İMÂM ALİ (A.S)'NİN İLMİ
Araştırma/Derleme:
Musa AYDIN
1- İMÂM ALİ (A.S)'IN İLMİ
1- Muhammed b. Müslim,
İmâm Muhammed Bâkır (a.s)'dan şöyle duyduğunu rivâyet
etmektedir: "Cebrail (a.s), cennetten Hz.
Muhammed (s.a.a)'e iki tane nar getirdi; Ali (a.s) Resulullah'la
karşılaşıp, narları elinde görünce, 'Şu iki nar
nedir elinizde?' diye sordu; şöyle buyurdu: 'Şu gördüğün
nübüvvettir ve senin onda nasibin yoktur. Ama ötekisi ilimdir.' Sonra Allah
Resulü (s.a.a) onu ikiye böldü ve yarısını Ali (a.s)'a verdi,
yarısını ise Resulullah'ın kendisi aldı. Ardından
şöyle buyurdu: 'Sen onda benim ortağımsın, ben de
senin." İmâm Bâkır (a.s) şöyle devam etti: "Allah'a
andolsun ki Resulullah (s.a.a) Allah'ın kendisine öğrettiği her
şeyi, bir harfini bile bırakmadan Ali (a.s)'a öğretti."
Sonra İmâm Bâkır (a.s) elini göğsüne koyarak: "Sonra bu
ilim bize ulaşmıştır" buyurdu." [1]
2- Mufazzal b. Ömer İmâm
Cafer-i Sâdık (a.s)'dan şöyle duyduğunu nakletmiştir:
"Emir-ül Mu'minin Ali (a.s) şöyle
buyuruyordu: 'Bana öyle özellikler verilmiştir ki benden önce kimseye
verilmemiştir. Ben ölümlerden ve belalardan haberdarım ve insanlar
arasındaki ihtilaflarda nasıl hüküm vereceğimi bilirim."
[2]
3- İmâm Cafer-i Sâdık
(a.s)'dan senetli bir şekilde şöyle rivâyet edilmiştir: "Ali (a.s) Resulullah (s.a.a)'in bildiği her şeyi
biliyordu. Allah-u Teâlâ'nın Resulü'ne öğrettiği her şeyi
Resulullah (s.a.a) de Emir-ül Mu'minin Ali (a.s)'a öğretmiştir."
[3]
4- İmâm Muhammed Bâkır
(a.s): "Ali b. Ebî Tâlib (a.s) Allah'ın
Muhammed (s.a.a)'e bir hediyesiydi. O bütün vasilerin ve kendinden önceki
peygamberler ve resullerin ilmini miras almıştır." [4]
5- Hafs b. Kart-il Cühenî,
İmâm Cafer-i Sâdık (a.s)'dan şöyle duyduğunu rivâyet etmektedir:
"Ali (a.s), helal ve haramın sahibiydi
(helal ve haram olan her şeyi bilirdi) ve Kur'ân ilmine sahipti. Biz de
onun yolundayız." [5]
6- Ebû-s Sabâh, İmâm
Cafer-i Sâdık (a.s)'ın kendisine şöyle buyurduğunu rivâyet
etmiştir: "Allah, Peygamberi'ne (s.a.a)
tenzil ve te'vili (Kur'ân'ın zâhirî ve bâtınî manalarını)
öğretmiştir. Resulullah (s.a.a) de onları Ali (a.s)'a
öğretmiştir." [6]
7- Süleymân-ül A'meş,
babasından Hz. Ali (a.s)'ın şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: "İnen her âyetin kimin
hakkında indiğini, nerede indiğini ve kime indiğini
biliyorum. Rabb'im, bana düşünen bir kalp ve fasih bir dil
bahşetmiştir." [7]
8- Ebû Râfi'den şöyle
rivâyet edilmiştir; Resulullah (s.a.a), vefatıyla sonuçlanan
hastalığında Hz. Ali (a.s)'a şöyle buyurdu: "Ya Ali, bu Allah'ın kitabıdır; onu al."
Ali (a.s) da onu bir elbisenin içerisinde topladı ve evine gitti.
Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra Hz. Ali (a.s) oturup onu Allah'ın
indirdiği şekilde düzenledi. O, Kur'ân'a alim birisiydi."
[8]
9- İmâm Muhammed
Bâkır (a.s)'dan Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu
nakledilmiştir: "(Ey insanlar), Allah her
ilmi bende toplamıştır; ben de bildiğim her ilmi,
"Muttakilerin İmâmı"nda topladım. Ben her ilmi, Ali'ye
öğrettim. O'dur açık ve şüphesiz olan İmâm!" [9]
10- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: "Hiç şüphesiz Allah Tebâreke ve Teâlâ, Resulullah
(s.a.a)'e Kur'ân'ı öğretti. Bunun yanı sıra başka
şeyler de öğretti. Allah Resulü (s.a.a) de Allah'ın
öğrettiklerini Ali (a.s)'a öğretti" [10]
11- Yine İmâm Caferi Sâdık
(a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: "Şüphe
yok ki Allah, helal ve haramı, Kur'ân'ın tevilini ve insanların
ihtiyacı olan şeyleri Resulü'ne öğretti. Allah Resulü (s.a.a) de
bunların hepsini Ali (a.s)'a öğretti." [11]
12- Resulullah (s.a.a): "Ali, ümmet içerisinde Allah'ın indirdikleri
hakkında en çok bilgi sahibi olan kimsedir." [12]
13- Resulullah (s.a.a): "Ali, Peygamber ashabının en çok ilim sahibi
olanıdır." [13]
14- Resulullah (s.a.a): "Ali, insanların ilim açısından en bilgili
olanıdır." [14]
15- İmâm Muhammed
Bâkır (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: "Hz. Ali (a.s)'a Resulullah (s.a.a)'in ilmi hakkında
sorduklarında şöyle buyurdu: "Peygamber (s.a.a)'in ilmi, bütün
Peygamberlerin ilmidir; geçmişte olanların ve Kıyamet gününe
kadar olacakların ilmidir." Sonra şöyle devam etti:
"Nefsimi elinde tutana (Allah'a) andolsun ki hiç şüphesiz ben de
Peygamber (s.a.a)'in bildiğini biliyorum; geçmişte olanların ve
benimle kıyamet arasında olup biteceklerin hepsini biliyorum."
