Created by DPE, Copyright IRIS 2005

 

 

 

 

Alevi'den
Gerçek Öyküler  1

 

 

 

 

Ali iRfAN

 

 

 

 

VELAYET Yayın No: 15

Çocuk Serİsİ: 1

 

 

İrtibat

Velayet Yayıncılık Havuzlubahçe Mah.

Bahçelievler Cad. 41/A (Anafartalar Lisesi

Karşısı) Seyhan i ADANA

Tlf.: 0322.359 82 04

GSM      : 0535.668 62 20

DİZGİ   MİZANPAJ MOZAİK REKLAM

Tlf.: 0322.363 39 72 KAPAK: VELAYET

TİRAJ        : 5000

BASKı        : İMAJ OFSET

Cemal Gürsel Cad. No: 34/A

Tlf.: 0322.3634259 ADANA

 

 

 

 

Created by DPE, Copyright IRIS 2005
 

 

 

 

 

 


SUNU

 

Manevi duyguların, ilahi ve insani değerlerin gün be gün zayıflamaya yüz tuttuğu toplumumuzda; özellikle geleceği­miz, ülkemizin yarınlarının garantisi çocuklarımız, yeni umutlarımız gençlerimizin asli gerçeklerinden, manevi duygularından, ilahi ve insani değerlerinden koparılması, ülkemiz ve yüce inançlarımıza en korkunç yok edici bir darbedir.

Bu darbenin, insanlarımıza uygulanmak istenilen bu kö­tü oyununun önünü almak; ancak ülke ve insanlarımızın bütünlüğünü, birliğini koruma ve manevi duygularımızın, ilahi, insani değerlerimizin geliştirilmesi, sahiplenilmesiyle gerçekleşir.

Ülkemizin toplumsal yapısını oluşturan en güzel, yüce

nakışlarından biri olan Alevilerin inanç temellerini oluştu­ran gerçek, ilmi, saptırmalardan korunmuş tarihi ahlaki, dini bilgileri insanlarımıza, özellikle de yarınlarımızın ga­rantisi, yeni neslimiz, pırıl pırıl, saf, temiz çocuklarımıza sunmak bizler için kutsal bir sorumluluktur.

Bu uğurda öncelikle, özlerinden, asli değerlerinden koparılmaya çalışılan; yoğun sinsi oyunlarla yuzyuze olan Alevi toplumunun asli temellerini; Alevinin "Alevi" adıyla anılmasının köklerini, kaynaklarını en doğru, asli bilgilerle gözler önüne sermeye çalışacağız.

Bizler; ülkemizi, bu ülkede yaşayan ve ülkenin ayrılmaz parçası olan toplumumuzu, tüm ülke insanlarımızı, özellik­le de tertemiz, pırıl pırıl çocuklarımızı canımızdan çok sev­mekteyiz. Bu ülkenin sevgi ülkesi, tüm insanlarımızın sev­gi insanı olması; ülke ve insanlarımızın birliğinin ve bütün­lüğünün sevgiyle yoğrularak çelikleşmesini diliyoruz. Ma­nevi duygularımız, ilahi değerlerimiz, inançlarımız bu çelik­leşmeye verilecek pak, kutsal sudur .

Sevgi çiçekleri çocuklarımızın, bu kutsal suyla sulanma­sı onların hep taze, canlı, güzel kalmasını sağlayacak; bu suyun açtığı yolda yürüyen insanlar, meleklerin secde etti­ği yüce insanlık makamına ulaşabilecektir.

Elinizdeki bu küçük kitap serisinin Hakk'ın yardımıyla bu kutsal suyun damlaları olmasını ümid ediyoruz.

Bu kitap serisi çocuklarımızın başucu kitabı, inanç arka­daşları olacağı gibi; tüm gençlerin, büyüklerin, her insanın çok önemli yararlar elde edeceği kaynak olacağına da ina­nıyoruz.

Yüce Yaratıcı yardımcımız, insanlık önderi peygamberi­miz ve onun pak Ehl-i Beyt'i yoldaşımız olsun!

Ali iRfAN

 

 

 

 

 

 

 

 

Created by DPE, Copyright IRIS 2005

ÖYKÜLERiMİZ

 

1- AL-i ABA (EHL-i BEYT)

      

2- GADiR HUM

 

3- ASİL iKi ÇOCUK        

 

 

 

__________________________________________

 

 

 

 

 

Ali- i  Aba  (Ehl-i Beyt)

Önce sizlere öykümüzün konusunu içeren hadisin ravisini tanatalım.

