oysaki onda olan hakikatler zahir, ahkamı nurlu, nişaneleri belirgindir; sakındırdığı şeyler ortadadır; emirleri açıktır. Ama sizler onu arkanıza atmışsınız. Acaba Kur'an'ı bırakmayı ve ona sırt çevirmeyi mi istiyorsunuz; yoksa başka bir kitapla mı hüküm veriyorsunuz? "Ne kötüdür zalimlerin (Kur'an'ın yerine) seçtikleri bedel" [148] "Kim ki, İslam'dan başka bir din arasa o (din) asla ondan kabul edilmez ve o ahirette ziyankârlardan olur." [149]

"Sonra, ancak o fitnenin doğurduğu nefret yatışıncaya ve kontrol altına girinceye kadar beklediniz. Sonra yine fitnenin alevini daha da bir şiddetlendirmeye ve ateşini daha da bir kızgınlaştırmaya yöneldiniz. Aldatıcı şeytanın davetine icabet ederek, dinin apaydın nurlarını ve Peygamberin sünnetini söndürmeye koyuldunuz. Sizler köpüğü içmek adına altındaki sütü içiyor, (beytul malı gizlice istediğiniz şekilde harcıyorsunuz), bunun yanı sıra açıkta ve gizlide Peygamberin Ehl-i Beyt'ine ve evladına haksızlık ediyorsunuz. Biz ise, sizlerin kalbimize vurduğunuz hançer yarasına ve bağrımızı delen ok darbesine sabrediyoruz. Siz şimdi de benim, babamdan miras alma hakkımın olmadığını iddia ediyorsunuz. "Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar (uygulamak istiyorlar)? Halbuki, yakin eden bir toplum için hükmü Allah'tan daha güzel olan kim olabilir?" [150] Acaba sizler bilmiyor musunuz? Oysa, sizlere güneş gibi aşikâr olmuştur ki, ben onun kızıyım? Ey Müslümanlar, acaba benim mirasım zorla benim elimden alınacak mı? (ve siz buna seyirci mi kalacaksınız?)."

"Ey Ebu Kuhafe'nin oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras alman, ama benim babamdan miras almamam Allah'ın kitabında mı yazılmıştır? Gerçekten ortaya attığın söz büyük bir iftiradır. Acaba bilerek mi Allah'ın kitabını arkanıza atıp terk ettiniz? Kur'ân-ı Kerim buyuruyor ki: "Ve Süleyman Davud'dan irs aldı (ona mirasçı oldu)." [151]

Ve Yahya İbn-i Zekeriyya'nın kıssasını anlatırken de buyurmuştur: "Dedi ki (Ey Rabb'im,) Bana bir veli lütfet ki, benden ve Yakup soyundan irs alsın (mirasçı olsun)." [152]

Ve yine buyurmuştur ki: "Allah'ın kitabında akrabaların bazıları, bazılarına (nispet, irs hususunda) daha evladır." [153]

Yine buyurmuştur ki: "Allah size evlatlarınız hakkında bir erkeğe iki kadının payını tavsiye eder." [154]

Yine buyurmuştur ki: "Sizlerden birinin ölümü geldiği zaman kendisinden bir hayır (mal) bırakıyorsa baba ve annesine ve yakınlarına (verilmesi için) adalet ve iyilik üzere vasiyet etmek (Allah'tan) takvalılara bir borç olarak yazılmıştır." [155]

"(Kur'ân ayetleri böyle buyururken acaba) sizlere göre benim bir payım yok mu ve benim babamdan miras almaya hakkım yok mudur?! Acaba Allah, Sizlere irs ayetinde bir özellik tanımış da yalnız babamı mı çıkarmıştır? Yoksa sizler, "Ayrı ayrı dinlere mensup olan kişiler birbirlerinden irs alamazlar mı" diyorsunuz (ve bu yüzden bana irs hakkı tanımıyorsunuz)? Acaba ben ve babam aynı dine bağlı değil miyiz? Yoksa sizler Kur'an'ın husus ve umumunu (genel hükümlerini ve o hükümlerden istisna edilen durumlarını) benim babam ve amcam oğlundan daha mı iyi bildiğinizi iddia ediyorsunuz?"

"Ey Ebu Bekir, bu eğerli, yularlı ve süslenmiş Fedek devesini al da götür! Ama bil ki, mahşere geldiğin gün yaptıklarınla karşılaşacaksın. O gün ki, hakim Allah'tır ve kefil Hz. Muhammed (s.a.a)! Ne güzel gündür o gün, o günde batıla uyanlar ziyana uğrarlar; o zaman pişmanlık da halinize bir yarar sağlamayacaktır! Her bir sözün (hakikatin) gerçekleşeceği bir yer ve zaman vardır."

