Gadir Sayfası

 

Ana Sayfa

Dualar

 

 

İmam Ali Zeynel Abidin (as)’in Ramazan Bayramı Namazını Kıldıktan Sonra Ayağa Kalkıp Kıbleye Yönelerek ve Cuma Günleri Okuduğu Dua

 

 

Ey, kulların acımadığı kimseye acıyan; ey, kentlerin kabul etmediği kimseyi kabul eden; ey, kendisine muhtaç olanları küçültmeyen; ey sürekli kendisinden bir şeyler isteyenleri nasipsiz bırakmayan; ey, kendisine doğru kılavuzluk edenleri reddetmeyen; ey, ithaf olunan küçük şeyi de kabul buyuran; ey, hoşnutluğunu kazanmak için yapılan az ameli de ödüllendiren; ey, az amele büyük karşılık veren; ey kendisine yaklaşana yaklaşan; ey kendisinden yüz çevireni kendisine doğru çağıran; ey nimeti değiştirmeyen, cezalandırmakta acele etmeyen; ey, iyiliği kat kat artıran, kötülüğü bağışlayıp ortadan kaldıran! Arzular, kereminin sonuna ulaşmadan hacetlerine kavuştu; dilek kapları bol bağışınla hemen doluverdi; sıfatlar, seni anlatamadan dağılıp gitti. Çünkü her yücenin üstünde en yüce yücelik ve her ululuğun üstünde en onurlu ululuk sana aittir. Her büyük, senin katında küçüktür; her onurlu, senin onurunun yanında hakirdir.

Senden başkasına gidenler eli boş geri döndüler; senden başkasını arayanlar hüsrana uğradılar; senden başkasına konuk olanlar mahvolup gittiler ve senin fazlından nimet isteyenlerin dışında diğer nimet isteyenler kıtlığa duçar oldular.

Kapın isteyenlerin yüzüne açık; ihsanın dileyenler için mubah; imdadın imdat isteyenlere yakındır. Sana ümidi olanların ümitleri boşa çıkmaz; ihsanını isteyenleri mahrum bırakmazsın; mağfiretini dileyenleri      azabına duçar etmezsin.

Sana karşı gelip muhalefet edenlerden rızkını esirgemezsin; seninle düşmanlık edenlere hilminle davranırsın; kötülük yapanlara iyilik yapmak âdetindir; haddi aşanlara mühlet vermek sünnetindir. O kadar mühlet verirsin ki, mühletine aldanarak, hakka geri dönmez, batıldan el çekmezler. Oysa sen, emrine dönmeleri için onlara mühlet verir; saltanatının sürek-liliğine güvendiğin için onları hemen cezalandırmazsın. Sonuçta; saadet ehlinden olanları saadete kavuşturur, şekavet ehlinden olanları şekavetle baş başa bırakırsın. Hepsi de sonunda hükmüne dönecek, emrine boyun eğecektir. Uzun süre onlara mühlet verişin saltanatını gevşetmez; onları cezalandırmakta acele etmeyişin aleyhlerindeki açık kanıtını geçersiz kılmaz.

Kanıtın dimdik ayaktadır, geçerliliğini kaybetmez. Saltanatın sabittir, zevali olmaz. O halde, sürekli      azap, senden yüz çevirenindir; hor edici ümitsizlik, senden ümidini kesenindir ve en kötü bedbahtlık, müsamahana aldananındır. Böyle biri azabında ne de çok bocalayıp duracak; cezanı çekmesi ne de uzun sürecek; kurtuluşla arası ne de uzak, içinde bulunduğu durumdan çıkması ne de zor olacak! Bütün bunlar, adil yargınla, insafa dayalı hükmünle olacak, kim-seye zerre kadar zulmedilmeyecek. Çünkü sen daha önce kanıtlarını sergilemiş, mazeretlere yer bırakmamışsın; cehennemden korkutmuş, cennete teşvik etmişsin; örnekler vermiş, kıssalar anlatmışsın; uzun süre mühlet vermiş, cezalandırmayı geciktirmişsin; oysa hemen cezalandırmaya kadirdin. Süre tanıman âcizlikten, mühlet vermen gevşeklikten, azap etmekten sakınman gafletten, beklemen iyi geçinme isteğinden değildir. Böyle yapıyorsun ki, kanıtın daha  açık, keremin daha kâmil, ihsanın daha bol, nimetin daha eksiksiz olsun. Bu, şimdiye kadar böyle olmuş, böyle devam edecek.

Kanıtın bütünüyle anlatılmaktan çok daha yüce; büyüklüğün künhüyle belirlenmekten çok daha yüksek; nimetin tamamıyla sayılmaktan çok daha fazla ve ihsanın en azının bile şükrü yerine getirilmekten çok daha büyüktür. Suskunluk, seni övme gücünü almış benden; çekingenlik, seni ululamaktan âciz kılmış beni. Yapabileceğim en fazla şey, Tanrım, aczimi itiraf etmektir. Bu yüzden kapına gelmiş, ihsanını dilenmekteyim.

