ANA SAYFA 

kısa sözlerİ

1- Kim insanlarla arasındaki ihtilafında onlara hak verirse, başkaları hakkında hakem olmasına rizayet gösterilir.

2- Zaman zulüm dönemi, ehli de hain olursa, herkese itimat etmek acizlik olur.

3- Belalar peşpeşe geldiğinde afiyet (ve kurtuluş) zamanı ulaşır.

4- Dostunun samimiyetini öğrenmek istersen, onu öfkelendir; dostluğu sabit kalırsa dostundur, aksi takdirde dostun değildir.

5- Hiç kimseyi üç defa öfkelendirmedikçe dostluğunu bir şey sayma.

6- Dostuna tam güvenme (bütün sırlarını ona açıp söyleme.) Çünkü güvenme sonucu düşmenin, telafisi zor olmaz.

7- İslam bir derecedir; iman da İslam'ın üzerinde bir derecedir; yakin de imanın üzerinde bir derecedir; insanlara yakinden daha az bir şey verilmemiştir.

8- Dağları harekete geçirmek, kalpleri harekete geçirmekten daha kolaydır.

9- İman kalptedir, yakin ise ilhamlardır.

10- Dünyaya ilgi göstermek gam ve üzüntü doğurur. Dünyaya ilgisizlik kalp ve bedenin rahatlığına sebep olur.

11- Kiralanan ev ve alınan ekmek, geçim için gerekli olan harcamadandır.

12- İmam aleyhi's-selâm, birbirleriyle tartışan iki kişiye şöyle buyurdu:

Biliniz ki zulmeden, hayra kavuşmaz. İnsanlara kötülük yapan kimse, aynı şeyle karşılaşırsa, onu çirkin görmemelidir.

13- Dostlarla ilişki, vatanda onları ziyaret etmekle, gurbette ise mektuplaşmakla olur.

14- Mü'min ancak üç şeyle ıslah olur: Dinde bilgi sahibi olmak, güzel tedbirli olmak ve zorluklara karşı sabretmek.

15- Mü'mini, tenasül organı mağlub etmez; karnı da zillete sevketmez.

16- Yirmi yıllık arkadaşlık akrabalıktır.

17- İyilik, ancak asaletli ve dindar kimseye uygundur. İhsan ve iyiliğin kadrini bilip teşekkür eden çok azdır.

18- Sadece öğüt alan mü'min ve öğrenen cahil iyiliğe emredilip kötülükten sakındırılır. Ama kırbaç ve kılıç sahibi olan kimse değil. (Çünkü emir ve nehiy onu zulüm yapmaktan alıkoymak için yeterli değildir.)

19- Ancak üç haslete sahip olan kimse iyiliğe emredip kötülükten sakındırabilir: Emir ve nehiy ettiği şeyi bilen, emir ve nehiy ettiği şeyde adil olan (haddi aşmayan), emir ve nehiy ettiği şeyde yumuşak davranan.

20- Kim zalim sultandan bir şey talep eder de ondan kendisine bir bela ulaşırsa, o belaya karşılık, kendisine bir sevap verilmeyeceği gibi, ona karşı sabretme nimeti de kendisinden esirgenir.

21- Allah bazı kavimlere nimet verir; şükretmeyince o nimetler kendileri için azap olur. Bazı kavimleri de musibetlere duçar kılar; sabredince o musibetler kendilerine nimet olur.

22- İnsanlarla yaşama ve muaşeretin düzene girmesinin üçte iki-si, zeka ve üçte biri de görmezlikten gelmeye bağlıdır.

23- Zayıftan intikam almak, ne de kötüdür.

24- İmam aleyhi's-selâm'a: “Mertlik nedir?” diye sorduklarında: "Allah'ın nehyettiği yerde seni görmemesi ve emrettiği yerde de seni kaybetmemesidir." buyurdu.

25- Sana iyilikte bulunan ve ihsan eden kimseye, teşekkür et. Sana teşekkür eden kimseye de, bağışta bulun. Çünkü nimet, şükretmekle yok olmayacağı gibi nankörlükle de baki kalmaz. Şükretmek nimetin çoğalmasına sebep olur ve insanı fakirlikten korur.

26- İhtiyacın karşılanmaması, ehli olmayan kimseden istemekten daha hayırlıdır. Musibetten daha çetini, ondan dolayı kötü ahlaklı (ve tahammülsüz) olmaktır.

27- Bir adam İmam'dan kendisini dünya ve ahiret hayrına ulaştırabilecek kısa bir düstur öğretmesini istedi. İmam aleyhi's-selâm: "Yalan konuşma" diye buyurdu.

28- “Belagat nedir?” dediklerinde şöyle buyurdu: Kim bir şeyi iyi bilirse onun hakkında az konuşur. (Çünkü, uzun uzadıya konuşmak meseleyi, iyice kavramamaktan ileri gelir.) Bir kimseye belağatli[1] denilmesinin sebebi de, kolay bir ifadeyle maksadını anlatabilmesindendir.

29- Borç, geceleri üzüntü kaynağı, gündüzleri ise zillet vesilesidir.

30- Dünya işlerin düzeldiğinde, dininden kork.

31- Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler. Halkın hanımlarına karşı iffetli davranın ki, hanımlarınız da iffetli olsunlar.

32- Kim hain birisinin yanına bir emanet bırakırsa, Allah onu korumaya kefil değildir.

33- İmam Sadık aleyhi's-selâm Humran ibn-i A'yen'e şöyle buyurdu:

"Ey Humran, kendinden aşağı olanlara bak; üstün olanlara değil. Çünkü; bu amel, kısmete razı olmak ve nimetin çoğalmasına müstahak olmak için daha uygundur. Bil ki, daima yakin ile yapılan az amel, Allah indinde, yakinsiz yapılan çok amelden daha üstündür. Yine bil ki, haramlardan kaçınmaktan, mü'minlere eziyet etmemekten ve gıybetlerini yapmamaktan daha faydalı bir verâ güzel huydan daha tatlı bir hayât yeterli gelen az şeye kanaat etmekten daha yararlı bir mal ve bencillikten de daha zararlı bir cehalet yoktur.

34- Hayâ iki çeşittir: Biri zaaf ve güçsüzlükten; diğeri ise kuv-vet, islam ve imandandır. (Soru sormama ve konuşmama gibi utangaçlıktan kaynaklanan hayâ ve çekingenlik, zaaf ve noksanlıktır. Ama haramları işlemek hususunda çekingen olmak, şeref ve imanın kuvvetli oluşundandır.)

35- Başkalarının haklarına riayet etmemek aşağılılıktır; bu amel insanı (özür dilemek için) yalan konuşmaya mecbur eder.

36- Toplumdan bir kişinin selam vermesi, o toplum için yeterlidir. Onlardan bir kişinin cevap vermesi de yine aynı şekildedir.

37- Selam vermek müstehaptır; almak ise farzdır.

38- Kim selam vermeden önce konuşursa, cevabını vermeyin.

39- Yerliyle en mükemmel selamlaşmak, el vermekdir; yolcuyla en mükemmel selamlaşmak ise görüşmektir.

40- Birbirinizle tokalaşın. Çünkü tokalaşmak kini yok eder.

41- Az da olsa, Allah’tan çekinin. Kendinizle Allah arasında ince de olsa, bir perde bırakın.

42- Kim öfke, tamah, korku ve şehvet halinde nefsine hakim olursa, Allah onun bedenine cehennem ateşini haram kılar.

43- Afiyet, hafif bir nimettir. Var olduğunda unutulur, yok olduğunda ise anılır.

