ALEVİLİK

Vasat Ümmetin Yolu

 Yazar:Ali İrfan

www.alevininsesi-velayet.com

 

Velayet Yayıncılık, Yayin No:10

Cep Kitaplari Serisi:2

  

 

İÇİNDEKİLER
Alevilik Vasat Ümmetin Yolu

Din, Islam, Müslüman

Vasat Ümmeti

Kendisine itaatin Allah’a itaat oldugu Peygamber’e sagliginda itaatsizlikler

Önce Bir Kac Ayet

Bir Kac Örnek

1.Ridvan Biati ve Hudeybiye anlasmasi:

2-Uhud Savasi:

3-Huneyn Günü

4-Abdullah ibni Ubey’in cenaze namazi

5-Cuma Namazinda

6-Mekke Fethinde

7- Tebuk Gazvesi

8-Beni Cüzeyme’yi islama davet

9-Muhacir ve Ensar

10-Peygamber Hanimlari

11-Yazilamayan vasiyet

12-Usame olayi

“Biz Ehl-i Beyt Hic Kimseye Kiyaslanamaz”

Acaba Allah (cc) ve Resulü (saa) Ebu Bekir’in halife olmasini hic diledi mi?

Islam’i Ögrenmede ve Yasamada Iki Ayri Kaynak

Ashab Kimdir?

Ehl-i Beyt’te Itaatin Zarureti

İlahi Yolun Önderleri

İlahi Yol

Ehl-i Beyt Kimlerdir?

Kur’an ve Ehl-i Beyt’e Uymanin Zarureti ve Mazuriyetlerin Yok Oluşu
 

1.KUR’AN VE EHL-İ BEYT’İN İSMETİ :

a.Ehl-i Beyt Masumdur :

b.EHL-I BEYT’IN KUR’AN’DAN AYRILMAZLIGI:

c.EHL-I BEYT’IN KUR’AN’DAN AYRILIGINI DÜSÜNMEK:

2. Ehl-i Beyt’in Dini Bilgi ve İlmi Makamdaki Üstünlügü

3.IMAMET MAKAMI VE EHL-I BEYT’E UYMANIN ZARURETI

4.KUR’AN VE EHL-I BEYT’E AYNI ANDA BIRBIRLERINDEN AYIRMADAN SARILMANIN GEREGI…

5.EHL-I BEYT KUR’AN ILE KIYAMETE KADAR BAKIDIR
 

SEKALEYN HADISINI RIVAYET EDEN SAHABELER

SEKALEYN HADISINI ZIKREDEN EHL-I SÜNNET KAYNAKLARINDAN BAZILARI

“KUR’AN VE SÜNNET’IM“ HADISI ÜZERINE

SONUÇ

TEVELLA TEBERRA RECETESI

SIMDI KUR’AN’A BIR BAKALIM:

KIMDIR SORUSUNA CEVAP:

ASIL KAYNAGINDAN GERCEK ALEVILIK

KUR’AN’DA ALEVILER
EHL-I BEYT’IN DILINDEN ALEVILER

A)    Alevinin Sifati

B)    ALEVININ INANCI

C)    ALEVININ ÜSTÜNLÜGÜ

 

 


 

 

Irtibat

0.535 668 62 20

 

Dizgi                        :Velayet

Kapak-Tasarim        :Ali irfan

Tiraj                         :3000

Baski                        :Burak Matbaasi

     :Tepebag Mh.1.Sk.No:9

Tlf:& Fax                 :0090 322 351 66 77 -51

 

 

Alevilik Vasat Ümmetin Yolu
 

Müslümanlar ihtilaflar ve celiskiler icerisinde yüzerken her biri kendisini ve yaninda bulunani Allah’in razi olup müjdeledigi, kurtulusa eren firka ve vasat ümmetten olduklarini iddia etmekteler. Oysa ihtilaflara sahip her firkanin inandiklari temel kaynaklarinda ümmetin yetmis üc firka olacagi: bu firkalar icinde sadace birinin kurtulusa erecegi bildiriliyor.(1)

   Ayri bir bakis acisiyla baktigimizda da her firkanin Allah’i, kitabini ve Resulünü kabul ederek ayni Kible’ye yöneldiklerini görmekteyiz. Ve her nasilsa yine de ihtilaflarin önü alinamamakta!...

Bizim burda cikardigimiz sonuc ve anlayabildigimiz ancak sudur:

Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de söyle buyurmakta:“Bir ihtilafa düstügünüzde: Allah’a ve Resul’üne dönün..(2)

   Evet! Iste bu ilahi emre gerektigi vech ile itaat edilirse bu sorun ortadan kalkar cünkü inaniyoruz ki: bütün Müslümanlar Allah’a Peygamber’e Kur’an’a inanmaktalar? Ihtilaflarin halli Allah’a  ve Resulüne yönelerek, onlara kavusmamizla gerceklesecek neden herkes yöneldigini söyledigi halde ihtilaflarin halli ve birlik gerceklesmemekte? Neden mi? Cünkü;

  Yöneliyorsunuz ama bir türlü kavusamiyorsunuz!

Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de Söyle buyurmakta:“Ey iman edenler Allah’dan cekinin ve ona yaklasmaya vesile arayin…“(3)

Bu vesile yani Allah’a kavusmada yardimci olan nedir. Kimdir? Bazilari bunu salt insanin kendi amelleridir diyerek sinirlamakta. Bu anlayis yanlistir ama yine biz bu acidan da düsünsek yine bizim inandigimiz anlayis sonuc olarak dogrulanmakta. Bu konuda bizim inancimiz sudur: Allah’a kavusmada ve yakinlasmada „vesile“ Peygamber ve imamlardir yani emir sahipleri. Allah-u Teala bu yüzden kendisine itaat ile onlara itaati aynilestirerek zikretmekte:

  “Ey inananlar! Allah’a itaat edin ve Resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin . Eger herhangi bir seyde ihtilafa düserseniz; Allah’a ve ahiret gününe gercekten inaniyorsaniz onu Allah’a ve Resulüne görürün. Bud aha iyidir ve sonuc bakimindan daha da güzeldir.“(4)

   Müslüman geregi gibi Peygamber’e ondan sonra da Allah’a yakinlasir. Cünkü Peygamber ve mümin emir sahipleri insanlara ve amellerine yön verir. Onlar iyiligi emretmenin ve kötülükten nehyetmenin zirvesinde yol gösterici, hidayet nurlaridir.

 

Din, Islam, Müslüman

 

Insanin yasamindaki amellerini belirleyen inanc bütünlügü o insanin dinidir. Yasamda dinsizlik diye bir sey söz konusu degildir. Dinsiz insan olmaz; dinler vardir ve dinler arasi farklar vardir. Veya degismez kurallar halinde gelmis din ve dinleri farkli anlayip: farkli sekillerde amellerde sergileme vardir.

   Varligin yaraticisi yüce Allah kullarina Müslüman ismini vererek onlarin dünya ve ahiret saadetlerini saglayacak, onlara agir gelmeyecek, fitratlarina uygun yasam programlarini iceren amellerine yön verecek kurallar ve inanc bütünlügünü onlara sundu: buna tabi olacak kurallarina“Müslüman“ adini verdi.

  “….Sizi o secti ve dinde sizi bir güclük Yüklemedi; babaniz Ibrahim’in dini gibi. Bundan önce de bu kitapta size “Müslüman” adini verdi ki, Peygamber size sizde insanlara sahit olasiniz…(5)

  “Sen yüzünü birleyici olarak dogruca dine cevir; Allah’in yaratma kanununa uygun olan dine dön ki, insanlari ona göre yaratmistir. Allah’in yaratmasi degistirilmez iste dogru din odur. Fakat insanlarin cogu bilmezler.(6)

  Ancak Allah’in dini insanla uyumlu, insan icindir. Insan üretimi hicbir inanc, sistemi, amelleri yönlendiren düsünce ve prensipler, insan icin kamil degil ve dogru degildir. Gercek manada “Hak” üzere olamaz. Cünkü insanlar celiskili inanc, düsünce ve ameller ürettir; Bu insan benliginden kaynaklanan bir kuraldir. Oysa yaratici bir veya bir grup insan icin ve bazilarinin celiskillerini giderici degil tüm yarattiklari icin ve onlarin yaratilis kanunu üzerine bir din sunmaktadir. Bu dini sahiplenmek ve yasamak insani bir sorumluluk olup insan düser. Insan Allah’in sundugu din disindaki her dine “La” diyerek yüzünü birleyici olarak Allah’a döndürmeli, kendi nefsini tanimaya calisarak fitrati üzere yönelmelidir.

  Ve bu din islam’dir; Allah’in insanlar icin secip begendigi onlardan kabul edecegi; Onlarin dünya ve ebedi yasamlarinda saadeti icin olan din.

  “Kim islam’dan baska bir din ararsa, bilsin ki ondan kabul olmayacaktir. O ahirette de kaybedenlerden olacaktir.”(7)

  Cünkü Yüce Allah islam’i hak din hidayet olarak bütün dinlerden üstün, essiz, tüm insanliga; örnek, numune, islam’in canli anlaticisi, aciklayicisi pratikte amelleriyle gözler önüne seren elisi vasitasiyla göndermistir.

  “O resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o hak olan dini bütün dinlere üstün kilsin…”(8)

  Artik insana düsen nefsinden, tembellikten, ucuz menfaatlerden, cikar denilen hastaliklardan, inattan arinarak iman etmesidir.

