Amel etmeksizin ahirete ümit besleyen, uzun
arzularına rağmen tövbeye ümitvar olan, dünyada zahitlerin sözlerini söyleyip ve kendilerini dünyaya
adamış olanların yaptıklarını yapan, dünya
malından, mülkünden her ne kadar verilirse doymak bilmeyen, eğer
verilmezse kanaat etmeyen, verilenin şükründen âcizken verilmeyeni isteyip
duran, halkı kötülükten alıkoyup kendisi kaçınmayan, kendi
yapmadığı halde emreden, temiz kişileri sevip amellerini
yapmayan, suçluları sevmediği halde onlardan biri olan,
günahlarının çokluğundan dolayı ölümden
hoşlanmadığı halde hayatının en son anına
kadar günahı terketmeyen, Bu kadar amel edip kendimi yoracağıma
niçin oturup (Allah'ın rahmetini) arzu etmiyeyim? diyen, mağfiret
dileyip sürekli günah işleyen, öğüt alabilecek kadar
yaşadığı halde öğüt almayan, geçmişi
hatırladığında, "Eğer çalışıp
zahmet çekseydim ne iyi olurdu" deyip önündeki fırsatları
değerlendirmeyen, hastalandığında amel etmede yaptığı
kusurlardan dolayı pişmanlık duyup iyileştiğinde emin
ve mağrur olarak amel etmeyi geciktiren, sıhhatliyken kendisini
beğenip belaya uğradığında ümitsizliğe
kapılan, zannettiği konularda nefsine yenik düşüp kesin bilgisi
olan konularda nefsini yenemeyen kimselerden olma. Böyle biri ne
paylaştırılmış rızka kanaat eder, ne
Allah'ın kefalet ettiğine güvenir; farz olan işleri
terkettiği için kendisinden kuşkulanır; zenginleşince
böbürlenip, fitnelere kapılır; fakirleşince ümidi kesilip
güçsüzleşir. Günahı çok olsa da fazlasına yönelir; nimeti, bol
olsa da artmasını ister; verilen nimete ise şükretmez;
başkalarının önemsenmeyen kusurlarını görür,
kendisinin büyük suçlarını görmezlikten gelir. Bir şehvetle
karşılaşınca tövbe etmek ümidiyle kendisini lezzete kaptırır.
Oysa tövbenin nasıl olacağını da bilmez. Ne mükâfata ilgi
ve iştiyak kendisine fayda sağlar, ne de azap korkusu ona engel olur.
Bir şey istediğinde ısrar eder,
amele gelince gevşek davranır. Sözde önderlik yapar, amelde
(herkesten) geri kalır. Yapmadığı işin
yararını umar, işlediği suçların cezasına
aldırmaz. Dünyanın geçici nimetine doğru koşar, (ahiretin)
baki kalan nimetlerini cahilliğinden terkeder. Ölümden korkar, ama fırsatı
yitirmesinden ürkmez. Başkasının az suçunu çok bulur, oysa
kendisinde ondan fazlasını az sayar; başkaları için az
bulduğu kulluğu kendisi sözkonusu olunca fazla görür; kendi suçundan
az suç işleyenin akibetinden korkar, fakat kendisi onun
yaptığından daha az olan bir amele ümit bağlar.
İnsanları yerip durur, kendisineyse dalkavuklukta bulunur. Afiyet
bulup, gönlü razı olduğunda halkın emanetini verir, öfkelenip
belaya uğradığında halkın emanetine hıyanet eder.
Afiyet ve selamete kavuşunca tövbe ettiğini sanır, bela ve
sıkıntıya düşünce cezaya
uğradığını zanneder. Orucu erteler, uyumak için acele
eder; geceyi namaz ve ibadetle geçirmez, gündüzü oruç tutmaz. Gece
uykusuzluğuna katlanmadan sabah olmasını, açlık çekmeden de
akşamın gelmesini bekler.
Kendisinden aşağıda olandan
Allah'a sığınır, ama kendisinden üstün olandan Allah'a
sığınmaz. Halk için kendisini zahmete atar, ama Rabbi için
kendisini zahmete düşürmez. Zenginlerle uykuya dalmak, onun için
yoksullarla rüku etmekten (Allah'ı anmaktan) daha sevimli olur.
Azlıktan sinirlenir, öfkelenir; fakat çoklukta isyan eder. Kendi yararı
için başkalarına zarar verir ve kendi zararına olduğunda
başkalarının yararını istemez. (Herkesin) kendisine
itaat etmesini ve emrinden
çıkılmamasını sever. Almak ister, vermek istemez.
Başkalarını doğru yola sevketmekle uğraşır,
kendisi ise azgınlaşır.
Allah'a isyanda halktan korkar, halk
hakkında Allah'tan korkmaz. Nimetlerinden dolayı Allah'a hamd etmez,
nimetinin fazlalaşmasından dolayı O'na şükretmez;
iyiliği emredip kötülükten alıkoymaz. Ömrü şüphede geçer.
Hastaladığında ihlasla amel edip tövbe eder,
iyileştiğindeyse taş yürekli, katı kalpli olup günaha
döner. Daima kendi aleyhine çalışır, lehine çalışmaz.
Amellerinin ona ne getireceğini ve onu nereye çekip götüreceğini
ve ne zamana kadar böyle süreceğini bilmez.
Allah'ım, bizi kendinden korkan kullarından eyle. Ey nasihat isteyen,
söylediklerimi belle, tut ve koru, istersen geri dön git.
[1]- Bu sohbet farklı bir şekilde Birisi Hz. Ali'den öğüt isteyince Hz. Ali aleyhi's-selâm şöyle buyurdu başlığı altında Nehc-ul Belağa'da da geçer; Nehc-ul Belağanın Kısa Sözler Bölümü, 150. söz.