44- Allah, genişlikte ihsanıyla, darlıkta ise (günahlardan) temizlemeyle nimet verir.

45- Allah'ın, kuluna, onun ümit bile etmediği yerden verdiği nice nimetleri vardır. Arzuları bekledikleri yerde değil de başka yerde olan nice insanlar vardır. İhmalkârlıktan dolayı, kendi payına ulaşmayan ve kendi ayağıyla yokluğa koşan nice insanlar vardır.

46- Her belaya sabır, her nimete şükür ve her zorluğa çözüm yolu hazırlamayan kimse, âciz kimsedir. Başına gelen her bela ve sıkıntıya karşı, ister evlad hakkında, ister mal hakkında olsun sabırlı ol. Allah, şükür ve sabrını imtihan etmek için (bazen) kendi emanet ve bağışını geri alır.

47- Her şeyin bir haddi vardır. "Yakinin haddi nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm,  "Hiç bir şeyden korkmamaktır" buyurdular.

48- Mü'min, şu sekiz özelliğe sahip olmalıdır: Buhranda ağır başlı, belada sabırlı, varlıkta şükredici, Allah'ın verdiği rızka kanaat eden, düşmana (bile) haksızlık etmeyen, dostlara yük olmayan, çalışıp zorluğa katlanan, insanlara zararı olmayan.

49- Mü'minin dostu ilim, yardımcısı olgunluk ve hilim, ordusunun komutanı sabır, kardeşi halkla iyi geçinme, babası ise yumuşaklıktır.

50- Ebu Ubeyde, İmam aleyhi's-selâm'a: "Benim rızkımı kulların elinde kılmaması için Allah'a dua edin" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"Allah-u Teala bunu senin hakkında yapmaz. Çünkü kulların rızıklarını, birbirlerinin eliyle vermektedir. Fakat Allah'a, rızkını iyi kullarının elinde kılması için dua et. Çünkü bunun kendisi bir saadettir; dua et ki rızkını kötü kulların elinde kılmasın. Çünkü bu şekavet ve bedbahtlıktır."

51- Körükörüne amel eden kimse, doğru yolda yürümeyen kimseye benzer. Süratle gidişi, onu hedefinden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

52- "Allah’tan gerektiği şekilde korkun."[NI1] [2] ayetinin tefsiri hakkında şöyle buyurdular:

Gerekli takva, insanların günah işlemeyip Allah'a itaat etmeleri; O'nu unutmayıp anmaları; ve O'na nankörlük etmeyip şükretmeleridir.

53- Allah'ı tanıyan, O'ndan korkar. O'ndan korkan, cömertçe dünyayı bırakır.

54- Allah'tan gerçekten korkan kimse, korkusunun kendisine konuşacak bir dil bırakmadığı kimsedir.

55- İmam aleyhi's-selâm'a: "Bazıları günah işleyip, biz Allah'ın rahmetine ümitliyiz derler; ölene kadar da işleri budur" dediklerinde, şöyle buyurdular:

"Bunlar, arzularla avunan kimselerdir; yalan söylüyorlar, ümitleri yoktur. Çünkü bir şeye ümit eden, onu talep eder; bir şeyden korkan da ondan kaçar."

56- Biz bilgin, anlayışlı, fakih, halim, halkla iyi geçinebilen, doğru konuşan, sabırlı, vefâlı ve akıllı kimseyi severiz. Allah-u Teala peygamberleri güzel ahlakla seçkin kılmıştır. Kimde bu güzel hasletler olursa, Allah'a şükretmelidir. Kimde olmazsa, Al-lah'a yalvarıp yakarmakla onu talep etmelidir. "Güzel hasletler nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdular:

Verâ, kanaat, sabır, şükür, olgunluk, hayâ, cömertlik, şecaat, gayret, doğru konuşmak, iyilik, emaneti sahibine vermek, yakin, güzel ahlak ve yiğitliktir.

57- İmanın en sağlam kulplarından biri, Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, Allah için vermek ve Allah için esirgemektir.

58- Ölümden sonra da insan için sevap yazılması ancak üç yolla mümkündür: Hayâtında, ölümünden sonra da devam edecek bir sadaka-i cariye geriye bırakması, kendisinden sonra, kendisiyle amel edilecek bir sünnet-i hasene (güzel bir gelenek) bırakması ve kendisine dua edecek salih bir evlat yetiştirmesi.

59- Namaz için abdest alan bir kimse, yalan konuşursa abdesti bozulur. Nitekim, yalan konuşmak orucu da bozar.

Birisi: "Biz yalan konuşuyoruz, öyleyse orucumuz batıl mı oluyor?" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

Saçma yalanlar değil, ancak Allah'a, Peygamber'e ve İmamlar'a isnaden söylenen yalan orucu bozar. Sonra da şöyle buyurdu:

Oruç tutmak, sadece yemek ve içmekten sakınmak değildir. Hazret-i Meryem aleyha’s selâm şöyle buyurdu: "Ben Rahman olan Allah için oruç adamışım."[3] Yani "Susmak orucu." Öyleyse, dillerinizi koruyun, gözlerinizi yumun (namahreme bakmayın), haset etmeyin, münakaşa yapmayın. Ateşin, odunu yaktığı gibi, haset de imanı yakar.

60- Biri, kendi vehmince Allah'a bilmediği şeyi öğretmeye kalkışırsa (yani, Allah adına yalan konuşur ve O'na iftira ederse) Allah'ın arşı sarsılır.

61- Allah biliyor ki günah, mü'min için kendini beğenmekten daha hayırlıdır. Eğer böyle olmasaydı Allah, hiç bir mü'mini günahlara duçar etmezdi.

62- Ahlakı kötü olan kimse, kendi eliyle cezalandırılmaktadır.

63- İyilik, kendi ismi gibi iyidir. İyilikten, sevabı hariç daha üstün bir şey yoktur. İyilik, Allah'ın kuluna verdiği bir hediyedir. Her iyilik yapmak isteyen iyilik yapamaz; gücü yeten herkes de buna muvaffak olamaz. Allah bir kula lütufta bulunmak isterse ona iyilik yapma isteğini, gücünü ve muvaffakiyetini verir. İşte burada, iyilik yapmak isteyen için saadet ve yücelik tamamlanır.

64- Sevileni şükür gibi artıran, sevilmeyeni de sabır gibi azaltan hiç bir şey yoktur.

65- Şeytan'ın kadın ve öfkeden daha güçlü bir askeri yoktur.

66- Dünya, mü'minin zindanı, sabır siperi ve cennet meskenidir. Dünya kâfirin cenneti, kabir zindanı, cehennem ise yurdudur.

67- Allah, ölüme yakin etmek gibi, şekke benzeyen bir yakin yaratmamıştır.

68- Halkın günahlarını araştıran ve kendi günahlarını unutan bir kul gördüğünüzde, bilin ki (Allah'ın) tuzağına duçar olmuştur.

69- Yemek yiyip şükreden kimsenin mükafatı, oruç tutup mükafat dileyen kimsenin mükafatı gibidir. Rahatlıkta olup şükreden kimsenin sevabı da, sıkıntıya düşüp sabreden kimsenin mükafatı gibidir.

70- İlmi olmayanı mutlu saymak, sevgi ve muhabbeti olmayanı övmek mümkün değildir. Sabırlı olmayan kimse de kamil sayılmaz. Ulemayı kınamaktan ve onlara dil uzatmaktan kaçınmayan kimse için, dünya ve ahiret hayrı ümit edilmez.

Akıllı adam, sözüne güvenilmesi için doğru konuşan ve nimetin çoğalmasını hakketmesi için de şükreden olmalıdır.

