Gadir Sayfası
Allahım, ey (nimet
verdiği kimselerden) karşılık beklemeyen, ey hiçbir zaman
bağışta bulunduğuna pişman olmayan ve ey, kuluna
ameline eşit olarak karşılık vermeyen! Nimetin
başlangıçtır; affın lütuftur; cezalandırman adalettir;
öngördüğün hayırdır. Verdiğin zaman
bağışını minnetle karıştırmazsın;
esirgediğin zaman esirgemen zulüm değildir. Şükredene,
şükrü sen ilham ettiğin halde, karşılık verirsin; hamd
edene, hamdi sen öğrettiğin halde, mükâfat verirsin; öylelerinin
kötülüklerini örtüyorsun ki, dileseydin rüsvay ederdin; öylelerine
bağışta bulunuyorsun ki, dileseydin mahrum
bırakırdın. Çünkü her ikisi de rüsvay olmayı ve mahrum
bırakılmayı hakketmişti. Ne var ki sen, işlerini lütuf
üzere bina etmişsin; kudretini affetmekle gösterirsin; karşı
geleni hilimle karşılarsın; kendine zulümle kasdedene süre
tanırsın; sana dönmeleri için onlara mühlet verirsin, onları
hemen cezalandırmayıp tövbe fırsatı tanırsın ki,
helak olanlarının sana karşı bir kanıtları
olmasın; bedbaht olanları ancak defalarca mazur görülüp aleyhlerinde
bir-çok kanıt biriktikten sonra bedbaht olsunlar. Tüm bunlar,
affından ve kereminden kaynaklanmakta, şefkatinden ileri gelmektedir;
ey Kerîm, ey Halîm.
Sen, (öyle şefkatli)
bir mâbudsun ki, affına ulaşmaları için kullarına tövbe
adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar
diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya. Kutludur ismin,
buyurmuşsun ki: İçten bir tövbeyle Allaha dönün. Umulur ki
Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi (ağaçlarının) altından
ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla
birlikte inananları utandırmaz; nurları, önlerinden ve
sağlarından gider; derler ki: Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla
ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz, sen her şeye kadirsin.
(Tahrim/8)
Şimdi, sen bu
kapıyı açmış, delilini de önüne dikmiş olduğun
halde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten gaflet edenin
mazereti olabilir mi?!
Sen öyle (cömert) bir
mâbudsun ki, kullarından alacağın şeyin kıymetini
artırarak onu paha biçilmez kılarsın. Kullarının
seninle ticarette kâr etmelerini, sana gelerek fazlasıyla kazanıp
kurtuluşa ermelerini istiyorsun çünkü. İsmin kutlu ve yücedir,
buyurmuşsun ki: Kim iyilik getirirse, ona, onun on katı vardır;
kim de kötülük getirirse, ancak onun misliyle cezalandırılır.
(Enam/160) Yine buyurmuşsun ki: Allah yolunda mallarını
harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki,
her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat
fazlasını verir. (Bakara/261) Yine buyurmuşsun ki: Kendisi için
kat kat artırması üzere Allaha güzel bir borç verecek olan kimdir?
(Bakara/245)
Ve, iyilikleri kat kat
artıracağına ilişkin Kuranda indirdiğin diğer
ayetler...
Sen o yüce
mâbudsun ki, kullarına gayb âleminden öyle gerçekler bildirmiş,
onları öyle şeylere
özendirmişsin ki, eğer bildirmeseydin, gözleriyle onları görmez,
kulaklarıyla onları duyup kavrayamaz, düşünceleriyle onlara
ulaşamazlardı. Buyurmuşsun ki: Beni anın, sizi
anayım; bana şükredin ve sakın bana nankörlük etmeyin.
(Bakara/152) Yine buyurmuşsun ki: Eğer şükrederseniz, elbette
size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük
edecek olursanız, hiç kuşkusuz, azabım çok
şiddetlidir. (İbrahim/7) Yine buyurmuşsun ki: Beni
çağırın, size icabet edeyim. Hiç kuşku yok, büyüklük
taslayıp bana ibadet etmekten kaçınanlar aşağılanarak
cehenneme gireceklerdir. (Mümin/60)
Böylece,
seni çağırmayı (duayı) ibadet, terkini de büyüklük taslamak
olarak adlandırmış ve terki için
aşağılanarak cehenneme girmeyi vaad etmişsin.
Böyle
olunca, onlar da nimetinle seni andılar; ihsanınla sana
şükrettiler; emrinle seni çağırdılar; kat kat
fazlasını almak üzere senin için sadaka verdiler ki, gazabından
kurtulup hoşnutluğunu kazansınlar.
Senin, kullarına
yaptığını, bir yaratık diğer bir
yaratığa yapmış olsaydı, iyilik vasfını
alır, minnettarlıkla anılır ve mümkün olan her dille
övülürdü. O halde, hamdine doğru giden bir yol, hamdini ifade edecek bir
kelime ve hamdinle ilgili bir anlam var oldukça hamd sana özgüdür.
