GADİR SAYFASI
Metin Gülbol
28.12.2007
İŞARETİ İLE FIRAT
SUYUNUN AZALMASI
1- Hazret-i Câbir bin Abdüllah radıyallahü
teâlâ anh tan nakledilmiştir:
Resûlullah sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem hazretlerinden, Alî bin Ebî Tâlib (as)in doğumundan soruldu.
Buyurdu ki: Doğan evlâdın
iyiliğinden sorunuz. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, Alî
kerremallahü vecheh ile beni aynı nûrdan yarattı. Her ikimiz bir
nûrdanız. Gökleri ref etmeden evvel ve yerleri sermeden önce, bizi yarattı. Biz, Allahü tebâreke
ve teâlâ hazretlerinin huzûrunda tespih ederdik. Yok olmadan bir nesilden bir
nesle intikâl ettik. Tâ Abdülmuttalibe eriştik. Sonra ben, Abdüllaha
intikâlden sonra, Âminede vedîa olundum.
Alî, Ebû Tâlibe intikâlden sonra, Fâtıma binti Esed katına vedia olundu. Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bizi pâk ve tâhir vücûda getirdi. Sonra hazret-i Alîyi Fâtıma binti Esedde karâr tuttu. Melekler müjde verdiler. O zamân bir adam rüyâsında gördü. Süâl etti: Bu doğan kimdir? Dediler: O, Alîdir. O vücûda geldiği vakit, Mekke-i Mükerremede zelzele oldu. Putların hepsi yüz üstü düşüp, ehl-i Mekkenin cümlesi korkup, dediler ki: Bu gece bir yeni hâdise zuhûr etti. Onlar bu hâlde iken bir nidâ edici nidâ etti. Hâlbuki hiç kimseyi görmediler. Hazret-i Alî anası Fâtıma binti Esedden doğdu. Gök onun nûru ile ışıklandı. Yıldızlar arttı. Kureyşliler bundan bir acaiplik, hayret edicilik gördüler. Nidâ olundu: Müjdeler olsun size ki, bu gece, müşrikleri kahredici, münâfıklara gazap edici, âbidlerin süsü, Resûl-i Rabbil âlemînin mührü, imâm-ül Hüdâ, göklerin yıldızı, karanlıkların lâmbası zuhûra geldi
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Otuzüçüncü Menakıp)
2- Yer, o şiddetli
sarsıntı ile sarsıldığı,
ağırlıklarını dışarıya
çıkardığı ve insan: Buna ne oluyor? dediği zaman, o
gün yer, bütün haberlerini anlatacaktır. Çünkü Rabbin ona
vahyetmiştir (Zilzal Süresi 1-5.
Ayetler)
Hz. Fatıma ez-Zehra anamız
anlatıyor: Ebu Bekirin halifeliği zamanında Medinede bir
sarsıntı oldu. Bundan korkan halk, Ebu Bekir ve Ömerin yanına
geldiklerinde, hepsi Hz. Alinin evine doğru gittiler. Onlar daha Hz.
Alinin evine varmadan önce, kendisi onları dışarıda
karşıladı ve onlarla yüksek bir yere çıktı. Hz. Ali
yere oturduktan sonra onlara hitaben buyurdu ki: Şu gördüğünüz mü,
sizi korkuttu? hepsi dediler ki: Bu gördüğümüz bizleri nasıl
korkutmasın ki, şimdiye kadar böyle bir sarsıntı görmedik.
Hz. Ali, dudaklarını kıpırdatıp, eli ile yere
vurduktan sonra şöyle buyurdu: Sana ne oluyor? Sakin ol! Yer, bunun
üzerine hemen sakin oldu. Orada bulunanların hepsi de olanlara
şaşırdılar. Hz. Ali buyurdu ki: Sizler, şimdi
yapmış olduğumdan mı şaşırıyorsunuz?
Dediler ki: Evet Hz. Ali buyurdu ki: Şanı Yüce olan Allahın:
Yer, o şiddetli sarsıntı ile
sarsıldığı, ağırlıklarını
dışarıya çıkardığı ve insan: Buna ne
oluyor? dediği zaman... buyurmuş olduğu o insan
benim. Daha sonra yer bana bütün haberini söyleyecektir.
(Fayd el-Keşani Tefsirüs Safi C.5,
S.357-358 / Muhammed Taki
Şerif Sahifetül Ebrâr C.2)
3- İmam Hasan
el-Askeri, babası, dedelerinden naklen, Resulullah (saa) İmamı
Aliye şöyle buyurdu: Ey Hasanın babası Güneşe hitap et,
o sana cevap verecektir. Müminlerin Emiri şöyle hitap etti: Selam olsun
sana ey Allah'ın itaatkar kulu. Güneş şöyle cevap verdi: Selam
senin üzerine de olsun ey Müminlerin Emiri, takva sahibi olan insanların
imamı ve ak yüzlülerin komutanı. (el-Kunduzi el-Hanefi Yenabiül
Mevedde 140 İstanbul Bas.)
4- Resulullah (saa)
İmam Ali bin Ebi Talib (as)ye şöyle buyurdu: Ey Hasanın
babası! Güneş ile konuş, kendisi sana cevap verecektir.
İmam Ali
şöyle buyurdu: Sana selam olsun, ey salih ve Allah'a itaatkar olan kul
Bunun üzerine
güneşten şöyle bir nida geldi: Sana da selam olsun ey Müminlerin
Emiri, takva ehlinin imamı, ak yüzlülerin komutanı. Ey Ali, sen ve
şian (yandaşların) cennettesiniz. Ey Ali, toprak ilk olarak
Muhammed (saa)in üzerinden yarılacak, sonra da senin üzerinden, ilk
gelecek olan Muhammedtir, sonra da sen, ilk olarak giydirilecek olan
Muhammedtir, sonra sen.
Bunun üzerine
İmam Ali (as) secdeye kapanır ve ağlamaya başlar. Bunu
gören Resulullah (saa) İmam Alinin yanına gelip şöyle buyurdu:
Ey kardeşim ve habibim, başını kaldır, Allah seninle
yedi gök ehline övünür.
(Menakıb-ı Hüvarezmi
s.63-64; Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.470-471)
5- Bir gün Resulullah
(saa) meclisinde iken İmam Ali (as)ye buyurdu ki: Ey Ali! Yarın
Baki dağlarına git. Güneş çıkınca onu selamla.
Allahın izniyle sana cevap verecektir.
Orada bulunan
cemaat hayrete düşer. Ertesi gün Emirül Müminin Ali, muhacirlerden ve
Ansarlardan oluşan büyük bir kalabalıkla Baki dağlarına
çıkar. Kalabalığın içinde Ebu Bekir, Ömer ve Osman da
vardı. Güneş doğunca İmam Ali ona: Essalamü aleyki ya
halkullahil cedid elmuti Sana selam olsun, ey Allahın yeni doğan
ve ona itaatkar mahluku?
Hazır
olanlar gökten cevap şeklinde şöyle bir nida duydular: Aleyküm
esselâm yâ Evvel, ya Âhir, yâ Zâhir, yâ Bâtin, yâ men hüve bi külli şeyin
aliym Sana selam olsun ey İlk, ey Son, ey Açık ve ey Gizli olan.
Sen her şeyin bilginisin.
Ebu Bekir, Ömer,
Muhacir ve Ansar Güneşten bu sesi duyduklarında haykırıp
bağırdılar. Sonra bir mühlet sonra oradan ayrıldılar.
Resulullah (saa)ın yanına geldiklerinde ona dediler ki: Ey
Resulullah! Sen bize Ali bizim gibi bir beşerdir diyordun. Oysa Güneş ona Allahın kendi
nefsine hitap ettiği gibi ona hitap etti. Resulullah (saa) onlara: Ondan
ne duydunuz? diye sordu. Onlar dediler ki: Güneşin ona: Sana selam
olsun, ey İlk, ey Son, ey açık ve ey gizli. Sen her şeyi
bilensin. Şeklinde hitap ettiğini duyduk. Resulullah (saa) onlara
buyurdu ki: Doğru söyledi. O (yani Ali) İlktir; bana ilk iman eden
kişi demektir. O Sondur; beni yıkayacak, kefenleyecek ve
mezarıma koyacak Son kişi demektir. O Açıktır; O benim
bütün ilmimi açıklayandır. O Gizlidir; o gizli ilmimin sahibidir. O
her şeyin bilginidir. O helal, haram, farz ve sünnetlerde bilgin
olandır. Bunda sorun nedir? Sonra
onların hepsi mescitten çıkıp mahcup halde oradan
ayrıldılar.
(Seyyid Haşim el-Behrâni Medinetül
Meâciz C.1, S.87-88 Müessesetül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut Bas.;
el-Meclisi Bihârül Envâr C.41, S.179-180 Müessesetül Vefa 1404 H Beyrut
Bas./ Şâzân bin Cibrîl el-Kummi el-Fedâil S.69-70 Darür Radiy 1363 H.
Kum Bas. / Hüseyn bin Abdülvehhâb Uyûn
el-Mucizât S.14-15 Müessesetil Alemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403 Beyrut Bas.
/ Kitâb Selim bin Kays (Ö. 80 H.) S.933-934, Hadis No: 72 Dârül Hâdi 1415
H.Kum Bas./ Süleyman Daşkapan Kuranda Ehl-i Beyt ve Soru-Cevap S.55-56
Onur Ofset-Antakya)
Menakıb
sahibi Ebi Cafer el-Bakırdan, Cabir bin Abdullahtan nakleder ki:
Güneş, İmam Ali'ye yedi kere hitap etti. (Süleyman el-Kunduzi
el-Hanefi Yenabiül MeveddeSayfa: 141)
6- İmam Muhammedül Bâkırdan,
o da babasından, o da dedesi Hüseyin bin Aliden:
Emirül Müminin Hz. Ali (as)
Nehrivan ehliyle yaptığı
savaştan dönerken Babil
toprağına geçtiler. İkindi namaz vaktiydi, namaz
kılmaları vacip oldu. Müslümanlar nida ettiler: Ey Emirül Müminin,
ikindi vakti oldu. Emirül Müminin dedi ki:
Bu yer lanetlenmiştir, Allah burayı üç kez lanetledi,
dördüncü kere de lanet edecektir. Burada ne peygambere ne Vasiye namaz kılması helal olmaz. Sizden
burada namaz kılmak isterse kılabilir. O anda münafıklar
Nehrivan ehlini (Hariciler) kastederek dediler ki: Doğru o namaz
kılmaz, ama namaz kılanları öldürür.
Cüveyriyye bin Mesher el-Abdi
dedi ki: Yüz farisle onu takip ettim. Ve dedim ki: Allah'a ant olsun ki, o
namaz kılmadan ben de namaz kılmayacağım. Bugünkü
namazımda onu taklit edeceğim. Emirül Müminin Babil toprağını
geçince güneş batmaya yüz tuttu, sonra battı ve ufuk
kızıllaştı. Sonra bana iltifat ederek buyurdu ki: Ey
Cüveyriyye! Suyu ver Ona malzemeleri takdim edince abdest aldı ve: Ey
Cüveyriyye! Ezan oku dedi.
Akşam namazı vakti gelmedi dedim.
İmam Ali: İkindi vakti için
ezan oku dedi. Kendi kendime dedim ki: İkindi için ezan oku dedi,
halbuki güneş battı, ama bana
ona itaat etmek düşer ve ezan okudum. Bana: Kalk dedi, kalktım. Ben
ikametteyken anlamadığım kelimelerle dudakları
kıpırdadı. O anda hemen güneş ikindi vakti yerini alacak
şekilde
geri döndü. Sonra İmam
kalktı, tekbir getirdi, namaz kıldı, biz de arkasından
namaz kıldık. Namazını bitirdikten sonra güneş sanki
leğende ışık kayar gibi kaydı, battı ve yıldızlar
dizildi. Sonra bana iltifat ederek:
Akşam ezanı için ezan oku, ey bilinci zayıf olan
buyurdu.
(Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi Yenabiül
Mevedde S.138 / es-Seyyid Haşim el-Behrâni Medinetül Meâciz C.1,
S.77-78 Müessesetül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut Bas.; Hüseyn bin Abdülvehhâb Uyûn el-Mucizât
S.11-13 Müessesetil Alemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403 Beyrut Bas.;
Şazân bin Cibril el-Kummi el-Fedâil S.68-69 Dârür Radıy H.1368 Kum
Bas./ es-Seyyid Ali el-Abtahi İmamul Hüseyin Fi Ahadisül Ferikayn
S.162-163 / eş-Şeyh Hür el-Âmili İsbâtül Hüdât C.2, S.490,
Hadis No: 317 / er-Ravda Fil Mucizât vel-Fedâil S.147 / eş-Şeyh
el-Mahmûdî Resâil Fi Hadis Reddüş Şems S.291-292 /
eş-Şeyh eş-Şerifi Kelimâtül İmâmul Hüseyin
S.144-145 / Vaket Saffayn S.135-136 /
Ehlibeyt
Şairi El-Himyeri tanınmış el-mezhebe kasidesinde Hz.
Ali hakkında şöyle demiştir:
Ruddet
aleyhişşemsu lemma fatehü
vaktussalati ve
kad denet lil mağribi
hatta tebellece
nuruha min vaktiha
lil asri sümme
hevet heviyel kevkebi
ve aleyhi kad
ruddet bi Babilin merreten
uhra ve ma ruddet
lihalkin mağribi
illa li
Yuşaa ev lehu velihabsiha
veliraddiha
tevilu emrin mucibi
Açıklaması:
Hz. Ali, ikindi
namaz vaktini geçirdiği zaman güneş akşam vaktinden ikindi
vaktine onun için geri döndü, İkindi namazını kılınca
güneş, yıldız kayar gibi kayarak akşam vaktine dönüverdi.
Babilde bir kez daha kendisine dönmüştü. (1) Başkasına ise sadece Yuşaya dönmüştü. Güneşin
geri dönmesine acaip teviller vardır.
(Eş-Şerif er-Radıy Hasâis
el-Eimmeh S.52; Hüseyn bin Abdülvehhâb Uyûn el-Mucizât S.11-13 Müessesetil
Alemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403 Beyrut Bas.; Şazân bin Cibril
el-Kummi el-Fedâil S.68-69 Dârür Radıy H.1368 Kum Bas.; en-Nisaburi
Ravdatül Vahizin S.131; eş-Şeyh Müfid el-İrşad C.1,
S.347; İbn-i Hamzi et-Tusi es-Sakib fil-Menakıb S.254-255;
Menakıb Âl Ebi Talib C.2, S.144-145; Allametül Hilli el-Müstecad Min-el
İrşad S.138; eş-Şeyh el-Mâhuzi el-Erbain S.424;
el-Erbeli Keşfül Gumme C.1, S.282-283; eş-Şeyh
et-Tıbrisi İlam el-Vera bi Alamül Hüda C.1, S.351;
eş-Şeyh Abbas el-Kummi el-Künye vel-Elkâb C.2, S.191;
eş-Şeyh Cafer en-Nakdi Envar el-Aleviyye S.137)
7- Müminlerin
Emiri Hz. Ali Babil toprağına geçtiğinde güneş batıp
namaz kılmamıştı. Bunun üzerine dizlerine çöküp uzun bir
müddet duada bulundu ve güneş tekrar ikindi makamına geldi. Namaz
kılındıktan sonra tıpkı yıldızın
kaydığı gibi kayıp, tekrar gece oldu.
(Ali Bin Hüseyn
el-Mesudi İsbât el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib S.116 Seyyid Murtada
Yayını 1902 Tahran Bas./ eş-Şeyh el-Mahmudi Resail Fi
Reddüş Şems S.286-287 / Enis Emir Fazilet-i Ehl-i Beyt-i
Resulullah S.508)
8- Esma bint Amis buyurdu ki: Bir gün Resulullah (saa) Ali (as)'nin kucağında yattığı halde vahiy alıyordu. Bu durum o kadar uzadı ki, ikindi namazını kılmadan güneş battı. Resulullah (saa) vahiyden fariğ olunca İmam Aliye şöyle sordu: Ey Ali, namaz kıldın mı? İmam Ali: Hayır, kılmadım buyurdu. Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Ey Allahım! Ali senin ve Resulünün taati üzere idi. Güneşi ona geri çevir.
