Ali iRfAN
VELAYET Yayın
No: 15
Çocuk Serİsİ:
1
İrtibat
Velayet Yayıncılık
Havuzlubahçe Mah.
Bahçelievler Cad. 41/A (Anafartalar
Lisesi
Karşısı) Seyhan i ADANA
Tlf.: 0322.359 82 04
GSM : 0535.668 62 20
DİZGİ MİZANPAJ MOZAİK REKLAM
Tlf.: 0322.363
39 72 KAPAK: VELAYET
TİRAJ : 5000
BASKı :
İMAJ OFSET
Cemal Gürsel Cad. No: 34/A
Tlf.:
0322.3634259 ADANA
SUNU
Manevi duyguların, ilahi ve insani değerlerin gün be
gün zayıflamaya yüz tuttuğu toplumumuzda; özellikle geleceğimiz,
ülkemizin yarınlarının garantisi çocuklarımız, yeni
umutlarımız gençlerimizin asli gerçeklerinden, manevi
duygularından, ilahi ve insani değerlerinden koparılması,
ülkemiz ve yüce inançlarımıza en korkunç yok edici bir darbedir.
Bu darbenin, insanlarımıza uygulanmak istenilen bu kötü
oyununun önünü almak; ancak ülke ve insanlarımızın
bütünlüğünü, birliğini koruma ve manevi
duygularımızın, ilahi, insani değerlerimizin
geliştirilmesi, sahiplenilmesiyle gerçekleşir.
Ülkemizin toplumsal yapısını oluşturan en
güzel, yüce
nakışlarından biri olan Alevilerin inanç
temellerini oluşturan gerçek, ilmi, saptırmalardan korunmuş
tarihi ahlaki, dini bilgileri insanlarımıza, özellikle de
yarınlarımızın garantisi, yeni neslimiz, pırıl
pırıl, saf, temiz çocuklarımıza sunmak bizler için kutsal
bir sorumluluktur.
Bu uğurda öncelikle, özlerinden, asli değerlerinden
koparılmaya çalışılan; yoğun sinsi oyunlarla yuzyuze
olan Alevi toplumunun asli temellerini; Alevinin "Alevi" adıyla
anılmasının köklerini, kaynaklarını en doğru,
asli bilgilerle gözler önüne sermeye çalışacağız.
Bizler; ülkemizi, bu ülkede yaşayan ve ülkenin
ayrılmaz parçası olan toplumumuzu, tüm ülke
insanlarımızı, özellikle de tertemiz, pırıl
pırıl çocuklarımızı canımızdan çok sevmekteyiz.
Bu ülkenin sevgi ülkesi, tüm insanlarımızın sevgi insanı
olması; ülke ve insanlarımızın birliğinin ve bütünlüğünün
sevgiyle yoğrularak çelikleşmesini diliyoruz. Manevi
duygularımız, ilahi değerlerimiz, inançlarımız bu
çelikleşmeye verilecek pak, kutsal sudur .
Sevgi çiçekleri çocuklarımızın, bu kutsal suyla
sulanması onların hep taze, canlı, güzel kalmasını
sağlayacak; bu suyun açtığı yolda yürüyen insanlar,
meleklerin secde ettiği yüce insanlık makamına
ulaşabilecektir.
Elinizdeki bu küçük kitap serisinin Hakk'ın
yardımıyla bu kutsal suyun damlaları olmasını ümid
ediyoruz.
Bu kitap serisi çocuklarımızın başucu
kitabı, inanç arkadaşları olacağı gibi; tüm
gençlerin, büyüklerin, her insanın çok önemli yararlar elde edeceği
kaynak olacağına da inanıyoruz.
Yüce Yaratıcı yardımcımız,
insanlık önderi peygamberimiz ve onun pak Ehl-i Beyt'i
yoldaşımız olsun!
Ali iRfAN
ÖYKÜLERiMİZ
2- GADiR HUM
__________________________________________
Önce sizlere öykümüzün konusunu içeren hadisin ravisini tanatalım.
Gerçi bu hadis birçok kişi tarafından ayna veya bazıfarklı sözcüklerle nakledilmiştir. Ama biz Cabir ibn-i Abdullah Ensari'l"lin rivayetini tercih ediyor, öykümüzü onun naklediş tarzıyla kaleme alıyoruz.
