Allah-u Teâla, bizi ve seni kendi örtüsüyle örtsün ve bütün işlerinde seni kendi lütfuyla gözetsin. Mektubunu (okudum ve ne demek istediğini) anladım. Allah sana hayır versin. Biz, Allahın şükrü ve nimeti sayesinde dostlarımıza acıyan, Allahın onlara ard arda verdiği ihsan ve fazlından dolayı sevinen ve Allahın onlara verdiği her nimete saygı duyan bir Ehl-i Beytiz.
Ey İshak, Allah, sana ve senin gibi basiretli kıldığı kimselere merhametiyle nimetini tamamlasın, nimetinin tamamlanmasını da cennete girmek olarak mukadder kılsın. Her nimetin şükrü -o nimet ne kadar büyük ve değerli olsa bile- Elhamdulillah demekle (Allaha hamd etmekle) yerine getirilir. Ben de: Sana bağışta bulunup tehlikeden seni kurtardığı ve çetin yolu sana kolaylaştırdığı için Allaha, ebediyete kadar hamd edenlerin en üstün hamdıyla hamd olsun. diyorum. Allaha andolsun ki bu iş (imamı tanımak), oldukça zor ve çetindir; ve önceki semavi kitaplarda zikri geçmiş olan sarp bir geçittir.
Siz hem önceki imamın döneminde onun vefatına kadar ve hem de benim zamanımda bazı işlerde bulundunuz ki, benim nazarımda o işlerde beğenilecek bir görüş ve başarıya sahip değildiniz.
Ey İshak, şunu kesin olarak bil ki, kim bu dünyadan kör olarak çıkarsa, ahirette de kör ve yolca daha sapık olur.
Ey İshak, (bu) gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler kör olur. Nitekim Allah-u Teâla kitabının muhkem ayetinde zalim olan kimseden naklen şöyle buyuruyor: (O zalim der ki:) Rabbim, beni neden kör olarak haşrettin, halbuki ben görüyordum? (Allah da) Der ki: İşte böyle; sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları unutuvermiştin (kalp gözünü açmamıştın), bu gün de sen işte böyle unutulursun.[2] Allahın, halkına olan hüccetinden, şehirlerinde olan emininden ve kullarına olan gözetleyicisinden -önceki babaları olan peygamberler ve sonraki babaları olan vasiler dışında- hangi ayet daha büyüktür? (İşte bu yüzden Allahın en büyük ayeti olan zamanın imamını tanımamak kıyamet gününde körlüğe sebep olur).
Sizi şaşkın halde nereye götürüyorlar? Siz de hayvanlar gibi başınızı aşağı salıp nereye gidiyorsunuz? Hakdan vazgeçip batıla mı yöneliyorsunuz? Allahın nimetine nankörlük mü ediyorsunuz? Yoksa Allahın kitabının bazısına iman edip, bazısını inkâr eden kimselerden mi oluyorsunuz? Sizden ve sizden olmayanlardan böyle yapanların cezası, dünya hayatında aşağılanmak ve baki olan ahiret yurdunda da uzun azaptan başka bir şey değildir. Allaha andolsun ki bu, büyük bir aşağılıktır.
Allah-u Teâlanın, minnet ve rahmetiyle bazı vazifeleri size farz kılması, size muhtaç olduğundan dolayı değildir. Çünkü Ondan başka ilah yoktur. Kendisinden bir rahmet olarak; iyiyi kötüden ayırtetmesi, göğüslerinizdeki sırları sınaması, kalplerinizde olanları temizlemesi, rahmetine doğru yarışmanız ve cennetteki makamlarınızın (ameller hasebiyle) birbirinden üstün olması için o vazifeleri size farz kıldı. Böylece haccı, umreyi, namazı, zekâtı, orucu ve velayeti (Ehl-i Beyt İmamlarını tanımayı) size farz kıldı. Farzların kapılarını açmanız için, size bir kapı açtı ve yolunu bulmanız için, size bir anahtar (yani velayeti) verdi.
Eğer Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih ve evlatlarından olan vasileri olmasaydı, hayvanlar gibi şaşkınlık içerisinde kalıp farzlardan hiç birini tanımazdınız. Acaba şehire, giriş kapısından başka bir yerden girilir mi? Allah Peygamberden sonra veliler atamakla size olan nimetini tamamladığında kitabında şu ayeti indirdi: Bugün dininizi ikmal ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamı seçip beğendim.[3] Velileri için sizin üzerinizde bazı haklar farz kıldı. Eşleriniz, mallarınız, yiyecek ve içeceklerinizi size helal olması için o hakları eda etmeyi size emretti. Allah buyuruyor ki:
De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim ancak yakınlarıma sevgi göstermenizdir.[4]
Bilin ki kim (bu hakları ödemekte) cimrilik ederse bu cimriliği sadece kendi zararınadır; Allah müstağnidir (ihtiyaçsızdır), sizlerse muhtaçsınız. Ondan başka ilah yoktur. Lehinize ve aleyhinize olan konuşmalar uzadıkça uzadı.
Eğer Allah-u Teâla, üzerinizdeki nimetini tamamlamayı irade etmiş olsaydı, önceki İmam aleyhis-selâm vefat ettikten ve siz akıbetinizin ne olacağı hakkında gaflet içinde bulunduğunuz bir dönemde İbrahim ibn-i Abdeyi size (vekil) atadıktan ve Muhammed ibn-i Musa Nişaburi vasıtasıyla size gönderdiğim mektuptan sonra benim ne bir yazımı görürdünüz, ne de bir sözümü işitirdiniz. Her halukârda yardım istenecek olan ancak Allahtır. Sakın Allah hakkında (ve din hususunda) kusur etmeyin; yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Allahın itaatından yüz çeviren ve onun evliyasının öğütlerini kabul etmeyen kimse, Allahın rahmetinden uzak olsun.
Allah size, kendisine, Resulüne ve ulu-l emre itaat etmeyi emretmiştir. Allah, sizin güçsüzlüğünüz ve gafletinizden dolayı size merhamet edip işlerinizde sizi sabırlı kılsın. İnsanı, Kerim olan Rabbine karşı mağrur eden nedir? Eğer sert taşlar, bu mektupta olan şeylerin bazısını anlamış olsalardı, Allah korkusundan parçalanarak Ona itaate yönelirlerdi. Dilediğiniz şeyi yapın; Allah sizin amellerinizi görecektir, Onun Resulü de, müminler de. Daha sonra gizliyi de açığı da bilenin yanına döndürüleceksiniz ve O, size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.[5]
Hamd, âlemlerin rabbi Allahadır. Allahın rahmeti, Muhammed ve tüm soyuna olsun.