![]() |
EHL-İ BEYT (A.S)’IN YAŞANTISIYLA İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER |
Hekime Hatun diyor ki:
Nercis hanım doğum yaptıktan kırk gün sonra İmam Hasan Askerî (a.s)’ın huzuruna vardım. Derken mevlamız Sahib’uz- Zaman’ın (Hz. Mehdi’nin) evde konuştuğu halde yürüdüğünü gördüm. O’nun, konuşurken kullandığı sözcükten daha fasih bir sözcük görmedim. Bu esnada İmam Hasan Askerî (a.s) gülümseyerek şöyle buyurdular:
“Biz İmamlar topluluğu bir günde, diğer kimselerin bir haftada geliştiği kadar gelişiyoruz.”[1]
İmam Rıza (a.s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Emir’ul- Muminin Ali (a.s) ve diğer (masum) İmamlar, yüzüğü sağ elin parmağına takarlardı.”[2]
Emir’ul-Muminin Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Pamuk elbise giyin; zira pamuk elbise, Resulullah (s.a.a) ve biz Ehl-i Beyt’in elbisesidir.”[3]
Ebubekr bin Abdullah’il- Eş’ârî diyor ki:
İmam Sadık (a.s)’dan, misk kokusunu koklamanın câiz olup olmadığı hakkında soru sorduğumda: “Biz onu kokluyoruz” diye buyurdular.” [4]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Dünyasını ahireti veya ahiretini dünyası için terk eden kimse bizden değildir.”[5]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz Ehl-i Beyt, musibetten (ölümden) önce ağlar sızlarız. Ama Allah’ın emri nazil olduğunda, O’nun hükmüne razı, emrine de teslim oluruz. Allah’ın bizim için sevdiği şeyi sevmemek bize yakışmaz.”[6]
Bir grup insan İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın huzurunda oldukları bir sırada ağlama sesleri yükseldi. İmam (a.s) iç odaya girip çıktığında: “Sevilmeyecek bir olay mı vuku buldu?” diye sordukları zaman: “Evet” diye cevap verdi.
Huzurundaki insanlar İmam (a.s)’a tesliyet demeye başladılar ve İmam (a.s)’ın sabır ve metanetine şaşırıp kaldılar. İmam (a.s) onların bu halini görünce şöyle buyurdular:
“...Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, sevdiğimiz olaylarda Allah’a (şükür ve) itaat ederiz; sevmediğimiz olaylarda ise O’na hamd ederiz.”[7]
Zürare diyor ki:
İmam Cafer Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu duydum:
“Biz öyle bir âileyiz ki, yiğitlik ve mürüvvetimiz, bize zulmedenleri affetmektir.”[8]
Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Allah-u Teala bizi, her çeşit çirkinlikten arındırıp korumuştur; bizi yaratıklarına şahitler ve yeryüzünün hücceti kılmıştır. Bizi Kur’an’la, Kur’an’ı da bizimle eş etmiştir. Biz Kur’ân’dan, Kur’ân da bizden ayrılmaz.”[9]
İmam Hüseyin (a.s) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:
