Musa ibn-i Muhammed
ibn-i Rıza[1] şöyle diyor:
"Yahya ibn-i
Eksemle, Dar-ül Amme'de görüştüm, benden bazı sorular sordu. Sonra
kardeşim Ali ibn-i Muhammed (İmam Ali Naki) aleyhis-selâmın
huzuruna vardım, buyurduğu tavsiyeler, kendileri hakkında basiretli olmama ve itaatini gerekli saymama sebep oldu.
İmama: "Canım sana feda
olsun, İbn-i Eksem cevap vermem için yazılı olarak benden
bazı sorular sordu." dedim. İmam Ali Naki aleyhis-selâm
gülerek: "Cevabını verdin mi?" diye sordu.
"Hayır,
cevabını bilmiyordum." dedim.
İmam
aleyhis-selâm: "Sorduğu sorular nedir?" diye buyurdu. Ben de
hakkında soru sorduğu ayetleri sırayla okuyarak yönelttiği
soruları şu şekilde açıkladım:
1. "Kendi yanında
kitaptan bir ilmi olan biri dedi ki: Ben, gözünü açıp kapatmadan önce onu[2] sana getirebilirim."[3] Acaba Allah'ın Peygamberi, Asif'in[4] ilmine muhtaç mıydı?
2.
"Babasını ve annesini
tahta çıkarıp oturttu ve hepsi de onun için secdeye
kapandılar."[5] Yakub ve evlatları, Peygamber
oldukları halde nasıl Yusuf'a secde ettiler?
3. "Sana
indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı
okuyanlara sor."[6] Bu ayetteki muhatap kimdir? Eğer muhatap
Peygamber'se, o zaman Peygamber kuşkuda mıydı? Eğer muhatap
başkası ise, o zaman kitap -bu ayette bahsedilen indirilmiş olan
ayetler- kime nazil olmuştur?
4- "Eğer
yeryüzündeki ağaçların tümü kalem, deniz de mürekkep olsa ve bundan
sonra da yedi deniz daha mürekkep olup o denize katılsa yine de
Allah'ın kelimeleri (yazılmakla) tükenmez."[7] ayetinde geçen bu denizler nedir ve nerededir?
5- Cennet
hakkındaki şu ayetten sordu: "Orda nefislerin istediği ve
gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var..."[8] Adem'in gönlü buğday istedi ve onu yedi.
Öyleyse neden cezalandırıldı?
6- "Ya da
onları erkekler ve
dişiler olarak evlendirir."
[9] Allah, kullarını erkeklerle
evlendirdiği halde nasıl olur da bu fiili yapan kavmi
cezalandırır?
7- Bazı davalarda
nasıl olur da hanımın şahitliği tek başına
câiz olur? Halbuki Allah şöyle buyurmuştur: "İçinizden
adalet sahibi iki erkeği şahid yapın."[10]
8- Hz. Ali
aleyhis-selâmın, hunsa hakkındaki (erkek mi veya kadın mı
olduklarının teşhis edilip miraslarının belirlenmesi
için) buyurduğu şu sözden sordu: "Hangi mecradan idrar
ettiğine bakılarak miras alırlar? Acaba idrar ettiğinde
kimin ona bakması gerekir? Çünkü erkek bakacak olursa kadın
olması mümkündür, kadın da bakacak olursa, erkek olması
mümkündür. Bunların her ikisi de câiz değildir. Kendisinin
iddiası da çıkarı olduğu için kabul olmaz.
9- Bir koyun sürüsünün
sahibi sürünün yanına varır ve o esnada çobanın bir koyunla
temasta bulunduğunu görür, çoban, sürü sahibini görünce bir kenara
çekilir, koyun da diğer koyunların arasına girip kaybolursa, bu
koyun nasıl kesilir? Etinin yenmesi de helal midir, helal değil midir?
10- Sabah namazı,
gündüz namazlarından olmasına rağmen neden sesli
kılınıyor; halbuki sesli kılmak gece namazlarına
aittir?
11- Hz. Ali
aleyhis-selâm, İbn-i Curmuz'a (Zübeyr'in katiline) şöyle buyurdu:
"İbn-i Safiyye'nin (yani Zübeyr'in) katilini ateşle
müjdele"[11] Hazreti Ali imam olduğu halde neden o
katili öldürmedi?
