GADİR
SİTESİ
ALLAH'IN HZ. MUSA'YA MÜNACAATI
Ali b. İsa,
bir kişiden şöyle naklediyor: "Hz. Musa (a.s) münacat ederken, Allah kendisine şöyle
buyurmuştur:
"Ey Musa!
Dünyadan ümidini bekleme durumunu fazla uzatma, yoksa kalbin katılaşır
ve katı kalp benden uzak olur!
Ey Musa! Senin
için sevdiğim şekilde (senin olmanı istediğim şekilde)
ol! Sevincim, bana itaat etmendir, isyan etmek değildir. Korkuyla kalbini
öldür. Eski elbiseli, yeni kalpli ol! Yeryüzü ehline gizli, gök ehline ise aşikar
ol! Evlerin yorganı, gecenin çerağı ol! Karşımda
sabredenlerin itaati gibi itaat et. Düşmandan kaçanın feryat etmesi
gibi günahlarının çokluğundan dolayı dergahımda feryat
et. Bunun için benden yardım iste çünkü ben yardımcıların
en hayırlısıyım!
Ey Musa! Ben
kullardan yüceyim, onlar ise benden aşağıdırlar. Her şey bana boyun eğmektedir. Kendi kendini
itham et. Evladın senin gibi salih kulları sevinceye dek, dininde ona
itibar etme.
Ey Musa! Yıkan, gusül al ve salih kullara yaklaş.
Ey Musa! Namazlarında ve çekişmelerinde onların
(kullarımın) imamı ol. Onların arasında sana nazil
ettiğim ile hüküm ver. Çünkü sana nazil ettiğim şey, açık
bir hüküm ve açıklayıcı bir delildir. Öncekiler hakkında
konuşan ve gelecektekiler hakkında haber veren bir nurdur.
Ey Musa! Bakire kızın oğlu (Hz. İsa),
'Atan/Dişi deve', 'Uzun Elbise', Zeytin Yağı', Zeytin ve Mihrap
sahibi olan Meryem oğlu İsa ( a.s) hakkında şefkatli olmanı
tavsiye ederim. Ondan sonra da pak, temiz, pak kılınmış ve
kırmızı deve sahibi (olan peygamber) hakkında da şefkatli
olmanı tavsiye ediyorum. Senin kitabında onun nişanesi şu şekildedir:
"Bütün semavi kitaplara şahit olan, mümin, rüku ve secde eden, Allah'ın
dergahına rağbet eden, O'nun azabından korkan, kardeşleri
miskinler, yardımcıları ise diğer kavimler olandır.
Zamanında darlık, depremler, öldürme ve malın azlığı
(durumları) olacaktır. İsmi geçmişte kalanlarda 'Ahmed' ve
'Muhammed-i Emin'dir. Bütün kitaplara iman eder, bütün peygamberleri tasdik
eder ve onlar hakkında ihlas ile şahadet eder. Onun ümmeti, dinin
hakikatinde kaldıkları müddetçe merhamet edilmiş ve mübarektir.
Onların belirli bir saatleri vardır ki o saatlerde namaz için ezan
okurlar. Kulun efendisine ettiği edası nafi.lesidir. Öyleyse onu
tasdik et ve yoluna tabi ol! Çünkü o, senin kardeşindir.
Ey Musa! O, Ümmi/ eğitim almamış olandır.
Sadık kuldur. Elini neye değdirse o şey bereketli olur. O, benim
ilmimde bu şekildedir ve onu böyle yarattım!
Onunla kıyameti başlatacağım
ve dünyanın anahtarlarına onun ümmeti ile son vereceğim. İsrailoğullarının
zalimlerine, onun adını (kitapları tahrif ederek) yok
etmemelerini ve onu yalnız bırakmamalarını tavsiye et.
Benim için onu sevmek iyiliktir. Ben onunlayım, ben onun tayfasındanım
o da benim
tayfamdandır. Onların tayfası muhakkak ki
galiptir. Buyurduğum (şey) hükümdür. Onun dinini bütün dinlerden
üstün edeceğim, ümmeti her yerde bana itaat edecek ve ona, hakkı batıldan
ayıran ve şeytanın vesveselerinden dolayı kalplere şifa
veren Kur'an'ı nazil edeceğim. Öyleyse ey İmran Oğlu! Ona
salavat getir çünkü ben ve meleklerim ona salavat göndeririz.
Ey Musa! Sen benim kulumsun, ben de senin Rabb'inim!
Kendilerine sövülen yoksulları alçaltma ve zenginlere azıcık
bile sığınma! Beni zikrederken huşu içinde ol. Zikrimi
tilavet ettiğin zaman, rahmetimden ümitli ol. Bana Tevrat'ın okunuş
lezzetini huşu ve mahzun şekilde duyur. Beni zikrederken rahat ol.
Beni, bana güvenip rahat olan şahsa hatırlat. Bana ibadet et ve bana
hiçbir şeyi ortak koşma. Sevincimi (rızamı) talep et. Şüphesiz
ki en büyük efendi benim. Ben, seni nutfe'den, azıcık bir sudan ve çeşitli
unsurların karıştığı zelil bir yerin (toprağın)
balçığından yarattım. O (balçık) insan oldu. Onu bir
mahluk olarak yaratan benim. İsmim mübarek, yaratmam ise mukaddestir.
Benim gibi hiçbir şey yoktur. Ben diri ve ebediyim, (asla) yok olmam!
