1- İyilik yapmak, hayır ameli gizlemek,
belalara karşı sabırlı olmak ve musibetleri dile
getirmemek, cennet hazinelerindendir.
2- Güzel ahlak, en iyi arkadaştır;
mü'minin amel defterinin nişanesi güzel ahlakıdır.
3- Zahid olan kimse; sabrına, haram galip
olmayan, helal ise şüküretmesine engel olmayan kimsedir.
4- Abdullah
ibn-i Abbas'a şöyle yazdı: (Allah'a hamd-u sena, Peygamber'e salat-u selamdan) sonra,
şüphesiz ki insan, kaybedilmemesi gereken şeylere ulaşmakla
hoşnut olduğu gibi, elde edemiyeceği şeylere
ulaşamamakla da üzülür. Sevincin, ahiretten elde ettiğin, teessüfün
ise, ondan kaybettiğin şeyle olmalıdır. Dünyadan elde ettiğin
şeyle çok hoşnut olma, ondan ulaşamadığın
şeye de çok üzülme. Yaşantında, bütün gayretin ölümden sonraki
şeyler için olmalıdır.
5-
Dünyayı yermek hususunda şöyle buyurdular: O,
başlangıcı çile ve zorluk, sonu ise fena ve yokluk olan bir
yurttur. Helalinde hesap var; haramında azap var. Bu yurtta sıhhatli
ve salim olan güven içerisinde oluduğunu sanar, hastalanan ise
(kötülüklerden) pişmanlık duyar. Zenginleşen, kendini kaybeder;
fakir düşen üzüntülere kapılır. Dünya, onu elde etmeye
çalışandan kaçar; oturup onu aramayana gelirçatar. Kim ona (istekle,
hasretle) bakarsa, onu kör eder; kim ona ibret gözüyle bakarsa onu basiretli
kılar.
6-
Dostlukta aşırı gitme, olur ki o dost bir gün düşman
kesilir; düşmanlıkta da haddi aşma, olur ki o düşman bir
gün dost olur.
7-
Akıl gibi zenginlik, bilgisizlik gibi de fakirlik yoktur.
8-
İnsanın değeri, becerdiği şeylerle ölçülür.
9-
Heybet hüsrana, utangaçlık da mahrumiyete yol açar. Hikmet, mü'minin yitik
malıdır; bu mal, şer ehlinin elinde olsa bile onu alması
gerekir.
10-
İlim taşıyanlar, onu hakkıyla taşırlarsa, Allah,
melekler ve Allah'ın itaatında bulunan kimseler tarafından
sevilirler. Fakat, onlar ilmi, dünyayı elde etmek için kullanırlarsa;
Allah onlara gazap eder, halkın gözünden de düşerler.
11-
En iyi ibadet, sabır, sükut ve kurtuluşu (İmam Mehdi'nin zuhurunu) beklemektir.
12-
Her musibetin bir zamanı vardır, o zaman mutlak
yaşanmalıdır; o musibet birinizin başına
geldiğinde, zamanı gelip geçene kadar teslim olup sabretsin. Zira
musibetin yöneldiği zaman onu gidermek için çare aramak, onun
zorluğunu çoğaltır.
13- Malik
Eşter'e şöyle buyurdular: Ey Malik,
bu sözü benden belle ve onu kavramaya çalış. Ey Malik, yakini zayıf olanın
mertliği zayıf olur. Tamahı kendine huy edinen, kendisini
alçaltır. Zor durumda olduğunu açıklayan, alçalmaya razı
olur. Sırrını açığa vuran, kendisini küçültür. Dilini
kendisine buyruk sahibi eden (diline geleni söyleyen), kendisini tehlikeye
atmış olur. Aşırı istek, şahsiyeti öldürür. Her
şeye göz dikeni, arzuları yalnız bıraktırır.
Cimrilik ayıptır; korkaklık noksanlıktır; vera (haram
ve şüpheli şeylerden çekinmek) kalkandır. Şükür, servettir;
(çünkü şükretmek nimeti çoğaltır). Sabır yiğitliktir.
Yoksul, kendi şehrinde gariptir. Fakirlik, zeki olanı bile kendi
delilini açıklamakta aciz kılar. Hoşnutluk, ne güzel eş ve
dosttur. Edep, eskimeyen bir elbisedir. Herkesin makamı, aklı
miktarıncadır; gönül, sır sandığıdır.
Tedbirli davranmak (şüpheli durumlarda araştırma yapmak),
ihtiyattır. Düşünce, saf bir aynadır. Sabırlı olmak,
üstün bir huydur. Sadaka, kurtarıcı bir ilaçtır.
İnsanların bugünkü amelleri, yarın gözlerinin önüne dikilir.
İbret almak, iyi bir uyarıcıdır. Güler yüzlülük,
dostluğun yuvasıdır.
14- Sabrın imandaki yeri, başın
vücuttaki yeri gibidir. Sabrı olmayanın imanı olmaz.
15- Size ardında ölüm olan bir süre
tanınmıştır. Sizinle birlikte, amellerin önünü alan arzular
vardır. Öyleyse fırsatı ganimet bilin, ölümden daha çabuk
davranın (ölümden önce bir iş yapmaya çalışın); arzuyu
yalan bilin; amelden azık toplayın. Var mı başka bir
kurtuluş yolu, kaçacak yer, firar edilecek bir taraf? Var mı
sığınılacak, iltica edilecek bir yer? Öyleyse nereye
gidiyorsunuz?
16- Size ilahî takvayı tavsiye ediyorum.
Çünkü takva, ümitli olarak arayan kimsenin imrendiği, kaçıp
sığınmak isteyenin güvendiği bir şeydir. Takvayı,
kendinize batınî bir nişane edinin. Allah'ı halis bir
şekilde anın. Bu anmanın ışığında güzel
bir hayat yaşayın ve bu vesile ile kurtuluş yolunu katedin.
Dünyaya, ondan vazgeçmiş zahitlerin gözleriyle bakın; çünkü dünya
kendisinde yurt tutanları yok eder; ona güvenerek nimetlerinden
faydalananları elemlere sokar. Ondan göçüp gidenin bir daha geri dönmesi
ümit edilmez. Ondan beklenen nedir (sevinç mi, keder mi) bilinmez. Asayişi
belayla birleşmiştir; bekası fenayla, sevinci ise üzüntülerle
karışmıştır. Bekası[1] güçsüzlük ve zaafla iç içedir.
17- Kendini beğenmek büyüklenmekten,
büyüklenmek gururdan, gurur da tekebbürdendir. Şeytan, batıl vaadler
veren hazır düşmandır. Müslüman, müslümanın
kardeşidir; öyleyse birbirinizi yardımsız bırakmayın,
birbirinize kötü lakap takmayın. Dinin kanunları (hükmü) (herkes
için) birdir; yolları düzdür. Kim o yolu tutarsa umduğuna
ulaşır; kim o yoldan ayrılırsa helak olur; kim bu yoldan
vazgeçerse dinden çıkar. Müslüman konuştuğunda yalan söylemez,
söz verdiğinde aykırı davranmaz, itimat edildiğinde ise
hıyanet etmez.
18- Akıl, mü'minin dostudur; hilim,
yardımcısıdır; iyi geçinmek babasıdır;
yumuşak davranmak kardeşidir. Akıllı bir kimsede üç özellik
olmalıdır: Kendi durumunu düşünmeli; dilini korumalı;
zamanını tanımalı.
Bilin ki, yoksulluk belalardan bir beladır;
yoksulluktan daha zor beden rahatsızlığıdır; ondan
daha zoru ise kalp rahatsızlığıdır. Bilin ki,
nimetlerden birisi zenginliktir; zenginlikten daha üstün olan şey beden
sıhhattidir; beden sihhatinden daha üstün olanıysa kalbin
takvasıdır.
19- Mü'min kişi gününü üç zamana
ayırır: Bir bölümünde Rabbiyle münacat eder (Ona ibadet eder); bir
bölümünde kendi nefsini muhasebe eder; bir bölümünde de helal ve güzel
lezzetlerle meşgul olur.
Akıllı kişi ancak üç şey için
yolculuk eder: Geçimini sağlamak, ahiretini elde etmek, yahut da haram
olmayan zevk ve lezzetlerden faydalanmak.
