www.maktabalevi.com www.alevimektebi.tr.cc
KISACA HZ. ALİ
(A.S)NİN HAYATI VE
FAZİLETLERİ
Hz. Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)in vasisi, halifesi
ve Ehli Beyt İmamlarının ilkidir. Hz. Ali (a.s), Ammul- Filin
30. yılının on üçüncü günü,[1] bazı
rivayetlere göre Zilhicce ayının yedinci günü[2] Kabede dünyaya
geldi.
Değerli babası, Ebu Talib, annesi ise Esed
kızı Fatımadır. Zeyd ve Haydar da onun diğer mübarek
isimlerindendir.[3] İki
meşhur künyesi de Ebul Hasan ve Ebu Turabdır.[4] Hazretin hiç
kimsenin ortak olmadığı kendisine has lakabı ise Emirul-
Muminindir; Murtaza, Hadi, Sıddık, Faruk, Veli, Şahid...de
onun yüzlerce lakaplarından sadece bir kaç tanesidir.[5]
Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s)ın çocukluk
dönemi, Resulullah (s.a.a)in çocukluk döneminin geçtiği evde
geçmiştir; o evde büyüyüp olgunlaşmıştır. Bu büyük
şahsiyetlerin her ikisi de Ebu Talibi bir baba ve yönetici olarak
tanıyorlardı; Esed kızı Fatımaya da anne
diyorlardı.[6]
Bu iki yüce şahsiyet arasındaki köklü ailevi
bağlılık, Resulullah (s.a.a)in Hz. Aliyi iyi eğitmesi ve
onu özel lütuflarından yararlandırması için uygun bir zemin
hazırlamıştı.
Hz. Ali (a.s)ın kendisi o değerli
lütufları şöyle anıyor:
Çocuktum henüz, o beni bağrına
basar, yatağına alırdı;... beni koklardı; lokmayı
çiğner, ağzıma verir yedirirdi... Ben de her an, devenin yavrusu,nasıl
anasının ardından giderse, onun ardından giderdim;o her gün
bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her
yıl Hıra dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm,
başkası görmezdi. [7]
On üç yıl böylece geçti, Resulullah (s.a.a) En
yakın akrabalarını korkut ayetinin[8] nazil
olmasıyla kendi akrabalarını İslama davet etmekle
görevlendi. Muhammed bin Cerir-i Taberi, Hz. Ali (a.s)ın şöyle
buyurduğunu naklediyor:
Resulullah (s.a.a) beni çağırdı ve
şöyle buyurdu: Ya Ali! Allah-u Teala, kendi yakınlarımı
inzar etmemi (uyarıp korkutmamı) emretmiştir. Sen bizim için bir
yemek yap. Sonra Abdulmuttalib oğullarını, onlarla konuşmam
için bir araya topla da iletmekle görevli olduğum şeyi onlara
ileteyim.
Ben de Resulullahın emri üzere onları bir
araya topladım, Resulullah (s.a.a) onlara hitaben şöyle buyurdular: Allah-u
Teala, sizi Ona davet etmekle beni görevlendirmiştir. Sizlerden hanginiz,
aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olmak istiyor? Orada
bulunanların hepsi sustular. Onların hepsinden yaşta küçük
olmama rağmen; Ya Resulellah, ben senin yardımcın olmak
istiyorum dedim. Resulullah (s.a.a) elini benim boynuma koyarak şöyle
buyurdu: Bu şahıs, benim sizin aranızdaki kardeşim,
vasim ve halifemdir; sözünü dinleyin ve emirlerine uyun. [9]
Böylece İslamın yaldızlı
tarihinde Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s) ilk müslüman olarak
tanınmış oldu. Nitekim Zeyd bin Erkam ve İbn-i
Abbasın tanıklığıyla Hz. Peygamberin aleni
davetinden önce de Hz. Ali müslümandı.[10]
Buna ilaveten Hz. Alinin hilafet ve vesayeti, Gadir-i
Hum günü diğer müslümanlara da açıkça beyan edildi.
İslamın aşikar olmasıyla
Kureyişlilerin Resulullaha karşı eziyetleri de
başladı, bu baskı ve eziyetler hicret zamanına kadar devam
etti. Tarihin tanıklığıyla bu müddet içerisinde
Resulullahın en büyük yardımcı ve destekçisi, Hz. Alinin
babası Ebu Talib olmuştur. Ebu Talib Kureyşin büyüğü
olmasına rağmen hiçbir zaman Resulullahı Kureyişlilere
teslim etmedi. Oğulları Ali ve Caferi ve kardeşi Hamzayı
ona yardımcı olmaya ve sürekli onun yanında bulunmaya davet
etti.[11]
Bisetin onuncu yılında Ebu Talibin
ölümüyle, Kureyşin Müslümanlara olan baskı ve eziyetleri daha da
arttı. Resulullaha küstahlık yapmaya başladılar ve
defalarca onu öldürmek istediler. Nihayet her kabileden bir kaç genç
toplanıp hep birlikte ansızın Hazrete saldırarak onu
kılıçla öldürmeyi kararlaştırdılar.[12]
Resulullah (s.a.a), İlahi vahiy ile onların
bu komplosundan haberdar oldu ve gece vakti Mekkeyi terk etmesi emredildi. Bu
yüzden Hz. Aliyi çağırarak o gece (Leyletul- Mebit) kendi
yerinde yatmasını ondan istedi. Hz. Ali de canı gönülden kabul
edip onun yerinde yattı.[13]
Kureyş gençleri sabaha doğru yalın
kılıçla Resulullahın evine saldırdılar. Ama içeriye
girdiklerinde Hz. Aliyi, Peygamber (s.a.a)in yatağında gördüler. Bu
esnada çok sinirli olduklarından dolayı Hz. Aliyi Mescidul-
Harama çekip kısa bir tutuklamadan sonra serbest
bıraktılar.[14]
Allah-u Teala bu eşsiz fedakarlığı
takdir ederek şu ayeti nazil etti:
İnsanlardan öylesi de vardır ki,
Allahın rızasını arayıp kazanmak amacıyla
canını satır.[15]
Bu ayet birçok Şia ve Ehl-i Sünnet
müfessirlerinin görüşüne göre Hz. Ali (a.s)ın
fedakarlığı ve makamı hakkında nazil olmuştur.[16]
Resulullah (s.a.a)in Medineye hicretinin
peşice, Hz. Ali (a.s) da o şehre gitti. Hicretin ikinci
yılında Hz. Fatimetüz- Zehra ile evlendi.[17] Bir yıl sonra
da ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s) dünyaya geldi.[18]
Medinede İslami bir toplumun
oluşmasıyla İslamla küfür arasında çok önemli
savaşlar oldu. O önemli savaşlardan ilki Bedir
savaşı idi. Bu savaş hicretin on sekizinci ayında vuku
buldu.[19] Onun ardıca
da Uhud, Handek, Hayber, Tebuk vb. savaşlar baş gösterdi.
Tarih kitaplarının yazdığına
göre Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s), Tebük savaşı hariç bu
savaşların hepsinde İslam ordusunun sancaktarı idi.[20]
Hz. Ali (a.s) Bedir savaşında düşman
ordusundan yirmi bir kişiyi öldürdü.[21] Öldürdükleri
kişiler arasında Muaviyenin dedesi Utbe, dayısı Velid ve
kardeşi Hanzele de vardı.[22] Uhud savaşında ise (örnek olarak diyoruz) Kureyş
bayraktarlarından dokuz kişiyi yere serdi. Bu savaşta bedeninden
yetmiş yara alarak son ana kadar Hz. Peygamberi savundu. Oysa İslam
ordusundan bir kaç kişi hariç diğerleri firar edip dağa sığındılar.
Cebrail (a.s), Hz. Alinin bu fedakarlığını görünce bir kaç
defa: Zülfikardan başka kılıç, Aliden başka da
yiğit yoktur.dedi.[23]
Handek gazvesinde, Arapların
ünlü kahramanı Amr bin Abduvedi ağır bir darbeyle yere serdi.
Bu çok değerli zaferle, düşman ordusunun kalbine büyük bir korku
saldı. Resulullah (s.a.a) o darbeyi şöyle değerlendirdi:
Alinin Handek günündeki
darbesi, ümmetimin kıyamete dek bütün amellerinden daha üstündür. [24]
Hayber
savaşında, bayrağı ilk önce Ebu Bekir, sonra da Ömer eline
alıp meydana çıktı; ama bir zafer elde etmeksizin geri döndüler.
Resulullah (s.a.a) çareyi, bayrağı Hz. Aliye vermekte gördü. Bu
yüzden şöyle buyurdu:
Yarın bayrağı öyle bir
kişiye vereceğim ki, o Allahı ve Resulünü seviyor; Allah ve
resulü de onu seviyorlar.
Sad bin Ebi Vakkas şöyle diyor:
Biz o kişinin kim olduğunu görmemiz için
ayağa kalktık. Bu esnada Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Aliyi
benim yanıma çağırın. Hz. Ali gözleri
ağrıdığı halde Peygamber (s.a.a)in yanına geldi.
Hz. Peygamber, ağzının mübarek suyunu onun gözlerine sürerek bayrağı
onun eline verdi. Allah-u Teala Hayberi onun eliyle fethetti.[25]
Nihayet Hz. Ali (a.s)ın hayatının en
kritik anları olan hicretin 10. Yılı Zilhicce ayının
18. günü yetişti. O gün Hz. Peygamber (s.a.a), yüz bin kişiyi
aşan büyük bir toplulukla Haccet-ul Veda yolculuğundan
dönüyordu. Gadir-i Huma vardıklarında şu Tebliğ
ayeti nazil oldu:
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer
(bu görevini) yapmayacak olursan, Onun elçiliğini tebliğ
etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz,
Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete eriştirmez. [26]
Bu kader
belirleyici ayetin nazil olmasıyla 120 binden oluşan kervanın
durdurulması emredildi. Onların hepsi, Resulullah (s.a.a)in
çevresinde toplandılar. Resulullah (s.a.a) namaz kıldıktan sonra
fasih bir hutbe okudu. Sonra Hz. Alinin elinden tutup kaldırarak
şöyle buyurdu:
...Ben
kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allahım, onu
seveni sev, ona düşman olana düşman ol. [27]
Müslümanlar grup grup Hz. Aliyi kutlamak ve ona biat
etmek için yanına müşerref oluyorlardı. Ömer de İmam
(a.s)ın yanına gelerek şöyle dedi:
Ey
Ebu Talib oğlu Ali, ne mutlu sana! Sen benim ve her müminin
mevlası oldun.
Daha
sonra Allah-u Teala İkmal ayetini indirdi:
Bugün
sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
size din olarak İslamı seçip-beğendim. [28]
* * *
Gadir olayından yaklaşık yetmiş gün bir
zaman geçtikten sonra Resulullah (s.a.a) vefat etti. Emirul- Muminin Ali
(a.s), Hz. Peygamberin kefen ve defin işleriyle meşgul oldu. Ama
diğer bir grup, bu fırsattan yararlanarak kendi aralarından
halife seçmek için Beni Sakife denilen bir yerde
toplandılar. Kargaşa ve tartışmalardan sonra Ebu Bekiri
halife olarak seçtiler. Halk grup grup ona biat etmeye başladı. Hz.