Cabir ibn-i Abdullah Ensari, Peygamberimizin yakın dostlarından idi. Ehl-i Beyt'in de yakın dostlarındandı. Hz. AIi'yi (o) çok seven tabisiydi. Zamanan sadık Alevilerindendi.
O, Peygamber Efendimiz (s) ve imam AIi'nin {aL evlerine gider, gelir.
Onlardan birçok faydalı şeyler öğrenirdi. islam'ın başlangıcında birçok savaşa katılmış, Hz. Hüseyin'i (a) Kerbela'da ilk ziyaret eden kişi olmuştur.
Peygamberimiz (s) bir gün ona: "Ey Cabir! senin ömrün benim adaşım olan evlatlarından Muhammed Bagır'ı (a) görecek kadar uzun olacak. Onu gördüğünde benim selamımı ona ulaştır." buyurmuştu.
Cabir beşinci imamımız olan Hz. Muhammed Bagır'ın (a) zamanına kadar yaşamış ve Allahresulü'nün selamını ona ulaştırmış ve beşinci imamımız Hz. Muhammed Bagır'da (a): "Ey Cabir, sana şefaat edeceğim." buyurmuştur.
Evet, şimdi de öykümüze konu olan hadisle ilgili küçük bir açıklama yapalım. Bu hadis "Kisa Hadisi" diye bilinen, sünniler içerisinde de meşhur ve birçok sünni ravi tarafından da naklolunmuş, bütün müslümanlar tarafından da kabul edilen, biz alevilerin çok sevdiği ve büyüklerimizin sık sık zikrettikleri bir hadistir. Hadisin ismini aldığı "kisa" bildiğimiz, eskiden palto gibi giyilen, yünden, uzun ve genişçe olan "aba" denilen giysidir.
Şimdi öykümüze geçebiliriz. Cabir ibn .. i Abdullah Ensari şöyle anlatıyor:
Bir gün imamet ve velayet ailesi Hz.
Ali ibn-i Ebu Talib'in (a) evine gitmiştim. "Kisa Hadisi" diye meşhur bu hadis-i şerifi, Allahresulü Hz. Muhammed'in (s) biricik kızı Hz. Fatıma'tüz .. Zehra'nın (s.a) dilinden işittim.
Hz. Fatıma'tüz .. Zehra (s.a) buyurdu:
Bir
gün aziz babam Allahresulü
(s) evimize gelerek bizlere şeref verdi ve buyurdular:
.. Esselamu
aleyki ya Fatıma! (Selam sana ey Fatıma!)
Ben de
selamını aldım:
.. Aleyke's selam
(sana da selam) aziz babacığım.
Babam, buyurdu:
..
Kızım, Fatıma'm, ben vücudumda bir zayıflık,
rahatsızlık hissediyorum.
Dedim ki:
-
Babacığım, Allah sizden rahatsızlığı
uzaklaştırsın, size sıhhat versin.
Daha sonra babam
buyurdu:
-
Kızım, Fatıma'm o Yemen abasını (kisa) getir de
üzerime alayım.
Hz.
Fatıma'tüz Zehra (s.a) buyurdu:
"Ben
aceleyle abayı getirdim, babama giydirip onun yanında durdum.
Ayın ondördü gibi parlayan mübarek yüzünü seyrediyordum. Aniden kapı
açıldı. Canım evladım imam Hasan (a) eve geldi. Bana
seslenerek:
- Es selamu
aleyki eyannem! Ben cevap olarak:
- Es selamu
aleyke ey evladım, gözümün ıŞığı, kalbimin
meyvesi, dedim.
Oğlum imam
Hasan (a):
- Anneciğim,
burnuma temiz ve çok hoş bir koku geliyor. Sanki temiz ve çok hoş
kokulu dedemin, Allahresulü'nün (s), kokusunu alıyorum. Ben:
- Evet yavru m, deden Resulullah
(s) burada. Yalnız biraz rahatsız; üzerine aba örtündü, dinleniyor.
Oğlum Hasan
(a) yaklaşarak:
- Es selamu
aleyke ey dedeciğim, Ey Resullah acaba izin verecek misiniz, abanın
altına gireyim ve sizinle olayım.
Babam,
Allahresulü (s) buyurdular:
- Aleyke's selam
evladım, ey havuzumun sahibi. Elbette izin veriyorum, gel ve benimle ol.
Hz. Zehra (s.a)
devam ederek: Oğlum imam Hasan (a) abanın altına girdi ve
dedesi Allahresulü'nün (s) yanına oturdu.
