Alevi Mektebi Sitesi

www.maktabalevi.com   www.alevimektebi.tr.cc

 

Ana Sayfa  

İmam  Ali el-Murtada (as)

 

 

 

İmam Ali’nin Faziletleri Hakkında Bir Olay

 

Muhammed bin Ömer el-Vakidi diyor ki: Bayramların Arefe günlerinde Harun er-Reşid, bilginlerle bir araya gelirdi., Şafii’nin de  bulunduğu böyle bir günün meclisinde, Muhammed bin Hasan ve Ebu Yusuf da bu mecliste hazır olup er-Reşid onları  yanlarında oturttu o mecliste bilginlerden yetmiş kişi daha vardı.

 

              El-Vakidi diyor ki: Ben, herkesten daha sonra, oraya gelmiştim. Harun er-Reşid, nedan bu kadar geciktiğimi sordu... Buraya gelmeyi tercih ettiğim halde, beni geciktiren sebepler oldu, dedim... Beni aldı, yanına oturttu... Her konuda ilim ve fennin tartışmaları başladı... O sırada er-Reşid, Şafii’ye bir soru yönelterek: “Ey amcamın oğlu, Ali bin Ebi Talib’in erdemleri hakkında kaç hadis rivayet edersin?” diye sordu. Şafii: “dört yüzü aşkın hadis” diye yanıtladı.

 

Er-Reşid: “Söyle ve korkma!” dedi.

 

Şafii: “O zaman, beş yüz hadisi aşar” dedi.

 

Bu kez er-Reşid, orada bulunan Muhammed bin Hasan’a sorar: “Ey Küfeli, sen Ali’nin erdemlerinden kaç hadis rivayet edersin, bana bildir ve çekinme?”

 

Muhammed bin Hasan: “Bin hadis veya daha fazla” diye yanıtladı.

 

Er-Reşid, Ali bin Yusuf’a da, aynı soruyu yöneltiyor. O da: “Ey müminlerin reisi, korkumuz olmazsa Ali’nin erdemleri sayılamaz derdik.”

 

Er-Reşid: “Korkunuz kimdendir?” diye sorar.

 

Ali bin Yusuf: “En başta sizden, sonra sizin adamlarınızdan ve dostlanızdan” deyince, er-Reşid: “Hayır, sen emniyettesin. Konuş ve bana Ali’nin erdemlerinin kaç tane rivayet ettiğini söyle” dedi.

 

Ali bin Yusuf: “Size onbeş bin kanıtlı haber ve onbeş bin tespitli hadis söyleyebiliriz” dedi.

 

El-Vakidi diyor ki: Sonra bana da aynı soruyu sordu. Ben de, Ali bin Yusuf’un dediği gibi dedim.

 

Bunun üzerine Er-Rediş dedi ki: “Ama ben İmam Ali hakkında gözümle gördüğüm ve kulağımla işittiğim önemli bir erdem (fazilet) biliyorum. Bu fazilet sizin bütün rivayet ettikleriniz faziletlerden daha yücedir.

 

Bunun üzerine hepimiz Er-Reşid’e topluca: “Bu erdem nedir” diye sorduk.

 

Er-Reşid diyor ki: “Haccac Yusuf’u Şam’a vali olarak gönderdiğimde, orada, adaletten ayrılmamasını, halka karşı insaflı davranmasını istedim. Emirlerim doğrultusunda hareket etti. Bu sıralarda, Şam’da hutbelerde Ali’ye sövüldüğünü öğrenince, hutbe sahibini çağırıp ve Ali’ye neden sövdüğünü sorar.

 

Hutbe sahibi: ‘Evet, Ali’ye sövüyorum. Çünkü babalarımı öldürttü ve malımızı zaptetti. Ona karşı bu yüzden büyük bir kinim vardır, ona sövüyorum’ diye açıklar.