"Artık yakında zelil edici azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimi yakalayacağını bileceksiniz." [156]

Sonra Ensar'a doğru bakarak şöyle dedi: "Ey yiğitler topluluğu ve dinin yardımcıları ve İslam'ın koruyucuları, benim hakkımda yaptığınız bu gevşeklik ve benden zulümle alınan (Fedek) hususundaki bu gafletiniz nedir? Acaba Resulullah (s.a.a): "Kişinin ihtiramı, evlatlarına iyi davranmakla korunur" diye buyurmuyor muydu? Ne çabuk da verdiğiniz ahdi bozdunuz? Sizlerin benim talebimi yerine getirmeye gücünüz var. Acaba kendi kendinize, "Muhammed (s.a.a) öldü mü" diyorsunuz? (Evet, öldü ama bu) Bir büyük musibet idi ki, bu yüzden hasıl olan boşluk ve vücuda gelen gedik ne de büyüktür. Yeryüzü onun gaybetiyle karardı; yıldızların yüzü tutuldu; ümitler boşa çıktı; dağlar onun karşısında huşu etti. Ama Resulullah'ın vefatıyla da hadler aşıldı ve hürmetler paymal edildi.

Allah'a Andolsun ki, benzeri görülmemiş büyük bir musibet idi. Ama her sabah ve akşam evlerinizde okunan Allah'ın kitabı, bunun vuku bulacağını açıkça ilan etmişti. Ondan önceki peygamberlerin de durumundan haber vermişti ve bu değişmez bir hüküm ve kesin bir kazadan ibaret idi.

"Muhammed, ancak bir elçidir, ondan önce peygamberler gelip geçmiştir; acaba eğer ölürse veya öldürülürse sizler (dinden) geriye mi döneceksiniz? Kim ki, dinden geriye dönerse (bilsin ki) Allah'a asla bir zarar vermez ve Allah şükredenleri mükâfatlandırır." [157]

Ey Kıyle oğulları (Evs ve Hazrec), sizin gözünüzün önünde babamın mirasını elimden alacaklar ve sizler buna şahit olup susacak ve topluca bunu duyup kendinizi kenara mı çekeceksiniz?! Halbuki, hepinize yardım çağrısında bulunmuşum ve siz de haberdarsınız. Sizler ki, güç ve sayınız yeterlidir ve elinizde silah ve kalkan vardır. Acaba nasıl olur da yardım çağrısını duyup icabet etmiyorsunuz; feryadımızı işitiyor, ama bizim yardımımıza koşmuyorsunuz? Oysaki sizler cesur insanlar diye tanınmışsınız ve iyilik ve salah ile marufsunuz; sizler seçkinler ve beğenilmişlersiniz. Araplarla savaştınız ve çetinlik ve zorluklara karşı koydunuz ve kabilelerle karşı karşıya geldiniz ve kahramanlarla mücadele eylediniz. Nice uzun zamanlar biz (Ehl-i Beyt) size emrettiğimizde siz hep itaat ediyordunuz. Nihayet İslam değirmeni bizlerin ekseninde dönmeye başladı, nimet ve rızk çoğaldı ve şirkin sesi kesildi ve iftiracıların coşkusu yattı, küfrün ateşi söndü ve fitnenin çağrısı sustu, dinin nizamı güçlendi. Öyleyse neden hak aşikâr olduktan sonra şaşkınlığa düştünüz ve gerçekler ilan olduktan sonra onu tekrar gizlemeye yöneldiniz ve hakka yöneldikten sonra geriye döndünüz ve iman ettikten sonra şirke düştünüz.

"Neden antlarını bozan ve Resulullah'ı çıkarmaya yeltenenlerle savaşmıyorsunuz? Oysaki, ilk olarak onlar (savaşı) başlattılar. Yoksa onlardan mı korkuyorsunuz? Oysaki, gerçek iman sahibi iseniz kendisinden korkmanıza en layık olan Allah'tır." [158]

Ben, sizlerin alçalmaya yöneldiğinizi ve yöneticilik makamına layık olanı bu makamdan uzaklaştırdığınızı görüyorum. Sizler rahatlık ve zevke çekildiniz. Darlıktan kaçıp genişliğe ve refaha meylettiniz. Ruhunuza yerleşen marifet ve anlayışları çıkarıp attınız ve afiyetle yediğiniz şeyi geri kustunuz.