Esma dedi ki: Battığını gördüğüm gibi yine de doğup, Müminlerin Emiri Alinin namaz kıldığını gördüm.
(Menakıb-ı Lil Hüvarezmi S.217;
Enis Emir Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah S.491; Meğazeli s.96
9- Resulullah (saa)a vahiy inerken İmam Alinin
kucağına başını koymuştu. Vahiy bitince
Resulullah İmam Aliye: Namaz kıldın mı, ey Ali? diye
sordu. İmam Ali buyurdu ki: Hayır kılmadım Bunun üzerine
Resulullah şöyle buyurdu: Ey Allahım, güneşi Ali için geri
çevir! Güneş geri döndü, hatta mescidin ortasına kadar vardı.
(Muhibeddin et-Tabari
Riyadun Nadara C.2, S.179-180)
10-
Ebu Cafer Meysem es-Semmar şöyle
anlatıyor :
Bir gün Emirün Nahıl (Arıların
Emiri) Ali nin huzurunda idim. Ben ve bir cümle halk kitlesi onun
vaazını dinliyorduk. Bir de baktım ki, bir Arap kafilesi geldi.
Kapıdan bir adam içeri girdi. Tam
zırh kuşanmıştı. İki tane de
kılıcı vardı. Selam vermedi ve sesini çıkarmadı.
Herkes ona hayretle bakıyordu. Mevlamız Emirül Müminin de
başını kaldırıp
adamın yüzüne bakmadı. Gelen adam şöyle söze başladı
: Sizin en kahramanınız kimdir,
Cesareti müşteba, fazileti ilim ve cemal
ile sargılı olan, kerametlerle vasıflandırılan, Kabe-i
Muazzamada doğan hanginiz? Ebu Talibin oğlu, Muhammedin halifesi ki, kendi zamanında onu koruyarak onun şanını yükseltip gücünü arttıran, hanginiz 2
Amruyu öldüren?
O zaman Emirül Müminin: Ey Ebu Said
Fadılın oğlu, Eşasın oğlu, Samirrinin
oğlu benim. İstediğini sor? Melhuf olan kimselerin kinzi
(sığınağı) benim. Marufla vasfedilen benim. Kâf ve Kuranil Mecid benim. Nebeül Azim
benim, Sıratul Müstakim benim. Alim benim. Hakim benim, hafiz benim, rafi
benim. Faziletimle bütün kitaplar
konuştu ve benim ilmime akıl sahipleri tanıklık ederler.
Ben Resulullahın kardeşi ve kızının
kocasıyım.
O zaman Arap dedi ki : Rumuzlarınla ve
isimlerinle değil.
Hz. Ali: Ey Arap kardeş, O
yaptıklarından sorulmaz. Onlar hesaba çekilirler.
Arap şöyle dedi: Senin ölüyü
diriltebileceğini, dirileri de öldürebileceğini, bir kimseyi zengin
ve yoksul yapabileceğini ve her türlü müşkülatı
çözebileceğini haber aldık. Ey kavminin genci, bunlar doğru mudur?
Hz. Ali: Ey Arap, maksadın nedir, sor. O
zaman Arap dedi ki:
Ben sana altmış bin nüfuslu Akime
kabilesi tarafından elçiyim. Benimle bir ölü gönderdiler. Bundan bir
müddet evvel öldürüldü. Öldürülme sebebinde büyük bir ihtilaf oldu. Bu yüzden
öldürüleni sana getirdik. Şu anda mescidin kapısı önündedir.
Eğer onu diriltirsen senin necip asıllı sadık olduğuna
inanırız. Senin Allahın yeryüzündeki hucceti olduğundan
haber ettiler. Yok eğer diriltemezsen onu kavmine geri götüreceğiz
buna gücün yetmediğine kanaat edeceğiz ve gücün
olmadığı şeylere nefsinden konuşuyorsun. O zaman
Hz.Ali Meyseme : Ey Meysem, kalk da Kufe sokaklarında,
Kim ki, Muhammedin damadı ve
kardeşi olan Aliye Allahın kendisine verdiği fazilet ve ilmi
görmek isterse yarın Necefe buyursun.
Meysem döndüğü zaman Emir'ül Müminin ona Arabiyi evine konut etmesini emreder.
Meysem dedi ki: Arabiyi ve ölüyü.... aldım. Menzilime götürdüm ve ailem
ona gereken hizmeti karşıladılar.
Bir sonraki gün Emir'ül Müminin Sabah namazını kıldıktan
sonra onunla gittim, Küfede iyi kötü hiçkimse kalmadı herkes Necefe
geldi.
Bunun üzerine Kufeliler toplandılar. Hz.
Ali Arabiye ve bir kısım ahaliye
cenazeyi devenin üzerinden indirmelerini söyledi. Cenazeyi
indirdiklerinde üstündeki örtüyü çıkarttılar. Hz. Ali sordu : Kaç günden beri ölmüş?
-
Kırk bir gün oldu ey Ali.dediler.
-
Peki niçin bu adamı kestiler?
-
Bilmiyoruz. Gece sağ salim yattı. Sabahleyin
ise kulaktan kulağa kesilmiş vaziyette görüldü, dediler.
Hz. Ali, Araba ve gelen heyete : Bunu kesen
kayınbabasıdır. Çünkü kızının üzerine bir daha
evlendi. Kızına bakmaz oldu. İşte bundan hiddetlenen
kayınbabası gece yatarken kesti. Arap ve gelen heyet : ya Emirül
Müminin, biz senin söylemene razı olsak bile kabile razı olmaz. Bunu
dirit de kabileye gitsin kendisi anlatsın. Yoksa kabile tamamen
ayaklanmış, kılıçları çekip birbirine düşecektir.
O zaman Hz. Ali, Hz. Muhammedül Mustafa (saa)ya birçok salavatlar getirip
ölünün ayağını salladı ve : Kalk dedi, ey Hanzileh
oğlu Mudrik, seni Allahın izniyle dirilten Alidir. Gülam derhal
dirilip oturur ve : Buyurun, ey çürümüş ve dağılmış
kemikleri dirilten. Hz. Ali ona : Seni kim öldürdü? Diye sordu. Adam: Beni öldüren kayınbabamdır.
İsmi de Haristir, babası da Remattır. Hz. Ali yine sordu:
Kabileye akrabalarının yanına gider misin?...
Adam: Hayır, gitmem ey Müminlerin Emiri,
çünkü kayınbabamın beni tekrar öldürmesinden korkuyorum. Orada sen de
olmazsan beni kim tekrar diriltecek?. O zaman Hz. Ali Araba ve onunla gelen
heyete : Gidin kabileye, gördüğünüz ve işittiğiniz gibi bu
durumu anlatın. Gülam benim yanımdan ayrılmıyor. Gelen
heyet derhal geri gittiler. Dirilen zat da Hz. Alinin yanında Küfede
kaldı. Nihayet Sıffin Savaşında şehit edildi. Küfe
ehli de Hz. Ali hakkında ve ona olan söylentileri hakkında ihtilafa
düştüler.
(Seyyid Haşim el-Behrâni Medinetül
Meâciz C.1, S.100-103 Müessesetül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut Bas.;
el-Hatip Şeyh Muhammed Ridâ el-Hakîmi Selûni Kable en-Tefkudûni C.2, S.256-259 Mektebetis Sadr 1415 Tahran Bas./ er-Ravda
S.26 / Şâzân bin Cibril el-Kummi el-Fedâil S.1-5 / Hüseyn bin
Abdülvehhab Uyûn el-Mucizât S.28-32 Müessesetil Alemi lil Matbuat
3.Baskı H.1403 Beyrut Bas. / el-Meclisi Bihârül Envâr C.40, S.274-277 /
Muhammed Taki Şerif Sahifetül Ebrâr C.2, Hadis No.71)
11- Birgün, Sultân-ı Enbiyâ ve Resûl-i müctebânın huzûrlarına üç kişi geldi. Biri hazret-i İbrâhîm aleyhisselâmın kavminden, biri hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın kavminden, biri hazret-i Îsâ aleyhisselâmın kavminden idi. Salevâtullahi aleyhim ve alâ nebiyyinâ. Hazret-i İbrâhîm kavminden olan kimse ileri gelip, dedi ki: Yâ Muhammed! Bütün Peygamberlerin büyüğü ve efdali benim diyorsun. Nereden bilelim ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin makbûlüsün. Hazret-i İbrâhîme Allahü teâlâ halîlim demişdir. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem buyurdu ki: "Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri, hazret-i İbrâhîme halîlim dedi ise, bana habîbim demişdir. Kişinin dostumu yakındır, yoksa mahbûbu mu [sevgilisi mi]" O kimse hayrân olup, cevâba kâdir olamadı. Hemen Resûl-i ekremin mubârek cemâline nazar edip, kalpten: Eşhedü en lâ ilâhe illallah vahdehü lâ şerîkeleh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh dedi. Ondan sonra hazret-i Mûsâ kavminden olan kimse ileri gelip, dedi ki, yâ Muhammed! Bütün Peygamberlerden benim mertebem yüksektir. Hepsinin serveri ve sultânı benim, diyorsun. Allahü teâlâ hazretlerinin yanında senin merteben, diğer Enbiyâdan yüksek olduğuna nereden inanalım ki, İşittik ki, Allahü teâlâ , hazret-i Mûsâya kelîmim demiştir. Her zemân onu Tûr-i sînâya çıkarıp, kelâm söyler idi. Hazret-i Fahr-i âlem ve seyyid-i veled-i Âdem sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem buyurdular ki, "Allahü Sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Mûsâya Kelîmim dedi ise, bana Habîbim demiştir. Eğer hazret-i Mûsâyı Tûr-i sînâya çıkardı ise, bana, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâmla, Cennet elbiseleri ile burakı donatıp, gökleri, yerleri, arşı ile kürsîyi ve Cennet ve Cehennemi ve kevn-ü mekânı az zemân içinde seyrettirdi. Kabe kavseyn ev ednâ rütbesine varınca, Allahü Teâlâ bana o şekilde ihsânlar ve nihâyetsiz lütuflar eylemiştir ki, hicâbı aramızdan kalkmıştır. Elhamdülillah ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ biz zayıf kullarını o sultânın ümmetinden eyledi. Allahü teâlâ hazretleri bana vad eyledi ki, benim ümmetimden her kim benim rûh-i pâkime günde yüz kerre Salevât-i şerîfe getirmeyi âdet hâline getirip, terk eylemese, bin kere rahmet eyler. Ve Cennet içinde bin derece verir. Bin günâhı mahvolur. Bin altın sadaka vermişçesine sevap verir." Ebû Hüreyre ve Enes bin Mâlik rivâyet etmişlerdir ki, o kimse de birşey söyleyemeyip, cevâba kâdir olmayıp, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem hazretlerinin mübârek ayaklarına yüz sürüp, bin zevk ile parmak kaldırıp: Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh dedi. Ondan sonra, hazret-i Îsâ aleyhisselâm kavminden olan, ileri gelip, dedi ki: Yâ Muhammed! Allahü teâlâ hazretlerine bütün Peygamberlerden yakınım ve sevgiliyim. İlklerin ve sonların seyyidi benim, dersin. Hazret-i Îsâ aleyhisselâmın Rûhullah olduğunu işitmedin mi? Allahü teâlânın emri ile ölüleri diriltirdi. Fahr-ül kevneyn ve Resûl-i sekaleyn sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem buyurdu ki, Varın, Alîyi çağırın. Ashâptan birisi gidip, hazret-i Alîyi çağırdı. Hazret-i Alî geldikden sonra, Resûl-i ekrem hazretleri, o kimseye buyurdu ki: İmam Aliye en eski mezarı git ve göster O kimse dedi ki: Falan yerde bir mezâr vardır. Bin yıllık mezârdır. Hazret-i Habîb-i ekrem sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem buyurdu ki: Yâ Alî! Var o mezârın üzerine üç kere çağır. Bekle ki, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin emri ile ne zuhûr edecekdir. Hazret-i Alî Kerremallahu vechehü o mezârın üzerine varıp, bir kere yâ Yakûb! diye çağırdı. Allahü tebâreke ve teâlânın emr-i şerîfi ile mezâr orta yerinden yarıldı. Bir defa: yâ Yakûb diye çağırdı. Mezâr açıldı. Bir defa dahâ yâ Yakûb diye çağırdı. O sırada mezârın içinden bir nûrânî pîr kalktı. Saçları uzamış. Başından toprağı saça saça ayak üzerine durup, yüksek sesle dedi ki: (Eşhedü en lâ ilâhe illallah vahdehü lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh.) Ondan sonra hazret-i Alî ile hazret-i Habîb-i ekremin sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem huzûruna gitdiler. Bu açık mucizeyi görmekle çok kâfirler îmâna geldiler. Hazret-i Îsâ alâ nebiyyinâ ve aleyhisselâm kavminden olan kimse müslimân oldu.
(Seyyid Eyyub
bin Sıddık
Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6. Bab, Yirminci Menâkıb)
12- Ashab
Resulullah (saa)ın huzuruna gelip dediler ki: Ey Resulullah, Allah
İbrahimi kendisine halil (dost) edindi, Musa ile konuştu ve
İsaya da ölüleri diriltme kudretini verdi, sana Rabbin ne verdi?
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
Allah İbrahimi halil edindiyse beni habibi olarak edindi. Musaya
hicabın arkasından konuştuysa, ben Rabbimin celalini gördüm ve
benimle şifahi konuştu. İsa, Allahın izniyle ölüleri
dirilttiyse, ben de Allahın izniyle sizin ölülelerinizi
dirilteceğim.
Ashab dediler ki: Evet, istiyoruz.
Bunun üzerine Resulullah Emirül Müminin
Aliyi onlarla beraber göndermek için yanına çağırdı ve
kendisinin örtüsünü ona verdi ve onlarla ölülerinin mezarlarına kadar
gitmesini emretti. Mezarların oldukları yere vardıklarında
İmam Ali mezar ehline selam verdi ve duada bulundu. İmam Ali öyle bir
kelam ile konuştu ki, ashab o
kelamı hiç duymamışlardı. Bu duadan sonra yer
yarılıp sarsılmaya başladığında ashab hep
birden dediler ki: Ey Hasanın babası! Yeter artık, bizler
zayıf düştük, Allah seni zayıf düşürmesin.
Sonra hepsi Resulullah (saa)ın
huzuruna varıp dediler ki: Bizler zayıf düştük Resulullah
onlara buyurdu ki: Sizler Allaha karşı konuştunuz, Allah
kıyamet gününde korkunuzu zayıflatmasın.
(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât
el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib S.114-115 / Hüseyn bin Abdülvehhâb Uyûn
el-Mucizât S.3 / Şazan bin Cibril el-Kummi el-Fedail S.66-67 / es-Seyyid Haşim el-Behrani Medinetül
Meaciz C.1, S.239 / el-Meclisi Bihârül Envâr C.41, S.194 / Kutbuddin
er-Ravendi el- Haraic Vel-Ceraih C.1,
S.184 / Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i
Beyt-i Resulullah" S.506-507)
13- Ammar es-Sâbitiden: İmam
Ali, Kisra kralının sarayında dolaşırken Kisra
Kralının tahtına oturduktan sonra Müneccimi
çağırdı. Müneccim Dellaf geldikten sonra orada bulunanlarla
birlikte sarayı gezmeye başladı. İmam Ali gördüğü her
şeyi sanki Kral Kisra döneminde yaşamış gibi anlattı.
