GADİR
SAYFASI
Hz. Fatıma'tüz Zehra
(Selamullahi aleyha)
HZ. ZEHRA’NIN
(Selamullahi Aleyha) BAYRAMI… (9 Rabi’ul Evvel )
Hz.
Zehra’nın (s.a) sevinç günü olan 9 Rabî’ul Evvel günü Ehl-i Beyt (as)
imamlarına göre bayramdır ve Gadir-i Hum Bayramından sonra en
üstün bayramdır. Bu günün
şerhini içeren bu uzun hadisi türkçeleştirene teşekkür ediyorum.
(Kim olduğunu bilmediğimden ismini zikretmedim). Bu hadisin geçtiği kitapları
araştırarak cilt ve sayfa numaralarıyla hadisin sonunda
yazdım ve hadisi arapça olarak okumak isteyenler için, hadisin heceli
arapçasını ekledim.
Seyyid bin Tavus (r.a) “Zevaid’ulFevaid”
kitabında şöyle diyor: İbn-i Ebul Ala el-Hemdani el-Vasiti ve
Yahya bin Muhammed bin Huveyc el-Bağdadi’den şöyle rivayet
ediyor: O ikisi şöyle diyorlar:
“İbn-i Hattab’ın hakkında
tartıştık, onun işi bize karışık geldi.
Sonunda hepimiz Kum şehrinde, Ebul Hasan el Askeri’nin (a.s) ashabından
olan Ahmed bin İshak el Kummi’nin yanına gitmeye karar verdik.
Kapısını çaldık. Iraklı bir kız çocuğu
çıktı. Ona Ahmed bin İshak el Kummi’yi sorduk.
Kız: ”O, bayramı ile meşguldür,
çünkü bugün bayramdır.” dedi.
Ben:” Sübhanallah! Şiilerin dört tane
bayramı vardır. Fıtır (Ramazan) bayramı, Kurban
bayramı, Gadir-i Hum bayramı ve Cuma bayramı.” dedim.
Küçük kız şöyle dedi: Ahmed bin
İshak, Seyidi ve efendisi Ebul Hasan Ali bin Muhammed el Askeri’ den (10.
imam İmam el- Hadi a.s) şöyle
rivayet ediyor:
“Bugün bayram günüdür ve Ehlibeyt’in (a.s) ve
dostlarının yanında en üstün bayramlardandır.”
Biz:”Git,
yanına girmemiz için ondan izin iste ve bizim durumumuzu ona
bildir.” dedik.
O ikisi şöyle dediler: “Kız içeri girdi
ve bizi ona bildirdi.”
Ahmed bin İshak el-Kummi, misk kokan bir
örtüyle örtünmüş bir halde elini yüzüne çekerek geldi. Biz bunu kötü
bilerek, ona bu ne haldir dedik.
O şöyle dedi: “Kötü bilmeyin ben sadece
bayram nedeniyle gusül aldım.”
Biz: ”Bugün bayram mıdır ki?” diye
sorduk?
O:”Evet, bayramdır, Rabi’ul Evvel’in 9. günü
oluyor.” dedi.
Bizi evine götürüp oturttu ve sonra şöyle
dedi: “Sizin benim yanıma gelmek istediğiniz gibi bende Samirra’da
Mevlam Ebul Hasan’ın (İmam Ali el-Hadi a.s) yanına gitmek
istedim, yanına girmek için izin istediğimde o da bana izin verdi.
Bende böyle bugünkü gibi bir günde içeri girdim. Rabi’ul Evvel’in 9. günü idi.
Efendimizin (a.s) hizmetçilerinin her birine giyebildikleri yeni elbiselerini
giymelerini işaret ettiğini gördüm. Önünde bir mangal vardı. O mangalda kendi
elleriyle ut ağacı yakıyordu.
Ben:”Annelerimiz
ve babalarımız size feda olsun ey Resulullah'ın oğlu bu
günde siz Ehlibeyt (a.s) için yeni sevinçli bir şey mi oldu acaba?” diye
sordum.
İmam
(a.s) şöyle buyurdu: “Hangi gün Ehlibeyt’in (a.s) yanında bugünden
yani Rabi’ul Evvelin dokuzuncu gününden, hürmet ve saygınlık olarak
daha azimdir?
Babam
bana şöyle buyurdu: “Huzeyfe bin Yeman, bugünkü gibi bir günde ceddim
Resulullah'ın (s.a.a) yanına vardı. Huzeyfe diyor ki, Emir'ul
Müminin ve iki oğlu, Hasan ve Hüseyin’i Resulullah (s.a.a) ile birlikte
yemek yerlerken gördüm. Onların yüzüne tebessüm ederek iki oğlu Hasan
ve Hüseyin'e (a.s) şöyle diyordu:
“Yiyin
afiyet olsun, bu günün bereketi ve saadeti size. Yiyin ki bugün Allah'ın,
kendi düşmanını ve ceddinizin düşmanını yok
ettiği gündür. Bugün Allah'ın sizin Şiilerinizin ve
sevenlerinizin amellerini kabul ettiği gündür. Bugün, Allah'ın
buyurmuş olduğu şu sözünün gerçekleştiği gündür.
Allah-u
Teâlâ buyuruyor: “İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş
evleri” (Neml Suresi / 52) Bu gün, Ehlibeyt’in (a.s) zamanının
Firavununun, onlara zulüm eden ve haklarını gasp edenin yok
olduğu gündür.
Bugün
Allah'a sunulan amelleri havadaki toz misali yok ettiğimiz gündür. Huzeyfe
şöyle diyor:
“Ya
Resulullah (s.a.a) senin ümmetinin ve Ashabının arasında bu
hürmet ve yasakları çiğneyecek biri var mıdır ki?”