O halde, Muhammed ve âline salat eyle ve râz u niyazımı işit; duamı kabul buyur; günümü başarısızlıkla sonuçlandırma; isteklerim hususunda reddetme beni; katından ayrılışıma ve tekrar sana dönüşüme değer ver. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yapmakta güçlük çekmez, istenenden âciz kalmazsın. Çünkü sen, her şeye kadirsin. Günahlardan sakınmamız, itaate güç bulmamız ancak yüce ve büyük Allah’ın yardımıyladır.

 

وَكانَ مِنْ دُعاء الإمام السجاد عَلَيْهِ السَّلامُ في يَوْمِ الْفِطْرِ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلوتِهِ قامَ قائِمًا

ثُمَّ اسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ، وَفي يَوْمِ الْجُمُعَةِ، فَقالَ:

يا مَنْ يَرْحَمُ مَنْ لا يَرْحَمُهُ الْعِبادُ، وَيا مَنْ يَقْبَلُ مَنْ لا تَقْبَلُهُ الْبِلادُ، وَيا مَنْ لا يَحْتَقِرُ أَهْلَ الْحاجَةِ إِلَيْهِ، وَيا مَنْ لا يُخَيِّبُ الْمُلِحِّينَ عَلَيْهِ، وَيا مَنْ لا يَجْبَهُ بِالرَّدِّ أَهْلَ الدّالَّةِ عَلَيْهِ، وَيا مَنْ يَجْتَبي صَغِيرَ ما يُتْحَفُ بِهِ، وَيَشْكُرُ يَسيرَ ما يُعْمَلُ لَهُ، وَيا مَنْ يَشْكُرُ عَلَى الْقَليلِ، وَيُجازِي بِالْجَليلِ، وَيا مَنْ يَدْنُو إِلى مَنْ دَنا مِنْهُ، وَيا مَنْ يَدْعُو إِلى نَفْسِهِ مَنْ أَدْبَرَ عَنْهُ، وَيا مَنْ لا يُغَيِّرُ النِّعْمَةَ، وَلا يُبادِرُ بِالنَّقِمَةِ، وَيا مَنْ يُثْمِرُ الْحَسَنَةَ حَتّى يُنَمِّيَها، وَيَتَجاوَزُ عَنِ السَّيِئَةِ حَتّى يُعَفِّيَهَا، انْصَرَفَتِ الامالُ دونَ مَدى كَرَمِكَ بِالْحاجاتِ، وَامْتَلاََتْ بِفَيْضِ جُودِكَ أَوْعِيَةُ الطَّلِباتِ، وَتَفَسَّخَتْ دوُنَ بُلُوغِ نَعْتِكَ الصِّفاتُ. فَلَكَ الْعُلُوُّ الاَْعْلى فَوْقَ كُلِّ عال، وَالْجَلالُ الاَْمْجَدُ فَوْقَ كُلِّ جَلال، كُلُّ جَليل عِنْدَكَ صَغيرٌ، وَكُلُّ شَرِيف في جَنْبِ شَرَفِكَ حَقيرٌ.

 

خابَ الْوافِدُونَ عَلى غَيْرِكَ، وَخَسِرَ الْمُتَعَرّضونَ إِلاّ لَكَ، وَضاعَ الْمُلِمُّونَ إِلاّ بِكَ، وَأَجْدَبَ الْمُنْتَجِعُونَ إِلاّ مَنِ انْتَجَعَ فَضْلَكَ.

بابُكَ مَفْتُوحٌ لِلرّاغِبينَ، وَجُودُكَ مُباحٌ لِلسّائِلينَ، وَإِغاثَتُكَ قَريبَةٌ مِنَ الْمُسْتَغيثينَ، لايَخيبُ مِنْكَ الاْمِلُونَ، وَلا يَيْأَسُ مِنْ عَطائِكَ الْمُتَعَرِّضونَ، وَلا يَشْقى بِنِقْمَتِكَ الْمُسْتَغْفِرُونَ.

