GADİR SİTESİ
02/12/2023
İki
Yahudinin HZ. Ali (as)'ye Soruları ve Aldıkları Cevaplar
Abdullah
b. Abbas şöyle rivayet eder: “Medine’de Yahudilerin önderlerinden olan iki
kardeş, ayağa kalkıp şöyle dediler: “Ey insanlar! Bizim
peygamberimiz onun hakkında haber vermiştir! Artık Tuhame’den
bir Peygamber zuhur etmiştir. O, Yahudilerin hayallerini batıl edip,
onların dinine leke sürmektedir. Onun bizi, babalarımızın
gittiği yoldan uzaklaştırmasından korkuyoruz! Eğer Hz.
Davud onun gelişini müjdelemişse o zaman ona iman edip tabi
olacağız. Eğer sadece güzel sözler söyleyip şiir okursa ve
diliyle bize karşı çıkarsa, o zaman malımız ve
canımızla ona karşı savaşacağız. Şimdi
söyleyin bakalım, peygamber hanginiz?”
Muhacir ve Ensar şöyle dediler:
“Peygamberimiz vefat etti!” O iki Yahudi şöyle dedi: “Allah’a hamdüsenalar
olsun! O zaman söyleyin bakalım, sizin hanginiz peygamberin vasisisiniz?
Nitekim Allah Teala her bir kavme peygamber gönderirken ondan sonra onun
işini gören ve Allah’ın emrini anlatan bir vasi göndermiştir.
Muhacir ve Ensar Ebubekir’e işaret edip şöyle dediler: “Onun vasisi
budur!”
O iki Yahudi, Ebubekir’e şöyle
dediler: “Eğer sana, vasileri sorulan soruları sorsak, bu sorulara
cevap verebilir misin?”
Ebubekir
dedi ki: “Bana ne isterseniz sorun! Allah’ın izniyle cevabını
veririm!”
İki Yahudi’den biri şöyle sordu:
- “Allah
katında ben ve sen kimiz?
- Aralarında
akrabalık olmayan birinin karnında olan kimdir?
- Sahibinin
etrafında dönen kabir hangisidir?
- Güneş
nereden doğar ve nerede batar?
- Güneşin
bir daha üzerine ışık saçmadığı yer nerededir?
- Cennet
ve cehennem nerededir?
- Rabbin
taşır mı yoksa taşınır mı?
- Rabbinin
yüzü nerededir?
- İki
şahit ve iki gaip nedir?
- Birbirine
zıt olan iki şey nedir?
- Bir,
iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on, on bir, on iki,
yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan ve
yüz nelerdir?”
Abdullah
b. Abbas diyor ki: “Ebubekir bu sorulara cevap veremedi. Biz de insanların
dinden çıkacaklarından korktuğumuz için Ali b. Ebî Talib
aleyhisselam’ın evine gelip kendisine şöyle dedim:
“Ey Ali! Yahudilerin önderleri Medine’ye
geldiler. Onlar, Ebubekir’e birkaç soru sordular. Ebubekir kendilerine cevap
veremeyecek duruma düştü.”
İmam
Ali aleyhisselam tebessüm ile şöyle buyurdu: “Bugün Allah Resulü
Sallallahu Aleyhi ve Alihî ve Sellem’in bana vaat ettiği gündür!” Sonra o,
önümde yürümeye başladı, onun yürüyüşünü Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Alihî ve Sellem’in yürüyüşüne benzetmemde zerre kadar hata
etmedim. Böylelikle o, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Alihî ve Sellem’in
oturduğu yere oturdu. Sonra yüzünü o iki Yahudi’ye dönüp şöyle dedi:
“Ey iki
Yahudi! Yakına gelin ve bu yaşlıya sorduğunuz soruları
bana da sorun!”
Onlar
şöyle sordular: “Sen kimsin?” İmam aleyhisselam buyurdu ki: “Ben,
Peygamberin kardeşi, kızının kocası, Hasan ve Hüseyin
aleyhimusselam’ın babası, O’nun bütün durumlarda vasisi, bütün
makamlarının sahibi ve Peygamberin sırrının
mekânı olan Abdülmuttalip oğlu Ebu Talib oğlu Ali’yim!”