Ali ve yaranlarından bazıları Ebu Bekire biat etmekten
kaçındılar. Ebu Bekir Ömere; Ali ve yaranlarının
peşice git onlardan biat al; biat etmezlerse onlarla savaş diye
emretti.
Ömer de kendisiyle ateş getirip[29]
biat için evden çıkmadıkları takdirde evi yakacağına
dair yemin etti![30]
Öyle de oldu... Hz. Alinin, evinin kapısını yakarak biat etmesi
için zorla evinden dışarı çıkardılar; hamile olan
eşi Hz. Fatıma (a.s)ı da kapıyla duvar arasında
sıkıştırıp Muhsin ismindeki çocuğunu daha dünyaya
gelmeden öldürdüler.[31]
Emirul-
Muminin Ali (a.s) o gön İslam ve Müslümanların maslahatını
korumak için kıyam etmedi. Ama Hz. Fatımanın
yardımıyla, aldanan Müslümanlara hakkı tebliğ etmeye
başladı ve onların İlahi görevlerini bir kez daha
hatırlattı. Ama artık iş işten geçmişti. Hz. Ali
(a.s) yapa yalnız kalmıştı, tek yardımcısı
olan aziz eşi Fatıma (a.s)ı da elden vermişti. Bunca musibetler,
Resulullahın vefatından 75 veya 90 gün geçmeksizin vuku
bulmuştu.
* * *
Hilafet
25 yıl boyunca üç kişinin (Ebu Bekir, Ömer, Osman) eline geçti.
İmam (a.s) bu müddet içerisinde hükümetten uzak olduğu halde ümmeti
hidayet etmekle meşgul oldu, halifelerin yanlış hareketlerini
onlara hatırlattı, ülkenin iç ve dış dini
sorunlarını cevaplandırdı, Kuranı bir araya
toplamaya ve mahrumları özellikle Beni Haşimi himaye etmeye koyuldu.
Bir cümlede diyecek olursak; dini korumak için gece-gündüz çaba sarf etti.[32]
Hz.
Alinin vücudunun yıldızı üç halife döneminde de öyle
parladı ki, Ebu Bekir yaptığından pişmanlık
duydu.[33]
Ömer ve Osman; Eğer Ali olmasaydı helak olurduk diyerek onun
makamına itiraf ettiler.[34]
Osmanın
hilafeti döneminde, hilafet tezgahında zulüm ve fesadın artması,
halkın incinmesi ve rahatsızlığına yol açtı; öyle
ki, bu yüzden Hicri 35de Osmanın evini muhasaraya alıp onu
öldürdüler. Sonra Hz. Alinin kapısına gelerek, onun hükümeti kabul
etmesini ısrarla istediler. Hz. Ali (a.s) hilafete yetişme
olayını şöyle anlatıyor:
...Derken,
halkın benim etrafıma, sırtlanın boynundaki kıllar
gibi üşüşmesi kadar beni üzen bir şey olmadı; her yandan,
birbiri ardınca çevreme üşüştüler; bir derecede ki,
kalabalıktan Hasanla Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı
neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme
toplandılar, bu kargaşada elbisem bile
yırtılmıştı...
Ama
şunu da bilin ki, ant olsun tohumu yarana, bu topluluk biat için
toplanmasaydı, Allahın, zalimin doyup zulmetmemesi, mazlumun aç
kalmaması hakkında bilginlerden aldığı ahd-ü peyman
olmasaydı hilafet devesinin yularını sırtına
atardım; ümmetin sonuncusunu, ilkinin kasesiyle suvarır giderdim. Siz
de anlamışsınızdır ki, şu dünyanızın
değeri, bir dişi geçinin aksırığındaki burnunun
sümüğünden de değersizdir bence. [35]
Emir-ul
Muminin Hz. Ali (a.s), halkın isteğini kabul ederek zahiri hilafet
makamını üstlendi; halk da ona biat etti. Sonra valilerini
şehirlere gönderdi, Zübeyr ve Talha da şehirlere gönderilecek olan
valilerdendi, ama memur oldukları yere gönderilmeden makamlarını
kaybettiler. Çünkü onlar, Hz. Ali (a.s)ın elinden valilik makamı
hükmünü aldıklarında; Bu sıla-i rahimden dolayı Allah sana
mükafat versindediler. İmam (a.s) bu sözden rahatsız olup; Müslümanların
önderliğinin sıla-i rahimle ne ilişkisi vardır diyerek
valilik hükmünü onlardan geri aldı.[36]
Talha ve
Zübeyr artık kendileri için bir yer ve makam görmeyince, Allahın
evini (Kabeyi) ziyaret etmek bahanesiyle Aişenin oturduğu Mekke
şehrine gidip Aişeyi, Osmanın kanını Hz. Aliden
almaya tahrik ettiler.
Onlar bu
iş için Basrayı seçtiler, kendileriyle birlikte büyük bir
topluluğu da oraya çektiler. Hz. Ali (a.s) muhaliflerin hareketinden
haberdar olunca, yaranlarından dört yüz kişiyle birlikte o şehre
gidip savaş çıkmasını önlemek için çok çaba sarf etti. Ama
onlar Hz. Alinin sözünü kabul etmeyerek Hicretin 36. yılının
Cemadil- Evvel ayında Cemel savaşını
başlattılar. Nakisinlerin (biatlerini bozanların) bu
savaşı, Cemel savaşı olarak adlandı. Çünkü
Aişenin kecavesi bir devenin üzerinde idi.[37]
Onun taraftarları, onun etrafını sarmışlardı.
Nihayet Aişenin devesi yere düşürülerek ordusu
dağılıp Aişe mağlup oldu. Hz. Ali (a.s)ın
emriyle Aişe Medineye gönderildi. Ama İmam (a.s)ın
kendisi Medineye gitmedi. Hicretin 36. yılının Recep
ayında Kufe şehrine döndü.[38]
Bu
savaştan sonra, Hicri 37de vaki olan Sıffin savaşına
hazırlandı. Bu savaşı Kasitin (zalim)lerin baş
elemanı olan Muaviye başlattı. Muaviye ikinci halife
zamanından itibaren Şam hükümetinin valisi idi. Hz. Ali
(a.s)ın zahiri hükümeti döneminde onunla biat etmekten kaçındı
ve kendi adına halktan biat aldı. O, Osmanı mazlum halife
tanıtarak kendisini onun kanının sahibi olarak göstermeye
çalıştı. İmam (a.s) hakkında öyle bir tebligat
yaptı ki, Sıffinde Şamlı bir genç Hz. Alinin namaz
kılmadığını söylemişti.[39]
Velhasıl
Hz. Ali (a.s), Muaviyenin ordusuna karşı koymak için Kufeden
ayrıldı. Fırat nehri, Kerbela, Sabat,
Enbar ve Rıkka şehirlerinden geçerek Şam
topraklarından olan Sıffine ayak bastı, orada savaş
ateşi tutuştu ve bu savaş dört ay sürdü. Bu savaşta Hz. Ali
(a.s)ın ordusu Muaviyenin ordusuna galip geldi; öyle ki, Muaviye
atını alıp kaçmak istedi. Amr bin As ona; Nereye? diye sordu.
Muaviye; Durumun nasıl olduğunu görüyorsun, şimdi düşüncen
nedir? dedi. Amr bin As cevaben şöyle dedi: Bir yoldan başka
kurtuluş yoktur; o da şudur ki, Kuranları kaldırıp
onları Kurana davet etmelisin. Muaviyenin ordusu Kuranları
kaldırıp; Sizi Allahın kitabına davet ediyoruz dediler.
Emirul- Muminin Ali (a.s); Bu bir hiledir, bir aldatmadır, onlar
Kuran ehli değillerdir,[40]
Konuşan (natık) Kuran benim. [41]
buyurdular.
Bununla
birlikte Amr bin Asın hilesi, Hz. Alinin ordusundan bazıları
arasında etkili oldu. Onlar Emirul- Muminin Ali (a.s)ı hakemiyeti
kabullenmeye mecbur ettiler. Hz. Ali tarafından (bir grup ashabın
tahmiliyle) Ebu Musa Eşari, Muaviye tarafından ise Amr bin As
savaşın kaderini belirlemek için tayin edildiler. O ikisi birbiriyle
istişare ettikten sonra Hz. Ali ve Muaviyeyi kendi makamlarından
uzaklaştıracaklarını kararlaştırdılar.
İlk önce Ebu Musayı minbere çıkardılar, o cehaletle Hz.
Aliyi makamından azletti. Sonra Amr bin As minbere çıkıp
aldıkları kararın aksine şöyle dedi: Ben bu yüzüğü
parmağıma taktığım gibi Muaviyeyi kendi yerinde baki
bırakıyorum. Amr bin Asın hilesi ile halkın içerisinde
tekrar kargaşa ve ihtilaf çıktı; bu iki şahıs Kuran
hükmüyle hakemlik yapmadılar diyerek kavga edip dağıldılar.
Hakemiyeti
Hz. Ali (a.s)a tahmil eden grup, bu planlarının suya
düştüğünü görünce tekrar İmama karşı muhalefet etmeye
kalkıştılar; Hz. Aliye; Allahın emrine dönmemiz için
neden kılıçla bizi doğrultmadın?! diye itiraz etmeğe
başladılar; La hükme illa lillah (Hüküm verme ancak Allaha aittir)
diyerek slogan attılar.[42]
Hz. Ali (a.s) onların bu sözünü duyunca şöyle buyurdu: Hak bir
sözdür; ama onunla batıl kastediliyor. [43]
Kendilerine
Havariç veya Marikin (dinden çıkanlar) denilen bu grup, Kufeden
çıkıp Kufenin yakınında yer alan Harvra
denilen bir köyde toplandılar. Onlar Hz. Alinin emirlerine
karşı çıktılar. İmam (a.s)ın dostu ve memuru
olan Abdullah bin Habbab ve onunla birlikte olanları katlettiler. Nihayet
hicretin 39. yılında, alevi hükümeti karşısında Nehrevan
savaşının ateşi körüklendi. Bu savaşta on kişi
hariç onların hepsi kılıçtan geçirildi. Ama İmam
(a.s)ın ordusundan sadece bir kaç kişi şehit düştü.[44]
Bu
fitneden sonra, Havariçden üç kişi Mekkede toplanıp
Müslümanların siyasi durumları hakkında bazı sinsi
müzakerelerden sonra, Hz. Ali, Muaviye ve Amr bin Ası öldürmeyi
kararlaştırdılar. Bu üç kişiden Abdurrahman bin Mulcem, Hz.