Bu esnada
canım yavru m imam Hüseyin (a) kapıda göründü ve bana:
- Es selamu
aleyki ey anneciğim, dedi.
Ben de ona:
- Aleyke's selam
yavru m, ey gözümün nuru, kalbimin meyvesi, dedim.
Oğlum imam
Hüseyin'de (a):
- Anneciğim,
evimizden temiz ve çok
hoş bir
koku geliyor. Yoksa temiz ve çok hoş kokulu
dedem Resulullah (s) burada mı?
Dedim ki:
- Evet yavrum, deden Resulullah (s) ve ağabeyin imam
Hasan (a) abanın altındalar.
Bunun üzerine
oğlum imam Hüseyin'de (a) yaklaşarak, yüzünü dedesi Resulullah' a
(s) çevirip:
- Es selamu aleyke dedeciğim, ey
Ailahresulü (s)! Acaba bana da izin verecek misiniz, abanın altına
gireyim ve sizinle birlikte olayım:
Babam Resulullah
(s) buyurdular:
- Aleyke's selam
evladım. Ey ümmetimin şefaatçısı. Elbette izin veririm,
gel ve sende bizimle ol.
Daha
sonra Hz. Fatıma'tüz Zehra (sa) buyurdu:
"Oğlum, imam Hüseyin'de (a) abanın altına girdi.
Ağabeyi gibi o da dedesinin yanına oturdu. Çok geçmemişti ki
imamet burcunun ilki, velayetin parıldayan yıldızı,
evlatları- mın babası, müminlerin emiri Hz. imam Ali ibn-i Ebu
Talib kapıdan içeri girdi ve bana seslendi:
- Es - selam
aleyki ya Allahresulü'nün kızı! Hemen, Hz. imam AIi'ye cevap verdim:
- Aleyke's selam
ey Hasan'ın babası.
Hz. imam Ali buyurdular:
- Ya Fatıma,
senden ve evin içinden çok hoş, güzel kokular gelmekte. Bu koku pak ve
güzel kokulu kardeşim, amcamın oğlu, Allahresulu Hz. Muhammed'in
(s) kokusu mu? Cevap verdim:
- Evet, babam
Resulullah (s) burada.
Hasan ve Hüseyin
(a) ile birlikte abanın içerisinde oturuyor.
O an Hz. Ali (a)
onların yanına gelerek Allahresulü'ne (s) şöyle seslendi:
- Es selamu
aleyke ya Resulullah, acaba
izin verecek misiniz, ben de abanın altına gireyim ve sizinle
birlikte olayım.
Babam, Resulullah
(s) ona cevap vererek buyurdular:
- Aleyke's selam
ey kardeşim, ey halifem, ey vasim, ey bayrağımın sahibi.
Elbette izin veriyorum, gel ve bizimle ol.
Fatıma'tüz -
Zehra (sa) buyurdular:
"Hz. Ali'de
(a) abanın altına girdi, babam ve evlatlarımızın
yanına oturdu. Ben de onlara bakıyordum. Babam, beyim ve
evlatlarım aba altında toplanıp oturmuşlardı. Bu
toplanmanın özel bir anlamı vardı ve bu topluluk içinde benim
yerim boş idi. Ben de abanın yanına yaklaştım:
- Es selamu
aleyke ey aziz babam ey Allahresulü (s)! Acaba izin verecek misiniz aba
altına gireyim ve sizinle olayım, dedim.
Babam, buyurdular:
- Aleyki's selam
canım kızım, vücudumun parçası. Evet sana da izin veriyorum
sen de bizim aramıza katıl, bizimle ol.
Beş can
hepimiz aba içinde toplanmıştık. O an babam Resulullah (s) abanın
iki tarafından tutup sağ eliyle gökyüzünü işaret ederek:
- Ya Rabbim! Biliyorsun, bunlar benim Ehl-i Beytim, benim
yakınlarım, etleri benim etim, canları benim canım.
Bunların mutlulukları benim mutluluğum. Üzüntüleri benim
üzüntüm. Her kim bunlarla savaşırsa ben de onunla
savaşırım. Her kim bunlarla barışır ise ben de
onunla barışırım. Bunların düşmanı benim
düşmanım, dostları benim dostlarımdır.