71- Denediğin haini emin bilmemelisin, emin bildiğin kimseyi de suçlamamalısın.

72- İmam'a "Allah katında halkın en değerlisi kimdir?" diye sorduklarında: "Allah'ı daha çok anan ve O'na daha çok itaat eden kimsedir." diye buyurdu.

"Allah nezdinde halkın daha çok buğzedileni kimdir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm: "Allah'ı suçlayan kimsedir." diye buyurdu.

"Allah'ı suçlayan kimse de var mıdır?" dediklerinde de: "Evet, vardır" dedi. "Mesela, Allah’tan hayır dileyen bir kimse, kendisine sevmediği bir şey vasıtasıyla hayır verilince öfkelenir; işte onun bu öfkelenmesi Allah'ı suçlamasıdır."

"Başkası da var mıdır?" dediklerinde İmam aleyhi's-selâm: "Allah’tan şikayet eden kimsedir." buyurdu.

"Allah’tan şikayet eden kimse var mıdır?" dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm, "Evet vardır." dedi, "Örneğin, sıkıntıya düştüğünde, sıkıntısından daha fazla halkın yanında yakınıp sızlanan kimsedir."

"Başka kim vardır?" dediklerinde İmam aleyhi's-selâm: "Kendisine bir şey verildiğinde şükretmeyen ve sıkıntıya düştüğünde de sabretmeyen kimse" diye buyurdular.

"Öyleyse, Allah indinde en değerli kimdir?" dediler. İmam aleyhi's-selâm: "Kendisine bir şey verildiğinde şükreden ve sıkıntıya düştüğünde sabreden kimsedir" diye cevap verdiler.

73- Çabuk usanıp bıkan (çabuk inciyip sabırsızlanan) kimsenin dostu ve kıskanç kimsenin de muhtaç olmadığı durum olmaz (sürekli muhtaçtır). Hikmette çok düşünmek, aklı kemale eriştirir.

74- Allah’tan korkmak, yeterli bir ilimdir. O'na karşı olmak ise tam bir cehalettir.

75- En iyi ibadet, Allah'ı tanımak ve O'na tevazu etmektir.

76- Bir alim, bin abid, bin zahid ve bütün gücüyle çalışan (ilimsiz) bin kişiden daha üstündür.

77- Her şeyin bir zekatı vardır; ilmin zekatı da onu ehline öğretmektir.

78- Kadılar, dört kısımdır: Üç kısmı cehennemde, bir kısmı da cennettedir.

79- "Adil kimdir?" diye sorduklarında: İmam aleyhi's-selâm: “Haramlardan gözünü, günahlardan dilini, zulümlerden elini koruyan kimsedir" buyurdu.

80- Allah'ın kullara iletmediği bir görev (mükellefiyet), kullara ulaşmadıkça onlardan kaldırılmıştır.

81- İmam aleyhi's-selâm Davud-u Rikki'ye şöyle buyurdu: Elini dirseğe kadar ejderhanın ağzına sokman, eli dünya malına yeni ulaşan kimseden bir şey istemenden daha hayırlıdır.

82- İhtiyaçların karşılanması Allah'ın elindedir. Sebepleri ise, hacetlerin elleriyle giderildiği kullardır. Öyleyse, Allah'ın yerine getirdiği ihtiyaçları şükretmekle kabul edin. Vermediği şeyi de yine hoşnutluk, teslim ve sabırla kabul edin. Belki de bu (mahrumiyet), sizin için daha hayırlıdır. Allah salahınızı sizden daha iyi bilir, ama siz bilmezsiniz.

83- İnsan’ın insandan bir şey istemesi isteyen şahıs için çetin bir imtihan vesilesidir. Çünkü o kimse verirse, vermeyen kimseye teşekkür eder. Vermeyip de reddederse, esirgemeyen kimseyi kınar. (Gerçek bağışlayanın da esirgeyenin de Allah olduğunu ve kulun sadece bir vesile olduğunu unutur.)

84- Allah-u Teala, her türlü hayrı, kolaylık göstermekte kılmıştır.

85- Alçak insanlarla oturup kalkmaktan sakın. Çünkü, alçak insanlarla oturup kalkmak insanı hayıra götürmez.

86- Bazen insan, küçük bir zilletten dolayı sabırsızlık eder ve kendisini büyük bir zillete düşürür.

87- İnsan için en yararlı olan şey başkaları söylemeden önce kendi ayıbını görmesidir. Her şeyden daha zor, fakirliği gizlemektir. Her şeyden daha faydasız, öğüt kabul etmeyene öğüt vermek ve ihtiraslı adamla komşu olmaktır. En iyi huzur, halktan bir şey beklememektir. Sabırsız ve tahammülsüz olma! Senden üstün olan muhalif kimselere tahammül etmekle nefsini kontrol et. Çünkü, ona muhalefet etmemekle, onun meziyet ve üstünlüğünü itiraf etmiş olursun. Başkalarını kendisinden üstün görmeyen kimse bencil insandır. Bil ki, Allah karşısında küçülmeyen kimsenin, izzeti olmadığı gibi Allah için tevazu etmeyen kimsenin de yüceliği olmaz.

88- Yüzük takmak, sünnettir.

89- Bana en sevgili olan kardeşim, kusurlarımı bana hediye eden (hatırlatan) kimsedir.

90- Dostluk, ancak haddi  aşamamakla gerçekleşir. Kim bu had ve şartların hepsine veya bunlardan bazısına riayet ederse, gerçek bir dost olur. Aksi takdirde, böyle bir kimsenin dostluğunu dostluk sayma.

Bu hadlerin birincisi, içte ve dışta sana karşı aynı olmasıdır. İkincisi, senin ziynetini (iyiliğini), kendi ziyneti ve senin kötülüğünü de kendi kötülüğü bilmesidir. Üçüncüsü, bir makam veya servete ulaştığında, sana karşı durum ve tavrının değişmemesidir. Dördüncüsü, gücü yettiği bir şeyi senden esirgememesidir. Bu hasletlerin hepsinden kapsamlı ve üstün olan beşincisi de, musibet ve sıkıntılarda seni yalnız bırakmamasıdır.

91- İnsanlarla iyi geçinmek ve onlara karşı iyi muamelede bulunmak aklın üçte biridir.

92- Mü'minin gülüşü, gülümsemektir (kahkaha değil).

93- Emaneti haine vermekle onu zayi edene (başı boş birine) vermek, bana göre aynıdır. (Çünkü her ikisi de onu yok eder).

94- İmam aleyhi's-selâm Mufazzal'a şöyle buyurdu: "Sana altı haslet tavsiye ediyorum; onları şiama ulaştırmalısın." Mufazzal: "Onlar nelerdir?" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

Emaneti sahibine teslim et.

Kendin için sevdiğin şeyi kardeşin için de sev.

Bil ki, her işin bir sonu vardır; öyleyse sonuçlardan kork.

İşlerde beklenmedik hadiseler vardır; öyleyse ihtiyatlı ol.

Çıkışı kolay, inişi zor olan dağa çıkmaktan (gidişi kolay, dönüşü zor olan bir yoldan) sakın.

Yerine getirilmesi senin elinde olmayan bir iş konusunda dostuna söz verme.

95- Allah üç şeyde, hiç bir kimse için ruhsat tanımamıştır: İster iyi olsunlar, ister kötü anne ve babaya, iyilikte bulunmak. İster iyi adamla olsun, ister facir adamla, yaptığın ahde vefâ etmek. Emaneti, ister iyi insan olsun, isterse kötü sahibine iade etmek.