Bu anlatımıyla İmam Ali herkesi hayrete düşürdü. Sarayda
dolaşmaya devam ederlerken bir kafatası bulurlar. İmam Ali orada
bulunanlardan leğen getirmelerini söyler. Leğen gelince İmam Ali
içine su döker ve kafatasını leğenin içine koymalarını
emreder. Kafatasını leğenin içine koyduklarında
İmam Ali kafatasına: Ey kafatası! Bana haber ver, ben kimim
ve sen kimsin? diye sorar. Kafatası: Sen Emirül Mümininsin. Vasilerin
seyyidisin. İtaat edenlerin imamısın. Zahiren ve batine seni ne
kadar muazzam etseler azdır, sen daha muazzamsın. Ben ise
Allahın kulu ve Emetillahın oğlu Kisra Enü
Şirevanım. İmam Ali ile beraber Sâbât ehlinden olan bir kavim buradan ayrılıp evlerine
gittiler ve ailelerine olanları ve kafatasından
duyduklarını anlattılar ve Emirül Mümininde ihtilafa
düştüler. Sonra İmam Aliyi bulup Kimileri onun hakkında Hristiyanların
Mesih (İsa) hakkında
dediğini ve Abdullah bin Sebe ve arkadaşlarının dediği
gibi (Onun İlâh olduğunu) dediler. Halktan bazıları ona:
Eğer bunları hallerine terk edersen insanlar küfre girecektir
İmam Ali onlardan bu söylediklerini duyunca ashabına: Onlara ne
muamele uygulamamı istersiniz? Dediler ki: Onları Abdullah bin Seba
ve arkadaşlarını yaktığın gibi ateşte
yakmanı istiyoruz İmam Ali onları topladı ve onlara dedi
ki: Bana niye böyle diyorsunuz? dedi. Dediler ki: Kafatasının konuşmasını ve sana ne
dediğini duyduk. Kafatasının bu şekilde konuşması
Allahtan başkasına caiz değildir, bundan dolayı
dediğimizi dedik. İmam Ali onlara: Sözünüzden dönün ve Allaha
tövbe edin dedi.
Onlar: Biz sözümüzden dönmeyeceğiz, bize istediğin muameleyi yap
dediler. Bunun üzerine İmam Ali onların ateşte
yakılmasına emir verdi. Ateş hazırlandı ve onları
ateşte yaktı. Yandıktan sonra İmam Ali halka: Onların
küllerini havaya uçurun buyurdu. Halk onların küllerini havaya uçurduktan
üç gün sonra Sâbât halkı İmam Alinin yanına gelip dediler ki:
Allah Allah Muhammed (saa)in dinine! Ateşte yaktıkların
adamlar eski hallerinden daha güzel bir biçimde evlerine döndüler. İmam
Ali onlara cevaben buyurdu ki: Ben onları yakıp, siz küllerini
havaya uçurmadınız mı? Onlar: Evet, öyle oldu dediler.
İmam Ali buyurdu ki: Ben onları yaktım, Allah da onları
diritti
Bunun üzerine Sâbât halkı şaşırmış halde
oradan ayrıldılar.
(Muhaddis en-Nûri Ö.1320 H.
Müstedrekül Vesâil C.18, S.168-169 Hadis No: 22410
Müesset-i Âlil Beyt H.1408 Kum-İran
Bas.; Seyyid Haşim el-Behrâni Medinetül Meâciz C.1, S.90-91 Müessesetül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut
Bas.; İsbâtül Hüdât C.2, S.491 Hadis No: 320 / et-Tabari Nevâdirül
Mucizât S.22, Hadis No: 5 / es-Seyyid Murtada el-Askeri Abdullah bin Sebâ
C.2, S.188-189 )
Başka bir rivayette Hz. İmam Ali buyurdu ki: Ben onları
yaktım, sonra onları dirittim
Hüseyn bin Abdülvehhâb Uyûn el-Mucizât
S.20-21 Müessesetil Alemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403 Beyrut-Lübnan Bas./
Ebi Ali el-Hüseyn bin Himâm Kitabül Envar / Muhammed Taki Şerif
Sahifetül Ebrâr C.2, Hadis No.78)
14- Ammar bin Yasir ve Zeyd bin Erkam dediler ki:
Bir Safar ayının 17si olan
Pazartesi günü idi. Hz. Ali ile sohbet ederken müthiş bir ses duyduk. Hz.
Ali: Ey Ammar, bana Zülfikarı getir. Dedi. Ben de hemen getiriverdim.
Hz. Ali Zülfikarı kılıfından çıkarıp
bacaklarının üstüne koydu ve Ey Ammar, bu gün bütün Küfe
halkının gammını gidereceğim, müminin imanı daha
da artsın, muhalifin nifakı da daha da artsın. Ey Ammar
kapıdakilere bir bak dedi. Ammar: Kapıyı açtım ve bir
baktım ki, genç bir bayanı deveye bindirip getirmişlerdi. Genç
bayan da bağırıp duruyordu. Yalvararak: Ey yalvaranların
kurtarıcısı, ey büyük güç sahibi, ey kemikleri dirilten, ey
yardımcısı olmayanların koruyucusu, ben sana teveccüh
ettim, senin veline tevessül ettim,
Senin Resul'ünün halifesine kasıt ettim.
Yüzümü ak eyle ve beni bu ızdıraptan kurtar! diye yakınıp
duruyordu. Bayanla bir birlikte binlerce kişi gelmişti. Onların bir kısmı bayanın
lehinde, bir kısmı da aleyhinde idiler. Bayanı deveden indirip
mescide getirdiler. Bayan Hz. Alinin yanına yaklaşıp dedi ki:
Ey mevlam! Ey çekinenlerin imamı! Senin yanına geldim ve seni
kasıt ettim. Bendeki gammı gider, senin buna gücün yeter. Sen
şimdiye kadar olan ve Kıyamet
gününe kadar olacak her şeyi bilensin .
Bunun üzerine
Hz.
Ali Ammara dedi ki: Küfelileri çağır ve onlara de ki:
Allahın, Muhammedin
kardeşine verdiğini görmek isteyen mescide gelsin Ammar çağırınca
mescit bir anda dolup taştı.
Hz. Ali: Ey Şam halkı! Ne
isterseniz sorun dedi. Anında
aralarından ihtiyar birisi ayağa kalkar, selam verir ve Ey mevlam!
Bu bayan benim kızımdır, kendisine Arap kral ve emirlerinden
talip oldukları halde beni aşiretimin nezdinde rezil etti. Oysa ben
Arapların sayılı eşraflarındanım. Ama ne
yazık ki, kızım evimden hamile çıkıp beni rezil etti.
Ben İflisin oğlu Filisim, içim ateşle yanıyor. Ne
yapacağımı şaşırdım dedi. Hz. Ali, bayana:
Babanın iddia ettiği şey hakkında sen ne diyorsun dedi. Bayan: Senin hakkın
için ey mevlam, ben masumum, asla ihanet etmiş değilim. Evet
karnım büyüyor, ama nedenini ben de bilmiyorum. Ama biliyorum ki bunu benden daha iyi
biliyorsun. Ben yalan söylemedim. Ne olur beni kurtar! der. Bunun üzerine Hz.
Ali Zülfikarı alır mimbere çıkar ve: Allahu Ekber! Hak geldi,
batıl yıkıldı, batıl zaten yıkılacaktı
(İsra 81) buyurdu ve Bana Küfenin ebesini getirin dedi. Lebna
adındaki Küfenin ebesi gelince Hz. Ali ona: Ey Lebna, seninle insanlar
arasında bir perde çek ve şu bayanı muayene et ki hamile olup
olmadığını öğren dedi. Ebe, bayanı muayene eder
ve Hz. Aliye: Evet, senin hakkın için ey mevlam! Hamiledir der. Bunun üzerine Hz. Ali, bayanın
babasına: Sen Şamın Asar köyünden değil misin? diye
sorar. Adam: Evet der. Hz. Ali ona:
Sizin oralardan biriniz bana şimdi bir parça kar getirebilir mi? diye
sorar. Adam: Bizim orada kar çoktur,
ama getirmemiz imkansızdır! Der. Hz. Ali: Şehriniz buradan 250
fersah uzaktır der. Adam: Evet! Doğrudur ey mevlam Bunun üzerine
Hz. Ali mübarek elini uzatır ve geri çekince istenilen kadar karla dolu
eli görünür. Oradaki insanlar
şaşakaldılar. Hayretle birbirlerine bakışıp
camiyi gürültüyle doldururlar. Hz. Ali onlara: Susun! buyurur.
İsteseydim karı dağlarıyla beraber getirebilirdim
buyurur. Kar parçasını ebeye verir ve Bayanı al da caminin
dışına çıkar, bir eve girin, bayanın altına bir
leğen koy ve kar parçasını bayanın mahremi altına koy.
Göreceksin içinden 75 derhema ve 2 dank ağırlığında
bir alaka düşecektir buyurur. Ebe, Hz. Alinin dediğini yapar ve
gerçekten alaka düşer, tartılır.
Ağırlığı aynen Hz. Alinin dediği gibi
çıkar.
Bayan temize çıkınca, Hz. Ali
bayanın babasına döner ve: Ey ebel ğadab! Kızını
al ve git. Allaha yemin olsun ki hayatında hiçbir erkekle ilişkisi
olmamıştır. Ancak 10 yaşındayken bir gün girdiği
bir suyun içinden kızın içine farkına varmadan bir alaka girip
yerleşerek bu duruma gelene kadar karnında büyümüştür buyurur.
O anda kızın babası Hz. Aliye: Tanıklık ederim ki,
sen rahimdekileri ve damarlardakini bilensin. Sen dinin kapısı ve
direğisin. Bu mucizeyi gören
Küfeliler Hz. Aliye: Ey Emirül Müminin, bizde uzun zamandır
yağmur yağmadı, bize rahmet olsun diye dua eder misin? Ey
Muhammedin ilminin varisi! dediler. Hz. Ali ayağa kalkar ve eliyle
göğe işaret eder. Anında yağmur yağmaya başlar.
Sular taşınca Küfe halkı Hz.Aliye: Bu kadar bize yeterlidir
dedi. Bunun üzerine Hz. Ali bazı kelimeler söyledi. Yağmur durdu, ardından
güneş çıktı. Ali bin Ebi Talibin faziletinde şüphe edene
Allah lanet etsin.
(el-Meclisi Bihârül Envâr C.40,
S.277-280 Müessesetül Vefa 1404 H Beyrut Bas./ Şâzân bin Cibrîl el-Kummi
el-Fedâil S.155-158 Darür Radiy 1363
H. Kum Bas. / Hüseyn bin Abdülvehhâb
Uyûn el-Mucizât S.25-28 Müessesetil Alemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403
Beyrut Bas. / El-Hatip Şeyh
Muhammed Ridâ el-Hakîmi Selüni kable en Tefkudûni C.2, S.259-262 / er-Ravda S.32-33 / Yunus
Ramadân Buğyetüt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib S.311-313; Seyyid
Haşim el-Behrâni Medinetül Meâciz C.1, S.264-266 Müessesetül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut
Bas. / Muhammed Taki Şerif Sahifetül Ebrâr C.2, Hadis No.69)
15- El Hüseyn
bin Ali Deynuri, Muhammed bin el-Hüseyinden, İbrahim bin Gıyastan,
Ömer bin Sabitten, İbn-i Ebi Habibten, el-Haris el-Avardan rivayet
ederken Hz. Ali, kadılık yaparken yanındaydım.
Kocasını şikayet eden bir kadın gelir ve ifadesini verir.
Ardından Hz. Ali, kadını haksız bulur. Kadın kabul
etmeyip müthiş öfkelenerek Ey
Emirül Müminin, bana zulümle hükmettin. Allah bunu mu sana emretti? deyince
Hz. Ali ona: Sus ey selfa, ey muhi, ey karda, sana hakkıyla hükmettim
buyurdu. Kadın Hz. Aliden bu sözleri duyunca huzurundan
uzaklaştı. Peşinden Hureys oğlu Amru gitti. Ona
yetişir ve: Bayan! Senden acaip hareketler gördüm, Hz. Alinin sana
söylediği kelimeler nedir ki, sen onlardan hiçbirine cevap veremedin!
der.
Kadın: Ey Allahın kulu,
Alinin bana söylediklerini bir Allah bilir bir de ben. Ondan
uzaklaşmamın sebebi de bana daha büyük şeyler söylemesinden
korktuğum içindir. Amru dedi ki: Bana bildir, sana neler söyledi? Kadın dedi ki: Bana ey selfa dedi. Manası sen
diğer kadınların adet gördüğü yerden adet görmezsin Ali
yalan söylemedi, doğrudur, ben gerçekten böyleyim. Bana: ey muhi dedi.
Doğrudur, ben erkeklere eş değilim, kadınlarla
görüşürüm. Bana ey karda dedi. Doğrudur, ben kocamın evine
sadık değilim ve ona bağlı da değilim dedi. Amru:
Ali bunu nereden bildi, sihirbaz veya kahin midir, sende olan şeyleri
sana haber etti. Bu büyük bir ilimdir? diye sorar. Kadın: Ey
Allahın kulu! Ali, asla sihirbaz veya kahin değildir. Ancak
nübüvvetin Ehl-i Beytindendir. Kendisi Resülullah (saa)ın vasisi ve
varisidir. Kendisi Resulullahtan gördüğünü insanlara bildirir. O, Allahın
bu yaratıkları üzerine peygamberimizden sonra onun hüccetidir dedi.
Daha sonra Amru meclisine döner. İmam Ali ona: Ey Amru! Benim sihirbaz
olduğumu nasıl düşünebilirsin? der. Amru: Affet beni ey Emirül Müminin der.
Hz. Ali ona: Bunun hesabını Allaha vereceksin buyurur. Hz. Ali:
Benim mucizelerimi garip görmeyin. Çünkü bu Allahın resulüne
öğretip resulünün de bana öğretmesindendir. Bildiğiniz gibi
Yuşa bin Nun, Hz. Musanın vasisi, Asaf bin Berhiya da Hz.
Süleymanın vasisidir. Yuşa Güneşi durdurdu. Asaf da
Belkısın tahtını bir göz kırpmasıyla
getirdiği zaman Asaf, kitabın bir ilmini bildiğini söylediyse,
ben onlardan çok daha güçlüyüm. Çünkü kitap ilminin tümü bendedir buyurdu.
(Hüseyn bin Abdülvehhâb Uyun el-Mucizât
/ Şeyh Müfîd el-İhtisâs S.305-306 / Muhammed bin el-Hasan bin Furuh
es- Saffâr Besâirüd Deracât S.359-360 / el-Meclisi Bihârül Envâr C.41,
S.291-293 / El-Hatip Şeyh Muhammed Ridâ el-Hakîmi Selüni Kable
en-Tefkudûni C.2, S.335-336 Mektebetis Sadr 1415 Tahran Bas)
16- Resulullah
sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
Yâ Ali, kâlellâhu li: Beastü Aliyyen meal enbiyâi bâtinen ve
meak zâhiren
Meali: Ey Ali, Allah bana buyurdu ki: Ben
Aliyi peygamberlerle gizli olarak, seninle de açık olarak beraber
gönderdim
(Nimetullâh el-Cezâiri el-Envârun
Numaniyye C.1, S.30 / Yunus Ramadân
Buğyetüt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib S.442 Müessesetül Alemi
lil Matbuât H.1413 Beyrut Bas. / Ahmet er-Rahmâni el-Hemedâni el-İmâm
Ali S.86 / Hafız Recep el-Bersi Meşarik-u Envâr el-Yakin S.248 /
es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Gâyetül Merâm C.3, S.17 / eş-Şeyh
Muhammed el-Muzaffari el-Katra S.112 H.1407 Kum Bas./ Mirza Muhammed Taki
Sahifetül Ebrâr C.2, S.39 Dârül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / Nimetullâh el-Cezâiri Kısasul Enbiyâ
S.91, Mektebet-i Ayetullah el-Meraşi H.1404 Kum Bas./ Kudsiyyât
Kitabı.)
17- Resulullah
(saa): şöyle buyurdu: Me min nebi illâ ve büisa meahü Ali bâtinen ve mai
zâhiren
Meali: Hiçbir peygamber yoktur ki, onunla
Ali gizli olarak gönderilmiş olmasın, benimle ise açık olarak
gönderilmiştir.
(Ahmet er-Rahmâni el-Hemedâni
el-İmâm Ali S.86; İbin Ebi Cemhur el-İhsâi el-Meclâ S.368)
18-
Resulullah (saa): şöyle buyurdu: Büisa Aliyyen ma külli nebi
sirren ve mai cehren
Meali: Ali, bütün peygamberlerle gizli
olarak, benimle ise açık olarak gönderildi.
