1- Mümin, kendisinde üç
haslet olmadıkça mümin olmaz: Rabbinden bir sünnet, Peygamberinden bir
sünnet ve imamından bir sünnet. Rabbinden olan sünnet, sırrı
gizlemektir. Peygamberinden olan
sünnet, halkla iyi geçinmektir. İmamından olan sünnet de
sıkıntı ve zorluklarda sabırlı olmaktır.
2- Nimet sahibi olan
kimse, ailesine rahat bir geçim sağlamalıdır.
3- İbadet, çok
namaz kılmak ve çok oruç tutmak değil; ibadet, Allah'ın
işleri hakkında çok düşünmektir.
4- Peygamberlerin
sıfatlarından biri de temizliktir.
5- Üç şey
paygamberlerin sünnetindendir: Güzel koku kullanmak, bedendeki
kılları kesmek ve çok cima yapmak.
6- Emin, sana
hıyanet etmemiş, sen haine güvenmişsin. (Bu söz, emaneti zayi edilen bir kimse için söylenmiştir. Maksat,
emin insanlara su-i zanda bulunmamak ve herkesi de emin saymamak
gerektiğini açıklamaktır.)
7- Allah bir işi
irade ettiği zaman kulların aklını alır; böylece
emrini gerçekleştirir, iradesi yerini bulur. Emrini
gerçekleştirdikten sonra herkese aklını geri verir. O zaman
"Bu (olay) nasıl oldu ve nerden ortaya çıktı?" diye
şaşırırlar.
8- Susmak, hikmet
kapılarından bir kapıdır. Susmak, (boş yere
konuşmamak), muhabbet kazandırdığı gibi her
hayrın da kılavuzudur.
9- Boş işler,
boş sözleri gerektirir.
10- Büyük kardeş
baba yerindedir.
11-"Adi insan kimdir?" diye sorduklarında İmam: "Sahip olduğu
şey, kendisini Allahtan alıkoyan (gafil eden) kimsedir." buyurdular.
12- İmam aleyhi's-selam yazının üzerine (onu kurutmak için)
toprak serpip; "(Bunun)
sakıncası yoktur." buyuruyordu.
Bir şeyleri not etmek
istediğinde de: "Bismillahirrahmanirrahim, inşaallah
hatırlarım." yazıp
sonra dilediği şeyi yazardı.
13- Sözünü ettiğin
kimse hazırsa künyesini, hazır değilse ismini zikret.
14- Herkesin dostu onun
aklıdır; düşmanı ise cehaletidir.
15- İnsanlara
muhabbet beslemek aklın yarısıdır.
16- Allah dedikoduyu,
malı zayi etmeyi ve her şey için insanlara ağız açmayı
sevmez.
17- Müslümanda on haslet
olmadıkça aklı kemale ermez: "İyiliği umulmalı,
kötülüğünden emin olunmalı, başkalarının az
iyiliğini çok görmeli, kendisinin çok hayrını az saymalı,
ihtiyacı olanların müracaatından bıkmamalı, ömür boyu
ilim talep etmekten yorulmamalı, Allah yolunda fakir olmayı zengin
olmaya tercih etmeli, Allah yolunda aşağı olmayı
düşmanların içerisinde aziz olmaktan üstün bilmeli,
tanınmamayı meşhur olmaya üstün tutmalı, onuncusu ve en
önemlisi olan ise ilk karşılaştığı herkesi
kendisinden daha iyi ve daha takvalı bilmesidir.
İnsanlar iki
kısımdır: Kendisinden daha iyi ve takvalı olan; ve
kendisinden daha kötü ve daha aşağı olan. (Nazarında)
Kendisinden daha kötü ve daha aşağı olan biriyle
karşılaştığında şöyle demelidir: "Belki
onun iyiliği gizlidedir ve bu onun yararınadır. Benim
iyiliğim ise açıktadır; bu da benim zararımadır."
Ama kendi-sinden daha hayırlı ve daha takvalı birini
gördüğünde de, ona ulaşmak için karşısında tevazu
etmelidir. Bunu yaparsa makamı yücelir, iyilikleri temiz olur, ismi iyi
anılır ve zamanının efendisi olur.
18- Bir adam, "Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona yeter." ayetinin manasını İmama
sordu; İmam şöyle buyurdular: "Tevekkülün dereceleri
vardır. Bir derecesi; bütün işlerinde O'na güvenmen, Onun tüm
işlerine razı olman, hiçbir hayır ve hiçbir hususta senin
hakkında kusur (haksızlık) etmediğini ve hükmün de O'nun
elinde olduğunu bilmendir. Öyleyse Ona tevekkül et ve işleri O'na
bırak. Diğer bir derecesi de; ilminin kuşatmadığı
gayb-ı ilahi'ye iman etmendir; o gaybın ilmini Allah'a ve O'nun
eminlerine bırakman, gayb ve gayb olmayan her şeyde Allah'a
güvenmendir."
