ANA SAYFA 

Muhammed İbn-İ Muslİm-İ Zührİ'ye[1] mektubu

Allah, bizi ve sizi fitnelerden korusun ve ateşe yakalanmaman için sana rahmetsin. Bu gün öyle bir duruma düşmüşsün ki, seni tanıyan herkesin sana acıması gerekir. Şüphesiz, Allah sana verdiği sağlıklı vücut ve uzun ömür ile yükünü ağırlaştırmıştır. Kur'ân'ın ilmini sana öğrettiği, seni dininde fakih kıldığı ve peygamberi olan Muham­med salla'llâhu aleyhi ve alih'in sünnetini sana tanıttığından dolayı da hüccetleri sana tamam olmuştur. Sana verdiği her nimet ve gösterdiği her delil karşısında da sana bazı vazifeleri farz kılmıştır. Bu ihsanları, şükretmeni denemek ve fazlını sana aşikâr etmek için yapmıştır ancak. Nitekim buyuruyor ki: "...Nimet-lerime şükrederseniz nimeti arttırırım; nankörlük eder­seniz, şüphe yok ki azabım pek çetin­dir."[2]

Öyleyse bak gör, yarın Allah'ın huzuruna çıktığında nasıl birisi ola­caksın; “sana verdiği nimetlere nasıl riayet ettin ve emrine bıraktığı hüccetlerin hakkını nasıl eda ettin?” diye seni sorguya çekecektir. Sanma ki Allah senin mazeretini kabul edip kusurlarına göz yuma­caktır. Heyhât, heyhât; sandığınız gibi değildir. Allah alimlerden, “(Semavi kitapların hakikatlerini) insanlara mut­laka açıklaya­caksınız ve gizlemiyeceksiniz.”[3] diye söz almıştır.

Bil ki, gizlediğin en ufak hak ve taşıdığın en hafif günah, zalime yaklaşmakla ve davetini kabul etmekle onun yalnızlık ve korkusunu giderip sapıklık yolunu ona kolaylaştırmandır. Beni korkutan şey, yarın günahınla birlikte hainlerle Allah'ın huzuruna çıkman ve zalim­lerin zulmüne yardım etmenle de aldığın ücretten sorguya çekil­mendir. Çünkü sen, hakkın olmayan bir malı alarak hiç kimsenin hakkını vermeyen bir adama yaklaşmışsın. Ona yak­laşmanla da hiçbir batılı önleyememiş ve Allah'a düşmanlık eden bir kimseyle dostluk kurmuşsun. Acaba onlar, kendi yanlarına çağırmakla seni kendi zulüm değirmenlerinin etrafında dön-dürdikleri bir eksen, kendi gayelerine ulaşmak için bir köprü, dalaletlerine bir merdiven, sapık yollarına teb­liğci ve gittikleri yolu izleyen birisi yapmamışlar mı? Seninle gerçek alimler hakkında şüphe icad ederek cahillerin kalplerini kendilerine çekiyorlar. On­ların fesadlarının üzerini kapamakta, has ve ammenin (alim ve cahillerin) ayağını onların kapısına açmakta, onların en yakın vezir ve en güçlü yardımcılarının bile yapamadığı hizmeti sen yapmak­tasın. Senden aldıkları şeye karşılık, verdikleri ne de azdır. Senin için onardıkları değersiz şey karşısında, gör, başına neyi yıkıyorlar? (Verdikleri dünya mal ve makamı karşılığında, ahiretini ve şerefini yok ediyorlar.) Öyleyse kendi haline bak -çünkü başkası senin halini düşünmez- ve sorumlu bir kimse gibi kendi hesabına yetiş.

Küçüklük ve yaşlılık döneminde nimetleri ile seni rızıklandıran Allah'a nasıl şükredeceğine dikkat et. Beni en fazla korkutan şey, Allah'ın şu ayette buyurduğu gibi olmandır: "Onlardan sonra ki­taba varis olan öyle bir nesil geldi ki, hem bu dünyanın geçiçi yararını alırlar da elbette ilerde yarlıganırız suçlarımız örtülür bizim, derler."[4]

Şüphesiz sen ebedi kalınacak bir evde değilsin, aksine göç ilan et­miş bir yurttasın. İnsan akranından sonra ne kadar baki kalabilir ki? Dünyada korku içerisinde olan kimseye ne mutlu! Ölüp de kendisin­den sonra günahı baki kalan kimsenin hali de ne kötüdür!

Kısa bir mühlet verildiğine göre de çabuk davran. Zira sen, yaptığın işden habersiz olmayan biriyle karşı karşıyasın; seni koruyup kollayan, durumundan gaflet etmemektedir. Hazır ol ki, uzun yolculuk yaklaş­mıştır. Günahını tedavi et ki, (ruhun) ağır bir şekilde hastalanmıştır.

