Senetli bir şekilde Alkame b. Muhammed Hazremî kanalıyla
İmâm Muhammed Bâkır (a.s) 'dan şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), hacc görevini Medine'den (Mekke'ye) gidip yerine
getirmiştir. O ana kadar hac ve velâyet dışında bütün
şer'î hükümleri insanlara tebliğ etmişti. Cebrâîl (a.s),
Resulullah'a (s.a.a) gelerek 'Ya Muhammed dedi, Allah sana selâm söylüyor ve
şöyle buyuruyor: 'Ben canını alacağım her peygamberimin
ve her resulümün canını, ancak dinimi kemale erdirdikten ve hüccetimi
tamamladıktan sonra alırım. Bu dinden de senin üzerinde
tebliğ etmen gereken iki fariza kalmıştır; hac
farizası ve senden sonrası için velâyet ve hilâfet farizası. Ben
yer yüzümü asla hüccetsiz bırakmadım ve asla
bırakmayacağım.' Cebrâîl (a.s) şöyle devam etti: 'Allah
(azze ve celle) sana, haccı kavmine tebliğ etmeni emrediyor. Seninle
birlikte Medine ve etrafından ve bedevilerden kimin gitme imkânı
varsa, onlar da seninle hac yapsınlar ki onlara da namazı,
zekâtı ve orucu öğrettiğin gibi haccı da öğretesin…'
Bunun üzerine Allah Resulü'nün münâdîsi insanlara şöyle seslendi:
'Allah'ın Resulü, hac yapmak istiyor ve önceki şer'î hükümlerde
olduğu gibi, haccın da hükümlerini size öğretmeyi
amaçlıyor.' Böylece Resulullah (s.a.a) yola çıktı ve onunla
birlikte bir çok insan da yola koyuldu ve Resulullah'ın ne yapmak
istediğini görmek için ona kulak kesildiler. Bu seferde Medine ve
etrafından ve bedevilerden Resulullah (s.a.a) ile hac yolculuğuna
çıkanların sayısı, yetmiş bin kişi veya biraz
üzerindeydi.
Resulullah (s.a.a), hac farizasını bitirip Medine'ye doğru
yola çıktı. Cuhfe'ye varmadan, Gadîr-i Hum denen yere
vardığında Cebrâîl (a.s) nazil olup 'Ey Muhammed dedi, Allah
(azze ve celle) sana selâm ediyor ve şöyle buyuruyor:
"Ey Resul, sana indirileni tebliğ et (insanlara ulaştır); eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni insanlardan korur."[1](Maide 67. Ayet)
Bir ucu Cuhfe'ye yaklaşan Müslümanların önde gidenlerinin geriye
çağrılmalarını ve geride kalanlarının da orada
toplanmalarını emretti… Ardından Allah Resulü namaza toplanma
emri verdi. Orada bulunan ağaçların altının temizlenmesi ve
minber şeklinde taşların üst üste kurulmasını emretti
ve insanları iyi görebilmesi için onların üzerine çıktı ve
Allah'a hamd u senâ ederek şöyle başladı sözlerine:
"Hamd
ve senâ; birliğinde yüce, tekliğinde yakın, sultasında
celaletli ve erkanında azim olan Allah'a mahsustur. “Allah'ın
ilmi, yerlerinde kaldıkları hâlde her şeyi
kuşatmıştır.”(Talak 12) O, bütün yaratıkları
kudret ve burhanıyla hakimiyeti altına almıştır.
Allah sürekli olarak
şükredilmiş ve sürekli de övülecektir. O yok olmayan bir azametin
sahibidir. Yaratan O'dur. Yeniden dirilten de O'dur. Her iş, O'na
dönmektedir. Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi cisimlerden
kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yer yüzünden kinayedir) seren, yerlerin
ve göklerin hükümranı, pak, tenzih edilmiş, meleklerin ve ruhun
Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, kendisine
yaklaşan herkese lütfeden O'dur. Her göz O'nun gözetimindedir, ama gözler
O'nu göremez.
Allah ikram edici, hilim sahibi ve
tahammül edicidir. Rahmeti her şeyi kuşatmış, nimeti ile
hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almada acele davranmaz ve
müstahak olunan azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri
anlar, içleri bilir, gizlenmişler, O'na saklı kalmaz ve gizlilikler
O'na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden, O'dur. Her şeye
galebe çalan, O'dur. Her şeyde kuvvet O'dur; her şey üzerindeki
kudret O'dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken, bir
şey var eden O'dur. Daimidir; adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet
sahibi olan O'ndan başka bir ilah yoktur. (Ali İmran 18)
O gözlerin idrakinden yücedir; ama kendisi
gözleri derk eder-görür. O, lütuf sahibi ve bilendir.(Enam 103) Hiç kimse
görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat Aziz ve Celil
olan Allah'ın kendisinin kılavuzluk ettiği
dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir
şey elde edemez.
Şahadet ederim ki O öyle bir
Allah'tır ki kutsiyeti, zamanı doldurmuştur. O'nun nuru,
ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini istişare edilen
kimselerle istişare etmeksizin icra etmektedir; takdirinde
ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım
görmemektedir.Yarattığı her şeyi örnek ve misali
olmaksızın, hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve
fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah
yaratıkları icat etti ve onlar da vücuda geldiler. Yarattı ve
onlar da zahir oldular. Evet O, kendisinden başka ilah olmayan
Allah'tır; O ki yaptığı sağlam ve işi güzeldir;
zulmetmeyen bir âdil ve işlerin kendisine döndüğü bir kerem
sahibidir.
Şahadet ederim ki her
şeyin, azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her
şeyin, izzeti karşısında zelil olduğu ve her
şeyin, kudreti karşısında teslim olduğu ve her
şeyin, heybeti karşısında huzû gösterdiği (boyun
eğdiği) ilah O'dur. Padişahların padişahı,
eflakin (galaksilerin) döndürücüsü, güneş ve ayı râm eden de O'dur.
Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Süratle birbirlerini
takip eden geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmektedir. Her inatçı
zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden
O'dur.
O'nun için bir zıt ve onunla
birlikte bir eş mevcut değildir; tek ve ihtiyaçsızdır; doğurulmamış
ve doğurmamıştır; O'nun hiçbir benzeri yoktur (İhlas 3-5) ; tek olan Allah ve azamet sahibi bir Rab'dir; istemekte, ardından
yerine getirmektedir; irade etmekte, ardından mukadder kılmakta;
bilmekte, ardından saymaktadır; öldürmekte ve diriltmektedir; fakir
kılmakta ve zenginleştirmektedir; güldürmekte ve
ağlatmaktadır; yakın kılmakta ve
uzaklaştırmaktadır; esirgemekte ve bağışta
bulunmaktadır; hükümdarlık O'nundur; hamd ve senâ ona mahsustur
(Teğabün 1); hayır onun elindedir; O, her şeye kâdirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye
giydirir; O'ndan başka ilah yoktur. Allah izzet ve mağfiret
sahibidir; dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır.
Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O'na zor gelmez. Yardım
isteyenlerin feryadı O'nu usandırmaz; ısrar edenlerin
ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa
erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin
ihtiyaç sahibi ve alemlerin Rabbi'dir. Yarattığı her şeyden
dolayı kendisine her hâlde şükredilmesi gereken
Allah'tır. O'na hamd ediyorum; sürekli şükrediyorum.
Sıkıntı ve rahatlık hâlinde, zorluk ve huzur hâlinde O'na
şükrediyorum. O'na meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman
ediyorum. O'nun emrini dinliyor, sadece O'na itâat ediyorum. O'nu hoşnut eden
şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet
ettiğim için ve cezasından korktuğum için O'nun mukadderatı
karşısında teslim oluyorum. Zira hilesinden güvende olunmayan
(yapılan hilelere uygun zamanında karşılık veren) ve
zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O'dur.
Allah için nefsim hususunda
kulluğumu itiraf ediyorum ve O'nun Rab olduğuna tanıklık
ediyorum. Bana vah-yettiği her şeyi eda ediyorum; zira eğer onu
eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum.
Şüphesiz O'nun azabını, her ne kadar büyük hile yapsa düzen
kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse defedemez. Allah'tan
başka ilah yoktur. Allah bana nazil buyurduğunu tebliğ
etmediğim taktirde, risâletimi eda etmemiş olacağımı
ilan etti. Beni insanların Şerrinden koruyacağını
garantiledi. Allah kifâyet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle
vahyetmiştir:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ
et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun.
Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez."
(Mâide, 67)
Ey insanlar, ben Allah'ın bana
nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma hususunda kusur
etmedim ve ben bu âyetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrâîl üç defa bana nazil oldu ve
Selâm sahibi olan - ki o Selâm'dır- Rabb'im tarafından bu
toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese
şunu ilan etmemi emretti: "Ali bin Ebî Tâlib, benim kardeşimdir,
vasîmdir, halifemdir ve benden sonra imâmdır. Onun bana nispet
makamı, Hârûn'un Musâ'ya olan makamı gibidir; şu farkla ki
benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulü'nden sonra sizlerin
velisidir (velâyet ve tasarruf sahibidir)" diye ilan etmemi emretti.
Allah, bu konuda kitabından bana bir de âyet nazil buyurdu:
"Şüphesiz sizin veliniz, Allah, Resulü, iman
edip namaz kılanlar ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir."[2]
Namaz kılıp rükû hâlinde
zekât veren ve her hâlinde Aziz ve Celil olan Allah'a yönelen kimse Ali bin Ebî
Tâlib'dir.
Ey insanlar, ben Cebrâîl'den benim
için Allah'tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini
dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını,
münafıkların çokluğunu, kınayanların
fesadını, İslam'ı alaya alanların hilelerini
biliyorum. Onlar Allah'ın, kitabında kendilerini şöyle
nitelendirdiği kimselerdir:
"Onlar
kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. " (Fetih 11) "ve onu kolay
sanıyordunuz. Halbuki o Allah katında büyük bir günahtır."[3]
Hakeza, münafıklar defalarca
bana eziyette bulundular ve beni, "uzun" (her söze kulak asan kimse)
olarak adlandırdılar. Onlar Ali'nin benden ayrılmaması,
benim kendisine teveccüh etmem sebebiyle böyle olduğumu sandılar.
Sonunda Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti nazil buyurdu:
"(Yine o münafıkların içinde:) 'O
(Peygamber her söyleneni dinleyen) bir kulaktır', diyerek Peygamberi
incitenler de vardır. De ki: O sizin için bir hayır
kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır ve iman
edenleriniz için bir rahmettir. Allah'ın peygamberini incitenler için de
acı bir azap vardır."[4]
Eğer ben, bana bunu (her söze
kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem,
edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek
istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle
tanıtmak istersem, tanıtabilirim. Ama Allah'a yemin olsun ki ben onların
işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali
hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde,
Allah asla benden razı olmayacaktır."
Peygamber (s.a.a) daha sonra şu
âyeti tilavet buyurdu:
"Ey Peygamber! Rabbinden –Ali hakkında- sana
indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini
yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah
kâfirlere yol göstermez."(Maide 67)
Ey insanlar, biliniz ki Allah
Muhacirlere, Ensâr'a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve
şehirliye, Arab'a, ve Acem'e, özgüre ve köleye, büyüğe ve
küçüğe, beyaza ve siyaha, ona (Ali'ye) itâat etmeyi farz bilmiş, onu
imâm ve yetki sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun
hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim
ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse,
Allah'ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip
kendisine itâat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar, bu, böylesine bir
toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O hâlde
işitiniz, itâat ediniz; Rabbiniz olan Allah'ın emri
karşısında teslim olunuz. Zira Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ
sizin mevlânız ve mabudunuzdur. Allah'tan sonra (şu anda) ayakta
sizleri muhatap kılan, O'nun Resulü olan Muhammed sizin velinizdir. Benden
sonra da Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imâmınızdır.
İmâmet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü'yle
görüşeceğiniz güne (Kıyamete) kadar onun evlatlarından olan
benim neslimin hakkıdır.
Allah'ın helal
kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur.
Allah'ın sizlere haram kıldığı şey
dışında da bir haram yoktur. Aziz ve Celil olan Allah bana helal
ve haramı tanıtmış ve Rabb'imin kitabından, helal ve
haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ifâze
etmişim (öğretmişim).
Ey
insanlar, Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır.
Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin İmâmı'nda
(Ali'de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali'ye
öğrettim. Allah'ın Yasin süresinde andığı “Biz her
şeyi apaçık bir imamda saymışızdır”[5] ayetindeki "İmâm-i Mübin / Apaçık
İmam ) odur.
Ey
insanlar, ondan (Ali'den) başkasına yönelerek
sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velâyetinden
ayrılmayın. O, hakka hidâyet eder ve hak ile amel eder.
Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah
yolunda kınayıcıların kınaması ona engel
olamaz.
O (Ali),
Allah'a ve Resulü'ne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse
ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü'nün yolunda her türlü
fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse
onunla Allah'a ibâdet etmediği bir zamanda, o, Allah Resulü'yle
birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah'a ibâdet
eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma
yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim
yerime yatağıma yattı.
Ey
insanlar, onu üstün bilin; hiç şüphesiz, Allah ona üstünlük
vermiştir. Onu kabul edin; şüphesiz Allah onu tayin
etmiştir.
Ey
insanlar, o, Allah tarafından tayin edilen imâmdır. Her kim onun
velâyetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tevbesini kabul etmez ve onu
bağışlamaz. Allah'ın ona muhalefet eden kimseye böyle
davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar,
sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O hâlde ona muhalefet
etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla
taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan (Bakara 24) ateşe
duçar olursunuz.
Ey
insanlar, Allah'a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde
vermişlerdir ve ben Allah'a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin
sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim.
Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kâfir olmuş olur.
Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan
her şeyden şek etmiştir. Her kim İmâmların birinde
şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim
hakkımızda şüpheye kapılırsa, hiç şüphesiz
ateştedir.
Ey
insanlar, Allah, bu üstünlüğü bana bağışta
bulunmuştur; bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır.
Ondan başka ilâh yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek, her haliyle ona
hamd ve senâda bulunuyorum.
Ey
insanlar, Ali'yi üstün biliniz. Zira o, Allah rızk indirdiği ve
yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm
insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse
melundur, melundur; gazaba uğramıştır, gazaba
uğramıştır!