'Ya Rabbim! bilısyorsun bunlar bendendir benım yolumdadırlar!",
ben de onlardanım dedikten sonra Yüce AllahinUyan
(c,c} bizim paklığımızı
diledi ve buyurdular:
~ Ya Rabbim! Benim ve bunların üzerine solavatırllp
bereketini, rahmetini, affinı
ve rızanı gönder ve üzerimizden eksik
etme. Bürun pislik ve kötülükleri bizlerden uzak tut. Bunları her
bakımdan pak eyle.
Hz. Fatirnatüz Zehra (S.A) daha sonra şöyle buyurdular:
'SYüce Aliah
Tebarak ve Teala bizim aba altında toplanmamızdan hoşIandı,
peygamberinin duasını
kabul etti ilahi alemde meleklerine buyurdu:
- Ey meleklerim!
Biliniz ki ben kuvvetli gökleri
düz ve yayılmış
yeri, parlayan ayı ışıldayan
güneşi hareket halinde olan dünyayı
doyurucu ekinleri bu aba aitında
oturan beş kişinin muhabbeti hatırına yarattım.
Bu esnada Cebrail Allah-u Tealanın huzuruna arz etti:
- Ya Rabbi! Senin
her şeyi onların muhabbeti hatırına
yarattığın o aba altında toplananlar kimlerdir?
Yüce Allah (e.e)
buyurdu:
- Onlar, Peygamber ve Ehl-i Beyt'i;
risalet madenidirler. Onlar, Fatıma, Fatıma'nın
babası, Fatıma'nın eşi ve evlatlarıdır.
Daha
sonra vahiy meleği Cebrail:
- Ya Rabbim! Bana izin verir misin onların yanına
gideyim ve onların altıncısı olayım.
Yüce Allah (c.e)
Cebrail'i n bu arzusunu kabul ederek: " Evet, sana da izin verdim."
diye buyurdu.
Cebrail yeryüzüne
indi ve AI-i Aba'ya yaklaşarak:
- Es selamu
aleyke ya Resulullah!
Yüce Allah (e.e.) sana selam,
selamet, esenlikler gönderdi ve ikramda bulunarak buyurdu: "izzet ve celalime and olsun ki, bu bina
olmuş kuwetli gökleri, yayılmış yeri, aydınlık
veren ayı, panldayan güneşi, dönen dünyayı ve doyurucu ekinleri siz beş can AI-i Aba'nın muhabbeti
hatırına yarattım."
Ve Yüce Allah (c. c.) bana izin verdi; sizin
yanınıza geleyim ve sizin altıncınız olayım. Acaba bana izin verecek
misiniz abanın altına gireyim, sizlerle olayım. Allahresulu (s) Cebrail'e cevap
olarak buyurdu:
- Aleyhe's selam
ey Emin! Evet, sana da izin veriyorum, gel, bizimle ol. Cebrail de
abanın altına girdi ve Ailahresulü'ne (s) şöyle dedi:
- Ya Resulullah! Yüce Allah (e.c.) sana vahiy gönderdi.
Buyurdu ki: "Sizlerden her türlü kusur ve kiri uzak tutmayı diliyor."
Cebrail, bu sözlerinin hemen
ardından;
"Ey Ehl-i
Beyt! Allah sizden kiri uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı
diler."
Ayetini bildirdi.;
Kur'ôn-ı Kerim, Ahzab Suresi
33.
Peygamber Efendimiz (s)
buyurmuştur:
"Sizlere iki değerli
ağır emanet
bırakıyorum; onlara sarıldıkca asla
sapıklığa düşmezsiniz.
Onlardan biri
Allahın Kitabı; Kuan diğeri ise benim Ehl-i Beytimdir.
Bakalım onlara
Hayırdır inşallah! Bu bağırıp çağırmalar
nedendir? Neden halk o tarafa bu tarafa koşuşup durmakta?
Her halde bütün
bunlar Peygamber Efendimiz HZ.Muhammed'in (s), Medine'den Mekke'ye
gideceğinden dolayıydı. Peygamber efendimiz son defa
Allah'ın evi Kabe'yi ziyaret etmek istiyor.
Halk, aceleyle
kervana yetişmeye çalışıyordu. insanların tek arzusu
rehberleri ile Kabe'yi ziyaret etmekti.
Bu amaçla
toplanan insanlar büyük bir sevinci paylaşıyordu.
Peygamberimiz (s)
sade ve temiz bir elbiseyle kervanın önünde ilerliyor, bütün halk onun
peşi sıra yürüyordu.