“Biz, Allah’ın galip olan hizbiyiz; Peygamberinin yakın âilesiyiz; Resulullah (s.a.a)’in bizi, Kitab’ın eşi kıldığı iki değerli emanetten biriyiz. O kitapta her şeyin açıklaması vardır; batıl, önünden ve arkasından ona gelemez; onun tefsirinde bize güvenilmiştir...”[10]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Allah-u Teala bizim velayetimizi farz, sevgimizi ise gerekli kılmıştır. Allah’a and olsun ki biz, kendi isteğimiz üzere konuşmuyoruz, şahsi görüşümüzle amel etmiyoruz ve yüce Rabbimizin buyurduğundan başka bir şey söylemiyoruz.”[11]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kur’ân’da, (bir takım) muhkem (hükmü açık) ve müteşabih (hükmü açık olmayan) ayetler vardır. Muhkem ayetlere gelince; onlara iman edip emirlerine göre amel ediyoruz. Müteşabih ayetlere gelince; onlara da iman ediyoruz; (ama hükümleri açık olmadıklarından dolayı) onlarla amel etmiyoruz.”[12]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Allah-u Teala, bizim sevgi, velayet ve itaatimizi size farz kılmıştır; o halde bizden olan, bize uymalıdır. Haram ve şüpheli olan şeylerden kaçınmak, çalışıp çaba sarf etmek, emaneti -ister iyi adam olsun ister kötü- sahibine eda etmek, akrabalara iyilikte bulunmak, misafiri ağırlamak ve günahkârın suçundan geçmek bizim hal ve hareketlerimizdendir. (Bilin ki,) bize uymayan bizden değildir!”[13]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“...İmam Hüseyin (a.s)’ın şiarı (sloganı) ‘yâ Muhammed’ idi. Bizim şiarımız da ‘yâ Muhammed’dir.”[14]
Bir adam İmam Musa Kazım (a.s)’a: “Neden Emir’ul-Muminin Ali (a.s), hükümeti döneminde Fedeğ’i geri almadı?” diye sorduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, hakkımızı bize zulmedenlerden kendimiz almayız; onu Allah alır. Biz, müminlerin velileriyiz; onların yararına hükmeder, onların haklarını onlara zulmedenlerden alır ama kendi hakkımızı (bize zulmedenlerden) almayız.”[15]
İmamlardan şöyle buyurdukları naklolunmuştur:
“Bizlere ziynet olunuz; utanç esilesi ve leke olmayınız. (Bilin ki,) Allah’la yaratıkları arasında akrabalık bağı yoktur. Bilin ki, kim birini imam edinirse, onun yaptığı ameli yapmalıdır. Bizimle birlikte ateşten bir kurtuluş belgesi yoktur; bizim (onu kurtarmak için) Allah’a bir hüccet ve delilimiz de yoktur. O halde bize karşı isyan etmekten ve bizim hakkımızda guluv etmekten (aşırı gitmekten) sakınınız... Allah’a and olsun ki, gulat (haddi aşan ve taşkınlıkta bulunanlar), Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve müşriklerden daha kötüdürler. Guluv eden kimse bize dönerse, onu kabul etmeyiz... Ama eğer (bizim hakkımızda) kusur eden birisi bize dönerse, onu kabul ederiz; çünkü kusur eden kimse, öğrendiğinde amel etmeye çalışır.”[16]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“Mümin, kendisinde üç haslet olmadıkça mümin olmaz: Rabbinden bir sünnet, Peygamberinden bir sünnet ve İmamından bir sünnet. Rabbinden olan sünnet, sırrı gizlemektir; Peygamberinden olan sünnet, halkla iyi geçinmektir; İmamından olan sünnet ise sıkıntı ve zorluklarda sabırlı olmaktır.”[17]
Deylemî diyor ki:
“Resulullah (s.a.a), her gün yetmiş defa Allah’tan mağfiret dileyerek şöyle derdi:
“Esteğfirullahe rebbi ve etubu ileyh.”
“Rabbimden mağfiret diliyor ve O’na dönüyorum.”
