Alevi Mektebi Sitesi

www.maktabalevi.com   www.alevimektebi.tr.cc

 

Ana Sayfa  

İmam  Ali el-Murtada (as)

 

Hz. Ali (As)’nin Esas Kimliği Hakkında İlginç Bir Hadis

 

 “Onlar da dediler ki: Bize vaadinde sadık olan ve bizi yeryüzüne varis kılan Allah’a hamd olsun. Cennete istediğimiz yerde oturabiliriz. Çalışanların ecri ne de güzeldir.”  (Zümer Süresi 74. Ayet)

 

 

Ebu Zer buyuruyor ki: Bir gün,  Resulullah (s.a.a.) ile beraber Ümm Seleme anamızın evinde oturmuştuk. Resulullah bana birşeyler anlatıyor, ben de dinliyordum, bu sırada içeriye İmam-ı Ali gelir. Onu gören Resulullah’ın (s.a.a.) yüzü nur ile aydınlanır ve sevinci yüzünden belli olur. İmam Ali’yi kucaklayıp iki gözünün arasından öptükten sonra, bana dönerek  buyurdu ki: “Ey Ebu Zer! Bu, bize dahil olanın esas kimliği hakkında gereken bilgiye sahip misin?” Ebu Zer hazretleri buyurdu ki: “Ey Resulullah, bu senin kardeşin, amcanın oğlu, Fatime’nin kocası, cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’in babalarıdır!” Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki: “Ey Ebu Zer! Bu, aydınlık saçan Allah’ın mızrağı ve Allah’ın büyük olan kapısıdır! Kim, Allah’a varmak istiyorsa bu kapıdan gelsin! Ey Ebu Zer! Bu, Allah’ın adaleti ile kaim olan; Allah’ın yasakladıklarından uzaklaştıran; Allah’ın dinine nusret veren ve tüm ümmetlerin üzerine Allah’ın hucceti olandır! Ey Ebu Zer! Şanı yüce olan Allah’ın arşı rükünlerinin her birinde yetmiş bin melek vardır. Her biri tesbih ve ibadetten ziyade Ali’ye duada bulunur ve onun düşmanlarına da beddua ederler! Ey Ebu Zer! Ali olmasaydı, hak ve batıl belli olmazdı. Ali olmasaydı, mü’min-kâfir arası ayırt edilemezdi. Ali olmasaydı, Allah’a ibadet edilmezdi! Çünkü Ali; müşriklerin başını vura vura onların Müslüman olmalarını sağladı. Böylece onların Allah’a ibadet etmelerini sağlamış oldu! Ali’nin bu durumu olmasaydı, ne sevap ne de ceza hükmü var olurdu. Ali’yi Allah’tan hiçbir şey gizleyemez ve Ali’yi de Allah’tan hiçbir hicap uzak tutamaz! Nitekim gizlilik yapan perde ve hicap da Ali’dir! “Dine bağlı kalın ve onda tefrikaya düşmeyin, diye dininden Nuh’a buyurduğunu, size de teşri’ buyurdu. Sana vahyettiğimizi ve İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya buyurduğumuzu. Kendilerini çağırdığın bu şey; müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini kendisine seçer. Kendisine yöneleni de hidayete iletir” (Şura 13. Ayet).

 