Gerçi bu hadis birçok kişi tarafından ayna veya bazıfarklı sözcüklerle nakle­dilmiştir. Ama biz Cabir ibn-i Abdullah Ensari'l"lin rivayetini tercih ediyor, öy­kümüzü onun naklediş tarzıyla kaleme alıyoruz.

Cabir ibn-i Abdullah Ensari, Pey­gamberimizin yakın dostlarından idi. Ehl-i Beyt'in de yakın dostlarındandı. Hz. AIi'yi (o) çok seven tabisiydi. Za­manan sadık Alevilerindendi.

O, Peygamber Efendimiz (s) ve imam AIi'nin {aL evlerine gider, gelir.

Onlardan birçok faydalı şeyler öğrenir­di. islam'ın başlangıcında birçok sava­şa katılmış, Hz. Hüseyin'i (a) Kerbe­la'da ilk ziyaret eden kişi olmuştur.

Peygamberimiz (s) bir gün ona: "Ey Cabir! senin ömrün benim adaşım olan evlatlarından Muhammed Bagır'ı (a) görecek kadar uzun olacak. Onu gör­düğünde benim selamımı ona ulaştır." buyurmuştu.

Cabir beşinci imamımız olan Hz. Mu­hammed Bagır'ın (a) zamanına kadar yaşamış ve Allahresulü'nün selamını ona ulaştırmış ve beşinci imamımız Hz. Muhammed Bagır'da (a): "Ey Cabir, sa­na şefaat edeceğim." buyurmuştur.

Evet, şimdi de öykümüze konu olan hadisle ilgili küçük bir açıklama yapa­lım. Bu hadis "Kisa Hadisi" diye bilinen, sünniler içerisinde de meşhur ve birçok sünni ravi tarafından da naklolunmuş, bütün müslümanlar tarafından da ka­bul edilen, biz alevilerin çok sevdiği ve büyüklerimizin sık sık zikrettikleri bir hadistir. Hadisin ismini aldığı "kisa" bildiğimiz, eskiden palto gibi giyilen, yünden, uzun ve genişçe olan "aba" denilen giysidir.

Şimdi öykümüze geçebiliriz. Cabir ibn .. i Abdullah Ensari şöyle anlatıyor:

Bir gün imamet ve velayet ailesi Hz.

Ali ibn-i Ebu Talib'in (a) evine gitmiştim. "Kisa Hadisi" diye meşhur bu hadis-i şerifi, Allahresulü Hz. Muhammed'in (s) biricik kızı Hz. Fatıma'tüz .. Zehra'nın (s.a) dilinden işittim.

Hz. Fatıma'tüz .. Zehra (s.a) buyurdu:

Bir gün aziz babam Allahresulü (s) evimize gelerek bizlere şeref verdi ve buyurdular:

.. Esselamu aleyki ya Fatıma! (Selam sana ey Fatıma!)

Ben de selamını aldım:

.. Aleyke's selam (sana da selam) aziz babacığım.

Babam, buyurdu:

.. Kızım, Fatıma'm, ben vücudumda bir zayıflık, rahatsızlık hissediyorum.

Dedim ki:

- Babacığım, Allah sizden rahatsızlı­ğı uzaklaştırsın, size sıhhat versin.

Daha sonra babam buyurdu:

- Kızım, Fatıma'm o Yemen abasını (kisa) getir de üzerime alayım.

Hz. Fatıma'tüz Zehra (s.a) buyurdu:

"Ben aceleyle abayı getirdim, babama giydirip onun yanında durdum. Ayın ondördü gibi parlayan mübarek yüzü­nü seyrediyordum. Aniden kapı açıldı. Canım evladım imam Hasan (a) eve geldi. Bana seslenerek:

- Es selamu aleyki eyannem! Ben cevap olarak:

- Es selamu aleyke ey evladım, gö­zümün ıŞığı, kalbimin meyvesi, dedim.

Oğlum imam Hasan (a):

- Anneciğim, burnuma temiz ve çok hoş bir koku geliyor. Sanki temiz ve çok hoş kokulu dedemin, Allahresulü'nün (s), kokusunu alıyorum. Ben:

- Evet yavru m, deden Resulullah (s) burada. Yalnız biraz rahatsız; üzerine aba örtündü, dinleniyor.

Oğlum Hasan (a) yaklaşarak:

- Es selamu aleyke ey dedeciğim, Ey Resullah acaba izin verecek misiniz, abanın altına gireyim ve sizinle olayım.