"Eğer, sizler ve yeryüzünde bulunan herkes kafir olsalar (nankörlük etseler), (Allah'a bir zarar veremezler.) Çünkü gerçekten Allah ganidir ve övülendir." [159]

Bilin ki ben, sizlerin bize arka çıkmayacağınızdan, bizi yalnız bırakacağınızdan, kalbinizde yerleşen hıyanetten haberdar olmama rağmen bu sözleri size söyledim. (Bunların size tesir etmeyeceğini biliyordum). Ama bunlar ruhun taşkınlığı, gazabın taşması, tahammülün sona ermesi neticesinde dile getirdiğim içimde toplanan dertlerimdi ve bu sözler benim size karşı hüccetimdir.

Evet, alın götürün onu (hilafeti) ve yükleyin yükünüzü! Ama bilin ki, bu devenin sırtı yaralı, ayakları da aşınmıştır.

O, sizlere sürekli utanç kaynağı olacak, üzerinizde de Allah'ın gazabı ve ebedi bir utanç dağı olarak; sizi, yürekleri kapsayan Allah'ın ebedi ateşine götürecektir. Bilin ki, yaptıklarınız Allah'ın gözü önündedir. "Ve zalimler yakında nasıl bir akibete (azaba) duçar olacaklarını bilecekler." [160]

Ben, sizleri önünüzde bulunan şiddetli azaptan korkutanın kızı Fatıma'yım. Öyleyse "Siz amel edin, şüphesiz biz de amel etmekteyiz." "Ve bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz." [161]

Hamd Alemlerin Rabbinedir.





[1] - Bihar-ül Envar, c.28, s.37

[2] - İsra/1

[3] - ed-Dürr-ül Mensur, İsrâ suresinin tefsiri, âyet 1.

[4] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.

[5] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

[6] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.

[7] - Tarih-i Bağdâd, c.5, s.87. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

[8] - Tarih-i Bağdâd, c.12, s.331. es-Savâik-ul Muhrika, s.96.

[9] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.

[10] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44

[11] - Zehâir-ül Ukbâ, s.26

[12] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

[13] - en-Nihâye, "Betele" maddesi

[14] - Üsd-ül Gâbe, c.5,s.520.

[15] - el-İstiâb, c.2, s.752.

[16] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3807, Sahih-i Ebi Dâvud, s.223 hadis no: 4540, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.172, Edeb-ül Müfred, s.136. Feth-ül Bâri, c.9, s.200.

[17] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154 ve 159. Edeb-ül Müfred, s.141. el-İstiâb, c.2, s.51. Sünen-i Beyhâki, c.7, s.101.

[18]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.146 hadis no: 12213.

[19]- Sahih-i Buhari, hadis no: 3353, Sahih-i Müslim, hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Fezâil-üs Sahabe kitabında Fezail-i Fatıma (a.s) bölümü. Müsned-i Ahmed, c.6, s.282 hadis no: 22343, 24839, 25209. Sahih-i İbn-i Mâce hadis no: 1610, Hz. Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü.

[20] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111. Feyz-ül Kadir, c.5, s.176.

[21] - Üsd-ül Gâbe, c.5, s.512. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.42. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

[22] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

[23] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3349, 3350, 3351. Sahih-i Buhârî, Bab-ül Vudu hadis no: 233, 490, 2717, 2948, 3565 Sünen-i Nesai hadis no: 305, Müsned-i Ahmed, hadis no: 3537, 3766.

[24] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3345. Sahih-i Buhâri, hadis no: 236, 2688, 2695, 2610, 3767, 4847, 5281, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2011, Sünen-i ibn-i Mace hadis no: 3455, 3456, Müsned-i Ahmet hadis no: 21734, 21763.

[25] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.3. Kenz-ül Ummâl, c.1, s.77. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.262.

[26] - Zehâir-ül Ukbâ, s.47.

[27] - Sahih-i Ebu Dâvud, hadis no: 3680. el-İntifa-u bi'l-Ac bölümü, Müsned-i Ahmed, c.5, s.275 hadis no: 21329. Sünen-i Beyhaki, c.1, s.26.

[28] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s.489.

[29] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159.

[30] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.155.

[31] - es-Savaik-ul Muhrika, s.109.