(İbin Ebi Cemhur el-İhsâi
el-Meclâ S.309; Ahmet er-Rahmâni
el-Hemedâni el-İmâm Ali S.86 / Şerh-i Dua el-Cevşen S.104
/ Camiül Esrar S.382, 401, Hadis No:
763-804 / El-Mürâkibât S.259 / es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Gâyetül
Merâm C.3, S.17 / es-Seyyid Ali Aşur Âli Muhammed C.1, S.58,113,129 /
el-Molla el-Hadi el-Sebzevari Şerh-ül Esmaül Hüsna S.28)
19- Resulullah
(saa): şöyle buyurdu: Yâ Ali künte meal enbiyâi sirren ve mai
cehren.
Meali: Ey Ali, sen peygamberlerle
sır olarak benimle ise açık olarak beraberdin.
(Es-Seyyid Ali el-Milani Nefhâtül Ezhâr
C.5, S.111, 306 / Mirza Muhammed Taki Sahifetül Ebrâr C.2, S.39 Dârül Cîl
H.1414 Beyrut Bas./ Merkez el-Mustafa Bad Mâ Nüzile Fi Emiril Müminin Ali
Aleyhisselam Minel Ayat il Kuraniyye
S.705 / Merkez el-Mustafa Min Akvâl es-Sahâbe vet-Tabiîn ve Eimmetil
Mezâhib vel Müfekkirîn Fi Ali s.1240)
20- Hz. Ali
Aleyhisselam da şöyle buyurdu: Enâ künte meal enbiyâi bâtinen ve ma
Resulullâhi zâhiran
Meali: Ben peygamberlerle gizli,
Resulullah ile açık olarak beraberdim.
(el-Humeyni Misbâh ül Hidâye S.142)
21- Resulullah
(saa): şöyle buyurdu: Yâ Ali innallâha eyyede bike en nebiyyîn sirren ve
eyyedeni bike cehren.
Meali: Ey Ali, Allah Peygamberleri gizli
olarak seninle teyit etti, beni de seninle açık olarak teyit etti.
(Seyyid Hâşim el-Behrâni Hilyetül
Ebrâr C.2 - S.17 / es-Seyyid Haşim
el-Behrani Medinetül Meâciz C.1, S.144 ve Meâcizül İmam Ali S.56)
22- İmam
Ali (a.s) şöyle buyurdu: Allahu Tealanın hiçbir peygamber
göndermemiş ki ben onun borcunu ve vad ettiğini yerine getirmiş
olmayayım...
(El-Meclisi "Bihâr'ül Envâr"
c.39, s.350)
23-
Buyurdu ki: Senin gücünü kardeşinle arttıracağız.
Ayetlerimizle ikinize de öyle bir güç vereceğiz ki onlar, size
erişmeyecektir (Kasas 35. Ayet)
Hafız Şeyh Recep el-Bersi
şöyle naklediyor:
Firavn, Allahın laneti üzerine
olsun, Harunun Musaya katılıp onun huzuruna geldiklerinde Firavnun
kalbine bir korku girdi. Çünkü ikisinin
önünde ata binmiş, elbiseleri ve kılıcı altından olan
bir şahısı görmüştü.
Firavn da altını çok seven birisiydi. O süvari Firavna dedi
ki: Bu iki adama (Musa ve Haruna) icabet et! Yoksa seni öldürürüm. Bundan
korkan ve çekinen Firavn, Musa ve Harunun dışarı emanet içinde
çıkmalarına müsaade etti. Onlar çıktığında
kapıcısını yanına çağırtıp
cezalandırdı. Kapıcıları ise Firavnun izzeti üzerine Musa ve Harundan başka hiç
kimsenin kapıdan içeri girmediğine yemin ettiler. Bu süvari İmam
Ali aleyhisselamın misali idi. Onunla şanı yüce olan Allah
önceki peygamberlere sırren ve peygamber efendimiz Muhammed (saa)e ise
açık olarak güç vermişti. Nitekim kendisi Allahın en büyük
ayetlerindendir ki, onunla nice velisine kıldı. O suret ile hep
yardımcı olmuştu. Evliyalar da o büyük kelime ile dua ederlerdi
ki, duaları kabul olunur ve darlığa düştüklerinde onunla
kurtulurlardı. Buna şanı yüce olan Allah şöyle işaret
etmiştir: Ayetlerimizle ikinize de öyle bir güç vereceğiz ki onlar,
size erişmeyecektir Abdullah bin Abbas dedi ki: Bu en büyük ayet o
süvari ve sultan olmuştu
(Hafız Recep el-Bersi Meşâriku
Envârül Yakîn Fî Esrâr Emirül Müminin S.81 / Yunus Ramadân Buğyetüt
Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib S.442-443 / es-Seyyid Radi el-Musevi
el-Müstanbat el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra C.1, S.66 Tahran
Bas. / es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Medinetül Meâciz C.1, S.143-144
Müessesetül Meârif el-İslamiyye H.1413 Bahman bas. Ve Hilyetül Ebrâr
C.2, S.16 / Merkez el-Mustafa Bad Kerâmet Emirül Müminin ve Mucizâtihi
S.1168 / Merkez el-Mustafa Nimâzic Min Kerâmet el-Eimme ve Mucizâtihim S.1242
/ es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Meâcizül İmâm Ali S.55 / Enis Emir
Kuranda Ehl-i Beyt S. 203 / Muhammed bin Abdullah bin el-Hakim
en-Nişaburi Fedâilül Aşra)
24- İmam
Ali (a.s) şöyle buyurdu: Allaha ant olsun ki, ben İbrahimle beraber
ateşteydim ve ona ateşi soğuk ve selamet yapan benim. Nuh ile
beraber gemideydim ve onu bataklıktan kurtardım. Musa ile beraberdim
ve ona Tevratı öğrettim. İsayı beşikte
konuşturdum ve ona İncili öğrettim. Süleyman ile
halının üzerinde beraberdim, rüzgarları onun emrine verdim.
(Nimetullah el-Cezairi el-Envar ün
Numaniyye C.1, S.31 / eş-Şeyh Muhammed el-Muzaffari el-Katra
S.112 H.1407 Kum Bas./ Hafız Recep
el-Bersi Meşâriku Envârül Yakîn Fî Esrâr Emirül Müminin S.248 /
es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Gâyetül Merâm C.3, S.17 / Mirza Muhammed
Taki Sahifetül Ebrâr C.2, S.39 Dârül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / es-Seyyid Ali
Aşûr Âli Muhammed C.1, S.130 / et-Tebrizi el-Ansari el-Lematül Beyda
S.222)
25- Sıffîn
harbine giderken askerler çok susamışlar idi. Su aradılar.
Rastladıkları bir kilisenin râhibi, falan yerde bir çeşme
vardır, dedi. Askerler bulundukları yerden o istikâmete
gidiyorlardı. Şâh-ı Merdân Alî kerremallahu vechehü başka
tarafa gitmeyiniz, o tarafda bir taş görüp, işâret edip, bunu
kaldırınız buyurdu. Bütün askerler, o taşı
kaldırmaktan âciz olup, kaldıramadılar. Hazret-i Alî
radıyallahü teâlâ anh o taşı kaldırdı.
Altından, hoş ve güzel, kaynayan su çıktı. Bütün asker o
sudan içip, kandıkdan sonra, yine o kaynak üzerine o taşı koyup,
kapattılar. Rahip, bu kerâmeti görüp, dedi ki, ey azîz! Sen Resûl müsün?
Alî radıyallahü anh, hâyır, velâkin Resûlün vasîsiyim buyurdu.
Râhib ihlâs ile Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem hazretlerine
îmân getirip, Müslüman oldu. Hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh ona
Müslüman olmasının sebebini sorduğunda şöyle cevâb verdi:
Yâ Ebâ Hasen [Hasenin babası]. Önceki geçenlerimizden işitmişiz
ve kitaplarımızda yazılıdır ki, bu mevkîde bir
çeşme var. Onun açığa çıkması Resûl veyâ Resûlün
vasîsi olmadıkça, müyesser olmaz. [Yanî ancak onlar açığa
çıkarır.] Bugün ise sizden bu kerâmet açığa
çıktı. Anladım ki, siz Resûlün vasîsisiniz!
İşittiğim ve gördüğüm muhakkak olup, murâdıma erdim.
Nakl edilmiştir ki, dünyâyı terk
edip, Alî radıyallahü teâlâ anh hazretlerinin hizmetinde bulunup,
muhârebeye katılıp, şehit oldu. Hazret-i Mürtezânın
radıyallahü teâlâ anh güzel ahlâkının vasıflarından
yazmak ve anlatmak insan kudretinin dışındadır. Onun
hâllerini müşâhede imkânsızdır.
(Kıta):
Bir serverin ki, güzelliğini anlatmak
kolay değildir,
Vasfı (Hel etâ) ola, medhi (İnnemâ).
Lâyık değil ki, onun zâtını vasf etmek,
Eteğine bulaşan Sühâ yıldızı ile.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6. Bab
Ellialtıncı Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvve)
26- Fırat
Nehri taşacak kadar coştuğunda, Müminlerin Emiri Ali (as)'nin
ashabı huzuruna gelip durumu bildirdiler. Bunun üzerine Emirül Müminin
Ali, Fıratın kenarına gidip sopasını yere
vurduğunda, Fırat iki adım geri gitti. Sonra sopasını
bir daha yere vurduğunda Fırat iki adım daha geri gitti.
(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât
el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib S.114 Seyyid Murtada Yayını 1902
Tahran Bas.; Enis Emir Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah S.506)
27- Kûfe
ehâlisi dediler ki: Yâ Emîr-el müminîn. Fırat suyu bu sene azdı. Çok
ekinleri zâyi eyledi. Ne olur, Allahü teâlâ hazretlerinden dileyesin ki, su az
olsun. Hazret-i Alî radıyallahü anh seâdethânelerine girdi. Halk
kapıda beklerler idi. Sonra dışarı çıktı.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem hazretlerinin cübbesini
üzerine giymiş, mubârek sarığını başına
koymuş, asâsını eline almıştı. At istedi. Ata
bindi. Orada olanlar ve çocuklar etrâfında olmak üzere, Fıratın
kenârına geldiler. Aşağı indi. İki rekat namâz
kıldı. Durdu. Asâyı mübârek eline aldı, köprünün üstüne
çıktı. Hasan ve Hüseyin radıyallahü teâlâ anhümâ hazretleri de
berâber çıktılar. O asâ ile sudan tarafa bir defa işâret eyledi.
Su bir miktar azaldı. Buyurdu ki, bu kadar yeter m mi? Hepsi dediler ki:
Yâ Emîr-el Müminîn, kifâyet eder.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Yetmişsekizinci Menâkıb)
28- Bir gün
Hz. Cebrail (a.s), Resulullahın (s.a.a) yanında iken Hz. Ali (a.s)
gelir. Cebrail (a.s) o zaman ayağa kalkar.
Resulullah (s.a.a), Hz. Cebraile (a.s):
Bu genç için mi ayağa kalkıyorsun? diye sorar.
Cebrail (a.s) der ki: Çünkü onun benim
üzerimde öğretme hakkı vardır.
Resulullah (s.a.a): Nasıl bir
öğretme hakkı vardır, ey Cebrail? diye sorar.
Cebrail (a.s) der ki: Allah-u Teala beni
yarattığında bana sordu ki: Sen kimsin, adın nedir, ben
kimim ve adım nedir? Ben ne cevap vereceğime hayret ettim. O zaman, nurlar
aleminden bu genç geldi ve bana ne cevap vereceğimi öğretti. Bana
buyurdu ki: Sen Celil olan Rabbimsin ve adın Cemildir, ben de zelil olan
kulum ve adım da Cebraildir. Bunun için ona ayağa kalktım ve
onu tazim (saygıyla selamladım) ettim.
Resulullah (s.a.a): Ey Cebrail,
yaşın kaç? diye sorar.
Hz. Cebrail (a.s) der ki: Ey Resulullah,
Arşta bir yıldız var ki, her otuz bin yılda bir kez
çıkıyor. Onun otuz bin kez çıktığını gördüm
Resulullah Cebraile buyurdu ki: Ey
Cebrail, o yıldızı görsen tanır mısın ?
Cebrail dedi ki: Nasıl tanımam, tabi ki tanırım.
Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: Ey Ali, emameyi cephenden çıkar.
İmam Ali, emameyi cephesinden çıkarınca yıldızı
onun yüzünde gördü.
(Hüccetül İslam Muhammed Taki
Şerif Sahifetil Ebrâr c.2, s.34 / Nimetullah el-Cezairi Envârün
Numâniyye C.1, Bab: 1, S.15 / Yunus Ramadan Buğyetüt Tâlib fi Marifeti
Aliyyibni Ebi Tâlib s.295 Beyrut Bas. / Şeyh Ali en-Nimazi Müstedrek
Sefinetül Bihâr C.2, S.23 / eş-Şeyh Muhammed el-Muzaffari
el-Katra S.114 H.1407 Kum Bas. /
es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Gâyetül Merâm C.3, S.18 / el-Hafız
Recep el-Bersi Meşârik-u Envârül Yakin Fi Esrâr Emirül Müminin S.108
Seyyid Ali Aşurun Tahkiki. /
es-Seyyid Ali Aşûr Âli Muhammed C.1, S.131-132; C.2, S.28 / es-Seyyid Haşim el-Behrâni Ravdatül
Ârifin / Kutbuddin Muhammed bin Ali bin Abdulvehhab el-Eşkûri Hayvetül
Kulûb / Büstânül Kerâme )
29- Selman
el-Fârisiden buyuruyor ki: Ömer bin Hattaba halifeliği devrettikleri
zaman, ben, Hasan, Hüseyin, Muhammed bin Hanefiyye, Muhammed bin Ebi Bekir,
Ammar bin Yâsir ve Mikdat bin Esved el-Kindi Allah onlardan razı olsun
İmam Alinin evinde bir arada beraberdik. Hasan hazretleri İmam
Aliye sordu ki: Ey Emirül Müminin! Süleyman aleyhisselam rabbinden
başkasına daha verilmemiş bir mülk istemişti ve ona bu mülk
verildi. Sen Süleymanın sahip olduğu mülke sahip misin? İmam Ali buyurdu ki: Taneyi yaran
Allaha ant olsun ki, Davut oğlu Süleyman şanı yüce olan
Allahtan mülk istemişti ve Allah ona istediğini verdi. Senin baban
da öyle bir mülke sahip ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellemden
başka ne öncekiler, ne de sonrakiler bu mülke sahip olmuştur. Hasan
hazretleri sordu ki: Ey Emirül Müminin! Şanı yüce olan
Allahın sana vermiş olduğu faziletin kerametini göstermeni
istiyoruz İmam Ali buyurdu ki: İnşallah sizlere bu
kerametlerimi göstereceğim Emirül Mümimin Ali ayağa kalkıp
abdest aldı, iki rekat namaz kıldı, sonra da Allaha hiç
kimsenin anlamadığı dualarla dua etti. Sonra eliyle batıya
doğru işaret etti, hızlı bir şekilde bir bulut gelip
evin üstünde durdu, onun yanında da bir bulut daha geldi. Emirül Müminin
ona buyurdu ki: Ey bulut, Allahın izniyle in. Bulut inip dedi ki:
Allahtan başka hiçbir ilah yoktur, Muhammed Allahın Resulüdür,
sen de onun halifesi ve vasisin. Her kim senden şüphe ettiyse helak oldu,
her kim de sana tutunduysa kurtuluş yoluna geldi Sonra bulut yere
halı gibi serildi. Sonra Emirül Müminin Buluta oturun buyurdu. Oturduk
ve yerimizi aldık. Sonra diğer buluta işaret etti. Bulut hemen
inip önceki bulutun söylediği
sözlerin aynısını söyledi. Sonra İmam yalnız başına
onun üzerine oturdu ve bazı kelimeler söyledi ve ona batıya
doğru hareket etmesi için işaret etti. Bulutlar yükselmeye ve
ilerlemeye başladılar. Sonra Hasan hazretleri dedi ki: Ey Emirül
Müminin! Davut oğlu Süleyman aleyhisselama parmağındaki yüzük
ile ona itaat ediyorlardı. Emirül Müminine ne ile itaat ediliyor?