12- Yine Ali
aleyhis-selâm, neden Sıffin savaşında, düşmanın
ordusundan saldıranı, firar edeni ve yaralı olanı öldürdü
ve öldürülmesini emretti; fakat Cemel savaşında firar eden ve
yaralı olanları öldürmedi ve öldürülmelerini de emretmedi ve
"evine giden ve silahını yere bırakan emandadır"
buyurdu? Hz. Ali, neden böyle yaptı? Eğer, ilk hüküm doğruysa, o
zaman ikincisi yanlıştır.
13- Livatada
bulunduğunu itiraf eden bir kimseye had uygulanır mı, uygulanmaz
mı, yoksa ondan had düşer mi?
İmam Ali Naki
aleyhis-selâm (bu soruları dinledikten sonra şöyle) buyurdu:
"Ona yaz ki:"
"Ne
yazayım?" dedim.
Buyurdular ki:
Şöyle yaz:
Bismillahirrahmanirrahim
Allah seni doğru
yola hidayet etsin, mektubun ulaştı, bizde bir kusur bulmak için
kendini zahmete düşürerek, bizi imtihan etmek istemişsin. Allah seni
niyetine göre mükâfatlandırsın, meselelerinin cevabını izah
ettik, öyleyse onları dinle, onları anlamaya hazırlan ve onlara
iyice dikkat et. Çünkü artık hüccet sana tamam olmuştur. Vesselam.
1- "Kendi
yanında kitaptan bir ilmi
olan" Asif ibn-i Berhiya idi. Hz. Süleyman, Asif'in bildiğini
bilmekten aciz değildi. Fakat cin ve insanlardan olan ümmetine kendisinden
sonra Asif'in hüccet olduğunu tanıtmak istedi. O ilim, Hz.
Süleymanın ilmindendi. Allah'ın emriyle onu Asif'in
yanında emanet
bırakmıştı, onun imamet ve önderliğinde ihtilaf
etmemeleri için o ilmi ona öğretmişti. Nitekim Hz. Davud'dan sonra
Hz. Süleymanın, peygamber ve imam oluşunun bilinmesi ve hüccetin
halka muhkem kılınması için Hz. Davudun zamanında da Hz.
Süleymana bu ilim öğretildi.
2- Yakub ve
çocuklarının secde etmesine gelince; onların secdesi Allah'a
itaat ve Yusuf'a muhabbetlerini aşikâr etmek içindi. Nitekim
meleklerin, Hz. Adem'e
secde etmeleri de Hz. Adem için değildi, aksine
Allah'ın emrine itaat etmek ve Hz.
Adem'e sevgilerini göstermek içindi. Dolayısıyla Yakub'un,
evlatlarının ve Hz. Yusuf'un da onlarla beraber secdeye kapanmaları
da yine bir daha bir araya toplanmalarının ve ayrılık
döneminin sona ermesinin şükrünü yerine getirmek içindi; Yusufun
şükür secdesinde şöyle dediğini görmüyor musun?:
"Rabbim, sen
bana saltanat verdin, sözlerin yorumundan da (bir bilgi) öğrettin."[12]
3- "Sana
indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı
okuyanlara sor" ayetinde muhatap Peygamber'dir. Ancak Peygamber'in
kendisine indirilen vahiyde hiç bir şüphesi yoktu.
Fakat cahiller
diyorlardı ki: Neden Allah meleklerden birini peygamber kılmadı
ve bizimle Peygamber'i arasında yemede, içmede ve pazarda dolaşmada
hiç bir fark koymadı? Allah-u Teâla da Peygamber'ine vahyetti ki, bu
cahillerin huzurunda "Senden önce, semavi kitapları okuyan
kimselerden sor" ki acaba Allah, şimdiye kadar yiyip, içmeyen ve
pazarlarda dolaşmayan bir peygamber göndermiş mi? Çünkü sen de onlar
gibisin.