Biliniz
ki Cebrâîl, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve
şöyle buyurdu: "Her kim Ali'ye düşmanlık eder ve velâyetini
kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun."
Herkes
yarın için önceden ne göndereceğine baksın. (Haşr
18) Ali'ye muhalefet etmekten ve ayağının sabit olduktan
sonra sürçmesinden dolayı Allah'tan korksun. Allah
yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır.
Ey insanlar, Allahu Teala aziz kitabında buyurduğu “Nefsin: Yazıklar
olsun bana, Allah’ın tarafına (Cenbullah’a) nasıl kusurda
bulundum” (Zümer 56.ayet) Allah’ın tarafı (Cenbullâh) Ali’dir.
Ey insanlar, Kur'ân hakkında
tefekkür ediniz, âyetlerini anlamaya çalışınız; muhkem
âyetlerine bakınız, müteşabih âyetlerinin ardından
koşmayınız. Allah'a yemin olsun ki Kur'ân'ın bütününü
sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan
kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim,
pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım
ve sizlere, "Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun
mevlâsıdır" diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim
ve vasîm (yerime geçecek olan) Ali b. Ebî Tâlib'dir. Onun velâyeti, bana nazil
buyuran Aziz ve Celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar, Ali ve onun soyundan
olan temiz çocuklarım, sıql-i asğar (daha küçük değerli
emanet) ve Kur'ân ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu
ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde
bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma
gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar
arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki
hakimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim! Biliniz ki
ben tebliğ ettim! Biliniz ki ben duyurdum! Biliniz ki ben
açıkladım! Biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben Aziz ve Celil
olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki "Müminlerin Emiri"
sadece benim bu kardeşimdir. Biliniz ki "Müminlerin Emiri"
olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle
Ali'nin (a.s) pazısından tuttu ve yukarı kaldırdı.
Müminlerin Emiri (a.s) ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne
çıktığı zamandan beri, ondan bir basamak
aşağıda bulunuyordu. Peygamber'in yüzüne (s.a.a) oranla sağ
tarafa meyletmişti ve dolayısıyla da her ikisi de bir mekanda
durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) elini
kaldırdı. Her
ikisi de elini göğe doğru açtı. Ali'yi (a.s) yerinden
kaldırdı ve ayağı Peygamber'in (s.a.a) diziyle aynı
hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, bu Ali'dir; o benim kardeşim,
vasîm, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde
halifemdir. Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabını tefsir etmekte,
Allah'a davet etmekte, Allah'ı razı eden şeylerle amel etmekte,
Allah'ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah'a itâatle dostluk
etmekte ve Allah'a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen
kimsedir.
Allah Resulü'nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur;
Allah tarafından hidâyet imâmı odur. Nâkısîn (ahdini bozan Cemel
ashabı), Kâsıtîn (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Mârikîn'i
(dinden çıkan Hâriciler'i) Allah'ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
"Nezdimde
söz değişmez." (Kâf 29)
Ey Rabbim, senin emrinle şöyle diyorum:
"Allah'ım, Ali'yi seven kimseyi sev, Ali'ye düşman olan kimseye
düşman ol; ona yardım edene yardım et, onu yalnız
bırakan kimseyi sen de yalnız bırak. Ali'yi inkâr eden kimseye
lanet et; Ali'nin hakkını inkâr eden kimseye gazap et."
Ey Rabbim, sen, bu konu aydınlandıktan ve
Ali'yi bugün tayin ettikten sonra şu âyeti bana nazil buyurdun:
"Bugün,
size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din
olarak sizin için İslam'ı beğendim."[6]
Ve buyurdun ki : "Allah katında din İslam’dır. " (Âli İmran 19)
Ve buyurdun ki : "Kim, İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul
edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir."[7]
Ey Rabbim, seni de şahit tutuyorum ki ben
tebliğ ettim.
Ey insanlar, Allah dininizi imâmetle kamil
buyurmuştur. O hâlde Kıyâmet gününe ve Aziz ve Celil olan
Allah'ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve
benim çocuklarımdan ve onun soyundan gelecek vasîlere iktida etmezse,
böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap
içinde bulunurlar; azapları asla hafifletilmez ve onlara mühlet de
verilmez.
Ey insanlar, bu Ali, sizlerden bana en çok yardım
eden, bana en lâyık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en
değerli olan kimsedir. Aziz ve Celil olan Allah ve ben ondan
razıyız. Kur'ân'da Ali dışında hiç kimse hakkında
rızâyet âyeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir âyet)
inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap
etmiştir. Kur'ân'da var olan övgü âyetleri onun hakkındadır ve
Allah, İnsan suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette
bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil
buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını
övmemiştir.
Ey insanlar, o (Ali), Allah'ın dininin
yardımcısı, Allah Resulü'nün (s.a.a) savunucusudur. O,
takvalı, temiz, hidâyet eden ve hidâyet olmuş kimsedir. Peygamberiniz
en iyi Peygamber, vasîniz en iyi vasî, onun çocukları da en iyi vasîlerdir.
Ey insanlar, her peygamberin soyu
kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri Ali'nin (a.s)
sulbündendir.
Ey insanlar, Şeytan Adem'i
hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali'ye
haset etmeyiniz. Aksi taktirde amelleriniz boşuna gider,
ayaklarınız sürçer. Adem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi.
Oysa Adem Aziz ve Celil olan Allah'ın seçtiği kimseydi. O hâlde
sizler, aranızda Allah'ın düşmanları olduğu hâlde
nasıl bir halet içinde olacaksınız? Biliniz ki sadece şekavet
sahibi kimse, Ali'ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse,
Ali'yle dost olur. Ali'ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah'a
yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Asra andolsun ki, insan hiç şüphesiz hüsran içindedir."
Asra andolsun ki iman eden, hak ve
sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran
içindedir.
Ey insanlar, ben Allah'ı
şahit tuttum, risâletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber'in sadece
açıkça tebliğ etmeden başka bir sorumluluğu yoktur. Ey
insanlar, Allah'tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak
ayrılın.
"Ey Kitap verilenler, bir takım yüzleri silip
dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını
(Yahûdileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki
Kitab'ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur'ân'a iman edin."[8]
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki
bu âyette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir
grup kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim.
O hâlde her kim amel ederse, kalbinde Ali'ye karşı
taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi
bulacaktır.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan
Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebî
Tâlib'e ve ondan sonra da Mehdi-i Kâim'e kadar, onun nesline verilmiştir.
Mehdi de Allah'ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri
alır. Zira Aziz ve Celil olan Allah bizleri kusur edenlere,
düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkarlara,
zalimlere ve tüm alemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar
kılmıştır.
Ey insanlar, sizleri Allah'tan
korkutuyorum ve uyarıyorum ki ben Allah'ın Resulüyüm. Benden ünce de
peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin
geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar
veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükafat
verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali'dir. Ondan
sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar, Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah'a minnet etmeye
kalkışmayın. Aksi taktirde Allah amellerinizi ortadan
kaldırır, size gazap eder ve Allah sizleri ateşten ve
(erimiş) bâkırdan alevlere müptela kılar; şüphesiz
Rabb'iniz pusudadır.
Ey insanlar, benden sonra da
ateşe davet edecek olan imâmlar olacaktır; onlar Kıyâmet günü
yardım görmezler. Ey insanlar, Allah ve ben onlardan uzağız. Ey
insanlar, onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar,
onları takip edenler, ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve
kibirli kimselerin yeri nede kötüdür! Biliniz ki onlar, Ashab-ı
Sahife'dir. O hâlde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın."
Ravi şöyle diyor:
"Peygamber (s.a.a), "Ashab-i Sahife" adını zikredince
insanların çoğu Peygamber'in bu sözden neyi kastettiğini
anlamadılar. Kendileri için bir soru teşkil etti. Oradakilerden çok
azı Peygamber'in maksadını anlayabildi."
"Ey insanlar, ben hilâfet
emrini Kıyâmet gününe kadar imâmet veraseti olarak neslime emanet
ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ
ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese
hüccet olsun. O hâlde Kıyâmet gününe kadar, burada hazır olanlar
hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına
ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra
imâmeti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır.
Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada
ey insanlar ve cinler, sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve
(erimiş) bâkırdan alevler gönderir ve siz onu asla
defedemezsiniz.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan
Allah sizleri, kötüyü iyiden ayırt etmek için başı boş
bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar
kılmamıştır.
Ey insanlar, Allah, Kıyâmet
kopmadan ünce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi
helak edecektir ve onu Mehdi'nin hakimiyeti altına geçirecektir. Allah
kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar, sizden öncekilerin
çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de
helak edecek olan O'dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Öncekileri yok etmedik mi? Ardından,
sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün
yalanlamış olanların vay haline!"[9]
Ey insanlar, Allah bana
emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de
Allah'ın emriyle Ali'ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir
ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O hâlde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte
kalasınız. Ona itâat edin ki hidâyet bulasınız. Onun
yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve
onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar
sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ey insanlar, ben Allah'ın
uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra
onun neslinden olan çocuklarım da hidâyet imâmlarıdır. Hakka
hidâyet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere
davranırlar.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) şu
âyeti tilavet buyurdu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla.
Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur…"
Hamd suresini sonuna kadar okudu ve
daha sonra şöyle buyurdu: "Bu sure benim hakkımda nazil
olmuştur. Allah'a yemin olsun ki onlar (İmâmlar) hakkında nazil
olmuştur. Genel olarak onlara şamildir; özel olarak da onlar
hakkındadır. Onlar Allah'ın dostlarıdır; onlara bir
korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah'ın hizbi galip
gelecektir.
Biliniz ki onların
düşmanları, sefihler (beyinsizler), sapıklar ve
şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur
yüzünden birbirine iletirler.
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları
ise Allah'ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında
şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir millettir,
babaları veya oğulları veya kardeşleri yada akrabaları
olsa bile Allah'a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi
beslediklerini görmezsin. işte Allah, imanı bunların kalplerine
yazmıştır…"[10]
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları
Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerini nitelendirdiği ve
haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"İnanıp da imanlarına herhangi bir
haksızlık karıştırmayanlar var ya, işte güven
onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır."[11]
Biliniz ki onların
(Ehlibeyt'in) dostları iman edenler ve şüpheye düşmeyen
kimselerdir.
Biliniz ki onların
(Ehlibeyt'in) dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir.
Melekler selâmla onları karşılamaya gelirler ve şöyle
derler: "Selâm olsun size, tertemiz
oldunuz. O hâlde ebedi olarak cennete giriniz."
Biliniz ki Ehlibeyt'in
dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız
rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in
düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları cehennemden
kaynadığı hâlde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini
gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in
düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu
kimselerdir:
"Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet
eder."[12]
Biliniz ki Ehlibeyt'in
düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu
kimselerdir:
"Oraya atıldıkları zaman, bekçileri
onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye
sorarlar. Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi,
fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz
büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik" derler...
Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!"[13]
Biliniz ki Ehlibeyt'in
dostları, gizlide Rab'lerinden korkan ve kendileri için mağfiret ve
büyük ecir bulunan kimselerdir.
Ey insanlar, ateşin alevleri ve
büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur!
Ey insanlar, bizim
düşmanlarımız, Allah'ın kendilerini
kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim
dostlarımız da Allah'ın kendilerini methettiği ve
sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben
uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar, biliniz ki ben
uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise
hidâyet edicidir.
Ey insanlar, ben peygamberim, Ali
ise benim halifemdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben
peygamberim ve Ali de bundan sonra benim vasîm ve imâmdır. Ondan sonraki
İmâmlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların
babasıyım. Onlar da onun (Ali'nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Biliniz ki imâmların sonuncusu,
bizden kıyam edecek olan, Mehdi'dir. Dinlere galip gelecek olan, odur;
zalimlerden intikam alacak olan, odur; kaleleri fetheden ve onları yok
eden kimse de odur; şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları
hidâyet eden, odur.
Biliniz ki Allah'ın evliya
kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur.
Allah'ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade
eden odur; her fazilet sahibine fazileti miktarınca ve cehalet sahibine
cehaleti miktarınca karşılık verecek olan odur.
Allah'ın seçtiği ve seçkin kıldığı kimse odur.
Her ilmin vârisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki Rabb'inden haber veren
odur, ilahi âyetleri yukarı yükselten odur; hidâyete eren temeli
sağlam kimse odur ve işlerin kendisine
ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse
odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet
yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur
onun nezdindedir.
Biliniz
ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez.
Allah'ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi,
gizli ve açık eminidir.
Ey insanlar, ben sizler için
açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak
olan da Ali'dir.
Biliniz ki ben, hutbemin sonunda
sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum
ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah'a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah
tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ
şöyle buyurmuştur[14]:
"Şüphesiz sana
baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş
eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların
ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine
dünmüş olur ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa,
Allah ona büyük bir ödül verecektir."
Ey insanlar! Hac ve umre Allah’ın
şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur." (Bakara 158.
Ayet)
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin.
Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın
evini terk eden her hanedan ise (soy açısından) kesilir ve
fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da)
duran her müminin Allah o ana kadar işlemiş olduğu tüm
geçmiş günahlarını affeder. Haccı sona erince de amellerine
yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve
harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin
mükafatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir dinle ve tam bir
anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi
mukaddes yerlerden tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size
emrettiği gibi namaz kılın ve zekat ödeyin. Eğer uzun bir
süre üzerinizden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin
ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah benden
sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O bendendir ve
ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her
soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram benim tümünü sizlere
tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden
ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha
fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin
Emiri Ali ve benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında
getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve
sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler
hakkında nazil buyurulan şey ise) sadece onlarla ayakta duracak olan
imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise kaza ve kaderi idare eden
Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden
ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş
değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız
ve hafızalarınızda tutunuz, birbirlerinize tavsiyelerde
bulununuz. Onu değiştirmeyiniz, tahrife
kalkışmayınız.
Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz
kılınız, zekat veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten
sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst
mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara
iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet
etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan
Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir
ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an sizlere Ali’den sonraki
imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de
onların benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Allah-u
Teala nitekim kitabında şöyle buyurmuştur:
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”
(Zuhruf 28. Ayet)
Ey insanlar takvalı olunuz, takvalı
olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu kıyamet gününün
sarsıntısı büyük şeydir.” (Hac 1. Ayet)
Ölüm, ahiret, hesap ilahi teraziler, alemlerin
rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her
kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse o iyilik esasınca sevaba
erişir. Her kim de günah getirirse cennette onun bir nasibi
olmayacaktır.
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el
verebileceğiniz miktardan çok daha fazlasınız. Rabbim,
Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında
söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar)
benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de
çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz
işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz,
rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve
onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere
ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu
konuda kalplerimizle canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana
biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla
öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla
değişmeyeceğiz, değiştirmeyeceğiz, şek
etmeyeceğiz ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye
düşmeyeceğiz, bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi
bozmayacağız.
Sen bizlere ilahi öğütlerde bulundun.
Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun
çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve
Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında
öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı.
Kalplerimizden canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve
ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse eliyle biat eder. Her
kim de yapamazsa diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde
değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu çocuklarımızdan ve
akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese
ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz.
Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza
şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah her sesi
işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa
kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa kendi zararına
sapmıştır. Her kim biat etmişse Allah’a biat etmiştir,
Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz, bana biat
ediniz, Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) Hasan’a Hüseyin’e ve dünya ve ahirette
onlardan olan imamlara soylarında baki kalan imamet makamı hasebiyle
biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak
edecektir. Vefalı olanları ise rahmetine mazhar kılacaktır.
Her kim biatinden dönerse kendi zararına dönmüştür. Her kim de
Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa Allah ona
büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizlere bu dediğimizi
söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi müminlerin Emiri olarak selamlayın ve
şöyle deyin:
“İşittik, itaat ettik, Rabbimiz,
affını dileriz, dönüş sanadır.” (Bakara 285. Ayet)
Hakeza şöyle deyiniz:
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer
Allah bize hidayet etmeseydi,
biz hidayeti bulamazdık.” (Araf 43. Ayet)
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş
olduğu Ali b. Ebi Talib’in faziletleri Allah nezdinde, tümü bir oturumda
sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size
haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine,
Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse büyük bir kurtuluşa
ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul
etmek ve onu müminlerin emiri olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler,
kurtuluşa erenlerdir ve onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı
olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan
herkes tümüyle kafir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
Kaynaklar :
خطبة
غدير خم كاملة
عن
الإمام محمد
الباقر عليه
السلام : حج
رسول الله صلى
الله عليه
وآله من
المدينة وقد
بلغ جميع
الشرايع قومه
غير الحج
والولاية، فأتاه
جبرئيل عليه
السلام فقال
له: يا محمد إن الله
جل اسمه يقرئك
السلام ويقول
لك: إني لم أقبض
نبيا من
أنبيائي ولا
رسولا من رسلي
إلا بعد إكمال
ديني وتأكيد
حجتي، وقد بقي
عليك من ذاك
فريضتان مما
تحتاج أن
تبلغهما قومك:
فريضة الحج،
وفريضة
الولاية
والخلافة من
بعدك، فإني لم
أخل أرضي من
حجة ولن
أخليها أبدا،
فإن الله جل
ثناؤه يأمرك
أن تبلغ قومك
الحج وتحج
ويحج معك من
استطاع إليه
سبيلا من أهل
الحضر
والأطراف
والأعراب
وتعلمهم من
معالم حجهم مثل
ما علمتهم من
صلاتهم
وزكاتهم
وصيامهم وتوقفهم
من ذلك علي
مثال الذي
أوقفتهم عليه
من جميع ما
بلغتهم من
الشرائع.
فنادي
منادي رسول
الله صلى الله
عليه وآله في الناس:
ألا إن رسول
الله يريد
الحج وأن
يعلمكم من ذلك
مثل الذي
علمكم من
شرائع دينكم
ويوقفكم من
ذاك على ما
أوقفكم عليه
من غيره، فخرج
صلى الله عليه
وآله وخرج معه
الناس واصغوا
إليه لينظروا
ما يصنع
فيصنعوا
مثله، فحج بهم
وبلغ من حج مع رسول
الله من أهل
المدينة وأهل
الأطراف والأعراب
سبعين ألف
إنسان أو
يزيدون على
نحو عدد أصحاب
موسى السبعين
ألف الذين أخذ
عليهم بيعة هارون
فنكثوا
واتبعوا
العجل
والسامري،
وكذلك أخذ
رسول الله صلى
الله عليه
وآله البيعة
لعلي
بالخلافة على
عدد أصحاب
موسى فنكثوا
البيعة
واتبعوا
العجل
والسامري سنة
بسنة ومثلا
بمثل، واتصلت
التلبية ما
بين مكة
والمدينة فلما
وقف بالموقف
أتاه جبرئيل
عليه السلام عن
الله عز وجل
فقال: يا محمد
إن الله عز
وجل يقرئك
السلام ويقول
لك: إنه قد دنى
أجلك ومدتك
وأنا مستقدمك
على ما لا بد
منه ولا عنه
محيص، فاعهد
عهدك وقدم
وصيتك واعمد
إلى ما عندك
من العلم
وميراث علوم
الأنبياء من
قبلك والسلاح والتابوت
وجميع ما عندك
من آيات
الأنبياء، فسلمه
إلى وصيك
وخليفتك من
بعدك حجتي
البالغة على
خلقي علي بن
أبي طالب عليه
السلام، فأقمه
للناس علما
وجدد عهده
وميثاقه
وبيعته، وذكرهم
ما أخذت عليهم
من بيعتي
وميثاقي الذي
واثقتهم
وعهدي الذي
عهدت إليهم من
ولاية وليي ومولاهم
ومولى كل مؤمن
ومؤمنة علي بن
أبي طالب عليه
السلام، فإني
لم أقبض نبيا
من الأنبياء
إلا من بعد
إكمال ديني
وحجتي وإتمام
نعمتي بولاية
أوليائي
ومعاداة
أعدائي، وذلك
كمال توحيدي
وديني وإتمام
نعمتي على
خلقي باتباع وليي
وطاعته، وذلك
أني لا أترك
أرضي بغير ولي
ولا قيم ليكون
حجة لي على
خلقي، ف(اَلْيَوْمَ
أَكْمَلْتُ
لَكُمْ
دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ
عَلَيْكُمْ
نِعْمَتِي
وَرَضِيتُ
لَكُمُ الإِسْلاَمَ
دِينًا)(المائدة
: 3)
بولاية
وليي ومولى كل
مؤمن ومؤمنة
علي عبدي ووصي
نبي والخليفة
من بعده وحجتي
البالغة على خلقي،
مقرون طاعته
بطاعة محمد
نبيي ومقرون طاعته
مع طاعة محمد
بطاعتي، من
أطاعه فقد
أطاعني ومن
عصاه فقد
عصاني، جعلته
علما بيني
وبين خلقي، من
عرفه كان
مؤمنا ومن
أنكره كان
كافرا ومن
أشرك بيعته
كان مشركا ومن
لقيني
بولايته دخل
الجنة، ومن
لقيني
بعداوته دخل
النار، فأقم
يا محمد عليا
علما وخذ
عليهم البيعة
وجدد عهدي
وميثاقي لهم
الذي واثقتهم
عليه، فإني
قابضك إلي
ومستقدمك علي.
فخشى رسول
الله صلى الله
عليه وآله من
قومه وأهل
النفاق
والشقاق أن
يتفرقوا ويرجعوا
إلى جاهلية
لما عرف من
عداوتهم ولما
ينطوي عليه
أنفسهم لعلي
من العداوة
والبغضاء وسأل
جبرئيل أن
يسأل ربه
العصمة من
الناس وانتظر
أن يأتيه
جبرئيل
بالعصمة من
الناس عن الله
جل اسمه، فأخر
ذلك إلى أن
بلغ مسجد
الخيف (1)،
فأتاه جبرئيل
عليه السلام
في مسجد الخيف
فأمره بأن
يعهد عهده
ويقيم عليا
علما للناس
يهتدون به،
ولم يأته
بالعصمة من
الله جل جلاله
بالذي أراد
حتى بلغ كراع
الغميم (2)
بين مكة
والمدينة،
فأتاه جبرئيل
وأمره بالذي
أتاه فيه من
قبل الله ولم
يأته
بالعصمة، فقال:
جبرئيل إني
أخشى قومي أن
يكذبوني ولا
يقبلوا قولي
في علي عليه
السلام [ فسأل
جبرئيل كما
سأل بنزول آية
العصمة فأخره
ذلك ] فرحل
فلما بلغ غدير
خم (3)
قبل الجحفة (4)
بثلاثة أميال
أتاه جبرئيل
عليه السلام
على خمس ساعات
مضت من النهار
بالزجر
والانتهار والعصمة
من الناس فقال:
يا محمد إن
الله عز وجل
يقرئك السلام
ويقول لك (يَا
أَيُّهَا
الرَّسُولُ
بَلِّغْ مَا
أُنزِلَ
إِلَيْكَ مِن
رَّبِّكَ -فيِ
عَلِيٍّ- وَإِن
لَّمْ
تَفْعَلْ
فَمَا
بَلَّغْتَ
رِسَالَتَهُ
وَاللّهُ
يَعْصِمُكَ
مِنَ
النَّاسِ)(المائدة:
67)
وكان
أوائلهم قريب
من الجحفة،
فأمر بأن يرد
من تقدم منهم
ويحبس تأخر
عنهم في ذلك
المكان ليقيم
عليا علماء
للناس ويبلغهم
ما أنزل الله
تعالى في علي
وأخبره بأن
الله عز وجل
قد عصمه من
الناس، فأمر
رسول الله عندما
جاءته العصمة
مناديا ينادي
في الناس بالصلاة
جامعة ويرد من
تقدم منهم
ويحبس من تأخر
وتنحى عن يمين
الطريق إلى
جنب مسجد
الغدير أمره
بذلك جبرئيل
عن الله عز
وجل، وكان في
الموضع سلمات (5)
فأمر رسول
الله صلى الله
عليه وآله أن
يقم ما تحتهن (6)
وينصب له
حجارة كهيئة
المنبر ليشرف
على الناس،
فتراجع الناس
واحتبس
أواخرهم في
ذلك المكان لا
يزالون، فقام
رسول الله صلى
الله عليه
وآله فوق تلك
الأحجار ثم
حمد الله
تعالى وأثنى
عليه فقال:
____________
(1)
الخيف هو
المنحدر من
غلظ الجبل قد
ارتفع عن مسيل
أتاه فليس
شرفا ولا
حضيضا، وخيف
منى هو الموضع
الذي ينسب
إليه مسجد
الخيف. مراصد
الإطلاع 1 / 495.
(2) كراع الغميم: موضع بالحجاز بين مكة والمدينة أمام عسفان بثمانية أميال وهذا الكراع جبل أسود في طرف الجرة يمتد إليه. مراصد الإطلاع 3 - 1153.
(3)
غدير: ما غودر
من ماء المطر
في مستنقع
صغير أو كبير
غير أنه لا
يبقى في
القيظ. وخم:
قيل رجل، وقيل
غيظة، وقيل
موضع تصب فيه
عين، وقيل بئر
قريب من
المبثب حفرها
مرة بن كعب،
نسب إلى ذلك
غدير خم، وهو
بين مكة
والمدينة،
قيل على ثلاثة
أميال من
الجحفة، وقيل
على ميل، وهناك
مسجد للنبي
مراصد
الإطلاع 1 - 482، 2 - 985.
(4)
الجحفة: كانت
قرية كبيرة
ذات منبر على
طريق مكة على
أربع مراحل.
وكان
اسمها مهيعة
وسميت الجحفة
لأن السيل
جحفها،
وبينها وبين
البحر ستة
أميال مراصد
الإطلاع 1 - 315.
(5)
سلمات: أشجار.
(6) أي يكنس
ما تحتهن.
بسم
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحيمِ
الْحَمْدُ
للهِِ الَّذي
عَلا في
تَوَحُّدِهِ
وَدَنا في
تَفَرُّدِهِ
وَجَلَّ في
سُلْطانِهِ
وَعَظُمَ في
أَرْكانِهِ،
وَأَحاطَ
بِكُلِّ
شَيْء عِلْماً
(الطلاق 12)
وَهُوَ في
مَكانِهِ، وَقَهَرَ
جَميعَ
الْخَلْقِ
بِقُدْرَتِهِ
وَبُرْهانِهِ،
حَميداً لَمْ
يَزَلْ،
مَحْمُوداً
لا يَزالُ
وَمَجيداً لا
يَزُولُ،
وَمُبْدِئاً
وَمُعيداً
وَكُلُّ
أَمْر
إلَيْهِ يَعُودُ.
بارِئُ
الْمَسْمُوكاتِ
وَداحِى
الْمَدْحُوّاتِ
وَجَبّارُ
الاَْرَضينَ
وَالسَّماواتِ،
قُدُّوسٌ
سُبُّوحٌ،
رَبُّ
الْمَلائِكَةِ وَالرُّوحِ،
مُتَفَضِّلٌ
عَلى جَميعِ
مَنْ
بَرَأَهُ،
مُتَطَوِّلٌ
عَلى جَميعِ
مَنْ أَنْشَأَهُ.
يَلْحَظُ
كُلَّ عَيْن
وَالْعُيُونُ
لا تَراهُ.
كَريمٌ
حَليمٌ ذُو
أَناة، قَدْ
وَسِعَ كُلَّ
شَيْء
رَحْمَتُهُ
وَمَنَّ
عَلَيْهِمْ
بِنِعْمَتِهِ.
لا يَعْجَلُ
بِانْتِقامِهِ،
وَلا يُبادِرُ
إلَيْهِمْ
بِمَا
اسْتَحَقُّوا
مِنْ
عَذابِهِ.
قَدْ
فَهِمَ
السَّرائِرَ
وَعَلِمَ
الضَّمائِرَ،
وَلَمْ
تَخْفَ
عَلَيْهِ
الْمَكْنُوناتُ
وَلاَ
اشْتَبَهَتْ
عَلَيْهِ
الْخَفِيّاتُ.