Babam, Allahresulü (s) buyurdular:

- Aleyke's selam evladım, ey havu­zumun sahibi. Elbette izin veriyorum, gel ve benimle ol.

Hz. Zehra (s.a) devam ederek: Oğ­lum imam Hasan (a) abanın altına gir­di ve dedesi Allahresulü'nün (s) yanına oturdu.

Bu esnada canım yavru m imam Hü­seyin (a) kapıda göründü ve bana:

- Es selamu aleyki ey anneciğim, de­di.

Ben de ona:

- Aleyke's selam yavru m, ey gözü­mün nuru, kalbimin meyvesi, dedim.

Oğlum imam Hüseyin'de (a):

- Anneciğim, evimizden temiz ve çok

Created by DPE, Copyright IRIS 2005hoş bir koku geliyor. Yoksa temiz ve çok hoş kokulu dedem Resulullah (s) burada mı?

Dedim ki:

- Evet yavrum, deden Resulullah (s) ve ağabeyin imam Hasan (a) abanın altındalar.

Bunun üzerine oğlum imam Hüse­yin'de (a) yaklaşarak, yüzünü dedesi Resulullah' a (s) çevirip:

- Es selamu aleyke dedeciğim, ey Ai­lahresulü (s)! Acaba bana da izin vere­cek misiniz, abanın altına gireyim ve sizinle birlikte olayım:

Babam Resulullah (s) buyurdular:

- Aleyke's selam evladım. Ey ümme­timin şefaatçısı. Elbette izin veririm, gel ve sende bizimle ol.

Daha sonra Hz. Fatıma'tüz Zehra (sa) buyurdu: "Oğlum, imam Hüse­yin'de (a) abanın altına girdi. Ağabeyi gibi o da dedesinin yanına oturdu. Çok geçmemişti ki imamet burcunun ilki, velayetin parıldayan yıldızı, evlatları- mın babası, müminlerin emiri Hz. imam Ali ibn-i Ebu Talib kapıdan içeri girdi ve bana seslendi:

- Es - selam aleyki ya Allahresulü'nün kızı! Hemen, Hz. imam AIi'ye  cevap verdim:

- Aleyke's selam ey Hasan'ın babası.

Hz. imam Ali  buyurdular:

- Ya Fatıma, senden ve evin içinden çok hoş, gü­zel kokular gelmekte. Bu koku pak ve güzel kokulu kardeşim, amcamın oğlu, Allahresulu Hz. Muham­med'in (s) kokusu mu? Cevap verdim:

- Evet, babam Resulullah (s) burada.

Hasan ve Hüseyin (a) ile birlikte aba­nın içerisinde oturuyor.

O an Hz. Ali (a) onların yanına gele­rek Allahresulü'ne (s) şöyle seslendi:

Created by DPE, Copyright IRIS 2005- Es selamu aleyke ya Resulullah, acaba izin verecek misiniz, ben de abanın altına gireyim ve sizinle birlikte olayım.

Babam, Resulullah (s) ona cevap ve­rerek buyurdular:

- Aleyke's selam ey kardeşim, ey halifem, ey vasim, ey bayrağımın sa­hibi. Elbette izin veriyorum, gel ve bi­zimle ol.

Fatıma'tüz - Zehra (sa) buyurdular:

"Hz. Ali'de (a) abanın altına girdi, ba­bam ve evlatlarımızın yanına oturdu. Ben de onlara bakıyordum. Babam, beyim ve evlatlarım aba altında topla­nıp oturmuşlardı. Bu toplanmanın özel bir anlamı vardı ve bu topluluk içinde benim yerim boş idi. Ben de abanın yanına yaklaştım:

- Es selamu aleyke ey aziz babam ey Allahresulü (s)! Acaba izin verecek mi­siniz aba altına gireyim ve sizinle ola­yım, dedim.

Babam, buyurdular:

- Aleyki's selam canım kızım, vücu­dumun parçası. Evet sana da izin veri­yorum sen de bizim aramıza katıl, bi­zimle ol.

Beş can hepimiz aba içinde toplan­mıştık. O an babam Resulullah (s) aba­nın iki tarafından tutup sağ eliyle gök­yüzünü işaret ederek:

- Ya Rabbim! Biliyorsun, bunlar be­nim Ehl-i Beytim, benim yakınlarım, et­leri benim etim, canları benim canım. Bunların mutlulukları benim mutlulu­ğum. Üzüntüleri benim üzüntüm. Her kim bunlarla savaşırsa ben de onunla savaşırım. Her kim bunlarla barışır ise ben de onunla barışırım. Bunların düş­manı benim düşmanım, dostları benim dostlarımdır.