96- Ben, acınılması hak olan üç kimseye acırım: Zillete düşen azize, yoksul olan zengine, ailesi ve cahiller tarafından tahkir edilen alime.

97- Dünyaya gönül kaptıran, onun şu üç zararına uğrar: Tükenmeyen gam, gerçekleşmeyecek arzu, ulaşılmayacak ümit.

98- Mü'min, yalan ve hıyaneti ahlak edinmez. Münafıkta da şu iki haslet bir arada olmaz: Güzel vakâr ve sünneti anlamak.

99- İnsanlar, bir tarağın dişleri gibi eşittirler. İnsan, dostları vesilesiyle çok sayılır. Kendisine tanıdığı hakkı, sana tanımayan arkadaşta hayır yoktur.

100- Fıkıh (İslam ahkamını anlamak) imanın, hilim fıkhın, halkla iyi geçinmek olgunluğun, yumuşaklık da iyi geçinmenin ve kolaylık göstermek de yumuşaklığın ziynetidir.

101- Üç kez öfkelendiği halde sana kötü söz söylemeyen dostu, kaybetme!

102- Bir zaman gelir ki, samimi arkadaş ve helal paradan daha nadir hiç bir şey bulunmaz.

103- Suçlanacak yerde duran kimse kendisine kötü zanda bulunan kimseyi kınamamalıdır. Sırrını saklayan kimsenin yetkisi, daima kendi elinde olur. İki kişiyi geçen her söz ifşa olur. Kardeşinin yaptığını iyiye yorumla. Sözüne iyi bir tevil bulduğun müddetçe onu kötüye yorumlama. Dürüst olan kardeşleri, elden kaçırma; çünkü onlar, varlıkta azık, belada ise siperdirler. Allah’tan korkan kimselerle istişare et. Kardeşlerini takvaları miktarınca sev. Kötü kadınlardan çekin; iyilerinden de kork. (Kadınlar) sizi iyi işe emrederlerse, kötü işte size meyletmemeleri için onlara muhalefet edin.

104- Münafık, Allah ve Resul’ünden bir söz naklettiğinde yalan söyler. Onlara söz verdiğinde sözünde durmaz. Yönetici olduğunda, Allah'ın kendi malında, Allah'a ve Resulüne hiyanet eder.

Allah-u Teala buyuruyor ki: "Böylece, Allah'a verdikleri sözü tutmadıklarından ve yalan söylediklerinden dolayı kendisine kavuşacakları güne kadar yüreklerine münafıklığı ilga etti."[4]

Yine buyuruyor ki: "Eğer sana hainlik etmek isterlerse bilsinler ki daha önce Allah'a hainlik etmişlerdi. böylece O da (bozguna uğramaları için) sana imkan vermişti. O Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."[5]

105- İnsanı teşhir edecek bir elbise giymek veya bir hayvana binmek, horluk açısından insana yeter. "İnsanı teşhir edecek hayvan nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm "Alaca renkli hayvandır" diye buyurdu.

106- Sizlerden hiç biri, halkın en uzak olanını Allah için sevmediği ve en yakın olanına da Allah için öfkelenmediği sürece imanın hakikatine ulaşamaz.

107- Allah kime bir nimet verir, o da kalbiyle onu tanırsa ve kendisine nimet verenin Allah olduğunu bilirse, diliyle şükretmese dahi o nimetin şükrünü yerine getirmiş olur.

Günahkârları cezalandıranın Allah olduğunu bilen kimse, diliyle istiğfar etmese bile mağfiret dilemiş olur.

Daha sonra İmam aleyhi's-selâm şu ayeti okudu: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır ve Allah'ın her şeye gücü yeter."[6]

108- Helak edici iki sıfattan kaçının: Kendi görüşünüzle halka fetva vermekten ve bilmediğiniz bir şeyi dinden saymaktan.

109- İmam aleyhi's-selâm Ebu Basir'e şöyle buyurdu: Ey Eba Muhammed, halkın dinini (akidelerini) araştırma ki, dostsuz kalırsın.

110- (Kur'an'ın emrettiği) güzel af, suçundan dolayı diğerini cezalandırmamandır. Güzel sabır da şikayetsiz olan sabırdır.

111- Dört haslet kimde olursa, tepeden tırnağa günahlara bulaşmış olsa bile mü'min sayılır: Doğruluk, hayâ, güzel huy ve şükretmek.

112- Korkulu ve ümitli olmadıkça mü'min olamazsın. Korktuğun ve ümit ettiğin şey için amel etmedikçe de korkulu ve ümitli olamazsın.

113- İman, ne güzel görünmekledir, ne de arzu etmekle. İman, kalpte halis olan şeyden ve amelin onu tasdik etmesinden ibarettir.

114- İnsan otuz yaşına ayak bastığında kâmildir; kırk yaşına ayak bastığında da ihtiyardır.

115- İnsanlar tevhid hakkında üç kısımdır: Allah'ın birliğine inancı olan, Allah'ı inkar eden ve Allah'ı bir şeye benzeten. Allah'ı inkar eden batıl üzeredir. Allah'ın varlığına inanan hak üzeredir. Allah'ın varlığını bir şeye benzeten ise müşriktir.

116- İman, ikrar (dile getirmek), amel ve niyettir. İslam da ikrar ve ameldir.

117- Kendinle dostun arasındaki edep ve nezaket kurallarını tamamiyle yok etme; ondan az da olsa bir miktarını koru. Çünkü; edebin yok olması hayânın yok olmasıdır. Edebin kalması ise dostluğun devam etmesini sağlar.

118- Dostunu öfkelendiren, onunla dost olmaktan mahrum kalır. Dostunu üzenin de saygınlığı yok olur.

119- Adamın biri İmam'a "Siz Akik vadisinin (Medine şehrinin yakınlarından geçen bir ırmağın adı) kenarında yalnız kalıp yalnızlığı tercih etmişsiniz; neden?" diye sordu.

İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Eğer yalnızlığın tadını bilseydin kendinden bile kaçardın." Daha sonra şöyle buyurdu: “Kulun yalnızlıktan elde ettiği en az yarar, halk ile geçinmek zorluğuna katlanmaktan rahatlamasıdır.

120- Allah kulun yüzüne ihtirastan iki kapıyı açmadıkça, dünya-dan bir kapıyı açmaz.

121- Mü'min dünyada gariptir. Dünyada horlanmaya karşı sabırsızlık göstermez; dünya üstünlüğü hususunda onun ehli ile rekabet etmez.

122- "Huzurun yolu nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm "Heva ve hevese aykırı davranmaktır" diye buyurdu. "Böyle yapan insan, ne zaman rahatlığa kavuşabilir?" dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm: "Cennete girdiği günden itibaren" diye cevap verdiler.

123- Allah-u Teala kesinlikle ağırbaşlılığı, fıkhı (din ilmini) ve güzel huyu münafık veya fasık adamda toplamaz.

124- Suyun tadı hayâttır (herşey suyla diridir). Ekmeğin tadı kuvvettir. Bedenin zaafı ve kuvveti, böbreklerin yağının azalıp çoğalmasından ileri gelir. Aklın merkezi beyindir. Sertlik ve merhamet kalptedir.

125- Haset iki çeşittir: Biri fitne çıkarır; diğeri ise gaflet getirir. Gaflet getiren haset, Allah'ın, "Ben yeryüzünde mutlaka bir halife kılacağım" buyurduğunda meleklerin dediği şu söze benzer: "Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi halife kılacaksın? Biz, Sana hamde ile tesbih edip ve seni takdis etmekteyiz."[7] Yani bu halifeyi bizim cinsimizden kıl demek isti-yorlardı. Onların bu sözü fitne hasedinden ve (Allah'ın kelamını) red ve inkar etmekten kaynaklanmıyordu. Fitne çıkaran haset ise, insanı küfre ve şirke götürür. İşte bu haset Allah'ın emrini reddeden ve Adem'e secde etmekten sakınan Şeytan'ın hasedidir.