Resulullah
(s.a.a) buyurdu: “Evet, ey Huzeyfe, münafıklardan bir cibt ve put onlara
baş olacak ve liderlik iddiasında bulunup halkı kendisine davet
edecek. Utanç kamçısını omuzuna alıp halkı
Allah'ın yolundan alıkoyacak, Allah'ın kitabını tahrif
edip sünnetini değiştirecek, oğlumun mirasına el
koyacak, kendisini halkın önderi
karar kılacak, benden sonra ki İmamına karşı
küstahlık edecek, halkın mallarını haram bir şekilde
ele geçirip Allah'a itaatin dışında harcayacak, beni ve
kardeşim ve vezirim olan Ali'yi (a.s) yalanlayacak.
Kızımı
hakkından mahrum bırakacak, kızım da onun hakkında
Allah'a beddua edecek ve Allah'ta onun duasını böyle bir günde kabul
edecek.”
Huzeyfe
diyor: “Ya Resulullah, öyleyse Rabbine dua et sen hayattayken Allah onu helak
etsin.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Huzeyfe,
Allah'ın ilminde geçmiş olan Allah'ın kazasının
değişmesi için bir talepte bulunmaya ben cüret etmekten
hoşlanmıyorum. Ama ben Allah'tan onu öldürdüğü günü diğer
günlere üstün kılmasını istedim. Böylece bu, beni sevenlerin ve
Ehlibeyt’imin Şiilerinin ve onların muhiplerinin uygulaya
geldiği bir sünnet haline gelsin.
Allah (a.c) bana vahyetti ki:”Ey Muhammed sana ve Ehlibeyt’ine
(a.s) dünyanın zorluk, sıkıntı ve belaları ve
kullarımdan münafık ve gasıp olanların zulmünün varit
olacağı benim ilmimde geçmiştir ki, sen onların
hayrını isteyip nasihat edersin ama onlar sana ihanet ederler. Sen
onlara sevgi gösterirsin ama onlar sana hile yaparlar. Sen onlara dürüst
davranırsın onlar ise sana düşmanca davranırlar. Sen
onları hoşnut edersin ama onlar seni yalanlarlar. Sen onları
toplarsın ama onlar seni terk ederler. Güç, kuvvet ve saltanatıma
yemin olsun senden sonra senin vasin, Ali'nin hakkını gasp eden
kimseye cehennemin dibinde Feyluk’un (Feyluk Felak yani çatlak kelimesinden
türetilmiştir. Cehennemin en derininde bir yer olduğu ve oranın
sıcaklığının şiddetinden ateş ehlinin
sığınacak bir yer aradıkları söylenir.) en alt tabakasında bin
kapısını açar onları oraya koyarım. Muhakkak ki onu ve
ashabını cehennemin dibine atarım.
Öyle
ki Âdem'e (a.s) musallat olan şeytan ona karşı üstünlük elde
eder ve ona lanet eder. Ve bu münafığı kıyamette
Peygamberlerin (a.s) firavunlarına ve mahşerde dinin
düşmanlarına ibret karar kılacağım. Muhakkak ki
onları ve dostlarını ve bütün zalim ve münafıkları
Cehenneme gitmek üzere haşr edeceğim ve onları zillet ve pişmanlık
içerisinde ebediyete kadar azabımda tutacağım.
Ey
Muhammed, senin vasine, zamanın Firavunları tarafından ve onun
hakkını gasp edenler tarafından belalar ulaşmadıkça
senin mertebene ulaşamaz. O, bana cüret eder ve benim kelamımı
değiştirir, bana şirk koşar ve halkı benim yolumdan
alıkoyar. Senin ümmetine kendi yanından bir buzağı nasb
eder. Benim arşımın altında bana karşı kâfir
olur.
Ben
yedi gökte olan meleklerime, senin Şiilerine ve muhiplerine bu
münafığı helak ettiğim bu günde bayram
yapmalarını emrettim.
Ve
yine onlara emrettim ki benim keramet kürsümü Beyt’ul Mamur’un karşısına
yerleştirsinler ve bana sena ve övgüde bulunsunlar ve Âdem'in (a.s)
evlatlarından, senin Şiilerin ve muhipleri için istiğfar
etsinler.
Ve
yine Kiramel Kâtibine kulların amellerini yazan meleklere emrettim ki bu
günde, üç gün boyunca kullardan kalem kaldırılsın ve
kulların günahlarını yazmasınlar. Bu senin ve senin vasinin
kerametidir.
Ey Muhammed (s.a.a) ben bu günü senin için ve senin
Ehlibeyt’in (a.s) için ve onlara tabi olan müminler ve onların
Şiileri için bayram karar kıldım. Nefsime, İzzetime, celal
ve yüceliğime yemin ederim ki benim için bu günü bayram yapanları ben
severim. Onlara arşın etrafında olanların sevabı
verilir. Onların yakınları ve akrabaları için
şefaatlerini kabul ederim. Eğer kendisine ve ailesine genişlik
verirse onun malını çok ederim. Her yıl bugünde senin
Şiilerinden ve dostlarından binlercesini cehennemin azabından
azat ederim. Hac ve amellerini kabul ederim. Günahlarını
bağışlarım.
Huzeyfe diyor ki: ”Daha sonra Resulullah (s.a.a) ayağa
kalktı ve Ümmü Seleme’nin (r.a) evine dâhil oldu. Bende ikincinin
hakkında hiçbir şüphem olmaksızın geri döndüm. Sonunda
Peygamber'in (s.a.a) şehadetinden sonra onun liderlik talep ettiğini
ve küfrünü açıkça ortaya koyduğunu dinden döndüğünü, süratle
hakkı olmayan mülkü gasp ettiğini, Kur’anı tahrif ettiğini,
Vahiy evini yaktığını, bidat sünnetler
çıkardığını, milleti ve sünnetleri
değiştirdiğini, Emir'ul Müminin’in (a.s) şahitliğini
reddettiğini, Resulullah'ın kızı Fatıma’yı (a.s)
yalanladığını ve onun hakkı olan Fedek'i gasp ettiğini, Yahudi,
Hristiyan ve Mecusileri kendisinden razı ettiğini, Mustafa’nın
(s.a.a) gözünün nurunu gazaplandırdığını ve onu
razı etmediğini, sünnetleri tamamen değiştirdiğini,
Emir'ul Müminin Ali’nin (a.s) öldürülmesi için plan
yaptığını, zulmü aşikâr
kıldığını, Allah'ın helal
kıldığını haram ve haram
kıldığını da helal kıldığını
gördüm.