19- Ahmed ibn-i Necm; "Ameli
batıl eden bencillik nedir?" diye sorduğunda İmam aleyhi's-selam
şöyle buyurdu:
"Bencilliğin dereceleri vardır: Bazen bencillik insanın
kötü amelini onun için süsler, insan onu iyi görür, ondan hoşlanır ve
iyi bir iş yaptığını zanneder. Bazen de insan Rabbine
iman eder ve bununla Allah'a minnette bulunur. Oysa imanı için de Allah'a
minnet borçludur.
20- Fazl şöyle diyor; İmam Rıza aleyhi's-selama: "Yunus
ibn-i Abdurrahman, marifetin (Allah'ı tanımanın) iktisabi
olduğuna (kazanıldığına) inanıyor."
dediğimde; şöyle buyurdular: "Hayır, o hata etmiştir. Allah, marifeti
dilediğine verir. Bunu bazılarında sabit kılar,
bazılarında ise emanet bırakır. Sabit kılınan,
Allah'ın asla geri almıyacağı şeydir. Emanet verilen
şey de insana verilip sonradan geri alınan şeydir.
21- Safvan ibn-i Yahya şöyle
diyor: Hz.Rıza aleyhi's-selamdan "Kulların marifet (Allahı
tanıma) konusunda herhangi bir rolü var mı?" diye
sorduğumda İmam:
"Hayır, yoktur." buyurdular.
Marifet hususunda sevapları var mı? dediğimde de:
"Evet, vardır. Allah onlara, hem marifet vermiş, hem de
doğruyu[1] ihsan etmiştir." buyurdular.
22- Fuzayl ibn-i Yesar şöyle
diyor: Hz. Rıza aleyhi's-selamdan, "Kulların fiilleri mahluk mu,
değil mi?" diye sordum; Hz.
Rıza aleyhi's-selam:
"Allah'a andolsun ki, onlar mahluktur." buyurdular. -İmam Hazretlerinin fiillerin mahluk
olmasından maksadı takdiri yaratılıştır, yoksa
tekvini değil.- Daha sonra şöyle buyurdular: "İman,
İslamdan bir derece üstündür, takva da imandan bir derece üstündür,
insanlara yakinden daha üstün bir şey de verilmemiştir."
23- "Kulların en seçkini kimlerdir?" diye
sorduklarında: "Kulların en iyisi, iyi iş
yaptığında hoşnut olan, kötü iş
yaptığında mağfiret dileyen, kendisine bir nimet
verildiğinde şükreden, sıkıntıya düştüğünde
sabreden ve sinirlendiğinde de affeden kimsedir." buyurdular.
24- "Tevekkülün haddi nedir?" diye sorduklarında:
"Allahtan başka hiçbir kimseden korkmamaktır." buyurdular.
25- Evlenirken yemek
vermek sünnettir.
26- İmanın
dört rüknü vardır: Allah'a tevekkül etmek, Allah'ın kazasına
rıza göstermek, Allah'ın emrine teslim olmak ve işleri Allah'a
bırakmak. Salih kul (Mümin-i Âl-i Firavun)
şöyle dedi: "Ben işimi Allah'a bırakıyorum... (Bunun
üzerine) Allah onların düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu."[2]
27- Bir yudum suyla bile
olsa sıla-ı rahimde bulun. En iyi sıla-i rahim, akrabaya eziyet
etmemektir. Allah Teâla kitabında şöyle buyurmuştur:
"Sadakalarınızı minnet ve eziyet ederek batıl etmeyin."[3]
28- Hilim (olgunluk) ve
ilim, derin anlayışın nişanelerindendir. Susmak, hikmet
kapılarından bir kapıdır. Susmak (boş yere
konuşmamak) muhabbet kazandırdığı gibi her hayrın
da kılavuzudur.
29- Ailesini geçindirmek
için rızık peşinde olan kimsenin mükâfatı, Allah yolunda
cihat eden kimsenin mükâfatından daha fazladır.
30- İmam hazretlerine:
"Nasıl sabahladınız?" dediklerinde şöyle
buyurdular: Yakınlaşan bir ecel, (azalan bir ömür) ve korunan bir
amelle sabahladım; ölüm yanıbaşımızda beklemekte;
ateş arkamızda durmakta ve bize ne yapılacağını
da bilmiyoruz.
31- Asaletinde
güvenilirlik, tabiatında kerem, ahlakında sebat, nefsinde şeref
ve kalbinde Allah korkusu bulunmayan kimseden, dünya ve ahiret işlerinden
hiçbiri için hayır bekleme.
32- Karşı
karşıya gelen iki gruptan, ancak affı çok olan grup (Allah
tarafından) yardım görür (zafere kavuşur).