Sanma ki (bu sözlerle) seni kınayıp azarlamak ve kusurlarını dile getirmek istiyorum. (Hayır!) Allah'ın, kaybettiğin isabetli görüşünü diriltmesini ve dininden unuttuğun şeyi geriye çevirmesini istiyorum ve Allah-u Te­âla'nın Kur'ân'daki şu sözünü hatırladım ki: "Hatırlat, gerçekten de hatırlatmak mü'minlere fayda verir."[5]

Yaşıtlarının ve tanıdıklarının öldüğünü ve onlardan sonra boynuzu kırık bir (koyun) gibi (yardımcısız) kaldığını unuttun mu? Bak, senin duçar olduğun duruma onlar da duçar oldu mu? Veya senin düştüğün uçuruma onlar da düştü mü? Veya senin hatır­ladığın hayıra onlar da iltifat gösterdi mi? Ya da senin bildiğin bir şeyi onlar bilmiyorlar mıydı? Senin onlardan farkın halkın sana yönelmesi, senin fikrine uyup emrine itaat etmesi, helal bildiğin şeyi helal, haram ettiğin şeyi de haram kabul etmesidir. Senin bu durumun, bu makama lâyık olduğun için değildir. Bunun sebebi, halkın senin elinde olan dünya malına göz dikmesi, gerçek alim­lerin olmayışı, cehaletin, makam ve dünya malı sevgisinin sana ve onlara galip gelmesidir. Bu konuda kendi cehalet ve aldanışının farkında değil misin? Halkın bela ve fitneye uğradığını görmüyor musun? Onları bu duruma düşüren  ve aldatan sen oldun. Senin makamını görüp iş ve kazançlarından el çektiler.[6] Böylece, senin ilmi derecene ulaşmayı ve onunla elde ettiğin şeyi elde etmeği arzuladılar. Neticede bunlar, senin yüzünden derinliği idrâk olun­mayan bir denize düşüp haddi ölçülmeyen bir belaya duçar oldular. Allah bize ve sana yardım etsin. Yardım eden de O'dur.

Bu denilenlerden sonra, (bu tehlikeden kurtulmak istiyorsan,) salih kimselere katılabilmen için her şeyden (mal ve makamından) yüz çevir; öyle salih kimseler ki, (açlıktan) karınları sırtlarına yapıştığı halde eskimiş elbiseleri ile defnedilmişlerdir; onlarla Allah arasında hiçbir perde yoktur. Ne dünya onları aldatabildi ve ne de onlar dün­yaya aldandı; (âhirete) ilgi gösterip onu talep ettiler ve gecikmeksizin de maksatlarına erdiler. Eğer dünya senin gibi yaşlı, ilimli ve eceli yakın birisi yanında bu kadar değer kazanırsa, o zaman yaşı az, bilgisi yetersiz, düşüncesi zayıf ve aklı kâmil ol­mayan bir kimse nasıl kurtulabilir? "İnna lillah ve inna ileyhi raciun."


(Bu halimizle) Kime güvenelim?! Ve kime şikâyet edelim?! Biz keder ve üzüntümüzü ve sende gördüğümüz şeyi Allah'a şikâyet edi­yoruz ve elinden çektiğimiz musibetleri de Allah'a bırakıyoruz.

Küçüklük ve büyüklük döneminde nimeti ile halk arasında seni besleyen Allah'a nasıl şükredeceğine, halk arasında dini ile sana haysi­yet verene nasıl tâzim edeceğine, kisvesi ile seni örtenin kis­vesini nasıl koruyacağına, kendisine yakın ve dergâhında  hakir olmayı sana emre­den kimseye nasıl yakın ve uzak olacağına dikkat et. Neden uykudan uyanmıyor ve yanlışlığından dolayı af dilemiyor da açıkça şöyle demi­yorsun?: "Allah'a andolsun ki, ben şimdiye kadar bir defa olsun, Allah'ın dinini diriltmek veya batılı yok etmek için kıyam etmedim." İşte bu ikrarın kendisi, ilmin yükünü omuzuna bırakan Allah'a şükretmektir. Beni en fazla korkutan şey, Allah'ın buyurduğu şu kimseler gibi olmandır: "Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki, namazı zâyi etti onlar, şehvetlerine kapıl-dılar, pek yakında onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacak-lardır."[7]

Allah Kur'ân'ın yükünü senin omuzuna bırakıp ilmini sana ema­net vermiş ve sen ise onu zayi etmişsin. Seni duçar ettiği beladan bizleri kurtaran Allah'a hamd olsun.

Vesselam.

 



[1]- Zühri, bu hadisden de anlaşıldığı kadarıyla Emevilerin saray alimlerinden olup kadılık ve fetva makamında oturan bir kimsedir.

[2]- İbrahim/7.

[3]- Al-i İmran/187.

[4]- A'raf/169.

[5]- Zariyat/55.

[6]- Bu bölüm, ilim öğrenmek için onun etrafında toplanan öğrencilerle ilgilidir.

[7]- Meryem/59.