Böylece Resulullah (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’i ve değerli ashabı da Allah-u Teala’nın: “Rabbinizden mağfiret dileyin ve O’na dönün” sözünden dolayı mağfiret dileyip O’na doğru tövbe ediyorlardı.[18]
Zeyd bin Şeham diyor ki:
İmam Sadık (a.s)’a: “Acaba babalarından Şaban ayını oruç tutan biri var mıydı?” diye sorduğumda buyurdular ki:
“Evet, babalarım o ayı oruç tutuyorlardı, ben de o ayı oruç tutuyorum ve şialarıma da o ayın orucunu tutmalarını tavsiye ediyorum.”[19]
İmam Sadık (a.s), babasının şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
“Bizler, çocuklarımız beş yaşında olduklarında onlara namaz kılmayı emrediyoruz; sizler de çocuklarınıza yedi yaşında olduklarında namaz kılmayı emrediniz. Biz çocuklarımıza yedi yaşında olduklarında, edebildikleri kadar gündüzün orucundan oruç tutmalarını emrediyoruz; sizler de çocuklarınız dokuz yaşında olduklarında, güçleri yettiği kadar gündüzün orucundan oruç tutmalarını, susuzluk galip geldiğinde ise iftar etmelerini emrediniz.”[20]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Ey Eba Harun! Biz çocuklarımızı namaza emrettiğimiz gibi, Hz. Fatıma (a.s)’ın tespihine (zikrine) de emrediyoruz; o halde ona sarıl. Zira ona sarılan (o zikri sürekli söyleyen) kimse, bedbaht ve şakî olmaz.”[21]
Ravi diyor ki:
İmam Rıza (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum:
“Biz Ehl-i Beyt, uyumak istediğimizde on[22] amel yaparız:
1) Abdest alırız.
2) Sağ kol üzerine yatarız.
3) Otuz üç defa “Subhanellah” deriz.
4) Otuz üç defa “el-hamdulillah” deriz.
5) Otuz dört defa “Allah-u Ekber” deriz.
6) Yüzümüzü kıbleye çeviririz.
7) Hamd suresini okuruz.
8) Ayet’el- Kürsüyü tilavet ederiz.
9) “Şehidellahu innehu lâ ilahe illellah”[23] ayetini sonuna kadar okuruz...
O halde kim böyle yaparsa, payını o geceden almış olur.”[24]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Maişet (rızk) elde etmede tembellik ve gevşeklik yapmayın. Zira babalarımız, maişet peşice koşup onu elde etmeye çalışıyorlardı.[25]
İmam Musa Kazım (a.s) buyurmuştur ki:
“... Resulullah (s.a.a), Emir’ul-Muminin (a.s) ve babalarımın hepsi, elleriyle çalışmışlardır. Çalışmak, peygamberlerin, resullerin, vasilerin ve salihlerin amellerindendir.[26]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz Ehl-i Beyt, misafirlerimizi çalıştırmayız.”[27]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz, yemek (ihsan) vermeye, yabancı insanlara bağışta bulunmaya, halk yattığında ise namaz kılmaya emrolunmuş bir Ehl-i Beyt’iz.”[28]
İmam Hüseyin (a.s) bir konuşmasında Allah’a şöyle arz ediyor:
“Allah’ım, sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan gerçekleşen kıyam, saltanat ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, beldelerinde işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve İslam’ın farzlarına, Resulullah’ın sünnet ve hükümlerine amel olunması içindir...”[29]
Şair Ferazdak, İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) hakkındaki söylediği şiirinden dolayı hükümet tarafından hapse atıldı. Serbest bırakıldığında İmam (a.s) on bin dirhem ona gönderdi. Ama o: “Ben şiirleri Allah için söyledim” diyerek hediyeyi geri çevirdi. İmam (a.s) onun bu davranışına karşı buyurdular ki:
“Allah-u Teala, senin hâl ve hareketlerini görüp takdir etmiştir... Fakat biz Ehl-i Beyt, bir şey hediye ettiğimizde artık onu geri almayız.”[31]
İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz, Resulullah (s.a.a)’in, kızlarının, hanımlarının ve âilesinin mihriyedeki sünnet ve adetlerinden öteye geçmeyiz. Peygamber (s.a.a)’in mihriyedeki sünneti dört yüz seksen (dirhem) tutarında olan12 Evkiye idi.”[32]
Ravi diyor ki:
Sindi bin Şahik, İmam Musa Kazım (a.s)’a: “Sizi kefenlemek için bana müsaade etmenizi istiyorum” (yani bırakırsanız sizin kefen masraflarınızı ben üstlenirim) dediğinde, İmam (a.s) buyurdular ki:
“Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, hac masraflarımız, kadınlarımızın mihriyeleri ve kefenlerimiz, bizim tertemiz ve pâk olan mallarımızdandır.”[33]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Bizden bir İmam öldüğünde, kendisi gibi alim olan, kendisi gibi amel eden ve kendisinin davet ettiği şeyin aynısına davet eden bir kimseyi mutlaka kendi yerine bırakır.”[34]
İmam Sadık (a.s) bir hadiste buyurmuşlardır ki:
“Allah’a and olsun ki biz, konuştuğumuzda konuşmanızı, sustuğumuzda ise susmanızı seviyoruz. Allah Teala, bizim emrimize muhalefet etmede hiçbir kimse için bir hayır karar kılmamıştır (her hayır biz Ehl-i Beyt’in emrine uymaktadır).”[35]
Ebu Besir diyor ki:
İmam Sadık (a.s)’a: “Sana feda olayım, Kâim (Hz. Mehdi -a.s-) ne zaman zuhur edecektir?” diye sorduğumda buyurdular ki:
“Ya Eba Muhammed! Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, vakit belirlemeyiz; zira Resulullah (s.a.a) buyurmuşlardır ki: “Vakit belirleyen kimseler, yalan söylemişlerdir.”[36]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, sadaka bize helal değildir. Biz, abdesti kamil almaya emrolunmuşuz.”[37]
Hz. Ali (a.s) bir hadiste şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki insanlar, takvadan daha önemli bir şeye emredilmemişlerdir; zira takva, biz Ehl-i Beyt’in tavsiye ettiği bir şeydir.”[38]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kim ölüm anında güzel vasiyet etmezse, bu onun mürüvvet ve aklının noksanlığına delalet eder.”
Sonra buyurdular ki:
“Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s)’a, o da İmam Hasan (a.s)’a, o da İmam Hüseyin (a.s)’a, o da imam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’a... vasiyet ettiler.”[39]
İmam Sadık (a.s)’ın yanında humma hakkında konuştuklarında buyurdular ki:
“Biz Ehl-i Beyt, hummayı (sıtmayı-ateşi) soğuk su üzerimize dökmek ve elma yemekle tedavi ediyoruz.”[40]
Muaviye bin Veheb diyor ki:
İmam Sadık (a.s)’a: “Akraba ve arkadaşlarımızdan olan Ehl-i Sünnete karşı nasıl davranmalıyız?” diye sorduğumda buyurdular ki:
“Kendilerine uyduğunuz İmamlarınıza bakın; onlar nasıl davranıyorlarsa siz de öyle davranın. Allah’a and olsun ki, sizin İmamlarınız, onların hastalarını ziyaret ediyor, cenaze merasimlerinde hazır oluyor, onların yararına ve zararına tanıklıkta bulunuyor ve emaneti onlara geri çeviriyorlar.”[41]
Ravi diyor ki:
Hüseyin bin Ali (a.s), Emevi büyüklerinden olan Sa’d bin As’a cenaze namazı kılmaya mecbur olduğunda, namazda ona lanet etti. İmam (a.s)’ın ona lanet ettiğini duyan birisi: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ölülerinize böyle mi namaz kılıyorsunuz?” dediğinde, İmam (a.s): “Bizim, düşmanlarımıza namazımız böyledir” diye cevap verdi.[42]
1- İsbat’ul- Hudat, Şeyh Hürr-i Amili, Dar’ul- Kutub’ul- İslamiyye.
2- İrşad’ul- Kulub, Deylemî.
3- İhtisas, Şeyh Mufid, Camia-i Müderrisin.
4- El-Emalî, Şeyh Mufid, Camia-i Müderrisin.
5- İstibsar, Şeyh Tusî.
6- İkmal’ud- Din, Saduk, Camia-i Müderrisin.
7- Bihar’ul- Envar, Allame Meclisî, Mektebet’ul- İslamiyye.
8- İlel’uş- Şerayi’, Saduk, Mektebet’ud- Daverî, Kum, Bîta.