Ey, kullarına ihsan
ve lütufta bulunarak onların övgüsünü kazanan; onları nimet ve
bağışına boğan; bize olan nimetlerin ne kadar
yaygın, ne kadar boldur; özel lütufların ne kadar çoktur! Bizi,
seçtiğin dine, hoşnut olduğun İslama,
kolaylaştırdığın yola hidayet ettin; katındaki
yakınlığa, indindeki saygınlığa ulaşmada
gözlerimizi açtın.
Allahım, sen, o
görevlerin seçkinlerinden, o farzların özellerinden birini Ramazan
ayı kıldın. Bir nur olan Kuranı o ayda indirerek, o ayda
imanı (imanın gerektirdiği amelleri) kat kat artırarak, o
ayda (geceleri ibadete) kalkmayı teşvik ederek ve içindeki bin aydan
daha hayırlı olan kadir gecesini ululayarak onu diğer aylardan
ayırdın; tüm zamanlar ve asırların içinden onu seçtin ve
onu yılın diğer vakitlerinden üstün kıldın. Sonra da
onun vasıtasıyla bizi diğer ümmetlerden üstün kıldın;
onun fazileti için öteki dinlerin mensuplarını değil, bizi
seçtin. Biz de emrinle gündüzünde oruç tuttuk; yardımınla gecesinde
ibadete kalktık; belki oruç tutup ibadete kalkmakla rahmetin halimize
şamil olur, bu vesileyle sevabını kazanırız diye.
Çünkü sen, katından umulanla dolusun; fazlından istenilen hususunda
cömertsin ve sana yaklaşmak isteyene pek yakınsın.
Bu ay, gerçekten de
beğenimizi kazanarak aramızda kaldı; bizimle iyilikle
birliktelik yaptı ve bize âlemlerin en üstün kazancını
kazandırdı. Sonra da vakti dolunca, süresi bitince, sayısı
tamamlanınca biz-den ayrılıp gitti. Şimdi biz,
ayrılığı bize çok zor olan, bırakıp gitmesi bizi
üzüp ürküten, ahdini bozmamamız, saygısını gözetmemiz, hakkını
ödememiz gereken biri gibi onunla vedalaşıyoruz. Ve diyoruz ki:
Selam sana, ey
Allahın en büyük ayı ve ey Allahın dostlarının
bayramı.
Selam sana, ey bizimle
birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günler ve saatler içinde en
iyi ay.
Selam sana, ey
arzuların yaklaştığı, amellerin
dağıldığı ay.
Selam sana, ey
varlığı pek değerli, yokluğu can yakıcı
dost; ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı.
Selam sana ki,
gelişinle bizi sevindirdin, mutlu ettin; gidişinle bizi üzdün,
canımızı yaktın.
Selam sana ki, kalpler
sende yumuşar, günahlar azalır.
Selam sana ki,
şeytana karşı bize yardım eder, iyilik yollarını
bizim için kolaylaştırırsın.
Selam sana ki, cehennem
ateşinden kurtulanlar sende çok olur; hürmetini gözeten saadete
erişir.
Selam sana ki,
günahları silmekte, ayıpları örtmekte üstüne yok.
Selam sana ki, suçlulara
çok uzundun; inananların gönlünde pek heybetliydin.
Selam sana ki, günler
seninle rekabet edemez.
Selam sana ki, her yönden
esenlik olan bir aysın.
Selam sana ki,
birlikteliğin bıkkınlık getirmez; muaşeretin
kınanmaz.
Selam sana ki, bize
bereket getirdin; bizden günahların kirini yıkayıp giderdin.
Selam sana ki, seninle
vedalaşmamız bıkkınlıktan, orucunu terketmemiz
yorgunluktan değildir.
Selam sana ki, vaktinden
önce aranırsın; kaybetmeden önce üzüntün yaşanır.
Selam sana ki,
bereketinle birçok kötülük bizden uzaklaşır; birçok hayır bize
ulaşır.
Selam sana ve içindeki
bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesine.
Selam sana ki, dün sana
pek düşkün iken yarın özleminle yanıp
tutuşacağız.
Selam sana ve artık
mahrum kaldığımız faziletine; elimizden alınan
geçmişteki bereketlerine.
Allahım! Biz, bu
ayla şereflendirdiğin; bedbahtların, onun vaktini bilmeyip
bedbahtlıkları yüzünden faziletinden mahrum kaldığı
bir zamanda lütfunla ondaki ibadetlere muvaffak ettiğin, bu ayın ehli
kullarınız. Onunla tanışmak için bizim seçilmemizin, ondaki
ibadetlere hidayet edilmemizin velisi sensin. Hakkını ödeyemedikse de
onda tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, az
da olsa yaptığımız iyilikleri senin yardımına
borçluyuz.
Allahım, o halde
kötülüğümüzü ikrar, ihmalkârlığımızı itiraf
etmekle birlikte iyi işlerimizin övgüsü sana aittir. İçten gelen bir
pişmanlık, gerçeği ifade eden bir mazeret
bildirmekle katından, o ayda kaybettiğimiz faziletleri bizim için
telafi etmeni diliyoruz. Allahım, o ayda senin hakkını ödeyemediğimiz
için bizi mazur gör; ömrümüzü önümüzdeki gelecek ramazana
ulaştır. Ulaştırdıktan sonra da layık
olduğun kulluğu sunmakta, o ayın hakkettiği itaati yerine
ge-tirmekte bize yardım et ve bizi zamanın aylarından bu iki
ayda (bu ve gelecek ramazanda) hakkını ödeyebilecek iyi işlere
muvaffak eyle.