İki
Yahudi’den biri şöyle sordu: “Allah katında sen ve ben kimiz?”
İmam
aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ben kendimi bildikten beri müminim, sen ise
kendini bildikten beri kafirsin! Ey Yahudi! Bundan sonra Allah’ın senin
hakkında ne yapacağını bilmiyorum!”
Yahudi
şöyle sordu: “Aralarında hiçbir akrabalık ve
bağlılık olmayan birinin karnında olan kimdir?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “O, balığın karnında kalan
Yunus’tur.”
Yahudi
şöyle sordu: “Sahibinin etrafında dönen kabir hangisidir?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Yedi denizde Yunus’un etrafında dönen balıktır.”
Yahudi
şöyle sordu: “Güneş nereden doğar?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Şeytan’ın iki boynuzu arasından…”
Yahudi
şöyle sordu: “Nerede batar?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Çok hararetli bir alev çeşmesinde batar. Azizim
olan Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Alihî ve Sellem bana şöyle
buyurmuştur: “Hatta bir veya iki ok miktarında hareket etmeyene dek
onun (güneşin) gelişinde (doğma zamanında) ve
gidişinde (batma zamanında) namaz kılma!”
Yahudi
şöyle sordu: “Güneşin bir daha üzerine ışık
saçmadığı yer neresidir?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Allah Teala’nın, Musa’nın kavmi olan
İsrailoğulları için ikiye böldüğü o denizdir!”
Yahudi
şöyle sordu: “Rabbin taşır mı yoksa taşınır
mı?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “İzzet sahibi olan Rabbim her şeyi kendi
kudretiyle taşır ve hiçbir şey O’nu taşıyamaz!”
Yahudi
şöyle sordu: “Peki Allah’ın buyurduğu: “Senin Rabbinin
Arş’ını o gün sekiz kişi başlarının üstünde
tutar/taşırlar?”(Hakka 17) Ayeti?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Ey Yahudi! Göklerde, yerde, onların ikisinin
arasında ve toprağın altında olanların Allah’a mahsus
olduklarını bilmiyor musun? Her şey toprağın, toprak
da kudretin üzerindedir, kudret de her şeyi taşır.”
Yahudi
şöyle sordu: “Cennet ve cehennem nerede olacaktır?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Cennete gelince o, semada olacaktır. Cehenneme
gelince ise o, yeryüzünde olacaktır.”
Yahudi
dedi ki: “Allah’ın yüzü nerede (yahut nereye doğru) olacaktır?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Ey Abbas, bana odun ve ateş getir!” Ben de ona
odun ve ateş getirdim. Sonra İmam aleyhisselam Yahudi’ye şöyle
sordu: “Ateşin yüzü nerededir?”
Yahudi
dedi ki: “Ben onun yüzünü tanımıyorum (onun yüzü olduğunu
düşünmüyorum).”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Rabbim bu benzetmeden uzaktır, çünkü 'Doğu da batı da Allah’a mahsustur. Öyleyse
nereye yönelirseniz, Allah’ın yüzü orasıdır.' ” (Bakara
115. Ayet)
Yahudi
şöyle sordu: “Şahit olan iki şey?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Bir an bile birbirlerini üstelemeyen gök ve
yeryüzüdür.”
Yahudi
şöyle sordu: “Gaip olan iki şey nedir?”
İmam
aleyhisselam buyurdu ki: “Ne zaman gerçekleşeceğini ve
biteceğini bilmediğimiz ölüm ve hayattır!”
Yahudi
şöyle sordu: “Birbirinin aksi olan iki şey nedir?”
İmam Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: "Gece
ve gündüzdür"
(Bu kısımdan sonra, yukarıda
olduğu gibi soru soran Yahudi, cevapları veren İmam Ali aleyhisselam’dır.