126- İnsanlar Allah'ın kudreti hususunda üç gruba ayrılırlar: Bazıları işlerin kendilerine bırakıldığını sanırlar (Allah'a ihtiyaç duymaksızın, kendilerini her işe kadir görürler.) Bunlar Allah'ın kudretini zayıf sayan ve helak olan kimselerdirler. Bazıları Allah'ın, kullarını günah işlemeye mecbur ettiğini ve güçleri olmayan birşeye onları mükellef kıldığını zannederler. Bunlar bu yargılarıyla Allah'a zulm (iftira) etmişler ve helak ehlidirler. Bazıları da Al-lah'ın, kullarını sadece güçleri olan şeye mükellef kıldığına ve güçleri olmayan şeye mükellef kılmadığına  inanırlar. Bunlar iyilik yaptıklarında Allah'a şükrederler, günah işlediklerinde de mağfiret dilerler. İşte bunlar olgun müslümanlardır.

127- Acele ve hızlı yürümek, mü'minin ağırbaşlılığını giderdiği gibi, onun nurunu da söndürür.

128- Allah-u Teala, haksızlık yapan zengini sevmez.

129- Öfke hekimin (bilinç sahibinin) kalbini mahveder. Öfkesine hakim olmayan, aklına da hakim olmaz.

130- Fuzayl ibn-i Ayaz şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm, bana: "Şahih" kimdir, biliyor musun? diye sordu. Ben de: "Şahih" cimri adamdır" dedim.

İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: Hayır, "Şühh" cimrilikten daha şiddetlidir. Cimri, kendi elindeki malı esirger. Ama "Şahih" hem halkın elinde olan malı esirger, hem de kendi elinde olan malı; öyle ki, halkın elinde olan helal ve haram malların hepsinin kendi malı olmasını arzu eder; asla doymaz ve Allah'ın verdiği rızıktan faydalanmaz.

131- Cimri, haram yoldan mal kazanan ve onu yerinde harcamayan kimsedir.

132- İmam aleyhi's-selâm şiilerden birine şöyle buyurdu: Niçin kardeşin senden şikayet ediyor? O adam: "Haklarımı ondan istediğim için." dediğinde, İmam aleyhi's-selâm öfkeli bir halde oturup şöyle buyurdu: Eğer bütün hakkını ondan almış olsan (o zaman) kötü iş yapmış olmaz mısın? Allah'ın, bir grup hakkında: "Onlar kötü hesaptan korkarlar." buyurduğunu bilmiyor musun? Bunlar Allah'ın kendilerine zulüm edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır; Allah'ın, kendi hakkını tamamiyle onlardan istemesinden korkuyorlar. Allah bunu, kötü hesap olarak adlandırmıştır. Öyleyse kim hakkını tamamiyle isterse kötülük yapmıştır.

133- Haram (yol)dan çok kazanmak rızkın bereketini yok eder.

134- Kötü ahlak, yoksulluk getirir.

135- İman, İslam'dan bir derece yüksektir. Takva da imandan bir derece yüksektir. İmanın bütün dereceleri birbirindendir. (İhtilafları olmasına rağmen imanın aslında ortaktırlar). Bazen mü'minin ağzından, Allah'ın karşılığında ateş va'di vermediği bazı günahlar çıkabilir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Eğer menedildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızdan geçeriz ve sizi yüce bir makama ulaştırırız."[8] Bazen de güzel konuşan bir mü'minin, günaha daha çok duçar olması mümkündür. Her durumda, ikisi de (derece farklılığıyla) mü'mindir. Yakin de takvadan bir derece yüksektir. İnsanlar arasında ya-kinden daha güçlü bir şey taksim edilmemiştir. İnsanlardan bazısının yakini, hepsi de mü'min olmakla beraber, bazısından daha güçlüdür. Bazısının musibete, fakirliğe, hastalığa ve korkuya (emniyetsizliğe) karşı sabrı, bazısından daha fazladır. İşte bunların hepsi yakinden kaynaklanır.

136- Zenginlikle izzet dolaşırlar, tevekkülün bulunduğu yere ulaştıklarında, orada yerleşirler. (yani izzet ve zenginlik tevekkül sayesindedir).

137- Güzel huy, dinden olduğu gibi rızkı da çoğaltır.

138- İki çeşit ahlak vardır: Biri niyetle gerçekleşen (ihtiyari olan), diğeri ise tabii olan ahlak. "Hangisi daha üstündür?" diye sorduklarında;  İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Niyetle olan ahlak daha üstündür. Çünkü, tabii ahlak sahibi, bu karakter üzere yaratılmıştır; başka türlüsüne gücü yetmez. Niyete (ihtiyarî ahlaka) sahip olan kişi, ise zorluk ve sıkıntılarda kendisini güzel ahlaka uymaya, itaata zorlar. Dolayısıyla, ihtiyarî ahlak daha üstündür.

139- İyi insanlar birbirleriyle karşılaştıklarında muhabbetlerini dile getirmeseler bile, kalpleri o kadar çabuk birbirine ısınır ve birbirleriyle kaynaşır ki, yağmur suyu ile ırmak sularının birbirine karışmasını andırır. Günahkârlar birbirleriyle görüştüklerinde, dostluklarını dile getirseler bile, kalplerinin birbirine uzaklığı uzun süre bir ahırda birlikte ot yemiş, ama şefkat ve merhametten yoksun olan hayvanların birbirlerine olan uzaklığına benzer.

140- Kerim ve cömert, malını Allah'ın buyurduğu yerde harcayan kimsedir.

141- Ey iman ehli ve sırların yeri! Siz, gafillerin gaflet vaktinde, tefekkür ve zikir ile meşgul olun.

142- Mufazzal ibn-i Ömer şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm'a "Haseb (aile şerefi) neyledir?" diye sordum. İmam aleyhi's-selâm, "Mal iledir" buyurdu. "Kerem ne iledir?" diye sordum. İmam aleyhi's-selâm "Takvayladır" buyurdu. "Şeref ve efendilik ne iledir?" diye sordum: “Cömertlikledir... Hatem-i Taî’nin makam yönünden kavminin en üstünü olmamasına rağmen onların efendisi olduğunu görmüyor musunuz?

143- Yiğitlik iki çeşittir: Vatan yiğitliği ve sefer yiğitliği. Vatandaki yiğitlik, Kur'an okumak, camide hazır bulunmak, hayır ehli ile beraber olmak ve fıkhi konular üzerinde düşünmektir. Sefer yiğitliği de azığı bağışlamak, Allah'ı gazaplandırmayacak derecede şaka yapmak, arkadaşlara karşı fazla muhalefet etmemek ve ayrıldıktan sonra da yolculuktaki olayları (her yerde) anlatmamak.

144- İmam aleyhi's-selâm ashabından birine şöyle buyurdular: Bil ki, Hazret-i Ali aleyhi's-selâm'ı kılıçla öldüren kimse, bana bir emanet verir veya benden nasihat ister veya benimle istişarede bulunur ve ben de kabul edersem, emaneti kendisine iade ederim (nasihat ve istişarede de ona hiyanet etmem).