Halkı
devenin derisinden altın sikke basmaya mecbur etti (kalpazanlığa
kinayedir). Allah'ın selamı üzerine olsun, Zekiyye
(Pak ve masum
anlamında Fatıma 'sa'nın
lakabı)'nin yüzüne tokat attı.
Zulüm ve düşmanlıkla Resulullah'ın (s.a.a) minberine
çıktı. Emir'ul Müminin’e (a.s) iftira attı ve onunla
düşmanlık etti. Kendi ahmak görüşüne tabi oldu.”
Huzeyfe
şöyle devam etti: “Allah (a.c), Mevlam’ın bu münafığa
ettiği bedduasını kabul etti. Onun ölümünü onu öldürenin (Ebu
Lu’lu) ki -Allah ona rahmet eylesin- eliyle gerçekleştirdi.”
Huzeyfe
anlatmaya devam ediyor: “Ben bu münafığın öldürülmesinden,
intikam ve azap yurduna vasıl olmasından dolayı Emir'ul
Müminin’i tebrik etmek için o hazretin yanına gittim.”
Emir'ul
Müminin (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Huzeyfe, Resulullah'ın (s.a.a)
yanına geldiğini, benim ve iki torununun birlikte o hazretle beraber
yemek yediğimizi ve sana bu günün fazileti hakkında söylediklerini
hatırlıyor musun?”
Ben:”Evet,
ey Resulullah'ın kardeşi, hatırlıyorum.” dedim.
Hazret
(a.s) şöyle buyurdu: “İşte Allah'a yemin olsun ki o gün
bugündür. Allah bu günde Resulullah'ın evladının gözlerini
aydınlatmıştır ve ben bugüne ait, yetmiş iki isim
biliyorum.”
Huzeyfe
diyor ki ben: “Ey Emir'ul Müminin (a.s), Rebi’ul Evvel’in dokuzuncu günü olan
bu günün isimlerini sizden işitmek istiyorum.” dedim.
Emir'ul
Müminin Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Huzeyfe,
1.
Bugün, istirahat günüdür,
2.
Gam ve üzüntülerin yok olduğu gündür.
3.
İkinci Gadir günüdür.
4.
Günahların döküldüğü gündür.
5.
Çokça hayır ve faziletler günüdür.
6.
Kalemin kaldırılması günüdür.
7.
Hidayet günüdür.
8.
Afiyet ve sağlık günüdür.
9.
Bereket günüdür.
10.
Haksız yere dökülen kanların hesabının sorulduğu
gündür.
11. Allah'ın
en büyük bayramıdır.
12.
Duaların kabul olduğu gündür.
13.
Büyük Mevkıf (Tavır) günüdür.
14.
Ahde vefa günüdür.
15.
Şart günüdür.
16.
Siyah elbiseleri çıkarma günüdür.
17.
Zalimin pişmanlık günüdür.
18.
Din düşmanlarının şevket ve azametinin kırıldığı
gündür.
19.
Gamların gittiğigündür.
20.
Fetih ve zafer günüdür.
21.
Hakikatin aşikâr olduğu gündür.
22.
Kudret günüdür.
23.
Dikkat etme günüdür.
24.
Şianın sevinç günüdür.
25.
Tövbe günüdür.
26.
Allah'a dönüş günüdür.
27.
Büyük zekât günüdür.
28.
İkinci Fıtır günüdür.
29.
Asilerin üzüntü günüdür.
30.
Huzurla yutkunma günüdür.
31.
Rıza günüdür.
32.
Ehlibeyt’in (a.s) bayram günüdür.
33.
Beni İsrail’in, Firavun’a galip geldiği gündür.
34.
Amellerin kabul günüdür.
35.
Sadakanın sunulduğu gündür.
36. Ziyaret
günüdür.
37.
Münafığın öldürüldüğü gündür.
38.
Vakti belli olan gündür.
39.
Ehlibeyt’in (a.s) sevinç günüdür.
40.
Şahitlik günüdür.
41.
Düşmanların ezildiği gündür.
42.
Sapıklığın yok oluş günüdür.
43.
Uyanık olma günüdür.
44.
Serinleme günüdür.
45.
Şahitlik etme günüdür.
46.
Müminlerin günahlarından geçme günüdür.
47.
(Ehlibeyt) Bostanının açma günüdür.
48.
Hakkı tanıtma günüdür.
49.
Helalden lezzet alma günüdür.
50.
Küfür, şirk ve sapıklığın yok oluş günüdür.
51.
Borç ödeme günüdür.
52.
Müminlerin mutluluk günüdür.
53.
Mübahele günüdür.
54.
İftihar günüdür.
55.
Amellerin kabul günüdür.
56.
Saygı gösterme günüdür.
57.
Düşmanların sırrını açma günüdür.
58.
Zafer günüdür.
59.
Rızkın bollaşma günüdür.
60.
Müminlerin birbirlerine muhabbet etme günüdür.
61.
Mizah yapma günüdür.
62.
İlahi rahmete ulaşma günüdür.
63.
Pak ve temiz olma günüdür.
64.
Bidatlerin aşikâr olma günüdür.
65.
Bağlılıkların terk edilme günüdür.
66.
Takva ehli olma günüdür.
67.
Nasihat günüdür.
68.
İbadet günüdür.
69.
İtaatkâr olma günüdür.
70.
Selametlik günüdür.
71.
Kurban günüdür.
72.
Yarılma günüdür.
Huzeyfe
şöyle devam etti: Emir'ul Müminin’in (a.s) yanından kalktım ve
kendi kendime şöyle dedim, eğer bugünün faziletinden elde
ettiklerimden başka, hayır işlerinden ve sevap
olmasını ümit ettiğim şeylerden bir şey elde
etmemiş olsam bile bana yeter bu benim en büyük arzumdur.”