Burada dört grup insan ortaya cikmakta:

   1-Iman edenler(kendi aralarinda dereceleri vardir)

   2-Iman etmeyenler

   3-Kalben iman etmedikleri halde iman etmis gibi görünenler(münafiklar)

   4-Iman ettikten sonra dönerler(mürtedler)

Allah-u Teala bunlar  icin söyle buyurmakta:

   1-Iman Edenler:“Onlar ki gaybe inanir, namaz kilar, kendilerine verdigimiz riziktan Allah rizasi icin harcarlar Sana indirilene, senden önce indirilene inanirlar, ahirete kesin iman ederler iste onlar Rablerinden bir hidayet üzereler ve umduklarina erenlerdir.“(9)

   2-Iman Etmeyenler:“...Onlar sagir, dilsiz, kördürler onun icin düsünmezler“(10)

  “Seytanlar onlari azginliga sürüklerler, sonra yakalarini birakmazlar“(11)

“Onlar, Allah’in göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah’in yarattigi seylere, ecellerin yaklasmis olabilecegine bakip ibret almadilar mi? Peki buna inanmadiktan sonra hangi söze iman edecekler“(12)

   3-Kalben iman Etmedikleri halde iman etmis görünenler:“ Insanlardan kimi de var ki, Allah’a ve ahiret gününe inandik derler oysa inanmamislardir. Allah’i ve müminleri aldatmaya calisirlar oysa sadece kendilerini aldatirlar ama farkinda olmazlar. Onlarin kalplerinde hastalik vardir. Allah da hastaliklarini arttirmistir. Yalan söylemelerinden ötürü aci bir azap vardir onlara.“(13)

   4-Iman ettikten sonra Dönenler: islami yasamin nefislerine hos gelmemesinden dolayi inandiktan sonra inkar ederek inkarindan israr edenler ve inkarlarindan sonra Tevbe edenler olarak iki kisimdirlar.

  “Iman ettikten sonra ve Resulün hak oldugunu gördükten sonra ve kendilerine acik deliller geldikten sonra inkar edenlere Allah nasil yol gösterir? Allah zalim kavmi dogru yola iletmez iste onlarin cezasi: Allah’in meleklerin  ve bütün insanlarin laneti onlarin üzerinedir! Lanet icerisinde ebedi kalacaklardir. Onlardan azap hafifletilmeyecektir ve onlara asla bakilmayacaktir. Ancak ondan sonra Tevbe edip uslananlar müstesna. Allah bagislayan merhamet edendir.“(14)

  Insanlara ilahi din sunulduktan bu yana vu dört kisim insan var olagelmistir. Allah ve Resulünün bizlerden istedigi bu dört grup iceridinden birinci grup dahilinde; icte nefsimizin kötü esintilerine, dista da yalanlarin, yanlislarin, bidat ve hurafelerin, islam düsmanlarinin menfi cereyanlarina kapilmadan Allah’a Resulüne ve müminlerden emir sahiplerine uyarak, itaat ederek son nefesi mümin olarak vermemizdir.

 

Vasat Ümmeti

 

Müminler, mümin bir ümmeti olusturur.

Allah-u Teala bu ümmetle ilgili söyle buyurmakta:

  “Siz, insanlar icin cikarilmis en hayirli bir ümmet oldunuz. Iyiligi emreder kötülükten men edersiniz ve Allah’a inanirsiniz…“(15)

  “Ey inananlar, sizden kim dinden dönerse bilsin Allah yakinda öyle bir toplum getirecek ki Allah onlari sever, onlar da Allah’i severler: müminlere karsi alcak gönüllü, kafirlere karsi onurlu ce sedittirler. Allah yolunda cihat ederler, hic bir kinayicinin kinamasindan korkmazlar…“(16)

  Bu ayette Hak Teala“ Ey iman edenler!“ diyerek hitap etmekte, inananlari uyararak; Dikkat edin! Allah’a Peygamber’e itaat edin, iyilik üzere olun, Allah’in sizin icin belirttigi sifatlarla yasayin. Allah’a Resulüne muhalefet etmeyin. Dininizin emir ve nehiylerine sIkIca  sarilin. Düstügünüz ihtilaflarda geregi gibi Allah’a ve resulüne dönün, grubunuz ve ümmetinizden kopmayin, dininizden dönmeyin!...Buyurmakta.

  Ama bütün bunlara ragmen hüsrana dogru kopmalar var olagelmistir? Bu da insana, ümmete, insanliga zarardir. Oysa Hak Teala dosdogru hak yolu cizmis!! Ifrat ve tefrittin olmadigi, essiz, tüm insanlara ve dinlere örnek, adillerin, dogrularin, müminlerin yolu olan“vasat yolu“ belirtmistir.