'Ya Rabbim! bilısyorsun bunlar ben­dendir benım yolumdadırlar!", ben de onlardanım  dedikten sonra Yüce AllahinUyan (c,c} bizim paklığımızı diledi ve buyurdular:

~ Ya Rabbim! Benim ve bunların üzerine solavatırllp bereketini, rahmetini, affinı ve rızanı gönder ve üzerimiz­den eksik etme. Bürun pislik ve kötü­lükleri bizlerden uzak tut. Bunları her bakımdan pak eyle.

Hz. Fatirna’tüz   Zehra (S.A) daha sonra şöyle buyurdular:

'SYüce Aliah Tebarak ve Teala bizim aba altında toplanmamızdan hoşIan­dı, peygamberinin duasını kabul etti ilahi alemde meleklerine buyurdu:

- Ey meleklerim! Biliniz ki ben kuvvetli gökleri düz ve yayılmış yeri, par­layan ayı ışıldayan güneşi hareket halinde olan dünyayı doyurucu ekinleri bu aba aitında oturan beş kişinin muhabbeti hatırına yarattım.

Bu esnada Cebrail  Allah-u Teala’nın huzuruna arz etti:

- Ya Rabbi! Senin her şeyi onların muhabbeti hatırına yarattığın o aba altında toplananlar kimlerdir?

Yüce Allah (e.e) buyurdu:

- Onlar, Peygamber ve Ehl-i Beyt'i; risalet madenidirler. Onlar, Fatıma, Fa­tıma'nın babası, Fatıma'nın eşi ve ev­latlarıdır.

Daha sonra vahiy meleği Cebrail:

- Ya Rabbim! Bana izin verir misin onların yanına gideyim ve onların al­tıncısı olayım.

Yüce Allah (c.e) Cebrail'i n bu arzusu­nu kabul ederek: " Evet, sana da izin verdim." diye buyurdu.

Cebrail yeryüzüne indi ve AI-i Aba'ya yaklaşarak:

- Es selamu aleyke ya Resulullah!

Created by DPE, Copyright IRIS 2005Yüce Allah (e.e.) sana selam, selamet, esenlikler gönderdi ve ikramda bulu­narak buyurdu: "izzet ve celalime and olsun ki, bu bina olmuş kuwetli gökle­ri, yayılmış yeri, aydınlık veren ayı, panldayan güneşi, dönen dünyayı ve do­yurucu ekinleri siz beş can AI-i Aba'nın muhabbeti hatırına yarattım."

Ve Yüce Allah (c. c.) bana izin verdi; si­zin yanınıza geleyim ve sizin altıncınız olayım. Acaba bana izin verecek misiniz abanın altına gireyim, sizlerle olayım. Allahresulu (s) Cebrail'e cevap ola­rak buyurdu:

- Aleyhe's selam ey Emin! Evet, sana da izin veriyorum, gel, bizimle ol. Cebrail de abanın altına girdi ve Ai­lahresulü'ne (s) şöyle dedi:

- Ya Resulullah! Yüce Allah (e.c.) sa­na vahiy gönderdi. Buyurdu ki: "Sizler­den her türlü kusur ve kiri uzak tutma­yı diliyor."

Cebrail, bu sözlerinin hemen ardın­dan;

"Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden kiri uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı diler."

Ayetini bildirdi.;

Kur'ôn-ı Kerim, Ahzab Suresi 33.

Peygamber Efendimiz (s)

buyurmuştur:

"Sizlere iki değerli ağır emanet bırakıyorum; onlara sarıldıkca asla sapıklığa düşmezsiniz.

Onlardan biri Allah’ın Kitabı; Ku’an diğeri ise benim Ehl-i Beyt’imdir.

Bakalım onlara                    

 

GADİR HUM

Hayırdır inşallah! Bu bağırıp çağır­malar nedendir? Neden halk o tarafa bu tarafa koşuşup durmakta?

Her halde bütün bunlar Peygamber Efendimiz HZ.Muhammed'in (s), Medi­ne'den Mekke'ye gideceğinden dola­yıydı. Peygamber efendimiz son defa Allah'ın evi Kabe'yi ziyaret etmek isti­yor.

Halk, aceleyle kervana yetişmeye çalışıyordu. insanların tek arzusu reh­berleri ile Kabe'yi ziyaret etmekti.

