Sıffin
savaşında Hz. Ali'nin ashabından bazıları,
Muaviye'nin kendi tarafına
geçenlere olan mal bağışını görünce -zaten insanlar da
dünya uşağıdırlar- Emir-ül
Mü'minin Hz. Ali aleyhi'sselâm'a
şöyle dediler: "Siz de bu
maldan bağışta bulunun, eşrafa, soylulara, muhalefet
etmesinden ve ayrılmalarından korktuğunuz kimselere öncelik
tanıyın (onların payını çoğaltın). Duruma
hakim olduğunuzda dönüp adaleti uygulamaya başlarsınız,
(ganimeti de) eşit olarak onların arasında taksim
edersiniz." İmam
cevapta şöyle buyurdu:
Muaviye'ye
galip olmak için kendilerine buyruk yürütmeye memur olduğum müslümanlara
adaletsizlikte bulunmayı mı öneriyorsunuz bana? Andolsun Allah'a,
gece gündüz birbirini kovaladıkça, gökte yıldızlar birbirlerini
izledikçe bu işe yaklaşmam, bu mallar benim şahsi malım
olsaydı, yine de halka eşit olarak dağıtırdım;
oysaki onların kendi malıdır.
Bir
müddet sustuktan sonra buyurdular ki: Malı olan, fesada düşmekten
korkmalıdır. Hakkı olmayana bir malı vermek, haddi
aşmak ve israftır. Bu (israf) da
şahsı, halk arasında yüceltir, yüksek bir mevkiye
çıkarır; fakat Allah katında hor-hakir eder. Malını
hakketmeyen ve layık olmayan kişiye veren insan, o adamın
teşekküründen mahrum kaldığı gibi hayrından da kendisi
değil, başkaları yararlanır. Böyle birisine dostluk
gösteren ve teşekkürde bulunan bir kimse de olursa, o bir dalkavuk ve
yalancıdır ancak. Ondan yine önceden aldığı
şeylerin benzerini elde etmek için ona yaklaşır; fakat
ayağı kayıp (zor bir duruma düşüp) yardıma ve
yaptığı iyiliğin karşılığına
muhtaç olduğu bir zaman en kötü dost ve en alçak arkadaş olur.
Allah yolunda cimrilik yapıp cahillere
bağışta bulunduğu müddetçe, ismi onların
ağzında dolaşır. Hangi talih bundan daha kötü ve daha
çirkin olabilir? Hangi ihsan bundan daha faydasız ve daha neticesizdir?
Mal elde eden, onunla akrabalara yardım etmelidir, misafir
ağırlamalıdır, zorda kalan ve esir düşenleri zorluk ve
esaretten kurtarmalıdır, borçlu, yolda kalmış, fakir ve
evlerinden göç ettirilmiş kimselere yardımda bulunmalıdır.
Kendini sevabı olan işlere, hakları eda etmeye
zorlamalıdır; böylece bu özelliklerle dünya şerefini ve ahiret faziletini
kazanmış olur.