Hiç kuşkusuz, işleri Allah
başlattı; onlardan istediğini kendisi için seçti, sevdiğini
kendisine mahsus kıldı. İmanı beğendi, onu kendi
isminden[2] türeterek sevdiği kuluna
bağışladı. Sonra susamışlarının kolay
bir şekilde yararlanabilmeleri için imanın ne olduğunu
açıkladı. Kanunlarını kolaylaştırdı.
Uzaklaşmak isteyenlere karşı, temelini güçlü ve muhkem
kıldı. Onu, taşıyanlar için üstünlük vesilesi, içine
girenler için güven yeri kıldı. Uyanlara kılavuz, süslenmek
isteyenlere ziynet, inananlara din, sığınanlara
sığınak, sarılanlara ip, hükümlerini söyleyenlere delil,
anlayanlara şeref, onu konuşanlara hikmet, onunla nurlanmak istiyenlere
ışık, tartışmaya kalkışanlara hüccet,
istidlalde bulunanlara zafer, belleyip de tutanlara ilim, rivayet edenlere
hadis, yargıda bulunanlara hüküm, muhaddislere hilim, düşünüp tedbir
alanlara akıl, düşünenlere anlayış, akledenlere yakin, bir
işe başlamak isteyenlere basiret, doğru yolun alametini arayanlara
nişane, öğüt almak isteyenlere ibret, iman edenlere kurtuluş,
salih insanlar için Allah'la dostluk vesilesi, gözetliyenler için Allaha
yakınlık vesilesi, tevekkül edenler için güvence, işlerini
Allah'a bırakanlara ve O'nun rızasına razı olanlara huzur,
iyilere renk, yarışanlara hayır, sabredenlere kalkan,
muttakilere elbise, doğru yolu bulanlara temizlik, müslümanlara emniyet,
doğrulara ise esenlik kıldı.
İman
hakkın temelidir. Bu temelin yolu ise hidayettir, sıfatı
iyiliktir, iftiharı olgunluktur. İman aydın bir yoldur;
ışık veren bir meşale ve çerağlara nurdur. İman
(sahibi) amaçta yüce ve yarışta birincidir. İman meydanında
yarış atları hazırdır; ödül, imrenilecek
değerdedir; yarışma vesileleri eskiden beri mevcuttur;
atları, asil attır. Meşalesi iyi amellerdir; lambaları
iffettir; bu yarışın
bitiş noktası ölümdür; hazırlık yeri dünyadır;
koşuya girenlerin toplantı yeri kıyamettir; kazananların
ödülü cennettir; geriye kalanların cezası cehennemdir; malzemesi
takvadır; yarışanlar, iyi iş yapanlardır.
İmanla
temiz işler anlaşılır; temiz işlerle din ilmi
yaşar; din ilmiyle ölümden korkulur; ölümle dünya son bulur ve dünya
ahiretin karşısında yer almıştır.[3] Kıyamette cennet
yaklaştırılır; cennet, cehennem ehline hasret;
cehennem ise muttakilere öğüttür;
takva ihsan kabilindendir.[4] Takva öyle bir hedeftir ki, peşinde
gidenler helak olmaz; onunla amel eden pişmanlık duymaz. Çünkü
mutluluğa erenler takvayla ermişlerdir. Hüsrana uğrayanlar ise
günah işleyerek ziyan görmüşlerdir. Akıllı kimseler günahtan
sakınmalı ve takva ehli öğüt almalıdır.
İman,
dört sütun üzerine kuruludur: Sabır, yakin, adalet ve cihad.
Sabır
dört şeye dayalıdır: Özlem, korku zühd ve gözetleme. Cenneti
özleyen, şehvetlerden vazgeçer. Cehennemden korkan, haramlardan çekinir.
Dünyada zahit olan kişiye, (dünya) musibetleri kolay gelir. Ölümü
gözetleyen hayır işlere koşar.
Yakin
dört şeye dayalıdır: Basiret, hikmeti yorumlamak ve
inceliklerine dikkat etmek, geçmişlerden öğüt almak ve
geçmişlerin sünnetini bilmek. Basiret sahibi gözü açık olur ve
hikmetin inceliklerini tanıyıp yorumlayabilir. Hikmeti te'vil
edebilen ibret alınacak şeyi tanır. İbret alınacak
şeyi tanıyan ise sünnetullahı (toplumda geçerli olan ilahi
kanunları) bilir. Sünneti bilen kimse de sanki geçmiş kavimlerle
yaşamış gibi olur.