Buradan sonra ‘buyurdu ve şöyle sordu’ ifadelerini kısaltıp,
soru ve cevapları maddeler halinde kaydettik).
-
Bir
nedir?
-
İzzet
ve Celal sahibi olan Allah'tır.
-
İki
nedir?
-
Âdem ve
Havva'dır.
-
Üç
nedir?
Hıristiyanlar Allah hakkında yalan söylemişler ve Allah’ın
üç unsurdan biri olduğunu demişlerdir. Allah ise kendisine hiçbir
ortak ve evlat edinmemiştir.
-
Dört
nedir?
-
Kur’an,
Zebur, Tevrat ve İncil'dir.
-
Beş
nedir?
-
Vacip
olan beş vakit namazdır.
-
Altı
nedir?
-
“Gökleri
ve yeri ve o ikisi arasındakileri altı günde yaratan Allah’tır!” (Secde 4.
Ayet)
-
Yedi
nedir?
-
Cehennemin
birbirine benzeyen yedi kapısıdır.
-
Sekiz
nedir?
-
Cennetin
sekiz kapısıdır.
-
Dokuz
nedir?
-
“Yeryüzünde
fitne çıkarıp asla iyi bir iş görmeyen dokuz kişi var idi…”(Neml 48. Ayet)
-
On
nedir?
-
On, on
gündür.
-
On bir
nedir?
-
“Yusuf,
babasına şöyle demişti: “Babacığım! Hakikaten
de ben, on bir yıldız, güneş ve ayı bana secde ederlerken
gördüm!”(Yusuf 4.
Ayet)
-
On iki
nedir?
-
Yılın
aylarıdır.
-
Yirmi
nedir?
-
Yusuf’un
yirmi dirheme (köle olarak) satılmasıdır.
-
Otuz
nedir?
-
Hasta ve
yolcular müstesna, bütün müminlere vacip kılınan otuz günlük Ramazan
orucudur.
-
Kırk
nedir?
-
Musa’nın
vaadi otuz gün idi. Allah onu kâmil kıldı. Böylelikle Rabbinin vaadi
kırk gece ile sona erdi.
-
Elli
nedir?
-
Nuh,
kendi kavminin arasında dokuz yüz elli yıl kaldı.
-
Altmış
nedir?
-
Zihar
yapmanın (kocanın karısına, ‘sen bana anamın
sırtı gibisin’ demesi ve onu kendisine haram etmesi) kefaretidir.
Eğer iki ay artarda oruç tutmaya kadir değil ise, 'her bir gün
için altmış fakiri doyurmalıdır' "(Mücadele 4. Ayet).
-
Yetmiş
nedir?
-
Musa,
Rabbiyle randevulaştığı yer için kendi kavminden
yetmiş kişi seçti.
-
Seksen
nedir?
-
Seksen,
(Arapçada seksen anlamına gelen ‘Semânûn’ isimli), Cezayir’de
bulunan bir köy adıdır. Nuh, bu köyden gemiye binmiş, ‘Cûdî
dağına oturmuş, Allah diğerlerini ise suda
boğmuştu.
-
Doksan
nedir?
-
Nuh,
dolu olan gemide hayvanlar için doksan ev inşa etmiştir.
-
Yüz
nedir?
-
Bir
zamanlar Davud’un eceli altmış yıl idi. Lakin Âdem, kendi
ömründen kırk yılı ona hediye etti. Adem’in vefat zamanı
geldiğinde Âdem, hediye ettiği kırk yılı inkâr etti ve
O’nun zürriyeti de inkâr ettiler.
Yahudi
dedi ki: “Ey genç! Muhammed’i bana tanımla ki ona iman edeyim! Sanki
şu an ben, ona bakıyor gibiyim!”
