ANASAYFA 

Hz. ALİ (A.S)'IN MUTTAKİLERE DÜNYAYI VASFEDİŞİ

Cabir ibn-i Abdullah Ensari şöyle diyor: "Basra savaşında Emir-ül Mü'minin ile beraberdik, İmam kendisine karşı savaş açanların (Talha, Zübeyrve Aişe'nin) savaşından kurtulduğunda gecenin son vakitleri bize uğradı ve: “Ne hususunda sohbet ediyorsunuz?” diye sordu. "Dünyayı kınamak hakkında konuşuyoruz." dedik; buyurdular ki:

"Ya Cabir! Niçin dünyayı kınıyorsunuz? Daha sonra Allah'a hamd-u sena edip şöyle buyurdular: Niçin bir grup dünyayı kınıyor ve onda zahidlik iddiası ediyor? Dünya, doğrulara doğruluk yurdudur; anlayanlara afiyet (kurtuluş) evidir. Ondan azık toplayana zenginlik diyarıdır. Peygamberlerin secde yeridir. İlahi vahyin indiği yerdir. Meleklerin ibadet yeridir. Allah dostlarının meskenidir. Evliyaullahın alış veriş yurdudur. Orada rahmet elde ederler; orada cenneti kazanırlar.

Ey Cabir, dünya, ölümü açıkça haber verdiği, kendisinden ayrılacağımızı seslenip bildirdiği, zevalini anlattığı halde, kimdir ki onu kınar, yermeye kalkar? Dünya belalarıyla (ahiret) belasını gösterir ehline; sevinciyle onları (ebedi bir) sevince teşvik eder. Allah'ın azabından korkutmak ve ebedi nimete teşvik etmek için geceleri musibet getirdiği gibi sabahları da nimet ve esenlik doğurur. Günahtan pişmanlık duyanlar kınarlar onu. (Başkalarıysa kıyamet günü överler onu.)[1] Çünkü dünya sadakatle onlara hizmet etmiştir. Dünya onlara akıbeti anlatmıştır, onlar da anlamışlardır; öğüt vermiştir onlara, onlar da öğüdünü kabul etmişlerdir. Onları (cehennemden) korkutmuştur, onlar da korkmuşlardır; onları (cennete) teşvik etmiştir, onlar da ona rağbet etmişlerdir.

Ey dünyanın aldatışlarına kapılıp onu kınayan, ne vakit dünya senin kınamanı hakketti? Ne zaman dünya aldattı seni? Toprağa atıp çürüttüğü babalarının helak oldukları yerlerle mi; yoksa yer altına attığı analarının yattığı yerlerle mi aldattı seni? Ne kadar kendi ellerinle hastalara bakıcılık yaptın? Ne kadar sakatlara hizmet ettin; onların ilacını aradın; onları iyileştirmek için doktorlara başvurdun da maksadına ulaşamadın, (çaresi olmadı ve) ihtiyacın karşılanmadı? Dünya onlara yaptığıyla, sana örnek verdi; halleriyle halini (ölmeleriyle öleceğini) gösterdi. Yarın, dostlarının sana bir faydası olmaz; sesin de bir yere ulaşmaz. Hastalığın, açıkça ölümden haber verdiği, dert ve elemin şiddetlendiği bir zaman, artık iniltinin bir faydası olmaz; feryatla ağlamak ölümü önlemez; göğüs sıkışır, boğaz tıkanır; ne bir ses duyar, ne de bağırıp çağırmakla korkar. Ölüm anlarındaki üzüntü ne de çok ve uzun


sürelidir! Sonra onu tabutun içerisine bırakıp (mezarlığa) götürürler. Dört el onu nakledip uzun bir süre kalmak için kabrin dar yerinde (lahda) yan üstü yatırırlar. Artık zenginlik elden çıkmış, ömür tükenmiştir, şefkatli dostlar onu terkederler; merhametli davrananlar ondan ilişkilerini keserler; dostları ona yaklaşmaz. Ziyaretçileri evine uğramaz, evi çeki düzene girmez. Hiçbir yerden nişane bulamaz, her yerden habersiz kalır. Varisler mirası bölmeye koşarlar, geride bıraktığı mal taksim edilir; günahı, vebali ise onun üzerine olur, günahlar onu kuşatır. Önceden hayır bir iş yapmış olursa kazancı temiz olur; fakat önceden kötü bir iş yapmışsa akıbeti helak olmakla sonuçlanır. Hayatının sonu, ölüm; ziyaretgâhı, kabir olan bir kimseye, dünyada (bir kaç günlük) ikametin ne faydası olur. Bu, öğüt bakımından (öğüt alanlar için) yeterlidir.

Ey Cabir, yeter artık, benimle beraber gel; Cabir diyor ki: İmam'la birlikte bir kabristana vardık, İmam kabristan ehline şöyle seslendi: Ey toprağa döşenmiş, gurbete düşmüş kişiler, bıraktığınız evlerde oturulmaktadır, mallarınız paylaşıldı, zevceleriniz nikâhlandı. Bu bizim size verdiğimiz haber, sizden ne haber var?" İmam biraz sükut ettikten sonra başını kaldırıp şöyle buyurdular: "Göğü yükselten ve yeryüzünü yayan Allah'a and olsun ki eğer onların konuşmalarına izin verilseydi, "Bizler, en hayırlı azığın takva olduğunu gördük." derlerdi. Daha sonra buyurdular ki: Ey Cabir, eğer istiyorsan geri dön.



[1]- Parantezdeki cümle Nehc-ül Belağa’da geçer. Sonraki cümleler, bu cümleyle bağlantılı olduğuna göre bu cümle, buradaki nakilden düşmüştür.