Allahım, Muhammed
ve âline salat eyle ve bu ayda işlediğimiz küçük ve büyük
suçları, içine düştüğümüz günahları, bilerek veya
unutkanlıkla kendimize yaptığımız zulümleri ya da
başkalarına ettiğimiz hakaretleri bize bağışla;
örtünü kaldırarak bizi rüsvay etme; bu ayda
düşmanlarımızı halimize sevindirme; kınayanların
dilini üzerimize uzun etme; tükenmeyen şefkatin, eksikliği olmayan
lütfunla bu ayda bizden yadırgadığın şeylere keffaret
olacak, onları bağışlatacak amellere muvaffak et bizi.
Allahım, Muhammed
ve âline salat eyle ve bu ayın gitmesiyle
başımıza gelen musibeti telafi et; bayram ve iftar günümüzü
bizim için mübarek eyle ve bu günü, geçirdiğimiz en hayırlı,
affını en çok çekici, günahı en iyi silici gün kıl.
Allahım, bu
ayın sıyrılmasıyla bizi de günahlarımızdan
sıyır; onun çıkmasıyla bizi de kötülüklerimizden
çıkar. Bizi onunla en çok mutlu olanlardan, onda payı en bol
olanlardan ve ondan en fazla nasip alanlardan kıl.
Allahım, kim bu aya
hakkıyla riayet ettiyse; hürmetini hakkıyla koruduysa, gerektiği
gibi hükümlerini yerine getirdiyse, layık olduğu gibi
günahlardan sakındıysa, hoşnutluğunu
kazanacak, rahmetini cezbedecek bir amelle sana yaklaştıysa,
kudretinle aynısını bize de nasip et; fazlınla onun kat kat
fazlasını bize ver. Çünkü senin fazlın eksiksizdir; hazine-lerin
kesinlikle azalmaz; ihsanının kaynakları asla kurumaz ve
bağışın minnetsiz, tertemiz bağıştır.
Allahım, Muhammed
ve âline salat eyle ve bize, kıyamet gününe kadar onu oruç tutanların,
onda sana ibadet edenlerin tümüne vereceğin sevap kadar sevap yaz.
Allahım, müminler
için bayram ve sevinç günü, İslam ümmeti için toplanma, bir araya gelme
günü kıldığın bu iftar günümüzde, işlediğimiz tüm
günahlardan, geçmişteki tüm kötü işlerimizden, gönlümüzden geçen tüm
kötü düşüncelerden, tekrar günaha dönme düşüncesi olmayan, bir daha
hata yapmamaya azmeden biri olarak, şek ve şüpheden
arınmış, halis bir tövbeyle tövbe edip sana yöneliyoruz. Bu
tövbeyi bizden kabul buyur; bizden razı ol ve bizi bu hal üzre sabit
kıl.
Allahım, içimizde
cehennem azabına karşı öyle bir korku, cennet sevabına
karşı öyle bir özlem meydana getir ki, tüm
varlığımızla ibadetin tadını, günahın
üzüntüsünü duyalım. Katında bizi, sevgini kazanan, itaate
dönüşlerini kabul buyurduğun tövbe edenlerden kıl, ey adillerin
adili.
Allahım,
babalarımızı, annelerimizi ve şimdiye kadar gelip geçen,
kıyamete kadar gelecek olan tüm dindaşlarımızı
bağışla.
Allahım, mukarreb
meleklerine salat ettiğin gibi peygamberimiz Muhammed ve âline salat eyle.
Mürsel peygamberlere salat ettiğin gibi ona ve âline salat eyle. Salih
kullarına salat ettiğin gibi ona ve âline salat eyle. Onların
hepsine ettiğin salattan üstün bir salatla ona ve âline salat eyle. Öyle
bir salat ki, bereketi bizi kuşatsın, faydası bize
ulaşsın ve sayesinde duamız kabul olsun. Hiç kuşkusuz, sen,
kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli ve
ihsanı dilenilen en cömert zatsın; ve sen her şeye kadirsin.