رِزْقُكَ مَبْسوطٌ لِمَنْ عَصاكَ، وَحِلْمُكَ مُعْتَرِضٌ لِمَنْ ناواكَ. عادَتُكَ الاِْحْسانُ إِلَى الْمُسيئينَ، وَسُنَّتُكَ الاِْبْقاءُ عَلَى الْمُعْتَدينَ، حَتّى لَقَدْ غَرَّتْهُمْ أَناتُكَ عَنِ الرُّجُوعِ، وَصَدَّهُمْ إِمْهالُكَ عَنِ النُّزُوعِ، وَإِنَّما تَأَنَّيْتَ بِهِمْ لِيَفيئوا إِلى أَمْرِكَ، وَأَمْهَلْتَهُمْ ثِقَةً بِدَوامِ مُلْكِكَ، فَمَنْ كانَ مِنْ أَهْلِ السَّعادَةِ خَتَمْتَ لَهُ بِها، وَمَنْ كانَ مِنْ أَهْلِ الشَّقاوَةِ خَذَلْتَهُ لَها، كُلُّهُمْ صائِرُونَِ إِلى حُكْمِكَ، وَأُمُورُهُمْ آئِلَةٌ إِلى أمْرِكَ، لَمْ يَهِنْ عَلى طولِ مُدَّتِهِمْ سُلْطانُكَ، وَلَمْ يُدْحَضْ لِتَرْكِ مُعاجَلَتِهِمْ بُرْهانُكَ.

حُجَّتُكَ قائِمَةٌ لا تُدْحَضُ، وَسُلْطانُكَ ثابِتٌ لا يَزُولُ، فَالْوَيْلُ الدّائِمُ لِمَنْ جَنَحَ عَنْكَ، وَالْخَيْبَةُ الخاذِلَةُ لِمَنْ خابَ مِنْكَ، وَالشَّقاءُ الاَْشْقى لِمَنِ اغْتَرَّ بِكَ، ما أَكْثَرَ تَصَرُّفَهُ في عَذابِكَ؟ وَما أَطْوَلَ تَرَدُّدَهُ في عِقابِكَ؟ وَما أَبْعَدَ غايَتَهُ مِنَ الْفَرَجِ؟ وَما أَقْنَطَهُ مِنْ سُهُولَةِ الْمَخْرَجِ؟ عَدْلاً مِنْ قَضائِكَ لا تَجُورُ فيهِ، وَإِنْصافاً مِنْ حُكْمِكَ لا تَحيفُ عَلَيْهِ. فَقَدْ ظاهَرْتَ الْحُجَجَ، وَأَبْلَيْتَ الاَْعْذارَ، وَقَدْ تَقَدَّمْتَ بِالْوَعيدِ، وَتَلَطَّفْتَ فِي التَّرْغيبِ، وَضَرَبْتَ الاَْمْثالَ، وَأَطَلْتَ الاِْمْهالَ، وَأَخَّرْتَ وَأَنْتَ مُسْتَطيعٌ لِلْمُعاجَلَةِ، وَتَأَنَّيْتَ وَأَنْتَ مَلِيءٌ بِالْمُبادَرَةِ، لَمْ تَكُنْ أَناتُكَ عَجْزاً، وَلا إِمْهالُكَ وَهْناً، وَلا إِمْساكُكَ غَفْلَةً، وَلاَ انْتِظارُكَ مُداراةً، بَلْ لِتَكُونَ حُجَّتُكَ أَبْلَغَ، وَكَرَمُكَ أَكْمَلَ، وَإِحْسانُكَ أَوْفى، وَنِعْمَتُكَ أَتَمَّ، كُلُّ ذلِكَ كانَ وَلَمْ تَزَلْ، وَهُوَ كائِنٌ وَلا تَزالُ.

حُجَّتُكَ أَجَلُّ مِنْ أَنْ تُوصَفَ بِكُلِّها، وَمَجْدُكَ أَرْفَعُ مِنْ أَنْ يُحَدَّ بِكُنْهِهِ، وَنِعْمَتُكَ أَكْثَرُ مِنْ أَنْ تُحْصى بِأَسْرِها، وَإِحْسانُكَ أَكْثَرُ مِنْ أَنْ تُشْكَرَ عَلى أَقَلِّهِ، وَقَدْ قَصَّرَ بِىَ السُّكُوتُ عَنْ تَحْميدِكَ، وَفَهَّهَنِي الاِْمْساكُ عَنْ تَمْجيدِكَ، وَقُصاراىَ الاِْقْرارُ

بِالْحُسُورِ، لا رَغْبَةً يا إِلهي بَلْ عَجْزاً، فَها أَنَا ذا أَؤُمُّكَ بِالْوِفادَةِ، وَأَسْأَلُكَ حُسْنَ الرِّفادَةِ.

فَصَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَاسْمَعْ نَجْواىَ، وَاسْتَجِبْ دُعائي، وَلا تَخْتِمْ يَوْمي بِخَيْبَتي، وَلا تَجْبَهْني بِالرَّدِّ في مَسْأَلَتي، وَأَكْرِمْ مِنْ عِنْدِكَ مُنْصَرَفي، وَإِلَيْكَ مُنْقَلَبي، إِنَّكَ غَيْرُ ضائِق بِما تُريدُ، وَلا عاجِز عَمّا تُسْأَلُ، وَأَنْتَ عَلى كُلِّ شَىْء قَديرٌ، وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ إِلاّ بِاللّهِ الْعَلِىِّ الْعَظيمِ.