Ey Ebu Zer! Şanı yüce olan Allah, yüceliğini mülkünde, vahdaniyeti içinde ve tekliğinde sağlamıştır. Muhlis olan kullarına kendi nefsini tanıtmış ve cennetini onlara mesken olarak kılmıştır. Allah, hidayetine iletmek istediğine, vilayetini tanıtmış ve kimin kalbine bunu kapatmışsa, o kişiyi marifetinden mahrum kılmıştır! Ey Ebu Zer! Ali, hidayet bayrağı; takva kelimesinin ta kendisi; kopmak bilmeyen sapasağlam kulpa; dostlarımın imamı ve bana itaat edenlerin nurudur! Kendisi, takva ehlinin iltizam ettiği kelimedir! Kim, onu severse mü’min olur ve kim onu buğzederse kâfir olur! Kim, onun vilayetini terk ederse, dalalete sapmış ve sapıtmış olur! Kim, onun hakkını inkâr ederse şüphesiz müşrik olur! Ey Ebu Zer! Ali’nin vilayetini inkâr edenler kıyamet gününde kör ve dilleri tutulmuş olarak geleceklerdir! Kendileri, kıyametin karanlığına döküldüklerinde şöyle diyeceklerdir: “Yazıklar olsun bizlere Allah’ın tarafında yaptığımız kusurlardan dolayı…” (Zümer 56. Ayet) ve bu gibilerinin boyunlarında üçyüz halkadan oluşan bir gerdanlık olacak ki, her halkanın üstünde bir şeytan olup, o kişinin yüzüne tükürecek ve onu kabrinin karanlığından cehenneme doğru sürükleyecektir!” Ebu Zer hazretleri bunları peygamber efendimizden duyunca dedi ki: “Ey Resulullah! Anam-babam sana feda olsun! Kalbimi sevinç ve mutluluk ile doldurdun. Bundan daha ziyade anlat ki, sevincim ve mutluluğum daha da artsın!”

Bunun üzerine peygamber efendimiz şöyle devam buyurdu: “Ey Ebu Zer! Mi’raca çıkarken, daha dünyanın gökyüzüne vardığımda, melekler ezan okuyup namaza çağırdılar. O anda Cebrail (a.s.) elimden tutup, meleklerin önüne getirdi ve dedi ki: Ey Muhammed! Meleklere namaz kıldır, onlar seni epey özlemişlerdir! Ben de yetmiş saf olan meleklerin önüne geçtim. Her saf, doğu ve batının genişliği kadardı ve onların sayısını ancak onları yaratan bilirdi! Namazı bitirip, tesbih ve takdise başladığımda meleklerden birer birer topluluklar yanıma gelip selam verdiler ve dediler ki: Ey Muhammed! Bizim bir isteğimiz vardır, onu yerine getirir misin? Meleklerin, alemlerin Rabbinden şefaat dilememi isteyeceklerini zannettim. Nitekim alemlerin Rabbi beni Kevser havuzunun başı ucunda saki ve şefaatçi ve tüm peygamberlere üstün kılmıştı. Meleklere dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! İstediğiniz nedir? Melekler dediler ki: Ey Allah’ın peygamberi! Yeryüzüne geri döndüğünde, bizden Ali bin Ebi Talib’e selam söyle ve bizlerin onu çok uzun bir müddetten beri özlediğimizi bildir! Ben onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Bizleri hak marifeti ile tanıyor musunuz? Melekler dedi ki: Ey Allah’ın peygamberi! Bizler, sizi nasıl tanımayalım ki? Sizler Allah’ın ilk yarattıklarısınız! Sizleri, nur gölgeleri olarak, nurdan nurun içinde yarattı! Sizleri, izzetinin yüceliğinden; mülkünün yüceliğinden ve kerim olan yüzünün nurundan yaratmıştır! Sizlere, saltanatı makamında, yerleri ve gökleri yaratmadan önce, arşının su üzerinde olduğu anlarda duraklar vermişti! Kendisi, olduğu yerde yerleri ve gökleri altı günde yarattı ve sonra arşını yedinci göğe yüceltti ve üstünde oturdu. Sizler de, arşının önünde tesbih, takdis ve tekbir ediyordunuz! Daha sonra istediği çeşitli nurlardan melekleri yarattı. Bizleri yarattıktan sonra, sizlere geldik ve sizlerin tesbih, tahlil, tekbir, temcid, takdis ve hamdettiğinizi gördük. Bizler de, sizin tesbih, tahlil, tekbir, temcid, takdis ve hamdinizle Allah’a yöneldik ve duada bulunduk! Allah’tan ne indiyse hep size indi ve Allah’a ne yükseldiyse hep sizden yükseldi! Sizleri bütün bunlara rağmen nasıl tanımayalım? Ali’ye (a.s.) bizden selam söyle ve ona olan iştiyakımızın hayli çok olduğunu bildir!