لَهُ
الاْحاطَةُ
بِكُلِّ
شَيْء
وَالْغَلَبَةُ
عَلى كُلِّ
شَيْء
وَالْقُوَّةُ
في كُلِّ
شَيْء
وَالْقُدْرَةُ
عَلى كُلِّ
شَيْء،
وَلَيْسَ
مِثْلَهُ
شَيْءٌ.
وَهُوَ
مُنْشِئُ
الشَّيْءِ
حينَ لا
شَيْءَ،
دائِمٌ حَيٌّ وَ(قائِماً
بِالْقِسْطِ،
لا إلهَ إلاّ
هُوَ
الْعَزيزُ الْحَكيمُ).(آل
عمران 18) جَلَّ
عَنْ أَنْ
تُدْرِكَهُ
الاَْبْصارُ (وَهُوَ
يُدْرِكُ
الاَْبْصارَ
وَهُوَ اللَّطيفُ
الْخَبيرُ)
(الأنعام 103). لا
يَلْحَقُ
أَحَدٌ
وَصْفَهُ مِنْ
مُعايَنَة،
وَلا يَجِدُ
أَحَدٌ
كَيْفَ هُوَ
مِنْ سِرٍّ
وَعَلانِيَة،
إلاّ بِما
دَلَّ عَزَّ وَجَلَّ
عَلى
نَفْسِهِ.
وَأَشْهَدُ
أَنَّهُ
اللهُ الَّذي
مَلاََ الدَّهْرَ
قُدْسُهُ،
وَالَّذي
يَغْشَى الاَْبَدَ
نُورُهُ،
وَالَّذي
يُنْفِذُ
أَمْرَهُ
بِلا
مُشاوَرَةِ
مُشير، وَلا
مَعَهُ شَريكٌ
في
تَقْديرِهِ،
وَلا
يُعاوَنُ في
تَدْبيرِهِ.
صَوَّرَ
مَا
ابْتَدَعَ
عَلى غَيْرِ
مِثال، وَخَلَقَ
ما خَلَقَ
بِلا
مَعُونَة
مِنْ أَحَد
وَلا
تَكَلُّف
وَلاَ
احْتِيال.
أَنْشَأَها
فَكانَتْ،
وَبَرَأَها
فَبانَتْ.
فَهُوَ اللهُ
الَّذي لا
إلهَ إلاّ
هُوَ الْمُتْقِنُ
الصَّنْعَةَ،
الْحَسَنُ
الصَّنيعَةُ،
الْعَدْلُ
الَّذي لا
يَجُورُ،
وَالاَْكْرَمُ
الَّذي
تَرْجِعُ
إلَيْهِ
الاُْمُورُ.
وَأَشْهَدُ
أَنَّهُ
اللهُ الَّذي
تَواضَعَ
كُلُّ شَيْء
لِعَظَمَتِهِ،
وَذَلَّ كُلُّ
شَيْء
لِعِزَّتِهِ،
وَاسْتَسْلَمَ
كُلُّ شَيْء
لِقُدْرَتِهِ،
وَخَضَعَ
كُلُّ شَيْء
لِهَيْبَتِهِ.
مَلِكُ
الاَْمْلاكِ
وَمُفَلِّكُ
الاَْفْلاكِ
وَ(يُكَوِّرُ
اللَّيْلَ
عَلَى
النَّهارِ وَ
يُكَوِّرُ
النَّهارَ
عَلَى
اللَّيْلِ وَ
سَخَّرَ
الشَّمْسَ وَ
الْقَمَرَ
كُلٌّ يَجْرِي
لِأَجَلٍ
مُسَمًّى)(الزمر
5) يَطْلُبُهُ
حَثيثاً.
قاصِمُ كُلِّ
جَبّار
عَنيد،
وَمُهْلِكُ كُلِّ
شَيْطان
مَريد. لَمْ
يَكُنْ لَهُ
ضِدٌّ وَلا
مَعَهُ
نِدٌّ،
أَحَدٌ
صَمَدٌ (لَمْ
يَلِدْ
وَلَمْ
يُولَدْ
وَلَمْ
يَكُنْ لَهُ
كُفْواً
أَحَدٌ)
(الإخلاص 3-5).
إلهٌ واحِدٌ
وَرَبُّ
ماجِدٌ،
يَشاءُ فَيُمْضي،
وَيُريدُ
فَيَقْضي،
وَيَعْلَمُ
فَيُحْصي،
وَيُميتُ
وَيُحْيي،
وَيُفْقِرُ
وَيُغْني،
وَيُضْحِكُ
وَيُبْكي،
وَيُدْني
وَيُقْصي،
وَيَمْنَعُ
وَيُعْطي، (لَهُ
الْمُلْكُ
وَلَهُ
الْحَمْدُ)
(التغابن 1)
بِيَدِهِ
الْخَيْرُ (وَهُوَ
عَلى كُلِّ
شَيْء
قَديرٌ).
(التغابن 1)
يُولِجُ
اللَّيْلَ
فِي
النَّهارِ
وَيُولِجُ
النَّهارَ
فِي اللَّيْلِ
(فاطر 13)، ألاَ
هُوَ
الْعَزيزُ
الْغَفّارُ
(الزمر 5).
مُسْتَجيبُ
الدُّعاءِ
وَمُجْزِلُ
الْعَطاءِ،
مُحْصِى
الاَْنْفاسِ
وَرَبُّ
الْجِنَّةِ
وَالنّاسِ ; الَّذي
لا يُشْكِلُ
عَلَيْهِ
شَيْءٌ، وَلا يُضْجِرُهُ
صُراخُ
الْمُسْتَصْرِخينَ،
وَلا
يُبْرِمُهُ
إلْحاحُ الْمُلِحّينَ.
الْعاصِمُ
لِلصّالِحينَ،
وَالْمُوَفِّقُ
لِلْمُفْلِحينَ،
وَمَوْلَى
الْمُؤْمِنينَ
وَرَبُّ
الْعالَمينَ ;
الَّذي
اسْتَحَقَّ
مِنْ كُلِّ
مَنْ خَلَقَ
أَنْ
يَشْكُرَهُ
وَيَحْمَدَهُ
عَلى كُلِّ
حال.
أَحْمَدُهُ
كَثيراً
وَأَشْكُرُهُ
دائِماً
عَلَى
السَّرّاءِ
وَالضَّرّاءِ
وَالشِّدَّةِ
وَالرَّخاءِ،
وَأُومِنُ
بِهِ
وَبِمَلائِكَتِهِ
وَكُتُبِهِ
وَرُسُلِهِ.
أَسْمَعُ
لاَِمْرِهِ وَأُطيعُ
وَأُبادِرُ
إلى كُلِّ ما
يَرْضاهُ وَأَسْتَسْلِمُ
لِما قَضاهُ،
رَغْبَةً في طاعَتِهِ
وَخَوْفاً
مِنْ
عُقُوبَتِهِ،
لاَِنَّهُ
اللهُ الَّذي
لا يُؤْمَنُ
مَكْرُهُ
وَلا يُخافُ
جَوْرُهُ.
وَأُقِرُّ
لَهُ عَلى
نَفْسي
بِالْعُبُودِيَّةِ،
وَأَشْهَدُ
لَهُ
بِالرُّبُوبِيَّةِ،
وَأُؤَدّي ما
أَوْحى بِهِ
إلَيَّ، حَذَراً
مِنْ أَنْ لا
أَفْعَلَ
فَتَحِلَّ بي
مِنْهُ
قارِعَةٌ لا
يَدْفَعُها
عَنّي أَحَدٌ
وَإنْ عَظُمَتْ
حيلَتُهُ
وَصَفَتْ
خُلَّتُهُ ;
لا إلهَ إلاّ
هُوَ.
لاِنَّهُ
قَدْ
أعْلَمَني
أَنّي إنْ
لَمْ أُبَلِّغْ
ما أَنْزَلَ
إلَيَّ في
حَقِّ عَلِيٍّ
فَما
بَلَّغْتُ
رِسالَتَهُ،
وَقَدْ ضَمِنَ
لي تَبارَكَ
وَتَعالى
الْعِصْمَةَ
مِنَ النّاسِ
وَهُوَ اللهُ
الْكافِي
الْكَريمُ.
فَأَوْحى
إلَيَّ: بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحيمِ، (
يا أَيُّهَا
الرَّسُولُ
بَلِّغْ ما
أُنْزِلَ إلَيْكَ
مِنْ رَبِّكَ وَإنْ
لَمْ
تَفْعَلْ
فَما
بَلَّغْتَ
رِسالَتَهُ
وَاللهُ
يَعْصِمُكَ
مِنَ النّاسِ).(
المائدة: 67.)
مَعاشِرَ
النّاسِ، ما
قَصَّرْتُ في
تَبْليغِ ما
أَنْزَلَ
اللهُ تَعالى
إلَيَّ،
وَأَنَا
أُبَيِّنُ
لَكُمْ
سَبَبَ هذِهِ
الاْيَةِ:
إنَّ
جَبْرَئيلَ
هَبَطَ
إلَيَّ
مِراراً ثَلاثاً
يَأْمُرُني
عَنِ
السَّلامِ
رَبّي ـ وَهُوَ
السَّلامُ ـ
أَنْ أَقُومَ
في هذَا الْمَشْهَدِ
فَأُعْلِمَ
كُلَّ
أَبْيَضَ وَأَسْوَدَ:
أَنَّ
عَلِيَّ بْنَ
أَبي طالِب
أَخي
وَوَصِيّي
وَخَليفَتي
عَلى أُمَّتي
وَالاْمامُ
مِنْ بَعْدي،
الَّذي
مَحَلُّهُ
مِنّي
مَحَلُّ هارُونَ
مِنْ مُوسى
إلاّ أَنَّهُ
لا نَبِيَّ
بَعْدي،
وَهُوَ
وَلِيُّكُمْ
بَعْدَ اللهِ
وَرَسُولِهِ.
وَقَدْ
أَنْزَلَ
اللهُ
تَبارَكَ
وَتَعالى
عَلَيَّ
بِذلِكَ
آيَةً مِنْ
كِتابِهِ هي: (إنَّما
وَلِيُّكُمُ
اللهُ
وَرَسُولُهُ
وَالَّذينَ
آمَنُوا
الَّذينَ
يُقيمُونَ
الصَّلاةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكاةَ
وَهُمْ راكِعُونَ)(
المائدة:
55) ،
وَعَلِيُّ
بْنُ أَبي
طالِب الَّذي
أقامَ الصَّلاةَ
وَآتَى
الزَّكاةَ
وَهُوَ
راكِعٌ
يُريدُ اللهَ
عَزَّ
وَجَلَّ في
كُلِّ حال.
وَسَأَلْتُ
جَبْرَئيلَ
أَنْ
يَسْتَعْفِيَ
لِيَ
السَّلامَ
عَنْ
تَبْليغِ
ذلِكَ إلَيْكُمْ
ـ أَيُّهَا
النّاسُ ـ
لِعِلْمي
بِقِلَّةِ
الْمُتَّقينَ
وَكَثْرَةِ
الْمُنافِقينَ
وَإدْغالِ
اللاّئِمينَ
وَحِيَلِ الْمُسْتَهْزِئينَ
بِالاْسْلامِ،
الَّذينَ
وَصَفَهُمُ اللهُ
في كِتابِهِ
بِأَنَّهُمْ
(يَقُولُونَ
بِأَلْسِنَتِهِمْ
ما لَيْسَ في
قُلُوبِهِمْ)
(الفتح 11)،
(وَتَحْسَبُونَهُ
هَيِّناً وَهُوَ
عِنْدَ اللهِ
عَظيمٌ)
(النُّور 15)،
وَكَثْرَةِ
أَذاهُمْ لي
غَيْرَ
مَرَّة،
حَتّى سَمُّوني
أُذُناً
وَزَعَمُوا
أَنّي
كَذلِكَ
لِكَثْرَةِ
مُلازَمَتِهِ
إيّايَ
وَإقْبالي
عَلَيْهِ
وَهَواهُ
وَقَبُولِهِ
مِنّي، حَتّى
أَنْزَلَ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ في
ذلِكَ: (وَمِنْهُمُ
الَّذينَ
يُؤْذُونَ
النَّبِيَّ
وَيَقُولُونَ
هُوَ أُذُنٌ،
قُلْ أُذُنُ ـ
عَلَى
الَّذينَ يَزْعَمُونَ
أَنَّهُ
أُذُنٌ ـ
خَيْر
لَكُمْ، يُؤْمِنُ
بِاللهِ
وَيُؤْمِنُ
لِلْمُؤْمِنينَ
وَرَحْمَةٌ
لِلَّذينَ
آمَنوا
مِنْكُمْ
وَالَّذينَ
يُؤذُونَ
رَسُولَ
اللهِ لَهُمْ
عَذابٌ
أَليمٌ).( التوبة:
61)
وَلَوْ
شِئْتُ أَنْ
أُسَمِّيَ
الْقائِلينَ
بِذلِكَ
بِأَسْمائِهِمْ
لَسَمَّيْتُ،
وَأَنْ
أومِئَ
إلَيْهِمْ بِأَعْيانِهِمْ
لاََوْمَأْتُ،
وَأَنْ أَدُلَّ
عَلَيْهِمْ
لَدَلَلْتُ،
وَلكِنّي وَاللهِ
في
أُمُورِهِمْ
قَدْ
تَكَرَّمْتُ.
وَكُلُّ
ذلِكَ لا
يَرْضَى
اللهُ مِنّي
إلاّ أَنْ
أُبَلِّغَ ما
أَنْزَلَ
اللهُ إلَيَّ
في حَقِّ
عَلِيٍّ، (يا
أَيُّهَا
الرَّسُولُ
بَلِّغْ ما
أُنْزِلَ
إلَيْكَ مِنْ
رَبِّكَ ـ في
عَلِيٍّ ـ
وَاِنْ لَمْ
تَفْعَلْ
فَما
بَلَّغْتَ
رِسالَتَهُ
وَاللهُ
يَعْصِمُكَ
مِنَ النّاسِ). (
المائدة: 67.)