Müminlerin
Emiri İmam Ali aleyhisselam biraz ağladı, sonra şöyle
buyurdu: “Ey Yahudi! Derdimi yeniden tazeledin! Azizim olan Allah Resulü
Sallallahu Aleyhi ve Alihî ve Sellem’in alnı geniş (açık),
çatık kaşlı, kara gözlü, yanakları aydın, burnu çekik,
nazik dudaklı, yüzü tüylü, ön dişleri parlak, boğazı sanki
gümüş ibrik gibi, göğsünün üst kısmından göbeğine
kadar kafur ağacının çubukları gibi bükük şekilde
kısa tüylü, bedeninde bundan başka tüyü olmayan, ne uzun boylu ne de
alçak boylu idi -orta boylu idi- o, insanlarla birlikte yürürken onları
kendi nuruna gark ederdi. O yürürken sanki dağdan bir taş kopup
aşağıya iniyordu. Onun tabanları yumru, ayakları
zarif, beli ise ince idi. Onun sarığı bulut,
kılıcı Zülfikar, katırı Düldül, eşeği Yafur,
devesi Âzbâ, atı Lezzâz, kamçısı ise nazik idi. O, insanlara
karşı daha şefkatli ve daha mülayim idi. Sırtında Peygamberlik
mührü var idi. Mühürde iki satır yazılıydı. Birinci
satırda ‘La İlahe İllallah’ ikinci satırda ise; ‘Muhammeden
Resulullah’ yazılıydı, Ey Yahudi! Bütün bunlar onun
sıfatlarıdır.
Her iki
Yahudi ise şöyle dediler: “Şahitlik ederiz ki Allah’tan başka
hiçbir ilah yoktur. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihî ve Sellem O’nun
resulüdür ve sen, hakikaten de onun vasisisin!
Böylelikle
de onların her ikisi İslam’ı güzel bir şekilde kabul
ettiler ve Müminlerin Emiri İmam Ali aleyhisselam’ın
taraftarlarından oldular. Onlar, İmam aleyhisselam ile birlikte Cemel
savaşına katıldılar. Onlar, İmam aleyhisselam ile
birlikte Basra’ya gittiler. Onlardan birisi Cemel savaşında,
diğeri ise O’nunla birlikte Sıffîn savaşına katılarak
o savaşta da öldürüldüler (şehit oldular)”
(Allamet'ül
Meclisi "Bihar'ül Envâr" C.10, S.1-5 / Şeyh es-Saduk
"el-Hisâl" C.2, S.595-599 / Hasan bin
Muhammed ed-Deylemi "İrşad'ül Kulûb" C.2, S.175-181)
(احتجاجه
أمير
المؤمنين
عليه السلام
على اليهود في
أنواع كثيرة
من العلوم) *
*
(ومسائل شتى) *
- علي
بن أحمد بن
موسى ، عن
أحمد بن يحيى
بن زكريا القطان
، عن بكر ابن
عبدالله بن
حبيب ، عن
عبدالرحيم بن
علي بن سعيد
الجبلي
الصيدناني ،
وعبدالله بن
الصلت ـ
واللفظ له ـ
عن الحسن بن
نصر الخزاز ،
عن عمرو بن
طلحة ، عن
أسباط بن نصر
، عن سماك بن
حرب ، عن
عكرمة ، عن
عبدالله بن
عباس قال : قدم
يهوديان
أخوان من
رؤساء اليهود
إلى المدينة ،
فقالا : ياقوم
إن نبيا حدثنا
عنه أنه قد
ظهر بتهامة
نبي يسفه
أحلام اليهود
، ويطعن في
دينهم ، ونحن
نخاف أن
يزيلنا عما
كان عليه
آباؤنا ،
فأيكم هذا
النبي؟ فإن يكن
الذي بشر به
داود آمنا به
واتبعناه ،
وإن لم يكن
يورد الكلام
على ائتلافه
ويقول الشعر
يقهرنا :
بلسانه
جاهدناه
بأنفسنا وأموالنا
، فأيكم هذا
النبي فقال
المهاجرون
والانصار : إن
نبينا محمدا (صلى
الله عليه وآله
وسلم)
قد قبض.