[15]
16- Selmân-i Fârisî,
Resulullah (s.a.a)'den şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Benden sonra ümmetimin en çok ilim sahibi olanı, Ali b.
Ebî Tâlib'dir." [16]
17- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s)'ın babasından şöyle naklettiği rivâyet
edilmiştir: "Ali (a.s)'ın
kitabında (insanlar için) ihtiyaç olan her şey yazılıdır;
hatta bir çiziğin, yaralanmanın ve hayvan ısırmanın
(diyet-kısas hükümleri) bile." [17]
18- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s)'dan nakledildiğine göre Emir-ül Mu'minin (a.s) İbn
Abbâs'a şöyle buyurmuştur: "Allah,
kuşların dilini bile bize öğretmiştir; Süleyman b. Dâvûd
(a.s)'a öğrettiği gibi. Aynı şekilde karada ve denizde
bulunan bütün canlıların dilini de." [18]
2- İMÂM ALİ (A.S), ALLAH'IN KONUŞAN KİTABIDIR
19- Emir-ül Mu'minin Ali
(a.s)'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Şu (Kur'ân), Allah'ın suskun kitabıdır;
ben ise Allah'ın konuşan kitabıyım." [19]
3- KİTAB'IN İLMİ, İMÂM ALİ (A.S)'IN YANINDADIR
20- Fuzayl b. Yesâr, İmâm
Muhammed Bâkır (a.s)'dan Kur'ân'da geçen "…Bir
de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)" [20]
cümlesinin tefsirinde şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Bu âyet Ali
(a.s) hakkında nazil olmuştur. O,
Resulullah (s.a.a)'den sonra bu ümmetin âlimidir." [21]
21- Yine İmâm Bâkır
(a.s)'dan "O kâfirler: "Sen Allah
tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De
ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de
yanında kitap ilmi bulunan (yeter)" âyetinin tefsirinde şöyle
nakledilmiştir: "Kitap ilminin sahibi Ali (a.s)'dır."
[22]
22- Câbir de aynı âyetin
tefsirinde İmâm Muhammed Bâkır (a.s)'dan şöyle
nakletmiştir: "O (kitap ilmine sahip olan
kimse), Ali b. Ebî Tâlib'dir." [23]
23- Ebû Basîr'den şöyle
rivâyet edilmiştir: "İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s)'a "De ki: "Benimle sizin aranızda şahit
olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)"
âyetindeki "yanında kitap ilmi bulunan" kimse hakkında
"Acaba o, Ali b. Ebî Tâlib (a.s) mıdır?" diye
sorduğumda, "O'ndan başka kim olabilir ki?" diye cevap
verdi." [24]
4- İMÂM ALİ (A.S), RESULULLAH (S.A.A)'İN İLİM
KAPISI
24- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim ilmimin kapısıdır." [25]
25- Resulullah (s.a.a): "Ben, öğrendiğim her şeyi, mutlaka Ali'ye de
öğrettim; o, benim ilim şehrimin kapısıdır."
[26]
26- Ebûzer-i Gıfârî
Resulullah (s.a.a)'den şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Ali, benim ilmimin kapısı ve ümmetime
açıklayandır…" [27]
27- İbn Abbâs Resulullah
(s.a.a)'den şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Rabb'imin huzuruna vardığımda, benimle
konuştu ve münâcât etti; ben de öğrendiğim her şeyi Ali'ye
öğrettim; o, benim ilmimin kapısıdır." [28]
28- Resulullah (s.a.a): "Ben, bildiğim her şeyi Ali'ye de öğrettim; o,
benim ilim şehrimin kapısıdır." [29]
29- Hz. Ali (a.s)'dan
şöyle nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a), Hayber fethedildiğinde
bana buyurdu ki: "Sen, benim ilmimin
kapısısın; senin evlatların, benim evlatlarımdır;
senin etin, benim etimdir ve senin kanın, benim kanımdır."
[30]
5- RESULULLAH (S.A.A), İMÂM ALİ (A.S)'A BİN İLİM KAPISI ÖĞRETMİŞTİR
30- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s): "Resulullah (s.a.a), Ali
(a.s)'a bin kapı öğretti ki, her kapıdan da onun için bin
kapı açıldı." [31]
31- İmâm Muhammed
Bâkır (a.s): "Resulullah (s.a.a) Hz. Ali
(a.s)'a bin harf öğretmiştir ki, her harf, bin harfi açmaktadır."