"Sana
indirdiğimiz şeyden kuşkudaysan" tabiri de şüphede olduğundan değildir,
sadece (tartışmada) karşı tarafa insaflı davranmak
içindir. Nitekim mübahele ayetinde, Hak Teâla şöyle buyuruyor:
"De ki:
"Gelin, oğullarımızı ve
oğullarınızı, kadınlarımızı ve
kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi
çağıralım, sonra karşılıklı lanetleşelim
de Allah'ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım."[13]
(Elbette Hristiyanlar
yalan söylüyorlardı, bunda hiç bir şüphe yoktu.) Eğer
Allah'ın lanetini sizin üstünüze kılalım deseydi, mübaheleyi
(lanetleşmeyi) kabul etmezlerdi. Allah, Pey-gamber'inin risalet vazifesini
yaptığını ve yalan söyleyenlerden
olmadığını biliyordu; ve Peygamberin de, kendisinin
doğru söylediğine yakini vardı; fakat tarafsız olarak
konuşmak istiyordu.
4- Şu ayete gelince:
"Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem, deniz de mürekkep
olsa ve bundan sonra yedi deniz mürekkep olup bu denize katılsa yine de
Allah'ın kelimeleri (yazıl-makla) tükenmez." Evet öyledir;
eğer dünya ağaçları kalem, yedi deniz daha o denize
katılsa, yerden çeşmeler coşsa, Allah'ın kelimeleri
tükenmez, onlar tükenir. Yedi deniz şunlardır: Kibrit nehri, Nemr
nehri, Berehut nehri, Taberiyye çeşmesi,[14] Masebzan ılıcası, Lisan ismiyle
meşhur olan Afrika ılıcası ve Bahravn nehri. Bizler ise
Allah'ın faziletleri tükenmeyen ve faziletlerine erişilemeyen
kelimeleriyiz.
5- Cennete gelince,
şüphesiz orada her çeşit yiyecek, içecek, nefsin istediği ve
gözün lezzet aldığı güzel manzaralar var. Allah-u Teâla da,
bunların hepsini Hz. Adem'e helal kılmıştı.
Allahın, Adem ve eşini kendisinden
nehyettiği ağaç, hased
ağacıydı. Allah-u Teâla, mahluklarından üstün
kıldığı kimselere, haset gözüyle bakmamaları için onlara
tavsiyede bulunmuştu. Ama Hz. Adem, bu tavsiyeyi unuttu ve haset gözüyle
onlara baktı, böylece Allah, onu azimli ve kararlı bulmadı.
6- Şu ayete
gelince: "Ya da onları erkekler ve dişiler olarak
çiftler." bunun manası şudur: Onun (insanın) yeni
doğan çocuğunun, biri oğlan, biri de kızdı. Birlikte
dünyaya gelen iki çocuğa çift (ikiz) denir. Bunlardan her biri
diğerinin çifti sayılır.[15]
Allah'ın
kastı, büyük günahlara
bulaşmak için kendine
cevaz aradığın anlam
değildir. "Kim bunları yaparsa, ağır bir cezayla
karşılaşır. Kıyamet günü, azap ona kat-kat
arttırılır ve aşağılanmış bir halde,
ebedi olarak azapta kalır."[16] Elbette tövbe etmemiş olsa.
7- Kadının
şahitliğinin tek başına caiz olmasına gelince, bu
(doğum vakti doğan çocuğun, ölü veya diri olması hususunda)
tanıklığı güvenilir olan ebeye aittir ve eğer
güvenilir olmazsa o zaman iki kadından az kifayet etmez. Burada
çaresizlikten iki kadın, iki kişinin yerine hesap olunur. Çünkü
burada erkeğin, kadının işini uhdesine alması mümkün
değildir. Eğer o (güvenilmeyen) kadından başka bir
kadın olmazsa (o zaman) yeminle onun sözü kabul edilir.
8- Hz. Ali
aleyhis-selâmın, hunsa hakkındaki sözüne gelince, bu mesele
Hazretin buyurduğu şekildedir. Şöyle ki; adil kişiler
aynanın önünde dururlar, hunsa da onların arkasında çıplak
olur, şahitler onun fotoğrafını aynada görüp
tanıklık ederler.
9- Koyun ve çoban
meselesine gelince, eğer koyunu tanıyorsa onu kesip yakar;
tanımıyorsa, (kur'ayla tayin eder şöyle ki;) Koyunları
ikiye bölüp kur'a çeker, kur'a hangi tarafa çıkarsa, diğer
kısmı kurtulur. Sonra yine kur'a çıkan kısmı ikiye
böler ve kur'a çeker; koyunlar iki tane kalana kadar böyle yapar, son kur'a
han-gisine çıkarsa, onu boğazlayıp etini yakar ve böylece diğer
koyunlar kurtulmuş olur.
