Bilin ki, hilekâr ve aldatıcı olan
ateştedir. Öyleyse, Allah'tan korkun; O'nun kudret ve azametinden
sakının. Allah-u Teâla kullarına hücceti tamamladıktan ve
onları korkuttuktan sonra onların katından
kovulmalarını ve tedricî olarak helaka düşmelerini sevmez.
Tedricî olarak helaka düşmeden dolayıdır ki, kulun çabası
hedeften sapar; ahde vefa etmeyi unutur ve güzel iş
yaptığını zanneder; daima batıl evhamlar ve
aldatıcı ümitlere kapılarak kendisine gelen semavî haberlerden
gaflet içerisinde yaşar, kendi nefsine zorluklar hazırlar ve bütün
güç ve gayretiyle kendisini helak eder. Alınan ahd gereğince
Allah'ın verdiği mühleti kullanır. Gaflet ehliyle oturup kalkar.
Günahkârlarla sabahlayıp Allah'a itaat etme konusunda mü'minlerle
tartışır; ayyaşların hile ve gösterişlerinden
hoşlanır. İşte bunlar şüpheye dalıp onu ahlak
edinmiş kimselerdir; başkalarına karşı büyüklük
taslayarak iftirayla haksızlık ederler ve bunu Allah'a bir
yakınlık sanırlar; onlar heva ve hevesleriyle iş görürler;
cahillikleri ve körlüklerinden dolayı hekimlerin sözlerini
değiştirirler. Şöhret ve gösteriş için hikmeti
öğrenirler. Ama onların, ne hedefe götürecek doğru yolları,
ne yürüyecekleri yolda işaretleri ve ne de onlara kılavuzluk edecek
ışıkları vardır. Ecelleri ulaşana ve son menzile
varıncaya kadar durumları böyledir. Ama Allah, yaptıkları
işlerin neticesini bunlara gösterip gözlerinden gaflet perdesini
kaldırınca, sırt çevirdikleri şeylere yönelirler,
yöneldiklerine sırt çevirirler ve geride bıraktıkları
dünyaya geri dönüp, karşı karşıya bulundukları
dünyadan uzaklaşmak isterler. Kavuştukları arzuları,
sağladıkları istekleri, giderdikleri ihtiyaçları onlara bir
yarar sağlamaz; bunlar, kendilerine bir vebal olur ve ömürleri boyunca peşinde
koştukları şeylerden kaçarlar.
Ben sizi bu uçuruma düşmekten
sakındırıyorum. Allah'tan çekinmenizi emrediyorum size. O'ndan
başka yarar veren biri yok. Öyleyse her kim doğru konuşuyorsa,
batınını sarmış olan kötülükleri ıslah edip
düzeltmek için kendisini çabaya sevketmelidir. Çünkü basiretli insan; bir
şey işittiğinde düşünen, etrafa bakıp gerçekleri
görebilen, ibretlerden yararlanabilen, aydınlık yolda yürüyen, heva ve
heves uçurumuna yuvarlanmamak için karanlık yoldan uzak duran, hakkı
yanıltarak, sözü değiştirerek ve doğrulukta
değişiklik yaparak kendisini saptırmaları için
azgınlara yardım etmeyen kimsedir.
Size söylenen sözleri
söyleyin (nakledin). Size rivayet edilen sözleri kabul edin. Sizden istenilmeyen
şeyleri kendinize yük edinmeyin.