[32]
32- Ebû Hazma Sumâli,
İmâm Bâkır (a.s)'dan, Hz. Ali (a.s)'ın şöyle
buyurduğunu nakletmiştir: "Hiç
şüphesiz Resulullah (s.a.a), bana bin kapı öğretmiştir ki,
her kapı bin kapıyı açmaktadır." [33]
33- İmâm Cafer-i
Sâdık: "Resulullah (s.a.a) Ali (a.s)'a bir
kapı öğretti ki ondan bin kapı açılır." [34]
34- Hz. Ali (a.s), soru sormak
isteyen bir Yahudi'ye hitaben şöyle buyurdu: "İstediğiniz şeyden sorabilirsiniz. Hiç şüphesiz
Peygamber (s.a.a), bana ilimden bin kapı öğretmiştir ve her
kapıdan benim için bin kapı ayrılmıştır. O halde
sorun onlardan." [35]
55- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s) babası İmâm Bâkır (a.s)'dan şöyle
nakletmiştir: "Hiç şüphesiz Peygamber
(s.a.a), Ali (a.s)'a bin kelime anlatmıştır ki her kelime bin
kelimeyi açmaktadır." [36]
36- Ebû Hamza Sumâlî,
İmâm Zeyn-ül Âbidin (a.s)'dan şöyle nakletmiştir; buyurdu:
"Resulullah (s.a.a), Ali (a.s)'a bir kelime
öğretti ki bin kelimeyi açmaktaydı ve o bin kelimenin her birisi ise
bin kelimeyi açmakta." [37]
37- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s): "Resulullah (s.a.a), Ali
(a.a)'a bir harf öğretti ki bin harfi açmaktaydı ve o bin harften her
biri de bin harfi." [38]
38- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s): "Resulullah (s.a.a), Ali (a.s)'
a bin kelime ve bin kapı vasiyet etti ki her kelime ve her kapı bin
kelime ve bin kapıyı açmaktaydı." [39]
39- Esbağ b. Nübâte,
Emir-ül Mu'minin Ali (a.s)'dan şöyle duyduğunu nakletmektedir;
buyurdu: "Hiç şüphesiz Resulullah (s.a.a)
bana, geçmişte olan ve Kıyamet'e kadar olacak helal ve haramdan bin
kapı öğretti ki, her kapı bin kapıyı açmaktadır
ki toplam bir milyon kapı eder. Hatta ben ölümlerin belaların ve
insanlar arasındaki ihtilaflarda nasıl hüküm verileceğinin
ilmini biliyorum." [40]
40- Hz. Ali (a.s)'dan
şöyle nakledilmiştir. "Resulullah
(s.a.a), dilini benim ağzıma koydu; bununla kalbimde bin ilim
kapısı açıldı ki her birisinden de bin kapı
açılmaktadır." [41]
6- İMÂM ALİ (A.S), PEYGAMBER (S.A.A)'İN İLİM
ŞEHRİNİN KAPISIDIR
41- İmâm Ali b. Musa
Rızâ (a.s) babalarından Resulullah (s.a.a)'in Hz. Ali (a.s)'a hitaben
şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ey
Ali, ben ilim şehriyim, kapı da sensin. Şehre kapının
dışında bir yerden ulaşacağını zanneden
yalan söylemiştir." [42]
42- Resulullah (s.a.a): "Ben ilim şehriyim ve Ali onun kapısıdır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: 'Evlere kapılarından
girin.' [43] O
halde, kim ilim istiyorsa, ona kapısından girsin." [44]
43- Hamza b. Ebî Said-i Hudrî,
babasından nakletmiştir; Resulullah (s.a.a)'den duydum ki şöyle
buyuruyordu: "Ben ilim şehriyim ve Ali onun
kapısıdır. O halde kim ilim istiyorsa, onu Ali'den alsın."
[45]
44- Resulullah (s.a.a): "Ben ilmin şehriyim ve Ali onun kapsıdır. O
halde şehre girmek isteyen, onun kapısından gelsin."
[46]
45- İbn Abbâs'tan
nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben ilmin şehriyim ve Ali onun
kapısıdır. O halde kim ilim isterse, kapıya gelsin."
[47]
46- İbn Abbâs'tan yine
şöyle nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben ilmin şehriyim ve Ali onun
kapısıdır. O halde kim ilim isterse, kapı tarafından
gelsin." [48]
47- İbn Abbâs'tan bir de
şu şekilde nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Ben ilmin şehriyim ve Ali onun
kapısıdır. O halde ilmi isteyen, şehrin kapısına
gelsin." [49]
48- Said b. Cübeyr, İbn
Abbâs'tan nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Ali, ben ilmin şehriyim ve sen onun
kapısısın; şehre ancak kapısından gelinir. Beni
sevdiğini zannedip de sana buğz eden kimse, yalancıdır;
zira hiç şüphesiz sen bendensin, ben de senden; senin etin, benim etimdir;
senin kanın benim kanımdır ve senin ruhun, benim
ruhumdandır…" [50]
49- Hz. Ali (a.s)'dan senetli
bir şekilde nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ben ilmin şehriyim ve Ali onun
kapısıdır ve evlere ancak kapılarından girilir."
[51]
50- Esbağ b. Nübâte, Hz.
Ali (a.s)'dan nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben ilmin şehriyim ve sen onun
kapısısın. Ya Ali o şehre kapısının
dışında bir yerden girebileceğini sanan kimse,
yalancıdır." [52]
7- İMÂM ALİ (A.S), PEYGAMBER (S.A.A)'İN İLİM
HAZİNESİNİN ANAHTARIDIR
51- İmâm Rızâ (a.s),
babaları (İmâm Kâzım (a.s) ve İmâm Sâdık (a.s))
kanalıyla İmâm Muhammed Bâkır (a.s)'dan, o da Câbir b.
Abdullah-i Ensârî'den şöyle nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu
ki: "Ben ilmin hazinesiyim ve Ali onun
anahtarıdır; o halde kim hazineyi isterse, anahtara gelsin."
[53]
52- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim ilmimin haznedarıdır." [54]
8- İMÂM ALİ (A.S), FIKIH ŞEHRİNİN KAPISIDIR
53- Resulullah (s.a.a): "Ben fıkıh şehriyim ve Ali de onun
kapısıdır. O halde kim ilim isterse, kapıya gelsin."