Adalet
dört temele dayanmaktadır: Derin anlayış, ilmi derinlik,
açık hükümle karara varmak, olgunlukta sabit olmak. Anlayış
sahibi olan bütün ilimleri tefsir eder (onların derinliğine dalar);
hükmü tanıyan ondan sapmaz; hilimli (olgun) olansa yaptığı
işte aşırıya gitmez ve insanlar arasında övgüyle
yaşar.
Cihad da dört ilkeye dayalıdır: Emr-i
bil maruf ve nehy-i anil münker,[5] zorluk anlarında doğru olmak,
fasık kimselere karşı düşmanlık beslemek. Marufu
(iyiliği) emreden kişi mü'minlere güç verir. Münkerden alıkoyan
kâfirlerin burunlarını yere sürer; zorluk anlarında kendisine
düşen vazifeyi yapmış olur; fasıklara karşı
düşmanlık besleyen Allah için öfkelenir. Her kim Allah için öfkelenirse
Allah da onun öfkesi için öfkelenir. İşte bunlar imanın
hakikati, erkânı ve kısımlarıdır.
Küfür de dört temel üzere kuruludur:
Fasıklık, haddi aşmak, şek ve şüphe.[6] Fasıklık dört kısımdır:
Kabalık ve vefasızlık, kalp körlüğü, gaflet, kibirlenip
haddi aşmak. Vefasız kaba insan, mü'mini küçümseyip tahkir eder, din
bilginlerini kızdırır, ahdi bozmaya ısrar eder. Kalp gözü
kör olan, zikri (Allah'ı ve Resulünü hatırlamayı) unutur,
ahlakı kötü olur, Allah'a karşı isyan eder, şeytan ona
musallat olur. Gafil olan, kendisi hakkında cinayet işler, gerisin
geriye döner, sapıklığını hidayet sanır; dilekler
onu aldatır; iş işten geçtiğinde, perde gözünün önünden
kaldırıldığında, sanmadığı şey
(azap) Allah tarafından ona aşikâr
kılındığında hasret ve pişmanlığa
düşer. Kibirlenip Allah'ın emrinden çıkan, şüpheye
düşer. Allah-u Teâla şüpheye düşeni günah işleyip Rabbinin
verdiği mühlete aldandığı için kendi kudreti ile zelil
eder; aynı zamanda kendi azameti ile onu küçültür.
Haddi aşmak da dört kısımdır:
Derine dalmak,[7] hak üzerinde çekişip durmak, doğru
yoldan sapmak, tefrika oluşturmak. (Kendi düşünce yeteneğinin
kaldıramıyacağı meselelerde) derine dalan gerçeğe
ulaşamaz; onun bu çabası
hayret ile sapıklık girdabında boğulmaktan
başka bir şeye yaramaz; bir fitneden kurtulmadan bir
başkasına tutulur ve daima şaşkınlık içinde
karışık fikirlere dalar. Münakaşa ve mücadele yapan
kimselerin arasına tefrika girer ve sürekli inat etmelerinden dolayı
işleri yok olup gider. Kim doğru yoldan saparsa iyi şey ona kötü
görünür; kötülükse güzelleşir ve sapıklık sarhoşluğuna
tutulur. Ayrıcalık ve nifak peşinde olan kimse ise,
hayatında çıkmazlarla karşılaşır, işleri
zorlaşır, kurtuluş yolu da daraldıkça daralır. Her kim
mü'minlerin yolundan başka bir yola tabi olursa, din kopar.
Şek de dört kısımdır:
Tereddüt, korkmak, kararsızlık ve (olayların
akışına) teslim olmak.[8] Allah'ın hangi nimetleri hakkında
şüpheciler şüphe ediyor? Kim karşılaşacağı
tehlikelerden korkarsa geri adım atar; kim dininde tereddüt ederse,
sürekli yerinde sayar; öncüler onu geride bırakır, geride kalanlar da
ona yetişir. Böyle birisi şeytanların tırnakları
altında çiğnenip gider. Dünya ve ahiret tehlikelerine teslim olan
(bir çözüm yolu düşünmeyen), her iki dünyada da helak olur. Bundan ise
ancak yakin ışığıyla kurtulmak mümkün olur.
Şüphe de dört şeye dayalıdır:
Süslenmekten hoşlanmak, nefsin aldatması, eğrileri yorumlamak ve
hakla batılı karıştırmak. Süslenmekten hoşlanmak,
insanı delilden vazgeçirir. Nefsin aldatması, şehvetlere dalmaya
sebep olur. Eğri hareket etmek çok sapmaya sebep olur. Hakla
batılı karıştırmak, üst üste yığılan
karanlıklardır. İşte küfrün erkânları ve bölümleri
bunlardır.