Bu amaçla toplanan insanlar büyük bir sevinci paylaşıyordu.

Peygamberimiz (s) sade ve temiz bir elbiseyle kervanın önünde ilerliyor, bü­tün halk onun peşi sıra yürüyordu.

Yolları aşıp çöle vardılar ve çölde uzun süre ilerlediler. Sonunda "Ebvö" adıyla anılan bir yere vardılar.

GADIR HUM Mekke insanlarla dolmuş, herkes be­yaz elbiseler giymiş, "Allahu Ekber" di­ye haykırıyor ve Rab'lerine dualar edi­yorlardı.

Bu manzara karşısında Peygamber (s) çok mutlu oldu. Allah'ın unutulduğu putlara tapılan eski günleri hatırladı. Şimdi ise puta tapan o insanları müs­lüman olarak görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Artık cahil değillerdi. iyiyi ve kötüyü anlıyor, biliyorlardı. Birden herkes sustu. Resulullah (s) konuşma yapacaktı.

Peygamber (s) Kabe'nin örtüsünü tutarak konuşmaya, halka nasihat vermeye başladı: "Ey insanlar, birbiri­nizle kardeş olunuz. Birbirinize karşı merhametli olun ve birbirinizle iyi geçi­nin. Kimseye zulmetmeyin. O gün ge­lecek ve Allah (c.c) iyi insanlara müka­fat olarak onları cennetine sokacak-

Tir…

Peygamber (s) konuşmasını bitirmiş­ti. Şimdi bütün müslümanlar Allah'ın evini ziyaret etmiş ve kendi şehirlerine doğru yola koyuluyorlardl. ..

Peygamber (s) halkın önünde ve halk Peygamberin (s) peşinden yavaş yavaş Mekke'den uzaklaşıyorlardı. Derken "Cuhfeu adı verilen bir bölgeye gelindi. Burada kızgın çöl kumu ve birkaç ağaçtan başka hiçbir şey yoktu.

Herkes kendince düşünceya dalmış. Peygamber Efendimiz iseı burada çok önemli bir işi düşünüyordu. Yakın bir zaman sonra dünyadano insanlar arasından ayrılacağını biliyordu, Bu yüzden kendisinden sonra kimin müs lümalara rehberlik edeceğini düşünü­yordu. Bu düşünceye dalmış bir şe­kilde Alled,Utem kendisine emir gelmesi­ni bekliyordu.

Bilinen bir gerçektir ki onun yerine geçecek kişiu bütün insanlardan iyiu bil~ gm, merhametli ve daha takvali; Al lah insanların en yakını olmalı; maz lumun hakkınizalimden almali AnahUm emirlerini eksiksiz yerine getirmelidir.

Hava oldukça sıcakti, müslümanlar bu hal içerisinde IIGodir Hum" denilen bir gölete kadar ilerledilei"o

Peygamber Efendimiz (s) derin bir düşünceye dalmıştı, Allah tarafından bir emir verilecekmiş gibiydi, Etrafında bulunanlar, ansızın gözlerini kapadığı­nı, yüzünün ateş gibi kıpkırmızı oldu­ğunu ve alnından terler dökülmeye başladığını gördüler. Resulullah (s) kı­sık bir sesle kendi kendine konuşmaya başladı. Yavaş yavaş sesi yükselmeye başladı. Yakınında bulunanlar sesini rahatça işitebiliyordu. O, Allah'ın ken­disine buyurduğu emri tekrar ediyor­du. Allah'ın emri şöyle idi: nEy pey­gamber! Sana verdiğim her bir emri halka bildir ve hiç kimseden korkma; zira seni ben koruyorum, Etrafı halkın bağrışmalarıyla dol­muştu, herkes bir diğerine, "Ne oldu, bir olay mı var? Burada ne yapaca­ğız?" diye soruyordu, Ah! Hava da ne kadar sıcak, Bazıları: "Acaba Allah tarafından Peygambere bir emir mi geldi?" diye soruyordu. "Allahu Ekber, Allahu Ekber!..." " ... Kad Kametu' s-salat!..."

Namaz vakti gelmişti. Gadir Hum et­rafında birkaç ağaç vardı. Birkaç kişi bu ağaçların altını temizledi. Peygamber (s) halkın önüne geçti. Halk da Pey­gamberin (s) arkasında saf tutup bu birkaç ağacın gölgesinde öğle namazı­na durdu. Namaz kılındı, herkes Peygamberin (s) etrafını sardı. Birkaç kişi de devele­rin eyerlerinden yüksekçe bir minber hazırladı.