  “Böylece sizi vasat bir ümmet yaptik ki, insanlara sahit olasiniz, Peygamber de size sahit olsun. Biz Peygamber’e uyani, ökcesi üzere geriye dönenden ayiralim diye eskiden yöneldigin Ka’be’yi kible yaptik.“(17)

  Burada vasat ümmet belirtiliyor, ümmetin önemli bir sifati belirtiliyor:“ insanlara sahit“ insanlara Allah adina bilgi veren teblig eden, örnek olan, taniklik eden. Ama  burada ayrica cok önemli bir vurgu var. O da; bu vasat ümmetin ferdi  olabilmenin bir özelligi / sarti; “Peygamber’e uymak, itaat etmek, tabi olmak”. Cünkü bu yol “Peygamber’e itaatle Allah’a giden mü’minlerin yoludur.

  “Kim de kendisine dogru yol belli olduktan sonra Peygambere itaat etmez ve mü’minlerin yolundan baska bir yola uyarsa onu döndügü yolda birakiriz ve cehenneme sokariz. Ne kötü bir gidis yeridir.!”(18)

  Ve ümmetin bu sapmasi bütün peygamberler döneminde de Peygambere itaatsizlikten kaynaklanmistir.

  Imam Cafer-i Sadik (as), “…haksiz yere peygamberi öldürüyorlardi…”(19) ayetinin tefsirinde söyle buyuruyorlar:” Onlar peygamberlerini öldürmediler. Onlar peygamberleri duydular ama onlara itaat etmediler, sirt cevirdiler. Onlarin sözleriyle amel etmediler; Peygamberlerin hedeflerini öldürdüler. Bu yüzden onlar icin “Peygamber öldürenler”buyurulmakta.

  Peygambere itaat etmeyen, O’na sirt ceviren, sözlerini ayaklar altina alan onu öldürmüs gibidir. Cünkü peygamberin varligi ve tüm sözleri ilahi hedef icindir. Ilahi hedefe vurulan her darbede peygambere ve mü’minlere vurulmus sayilir.

  Islam dininde ifrat ve tefrit yönünde cikan cereyanlar, ümmette bazi sapmalarin varligina neden olmustur. Bu da peygamberi iyi taniyamamak ve anlayamamak, itaat edilmesi gereken kimseleri dogru tespit edip itaati egregi gibi gerceklestirmemek, sorunlar ve ihtilaflarin cözümündeki dogru yolu kesf edememek, nefsin kötü arzularina ve seytanin vesveselerine kapilmak yüzündendir.

  Hak Teala Kur’an-i Kerimde:” Bugün sizin icin dininizi remale erdirdim; ve üzerinizdeki ni’metimi tamamladim…”(20) ayetini nazil etmis oldugu halde; bazilari dinde eksik varmiscasina dine bir seyler katmaya; bazilari da fazlalik varmiscasina bazi seyleri eksiltmeye calismislar ve hala bu ruhla amel edenler bulunmaktadir.

  Henüz O’na itaatsizlikler neticesi azaba düsülecegi bilincinin tazeligine ragmen Peygamberin sagliginda bile Müslümanlar icerisinde O’na karsi itaatsizlikler, saygisizliklar görülmekteydi. Oysa Hak Teala söyle buyurmakta idi.” De ki eger Allah’i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarinizi bagislasin…”(21)

  Evet ümmetin bugüne dek ihtilaflar icerisinde, daginik, azgin dalgalar arasinda zayif düsmüs halde varligini sürdürmesi; Peygamber’in bulundugu o günden beri Peygambere itaatte kusurdan dolayidir.

  O günlerde inananlar icerisinde önde gelen ve bugün hala bir cok müslümanin onlari islam ve iman önderleri olarak kabul ettigi; onlara itaatin Allah’a ve Resulü’ne itaat oldugunu kabul edip islam’i anlamada ve yasamada onlarin emir, nehiy, tavsiye ve ictihatlariyla kendisini yönlendirdigi, Peygamber’in cevresinde bulunan bazi insanlar Peygambere itaatte kusurlarda bulunmuslardir. Ve bu kusurlarin getirdigi sonuclar bugüne kadar ümmetin vahdetine, vasat ümmet yolunda ilerlemesine zarar getirmis, ifrat ve tefrit bulutlarini Müslümanlar üzerine cekerek; Müslümanlari birbirlerini tekfir ettigi üzücü noktaya kadar itmistir.

 

Kendisine itaatin Allah’a itaat oldugu Peygamber’e sagliginda itaatsizlikler
 

Elbette bugünün müslümanlari dini ögretilerini Allah ve Resulü’nün kaynak bilerek yani Kur’an ve Sünnete yönelerek elde edeceklerdir.