 

Bunun üzerine adamı hapse atıyor ve bu durumu bana bildiriyor. Ben de onu demirlenmiş haliyle bana gönderilmesini istedim. Zincirlerin içinde huzura gelince, ona sordum: ‘Öfke ile neden Ali’ye sövdüğünü açıklamasını istedim. Ali ki, eğer öldürdüyse Allah’ın emri ile öldürmüştür.. Mal zaptetti ise, Allah’ın yolunda yapmıştır... Hz. Peygamber’in emirlerini uygulamıştır. Bunda sövülecek ne vardır?’

 

Adam: ‘Evet, kinim vardır. Ona sövdüm’ deyince, kırbaççıları ve ceza adamlarını çağırdım. Huzurumda, sırtı bana dönerek yüz kırbaç attırdım. Acılarla kıvranıp, bağırmaya başladı.

 

Sonra onu bir odaya kapattım. Gün boyu  bekledim. Akşam oldu, yatsı namazımı kıldım. Ona işkence etmeyi ve hatta öldürmeyi düşündüm. Onu kırbaç altında ya da bağırsaklarını deşerek öldürmeyi aklıma koydum. Sabaha doğru uykum tuttu, uyudum.

 

        Bu uykum esnasında, göklerin açıldığını ve oradan özel kanallarla önce Hz. Peygamber’in beş cübbe ile, ardından Hz. Ali’nin üç cübbe ile, sonra el-Hasan’ın üç cübbe ile, Hüseyin’in iki cübbe ile ve Cebrail’in bir cübbe ile indiklerini gördüm.

 

Cebrail’in elinde zülal vasfında arı su dolu bir bardak vardı. Hz. Resul bardağı istedi, bardağı eline aldı. Bardak elinde iken yüce Resul çevresine seslendi: ‘Ey Muhammed ve onun âlinin taraftarları, neredesiniz?’

 

Bunun üzerine adamlarımdan tanıdığım kırk kişi onun çevresinde toplandı. Benim sarayımın avlusunda beş bini aşkın kişi geldi. Bu bardaktan hepsine içirdi. Daha sonra Şamlı’nın nerede olduğunu sordu. Kapıyı açıp onun huzuruna çıkardılar. Onu gören Ali aleyhisselam: ‘Ey Resulullah! Bu adama bana zulmederek sövüyor. Ortada da bunu gerektiren bir sebep de yok.” Dedi.

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber, onun elini sıkarak: ‘Ali’ye söven sen miydin?’ diye sordu. Şamlı: ‘Evet’ deyince, Hz. Peygamber: ‘Allahım, bu adam suçludur, intikam istiyorum. Onu mesh et (Çirkin bir kalıba döndür) ve onu zelil et” şeklinde ona beddua etti.

 

Bu beddua üzerine, adamın aniden biçim değiştirerek köpek suretine dönüştüğünü gördüm. Sonra Hz. Peygamber ile birlikte inen Ali, Cebrail ve diğerleri indikleri yere çıkıp ortadan kayboldular.  O anda ben uykumdan uyandım. Doğrusu bu rüyamdan da biraz korktum.

 

Hapiste kaldığı odadan, adamın bana getirilmesini istedim. Onu köpeğe dönüşmüş olarak getirdiler. Ona: ‘Allah’ın sana verdiği cezayı nasıl buluyorsun’ diye sordum.

Özür diler gibi bir tavırla başını salladı. Onu geri getirmelerini emrettim. İşte o köpek, şimdi bizim avludadır. Onu huzura getirmelerini istedim. Getirdiler. Onun kulakları, insan kulaklarına benziyordu. Dilini geveleyip duruyordu, özür diler gibi dudaklarını kıpırdatıyordu.” 

 

Bunun üzerine Şafii, er-Reşid’e seslenerek, bunun bir mesh (kalıb değişikliği) olduğunu ve onun azaptan emanda olmayıp her an azabın ona vaki olabileceğini söyleyip köpeğin hemen götürülmesini istedi. Fakat köpeğin götürüldüğü ev üzerine hemen o anda bir yıldırım düşerek evi ile birlikte köpeği de yakıp onu kül yaptı.  Yüce Allah, onun canını bir an önce cehenneme varmasını sağlamıştır.