أَللّهُمَّ
يا مَنْ لا
يَرْغَبُ فِي
الْجَزاءِ،
وَيَا مَنْ لا
يَنْدَمُ
عَلَى
الْعَطاءِ،
وَيا مَنْ لا
يُكافِئُ
عَبْدَهُ
عَلَى السَّواءِ،
مِنَّتُكَ
ابْتِداءٌ،
وَعَفْوُكَ
تَفَضُّلٌ،
وَعُقُوبَتُكَ
عَدْلٌ، وَقَضاؤُكَ
خِِيَرَةٌ،
إِنْ أَعْطَيْتَ
لَمْ تَشُبْ
عَطاءَكَ
بِمَنٍّ،
وَإِنْ مَنعْتَ
لَمْ يَكُنْ
مَنْعُكَ
تَعَدِّياً،
تَشْكُرُ
مَنْ شكَرَكَ
وَأَنْتَ
أَلْهَمْتَهُ
شُكْرَكَ،
وَتُكافِئُ
مَنْ حَمِدَكَ
وَأَنْتَ
عَلَّمْتَهُ
حَمْدَكَ،
وَتَسْتُرُ
عَلى مَنْ
لَوْ شِئْتَ
فَضَحْتَهُ،
وَتَجُودُ
عَلى مَنْ
لَوْ شِئْتَ
مَنَعْتَهُ،
وَكِلاهُما
أَهْلٌ
مِنْكَ
لِلْفَضيحَةِ
وَالْمَنْعِ،
غَيْرَ
أَنَّكَ
بَنَيْتَ
أَفَعالَكَ
عَلَى التَّفَضُّلِ،
وَأَجْرَيْتَ
قُدْرَتَكَ
عَلَى
التَّجاوُزِ،
وَتَلَقَّيْتَ
مَنْ عَصاكَ
بِالْحِلْمِ،
وَأَمْهَلْتَ
مَنْ قَصَدَ
لِنَفْسِهِ
بِالظُّلْمِ،
تَستَنْظِرُهُمْ
بِأَناتِكَ
إِلَى الاِْنابَةِ،
وتَتْرُكُ
مُعاجَلَتَهُمْ
إِلَى التَّوْبَةِ،
لِكَيْلا
يَهْلِكَ
عَلَيْكَ
هالِكُهُمْ،
وَلا يَشْقى
بِنِعْمَتِكَ
شَقِيُّهُمْ،
إِلاّ عَنْ
طُولِ الاِْعْذارِ
إِلَيْهِ،
وَبَعْدَ
تَرادُفِ
الْحُجَّةِ عَلَيْهِ،
كَرَماً مِن
عَفْوِكَ يا
كَريمُ،
وَعائِدَةً
مِنْ
عَطْفِكَ يا
حَليمُ.
أَنْتَ
الَّذي
فَتَحْتَ
لِعِبادِكَ
باباً إِلى
عَفْوِكَ وَسَمَّيْتَهُ
التَّوْبَةَ،
وَجَعَلْتَ
عَلى ذلِكَ
الْبابِ
دَليلاً مِنْ
وَحْيِكَ
لِئَلاّ
يَضِلُّوا
عَنْهُ،
فَقُلْتَ
تَبارَكَ
اسْمُكَ: (تُوبُوا
إِلَى اللّهِ
تَوْبَةً
نَصُوحاً
عَسى رَبُّكُمْ
أَنْ
يُكَفِّرَ
عَنْكُمْ
سَيِّئاتِكُمْ
وَيُدْخِلَكُمْ
جَنّات
تَجْري مِنْ
تَحْتِهَا الاَْنْهارُ
يَوْمَ لا
يُخْزِي
اللّهُ النَّبِىَّ
وَالَّذين
آمَنُوا
مَعَهُ
نُورُهُمْ
يَسْعى
بَيْنَ
أَيْديهِمْ
وَبِأَيْمانِهِمْ
يَقُولُونَ
رَبَّنا
أَتْمِمْ
لَنا نُورَنا
وَاغْفِرْ
لَنا إِنَّكَ
عَلى كُلِّ شَىْء
قَديرٌ).
فَما
عُذْرُ مَنْ
أَغْفَلَ
دُخُولَ
ذلِكَ الْمَنْزِلِ
بَعْدَ
فَتْحِ
الْبابِ،
وَإِقامَةِ
الدَّليلِ؟
وَأَنْتَ
الَّذي
زِدْتَ فِي السَّوْمِ
عَلى
نَفْسِكَ
لِعِبادِكَ،
تُريدُ
رِبْحَهُمْ
في
مُتاجَرَتِهمْ
لَكَ، وَفَوْزَهُمْ
بِالْوِفادَةِ
عَلَيْكَ
وَالزِّيادَةِ
مِنْكَ،
فَقُلْتَ
تَبارَكَ
اسْمُكَ
وَتَعالَيْتَ:
(مَنْ جاءَ
بِالْحَسَنَةِ
فَلَهُ عَشْرُ
أَمْثالِها
وَمَنْ جاءَ
بِالسَّيِّئَةِ
فَلا يُجْزى
إِلاّ
مِثْلَها)
وَقُلْت: (مَثَلُ
الَّذينَ
يُنْفِقُونَ
أَمْوالَهُمْ
في سَبيلِ
اللّهِ
كَمَثَلِ
حَبَّة
أَنْبَتَتْ
سَبْعَ
سَنابِلَ في
كُلِّ
سُنْبُلَة ماِئَةُ
حَبَّة
وَاللّهُ
يُضاعِفُ
لِمَنْ
يَشاءُ )وَقُلْتَ:
(مَنْ ذَا
الَّذي
يُقْرِضُ
اللّهَ قَرْضاً
حَسَناً
فَيُضاعِفَهُ
لَهُ أَضْعافاً
كَثيرَةً).
وَما
أَنْزَلْتَ
مِن
نَظائِرِهِنَّ
فِي الْقُرْآنِ
مِنْ
تَضاعِيفِ الْحَسَناتِ.