Bu
hadisin ravileri, Muhammed bin Ebul Alâ el Hamdani ve Yahya bin Cureyh diyorlar
ki: “Bu hadisi Ahmed bin İshak'tan işitince her birimiz sırayla
kalktık ve onu alnından öptük. Allah'a hamd olsun ki seni
karşımıza çıkardı da bugünün faziletini senden duyduk.
Böylece evimize döndük ve o günü bayram yaptık. O gün Şia’nın
bayramıdır.”
Kaynaklar: http://gadir.free.fr
1-
es-Seyyid Ali bin Tâvûs "Zevâid'ül Fevâid" kitabı
2- Allamet'ül Meclisi
"Bihâr'ül Envâr" C.95, S.351-355
3- Allamet'ül Meclisi "Zâd'ül Miâd" S.253-257
4- es-Seyyid Muhammed Bakır
el-Musevi "el-Kevser Fî Ahvâl Fâtime Bint'ün Nebiyyül Azam" C.7,
S.15-20
5-
İsmail el-Ansari ez-Zincani "el-Mevsûat'ül Kübrâ An Fâtimet'üz
Zehrâ" C.10, S.270-274
6- Muhammed el-Kummî "el-Akd'un Nadîd ved-Dürr'ül Ferîd Fî
Fedailu Emîr'ül Müminîn ve Ehl-i Beyt'in Nebî
S.60-646
7- eş-Şeyh bin Süleyman
el-Hilli "el-Muhtadar" S.44-56
السيد
علي بن طاووس
في كتابه
«زوائد
الفوائد» و
أورد رواية
معتبرة في هذا
الباب، كما قَالَ:
رَوَى
ابْنُ أَبِي
الْعَلَاءِ
الْهَمْدَانِيُّ
الْوَاسِطِيُّ
وَيَحْيَى
بْنُ مُحَمَّدِ
بْنِ
حُوَيْجٍ
الْبَغْدَادِيُّ
قَالا:
تَنَازَعْنَا
فِي ابْنِ الْخَطَّابِ
وَاشْتَبَهَ
عَلَيْنَا
أَمْرُهُ،
فَقَصَدْنَا
جَمِيعاً
أَحْمَدَ بْنَ
إِسْحَاقَ
الْقُمِّيَّ
صَاحِبَ
أَبِي الْحَسَنِ
الْعَسْكَرِيِّ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
بِمَدِينَةِ
قُمَّ،
فَقَرَعْنَا
عَلَيْهِ
الْبَابَ
فَخَرَجَتْ
عَلَيْنَا
صَبِيَّةٌ
عِرَاقِيَّةٌ
فَسَأَلْنَاهَا
عَنْهُ،
فَقَالَتْ:
هُوَ مَشْغُولٌ
بِعِيدِهِ،
فَإِنَّهُ
يَوْمُ عِيدٍ،
فَقُلْتُ:
سُبْحَانَ
اللَّهِ
إِنَّمَا الْأَعْيَادُ
أَرْبَعَةٌ
لِلشِّيعَةِ:
الْفِطْرُ،
وَالْأَضْحَى،
وَالْغَدِيرُ،
وَالْجُمُعَةُ،
قَالَتْ:
فَإِنَّ
أَحْمَدَ بْنَ
إِسْحَاقَ
يَرْوِي عَنْ
سَيِّدِهِ
أَبِي
الْحَسَنِ
عَلِيِّ بْنِ
مُحَمَّدٍ
الْعَسْكَرِيِّ
عَلَيْهِ السَّلَامُ
أَنَّ هَذَا
الْيَوْمَ
يَوْمُ عِيدٍ،
وَهُوَ
أَفْضَلُ
الْأَعْيَادِ
عِنْدَ
أَهْلِ
الْبَيْتِ
عَلَيْهِمُ
السَّلَامُ
وَعِنْدَ
مَوَالِيهِمْ،
قُلْنَا فَاسْتَأْذِنِي
عَلَيْهِ
وَعَرِّفِيهِ
مَكَانَنَا
قَالا:
فَدَخَلَتْ
عَلَيْهِ
فَعَرَّفَتْهُ
فَخَرَجَ
عَلَيْنَا
وَهُوَ
مَسْتُورٌ
بِمِئْزَرٍ
يَفُوحُ
مِسْكاً،
وَهُوَ
يَمْسَحُ
وَجْهَهُ، فَأَنْكَرْنَا
ذَلِكَ
عَلَيْهِ.
فَقَالَ: لَا عَلَيْكُمَا
فَإِنِّي
اغْتَسَلْتُ
لِلْعِيدِ
قُلْنَا
أَوَّلًا:
هَذَا يَوْمُ
عِيدٍ؟ قَالَ:
نَعَمْ وَكَانَ
يَوْمُ
التَّاسِعِ
مِنْ شَهْرِ
رَبِيعٍ
الْأَوَّلِ،
قَالا
فَأَدْخَلَنَا
دَارَهُ
وَأَجْلَسَنَا.