Aliyi öldürmeyi üstlendi; bu uyumsuz komployu uygulamak için Kufeye
doğru hareket etti. Ramazan ayının 19. Gününün şafak vakti
zehirli kılıcıyla Hz. Ali (a.s)ın kafasına
ağır bir darbe indirdi.[45]
İmam Zeynul- Abidin (a.s)ın buyurduğuna göre o darbe,
İmam (a.s) secdegahta iken onun mübarek başına indirildi.[46]
Emirul
Muminin Ali (a.s), onun darbesinin isabetinden sonra şöyle buyurdu: Fuztu
ve Rabbil Kabe! (Kabenin Rabbine ant olsun ki, kurtuluşa erdim!)[47]
İmam
Ali (a.s) iki gün kendi evinde yattıktan sonra, hicretin 40.
yılı Ramazan ayının yirmi birinde şahadete
erişti.[48]
Hz. Ali
(a.s)dan birçok konularda, çok değerli hikmetli sözler
nakledilmiştir. Nehcul- Belağa kitabı o sözlerden
sadece bir bölümüdür. Nehcul- Belağa kitabı üç bölümden
ibarettir: Hutbeler, Mektuplar ve Hikmetler (Kısa sözler). Bu kitap
edebiyat kitaplarının en seçkinlerindendir. Nehcul- Belağaya
210dan fazla şerh ve açıklamalar yazılmış ve bugünün
çeşitli dillerine tercüme edilmiştir.
Hz. Ali (as)nin Hz. Fatıma (a.s)dan beş çocuğu
olmuştur; isimleri şunlardır: Hasan (a.s), Hüseyin (a.s), Zeyneb
(a.s), Ümmü Gülüsüm (a.s) ve Muhsin. Muhsin, melunlar tarafından anne
karnında öldürülmüştür.
Ümmül- Beninden de Kerbelada şehit
düşen dört çocuğu olmuştur. Adları şunlardır: Abbas
(a.s), Cafer, Osman ve Abdullah.
Havle-i Hanefiyyeden de Muhammed-i Hanefiyye dünyaya
gelip değerli babasının yaranlarından
sayılmaktadır.
Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur:
Ali bendendir; ben
de Alidenim. [49]
Resulullah
(s.a.a) buyurmuştur ki:
Ali bana nispet, bedenimdeki başım
gibidir. [50]
Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
Ali insanların en üstünüdür; bunu kabul
etmeyen kafirdir. [51]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
Ali, insanların en
hayırlısıdır, bundan şüphe eden kafir olur [52]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
Ali, yaratıkların en iyisidir. [53]
Zeyd Aliden, Ali Hüseyinden, Hüseyin de Ali bin Ebu
Talibden, Resulullahın bir kılı tutarak şöyle
buyurduğunu nakletmişlerdir:
Kim senden olan bir kılı incitirse
(senin kılına dahi dokunursa) beni incitmiştir, beni inciten
Allahı incitmiştir; Onu incitene Allahın laneti olsun. [54]
Hz. Ali (a.s) ın
Faziletleri tükenmez
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
Eğer ağaçlar kalem olsa, deniz mürekkep
olsa, cinler hesap etse, insanlar da katip olsalar, Ali bin Ebi Talibin
faziletlerini sayamazlardı [55]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Allah-u Teala,
kardeşim Aliye sayılmayacak kadar çok faziletler vermiştir. Kim
onun faziletlerinden birini, ona ikrar ettiği halde zikrederse, Allah-u
Teala onun geçmişte ve son zamanda işlediği
günahlarını affeder. Kim onun faziletlerinden birini yazarsa,
melekler sürekli olarak o yazıdan bir eser kaldıkça ona mağfiret
dilerler. Kim onun faziletlerinden birini dinlerse, Allah Teala, onun
işitmek yoluyla işlediği günahlarını
bağışlar. Kim onun faziletlerinden olan bir yazıya bakarsa,
Allah Teala, onun bakmak yoluyla işlediği günahlarını
affeder. Ali bin Ebi Talibe bakmak ibadet ve onu zikretmek ibadettir, bir
kulun imanı ancak onun velayetini kabul edip onun düşmanlarından
uzaklaşırsa kabul olur [56]
Hz. Ali (a.s)ın SEVGİSİ
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
Müminin amel defterinin
başlığı, Ali bin Ebi Talibin sevgisidir. [57]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
Alinin sevgisi imandır; buğzu ise
küfürdür. [58]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
Kim Aliyi severse beni sevmiştir; kim
Aliye buğz ederse bana buğz etmiştir. [59]
Resulullah
(s.a.a) yine buyurmuştur ki:
Ya Ali! Halk arasındaki misalin, Kurândaki
Kulhu vellahu ahad (İhlas) suresine benzer; kim onu bir defa okursa,
adeta Kurânın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta
Kurânın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, adeta
Kurânnın hepsini okumuştur. Ya Ali, sen de böylesin! Kim seni
kalbiyle severse, imanın üçte birini elde etmiştir; kim kalbi ve
diliyle seni severse imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni
kalbi, dili ve eliyle severse imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak
olarak peygamber gönderen Allaha ant olsun ki, eğer yeryüzünün ehli, gök
ehli gibi seni sevmiş olsaydı, Allah onlardan bir kişiyi bile
ateşle azap etmezdi. [60]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
Ya Ali! Müminden başkası seni
sevmez; münafıktan başkası da sana buğz etmez. [61]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
Ali'ye olan sevgi, günahları ateşin
odunu yediği gibi yer [62]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
"İnsanlar, Ali bin Ebi Tâlib'in
sevgisi üzerine toplansaydılar, Allah Cehennemi yaratmazdı"[63]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
Ali'yi
sevmek ibadettir"[64]
Enes bin Malik şöyle diyor:
Hz. Peygamberin yanında kebap olmuş bir
kuş vardı; onu yemeden önce şöyle dua etti: Allahım,
senin yanında en sevimli olan kulunu bana gönder de bu kuşu benimle
yesin. Derken Ali bin Ebi Talib geldi; onu Peygamberle beraber yediler. [65]
Bu hadis Hadis-i Tayr olarak meşhurdur.
Şia ve Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu onu rivayet etmişlerdir.
Bazı şairler bu hadisle ilgili şiirler de söylemişlerdir...[66]
Allah-u Teala
şöyle buyurmuştur:
Ali bin Ebi Talibin velayeti benim kalemdir;
kim kaleme girerse azabımdan kurtulur. [67]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Miraç gecesi beni göğe götürdüklerinde
Peygamberleri topladılar, ben de onlarla beraber oturdum. Bir melek
gelerek bana şöyle dedi: Allah-u Teala buyuruyor ki; Önceki
peygamberlere sor (Zuhruf Süresi 45. Ayet) Ne üzere
gönderildiniz?diye sorduğumda; Senin velayetin ve Ali bin Ebi Talibin
velayeti üzere gönderildik dediler. [68]
İmam Aliden naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Ey Ali, bir kul
Allaha karşı Nuhun kavmi içinde kaldığı gibi
ibadet etse, Uhud dağı kadar altını olup onu Allahın
yolunda harcasa, ömrü uzun olup bin kere yayan hac etmeğe ömrü yetse ve
sonra Safa ve Merve arasında mazlum olarak öldürülse ve bütün bunlara
rağmen senin velayetin altında değilse o kişi hiçbir zaman
ne cennete giremeyecek, cennetin kokusunu da koklamayacaktır. [69]
Sad bin Ebi Vakkas şöyle diyor:
Resulullah (s.a.a), Tebuk gazvesinde Hz.
Aliyi (Medinede) kendi yerine halife tayin etti. Bunun üzerine Hz.
Ali; Ya Resulellah, beni kadın ve çocuklar arasında mı
halife ettin? dediğinde, Hz. Peygamber şöyle buyurdular: Acaba
bana olan nispetinin Harunun Musaya olan nimeti gibi olmasına razı
olmuyor musun? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yoktur. [70]
Bu hadis Menzilet hadisi olarak
meşhurdur. Bu hadis en sahih ve
sabit hadislerdendir. Hz. Alinin imameti için en büyük delillerdendir.
Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
Her peygamberin vasi ve varisi vardır;
benim vasi ve varisim ise Ebu Talib oğlu Alidir. [71]
İnzar ayeti Resulullah (s.a.a)e nazil
olduğunda Hazret akrabalarını yemeğe davet etti. Yemeklerini
yedikten sonra ayağa kalkarak şöyle buyurdular:
Ey Abdulmuttalip oğulları! Allah
Teala, beni bütün halka genel olarak ve size de özel olarak peygamber
göndermiş ve bana Yakın akrabalarını korkut(Şuara
214) emrini vermiştir. Ben de sizi dile hafif gelen ama terazide
ağır olan iki söze davet ediyorum. Eğer onları kabul
ederseniz Arap ve gayri Araba hakim olursunuz ve bütün ümmetler sizin emriniz
altında olurlar; onlarla cennete girer ve onlarla cehennem ateşinden
kurtulursunuz. O iki söz; Allahtan gayri bir mabudun
olmadığına ve benim de onun elçisi olduğuna şehadet
getirmektir. Her kim bu konuda (herkesten önce) benim davetimi icabet eder ve
bu risaleti gerçekleştirmemde bana yardımcı olursa benim kardeşim,
vasim, vezirim, varisim ve benden sonra halifem olacaktır.
O mecliste hazır bulunanlardan, on
yaşında olan Hz. Ali (a.s)dan başka hiç kimse cevap vermedi.
Resulullah (s.a.a) bu sözü üç kez tekrarladı. Her üç defasında da Hz.
Aliden başka Onun davetini kabul eden olmadı. Bunun üzerine Resulullah
(s.a.a) orada hazır olan cemaata şöyle buyurdular: Bu (Ali),
sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve halifemdir. [72]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Ali Kurân iledir; Kurân da Ali iledir.
Bunlar Kevser havuzunun başında bana gelinceye dek birbirlerinden
ayrılmazlar. [73]
Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
Allah Teala Aliye rahmet etsin.
Allahım, hakkı, o nereye döndüyse onunla döndür. [74]
Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
Aliden ayrılan benden
ayrılmıştır; benden ayrılan ise Allahtan
ayrılmıştır. [75]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlardır ki:
Ali hak iledir; hak da Ali iledir. Bunlar
kıyamet günü havuzun başında yanıma gelinceye dek
birbirlerinden ayrılmazlar. [76]
Resulullah (s.a.a) bu hususta şöyle
buyurmuştur:
Ben ilmin şehriyim, Ali de onun
kapısıdır; ilim isteyen o kapıdan gelmelidir. [77]
Bu hadis mütevatir ve kesin olan hadislerdendir.
