Me'mun, kızı Ümm-ü Fazl'ı, İmam
Muhammed Taki aleyhis-selâmla
evlendirmeye karar aldığında, yakın akrabaları
toplanıp Memuna şöyle dediler: "Ey Emir-ül Müminin, Allah aşkına,
sahip olduğumuz makamı ve giydiğimiz izzet elbisesini (yani
hilafet makamını), Beni Abbas hanedanından çıkarma.
Bizimle, Ali evlatları
arasında eskiden beri varolan ihtilafları biliyorsun."
Memun şöyle dedi: "Susun, Allah'a and olsun
ki ben, onun (İmam Muhammed Taki
aleyhis-selâmın) hakkında hiçbirinizin sözünü kabul
etmiyeceğim."
Onlar: "Ey Emir-ül
Müminin, kendi kızını ve gözünün nurunu, Allah'ın dininin
hükümlerini bilmeyen, helalı haramdan ve farzı sünnetten ayırt
edemeyen bir çocukla mı evlendiriyorsun?[1] Onun edep öğrenmesi, Kurân okuması ve
helalı haramdan ayırt etmesine kadar beklesen daha iyi olur."
dediler.
Memun: "O sizin hepinizden daha fakihtir dedi ve
şöyle devam etti: O, Allah'ı, Resulünü, sünnetini ve
ahkâmını (sizden) daha iyi biliyor. O, Kuran okumakta,
Kuran'ın muhkem ve müteşabihini, nasih ve mensuhunu, zahir ve batınını,
has ve âmmını, tenzil ve te'vilini bilme hususunda hepinizden daha
üstündür. Dilediğiniz şeyi ondan sorun; eğer durum,
dediğiniz gibi olursa, sözünüzü kabul ederim. Ama benim dediğim
şekilde olursa, o zaman onun, sizin yerinize geçmesi gerektiğini
anlamış olurum."
Bunun üzerine mecliste
hazır bulunanlar, Memunun
yanından ayrılıp o günün başkadısı olan Yahya ibn-i Eksemi çağırdılar.
Meseleyi ona açıp, İmam Muhammed
Taki aleyhis-selâmın cevabını bilemeyeceği zor bir
fıkhî mesele hazırlamasını istediler; bu iş için ona
özel hediyeler vaad ettiler.
Onlar ve İmam Muhammed Taki aleyhis-selâm Memunun meclisinde bir araya
geldiklerinde, onlardan biri "Ey Emir-ül Müminin! Yahya ibn-i Eksemin soru sormasına müsaade eder
misiniz?" dedi.
Memun: "Ey Yahya!
Ebu Caferin[2] fıkıhta ne derecede yüce makama sahip
olduğunu bilmen için dilediğin fıkhi soruyu ondan sor."
dedi.
Yahya: "Ey Ebu
Cafer! Allah seni salihlerden
kılsın, ihram halinde bir av öldüren şahıs
hakkında ne dersin?" dedi.
İmam Cevad[3] aleyhis-selâm şöyle buyurdular:
"Avı haremin
dışında mı öldürmüş, içerisinde mi? Söz konusu kimse
hükme alim miydi, cahil miydi? Kasıtlı olarak mı bu işi
yapmış, kasıtsız olarak mı? Avlayan adam köle miydi,
hür müydü? Çocuk muydu, büyük müydü? İlk defası mıydı, daha
önceden de bu işi yapmış mıydı? (Avlanan hayvan)
kuşlardan mıydı, yoksa başka türden mi? Kuş ise yavru
muydu, yoksa büyük müydü? Avlayan, bu işi tekrarlamak isteyen birisi mi,
yoksa yaptığından pişman olan biri mi? Bu işi
geceleyin ve o hayvan yuvasında bulunduğu bir zamanda mı yapmış,
yoksa gündüz ve açıkta mı? Bu adam, hac ihramında
mıydı, yoksa Umre ihramında mı?"