[55]
9- İMÂM ALİ (A.S), HİKMET ŞEHRİNİN
KAPISIDIR
54- Câbir b. Abdullah-i
Ensâri'den nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben hikmet şehriyim ve Ali de onun
kapısıdır. O halde kim şehre (girmeyi) istiyorsa, onun
kapısına gelsin." [56]
55- Resulullah (s.a.a): "Ben hikmet şehriyim ve Ali de onun
kapısıdır. O halde kim hikmet isterse, kapıya gelsin." [57]
56- Senetli bir şekilde
Hz. Ali (a.s) kanalıyla Resulullah (s.a.a)'den şöyle
nakledilmiştir: "Ben hikmet eviyim ve Ali
onun kapısıdır. O halde kim hikmet isterse, onun
kapısından gelsin." [58]
57- Abdullah'tan şöyle
nakledilmiştir: "Ben Peygamber (s.a.a)'in
yanındaydım; Ali hakkında sorulunca, şöyle buyurdu:
"Hikmet on parçaya bölünmüştür; bunlardan dokuz kısmı
Ali'ye, bir kısmı ise (diğer) insanlara verilmiştir."
[59]
58- İbn Abbâs'tan
nakledildiğine göre, Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali (a.s)'a hitaben
şöyle buyurmuştur: "Ey Ali, ben hikmet
şehriyim ve sen onun kapısısın; şehre
kapının dışında başka bir yerden asla girilmez."
[60]
10- BENİ KAYBETMEDEN SORUN BANA
59- İmâm Cafer-i
Sâdık (a.s) babaları kanalıyla Hz. Ali (a.s)'dan şöyle
nakletmiştir; buyurdu: "Allah (azze ve
celle)'nin kitabından bana sorun. Allah'a andolsun ki Allah'ın
kitabından inen her âyetin gece veya gündüz mü, seferde veya hazerde mi
indiğini Allah Resulü (s.a.a) bana okudu ve onun tevilini bana
öğretti." [61]
60- İmâm Ali (a.s):
"Allah'ın kitabından bana sorun; hiç
şüphesiz ben her âyetin gece mi yoksa gündüz mü, sahrada mı yoksa
dağda mı indiğini biliyorum." [62]
61- Senetli bir şekilde
Hz. Ali (a.s)'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Sorun bana beni kaybetmeden! Ölümlerin, belaların ve
neseplerin ilmini bilen kimseye sormak istemez misiniz?" [63]
62- İmâm Ali (a.s):
"Ey insanlar, sorun bana beni kaybetmeden; hiç
şüphesiz ben göğün yolları hakkında, yerin yollarından
daha çok bilgi sahibiyim!..." [64]
63- İmâm Ali Rızâ
(a.s), babaları kanalıyla İmâm Hüseyin (a.s)'dan şöyle
nakletmiştir: "Emir-ül Mu'minin
(salavatullahi aleyh) bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Kur'ân'dan
bana sorun ki size kimin hakkında ve nerede nâzil olduğunu haber
vereyim." [65]
64- Ümery b. Abdullah
şöyle demiştir: "Ali b. Ebî Tâlib
(a.s), Kûfe minberinde bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Ey
insanlar, sorun bana, beni kaybetmeden; zira benim sinemde yüklü bir ilim
vardır!" [66]
65- İmâm Ali (a.s):
"Sorun bana, beni kaybetmeden; hiç şüphesiz
ben Arş'ın altında sorulduğum her şeyden haber
verebilirim!" [67]
66- İmâm Emir-ül Mu'minin
(a.s): "Sorun bana, beni kaybetmeden; taneyi
yaran ve insanı yaratan (Allah'a) andolsun ki ben Tevrat'ı, Tevrat
ehlinden, İncil'i, İncil ehlinden ve Kur'ân'ı, Kur'ân ehlinden
daha iyi bilirim!" [68]
67- Ebân, Selim'den şöyle
nakletmiştir: "Kûfe mescidinde Hz. Ali
(a.s)'ın yanında oturmuştum, insanlar da onun etrafını
sarmıştı. İmâm (a.s) şöyle buyurdu: "Beni
kaybetmeden Allah'ın kitabından bana sorun; Allah'a andolsun ki,
Allah'ın kitabından inen her âyeti Resulullah (s.a.a) bana okudu ve
onun tevilini bana öğretti…" [69]
11- PERDELER KALKSA, YAKİNİM ARTMAZ
68- Said b. Müsayyib diyor ki
Ali (a.s) şöyle buyuruyordu: "Bana göklerin
yollarından sorun; zira ben onları yerin yollarından daha iyi
tanırım. Ve eğer perdeler kaldırılsa, benim yakinim
artmaz!" [70]
69- Emir-ül Mu'minin Ali
(a.s)'dan şöyle nakledilmiştir; buyurdu: "Eğer perdeler kalksa, benim yakinim artmaz!"
[71]
12- İMÂM ALİ (A.S)'IN ELİFSİZ HUTBESİNDEN
BÖLÜMLER
70- İbn Ebî'l Hadîd
şöyle yazmaktadır: "Bu, bir çoklarının naklettiği
elifsiz bir hutbedir. Nakledildiğine göre Resulullah (s.a.a)'in
ashabından bir grup, harflerden hangisinin Arap kelimelerinde daha çok
kullanıldığı konusunda tartıştılar ve hepsi
bunun "Elif" harfi olduğunda ittifak ettiler. Orada bulunan Ali
(a.s), her hangi bir ön hazırlık söz konusu olmadan, şu elifsiz
hutbeyi okudu [72]
: "Minneti büyük, nimeti bol olan, rahmeti
gazabından öne geçen, kelimesi eksiksiz olan, meşiyyeti geçerli olan
ve hükmü yerine ulaşan kimseye (Allah'a) hamd ederim. O'na, rububiyetine
ikrar eden, ubudiyetine boyun eğen, günahından ayrılan, onun
tevhidine itiraf eden, azap vaadinden ona sığınan ve ondan
mağfiret dileyen bir kimsenin hamdı gibi hamd ederim; öyle bir
mağfiret ki onu akraba ve evlatlarından yüz çevirttiren
(Kıyamet) gününün (sıkıntılarından) kurtarsın.