فقالا : الحمد
لله فأيكم وصيه؟
فما بعث الله
عزوجل نبيا
إلى قوم إلا
وله وصي يؤدي
عنه من بعده
ويحكي عنه ما
أمره ربه ،
فأومأ
المهاجرون
والانصار إلى
أبي بكر ، فقالوا
: هذا هو وصيه.
فقالا
لابي بكر : إنا
نلقى عليك من
المسائل ما يلقى
على الاوصياء
، ونسألك عما
تسأل الاوصياء
عنه. فقال
لهما أبوبكر :
ألقيا ما
شئتما اخبر
كما بجوابه إن
شاء الله
تعالى. فقال
أحدهما : ما
أنا وأنت
عندالله
عزوجل؟ وما
نفس في نفس
ليس بينهما
رحم ولا
قرابة؟ وما
قبر سار
بصاحبه؟ ومن
أين تطلع
الشمس؟ وفي
أين تغرب
«تغيب خ ل»؟
وأين طلعت
الشمس ثم لم
تطلع فيه بعد
ذلك؟ وأين
تكون الجنة؟
وأين تكون
النار؟ وربك
يحمل أو يحمل؟
وأين يكون وجه
ربك؟ وما
اثنان شاهدان
، واثنان
غائبان ،
واثنان
متباغضان؟
وما الواحد؟
وما الاثنان؟
وما الثلاثة؟
وما الاربعة؟
وما الخمسة؟
وما الستة؟
وما السبعة؟
وما الثمانية؟
وما التسعة؟
وما العشرة؟
وما الاحد عشر؟
وما الاثنا
عشر؟ وما
العشرون؟ وما
الثلاثون؟
وما
الاربعون؟
وما الخمسون؟
وما الستون؟
وما السبعون؟
وما
الثمانون؟
وما التسعون؟
وما المائة؟.
قال :
فبقي أبوبكر
لا يرد جوابا
، وتخوفنا أن
يرتد القوم عن
الاسلام ،
فأتيت منزل
علي بن أبى
طالب (عليه
السلام) فقلت
له : يا علي إن
رؤساء اليهود
قد قدموا
المدينة و
ألقوا على أبي
بكر مسائل
فبقي أبوبكر
لا يرد جوابا
، فتبسم علي
(عليه السلام)
ضاحكا ثم قال : هو
اليوم الذي
وعدني رسول
الله
(صلى الله
عليه وآله
وسلم)
به ، فأقبل
يمشي أمامي ،
وما أخطأت
مشيته من مشية
رسول الله (صلى
الله عليه
وآله وسلم) شيئا
حتى قعد في
الموضع الذي
كان يقعد فيه
رسول الله (صلى
الله عليه
وآله وسلم) ، ثم
التفت إلى
اليهوديين فقال
(عليه السلام) :
يا يهوديان
ادنوا مني وألقيا
علي ما
ألقيتماه على
الشيخ.
فقال
اليهوديان :
ومن أنت؟ فقال
لهما : أنا علي بن
أبي طالب بن
عبدالمطلب
أخو النبي (صلى
الله عليه
وآله وسلم) ، وزوج
ابنته فاطمة ،
وأبوالحسن والحسين
، ووصيه في
حالاته كلها ،
وصاحب كل منقبة
وعز ، وموضع
سر النبي (صلى
الله عليه
وآله وسلم) .
فقال
له أحد
اليهوديين :
ما أنا وأنت
عندالله؟
وقال (عليه
السلام) : أنا
مؤمن منذ عرفت
نفسي ، وأنت
كافر منذ عرفت
نفسك ، فما
أدري ما يحدث
الله فيك يا
يهودي بعد ذلك.
فقال
اليهودي : فما
نفس في نفس
ليس بينهما
رحم ولا
قرابة؟ قال
(عليه السلام) :
ذاك يونس
(عليه السلام)
في بطن الحوت.
قال
له : فما قبر
سار بصاحبه؟
قال : يونس حين
طاف به الحوت
في سبعة أبحر.
قال له :
فالشمس من أين
تطلع؟ قال : من
قرني الشيطان.