  Bugün o kaynaga saglikli ulasabilmek icin vahyin sicakligi döneminde yasayan veya o günün ilmini tasiyan insanlara; önder, örnek, alim ve yol gösterici olmalari acisindan derin ihtiyac duymaktayiz.

  Oysa tarihe ciddi, samimi ve sartsiz baktigimizda; dini ögrenip yasamamizda umut bildigimiz nice insanlar bizleri, hayal kirikligina ugratmakta. Ve bu bizlere dinimizin ilmini ögrenmemiz icin hangi kapiya gitmemiz gerektigi noktasinda uyari olmaktadir.

  Simdi tarihten birkac önemli örnegi isik tutmasi acisindan sadece Ehl-i Sünnet adirla anilan mektebin muteber kaynaklarindan vererek; bu günden vahyin sicakligi ve saadetine nasil ulasabilecegimiz ve vasat ümmetin ilerledigi yola nasil ve kimleri vesile ederek koyulup Allah’a yakinlasabilecegimizi anlamaya calisalim.

 

Önce Bir Kac Ayet
 

Bu örnekleri, daha ciddi düsünüp anlayabilmemiz icin asagidaki ayetleri göz önüne sererek bu ayetler isinda meseleye daha dikkatli egilinmesini istiyoruz:

  “O, hevadan konusmaz Onun söyledigi sözler kendisine vahyedilen baska bir sey degildir.”(22)

  “Resulü aralarinda hükmetmesi icin Allah’a ve resulüne cagrildiklari zaman inananlarin sözü ancak”isittik ve itaat ettik” demeleridir…”(23)

  “Allah ve resulü bir iste hüküm verdigi zaman inanmis erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre secme hakki yoktur. Kim Allah’a ve Resul’e karsi gelirse apacik bir sapikliga düsmüs olur.”(24)

  Simdi de bazi sartlanmalara ve yanlis anlayislara uyari olabilmesi icin birkac ayet daha zikredelim.

  “Cevremizdeki bedevilerden ve Medin’e halkindan iki yüzlülüge iyice alismis olanlar vardir…”(25)

  “Baska bir kismida günahlarini itiraf etiler, iyi isle kötü isi birbirine  karistirdilar. Belki Allah tevbelerini kabul eder…”(26)

  “Ey inananlar, Allah’in ve Resulü’nün huzurunda öne gecmeyin Allah’dan cekinin süphesiz Allah isiten, bilendir. Ey inanan, seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne cikarmayin, birbirinizle yüksek sesle konustugunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konusmayin, yoksa siz farkinda olmadan amelleriniz bosa cikar. Allah’in resulü huzurunda seslerini kisan öyle kimselerdir ki, Allah onlarin kalplerini takva icin sinamistir…Odalarin arkasindan sana bagiranlarin cogu düsüncesiz kimselerdir.”(27)

 

Bir Kac Örnek

1.Ridvan Biati ve Hudeybiye anlasmasi:
 

Resulullah ashabiyla birlikte Umre hacci icin Medine’den Mekke’ye dogru yola cikmisti. Hudeybiye denilen yerde mola verdiler. Ashab susuzluk cekmekteydi; Allah resulü üzerinden bir ok cikarip verdi ve isaret ettigi yere saplamalarini emretti. Oku o yere sapladiklarinda yerden su kaynamaya basladi orada bulunanlar bu olay karsisinda hayrete düserlerken; Abdullah ibni Ubey bu olayi kücümsedi.

  Bua rada Resulullah’in Mekke’ye dogru geldigini ögrenen Kureysliler Mekke önlerinde karsi koydular. Bunun karsisinda Resulullah bütün ashabini toplayarak onlardan biat aldi. Ced Bin Kays deve altinda saklanarak biat etmedi.

  Daha sonra Resulullah Kureyslilere bir anlasma yaptilar. Bazi sahabeler bu anlasmadan dolayi Allah Resulüne muhalefette bulundular. Ömer ibni Hattab Peygambere karsi cikip onu elestirdi:

   “…Ömer diyor ki: Bunun üzere ben peygambere giderek:

   -Sen Allah’in Peygamber’i degil misin?” Dedim .

   Peygamber Efendimiz Evet Allah’in Peygamber’iyim, dedi.

   Peygamber Efendimiz:”Evet”, dedi.”Biz hak, düsmanlariniz batil pesinde degiller mi?”Dedi.

  -O halde, dinimizden nicin taviz verelim? Dedim.

  Peygamber Efendimiz Ben Allah’in Peygamber’iyim. Bu sarti kabul etmekle Allah’a isyan etmis degilim. Allah benim yardimcimdir dedi.

  -Sen bize; yakinda Beyt-i Serife varip taraf edecegiz demedin mi? Dedim.

   Peygamber Efendimiz: Ben size vakit tayin ederek bu sene varip taraf edecegiz dedim mi? Buyurdu.