وَأَنْتَ
الَّذي
دَلَلْتَهُمْ
بِقَوْلِكَ
مِنْ
غَيْبِكَ،
وَتَرْغيبِكَ
الَّذي فيهِ
حَظُّهُمْ
عَلى ما لَوْ
سَتَرْتَهُ
عَنْهُمْ
لَمْ
تُدْرِكْهُ
أَبْصارُهُمْ،
وَلَمْ
تَعِهِ أَسْماعُهُمْ،
وَلَمْ
تَلْحَقْهُ
أَوْهامُهُمْ،
فَقُلْتَ:
(اذْكُرُوني
أَذْكُرْكُمْ
وَاشْكُرُوا
لي وَلا
تَكْفُرُونِ)
وَقُلْتَ: (لَئِنْ
شَكَرْتُمْ لاََزيدَنَّكُمْ
وَلَئِنْ
كَفَرْتُمْ
إِنَّ عَذابي
لَشَديدٌ)
وَقُلْتَ:
(ادْعُوني
أَسْتَجِبْ
لَكُمْ إِنَّ
الَّذينَ
يَسْتَكْبِرُونَ
عَنْ
عِبادَتي
سَيَدْخُلُونَ
جَهَنَّمَ
داخِرينَ ).
فَسَمَّيْتَ
دُعاءَكَ
عِبادَةً،
وَتَرْكَهُ
اسْتِكْباراً،
وَتَوَعَّدْتَ
عَلى تَرْكِهِ
دُخُولَ
جَهَنَّمَ
داخِرينَ.
فَذَكَرُوكَ
بِمَنِّكَ،
وَشَكَرُوكَ
بِفَضْلِكَ،
وَدَعَوْكَ
بِأَمْرِكَ،
وَتَصَدَّقُوا
لَكَ طَلَباً لِمَزيدِكَ،
وَفيها
كانَتْ
نَجاتُهُمْ
مِنْ
غَضَبِكَ،
وَفَوْزُهُمْ
بِرِضاكَ.
وَلَوْ
دَلَّ
مَخْلُوقٌ
مَخْلُوقاً
مِنْ نَفْسِهِ
عَلى مِثْلِ
الَّذي
دَلَلْتَ
عَلَيْهِ
عِبادَكَ
مِنْكَ، كانَ
مَوْصُوفاً بِالاِْحْسانِ،
وَمَنْعُوتاً
بِالاِْمْتِنانِ،
وَمَحْمُوداً
بِكُلِّ
لِسان،
فَلَكَ الْحَمْدُ
ما وُجِدَ في
حَمْدِكَ
مَذْهَبٌ،
وَما بَقِي
لِلْحَمْدِ
لَفْظٌ
تُحْمَدُ
بِهِ، وَمَعْنىً
يَنْصَرِفُ
إِلَيْهِ.
يا
مَنْ
تَحَمَّدَ
إِلى
عِبادِهِ بِالاِْحْسانِ
وَالْفَضْلِ،
وَغَمَرَهُمْ
بِالْمَنِّ وَالطَّوْلِ،
ما أَفْشى
فينا
نِعْمَتَكَ؟
وَأَسْبَغَ
عَلَيْنا
مِنَّتَكَ؟
وَأَخَصَّنا
بِبِرِّكَ؟
هَدَيْتَنا
لِدينِكَ
الَّذي
اصْطَفَيْتَ،
وَمِلَّتِكَ
الَّتِي
ارْتَضَيْتَ،
وَسَبيلِكَ
الَّذي
سَهَّلْتَ،
وَبَصَّرْتَنَا
الزُّلْفَةَ
لَدَيْكَ،
وَالْوُصُولَ
إِلى
كَرامَتِكَ.
أَللّهُمَّ
وَأَنْتَ
جَعَلْتَ
مِنْ صَفايا
تِلْكَ
الْوَظائِفِ،
وَخَصائِصِ
تِلْكَ الْفُرُوضِ،
شَهْرَ
رَمَضانَ
الَّذِي اخْتَصَصْتَهُ
مِنْ سائِرِ
الشُّهُورِ،
وَتَخَيَّرْتَهُ
مِنْ جَميعِ الاَْزْمِنَةِ
وَالدُّهُورِ،
وَآثَرْتَهُ
عَلى كُلِّ أَوْقاتِ
السَّنَةِ
بِما
أَنْزَلْتَ
فيهِ مِنَ
الْقُرْآنِ
وَالنُّورِ،
وَضاعَفْتَ
فيهِ مِنَ الاِْيمانِ،
وَفَرَضْتَ
فيهِ مِنَ
الصِّيامِ،
وَرَغَّبْتَ
فيهِ مِنَ
الْقِيامِ،
وَأَجْلَلْتَ
فيهِ مِنْ
لَيْلَةِ
الْقَدْرِ
الَّتي هِىَ
خَيْرٌ مِنْ
أَلْفِ شَهْر.
ثُمَّ
آثَرْتَنا بِهِ
عَلى سائِرِ الاُْمَمِ،
وَاصْطَفَيْتَنا
بِفَضْلِهِ
دُونَ أَهْلِ
الْمِلَلِ،
فَصُمْنا
بِأَمْرِكَ
نَهارَهُ،
وَقُمْنا
بِعَوْنِكَ
لَيْلَهُ،
مُتَعَرِّضينَ
بِصِيامِهِ
وَقِيامِهِ
لِما عَرَّضْتَنا
لَهُ مِنْ
رَحْمَتِكَ،
وَتَسَبَّبْنا
إِلَيْهِ
مِنْ
مَثُوْبَتِكَ.