Bunun üzerine ben, ikinci gök tabakasına yükseldim. Orada da melekler beni karşıladı ve aynı şeyi benden istediklerinde, onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Sizler bizim marifetimizi hakkıyla biliyor musunuz? Melekler dedi ki: Ey Allah’ın peygamberi! Sizleri nasıl tanımayalım ki? Sizler, Allah’ın seçtikleri; O’nun ilminin haznedarları; kopmak bilmeyen kulpası ve huccetlerisiniz! Sizler, Allah’ın avlusu, yani, kürsüsü ve ilminin usulü olanlarsınız! Sizin kaim olanınız (Mehdi) en üstün kaimdir! Sizin konuşanınız en üstün konuşandır. Allah, dinini sizinle başlattı ve sizinle de sona götürecektir! Ali’ye selam söyle ve ona olan özlemimizi bildir!

Bunun üzerine üçüncü gök tabakasına çıktığımda da, orada da melekler benden aynı şeyi istediklerinde onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Bizim marifetimizi hakkıyla biliyor musunuz? Melekler bana dedi ki: Nasıl sizin marifetinizi bilmeyelim ki? Sizler, makamın kapısı ve hesap gününün huccetlerisiniz! Ali, son zamanda yerden çıkacak olan canlıdır ve kendisi hükümleri birbirinden ayırt edendir! Kendisi, asanın sahibi ve kıyamet gününde cehennemi bölecek olandır! Kendisi, kurtuluş gemisidir ki ona binen kurtulur ve onu terk eden de cehennemin ateşi içinde çevrilir. Her şey ancak sizinle yerinde durdu ve bulutlarda ancak nurunuz ile yerini buldu. Sizleri nasıl tanımayalım? Ali’ye bizden selam söyle ve ona olan iştiyakımızı bildir!

Daha sonra dördüncü göğe çıktım ve orada da melekler aynı şeyi istediklerinde, onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Bizim marifetimizi hakkıyla biliyor musunuz? Melekler dedi ki: Ey Allah’ın peygamberi! Sizleri nasıl tanımayalım ki? Sizler, nübüvvetin şeceresi; rahmetin evi; risaletin madeni ve meleklerin inip çıktığı yersiniz! Cebrail alemlerin Rabbinden sizlere vahiy ile iniyordu. Ali’ye olan iştiyakımızı ona bildir ve selamımızı söyle!

Daha sonra beşinci göğe yükseldiğimde, oradaki melekler de benden aynı şeyi istediklerinde onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Bizim marifetimizi hakkıyla biliyor musunuz? Melekler dedi ki: Ey Allah’ın peygamberi! Sizleri nasıl bilmeyelim ki? Arşın bulunduğu yere öğlen ve akşamları gittiğimizde, arşın ortasına şöyle yazılı olduğunu okuyoruz: Allah’tan başka bir ilah yoktur. Muhammed O’nun peygamberidir. Muhammed’i Ali bin Ebi Talib ile güçlendirdim! Ali, Allah’ın velisi ve yarattıkları arasında O’nun ilmidir! Ali, müşriklerin şerrini defeden ve kâfirleri bertaraf edendir. Böylece, Ali’nin Allah’ın velilerinden biri olduğunu anladık. Ali’ye bizden selam söyle ve ona olan iştiyakımızı da bildir!

Altıncı göğe çıktığımda melekler aynı şeyi istediklerinde, onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Bizim marifetimizi hakkıyla biliyor musunuz? Melekler dediler ki: Ey Allah’ın peygamberi! Sizleri nasıl tanımayalım ki? Allah Firdevs cennetini yarattı ve kapısına bir ağaç dikti. O ağacın her yaprağında nur ile şöyle yazılıdır: Allah’tan başka bir ilah yoktur. Muhammed O’nun peygamberidir. Ali bin Ebi Talib, Allah’ın kopmak bilmeyen kulpası; metin olan ipi; yarattıklarının üzerine nazır olan gözü ve müşriklerin üzerine vurduğu kılıcıdır! Ona bizden selam söyle ve ona olan iştiyakımızın fazla olduğunu bildir!