145- Süfyan şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm'a "İnsanın kendisini övmesi caiz midir?" diye sordum, İmam şöyle buyurdu: "Evet, mecbur olursa sakıncası yoktur. Yusuf’un (Mısır'ın Aziz’ine) dediği şu sözü duymamış mısın? "Beni ülkenin hazinelerine memur et, şüphe yok ki ben, onları iyi korurum ve ne yapacağımı bilirim."[9] Salih kul (Hazreti Hud) da şöyle buyurdu: "Ben size nasihat edecek emin birisiyim."[10]

146- Allah-u Teala, Davud aleyhi's-selâm'a şöyle vahyetti: Ya Davud, sen de irade ediyorsun, ben de; benim irademle yetinirsen dilediğin şey hakkında seni yeterli kılarım. Fakat sadece kendi irade ettiğin şeyi dilersen (o zaman) dilediğin şey hakkında seni zorluğa düşürürüm; sonunda da yine benim irade ettiğim olur.

147- Muhammed ibn-i Kays şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm'a: "Batıl ehlinden olup birbirlerine karşı cephe alan iki gruba silah satayım mı?" diye sorduğumda İmam Sadık aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Zırh, kalkan, miğfer vb. gibi canı korumaya vesile olan şeyleri sat.

148- Hacca, Umre'ye, sadakaya ve cihada; hiyanet, haksızlık, hırsızlık ve riya karışmamalıdır.

149- Allah, dünyayı sevdiği ve sevmediği herkese verir. Ama imanı sadece kullarından seçkin olanlara verir.

150- İnsanları, içlerinde kendisinden daha bilgili birisi olduğu halde kendine davet eden kimse bid’at ehli ve sapığın tâ kendisidir.

151- "Lokman'ın vasiyetlerinde ne gibi sözler vardı?" diye soranın cevabında İmam Sadık aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Lokman'ın sözlerinde acaib şeyler vardı; hepsinden daha acaib olanı oğluna tavsiyede bulunduğu şu sözlerdir: "(Bütün) Cin ve insanların ibadet ve itaatı ile Allah'ın huzuruna çıkacak olsan dahi yine de muhtemel günahlarından seni azaplandıracağından dolayı kork; (bütün) insanların ve cinlerin günahlarıyla O’nun huzuruna çıksan bile yine de umudunu O’ndan kesme (ümitli ol)."

Daha sonra İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu. Kalbinde iki nur bulunmayan hiç bir mü'min yoktur. Bu nurlar; korku ve umut nurudur. Bunlardan hangisi ölçülse diğerinden fazla gelmez.

152- Ebu Basir şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm'a, "İman nedir?" diye sorduğumda: "Allah’a, inanmak ve O'na karşı günah işlememektir." buyurdu.

"İslam nedir?" diye sorduğumda, şöyle buyurdu: (Müslüman,) bizim gibi ibadet eden ve bizim gibi (İslam kanunlarına uygun olarak) hayvan kesen kimsedir. Kim hidayet edici bir söz söyler, halk da onunla amel ederse, o sözü söyleyen, onunla amel eden kimse gibi sevap alır. Yine kim saptırıcı bir söz söyler ve halk da onunla amel ederse, o sözü söyleyenin, onunla amel eden kimsenin günahı kadar günahı olur.

153- "Hıristiyanlar, Hazret-i İsa'nın doğum gecesinin Aralık ayının yirmi dördüne rastladığını söylüyorlar." dediklerinde İmam Sadık aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Yalan söylüyorlar; Hz. İsa alehi's-selâm’ın doğum gecesi Haziran'ın ortasıdır. Mart ayının ortasında ise gece ve gündüz eşit olur.

154- Hazret-i İsmail Hazret-i İshak'tan beş yaş büyüktür, kurban edilen de İsmail aleyhi's-selâm idi. Hazret-i İbrahim'in şöyle dediğini görmüyor musun? "Rabbim bana temiz kişilerden olan bir oğul ihsan et."[11] Böylece Hazret-i İbrahim Allah'ın kendisine salih bir oğul vermesini diledi. Sâffat suresinin 100. ayetinde şöyle buyuruyor: "Derken biz de ona tedbirle hareket eden ve aceleci olmayan bir oğul vereceğimizi müjdeledik.". Yani İsmail'i. (Kurban olayını naklettikten) sonra da şöyle buyuruyor: "Ona temiz kişilerden ve peygamber olan İshak'ı müjdeledik."[12] Öyleyse kim İshak'ın İsmail'den büyük olduğunu sanırsa, Allah'ın nazil ettiği Kur'an'ı yalanlamış olur.

155- Dört şey peygamberlerin (Allah'ın selamı onlara olsun) ahlakındandır: İyilik, cömertlik, musibetlere karşı sabretmek ve mü'minin hakkını gözetmek.

156- Sabredebildiğin ve onununla da Allah'ın sevabına lâyık olduğun musibeti, musibet sayma. Sabretmemekle sabrın mükâfat ve sevabından mahrum kalınan musibet, (gerçek anlamda) musibettir.

157- Yeryüzünde Allah-u Teala'nın, dünya ve ahiret ihtiyaç-larında kendilerine sığınılan bazı kulları vardır. Bunlar gerçekten de mü'minlerdir ve kıyamet gününde de güven içerisinde olacak kimselerdir. İyi bilin ki, Allah katında en sevgili kul, fakir mü'mine geçiminde yardımcı olan, mü'minlere yardımda bulunan, onlara yararlı olan ve kötü şeyleri onlardan uzaklaştıran kimsedir.

158- Sıla-i rahim ve iyilik, hesabı kolaylaştırdığı gibi, insanı günahlardan da alıkoyar. Öyleyse selam vermek ve selamın cevabını almakla da olsa kardeşlerinizle akrabalık ilişkilerinizi koruyun ve onlara iyilik edin.

159- Süfyan-ı Sevri şöyle diyor: "İmam Sadık aleyhi's-selâm'ın huzuruna varıp: "Bana sizden sonra sarılacağım (amel edeceğim) bir vasiyette bulunun." diye arzettim.

İmam Sadık aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"Ey Süfyan, amel edecek misin?" buyurdu.

Ben: "Evet, ey Resulullah'ın kızının torunu, amel edeceğim." dedim.

İmam Sadık aleyhi's-selâm buyurdular ki:

"Ey Süfyan, yalancının yiğitliği, kıskancın rahatlığı, sultanların kardeşliği, mütekebbirin dostluğu ve kötü ahlaklının da efendiliği olmaz." İmam aleyhi's-selâm bunları buyurduktan sonra sustu.

"Ey Resulullah'ın kızının torunu, biraz daha nasihat edin." dedim.

İmam buyurdu ki:

"Ey Süfyan, arif olman için Allah'a güven. Zengin olman için kısmete razı ol. İmanının artması için halkın sana davrandığı gibi, onlara davran. Günahkârla dost olma. Çünkü, kötü işlerinden sana da öğretir. İşlerinde Allah’tan korkan kimselerle istişare et." İmam aleyhi's-selâm bunları buyurduktan sonra yine sustu.

"Ey Peygamber'in kızının torunu, biraz daha nasihat edin." dedim.

İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"Ey Süfyan, kim kudretsiz izzet, arkadaşsız çokluk ve malsız heybet istiyorsa, günah zilletinden itaat izzetine geçmelidir." İmam aleyhi's-selâm, bunları buyurduktan sonra yine sustu.

"Ey Peygamber'in kızının torunu, biraz daha nasihat edin" dedim.

İmam aleyhi's-selâm buyurdular ki:

Ey Süfyan, babam bana üç tane öğütte bulundu ve üç şeyden de sakındırdı. Buyurduğu üç öğüt şunlardır: "Ey oğlum, kötü arkadaşla arkadaş olan salim kalmaz. Sözüne dikkat etmeyen pişman olur. Kötü yerlere giren suçlanır."