وَأَنْتَ
الْمَليءُ
بِما رُغِبَ
فيهِ
إِلَيْكَ،
الْجَوادُ
بِما سُئِلْتَ
مِنْ
فَضْلِكَ،
الْقَريبُ
إِلى مَنْ
حاوَلَ
قُرْبَكَ.
وَقَدْ
أَقامَ فينا
هذَا
الشَّهْرُ
مَقامَ حَمْد،
وَصَحِبَنا
صُحْبَةَ
مَبْرُور، وَأَرْبَحَنا
أَفْضَلَ
أَرْباحِ
الْعالَمينَ،
ثُمَّ قَدْ
فارَقَنا
عِنْدَ
تَمامِ وَقْتِهِ
وَانْقِطاعِ
مُدَّتِهِ، وَ وَفاءِ
عَدَدِهِ،
فَنَحْنُ
مُوَدِّعُوهُ
وَداعَ مَنْ
عَزَّ
فِراقُهُ
عَلَيْنا،
وَغَمَّنا
وَأَوْحَشَنَا
انْصِرافهُ
عَنّا، وَلَزِمَنا
لَهُ
الذِّمامُ
الْمَحْفُوظُ،
وَالْحُرْمَةُ
الْمَرْعِيَّهُّ،
وَالْحَقُّ الْمَقْضِىُّ،
فَنَحْنُ قائِلُونَ:
أَلسَّلامُ
عَليْكَ يا
شَهْرَ
اللّهِ الاَْكْبَرَ،
وَ يا
عيدَ
أَوْلِيائِهِ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ يا
أَكْرَمَ
مَصْحُوب مِنَ
الاَْوْقاتِ،
وَيا خَيْرَ
شَهْر فِي الاَْيّامِ
وَالسّاعاتِ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
مِنْ شَهْر
قَرُبَتْ فيهِ
الامالُ،
وَنُشِرَتْ
فيهِ الاَْعْمالُ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
مِنْ قَرين
جَلَّ قَدْرُهُ
مَوْجُوداً،
وَأَفْجَعَ
فَقْدُهُ مَفْقُوداً،
وَمَرْجُوٍّ
آلَمَ
فِراقُهُ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
مِنْ أَليف
آنَسَ مُقْبِلاً
فَسَرَّ،
وَأَوْحَشَ
مُنْقَضِياً
فَمَضَّ .
السَّلامُ
عَلَيْكَ مِنْ
مُجاوِر رَقَّتْ
فيهِ
الْقُلُوبُ،
وَقَلَّتْ
فيهِ الذُّنُوبُ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ مِن
ناصِر أَعانَ
عَلَى
الشَّيْطانِ،
وَصاحِب
سَهَّلَ
سُبُلَ الاِْحْسانِ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ ما
أَكْثَرَ
عُتَقاءَ
اللّهِ فيكَ،
وَما
أَسْعَدَ
مَنْ رَعى
حُرْمَتَكَ
بِكَ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ ما
كانَ
أَمْحاكَ
لِلذُّنُوبِ،
وَأَسْتَرَكَ
لاَِنْواعِ
الْعُيُوبِ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ ما
كانَ أَطْوَلَكَ
عَلَى
الْمُجْرِمينَ،
وَأَهْيَبَكَ
في صُدُورِ
الْمُؤْمِنينَ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
مِنْ شَهْر لا
تُنافِسُهُ الاَْيّامُ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
مِنْ شَهْر هُوَ
مِنْ كُلِّ
أَمْر سَلامُ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
غَيْرَ
كَرِيهِ
الْمُصاحَبَةِ،
وَلا ذَميمِ
الْمُلابَسَةِ
.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
كَما
وَفَدْتَ
عَلَيْنا
بِالْبَرَكاتِ،
وَغَسَلْتَ
عَنّا دَنَسَ الْخَطيئاتِ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
غَيْرَ مُوَدَّع
بَرَماً،
وَلا مَتْرُوك
صِيامُهُ
سَأَماً.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
مِنْ
مَطْلُوب
قَبْلَ
وَقْتِهِ، وَمَحْزُون
عَلَيْهِ
قَبْلَ
فَوْتِهِ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
كَمْ مِنْ
سُوء صُرِفَ
بِكَ عَنّا،
وَكَمْ مِنْ
خَيْر أُفيضَ
بِكَ
عَلَيْنا.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
وَعَلى
لَيْلَةِ
الْقَدْرِ الَّتي
هِىَ
خَيْرٌ مِنْ
أَلْفِ شَهْر.
السَّلامُ
عَلَيْكَ ما
كانَ
أَحْرَصَنا بِالاَْمْسِ
عَلَيْكَ،
وَأَشَدَّ
شَوْقَنا
غَداً إِلَيْكَ.
السَّلامُ
عَلَيْكَ
وَعَلى
فَضْلِكَ
الَّذي
حُرِمْناهُ،
وَعَلى ماض
مِنْ
بَرَكاتِكَ
سُلِبْناهُ.