 

Bunun üzerine yedinci göğün tabakasına vardığımda beni gören meleklerin şöyle dediklerini duydum: “Bize vaadinde sadık olan Allah’a hamd olsun.” (Zümer 74. Ayet) Hepsi yanıma gelip, selamlaştılar ve önceki meleklerin istediklerini istediklerinde, onlara dedim ki: Ey Rabbimin melekleri! Sizlerin biraz önce: Bize vaadinde sadık olan Allah’a hamdolsun, dediğinizi duydum, hangi vaadi ile sadık olduğunu kastettiniz? Melekler dediler ki: Ey Allah’ın peygamberi! Şanı yüce olan Allah, sizleri nurlayarak, yüceliğinin ve mülkünün izzeti nurundan yaratıp, saltanatının yerinde sizlere yerler tahsis ettiğinde, kullarına, bizlere vilayetinizi sunarak kabullenmemizi istedi. Bu kabulümüz, kalbimizi o kadar işgal etti ki Rabbimize, sana olan iştiyakımızı şikâyet ettik. Seni gökyüzünde bizlere göstereceğini vaat etmişti ve bize vaat etmiş olduğu gibi sen bizim aramızdasın. Allah, sana en hayırlı mükâfatı versin. Daha sonra, Ali bin Ebi Talib’e olan iştiyakımızı Allah’a şikâyet ettiğimizde, şanı yüce olan Allah arşının sağında Ali’nin suretinde bir melek yapıp, oraya sakin kıldı. O yer öyle bir yerdir ki, zahiri batınından ve batını zahirenden görünür. Ne yere oturmuştur, ne de göğe asılıdır! Arşın sahibi ona: Kudretim ile kaim ol, dedi ve o kaim oldu! Ali’ye olan iştiyakımızı işte bu suretin olduğu yere gelip, ona bakarak gideriyoruz!”

 

Kaynaklar:

 

1.      Es-Seyyid Haşim el-Behrani “Medinet’ül Meaciz” C.1, S.395-401, Hadis No: 426

2.      Es-Seyyid Haşim el-Behrani “Gayet’ül Meram” C.6, S.139-141

3.      El-Meclisi “Bihar’ül Envar” C.40, S.55-58

4.      Şerafeddin el-Hüseyni “Tevil’ül Ayât’üz Zahira” C.2, S.781-785

5.      Hasan bin Süleyman el-Hilli “el-Muhtadar” S.142-145, Hadis No: 155

6.      Tefsir-i Fırat bin İbrahim el-Kûfi S.369-374, Hadis No: 503

7.      Muhammed Taki Şerif “Sahifet’ül Ebrar” C.1

8.      El-Kerakeci “Kenz Cami’ül Fevaid” (el yazımı)

9.      Ebul Hasan Ali bin Muhammed bin Cemhur el-İhsai “el-Vâhide”

10.  Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” Zümer 74. Ayetinin tevilinde..

 

 

 

 

أبو الحسن علي بن محمد بن جمهور في كتاب " الواحدة " عن الحسن بن عبد الله الأطروش قال: حدثني محمد بن إسماعيل الأحمسي السراج قال: حدثنا وكيع بن الجراح قال:

حدثنا الأعمش عن مورق العجلي عن أبي ذر الغفاري (رض) قال: كنت جالسا عند النبي (صلى الله عليه وآله) ذات يوم في منزل أم سلمة ورسول الله (صلى الله عليه وآله) يحدثني وأنا أسمع إذ دخل علي بن أبي طالب (عليه السلام) فأشرق وجهه نورا فرحا بأخيه وابن عمه، ثم ضمه إليه وقبل ما بين عينيه ثم التفت إلي فقال: يا أبا ذر تعرف هذا الداخل علينا حق معرفته؟ قال أبو ذر: فقلت: يا رسول الله هذا أخوك وابن عمك وزوج فاطمة البتول وأبو الحسن والحسين سيدي شباب أهل الجنة، فقال رسول الله (صلى الله عليه وآله): يا أبا ذر هذا الإمام الأزهر ورمح الله الأطول وباب الله الأكبر، فمن أراد الله فليدخل الباب، يا أبا ذر هذا القائم بقسط الله والذاب عن حريم الله [ والناصر لله ] والناصر لدين الله وحجة الله على خلقه إن الله عز وجل لم يزل يحتج على خلقه في الأمم كل أمة يبعث فيها نبيا، يا أبا ذر إن الله عز وجل جعل على ركن من أركان عرشه سبعين ألف ملك ليس لهم تسبيح ولا عبادة إلا الدعاء لعلي وشيعته والدعاء على أعدائه.