ثُمَّ
قَالَ: إِنِّي
قَصَدْتُ
مَوْلَايَ أَبِي
[أَبَا]
الْحَسَنِ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
كَمَا قَصَدْتُمَانِي
بِسُرَّمَنْرَأَى
فَاسْتَأْذَنْتُ
عَلَيْهِ
فَأَذِنَ
لِي،
فَدَخَلْتُ
عَلَيْهِ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
فِي مِثْلِ
هَذَا
الْيَوْمِ،
وَهُوَ
يَوْمُ
التَّاسِعِ
مِنْ شَهْرِ
رَبِيعٍ الْأَوَّلِ
فَرَأَيْتُ
سَيِّدَنَا
عَلَيْهِ
وَعَلَى
آبَائِهِ
السَّلَامُ
قَدْ أَوْعَزَ
إِلَى كُلِّ وَاحِدٍ
مِنْ
خَدَمِهِ
أَنْ
يَلْبَسَ مَا
يُمْكِنُهُمُ
مِنَ
الثِّيَابِ
الْجُدَدِ، وَكَانَ
بَيْنَ
يَدَيْهِ
مِجْمَرَةٌ
يُحْرِقُ
الْعُودَ
فِيهَا
بِنَفْسِهِ
فَقُلْتُ لَهُ:
بِآبَائِنَا
وَأُمَّهَاتِنَا
يَا ابْنَ
رَسُولِ
اللَّهِ هَلْ
تَجَدَّدَ
لِأَهْلِ
الْبَيْتِ
فِي هَذَا
الْيَوْمِ
فَرَحٌ؟
فَقَالَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ:
وَأَيُّ
يَوْمٍ
أَعْظَمُ حُرْمَةً
عِنْدَ
أَهْلِ
الْبَيْتِ
مِنْ هَذَا الْيَوْمِ
التَّاسِعِ
مِنْ شَهْرِ
رَبِيعٍ
الْأَوَّلِ.
وَ
لَقَدْ
حَدَّثَنِي
أَبِي
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
أَنَّ
حُذَيْفَةَ
بْنَ
الْيَمَانِ دَخَلَ
فِي مِثْلِ
هَذَا
الْيَوْمِ
عَلَى جَدِّي
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
رَأَيْتُ
أَمِيرَ
الْمُؤْمِنِينَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
وَوَلَدَيْهِ
عَلَيْهِمَا
السَّلَامُ
يَأْكُلُونَ
مَعَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
وَهُوَ يَتَبَسَّمُ
فِي
وُجُوهِهِمْ،
وَيَقُولُ
لِوَلَدَيْهِ
الْحَسَنِ
وَالْحُسَيْنِ
عَلَيْهِمَا
السَّلَامُ
كُلَا
هَنِيئاً
لَكُمَا
بَرَكَةُ
هَذَا
الْيَوْمِ
وَسَعَادَتُهُ،
فَإِنَّهُ
الْيَوْمُ
الَّذِي
يُهْلِكُ
اللَّهُ
فِيهِ عَدُوَّهُ
وَعَدُوَّ
جَدِّكُمَا،
وَإِنَّهُ
الْيَوْمُ
الَّذِي
يَقْبَلُ
اللَّهُ
أَعْمَالَ
شِيعَتِكُمَا
وَمُحِبِّيكُمَا،
وَالْيَوْمُ
الَّذِي
يُصَدَّقُ
فِيهِ قَوْلُ
اللَّهِ
جَلَّ
جَلَالُهُ
فَتِلْكَ
بُيُوتُهُمْ
خاوِيَةً
بِما ظَلَمُوا
وَالْيَوْمُ
الَّذِي
نُسِفَ فِيهِ فِرْعَوْنُ
أَهْلِ
الْبَيْتِ
وَظَالِمُهُمْ
وَغَاصِبُهُمْ
حَقَّهُمْ،
وَالْيَوْمُ
الَّذِي
يَقْدِمُ
اللَّهُ
إِلَى مَا عَمِلُوا
مِنْ عَمَلٍ
فَيَجْعَلُهُ
هَبَاءً مَنْثُوراً.
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
فَقُلْتُ: يَا
رَسُولَ اللَّهِ
وَفِي
أُمَّتِكَ
وَأَصْحَابِكَ
مَنْ يَنْتَهِكُ
هَذِهِ
الْمَحَارِمَ؟
قَالَ: نَعَمْ
يَا
حُذَيْفَةُ
جِبْتٌ مِنَ
الْمُنَافِقِينَ
يَتَرَأَّسُ
عَلَيْهِمْ،
وَيَسْتَعْمِلُ
فِي أُمَّتِي
الرؤيا [الرِّيَاءَ]،
وَيَحْمِلُ
عَلَى
عَاتِقِهِ
دِرَّةَ الْخِزْيِ،
وَيَصُدُّ
النَّاسَ
عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ
يُحَرِّفُ كِتَابَ
اللَّهِ
وَيُغَيِّرُ
سُنَّتِي
وَيَشْتَمِلُ
عَلَى إِرْثِ
وُلْدِي،
وَيَنْصِبُ
نَفْسَهُ
عَلَماً،
وَيَتَطَاوَلُ
عَلَى
إِمَامِهِ
مِنْ
بَعْدِي،
وَيَسْتَلِبُ
أَمْوَالَ
النَّاسِ
مِنْ غَيْرِ
حِلِّهَا، وَيُنْفِقُهَا
فِي غَيْرِ
طَاعَةِ
اللَّهِ،
وَيُكَذِّبُنِي
وَيُكَذِّبُ
أَخِي
وَوَزِيرِي،
وَيحسد [يُنَحِّي]
ابْنَتِي
عَنْ
حَقِّهَا،
فَتَدْعُو
اللَّهَ
عَزَّ
وَجَلَّ
عَلَيْهِ
فَيَسْتَجِيبُ
دُعَاءَهَا
فِي مِثْلِ
هَذَا
الْيَوْمِ.