أَللّهُمَّ
إِنّا أَهْلُ
هذَا الشَّهْرِ
الَّذي
شَرَّفْتَنا
بِهِ، وَوَفَّقْتَنا
بِمَنِّكَ
لَهُ، حينَ
جَهِلَ الاَْشْقِياءُ
وَقْتَهُ،
وَحُرِمُوا
لِشَقائِهِمْ
فَضْلَهُ،
وَأَنْتَ
وَلِىُّ ما
آثَرْتَنا
بِهِ مِنْ
مَعْرِفَتِهِ،
وَهَدَيْتَنا
لَهُ مِنْ
سُنَّتِهِ،
وَقَدْ
تَوَلَّيْنا
بِتَوْفيقِكَ
صِيامَهُ
وَقِيامَهُ
عَلى
تَقْصير،
وَأَدَّيْنا
فيهِ قَليلاً
مِنْ كَثير.
أَللّهُمَّ
فَلَكَ
الْحَمْدُ
إِقْراراً بِالاِْساءَةِ،
وَاعْتِرافاً
بِالاِْضاعَةِ،
وَلَكَ مِنْ
قُلُوبِنا
عَقْدُ
النَّدَمِ،
وَمِنْ
أَلْسِنَتِنا
صِدْقُ
الاِْعْتِذارِ،
فَأْجُرْنا
عَلى ما أصابَنا
فيهِ مِنَ
التَّفْريطِ،
أجْراً نَسْتَدْرِكُ
بِهِ
الْفَضْلَ
الْمَرْغُوبَ
فيهِ، وَنَعْتاضُ
بِهِ مِنْ
أَنْواعِ
الذُّخْرِ الْمَحْرُوصِ
عَلَيْهِ،
وَأَوْجِبْ
لَنا
عُذْرَكَ
عَلى ماقَصَّرْنا
فيهِ مِنْ
حَقِّكَ،
وَابْلُغْ
بِأَعْمارِنا
ما بَيْنَ
أَيْدينا
مِنْ شَهْرِ
رَمَضانَ
الْمُقْبِلِ،
فَإِذا بَلَّغْتَناهُ
فَأَعِنّا
عَلى
تَناوُلِ ما
أَنْتَ
أَهْلُهُ
مِنَ
الْعِبادَةِ،
وَأَدِّنا
إِلَى الْقِيامِ
بِما
يَسْتَحِقُّهُ
مِنَ
الطَّاعَةِ، وَ أَجْرِلَنا
مِنْ صالِحِ
الْعَمَلِ ما
يَكونُ
دَرَكاً لِحَقِّكَ
فِي
الشَّهْرَيْنِ
مِنْ شُهُورِ
الدَّهْرِ.
أَللّهُمَّ
وَما
أَلْمَمْنا
بِهِ في شَهْرِنا
هذا مِنْ لَمَم
أَوْ إِثْم،
أَوْ
واقَعْنا
فيهِ مِنْ
ذَنْب وَاكْتَسَبْنا
فيهِ مِنْ
خَطيئَة عَلى
تَعَمُّد
مِنّا، أَوْ
عَلى نِسْيان
ظَلَمْنا فيهِ
أَنْفُسَنا،
أَوِ انْتَهَكْنا
بِهِ
حُرْمَةً
مِنْ غَيْرِنا،
فَصَلِّ عَلى
مُحَمَّد
وَآلِهِ،
وَاسْتُرْنا
بِسِتْرِكَ،
وَاعْفُ
عَنّا بِعَفْوِكَ،
وَلا
تَنْصِبْنا
فيهِ لاَِعْيُنِ
الشّامِتينَ،
وَلا
تَبْسُطْ
عَلَيْنا فيهِ
أَلْسُنَ
الطّاعِنينَ،
وَاسْتَعْمِلْنا
بِما يَكُونُ
حِطَّةً
وَكَفّارَةً
لِما أَنَكَرْتَ
مِنّا فيهِ،
بِرَأْفَتِكَ
الَّتي لا
تَنْفَدُ، وَفَضْلِكَ
الَّذي لا
يَنْقُصُ.
أَللّهُمَّ
صَلِّ عَلى
مُحَمَّد
وَآلِهِ، وَاجْبُرْ
مُصيبَتَنا
بِشَهْرِنا،
وَبارِكْ
لَنا في
يَوْمِ
عيدِنا
وَفِطْرِنا،
وَاجْعَلْهُ
مِنْ خَيْرِ
يَوْم مَرَّ
عَلَيْنا،
أَجْلَبِهِ
لِعَفْو، وَأَمْحاهُ
لِذَنْب،
وَاغْفِرْ
لَنا ماخَفِىَ
مِنْ
ذُنُوبِنا
وَما عَلَنَ.
أَللّهُمَّ
اسْلَخْنا
بِانْسِلاخِ
هذَا الشَّهْرِ
مِنْ
خَطايانا،
وَأَخْرِجْنا
بِخُرُوجِهِ
مِنْ
سَيِّئاتِنا،
وَاجْعَلْنا
مِنْ
أَسْعَدِ
أَهْلِهِ
بِهِ،
وَأَجْزَلِهِمْ
قِسْماً
فيهِ،
وَأَوْفَرِهِمْ
حَظّاً
مِنْهُ.