Biz, O'ndan yardım, irşâd ve hidâyet diliyoruz. O'na iman edip ona
tevekkül ediyoruz. Ben O'na ihlaslı ve yakin ehli birisinin şehâdeti
gibi şehâdet ediyorum. O'nun yeganeliğine imanlı ve yakinli
birisi gibi inanıyorum. Mülkünde ortağı ve yaratışında
yardımcısı olmadığına tereddütsüz inanan bir
kulun tevhidi gibi onu birliyorum. O, herhangi birisinin kendisine
danışman, vezir, muavin, yardımcı ve benzer olmasından
yücedir…" [73]
13- İMÂM ALİ (A.S)'IN NOKTASIZ HUTBESİNDEN PASAJLAR
71- Hz. Ali (a.s)'dan
nakledilen noktasız hutbenin bazı bölümleri şöyledir:
"Bütün övgüler Allah'a mahsustur; o ki övgünün ehli ve
yeridir. O'nun içindir hamdın en sağlamı ve en
tatlısı, en mübareği ve en yukarı noktası, en temizi
ve en yücesi, en değerlisi ve en iyisi! O Vahittir (yeganedir),
Ehattır (tektir) ve Samettir (noksansız ve ihtiyaçsızdır).
Ne babası vardır, nede evladı...
Bilin ki ilk olmak ona mahsustur; eşi-dengi yoktur.
O'nun hükmünü reddedebilecek kimse yoktur. O'ndan başka ilah yoktur; O'dur
"Melik" (padişah), "Selâm" (selamet veren),
"Musavvir" (şekillendiren), Allâm (çok bilen), Hâkim (hüküm
süren), Vedûd (çok seven-şefkatli), Mutahhir (temizleyici) ve Tâhir
(temiz) olan. Onun işi beğenilmiş ve haremi
bayındırdır. Kerem ve bağış O'ndan umulur. Kelamını
size öğretmiş, nişanelerini göstermiş, hükümlerini sizin
elinize sunmuş, helalini helal ve haramını haram
kılmıştır. Muhammed (s.a.a)'e risâletini yüklemiştir;
o Resul ki yücedir; efendidir, işi sağlamdır; temizlenmiş
bir temizdir; Ademoğullarından, doğumu en temiz olanı,
yıldızı en çok parlayanı, en çok sabit ve sağlam
olanı, dalı hepsinden daha canlı ve taze olanı, ahdine en
sâdık olanı, genç ve ihtiyarlarının en değerli
olanıdır…
Allah'ım, hamd ve devamı, mülk ve kemali, sana
mahsustur. O'ndan başka ilah yoktur; O'nun Hilmi, bütün hilimleri
kapsamış; O'nun hükmü her hükmü
sağlamlaştırmış, O'nun ilmi her ilmi alt etmiştir." [74]
14- İMAM ALİ (A.S); ÜMMETİN EN İYİ HÜKÜM
VERENİDİR
72- İki kişi
arasındaki bir ihtilafta Ali (a.s)'ın verdiği bir hüküm hakkında
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ali b.
Ebî Tâlib, sizin aranızda Allah'ın hükmüyle hükmetmiştir."
[75]
73- Resulullah (s.a.a): "Sizin, (yargılarda) en iyi hüküm vereniniz Ali'dir."
[76]
74- Resulullah (s.a.a): "Ali, ihtilaflar hakkında hüküm vermede insanların
en bilgilisidir." [77]
75- Senetli bir şekilde
Resulullah (s.a.a)'den şöyle nakledilmiştir; buyurdu: "Benden sonra sünnete ve (yargılarda) hüküm verme
hususunda, ümmetimin en bilgilisi Ali b. Ebî Tâlib'dir." [78]
116- Senetli bir şekilde
İbn Abbâs'ın Resulullah (s.a.a)'den şöyle rivâyet ettiği
nakledilmiştir; buyurdu: "Ali b. Ebî Tâlib,
benden sonra ümmetimin en bilgilisi ve ihtilaf ettikleri konularda en iyi hüküm
verenidir." [79]
117- Hz. Ali (a.s)'dan
şöyle nakledilmiştir: "Resulullah
(s.a.a) beni (temsilcisi olarak) Yemen'e gönderdi. Ben 'Ya Resulallah, benim
daha yaşım küçüktür' dediğimde, Allah Resulü elini benim
göğsüme koyarak şöyle buyurdu: 'Git; hiç şüphesiz Allah senin
dilini sabit kılıp kalbini hidâyet edecektir."
Hz.
Ali (a.s) sonra şöyle buyurmuştur: "Ondan
sonra ihtilaf edipte karşıma gelen iki hasım arasında
vereceğim hüküm hakkında asla tereddüde düşmedim." [80]
118- Yine senetli bir
şekilde Hz. Ali (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a), beni Yemen'e gönderdi. Ben 'Ya
Resulallah dedim, beni onların arasında hüküm vermek için
gönderiyorsunuz, oysa ben bir gencim ve nasıl yargılayıp hüküm
vereceğimi bilmiyorum."
Bunun
üzerine Allah Resulü eliyle benim göğsüme vurdu; sonra şöyle buyurdu:
"Allah'ım, onun kalbini hidâyet et ve dilini
sabit kıl!" Hz. Ali şöyle devam etmiştir: "Ondan sonra
iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümde tereddüde
düşmedim." [81]
15- İMÂM ALİ (A.S)'IN TAVİZSİZLİĞİ
79- İmâm Ali (a.s)'dan
şöyle nakledilmiştir: "Canıma
andolsun ki ben hakka muhalefet eden ve yolunu sapmış kimselere
karşı tavizkar ve gevşek davranmayacağım."