Yolları
aşıp çöle vardılar ve çölde uzun süre ilerlediler. Sonunda
"Ebvö" adıyla anılan bir yere vardılar.
GADIR HUM Mekke insanlarla
dolmuş, herkes beyaz elbiseler giymiş, "Allahu Ekber" diye
haykırıyor ve Rab'lerine dualar ediyorlardı.
Bu manzara
karşısında Peygamber (s) çok mutlu oldu. Allah'ın
unutulduğu putlara tapılan eski günleri hatırladı.
Şimdi ise puta tapan o insanları müslüman olarak görmenin
mutluluğunu yaşıyordu. Artık cahil değillerdi. iyiyi
ve kötüyü anlıyor, biliyorlardı. Birden herkes sustu. Resulullah (s) konuşma yapacaktı.
Peygamber (s) Kabe'nin örtüsünü tutarak konuşmaya, halka nasihat vermeye
başladı: "Ey insanlar, birbirinizle kardeş olunuz.
Birbirinize karşı merhametli olun ve birbirinizle iyi geçinin.
Kimseye zulmetmeyin. O gün gelecek ve Allah (c.c) iyi insanlara mükafat
olarak onları cennetine sokacak-
Tir
Peygamber (s) konuşmasını bitirmişti. Şimdi bütün
müslümanlar Allah'ın evini ziyaret etmiş ve kendi şehirlerine
doğru yola koyuluyorlardl. ..
Peygamber (s) halkın önünde
ve halk Peygamberin
(s) peşinden yavaş
yavaş Mekke'den uzaklaşıyorlardı. Derken
"Cuhfeu adı
verilen bir bölgeye gelindi. Burada kızgın çöl kumu ve
birkaç ağaçtan başka hiçbir şey yoktu.
Herkes kendince düşünceya dalmış. Peygamber Efendimiz iseı burada çok önemli bir işi düşünüyordu. Yakın
bir zaman sonra dünyadano insanlar arasından
ayrılacağını biliyordu, Bu yüzden kendisinden sonra kimin müs lümalara rehberlik
edeceğini düşünüyordu.
Bu düşünceye dalmış bir şekilde
Alled,Utem kendisine
emir gelmesini bekliyordu.
Bilinen bir
gerçektir ki onun yerine geçecek kişiu bütün insanlardan iyiu
bil~ gm, merhametli ve daha takvali; Al lah insanların en yakını olmalı; maz lumun hakkınizalimden
almali AnahUm emirlerini eksiksiz yerine getirmelidir.
Hava oldukça
sıcakti, müslümanlar bu hal içerisinde IIGodir Hum" denilen bir
gölete kadar ilerledilei"o
Peygamber
Efendimiz (s) derin bir düşünceye dalmıştı, Allah
tarafından bir emir verilecekmiş gibiydi, Etrafında bulunanlar,
ansızın gözlerini kapadığını, yüzünün ateş
gibi kıpkırmızı olduğunu ve alnından terler
dökülmeye başladığını gördüler. Resulullah (s) kısık
bir sesle kendi kendine konuşmaya başladı. Yavaş yavaş
sesi yükselmeye başladı. Yakınında bulunanlar sesini
rahatça işitebiliyordu. O, Allah'ın kendisine buyurduğu emri
tekrar ediyordu. Allah'ın emri şöyle idi: nEy peygamber! Sana
verdiğim her bir emri halka bildir ve hiç kimseden korkma; zira seni ben koruyorum, Etrafı halkın bağrışmalarıyla
dolmuştu, herkes bir diğerine, "Ne oldu, bir olay mı var?
Burada ne yapacağız?" diye soruyordu, Ah! Hava da ne kadar
sıcak, Bazıları: "Acaba Allah tarafından Peygambere bir emir mi
geldi?" diye soruyordu. "Allahu Ekber,
Allahu Ekber!..." " ... Kad Kametu' s-salat!..."
Namaz vakti
gelmişti. Gadir Hum etrafında birkaç ağaç vardı. Birkaç
kişi bu ağaçların altını temizledi. Peygamber (s)
halkın önüne geçti. Halk da Peygamberin (s) arkasında saf tutup bu
birkaç ağacın gölgesinde öğle namazına durdu. Namaz kılındı, herkes Peygamberin (s)
etrafını sardı. Birkaç kişi de develerin eyerlerinden
yüksekçe bir minber hazırladı.