9- Felâh’us- Sail, Seyyid bin Tavus, Defter-i Tebliğat-i İslami.
10- Kâfî, Kuleyni, İslamiyye.
11- Keşf’ul- Ğumme, İrbilî.
12- Muheccet’ul- Beyza, Feyz-i Kaşani, Camia-i Müderrisin.
13- Mustedrek’ul- Vesail, Mirza Hüseyin Nuri, Âl’ul- Beyt.
14- Mevsuat-u Kelimat’il- İmam Hüseyin (a.s), Pejuheşkede-i Bakır’il- Ulum (a.s).
15- Men La Yahzuruh’ul- Fakih, Saduk.
16- Vesail’uş- Şia, Şeyh Hurr-i Amilî, Mektebet’ul- İslamiyye.
[1] - İsbat’ul- Hudat, C. 7, S. 344, H. 117.
[2] - Bihar, C. 11, S. 62.
[3] - Vesail’uş- Şia, C. 3, S. 357, H. 1.
[4] - Kâfî, C. 6, S. 515, H. 5.
[5] - Vesail’uş- Şia, C. 12, S. 49, H. 1.
[6] - Vesail’uş- Şia, C. 2, S. 919, H. 4.
[7] - Keşf’ul- Ğumme, C. 2, S. 103.
[8] - Vesâil’uş- Şia, C. 8, S. 522, H. 8.
[9] - Vesâil’uş- Şia, C. 18, S. 132, H. 4.
[10] - Vesail’uş- Şia, C. 18, S. 144, H. 45.
[11] - Emalî-yi Mufid, S. 59, H. 4.
[12] - Vesâil’uş- Şia, C. 18, S. 146, H. 52.
[13] - El-İhtisas, S. 241.
[14] - Kâfî, C. 5, S. 47, H. 1.
[15] - İlel’uş- Şerayi’, S. 155, H. 3.
[16] - İsbat’ul- Hudat, C. 7, S. 447, H. 69.
[17] - Tuhaf’ul- Ukul, S. 921, H. 1; Müstedrek’ul- Vesail, C. 2, S. 424, H. 2357.
[18] - İrşad’ul- Kulub, S. 45.
[19] - Vesâil’uş- Şia, C. 7, S. 377, H. 32.
[20] - İstibsar, C. 1, S. 409, H. 6.
[21] - Kâfî, C. 1, S. 343, H. 13.
[22] - Rivayette onuncu amel zikredilmemiştir.
[23] - Âl- İmran/18.
[24] - Felah’us- Sâil, S. 280.
[25] - Men Lâ Yahzuruh’ul- Fakih, C. 3, S. 99, H. 3576.
[26] - Kâfî, C. 5, S. 75, H. 10.
[27] - Kâfî, C. 6, S. 283, H. 2.
[28] - Kâfî, C. 4, S. 50, H. 4.
[29] - Tuhaf’ul- Ukul, S. 481.
[30] - Mevsuat-u Kelimat’il- İmam Hüseyin (a.s), S. 765.
[31] - Keşf’ul- Ğumme, C. 2, S. 80.
[32] - Mevsuat-u Kelimat’il- İmam Hüseyin (a.s), S. 243.
[33] - Vesâil’uş- Şia, C. 2, S. 76, H. 1.
[34] - Bihar, C. 23, S. 41, H. 75.
[35] - Vesâil’uş- Şia, C. 18, S. 91, H. 10.
[36] - İsbat’ul- Hudat, C. 7, S. 86, H. 525.
[37] - Vesâil’uş- Şia, C. 1, S. 343, H. 4.
[38] - A. K. C. 12, S. 155.
[39] - Men Lâ Yahzuruh’ul- Fakih, C. 4, S. 138, H. 6416.
[40] - Vesâil’uş- Şia, C. 17, S. 126, H. 3.
[41] - A. K. C. 8, S. 399, H. 3.
[42] - Mevsuat-u Kelimat’il- İmam Hüseyin (a.s), S. 689.