Ey Musa! Beni çağırdığın zaman
korku içinde, şefkatli ve huşu halinde ol. Yüzünü toprağa sür ve
bedeninin bütün bölümleri ile bana secde et. Karşımda
ayaküstü bir şekilde itaatkar ol. Bana münacat ettiğin zaman kalpten
kaynaklanan ürpertici bir huşu ile münacat et. Hayatının
günlerini Tevrat'ım ile dirilt ve güzel sıfatlarımı
cahillere öğret. Alametlerimi ve nimetlerimi onlara anlatarak de ki içinde
oldukları sapkınlıklara dalıp kalmasınlar çünkü benim
sorgum, onlar için çok şiddetlidir.
Ey Musa! Benimle olan bağın kesilirse, başkasına
bağlanamazsın. Bana ibadet et ve huzurumda zelil bir kul konumunda
ol. Nefsini kına çünkü o, kınanmaya daha çok layıktır.
Kitabımda İsrailoğulları karşısında kendini
büyük gösterme. Bu, sana nasihat ve kalbinin ışıklanması
için yeterlidir. Bu,alemlerin Rabb'i olan Allah'ın kelamıdır!
Ey Musa! Her ne zaman beni çağırırsan ve bana
yalvarırsan, yaptıklarını affederim. Gök korku içinde beni
tespih eder. Melekler benim korkumdan dolayı dehşettedirler. Yeryüzü
beni ümitle tespih etmektedir. Bütün mahlukat bana boyun eğerek (beni)
tespih etmektedirler. Daha sonra namaza önem ver, çünkü onun, benim katımda
yüce makamı ve itibarlı bir ahdi vardır. Namazdan olanı
namaz ile birleştir. Kurban zekatı (Allah'ın rızası
için verilen zekat), temiz mal ve yiyecek türünden olmalıdır. Ben,
yalnız benim rızam için olan helali kabul ederim. Bununla birlikte,
akrabalarla bağını sıklaştır. Bil ki Rahman ve
Rahim olan benim. Kulların birbirlerine karşı şefkatle
muamele etmeleri için onu kendi rahmetimden bir lütuf olarak yarattım. Bu
bağın ahirette benim yanımda hususi bir yeri vardır. Ben,
akrabalık bağını kesenlerden merhametimi keser, onu
koruyanları korurum. Aynı şekilde emrimi batıl eden (tatil
eden ya da yok sayan) kişiyi de böyle ederim.
Ey Musa! Dilenciye ikram et. Yanına geldiği
zaman onu hoş bir söz ve az miktarda bağış ile geri çevir.
Çünkü bazen dilenci gibi yanına gelen ne insan ne de cindir. O, Allah'ın
bir meleğidir. (O melek), sana bahşettiğim nimetler hakkında
nasıl davrandığını ve bağışladığım
malı başkalarıyla nasıl paylaştığını
sınamak için senin yanına gelir. Öyleyse bana yalvararak huşu
içinde ol. Kitabı (Tevrat'ı) hüzün ve ağlamaklı sesle oku.
Bil ki bu makama ulaşman için seni, efendinin kölesini çağırdığı
gibi çağırırım. Bu, benden sana ve senin dede ve babalarına
bir fazilettir.
Ey Musa! Hiçbir durumda beni unutma ve malının
çokluğundan dolayı sevinme çünkü beni unutmak kalpleri taşa
döndürür. Malın çokluğu ile günahlar da çoğalır. Yeryüzü,
gök ve denizler, bana itaat etmektedirler. Her kim bana isyan ederse, iki
cihanda bedbaht olur. Rahman ve Rahim olan benim! Ben, her zaman bağışlayanım.
Genişlikten sonra zorluk, zorluktan sonra ise genişlik veren,
hükümdarların hükümdarı, mülkü zail olmayan, daimi ve ebedi olan
benim! Yer ve gökte benden gizli hiçbir şey yoktur. Yarattığım
şey benden nasıl gizli kalabilir? Sonunda bana döneceğin halde
nasıl dergahımda bulunana kavuşmak için çaba
sarf etmezsin?
Ey Musa! Beni sığınacağın bir
kale yap. İyi ameller hazinesini benim yanımda bırak. Benden
kork ve başkasından korkma! Dönüş, banadır.
Ey Musa! Kendinden aşağıdakine merhamet et.
Yukarıdakine ise haset etme çünkü ateşin odunu yediği gibi haset
de iyilikleri yer.
Ey Musa! Adem'in iki oğlu benim fazilet ve rahmetime
nail olabilmek için mütevazı olup kurban kestiler. Ben ise kurbanı
yalnız takva sahiplerinden kabul ederim. Bildiğin gibi, onların
meselesi de böyle oldu. Kardeş ve vezirden sonra dostuna(1) nasıl inanabilirsin?
Ey Musa! Kibirli olmaktan çekin ve övünmeyi kenara at.
Kabrin sakini olduğunu unutma. Öyleyse bu, seni şehvetlerden sakındırmalıdır.
Ey Musa! Tövbe etmeye acele et ve günahı ertele!
Namaz kılarken huzurumda durduğun zaman bekle ve acele etme. Benden
başkasına ümit bağlama. Beni zorluklara karşı siper,
musibetlere karşı ise sığınak olarak karar kıl.
Ey Musa! Mahlukatım, kendi Üzerlerindeki faziletimi
bilmeden benden nasıl korkabilirler? Mahlukatım faziletime bakmadıkları
halde kendi Üzerlerindeki faziletimi nasıl bilebilirler? Onlar faziletime
iman etmeden önce ona nasıl bakabilirler? Onlar sevap istemeden önce ona
nasıl iman edebilirler? Onlar dünya ile yetindikleri halde nasıl
sevap isteyebilirler? Dünyayı kötü bir yer olarak telakki et çünkü o,
zalimlerin sığınağıdır ve onlar da ona sığınmışlardır.
Ey Musa! Hayırda, hayır ehli ile yarış
çünkü hayır, adı gibidir. Kötülüğü ise, ona meftun olana bırak.