يا أبا ذر لولا علي ما بان حق من باطل ولا مؤمن من كافر ولا عبد الله، لأنه ضرب رؤوس المشركين حتى أسلموا وعبد الله ولولا ذلك لم يكن ثوابا ولا عقابا ولا يستره من الله ساتر ولا يحجبه من الله حجاب وهو الحجاب والستر، ثم قرأ رسول الله (صلى الله عليه وآله) *( شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ)*(الشورى: 13).

يا أبا ذر إن الله تبارك وتعالى تفرد بملكه ووحدانيته وفردانيته في وحدانيته فعرف عباده المخلصين لنفسه وأباح لهم جنته فمن أراد أن يهديه عرف ولايته ومن أراد أن يطمس على قلبه أمسك عنه معرفته، يا أبا ذر هذا راية الهدى وكلمة التقوى والعروة الوثقى وإمام أوليائي ونور من أطاعني وهو الكلمة التي ألزمها الله المتقين فمن أحبه كان مؤمنا [ ومن أبغضه كان كافرا ] ومن ترك ولايته كان ضالا مضلا ومن جحد ولايته كان مشركا، يا أبا ذر يؤتى بجاحد ولاية علي يوم القيامة أصم أعمى أبكم فيكبكب في ظلمات القيامة ينادي " يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ "(الزمر 56) وفي عنقه طوق من نار لذلك الطوق ثلاثمائة شعبة، على كل شعبة منها شيطان يتفل في وجهه ويكلح في جوف قبره إلى النار.

فقال أبو ذر: فقلت: زدني بأبي أنت وأمي يا رسول الله؟

فقال: نعم، إنه لما عرج بي إلى السماء فنظرت إلى سماء الدنيا أذن ملك من الملائكة وأقام الصلاة وأخذ بيدي جبرائيل (عليه السلام) فقدمني وقال: يا محمد صل [ بالملائكة فقد طال شوقهم إليك فصليت ] بسبعين صفا من الملائكة الصف ما بين المشرق والمغرب لا يعلم عددهم إلا [ الله ] الذي خلقهم عز وجل، فلما قضيت الصلاة أقبل إلي شرذمة من الملائكة يسلمون علي ويقولون لنا إليك حاجة فظننت أنهم سألوني الشفاعة، لأن الله عز وجل فضلني بالحوض والشفاعة على جميع الأنبياء، فقلت: ما حاجتكم ملائكة ربي؟

قالوا: إذا رجعت إلى الأرض فاقرأ عليا منا السلام وأعلمه بأنا قد طال شوقنا إليه، فقلت: ملائكة ربي تعرفوننا حق معرفتنا؟ فقالوا: يا رسول الله ولم لا نعرفكم وأنتم أول خلق خلقه الله من نور، خلقكم الله أشباح نور من نور في نور من نور الله، وجعل لكم مقاعد في ملكوته بتسبيح وتقديس وتكبير له، ثم خلق الملائكة مما أراه من أنوار شتى، وكنا نمر بكم وأنتم تسبحون الله وتقدسون وتكبرون وتحمدون وتهللون فنسبح ونقدس ونحمد ونهلل ونكبر بتسبيحكم وتقديسكم وتحميدكم وتهليلكم وتكبيركم، فما نزل من الله عز وجل فإليكم وما صعد إلى الله تبارك وتعالى فمن عندكم فَلِمَ لا نعرفكم ؟

ثم عرج بي إلى السماء الثانية فقالت لي الملائكة مثل مقالة أصحابهم، فقلت: ملائكة ربي هل تعرفوننا حق معرفتنا؟ قالوا: ولِمَ لا نعرفكم وأنتم صفوة الله من خلقه وخزان علمه والعروة الوثقى والحجة العظمى وأنتم الجنب والجانب وأنتم الكراسي وأصول العلم ؟ فاقرأ عليا منا السلام.