 

El-Vakidi, er-Reşid’e seslenenerek bu olayın büyük bir mucize olduğunu söyleyip “Hepimiz Allah’a sığınırız” demiştir. Er-Reşid de: “Benden olan şeylerden dolayı  Allah’a tövbe ediyorum” diye yanıtlamıştır.

 

Kaynaklar:

 

Es-Seyyid Hâşim el-Behrâni (Ö.1107) “Medinet’ül Meâciz” C.2, S.288, Hadis No: 558

Es-Seyyid Hâşim el-Behrâni “Gâyet’ül Merâ ve Hüccet’ül Hisâm”” C.5, S.135-138

İbn-i Hamze et-Tusi “es-Sâkib Fil-Menakıb”  S.229-233, Hadis No: 200

Es-Seyyid Hâşim el-Behrâni “Hilyet’ül Ebrâr” C.2, S.133-136

Sefinet’ül Bihar C.2, S.67

 

 

حديث بفضل مولانا أمير المؤمنين علي عليه السلام

 

 

عن محمد بن عمر الواقدي قال: كان هارون الرشيد يقعد للعلماء في يوم عرفة فقعد ذات يوم وحضره الشافعي وكان هاشميا يقعد إلى جنبه، وحضر محمد بن الحسن وأبو يوسف فقعدا بين يديه وغص المجلس بأهله فيهم سبعون رجلا من أهل العلم كل منهم يصلح أن يكون إمام صقع من الأصقاع قال الواقدي، فدخلت في آخر الناس فقال الرشيد، لما تأخرت فقلت ما كان لإضاعة حق ولكني شغلت بشغل عاقني عما أحببت قال: فقربني حتى أجلسني بين يديه وقد خاض الناس في كل فن من العلم فقال الرشيد للشافعي: يا بن عمي كم تروي في فضائل علي بن أبي طالب؟

قال: أربعمائة حديث وأكثر.

فقال له: قل ولا تخف.

قال تبلغ خمسمائة وتزيد.

ثم قال لمحمد بن الحسن كم تروي يا كوفي من فضائله؟

قال: ألف حديث أو أكثر، فأقبل على أبي يوسف فقال: كم تروي أنت يا كوفي من فضائله أخبرني ولا تخش؟

قال: يا أمير المؤمنين لولا الخوف لكانت روايتنا في فضائله أكثر من أن تحصى.

قال: مم تخاف؟

قال: منك ومن عمالك وأصحابك.

قال: أنت آمن فتكلم، وأخبرني كم فضيلة تروي فيه؟

قال: خمسة عشر ألف خبر مسند وخمسة عشر ألف حديث مرسل.

قال الواقدي: فأقبل علي فقال: ما تعرف في ذلك؟

فقلت: مثل مقالة أبي يوسف.

قال الرشيد: لكني أعرف له فضيلة رأيتها بعيني وسمعتها بأذني أجل من كل فضيلة تروونها أنتم وإني لتائب إلى الله تعالى مما كان مني من أمر الطالبية ونسلهم، فقلنا بأجمعنا: وفق الله أمير المؤمنين وأصلحه إن رأيت أن تخبرنا بما عندك.

قال: نعم وليت عاملي يوسف بن الحجاج دمشق وأمرته بالعدل في الرعية والإنصاف في القضية فاستعمل ما أمرته فرفع إليه أن الخطيب الذي يخطب بدمشق يشتم عليا (عليه السلام) في كل يوم وينقصه قال: فأحضره وسأله عن ذلك فأقر له بذلك.

فقال له: وما حملك على ما أنت عليه؟

 

قال: لأنه قتل آبائي وسبى الذراري فلذلك الحقد له في قلبي ولست أفارق ما أنا عليه.

فقيده وغله وحبسه وكتب إلي بخبره فأمرته أن يحمله إلي على حالته من القيود فلما مثل بين يدي زبرته وصحت به.

وقلت أنت الشاتم لعلي بن أبي طالب؟

فقال: نعم.

قلت: ويلك قتل من قتل وسبي من سبى بأمر الله تعالى وأمر النبي (صلى الله عليه وآله).