Allame-i Emini, El- Gadir kitabında Ehl-i Sünnet alimlerinden 143
kişinin bu hadisi naklettiklerini yazmıştır. [78]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Ümmetimin
en alimi Alidir. [79]
Emirul-
Muminin Hz. Ali de şöyle buyurmuştur:
Kurânda
olan her ayeti Resulullaha okudum, O da onun manasını (tefsirini)
bana öğretti. [80]
Hz. Ali
(a.s)dan şöyle nakledilmiştir:
Gayb
sırlarını benden sorun; çünkü ben peygamber ve elçilerin ilminin
varisiyim. [81]
Ehl-i
Sünnet ve Şia alimleri Hz. Alinin şöyle buyurduğunu
nakletmişlerdir:
Beni kaybetmeden önce istediğiniz şeyi
benden sorun. Allaha ant olsun ki, eğer fetva kürsüsünde oturursam Tevrat
ehli arasında Tevratın hükmü ile, İncil ehli arasında
İncil ile, Zebur ehli arasında Zebur ile ve Kurân ehli arasında
Kurânla fetva veririm. Öyle ki eğer Allah Teala o kitapları
konuşturmuş olursa Ali doğru dedi, bizde nazil olan hükme göre
fetva verdi derlerdi. [82]
Hz. Ali (a.s)ın sorulara çok çabuk cevap vermesi
herkesi şaşırtıyordu. Bir gün Ömer şöyle dedi: Ya
Ali, beni şaşırtan, bütün ilmi, fıkhi ve siyasi ilimleri çok
iyi bilmen değildir, benim asıl
şaşırdığım şey senin çok çabuk ve beklemeden
cevap vermendir. Hz. Ali (a.s) onun bu sözüne karşılık
şöyle buyurdu: Ey Ömer, bu elimde kaç parmak vardır? Ömer;
Beş parmak vardır dedi. İmam (a.s); Öyleyse neden bu sorunun
cevabında düşünmedin? Ömer; Bu açıktır,
düşünmeğe gerek yoktur dediğinde, Hz. Ali (a.s); Bütün
meseleler de benim yanımda beş parmak gibi açıktır.
buyurdular.[83]
Hz. Ali (a.s)ın Hz.
Peygamber (s.a.a) İle Kardeşliği
Abdullah bin Ömer şöyle diyor:
Resulullah (s.a.a), ashabı arasında
kardeşlik akdi okudu, Ali gözlerinden yaşlar aktığı
halde gelerek şöyle dedi: Ya Resulellah, ashabın arasında
kardeşlik akdi yaptın; ama benimle hiç kimse arasında
kardeşlik akdi yapmadın! Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdular:
Sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin. [84]
Bu hadis Muahat veya Uhuvvet Hadisi
olarak meşhurdur. Bu manada, Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında
hadisler oldukça çoktur. Bu çeşit hadisler, Hz. Alinin diğer
sahabelerden çok üstün olduğunu göstermektedir. Çünkü Resulullah (s.a.a),
ahlak ve diğer yönlerden birbirine benzeyenleri, birbirleriyle kardeş
yapıyordu.[85]
Hz. Ali (a.s), Basra valisi olan Osman bin Huneyfe
bir mektup yazarak şöyle buyurdu:
Ben sizin İmamınız olmama rağmen
iki eski elbise ve iki ekmekle yetiniyorum. Eğer istesem en iyi elbiseleri
giyip buğday ve baldan yapılmış en iyi yemekleri
yiyebilirim. Ama nefsim bana galip gelemez. Acaba halkın; O İmam ve
halifedir demesiyle yetinip yoksulların üzüntülerinde ortak
olmayayım mı? [86]
Abdullah bin Abbas şöyle diyor:
Zikarda Emirul- Muminin Hz.
(a.s)ın yanına vardım, Hazret ayakkabısını
dikiyordu. Bana; Bu ayakkabının değeri kaçtır?
diye sordu. Onun bir değeri yoktur dedim. Bunun üzerine şöyle
buyurdular: Allaha ant olsun ki, o benim için, bir hakkı ayakta
tutmak veya bir batılı yok etmek hariç size emir olmamdan daha
sevimlidir. [87]
Hz. Ali (a.s) bazen şöyle buyuruyordu: Bu
abaya o kadar yamak attırmışım ki, artık onu
yamayandan utanıyorum. [88]
Çok ibadet ettiğinden Zeynul- Abidin lakabı
kendisine verilen Ali bin Hüseyin (a.s)a; Senin ibadetin ceddin Hz. Alinin
ibadetine oranla nasıldır? dediklerinde şöyle buyurdular: Benim
ibadetim, ceddim Hz. Alinin ibadeti yanında, onun ibadetinin Resulullah
(s.a.a)in ibadeti yanında olduğu gibidir. (Yani benim ibadetim
nere onun ibadeti nere!)[89]
Hz. Ali (a.s)ın cariyesi Ümmü Saide; Hz. Ali
Ramazan ayında mı daha çok ibadet ederdi yoksa başka aylarda
mı? diye sorduklarında; Hz. Ali (a.s) her gece dua ve ibadetle
meşguldü, Ramazan ve diğer aylar Onun için eşitti dedi.[90]
Hz. Ali (a.s) farz namazlara ilaveten
müstahapları da kılıyordu; kesinlikle gece namazını
terk etmezdi; hatta savaş zamanlarında bile ondan gaflet etmiyordu. Leyletul-
Herir gecesinde sabaha yakın ufuğa bakıyordu, İbn-i
Abbas; O taraftan endişede misin, düşman o semtte mi
saklanmıştır? dediğinde; Hayır, namaz vaktinin
ulaşıp ulaşmadığına bakıyorum buyurdular.[91]
Hz. Ali (a.s) Allaha şöyle yakarıyordu: Allahım,
cezandan korkarak ve sevabını umarak sana ibadet etmedim; fakat seni
ibadet için layık görüp ibadet ettim. [92]
İmam Sadık (a.s)dan şöyle buyurduğu
nakledilmiştir:
Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s) ev için odun topluyordu,
su getiriyordu, evi süpürüyordu; Faıima (a.s) ise el değirmeniyle un
öğütüyordu, hamur yapıyordu ve yemek pişiriyordu. [93]
İmam Hasanül- Askeri (a.s)dan şöyle
nakledilmiştir:
Bir gün bir mümin babayla oğlu Hz. Ali
(a.s)ın evine geldiler. İmam (a.s) onların ayağına
kalktı, onları ağırladı ve onları evin baş
tarafında oturtup kendisi de onların karşısında
oturdu. Daha sonra yemek getirmelerini emretti, yemek getirildiğinde;
babayla oğul o yemekten doyasıya yediler. Daha sonra
(İmamın hizmetçisi) Kanber, ellerini yıkamaları için bir
leğenle ibrik ve ellerini kurulamaları için de bir havlu getirdi.
Kanber babanın eline su dökmek için ileri gelince, Hz. Ali (a.s) hemen
ibriği onun elinden alıp kendisi onun eline su dökmek istedi. Ama
adam kendisini yere atarak şöyle dedi: Ya Emirel- Muminin! Allah beni
görüyor, sen elime su dökmek mi istiyorsun!? İmam (a.s); Kalk otur,
elini yıka; Allah Teala seni de ve senden farkı olmayan
kardeşini de görüyor... Nihayet adam yerden kalkıp
İmamın onun eline su dökmesine razı oldu. İmam (a.s); Eğer
Kanber eline su dökseydi, nasıl ellerini rahatça yıkayacaktınsa
öylece rahat bir şekilde ellerini yıka buyurdular. Adam ellerini
yıkadıktan sonra İmam (a.s) ibriği oğlu Muhammed-i
Hanefiyyeye verip şöyle buyurdular: Oğlum! Eğer bu oğul
babası olmadığı bir zamanda yanıma gelmiş
olsaydı mutlaka onun eline su dökerdim. Ama Allah Teala oğulla baba
bir yerde olduklarında onların aynı seviyede olmasını
istememektedir. Baba babanın
eline su döktü, oğul da oğlun eline su döksün. İmam (a.s)ın bu sözü üzerine Muhammed-i
Hanefiyye de oğlun eline su döktü. [94]
İmam
Caferus- Sadık (a.s) babasından şöyle naklediyor:
Hz. Ali
(a.s), zimmi (İslamın sığınağında olan) bir
adamla yol arkadaşı oldu.
Zimmi-
Ey Allahın kulu! Nereye gitmek istiyorsun? dedi.
Hz. Ali
- Kufeye buyurdular.
Zimmi
adam, Kufe yolunu bırakıp başka bir yola girince Hz. Ali (a.s)
da onunla birlikte o yola koyuldu.
Zimmi - Sen Kufeye gitmek istemiyor muydun?
Hz. Ali- Evet.
Zimmi - Öyleyse yolunu terk ettin.
Hz. Ali- Biliyorum.
Zimmi- Bunu bildiğin halde, neden yolunu
bırakıp da benimle geldin?
Hz. Ali- Arkadaştan ayrılınca onu
uğurlamak için onunla gitmek güzel arkadaşlığın
kemalindendir, Peygamberimiz bize böyle emretmiştir.
Zimmi - Böyle mi emretmiştir?
Hz. Ali- Evet.
Zimmi - İşte onun bu güzel amellerinden
dolayı halk ona uymuştur. Ben senin dininde olduğuma dair seni
tanık tutuyorum.
Zimmi adam Hz. Ali (a.s)la birlikte Peygamber (s.a.a)in
yanına dönüp Müslüman oldu. [95]
Hz. Ali (a.s)ın
Bağış ve Cömertliği
Osmanın ölümünden sonra Arap bir adam Hz. Ali
(a.s)ın yanına gelerek; Benim birçok hastalığım
vardır; nefes darlığı, cahillik ve fakirlik dedi. Hz. Ali
(a.s) da cevaben şöyle buyurdular: Hastalığı tabibe,
cahilliği alime, fakirliği ise zenginin yanına götür. O
adam; Siz hem tabip, hem alim ve hem de zenginsiniz dedi. İmam (a.s)
onun bu sözü üzerine hizmetçilerine şöyle buyurdular: Ona, 1000 dirhem
hastalığını iyileştirmesi, 1000 dirhem durumunu
düzeltmesi ve 1000 dirhem de cahilliğini gidermesi için toplam 3000 dirhem
verin. [96]
Ebus- Seadat, Fezailul- İtret kitabında
şöyle diyor:
Bir rivayete göre Hz. Ali (a.s) müşriklerden
biriyle savaşıyordu. Bu esnada müşrik; Ey Ebu Talib oğlu,
kılıcını bana bağışla dedi. Hz. Ali (a.s)
kılıcını ona doğru atınca müşrik; Hayret!
Ey Ebu Talibin oğlu, böyle bir anda kılıcını bana
mı veriyorsun? dedi. Hz. Ali (a.s); Ey filani! Sen bana el
açtın, el açanı geri çevirmek cömertlikten değildir
buyurunca, kafir olan adam kendisini toprağa attı ve; Din ehlinin
davranışı işte böyledir diyerek Hz Ali (a.s)ın
ayaklarını öpüp Müslüman oldu.[97]
Hz. Ali (a.s)ın
Şecaat ve Yiğitliği
İmam Seccad (a.s) Yezidin önünde kendisini
tanıtırken Hz. Ali (a.s)ın sıfat ve faziletlerini sayarak
şöyle buyurdular:
Ben öyle bir adamın oğluyum ki,
herkesten daha cesaretli ve yiğit idi; iradede herkesten daha güçlü idi;
savaşta bir aslan gibi düşmanı öldürüyordu; kuru otlarda esen
bir kasırga gibi onları dağıtıyordu. [98]
Allame İbn-i Ebi Cumhur el- İhsai şöyle
naklediyor:
Cabir-i Ensari şöyle rivayet etmiştir:
Basrada (Cemel Savaşında) Hz. Ali (a.s)la birlikte idim.