Peygamber (s)
minbere çıkıp kalplere yer eden sesiyle şöyle buyurdu: "Ey
müslümanlar! Hamd yalnız Allah'a mahsustur. Yalnız ona iman eder ve
yalnız ondan yardım dileriz. Allah'ın istediği gibi
kulolmak ve kötü iş işlememek için gayret edelim. Ben şehadet
ederim ki Allah birdir, ondan başka ilah
yoktur. Muhammed, onun kulu ve resuıüdür. Ey halk! sizlerden
soruyorum:
"Ben
nasıl peygamberlik yaptım? Acaba peygamberlik görevimi iyi bir
şekilde yerine getirdim mi?
Herkes hep bir
ağızdan yüksek sesle cevap verdi: "Evet, bizler senin sözlerini
kabul ediyoruz. Allah sana iyi mükafatlar versin." Peygamber
ikinci kez:
"0 halde
beni dikkatle dinleyin ve bakınız sizlere ne söyleyeceğim. Ben
kısa bir süre sonra aranızdan ayrılacağım ve sizin
aranızda iki değerli şey bırakıyorum, bakalım
sizler onlara nasıl davranacaksınız?"
Halk,
Hz.Peygamberin (s) dünyadan ayrılacağı haberine çok üzüldü. Hüzün
dolu bir sessizlik her yanı kaplamıştı. Aniden halkın
arasından biri ayağa kalkarak feryat ile sordu: "Ey Peygamber,
bahsettiğin o iki şey nedir?"
Peygamber (s)
buyurdu: "Biliyor mu sunuz, bu iki şey nedir: Birisi Allah'ın kitabı
Kur'an'dır. Diğeri de Ehl-i Beyt'im." Ben bu iki değerli
şeyi sizlere ısrarla öğüttüyorum. Eğer haktan sapmamak, ayrılığa
düşmemek istiyorsanız onlardan ayrılmayın ve onlara
sımsıkı tutunun. Onların ardından gidin, onların
izleyicileri olun."
Bunun üzerine
halktan "Allahu Ekber!" nidaları yükselmeye başladı.
Daha sonra Hz.Peygamber (s) etrafına bakınıyor, kalabalığın
içinden birini arıyordu. Hz. Peygamber (s) halkın arasında
AIi'yi (a) gördü ve minberin üzerinden ona buyurdu: "Ey Ali! bulunduğun
yerden kalk ve benim yanıma gel. Seninle çok önemli işim var."
Hz. Ali yerinden kalktı. Peygamber'in (s)
yanına varıp durdu.
Peygamber (s)
halka seslenerek buyurdu: "Ey müslümanlar! Biliniz ki Yüce Allah, AIi'yi
benden sonra yerime geçecek kişi olarak seçmemi bana üç defa
emretti."
Bu arada
Hz. Peygamber (s) herkesin çok iyi bir şekilde görebilmesi için Hz.AIi'nin
elini tutup kaldırdı. Sonra halka buyurdu: "Ey müslümanlar! Ben
kimin mevlasıysam Ali'de onun mevlasıdır. O benden sonra rehber
ve sizlerin önderidir. Ben her kimin re beriysem Ali'de onun rehberidir.
Ya Rabbim! Her
kim Ali'yi aziz ve değerli bilirse sen de onu aziz ve değerli
kıL. Her kim Ali'ye yardım ederse sen de ona yardım et ve her
kim Ali'ye düşmanlık ederse sen de ona düşmanlık et."
Kısa bir
süre sonra Peygamber (s) başını gökyüzüne doğru çevirdi ve
mutluluk içinde haykırdı: "Allahu Ekber! Allahu Ekber! Din
tamamlandı ve Allah bizlere nimetini lütfettL"
Hz. Peygamber'in
(s) sözleri tamam olmuştu: Minberden aşağı indi. Halk
sevinç içerisinde bağrışıyordu. Grup grup Hz. Ali'nin (a)
yanına gelerek onun elini tutuyordu ve onu tebrik ediyorlardı.
O günden bu güne
her yıl Hz. Ali'nin (a) gerçek aşıkları ve izleyicileri bu
günü bu münasebetle kutlamaktadır. Bu mübarek gün, Alevilerin en önemli
bayramlarındandır. Bu bayrama "Gadir Hum veya Velayet
Bayramı" denir. Peygamber Efendimiz buyurmuştur:
"Ben ilmin
şehriyim AWde kapısı. Ali Hak iledir; HakI da Ali
iledir.