20- Nice kimseler vardır ki, Allah'ın
ihsan ve nimetleriyle gafil avlanırlar.[2] Nice kimseler vardır ki,
günahlarının örtülmesiyle mağrur olurlar. Nice kimseler de
vardır ki, haklarında yapılan övgülere aldanırlar. Allah-u
Teâla insanları, mühlet ve fırsat gibi hiç bir şeyle
sınamamıştır; Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Onlara mühlet ve fırsat verdik
ki günahlarını artırsınlar."[3]
21- Kalbinde, halka karşı hem ihtiyaç
duymalısın, hem de onlardan müstağni olmalısın. Halka
olan ihtiyacın, yumuşak konuşman ve güler yüzlülük
olmalıdır; onlardan müstağni olman ise ırzın ve
haysiyetini korumak için
olmalıdır.
22- Ne halka öfkelenin, ne de halkı
öfkelendirin; (herkese) selam verin ve güzel konuşun.
23- Kerim adam, iyilik ve şefkat
gördüğünde yumuşar; fakat alçak adam hoş ve güzel
davranıldığında sertleşir.
24- Gerçek fakihin kim olduğunu size
söyleyeyim mi? Gerçek fakih, insanların Allah'a masiyet etmesine izin
vermeyen, onları Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe
düşürmeyen, onlara Allah'ın azabı hususunda güvence vermeyen ve
Kuranı bırakıp başka şeylere yönelmeyen kimsedir.
Bilinçsiz ibadette, fikirsiz ilimde, düşünüp anlamadan yapılan
kıraatta hayır yoktur.
25- Allah-u Teâla, insanları (kıyamet
günü) bir araya topladığında, bir münadi yüksek bir sesle
şöyle seslenir: Ey insanlar, bu gün Allah'a en yakın
olanınız, Ondan en çok korkanınızdır; Allah
katında en fazla sevileniniz, en güzel amel yapmış
olanınızdır; Allah nezdinde makamı en üstün
olanınız, Onun katında olan şeyler için en fazla amel
etmiş olanınızdır; Allah katında en kerametli
(değerli) olanınız, en fazla çekineninizdir.
26- Şaşarım o kimselere ki,
hastalık korkusundan şüpheli yemeklerden kaçınırlar da,
ateşin korkusundan günahlardan kaçınmazlar. Şaşarım o
insanlara ki, mallarıyla köleleri satın alırlar da, ihsan ve
iyilik yapmakla özgür insanları satın almazlar (kendilerine
çekmezler).
Sonra şöyle dedi: Hayır ve şer,
insanlar vesilesiyle tanınır; hayrı tanımak istediğinde
hayır iş yap, ehlini tanırsın; şerri tanımak
istediğinde de şer iş yap, ehlini tanırsın.
27- Sizin için en çok korktuğum iki
şeydir: Uzun dileklere kapılmak, heva ve hevese uymak. Uzun dileklere
kapılmak ahireti unutturur, heva ve hevese uymak ise insanı haktan
alıkoyar.
Basra'da birisi kardeşler hakkında
sorduğunda, İmam şöyle
buyurdu: Kardeşler iki kısımdır: Güvenilir kardeşler
ve insanın yüzüne gülen kardeşler.
Güvenilir kardeşler, insanın
sığınağı, kanadı, akrabası ve servetidir.
Kardeşine güvenin tam oldumu, malını, servetini onun yetkisine
bırak; dostuyla dost, düşmanıyla düşman ol; onun
sırrını, ayıbını gizle; iyiliklerini açıkla.
Fakat bil ki, böyle bir kardeş, halis kırmızı
altından, kırmızı yakuttan da az bulunur.
İnsanın yüzüne gülen kardeşlere
gelince; onlardan yararlandığın için onlarla olan ilişkini
kesme. Bundan fazla da onların gönülden seni sevmelerini bekleme; onlar
sana karşı güler yüzlü ve tatlı dilli oldukça, sen de onlara
karşı öyle ol.
28- Dostunun düşmanını kendine
dost edinme; zira dostunla düşman olursun.
29- Kuşku üzerine kardeşlik
bağını koparma; özür dilemeyip de ilişkiyi kesme (mümkün
oldukça gönlünü alarak dostluğunu sürdür).
30- Müslüman bir kimsenin, şu üç
kişiyle arkadaşlık yapmaktan sakınması gerekir: Facir
(dine önem vermeyen), ahmak ve yalancı. Facir bir adam, amelini iyi
gösterir; senin de kendisi gibi olmanı ister; din ve ahiret hususunda sana
yardımda bulunmaz; onunla oturup kalkmak eziyete ve kalbin
katılaşmasına sebep olur; gelip gitmesi ayıplanmana yol
açar.
Ahmağa gelince; böyle bir adam, (aklı
az olduğu için) hayır yolu sana gösteremez; gayret gösterse bile
kötülüğü senden uzaklaştırması ümit edilmez; çok zaman
fayda vermek istediğinde zarar verir; böyle bir arkadaşın ölmesi
kalmasından, susması konuşmasından, uzaklaşması
yaklaşmasından daha hayırlıdır.
Yalancı bir adama gelince; onunla
yaşamanın bir tadı olmaz; senin sözünü başkasına,
başkasının sözünü de sana taşır. Bir düzmeceyi
bitirdiğinde başka bir düzmeceye başlar; artık doğru
sözüne de inanılmaz; halk arasında düşmanlık
çıkarır; gönüllerde kin oluşturur. Öyleyse (böyle bir adam
hakkında) Allah'tan sakının ve kendi halinizi düşünün.
31- Akıllı bir adam ile cimri olsa bile
arkadaşlık etmenin sana bir zararı yoktur; fakat aklından
yararlan ve kötü huyundan sakın. Cömert adam ile de dost olmayı
aklından yararlanmasan bile elden kaçırma; fakat kendi aklın ile
onun cömertliğinden yararlan. Ahmak cimriden ise, bütün gücünle kaç.
32- Sabır üç kısımdır:
Musibete karşı sabretmek;
itaata sabretmek (hakka itaat etmek, mal ve candan geçmeyi veya
zorluklarla karşılaşmayı gerektiriyorsa korkmamak) ve
günaha karşı sabretmek (şehvet, gazap, makam, para vb.
karşısında teslim olmamak).
33- Kendisini dört şeyden koruyabilen,
hoşlanılmayan çirkin şeyleri hiç bir zaman görmemeye
layıktır. "O dört şey
nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdu: Acelecilik,
inatçılık, bencillik ve gevşeklik.
34- Ameller üç kısımdır: Farz,
müstehab ve günah. Farz olan ameller, Allah'ın emri, isteği,
rızası, ilmi ve takdiri üzeredir. İnsanlar bu amellerde
bulunarak Allah'ın azabından kurtulmuş olurlar.
Müstehab olan ameller ise Allah'ın emri ile
değildir; yalnızca Onun isteği, rızası, ilmi ve
takdiri üzeredir; insanlar bu amelleri yapmakla sevap kazanırlar.
Günah olan ameller ise Allah'ın emri,
isteği, rızası ile değildir; fakat ilmi ve takdiri onlara
taalluk etmiştir; onları ancak kendi vaktinde mukadder buyurur;
insanlar ise kendi ihtiyarları (istekleri) ile günah işlerler,
Allah-u Teâla da onları, günah işledikleri için
cezalandırır; çünkü onları günah işlemekten
sakındırmıştır, ama onlar kabul etmemişlerdir.
35- Ey insanlar, bilin ki, Allah-u Teâla'nın
her nimet karşısında bir hakkı vardır, kim onu eda
ederse nimeti çoğalır; kim kusur ederse, nimeti yok olabilir ve çabuk
azaba uğrar. Allah-u Teâla sizi günahtan korkan gördüğü gibi nimetten
(nimetin şükrünü eda etmemekten) de çekinen (bir kimse gibi) görmelidir.
36- Kim fakir olup fakirliğini Allah'ın
bir lütfü olarak bilmezse, umulan rahmeti (sevabı) yok etmiş olur.
Kim de zengin olup bu zenginliğini Allah'ın yavaş yavaş
azaba yaklaştırması olmasından endişe etmezse,
tehlikeli bir şeyden kendisini emniyette sanmıştır.