(Bu sorular
karşısında) Yahya
donup kaldı; onun bu halini mecliste bulunanların hepsi anladı
ve Ebu Caferin verdiği bu cevap
herkesi şaşkına döndürdü.
Memun: "Ey Ebu
Cafer! Nikâh hutbesini okuyayım mı?" dedi. İmam
aleyhis-selâm: "Evet, okuyabilirsin ey Emir-ül Müminin." diye
buyurdular.
Bunun üzerine Memun, şu hutbeyi okudu:
"Nimetine ikrar olsun diye Allah'a hamd ederim. Azametini yüceltmek için
Ondan başka bir ilah olmadığına şehadet ederim.
İsmi geldiğinde Muhammed'e
ve Ehl-i Beyt'ine Allah'ın selamı olsun. Allah'a hamd ve Peygamber'e salat ve selamdan sonra;
Allah'ın bütün mahlukata olan kesin hükümlerinden biri de onları,
helal yolla haramdan ihtiyaçsız kılmasıdır. Allah-u Teâla
buyuruyor ki: "İçinizden evli olmayanları, kölelerinizden ve
cariyelerinizden salih olanları evlendirin; eğer fakir iseler, Allah
kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş nimet sahipidir,
bilendir."[4] Muhammed
ibn-i Ali (İmam Cevad aleyhis-selâm), Abdullah'ın (Me'munun) kızı Ümm-ü
Fazl'a evlenme teklifinde bulundu, beş yüz dirhem ona mihir tayin
etti ve ben de (kızımı) ona tezvic ettim. Ey Eba Cafer! Kabul ediyor musun?"
İmam aleyhis-selâm: Ben de bu evliliği, bu miktar mihirle kabul
ettim." buyurdular.
Memun, nikâh töreninden sonra bir düğün ziyafeti
düzenledi; yakınlarını, önde gelenleri ve devlet
memurlarını kendi makam ve mevkilerine göre ödüllendirdi ve her
sınıfa layık olan bağışta bulundu.
Mecliste
bulunanların çoğu dağıldığında Memun: "Ey Ebu Cafer! Eğer uygun görüyorsanız, av öldürmekle
ilgili bu sınıfların her birine farz olan keffareti bize
açıklayınız." dedi.
İmam aleyhis-selâm
buyurdular ki: "Eğer ihram halinde olan şahıs, haremin
dışında bir av öldürürse ve av büyük kuşlardan olursa;
keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir. Eğer bu amel haremin
dahilinde yapılmış olursa, keffareti iki kat olur.
Eğer haremin
haricinde bir kuş yavrusunu öldürmüş olursa, o zaman keffaret olarak
sütten kesilen bir kuzu kurban kesmelidir; kuş yavrusunun kıymetini
vermesi gerekmez. Çünkü bu işi haremde yapmamıştır. Ama
eğer bu işi haremin dahilinde yaparsa, bir kuzu kurban kesmeli,
ayrıca kuş yavrusunun kıymetini de vermelidir.
Eğer (haremin
dışında avladığı) yabani hayvanlardan olursa; zebra için keffaret
olarak bir inek kurban kesmelidir; deve kuşu içinse, bir dişi deve
kurban etmelidir. Eğer buna gücü yetmezse, altmış fakiri
doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, on sekiz gün oruç tutması
gerekir. Eğer (öldürdüğü) bir inek olursa, keffaret olarak bir inek
kurban kesmelidir; buna gücü yetmezse, otuz fakiri doyurmalıdır; buna
da gücü yetmezse, dokuz gün oruç tutmalıdır. Eğer
avladığı hayvan bir ceylan olursa, keffaret olarak bir koyun
kurban etmelidir; buna gücü yetmezse, on fakiri doyurmalıdır; buna da
gücü yetmezse, üç gün oruç tutmalıdır.
Eğer bunları
haremin dahilinde yapmış olursa, cezası iki kat olur.