ثم عرج بي إلى السماء الثالثة فقالت لي الملائكة مثل مقالة أصحابهم فقلت: ملائكة ربي تعرفوننا حق معرفتنا؟ قالوا ولم لا نعرفكم وأنتم باب المقام وحجة الخصام وعلي دابة الأرض وفصل القضاء وصاحب العصا وقسيم النار غدا وسفينة النجاة من ركبها نجى ومن تخلف عنها في النار يتردى، ثم يوم القيامة أنتم الدعائم من تخوم الأقطار والأعمدة، وفساطيط السجاف الأعلى كواهل أنواركم فلم لا نعرفكم ؟ فاقرأ عليا منا السلام .

ثم عرج بي إلى السماء الرابعة فقالت لي الملائكة مثل مقالة أصحابهم فقلت: ملائكة ربي تعرفوننا حق معرفتنا؟

قالوا: ولم لا نعرفكم وأنتم شجرة النبوة وبيت الرحمة ومعدن الرسالة ومختلف الملائكة وعليكم ينزل جبرائيل بالوحي من السماء فاقرأ عليا منا السلام.

ثم عرج بي إلى السماء الخامسة فقالت الملائكة مثل مقالة أصحابهم فقلت: ملائكة ربي تعرفوننا حق معرفتنا؟

قالوا: ولم لا نعرفكم ونحن نمر عليكم بالغداة والعشي بالعرش وعليه مكتوب: لا إله إلا الله محمد رسول الله أيده الله بعلي بن أبي طالب [ ولي ] فعلمنا [ عند ] ذلك أن عليا ولي من أولياء الله عز وجل فاقرأه منا السلام.

ثم عرج بي إلى السماء السادسة فقالت لي الملائكة مثل مقالة أصحابهم فقلت: ملائكة ربي تعرفوننا حق معرفتنا؟

قالوا: ولم لا نعرفكم وقد خلق الله جنة الفردوس وعلى بابها شجرة ليس فيها ورقة إلا وعليها مكتوب بالنور: لا إله إلا الله محمد رسول الله علي بن أبي طالب عروة الله الوثقى وحبل الله المتين، وعينه على الخلائق أجمعين، فاقرأه منا السلام.

ثم عرج بي إلى السماء السابعة فسمعت الملائكة يقولون: (الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي صَدَقَنَا وَعْدَهُ )(الزمر:74) فقلت: وبماذا وعدكم؟ قالوا: يا رسول الله لما خلقتم أشباح نور [ في نور ] من نور الله عرضت علينا ولايتكم فقبلناها وشكونا محبتكم إلى الله عز وجل، وأما أنت فوعدنا بأن يريناك معنا في السماء وقد فعل وأما علي فشكونا محبته إلى الله عز وجل فخلق لنا صورته [ في ] ملكا وأقعده عن يمين العرش على سرير من ذهب مرصع بالدر والجواهر عليه قبة من لؤلؤة بيضاء يرى باطنها من ظاهرها وظاهرها من باطنها بلا دعامة من تحتها ولا علاقة من فوقها قال لها صاحب العرش: قومي بقدرتي، فقامت فكلما اشتقنا إلى رؤية علي نظرنا إلى ذلك الذي في السماء فاقرأ عليا منا السلام

 

(السيد هاشم البحراني في مدينة المعاجز ج 1 ص 395-401 ح السادس والعشرون وأربعمائة وفي غاية المرام ج 6 ص 139-141 / شرف الدين الحسيني في تأويل الآيات ج 2 ص -785-781 / المجلسي في بحار الأنوار ج 40 ص55-58 ح 90 /  حسن بن سليمان الحلي في المحتضر ص 142-145 ح 155 / تفسير فرات الكوفي ص 369-374 ح 503 / حجة الإسلام  الميرزا محمد تقي شريف في صحيفة الأبرار ج 1 /  الكراجكي في كنز جامع الفوائد مخطوط)