فَاعْلَمُوا
مَعاشِرَ
النّاسِ
ذلِكَ فيهِ وَافْهَمُوهُ،
وَاعْلَمُوا
أَنَّ اللهَ قَدْ
نَصَبَهُ
لَكُمْ
وَلِيّاً
وَإماماً
فَرَضَ
طاعَتَهُ
عَلَى
الْمُهاجِرينَ
وَالاَْنْصارِ
وَعَلَى
التّابِعينَ
لَهُمْ بِإحْسان،
وَعَلَى
الْبادي
وَالْحاضِرِ،
وَعَلَى
الْعَجَمِيِّ
وَالْعَرَبِيِّ،
وَالْحُرِّ
وَالْمَمْلُوكِ
وَالصَّغيرِ
وَالْكَبيرِ،
وَعَلَى
الاَْبْيَضِ
وَالاَْسْوَدِ،
وَعَلى كُلِّ
مُوَحِّد ماض
حُكْمُهُ،
جاز
قَوْلُهُ،
نافِذٌ أَمْرُهُ،
مَلْعُونٌ
مَنْ
خالَفَهُ،
مَرْحُومٌ
مَنْ
تَبِعَهُ
وَصَدَّقَهُ،
فَقَدْ غَفَرَ
اللهُ لَهُ
وَلِمَنْ
سَمِعَ
مِنْهُ
وَأَطاعَ لَهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّهُ آخِرُ
مَقام أَقُومُهُ
في هذَا
الْمَشْهَدِ،
فَاسْمَعُوا
وَأَطيعُوا
وَانْقادُوا
لاَِمْرِ
اللهِ رَبِّكُمْ،
فَإنَّ اللهَ
عَزَّ
وَجَلَّ هُوَ
مَوْلاكُمْ
وَإلهُكُمْ،
ثُمَّ مِنْ
دُونِهِ رَسُولُهُ
وَنَبِيُّهُ
الْمُخاطِبُ
لَكُمْ،
ثُمَّ مِنْ
بَعْدي
عَلِيٌّ
وَلِيُّكُمْ
وَإمامُكُمْ
بِأَمْرِ
اللهِ
رَبِّكُمْ،
ثُمَّ
الاْمامَةُ
في ذُرِّيَّتي
مِنْ
وُلْدِهِ إلى
يَوْم تَلْقَوْنَ
اللهَ
وَرَسُولَهُ.
لا
حَلالَ إلاّ
ما أَحَلَّهُ
اللهُ
وَرَسُولُهُ
وَهُمْ، وَلا
حَرامَ إلاّ
ما حَرَّمَهُ
اللهُ
عَلَيْكُمْ
وَرَسُولُهُ
وَهُمْ، وَاللهُ
عَزَّ
وَجَلَّ
عَرَّفَنِيَ
الْحَلالَ
وَالْحَرامَ
وَأَنَا
أَفْضَيْتُ
بِما
عَلَّمَني
رَبّي مِنْ
كِتابِهِ وَحَلالِهِ
وَحَرامِهِ
إلَيْهِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
فَضِّلُوهُ.
ما مِنْ عِلْم
إلاّ وَقَدْ
أَحْصاهُ
اللهُ فِيَّ،
وَكُلُّ
عِلْم
عُلِّمْتُ
فَقَدْ
أَحْصَيْتُهُ
في إمامِ
الْمُتَّقينَ،
وَما مِنْ
عِلْم إلاّ
وَقَدْ
عَلَّمْتُهُ
عَلِيّاً،
وَهُوَ
الاْمامُ
الْمُبينُ
الَّذي
ذَكَرَهُ
اللهُ في
سُورَةِ يس: (وَكُلَّ
شَيْءٍ
أحْصَيْنَاهُ
فِي إِمَامٍ مُبِينٍ)(
يس 12) .
مَعاشِرَ
النّاسِ، لا
تَضِلُّوا
عَنْهُ وَلا
تَنْفِرُوا
مِنْهُ، وَلا
تَسْتَنْكِفُوا
عَنْ
وِلايَتِهِ،
فَهُوَ
الَّذي
يَهْدي إلَى
الْحَقِّ
وَيَعْمَلُ
بِهِ،
وَيُزْهِقُ الْباطِلَ
وَيَنْهى
عَنْهُ، وَلا
تَأْخُذُهُ
فِي اللهِ
لَوْمَةُ
لائِم.
أَوَّلُ
مَنْ آمَنَ
بِاللهِ
وَرَسُولِهِ،
لَمْ
يَسْبِقْهُ
إلَى
الاْيمانِ بي
أَحَدٌ،
وَالَّذي
فَدى رَسُولَ
اللهِ
بِنَفْسِهِ،
وَالَّذي
كانَ مَعَ
رَسُولِ اللهِ
وَلا أَحَدَ
يَعْبُدُ
اللهَ مَعَ
رَسُولِهِ
مِنَ
الرِّجالِ
غَيْرُهُ.
أَوَّلُ النّاسِ
صَلاةً
وَأَوَّلُ
مَنْ عَبَدَ
اللهَ مَعي.
أَمَرْتُهُ
عَنِ اللهِ
أَنْ يَنامَ في
مَضْجَعي،
فَفَعَلَ
فادِياً لي
بِنَفْسِهِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
فَضِّلُوهُ
فَقَدْ
فَضَّلَهُ اللهُ،
وَاقْبَلُوهُ
فَقَدْ
نَصَبَهُ اللهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّهُ إمامٌ
مِنَ اللهِ،
وَلَنْ
يَتُوبَ
اللهُ عَلى
أَحَد أَنْكَرَ
وِلايَتَهُ
وَلَنْ
يَغْفِرَ
لَهُ، حَتْماً
عَلَى اللهِ
أَنْ
يَفْعَلَ
ذلِكَ بِمَنْ
خالَفَ أَمْرَهُ
وَأَنْ
يُعَذِّبَهُ
عَذاباً
نُكْراً
أَبَدَ
الاْبادِ وَدَهْرَ
الدُّهُورِ.
فَاحْذَرُوا
أَنْ تُخالِفُوهُ،
فَتَصْلُوا
ناراً
(وَقُودُهَا النّاسُ
وَالْحِجارَةُ
أُعِدَّتْ
لِلْكافِرينَ)
(البقرة 24).
مَعاشِرَ
النّاسِ، بي ـ
وَاللهِ ـ
بَشَّرَ الاَْوَّلُونَ
مِنَ
النَّبِيّينَ
وَالْمُرْسَلينَ،
وَأَنَا ـ
وَاللهِ ـ
خاتَمُ
الاَْنْبِياءِ
وَالْمُرْسَلينَ،
وَالْحُجَّةُ
عَلى جَميعِ
الْمَخْلُوقينَ
مِنْ أَهْلِ
السَّماواتِ
وَالاَْرَضينَ.
فَمَنْ شَكَّ
في ذلِكَ
فَقَدْ كَفَرَ
كُفْرَ
الْجاهِلِيَّةِ
الاُْولى، وَمَنْ
شَكَّ في شَيْء
مِنْ قَوْلي
هذا فَقَدْ
شَكَّ في
كُلِّ ما أُنْزِلَ
إلَيَّ،
وَمَنْ شَكَّ
في واحِد مِنَ
الاَْئِمَّةِ
فَقَدْ شَكَّ
فِي الْكُلِّ
مِنْهُمْ،
وَالشّاكُ
فينا فِي
النّارِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
حَبانِيَ
اللهُ عَزَّ وَجَلَّ
بِهذِهِ
الْفَضيلَةِ
مَنّاً مِنْهُ
عَلَيَّ وَإحْساناً
مِنْهُ
إلَيَّ وَلا
إلهَ إلاّ هُوَ،
أَلا لَهُ
الْحَمْدُ
مِنّي أَبَدَ
الآبِدينَ
وَدَهْرَ
الدّاهِرينَ
وَعَلى كُلِّ
حال.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
فَضِّلُوا
عَلِيّاً فَإنَّهُ
أَفْضَلُ
النّاسِ
بَعْدي مِنْ
ذَكَر
وَأُنْثى ما
أَنْزَلَ
اللهُ
الرِّزْقَ وَبَقِيَ
الْخَلْقُ.
مَلْعُونٌ
مَلْعُونٌ،
مَغْضُوبٌ
مَغْضُوبٌ
مَنْ رَدَّ
عَلَيَّ
قَوْلي هذا
وَلَمْ يُوافِقْهُ.
أَلا إنَّ
جَبْرَئيلَ
خَبَّرَني عَنِ
اللهِ تَعالى بِذلِكَ
وَيَقُولُ:
"مَنْ عادى
عَلِيّاً وَلَمْ
يَتَوَلَّهُ
فَعَلَيْهِ
لَعْنَتي وَغَضَبي"،
(وَلْتَنْظُرْ
نَفْسٌ ما
قَدَّمَتْ
لِغَد
وَاتَّقُوا
اللهَ(الحشر:
18) أَنْ
تُخالِفُـوهُ
(فَتَزِلَّ
قَدَمٌ بَعْدَ
ثُبُوتِها) (النحل:
94)
(إنَّ اللهَ
خَبيرٌ بِمَا
تَعْمَلُونَ).(الحشر:
18) الله
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّهُ
جَنْبُ اللهِ
الَّذي
ذَكَرَ في
كِتابِهِ
الْعَزيزِ،
فَقالَ تَعالى
مُخْبراً
عَمَّنْ
يُخالِفُهُ: (أَنْ
تَقُولَ
نَفْسٌ يا
حَسْرَتا
عَلى ما فَرَّطْتُ
في جَنْبِ
اللهِ).( الزمر:
56.)
مَعاشِرَ
النّاسِ،
تَدَبَّرُوا
القُرْآنَ
وَافْهَمُوا
آياتِهِ،
وَانْظُرُوا
إلى مُحْكَماتِهِ
وَلا
تَتَّبِعُوا
مُتَشابِهَهُ،
فَوَاللهِ
لَنْ يُبَيِّنَ
لَكُمْ
زَواجِرَهُ
وَلَنْ
يُوضِحَ لَكُمْ
تَفْسيرَهُ
إلاَّ الَّذي
أَنَا آخِذٌ
بِيَدِهِ
وَمُصْعِدُهُ
إلَيَّ
وَشائِلٌ بِعَضُدِهِ
وَرافِعُهُ
بِيَدي
وَمُعْلِمُكُمْ:
أَنَّ مَنْ
كُنْتُ
مَوْلاهُ
فَهذا عَلِيٌّ
مَوْلاهُ،
وَهُوَ
عَلِيٌّ بْنُ
أَبي طالِب
أَخي وَوَصِيّي،
وَمُوالاتُهُ
مِنَ اللهِ
عَزَّ وَجَلَّ
أَنْزَلَها
عَلَيَّ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّ
عَلِيّاً
وَالطَّيِّبينَ
مِنْ وُلْدي
مِنْ
صُلْبِهِ
هُمُ الثِّقْلُ
الاَْصْغَرُ،
وَالْقُرْآنُ
الثِّقْلُ
الاَْكْبَرُ،
فَكُلُّ
واحِد مِنْهُما
مُنْبِئٌ
عَنْ
صاحِبِهِ
وَمُوافِقٌ
لَهُ، لَنْ
يَفْتَرِقا
حَتّى يَرِدا عَلَيَّ
الْحَوْضَ.
أَلا
إنَّهُمْ
أُمَناءُ
اللهِ في
خَلْقِهِ وَحُكّامُهُ
في أَرْضِهِ.
أَلا
وَقَدْ
أَدَّيْتُ،
أَلا وَقَدْ
بَلَّغْتُ،
أَلا وَقَدْ
أَسْمَعْتُ،
أَلا وَقَدْ
أَوْضَحْتُ.
ألا وَإنَّ
اللهَ عَزَّ
وَجَلَّ
قالَ، وَأَنَا
قُلْتُ عَنِ
اللهِ عَزَّ
وَجَلَّ.
أَلا
إنَّهُ لا
"أَميرَالْمُؤْمِنينَ"
غَيْرَ أَخي
هذا. أَلا لا
تَحِلُّ
إمْرَةُ
الْمُؤْمِنينَ
بَعْدي
لاَِحَد
غَيْرِهِ.
ثم ضرب
بيده إلى عضد
علي (عليه
السلام)
فرفعه، وكان
أميرالمؤمنين
(عليه السلام)
منذ أول ما صعد
رسول الله
(صلى الله
عليه وآله)
منبره على
درجة دون مقامه
مُتيامِناً
عن وجه رسول
الله (صلى
الله عليه
وآله)كأنَّهما
في مقام واحد.
فرفعه رسول الله
(صلى الله
عليه وآله)
بيده
وبسطهما إلى
السماء وشال
عليّاً (عليه
السلام) حتى
صارت رجله مع
ركبة رسول
الله (صلى
الله عليه
وآله)، ثم
قال:أيُّهَا
النّاسُ،
مَنْ أوْلى بِكُمْ
مِنْ
أنْفُسِكُمْ؟
قالوا: اللهُ
وَ رَسوُلُهُ.
فَقالَ: |
ألا
فَمَنْ
كُنْتُ
مَوْلاهُ
فَهذا
عَلِيٌّ مَوْلاهُ،
اللّهُمَّ
والِ مَنْ والاهُ
وَعادِ مَنْ
عاداهُ
وَانْصُرْ
مَنْ نَصَرَهُ
وَاخْذُلْ
مَنْ
خَذَلَهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ، هذا
عَلِيٌّ أَخي
وَوَصِيّي وَواعي
عِلْمي،
وخَليفَتي في
أُمَّتي عَلى
مَنْ آمَنَ بي
وَعَلى
تَفْسيرِ
كِتابِ اللهِ عَزَّ
وجَلَّ
وَالدّاعي
إلَيْهِ
وَالْعامِلُ
بِما
يَرْضاهُ
وَالْمُحارِبُ
لاَِعْدائِهِ
وَالْمُوالي
عَلى
طاعَتِهِ
وَالنّاهي
عَنْ مَعْصِيَتِهِ.
إنَّهُ
خَليفَةُ
رَسُولِ
اللهِ
وَأَميرُالْمُؤْمِنينَ
وَالإمامُ
الْهادي مِنَ
اللهِ،
وَقاتِلُ
النّاكِثينَ
وَالْقاسِطينَ
وَالْمارِقينَ
بِأَمْرِ
اللهِ.
يَقُولُ
اللهُ: (ما
يُبَدَّلُ
الْقَوْلُ
لَدَيَّ)(ق : 29) .