قال : فأين
تغرب «تغيب خ
ل»؟ قال : في عين
حامئة ، قال
لي حبيبي رسول
الله (صلى
الله عليه
وآله وسلم) : لا تصلى
في إقبالها
ولا في
إدبارها حتى
تصير مقدار
رمح أور محين.
قال :
فأين طلعت
الشمس ثم لم
تطلع في ذلك
الموضع؟ قال :
في البحر حين
فلقه الله
لقوم موسى
(عليه السلام).
قال :
فأين يكون وجه
ربك؟ فقال علي
بن أبي طالب (عليه
السلام) لي : يا
ابن عباس
ائتني بنار
وحطب ، فأتيته
بنار وحطب
فأضرمها ، ثم
قال : يا يهودي
أين يكون وجه
هذه النار؟
قال : لا أقف
لها على وجه.
قال : فان ربي
عزوجل عن هذا
المثل، (...وَلِلَّهِ
الْمَشْرِقُ
وَالْمَغْرِبُ
ۚ فَأَيْنَمَا
تُوَلُّوا
فَثَمَّ
وَجْهُ اللَّهِ)(البقرة:
115).
فقال
له : ما اثنان
شاهدان؟ قال :
السماوات والارض
لا يغيبان
ساعة. قال : فما
اثنان غائبان؟
قال : الموت
والحياة لا
يوقف عليهما.
قال :
فما اثنان
متباغضان؟
قال : الليل
والنهار.
قال :
فما الواحد؟
قال : الله
عزوجل : قال :
فما الاثنان؟
قال : آدم
وحواء. قال :
فما الثلاثة؟
قال : كذبت
النصارى على
الله عزوجل
قالوا : ثالث
ثلاثة ، والله
لم يتخذ صاحبة
ولا ولدا.
قال :
فما الاربعة؟
قال : القرآن
والزبور والتوراة
والانجيل. قال
: فما الخمسة؟
قال : خمس صلوات
مفترضات. قال :
فما الستة؟
قال : خلق الله
السماوات
والارض وما
بينهما في ستة
أيام.
قال :
فما السبعة؟
قال : سبعة
أبواب النار
متطابقات. قال
: فما
الثمانية؟ قال
: ثمانية
أبواب الجنة.
قال : فما
التسعة؟
قال: (وَكَانَ
فِي
الْمَدِينَةِ
تِسْعَةُ
رَهْطٍ
يُفْسِدُونَ
فِي
الْأَرْضِ
وَلَا يُصْلِحُونَ)(النمل:
48). قال :
فما العشرة؟
قال : عشرة
أيام العشر.
قال : فما
الاحد عشر؟
قال : قول يوسف
لابيه : «... يَٰٓأَبَتِ
إِنِّى
رَأَيْتُ
أَحَدَ عَشَرَ
كَوْكَبًا
وَٱلشَّمْسَ
وَٱلْقَمَرَ
رَأَيْتُهُمْ
لِى
سَٰجِدِينَ»(يوسف
: 4). قال : فما
الاثنا عشر؟
قال : شهور
السنة.
قال :
فما العشرون؟
قال : بيع يوسف
بعشرين درهما.
قال : فما
الثلاثون؟
قال : ثلاثون
يوما شهر رمضان
صيامه فرض
واجب على كل
مؤمن إلا من
كان مريضا أو
على سفر.
قال :
فما
الاربعون؟
قال : كان
ميقات موسى
(عليه السلام)
ثلاثون ليلة
فأتمها الله
عزو جل بعشر ،
فتم ميقات ربه
أربعين ليلة.
قال :
فما الخمسون؟
قال : لبث نوح
(عليه السلام)
في قومه ألف
سنة إلا خمسين
عاما.
قال :
فما الستون؟
قال : قول الله
عزوجل في كفارة
الظهار : «... فَمَن
لَّمْ
يَسْتَطِعْ
فَإِطْعَامُ
سِتِّينَ
مِسْكِينًا... »(المجادلة:
4) إذا لم
يقدر على صيام
شهرين
متتابعين.