[82]
80- Resulullah (s.a.a): "Ali'den şikâyet etmeyin; zira o, Allah'ın
zâtı hakkında katıdır ve müdâra ehli değildir."
[83]
81- Resulullah (s.a.a): "Ali, dinin direğidir." Yine şöyle
buyurmuştur: "Bu (Ali), benden sonra hak
uğruna insanlara kılıç sallayacaktır!" [84]
İMÂM ALİ (A.S)'IN VERDİĞİ HÜKÜMLERDEN ÖRNEKLER
16- BİR OLAYDA BEŞ KİŞİ ARASINDA
VERDİĞİ HÜKÜM
82- Senetli bir şekilde
Esbağ b. Nübâte'den şöyle nakledilmiştir: "Beş
kişiyi zina suçuyla Halife Ömer'in yanına getirdiler. Halife,
onların her birisine şer'î had uygulanması için emir verdi.
Orada
hazır bulunan Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: 'Ya
Ömer, bu onların hakkında verilmesi gereken hüküm değildir.'
Ömer
'O halde (uygun) haddi onlara siz uygulayın'
dediğinde, Hz. Ali (a.s), onlardan birisini öne alıp boynunu vurdu;
diğer birisini recm etti; bir diğerine kırbaç haddi
uyguladı; dördüncüsüne bir haddin yarısı kadar (elli
kırbaç) vurdu; beşincisini ise mazur gördü ve serbest
bıraktı.
Bunu
gören Halife Ömer, hayrete düştü; insanlar da şaşırıp
kaldı.
Ömer
şöyle dedi: 'Ey Ebalhasan, tek bir olayda suçlu
olan beş kişiye ayrı ayrı beş hüküm uyguladın ki
hiçbirisi diğerine benzemiyor (bunun sebebi nedir)?'
Hz.
Emir-ül Mu'minin (a.s) şöyle buyurdu: 'Bunlardan
birincisi zimmî (İslam devletinde yaşayan kitap ehli) idi;
(işlediği suç ile) zimmîlik vasfını kaybettiği için
haddi kılıçtan başka bir şey değildi. İkincisi
evli bir kişi olduğu için haddi recm idi. Üçüncüsü bekar olduğu
için haddi yüz kırbaç idi. Dördüncüsü köle olduğu için cezası
kırbaç haddinin yarısı idi. Beşincisi ise akılsız
bir deli idi (ve dolayısıyla her hangi bir cezayı hak
etmemişti)." [85]
17- BİR ERKEK VE BİR KIZ ÇOCUK ÜZERİNDE
İHTİLAF EDEN İKİ CARİYE
83- Câbir Cu'fî, Temim b.
Huzâm el-Esedî'den şöyle nakletmiştir: "Halife Ömer'in
yanına bir erkek ve bir de kız çocuk üzerinde ihtilaf eden iki cariye
getirildi.
Ömer
şöyle dedi: 'Sıkıntıları
gideren Ebûlhasan (Ali) nerededir?'
Hz.
Ali'yi yanına çağırdılar ve o olayı kendisine
anlattı.
Hz
Ali, iki şişe istedi ve onların
ağırlığını tarttı. Daha sonra cariyelerden
her birisinin şişelerden birisine sütlerini sağmasını
emretti. Ardından sütleri tarttı ve biri diğerinden
ağır geldi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Erkek evlat, sütü ağır gelen cariyenindir, kız evlat ise
sütü hafif olanın.'
Bunu
gören Halife Ömer 'Bu hükmü neye dayanarak söyledin Ey
Ebelhasan?' diye sorunca, Hz. Ali şöyle buyurdu: 'Çünkü Allah, erkeğin payını
kadının payının iki katı olarak belirlemiştir!"
[86]
18- İKİ KADININ BİR ÇOCUK ÜZERİNDEKİ
İHTİLAFI
84- Rivâyet edildiğine
göre Halife Ömer zamanında iki kadın bir çocuk üzerinde ihtilaf etti;
her birisi çocuğun kendisine ait olduğunu iddia ediyordu ve
hiçbirisinin şahidi yoktu. Meselenin hükmünü bilmeyen Halife Ömer, hüküm
vermesi için Emir-ül Mu'minin (a.s)'a sığındı. Hz. Ali
(a.s), iki kadını yanına çağırdı. Onlara vaaz
edip korkuttu.
Kavga
ve ihtilafta devam edince, 'Bana bir testere getirin!'
buyurdu.
Bunu
gören kadınlar 'Testereyi ne yapacaksın?'
diye sordular.
Şöyle
buyurdu: 'Çocuğu ikiye ayırıp her bir
parçasını sizden birisine vereceğim.'
Bunu
duyan kadınlardan birisi susup bir şey söylemedi. Ama diğeri
şöyle dedi: 'Ey Ebelhasan, seni Allah'a yemin
veriyorum ki eğer illa da bunu yapacak isen, ben hakkımdan vazgeçip
çocuğu ona bırakıyorum.'
Hz.
Ali (a.s) bunu duyunca 'Allah-u Ekber dedi, bu senin
çocuğundur, onun değil; eğer onun olsaydı çocuğa
acır ve ona şefkatli davranırdı.'