37- Ey insanlar, Allah'tan yakin isteyin; Ondan
afiyet, sıhhat dileyin; zira Allah'ın en büyük nimeti afiyettir; kalpte
kalacak en güzel şey yakindir. Aldatılmış, dininde
aldatılan kimsedir; gıbta edilecek, yakini iyi olan kimsedir.
38- İnsan, hayır ve şerden
kendisine ulaşan şeyin, muhakkak ulaşacağını ve
ulaşmayan şeyin de ulaşmayacağını
kavramadıkça, imanın tadını anlayamaz.
39- Mü'min, üç sıfattan mahrum kalmaktan
daha çetin hiç bir belaya duçar olmamıştır. "O üç sıfat nelerdir?" diye sorduklarında İmam Ali aleyhi'sselâm buyurdu ki: Servetli olursa (kardeşlerle)
eşitliği gözetmek, halkın hakkında insaflı davranmak,
Allah'ı çok anmak. Ben size, (yalnız) subhanellah, velhamdulillah
(deyin) demiyorum; Allah'ı, her helal ve haramda göz önünde bulundurun
(diyorum).
40- Kim dünyada kendisine yetecek olan miktara
razı olursa, onun için en az şey yeterli gelir. Kim bu miktara
razı olmazsa, dünyadan hiç bir
şey ona yeterli gelmez.
41- Ölüme evet, alçaklığa hayır;
deri soyulmasına evet, boyun eğip zilleti kabul etmeye hayır.
Zaman iki türlüdür: Bir gün senin lehine, diğer bir gün de aleyhine olur. Lehine
oldu mu azma, kendini kaybetme; aleyhine döndüğünde de üzülme. Zira her
ikisiyle imtihan ediliyorsun.
42- Kime istersen iyilik et; o artık senin
esirin olsun.
43- Dalkavukluk ve haset, mü'minin
sıfatlarından değildir; ilim talep etmek için olursa o hariç.
44- Küfrün erkânı dörttür: Rağbet,
korku, hoşnutsuzluk ve gazap (öfke).
45- Sabır, hedefe ulaşmanın
anahtarıdır; direnişin sonu zaferdir. Her isteğin
gerçekleşmesinin bir vakti vardır; kader, o vakti harekete geçirir
(vücuda getirir).
46- Dil bir ölçüdür; cehalet onu
hafiflettiği gibi akıl da onu ağırlaştırır.
47- Kim öfkesini, haksız olarak yürütmek
isterse, Allah-u Teâla hak olarak zillet ve hakirliği ona
tattırır; Allah-u Teâla çirkin işleri sevmez.
48- Allah'tan hayır dileyen (istiharede
bulunan) şaşkın kalmaz, meşveret eden de pişman olmaz.
49- Şehirler, vatan sevgisiyle imar edilir.
50- Üç şeye riayet eden mesut olur: Nimet
ulaştığında şükretmek, rızık
kesildiğinde mağfiret dilemek, sıkıntıya
düştüğünde çok "La havle
vela kuvvete illa billah" demek.
51- İlim üç kısımdır: Din
öğrenmek için fıkıh, beden sağlığı için
tıp ve dili yanlışlıklardan korumak için nahiv ilmi
(edebiyat).
52- Zorlukta Allah'ın hakkı, rıza
ve sabırdır; kolaylıkta ise hamd ve şükretmektir.
53- Günah
işlememek, tövbe etmekten daha kolaydır; nice bir saatlık
şehvetler vardır ki, uzun üzüntü ve gamlara yol açar. Ölüm
dünyayı rezil etmiştir; düşünce sahibi için bir sevinç,
akıl sahibi için de bir tad bırakmamıştır onda.
54- İlim, öncülük yapar ve insanı
iyiliğe doğru çeker; amel ise itici güçtür, ama nefs inatçı bir
binek gibidir.
55- Ümit ettiğin şeyden daha çok ümit
etmediğin şeye ümidin olsun; zira (bazen ümitler boşa
çıkar, ümit edilmeyen bir yoldan insana hayır ulaşır,) Hz. Musa
aleyhi'sselâm eşi için ateş bulmaya çıktığında
Allah'la konuşma iftiharına nail olup peygamberlik makamıyla
geri döndü. Seba kraliçesi (Belkıs)
kendi ülkesinden (Hz. Süleymana
karşı bir çare bulmak için) çıktı, (fakat) Süleyman aleyhi'sselâm'ın eliyle iman etti. Firavunun sihirbazları onun izzet ve şerefini
(tacını tahtını) korumak için (Hz. Musa'nın karşısına) çıktılar,
fakat (Hz. Musa'nın mucizesini
görünce) mü'min olarak döndüler.
56- İnsanlar, (din ve ahlak hususunda)
babalarından daha çok, yöneticilere benzerler.
57- Ey insanlar! Bilin ki, haksız bir sözle
rahatsız olan akıllı değildir; cahilin övmesinden
hoşlanan da hikmet sahibi değildir. İnsanlar, becerdikleri
şeylerle tanınırlar. Herkesin değeri, becerdiği
iş miktarıncadır. Değerinizin bilinmesi için, ilim
hususunda konuşun.
58- Rabbinin emrini gözetip günahtan
uzaklaşan, nefsanî arzularına karşı direnen, isteğini
boş sayan, nefsini takvayla kontrol altına alan, Allah korkusuyla onu
gemleyen, yularından tutup onu Allah'ın itaatine doğru çeken,
gemini çekerek günahlardan alıkoyan, gözünü ahirete diken, her zaman
ölümünü bekleyen, daima tefekkür eden, geceleri az uyuyan, dünyadan vazgeçen,
ahiret için zahmet çeken, sabrı kurtuluş bineği yapan,
takvayı ölüm günü için azık olarak hazırlayan, içindeki ıstırabı
takva suyu ile yatıştıran, (dünya olaylarından) ibret alan,
(dünyanın durumunu) ölçen, dünya ve (dünyaperest) insanları terkeden,
anlamak ve doğruluk için öğrenen, kalbi ahireti anmakla
sakinleşen, yatağını toplayan, yastığını
bir kenara bırakan, Allah katında olan sevaba yönelen, Allah'ın
azabından hakkıyla korkan, sırrını açıklamayan ve
(konuşmada) bildiğinden azına yetinen kimseye Allah rahmet
etsin. Bu çeşit insanlar, Allah'ın şehirlerdeki emanetleridir;
onların bereketiyle belaları insanlardan uzaklaştırır.
Onlardan birisi, yemin verdirirek Allah Tealadan bir şey isterse, Allah
onun yeminini yerine getirir. Onların en son sözleri, "Elhamdu lillahi rabbil alemin" demektir.
59- Rızık, zekasızların;
mahrumiyet, akıllıların; bela ise sabrın payıdır.
60- Hz. Ali
aleyhi'sselâm Eş'as (b. Kays)'a,
kardeşi Abdurrahman'ın
ölümü münasebetiyle başsağlığı dilerken buyurdular ki:
Sabırsızlık gösterirsen Abdurrahman'ın
hakkını yerine getirmiş olursun, aksi takdirde Allah'ın
hakkını eda etmiş olursun. Buna ilaveten, eğer sabretsen
takdir gerçekleşir ve sen de övülürsün; sabretmezsen (yine de) takdir
gerçekleşir, fakat sen kınanmış olursun. Eş'as: "İnna lillah ve inna
ileyhi raciun" dedi. Hazret,
ona: Bu kelimenin tefsirini biliyor musun? diye sorduğunda, Eş'as: "Hayır, ilmin nihayeti sensin." dedi. Hz. Ali aleyhi'sselâm
buyurdu ki: Dediğin "İnna lillah" kelimesi mülkü itiraf
etmektir (yani bizim sahibimiz Allah'tır). "Ve inna ileyhi
raciun" kelimesi de fani olmayı itiraf etmektir.
61- Hz. Ali
aleyhi'sselâm bir gün bineğe binip
hareket edince, bir grup halkın yaya olarak arkası sıra
yürüdüğünü gördüler: Bir binek üzerinde gidenin yanında yaya
yürümenin binekte olanı bozduğunu ve yaya yürüyeni de
küçülttüğünü bilmiyor musunuz? Geriye dönün dedi.