   Hayir dedim.

   Peygamber Efendimiz O halde ben yine; yakinda varip Beyt-i tavaf edeceksiniz diyorum , dedi.

   Bundan sonra Ebu Bekir’e vardim ve:

   -Ey Ebu Bekir bu adam Allah’in hak Peygamber’i degil midir? Dedim.

   -Evet, hak Peygamber’idir, dedi.

   -Biz Müslümanlar, dogru yolda, düsmanlarimiz egri yolda degil miler? Dedim.

   -Evet, dedi.

   -Öyleyse biz dinimize nicin kücüklük veriyoruz.

Ebu Bekir: Be hey adam, Muhammed Allah’in Peygamber’idir, hicbir zaman Allah’in ermine muhalefet etmez. Allah onun yardimcisidir. Sen hemen onun emrine saril. Muhammed vallahi hak üzeredir, dedi.

   Ben tekrar: O bize Medine’de Beyt-i Serife varacagiz, tavaf edecegiz demedi mi? Dedim…”(28)

  

2-Uhud Savasi:

 

Bu savasta Resulullah ashabinin bir bölümünü müsriklerin saldiriya gecebilecegi bir yönde bir tepeye dikerek her ne pahasina olursa olsun orayi terk etmemelerini emretmisti ama onlar bu emre itaat etmediler:

  “Allahresulü Abdullah bin Cubeyr’i Piade kuvvetlerinin basina koydu. Onlar firar ettiler. Bu durumda Allah resulü onlari cagirdi. Ama Allah resulü ile birlikte 12 kisiden baska kalan olamdi..”(29)

 

3-Huneyn Günü
 

Huneyn günü Allah resulü ganimekleri dagitirken bazilari karsi cikarak onu cekistirmislerdi:

   “Adamin biri: Vallahi bu dagitim adaletli bir dagitim degil ve bu dagitimda Allah rizasi aranmamistir.”

   Ben de: Vallahi ben bunu Peygamber Efendimize söyleyecegim dedim. Ve gidip söyledim.

   Peygamber Efendimiz: Eger Allah ile onun peygamberi adil davranmiyorsa kim adil davranir? Allah Musa’ya rahmet eylesin. O bundan daha agir sözlerle incitildigi halde sabretmistir.”(30)

 

4-Abdullah ibni Ubey’in cenaze namazi
 

Abdullah ibni Ubey öldügünde namazi kilinmasi icin Resulullah’i cagirdiklarinda, Allah resulü namazi kilmak icin giderlerken” Ömer eteginden tutup cekerek: Cenab-i Allah seni münafiklarin namazini kilmaktan nehy etmemis midir? Dedi veya…”Abdullah’in cenazesinin karsisinda dikilince, arkasindan önüne gecerek: Ya Resulullah! Allah’in düsmani olan ve falan günde söyle diyen bu adamin namazini nasil kilarsin?”(31)

 

5-Cuma Namazinda
 

“Bir ticaret ve eglence gördükleri zaman hemen dagilip ona gittiler ve seni ayakta biraktilar.”(32)

  Bu ayet Sam’dan Medine’ye gelen kervanin sesini isiterek Peygamber’in Cuma Namazi kildirdigi bir esnada dagitilarak kervana kosusan yüzlerce sahabe hakkinda nazil olmustur:

  “Peygamber ile Cuma günü namaz kilmak ile mesgul idik; kafile geldiginde milletin dikkati o tarafa cevrildi ve on iki kisi disinda hepsi dagilip oraya gittiler. Sonra….bu ayet nazil oldu.”(33)

 

6-Mekke Fethinde
 

Resulullah Mekke’nin fethi icin gizlice Kureys müsriklerine taarruza hazirlaniyordu ve bunun  gizliligini yakin ashaplarina bildirmisti ama Bedir Savasi tecrübesini yasamis ashapdan ve muhacir olan Hatib ibni Belate Kureysli müsriklere bir mektup yazarak gizlice göndermeye kalkisti.(34)

 

7- Tebuk Gazvesi
 

Allahresulü Tebruk gazvesine giderken münafiklardan tarafindan yapila bilinecek bir komploya dair  geride kalan mekan ce insanlarin basin akendi ferine imam Ali’yi naib olarak biraktiginda bir takim sahabe “Allahresulü seni kadinlar ve cocuklarla birakti” diyerek alay etmeye kalkistilar.(35)

  Bu gazveye bir takim sahabe hicbir özürleri olmadigi halde katilmamislar, katilanlar icerisinde bazi olaylar karsisinda itaatsizlikler bas göstermistir. Mesela Tebük cesmesinden su icmeyin emri verildigi halde bazi sahabe cesmeye varir varmaz ondan su icmis, bazi sahabe yari yolda geri dönmüs gitmemis, yolda sahabelerden bazisi Allahresulüne suikast girisiminde bulunup onu öldürmek istemistir. Bu sahabelerin yüzleri kapali oldugundan digerleri onu taniyamadi ama Resulullah (bu münafiklarin ve babalarinin adlarini) Huzeyfe ve Ammar’a kimseye söylemeyin diyerek on ikisinin ismini söyledi.