Yetmiş bin kişi bir kadınla (Aişe ile)
toplanmışlardı, savaştan kaçan her insanın; Ali beni
hezimete uğrattı, yaralanan her şahsın; Ali beni
yaraladı, can veren herkesin; Ali beni öldürdü dediklerini gördüm.
Ordunun sağ kolunda olduğumda Hz. Alinin sesini duyuyordum; sol
kolunda olduğumda yine onun sesini duyuyordum. Talhanın can
verdiği an onun yanından geçerken; Kim bu oku sana attı
dediğimde; Ali bin Ebi Talib attı dedi. Bunu duyunca; Ey
Bilkıys ve İblis hizbi! Ali ok atmamıştır, onun elinde
sadece kılıç vardır dedim. Talha dedi ki: Ey Cabir! Alinin
göğe çıktığını, yere indiğini, doğudan
ve batıdan geldiğini görmüyor musun? Doğu ile batıyı
bir şey yapmıştır, süvariye yetiştiğinde onu
mızrak vs. şeyle dürtüyor; biriyle
karşılaştığında onu öldürüyor, yaralıyor ve
yüzüstü yere seriyor veya; Ey Allahın düşmanı öl dediğin
de o adam ölüyor, ondan hiç kimse kurtulamıyor. [99]
Savaşlardan birinde Hz. Ali (a.s)ın
komutanları İmama: Eğer yenilgiye uğrarsak sizi nerede
bulabiliriz? diye sorduklarında şöyle buyurdular: Beni nerede
bıraktıysanız ben
oradayım, oradan başka bir yere ayrılmam. [100]
Hz. Ali (a.s)a; Rakiplerine nasıl galip
geldin? dediklerinde; Karşılaştığım herkes,
bana kendi aleyhine yardım etti. buyurdular.
Seyyid Rezi; Hz. Ali (a.s) bu sözüyle, heybetinin
karşı tarafın kalbine korku düşürdüğüne işaret
etmiştir.[101] diyor.
Hz. Ali (a.s) meydanda dolaşırken soluklar
kesilirdi. Ona hamle eden herkes çok çabuk ölümü tatardı. Süfyani Sevri
şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) müslümanların arasında çelik bir
dağ gibiydi; kafir ve münafıklar için ise kuvvetli bir rakipti. Allah
müslümanların izzet ve yüceliğini, kafirlerin ise zillet ve
aşağılığını Onun eline vermişti.[102]
Hz. Ali (a.s)ın Güç ve
Kudreti
Enes, Ömer bin Hattaptan şöyle naklediyor: Hz.
Ali (a.s), beşikte iken bir yılanın ona doğru hareket
ettiğini görünce, ellerini kundakta bağlı olmasına
rağmen kundaktan çıkarıp yılanın boynundan tuttu,
yılana bir bakıp parmaklarını ona geçirdi ve sıkarak
onu öldürdü. Annesi onu o halde görünce bağırıp yardım diledi,
bu sese akrabaları toplandı. Sonra annesi Aliye; Şüphesiz sen
bir haydar (aslan)sın dedi.[103]
Hz. Ali (a.s)ın şecaat ve kolunun gücünü
düşmanları bile methetmiştir. İki parmağıyla
Halid bin Velidin boğazını
sıkıştırdığı ve Halid bin Velidin neredeyse
ölmek üzere olduğu muşhurdur.[104]
Hz. Ali (a.s) Uhud savaşında, Beniabduddar kabilesinin
savaşçılarını öldürdükten sonra o kabileden Sevap adlı
bir köle Peygamberi öldürmek için yemin etti. Bu köle çok iri cüsseli ve
kuvvetliydi. Müslümanlar korkuya kapılarak onunla savaşmaktan
çekindiler. Ama Hz. Ali (a.s) onun karşısına çıkarak ona
öyle bir darbe vurdu ki, belinden ikiye böldü; öyle ki üst bölümü yere
düştü ve alt bölümü ise ayakları üstünde kalmıştı. Her
iki ordu Hz. Alinin bu vuruşundan hayretler içerisindeydi ve müslümanlar
gülüyorlardı.[105]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Şayet yedi gök tabakası ve yedi yeryüzü tabakası terazinin
bir tarafına konsa, Ali'nin imanı da terazinin öbür tarafına
konsa, şüphesiz Ali'nin imanı tercih edilirdi" [106]
Hz. Ali (a.s)ın Kumeyl Duası adıyla
meşhur olan duası, Onun güçlü iman ve yakinini göstermektedir. Yine
Onun korku ve ümit içeren Sabah Duası ve diğer dua ve
yakarışları Onun teveccüh ve ihlasının göstergesidir.
Zarar bin Zamre Muaviyenin yanına geldiğinde Muaviye; Aliyi bana
tarif et dediğinde Zarar İmam (a.s)ın özelliklerinden bir
kısmını Muaviyeye beyan ettikten sonra şöyle dedi:
Hz. Ali geceleri (ibadet için) çok az uyuyordu; gece
ve gündüzleri çok Kuran okuyordu; canını Allah yoluna
adamıştır; Allahın azameti karşısında göz
yaşı döküyordu; kendisini bizden saklamazdı; bizden altın
dolu keseler toplamazdı; yakınlarına şefkatli idi;
cefakarlara (kendisine zulmedenlere) sert davranmazdı; gecenin zil
karanlığında Onu, kendisini yılan vurmuş bir insan
gibi büküldüğünü ve üzüntülü bir fert gibi Allah korkusundan
ağladığını ve şöyle dediğini görürdün:
Ey dünya,
bana mı cilve yapıyorsun, beni mi kendine meftun etmek istiyorsun?
Heyhat! Benim sana ihtiyacım yoktur; sana üç talak vermişim;
artık sana dönmem mümkün değildir. Sonra şöyle buyuruyordu:
Ah azığın azlığından, seferin
uzunluğundan, yolun zorluğundan!
Muaviye bunları duyunca kendisini tutamayıp
ağlamaya başladı ve; Ey Zarar yeter, Allaha ant olsun ki, Ali
öyleydi, Allah ona rahmet etsin dedi.[107]
Hz. Ali (a.s)ın Allah
Katındaki Şanı
Uzun bir hadiste Hz. Ali (a.s) şöyle
buyurmuştur: Bugün, şimdiye kadar hiç kimseye söylemediğim
bir sözü söyleyeceğim, o da şu ki; bir defasında Resulullah
(s.a.a)den benim için mağfiret dilemesini istedim. Mağfiret
dileyeceğim buyurdu. Sonra kalkıp namaz kıldı, elini duaya
kaldırdığında şöyle dediğini duydum:
Allahım, Alinin senin katındaki hakkı hürmetine Aliyi
bağışla. Ya Resulullah! Bu nasıl duadır
dediğimde, Resulullah (s.a.a); Allah katında senden daha
değerli biri var mıdır ki onun vasıtasıyla Allahtan
şefaat dileyeyim? buyurdular. [108]
İbn-i Şerhaşup Menakıb Kitabında
şöyle naklediyor: Hz. Ali (a.s) Amr b. Abdevudu yere serince onun
başını hemen bedeninden ayırmadı. Huzeyfe Hz. Aliyi
bu işinden dolayı tenkit edince Resulullah (s.a.a); Sus ey
Huzeyfe, Ali duraklamasının sebebini açıklayacaktır.
buyurdu. Hz. Ali (a.s) Resulullah (s.a.a)in yanına geldiğinde
Resulullah (s.a.a) ona, Amr b. Abdevudun başını bedeninden
ayırmadaki duraklamasının sebebini sordu. Hz. Ali cevaben şöyle
dedi: Amr bin Abdevud anneme küfretti ve yüzüme tükürdü, onu kendi nefsim
için öldürmemden korktum, bundan dolayı öfkemin yatışması
için onu bıraktım, daha sonra Allah için onu öldürdüm. [109]
Resulullah (s.a.a)den şöyle buyurduğu
nakledilmiştir: Eğer hilim, bir kişi şeklinde olursa,
mutlaka Ali olur. [110]
Hz. Ali (a.s) bir köleyi defalarca
çağırdığı halde cevap vermediğinden dolayı
dışarı çıkıp onu kapının önünde görünce; Seni
cevap vermemeye sürükleyen sebep nedir? diye sordu. Köle cevaben; Senin
cezalandırmandan güvende olmamdır dedi. İmam (a.s) onun bu sözü
üzerine; Hamd Allâha ki beni, yaratıklarının emin
bildiği kimselerden kıldı. Git, sen Allah rızası için
artık hürsün. buyurdular.[111]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Benim elim ve Alinin eli, adalette
eşittir. [112]
Yine buyurmuştur ki:
Ali,
Allahın ahdine daha vefalı olanınızdır; Allahın
emri için daha çok kıyam edeninizdir; daha çok adaletlininizdir; daha çok
eşit böleninizdir; Allah katında fazileti daha büyük
olanınızdır. [113]
Hz. Ali
(a.s) hak ve adalet adamı idi. Bu meselede öyle ciddi idi ki, kendi
çocuğunu zenci bir köle ile aynı seviyede görüyordu. Mazlumların
hakkını almak için kendi memurlarını sorgulayıp
onlardan zalim olanları cezalandırıyordu. Bu yüzden şöyle
buyuruyordu: Benim yanımda güçsüz fakirler, azizdir; zalimler ise
hakirdirler. [114]
Hz. Ali
(a.s) kendisini Allahın karşısında sorumlu görüyordu,
hedefi adaleti icra etmekti. Sosyal adalete riayet ederdi, hatta en yakınları
ile başkaları arasında bir fark koymazdı. Akil, Onun
kardeşi olmasına rağmen Beytul- Maldan kendi hakkından
fazla bir şey alamadı. İmam (a.s)ın kendisi bu konuda
şöyle buyuruyor:
...Allaha
ant olsun, (kardeşim) Akili fakir olarak gördüm. Sizin
malınızdan (beytülmal) üç kilo buğday istedi ve
çocuklarını yüzleri solmuş zayıf bir halde gördüm. Benden
ısrarla buğday istiyordu. Onun sözlerine kulak asıp dinimi
satacağımı sandı. Sonra bir demiri kızartıp ibret
alsın diye ona yaklaştırdım. Acıdan bağırdı,
neredeyse Onun sıcaklığından yanacaktı. Dedim Ey
Akil, analar yasında ağlasın! Sen bu küçük acıya
dayanamayıp bağırıyorsun, ben nasıl cehennem
ateşine tahammül edeyim?
Bundan
daha ilginç şudur ki, bir adam (münafık olan Eşas b. Kays)
geceleyin bir hediye kaba koyup yanıma getirdi, adete yılanın
ağzının suyuyla hamur edilmişti. Ona; Bu hediye mi, zekat
mı, yoksa sadaka mı? diye sordum. Eğer sadaka ise biz Ehl-i
Beyte haramdır, dedim. O da; Hediyedir, zekat ve sadaka değildir
diye cevap verdi.