Ey Resulullah'ın kızının torunu, seni sakındırdığı üç şey ne-lerdir? diye sorunca İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

“Babam beni, nimete haset eden, başa gelen musibete gülen ve söz taşıyan kimseyle arkadaş olmaktan sakındırdı.”

160- Şu altı şey mü'minde olmaz: Zorluk çıkarmak, hayırsız olmak, haset etmek, inat, yalan ve zulüm.

161- Mü'min, daima iki korku arasındadır: Biri Allah'ın ne yapacağını bilmediği geçmiş günahlarından dolayıdır; diğeri de geriye kalan ömründe hangi tehlikelere düşeceğini bilmediğinden dolayıdır. Öyleyse mü'min korkarak sabahlar korkarak da akşamlar; onu ancak korku ıslah eder. (Çünkü korku olmazsa insan çekinmeden günah işler.)

162- Kim az rızka razı olursa Allah, onun az amelini kabul eder. Kim az olan helal rızka, rıza gösterirse onun gideri az, kazancı ise pâk ve bereketli olur; âcizlik ve çaresizlikten de kurtulur.

163- Süfyan-i Sevri şöyle diyor:

İmam Sadık aleyhi's-selâm'ın huzuruna varıp, "Ey Resulullah'ın torunu nasılsınız?" diye sordum.

İmam Sadık aleyhi's-selâm "Vallahi üzgünüm, kalbim meşguldur." diye buyurdu.

"Sizi üzen ve kalbinizi meşgul eden şey nedir?" diye sorduğumda şöyle buyurdu:

"Ey Sevri, Allah'ın saf ve halis dini, kimin kalbine yerleşirse onu diğer şeylerden alıkoyar. Ey Sevri, dünya nedir ve ne olabilir? Dünya, yediğin lokma veya giydiğin elbise veya bindiğin merkepten başka bir şey midir? Mü'minler dünyaya gönül kaptırmadıkları gibi ahiretin ansızın gelmesinden de güven içeri-sinde olmazlar. Dünya evi, zeval evidir (geçicidir), ahiret evi ise sebat evidir. Dünya ehli, gaflet ehlidir. Takva ehli, bütün insanlardan gideri az ve yararı çok olan kimselerdir. Unuttuğunda hatırlatırlar, hatırlattıklarında ise bildirirler.

Dünyayı, dinlenmek için eğlenip-göçeceğin bir menzil veya uykunda elde edip, kalktığında ise elinde olmayacak bir mal gibi kabul et. Bir şeyi ele geçirmeye ihtiraslı olup, onu ele geçirdiğinde de bedbaht olan niceleri olduğu gibi, bir şeyin peşine gitmedikleri halde onu elde ederek mutlu olan nice insanlar vardır.

164- "Tek olan Allah'ın varlığının delili nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm "Halkın O’na muhtaç olmasıdır." diye buyurdu.

165- Belayı nimet ve refahı musibet saymadıkça, mü'min olamazsınız.

166- Servet, dört bin dirhemdir (yüz dirhem yaklaşık bir buçuk kilo gümüş miktarıdır). On iki bin dirhem, biriktirilen servettir. (Servet biriktirmek İslam'da kınanmıştır.) Helal yoldan yirmi bin dirhem toplanmaz. Otuz bin dirheme sahip olan helak olur. Serveti yüz bin dirheme ulaşan kimse ise şiamızdan değildir.[13]

167- Müslüman bir kişinin doğru bir yakine sahip oluşunun alameti, halkı memnun etmek için Allah'ı gazaplandırmamak, Allah'ın verdiği rızıka karşı insanlara şükretmemek ve Allah'ın esirgediği şeye karşı da kulları kınamamaktır. Çünkü, ihtiraslının ihtirası, Allah'ın rızkını indirmediği gibi, hoşlanmayanın hoşnutsuzluğu da onu geri çevirmez. Biriniz ölümden kaçtığı gibi rızkından da kaçarsa, ölüm ona nasıl ulaşırsa rızkı ölümünden önce ona ulaşır.

168- Şiamızdan öyle kimseler vardır ki suskundurlar; sesleri ve kinleri kulaklarından öteye geçmez; bizi alenen methetmez, düşmanımızla dostluk kurmaz; dostumuza düşmanlık etmezler ve bize kusur arayanla bir arada oturmazlar.

Mahzem: "Peki kendisini Şia gösteren kimselerle ne yapmak gerekir?" dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"İmtihanla, elenmekle ve musibetle gerçek şiiler anlaşılır. Bunlar yok edici kıtlığa, öldürücü vebaya ve dağıtıcı ihtilafa uğrarlar. Şiamız şiddetli beladan dolayı üşümüş köpek gibi ulumaz, karga gibi aç gözlü olmaz, açlıktan ölse bile dilencilik yapmaz."

"Bu şiileri nerde bulabilirim?" dediğimde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"Bunları yeryüzünün köşe ve bucağında ara. Bunların geçimleri güzel ve kolaydır; evleri omuzlarındadır. Bir yerde bulunurlarsa tanınmazlar; kayıp olduklarında araştırılıp sorulmazlar. Hastalandıklarında ziyaret edilmezler. Evlenme teklif ettiklerinde kabul görmezler. Kötü bir işle karşılaştıklarında itiraz ederler. Bir cahil onlarla muhatap olduğunda selam verirler. Bir muhtaç onlara sığındığında merhametli davranırlar. Ölüm anında üzülmezler. Şehirleri ve diyarları ayrı olsa da kalpleri birdir.

169- Allah’tan uzun ömür dileyen, işini doğru dürüst yapmalıdır. Günahının bağışlanmasını dileyen hayâ perdesini yırtmamalıdır (kendisini rezil etmemelidir). İsminin yücelmesini isteyen, durumunu gizli tutmalıdır.

170- Üç haslet, kulların yaptığı bütün amellerden daha çetindir: Kendisiyle başkaları arasındaki ihtilafta onlara hak tanımak, kardeşleriyle eşitlik sağlamak ve her halukârda Allah'ı zikretmek. "Her halukârda Allah'ı zikretmekten maksat nedir?" diye İmam'a sorulduğunda;

"Kişi günah işlemeye karar verdiğinde Allah'ı, kendisi ile yapacağı günah arasında engel olması için anmaktır." buyurdular.

171- Hemze harfi, Kur'an'da zaiddir. (Maksat hemze-i vasldır ki yazılır fakat okunmaz.)

172- Şaka yapmaktan sakının. Çünkü, şaka yapmak, düşmanlık getirir,  kin doğurur; aynı zamanda küçük bir sövüştür de.

173- Hasan ibn-i Raşid, İmam Sadık aleyhi's-selâm'dan şöyle naklediyor:

Bir bela ve sıkıntıya duçar olduğunda, musibetten dolayı hiç bir (Ehl-i Beyt mektebine) muhalife şikayette bulunma; onu bazı kardeşlerine söyle. Çünkü, (bu durumda) dört neticeden birini elde etmiş olursun: Ya onu kabullenir veya makam ve haysiyetiyle yardımda bulunur veya duâ eder ve duâsı kabul olur ya da görüşünü söyler (fikrinden yararlanmış olursun).

174- Pazarlarda çok dönüp dolaşma. Küçük ve ufak şeyleri bizzat kendin alma. Çünkü, haysiyetli ve dindar kişinin üç şey dışında küçük şeyleri kendisinin alması mekruhtur: Mülk almak, köle almak ve deve almak.