''...Cezası Kabe'ye götürülen bir hayvanı kurban etmektir.''[5] Bu, farz
olan bir haktır.
Eğer bu işi
hac ihramında iken yapmış olursa, Kâbeye götürülen
kurbanlığı[6] farz bir hak olarak Minada halkın kurban
kestiği yerde kesmelidir. Ama bu işi Umre ihramında
yapmış olursa, kurbanlığı Mekke'de Kâbe'nin
etrafında kesmelidir. (Keffaretin) iki kat olması nedeniyle de
kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer bir
tavşan veya tilki avlarsa, bir koyun kurban kesmeli ve koyunun
kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer haremin
güvercinlerden birini öldürürse, keffaret olarak bir dirhem sadaka vermeli ve
bir dirhemle de haremdeki güvercinler için yem almalıdır. Güvercin
yavrusu için yarım dirhem, yumurtası için de dirhemin dörtte birini
(sadaka) vermelidir.
İhramlı bir
şahsın, bilgisizlik yüzünden veya yanlışlıkla
yapmış olduğu herhangi bir işin, av hariç, keffareti
yoktur. Ama av için, ister, bilgisizlik yüzünden yapmış olsun, ister
bilerek, ister yanlışlıkla yapmış olsun, ister
kasıtla, keffaret vermesi gerekir.
Kölenin yapmış
olduğu işlerin keffareti, efendisine farz olan miktarda, efendisinin
üzerinedir. Ama baliğ olmayan çocuğun yaptığı
işlerin keffareti yoktur.
Eğer ihramda olan
kimse bu işi yapmayı tekrarlarsa o, Allah'ın kendisinden intikam
alacağı kimselerdendir. Eğer ihram halinde, avı
başkasına gösterir ve başkası onu öldürürse (yine) ihramda
olan kimseye keffaret farz olur. Eğer bu işten vazgeçmezse,
keffaretin yanı sıra ahirette azaba duçar olur. Ama eğer
pişman olup tövbe ederse, keffaret verdikten sonra artık ahirette
azap edilmez.
Eğer avlama niyeti
olmaksızın geceleyin yanlışlıkla yuvalarına
dokunursa, üzerine bir şey farz olmaz. Ama eğer onu avlarsa, ister
gece olsun, ister gündüz, üzerine keffaret farz olur.
Hac için ihrama giren
kimse, kurbanlığı Mekke'de kesmelidir.
Memun, bu hadisin İmam aleyhis-selâmın
dilinden yazılmasını emretti. Daha sonra bu evliliği istemeyen
akrabalarına dönüp şöyle dedi: "İçinizde böyle cevap
verebilecek bir kimse var mıdır?" Akrabaları: "Vallahi
yoktur; kadı da böyle cevap veremezdi. dediler. Sonra: Ey Emir-ül
Müminin, sen onu bizden daha iyi tanıyormuşsun." dediler.
Bunun üzerine Memun şöyle dedi: "Yazıklar
olsun size! Siz bu hanedanın, gördüğünüz (normal) insanlar gibi
olmadığını bilmiyor musunuz? Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi'in Hasan ve Hüseyin
aleyhimes-selâmın çocukken biatlerini kabul ettiğini ve başka
hiçbir çocukla biatlaşmadığını bilmiyor musunuz?
Ve babaları Ali aleyhis-selâmın, dokuz
yaşında iken Resulullah
sallallahu aleyhi ve alihie iman ettiğini, Allah ve Resulünün de, onun
imanının kabul ettiklerini ve başka hiçbir çocuğun imanının
kabul edilmediğini ve Resulullah
sallallahu aleyhi ve alih, ondan başka hiçbir çocuğu iman etmeye
davet etmediğini bilmiyor musunuz? Yine bu neslin birbirlerinden olan tek
bir zürriyet olduğunu ve öncekileri için geçerli olan şeylerin
sonrakileri hakkında da geçerli olduğunu bilmiyor musunuz?