Ona
dedim ki, annen ölümünde ağlasın! Acaba Allahın dini yoluyla
gelip beni aldatmak mı istiyorsun? Acaba deli mi olmuşsun yoksa;
(Aliyi aldatmak için) boş sözler mi diyorsun?
Allaha
ant olsun eğer yedi göğü bütün altındakilerle bana verseler ve
bir karıncanın ağzından arpa samanını alarak
Allaha isyan et deseler, bu işi yapmam. Bu dünyanız benim
yanımda çekirgenin ağzında olan yaprak dALİ gibi
değersizdir. Alinin bu geçici dünya mALİ ve lezzetleriyle ne
işi vardır! [115]
Hz. Ali (a.s)ın Mürüvvet ve Yiğitliği
İbn-i
Ebil Hadid şöyle diyor: Muaviyenin ordusu Fırat kıyısını
kuşattıklarında Muaviye şöyle dedi: Onları,
Osmanı susuzluktan öldürdükleri gibi susuzluktan öldürün. Hz. Ali ve
ashabı; Su içmemize mani olmayın dediklerinde onlar cevaben;
Allaha ant olsun ki, size bir damla dahi su vermeyeceğiz; İbn-i
Affan (Osman)ın öldüğü gibi siz de susuzluktan öleceksiniz.
dediler.
İmam (a.s), ashabının
susuzluktan helak olacağını görünce, Muaviyenin ordusuna
ağır bir saldırı düzenleyip bir çoklarını
öldürdükten sonra onları kendi yerlerinden uzaklaştırarak suyu
ele geçirdiler. Artık Muaviyenin ordusu susuz kalmış oldu. Hz.
Ali (a.s)ın ashabı; Ya Emirel Muminin! Onlar seni sudan men
ettikleri gibi sen de onları sudan men et, susuzluk
kılıcıyla onları öldür, artık savaşa gerek
duymayasın! dediklerinde Hz. Ali (a.s): Hayır, Allaha ant olsun
ki, ben onların yaptığı gibi yapmayacağım;
Fırattan su almaları için onlara müsaade edin buyurdular.[116]
Hz. Ali (a.s)ın Yiyecek ve Giyeceği
İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
Allaha ant olsun ki, Hz. Ali (a.s) köleler
gibi yemek yiyor ve onlar gibi toprağın üstünde oturuyordu. İki
gömlek alıyordu, onlardan en iyisini kölesine veriyordu. Eğer
elbisesinin kolu ve eteği uzun olsaydı onu kesiyordu. Beş
senelik hilafetinde taş üstüne bir taş koymayıp altın ve
gümüş biriktirmedi. Halka ekmek ve et veriyordu, kendisi ise arpa
ekmeği yiyordu. Allah Tealanın beğendiği iki işle
karşılaştığında en zorunu seçiyordu. Bin köleyi
kendi emeği ile alıp serbest bıraktı. Hiç kimse onun
yaptığı işi yapmaya kadir değildi. [117]
Abdullah bin Ebi Rafi şöyle diyor:
Hz. Ali (a.s) yemek yerine, tuz veya sirkeyle
yetiniyordu. Bundan biraz iyisini getirdiklerinde, sebze veya az bir deve
sütüne kanaat ediyordu. Et çok az yiyor ve şöyle buyuruyordu: Karnınızı,
hayvanların kabirleri yapmayın. [118]
Adiy bin Hatem şöyle diyor:
Bir gün Hz. Alinin yanına gittiğimde Onun
yemek yediğini gördüm. Yemeği sadece biraz arpa ekmeği, su ve
tuzuydu. Bunun üzerine; Ey Müminlerin Emiri! Siz gündüzleri bu kadar zahmet
çekmenize ve geceleri de bu kadar ibadet etmenize rağmen yediğiniz
yemek bu kadar mıdır? dediğimde şöyle buyurdular: Nefsin
azmaması için, onu böyle bir riyazete alıştırmak gerekir.
Sonra şöyle buyurdu: Nefsi, kanaatla zayıf ve hasta kıl; eğer
böyle yapmazsan, senden hakkından daha fazlasını ister. [119]
Yezid bin Kaneb şöyle diyor:
Biz kendi gözümüzle Kabenin arka taraftan
yarıldığını ve Eset kızı
Fatımanın Kabenin içerisine girip gözümüzden kaybolduğunu gördük,
sonra Kabenin duvarı birleşerek eski halini aldı. Biz Kabenin
kilidini açmak istedik ama açılmadı. Bunun üzerine bu işin Allah
tarafından olduğunu anladık. Fatıma dört gün sonra
ellerinde Hz. Ali (a.s) olduğu halde Kabeden çıkıp geldi ve
şöyle dedi: ...Ben Allahın evine girdim. Cennet meyvelerinden ve
yapraklarından yedim; dışarı çıkmak istediğimde
ise bir münadi bana şöyle seslendi:
Ey Fatıma! Onun ismini Ali koy. Zira O
Ali (yüce)dir ve Aliyyul- Ala olan Allah Teala buyuruyor ki: Ben Onun
ismini kendi ismimden aldım, Onu kendi sıfatlarımla
sıfatlandırdım ve Ona ilmimin sırrını
öğrettim. Putları benim evimde kıracak olan Odur ve benim
evimin üzerinde ezan okuyup beni ululayacak olan Odur. Onu sevip emirlerine
uyan kimseye ne mutlu! Ona düşman olup emirlerine karşı
çıkan kimseye de yazıklar olsun! [120]
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:
Eğer benim yüz oğlan çocuğum
olsaydı, onların hepsinin ismini Ali koymak isterdim. [121]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Aliyi anmak, ibadettir. [122]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Meclislerinizi, Ebu Talib oğlu Aliyi
anmakla süsleyiniz. [123]
Hz. Ali (a.s)ın Fesahat
ve Belagatı
İnsanın konuşması, mantık
ilmi bakımından insanı diğer yaratıklardan ayıran
bir özelliktir. Yüce Allah (c.c) onu kendi hikmetiyle insana bir özellik olarak
vermiştir. Nutuk ne kadar güzel olursa dinleyicilerde daha etkili olur.
İslamın zuhuruna yakın cahiliyet döneminde Arabistanda
İmreul- Kays gibi çok fasih adamlar sihirli şiirler söylüyorlardı.
Ama Hz. Ali (a.s)ın fesahati bütün Arap fasihlerini
şaşırtmış ve hayrete düşürmüştü. Bu yüzden
de Ona Nutkun Emiri diyorlardı.[124]
Sünni alimlerinden olan İbn-i Ebil- Hadid diyor
ki; Hz. Ali fasih ve belagatlı konuşanların üstadı ve
rehberidir. Onun kelamının Allahın kelamından
aşağı ve mahlukun kelamından da yukarı olduğunu
diyorlar. Bütün güzel konuşma üstatları, hitabeyi Onun hutbe ve
sözlerinden öğrenmişlerdir. Bunun ispatı Nehcul- Belağayla
anlaşılır. Zira ashaptan güzel konuşma yeteneğine
sahip hiçbir kimse, Onun onda veya yirmide birini bile
yazamamıştır. [125]
Hz. Ali (a.s)ın söz ve nutku herkesi hayret
içerisinde bırakmıştır. İbn-i Şehraşubun
nakline göre Peygamber (s.a.a)in ashabı camide oturup ilmi ve edebi
meseleler üzerinde sohbet ediyorlardı. Bu arada oradakilerden biri; Arap
dilinde, elif harfi olmayan kelime çok azdır dedi. Hz. Ali (a.s) da orada
idi.; kalkıp içinde elif olmayan 700 kelimeli bir hutbe okudu. Başka
bir hutbesi daha vardır ki, noktalı harf onun içinde yoktur.
Şu açıktır ki, düşünmeksizin
elifsiz ve noktasız 700 kelimelik bir hutbe okuyan kimsenin fesahat ve
belagatta ve Arap edebiyatında ne kadar güçlü olduğu herkesin
malumudur.
Hz. Ali (a.s)ın
Sabrı ve Tahammülü
Hz. Resulullah (s.a.a) kendisinden sonraki meydana
gelecek fitneleri ve olayları Hz. Ali (a.s)a haber verdi ve ona
sabır ve tahammüllü tavsiye etti. Hz. Ali (a.s) da dinin korunması
için yirmi beş yıl sabretti. Hz. Ali (a.s)ın kendisi bu hususta
şöyle buyuruyor: Çok defalar hakkımı almak için bu kavimle
savaşmak istedim; ama Peygamber (s.a.a)in vasiyeti ve dinin
korunması için hakkımdan vazgeçtim. [126]
Hangi sabır bundan daha büyük olabilir ki, Halid
bin Velid gibi haddini bilmez adamlar İmamın evine zorla girmiş
ve Onu Ebu Bekire biat etmesi için mescide zorla götürmüşlerdir. Oysaki
eğer kılıcını eline almış olsaydı,
Arabistanda hiçbir muhalif baki bırakmazdı.
Nakledildiğine göre, Hz. Ali (a.s)ı zorla
camiye götürdüklerinde Yahudi bir adam şehadet getirip müslüman oldu.
Sebebini sorduklarında şöyle dedi: Ben bu adamı tanıyorum.
Bu adam savaşa gelince bütün savaşçıların kalbine korku
düşüyor ve vücutları titriyordu. Bu adam Hayber kalesini
fethetti, kalenin demir kapısını bir kaç adam açıp
kapatıyordu, ama o yalnız başına onu bir defada
kaldırdı. Ama şimdi bir kaç hakir adamın
karşısında sessiz durmuş; bu durum hikmetsiz değildir;
Onun tahammülü din içindir; çünkü bu din hak olmasaydı, O sabretmezdi.
Böylece İslamın hak din oluşu bana sabit oldu ve müslüman
oldum. [127]
Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)in vefatından
sonra sürekli olarak ruhu sıkıntıdaydı ama sabırdan
başka hiçbir çaresi yoktu. İbn-i Ebil Hadidin nakline göre Hz. Ali
(a.s) bir adamın; Ben mazlumum sesini duyunca şöyle buyurdular:
Gel benimle seslen ki, ben sürekli mazlumdum. [128]
Hz. Ali (a.s) Peygamberden sonraki mazlumiyetini Şıkşıkıyye
hutbesinde açıkça şöyle beyan etmiştir: ...Gördüm ki
sabretmek daha doğru; sabrettim; ama gözünde diken ve boğazında
kemik kalmış birisi gibi sabrettim. Mirasımın yağma
edildiğini görüyordum...