10- Sabah namazına
gelince, yüksek sesle kılınmalıdır. Çünkü Peygamber
sallallâhu aleyhi ve alih, sabah namazını gecenin son
karanlığında kılıyordu. Bu yüzden sabah
namazının kıraatı, gece kıraatları hükmündendir.
11- Hz. Ali
aleyhis-selâm'ın, "İbn-i Safiyye'nin (Zübeyr'in) katilini
cehennemle müjdele" sözüne gelince, bu söz Hazret Peygamber-i Ekrem'in
önceden ona verdiği müjdedir. Katil "Nehrevan"
savaşına katılan haricilerdendir, Hz. Ali aleyhis-selâm, onu
Basra'da öldürmedi. Çünkü onun Nehrevan fitnesinde öldürüleceğini biliyordu.
12- Ama senin, "Ali
aleyhis-selâm, Sıffîn savaşında saldıranları,
kaçanları öldürüyor ve yaralıların öldürülmesine müsaade
ediyordu, ama Cemel savaşında ise kaçanları takip etmiyordu,
yaralıların öldürülmesine de izin vermiyordu ve silahlarını
yere bırakana ve evlerine girene güvence veriyordu." sözüne gelince,
bu iki çeşit tavrın sırrı şundan ibarettir:
Cemel ehlinin komutan ve
önderleri (yani Talha ve Zübeyr) öldürülmüştü, artık onlar için
dönecekleri (ve yeniden fitne başlatacakları) bir grupları ve
üssleri yoktu, hepsi savaşmaksızın ve muhalefet etmeksizin
evlerine geri dönüyorlardı ve onlarla uğraşılmamasına
razıydılar. Artık onlar hakkında gereken vazife, onlara
kılıç çekmemek ve incitmemekti. Çünkü onlar, yardım toplamak (ve
savaşı yeniden başlatmak) düşüncesinde değillerdi. Ama
Sıffîn ehli, hazırlıklı bir orduya katılmaya ve
kendilerine silah, zırh, mızrak, kılıç toplayan,
bağışta bulunan, azık hazırlayan, hastalarını
ziyaret eden, kırıklarını bağlayan,
yaralılarını tedavi eden, piyadelerine binek veren ve
çıplakları örten bir komutanın yanına gidiyor, yine tekrar
savaş alanına dönüyorlardı. İşte bu yüzden Ali
aleyhis-selâm, tevhid ehline karşı savaşmak hususundaki hükmü
iyice bildiği için hükümde bu iki grup arasında eşitlik
gözetmedi. Fakat hakkı onlara izah etti. Bu durumda tövbe etmeyen
kılıca maruz kaldı.
13- Livatada
bulunduğunu itiraf eden kişiye gelince; eğer şahidi olmaz
ve kendi isteğiyle itiraf etmiş olursa Allah tarafından onu
cezalandırmaya salahiyetli olan imamın, (hakimin) Onun
tarafından minnet ederek
onu muâf kılabilir. Allah-u Teâla'nın,
Hz. Süleyman'a buyurduğu şu sözü duymamış mısın? "İşte
bu bizim bağışımızdır; (istersen sen de minnet et
hesaba vurmaksızın ver, ya da tut.)"[17]
Sorduğun soruların
hepsine cevap verdik, bunu bil.
[1]- Hz. İmam İmam Ali Naki aleyhis-selâmın Musa Muberka ismiyle tanınan
kardeşidir; mezarı Kum şehrindedir.
[2]- Belkıs'ın
tahtını.
[3]- Neml/40.
[4]- Hz. Süleyman aleyhis-selâm 'ın veziri.
[5]- Yusuf/100.
[6]- Yunus/94.
[7]- Lokman/27.
[8]- Zuhruf/71.
[9]- Şura/50.
[10]- Talak/2.
[11]- Bu ibareyle onun ateş
ehlinden olduğunu anlattı.
[12]- Yusuf/101.
[13]- Âl-i İmran/71.
[14]- Filistinin kuzeyinde bulunan
Taberiyye gölü olması gerek.
[15]-Maksat evlenmek değildir.
Ayetin doğru manası şöyledir: "Ya da onları erkekler
ve dişiler olarak çift (ikiz) verir."
[16]- Furkan/68,69.
[17]- Sad/39.