Nifak da dört temel üzere kurulmuştur: Heva
ve hevese tabi olmak, din hususunda gevşeklik göstermek, öfke ve tamah.
Heva ve hevese tabi olmak da dört şey üzere
kuruludur: Zulüm, tecavüz, şehvet, isyan. Zulmedenin zarar ve felaketi çok
olur; yalnız kalır, onun aleyhine birleşilir. Tecavüz edenin
akıbeti güvende olmaz ve kalbi salim kalmaz. Kendisini şehvetten
kurtaramayan hasret girdabına dalar ve onda yüzüp kalır. İsyan
edense bilerek, özürsüz ve delilsiz yolundan sapar.
Din hususunda gevşeklik etmek de dört
kısımdır: Korku, aldanmak, oyalanmak ve arzu. Korku insanı
haktan alıkor. Dünyaya aldanmak, ahirete önem vermemeye sebep olur.
Oyalanmaksa insanı körlük uçurumuna düşürür. Eğer arzu
olmasaydı, insan kendi bulunduğu durumunun hesabını (gözden
geçirip) bilirdi. Ve eğer kişi kendi bulunduğu durumunu bilseydi
vahşet ve korkudan hemen ölürdü.
Öfkeye gelince; o da dört
kısımdır: Kibirlenmek, övünmek, gururlanmak ve
bağnazlık (taassup). Kibirlenen, (ilerleyeceğine) geriler.
Övünen günah işler. Gurura kapılan yanlış işlerde
ısrar eder. Mutaassıp olan zulmeder. Gerileme, fısk ve günaha
ısrar eden ne kötü bir haldedir.
Tamah da dört kısımdır: Sevinç,
gurur, inatçılık ve tekebbür. (Dünya güzelliklerine) sevinmek, Allah
katında sevilmeyecek bir şeydir. Gururlu olmak, bencilliktir.
İnatçılık, günaha sürüklediği kimse için bir beladır.
Tekebbür; oyun, eğlenmek, meşguliyyet ve iyiyi kötüyle
değiştirmektir. İşte bunlar nifakın erkân ve
kısımlarıdır.
Allah kullarına karşı kahirdir;
güçlüdür; bereketi boldur; hikmeti açık; delili üstün, koyduğu din
halis, sözü haktır; ihsanı (azabından) öncedir;
yaratıklardan seçkindir; ölçüleri adalettir; mesajları iletilmiş;
bekçileri hazırdır. Sonra Allah, kötülükleri günah, günahı
fitne, fitneyi de pislik karar kılmıştır. İyiliği
ganimet, (kulundan) razı olmayı tövbe vesilesi, tövbeyi de
temizleyici kılmıştır. Tövbe eden hidayet bulur; fitneye
düşense Allah'a yönelip günahını itiraf ederek Allah'ın
vaadlerini tasdik etmedikçe sapık kalır. Allah'ın azabına
müstahak olan ise helak olur.
Allah'ın
indinde olan bağışlar yani tövbe, rahmet, müjde ve büyük hilim,
ne kadar fazla, geniş ve boldur! Ve onun cezası, ateşi, izzeti,
kudreti, amansız ve şiddetli yakalaması da ne kadar
korkutucudur. Allah'ın itaatine muvaffak olan, O'nun yüceliğini
seçmiştir; daima günah işleyense onun şiddetli azabını
tadacaktır. İşte son ev orasıdır.
[1]- Bu hutbenin bir bölümü
Nehc-ül Belağa'nın 31. numaralı kısa sözler bölümünde ve
bir kısmı da 104. hutbede nakledilmiştir.
[2]- Maksat, Allah Tealanın
Mü'min = emniyete ulaştıran ismidir.
[3]- Nehc-ül Belağa'da:
"dünya ile ahiret kazanılır" diye geçmiştir.
[4]- Kafide: imanın
esasıdır diye geçmektedir.
[5]- İyiliği emredip
kötülükten sakındırmak.
[6]- Şek herhangi bir konuda
bir türlü karar verememek, şüphe ise hakla batılı
karıştırmaktır.
[7] -Ruhi istıkrarın
kaybolmasına sebep olacak şekilde manevi konularda fikir yürütmek.
[8]- Başka bir rivayete göre
cehalet karşısında teslim olmak.