بِأَمْرِكَ
يا رَبِّ
أَقُولُ:
اللّهُمَّ والِ
مَنْ والاهُ
وَعادِ مَنْ
عاداهُ
وَاْنصُرْ مَنْ
نَصَرَهُ
وَاخْذُلْ
مَنْ
خَذَلَهُ وَالْعَنْ
مَنْ
أَنْكَرَهُ
وَاغْضِبْ
عَلى مَنْ
جَحَدَ
حَقَّهُ.
اللّهُمَّ
إنَّكَ
أَنْزَلْتَ
الاْيَةَ في عَلِيٍّ
وَلِيِّكَ
عِنْدَ
تَبْيينِ
ذلِكَ وَنَصْبِكَ
إيّاهُ
لِهذَا
الْيَوْمِ: (الْيَوْمَ
أَكْمَلْتُ
لَكُمْ
دينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ
عَلَيْكُمْ
نِعْمَتي
وَرَضيتُ
لَكُمُ
الاْسْلامَ
ديناً) (
المائدة : 3)،
وَ قُلْتَ: (إنَّ
الدّينَ
عِنْدَ اللهِ
اْلإسْلامُ) (
آل
عمران : 19)، وَ
قُلْتَ: (وَ
مَنْ
يَبْتَغِ
غَيْرَ
الاْسْلامِ
ديناً فَلَنْ
يُقْبَلَ
مِنْهُ وَ
هُوَ فِى
الاْخِرَةِ
مِنَ الْخاسِرينَ).(
آل
عمران : 85)
اللّهُمَّ
إنّي
أُشْهِدُكَ
أَنّي قَدْ
بَلَّغْتُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّما
أَكْمَلَ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ
دينَكُمْ
بِإمامَتِهِ.
فَمَنْ لَمْ
يَأْتَمَّ
بِهِ
وَبِمَنْ
يَقُومُ مَقامَهُ
مِنْ وُلْدي
مِنْ
صُلْبِهِ إلى
يَوْمِ
الْقِيامَةِ
وَالْعَرْضِ
عَلَى اللهِ
عَزَّ
وَجَلَّ فَأُولئِكَ
الَّذينَ )حَبِطَتْ
أَعْمالُهُمْ
فِي
الدُّنْيا
والاْخِرَةِ( (التوبة 69) (وَفِي
النّارِ هُمْ
خالِدُونَ)
(التوبة 17)، (لا
يُخَفَّفُ
عَنْهُمُ
الْعَذابُ
وَلا هُمْ
يُنْظَرُونَ)(البقرة
162 ، آل عمران 88) .
مَعاشِرَ
النّاسِ، هذا
عَلِيٌّ،
أَنْصَرُكُمْ
لي
وَأَحَقُّكُمْ
بي
وَأَقْرَبُكُمْ
إلَيَّ
وَأَعَزُّكُمْ
عَلَيَّ،
وَاللهُ عَزَّ
وَجَلَّ
وَأَنَا
عَنْهُ
راضِيانِ. وَما
نَزَلَتْ
آيَةُ رِضىً
فِي
الْقُرْآنِ
إلاّ فيهِ،
وَلا خاطَبَ
اللهُ
الَّذينَ
آمَنُوا إلاّ
بَدَأَ بِهِ،
وَلا
نَزَلَتْ
آيَةُ مَدْح
فِي
الْقُرآنِ
إلاّ فيهِ،
وَلا شَهِدَ
اللهُ
بِالْجَنَّةِ
في (هَلْ
أَتى عَلَى
الاِْنْسانِ)(الإنسان
: 1) إلاّ
لَهُ، وَلا
أَنْزَلَـها
في سِواهُ
وَلا مَدَحَ بِهـا
غَيْرَهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
هُوَ ناصِرُ
دينِ اللهِ
وَالْمُجادِلُ
عَنْ رَسُولِ
اللهِ،
وَهُوَ
التَّقِيُّ
النَّقِيُّ
الْهادِي
الْمَهْدِيُّ.
نَبِيُّكُمْ
خَيْرُ
نَبِيٍّ
وَوَصِيُّكُمْ
خَيْرُ
وَصِيٍّ
وَبَنُوهُ
خَيْرُ
الاَْوْصِياءِ.
مَعـاشِرَ
النّـاسِ،
ذُرِّيَّـةُ
كُلُّ نَبِـيٍّ
مِنْ
صُلْـبِهِ، وَذُرِّيَّتـي
مِنْ صُلْبِ
أميرِالْمُؤْمِنينَ
عَلِيٍّ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّ إبْليسَ
أَخْرَجَ آدَمَ
مِنَ
الْجَنَّةِ
بِالْحَسَدِ،
فَلا تَحْسُدُوهُ
فَتَحْبِطَ
أَعْمالُكُمْ
وَتَزِلَّ
أَقْدامُكُمْ،
فَإنَّ آدَمَ
أُهْبِطَ
إلَى
الاَْرْضِ
بِخَطيئَة
واحِدَة، وَهُوَ
صَفْوَةُ
اللهِ عَزَّ
وَجَلَّ،
وَكَيْفَ بِكُمْ
وَأَنْتُمْ
أَنْتُمْ
وَمِنْكُمْ
أَعْداءُ
اللهِ.
ألا
وَإنَّهُ لا
يُبْغِضُ
عَلِيّاً
إلاّ شَقِيٌّ،
وَلا يُوالي
عَلِيّاً
إلاّ تَقِيٌّ،
وَلا يُؤمِنُ
بِهِ إلاّ
مُؤمِنٌ
مُخْلِصٌ. وَفي
عَلِيٍّ ـ
وَاللهِ ـ
نَزَلَتْ
سُورَةُ
الْعَصْرِ: (بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحيمِ،
وَالْعَصْرِ،
إنَّ
الاْنْسانَ
لَفي
خُسْر)(العصر 1-2) إلاّ
عَلِيٌّ
الَّذي آمَنَ
وَرَضِيَ بِالْحَقِّ
وَالصَّبْرِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
قَدْ
اسْتَشْهَدْتُ
اللهَ
وَبَلَّغْتُكُمْ
رِسالَتي (وَما
عَلَى
الرَّسُولِ إلاَّ
الْبَلاغُ
الْمُبينُ)
(النُّور: 54 ،
العنكبوت : 18).
مَعاشِرَ
النّاسِ، (اتَّقُوا
اللهَ حَقَّ
تُقاتِهِ
وَلا تَمُوتُنَّ
إلاّ
وَأَنْتُمْ
مُسْلِمُونَ)(آل
عمران : 102).
مَعاشِرَ
النّاسِ، (آمِنُوا
بِاللهِ
وَرَسُولِهِ)
(النور : 62) ( وَالتَّبعوا
النُّورِ
الَّذِي
أُنْزِلَ
مَعَهُ
)(الأعراف : 157)
(مِنْ قَبْلِ أَنْ
نَطْمِسَ
وُجُوهاً
فَنَرُدَّها
عَلى أدْبارِها
أَوْ
نَلْعَنَهُمْ
كَما لَعَنّا
أَصْحابَ
السَّبْتِ
وَكَانَ
أَمْرُ اللّهِ
مَفْعُولاً)(النساء
: 47). بِاللهِ ما
عَنى بِهذِهِ
الاْيَةِ
إلاّ قَوْماً
مِنْ أَصْحابي
أَعْرِفُهُمْ
بِأَسْمائِهِمْ
وَأَنْسابِهِمْ،
وَقَدْ
أُمِرْتُ
بِالصَّفْحِ
عَنْهُمْ.
فَلْيَعْمَـلْ
كُلُّ امْرِئ
عَلى ما يَجِدُ
لِعَلِيٍّ في
قَلْبِهِ
مِنَ الْحُبِّ
وَالْبُغْضِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
النُّورُ
مِنَ اللهِ عَزَّ
وَجَلَّ
مَسْلُوكٌ
فِيَّ، ثُمَّ في
عَلِيِّ بْنِ
أَبي طالِب،
ثُمَّ فِي
النَّسْلِ مِنْهُ
إلَى
الْقائِمِ
الْمَهْدِيِّ
الَّذي
يَأْخُذُ
بِحَقِّ
اللهِ
وَبِكُلِّ
حَقٍّ هُوَ
لَنا،
لاَِنَّ
اللهَ عَزَّ
وَجَلَّ قَدْ
جَعَلَنا
حُجَّةً
عَلَى
الْمُقَصِّرينَ
وَالْمُعانِدينَ
وَالْمُخالِفينَ
وَالْخائِنينَ
وَالاْثِمينَ
وَالظّالِمينَ
وَالْغاصِبينَ
مِنْ جَميعِ
الْعالَمينَ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
أُنْذِرُكُمْ
أَنّي رَسُولُ
اللهِ قَدْ
خَلَتْ مِنْ
قَبْلِيَ الرُّسُلُ،
أَفَإنْ
مِتُّ أَوْ
قُتِلْتُ (انْقَلَبْتُمْ
عَلى
أَعْقابِكُمْ؟
وَمَنْ
يَنْقَلِبْ
عَلى
عَقِبَيْهِ
فَلَنْ يَضُرَّ
اللهَ
شَيْئاً
وَسَيَجْزِي
اللهُ الشّاكِرينَ)
(آل عمران : 144) .
أَلا وَإنَّ
عَلِيّاً
هُوَ
الْمَوْصُوفُ
بِالصَّبْرِ
وَالشُّكْرِ،
ثُمَّ مِنْ
بَعْدِهِ
وُلْدي مِنْ
صُلْبِهِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ، لا
تَمُنُّوا
عَلَيَّ بِإسْلامِكُمْ،
بَلْ لا
تَمُنُّوا
عَلَى اللهِ
فَيُحْبِطَ
عَمَلَكُمْ
وَيَسْخَطَ
عَلَيْكُمْ
وَيَبْتَلِيَكُمْ
بِشُواظ مِنْ
نار وَنُحاس،
إنَّ
رَبَّكُمْ
لَبِالْمِرْصادِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّهُ
سَيَكُونُ
مِنْ بَعْدي (أَئِمَّةً
يَدْعُونَ
إلَى النّارِ
وَيَوْمَ
الْقِيامَةِ
لا
يُنْصَرُونَ)
(القصص : 41).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّ اللهَ
وَأَنَا
بَريئانِ
مِنْهُمْ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّهُمْ
وَأَنْصارَهُمْ
وَأَتْباعَهُمْ
وَأَشْياعَهُمْ
(فِي
الدَّرْكِ
الاَْسْفَلِ
مِنَ النّارِ)
(النساء : 145)
(فََبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّرينَ)(الزمر
: 72)
ألا
إنَّهُـمْ
أَصْحـابُ الصَّحيفَـةِ،
فَلْيَنْظُـرْ
أَحَـدُكُمْ فـي
صَحيفَتِـهِ!!
قال: فذهب
على الناس ـ
إلاّ شرذمة
منهم ـ أمر الصحيفة. |
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنّي
أَدَعُها
إمامَةً وَوِراثَةً
في عَقِبي إلى
يَوْمِ
الْقِيامَةِ،
وَقَدْ
بَلَّغْتُ ما
أُمِرْتُ
بِتَبْليغِهِ
حُجَّةً عَلى
كُلِّ حاضِر
وَغائِب،
وَعَلى كُلِّ
أَحَد مِمَّنْ
شَهِدَ أَوْ
لَمْ
يَشْهَدْ،
وُلِدَ أَوْ
لَمْ
يُولَدْ،
فَلْيُبَلِّغِ
الْحاضِرُ
الْغائِبَ
وَالْوالِدُ
الْوَلَدَ
إلى يَوْمِ
الْقِيامَةِ.
وَسَيَجْعَلُونَ
الاْمامَةَ
بَعْدي مُلْكاً
وَاغْتِصاباً،
ألا لَعَنَ
اللهُ الْغاصِبينَ
الْمُغْتَصِبينَ،
وَعِنْدَها (سَيَفْرُغُ
لَكُمْ
أَيُّهَا
الثَّقَلانِ)(الرحمن
: 31) مَنْ
يَفْرُغُ، وَ(يُرْسَلُ
عَلَيْكُما
شُواظٌ مِنْ
نار وَنُحاسٌ
فَلا
تَنْتَصِرانِ)
(الرحمن : 35).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّ اللهَ
عَزَّ وَجَلَّ
لَمْ يَكُنْ
لِيَذَرَكُمْ
(عَلى ما
أَنْتُمْ
عَلَيْهِ
حَتّى يَميزَ
الْخَبيثَ
مِنَ
الطَّيِّبِ،
وَما كانَ
اللهُ لِيُطْلِعَكُمْ
عَلَى
الْغَيْبِ)(آل
عمران : 179).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّهُ ما
مِنْ قَرْيَة إلاّ
وَاللهُ
مُهْلِكُها
بِتَكْذيبِها
وَكَذَلِكَ
يَهْلِك (الْقُرى
وَهِيَ
ظَلِمَةٌ)(هود
: 102) كما ذكر
اللهُ
تَعَالى وهذا
إمامكم
ووليّكم وهو
مواعيد الله
والله يصدق
وعده.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
قَدْ ضَلَّ
قَبْلَكُمْ أَكْثَرُ
الاَْوَّلينَ،
وَاللهُ
لَقَدْ أَهْلَكَ
الاَْوَّلينَ،
وَهُوَ
مُهْلِكُ الاْخِرينَ.
قالَ اللهُ
تَعالى: (أَلَمْ
نُهْلِكِ
الاَْوَّلينَ،
ثُمَّ
نُتْبِعُهُمُ
الاْخِرينَ، كَذلِكَ
نَفْعَلُ
بِالْمُجْرِمينَ،
وَيْلٌ
يَوْمَئِذ
لِلْمُكَذِّبينَ).( المرسلات:
16 - 19)
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّ اللهَ
قَدْ أَمَرَني
وَنَهاني،
وَقَدْ
أَمَرْتُ
عَلِيّاً وَنَهَيْتُهُ
بِأَمْرِهِ.