  “Bir gün Ömer Huzeyfe’nin önünde durdu ve yemin verdi. Efendimizin isimlerini sayidigi münafiklarin arasinda var miyim? Huzeyfe yok diye yemin etti.”(36)

 

8-Beni Cüzeyme’yi islama davet
 

Allah resulü Halid bin Velid’i, savas emri vermeden islam’a davet etmesi icin Beni Cüzeyme kabilesine gönderdi. Beni Cüzeyme kabilesi islam’a yeni girdik dediler. Halid onlardan bir cogunu öldürdü ve esir aldi hatta askerlere onlari öldürmelerini emretti, askerlerin bir kismi onlarin Müslüman olduklarini anladi ve onlari öldürmediler. Bu durumu da Allahresulüne bildirdiler. Allahresulü Kible’ye yönelerek üc defa: “ Allah’im ben Halid’in yaptiklarindan uzagim” buyurdu.(37)

 

9-Muhacir ve Ensar
 

Cabir ibni Abdullah diyor: “Bir gazvedeydik muhacirlerden biri Ensar’dan birine tekmeyle vurdu. Ensardan olan “Ey Ensar neredesiniz?” diye bagirdi. Muhacirlerden olan da “Ey bunu duyunca buyurdular:” Neden bunlar cahiliye cekismelerini diriltiyorlar!(38)

 

10-Peygamber Hanimlari
 

“Ey Peygamber’in kadinlari? Sizden kim acik bir edepsizlik yaparsa onun icin azap iki kat yapilir…siz kadinlardan herhangi biri gibi degilsiniz. Eger Allah’tan korkuyorsaniz sözü yumusak söylemeyin… Güzel söz söyleyin. Evlerinizde oturun, ilk cahiliyenin acilip sacilmasi gibi acilip sacilarak yürümeyin; namaz kilin zekat verin Allah’a ve Resulüne itaat edin “(39)

  “Peygamber eslerinden birine gizli bir sey söylemisti. Fakat esi o sözü baskasina haber verince; Allah’da onun bu davranisini Peygamberine bildirdi. Peygamber de bir kismini bildirmis bir kismini bildirmemisti. Bu sekilde anlatinca o, bunu sana kim haber verdi dedi.“ Herseyi bilen haber alan“dedi.

  Eger ikiniz Allah’a Tevbe ederseniz, kalbiniz gercekten suca yönelmisti. Eger Peygambere karsi birbirinize  arka olursaniz onun dostu ve yardimcisi Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunun ardindan da meleklerde ona yardimcidir. O sizi bosarsa belkide Rabbi ona  sizden daha hayirli, kendisini Allah’a teslim eden, inanan gönülden itaat eden, Tevbe eden, ibadet eden dul ve bakire isler verir.“(40)

  Ibn-i Abbas diyor ki:

  “Bir sene gecmisti, Ömer’den peygamber’e bu oyunu yapan bu iki kadin hakkinda soru sormak icin first ariyordum. Ama ondan korkuyordum. Bir gün eve geldi, büyük agacin altina gitti. Oradan ciktigi zaman ondan sordum, “söyle cevap verdi:

   Ayse ve Hafsa Sonra devam ederek: Biz cahiliyette kadinlara deger vermezdik. Islam geldiginde Allah bize ögretti, islerimizde onlardan istifade etmesekte onlarin bizde haklari var. Bu yüzden bir gün hanimimla aramizda bir konusma gecmisti. O bana dilini fazla cikardi. Ben de ona:”iyi bir aslin nesebin yok, oysa kizin (Hafsa) Allah resulüne eziyet ediyor!” sonra ben Hafsa’nin yanina geldim. Ve ona “Seni uyariyorum. Allah ve Resulüne itaatsizlik etme “dedim.(41)

  “Peygamberin esleri iki gruptular: Bir grup; Ayse, Hafsa, Sevda idi digeri; Ümmü Seleme ve digerleri…”(42)

   Ayse söyle demekte: “Ben peygamberin hanimlarindan hic birini Latice gibi kiskanmiyor ve gipta etmiyordum. Oysa onu görmemistim bile …”(43)

 

11-Yazilamayan vasiyet
 

Allah resulü hastaydi ve yataginda yatmaktaydi, ashabinin bir bölümü ve ileri gelenleri orada Resulullah’in huzurundaydilar. O sirada Allah resulü söyle buyurdu:” Bana bir kagit ve kalem getirin size vasiyetimi yazdirayim ki, benden sonra asla sapikliga dusmeyesiniz.!”