Emirül Müminin Ali buyurdu ki: Ben Allahın yeryüzündeki gözüyüm, ben
Allahın yaratıkları üzerine onun diliyim, ben Allahın
sönmeyen nuruyum, ben içinden geçilmesi gereken kapısıyım, ve
onun yaratıkları üzerine onun hüccetiyim. Sizlere Davut oğlu
Süleymanın yüzüğünü göstermemi ister miydiniz? Hazır
olanların hepsi dediler ki: Evet, isteriz. İmam Ali, elini cebine
koyup içinden altından kırmızı yakutlu bir yüzük
çıkadı. Üstüne şöyle bir yazı yazılı idi:
Muhammed ve Ali Bu durum karşısında hayret ettik.
İmam Ali buyurdu ki: Sizlere
Süleyman (as)ı göstermemi ister miydiniz? Hazır olanların
hepsi dediler ki: Evet, isteriz. İmam Ali ayağa kalkıp
dışarı yürüdü ve hepsi onu takip ettiler. Birden kendilerini bir
bahçede gördüler. Orada her çeşit meyve, ötüşüp uçan çeşitli
kuşlar ve renk renk akan ırmakları gördüler. Uçuşan
kuşlar, Emirül Müminin Aliyi gördüklerinde hepsi etrafında
uçuşmaya başladılar. Bahçenin ortasına
vardıklarında, orada bir seririn üzerine genç birinin uzanıp
yattığını gördüler. Emirül Müminin cebindeki yüzüğü
çıkarıp o gencin parmağına taktığında,
Süleyman (as) olan bu genç hemen ayağa kalkıp şöyle dedi:
Selamün aleyküm ey Emirül Müminin. Ey Alemlerin Rabbinin peygamberinin
vasisi. Allaha ant olsun ki sen, en büyük sadık ve en azim faruksun. Sana
tutunanlar kurtulmuş ve seni terk edenler de şüphesiz olarak
kaybetmişlerdir. Ben şanı yüce olan Allahtan siz Ehl-i Beytin
hürmeti ve kerameti hakkı için mülkümü istemiştim ve bununla
isteğim yerine getirildi
Biz Süleyman aleyhisselamdan bunları
duyunca kendimi tutamayarak, Emirül Müminin Alinin ayaklarına
kapandım, ayaklarını öperek, Allahın onlardan her tür kiri
günahı giderip onları tertemiz kıldığı Ehl-i
Beytin velayetine tabi kıldığı için Allaha hamd ettim.
Sonra da arkadaşlarımın hepsi benim
yaptığımı yaptılar.
Sonra Emirül Müminine: Kâfın
arkasında ne var? diye sordum. Buyurdu ki: Onun arkasındaki ilim
size ulaşmamıştır. Dedik ki: Peki siz biliyor musunuz, Ey
Emirül Müminin? Buyurdu ki: Onun arkasındaki bilgisi benim için bu
dünyanın hali ve içindeki ilim gibidir. Ben ona Resulullah (saa)tan sonra
hafizim, şahidim, sonra benden sonra çocuklarım olan vasiler. Sonra
buyurdu ki: Ben gök yollarını yeryüzü yollarından daha iyi
tanırım. Meknun ve mahzun isim biziz. Allaha onunla sorulursa icabet
edeceği güzel isimler biziz. Arşın üzerine yazılan isimler
biziz. Bizim için Allahu Teala göğü, yeryüzünü, Arşı, Kürsiyi,
cenneti, cehennemi yarattı. Melekler, tesbihi, takdisi, tevhiti, tehlili,
tekbiri bizden öğrendiler. Ademin Rabbinden onlarla telakki edip, onun
tövbesini kabul ettiği kelimeler biziz.
(el-Meclisi Bihârül Envâr C.27, S.33-40 Müessesetül Vefa 1404 H Beyrut Bas. / Seyyid
Haşim el-Behrâni Medinetül Meâciz C.1, S.237-241 Müessesetül Alemi Lil
Matbûât H.1423 Beyrut Bas./ Mirza Hüseyin en-Nuri et-Tıbrisi Nefsir
Rahman fi Fadail Selman S.471-476 / Hasan bin Süleyman el-Hilli el-Muhtadar
S.71-76 Menşurat el-Matbaatil Hayderiyye H.1370 Necef Bas. / Şeyh Ebu
Hasan el-Mirandi Mecmaün Nureyn S.216-221 / es-Seyyid Radi el-Musevi
el-Müstanbat el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra C.1, S.121-122
Tahran Bas. / Mirza Muhammed Taki Sahifetül Ebrâr C.2, S.48-50 Dârül Cîl
H.1414 Beyrut Bas. / Merkez el-Mustafa Bad Keramet Emirül Müminin ve
Mucizatihi S.1218-1219 / Merkez el-Mustafa Nimazic Min Kerametil Eimme ve
Mucizatihim S.1275-1276 / Merkez el-Mustafa Ammar bin Yasir C.2, S.108 /
Minhâcit Tahkîk İlâ Sevâit Tarîk / El-Erdebili Hadikatüş
Şia / Nevadirül Hikme / Ensabün Nevasib)
30-
Tarihçiler şöyle rivayet etmişlerdir: Bir gün Resulullah
(saa)ın huzurunda bir cinni vardı. Müşkül konular hakkında
sorular soruyordu. Müminlerin Emiri Hz. Ali (as)nin peygamber efendimize
doğru geldiğini gören cinni o kadar ürktü ve korktu ki, bir kuş
şekline dönüşüp titremeye başladı ve dedi ki: Ey
Resulullah! Beni koru! Resulullah (saa) buyurdu ki: Seni kimden
koruyayım? Cinni dedi ki: Sana doğru gelen şu genç adamdan!
Resulullah buyurdu ki: Hangi sebepten dolayı bu genç adamdan korkuyorsun
Cinni dedi ki: Tufan olduğunda Nuhun gemisini batırmak için elimi
uzattığımda bu genç elimi vurup kesmişti.
Cinni kesilen elinin yerini çıkarıp
gösterdi. Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: Evet, doğru söylüyorsun, o
genç budur
(Hafız Recep el-Bersi Meşâriku
Envârül Yakîn Fî Esrâr Emirül Müminin S.85 ve Levâmiül Envâr / Yunus
Ramadân Buğyetüt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib S.443 Müessesetül
Alemi lil Matbuât H.1413 Beyrut Bas. Es-Seyyid Haşim el-Behrani Medinetül
Meaciz C.1, S.142 ve Hilyetül Ebrâr
C.2, S.15 / Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi Mecmaün Nureyn S.190-191/ es-Seyyid Radi el-Musevi el-Müstanbat
el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra C.1, S.66-67 Tahran Bas. /
Mirza Muhammed Taki Sahifetül Ebrâr C.2, S.38-39 Dârül Cîl H.1414 Beyrut
Bas. / Enis Emir Kuranda Ehl-i Beyt S. 204 / Merkez el-Mustafa Bad Kerâmet
Emirül Müminin ve Mucizâtihi S.1168 / Merkez el-Mustafa Nimâzic Min Kerâmet
el-Eimme ve Mucizâtihim S.1242)
31- Bir gün
Resulullah (saa) bir başka cinni ile oturup sohbet ederken, Müminlerin
Emiri İmam Alinin geldiğini fark eden cinni korkmuş ve
demiş ki: Ey Resulullah! Bu gelen gençten beni koru! Resulullah (saa)
buyurdu ki: Bu genç sana ne yaptı ki? Cinni dedi ki: Süleymana
karşı çıktığımda o bana karşı cinler
göndermişti. Ben o cinlere karşı mücadele ederken bu genç süvari
olarak üzerime geldi ve beni esir alarak yaralamıştı.
İşte vurduğu yer şurasıdır ve halen iyileşmedi
O anda Cebrail inerek dedi ki: Hak sana selam okur ve buyurdu ki: Ben hiçbir
peygamber göndermemişim ki Aliyi onunla beraber sır olarak
göndermiş olmayayım. Onu seninle ise açık olarak gönderdim
(Hafız Recep el-Bersi Meşâriku
Envârül Yakîn Fî Esrâr Emirül Müminin S.85 ve Levâmiül Envâr / Yunus
Ramadân Buğyetüt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib S.443 Müessesetül
Alemi lil Matbuât H.1413 Beyrut Bas. Es-Seyyid Haşim el-Behrani
Medinetül Meaciz C.1, S.142 ve
Hilyetül Ebrâr C.2, S.15 / Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi Mecmaün
Nureyn S.190-191/ es-Seyyid Radi
el-Musevi el-Müstanbat el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra C.1,
S.66-67 Tahran Bas. / Mirza Muhammed Taki Sahifetül Ebrâr C.2, S.38-39
Dârül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / Enis Emir Kuranda Ehl-i Beyt S. 204 / Merkez
el-Mustafa Bad Kerâmet Emirül Müminin ve Mucizâtihi S.1168 / Merkez
el-Mustafa Nimâzic Min Kerâmet el-Eimme ve Mucizâtihim S.1242)
32- Fedailül
Aşra kitabının yazarı rivayet etti ki, bir cinni Resulullah
(saa)ın meclisinde oturmuştu, İmam Ali içeri girdi, cinni
kayboldu, İmam Ali gidince Cinni kendi yerine geri geldi. Resulullah
cinniye sordu ki: İmam Alinin yanından niye kayboldun? Cinni dedi
ki: Ali beni yaraladı. Resulullah (saa): Nasıl yaralasın ki,
sen sadece Süleyman as zamanında zuhur edersin? Daha sonra Resulullah
buyurdu ki: Allahu Teala Alinin suretinde peygamberlerle beraber savaşan
bir melek yarattı.
(es-Seyyid Haşim el-Behrani
Medinetül Meaciz C.1, S.143Müessesetül Meârif el-İslamiyye H.1413
Bahman bas./ Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi Mecmaün Nureyn S. 191/ Muhammed
bin Abdullah bin el-Hakim en-Nişaburi (Ö.H.405) Fedâilül Aşra /
Merkez el-Mustafa Bad Kerâmet Emirül Müminin ve Mucizâtihi S.1168)
33- Ammar bin
Yasir hazretleri dedi ki: Müminlerin Emiri Hz. Ali (as) ile beraber giderken,
karıncalarla dolu bir vadiye vardık. Ben ona: Ey Müminlerin Emiri,
Allahın yarattıklarından bu karıncaların
sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi mevcut
olduğunu bilen birini bilir misin? diye sordum. Hz. Ali şöyle cevap
buyurdu: Evet, ben bir kişiyi tanırım ki bu karıncaların
sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi
olduklarını bilir. Ben dedim
ki: O kişi kimdir? Buyurdu ki: Ey Ammar, Yâsin süresindeki (12.Ayet) Biz,
her şeyi apaçık bir imamda saymışız ayetini
okumadın mı? Dedim ki: Evet ey mevlam. Bunun üzerine Müminlerin Emiri
şöyle buyurdu: İşte o apaçık İmam, benim.
(Karıncaların sayısını, içlerinde kaç erkek ve kaç
dişi olduklarını ben bilirim)
(Süleyman el-Kunduzi "Yenabi' ul
Mevedde" s.77 / es-Seyyid Haşim el-Bahrani el-Hüseyni el-Burhan
fi-tefsir-i Kuran Tahran bas.1415 c.5, s.7 / Hüseyn bin Ahmed el-Hüseyni
Tefsir-i İsne Aşar Tahran 1. bas.1363 c.11, s.62-63 (farsça) /
Hüccetül İslam Muhammed Taki Şerif Sahifetil Ebrar c.1, s.113 /
El-Hatip Şeyh Muhammed Ridâ el-Hakîmi Selüni kable en Tefkudûni C.2, S.160-161; Şazan bin Cibril
el-Kummi er-Ravda S.2 / Şazan bin
Cibril el-Kummi el-Fedâil S.98 / el-Meclisi Bihârül Envâr C.40, S.176 /
es-Seyyid Haşim el-Behrani Medinetül Meâciz C.2, S.133 / Şeyh
Cafer en-Nakdi Envârül Aleviyye S.89)
34- Ebu
Zer dedi ki: Karıncalarla dolu bir vadiden
geçiyorduk. Hz.Aliye: Tenzih ederim bunların sayısını
bilene dedim. Bana dedi ki: Öyle deme!
Bunları yaratanı tenzih ederim, de. Ben bunların
sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi
olduklarını Allahın izniyle bilirim .
(Süleyman el-Kunduzi "Yenabi' ul
Mevedde" Bab: 14, S.77; Muhammed Rıda el-Kummi el-Meşhedi
Kenzüd Dekaik ve Bahrül Garaib Tahran 1. bas. 1366 c.11, s.63 / es-Seyyid
Haşim el-Bahrani el-Hüseyninin el-Burhan fi-tefsir-i Kuran Tahran
bas.1415 c.5, s.7 / / eş-Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Hasan
et-Tusinin Misbahül Envar / Hüccetül İslam Muhammed Taki
Şerifin Sahifetil Ebrar c.1, s.109 / Yunus Ramadân Buğyetüt
Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib S.401 Müessesetül Alemi lil Matbuât
H.1413 Beyrut Bas.; es-Seyyid Haşim el-Behrâni Medinetül Meâciz C.2,
S.132-133; Ahmet er-Rahmani el-Hemedani el-İmam Ali S.145; es-Seyyid
Şeref üd-Din el-Hüseyni Tevilül Âyât ez-Zâhira C.2, S.490)
35- Allame İbn-i Ebi Cumhur el- İhsai
şöyle naklediyor:
Cabir-i Ensari şöyle rivayet
etmiştir: Basrada (Cemel Savaşında) Hz. Ali (a.s)la birlikte
idim. Yetmiş bin kişi bir kadınla (Aişe ile)
toplanmışlardı, savaştan kaçan her insanın; Ali beni
hezimete uğrattı, yaralanan her şahsın; Ali beni
yaraladı, can veren herkesin; Ali beni öldürdü dediklerini gördüm.
Ordunun sağ kolunda olduğumda Hz. Alinin sesini duyuyordum; sol
kolunda olduğumda yine onun sesini duyuyordum. Talhanın can
verdiği an onun yanından geçerken; Kim bu oku sana attı
dediğimde; Ali bin Ebi Talib attı dedi. Bunu duyunca; Ey
Bilkıys ve İblis hizbi! Ali ok atmamıştır, onun elinde
sadece kılıcı vardır dedim. Talha dedi ki: Ey Cabir!
Alinin göğe çıktığını, yere indiğini,
doğudan ve batıdan geldiğini görmüyor musun? Doğu ile
batıyı bir şey yapmıştır, süvariye
yetiştiğinde onu mızrak vs. şeyle dürtüyor; biriyle
karşılaştığında onu öldürüyor, yaralıyor ve
yüzüstü yere seriyor veya; Ey Allahın düşmanı öl dediğin
de o adam ölüyor, ondan hiç kimse kurtulamıyor. Bana bu söylediklerine
şaşırdım.
(İbn-i Ebi Cumhur el-İhsâi
el-Meclâ s.410. / Mirza Muhammed Taki Sahifetül Ebrâr C.2, S.30 Dârül Cîl
H.1414 Beyrut Bas. / Ahmet er-Rahmani
el-Hemedani el-İmam Ali S.604 el-Münir Littibâa Ven-Neşir H.1417
Tahran Bas.)
36- Ebu Hasan
el-Basri kitabında rivayet etti ki: Ahzap günü kavim
kaçtıklarında 70 fırkaya ayrıldılar, her fırka
arkasında Ali bin Ebi Talibi görüyordu.
(es-Seyyid Hâşim el-Bahrâni Medinetil
Meâciz C.2, S.307; C.3, S.133 ve Meâcizül İmâm Ali S.375 /
İbn-i Şehraşub Menakıb Âl Ebi Talib C.2, S.444 / Merkez el-Mustafa Bad Ma Cae Fi Gazvetül
Handek S.341)
37- Rivâyet
ederler ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ azze şânühü hazretleri Nûh alâ
nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâma: Gemi yap diye buyurdu. O da gemiyi
yaptı. Tamâmladıktan sonra, üç tahta arttı. Nûh aleyhisselâm
buyurdu ki: Yâ Rabbel Alemîn! Bu üç tahtayı ne yapayım. Allahü
tebâreke ve teâlâ buyurdu ki: Ey Nûh! Benim bir dostum vardır. Ona Alî
derler. Âhır zamânda gelir. Bu tahtalar ona tabut olmaktan gayri işe
yaramaz. Bu tahtaları filan yere iletin. Orada bir kabir kazın. Bu
tabutu o kabre defnedin. Meleklere emredeyim. O kabri dostum o kabre
varıncaya kadar ziyâret etsinler.