Durum
buraya varınca, diğer kadın da hakkın diğer
kadından yana olduğunu ve kendisinin çocuğun sahibi
olmadığını itiraf etti. Ömer buna sevindi ve hüküm
vermedeki sıkıntısını giderdiği için Emir-ül
Mu'minin (a.s)'a dua etti." [87]
19- BİR EMANET OLAYINDA VERDİĞİ HÜKÜM
85- Senetli bir şekilde
Haneş b. Mu'temer'den şöyle rivâyet edilmiştir: "İki kişi Kureyş'ten bir kadının
yanına gelerek yüz dinar onun yanında emanet olarak bırakıp
şöyle dediler: 'Bu emaneti bizden herhangi birimiz tek başına
gelip isterse, ona vermeyeceksin; ancak ikimiz bir arada gelirsek, emaneti
teslim edeceksin.'
Aradan
bir yıl geçtikten sonra iki kişiden birisi kadının
yanına gelerek şöyle dedi: 'Arkadaşım
vefat etti; dolayısıyla dinarları bana teslim et.'
Kadın
bundan sakındı; ancak adam kadının akrabalarını
devreye sokarak onun üzerinde baskı kurmaya çalıştı ve
bilahare kadın parayı vermeye mecbur kaldı.
Sonra
aradan bir yıl daha geçti. Bu sefer diğer adam kadına gelerek
dinarları ondan istedi.
Kadın,
cevabında şöyle dedi: 'Arkadaşın
senin öldüğünü zannettiği için bana gelip dinarları istedi; ben
de ona verdim.'
Adam
bunu kabul etmeyince aralarındaki ihtilaftan dolayı Halife Ömer'in
yanında dava açtılar ve adam Halife'nin kadının aleyhine
hüküm vermesini istedi.
Ömer
adamı haklı bularak kadına 'Sen
sorumlusun (adamın parasını kendisine vermelisin)' dedi.
Kadın
şöyle dedi: 'Seni Allah'a yemin veriyorum, bizim
hakkımızda hüküm verme ve bizi Ali b. Ebî Tâlib'in yanına
gönder.'
Ömer
de öyle yaptı.
Hz.
Ali (a.s) o iki kişinin kadına hile yaptıklarını
anlayınca, ona şöyle dedi: 'Siz ikiniz
kadına 'emaneti bizden yalnız gelene verme' dememiş miydiniz?'
Adam
'Evet' dedi.
Bunun
üzerine şöyle buyurdu: 'Malın bizim
yanımızdadır; git arkadaşınla birlikte gel,
malınızı size iade edelim.'
Hz.
Ali'nin bu hükmü Ömer'e ulaşınca şu cümleyi kullandı: 'Allah beni Ali b. Ebî Tâlib'den sonra
yaşatmasın." [88]
[1] El-İhtisâs, s.272, El-Kâfi, c.1, s.265, Bihâr-ül
Envâr, c.40, s.209 (az farkla).
[2] Bihâr-ül Envâr, c.26, s.147.
[3] Bihâr-ül Envâr, c.40, s.209
[4] El-İhtisâs, s.272.
[5] Tefsîr-ül Ayyâşî, c.1, s.15
[6] Tefsîr-ül Ayyâşî, c.1, s.17
[7] Tefsîr-ül Ayyâşî, c.1, s.17
[8] Menâkıb-u Âl-i Ebî Tâlib, c.2, s.41.
[9] El-İhticâc, c.1, s.74.
[10] Besâir-üd Derecât, s.290.
[11] Besâir-üd Derecât, s.292, El-İhtisâs, s.272,
Bihâr-ül Envâr, c.40, s.208 (az farkla).
[12] İhkâk-ül Hak, c.15, s.399.
[13] İhkâk-ül Hak, c.15, s.377.
[14] İhkâk-ül Hak, c.15, s.397.
[15] Besâir-üd Derecât, s.127.
[16] Keşf-ül Ğumme, c.1, s.113, El-Gadîr, c.3, s.96
(cüzî farkla).
[17] Bihâr-ül Envâr, c.26, s.50.
[18] Besâir-üd Derecât, s.344.
[19] Vesâil-üş Şia, c.18, s.20.
[20] Ra'd, 43.
[21] Tefsir-ül Ayyâşî, c.2, s.221.
[22] Bihâr-ül Envâr, c.35, s.430.
[23] Besâir-üd Derecât, s.213.
[24] Bihâr-ül Envâr, c.35, s.431.
[25] İhkâk-ül Hak, c.15, s.566, El-Mürâciât, s.153.
[26] İhkâk-ül Hak, c.5, s.501, Et-Terâif, s.77 (az
farkla).
[27] İhkâk-ül Hak, c.7, s.213, Yenâbî-ül Mevedde
(Kunduzi-i Hanefi), s.235.
[28] İhkâk-ül Hak, c.6, s.461, Et-Terâif, s.77 (az
farkla).
[29] İhkâk-ül Hak, c.5, s.501.
[30] İhkâk-ül Hak, c.6, s.448.
[31] Besâir-üd Derecât, s.302, El-İhtisâs, s.276,
Bihâr-ül Envâr, c.26, s.29 (az farkla).
[32] El-Kâfi, c.1, s.356.
[33] Bihâr-ül Envâr, c.26, s.29, El-İhtisâs, s.276,
Kenz-ül Ummâl, c.13, s.114 (az farkla).
[34] Bihâr-ül Envâr, c.26, s.29.
[35] Keşf-ül Yakîn, s.432.
[36] El-İhtisâs, s.279.
[37] El-İhtisâs, s.279.
[38] El-İhtisâs, s.278.
[39] Bihâr-ül Envâr, c.40, s.132, Gâyet-ül Merâm, s.519 (az
farkla).
[40] El-İhtisâs, s.276, Gâyet-ül Merâ, s.519, Bihâr-ül
Envâr, c.26, s.30, İhkâk-ül Hak, c.6, s.41 (az farkla).
[41] İhkâk-ül Hak, c.6, s.42.