62- İşler üç çeşittir: Doğru
olduğu açık olan bir iş; böyle bir işin ardına
düş. Doğru olmadığı belli olan bir iş; böyle bir
işten kaçın. Karışık ve şüpheli olan bir iş;
böyle bir işi ehline (o işi iyice bilene) bırak.
63- Bir gün Cabir,
Hz. Ali'ye: "Ya Emir-el Mü'minin,
nasıl sabahladınız?" dediğinde şöyle
buyurdular: İşlediğimiz bu kadar günahlarla birlikte, Rabbimizin
sayılmayacak nimetleri bizde olduğu halde sabahladım. Hangisine
şükredeceğimizi bilmiyoruz; aşikâr ettiği güzelliklere
karşı mı, yoksa gizlediği çirkin işlerimize karşı
mı?
64- Abdullah
ibn-i Abbas'ın küçük çocuğu öldüğünde, Hz. Ali aleyhi'sselâm
ona tesliyette bulunup şöyle dedi: Başka birisinin musibete
uğrayıp (dünyadan gidip) senin onun (mateminde) sevap alman, benim
için, senin musibete uğrayıp başkasının sevap
almasından daha sevimlidir. O zaman sevap senin hakkında
(başkası için) değil de senin için olur, başkaları
senin ayrılığında değil de sen
başkalarının ayrılığında (ölümünde) iyi
sabretmiş olursun. Allah o çocuğa senin için karşılık
verdiği gibi onun için de sana
mükâfat verir.
65- Nasuh
tövbe nedir? diye sorduklarında İmam
aleyhi'sselâm şöyle cevap verdi:
Kalple pişmanlık duymak, dille mağfiret dilemek ve bir daha
(günaha) dönmemeye karar vermektir.
66- Siz insanlar, Allah'ın kudretiyle
yaratılmışsınızdır; ister istemez rabbinize boyun
eğip, kabirlere konulursunuz; toprak olur çürürsünüz; tek tek (kimsesiz)
haşredilirsiniz; yaptıklarınız neyse
karşılığını görürsünüz. Öyleyse günah işlediğinde
günahını itiraf eden, korkup kulluğa yönelen, sakınıp
ibadete koyulan, yaşayıp geçmişlerden ibret alarak kendine
gelen, korkutulduğunda çekinen, çağrıya uyup kötülükten
vazgeçen, geri dönüp tövbe eden, (hayrını isteyenlerin tavsiyesine)
uyarak hareket eden, kurtuluş yolunu araştıran, kurtuluş
sınırına doğru kaçan, azık toplayan,
batınını tertemiz eden, kıyamet günü için hazırlanan, (takva) azığından
göçeceği gün, yöneleceği yol, muhtaç olacağı günler,
yoklukyoksulluk yurdu için yardım alan ve ebedi kalacağı evi
için önceden (azık) gönderen kimseye Allah rahmet etsin.
Kendiniz için hazırlık yapın.
Acaba gençliklerinin en güzel günlerinde bulunanlar,
ihtiyarlığın düşkünlüğünden, sağlıklı
ve sıhhatli yaşayanlar, hastalığın baş göstermesinden,
yaşayıp ömür sürenler, fenanın ansızın
saldırmasından, fevt'in (ecelin) yaklaşmasından, ölümün
ulaşmasından başka bir şeyi mi beklerler?
67- Eteğini beline bağlayıp
kolları sıvazlayan, mühlet zamanı ciddiyet gösteren, titreyerek
korkan, Allaha tekrar dönüşün akıbeti ve bu hareketin sonucu
hakkında düşünen bir kimse gibi Allah'tan korkun. Allah yardım
ve intikam için yeterlidir. Cennet yeterli bir mükâfat ve
karşılıktır. Cehennem de yeterli bir ceza ve azaptır.
Allah'ın kitabı ise davacı ve hasım olarak yeterlidir.
68- Birisi Hz.
Ali aleyhi'sselâm'dan sünnet,
bidat, fırka ve cemaat hususunda sorduğunda şöyle buyurdular:
Sünnet Resulullah'ın sünnetidir;
bidat, sünnete muhalif olan şeylerdir; fırka (muhalefet ederek
toplumdan ayrılan), sayıları çok olsa bile, batıl ehli
kimselerdir; cemaat, sayıları az olsa bile, hak ehli olan
kimselerdir.[4]
Resulullah buyurmuş ki: "İnsan ancak Allah'a
güvenmeli ve ancak kendi günahından korkmalıdır. Alim,
kendisinden bilmediği bir şeyi sorduklarında: "Allah daha
alimdir" demekten utanmamalıdır. Sabrın imandaki yeri,
başın bedendeki yeri gibidir.
69- Bir kişi, bana tavsiyede bulun,
dediğinde İmam aleyhi'sselâm şöyle buyurdular:
Sen, hayırlı işlere çokluk yönünden bir sınır
tanımamalısın, günaha da azlık yönünden bir had
bırakmamalısın.(Şu kadar günah azdır dememelisin.)
70- Başka birisi de bana nasihat et
dediğinde şöyle buyurdular: Fakirliği ve uzun ömrü kendine
telkin etme.
71- Dindar kimselerin bazı alametleri vardır ki onlarla tanınırlar:
Doğru konuşmak, emaneti sahibine vermek, verdiği söze
bağlı kalmak, akrabalara iyilikte bulunmak, zayıflara
acımak, kadınlara az teslim olmak, bağış ve ihsanda
bulunmak, güzel huylu olmak, çok sabırlı olmak, ilme ve insanı
Allah'a yaklaştıran her şeye tabi olmak. Ne mutlu bu
sıfatları haiz olan kimselere, varılacak yerin güzel olanı
da onlarındır.
72- Uzun arzulu olan, ameli unutur.
73- İnsanoğlu, her şeyden daha çok
terazinin (kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır
olur.
74- Mü'mine küfür etmek fısktır; onunla
savaşmak küfürdür; müminin malı, canı gibi muhteremdir
(kanını dökmek haram olduğu gibi malını da gasbetmek
haramdır).
75- Mal ve canını kardeşine,
adalet ve insafını düşmanına, ihsan ve güler
yüzlülüğünü ise herkese bağışla. Halka selam ver ki, onlar
da sana selam versinler.
76- Dünyada halkın efendileri cömertler, ahirette
ise çekinenlerdir.
77- (Dünyada bulunan) şeyler iki
çeşittir: Biri, geçmişte bana verilmeyen, gelecekte de
ummadığım başkalarının sahip olduğu
şeylerdir. İkincisi ise yerin ve göğün tüm gücünü harcasam dahi
zamanı gelmedikçe elde edemiyeceğim şeylerdir. Öyleyse bunlardan
hangisi için ömrümü harcıyayım.[5]
78- Mü'min, baktığında ibret
alır; sustuğunda tefekkür eder; konuştuğunda zikreder;
mustağni olduğunda şükreder; sıkıntıya
uğradığında sabreder. Çabuk razı olur, geç öfkelenir.
Az nimetle Allah'tan razı olur, çok (belaya) da öfkelenmez. Hayır
işlerde irade ettiği şeylerin hepsine ulaşmaz. İyi
işleri çok niyet eder, fakat onlardan bazısını yapmaya
muvaffak olur. Elinden kaçırdığı hayır işlere,
şiddetle üzülür.
Münafıka gelince; eğlenmek için bakar;;
sustuğunda gaflete dalar; konuştuğunda yalan söyler;
müstağni olduğunda haddini aşar; sıkıntıya
uğradığında inleyip durur; çabuk sinirlenir, geç razı
olur; Allah az nimet verirse öfkelenir;
çok bağışta bulunursa da razı olmaz. Çok kötülükleri
amaçlar, fakat onların hepsini yapmaya muvaffak olmaz;
yapamadığı şer ve fitnelerden dolayı teessüf eder,
üzülür.
79- Dünya ve ahiret birbirine saldıran iki
azılı düşman ve iki ayrı yoldur. Dünya ve ondaki
güzellikleri seven kimse, ahirete nefretle bakar ve ona düşman kesilir.
Bunların misali doğu ve batıya benzer; ikisinin arasında yürüyen kimse, birinden
uzaklaşmadıkca öbürüne yaklaşmaz.