Rivâyet ederler ki, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem
hazretleri, Alî radıyallahü teâlâ anh hazretlerine buyurdu ki: Yâ Alî!
Benim yanımda bir sır vardır. Bana Cebrâîl aleyhisselâm bildirmiştir.
Sana bu sırrı açıklayayım ki, senin kabrin Nûh aleyhisselâm
zemânında bir yerde kazılmıştır. Ben o yeri
bilmiyorum. Halktan da bir kimse bilmez. Ecelin yaklaştığı
sırada, Hasan ve Hüseyine vasiyet eyleyip, de ki: Ben öldüğüm
vakit, yıkayın ve kefene sarın. Tabuta koyup, namâzımı
kılınız. Âlem-i gaybdan bir deve gelip önünüzde çöker. Beni o
devenin üzerine koyun. Benim ardımca Kûfe kapısına kadar gelin.
Ondan sonra beni koyun. Siz geri dönün.
O hazret [hazret-i Alî] de, hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyine bu
vasiyeti buyurdular.
Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin radıyallahü teâlâ anhümâ
dediler ki: Eâ babamız bize izin ver. Cenâzenin ardınca
varılacak yere kadar gidelim. O hazret [hazret-i Alî], buyurdu ki:
İzin yoktur. Böyle varınız ve hemen kapıdan geriye dönünüz.
O iki sultân da, o mahalde vasiyeti gözleyip dururken, baktılar, bir deve
gelip, huzûrlarında çöktü. Cenâzeyi üzerine yüklediler. Kûfe
kapısına kadar vardılar. Deve gitti. Bunlar da geri döndüler.
Sabâh olunca, Kûfe ehli toplandılar:
Emîr-ül müminîn radıyallahü teâlâ anh hazretlerini niçin
çıkarmazsınız ki, teçhîz ve tekfîn işini görelim dediler.
Hasan ve Hüseyin radıyallahü teâlâ anhümâ buyurdular ki: Bu işler,
bu gece yapıldı. Küfe ehli: O zaman
bize niçin haber vermediniz? diye sorduklarında hazret-i Hüseyin
buyurdular ki: Dedemiz, bize öyle vasiyet etmiş idi. Biz de o vasiyeti
sakladık. Kıssayı başlangıcından sonuna kadar
haber verdiler.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6. Bab,
doksandördüncü Menâkıb)
38- Emîr-ül
müminîn Hasen radıyallahü teâlâ anh hazretlerinden rivâyet ederler.
Emîr-ül müminîn hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh ve kerremallahü
vecheh vefât etti. Dışarı gidiniz! diye bir ses işittik.
Bu Hüdânın kulunu yalnız bırakınız diyordu. Biz de
dışarı çıktık. Evin içinden bir ses geldi: Muhammed
sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem hazretleri vefât etti. Onun vasîsi
şehît oldu. Ümmetin hâfızı [koruyucusu] kim olsa gerekir? dedi.
Birisi de cevap verdi: Her kim onların sırrını tutar ve
onların izinden giderse, ümmetin bekçisi olur. Ses kesildi. İçeri
girdik. Onu yıkanmış ve kefen sarılmış bulduk. Namâzını
kılıp, defnettik.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, doksanyedinci Menâkıb)
Kimi rivayetlere göre Hz. Aliyi
yıkayan ve kefenleyen yine kendisiydi.
39- Hazret-i
Alî radıyallahü teâlâ anh bir şahsa dedi ki: Benim haberimi
Muâviyeye niçin götürürsün? O şahıs inkâr etti. Hazret-i Alî
radıyallahü teâlâ anh: Yemîn eder misin? dedi. O şahıs yemîn
etti. Hazret-i Alî buyurdu ki: Eğer yemîninde yalancı isen, Allahü
teâlâ senin gözlerini kör eylesin! Bir hafta geçmeden gözleri kör oldu.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Ellidokuzuncu Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvveden naklen)
40- Yine
Emîr-ül Müminîn Alî radıyallahü teâlâ anh hazretleri Ruhbeden bir
şahsa, bir şey sordu. Doğru söylemedi. Hazret-i Alî: Yalan söylüyorsun
buyurdu. O şahıs: Yalan söylemiyorum dedi. Hazret-i Alî
radıyallahü teâlâ anh dedi ki: Senin üzerine duâ ederim, eğer
yalan söylemiş isen, Allahü teâlâ seni kör eylesin. O şahıs
Ruhbesine gitmeden kör oldu.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Ellidokuzuncu Menâkıb; Şevâhid-ün Nübüvveden naklen)
41- Yine
hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh bir gün mescitte hâzır olanlara
ant içtirdi: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem hazretlerinden
her kim Beni seven, Alîyi de sever hadîs-i şerîfini işitmiş
ise, şahâdet etsin. Ensârdan on kişi hâzır olup, şahâdet
ettiler. Bir kişi de bu hadîs-i şerîfi işitmiş idi ve o
mecliste hâzır idi. Şahâdet etmedi. Hazret-i Alî buyurdu ki: Ey
falan, niçin sen şehâdet etmezsin ki, sen de o mecliste olup, hadîs-i
şerîfi işitmiş idin! O kişi dedi ki: Ben
ihtiyârladım; unuttum. Hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh ona
şöyle beddua etti: Yâ Rabbî! Eğer bu şahıs yalan söylüyor
ise, onun derisinde bir beyâzlık açığa çıkar ki,
sarığı onu örtmesin. Rivâyet eden der ki: Vallahi ben o
şahsı öyle gördüm ki, iki gözünün ortasında beyâzlık
meydâna geldi. Hattâ Zeyd bin Erkam radıyallahü teâlâ anh demiştir
ki, ben de o mecliste veyâ onun gibi bir mecliste hâzır idim. Ben de o
hadîs-i şerîfi işitenlerden idim. Ammâ şahâdet etmedim. Allahü
teâlâ azze şânühü benim gözlerimin nûrunu giderdi. Her zaman o
şahâdet etmemenin pişmânlığını çekerdi. Allahü
Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinden mağfiret talep ederdi.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Ellidokuzuncu Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvveden naklen)
42- Haccâc-ı Yûsüf Allahü teâlâ
müstehâkını versin, Kümeyl bin Ziyâdı radıyallahü teâlâ
anh, çağırdı. Kümeyl ondan kaçtı. Haccâc-ı zâlim,
Kümeylin akrâbalarının vazîfelerine son verdi. Kümeyl bunu
işitti ve dedi ki: Benim ömrüm zâten bitmiştir
[yaşlandım]. Benim sebebim ile, kavmimin mahrûm olması
lâyık değildir. Haccâcın yanına vardı. Haccâc ona
dedi ki: Seni öldürmek istiyorum Kümeyl dedi ki: Benim ömrüm az
kalmıştır. Ne dilersen onu yap. Bizim vademiz
yakındır. Benim ölümümden sonra hesap vereceksin. Bana Emîr-ül
Müminîn Alî kerremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh haber
vermiştir ki, seni Haccâc öldürecektir. O zâlim onun boynunu vurdu.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, sekseninci Menâkıb)
43- İmam
Ali Nehrivan savaşında Haricilere karşı savaşmadan
önce şöyle buyurdu: Allah'a ant olsun ki, onlardan on kişi
kurtulmayacak ve bizden de on kişi şehit düşmeyecektir
Ashabından yedi kişi şehit
oldu, Haricilerden de sekiz kişi kurtuldu.
(Menakıb-ı Meğazeli S.406
/ Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi
Yenabiül Mevedde S.407 / Menakıb-ı Hüvarezmi S.185 / İbn-i Sabbağ el-Maliki Fusûlül
Mühimme S.107 / Seyyid Radi Nehcül Belağa C.1, s.107 /
Ali bin Yusuf el-Hilli İdedül Kavi S.56 / el-Bağdadi
Tarih-i Bağdat C.14, S.364 Mısır Bas. / İbrahim
el-Beyhaki el-Mehasin vel-Mesavi S.385
Beyrut Bas. / İbn-i Ebil Hadit Şerh-i Nehcül Belağa C.1,
S.204, Kahire Bas. / et-Tüsteri el-Meraşi Şerhi İhkakul Hak
C.8, S.89 / el-Müttaki el-Hindi Muntahab Kenzul Ummal C.5, S.436 /
eş-Şeblenci Nurul Absar S.94, Mısır Bas. / el-Müttaki
el-Hindi Kenzul Ummal C.11, S.311 / Sünen ed-Derakutni C.3, S.131 /
Necmettin eş-Şafii Menalüt Talib S.415)
44- Haccâc bir gün dedi ki, isterim Ebû Türâb [Hazret-i Alî]ın ashâbından birini
katledeyim ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretlerine yaklaşayım.
Hazret-i Alînin radıyallahü anh, kölesi Kanber ile sohbet etmiş
olduğunu hiç kimse bilmezdi. [Hazret-i Alînin en çok sohbet etdiği
kimselerden idi.] Haccâc, Kanberi çağırttı ve dedi ki:
Kanber! sen misin?
Kanber: Evet benim dedi.
Haccâc: Alî ibni Ebî Tâlib senin Mevlân
mıdır? dedi.
Kanber: Benim Mevlâm Allahü teâlâ
hazretleridir. Emîr-ül müminîn hazret-i Alî velîm ve sebeb-i nimetimdir.
Haccâc dedi ki: Seni öldürmek istiyorum.
İhtiyârınla nasıl öldürülmek istersin?"
Kanber dedi ki: İhtiyâr senindir,
beni nasıl öldürürsen, ben de seni kıyâmetde öyle öldürürüm. Zâten
bana Emîr-ül Müminîn hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh, ey Kanber,
seni zulm ile katledecekler diye haber vermişti. Sonra Haccâc Kanberi
radıyallahü teâlâ anh katletti.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, seksenbirinci Menâkıb)
45- Emîr-ül
müminîn hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh Berâ bin Âzibe dedi ki:
Benim oğlum Hüseyin katledilecektir. Sen o zamanda ona yardım
etmeyeceksin. hazret-i Hüseyn radıyallahü teâlâ anh şehit oldu.
Berâ bin Âzib, hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh doğru söyledi. Hazret-i
Hüseyn katletildi. Ona yardım yapamadığıma
pişmânım, dedi
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, seksenikinci Menâkıb)
46- Hazret-i
Alî radıyallahü teâlâ anh bir seferinde Kerbelâya uğradı.
Sağına ve soluna baktı. ağlayarak geçti ve buyurdu ki:
Vallahi onların develerinin çökeceği ve onların
katledilecekleri makâm burasıdır. Eshâbı dediler ki: Ey
Emîr-el Müminîn! Bu ne makâmdır? Buyurdu ki: Burası
Kerbelâdır. Bu yerde, bir kavim katledilecektir. Onlar hesapsız
Cennete girerler. Hiç kimse bu sözlerin manâsını hazret-i Hüseyn
radıyallahü teâlâ anh hazretlerinin vakası oluncaya kadar
anlamadı.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, seksenüçüncü Menâkıb)
47- Emîr-ül müminîn hazret-i Alî radıyallahü
teâlâ anh Kûfeden asker istedi. Bir takım söz ve hareketten sonra, asker
gönderdiler. Asker gelmezden evvel hazret-i Alî buyurdu ki: Kûfeden iki bin
er ve de bir kişi geliyor. Ashaptan biri: Bu sözü işittim, o
askerleri bir bir saydım, buyurduklarından ne eksik, ne fazla idi,
dedi.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, seksendördüncü Menâkıb)
48- Hazret-i
emîr-ül müminîn Alî radıyallahü teâlâ anh bir gün minbere
çıktı. Buyurdu ki: Ben Allahın kulu, Resûlünün kardeşi,
Cennet kadınlarının seyyidesinin nikâhlısıyım.
Her kim benden gayri bu davâda bulunsa, Allahü teâlâ hazretleri o kimseye belâ
verir. O mecliste olan bir kişi, dedi ki: Allahın kuluyum ve
Resûlünün kardeşiyim sözü kimseye hoş gelmez, bu söze kimse
inanmaz. O şahıs yerinden kalkmadan, aklını kaybedip, deli
oldu. Onu, ayağından yapışıp, mescitten dışarı
çıkardılar. Komşularından, ona dahâ önceleri böyle bir
şey olmuş mu, diye sordular. Dediler ki: Olmamıştı.
Herkes bildi ki, Emîr-ül Müminîn Alî radıyallahü anh tan dolayı
deli oldu.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Altmışıncı Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvveden
naklen)
49-
İmâm-ı Müstagfirî rahimehullahi teâlâ (Delâ-il-ün nübüvve)
adlı kitâbında, Firâs bin Amrdan radıyallahü teâlâ anh nakl
eylemişdir. Ona Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem
hazretleri zemân-ı şerîflerinde bir baş ağrısı
ârız oldu. Hazret-i Resûl-i ekrem sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem
iki gözü ortasını tutdu. Mubârek parmakları ile tutduğu
yerden kirpi kılı gibi kıl çıkdı. O ağrı
ondan gitdi. Hâricîlerin emîr-ül müminîn Alînin radıyallahü teâlâ anh
üzerine hücûm etdikleri günde, Firâs de onlara uydu. O vakt o kıllar
alnından döküldü. O sırada o ağrı tekrâr başladı.
Ona dediler ki, bu iş sana hâricîlere uyduğun için hâsıl oldu.
Tevbe ve istigfâr etdi ki, o kıl alnında çıkıp, o
ağrı ondan temâmen gitdi.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Altmışyedinci Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvveden naklen)
50- Abdüllah
rivâyet eyler ki, İbrâhîm bin Sâlim Mahzûmî Medîne-i Münevverede vâlî iken,
her Cuma, halkı minber ayağına toplardı. Kendi minbere
çıkıp, Aliyyül mürtedâ radıyallahü teâlâ anh hazretlerine dil
uzatır, kötülerdi. Bir Cuma minber ayağında bana uyku galebe
geldi. Rüyâmda gördüm ki, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem
hazretlerinin mübârek kabirleri açılıp, kâfurdan elbiseler ile
çıkıp, geldi. Bana hitap edip, buyurdu ki: Yâ Abdüllah! Seni bu habîsin kelimeleri
üzmez mi? Dedim ki: Evet üzer yâ Resûlallah! Ammâ ne çâre, hâkimin hükmüne
itâat ediyorum. Buyurdu ki: Yâ Abdüllah! Allahü teâlâ ona ne yapacak, bak,
gör! Gözlerimi açıp, baktığımda, gördüm ki, minberden
düşüp, helâk oldu.
(Seyyid Eyyub bin Sıddık Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn 6.
Bab, Elliikinci Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvve)
51- Hz.
Alinin eşinin adı birçoklarınızın bildiği gibi
Hz. Peygamber (saa)in kızı Fatımatüz Zehradır. Annesinin
adı da Fatıma bint Eseddir.
Fatıma bint Esed, çocukluğunda birkaç Arap kızı ile
çöle gittiler. Oynuyorlardı. Uzaktan bir aslan onlara doğru
geliyordu. Fatımadan büyük kızların hepsi kaçtılar,
yalnız Fatıma bint Esed, küçük olduğu için kaçamadı, ne
yapacağını şaşırdı, hayran kaldı. Bu
sırada çölden bir süvari peyda oldu, kılıcını
çektiği gibi Arslanı iki parçaya böldü. Fatıma bunu görünce
kendini süvarinin ayağına attı, boynunda olan
gerdanlığı açarak ona hediye verdi.
Fatımanın baba ve annesi
kızlardan hadiseyi duyunca ağlayarak çöle düştüler.
Fatımayı selamette buldular. Onlar da bu sefer süvariyi aramaya
başladılar, onu bulup Mekkeye götüreceklerdi. Fakat onu
bulamadılar, bulamayınca Mekkeye döndüler.
Günlerden bir gün Allahın galip
aslanı, çocukluk zamanında annesi ile şakalaşıyordu.
Annesi ona dedi ki: Ey oğul, sen henüz çocuksun, çocuklar anneleri ile
şaka yapmazlar
İmam Ali: Anneciğim, aslanla
süvarinin kıssasını ne çabuk unuttun. Seni aslanın elinden
kurtaran o süvariyi hatırlayabilir misin? diye sordu.
Hz. Fatıma sordu: Benim ile o
süvarinin arasında geçen olaya dair bir delilin var mı?