Peygamber (s) minbere çıkıp kalplere yer eden sesiyle şöyle buyurdu: "Ey müslümanlar! Hamd yalnız Allah'a mahsustur. Yalnız ona iman eder ve yalnız ondan yardım dileriz. Allah'ın is­tediği gibi kulolmak ve kötü iş işleme­mek için gayret edelim. Ben şehadet ederim ki Allah birdir, ondan başka ilah  yoktur. Muhammed, onun kulu ve re­suıüdür. Ey halk! sizlerden soruyorum:

"Ben nasıl peygamberlik yaptım? Aca­ba peygamberlik görevimi iyi bir şekil­de yerine getirdim mi?

Herkes hep bir ağızdan yüksek sesle cevap verdi: "Evet, bizler senin sözleri­ni kabul ediyoruz. Allah sana iyi müka­fatlar versin." Peygamber ikinci kez:

"0 halde beni dikkatle dinleyin ve bakınız sizlere ne söyleyeceğim. Ben kısa bir süre sonra aranızdan ayrılaca­ğım ve sizin aranızda iki değerli şey bı­rakıyorum, bakalım sizler onlara nasıl davranacaksınız?"

Halk, Hz.Peygamberin (s) dünyadan ayrılacağı haberine çok üzüldü. Hü­zün dolu bir sessizlik her yanı kapla­mıştı. Aniden halkın arasından biri ayağa kalkarak feryat ile sordu: "Ey Peygamber, bahsettiğin o iki şey ne­dir?"

Peygamber (s) buyurdu: "Biliyor mu sunuz, bu iki şey nedir: Birisi Allah'ın ki­tabı Kur'an'dır. Diğeri de Ehl-i Beyt'im." Ben bu iki değerli şeyi sizlere ısrarla öğüttüyorum. Eğer haktan sapmamak, ayrılığa düşmemek istiyorsanız onlar­dan ayrılmayın ve onlara sımsıkı tutu­nun. Onların ardından gidin, onların iz­leyicileri olun."

Bunun üzerine halktan "Allahu Ek­ber!" nidaları yükselmeye başladı. Da­ha sonra Hz.Peygamber (s) etrafına bakınıyor, kalabalığın içinden birini arı­yordu. Hz. Peygamber (s) halkın ara­sında AIi'yi (a) gördü ve minberin üze­rinden ona buyurdu: "Ey Ali! bulundu­ğun yerden kalk ve benim yanıma gel. Seninle çok önemli işim var." Hz. Ali yerinden kalktı. Peygamber'in (s) yanına varıp durdu.

Peygamber (s) halka seslenerek bu­yurdu: "Ey müslümanlar! Biliniz ki Yüce Allah, AIi'yi benden sonra yerime geçe­cek kişi olarak seçmemi bana üç defa emretti."

Created by DPE, Copyright IRIS 2005Bu arada Hz. Peygamber (s) herkesin çok iyi bir şekilde görebilmesi için Hz.AIi'nin elini tutup kaldır­dı. Sonra halka buyurdu: "Ey müslümanlar! Ben ki­min mevlasıysam Ali'de onun mevlasıdır. O benden sonra rehber ve sizlerin önderidir. Ben her kimin re beriysem Ali'de onun rehberidir.

Ya Rabbim! Her kim Ali'yi aziz ve de­ğerli bilirse sen de onu aziz ve değerli kıL. Her kim Ali'ye yardım ederse sen de ona yardım et ve her kim Ali'ye dü­şmanlık ederse sen de ona düşmanlık et."

Kısa bir süre sonra Peygamber (s) başını gökyüzüne doğru çevirdi ve mutluluk içinde haykırdı: "Allahu Ek­ber! Allahu Ekber! Din tamamlandı ve Allah bizlere nimetini lütfettL"

Hz. Peygamber'in (s) sözleri tamam olmuştu: Minberden aşağı indi. Halk sevinç içerisinde bağrışıyordu. Grup grup Hz. Ali'nin (a) yanına gelerek onun elini tutuyordu ve onu tebrik edi­yorlardı.

O günden bu güne her yıl Hz. Ali'nin (a) gerçek aşıkları ve izleyicileri bu gü­nü bu münasebetle kutlamaktadır. Bu mübarek gün, Alevilerin en önemli bayramlarındandır. Bu bayrama "Ga­dir Hum veya Velayet Bayramı" denir. Peygamber Efendimiz buyurmuştur:

"Ben ilmin şehriyim AWde kapısı. Ali Hak iledir; HakI da Ali iledir.