Ey Musa! Dilini kalbinin arkasına bırak ki sağlam
kalsın. Gece ve gündüz beni çok zikret ki faydalanasın. Hataların
arkasından gitme, yoksa pişman olursun. Çünkü hataların sonu
cehennemdir.
Ey Musa! Günahı terk edenlerle güzel konuş ve
onlarla bir arada ol. Onları yokluk zamanlarında kardeş bil.
Seninle çalışmaları için onlarla çalış.
Ey Musa! Ölüm sana da uğrayacaktır ve bu, kaçınılmazdır.
Öyleyse kesin gelecek olan için azık topla.
Ey Musa! Rızam için yapılan her bir işin azı
çoktur ama başkaları için yapılan amelin çoğu azdır.
Senin en değerli günlerin, önündeki günlerindir. O günlerin nasıl
olacağına dikkat et ve onlara cevap hazırla. Çünkü sen,
durdurulup sorguya çekileceksin. Zaman ve onun ehlinden nasihat al. Çünkü zamanın
uzunu kısa, kısası ise uzundur. Her şey fanidir. Ahirete bağlılığının
artması için amelinin karşılığını görür gibi
çalış. Şüphesiz ki dünyada kalan, ondan giden gibidir. Her amel eden kişi,
basiret ve örnek olarak amel etmelidir.
Ey İmran oğlu Musa! Hayrın için çalış
ki yarın sorgu sorulacağı gün galip gelesin. O gün batıl ehlinin zarar gördüğü
gündür.
Ey Musa! Kulun efendisini çağırdığı
gibi, sen de huzurumda (yahut
önümde) ellerini zelil şekilde yere koy (zelil
biçimde secde et) . Eğer bunu yaparsan, sana merhamet edilecektir. Çünkü
ben, kudret sahiplerinin en merhametlisiyim!
Ey Musa! Benim fazilet ve rahmetimden (bağışımı)
iste! Çünkü bu ikisine benden başka hiç kimse sahip değildir. Benden
isterken katımdaki (nimetlere) nasıl rağbet ettiğine dikkat
et. Çünkü her bir amel edenin cezası (karşılığı)
vardır. Bazen kafir de çalıştığı için cezalandırılır/mükafatlandınlır
(yani her ne iş yapmışsa karşılığı
verilir) .
Ey Musa! Kendi nefsini dünya sevgisinden temizle ve ondan
yüz çevir. Çünkü ne dünya senin içindir ve ne de sen dünya içinsin. Zalimlerin
evi seni neden bu kadar meraklandırmaktadır? Dünyada hayır amel
işleyenler, bundan müstesnadır. Çünkü dünya, böyle insanlar için en
güzel evdir.
Ey Musa! Sana ne emrediyorsam dinle ve ne zaman uygun
görürsem o zaman (bu emri) yerine getir. Tevrat'ın hakikatlerini kalbinde
sakla, gece ve gündüz onunla uyanık kal. Dünya evlatlarının
senin kalbine girmelerine imkan verme, yoksa onlar, onu kuş yuvasına
çevireceklerdir.
Ey Musa! Dünya evladan ve ehli, birbirleri için imtihan
vesileleridirler. Çünkü sebebine (dünyayla) süslenmiş herkes, onun
içindedir (dünya ehli, süslenmiş dünyanın içindedir). Mümin ise
ahireti kendisi için süslenilen kişidir. Yorulduğu zaman ona bakar. Şehveti,
kendisiyle yaşam lezzeti arasında bir perdedir. Atlının
kendi maksadına doğru yöneldiği gibi,
ahireti de onu geceleri harekete geçirir. Gündüzü mahzun, akşamı ise
üzgün geçirir. Müjdeler olsun ona! Gözünün önünden perdeler kaldırılsa,
ne sevinçler (ne sevinçli manzaralar) görür!
Ey Musa! Dünya; facir/günahkar kişi için bedbahtlık,
mümin için ise yaran olmayan, kabın dibinde kalan su gibidir. Ahiretinin
sevabını bir yudum ve bir lokma kadar etmeyen şey karşılığında
satanın vay haline!
Ey Musa! Servetinin sana yöneldiğini gördüğün
zaman şöyle de: "Bu, benim için cezası çabuklaştırılan
bir günahtır!" Fakirliğin yöneldiğini gördüğünde şöyle
de: "Salih kulların şiarlarına selam olsun!" Kibirli
ve zalim olma! Zalimlere yoldaş da olma.
Ey Musa! Uzun olsa dahi sonu kınanan hayata 'ömür'
denmez, senden uzaklaştırılan zorlukların akıbeti iyi
olursa, sana zarar vermez.
Ey Musa! Kitap (Tevrat) seni yüksek sesle çağırdığı
ve sen ona gittiğin halde, gözler nasıl uykuya dalar? Bazılarının
acele acele gaflete dalması, bedbahtlığa tabi olması ve şehvetinin
arkasından gitmeleri olmasaydı, hayattan zevk almaları nasıl
mümkün olurdu? Doğru (yolda) olanlar ise l ezzetlerin daha azı için ağlamaktadırlar.
Ey Musa! Benim merhametlilerin en merhametlisi olduğumu
ikrar ettikten sonra beni çağıran kullarıma de ki onların
dualarını kabul eder, üzüntülerini ortadan kaldırır, zamanı
değiştirir, bolluk getirir, az amele teşekkür eder, çok amele
mükafat verir ve fakiri zenginleştiririm. Daima izzetli ve kudretli olan benim. Sana
yönelen ve sana katılan günahkara şöyle de: "Alemlerin Rabb'i
olan Allah'ın geniş dergahına hoş geldiniz!" Onlar
için bağışlanma dile ve onlardan biri ol. Sana verdiğim
fazilete sığınıp kendini onlardan üstün tutma. Onlara de ki
benim fazilet ve rahmetimden istesinler çünkü ona benden başka hiç kimse
sahip değildir. Ben azametli fazilet sahibiyim.