İmam Ali elini koynuna götürdü,
annesinin gerdanlığını çıkardı ve dedi ki: Ey
anneciğim, bak gör bakalım, bu gerdanlık aynı
gerdanlık mı, değil mi?
Hz. Fatıma: Evet, aynı
gerdanlık dedi.
İmam Ali: Aslanı öldüren ve
seni ondan kurtaran ben idim dedi.
(Op. Dr. Mehmet Ali Derman Dört Büyük
Halife S.282 Osmanlı Matbaası İstanbul 1977)
52- Hz.
Muhammed Hayber kalesini fethetmek için yarı yola kadar gitmişti. O
zaman Medinede bulunan Yahudilerin Müslüman ordusunu arkadan vuracaklarını
duyar. Bunun üzerine Hz. Aliyi gönderir. Hz. Ali o Yahudilerin hepsini sürgün
edip Şama gönderir. Ve Müslüman ordusuna kavuşur. Hayber Kalesine
varırlar. Kalenin gayet muhkem yedi tane burcu vardı. Yani yedi duvarla
çevrili idi. Kale yüksek duvarların
şekli de aşağıdan yukarıya harman şeklinde az
mesafe ile kaleyi çevirmişlerdi. Kuran-ı Kerimde bu duvarlara
Husun şeklinde geçer. Hz. Muhammed (saa) birinci günü sancağı
Ebu Bekire teslim eder. Ebu Bekir kaleyi fethetmeden geri kaçar. İkinci günü
sancağı Ömere teslim eder. Yine fethetmeden geri kaçar,
hayatını da zor kurtarır,
suçu askerlerine atar, askerleri de suçu ona atarlar. Bunun üzerine Peygamber Yarın sancağı öyle
birisine vereceğim ki, Allah ve resulünü sever, Allah ve resulü de onu
severler. Allah kaleyi onun eliyle fethedecektir, o kerrardır, firar (geri
kaçanlardan) değildir. buyurdu. Herkes bu şerefe nail olmak istedi.
Sonra peygamber sancağı Hz.Aliye verir. Hz.Ali kaleye yürür.
İlk önce kırk kulaç genişliğinde olan su hendeğini
aşar. Fakat Yahudiler, yağmur gibi ok fırlatmaya devam ederler.
Hz. Alinin karşısına Yahudilerin en büyük yiğidi, bir ordu
bedelinde saydıkları Merhab Çıkar. Merhab Hz. Aliye sen
kimsin diye sorar. Hz. Ali: Benim o kimseyim ki annem adımı Haydar koymuştur
dediğinde Merhabın kalbine korku düşer. Çünkü Merhabın
annesine bir falcı kadın: Senin oğlunu Haydar isimli bir
şahıs öldürecektir demişti. Merhap savaşmaktan çekinip
geri döner, bu arada Şeytan insan şeklinde görünüp Dünyada kim bilir
ne kadar Haydar vardır, artı bir kadının sözüne mi
inanacaksın deyip Merhabı
Hz. Ali ile savaşmasını ikna eder. Merhab geri döner. Hz.
Alinin yanına gelip ona kendi kahramanlıklarını anlatan
beyitler okur, Hz. Ali de ona cevap olarak beyitler okur. Hz. Aliyle çarpışırken Hz.
Ali Zülfikarı kaldırıp parlar ve ona öyle bir darbe indirir ki,
Merhabın başındaki taştan
başlığını, kafasını, altındaki atı
ikiye böler, o darbeyle kılıcı yere çarpar, yer
yarılır, su fışkırır. Hz. Ali Merhabın işini bitirdikten
sonra diğer yahudilerle çarpışmaya başlar, bu arada yere
düşürür, bir Yahudi onun kalkanını alıp kaçar. O anda Hz.
Ali 44 kişinin açıp kapatabildiği demirden olan koca Hayber Kalesinin
kapısını tutup sallamaya başlar. Kapı sallandıkça
tüm kale sarsılmaya başlar. Orada duvar nöbetçilerinden biri Hz.
Aliye ne yapıyorsun? Diye sordu. Hz. Alide: Kalenin
kapısını koparacağım, dedi. Nöbetçi şöyle cevap
verdi: Yahu sen kapıyı koparacaksın, ama bütün kale
duvarları sallanıp yıkılacak. Hz. Ali de: Kale duvarları
yıkılırsa bana ne. Dedi. Yahudi, bu büyük kudreti Hz. Aliden
görünce: Ey Kahraman, sen kimsin? Dedi. Hz. Ali: Ben Ebu Talib oğlu
Aliyim, sizin Tevratta ismim İliyyadır, der. Yahudi: Ya Ali, sana
ricam başını açar mısın? Senin İlya olup
olmadığını bileyim, der. Hz.Ali başını
açınca başından muazzam bir nur semalara kadar yükseldiğini
görür, o anda Yahudi (şükür olarak)
secdeye kapanır. İslamiyeti kabul edip: Ey Ali, benim dinim senin
dinin üzerindedir, deyip iman eder.
Ardından Hz. Ali kapıyı
koparır, onu hendeğin üzerine köprü durumuna getirir. Ancak kapı
hendeğin iki ucuna yetişmeyince Hz. Ali mübarek elini kapı ile ile tutar ve İslam askeri o
kapının ve İmam Alinin elinin üzerinden içeri geçerler. Böylece
kalenin birinci duvarından içeri girmişlerdi. Hz. Ali
kapıyı kalkan olarak kullanıp onunla savaşmaya başlar.
Çarpışmanın sonunda kapıyı bırakır.
İslam askeri altı burcu geçmeğe muvaffak olurlar. Fakat yedinci
burcu geçmek mümkün değildi. Çünkü gayet muhkem idi. Yahudilerin hepsi de
yedinci burçta kalenin içine yerleşmişlerdi. Müslümanlar düşünüp
taşındıktan sonra Resulullah (saa)a şöyle bir teklifte
bulundular: Ya Resulullah, Hz. Aliyi mancınık vasıtası ile
atalım kalenin içine insin. Bu şekilde yedinci duvarı da
geçmiş oluruz. Bu karar derhal tatbik edildi. Hz. Ali havanın üzerine
basarak yedinci burca yürüdü. Hz. Ali
yedinci burcun üzerinde durup Arap kabileleri arasında meşhur ve
korkunç narasını bu Yahudilerin üzerine atmıştı. Onlar
Hz. Aliyi yedinci burcun üstünde ve o korkunç naralarını
işitince herkes kaçar ve yükleyebileceği kıymetli
eşyaları alır, alamadıklarını da kırmaya
başlayıp Müslümanların onlardan yararlanmalarını
önlemeye çalışırlar. Sonunda İslam ordusu Hz. Alinin
vasıtasıyla yedinci burcu geçerler. Yahudilerin evleri basıldı
ve kale fetih olunur.
Kuran-ı Kerim bu fetih
olayını şöyle anlatır: Onlar, husunlarının (Kalelerinin)
kendilerini Allahtan koruyacağını zannetmişlerdi. Halbuki
Allah, onlara hesaba katmadıkları yerden gelince kalplerine korku
saldı. Kendi evlerini kendi elleriyle yıkmaya başladılar,
müminlerde aynı tahribatı yaptılar. İbret alın ey
basiret sahipleri. (Haşr - 2-3)
53- İmam
Muhammedül Bâkır (as) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ali (as) Hayber Kalesi
kapısının halkasına yapışıp sarstıkça,
kale yerinde sarsıldı. Hatta Ahtabın kızı Ümmü Habibe
tahtından düştü. Yüzü, gözü yaralandı. Savaştan sonra o
kapıyı seksen kişi birleşip yerinden oynatamadı.
(Muhammed Emin Hirevi Mearicün Nübüvve
(Altıparmak Peygamberler Tarihi) S.645 / Enis Emir İlim
Kapısı İmam-ı Ali S.27 / )
54- Şair
Kumru Hz. Aliyi şöyle övmüştür:
Hayber Kalesini yıkmak senin
için zor bir iş değil, senin saçının her bir teli isterse
bin tane Hayber kalesi yıkar ya Ali. Eğer Cebrail kanadını
yeryüzüne açmasa idi, Merciyik savaşında senin kılıcın
ile dünya bölünüp parçalanacaktı. Senin kılıcından
çıkan kıvılcım eğer şimşek olsaydı,
İslam düşmanlarını yakıp kavurur, evlerini harap ederdi
(Kumru Kenzül Mesâip S. 35 Can
Yayınları İstanbul 1995 )
55- Hz. Aliye
Hayber kalesini nasıl kopardın, diye sorduklarında şöyle
buyurdu: Allaha ant olsun ki, Hayber kapısını cismani
kuvvetle değil, Rabbani kuvvetle söktüm.
(Siret-i Halebi c.3, s.37 / Müsned Ahmet
bin Hanbel c.6, s.8 / İbni Ebil
Hadit' in "Şerhu Nehc' ül Belağa" c.1, s.4 / Siret-i Zeyni
Dıhlan (Siret-i Halebi kenarında) c.2, s.201 / el-Hilli Nehc'ül Hak ve Keşf'üs
Sıdk s.250)
Genç Abdal bir şiirinde şöyle
demiştir:
Muhammed Ali geldi dünya yüzüne
Zülfikarı çekti kavga yüzüne
Kafirler içinde hava yüzüne
Mancınıkla kendini atan Alidir.
Ve muhakkak ki biz, saf
bağlayıp duranlarız. Ve muhakkak ki biz, tesbih edenleriz
(Saffat 165-166)
56- Muhammed
bin Ziyad dedi ki: İbn-i Mihrivan Abdullah bin Abbasa Allahın buyruğunun:
Ve muhakkak ki biz, saf
bağlayıp duranlarız. Ve muhakkak ki biz, tesbih edenleriz tefsiri hakkında sordu. Abdullah bin
Abbas dedi ki: Bir gün Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ile
beraber otururken bize doğru Ali bin Ebi Talib geldi. Resulullah onu gördüğünde
tebessüm ederek buyurdu ki: Ey Allahın Ademden kırk bin sene evvel
yaratmış olduğu, merhaba! Ben dedim ki: Ey Resulullah!
Oğul babasından önce miydi? Resulullah (saa) buyurdu ki: Evet,
önceydi. Şanı yüce olan Allah, Ademi yaratmadan kırk bin
yıl önce beni ve Aliyi yaratmıştı. Bir nur
yaratmıştı ki, o nuru ikiye böldü. Bir yarısından beni
diğer yarısından da Aliyi yarattı. Bu nuru eşyaları
yaratmadan önce yaratmıştı. Daha sonra da eşyaları
yarattı ve onlar karanlıklar içindeyken benim ve Alinin nuru ile
onları aydınlattı. Bizleri Arşının
sağına verdi ve sonra melekleri yarattı. Biz tesbih ettik,
melekler de tesbih ettiler. Biz tehlil ettik, melekler de tehlil ettiler. Biz
tekbir ettik, melekler de tekbir ettiler. İşte bütün bunlar, benim ve
Alinin onlara öğretmiş olduğumuzdandır. Şanı
yüce olan Allahın önde olan ilminde; beni ve Aliyi sevenlerin asla
cehenneme girmeyecekleri ve bizi buğz edenelerin de asla cennete girmeyecekleri
sabit kılınmıştır. Şanı yüce olan Allah,
melekleri yarattığında
onların ellerine Firdevsten hayat suyu dolusu ibrikler verdi.
Alinin tüm şiası (yandaşları) temizdir, ana ve baba
tarafından taharet üzere gelmişler ve halis-muhlis olarak da Allaha
iman etmişlerdir. Nitekim şiasının babalarından biri
karısına yaklaşıp, üzerine düştüğünde, bir melek
gelip elindeki ibrikten o babanın kapına hayat suyunu döker. O baba,
o sudan içer ve böylece iman, kalbinde nebatın yeşerdiği gibi yeşerir.
İşte bu şia, Rableri, peygamberleri, peygamberlerinin vasisi,
Fatıma, Hasan ve Hüseyin ve ondan sonra gelecek olan tüm imamlar
tarafından bir beyyine üzerindedirler. Ben dedim ki: Ey Resulullah! O
imamlar kimlerdir? Resulullah (saa) buyurdu ki: Onlar onbir tanedir ki, hepsi
benden olup, babaları Ali bin Ebi Talibdir. Aliye olan sevgiyi ve ona
iman etmeyi iki şey için
hayırlı kılan Allaha hamd olsun. Yani cennete girmeyi ve
cehennemden kurtulmaya sebeptir!
(el-Meclisi Bihârül Envâr C.24,
S.88-89; C.35, S.29-30; es-Seyyid Şeref ed-Din el-Hüseyni Tevilül Âyât
ez-Zâhira S.488; el-Hasen bin Ebil Hasen ed-Deylemi İrşadül Kulûb
C.2, S.404-405 / es-Seyyid Hâşim el-Behrâni Hilyetül Ebrâr C.2,
S.11-12; es-Seyyid Haşim el-Behrani el-Burhan Fi Tefsirül KuranC.4,
S.309 / Enis Emir Kuranda Ehl-i Beyt S.234)
Siz, ikiniz, atın cehenneme, her
inatçı kafiri (Kâf 24.Ayet)
57- Sahabenin
büyüklerinden Abdullah bin Mesud hazretleri anlatıyor: Bir gün Resulullah
(saa)ın huzuruna varıp dedim ki: Ey Resulullah, bana hakkı
olanı göster ki gözümle onu görüp ona tabi olayım. Resulullah bana buyurdu ki: Ey Mesudun
oğlu! Yanımdaki odaya bak, bakayım ne göreceksin? Ben odaya
girdim ve baktım ki, odanın içinde Ali bin Ebi Talib mevcut ve secde ve rüku halinde şöyle
diyor: Ey Allahım! kulun Muhammedin hakkı için şiamın
içindeki günahkarların suçlarını affet! İmam Alinin
dediklerini duyduğumda, olanları Resulullah (saa)a bildirmek için
tekrar geri döndüğümde, odanın içinde Resulullahın huşu
içinde secde ettiğini ve şöyle duada bulunduğunu duydum: Ey
Allahım! kulun Alinin hakkı için ümmetimin içinde olan
günahkarları affet! Ben bütün
olanları duyduğumda bayağı endişelendim. Resulullah
namazını kıldıktan sonra bana buyurdu ki: Ey Mesudun
oğlu, imandan sonra küfre mi sapacaksın? Ben dedim ki:
Hayatının hakkı için, hayır bu hiçbir zaman aklımdan
gelmedi. Lakin Aliye baktığımda şanı yüce olan
Allahtan, senin hürmetinin hakkı için duada bulunduğunu gördüm. Sana
geri döndüğümde ise sen, şanı yüce olan Allahtan Alinin
hürmeti hakkı için dua ettiğini gördüm. Şanı yüce olan
Allahın katında hanginizin daha hürmetli olduğunu bilmez
oldum. Resulullah (saa) buyurdu ki: Ey Mesud oğlu! Allah, beni, Aliyi,
Hasanı, Hüseyini kudsi nurundan yarattı. Allah varlık alemini
yaratmak istediğinde, gökleri ve yerleri benim nurum ile yarattı.
Allaha ant olsun ki ben, göklerden ve yerlerden daha yüceğim. Daha sonra
Alinin nurundan Arşını ve Kürsüsünü yarattı. Allaha ant
olsun ki Ali, Arş ve Kürsüden daha yücedir. Daha sonra Hasanın
nurundan gözün siyahını ve beyazını ve melekleri yarattı. Allaha ant olsun
ki Hasan, gözün siyahlığı ve beyazlığından ve tüm
meleklerden daha yücedir. Daha sonra Hüseyinin nurundan Levhi ve Kalemi
yarattı. Allaha ant olsun ki Hüseyin, Levh ve Kalemden daha yücedir.
Bundan sonra doğusu ve batısı karanlıklar içinde
kaldığında melekler şöyle nida ettiler: Ey
İlahımız ve Seyyidimiz! Kudsi nurundan olan bu
şahısların hürmeti hakkı için bizi aydınlat! Bunun
üzerine Allah, birtakım kelimeler söyledi ve onlardan ruhu yarattı.
Nur, ruhu üzerine alıp ondan Fatımatüz Zehrayı yarattı.