Her kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölüp; ağaçlarını Rabbimin diktiği Cennet e girmek istiyorsa benden sonra Alilnin velayetini kabul etsin ve Ehl-i Beyfimin yolundan gitsin.

 

 

 

 

 

 

Asil İki Çocuk

Güzel ve bembeyaz sakalıyla nice yılları arkasında bıraktığı belliydi. sırtı "r" harfini andırır biçimde bükülmüş ihtiyarın gözlerini uzun kirpikieri göl­geliyordu.

ihtiyar, elindeki bastonunun da yar­dımıyla ağır adımlarla yürüyor, bir yandan da Rabbine şükür dolu dualar mırıldanıyordu.

Yaşlı adam bir süre sonra oyun oy­nayan bir grup çocuğun bulunduğu yere geldi. Çocukların neşe içindeki çığlıklarını duymak, onları seyre dal­mak ona mutluluk veriyordu. ihtiyarın temiz kalbi bu çocukların masumiyeti karşısında huzur buluyordu.

Çocuklar ona selam verdiler. O da onların selamını alarak: "Allah hepini­zi korusun." dedi. Daha sonra yakında akmakta olan suyun kenarına vardı.

 

Created by DPE, Copyright IRIS 2005Bastonunu yere bırakarak her iki elini dizlerine dayayıp yavaşça suyun kena­rında oturdu.

Yaşlı adam bir süre akan suyun ruh­ları okşayan sesine kulak verdi. Kendi ömrünün de bu akan su gibi geçip git tiğini düşündü. Kendi kendine: "Ömrü­nün kıymetini bilen, onu hayır ve takva üzerine geçiren insana ne mutlu!" diye geçirdi içinden.

Yaşlı adamı bu durumda gören ço­cuklar onun birisiyle konuştuğunu zannederek birbirlerine: "Yaşlı adam kimin­le konuşuyor?" diye soruyorlardı. ihtiyar ise önünde akan suyla sohbet ediyor, geçen günlerine üzülüyordu.

Yaşlı adam ellerini suya uzatarak tit­rek sesiyle besmele çekerek abdest al­maya başladı. O sırada onun abdest alışını izleyen iki kardeşten büyüğü olan Hasan küçük kardeşi Hüseyin'e kimsenin duymaya­cağı bir sesle:

- Kardeşim, bu yaşlı adam bu kadar uzun ömrüne rağmen müslümanın en önemli vazifelerinden biri olan abdesti bile iyi öğrenememiş dedi.

Hüseyin yaşlı adama dikkatle bakl1k­tan sonra şaşkınlıkla:

- Evet, ağabeyciğim yaşlı amca, yanlış abdest almakta. Ona abdesti doğru şe­kilde almayı hatırlatmak bizim görevi­miz. Ama onu incitmeden doğru abdest almayı nasıl gösterebiliriz?" dedi.

Bu iki asil çocuk aralarında ne yapa­caklarını konuştuktan sonra kararlı bir şekilde yaşlı adamın yanına yaklaşıp saygılı ve terbiyeli bir sesle önce büyüğü sonra küçüğü olmak üzere:

- Selam aleyküm dediler. Abdestini henüz almış olan yaşlı adam hafifçe irki­lerek yanına yaklaşmış iki küçük çocuğu fark etti. Sevgi dolu bir sesle:

- Aleyküm selam aziz ve güzel çocuk­lar, Aferin size, her şeyden önce edep ile selam verdiniz. Anlaşılıyor ki sizler bü­yük ve soylu bir ailenin çocuklarısınız.

Hasan: "Amcacığım! izin verir misiniz bir süre vaktinizi almak istiyoruz." Yaşlı adam memnun bir halde:

- Elbette yavrularım, buyurun işiniz nedir?

Hüseyin:

- Amcacığım, ayaktasınız, yorulursu­nuz. Size zahmet vermek istemeyiz, Lüt­fen oturunuz.

Yaşlı adam sevinerek kabul etti. Elin­deki bastonuna yaslanarak yavaşça ye­re oturdu:

- Söyleyin bakayım, sizi dinliyorum. dedi.

Hasan:

- Amcacığım, biz ikimiz kardeşiz. Na­maz vakitleri geldiğinde her ikimiz de abdest alıyor ve namaz kılıyoruz. Siz­den ricamız, izin verirseniz sizin huzuru­nuzda abdest almak istiyoruz. Bakınız, hangimiz daha güzel abdest alıyoruz? Çünkü ben abdest almayı iyi biliyorum.