Ey Musa! Müjdeler olsun sana ki hata edenlerin sığınağı,
çaresizlerin yoldaşı ve günahkarlar için istiğfar edensin. Benim
katımda senin razı olunmuş bir makamın vardır. Öyleyse beni doğru bir dil
ve saf bir kalple çağır. Emrettiğim gibi ol ve emrime tabi ol.
Öncesi sende olmayan ile kendini kullarımdan üstün tutma. Bana yakın
ol çünkü ben sana yakınım. Konuşması ve ağırlığı
sana eziyet edeni senden istemedim. Senden yalnız beni çağırmanı
istedim ki
sana cevap vereyim ve benden dilemeni istedim ki duanı
kabul edeyim. Tevil ve tefsirini benden aldığın ve indirilmesi
bana ait olan şeyle bana yaklaş.
Ey Musa! Yeryüzüne bak çünkü yakın zamanda o, senin
kabrin olacaktır. Gözlerini göğe dik
çünkü senden yüksekte azametli sultan
vardır. Dünyada olduğun müddet, kendi haline ağla. Tehlikeden ve
helak olmaktan kork. Dünya hayatının ziynet ve güzellikleri seni
aldatmasın. Zulme razı olma. Zalim de olına çünkü ben, mazlumun
zalime galip gelmesi için zalimi cezalandırmayı bekliyorum.
Ey Musa! İyilik on kat, kötülük ise bir helak sayılmaktadır.
Bana ortak koşma zira bana ortak koşman sana yakışmaz. Yakınlaş
ve sebatlı ol. Dergahımda olana rağbet eden ve yaptıklarına
pişmanlık duyan şahıs gibi dua et. Gecenin karanlığı,
gündüzün ışığını götürür. Aynı şekilde
gecenin karanlığının gündüzün ışığını
örttüğü gibi, kötülük de açık iyiliğin üstünü örtmektedir."
-------------------------------------
(1) Hz. Adem'in iki oğlunun
misali ile ilgili Habil ve Kabil kıssası göz önüne alındığında
birisi Hz. Adem'den sonra
vasi ve vezir idi diğeri ise onun kardeşi idi başlarına
gelen olay aşikardır. Deniliyor ki bu iki kardeşin bile durumu
böyle olmuşken sen dost diye gördüğün birisine nasıl tam olarak
inanıp güvenebilirsin. Çev.
(Muhammed B. Yakup Küleyni "Ravzat'ül Kâfi"
S.38-43 İmam Rıza Dergahı Yayınları)
موعظة
الله تعالى
لموسى عليه
السلام
يَا مُوسَى
لَا تُطِلْ
فِي
الدُّنْيَا
أَمَلَكَ
فَيَقْسُوَ
قَلْبُكَ
وَقَاسِي
الْقَلْبِ
مِنِّي
بَعِيدٌ أَمِتْ
قَلْبَكَ
بِالْخَشْيَةِ
وَكُنْ
خَلَقَ الثِّيَابِ
جَدِيدَ
الْقَلْبِ
تُخْفَى
عَلَى أَهْلِ
الْأَرْضِ
وَتُعْرَفُ
بَيْنَ أَهْلِ
السَّمَاءِ
وَصِحْ
إِلَيَّ مِنْ
كَثْرَةِ الذُّنُوبِ
صِيَاحَ
الْهَارِبِ
مِنْ
عَدُوِّهِ
وَاسْتَعِنْ
بِي عَلَى
ذَلِكَ فَإِنِّي
نِعْمَ
الْمُسْتَعَانُ
يَا مُوسَى
إِنِّي أَنَا
فَوْقَ
الْعِبَادِ
وَالْعِبَادُ
دُونِي وَكُلٌّ
لِي
دَاخِرُونَ
فَاتَّهِمْ
نَفْسَكَ
عَلَى نَفْسِكَ
وَلَا
تَأْتَمِنْ
وَلَدَكَ
عَلَى
دِينِكَ
إِلَّا أَنْ
يَكُونَ
وَلَدُكَ مِثْلَكَ