Çünkü yaptığınız işlerin, söylediğiniz sözlerin
veya yöneldiğiniz her maksadın sonucuna ve cezasına katlanacak
olan sizlersiniz. Şüpheden sakının; çünkü şüphe, fitne için
bir vesile kılınmıştır. Daima kolaylığı
kasdedin ve ona yönelin (kendinizi üstesinden gelemediğiniz şüpheli
meselelerin tehlikesine atmayın). Halkla güzel konuşun; onlarla iyi
geçinin. Allah'a boyun eğin, Ona karşı korkulu ve mütevazı
olun. Birbirinize karşı tevazu edin; insaflı davranın;
bağışta bulunun; öfkenizi yutun; çünkü bu Allah'ın
tavsiyesidir. Haset ve kin beslemekten kaçının; zira bunlar cahiliye
döneminin işleri ve özelliklerindendir. "Herkes yarın için ne hazırlamışsa ona
baksın. Ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır."[2]
Ey insanlar, şuna
kesin inanın ki, kul her ne kadar çok çaba gösteren, tedbirli ve faal biri
olursa olsun, Allah-u Teâla "zikr-i hekim"de mukadder
kıldığı nasipden fazla ona bir şey vermez. Nitekim
kişi her ne kadar güçsüz, aciz ve az tedbirli biri de olsa (Allah-u Teâla)
"zikr-i hekim"de mukadder kıldığı şeyi ondan
esirgemez.
Ey insanlar, hiçbir
kimse kurnazlıkla ile en küçük bir şey
artıramadığı gibi beceriksizliğiyle de bir şeyi
kaybetmez. Bu noktayı bilip bununla amel eden bir kimse, hem
kârlıdır hem de herkesten daha rahat. Bu sırrı terkeden
kimse ise, zarara uğrar, meşgalesi de herkesten daha çok olur. Nice
nimet içerisinde olduklarını sanan zengin, müreffeh kimseler
vardır ki, nimetleri onlara bir tuzaktır ve nice halkın
nazarında düşkün, belaya duçar olmuş kimseler vardır ki, bu
bela onların hayrınadır.
Ey duyup işiten!
sarhoşluğundan ayıl; gafletinden uyan,
hızını kes, biraz bekle.
Allah'tan gelen geri çevrilemez; kaçış yolu ve çaresi olmayan vaadler
hakkında biraz düşün. Övünmeyi terket. Tekebbürü bırak.
Gideceğin yer için hazırlıklı ol. Kabrini ve ahiret evini
hatırla; varacağın yer ve sonun orasıdır. Ne yaparsan
onu bulursun; ne ekersen onu biçersin ve ne verirsen onu alırsın.
Önceden ne gönderirsen yarın onunla karşılasırsın.
Sana yapılan bu öğüt ve nasihatlere uy ve yararlan. Duyduğun ve
vaad edildiğin şeyi aklında tut; çünkü onu akılda
tutmanın iki özelliği var: Ya onunla amel edersin ve Allah'a itaat
etmene sebep olur ya da bir kenara bırakırsın ve hüccet sana
tamamlanmış olur. Gafletten uyan! Dikkatli ol! Ciddiyetle
çalış! "Hiç bir haber
veren sana böyle haber veremez."[3]
Allah-u
Teâla'nın Zikr-i Hekim (Kur'an-ı Kerim)de önemle üzerinde durduğu rıza ve
gazabına; sevap ve azabına mihver kıldığı kesin
haramlar şunlardır: -İnsan bu haramlardan birini karakter edinip
tövbe etmeden Allah'a dönerse her ne kadar iyi sözlü, güzel görünüşlü olsa
ve başkası onu faziletini itiraf etse de mü'min olamaz.-
1-
Farz ibadetlerde Allah'a şirk koşmak
2-
Aşırı öfkesini kendisini helak ederek gidermek.
3-
Bir amelin doğruluğunu itiraf ettiği halde o ameli yapmayıp
aksi işlerde bulunmak, sözüyle ameli birbirini tutmamak.
4-
İsteğini elde etmek için dinde bir bid'at çıkarmak.
5-Yapmadığı
işlerden dolayı halkın kendisini övmesinden
hoşlanması.
6- İnsanlara karşı iki dilli ve
iki yüzlü olmak, onların arasında tekebbürle yürümek. Bu sözleri anla; çünkü örnek benzerine
delalet eder (her şeyi örneği ile tanımak mümkündür). Hayvan
lar, karınlarını doyurmak
kaygısındadır; yırtıcı hayvanların
kaygıları ise başkalarına saldırıp zulmetmektir;
kadınların kaygıları, dünya ziynetiyle bezenmek, dünyada
bozgunculuk etmektir. Fakat iman ehli olanlar, kıyamet azabından
sakınan, alçak gönüllü olan ve korkanlardır.