Hüseyin öne doğru atılarak:

- Amcacığım ben de abdest almayı iyi biliyorum. Lütfen hakem olunuz. Bakınız ben mi yoksa ağabeyim mi daha iyi ab­dest alıyor?

Yaşlı adam bu iki çocuğu çok sevdi.

Onlara:

- Hadi başlayın, bakayım. dedi.

Önce Hasan abdest almaya başladı.

Yaşlı adam bütün dikkatini toplayarak onu izlemeye koyuldu. Birdenbire her şeyi unuttu. Sanki dünyada yalnız Ha­san ve onun abdest alışı vardı. Neden sonra Hasan, abdestini tamamladı.

Yaşlı adam düşünceye dalmıştı. Başı­nı yere doğru eğmişti. aklı karışmış bir haldeydi.

Hasan:

- Amcacığım, nasıl ben iyi abdest al­dımmı?

Yaşlı adam, şaşkınlıkla sakalını sıvaz­layarak Hüseyin'e döndü ve:

- Şimdi de sen başla, bakayım, dedi. Hüseyin abdest almaya başlayınca yaşlı adam aynı şaşkınlıkla onu da sey­retmeye başladı. Hüseyin'in abdest alı­Şı yaşlı adamı öyle derinden etkiliyordu ki gözlerini bir an olsun Hüseyin'den alamıyordu. Derken Hüseyin de abdes­tini tamamladı. Yaşlı adamın karşısına geçip: - Amcacığım, ben mi yoksa ağa be- . yim mi daha güzel abdest aldı?

Yaşlı adam sessizce bir süre iki kar­deşi hayran hayran süzdü. iki kardeş saygılı ve terbiyeli bir şekilde yaşlı ada­mı izliyorlord •. O ise şefkat dolu gözle­rini bu iki çocuğun parıldayan güzel ve nurlu yüzlerine çevirmişti.

iki kardeş aralarında hakemlik yapa­cak bu yaşlı adamın bildireceği sonucu bekliyordu.

Derken hayret verici bir manzarayla karşılaştılar: Yaşlı adamın gözyaşları göz pınarlarından süzülerek sakalın­dan göğsüne doğru akıyordu.

Oysa iki kardeş görevlerini başarıyla yerine getirdiklerinin bilinci içinde say­gıyla onun karşısında dikilmiş duruyor­lardı.

Neden sonra yaşlı adam titrek bir sesle:

- Sevgili yavrularım! Siz her ikiniz de çok doğru ve güzel abdest aldınız. Ya­rlşmanızı da öyle güzel bir şekilde yeri ne getirdiniz ki benim bütün yanlışlarımı düzelttiniz. Meğer ben, bu zamana ka­dar doğru dürüst abdest almayı bilmi­yormuşum! Bunu şuan siz asil çocuklar­dan öğrendim. Allah sizi korusun!

Yaşlı adam bu sözleri öyle bir halde söylüyordu ki sevinç ve heyecandan du­dakları titriyor, boğazı düğümleniyordu. Hayret ve hayranlık içindeydi. içinden, "Ne mutlu bu çocuğun anne ve babası­na ki böyle olgun çocuklara sahipler." diye geçirdi ve:

- Aziz yavrularım, acaba sizlere sora­bilir miyim, kimlerin çocuklarısınız?

Hasan:

- Amcacığım, biz Ali ibn-i Ebu Talib'in oğullarıyıı:.

Hüseyin:

- Peygamber-i Ekrem'in (s) kızı Fatıma da bizim annemizdir.

Created by DPE, Copyright IRIS 2005Yaşlı adam, hıçkırıklar içinde her iki çocuğa sarılarak onları bağrına bastı. insan simasının en güzel yüzlerini, o mert ve soylu insanların alınlarını öpüp  kokladı.

- Şimdi anlıyorum sizlerin bu asaleti­nizin ve olgunluğunuzun kaynağını. Siz­ler o soylu ailenin; Peygamber (s) ailesi­nin çocuklarısınız. Sevgili çocuklar, bir insanın hatalarını düzeltmenin bundan daha güzel yolu var mı acaba?!

 

 

Peygamber Efendimiz buyurmuştur:

"Her kim Hasan ve Hüseyin'i severse bende onları severim, ben her kimi seversem Allah'ta onu sever ve Allah her kimi sevse onu Cennet'e alır. Hasan ve Hüseyin Cennet gençlerinin efendileridir.