يُحِبُّ
الصَّالِحِينَ
يَا مُوسَى
اغْسِلْ
وَاغْتَسِلْ
وَاقْتَرِبْ
مِنْ
عِبَادِيَ
الصَّالِحِينَ
يَا مُوسَى
كُنْ
إِمَامَهُمْ فِي
صَلَاتِهِمْ
وَفِيمَا
يَتَشَاجَرُونَ
وَاحْكُمْ
بَيْنَهُمْ
بِالْحَقِّ
بِمَا
أَنْزَلْتُ عَلَيْكَ
فَقَدْ
أَنْزَلْتُهُ
حُكْماً
بَيِّناً
وَبُرْهَاناً
نَيِّراً
وَنُوراً
يَنْطِقُ
بِمَا فِي
الْأَوَّلِينَ
وَ
بِمَا هُوَ
كَائِنٌ فِي
الْآخِرِينَ
يَا مُوسَى
أُوصِيكَ
وَصِيَّةَ
الشَّفِيقِ
الْمُشْفِقِ
بِابْنِ
الْبَتُولِ
عِيسَى
ابْنِ
مَرْيَمَ
صَاحِبِ
الْأَتَانِ وَالْبُرْنُسِ
وَالزَّيْتِ
وَالزَّيْتُونِ
وَ
الْمِحْرَابِ
وَمِنْ
بَعْدِهِ
بِصَاحِبِ
الْجَمَلِ
الْأَحْمَرِ-
الطَّيِّبِ
الطَّاهِرِ
الْمُطَهَّرِ
فَمَثَلُهُ
فِي كِتَابِكَ
أَنَّهُ
مُؤْمِنٌ
مُهَيْمِنٌ
عَلَى
الْكُتُبِ
وَأَنَّهُ
رَاكِعٌ سَاجِدٌ
رَاغِبٌ
رَاهِبٌ
إِخْوَانُهُ
الْمَسَاكِينُ
وَأَنْصَارُهُ
قَوْمٌ آخَرُونَ
وَسَيَكُونُ
فِي
زَمَانِهِ
أَزْلٌ
وَ
زَلَازِلُ
وَقَتْلٌ
اسْمُهُ
أَحْمَدُ
وَمُحَمَّدٌ
الْأَمِينُ
مِنَ الْبَاقِينَ
الْأَوَّلِينَ
يُؤْمِنُ
بِالْكُتُبِ
كُلِّهَا
وَيُصَدِّقُ
جَمِيعَ
الْمُرْسَلِينَ
أُمَّتُهُ
مَرْحُومَةٌ
مُبَارَكَةٌ
لَهُمْ
سَاعَاتٌ
مُوَقَّتَاتٌ
يُؤَذِّنُونَ
فِيهَا
بِالصَّلَوَاتِ
فَبِهِ
صَدِّقْ فَإِنَّهُ
أَخُوكَ
يَا مُوسَى
إِنَّهُ
أَمِينِي
وَهُوَ عَبْدُ
صِدْقٍ
مُبَارَكٌ
لَهُ فِيمَا
وَضَعَ
يَدَهُ
نُبَارِكُ
عَلَيْهِ
كَذَلِكَ
كَانَ فِي
عِلْمِي
وَكَذَلِكَ
خَلَقْتُهُ
بِهِ
أَفْتَحُ
السَّاعَةَ
وَبِأُمَّتِهِ
أَخْتِمُ
مَفَاتِيحَ
الدُّنْيَا
فَمُرْ ظَلَمَةَ
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
أَنْ لَا
يَدْرُسُوا اسْمَهُ
وَلَا يَخْذُلُوهُ
وَإِنَّهُمْ
لَفَاعِلُونَ
وَحُبُّهُ
لِي حَسَنَةٌ
وَأَنَا
مَعَهُ
وَأَنَا مِنْ
حِزْبِهِ وَ
هُوَ مِنْ
حِزْبِي
وَحِزْبِي
هُمُ الْغَالِبُونَ
يَا مُوسَى
أَنْتَ
عَبْدِي
وَأَنَا
إِلَهُكَ لَا
تَسْتَذِلَّ
الْحَقِيرَ
الْفَقِيرَ
وَ لَا
تَغْبِطِ
الْغَنِيَّ
وَكُنْ
عِنْدَ
ذِكْرِي
خَاشِعاً
وَعِنْدَ تِلَاوَتِهِ
بِرَحْمَتِي
طَامِعاً
فَأَسْمِعْنِي
لَذَاذَةَ
التَّوْرَاةِ
بِصَوْتٍ
خَاشِعٍ
حَزِينٍ
اطْمَئِنَّ
عِنْدَ
ذِكْرِي
وَاعْبُدْنِي
وَلَا
تُشْرِكْ
بِي
إِنِّي
أَنَا
السَّيِّدُ
الْكَبِيرُ
إِنِّي خَلَقْتُكَ
مِنْ نُطْفَةٍ
مِنْ ماءٍ
مَهِينٍ*
مِنْ
طِينَةٍ
أَخْرَجْتُهَا
مِنْ أَرْضٍ ذَلِيلَةٍ
مَمْشُوجَةٍ فَكَانَتْ
بَشَراً
فَأَنَا
صَانِعُهَا
خَلْقاً فَتَبَارَكَ
وَجْهِي
وَتَقَدَّسَ
صُنْعِي
لَيْسَ
كَمِثْلِي
شَيْءٌ
وَأَنَا
الْحَيُّ
الدَّائِمُ
لَا أَزُولُ
يَا
مُوسَى كُنْ إِذَا
دَعَوْتَنِي
خَائِفاً
مُشْفِقاً
وَجِلًا
وَنَاجِنِي
حِينَ
تُنَاجِينِي
بِخَشْيَةٍ
مِنْ قَلْبٍ
وَجِلٍ
وَأَحْيِ
بِتَوْرَاتِي
أَيَّامَ
الْحَيَاةِ
وَعَلِّمِ
الْجَاهِلِينَ
مَحَامِدِي
وَذَكِّرْهُمْ
آلَائِي
وَنِعَمِي
وَ قُلْ
لَهُمْ لَا