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
فَقُلْتُ: يَا
رَسُولَ اللَّهِ
فَادْعُ
رَبَّكَ
لِيُهْلِكَهُ
فِي حَيَاتِكَ،
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمَ:
يَا حُذَيْفَةُ
لَا أُحِبُّ
أَنْ
أَجْتَرِئَ
عَلَى قَضَاءِ
اللَّهِ
عَزَّ
وَجَلَّ
لِمَا قَدْ
سَبَقَ فِي
عِلْمِهِ،
لَكِنْ
سَأَلْتُ
اللَّهَ عَزَّ
وَجَلَّ أَنْ
يَجْعَلَ
لِلْيَوْمِ الَّذِي
يُهْلِكُهُ
فِيهِ
فَضِيلَةً
عَلَى
سَائِرِ الْأَيَّامِ،
لِيَكُونَ
ذَلِكَ
سُنَّةً
يَسْتَنُّ
بِهَا
أَحِبَّائِي،
وَشِيعَةُ
أَهْلِ
بَيْتِي
وَمُحِبُّوهُمْ
فَأَوْحَى
اللَّهُ
إِلَيَّ
جَلَّ مِنْ
قَائِلٍ يَا
مُحَمَّدُ
إِنَّهُ
كَانَ فِي
سَابِقِ
عِلْمِي أَنْ
تَمَسَّكَ
وَأَهْلَ
بَيْتِكَ
مِحَنُ
الدُّنْيَا
وَبَلَاؤُهَا،
وَظُلْمُ
الْمُنَافِقِينَ
وَالْغَاصِبِينَ
مِنْ
عِبَادِي،
مَنْ
نَصَحْتَ لَهُمْ
وَخَانُوكَ،
وَمَحَضْتَ
لَهُمْ وَغَشُّوكَ،
وَصَافَيْتَهُمْ
وَكَشَحُوَك،
وَأَرْضَيْتَهُمْ
وَكَذَّبُوكَ،
وَجَنَّبْتَهُمْ
وَأَسْلَمُوكَ،
فَإِنِّي
بِحَوْلِي
وَقُوَّتِي
وَسُلْطَانِي
لَأَفْتِحَنَّ
عَلَى مَنْ
يَغْصِبُ بَعْدَكَ
عَلِيّاً
وَصِيَّكَ
حَقّاً
أَلْفَ بَابٍ
مِنَ
النِّيرَانِ
مِنْ
أَسْفَلِ الْفَيْلُوقِ
وَلَأُصْلِيَنَّهُ
وَأَصْحَابَهُ
قَعْراً
يُشْرِفُ
عَلَيْهِ
إِبْلِيسُ آدَمَ
فَيَلْعَنُهُ،
وَلَأَجْعَلَنَّ
ذَلِكَ
الْمُنَافِقَ
عِبْرَةً فِي
الْقِيَامَةِ
كَفَرَاعِنَةِ
الْأَنْبِيَاءِ
وَأَعْدَاءِ
الدِّينِ فِي الْمَحْشَرِ،
وَلَأَحْشُرَنَّهُمْ
وَأَوْلِيَاءَهُمْ
وَجَمِيعَ
الظَّلَمَةِ
وَالْمُنَافِقِينَ
إِلَى
جَهَنَّمَ
زُرْقاً كَالِحِينَ،
أَذِلَّةً
حَيَارَى
نَادِمِينَ،
وَلَأُضِلَّنَّهُمْ
فِيهَا
أَبَدَ
الْآبِدِينَ.
يَا
مُحَمَّدُ
إِنَّ
مُرَافِقَكَ
وَوَصِيَّكَ
فِي
مَنْزِلَتِكَ
يَمَسُّهُ
الْبَلْوَى،
مِنْ
فِرْعَوْنِهِ
وَغَاصِبِهِ
الَّذِي
يَجْتَرِئُ
وَيُبَدِّلُ
كَلَامِي وَيُشْرِكُ
بِي
وَيَصُدُّ
النَّاسَ
عَنْ
سَبِيلِي
وَيَنْصِبُ
مِنْ
نَفْسِهِ
عِجْلًا
لِأُمَّتِكَ
وَيَكْفُرُ
بِي فِي
عَرْشِي
إِنِّي قَدْ
أَمَرْتُ
مَلَائِكَتِي
فِي سَبْعِ
سَمَاوَاتِي
وَشِيعَتَكَ
وَمُحِبِّيكَ
أَنْ
يُعَيِّدُوا
فِي
الْيَوْمِ
الَّذِي
أَهْلَكْتُهُ
فِيهِ،
وَأَمَرْتُهُمْ
أَنْ
يَنْصِبُوا
كُرْسِيَّ
كَرَامَتِي
بِإِزَاءِ
الْبَيْتِ الْمَعْمُورِ
وَيُثْنُوا
عَلَيَّ
وَيَسْتَغْفِرُونَ
لِشِيعَتِكَ
وَلِمُحِبِّيكَ
مِنْ وُلْدِ
آدَمَ يَا
مُحَمَّدُ
وَأَمَرْتُ
الْكِرَامَ
الْكَاتِبِينَ
أَنْ يَرْفَعُوا
الْقَلَمَ
عَنِ
الْخَلْقِ
فِي ذَلِكَ الْيَوْمِ،
وَلَا يَكْتُبُونَ
شَيْئاً مِنْ
خَطَايَاهُمْ
كَرَامَةً
لَكَ
وَلِوَصِيِّكَ.
يَا
مُحَمَّدُ
إِنِّي قَدْ
جَعَلْتُ
ذَلِكَ
الْيَوْمَ
يَوْمَ عِيدٍ
لَكَ
وَلِأَهْلِ بَيْتِكَ،
وَلِمَنْ
يَتَّبِعُهُمْ
مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
وَشِيعَتِهِمْ،
وَآلَيْتُ
عَلَى
نَفْسِي
بِعِزَّتِي
وَجَلَالِي
وَعُلُوِّي
فِي مَكَانِي
لَأَحْبُوَنَّ
مَنْ
يُعَيِّدُ
فِي ذَلِكَ
الْيَوْمِ مُحْتَسِباً
فِي ثَوَابِ
الْحَافِّينَ
وَلَأُشَفِّعَنَّهُ
فِي ذَوِي
رَحِمِهِ
وَلَأَزِيدَنَّ
فِي مَالِهِ
إِنْ وَسَّعَ
عَلَى
نَفْسِهِ
وَعِيَالِهِ
وَلَأُعْتِقَنَّ
مِنَ
النَّارِ فِي
كُلِّ حَوْلٍ
فِي مِثْلِ
ذَلِكَ
الْيَوْمِ آلَافاً
مِنْ
شِيعَتِكُمْ
وَمُحِبِّيكُمْ
وَمَوَالِيكُمْ،
وَلَأَجْعَلَنَّ
سَعْيَهُمْ
مَشْكُوراً
وَذَنْبَهُمْ
مَغْفُوراً،
وَعَمَلَهُمْ
مَقْبُولًا.