Her kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölüp;
ağaçlarını Rabbimin diktiği Cennet e girmek istiyorsa
benden sonra Alilnin velayetini kabul etsin ve Ehl-i Beyfimin yolundan gitsin.
Güzel ve bembeyaz
sakalıyla nice yılları arkasında
bıraktığı belliydi. sırtı "r" harfini
andırır biçimde bükülmüş ihtiyarın gözlerini uzun
kirpikieri gölgeliyordu.
ihtiyar, elindeki
bastonunun da yardımıyla ağır adımlarla yürüyor, bir
yandan da Rabbine şükür dolu dualar mırıldanıyordu.
Yaşlı adam bir
süre sonra oyun oynayan bir grup çocuğun bulunduğu yere geldi.
Çocukların neşe içindeki çığlıklarını
duymak, onları seyre dalmak ona mutluluk veriyordu. ihtiyarın temiz
kalbi bu çocukların masumiyeti karşısında huzur buluyordu.
Çocuklar ona
selam verdiler. O da onların selamını alarak: "Allah hepinizi
korusun." dedi. Daha sonra yakında akmakta olan suyun kenarına
vardı.
Bastonunu yere
bırakarak her iki elini dizlerine dayayıp
yavaşça suyun kenarında oturdu.
Yaşlı adam bir
süre akan suyun ruhları okşayan sesine kulak verdi. Kendi ömrünün de
bu akan su gibi geçip git tiğini düşündü. Kendi kendine: "Ömrünün
kıymetini bilen, onu hayır ve takva üzerine geçiren insana ne
mutlu!" diye geçirdi içinden.
Yaşlı
adamı bu durumda gören çocuklar onun birisiyle konuştuğunu zannederek birbirlerine: "Yaşlı adam kiminle
konuşuyor?" diye soruyorlardı. ihtiyar ise önünde akan suyla
sohbet ediyor, geçen günlerine üzülüyordu.
Yaşlı adam ellerini suya uzatarak titrek
sesiyle besmele çekerek abdest almaya başladı. O sırada
onun abdest
alışını izleyen iki kardeşten büyüğü olan Hasan
küçük kardeşi Hüseyin'e kimsenin duymayacağı bir sesle:
- Kardeşim,
bu yaşlı adam bu kadar uzun ömrüne rağmen müslümanın en
önemli vazifelerinden biri olan abdesti bile iyi öğrenememiş dedi.
Hüseyin
yaşlı adama dikkatle bakl1ktan sonra
şaşkınlıkla:
- Evet,
ağabeyciğim yaşlı amca, yanlış abdest almakta.
Ona abdesti doğru şekilde almayı hatırlatmak bizim görevimiz.
Ama onu incitmeden doğru abdest almayı nasıl
gösterebiliriz?" dedi.
Bu iki asil çocuk
aralarında ne yapacaklarını konuştuktan sonra kararlı
bir şekilde yaşlı adamın yanına yaklaşıp
saygılı ve terbiyeli bir sesle önce büyüğü sonra küçüğü
olmak üzere:
- Selam aleyküm
dediler. Abdestini henüz almış olan yaşlı adam hafifçe irkilerek
yanına yaklaşmış iki küçük çocuğu fark etti. Sevgi
dolu bir sesle:
- Aleyküm selam
aziz ve güzel çocuklar, Aferin size, her şeyden önce edep ile selam
verdiniz. Anlaşılıyor ki sizler büyük ve soylu bir ailenin
çocuklarısınız.
Hasan:
"Amcacığım! izin verir misiniz bir süre vaktinizi almak
istiyoruz." Yaşlı adam
memnun bir halde:
- Elbette
yavrularım, buyurun işiniz nedir?
Hüseyin:
-
Amcacığım, ayaktasınız, yorulursunuz. Size zahmet
vermek istemeyiz, Lütfen oturunuz.
Yaşlı
adam sevinerek kabul etti. Elindeki bastonuna yaslanarak yavaşça yere
oturdu:
- Söyleyin
bakayım, sizi dinliyorum. dedi.
Hasan:
-
Amcacığım, biz ikimiz kardeşiz. Namaz vakitleri
geldiğinde her ikimiz de abdest alıyor ve namaz kılıyoruz.
Sizden ricamız, izin verirseniz sizin huzurunuzda abdest almak
istiyoruz. Bakınız, hangimiz daha güzel abdest alıyoruz? Çünkü
ben abdest almayı iyi biliyorum.