يَتَمَادَوْنَ
فِي غَيِّ مَا
هُمْ فِيهِ
فَإِنَّ
أَخْذِي
لَهُمْ
شَدِيدٌ
يَا
مُوسَى إِنِ
انْقَطَعَ
حَبْلُكَ
مِنِّي لَمْ
يَتَّصِلْ
بِحَبْلِ
غَيْرِي
فَاعْبُدْنِي
وَقُمْ
بَيْنَ
يَدَيَّ مَقَامَ
الْعَبْدِ
الْحَقِيرِ
ذُمَّ
نَفْسَكَ
وَ هِيَ
أَوْلَى
بِالذَّمِّ
وَلَا
تَتَطَاوَلْ عَلَى
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
بِكِتَابِي
فَكَفَى
بِهَذَا
وَاعِظاً لِقَلْبِكَ
مُنِيراً
وَهُوَ
كَلَامُ
رَبِّ
الْعَالَمِينَ
جَلَّ
وَتَعَالَى
يَا
مُوسَى مَتَى
مَا
دَعَوْتَنِي
وَجَدْتَنِي
فَإِنِّي
سَأَغْفِرُ
لَكَ عَلَى
مَا
كَانَ
مِنْكَ
السَّمَاءُ
تُسَبِّحُ
لِي وَجِلًا
وَالْمَلَائِكَةُ
مِنْ
مَخَافَتِي
مُشْفِقُونَ
وَالْأَرْضُ
تُسَبِّحُ
لِي طَمَعاً
وَكُلُّ
الْخَلْقِ
يُسَبِّحُونَ
لِي
دَاخِرِينَ
ثُمَّ
عَلَيْكَ
بِالصَّلَاةِ
فَإِنَّهَا
مِنِّي
بِمَكَانٍ وَلَهَا
عِنْدِي
عَهْدٌ
وَثِيقٌ
وَأُلْحِقَ
بِهَا مَا
هُوَ مِنْهَا
ذَكَاةُ
الْقُرْبَانِ
مِنْ
طَيِّبِ
الْمَالِ
وَالطَّعَامِ
فَإِنِّي لَا
أَقْبَلُ
إِلَّا
الطَّيِّبَ
يُرَادُ
بِهِ وَجْهِي
أَقْرَنُ
مَعَ ذَلِكَ
صِلَةَ
الْأَرْحَامِ
فَإِنِّي
أَنَا
الرَّحْمَنُ
الرَّحِيمُ
وَالرَّحِمُ
أَنَا
خَلَقْتُهَا
فَضْلًا مِنْ
رَحْمَتِي
لِيَتَعَاطَفَ
بِهَا الْعِبَادُ
وَلَهَا
عِنْدِي
سُلْطَانٌ
فِي مَعَادِ
الْآخِرَةِ
وَ
أَنَا
قَاطِعٌ مَنْ
قَطَعَهَا
وَوَاصِلٌ
مَنْ
وَصَلَهَا
وَكَذَلِكَ
أَفْعَلُ
بِمَنْ
ضَيَّعَ
أَمْرِي
يَا
مُوسَى
أَكْرِمِ
السَّائِلَ
إِذَا أَتَاكَ
بِرَدٍّ
جَمِيلٍ أَوْ
إِعْطَاءٍ
يَسِيرٍ
فَإِنَّهُ يَأْتِيكَ
مَنْ لَيْسَ
بِإِنْسٍ
وَلَا جَانٍّ
مَلَائِكَةُ
الرَّحْمَنِ
يَبْلُونَكَ
كَيْفَ
أَنْتَ صَانِعٌ
فِيمَا
أَوْلَيْتُكَ
وَكَيْفَ
مُوَاسَاتُكَ
فِيمَا
خَوَّلْتُكَ
فَاخْشَعْ
لِي
بِالتَّضَرُّعِ
وَاهْتِفْ
بِوَلْوَلَةِ
الْكِتَابِ
وَاعْلَمْ
أَنِّي
أَدْعُوكَ
دُعَاءَ
السَّيِّدِ
مَمْلُوكَهُ
لِتَبْلُغَ
بِهِ شَرَفَ
الْمَنَازِلِ
وَذَلِكَ
مِنْ فَضْلِي
عَلَيْكَ
وَ
عَلَى
آبَائِكَ
الْأَوَّلِينَ
يَا
مُوسَى لَا
تَنْسَنِي
عَلَى كُلِّ
حَالٍ وَلَا
تَفْرَحْ
بِكَثْرَةِ
الْمَالِ
فَإِنَّ
نِسْيَانِي
يُقْسِي
الْقُلُوبَ وَمَعَ
كَثْرَةِ
الْمَالِ
كَثْرَةُ
الذُّنُوبِ
الْأَرْضُ
مُطِيعَةٌ
وَالسَّمَاءُ
مُطِيعَةٌ
وَالْبِحَارُ
مُطِيعَةٌ
فَمَنْ
عَصَانِي
شَقِيَ
فَأَنَا
الرَّحْمَنُ
الرَّحِيمُ
رَحْمَانُ
كُلِّ
زَمَانٍ
آتِي
بِالشِّدَّةِ
بَعْدَ
الرَّخَاءِ
وَبِالرَّخَاءِ
بَعْدَ
الشِّدَّةِ
وَ
بِالْمُلُوكِ
بَعْدَ
الْمُلُوكِ
وَمُلْكِي
دَائِمٌ
قَائِمٌ لَا
يَزُولُ
وَلَا
يَخْفَى
عَلَيَّ
شَيْءٌ فِي
الْأَرْضِ وَلا
فِي
السَّماءِ
وَكَيْفَ
يَخْفَى
عَلَيَّ
مَا مِنِّي
مُبْتَدَؤُهُ
وَكَيْفَ لَا
يَكُونُ
هَمُّكَ
فِيمَا
عِنْدِي وَ
إِلَيَّ
تَرْجِعُ لَا
مَحَالَةَ
يَا
مُوسَى
اجْعَلْنِي
حِرْزَكَ
وَضَعْ عِنْدِي
كَنْزَكَ
مِنَ