175- Boş konuşma. Münasip bir yer bulmadıkça da yararlı sözleri söyleme. Nice konuşanlar vardır ki, yararlı ve hak sözü yersiz söyledeği için incimiştir. Akılsız ve olgun kimseyle çekişme. Çünkü, olgun kimse sana galip gelir; akılsız ise seni helak eder. Kardeşinin gıyabında, hakkında söylenmesini sevdiğin şeyin en güzelini onun hakkında söyle. Çünkü, amel işte budur. İşlerde, iyiliğine karşı mükâfaat alacağını ve suçlarına karşı da hesaba çeki-leceğini bilen bir kimse gibi amel et.

176- Yunus der ki, İmam'a: "Benim size olan sevgim ve Allah'ın hakkınızda bana verdiği bilgi ve marifet benim için dünya-dan daha sevimlidir." deyince (bu sözüme) İmam öfkelenip şöyle buyurdu:

Ey Yunus, bizi yersiz bir şeyle mukayese ettin. Dünya ve dünyada olan şeyler, midenin iltihap ve asidini giderip avret mahallini örtmekten başka bir şeye yarar mı? Oysa ki sen, bize olan sevgin ve bağlılığınla ebedi bir hayâta kavuşacaksın!

177- Ey Âl-i Muhammed'in şiası, (bilin ki) öfkelendiğinde kendisine hakim olmayan, arkadaşıyla güzel arkadaşlık yapmayan, dostuyla güzel dostluk kurmayan, barışanla güzel barışmayan, muhalefet edene güzel muhalefet etmeyen bir kimse, bizden değildir. Ey Peygamber'in  Ehl-i Beyt'inin şiası, gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun. Güç ve kuvvet yalnız Allah'tandır.

178- Abdül a'la şöyle diyor: Medine'de bir toplantıda idim. Bağış ve cömertlikten söz edildi, söz uzadı. Toplantıda bulunan Ebu Duleyn adında bir şahıs: "Cafer (İmam Sadık) şöyle böyle fazilet sahibidir, ama ne yazık ki cömert değildir." dedi. Abdüla'la diyor ki: Bu olaydan sonra bir gün İmam Sadık aleyhi's-selâm bana, "Medine ehli ile oturup kalkıyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet, oturup kalkıyorum" dedim. İmam Sadık aleyhi's-selâm, "Aranızda geçen konuşmaları bana anlat." dedi. Ben de geçen konuşmaları kendilerine anlattım. İmam Sadık aleyhi's-selâm buyurdu ki: Ebu Duleyn’e yazıklar olsun, onun misali rüzgarın uçurduğu bir tavuk tüyüne benzer.

Resulullah salla’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: Her iyi iş sadakadır. En iyi sadaka ise zenginlikle birlikte olan sadakadır (yani kendi ailesinin geçimini kısmamaktır). İlk önce nafakasını verdiğin kimseden başla. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Allah, hiç bir kimseyi kendisine yetecek rızkı bulundurmaktan dolayı kınamaz. Allah'ın cimri olduğunu mu sanıyorsunuz? Yoksa Allah’tan daha cömert bir kimsenin olduğunu mu zannediyorsunuz? Cömert ve efendi, Allah'ın hakkını, olması gereken yere bırakan kimsedir. Cömert, malı helal olmayan yerden elde edip yersiz harcayan kimse değildir. Vallahi ben, helal olmayan bir şeye el uzatmadığım ve üzerime farz olan hakkullahı da ödemiş olduğum bir halde Allah'ın huzuruna çıkmayı ümit ediyorum. Şimdiye kadar Allah'ın benim malımda bir hakkı olup ta ödemediğim hiç bir gece geçirmiş değilim.

179- Çocuk sütten kesildikten sonra, artık süt emme hükmü yoktur.[14] İhtilamdan (baliğ olduktan) sonra yetimlik yoktur (erginlik çağına eren bir kimseden yetimlik hükmü kalkar). Akşama kadar susmak (konuşmamak için oruç tutmak) meşru değildir. Hicretten (küfr vatanını terkettikten) sonra bedevileşmek[15] (göçebe olmak veya küfür vatanını tercih etmek) caiz değildir. Fetihden (Mekke'nin müslümanlar eliyle fethedilmesinden) sonra (Medine'ye) hicret etmek olmaz. Nikâhdan önce talak olmaz. Malik olmadan önce de (köle) azad edilmez. Evladın babası, kölenin efendisi, kadının kocası olduğu müddetçe yeminleri doğru değildir.[16] Günah işleme konusunda adak sahih değildir. Sıla-i rahmi (akrabalık ilişkilerini) kesme hususunda yemin etmek de geçerli değildir.

180- Şartlar elverişli olsa da, hiçbir kimse zorluklardan geçmeden hayâtın tadını alamaz. Kim daha münasip bir zamanı bekleyerek hazır olan fırsattan yararlanmazsa, günler fırsatı elinden çıkarır. Çünkü günlerin adeti, (fırsatları) elden çıkarmaktır; zaman ise elden çıkıp gidicidir.

181- Nimetin zekâtı, ihsandır, makamın zekâtı arabulucuktur, bedenin zekâtı hastalıktır, zaferin zekâtı affetmektir. Zekâtı verilen şey ise zayi olmaktan kurtulur.

182- İmam Sadık aleyhi's-selâm musibet vaktinde şöyle buyuruyordu: Hamdolsun Allah'a ki, dinim hususunda beni musibete duçar etmedi. Şükrolsun Allah'a ki, isteseydi beni daha büyük musibete duçar ederdi. Allah'a hamd-u senâ olsun o iş için ki, olmasını istemesiyle o iş oluvermiştir.

183- Allah buyuruyor ki: Kim şaşkın bir kimseyi şaşkınlıktan kurtarırsa ben onu hamid (övülmüş) olarak adlandırırım ve onu cennetime yerleştiririm.

184- Dünya bazı kimselere yöneldiğinde, başkalarının güzelliklerini de onlara giydirir. Yüz çevirdiğinde ise onların kendi güzelliklerini de onlardan alır.

185- Kızlar iyilik, oğlan çocuklar ise nimettirler. İyiliğe karşı sevap verilir, nimetlerden ise sorguya çekilir.

 



[1] - Belağat lügatta ulaştırma anlamına gelir.

[2] - Âl-i İmran / 197.

[3] - Meryem / 26.

[4] - Tevbe / 78.

[5] - Enfal / 71.

[6] - Bakara / 284.

[7] - Bakara / 30.

[8] - Nisa / 31.

[9] - Yusuf / 55.

[10] - A'raf / 68.

[11] - Saffat / 98.

[12] - Saffat / 112.

[13]- Bu hadis zahiren nakit sermayelerle ilgilidir. Bu günün parasıyla mukayese edildiğinde ister istemez alış gücünün de göz önünde bulundurulması gerekir. Dikkat edilmesi gereken husus şudur: Bu gibi hadislerde yaygın olan gerçeklere dikkat çekilerek insanların uyarılması isteniyor. Yoksa helal yoldan büyük bir servet biriktirmenin imkansız olduğu söylenmek istenmiyor.

[14] - Yani çocuk sütten kesildikten sonra, başka bir hanımdan süt emecek olursa, o çocuk hakkında süt emme hükümleri uygulanmaz ve  süt veren kadın da o çocuğun süt annesi olmaz.

[15]- Çünkü genelde bedevilerden, ilk yıllarda çok azı İslam'ı kabul etmişlerdi.

[16] - Yani bu gruptaki kimseler, onların müsadesi olmaksızın yemin ederlerse, yeminlerine göre amel etmeleri gerekli değildir.