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
ثُمَّ قَامَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
فَدَخَلَ
بَيْتَ أُمِّ
سَلَمَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
وَرَجَعْتُ
عَنْهُ
وَأَنَا
غَيْرُ
شَاكٍّ فِي
أَمْرِ
الثَّانِي
حَتَّى
رَأَيْتُ
بَعْدَ وَفَاةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
وَأُتِيحَ
الشَّرُّ وَعَاوَدَ
الْكُفْرُ،
وَارْتَدَّ
عَنِ
الدِّينِ،
وَشَمَّرَ
لِلْمُلْكِ،
وَحَرَّفَ
الْقُرْآنَ،
وَأَحْرَقَ
بَيْتَ
الْوَحْيِ،
وَابْتَدَعَ
السُّنَنَ
وَغَيَّرَهَا
وَغَيَّرَ
الْمِلَّةَ
وَنَقَلَ السُّنَّةَ،
وَرَدَّ
شَهَادَةَ
أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ،
وَكَذَّبَ فَاطِمَةَ
بِنْتَ
رَسُولِ
اللَّهِ،
وَاغْتَصَبَ
فدك (فَدَكاً)
مِنْهَا
وَأَرْضَى
الْيَهُودَ
وَالنَّصَارَى
وَالْمَجُوسَ،
وَأَسْخَطَ
قُرَّةَ
عَيْنِ
الْمُصْطَفَى
وَلَمْ
يُرْضِهَا،
وَغَيَّرَ
السُّنَنَ
كُلَّهَا،
وَدَبَّرَ
عَلَى قَتْلِ
أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
وَأَظْهَرَ
الْجَوْرَ،
وَحَرَّمَ
مَا
حَلَّلَهُ
اللَّهُ
وَحَلَّلَ
مَا حَرَّمَ
اللَّهُ
وَأبقى
(أَلْقَى
إِلَى) النَّاسِ
أَنْ يحتذوا
(يَتَّخِذُوا)
النَّقْدَ مِنْ
جُلُودِ
الْإِبِلِ،
وَلَطَمَ
وَجْهَ الزَّكِيَّةِ
عَلَيْهَا
السَّلَامُ،
وَصَعِدَ
مِنْبَرَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
ظُلْماً
وَعُدْوَاناً
وَافْتَرَى
عَلَى
أَمِيرِ
الْمُؤْمِنِينَ
وَعَانَدَهُ
وَسَفَّهَ
رَأْيَهُ
قَالَ حُذَيْفَةُ:
فَاسْتَجَابَ
اللَّهُ
دَعْوَةَ
مَوْلَايَ
عَلَيْهِ
أَفْضَلُ
الصَّلَاةِ
وَالسَّلَامِ
عَلَى ذَلِكَ
الْمُنَافِقِ،
وَجَرَى
كَمَا جَرَى
قَتْلُهُ
عَلَى يَدِ
قَاتِلِهِ
رَحْمَةُ اللَّهِ
عَلَى
قَاتِلِهِ.
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
فَدَخَلْتُ
عَلَى أَمِيرِ
الْمُؤْمِنِينَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ لَمَّا
قُتِلَ
ذَلِكَ
الْمُنَافِقُ
لِأُهَنِّئَهُ
بِقَتْلِهِ
وَمَصِيرِهِ إِلَى
ذَلِكَ
الْخِزْيِ
وَالِانْتِقَامِ،
فَقَالَ
أَمِيرُ
الْمُؤْمِنِينَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ:
يَا
حُذَيْفَةُ
تَذْكُرُ الْيَوْمَ
الَّذِي
دَخَلْتَ
فِيهِ عَلَى
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
وَأَنَا
وَسِبْطَاهُ
نَأْكُلُ
مَعَهُ؟
فَدَلَّكَ
عَلَى فَضْلِ
هَذَا
الْيَوْمِ
الَّذِي دَخَلْتَ
فِيهِ
عَلَيْهِ؟
فَقُلْتُ:
نَعَمْ يَا
أَخَا
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ عَلَيْهِ
السَّلَامُ
هُوَ
وَاللَّهِ
هَذَا الْيَوْمُ
الَّذِي
أَقَرَّ
اللَّهُ
تَبَارَكَ
وَتَعَالَى فِيهِ
عُيُونَ
أَوْلَادِ
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمَ
وَإِنِّي
لَأَعْرِفُ
لِهَذَا
الْيَوْمِ اثْنَيْنِ
وَسَبْعِينَ
اسْماً.