33- Cömert,
yemeğini yesinler diye halkın yemeğini yer. Ama cimri,
yemeğini yemesinler diye halkın yemeğini yemez.
34- Biz tıpkı Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih gibi verdiği sözü yerine getirmeyi kendisi
için borç bilen bir Ehl-i Beytiz.
35- Öyle bir gün gelir
ki, afiyet (rahatlık) on cüz' olur: Dokuz cüz'ü insanlardan
uzaklaşmakla ve bir cüz'ü de susmakla sağlanır.
36- Muammer ibn-i Hallad İmam
aleyhi's-selama:
"Allah ferecinizi (kurtuluşunuzu) yakın eylesin."
dediğinde buyurdular ki:
"Ey Muammer, bu ferec sizin
kendi ferecinizdir. Bana gelince, Allah'a andolsun ki, o benim için, içinde bir
avuç kavut bulunan ağzı mühürlü dağarcıktan başka bir
şey değildir.
37- Güçsüze yardım
etmek en iyi sadakadır.
38- Kulda şu üç
haslet olmadıkça imanın hakikatinin kemaline erişemez:
"Dinde derin anlayış sahibi olmak, geçimini güzel bir
şekilde ayarlamak ve musibetlere karşı sabırlı
olmak."
39- İmam aleyhi's-selam
Ebu Haşim
Davud ibn-i Kasım-ı Caferi'ye
şöyle buyurdular: "Ey Davud, bizim Resulullah salla'llâhu
aleyhi ve alihden dolayı
sizin üzerinizde hakkımız vardır; sizin de bizim üzerimizde
hakkınız vardır. Bizim hakkımızı bilenin
hakkı (bize) farz olur. Bizim hakkımızı bilmeyenin
üzerimizde hakkı olmaz.
40- Bir gün İmam aleyhi's-selam, Me'munun meclisine geldiğinde Zürriyaseteyn (Me'munun şii
veziri) de mecliste hazır bulunuyordu. Gece ve gündüz ile bunların
hangisinin daha önce yaratıldığı hakkında söz
açıldı. Zürriyaseteyn, bu
meseleyi İmam aleyhi's-selama sordu; İmam aleyhi's-selam da: "Cevabı
Allah'ın kitabından mı vereyim, yoksa senin bildiğin
muhasebe yoluyla mı?" buyurdular.
Zürriyaseteyn;
"İlk önce muhasebe yoluyla cevap vermenizi istiyorum." dedi.
Bunun üzerine İmamaleyhi's-selam şöyle buyurdular: "Siz dünyanın Tali'inin[4] yengeç olduğunu ve
yıldızların da en yüksek derecede olduğunu söylemiyor
musunuz?"
Zürriyaseteyn; "Evet, öyle söylüyoruz." dedi. İmam aleyhi's-selam
buyurdular ki: "Buna göre,
Zühal (Saturn gezegeni), Terazi burcunda, Müşteri (Jupiter) Yengeçte,
Merih Oğlakta, Venüs Balıkta, Ay Boğada, Güneş de
göğün ortasında olup Koç burcunda olduğunda, o zaman ancak
gündüz olur." Zürriyaseteyn: "Evet, öyledir."
dedi ve, "Şimdi de Allahın Kitabından cevap verin"
dedi. İmamaleyhi's-selam buyurdular ki, Allah'ın kitabından olan delil de şu
ayettir: "Ne Güneşin, Aya erişip yetişmesi
yaraşır, ne de gece gündüzden öne geçer"[5] Yani gündüz geceden öncedir.
41- Ali ibn-i Şuayb
şöyle diyor: Hz. İmamRıza
aleyhi's-selamın
huzuruna vardığımda Hazret: "Ey Ali,
yaşantısı herkesten daha güzel olan kimdir?" diye sordular. Ben de: "Efendim, siz
daha iyi bilirsiniz" dedim. İmam
aleyhi's-selam: "Ey Ali,
(yaşantısı herkesten daha güzel olan) başkasının
yaşantısını kendi yaşantısı sayesinde güzel
eden kimsedir." buyurdular. İmam aleyhi's-selam: "Ey
Ali, yaşantısı
herkesten daha kötü olan kimdir?" sorduklarında
da yine "siz daha iyi bilirsiniz" dedim. İmam aleyhi's-selam:
"Yaşantısı herkesten daha kötü olan, kendi
yaşantısı sayesinde bir başkasını
barındırmayan kimsedir." buyurdular.
Daha sonra İmam aleyhi's-selam şöyle buyurdular: "Ey Ali,
nimetlerin kadrini bilin (onların şükrünü yerine getirin). Çünkü
nimetlerin kadri bilinmezse, kaçarlar; kaçtılar mı da bir daha geri
dönmezler. Ey Ali, insanların en
kötüsü, yardımını (halkdan) esirgeyen, (sofrasına kimseyi
davet etmeyip) yalnız yemek yiyen ve kölesine kırbaç vuran
kimsedir."