80- İlahi tehditten (amellerin
cezasından) korkan kimseye, uzak yakın olur (ölümü, uzak olsa bile
yakın görür).
Dünya azığından açlığı
giderecek miktarla doymayan (kanaati olmayan) kimse, her ne kadar dünya
malı toplasa da yetinmez. Kim dünyayı elde etmeye
çalışırsa elinden çıkar gider; kim dünyanın ardından gitmezse dünya ona
ulaşır. Dünya, sınırlı günlerin sonuna dek
yayılmış bir gölgedir. Allah rahmet etsin o kula ki, hikmetli
sözü duyar, onu beller; doğru yola çağrıldığında
yaklaşır; bir kurtarıcının, kılavuzun
eteğine sarılır da kurtulur. İyi işler gönderir; iyi
işlerle kullukta bulunur; (kendi kabrine) azık gönderir; çekinilmesi
gereken şeyden çekinir; hedefine yönelir; nefsî isteklerine
karşı direnir; arzularını yalanlar; sabrı,
kurtuluşuna binek yapar; takvayı ölüm günü için hazırlar;
apaçık doğru yoldan ayrılmaz; fırsatı ganimet sayar;
ecele hazırlanmaya koşar; ameli ile azık toplar.
81- Hz. Ali
aleyhi'sselâm bir adama,
Nasılsınız? deyince, o:"Ümit ediyor ve korkuyoruz" dedi. İmam aleyhisselâm bunun
üzerine şöyle buyurdular: Bir şeye ümidi olan onu elde etmeğe
çalışır; bir şeyden korkan, ondan kaçar. Bilmiyorum bu
nasıl bir korkudur ki, kişi bir lezzetle
karşılaştığında, korktuğu şeyden
(cehennem ateşinden) dolayı onu terkedemiyor ve nasıl bir ümit
beslemektir ki, bir bela geldiğinde kişi ümit ettiği şeye
ulaşmak (sevap) için ona karşı sabredemiyor.
82- Hz. Ali
aleyhi'sselâm'a: "Kendisiyle oturup kalktığımız ve iş
yaptığımız güç (iyi ve kötü işlere karşı
olan kudret) hususunda (bu güç bizden midir yoksa Allah'tan mı? diye) soru
soran Abaye b. Rıbinin
cevabında şöyle buyurdu: Sen yetenek (güç) hakkında soru sordun.
Acaba ona, Allah'tan olmaksızın sen mi maliksin, yoksa Allah ile
birlikte mi maliksin? (Yani o kudret senin kendinden mi, yoksa Allah ile ortak
mısın?)
Abaye susup kaldı; İmam
Ali aleyhisselâm şöyle
buyurdu: Eğer Allah ile birlikte maliksin, deseydin, öldürürdüm seni
(çünkü müşrik olurdun); yalnız ben malikim deseydin, yine de
öldürürdüm seni. Abâye, "Öyleyse ne diyeyim?" dedi, Ali aleyhisselâm
buyurdu ki: şöyle de: Ben ona malikim, fakat ona malik olan Allah beni ona
malik kılmıştır; eğer bu malikiyeti bana verirse,
bağışta bulunmuş olur; vermezse bu Ondan bir bela olur.
Öyleyse seni malik kıldığı şeylerin asıl maliki
Odur, seni kadir kıldığı şeylere gerçek kadir Odur.
83- Asbeğ
b. Nebate naklediyor ki: Emir-ül Mü'minin Hz. Ali
aleyhi'sselâm'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Size her
müslümanın ezberlemesi gereken bir hadis söyleyeyim" Sonra bize bakarak (sözüne) şöyle devam
etti: Allah-u Teâla bir mü'min kulu, hem dünyada, hem de ahirette
cezalandırmaktan daha cömert, daha uludur. Yine Allah-u Teâla bu dünyada
bir kulu affedip ahirette affını ondan esirgemesinden daha yüce, daha
cömert, daha kerimdir.
Sonra; "Bazen olur ki Allah-u Teâla, bir
mü'mini, canı, malı, evladı ve ailesi hakkında bir belaya
duçar eder." buyurarak şu ayeti tilavet etti: "Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin
kazandığı şeyler yüzündendir. (Allah) günahların bir
çoğunu da bağışlar.[6] Üç defa
elini yumup açarak şöyle buyurdu: "(Allah)
çoğunu da affeder."
84- İlişkiyi kesmenin
başlangıcı, yüz çevirmektir. Çabuk usanıp bıkan
adamın (usanıp bıkmasına) üzülme.[7] En kötü karşılık, kötülükle
karşılık vermektir (İyiliğin
karşılığında kötülük yapmaktır).
85- Kişinin kendisini beğenmesinin
başlangıcı, aklının bozulması
(sarsılması)dır. Diline hakim olanın, şerrinden amanda
kalınır. Ahlakını düzeltmeyen kimsenin, felaketleri çok
olur. Ahlakı kötü olanın, ailesi ondan bıkar. Nice sözler
vardır ki nimeti, insanın elinden alır. Şükretmek, fitnenin
önünü alır. Haysiyeti korumak, yiğitliğin başı
mesabesindedir. Günahkârın alçak gönüllülüğü, onun şefaatçisidir.
İhtiyatın esası, şüpheli şeylerde durmaktır.
Rızık hazineleri, güzel ahlaktadır.
86- Musibetler halk arasında eşit
olarak bölünmüştür. Tövbe kapısı açık olduğu müddetçe,
günahların için ümitsiz olma. Hidayet, şehvetlerle muhalefet
etmektedir. Arzuların tarihi (sonu), ölümdür. Cimri bir kimseye bakmak,
kalbi katılaştırır. Ahmak adama bakmak, gözü karartır.
Cömertlik, zekiliktir. Cimrilik, gaflettir.
87- Yoksulluk en büyük ölümdür. Ailenin
azlığı, iki zenginlikten biridir; bu da huzurun
yarısıdır. Gam, ihtiyarlığın
yarısıdır. İktisatlı davranan, fakir olmaz.
İstişare eden, helak olmaz. İhsan ve iyilik, soylu (şeref
sahibi) ve dindar kimseden başkasının yanında yerini bulmaz.
Mutlu, başkalarından ibret alan kimsedir. Aldatılmış
bir kimse, ne övülür, ne de mükâfat alır. İyilik çürümez; günah
unutulmaz.
88- İyilik yapın, övgüyü kazanın.
Akıllı kimselerin sizinle iyi ilşki kurmaları için övgüyü
kendinize şiar edinin; akılsız kimselerin sizden
uzaklaşması için, saçma sözleri terkedin. Meclisinizin mamur olması
için birlikte oturduğunuz arkadaşınıza ikramda bulunun.
Arkadaşınızı öyle gözetleyin ki, yanınızda
bulunmaya ilgi göstersin. Halkın size itimad etmesi için, onlara
karşı insaflı olun. Güzel ahlaka sarılın; zira o bir yüceliktir. Kötü ahlaktan kaçının;
çünkü o şeref sahibi adamı alçalttığı gibi azameti de
giderir.
89- Kanaat et (kısmetine razı ol), aziz
olursun.
90- Sabır, yoksulluğa karşı
bir siperdir; ihtiras, fakirliğin alametidir; süslenmek (nefsini alçak
düşürmemek), aşağılıktan uzak durmaktır;
öğüt, sığınan için bir sığınaktır.
91- İlim kisvesine bürünen kimsenin
ayıbı, halkın gözünden gizli kalır.
92- Hasetçinin huzuru, çabuk darılanın
dostluğu, yalancının ise yiğitliği olmaz.
93- Yalnızlığa
alışmakla, izzetinin bekası için çalış.
94- Kudret altında olan her aziz, zelildir.
95- İki şey halkı yok eder:
Fakirlik korkusu ve üstünlük talep etmek.
96- Ey insanlar, dünya sevgisinden
sakının; zira dünya sevgisi her günahın başı, her
belanın kapısı, her fitnenin yoldaşı, her musibetin de
sebebidir.
97- Bütün hayırlar üç şeyde
toplanmıştır: Bakış, susma, konuşma. İbret
alınmayan her bakış boş; fikirle birlikte olmayan her susma
gaflet; içerisinde zikir olmayan her konuşma lağvdir (boştur).