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
فَقُلْتُ: يَا
أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ
إِنِّي
أُحِبُّ أَنْ
تُسْمِعَنِي
أَسْمَاءَ
هَذَا الْيَوْمِ
التَّاسِعِ
مِنْ شَهْرِ
رَبِيعٍ الْأَوَّلِ،
فَقَالَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ: يَا
حُذَيْفَةُ
هَذَا يَوْمُ
الِاسْتِرَاحَةِ،
وَيَوْمُ
تَنْفِيسِ
الْهَمِّ
وَالْكَرْبِ،
وَالْغَدِيرِ
الثَّانِي،
وَيَوْمُ
تَحْطِيطِ
الْأَوْزَارِ،
وَيَوْمُ
الْحَبْوَةِ
وَيَوْمُ
رَفْعِ
الْقَلَمِ،
وَيَوْمُ
الْهُدَى،
وَيَوْمُ
الْعَقِيقَةِ،
وَيَوْمُ
الْبَرَكَةِ،
وَيَوْمُ
الثَّارَاتِ
وَعِيدِ
اللَّهِ الْأَكْبَرِ،
وَيَوْمٌ
يُسْتَجَابُ
فِيهِ الدَّعَوَاتُ،
وَيَوْمُ
الْمَوْقِفِ
الْأَعْظَمِ،
وَيَوْمُ
التَّوْلِيَةِ
وَيَوْمُ
الشَّرْطِ،
وَيَوْمُ نَزْعِ
الأسوار
[السَّوَادِ]،
وَيَوْمُ
نَدَامَةِ
الظَّالِمِينَ،
وَيَوْمُ
انْكِسَارِ
أَعْدَاءِ
الشِّيعَةِ
وَيَوْمُ
نَفْيِ الْهُمُومِ،
وَيَوْمُ
الْفَتْحِ،
وَيَوْمُ
الْعَرْضِ،
وَيَوْمُ
الْقُدْرَةِ،
وَيَوْمُ
التَّصْفِيحِ،
وَيَوْمُ
فَرَحِ الشِّيعَةِ،
وَيَوْمُ التَّرْوِيَةِ،
وَيَوْمُ
الْإِنَابَةِ،
وَيَوْمُ
الزَّكَاةِ
الْعُظْمَى،
وَيَوْمُ الْفِطْرِ
الثَّانِي،
وَيَوْمُ
سَبِيلِ اللَّهِ
تَعَالَى،
وَيَوْمُ
التَّجَرُّعِ
بِالرِّيقِ،
وَيَوْمُ
الرِّضَا،
وَعِيدِ أَهْلِ
الْبَيْتِ
عَلَيْهِمُ
السَّلَامُ، وَيَوْمٌ
ظَفِرَتْ
بِهِ بَنُو
إِسْرَائِيلَ،
وَيَوْمٌ
قَبِلَ اللَّهُ
أَعْمَالَ
الشِّيعَةِ،
وَيَوْمُ تَقْدِيمِ
الصَّدَقَةِ،
وَيَوْمُ
طَلَبِ الزِّيَادَةِ،
وَيَوْمُ
قَتْلِ
الْمُنَافِقِ،
وَيَوْمُ
الْوَقْتِ
الْمَعْلُومِ
وَيَوْمُ
سُرُورِ
أَهْلِ
الْبَيْتِ
عَلَيْهِمُ
السَّلَامُ
وَيَوْمُ الْمَشْهُودِ،
وَيَوْمٌ
يَعَضُّ
الظَّالِمُ
عَلَى
يَدَيْهِ،
وَيَوْمُ
هَدْمِ الضَّلَالَةِ،
وَيَوْمُ
النَّيْلَةِ،
وَيَوْمُ
الشَّهَادَةِ،
وَيَوْمُ
التَّجَاوُزِ
عَنِ
الْمُؤْمِنِينَ،
وَيَوْمُ
الْمُسْتَطَابِ،
وَيَوْمُ
ذَهَابِ
سُلْطَانِ
الْمُنَافِقِ،
وَيَوْمُ
التَّسْدِيدِ
وَيَوْمٌ
يَسْتَرِيحُ
فِيهِ الْمُؤْمِنُونَ
وَيَوْمُ
الْمُبَاهَلَةِ،
وَيَوْمُ
الْمُفَاخَرَةِ،
وَيَوْمُ
قَبُولِ
الْأَعْمَالِ،
وَيَوْمُ
النحيل،
وَيَوْمُ
النحيلة،
وَيَوْمُ
الشُّكْرِ،
وَيَوْمُ
نُصْرَةِ
الْمَظْلُومِ،
وَيَوْمُ
الزِّيَارَةِ،
وَيَوْمُ
التَّوَدُّدِ،
وَيَوْمُ
النحيب
[التَّحَبُّبِ]،
وَيَوْمُ
الْوُصُولِ،
وَيَوْمُ
الْبَرَكَةِ،
وَيَوْمُ
كَشْفِ
الْبِدَعِ،
وَيَوْمُ
الزُّهْدِ
فِي
الْكَبَائِرِ،
وَيَوْمُ الْمُنَادِي،
وَيَوْمُ
الْمَوْعِظَةِ،
وَيَوْمُ
الْعِبَادَةِ،
وَيَوْمُ
الْإِسْلَامِ.
قَالَ
حُذَيْفَةُ:
فَقُمْتُ
مِنْ عِنْدِ
أَمِيرِ
الْمُؤْمِنِينَ
عَلَيْهِ
السَّلَامُ
وَقُلْتُ فِي
نَفْسِي: لَوْ
لَمْ
أُدْرِكْ
مِنْ
أَفْعَالِ الْخَيْرِ
مَا أَرْجُو
بِهِ
الثَّوَابَ
إِلَّا حُبَّ
هَذَا
الْيَوْمِ،
لَكَانَ مُنَايَ.
قَالَ
مُحَمَّدُ
بْنُ أَبِي
الْعَلَا
الْهَمْدَانِيُّ
وَيَحْيَى
بْنُ
جَرِيحٍ،
فَقَامَ كُلُّ
وَاحِدٍ
مِنَّا
نُقَبِّلُ
رَأْسَ أَحْمَدَ
بْنِ
إِسْحَاقَ
وَقُلْنَا:
الْحَمْدُ لِلَّهِ
الَّذِي مَا
قَبَضَنَا
حَتَّى شَرَّفَنَا
بِفَضْلِ
هَذَا
الْيَوْمِ
الْمُبَارَكِ،
وَانْصَرَفْنَا
مِنْ
عِنْدِهِ، وَعَيَّدْنَا
فِيهِ،
فَهُوَ عِيدُ
الشِّيعَةِ.
(السيد
علي بن طاووس
في كتابه
«زوائد
الفوائد» وعنه العلامة
المجلسي في
بحار الأنوار:
ج 95 ص 351-355 ح 1
وفي زاد
المعاد ص: 253-257 /
السيد محمد
باقر الموسوي
في الكوثر في
أحوال فاطمة
بنت النبي
الأعظم (ع) ج: 7 ص: 15-20 /
إسماعيل الأنصاري
الزنجاني في
الموسوعة
الكبرى عن فاطمة
الزهراء (ع) ج 10
ص: 270-274 /
محمد القمي
في العقد
النفضيد
والدر الفريد
في فضائل
اميرالمومنين
واهل بيت
النبي عليهم
السلام ص 60-64 /
الشيخ حسن بن
سليمان في
المحتضر ص 45-56 )