42- Bir adam, Fıtır bayramı günü İmamaleyhi's-selam'a: "Ben bugün hurma ve Hz. Hüseyin'in mezarının
toprağıyla iftar ettim." dediğinde İmam aleyhi's-selam: "Sünnet ve
bereketi cemetmişsin." buyurdular.
43- İmam aleyhi's-selam
Ebu Haşim-i Caferi'ye
şöyle buyurdular: "Ey Ebu Haşim, akıl Allahın bir
armağanıdır. Edep zahmetle elde edilen bir şeydir;
zahmetine katlanan onu elde eder. Ama zahmet ve zorluğa katlanarak
akıl elde etmeye çalışan, ancak cehaletini artırır.
44- Ahmed ibn-i Ömer ve Hüseyn ibn-i Yezid şöyle derler: İmam Rızaaleyhi's-selamın huzuruna varıp İmama: "Biz nimet ve refah
içindeydik, fakat şimdi durumumuz biraz fark etmiştir; dua edin Allah
önceki nimet ve refahımızı geri çevirsin." dedik. İmam aleyhi's-selam
şöyle buyurdular: "Ne istiyorsunuz? Padişah olmak mı
istiyorsunuz? Tutmuş olduğunuz yolun (Şia mezhebinin)
dışında başka bir yolda olup da Tahir (Me'munun ordu
komutanı) ve Herseme (ordunun
ünlü subayı) gibi olmak mı sizi memnun eder?" Ben:
"Hayır, Allah'a andolsun ki, bu mezhebin dışında olup
da dünya ve dünyada olan bütün servet, altın ve gümüşlerin benim
olması, asla beni mutlu etmez" dedim. İmam buyurdular ki, Allah Teâla şöyle buyuruyor:
"Ey Davud ailesi, şükredin;
kullarımdan şükretmekte olanlar azdır."[6] Allah'a iyi zanda bulunun. Kim Allah'a iyi zanda
bulunursa, Allah onun zannına göre ona karşı muamelede bulunur.
Kim az rızka razı olursa, Allah da onun az amelini kabul buyurur. Kim
helal olan az mala razı olursa, geçim masrafı azalır, ailesi
refaha kavuşur, Allah dünyanın derdini de, dermanını da ona
öğretir ve onu dünyadan salim olarak esenlik yurduna götürür.
45- İbn-i Sikkit[7]: "Bu
gün insanlara hüccet nedir?" diye sordu; İmam: "Akıldır'' diye buyurdu. Çünkü insan onunla Allah'a
isnat edilen doğruyu anlayıp tasdik eder; Allah'a isnat edilen
yalanı anlayıp tekzip eder." İbn-i Sikkit: "Evet Allah'a
andolsun ki cevap işte budur." dedi.
46- Kişi,
kişinin elini öpmemelidir. Çünkü bu amel ona tapmak gibidir.
47-
Cimrinin rahatlığı, kıskancın lezzeti, çabuk usananın vefası ve yalancının da
yiğitliği olmaz.
[1] - Hadisin metninde
"doğru" anlamına gelen "savap" kelimesi
geçmişse de soruya uyumlu olarak aslında "sevap"
olduğu ve nakilde hata yapıldığı muhtemeldir. Bu
ihtimale göre şöyle tercüme edilmelidir: "Allah onlara, hem marifet
vermiş, hem de sevap ihsan etmiştir."
[2]- Mümin/44,45.
[3]- Bakara/264.
[4]- Tali, eski astronomi ilmine
göre herhangi bir şeyin talii, o şeyle ilgili farzedilen belirli bir
zamanda doğu ufkuna rastlayan Burçlar Dairesinin bir bölümüne denir.
[5]- Yâsin/40.
[6]- Sebe/13.
[7]- İbn-i Sikkit, Arap edebiyatını
çok iyi bilen, Şianın iftihar ettiği, ilim, hürriyet ve yiğitliğiyle
tanınmış dinini paraya satmayan bir alimdi. Zamanın
tağutu olan Mütevekkil-i Abbasi: "Ey İbn-i Sikkit, benim
oğullarımı mı daha fazla seviyorsun, yoksa Hasan ve
Hüseyni mi?" dediğinde İbn-i Sikkit yiğitçe şöyle
cevap verdi: "Allah'a andolsun ki, Ali (a.s)ın hizmetçisi olan
Kanber'i bile senden ve senin oğullarından daha fazla
seviyorum." İmamet ve hürriyet yolunda gösterdiği bu cesaret
sonucu özgürlük ve izzet-i nefs suçuyla Mütevekkil-i Abbasi'nin emriyle dili
ağzından çıkartılarak şehit edildi.