Bakışı ibret, susması tefekkür, konuşması zikir
olan, hatalarına ağlayan ve şerrinden insanların emin
oldukları kimseye ne mutlu.
98- İnsan ne kadar da ilginç bir
varlıktır; kendisi için garantilenmiş şeye ulaşmakla
hoşnut olur ve asla elde edemiyeceği şeye ulaşamamakla da
üzülür; eğer kişi tedbir altında olduğunu ve
rızkın takdir edildiğini düşünüp anlasaydı, kolay elde
edilen şeyle yetinir, zor işlere girişmezdi.
99- Pazarda dolaşırken pazarcılara
nasihat etmek istediğinde şöyle buyuruyordu: Ey tüccar
topluluğu, muamaleden önce Allah'tan hayır dileyin; muamelede kolaylık
göstermekle bereket umun. Alıcılara yaklaşın; sabır ve
yumuşak huyla süslenin; yemin etmekten sakının; yalan
konuşmaktan kaçının; zulüm etmekten korkun; mazlumların
hakkında insaflı olun; faize yaklaşmayın; doğru ölçüp
tartın, halkın malını eksik vermeyin; yeryüzünde
bozgunculuk etmeyin.
100- Allah-u
Teâla'nın yaratıklarından hangisi daha güzeldir? diye
sorduklarında Ali aleyhi'sselâm: Kelamdır (sözdür)
buyurdular; Hangisi daha kötüdür? diye sorduklarında ise yine
Kelamdır buyurdular. Daha sonra buyurdular ki: İnsanın yüzünü
ağartan da kelamdır, karartan da kelamdır.
101- Hayırlı söz söyleyin, onunla
tanınırsınız. Hayır iş yapın, onun ehlinden
olursunuz.
102- Bir bela geldiğinde
malınızı canınıza feda edin; bir olay vuku
bulduğunda (düşman saldırdığında)
canınızı, dininize feda edin. Bilin ki, yok olan, dini yok
olmuş olandır, yağmaya uğramış olan da dini
elinden alınmış olandır. Cennete giren için fakirlik,
cehenneme düşen için de zenginlik olmaz.
103- Hiç bir insan, ister şaka olsun, ister
ciddi, yalan konuşmayı terketmedikçe imanın tadını
anlamaz.
104- Müslüman bir kimsenin, yalancıyla
arkadaş olmaktan kaçınması gerekir. Çünkü yalancı o kadar
yalan konuşur ki, doğru konuştuğunda da sözüne
inanılmaz.
105- En büyük günah, haksız yere müslüman
bir kimsenin malını gasbetmektir.
106- Kısastan korkan bir kimse, halka zulüm
etmekten çekinir.
107- Haset eden bir kimse gibi, mazluma benzer
zalim görmedim.
108- Zalim, zalime yardım eden ve onun
zulmüne rıza gösterenin üçü de (günahta) ortaktırlar.
109- Sabır iki çeşittir: Musibete
karşı sabretmek; bu iyi ve güzel bir şeydir; bundan daha güzeli
ise, Allah'ın haram kıldığı şeye karşı
sabretmektir.
Zikir de (Allah'ı hatırlamak) iki
çeşittir: Musibet vakti zikretmek, bu iyi ve güzeldir; bundan daha güzeli
ise insanı Allah'ın haram kıldığı şeylere
yönelmekten alıkoyan zikirdir.
110- Allah'ım, beni şer sahibi
kullarından hiç birisine muhtaç kılma. Beni muhtaç
kıldığında öyle birine muhtaç kıl ki, herkesten daha açık yüzlü,
ihtiyacı karşılamakta daha cömert, dili daha açık, minneti
daha az olsun.
111- Halk ile dostluk ve samimiyeti,
Allah'ın itaati üzere olan kimseye ne mutlu.
112- İnsanın doğruyu seçerek kendi
yararına olan yalandan kaçınması ve sözü ilminden öteye
aşmaması doğru bir imana sahip olduğunu gösterir.
113- Emaneti, peygamberlerin evladının
katiline ait olsa bile sahibine geri çevirin.
114- Takva, imanın temelidir.
115- Allah'a itaat etmek yolunda kimsesiz
kalıp hor ve hakir olmak, günahta birbiriyle yardımlaşmaktan
daha çok insanın izzetli olmasını sağlar.
116- Mal ve evlat dünya ürünüdür; iyi işler
ise ahiret ürünüdür; Allah bazı kişilere her ikisini de verir.
117- Tevrat'ın iki sahifesinde şunlar
yazılmıştır: Birinci sahifede: Dünyaya üzülen, ilahî kaza
ve kadere gazap etmiştir. Mü'minlerden kendi musibetini, dinine muhalif
olan bir kimseye şikâyet eden ise, Rabbini düşmanına
şikâyet etmiştir. Zengine, onun elinde olan şeyden talep etmek
için tevazu eden bir kimsenin dininin üçte ikisi yok olur. Kur'an okuduğu
halde öldüğünde cehenneme gidenler ise, Allah'ın ayetlerini alaya
alan kimselerdendir (Kur'an'dan maksat, semavi kitaplar olabilir). diye
yazılmıştır.
İkinci sahifede ise şöyle
yazılmış: İstişare etmeyen, pişman olur; mal
toplayıp tekelcilik yapan, helak olur. Yoksulluk en büyük ölümdür.
118- İnsanın özü onun dilidir;
aklı, dinidir; yiğitliği, ulaştığı mevkiye
bağlıdır. Rızık taksim edilmiştir. Günler dönüp
dolaşır. İnsanlar Hz. Adem'e
ulaşıncaya kadar hepsi eşit (ve kardeş)tirler.
119- Kumeyl b.
Ziyad'a şöyle buyurdu: Meşhur olmaman için sakin ol; isminin
dillerde dolaşmaması için şahsiyetini gizle; alim olman için
öğren; selamette kalman için sus; (Allah) dinini sana
tanıttıktan sonra artık halkı tanımamanın ve
onların seni tanımamasının hiç bir sakıncası
yoktur.
120- Kendisiyle uyuşmak gerekli ve
kaçınılmaz olan kimse ile uyuşamıyana bilgili (hekim)
denilmez.
121- Dört şeyi öğrenmek için develere
binip çölleri katetseniz değer mi değer: Hiç kimse, Rabbinden
başka hiç kimseden bir şey beklemesin, günahından başka bir
şeyden korkmasın, bilmediği bir şey sorulduğunda,
"bilmiyorum" demekten çekinmesin ve bilmediği bir şeyi
öğrenmekte kibirlenmesin.
122- Abdullah
b. Abbas'a şöyle yazdı: Allah'a hamd-u sena, Peygamber'e salat-u selamdan sonra;
işine yarayan şeyin peşine git, işine yaramıyan
şeyi terket. Zira işine yaramıyan şeyi terkettiğinde,
işine yarayan şeyi elde edebilirsin. Zira sen (ölümden sonra) ancak
önceden gönderdiğin şeylere ulaşabilirsin, geride bıraktığın
şeylere değil. Yarın karşılaşmak istediğin
şeyi, karşılaşmak istediğin şekilde
hazırlayıp gönder.
123- Dostların kalplerini insanna
ısındıran, düşmanların kalplerinden kini gideren en
güzel şey, onlarla karşılaşınca güler yüzlü olmak,
gıyabında hallerini sormak, huzurlarında ise iyi ve yumuşak
davranmaktır.
124- İnsan, (hayır ve şerden) ona
ulaşan şeyin muhakkak ulaşacağını ve
ulaşmayan şeyin de ulaşmasının mümkün
olmayacağını bilmedikçe, imanın tadını anlayamaz.
125- Ey Rabbim, senin mülk ve saltanatından
kalbiyle ve gözüyle görüp müşahede ettiğini, görüp müşahede
etmediği mülk ve saltanatın karşısında küçük görmeyen
kimse ne bedbahttır. Bundan da bedbahtı senin azamet ve celalin
karşısında mülkün ve saltanatından gözü ve kalbiyle
gördüğü ve göremediği miktarı, küçük görmeyen kimsedir. Senden
gayri bir mabud yoktur; münezzehsin sen, hiç kuşkusuz ben zalimlerdendim.