[32] - Sahih-i Buhârî, Bid-ul halk Ve Humus bölümü hadis no: 2881, 3429,4942, 4943, 5843, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3330, 3331,. Sahih-i Müslim, Zikir ve Duâ bölümü hadis no: 4906. Sahih-i Ebi Dâvud, c.3,  hadis no: 2595, 4403, Müsned-i Ahmed hadis no: 702, 797, 949, 1085, 1166, 1185, 1244, Sünen-i Daremi, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü hadis no: 2569.

[33] -  Sahih-i Ebi Davud, c.3, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü, hadis no: 2595, 4403,. Hilyet-ul Evliyâ, c.2, s.41.

[34] -  Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.41.

[35] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.150 hadis no: 12066.

[36] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s,296. ed-Dürr-ül Mensur, Duhâ suresinin tefsiri.

[37] - İsra/26

[38] - ed-Dürr-ül Mensur, İsra suresinin tefsiri, 26. âyet.

[39] - Mecma-üz Zevâid, c.7, s.49. Mizân-ül İtidâl, c.2, s.228.

[40] - Kenz-ül Ummâl, c.2, s.158.

[41] - Sahih-i Buhâri, hadis no: 3353, 3354, 5812, 4080, 3438, Sahih-i Müslim hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1610. Müsned-i Ahmed, c.6, s. 282 hadis no: 25209, 25210, 24,839, 23343. Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c.2, s.40. Üsd-ül Ğâbe, c.5, s.512. Hasais-ün Nesâî, s.34.

[42] -Sahih-i Buhârî, İstizân bölümü hadis no: 5812. Sahih-i Müslim, Fezâil-üs Sahabe kitabı, Fezâil-i Fatıma bölümü hadis no: 4486, 4487, 4488. Müsned-i Ebi Dâvud, c.6, Ahadis-ün Nisâ bölümü. Hileyt-ül Evliyâ, c.2, s.29. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.48-49. Hasâis-ün Nesâi, s.34.

[43] -Sahih-i Tirmizî, c.2, s.306 hadis no: 2714. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.151. Müsned-i Ahmed, c.5, s.391hadis no: 22240. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.190. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.574. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217.

[44] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.

[45] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.

[46] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.

[47] - Hasâis-ün Nesâi, s.34. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.221.

[48] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.

[49] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.185.

[50] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.

[51] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.113.

[52] - Al-i İmran/42.

[53] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44. ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 42. âyet.

[54] - Tahrim/11.

[55] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.497. Müsned-i Ahmed, c.1, s.293, 316, 322 hadis no: 2536, 2751, 2805. el-İstiâb, c.2, s.720. ed-Dürr-ül Mensur, Tahrim suresinin tefsiri, 11. âyet. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Zehâir-ül Ukbâ, s.42. el-İsabe, c.8, s.158. el-İstiâb, c.2, s.570. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.223. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Feth-ul Bâri, c.7, s.258.

[56] - el-İstiâb, c.2, s.720 ve 750. Mecme-üz Zevâid, c.9, s.223. Kasas-ul Enbiyâ, s.511.

[57]- Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217. Tarih-i Bağdâdi, c.4, s.391.

[58] - Feyz-ül Kadir, c.3, s.432.

[59] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.

[60] - Al-i İmran/42.

[61] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.31 hadis no: 3813. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.157. Müsned-i Ahmed, c.3, s.135 hadis no: 11942. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.344. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Tarih-i Bağdâdî, c.7, s.184 ve c.9, s.404. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. el-İstiâb, c.2, s.720. Kenz-ül Ummâl c.6, s.227. Tefsir-ül Kebir, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 42. âyet.

[62] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.

[63] - Tahrim/11.

[64] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180. Tefsir-i Keşşaf, Tahrim suresinin tefsiri, 12. âyet. Feth-ul Bârî, c.7, s.258.

[65] - Al-i İmran/42.

[66] - ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmran suresi 42. âyet

[67] - Al-i İmran/37.

[68] - Kasas-ul Enbiyâ, s.513, Kaşşâf Tefsiri, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 37 âyet, ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 37. âyet.

[69] - er-Riyaz-un Nazıra. c.2, s.202.

[70] - Tarih-i Bağdâdî, c.1, s.259

[71] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3,s.160. el-İstiâb, c.2, s.751.

[72] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2. s.41

[73] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.164.

[74] - Tarih-i Bağdâdi, c.11, s.285

[75] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220.

[76] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.

[77] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.

[78] - Mecma-üz Zevâid, c.9, s.172.

[79] - Zehâir-ül Ukbâ, s.121.