أَللّهُمَّ
وَمَنْ رَعى
حَقَّ هذَا
الشَّهْرِ
حَقَّ
رِعايَتِهِ،
وَحَفِظَ
حُرْمَتَهُ
حَقَّ
حِفْظِها،
وَقامَ
بِحُدُودِهِ
حَقَّ
قِيامِها،
وَاتَّقى
ذُنُوبَهُ
حَقَّ تُقاتِها،
أَوْ
تَقَرَّبَ
إِلَيْكَ
بِقُرْبَة
أَوْجَبَتْ
رِضاكَ لَهُ،
وَعَطَفَتْ
رَحْمَتَكَ
عَلَيْهِ،
فَهَبْ لَنا
مِثْلَهُ
مِنْ
وُجْدِكَ،
وَأَعْطِنا
أَضْعافَهُ مِنْ
فَضْلِكَ،
فَإِنَّ
فَضْلَكَ لايَغيضُ،
وَإِنَّ
خَزائِنَكَ
لا تَنْقُصُ
بَلْ تَفيضُ،
وَإِنَّ
مَعادِنَ
إِحْسانِكَ لاتَفْنى،
وَإِنَّ
عَطاءَكَ
لَلْعَطاءُ الْمُهَنّا.
أَللّهُمَّ
صَلِّ عَلى
مُحَمَّد
وَآلِهِ،
وَاكْتُبْ لَنا
مِثْلَ
أُجُورِ مَنْ
صامَهُ أَوْ
تَعَبَّدَ
لَكَ فيْهِ
إِلى يَوْمِ
الْقِيامَةِ.
أَللّهُمَّ
إِنّا
نَتُوبُ
إِلَيْكَ في
يَوْمِ
فِطْرِنَا
الَّذي
جَعَلْتَهُ
لِلْمُؤْمِنينَ
عيداً
وَسُرُوراً، وَلاَِهْلِ
مِلَّتِكَ
مَجْمَعاً
وَمُحْتَشَداً،
مِنْ كُلِّ
ذَنْب أَذْنَبْناهُ،
أَوْ سُوء
أَسْلَفْناهُ،
أَوْ خاطِرِ
شَرٍّ
أَضْمَرْناهُ،
تَوْبَةَ مَنْ
لايَنْطَوي
عَلى رُجُوع
إِلى ذَنْب،
وَلا يَعُودُ
بَعْدَها في
خَطيئَة،
تَوْبَةً
نَصُوحاً
خَلَصَتْ
مِنَ
الشَّكِّ
وَالاِْرْتِيابِ،
فَتَقَبَّلْها
مِنّا،
وَارْضَ
عَنّا،
وَثَبِّتْنا
عَلَيْها.
أَللّهُمَّ
ارْزُقْنا
خَوْفَ
عِقابِ الْوَعيدِ،
وَشَوْقَ
ثَوابِ
الْمَوْعُودِ،
حَتّى نَجِدَ
لَذَّةَ ما
نَدْعُوكَ
بِهِ، وَكَأْبَةَ
ما نَسْتَجيرُكَ
مِنْهُ،
وَاجْعَلْنا
عِنْدَكَ
مِنَ التَّوّابينَ
الَّذينَ
أَوْجَبْتَ
لَهُمْ
مَحَبَّتَكَ،
وَقَبِلْتَ
مِنْهُمْ
مُراجَعَةَ
طاعَتِكَ، يا
أَعْدَلَ الْعادِلينَ.
أَللّهُمَّ
تَجاوَزْ
عَنْ آبائِنا
وَأُمَّهاتِنا
وَأهْلِ
دينِنا
جَميعاً،
مَنْ سَلَفَ
مِنْهُمْ
وَمَنْ
غَبَرَ إِلى
يَوْمِ
الْقِيامَةِ.
أَللّهُمَّ
صَلِّ عَلى
مُحَمَّد
نَبِيِّنا
وَآلِهِ كَما
صَلَّيْتَ
عَلى مَلائِكَتِكَ
الْمُقَرَّبينَ،
وَصَلِّ عَلَيْهِ
وَآلِهِ كَما
صَلَّيْتَ
عَلى أَنْبِيائِكَ
الْمُرْسَلينَ،
وَصَلِّ
عَلَيْهِ وَآلِهِ
كَما
صَلَّيْتَ
عَلى
عِبادِكَ الصّالِحينَ،
وَأَفْضَل
مِنْ ذلِكَ يا
رَبَّ الْعالَمينَ،
صَلاةً
تَبْلُغُنا
بَرَكَتُها،
وَيَنالُنا
نَفْعُها،
وَيُسْتَجابُ
لَها
دُعاؤُنا،
إِنَّكَ
أَكْرَمُ
مَنْ رُغِبَ
إِلَيْهِ،
وَأَكْفى
مَنْ تُوُ
كِّلَ
عَلَيْهِ،
وَأَعْطى
مَنْ سُئِلَ
مِنْ
فَضْلِهِ،
وَأَنْتَ
عَلى كُلِّ شَىْء
قَديرٌ.