126- Dünya, yok olma, zahmete uğrama,
değişme ve ibret alma yurdudur. Yok olma yurdu olmasına örnek
şudur ki, görüyorsun zaman, yayını çekiyor, okunu hedefe
doğrultuyor; oku hata yapmıyor ve yarası iyileşmiyor;
sıhhatli olanı hastalıkla, yaşıyanı ise ölümle
hedef alıyor.
Zahmete uğrama yurdu olduğuna örnek
şudur ki, insan kendi harcayamadığı şeyleri toplar ve
kendisi oturmadığı binalar yapar. Sonra da malsız,
binasız Allah'a doğru göç eder.
Değişme yurdu olduğuna örnek de
şudur ki, imrenilen kimseyi, (bir süre sonra) acınılan,
acınılan kimseyi ise (bir süre sonra) imrenilen kimse olarak
görürsün. Bunun sebebi ise yok olan nimet ve inen beladır.
İbret alma yurdu olduğuna delil de
şudur ki, insan arzusuna ulaşmak istediği vakit aniden ecel onu
yakalar; ne arzuya ulaşılır, ne de arzu eden baki kalır.
Subhanellah, bu dünyanın sevinci ne de
azdır, suya kanmağı ne de susatıcı, gölgesi ne de
devamsızdır. Dünyada var olan şey sanki yokmuş; mevcut
olmayan şey güya (yıllardır) varmış gibidir. Evet,
ahiret evi, kalıcı ikamet yeridir; cennet ve cehennemin
bulunduğu yerdir. Evliyaullah, sabırla sevaba, amel ile de arzulara
ulaşmışlardır.
127- Allah'a doğru giden en sevimli
yollardan biri, iki şeyi yutmaktır: Bunlardan birisi olgunlukla
öfkeyi yutmak, diğeri ise sabırla kederi yutmaktır. Allah'a
doğru giden en sevimli yollardan biri de dökülen iki damladır: Gece
yarısında gözden akan yaşlar ve Allah yolunda dökülen kan
damlaları. Yine Allah'a doğru giden en sevimli yollardan biri de iki
adımdır: Birincisi, müslümanın Allah yolundaki bir safı
muhkem kılmak için attığı adım; ikincisi ise,
sıla-i rahim (yakınları ziyaret) için atılan adım. Bu
adım birincisinden daha faziletlidir.
128- Arkadaşını zorlukta,
gıyabında ve ölümünden sonra korumayan dost, dost değildir.
129- Tamah cahillerin kalplerini
hafifleştirir, yerinden söker; arzular, onu rehin alır; hileler, onu
bağlar.
130- Kimin vücudunda iyi hasletlerden biri
(sabit) olursa, mevcut olmayan diğer hasletleri
bağışlarım; ama aklın ve dinin yok olmasını
affetmem. Dinin yok olması, emniyetin yok olmasıdır; korku ve
vahşetle de yaşamanın bir anlamı yoktur. Aklın yok
olması da, hayatın yok olmasıdır. (Akılsız bir
toplum) ancak ölülerle kıyaslanır.
131- Nefsini töhmete maruz kılan, suizanda
bulunan kimseyi kınamamalıdır. Sırrını gizleyenin
yetkisi kendi elinde olur.
132- Allah-u Teâla, altı gruba, altı
özellik yüzünden azap edecektir: Arapları asabiyet, muhtarları
tekebbür, emir sahiplerini zulüm, fakihleri haset, tacirleri hıyanet,
köylüleri cehalet yüzünden.
133- Ey insanlar, Allah'tan korkun (takvalı
olun); takvalı olmak için sabretmek, Allah'ın azabına
sabretmekten daha kolaydır.
134- Zahidlik, arzuları azaltmak, her nimete
karşı şükretmek ve Allah'ın haram
kıldığı şeylerden kaçınmaktır.
135- Her şey çifleştiğinde,
tembellik ve âcizlik de çiftleşti; onların çiftleşmesi sonucu
fakirlik meydana geldi.
136- Bilin ki günler üçtür: Geçmiş ve tekrar
dönmesi ümit edilmeyecek dün; mevcut olan, fakat sürekliliği olmayan
bugün, daha gelmemiş ve de kendisine güvenilemeyecek olan yarın. Dün,
öğüt kaynağıdır; bugün ganimettir; yarının ehli
ise kim olacağını bilemezsin. Dün kabul görmüş muteber bir
şahit, bugün ise emaneti geri veren bir emanetçi, yarın ise süratle
gelip geçendir. O senin yanına gelmiş, sen onun yanına
gitmemişsin.
Ey halk, şunu iyi bilin ki: Fenadan sonra
beka vardır. Biz geçmişlerin varisiyiz, gelecekler de bizim
varislerimizdirler. Durum böyle iken bırakıp gideceğiniz
şeylerle varacağınız yeri bayındır hale getirmelisiniz.
İyilik yollarını katedin. Bu yolları katedenlerin
azlığından korkmayın, Allah'ın bu yolculukta sizlere
arkadaş olduğunu hatırlayın. Dikkat edin, bugün elde ne
bulunduruyorsanız size verilmiş bir ödünçtür, bağışlar
ise yarındır. Biz yok olup gitmiş olan bir kökün dal ve
budaklarıyız. Kök yok olduktan sonra budaklar ne kadar devam edebilir
ki!
Ey insanlar, eğer dünyayı ahirete
tercih ederseniz, bu değersiz metalara kapılıp dünyanın davetine
icabet eder, arzular merkebine binerseniz bu merkeb sizi nihayeti
pişmanlık olan bir kaynağa götürecektir, eski zamanlarda
yaşayıp giden ümmetlere yaptığının
aynısını size de yapacaktır. Sonuçta hallerin
değişmesi ve cezaların gerçekleşmesiyle, geleceklere ibret
olacaksınız.
137- Namaz, Allah'a yaklaşmak isteyen
muttakiler için vesiledir. Hac, zayıf kişilerin cihadıdır.
Her şeyin zekâtı vardır, bedenin zekâtı ise oruçtur.
İnsanın en iyi ameli, fereci (kurtuluşu) beklemektir. Amelsiz
dua eden, yaysız ok atan kimseye
benzer. Mükâfata yakini olan, cömertçe bağışta bulunur. Sadaka
vermekle rızkı indirin. Zekât vermekle, mallarınızı
koruyun. İktisatlı olan kimse fakir olmaz. Masrafta ölçülü davranmak,
geçimin yarısıdır. Şefkatli olmak, aklın
yarısıdır. Gam, ihtiyarlığın
yarısıdır. Ailenin azlığı, iki kolaylıktan
biridir. Ana-babayı üzmek, onlara karşı asiliktir. Musibet
vakti, dizini döven kimsenin sevabı yok olup gider. İyilik ancak asil
veya dindar bir insan hakkında yapılırsa, iyilik
sayılır. Allah-u Teâla sabrı, musibet miktarınca nazil
eder. Allah, tutumlu davranan kimseyi, rızıklandırır; israf
yapan kimseyi ise mahrum bırakır. Emanet, rızkı çekip
getirdiği gibi hıyanet de fakirliği getirir. Eğer Allah-u
Teâla bir karıncanın maslahatını istese ona kanat vermez.
138- Dünya metaı (malı mülkü),
kurumuş ve dökülmüş kuru otlara benzer. Mirası ise çamura
benzer. Dünya metaının yeterli miktarı, fazlasından daha
iyi ve ıztırabı ise huzurundan daha güvenilirdir. Zengini fakir
olmaya mahkumdur. Ona göz yuman rahata kavuşur. Güzelliklerine
kapılanın gözü ve gönlü körelir; sevincine gönül bağlayanın
kalbi üzüntüyle dolar; sütün üzerindeki kaymağın çalkantısı
gibi onun da kalbinde gam çalkalanır. Bazı sorunlar onu üzer ve
bazı sorunlar da onu kendisine meşgul eder. Boğazından
yakalayıp kalbinin damarlarını koparıncaya ve cansız
bir vücut olarak bırakılıncaya kadar ömür bu
keşmekeşliklerle devam eder. Ne Allah bu cüssenin ne
olacağını önemser ve ne de iyiler bu leşin nereye
düşeceğine ilgi gösterirler. (Fakat uyanık mü'minler böyle
değildirler;) Mü'min ibret gözüyle dünyaya bakar, ihtiyacı kadar
ondan beslenir, öfkeli bir kulakla sesleri dinler.