قال :
فما السبعون :
قال : اختار
موسى من قومه
سبعين رجلا
لميقات ربه
عزوجل. قال :
فما
الثمانون؟
قال : فرية
بالجزيرة
يقال لها
ثمانون ، منها
قعد نوح (عليه
السلام) في
السفينة
واستوت على
الجودي وأغرق
الله القوم.
قال :
فما التسعون؟
قال : الفلك
المشحون ،
اتخذ نوح
(عليه السلام)
فيه تعسين
بيتا للبهائم.
قال :
فما المائة؟
قال : كان أجل
داود (عليه
السلام) ستين
سنة فوهب له
آدم (عليه
السلام)
أربعين سنة من
عمره ، فلما
حضرت آدم
الوفاة جحد
فجحدت ذريته.
فقال
له : يا شاب صف
لي محمدا كأني
أنظر إليه حتى
اومن به
الساعة ، فبكى
أميرالمؤمنين
(عليه السلام)
ثم قال : يا
يهودي هيجت
أحزاني ، كان
حبيبي رسول
الله
(صلى الله عليه
وآله وسلم) صلت
الجبين ،
مقرون الحاجبين
، أدعج
العينين ، سهل
الخدين ، أقنى
الانف ، دقيق
المسربة ، كث
اللحية ، براق
الثنايا ، كأن
عنقه إبريق
فضة ، كان له
شعيرات من
لبته إلى سرته
ملفوفة كأنها
قضيب كافور لم
يكن في بدنه
شعيرات غيرها
، لم يكن
بالطويل
الذاهب ولا
بالقصير
النزر ، كان
إذا مشى مع
الناس غمرهم
نوره ، وكان
إذا مشى كأنه
ينقلع من صخر
أو ينحدر من
صبب ، كان
مدور الكعبين
، لطيف
القدمين دقيق
الخصر ، [١]
عمامته
السحاب ، وسيفه
ذوالفقار ،
وبغلته دلدل ،
وحماره
اليعفور ،
وناقته
العضباء ،
وفرسه لزاز ،
وقضيبه الممشوق
، كان عليه
الصلاة
والسلام أشفق
الناس على
الناس ، وأرأف
الناس بالناس
، كان بين
كتفيه خاتم
النبوة مكتوب
على الخاتم
سطران : أما أول
سطر : فلا إله
إلا الله ،
وأما الثاني :
فمحمد رسول
الله
(صلى الله
عليه وآله وسلم) ، هذه
صفته يا
يهودي.
فقال
اليهوديان :
نشهد أن لا
إله إلا الله
، وأن محمدا
رسول الله ـ (صلى
الله عليه وآله
وسلم) –
وأنك وصي محمد
حقا. فأسلما
وحسن إسلامهما
ولزما أمير المؤمنين
(عليه السلام)
فكانا معه حتى
كان من أمر
الجمل ما كان
، فخرجا معه
إلى البصرة فقتل
أحدهما في
وقعة الجمل ،
وبقي الآخر
حتى خرج معه
إلى صفين فقتل
بصفين.
-------------------
[١]
قال الجزرى في
النهاية : في
صفته 7 : كان صلت
الجبين أى
واسعة. وكان
ذا مسربة ـ
بضم الراء ـ :
ما دق من شعر
الصدر سائلا إلى
الجوف. وفي
حديث آخر : كان
دقيق المسربة
وكث اللحية ،
الكثاثة في
اللحية أن
تكون غير دقيقة
ولا طويلة
وفيها كثافة.
النزر :
القليل التافه.
الصبب : ما
انحدر من
الارض أو
الطريق. الخصر
: وسط الانسان
فوق الورك.
وقد تقدم
تفسير بعض ألفاظ
الخبر آنفا.
(العلامة
المجلسي في
بحار الأنوار
الجزء : 10
صفحة : 1-5 / الشيخ
الصدوق في
الخصال ج 2 ص 595-599 /حسن
بن محمد الديلمي
في إرشاد
القلوب ج 2 ص 175-181)