فقال ما أفارق ما أنا عليه ولا تطيب نفسي إلا به.

فدعوت بالسياط والعقابين فأقمته بحضرتي هاهنا وظهره إلي فأمرت الجلاد وجلده مائة سوط فأكثر الصياح والغياث فبال في مكانه فأمرت به فنحي عن العقابين وأدخل ذلك البيت وأومأ بيده إلى بيت في الإيوان وأمرت أن يغلق الباب عليه ففعل ذلك ومضى النهار وأقبل الليل ولم أبرح من موضعي هذا حتى صليت العتمة ثم بقيت ساهرا أفكر في قتله وفي عذابه وبأي شئ أعذبه، مرة أقول أعذبه على عداوته، ومرة أقول أقطع أمعاءه، ومرة أفكر في تغريقه أو قتله بالسوط وأستمر الفكر في أمره حتى غلبتني عيني في آخر الليل فإذا أنا بباب السماء قد انفتح وإذا النبي (صلى الله عليه وآله) قد هبط وعليه خمس حلل ثم هبط علي وعليه أربع حلل ثم هبط الحسن وعليه ثلاث حلل ثم هبط الحسين (عليه السلام) وعليه حلتان ثم نزل جبرائيل وعليه حلة واحدة، فإذا هو من أحسن الخلق في نهاية الوصف ومعه كأس فيه ماء كأصفى ما يكون من الماء وأحسنه فقال النبي (صلى الله عليه وآله) أعطني الكأس فأعطاه فنادى بأعلى صوته يا شيعة محمد وآله فأجابوه من حاشيتي وغلماني وأهل الدار أربعون نفسا أعرفهم كلهم، وإن في داري أكثر من خمسة آلاف إنسان فسقاهم من الماء وصرفهم.

ثم قال: أين الدمشقي فكأن الباب قد انفتح فأخرج إليه فلما رآه علي (عليه السلام) أخذه وقال: يا رسول الله هذا يظلمني ويشتمني من غير سبب أوجب ذلك.

فقال: خله يا أبا الحسن.

ثم قبض النبي (صلى الله عليه وآله) على زنده بيده وقال: أنت الشاتم علي بن أبي طالب؟

فقال: نعم.

قال: اللهم امسخه وامحقه وانتقم منه.

قال: فتحول وأنا أراه كلبا ورد إلى البيت كما كان وصعد النبي (صلى الله عليه وآله) وجبرائيل (عليه السلام) وعلي (عليه السلام) ومن كان معهم فانتبهت فزعا مذعورا فدعوت الغلام وأمرت بإخراجه إلي فأخرج وهو كلب.

 

 فقلت له: كيف رأيت عقوبة ربك؟

فأومأ برأسه كالمعتذر وأمرت برده وهاهو ذا في البيت، ثم نادى وأمر بإخراجه فأخرج، وقد أخذ الغلام بإذنه فإذا أذناه كآذان الإنسان وهو في صورة الكلب فوقف بين أيدينا يلوك بلسانه ويحرك بشفتيه كالمعتذر.

فقال الشافعي للرشيد: هذا مسخ ولست آمن أن يحل العذاب به فأمر بإخراجه عنا فأمر به فرد إلى البيت فما كان بأسرع من أن سمعنا وجبة وصيحة فإذا صاعقة قد سقطت على سطح البيت فأحرقته وأحرقت البيت فصار رمادا وعجل الله بروحه إلى نار جهنم.

قال الواقدي فقلت للرشيد: يا أمير المؤمنين هذه معجزة وعظت بها فاتق الله في ذرية هذا الرجل.

قال الرشيد: أنا تائب إلى الله تعالى مما كان مني وأحسنت توبتي

 

(ابن حمزة الطوسي في  الثاقب في المناقب: 229 - 233، ح 200 /  السيد هاشم البحراني في مدينة المعاجز  ج 2 ص 288- 292  و غاية المرام وحجة الخصام ج 5 ص 135-138 وحلية الأبرار ج 2 ص 133-136)