[80]- Tarih-i Kebir, c.2, Birinci bölüm, s.316, Haydarabad baskısı. Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.557, Haydarabad baskısı. Tarih-ü Rıkka, s.70, Kâhire baskısı. Siret-ül Mustafa, c.2, s.519.

[81] - Sünen-i Ebu Dâvud, c.4, s.151hadis no: 3835, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 4076, Dar-us Saâde Mısır baskısı. el-Füsul-ül Mühimme, s.276. es-Savâik-ul Muhrika, s.97. Mısır baskısı. el-Beyan Fi Ahbar-i Ahir-iz Zamân, s.311.

[82] - el-Erbaune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi, 4. hadis. Zehâir-ul Ukbâ, s.136, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. Kenz-ül Ummâl, c.7, s.259, Haydarabaâd baskısı. el-Fıkh-ul Kebir, c.2, s.70, Haydar Abâd baskısı. Kunûz-ul Hakâik, s.3. el-Hâvi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır baskısı.

[83] - Müntahab-u Kenz-il Ummâl, c.5, s.96, el-Meymeniye Mısır baskısı. Meşarik-ul Envâr Fi Fevz-i Ehl-il İtibâr, s.152, es-Şerefiyye Mısır baskısı. el-Havi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır bakısı. Yenabi-ul Mevedde, s.179, İstanbul baskısı. Kunuz-ül Hakâik, s.3, Bulak baskısı, Mısır.

[84] - Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.434. el-Beyân Fi Ahbâr-i Ahir-iz Zamân, s.310, Necef bakısı.

[85] - el-Beyân Fi Ahbâr Ahir-iz Zamân, s.305, Necef baskısı. el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi (a.s), 5.hadis. Zehâir-ül Ukbâ, s.135, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. el-Hâvi Li-l Fetâvâ, s.66, Mısır baskısı. Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.426.

[86] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.147-148.

[87] - Ahzab/33

[88] - Ahzab/33

[89] -  Sahih-i Tirmizî, c.12, s.85 hadis no: 3806. Tefsir-i Taberî, c.22, s.7. Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.485. Müşkil-ül Asar, c.1, s.335.

[90] - Bkz. Müsned-i Ahmet bin Hanbel hadis no: 25521, 25329, 25339, 25383, 25300 ve 16374.

[91] - Ahzab/33

[92] - Evalim-ül Ulum, c.11, s.635-642. Müntahab-ül Kebir. el-Gurer-ü ve-d Dürer. Nûr-ül Afak, s.4, Tahran baskısı. İhkak-ul Hakk, c.2, s.557-558.

[93] - Al-i İmran/61

[94] - Sahih-i Müslim, c.7, s.120 hadis no: 4420. Sahih-i Tirmizî, c.4, s.293 hadis no: 4425. Müsned-i Ahmed, c.1, s.185 hadis no: 1522. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.150, Mesâbih-us Sünnet, c.2, 204.

[95] - Tefsir-i Kebir c.8, s.85.

[96] - Al-i İmran/61

[97] - Al-i İmran/59

[98] - Al-i İmran/61

[99] - Tezkiret-ül Havass, s.8.

[100] - Al-i İmran/59, 60, 61.

[101] - el-Bidaye ve-n Nihaye, c.5, s.54.

[102] - Sahih-i Buhâri, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 3437, 3483, Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220. Feyz-ül Kadir, c.4,s.421. Hasais-ün Nesâi, s.35.

[103] - Sahih-i Buhâri, Nikâh bölümü hadis no: 4829. Sahih-i Ebu Dâvud, c.12, bab-u ma yekrehu en yücmee beynehunne min-en nisâi hadis no: 1773, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1988. Müsned-i Ahmed, c.4, s.328 hadis no: 18149, 18184, 18167. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.

[104] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahabe, babu Fazâil-i Fatıma (a.s) hadis no: 4483, Tefsir-i Kebir, Şurâ suresinin tefsiri, Meveddet âyeti, keza Meâric suresi tefsiri, 13. âyet.

[105] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahâbe hadis no: 4482. Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802.

[106] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159. Müsned-i Ahmed, c.4, s.5, hadis no: 18164.

[107] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.158. Müsned-i Ahmed, c.4, s.323 ve 332, hadis no: 18149, 18167. Sünen-i Beyhaki, c.7, s.64.

[108] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40 ve 174.

[109] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154.

[110] - Kenz-ül Ummâl, c.8, s.315.

[111] - Hasais-ün Nesâi, s.36. ve 138.

[112] - es-Savaik-ul Muhrikâ, s.707 ve 138.