الصَّالِحَاتِ
وَ
خَفْنِي
وَلَا تَخَفْ
غَيْرِي
إِلَيَّ الْمَصِيرُ
يَا
مُوسَى
عَجِّلِ
التَّوْبَةَ
وَأَخِّرِ
الذَّنْبَ
وَتَأَنَّ
فِي
الْمَكْثِ
بَيْنَ
يَدَيَّ فِي
الصَّلَاةِ
وَلَا تَرْجُ
غَيْرِي
اتَّخِذْنِي
جُنَّةً
لِلشَّدَائِدِ
وَحِصْناً
لِمُلِمَّاتِ
الْأُمُورِ
يَا
مُوسَى
نَافِسْ فِي
الْخَيْرِ
أَهْلَهُ
فَإِنَّ
الْخَيْرَ
كَاسْمِهِ
وَدَعِ
الشَّرَّ
لِكُلِّ
مَفْتُونٍ
يَا
مُوسَى
اجْعَلْ
لِسَانَكَ
مِنْ وَرَاءِ
قَلْبِكَ
تَسْلَمْ
وَأَكْثِرْ
ذِكْرِي
بِاللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
تَغْنَمْ
وَلَا
تَتَّبِعِ
الْخَطَايَا
فَتَنْدَمَ
فَإِنَّ
الْخَطَايَا
مَوْعِدُهَا
النَّارُ
يَا
مُوسَى
أَطِبِ
الْكَلَامَ
لِأَهْلِ التَّرْكِ
لِلذُّنُوبِ
وَكُنْ
لَهُمْ
جَلِيساً
وَاتَّخِذْهُمْ
لِغَيْبِكَ
إِخْوَاناً
وَجِدَّ
مَعَهُمْ
يَجِدُّونَ
مَعَكَ
يَا
مُوسَى مَا
أُرِيدَ بِهِ
وَجْهِي
فَكَثِيرٌ
قَلِيلُهُ
وَمَا
أُرِيدَ بِهِ
غَيْرِي
فَقَلِيلٌ
كَثِيرُهُ
وَإِنَّ أَصْلَحَ
أَيَّامِكَ
الَّذِي
أَمَامَكَ
فَانْظُرْ
أَيُّ يَوْمٍ
هُوَ
فَأَعِدَّ لَهُ
الْجَوَابَ
فَإِنَّكَ
مَوْقُوفٌ وَ
مَسْئُولٌ
وَخُذْ مَوْعِظَتَكَ
مِنَ
الدَّهْرِ
وَأَهْلِهِ
فَإِنَّ
الدَّهْرَ
طَوِيلُهُ
قَصِيرٌ
وَقَصِيرُهُ
طَوِيلٌ وَكُلُّ
شَيْءٍ
فَانٍ
فَاعْمَلْ
كَأَنَّكَ
تَرَى
ثَوَابَ
عَمَلِكَ
لِكَيْ يَكُونَ
أَطْمَعَ
لَكَ فِي
الْآخِرَةِ
لَا
مَحَالَةَ
فَإِنَّ مَا
بَقِيَ مِنَ
الدُّنْيَا
كَمَا وَلَّى
مِنْهَا
وَكُلُّ
عَامِلٍ
يَعْمَلُ
عَلَى
بَصِيرَةٍ
وَمِثَالٍ
فَكُنْ
مُرْتَاداً
لِنَفْسِكَ يَا
ابْنَ
عِمْرَانَ
لَعَلَّكَ
تَفُوزُ
غَداً يَوْمَ
السُّؤَالِ
وَهُنَالِكَ
يَخْسَرُ
الْمُبْطِلُونَ
يَا
مُوسَى طِبْ
نَفْساً عَنِ
الدُّنْيَا وَانْطَوِ
عَنْهَا فَإِنَّهَا
لَيْسَتْ
لَكَ
وَلَسْتَ
لَهَا مَا
لَكَ
وَلِدَارِ الظَّالِمِينَ
إِلَّا
لِعَامِلٍ
فِيهَا
بِالْخَيْرِ
فَإِنَّهَا
لَهُ نِعْمَ
الدَّارُ
يَا
مُوسَى
الدُّنْيَا
وَأَهْلُهَا
فِتَنٌ
بَعْضُهَا
لِبَعْضٍ
فَكُلٌّ
مُزَيَّنٌ
لَهُ
مَا هُوَ
فِيهِ
وَالْمُؤْمِنُ
زُيِّنَتْ
لَهُ
الْآخِرَةُ
فَهُوَ
يَنْظُرُ
إِلَيْهَا
مَا
يَفْتُرُ قَدْ
حَالَتْ
شَهْوَتُهَا
بَيْنَهُ
وَبَيْنَ
لَذَّةِ
الْعَيْشِ
فَأَدْلَجَتْهُ
بِالْأَسْحَارِ
كَفِعْلِ
الرَّاكِبِ
السَّابِقِ إِلَى
غَايَتِهِ
يَظَلُّ
كَئِيباً
وَيُمْسِي حَزِيناً
فَطُوبَى
لَهُ أَمَا
لَوْ قَدْ
كُشِفَ
الْغِطَاءُ
مَا ذَا
يُعَايِنُ
مِنَ السُّرُورِ
يَا
مُوسَى إِذَا
رَأَيْتَ
الْغِنَى
مُقْبِلًا
فَقُلْ
ذَنْبٌ
عُجِّلَتْ
عُقُوبَتُهُ
وَ
إِذَا
رَأَيْتَ
الْفَقْرَ
مُقْبِلًا فَقُلْ
مَرْحَباً
بِشِعَارِ
الصَّالِحِينَ
وَ لَا
تَكُنْ
جَبَّاراً
ظَلُوماً
وَلَا تَكُنْ
لِلظَّالِمِينَ
قَرِيناً
يَا
مُوسَى مَا
عُمُرٌ
وَإِنْ طَالَ
يُذَمُّ
آخِرُهُ
وَمَا
ضَرَّكَ مَا
زُوِيَ
عَنْكَ
إِذَا
حُمِدَتْ
مَغَبَّتُهُ
يَا
مُوسَى