فَعِلْمُ
الاَْمْرِ
وَالنَّهْيِ
لَدَيْهِ،
فَاسْمَعُوا
لاَِمْرِهِ تَسْلِمُوا
وَأَطيعُوهُ
تَهْتَدُوا
وَانْتَهُوا
لِنَهْيِهِ
تَرْشُدُوا،
وَصيرُوا إلى
مُرادِهِ
وَلا
تَتَفَرَّقْ
بِكُمُ السُّبُلُ
عَنْ
سَبيلِهِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
أَنَا صِراطُ
اللهِ الْمُسْتَقيمُ
الَّذي
أَمَرَكُمْ
بِاتِّباعِهِ،
ثُمَّ
عَلِيٌّ مِنْ
بَعْدي،
ثُمَّ وُلْدي
مِنْ
صُلْبِهِ
أَئِمَّةُ
الْهُدى، يَهْدُونَ
إلَى
الْحَقِّ
وَبِهِ
يَعْدِلُونَ.
(بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحيمِ،
الْحَمْدُ
للهِِ رَبِّ
الْعالَمينَ،
الرَّحْمنِ
الرَّحيمِ،
مالِكِ
يَوْمِ
الدّينِ، إيّاكَ
نَعْبُدُ وَإيّاكَ
نَسْتَعينُ،
اهْدِنَا
الصِّراطَ الْمُسْتَقيمَ،
صِراطَ
الَّذينَ
أَنْعَمْتَ
عَلَيْهِمْ
غَيْرِ
الْمَغْضُوبُ
عَلَيْهِمْ
وَلاَ
الضّالّينَ)(الفاتحة
1-7)،
فِيَّ
نَزَلَتْ
وَفيهِمْ
وَاللهِ
نَزَلَتْ،
وَلَهُمْ
عَمَّتْ،
وَإيّاهُمْ
خَصَّتْ،
أُولئِكَ
أَوْلِياءُ اللهِ
الَّذينَ لا
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلا هُمْ
يَحْزَنُونَ.
أَلا إنَّ
حِزْبَ اللهِ
هُمُ
الْغالِبُونَ.
أَلا
إنَّ
أَعْداءَهُمْ
هُمُ
السُّفَهاءُ الْغاوُونَ
إخْوانُ
الشَّياطينِ،
(يُوحي
بَعْضُهُمْ
إلى بَعْض
زُخْرُفَ
الْقَوْلِ
غُرُوراً)(الأنعام
: 112).
أَلا
إنَّ أوْلِياءَهُمُ
الَّذينَ
ذَكَرَهُمُ
اللهُ في
كِتابِهِ،
فَقالَ عَزَّ
وَجَلَّ: (لا
تَجِدُ
قَوْماً
يُؤْمِنُونَ
بِاللهِ وَالْيَومِ
الاْخِرِ
يُوادُّونَ
مَنْ حادَّ اللهَ
وَرَسُولَهُ
وَلَوْ
كانُوا
آبائَهُمْ
أَوْ
أَبْنائَهُمْ
أَوْ
إخْوانَهُمْ
أَوْ
عَشيرَتَهُمْ،
أُولئِكَ
كَتَبَ في
قُلُوبِهِمُ
الاْيمانَ
وَأَيَّدَهُمْ
بِرُوح
مِنْهُ
وَيُدْخِلُهُمْ
جَنّات
تَجْري مِنْ
تَحْتِهَا
الاَْنْهارُ
خالِدينَ
فيها رَضِيَ
اللهُ
عَنْهُمْ وَرَضُوا
عَنْهُ
أُولئِكَ
حِزْبُ اللهِ
أَلا إنَّ
حِزْبَ اللهِ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ).(
المجادلة: 22)
أَلا
إنَّ
أَوْلِياءَهُمُ
الْمُؤْمِنُونَ
الَّذينَ
وَصَفَهُمُ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ فَقالَ:
(الَّذينَ
آمَنُوا
وَلَمْ
يَلْبَسُوا
ايمانَهُمْ
بِظُلْم
أُولـئِكَ
لَهُمُ
الاَْمْنُ
وَهُمْ
مُهْتَدُونَ)(
الأنعام 82).
أَلا
إنَّ
أَوْلِياءَهُمُ
الَّذينَ
آمَنُوا
وَلَمْ يَرْتابُوا.
أَلا
إنَّ
أَوْلِياءَهُمُ
الَّذينَ
يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
بِسَلام
آمِنينَ،
تَتَلَقّاهُمُ
الْمَلائِكَةُ
بِالتَّسْليمِ
يَقُولُونَ: (سَلامٌ
عَلَيْكُمْ
طِبْتُمْ
فَادْخُلُوها
خالِدينَ)(الزمر
: 73).
أَلا
إنَّ
أَوْلِياءَهُمْ،
(يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةُ
يُرْزَقُونَ
فيها
بِغَيْرِ
حِساب)(غافر : 40).
أَلا
إنَّ
أَعْداءَهُمُ
الَّذينَ
يَصْلَوْنَ
سَعيراً.
أَلا
إنَّ
أَعْداءَهُمُ
الَّذينَ
يَسْمَعُونَ
لِجَهَنَّمَ (شَهيقاً
وَهِيَ
تَفُورُ)(
الملك : 7)
وَيَرَوْنَ
لَها زَفيراً.
أَلا
إنَّ
أَعْداءَهُمُ
الَّذينَ
قالَ اللهُ
فيهِمْ: (كُلَّما
دَخَلَتْ
أُمَّةٌ
لَعَنَتْ
أُخْتَها
حَتّى إذَا
ادّارَكُوا
فيها جَميعاً
قالَتْ
أُخْريهُمْ
لاِوُليهُمْ
رَبَّنا هؤُلاءِ
أَضَلُّونا
فَآتِهِمْ
عَذاباً
ضِعْفاً مِنَ
النّارِ قالَ
لِكُلٍّ
ضِعْفٌ وَلكِنْ
لاتَعْلَمُونَ).( الأعراف:
38)
أَلا
إنَّ
أَعْداءَهُمُ
الَّذينَ
قالَ اللهُ
عَزَّ
وَجَلَّ: (كُلَّما
أُلْقِيَ
فيها فَوْجٌ
سَأَلَهُمْ خَزَنَتُها
أَلَمْ
يَأْتِكُمْ
نَذيرٌ، قالُوا
بَلى قَدْ
جاءَنا
نَذيرٌ
فَكَذَّبْنا وَقُلْنا
ما نَزَّلَ
اللهُ مِنْ
شَيء، إنْ أَنْتُمْ
إلاّ في ضَلال
كَبير( الملك: 8 -
9).
أَلا
إنَّ
أَوْلِياءَهُمُ
(الَّذينَ
يَخْشَوْنَ
رَبَّهُمْ
بِالْغَيْبِ،
لَهُمْ
مَغْفِرَةٌ
وَأَجْرٌ
كَبيرٌ)(الملك
: 12).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
شَتّانَ ما
بَيْنَ السَّعيرِ
وَالاَْجْرِ
الْكَبيرِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
عَدُوُّنا
مَنْ ذَمَّهُ
اللهُ
وَلَعَنَهُ،
وَوَلِيُّنا
كُلُّ مَنْ
مَدَحَهُ
اللهُ
وَأَحَبَّهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
أَلا وَإنّي
أنَا النَّذيرُ
وَعَلِيٌّ
الْبَشيرُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
أَلا وَإنّي
مُنْذِرٌ وَعَلِيٌّ
هاد.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنّي نَبِيٌّ
وَعلِيٌّ وَصِيّي.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
أَلا وَإنّي
رَسُولٌ وَعَلِيٌّ
الاْمامُ
وَالْوَصِيُّ
مِنْ بَعْدي،
وَالاَْئِمَّةُ
مِنْ
بَعْدِهِ
وُلْدُهُ.
أَلا وَإنّي
والِدُهُمْ
وَهُمْ
يَخْرُجُونَ
مِنْ صُلْبِهِ.
أَلا
إنَّ خاتَمَ
الأَئِمَّةِ
مِنَّا الْقائِمَ
الْمَهْدِيَّ.
أَلا إنَّهُ
الظّاهِرُ
عَلَى
الدّينِ. أَلا
إنَّهُ
الْمُنْتَقِمُ
مِنَ الظّالِمينَ.
أَلا إنَّهُ
فاتِحُ
الْحُصُونِ
وَهادِمُها.
أَلا إنَّهُ
غالِبُ كُلِّ
قَبيلَة مِنْ
أَهْلِ
الشِّرْكِ
وَهاديها.
أَلا
إنَّهُ
الْمُدْرِكُ
بِكُلِّ ثار
لاَِوْلِياءِ
اللهِ. أَلا
إنَّهُ
النّاصِرُ
لِدينِ اللهِ.
أَلا إنَّهُ
الْغَرّافُ
مِنْ بَحْر
عَميق. أَلا
إنَّهُ
يَسِمُ كُلَّ ذي
فَضْل
بِفَضْلِهِ
وَكُلَّ ذي
جَهْل بِجَهْلِهِ.
أَلا إنَّهُ
خِيَرَةُ
اللهِ وَمُخْتارُهُ.
أَلا إنَّهُ
وارِثُ كُلِّ
عِلْم وَالْمُحيطُ
بِكُلِّ
فَهْم.
أَلا
إنَّهُ
الْمُخْبِرُ
عَنْ رَبِّهِ
عَزَّ
وَجَلَّ
وَالْمُشَيِّدُ
لاَِمْرِ
آياتِهِ. أَلا
إنَّهُ
الرَّشيدُ
السَّديدُ.
أَلا إنَّهُ
الْمُفَوَّضُ
إلَيْهِ.
أَلا
إنَّهُ قَدْ
بَشَّرَ بِهِ
مَنْ سَلَفَ مِنَ
الْقُرُونِ
بَيْنَ
يَدَيْهِ.
أَلا
إنَّهُ
الْباقي
حُجَّةً وَلا
حُجَّةَ بَعْدَهُ
وَلا حَقَّ
إلاّ مَعَهُ
وَلا نُورَ
إلاّ
عِنْدَهُ.
أَلا
إنَّهُ لا
غالِبَ لَهُ
وَلا
مَنْصُورَ
عَلَيْهِ.
أَلا وَإنَّهُ
وَلِيُّ
اللهِ في
أَرْضِهِ،
وَحَكَمُهُ في
خَلْقِهِ،
وَأَمينُهُ
في سِرِّهِ
وَعَلانِيَتِهِ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنّي قَدْ
بَيَّنْتُ لَكُمْ
وَأَفْهَمْتُكُمْ،
وَهذا
عَلِيٌّ يُفْهِمُكُمْ
بَعْدي.
أَلا
وَإنّي
عِنْدَ
انْقِضاءِ
خُطْبَتي
أَدْعُوكُمْ
إلى
مُصافَقَتي عَلى
بَيْعَتِهِ
وَالاْقْرارِ
بِهِ، ثُمَّ
مُصافَقَتِهِ
بَعْدي.
أَلا
وَإنّي قَدْ
بايَعْتُ
اللهَ
وَعَلِيٌّ
قَدْ
بايَعَني،
وَأَنَا
آخِذُكُمْ
بِالْبَيْعَةِ
لَهُ عَنِ
اللهِ عَزَّ
وَجَلَّ. (إِنَّ
الَّذِينَ
يُبَايِعُونَكَ
إِنَّمَا
يُبَايِعُونَ
اللَّهَ يَدُ
اللَّهِ
فَوْقَ
أَيْدِيهِمْ
فَمَن
نَّكَثَ
فَإِنَّمَا
يَنكُثُ
عَلَى
نَفْسِهِ
وَمَنْ أَوْفَى
بِمَا
عَاهَدَ
عَلَيْهُ
اللَّهَ
فَسَيُؤْتِيهِ
أَجْرًا
عَظِيمًا).(الفتح: 10)
مَعاشِرَ
النّاسِ،
(إِنَّ
الصَّفَا
وَالْمَرْوَةَ
مِنْ شَعائِرِ
اللهِ،
فَمَنْ حَجَّ
الْبَيْتَ
أَوِ اعْتَمَرَ
فَلا جُناحَ
عَلَيْهِ
أَنْ يَطَّوَّفَ
بِهِما
وَمَنْ
تَطَوَّعَ
خَيْراً فَإنَّ
اللهَ شاكِرٌ
عَليمٌ).(
البقرة: 158)
مَعاشِـرَ
النّاسِ،
حِجُّـوا
الْبَيْتَ، فَما
وَرَدَهُ
أَهْـلُ
بَيْت إلاَّ
اسْتَغْنَـوْا
وَأُبْشِـرُوا،
وَلا
تَخَلَّفُـوا
عَنْهُ إلاّ بُتِـرُوا
وَافْتَقَرُوا.
مَعاشِرَ
النّاسِ، ما
وَقَفَ
بِالْمَوْقِفِ
مُؤْمِنٌ
إلاّ غَفَرَ
اللهُ لَهُ ما
سَلَفَ مِنْ
ذَنْبِهِ إلى
وَقْتِهِ
ذلِكَ، فَإذَا
انْقَضَتْ
حَجَّتُهُ
اسْتَأْنَفَ
عَمَلَهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
الْحُجّاجُ
مُعانُونَ
وَنَفَقاتُهُمْ
مُخَلَّفَةٌ
عَلَيْهِمْ
وَاللهُ لا
يُضيعُ
أَجْرَ الْمُحْسِنينَ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
حِجُّوا
الْبَيْتَ
بِكَمالِ
الدّينِ
وَالتَّفَقُّهِ،
وَلاتَنْصَرِفُوا
عَنِ
الْمَشاهِدِ
إلاّ
بِتَوْبَة
وَإقْلاع.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
(أَقيمُوا
الصَّلاةَ
وَآتُوا
الزَّكاةَ)(البقرة
: 43) كَما
أَمَرَكُمُ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ،
فَإنْ طالَ
عَلَيْكُمُ
الاَْمَدُ
فَقَصَّرْتُمْ
أَوْ نَسيتُمْ
فَعَلِيٌّ
وَلِيُّكُمْ
وَمُبَيِّنٌ لَكُمْ
; الَّذي
نَصَبَهُ
اللهُ عزَّ
وَجَلَّ
لَكُمْ
بَعْدي
أَمينَ
خَلْقِهِ.
إنَّهُ مِنّي
وَأَنَا
مِنْهُ،
وَهُوَ
وَمَنْ
يَخْلُفُ
مِنْ ذُرِّيَّتي
يُخْبِرُونَكُمْ
بِما تَسْأَلُونَ
عَنْهُ
وَيُبَيِّنُونَ
لَكُمْ ما لا تَعْلَمُونَ.