Hz. Ali (a.s)ın Cennet ve Cehennemi Bölmesi
Abdullah bin Haris babasından, o da Emirul-
Muminin Hz. Ali (a.s)dan şöyle buyurduğunu naklediyor: Pegamber
(s.a.a)in yanına gittim; Ebu Bekir ve Ömer de Hazretin yanında
idiler. Resulullah (s.a.a) ile Aişenin arasında oturdum. Aişe
bana; Benimle Resulullahın dizleri üzerinden başka oturacak bir yer
bulamadın mı? dedi. Resululah (s.a.a) onun bu sözüne
karşılık şöyle buyurdular:
Sussana ya Aişe! Ali hakkında beni
incitme; O dünya ve ahirette benim kardeşimdir; O Emirul- Muminindir;
Allah Teala kıyamet günü onu sırat köprüsü üzerinde
oturtacaktır; kendi dostlarını cennete,
düşmanlarını ise cehenneme sokacaktır. [129]
Mufazzal bin Ömer İmam Sadık (a.s)dan
şöyle buyurduğunu naklediyor: Hz. Ali (a.s) buyurdular ki: Ben
Allahın, cennetle cehennem arasını bölen kuluyum; ben en büyük
farukum (hakla batılın arasını ayıranım)... [130]
İmam-ı Aliyyür Rıda, babası ve
dedelerinden naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen
Cennet ve Cehennemin taksimcisisin, Kıyamet Gününde Cehenneme bu senin,
bu da benim diyeceksin" [131]
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Ben Cehennemin
taksimcisiyim, Kıyamet Gününde Cehenneme bu senin, bu da benim
diyeceğim" [132]
Bir gün Harun İmam Rıza (a.s)a şöyle
dedi: Ya Ebel- Hasan! Ceddin Emirul- Muminin Ali bin Ebi Talibden bana
haber ver; Hangi delil ve sebepten dolayı O cennetle cehennemi bölendir?
Bu söz sürekli olarak zihnimi meşgul etmektedir. İmam Rıza
(a.s) cevaben şöyle buyurdular: Ey müminlerin emiri! Babanın
dedelerinden, onların da Abdullah bin Abbastan şöyle naklettiklerini
görmemiş misin?: Resulullah (s.a.a)den duydum ki şöyle buyuruyordu:
Alinin sevgisi imandır, buğzu ise küfürdür. Memun; Evet
görmüşüm dedi. İmam Rıza (a.s); İşte bu, cennetle
cehennemin bölünmesidir; bundan dolayıdır ki Hz. Ali (a.s) cennetle
cehennemi bölendir. Memun İmam (a.s)ın bu sözü üzerine; Ya
Ebel- Hasan, Allah beni senden sonra yaşatmasın; tanıklık
ediyorum ki sen Resulullahın ilminin varisisin. dedi. (1)
Ebu Salt-ı Herevi diyor ki: İmam Rıza
(a.s) evine döndükten sonra; Ey Resulullahın oğlu! Memuna ne kadar
da güzel cevap verdiniz! dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
Ben onun kabul edeceği bir yolla
konuştum. Ant olsun Allaha, babamdan duydum ki babaları
vasıtasıyla Hz. Ali (a.s)dan şöyle naklettiler: Ya Ali! Sen
kıyamet günü cennetle cehennemi böleceksin; ateşe diyeceksin ki; Bu
(adam) benimdir, bu da seninindir. [133]
(1) Allametül
Hilli Şerh-i Minhacül Kerame s.180 / Cevahirül İkdeyn C.2, S.427 /
el-Kummi Sefinetül Bihâr c.2, s.428-429
[2] - Emali-yi Tusi, s.709.
[5] - Menakıb-i Harezmi,s.8.
[7] - Nehcul- Belağa, h.192.
[8] - Şuara/214.
[9] - Tarih-i Taberi, c.2,s.62.
[10] - İstîab, c.3,s.1090.
[11] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebiil- Hadid,
c.14,s.76.
[12] - Tarih-i Yakubi, c.1, s.355-356.
[13] - Tabakat-i İbn-i Sad, c.1, s.228.
[14] - Tarih-i Taberi, c.2, s.101.
[15] - Bakara/207
[16] - Şevahidut- Tenzil, c.1,s.123. Şerh-i Nehcul-
Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.13, s.262.
[17] - Murucuz- Zeheb, c.2, s.295.
[18] - Kafi, c.1, s.461.
[19] - Fusulul- Muhimme, s.53.
[20] - Zehairul- Ukba, s.75.
[21] - Fusulul- Muhimme, s.53.
[22] - Nehcul- Belağa, mektup: 64.
[23] - Şerh-i
Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.14,s.250.
[24] - el-Hakim
Nişaburi "Müstedrek es-Sahihayn" c.3, s.34 Hadis No: 4327; Hatip
el-Bağdadi "Tarih-i Bağdat" c.13, s.18-19 Rakam: 6978;
Fahrettin Razi "Tefsir-i Kebir" c.32, s.31; el-Müttaki el-Hindi
"Kenz'ul Ummal" c.11, s.623 Hadis No: 33035; Hüvarezmi el-Hanefi
"Maktel-i Hüseyn" c.1, s.45; İbni Ebil Hadit "Şerhu
Nehc' ül Belağa" c.4, s.342; Şerhül Mekasid c.2, s.301; Seyyid
Eyyub bin Sıddıkın Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, 26. Menâkıb; Yenabiul- Mevedde, s.137.
[25] - Bkz. Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.180.
Hasaisun- Nesai, s.36. Saffetus- Saffe, c.1,s.131. Sahih-i Muslim, c.5, s.23.
Menakıb-i Harezmi, s.60. Riyazun- Nazire, c.3, s.152.
[26] - Mâide/67.
[27] - Zehairul- Ukba, s.67. Menakıb-i İbn-i
Meğazili, s.18.
[28] - Mâide/3. Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.19.
Şevahidut- Tenzil, c.1,s.203.
[29] - İkdul- Ferid, c.3,s.273.
[30] - Tarih-i Taberi, c.2,s.443.
[31] - el-Mesudi İsbatul- Vasiyya s.124.
[32] - Nakş-i Eimme der İhya-i Din, c.14,s.16-87.
[33] - El-İmame ves- Siyase, s.18. Şerh-i Nehcul-
Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.2,s.46.
[34] - Yenabiul- Mevedde, s.70. el-Gadir, c.8,s.214.
[35] - Nehcul- Belağa,hutbe:3.
[36] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.75-77.
[37] - Arapçada deveye Cemel diyorlar.
[38] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.78-83.
[39] - El-Miyarul- Muvazine, s.160.
[40] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.87-88.
[41] - Yenabiul- Mevedde, s.69.
[42] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.88-93.
[43] - Nehcul- Belağa, hikmet:198.
[44] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.93.
[45] - Mekatilut- Talibiyyin, s.43-49.
[46] - Emali-yi Tusi, s.365.
[47] - Yenabiul- Mevedde, s.65.
[48] - Mekatilut- Talibiyyin, s.54.
[49] - Tezkiretul- Havas, s.42. Menakıb-i İbn-i
Meğazili,s.222. Hasais-u Nesai, s.78.
[50] - Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.92. Zehairul-
Ukba, s.63. Yenabiul- Mevedde, s.185.
[51] - Kenzul-
Ummal, c.11,s.625; Hanbeli mezhebinin imamı Ahmet bin Hanbel el-Fadail
s.46, Hadis No: 72; el-Hamvini eş-Şafii "Feraid es-Simtayn"
c.1, s.154 Hadis No: 116; el-Askalani "Tehzib et-Tehzib" c.9, s.419;
ed-Deylemi "Firdevs" c.3, s.62; İbn-i Asakir eş-Şafii
"Tarih-i Dimaşk" c.2, s.444, Hadis No: 962; Hatip
el-Bağdadi "Tarih-i Bağdat" c.3, s.192, c.7, s.421...
[52] - el-Müttaki el-Hindi "Kenz'ul Ummal" c.11, s.625, Hadis
No: 33045. c.6, s.159 / el-Münavi "Künüz el-Hakaik" s.98 Bulak
Mısır bas. / İbn-i Asakir "Tarih-i Dimaşk" Hadis
No: 8972 / Hatip el-Bağdadi "Tarih-i Bağdat" c.7,
s.421, c.5, s.37 / el-Tabari "Riyad'
ul Nadara" c.2, s.220 / İbn-i Hacer el-Askalani Tehzibüt Tehzib
c.9, s.419 Haydar Abad bas. /ed-Deylemi el-Firdevs c.3, s.62, Hadis No: 4175
[53] - Şevahidut- Tenzil, c.2,s.471. Menakıb-i Harezmi,
s.62.
[54] - Şevahidut- Tenzil, c.2,s.147. Menakıb-i Harezmi,
s.235. Emali-yi Saduk, s.271.
[55] - İbn-i
Osman el-Zehebi "Mizan'ül İtidal" c.3, s.467; el-Künci
eş-Şafii "Kifayet üt-Talip" s.252; İbn-i Hacer
el-Askalani "Lisan'ül Mizan" c.5, s.62, Haydar Abad bas. ; el-Zehebi
"Tezkiret'ül Huffaz" s.8; Sıbt İbn-i Cevzi Tezkiretül
Havas s.23 Müessetü Ehlil Beyt. Beyrut bas.; el-Hamvini eş-Şafii
"Feraid es-Simtayn" c.1, s.16 Beyrut Bas. Mukaddemesinde.; el-Kunduzi
el-Hanefi "Yenabi'ül Mevedde" s.121; Menakıb-ı Hüvarezmi
el-Hanefi s.2; Emrutesri Ercahul Metalib s.11, 98 Lahur bas.; el-Hemedani
Meveddetül Kurba s.55
[56] - el-Zehebi "Mizan'ül İtidal" c.3, s.467;
Menakıb-i Hüvarezmi el-Hanefi s.2; el-Hamvini eş-Şafii
"Feraidüs Simtayn" c.1, s.18; el-Künci eş-Şafii
"Kifayet'üt Talib" s.252; Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi
"Yenabi'ul Mevedde" s.121; et-Tüsteri "İhkak'ul Hak"
c. 5, s.129
[57] - el-Müttaki
el-Hindi "Kenz'ul Ummal" c.11, s.601 Hadis No: 32900; İbn-i
Hacer es-Sevaikul Muhrika s.125, Hadis No: 32; el-Suyuti "Cami
us-Sağir" c.2, s.45 Mısır bas.;Hatip el-Bağdadi
"Tarih-i Bağdat" c.4, s.410 Mısır bas.; İbn-i
İbn-i Hacer "Lisan'ül Mizan" c.4, s.471; es-Safuri Nezhet'ül
Mecalis c.2, s.208; İbn-i Asakir Tarih-i Dimaşk Hadis No: 1262;
Menakıb-ı Meğazeli s.243 Hadis No: 290; en-Nebehani el-Fethül
Kebir c.2, s.245
[58] - el-Hamzavi Meşarikul Envar s.122 Mısır
bas.; Yenabiul- Mevedde, s.55.
[59] - 63- Müstedrekus- Sahihayn, c.3,s.130. İstîab,
c.3,s.1101.
[60] - el-Kunduzi Yenabiul- Mevedde s.125 / Muhammed Ahmet Ali
el-Aleviyyûn Fit-Tarîh s.142
[61] - Sahih-i Muslim, c.1, s.120; Sahih-i Tirmizi c.5, s.306, Hadis
No: 3819; Sünen-i Nisai c.8, s.117; Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.1, s.95; Ebu
Naim el-Asbahani "Hilyet'ül Evliya" c.4, s.185; el-Müttaki el-Hindi
"Kenz'ul Ummal" c.2, s.598; İbn'ül Cevzi Tezkiret'ül Havas
s.35; İbni Ebil Hadit "Şerhu Nehc' ül Belağa" c.8,
s.119; el-Heysemi "Mecma'üz Zevaid" c.9, s.133; el-Tabari'nin
"Zehair'ul Ukba" s.91; İstîab, c.3,s.1100.