Ve onu Arşının önüne dikti ki, onunla doğusu ve
batısı aydınlık içinde oldu. Bu sebeptendir ki,
Fatımaya Zehra adı verildi. Ey Mesudun oğlu! Kıyamet günü
geldiğinde şanı yüce olan Allah, bana ve Aliye şöyle
buyuracak: Sevdiklerinizi cennete geçiriniz ve buğz ettiklerinizi
cehenneme dökünüz buna delil olarak şanı yüce olan Allahın
ayeti şudur: Siz, ikiniz, atın cehenneme, her inatçı kafiri
Ben dedim ki: Ey Resulullah! İnatçı kafir kimdir Buyurdu ki: Kafir
olan benim nübüvvetimi inkar edendir. İnatçı olanlar ise Ali bin Ebi
Talib ve zürriyetine karşı
inatçı olanlardır.Cennet Alinin yandaşları ve sevenleri
içindir.
(el-Meclisi Bihârül Envâr
C.36, S.73-74, C.40, S.43-44 / et-Tebrizi el-Ansari el-Lematül Beyda
S.107-108 / Muhammed Taki Şerif Sahîfetül Ebrâr C.1, S.81-82 /
Şâzân bin Cibril el-Kummi el-Fedâil 128-129 ve er-Ravda S.135 /
el-Hatip Şeyh Muhammed Ridâ el-Hakîmi Selüni Kable en Tefkudûni
C.1, S.47-48 / Nimetullah el-Cezâiri
el-Envârün Numaniyye C.1, S.17 /
İbn-i Hasnevi Dür Bahrül Menakıb S.69 / Et-Tüsteri
el-Meraşi Şerh-i İhkakul Hak C.5, S.250 / Ahmet er-Rahmani
el-Hemedani el-İmam Ali S.638-639 / es-Seyyid Haşim el-Behrani
Gayetül Meram C.4, S.163-164; C.7, S.66-67 Tefsirül Burhan C.4,
S.226, Medînetül Meâciz C.3,
S.219-221, Hilyetül Ebrar C.3, S.7 / Şerafeddin el-Hüseyni Tevilül
Ayetüz Zahira C.2, S.609 / es-Seyyid
Murtada el-Abtahi eş-Şia Fi Ahadisül Ferikayn S.227-228 / Tefsir-i
Kenzüd Dekaik C.12, S.386, Kaf Süresi tefsirinde / es-Seyyid er-Radi
el-Menâkibül Fâhira fil-İtretit Tâhira / er-Revda / Enis Emir Kuranda Ehl-i Beyt S.284-285)
Kulumuz Eyyubu da hatırla. Hani
Rabbine: Doğrusu Şeytan bana yorgunluk ve azap verdi diye
seslenmişti. (Sad 41)
58- Bir gün
Selman hazretleri İmam Ali aleyhisselamın huzuruna gelip, onun nefsi
hakkında haber etmesini istedi. İmam hazretleri buyurdu ki: Ey
Selman, benim önceki ümmetleri itaatine çağırıp, küfredenleri de
cehennemin ateşi ile cezalandıran! Benim, o hesabın sahibi olan!
Ey Selman! Beni hakkıyla tanıyanlar şüphesiz olarak en yüce
makamda benimle beraber olacaklardır.
İmam hazretleri anlatırken
onların huzuruna Hasan ve Hüseyin hazretleri dahil olduklarında
şöyle devam buyurdu: Bunlar, alemlerin Rabbinin arşının
küpeleridir. Bunlar ile cennete aydınlık gelir. Anneleri ise
kadınların en hayırlısıdır. Şanı yüce
olan Allah, kullarından aht aldığında benimle
almıştı. Beni tasdik edenler etti ve beni yalanlayanlar da
cehennemin ateşi içindedirler. Baliğ olan hüccet ve baki olan kelime
benim. Benim elçilerin elçisi olan! Selman hazretleri dedi ki: Ey Müminlerin
Emiri, anam babam sana feda olsun, seni bu sıfatların ile hem
Tevratta hem de İncilde gördüm. Allaha ant olsun ki, toplumun: Bu adam
o kadar ileri gitti ki, onu öldürenden Allah razı olsun, demesinden
çekinmeseydim, senin hakkında öyle şeyler söylerdim ki nefisler ondan
ürkerdi. Nitekim sen, Ademin onunla tövbesini kabul edildiği
Allahın hüccetisin! Seninle Yusuf kuyudan kurtarıldı ve
Eyyubun kıssasında, Allahın nimetlerinin ona karşı
değişmesindeki sebep de sensin! Müminlerin Emiri buyurdu ki: Ey
Selman, Eyyubun hikayesini ve hangi sebepten dolayı Allahın
nimetinin ona karşı değiştiğini biliyor musun? Selman
dedi ki: Allah ve sen daha iyi bilirsiniz, ey Müminlerin Emiri İmam
hazretleri buyurdu ki: Eyyub, mülküm hakkında tereddüte kapılıp
dedi ki: Bu yüce bir hitap ve ağır bir emirdir. Şanı yüce
olan Allah ona buyurdu ki: Ey Eyyub, benim kaim kıldığım
suret hakkında mı tereddüt ediyorsun? Ben Ademi bir bela ile
sınadım ve ancak onu (Aliyi) Müminlerin Emiri olarak kabul etmesi
ile bağışlamıştım. Sen ise onun (Alinin) hakkında:
Yüce bir hitap ve ağır bir emir mi diyorsun? İzzetim ve
celalimin hakkı için sana, azabımdan tattıracağım ki,
Müminlerin Emirine itaat edip, tövbe edinceye kadar. İmam hazretleri
buyurdu ki: Eyyub, bana itaat ederek mutluluğa erdi!
(el-Meclisi Bihârül Envâr C.26,
S.292-293; es-Seyyid Şeref üd-Din el-Hüseyni Tevilül Âyât ez-Zâhira
S.493; Kenz Camiül Fevâid S.264-265; Seyyid Haşim el-Behrani
Medinetül Meâciz C.4, S.440; Enis Emir Kuranda Ehl-i Beyt S.235-236)
59- Mücahit ve
İbn-i Abbastan naklen: Resulullah a bir halı hediye ederler. Bunun
üzerine Resulullah Enes bin Malike buyurur ki: Halıyı ortaya ser ve
ashabından bir toplumu çağır da buraya gelsinler. Ashaptan
bazıları geldiğinde halının kenar tarafına
oturmalarını söyledi. Sonra İmam Aliyi çağırıp
onunla uzun bir müddet tenha bir yerde konuştuktan sonra Alinin
halının ortasına oturmasını buyurur. Herkes hazır
olduktan sonra İmam Ali şöyle buyurdu: Ey rüzgar, bizi
taşı. Sonra bir yere vardıklarında İmam Ali şöyle
sordu: Bizim nereye geldiğimizi biliyor musunuz? Ashap dediler ki:
Hayır nerde olduğumuzu bilmiyoruz. İmam Ali buyurdu ki:
Burası Ashab-ı Kehfin yeridir. Hadi ayağa kalkıp kardeşlerinizi
selamlayınız. Bütün ashap selam verirler, fakat Ashab-ı Kehften
bir cevap gelmez. Sonra İmam Ali şöyle buyurdu: Selamün aleyküm ey
sıddıklar Bunun üzerine Ashab-ı Kehf şöyle cevap verirler:
Aleykümesselam ve rahmetullahi ve berekatüh.- Selam, Allahın rahmeti ve
bereketi senin üzerine olsun. İmam Ali buyurdu ki: Niçin
kardeşlerime cevap vermediniz? Ashab-ı Kehf şöyle cevap
verdiler: Biz sıddıklar toplumu ancak bir peygamberle veya bir
vasiyle muhatap olabiliriz. Hitaptan sonra Ashab-ı Kehf eski hallerine
döndüler.
(el-Kunduzi el-Hanefi Yenabiül Mevedde
S.140 İstanbul Bas./ Muhammed İbn-i Meğazeli Menakıb-u Ali
B.Ebi Talib S.232-233 / Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i
Resulullah" S.436-437)
60- Emirül
Müminin Hz. Ali (as) şöyle buyurdu: Övgü ve şükür Allaha mahsustur
ki, bizlere kuşların dilini öğretti ve herşeyden ilim
verdi, bu bizim için büyük bir fazilettir.
(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât
el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib S.114 / Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i
Resulullah" S.506)
61- Bir adam
Hz. Alinin huzuruna gelip ondan makamının yüceliğine dair bir
şeyler göstermesini ister. Hz. Ali o adama ve etrafta bulunanlara dedi ki:
Sizlere gerçek kudretimden bir nebze
gösterseydim, buna dayanmayıp inkâra sapmanızdan korkuyorum.
Hazır olanlar bunda israr ettiklerinde, Hz. Ali hepsinden inkâr
etmiyeceklerine ve onu tekzib etmiyeceklerine dair yeminli söz alır.
Hz.Ali seçkin olan ashabından 70 kişi ile birlikte Kufenin
dışına, sahraya çıkar. Hz. Ali oraya
vardığında toplumun anlamadığı kelimelerle dua
eder. Bu dua üzerine hazır olanlar yüzlerini ona doğru
çevirdiklerinde etrafın türlü türlü yemyeşil bahçeler, çeşit
çeşit ırmaklar ve saraylar ile dolduğunu ve bunların
yanında yakıcı ateşlerin yükseldiği yerler görürler.
Bu iki yerin cennet ve cehennem olduğundan kimsenin şüphesi
kalmamıştı. Bunu gördüklerinde 68 kişi bunun büyük bir
sihir olduğunu söyleyip verdikleri yeminli sözlerinden cayıp inkâr
ederler. İki kişi sadece olanların gerçek kudretin sonucu
olduğuna inanırlar. Hz. Ali bu iki kişi ile Kufeye geri döner.
İbadet ettikleri yere vardıklarında Hz. Ali ikisinin
duyduğu halde bir duada bulunur. Bu iki kişi yerin üzerindeki
çakıl taşlarının mücevherlere dönüştüğünü
görürler. İkisinden biri verdiği yemin sözünden dönüp gördüklerini
sihir ile niteleyip inkâr eder. Geri kalan bir kişi ise yerdeki bu
cevherlerden birini alıp saklar. İnsan oğlunun daha hiç
görmediği bir cevheri ertesi güne kadar evinde tutar. Hz. Ali ertesi gün
adamın bunu neden yaptığını sorduğunda, o adam
dedi ki : Bu cevherin gerçek olup olmadığını bilmek için
saklamıştım!!!
(Kutbeddin Said bin Hibettullah
al-Ravendi el-Haraic vel-Ceraih / Hasan bin Suleyman el-HilliMuhtasar Basair
al-Derecaat / Muhammed Bakır al-Meclisi Biharul-Anvar / Seyyid Haşim al-Bahrani
Mediynetul-Meaciz)
62- Bir Yahudi
eşeğine mal yükleyip Küfede satmaya gelmişti. Küfeye
girdiğinde, yer yarılıp eşeğini ve mallarını
içine aldı. Neye uğradığını anlamayan Yahudi Küfedeki
müslüman arkadaşı olan Haris el-Hamdaniye gidip, olanları
anlatır. Haris, Yahudiyi Emirül Müminin Aliye götürür ve orada
olanları anlatır. Bunun üzerine Emirül Müminin şöyle buyurdu:
Ey Haris, olayın olduğu yere varın ve beni orada bekleyin.
Haris, Yahudi ile olayın olduğu yere varıp orada bekledi. Sonra
Emirül Müminin Ali oraya varıp, yüzünü kıbleye yöneltti, ellerini
havaya kaldırdı ve sonra secdeye vardı. Secdeye
vardığında şöyle buyurdu: Ey cinler topluluğu!
Allaha yemin olsun ki, sizler bana bu şekilde söz verip beyat etmediniz.
Şayet Yahudiye eşeğini ve malını geri vermezseniz,
Allah yolunda hakkıyla sizlere karşı cihad ederim.
Emirül Mümini sözlerini tamamlar
tamamlamaz hemen eşek ve yüklemiş olduğu mal ortaya
çıkıverdi. Sonra Müminlerin Emiri Ali, Yahudiyi evine kadar götürdü
ve kendisinin yanında sabaha kadar kalmasını rica etti.
Güneş doğduğunda Müminlerin Emiri, Yahudinin malını
eşeğine yüklemesine ve çarşıda satmasına da
yardımcı oldu. Yahudi tüm işlerini bitirdikten sonra İmam
Alinin huzuruna gelip dedi ki: Ben tanıklık ederim ki, Allahtan
başka ilah yoktur, Muhammed de onun Resulüdür. Yine tanıklık
ederim ki, sen bu ümmetin bilginisin ve sen cin ve insanların üzerine
Allahın halifesisin. Allah sana islam ve ehline yaptığın
hizmetlerden dolayı mükafatlandırsın.
(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât
el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib S.115 / Hüseyin bin Hamdân el-Hasîbi
Hidâyetül Kübrâ S.126-128 /
Muhammed bin Cerir et-Tabari Nevadirül Mucizât S.58-59 / el-Meclisi
Bihârül Envâr C.39, S.189-191 / ed-Deylemi İrşadül Kulub C.2,
S.86-89 / Enis Emir "Fazilet-i
Ehl-i Beyt-i Resulullah" S.507)
63- Bir gün
Müminlerin Emiri Ali, Küfede mimberin üstünde halka hutbe irad ederken,
mescidin kapısına bir yılan gelir. Müminlerin Emiri mimberin
üstündeyken halka buyurdu ki: Ona yol verin bana doğru gelsin Halk
yılana yol verdiklerinde yılan doğru mimbere çıktı
Emirül Müminin Alinin kulağına kendi diliyle konuştu.
Müminlerin Emiri de yılana aynı dil ile cevap verdi ve yılan
geldiği gibi mescitten dışarı çıktı. Emirül
Müminin hutbesini bitirip aşağı indiğinde halka şöyle
buyurdu: Bu yılan Ben-i Tâmir cin kavminin resulüdür. Kavim içinde kavga
çıktığında bu yılan yanıma gelip, onların
arasını nasıl ıslah edeceğini bana sordu da ben ona ne
yapacağını söyledim.
Rivayet edilir ki, o yılan cinler
üzerine Müminlerin Emiri Alinin vasisidir.
(Hüseyin bin Hamdân el-Hasîbi
Hidâyetül Kübrâ S.152 / Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât el-Vasiyya
Li Ali Bin Ebi Tâlib S.116 / İbn-i
Hamza et-Tusi es-Sâkib Fil-Menâkib s.248 / Kutbuddin er-Ravendi el- Haraic
Vel-Ceraih C.1, S.189 / el-Hur el-Amili İsbatül Hüdat C.2, S.404 /
ed-Deylemi İrşadül Kulub S.278 / İlamül Vera S.179 / es-Seyyid
Haşim el-Behrani Medinetül Meaciz C.1, S.139-140 / Enis
Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" S.507-508)
64- Müminlerin
Emiri Hz. Ali insanların arasına oturup, kendine yakın olan bir
adama şöyle buyurdu: Otur da sana anlatayım, sen falan yılda,
falan günde ve falan hastalığından dolayı vefat edeceksin.
(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât
el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib S.116 Seyyid Murtada Yayını 1902
Tahran Bas.; Enis Emir Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah S.508)
65- Haris
el-Hamedani buyurdu ki: Bir gün Emirül Müminin Ali ile beraber geziniyorduk
ki, kurumuş bir ağacın yanına vardık. Emirül Müminin
ağacın yanına yaklaşıp üzerine eli ile vurup
şöyle buyurdu: Allahın izniyle önceden olduğun gibi yeşil
ol ve yemiş ver! Bunun üzerine baktık ki, ağaç sallanıp
yeşillendi ve o kadar yemiş verdi ki, hepimiz ondan yedik ve eve
beraberimizde getirdik
(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi İsbât el-Vasiyya
Li Ali Bin Ebi Tâlib S.116-117 / İbn-i Hamza et-Tusi es-Sâkib
Fil-Menâkib s.246 / Hüseyin bin Hamdân el-Hasîbi Hidâyetül Kübrâ
S.153 / Muhammed bin Hasan es-Saffar Besairüd Deracat S.274 / Kutbuddin
er-Ravendi el- Haraic Vel-Ceraih C.1,
S.218 / Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i
Beyt-i Resulullah" S.508)