Hüseyin öne
doğru atılarak:
-
Amcacığım ben de abdest almayı iyi biliyorum. Lütfen hakem
olunuz. Bakınız ben mi yoksa ağabeyim mi daha iyi abdest
alıyor?
Yaşlı
adam bu iki çocuğu çok sevdi.
Onlara:
- Hadi
başlayın, bakayım. dedi.
Önce Hasan abdest
almaya başladı.
Yaşlı
adam bütün dikkatini toplayarak onu izlemeye koyuldu. Birdenbire her şeyi
unuttu. Sanki dünyada yalnız Hasan ve onun abdest alışı
vardı. Neden sonra Hasan, abdestini tamamladı.
Yaşlı
adam düşünceye dalmıştı. Başını yere
doğru eğmişti. aklı karışmış bir
haldeydi.
Hasan:
-
Amcacığım, nasıl ben iyi abdest aldımmı?
Yaşlı
adam, şaşkınlıkla sakalını sıvazlayarak
Hüseyin'e döndü ve:
- Şimdi de
sen başla, bakayım, dedi. Hüseyin abdest almaya başlayınca
yaşlı adam aynı şaşkınlıkla onu da seyretmeye
başladı. Hüseyin'in abdest alıŞı yaşlı adamı
öyle derinden etkiliyordu ki gözlerini bir an olsun Hüseyin'den
alamıyordu. Derken Hüseyin de abdestini tamamladı. Yaşlı
adamın karşısına geçip: - Amcacığım, ben mi
yoksa ağa be- . yim mi daha güzel abdest
aldı?
Yaşlı
adam sessizce bir süre iki kardeşi hayran hayran süzdü. iki kardeş
saygılı ve terbiyeli bir şekilde yaşlı adamı
izliyorlord . O ise şefkat dolu gözlerini bu iki çocuğun
parıldayan güzel ve nurlu yüzlerine çevirmişti.
iki kardeş
aralarında hakemlik yapacak bu yaşlı adamın
bildireceği sonucu bekliyordu.
Derken hayret
verici bir manzarayla karşılaştılar: Yaşlı
adamın gözyaşları göz pınarlarından süzülerek
sakalından göğsüne doğru akıyordu.
Oysa iki
kardeş görevlerini başarıyla yerine getirdiklerinin bilinci
içinde saygıyla onun karşısında dikilmiş duruyorlardı.
Neden sonra
yaşlı adam titrek bir sesle:
- Sevgili
yavrularım! Siz her ikiniz de çok doğru ve güzel abdest
aldınız. Yarlşmanızı da öyle güzel bir şekilde
yeri ne getirdiniz ki benim bütün yanlışlarımı düzelttiniz.
Meğer ben, bu zamana kadar doğru dürüst abdest almayı bilmiyormuşum!
Bunu şuan siz asil çocuklardan öğrendim. Allah sizi korusun!
Yaşlı
adam bu sözleri öyle bir halde söylüyordu ki sevinç ve heyecandan dudakları
titriyor, boğazı düğümleniyordu. Hayret ve hayranlık
içindeydi. içinden, "Ne mutlu bu çocuğun anne ve babasına ki
böyle olgun çocuklara sahipler." diye geçirdi ve:
- Aziz
yavrularım, acaba sizlere sorabilir miyim, kimlerin
çocuklarısınız?
Hasan:
-
Amcacığım, biz Ali ibn-i Ebu Talib'in
oğullarıyıı:.
Hüseyin:
- Peygamber-i
Ekrem'in (s) kızı Fatıma da bizim annemizdir.
Yaşlı adam,
hıçkırıklar içinde her iki çocuğa sarılarak
onları bağrına bastı. insan simasının en güzel
yüzlerini, o mert ve soylu insanların alınlarını öpüp kokladı.
- Şimdi
anlıyorum sizlerin bu asaletinizin ve olgunluğunuzun
kaynağını. Sizler o soylu ailenin; Peygamber (s) ailesinin
çocuklarısınız. Sevgili çocuklar, bir insanın
hatalarını düzeltmenin bundan daha güzel yolu var mı acaba?!
Peygamber Efendimiz
buyurmuştur:
"Her kim Hasan ve Hüseyin'i severse bende onları severim, ben her kimi seversem Allah'ta onu sever ve Allah her kimi sevse onu Cennet'e alır. Hasan ve Hüseyin Cennet gençlerinin efendileridir.