[62] - İbn-i Asakir "Tarih-i Dimaşk" c.2, s.103 Hadis no: 610;
el-Künci eş-Şafii "Kifayet üt-Talip" s. 184; Hatip
el-Bağdadi "Tarih-i Bağdat" c.4, s.194; Tabari
"Zehair'ul Ukba" s.91-92 ve "Riyad'ul Nadara" c.2, s.215;
İbn-i Hacer Lisanül Mizan c.1, s.185; es-Safuri Nezhet'ül Mecalis
c.2, s.207; el-Münavi "Künüz el-Hakaik" c.1, s.17; el-Müttaki
el-Hindi "Kenz'ul Ummal" c.11, s.621 Hadis No: 33021 ve
"Muntahab'ul Kenz" c.5, s.34; ed-Deylemi el-Firdevs c.2, s.142,
Hadis No: 2722
[63] - el-Müttaki el-Hindi "Kenz' ul Ummal" c.11, s.611;
es-Suyuti Zeyl el-Âli s.62; Muhammed bin Salih et-Tirmizi "el-Kevkeb
ed-Dürri" s.122; el-İyni el-Haydar el-Abadi Menakib Ali s.45;
el-Askeri "Makam Emir'ül Müminin İnd'ül Hulefa" s.45;
Menakıb-ı Hüvarezmi el-Hanefi s.28; el-Hemedani Meveddetül Kurba
s.61-Lahur baskısı; Hatip Hüvarezmi Maktel-il Hüseyn s.37;
Emrutesri el-Hanefi Ercahül Metalib s.522 Lahur baskısı;
ed-Deylemi "el-Firdevs bi Masurul Hitab c.3, s.88 ;el-Kunduzi
"Yenabi'ül Mevedde" s. 91, 125, 237, 251; el-Musuli el-Hasneviyye
Dürr Bahrül Menakib s.58; ed-Deylemi Münahic el-Fadiliyn s.377; Seyyid
Eyyub bin Sıddıkın Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, 25. Menâkıb, 32. Hadis.; Muhammed Ahmet Ali el-Aleviyyûn Fit-Tarîh
s.141-142,
[64] -
Tefrihul Ehbab fi Menakib el-Âl vel Ashab s. 340; et-Tüsteri'nin
"İhkak'ul Hak" c.17, s.234
[65] - Zehairul- Ukba, s.61. Hasaisun- Nesaî, s.34.
Menakıb-i Harezmî, s.59. Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.156.
[66] - Bkz. El-Gadir, c.2,s.218. Biharul- Envar, c.38,s.348.
[67] - Şevahidut- Tenzil, c.1,s.170. Emali-yi Saduk, s.195.
[68] - Tefsir-i Ebuul- Futuh, c.10,s.92. Şevahidut- Tenzil,
c.2, s.223. Menakıb-i Harezmî, s.221.
[69] - Menakıb-ı Hüvarezmi s.28;
el-Kunduzi "Yenabi'ul Mevedde" s.252; Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i
Beyt-i Resulullah" s.458
[70] - Zehairul- Ukba, s.63. Menakıb-i Harezmî, s.59.
Mustedrek-u Alas- Sahihayn, c.3,s.133.
[71] - Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.201.
Menakıb-i Harezmî, s.42. Riyazun- Nazire,c.2,s.138.
[72] - Tarih-i Taberi, c.2, s.217. İrşad-ı Mufid,
c.1, bölüm: 7. Yenabiul- Mevedde, s. 105
[73] - Mustedrek-u Alas- Sahihayn,c.3,s.124.
[74] - A.K. s.125. Menakıb-i Harezmî,s.56.
[75] - Menakıb-i Harezmî, s.57.
[76] - Tarih-i Bağdat,c.14, s.321.
[77] - Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.80.
[78] - Bkz. el-Gadir, c.6,s.61.
[79] - Yenabiul- Mevedde, S.70.
[80] - Şevahidut- Tenzil, c.1,s.43.
[81] - Yenabiul- Mevedde, bab14, s.69.; İbni Ebi Talha
eş-Şafii Darrul Manzum; Enis Emir Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah
s.340 ve Kuranda Ehli Beyt
[82] - Hz. Ali Kimdir?, s.236.(Fazlullah Kompani)
[83] - Hz. Ali Kimdir? s.238.
[84] - Zehairul- Ukba, s.66. Menakıb-i İbn-i
Meğazilî,s.37.
[85] - Bkz. Biharul- Envar, c.38,s.330. el-Gadir,c.3,s.112.
[86] - Nehcul- Belağa, mektup: 45.
[87] - Nehcul- Belağa, hutbe:33.
[88] - Nehcul- Belağa, hutbe: 159.
[89] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil-
Hadid,c.1,s.27.
[90] - Hz. Ali Kimdir?, s.231.
[91] - A. K. s.230.
[92] - Biharul- Envar, c.41,s.14.
[93] - Biharul- Envar, c.41, s.54.
[94] - Biharul Envar, c.41, s.55, hadis:55.
[95] - Biharul- Envar, c.41,s.53.
[96] - Camiul- Ahbar, s.162.
[97] - Biharul- Envar, c.41,s.69.
[98] - Biharul- Envar, c.45, s.138.
[99] - El- Mecla, s.410.
[100] - Hz. Ali Kimdir?, s.242.
[101] - Nehcul- Belağa, hutbe:318.
[102] - Hz. Ali Kimdir?, s.244.
[103] - Biharul- Envar, c.41,s.274.
[104] - Hz. Ali Kimdir?, s. 243.
[105] - Muntehel- Amal.
[106] - İbn-i
Asakir "Tarih-i Dimaşk" c.2, s.365; Tabari "Zehair'ul
Ukba" s.100 ve "Riyad'ul Nadara" c.2, s.226; Menakıb-ı
Hüvarezmi el-Hanefi s.78; el-Müttaki el-Hindi "Kenz'ul Ummal" c.6,
s.156; el-Künci eş-Şafii "Kifayet'üt Talib" s.129;
es-Safuri eş-Şafii Nezhetül Mecalis c.2, s.240 Mısır
bas.1320; el-Kunduzi el-Hanefi "Yenabi'ul Mevedde" s.254
[107] -
Emali-yi Saduk, meclis: 91, hutbe: 2.
[108] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid,
c.20,s.316.
[109] - Müstedrekul- Vesail, c.3,s.202.
[110] - Feraidus- Simtayn, c.2,s.68.
[111] - Biharul- Envar, c.41,s.48,49.
[112] - Menakıb-i Ali bin Ebu Talib, s.129. ( M. İbn-i
Meğazili)
[113] - Feraidus- Simtayn, c.1,s.176.
[114] - Hz. Ali Kimdir?, s.259
[115] - Nehcul- Belağa, Söz: 215.
[116] -
Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil-
Hadid,c.1,s.23.
[117] - Emali-yi Saduk, Meclis: 47, H. 14.
[118] -
Bihar, c.41, s.148. Yenabiul- Mevedde, bab: 51, s.150.
[119] -
Biharul- Envar, c.40, s.345.
[120] -
Biharul- Envar, c.35, s.8. Keşful Ğumme, s.19.
[121] -
Kafi, c.6,s.19.
[122] -
Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.206. Menakıb-i Harezmî, s.261;
İbn-i Kesir "el-Bidaye ven-Nihaye" c.7, s.357; İbn-i Asakir
"Tarih-i Dimaşk" c.2, s.408; el-Suyuti "Cami
us-Sağir" c.1, s.665, Hadis No: 4332; el-Münavi "Künüz
el-Hakaik" c.1, s.134; el-Müttaki el-Hindi Muntahab'ul Kenz c.5, s.30;
el-Zehebi "Mizan'ul İtidal" c.1 s. 496; el-Kunduzi el-Hanefi
"Yenabi'ül Mevedde" s.180, 231, 237, 262; el-Münavi "Fayd'ül
Kadir" c.3, s.565
[123] -
Biharul- Envar, c.38,s.199.
[124] -
Hz. Ali Kimdir?, s.252.
[125] -
Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.1, s.12.
[126] -
Hz. Ali Kimdir?, s.246.
[127] -
A. K.
[128] -
A. K.
[129] -
el-Meclisi Biharul- Envar c.39, s.194.
[130] -
el-Meclisi Biharul- Envar c.39, s.198.
[131] -İbn-i Hacer
"Sevaik'ül Muhrika" s.124; el-Kunduzi el-Hanefi "Yenabi'ül
Mevedde" s.285; es-Semhudi "Cevahir'ül Ikdeyn"; Muhammed Miri
el-Antaki "Limaze ahtertü Mezhebe Ehlil Beyt" s.294; Hasan Ali
el-Kassam "Fedail'ül İmam Ali ind'il Ferikayn" s. 331; Enis Emir
"Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.297...
[132] - İbn-i
Asakir eş-Şafii "Tarih-i Dimaşk" c.2, s.244;
İbn-i Kesir el-Bidayetü ven-Nihaye c.7, s.355 Mısır bas;
el-Künci eş-Şafii "Kifayet'üt Talib" s.71; İbni Ebil
Hadit "Şerhu Nehc' ül Belağa" c.2, s.260; el-Kunduzi
"Yenabi' ul Mevedde" s.162; Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i
Resulullah" s.374...
[133] -
el-Meclisi Biharul- Envar c.39 s.193-194; c.49, s.172-173
Şeyh
Saduk Uyûn Ahbârür Ridâ c.1, s.92, Hadis No: 30 / Ahmet er-Rahmani
el-Hemedâni el-İmâm Ali s.152-153, 517 / Yenabiül Mevedde s.85 /
eş-Şeyh Azizullah Atâridi Müsnedül İmam er-Ridâ C.2, S.132 /
İbn-i Ebi Feth el-Erbeli Keşfül Gumme Fi Marifetül Eimme
c.3,s.102-103 / es-Semhudi
"Cevahir'ül Ikdeyn" C.2, S.353 / eş-Şeyh Bâkır
eş-Şerif el-Kureşi Hayâtül İmamür Ridâ C.2, S.62-63 /
et-Tüsteri el-Meraşi Şerh-i İhkâkul Hak c.4, s.263-264; c.17,
s.164-165 / Hüsamettin el-Mirdi el-Hanefi Âli Muhammed S.627 / eş-Şeyh Hasan el-Adevi
Meşarikül Envâr S.122 Mısır Bas. / el-Hâc Hüseyin
eş-Şâkiri Mines Siretül İmam Ali S.78-79 / el-Hâc Hüseyin
eş-Şâkiri el-İmam Ali bin Musa er-Ridâ S.139-140 / el-Hâc
Hüseyin eş-Şâkiri Men Hüva İmam Zemânek S.121-122 / İbn-i
Muhammed Bâkesir el-Hadrami Vesiletül Mâl s.212 Dimaşk.