صَرَّحَ
الْكِتَابُ
صَرَاحاً بِمَا
أَنْتَ
إِلَيْهِ
صَائِرٌ فَكَيْفَ
تَرْقُدُ
عَلَى هَذَا
الْعُيُونُ
أَمْ كَيْفَ
يَجِدُ
قَوْمٌ
لَذَّةَ الْعَيْشِ
لَوْ
لَا
التَّمَادِي
فِي
الْغَفْلَةِ وَالتَّتَابُعُ
فِي
الشَّهَوَاتِ
وَمِنْ دُونِ
هَذَا
جَزِعَ
الصِّدِّيقُونَ
يَا
مُوسَى مُرْ
عِبَادِي
يَدْعُونِي
عَلَى مَا
كَانُوا
بَعْدَ أَنْ
يُقِرُّوا
بِي
أَنِّي
أَرْحَمُ
الرَّاحِمِينَ
أُجِيبُ
الْمُضْطَرِّينَ
وَأَكْشِفُ
السُّوءَ وَ
أُبَدِّلُ
الزَّمَانَ
وَآتِي
بِالرَّخَاءِ
وَأَشْكُرُ
الْيَسِيرَ
وَأُثِيبُ
بِالْكَثِيرِ
وَأُغْنِي
الْفَقِيرَ
وَأَنَا
الدَّائِمُ
الْعَزِيزُ
الْقَدِيرُ
فَمَنْ
لَجَأَ
إِلَيْكَ
وَانْضَوَى
إِلَيْكَ مِنَ
الْخَاطِئِينَ فَقُلْ
أَهْلًا
وَ
سَهْلًا
بِأَرْحَبِ
الْفِنَاءِ
نَزَلْتَ
بِفِنَاءِ
رَبِّ
الْعَالَمِينَ
وَ
اسْتَغْفِرْ
لَهُمْ
وَكُنْ
لَهُمْ
كَأَحَدِهِمْ
وَلَا
تَسْتَطِلْ
عَلَيْهِمْ
بِمَا
أَنَا
أَعْطَيْتُكَ
فَضْلَهُ
وَقُلْ
لَهُمْ
فَيَسْأَلُونِي
مِنْ فَضْلِي
وَ
رَحْمَتِي
فَإِنَّهُ
لَا
يَمْلِكُهَا
أَحَدٌ
غَيْرِي
وَأَنَا ذُو
الْفَضْلِ
الْعَظِيمِ
كَهْفُ
الْخَاطِئِينَ
وَجَلِيسُ
الْمُضْطَرِّينَ
وَمُسْتَغْفِرٌ
لِلْمُذْنِبِينَ
إِنَّكَ
مِنِّي
بِالْمَكَانِ
الرَّضِيِّ
فَادْعُنِي
بِالْقَلْبِ
النَّقِيِّ
وَاللِّسَانِ
الصَّادِقِ
وَكُنْ كَمَا
أَمَرْتُكَ
أَطِعْ
أَمْرِي وَ
لَا
تَسْتَطِلْ
عَلَى
عِبَادِي
بِمَا لَيْسَ
مِنْكَ
مُبْتَدَؤُهُ
وَتَقَرَّبْ
إِلَيَّ
فَإِنِّي
مِنْكَ
قَرِيبٌ
فَإِنِّي
لَمْ
أَسْأَلْكَ
مَا
يُؤْذِيكَ
ثِقَلُهُ
وَ لَا
حَمْلُهُ
إِنَّمَا
سَأَلْتُكَ
أَنْ تَدْعُوَنِي
فَأُجِيبَكَ
وَأَنْ
تَسْأَلَنِي
فَأُعْطِيَكَ
وَأَنْ
تَتَقَرَّبَ
بِمَا مِنِّي
أَخَذْتَ
تَأْوِيلَهُ
وَ
عَلَيَّ
تَمَامُ
تَنْزِيلِهِ
يَا
مُوسَى
انْظُرْ
إِلَى
الْأَرْضِ
فَإِنَّهَا
عَنْ قَرِيبٍ
قَبْرُكَ
وَارْفَعْ
عَيْنَيْكَ
إِلَى
السَّمَاءِ
فَإِن فَوْقَكَ
فِيهَا
مَلِكاً
عَظِيماً
وَابْكِ
عَلَى
نَفْسِكَ مَا
كُنْتَ فِي
الدُّنْيَا
وَتَخَوَّفِ
الْعَطَبَ
وَالْمَهَالِكَ
وَ لَا
تَغُرَّنَّكَ
زِينَةُ
الدُّنْيَا وَزَهْرَتُهَا
وَلَا تَرْضَ
بِالظُّلْمِ
وَ لَا
تَكُنْ
ظَالِماً
فَإِنِّي
لِلظَّالِمِ
بِمَرْصَدٍ
حَتَّى
أُدِيلَ
مِنْهُ
الْمَظْلُومَ
يَا
مُوسَى إِنَّ
الْحَسَنَةَ
عَشَرَةُ أَضْعَافٍ
وَمِنَ
السَّيِّئَةِ
الْوَاحِدَةِ
الْهَلَاكُ
وَلَا
تُشْرِكْ بِي
لَا يَحِلُّ
لَكَ أَنْ
تُشْرِكَ بِي
قَارِبْ
وَسَدِّدْ
ادْعُ
دُعَاءَ
الرَّاغِبِ
فِيمَا
عِنْدِي
النَّادِمِ
عَلَى مَا
قَدَّمَتْ
يَدَاهُ
فَإِنَّ
سَوَادَ
اللَّيْلِ
يَمْحُوهُ
النَّهَارُ
كَذَلِكَ
السَّيِّئَةُ
تَمْحُوهَا
الْحَسَنَةُ
وَعَشْوَةُ
اللَّيْلِ
تَأْتِي
عَلَى ضَوْءِ
النَّهَارِ
فَكَذَلِكَ
السَّيِّئَةُ
تَأْتِي
عَلَى
الْحَسَنَةِ
فَتُسَوِّدُهَا.
(الشيخ
الكليني في
الروضة من الكافي
الجزء : 8
صفحة : 42-49 ح: 8)