139- Hilim öğrenin; hilim mü'minin dostu ve
yaveridir; ilim ise mü'minin kılavuzu, yumuşak davranmak
kardeşi, akıl yoldaşı, sabır ise
komutanıdır.
140- Hz. Ali
aleyhi'sselâm Allahın
verdiği nimetlerden yararlanmayarak eski elbiseler giyip yoksullar gibi
bir görünüm sergileyen birisine rastladığında şöyle
buyurdu: "Ey adam, Allah'ın bu sözünü duymamış
mısın? "Rabbinin nimetini
an, söyle."[8] Vallahi Allah'ın nimetlerini amelin ile
göstermen, dilin ile açıklamandan daha iyidir, Allah indinde."
141- Oğlu İmam
Hasan'a buyurdular ki: Allah'tan
çekinmeyi, namazı zamanında kılmayı, zekâtı vaktinde
vermeyi, (kulların) suçunu bağışlamayı, öfkeyi
yenmeyi, akrabalarla iyi ilişki kurmayı, cahiller
karşısında olgun ve hilimli olmayı, dinde fakih
olmayı, işlerde tedbirli davranmayı, Kur'an'a karşı
taahhütlü olmayı, komşularla iyi geçinmeyi, iyiliği emredip
kötülükten alıkoymayı, çirkin işlerden kaçınmayı ve
Allah'a karşı her türlü günahtan çekinmeyi sana tavsiye ediyorum.
142- Dünya dört şeyle ayakta duruyor:
İlmine amel eden alim, iyiliklerini yayan zengin, öğrenmekten
tekebbür etmeyen cahil ve ahiretini başkasının dünyasına
satmayan fakir. Alim ilmine amel etmeyince, zengin iyilik yapmaktan
sakınınca, cahil öğrenmekten tekebbür edince ve fakir de
ahiretini başkalarının dünyasına satınca helak
olurlar.
143- Dört şeyden sakınabilen bir kimse,
ebedi olarak sevilmeyecek şeylerle karşılaşmamaya layıktır:
Acelecilik, inatçılık, bencillik ve gevşeklik.
144- Ey Allah'ın kulları, bilin ki
takva, sağlam bir kaledir ama fisk-u fücur da güvensiz bir
sığınaktır; bu sığınak ehlini
korumadığı gibi, ona sığınan kimseyi düşmanın
şerrinden kurtarmaz. Bilin ki, takvayla günahların zehiri etkisiz
hale gelir; Allah'a itaat etmeye sabretmekle, O'nun sevap ve mükâfatına
erişilir. Yakin ile nihai hedefe ulaşılır. Ey Allah'ın
kulları, Allah-u Teâla kurtuluş yollarını kullarından
esirgememiştir; zira kendisi kullarını, o yollara hidayet
etmiştir; tövbe ederlerse, onları günahları sebebiyle kendi
rahmetinden mahrum bırakmaz.
145- Susmak hikmettir; susmak selamettir;
sır saklamak, saadetin bir köşesidir.
146- İşler, takdir ve
alınyazısı karşısında öylesine boyun eğer ki
bazen tedbirin kendisi, dönüp afet olur.
147- İnsan dininde derin bilgiye sahip,
geçiminde tutumlu, musibetlere karşı sabırlı olmadıkça
ve kardeşleri tarafından gördüğü acıları tatlı
bilmedikçe onun yiğitliği kâmil olmaz.
148- Yiğitlik
nedir? diye sorduklarında İmam
Ali aleyhi'sselâm:
"Açıkta yapmasından utandığın bir günahı
gizlide de yapmamandır" diye cevap verdi.
149- Günaha devam etmenin yanısıra bir
de Allah Tealadan mağfiret dilemek yeni bir günahtır.
150- İbadet ettiğiniz Allah'ın
marifetini kalbinize yerleştirin ki, organlarınızla ibadet
olarak yaptığınız hareketlerin size faydası olsun.
151- Dinini ekmek kazanmak için satan kimsenin
dininden nasibi, yediği şeydir.
152- İman, kabul olan söz (dil ile
şehadet etmek), yapılmış olan amel ve akıl ile
tanımaktan ibarettir.
153- İmanın dört temeli vardır:
Allah'a tevekkül etmek, işleri O'na bırakmak, emirleri
karşısında teslim olmak, kaza ve kaderine razı olmak.
Küfrün de temeli dörttür: Eğilim, korku, öfke, şehvet.
154- Kim dünyada zahid olur, zilletinden korkmaz
ve izzetine ilgi göstermezse, Allah-u Teâla, onu insanları vasıta
kılmadan hidayete erdirir, ders okumadan alim kılar, hikmeti kalbine
yerleştirerek diline akıtır.
155- Allah'ın öyle kulları vardır
ki, ihlasla ve halkın gözünden uzak olarak kendisiyle muamelede
bulunmuşlardır. Allah-u Teâla da bunları halisane bir
şekilde mükâfatlandırmıştır. Bunlar kıyamet
gününde boş ve beyaz bir defterle mahşeri geçerler; Allah'ın
dergâhına vardıklarında Hak Teâla onlarla kendi arasında
var olan sırlarla onların amel defterlerini doldurur.
156- Ahlakınızı, güzel hasletlere
yöneltin; onu iyilik ve cömertliklerin tarafına çekin; kendinizi hilimli
olmaya alıştırın. Küçük ve önemsiz şeyleri
görmezlikten gelerek kendi kadrinizi yüceltin. Zayıf bir adamın
hayatını, kendi makamınızla ve ona yardım etmekle
koruyun. Halkın gizli olan sırrını
araştırmayın. Zira size gizli kalan şeyler
çoğalır. Kendinizi yalandan koruyun; zira yalan bütün kötü huylardan
daha iğrenç ve daha kötüdür. Yalan, bir çeşit çirkinlik ve bir nevi
alçaklıktır. Müsamaha gösterip önemsiz ve küçük şeyleri
aramaktan sakının.
157- Siper olarak belirlenen ecel yeterlidir;
Allah tarafından her insanı, kuyuya düşmesinden,
yıkıntı altında kalmasından, yırtıcı
hayvana yakalanmasından koruyan koruyucular vardır; eceli
geldiğinde ise onu ölümün emrine bırakırlar.
[1]- Nehc-ül Belağada:
"Erlerin gücü".
[2]- Yani, maddi zorlukları
olmadığı için gaflet içerisinde dünyanın zevklerine dalarak
fırsatları değerlendirmezler; derken ansızın ölüm
onları yakalar.-çev.
[3]- Al-i İmran/178.
[4]- Yani hakkı tanımak
için ölçü sayı olarak çok olmak değildir; asıl ölçü, hakka
uymaktır. Hak çevresinde toplanan kimselere cemaat denilir, sayı
bakımından az olsalar bile onlara katılmak gerekir; haktan sapan
fırkalar, sayı bakımından çok olsalar bile onlardan
uzaklaşmak lazımdır. Bazen olur ki bir tek insan, bir ümmet
sayılabilir. Nasıl ki Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim aleyhis-selâm
hakkında şöyle buyurulmuştur: "Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir
ümmetti..." (Nahl/120)
[5]- Bu tür hadislerden maksat
her şeyi takdir ve kazay-i ilahiye
bırakıyorum diyerek insanın hedefsiz ve çabasız bir
varlık haline dönüşmesi değildir; maksat şudur ki insan
evren ve kendisi hakkında doğru bir bilince sahip olursa o zaman
hedeflere ulaştıracak işleri tam olarak yapmanın
yanısıra onu bu işleri yapmaya sevkeden faktör, vazifesini
yerine getirmek olur; mutlak surette o hedefe ulaşmak değil; çünkü
böyle bir kimse bu alemde çok kapsamlı ve adil bir nizam altında
yönetildiği ve onun iradesi haricinde nice etkenlerin varolduğunu
bilir. Bunun farkında olan arif bir mümin bundan başka türlü
düşünemez zaten.
[6]- Şura/35.
[7]- Nehc-ül Belağa
kitabında: "Çabuk usanıp bıkan adama itimad etme, onu emin
bilme" diye geçer.
[8]- Duha/11.