أَلا
إنَّ
الْحَلالَ
وَالْحَرامَ
أَكْثَرُ
مِنْ أَنْ
أُحْصِيَهُما
وَأُعَرِّفَهُما
; فَآمُرُ
بِالْحَلالِ
وَأَنْهي
عَنِ الْحَرامِ
في مَقام
واحِد،
فَأُمِرْتُ
أَنْ آخُذَ الْبَيْعَةَ
مِنْكُمْ
وَالصَّفْقَةَ
لَكُمْ
بِقَبُولِ ما
جِئْتُ بِهِ
عَنِ اللهِ
عَزَّ
وَجَلَّ في
عَلِيٍّ
أَميرِالْمُؤْمِنينَ
وَالاَْوْصِياءِ
مِنْ
بَعْدِهِ
الَّذينَ
هُمْ مِنّي
وَمِنْهُ
إمامَةً
فيهِمْ قائِمَةً،
خاتِمُها
الْمَهْدِيُّ
إلى يَوْم
يَلْقَى
اللهَ الَّذي
يُقَدِّرُ
وَيَقْضي.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
وَكُلُّ
حَلال
دَلَلْتُكُمْ
عَلَيْهِ
وَكُلُّ
حَرام
نَهَيْتُكُمْ
عَنْهُ
فَإنّي لَمْ
أَرْجِعْ
عَنْ ذلِكَ وَلَمْ
أُبَدِّلْ.
أَلا
فَاذْكُرُوا
ذلِكَ وَاحْفَظُوهُ
وَتَواصَوْا
بِهِ، وَلا
تُبَدِّلُوهُ
وَلا
تُغَيِّرُوهُ.
أَلا
وَإنّي
أُجَدِّدُ
الْقَوْلَ:
أَلا (فَأَقيمُوا
الصَّلاةَ
وَآتُوا
الزَّكاةَ)(المجادلة
: 13)
وَاءْمُرُوا
بِالْمَعْرُوفِ
وَانْهَوْا
عَنِ
الْمُنْكَرِ.
أَلا
وَإنَّ
رَأْسَ
الاَْمْرِ
بِالْمَعْرُوفِ
أَنْ
تَنْتَهُوا
إلى قَوْلي
وَتُبَلِّغُوهُ
مَنْ لَمْ
يَحْضُرْ وَتَأْمُرُوهُ
بِقَبُولِهِ
عَنّي
وَتَنْهَوْهُ
عَنْ
مُخالَفَتِهِ،
فَإنَّهُ
أَمْرٌ مِنَ
اللهِ عَزَّ
وَجَلَّ
وَمِنّي. وَلا
أَمْرَ بِمَعْرُوف
وَلا نَهْيَ
عَنْ مُنْكَر
إلاّ مَعَ
إمام
مَعْصُوم.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
الْقُرْآنُ
يُعَرِّفُكُمْ
أنَّ
الاَْئِمَّةَ
مِنْ بَعْدِهِ
وُلْدُهُ،
وَعَرَّفْتُكُمْ
أنَّهُمْ مِنّي
وَمِنْهُ،
حَيْثُ
يَقُولُ
اللهُ في كِتابِهِ:
(وَجَعَلَها
كَلِمَةً
باقِيَةً في
عَقِبِهِ)(
الزخرف:
28) ،
وقُلْتُ:
"لَنْ
تَضِلُّوا ما
إنْ تَمَسَّكْتُمْ
بِهِما".
مَعاشِرَ
النّاسِ،
التَّقْوى،
التَّقْوى،
وَاحْذَرُوا
السّاعَةَ
كَما قالَ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ: (إنَّ
زَلْزَلَةَ
السّاعَةِ
شَيْءٌ
عَظيمٌ)( الحج: 1).
اذْكُرُوا
الْمَماتَ
وَالْمَعادَ
وَالْحِسابَ
وَالْمَوازينَ
وَالْمُحاسَبَةَ
بَيْنَ
يَدَيْ رَبِّ
الْعالَمينَ
وَالثَّوابَ
وَالْعِقابَ.
فَمَنْ جاءَ
بِالْحَسَنَةِ
أُثيبَ عَلَيْها
وَمَنْ جاءَ
بِالسَّيِّئَةِ
فَلَيْسَ
لَهُ فِي
الْجِنانِ
نَصيبٌ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّكُمْ
أَكْثَرُ مِنْ
أَنْ
تُصافِقُوني
بِكَفٍّ
واحِد في
وَقْت واحِد،
وَقَدْ
أَمَرَنِيَ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ أَنْ
آخُذَ مِنْ أَلْسِنَتِكُمُ
الاْقْرارَ
بِما
عَقَّدْتُ لِعَلِيٍّ
أَميرِالْمُؤْمِنينَ،
وَلِمَنْ
جاءَ
بَعْدَهُ
مِنَ
الاَْئِمَّةِ
مِنّي وَمِنْهُ،
عَلى ما
أَعْلَمْتُكُمْ
أَنَّ ذُرِّيَّتي
مِنْ
صُلْبِهِ.
فَقُولُوا
بِأَجْمَعِكُمْ:
"إنّا
سامِعُونَ
مُطيعُونَ
راضُونَ
مُنْقادُونَ
لِما
بَلَّغْتَ
عَنْ رَبِّنا
وَرَبِّكَ في
أَمْرِ
إمامِنا
عَلِيٍّ
أَميرِالْمُؤْمِنينَ
وَمَنْ
وُلِدَ مِنْ
صُلْبِهِ
مِنَ الاَْئِمَّةِ.
نُبايِعُكَ
عَلى ذلِكَ
بِقُلُوبِنا
وَأَنْفُسِنا
وَأَلْسِنَتِنا
وَأَيْدينا.
عَلى ذلِكَ
نَحْيى
وَعَلَيْهِ
نَمُوتُ وَعَلَيْهِ
نُبْعَثُ.
وَلا
نُغَيِّرُ
وَلا
نُبَدِّلُ،
وَلا نَشُكُّ
وَلا
نَجْحَدُ
وَلا
نَرْتابُ،
وَلا نَرْجِعُ
عَنِ
الْعَهْدِ
وَلانَنْقُضُ
الْميثاقَ.
وَعَظْتَنا
بِوَعْظِ
اللهِ في
عَلِيٍّ أَميرِالْمُؤْمِنينَ
وَالاَْئِمَّةِ
الَّذينَ
ذَكَرْتَ
مِنْ
ذُرِّيَّتِكَ
مِنْ وُلْدِهِ
بَعْدَهُ،
الْحَسَنِ
وَالْحُسَيْنِ
وَمَنْ نَصَبَهُ
اللهُ
بَعْدَهُما.
فَالْعَهْدُ
وَالْميثاقُ
لَهُمْ
مَأْخُوذٌ
مِنّا، مِنْ
قُلُوبِنا
وَأَنْفُسِنا وَأَلْسِنَتِنا
وَضَمائِرِنا
وَأَيْدينا.
مَنْ
أَدْرَكَها
بِيَدِهِ
وَإلاّ
فَقَدْ أَقَرَّ
بِلِسانِهِ،
وَلا
نَبْتَغي بِذلِكَ
بَدَلاً وَلا
يَرَى اللهُ
مِنْ أَنْفُسِنا
حِوَلاً.
نَحْنُ
نُؤَدّي
ذلِكَ عَنْكَ
الدّاني
وَالْقاصي
مِنْ
أَوْلادِنا
وَأَهالينا،
وَنُشْهِدُ
اللهَ
بِذلِكَ (وَكَفى
بِاللهِ
شَهيداً)(الفتح
: 28) وَأَنْتَ عَلَيْنا
بِهِ شَهيدٌ".
مَعاشِرَ
النّاسِ، ما
تَقُولُونَ؟
فَإنَّ اللهَ
يَعْلَمُ
كُلَّ صَوْت
وَخافِيَةَ
كُلِّ نَفْس، (فَمَنِ
اهْتَدى
فَلِنَفْسِهِ
وَمَنْ ضَلَّ
فَإنَّما
يَضِلُّ
عَلَيْها)(الزمر
: 41)، وَمَنْ
بايَعَ
فَإنَّما
يُبايِعُ
اللهَ، (يَدُ
اللهِ فَوْقَ
أَيْديهِمْ)(الفتح
: 10).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
فَبايِعُوا
اللهَ
وَبايِعُوني
وَبايِعُوا
عَلِيّاً أميرَالْمُؤْمِنينَ
وَالْحَسَنَ
وَالْحُسَيْنَ
وَالاَْئِمَّةَ
مِنْهُمْ فِي
الدُّنْيا
وَالاْخِرَةِ
كَلِمَةً
باقِيَةً ;
يُهْلِكُ
اللهُ مَنْ
غَدَرَ
وَيَرْحَمُ
مَنْ وَفى. (فَمَنْ
نَكَثَ
فَإنَّما
يَنْكُثُ
عَلى نَفْسِهِ
وَمَنْ أَوْفى
بِما عاهَدَ
عَلَيْهُ
اللهَ
فَسَيُؤْتيهِ
أَجْراً
عَظيماً)(الفتح
: 10).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
قُولُوا
الَّذي
قُلْتُ لَكُمْ
وَسَلِّمُوا
عَلى عَلِيٍّ
بِإمْرَةِ
الْمُؤْمِنينَ،
وَقُولُوا: (سَمِعْنا
وَأَطَعْنا
غُفْرانَكَ رَبَّنا
وَإلَيْكَ
الْمَصيرُ)(البقرة
: 285)، وَقُولُوا: (الْحَمْدُ
للهِِ الَّذي
هَدانا لِهذا
وَما كُنّا
لِنَهْتَدِيَ
لَوْلا أَنْ
هَدانَا اللهُ
لَقَدْ
جاءَتْ
رُسُلُ
رَبِّنا
بِالْحَقِّ)(الأعراف
: 43).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
إنَّ
فَضائِلَ
عَلِيِّ بْنِ
أَبي طالِب
عِنْدَ اللهِ
عَزَّ وَجَلَّ
وَقَدْ
أَنْزَلَها
فِي
الْقُرْآنِ
أَكْثَرُ
مِنْ أَنْ
أُحْصِيَها
في مَقام
واحِد،
فَمَنْ
أَنْبَأَكُمْ
بِها
وَعَرَفَها
فَصَدِّقُوهُ.
مَعاشِرَ
النّاسِ،
(مَنْ يُطِعِ
اللهَ وَرَسُولَهُ)
وَعَلِيّاً
وَالاَْئِمَّةَ
الَّذينَ
ذَكَرْتُهُمْ
(فَقَدْ فازَ
فَوْزاً عَظيماً).
(الأحزاب : 71)
مَعاشِرَ
النّاسِ،
السّابِقُونَ
إلى مُبايَعَتِهِ
وَمُوالاتِهِ
وَالتَّسْليمِ
عَلَيْهِ
بِإمْرَةِ
الْمُؤْمِنينَ
أُولئِكَ
هُمُ
الْفائِزُونَ
(في جَنّاتِ
النَّعيمِ)(الصّافات
: 43).
مَعاشِرَ
النّاسِ،
قُولُوا ما
يَرْضَى اللهُ
بِهِ
عَنْكُمْ
مِنَ
الْقَوْلِ،
فَ(إنْ تَكْفُرُوا
أَنْتُمْ
وَمَنْ فِي
الاَْرْضِ
جَميعاً
فَإِنَّ
اللَّهَ
لَغَنِيٌّ
حَمِيدٌ)(إبراهيم
: 8)
اللّهُمَّ
اغْفِرْ
لِلْمُؤْمِنينَ
بِما أَدَّيْتُ
وَأَمَرْتُ
وَاغْضِبْ
عَلَى الْجاحِدينَ
الْكافِرينَ،
وَالْحَمْدُ
للهِِ رَبِّ
الْعالَمينَ.
فناداه
القوم نعم سمعنا
وأطعنا على
أمر الله وأمر
رسوله
بقلوبنا وألسنتنا
وأيدينا ،
وتداكوا على
رسول الله صلى
الله عليه
وآله وسلم
وعلى علي
وصافقوا
بأيديهم
فكان أول من
صافق رسول
الله الأول
والثاني
والثالث
والرابع
والخامس وباقي
المهاجرين
والأنصار
وباقي الناس
عن آخرهم على
طبقاتهم وقدر
منازلهم إلى
أن صليت
العشاء
والعتمة في وقت
واحد وواصلوا
البيعة
والمصافقة
ثلاثا ورسول
الله صلى الله
عليه وآله
يقول كلما
بايع قوم
الحمد لله
الذي فضلنا
على جميع
العالمين وصارت
المصافقة سنة
ورسما
يستعملها من
ليس له حق
فيها .
وروي
عن الصادق
عليه السلام
أنه قال: لما
فرغ رسول الله
صلى الله عليه
وآله من هذه
الخطبة رأى
الناس رجلا
جميلا بها طيب
الريح فقال:
تالله ما رأيت
محمدا كاليوم
قط، ما أشد ما
يؤكد لابن عمه
وأنه يعقد
عقدا لا يحله
إلا كافر
بالله العظيم
وبرسوله، ويل
طويل لمن حل
عقده.
قال:
والتفت إليه
عمر بن الخطاب
حين سمع كلامه
فأعجبته،
هيئته ثم
التفت إلى
النبي صلى
الله عليه
وآله وقال:
أما سمعت ما قال
هذا الرجل،
قال كذا وكذا؟
فقال النبي
صلى الله عليه
وآله: يا عمر
أتدري من ذاك
الرجل؟ قال:
لا. قال: ذلك
الروح الأمين
جبرئيل،
فإياك أن
تحله، فإنك إن
فعلت فالله
ورسوله وملائكته
والمؤمنين
منك براء.
*
* *
)
للطبرسى في
الإحتجاج 1 ص 68-84 /
المجلسي في
بحار الأنوار
ج 37 ص 201-217 / الفيض
الكاشاني في
تَفسير الصَّافي
ج 2 ص 53-67 /
الشيخ جعفر
النقدي في
أنوار
العلوية ص 60-70 /
محمد باقر
الأنصاري في
خطبة الغدير ص
25-58 / السيد
بن طاووس في
اليقين في
إمرة أمير
المؤمنين ص 343-361 /
الفتال
النيسابوري
في روضة
الواعظين ص 89-99)