[113] - el-İmame ves-Siyase, s.14.

[114] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153. Üsd-ül Gabe, c.5, s.522. el-İsabe, c.8, s.159. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111; Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

[115] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

[116] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.72

[117] - Sahih-i Buhari, hadis no: 6230, 3913, 2862.

[118] - Zehâir-ül Ukbâ, s.39. Sahih-i Müslim, Cihâd bölümü, c.1, s.9, hadis no: 3304. Sünen-i Beyhakî c.6, s.300. Sahih-i Tirmizî, Peygamberin mirasıyla ilgili hadisler bölümünde, Müsned-i Ahmed hadis no: 25, 52.

[119] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk ve Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü hadis no: 3354, 3438, 4080.

[120] - Sahih-i Müslim hadis no: 4486, Müsned-i Ahmed bin Hanbel, hadis no: 23343, 24839, 25210.

[121] - Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807

[122] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.

[123] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 4103, Sünen-i Nesâi, c.1, s.261, hadis no: 1821. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.59. Müsned-i İbn-i Hanbel, c.3, s.197, hadis no: 12558. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, c.2, s.83. Tarih-i Bağdâdi, c.6, s.262.

[124] - Sahih-i İbn-i Mace, Cenazelerle ilgili hadislerin Peygamberin vefatı bölümü, hadis no: 1620. Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s381.

[125] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.204, hadis no: 12643.

[126] - Sünen-i Beyhaki, c.3, s.409.

[127] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.43. Tabakat-ı İbn-i Sa'd c.2, s.40.

[128] - Feth-ul Bari, c.9, S.201.

[129] - Zehâir-ül Ukbâ, s.53. Sünen-i Beyhaki, c.4, s.34.

[130] - Müsned-i Ahmed, c.6, s.461. Zehâir-ül Ukbâ, S.53. Üsd-ül Gabe, c.5, s.590.

[131] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152.

[132] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.193.

[133] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153 ve c.3, s.161. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.523. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.212. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.

[134] - Tarih-i Bağdâdi, c.8, s.141. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.

[135] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.218. es-Savâik-ul Muhrika, s.123. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.

[136] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.188. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.

[137] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

[138] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

[139] - Zehâir-ül Ukbâ, s.48.

[140] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

[141] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.131.

 [142] - Hz. Fatıma'nın (selamullahi aleyhâ) bu meşhur hutbesi birçok Şiâ ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında nakledilmiştir. Bu hutbeyi nakleden Ehl-i Sünnet kitaplarından bazıları şunlardır:

1 - Belağat-ün Nisa, s.12

2 - Şerh-ü Nehc-ül Belağa (İbn-i Eb-il Hadid), c.16, s.252.

3 - Müruc-üz Zeheb (Mes'ûdi), c.2, s.311.

4 - A'lam-ün Nisa (Ömer Rıza Kehale), c.4, s.116.

5 - Ehl-ül Beyt (Tevfik Ebu Alem), s.157.

Bazı Ehl-i Sünnet kaynakları da hutbenin sadece bazı bölümlerini nakletmişlerdir ki, onlardan bazıları şunlardır:

1 - El-İmame ve-s Siyase (İbn-i Kutaybe), c.2, s.14,

2 - Üsd-ül Gâbe (İbn-i Esir), c.2, s.522.

3 - el-İsabe (İbn-i Hacer), s.61-66.

4 - el-İstiâb (Kurtubi), s.377.

5 - Tarih-i İbn-i Kesir, c.12, s.441.

6 - Tefsir-ül Keşşâf (Zemahşeri), c.1, İsra suresi, 26 âyet tefsirinde.

7 - Kenz-ül Ummâl (Muttaki), c.6, s.219.

8 - Müstedrek-üs Sahihayn (Hakim), c.3, s.153.

             9 - Sahih-i Müslim, c.2, s.72

[143] -  Cilbab kadının vücudunun tamamını örten bir çeşit geniş elbisedir.

[144] - Âl-i İmran/102.

[145] - Fatır/28.

[146] - Tevbe/128

[147] -  Tevbe/49.

[148] - Kehf/50.

[149] - Al-i İmran/85.

[150] - Maide/50.

[151] - Neml/16.

[152] - Meryem/60.

[153] - Enfal/75.

[154] - Nisâ/11.

[155] - Bakara/180.

[156] - Hud/39.

[157] - Âl-i İmran/144.

[158] - Tevbe/13.

[159] - İbrahim/8.

[160] - Şuarâ/227.

[161] - Hud/122.