[42] Menâkıb-u Ali b. Ebî Tâlib, s.85.
[43] Bakara 185
[44] İhkâk-ül Hak, c.5, s.494, Yenâbî-ül Mevedde, s.65.
[45] El-İrşâd, s.22, Bihâr-ül Envâr, c.40, s.203,
İsbât-ül Hüdât, c.2, s.144.
[46] Fezâil-ül Hamse, c.2, s.251, Kenz-ül Ummâl, c.13, s.148,
Câmi-ül Ehâdis (Suyûtî), c.16, s.259, İhkâk-ül Hak, c.5, s.500,
Müstedrek-üs Sahihayn (Hâkim Nîşâbûrî), c.3, s.127, El-İmâm Ali, c.2,
s.464 (az farkla).
[47] Keşf-ül Ğumme, c.1, s.113, İsbât-ül Hüdât,
c.2, s.246, Menâkıb-u Ali b. Ebî Tâlib, s.83, Yenâbî-ül Mevedde, s.234,
Bihâr-ül Envâr, c.40, s.203.
[48] İhkâk-ül Hak, c.5, s.470.
[49] İhkâk-ül Hak, c.5, s.476.
[50] Yenâbî-ül Mevedde, s.28, İsbât-ül Hüdât, c.1, s.499
(az farkla).
[51] İhkâk-ül Hak, c.5, s.498, Bihâr-ül Envâr, c.40,
s.206 (az farkla)
[52] İhkâk-ül Hak, c.5, s.497.
[53] İsbât-ül Hüdât, c.2, s.31, Bihâr-ül Envâr, c.40,
s.201.
[54] El-Gadîr, c.3, s.96.
[55] İhkâk-ül Hak, c.5, s.505, Tezkiret-ül Havâs, s.52.
[56] İhkâk-ül Hak, c.5, s.504, El-İmâm Ali, c.2,
s.463 (az farkla).
[57] Fezâil-ül Hamse, c.2, s.249, Menâkıb-u Ali b. Ebî
Tâlib, s.86, İhkâk-ül Hak, c.5, s.502, İsbât-ül Hüdât, c.2, s.97 (az
farkla).
[58] İhkâk-ül Hak, c.5, s.510, Menâkıb-u Ali b. Ebî
Tâlib, s.87 (cüzî farkla).
[59] Menâkıb-u Ali b. Ebî Tâlib, s.287, İhkâk-ül
Hak, c.5, s,517, El-Gadîr, c.3, s.96, İrşâd-ül Kulûb, s.212,
Keşf-ül Ğumme, c.1, s.113 (az farkla), Kenz-ül Ummâl, c.13, s.146.
[60] Kemâl-üd Din, s.241, Bihâr-ül Envâr, c.40, s.203.
[61] El-İhticâc, c.1, s.388.
[62] İhkâk-ül Hak, c.7, s.586.
[63] Bihâr-ül Envâr, c.26, s.147.
[64] Bihâr-ül Envâr, c.10, s.128, Nur-üs Sekaleyn Tefsiri,
c.1, s.424, Yenâbi-ül Mevedde, s.66.
[65] Bihâr-ül Envâr, c.92, s.79, Uyûn-u Ahbâr-ir Rızâ,
c.2, s.67.
[66] El-Fusûl-ül Mie, c.4, s.196.
[67] Kenz-ül Ummâl, c.13, 165.
[68] Kitâb-u Selîm b. Kays, s.22.
[69] Kitâb-u Selîm b. Kays, s.213.
[70] Tezkiret-ül Havâs, s.34.
[71] Mesâbîh-ül Envâr, c.1, s.30, El-Meheccet-ül Beyzâ, c.4,
s.203, Gurer-ül Hikem, Hadis: 603, İrşâd-ül Kulûb, s.212,
Keşf-ül Ğumme, c.1, s.170 (az farkla), Tezkiret-ül Havâs, s.34.
[72] Bu "Elif"siz hutbenin orijinalini görmek
isteyenler, verilen kaynaklara mürâcaât edebîlirler.
[73] Tefsîr-ül Ayyâşî, c.87, Fezâil-ül Hamse, c.2, s.256
(az bir farkla).
[74] Tefsîr-ül Ayyâşî, c.1, s.100.
[75] Keşf-ül Yakîn, s.67.
[76] Keşf-ül Yakîn, s.45, El-Gadir, c.3, s.96, El-Kâfî,
c.7, s.425.
[77] İhkâk-ul Hak, c.15, s.395.
[78] İhkâk-ul Hak, c.4, s.324
[79] El-İrşâd, s.22.
[80] El-Fusûl-ül Mie, c.5, s.268.
[81] Fezâil-ül Hamse, c.2, s.260, El-Menâkıb (Hârezmî),
s.13, Kenz-ül Ummâl, c.13, s.120, İhkâk-ul Hak, c.8, s.39 (az farkla).
[82] Nehc-ül Belâğa, Hutbe: 24
[83] Behc-üs Sebâğa, c.4, s.129, İhkâk-ul Hak, c.4,
s.244, Bihâr-ül Envâr, c.21, s.374 (az farkla).
[84] El-Kâfî, c.1, s.354.
[85] Et-Tehzîb, c.10, s.50, El-Fusûl-ül Mie, c.5, s.331.
[86] El-Fusûl-ül Mie, c.5, s.332, Menâkıb-u Âl-i Ebî
Tâlib, c.2, s.368'den naklen.
[87] El- İrşâd, s.110, Keşf-ül Yakîn, s.68,
Menâkıb-u Âl-i Ebî Tâlib, c.2, s.367 (az farkla)
[88] El-Fusûl-ül Mie, c.5, s.334, El-Gadîr,
c.6, s.126, El-Fakîh, c.3, s.19 (az farkla).