   Allah Resulü neden bu istekte bulunarak bir vasiyet yarmak istedi?:

  Her insan sevdikleri icin dünya ve ahiretle ilgili bildigi, tecrübeyle elde ettigi, yakini oldugu son anlarinda oldugunu hissederse hicbir nefsi menfaat düsünmeden yasaminin en önemli, en güzel, en dogru seyleri, yapilmasinin, alinmasinin, bulunmasinin onlara gerekli, yararli olduguna inandigi, sevdiklerinin hayrina olacak seyleri ister ve söyler. Eger bu yüce Allah’in yeminle su sifatini bildirdigi bir peygamber ise:” Andolsun size öyle bir peygamber geldi ki, sIKIntiya ugramaniz O’na agir gelir. Size düskün, mü’minlere sefkatli ve merhametlidir.”(44)

   Su Ayetin indigi Peygamber

“Simdi O ölür veya öldürülürse sizler topuklariniz üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?...(45)

   Su Endisenin Sahibi Peygamber

…Benden sonra küfre geri dönerek sizden baziniz bazisinin boynunu vurmasin…(46)

Bundan dolayidir ki: alemlere rahmet ve insanliga hidayet nuru olarak gönderilmesi hesabiyla Allah resulü basta orada bulunanlar ve tüm ashabi ve bütün Müslümanlar olmak üzere tüm insanligin sapikliga düsmemeleri, sapikliga dücar olanlarinsa hidayete kavusabilmeleri icin görevinin en önemli son bölümünü iki kelimeyle noktalamak istedi.

   Ama ne oldu?

Bu olay Sia-Sünni her iki mektebinde en muteber kaynak kitaplarinda sekiz ve de ihtilafsiz zikredilmektedir. Allahresulünün vefatindan 3, 4 gün önce gecen olayi ibni Abbas söyle zikretmekte:

1)”Persembe günü…nasil bir Persembe gecti! Peygamberin hastaligi agirlasmis idi; Buyurdular ki: “Geliniz size öyle bir sey yazdirayimki, benden sonra sapikliga düsmeyesiniz”

   O zaman orada bulunanlar konusup bagrismaya basladilar. Oysa Peygamber’in huzurunda bagirip cagirmak dogru degildi. Sonunda dediler: Ona  ne oldu? Her halde sayikliyor!” Bagrismalar sürdü ve Allah resulü” Beni rahat birakin, benim bulundugum sey sizin beni cagirdiginiz seyden iyidir.”(47)

2) Ibni Abbas baska bir rivayetinde

“Allahresulü can verme halindeydi ve bir grup cemaatte orda bulunmaktaydi. Peygamber buyurdu; “Gelin size bir kagit yazayim ki benden sonra sapikliga düsmeyediniz” O zaman Ömer söyle dedi:” Hastalik peygambere galebe geldi, Kur’an sizlerin arasinda bulunmakta; Allah’in kitabi bize yeter!” orada bulunanlar konusmaya, bagrismaya basladi:

   Bir grup: “Birakin peygamber size bir kagit yazsin ki asla ondan sonra sapikliga düsmeyesiniz” diger bir grupta Ömer’in sözünü tekrar ettiler. Tartisma ve bagrismalar sürünce Allah resulü: “kalkin gidin!” buyurdular. Ubeydullah diyor: “ Musibet, bütün musibet, o gün idi ki, bagirip, cagirma ve tartisma yüzünden Peygambere o konuyu onlar icin yazdirmadilar.” (48)

  Yukaridaki hadislerdeki iki ayni söz” Allah resulü sayikliyor!”(49) ve Ömer’in “Peygamberin hastaligi galebe geldi- Kur’an aramizda bize yeterli!”(50) sahih Müslim’de de zikr olmustur.

   Oysa önce zikrettigimiz birkac alette sahit olmustuk “O hevasindan konusmaz, ondan öne gecilmez, onun sesinin üzerinde ses cikarilmaz, onun huzurunda sesler kisilir, o bir iste hüküm verirse inanmis bir erkek ve ladina kendi istegine göre secme hakki olamaz…” Yoksa “ Ameller bosa cikar” Resule inanmis, iman etmis sayilamaz. Ve apacik sapikliga düsmüs olunur…”

  Ama üzülerek gördük ki (artik her kim ne tevillerde bulunursa bulunsun tevili kendine) kendisinden sonra peygamber gelmeyecek ümmetine düskün, merhametli, hidayet nuru; Allah’in son nebisi, Ashabinin ileri gelenleriyle son oturumda onlara ve tüm insanliga hidayet olacak onlari sapikliktan kurtaracak kagit üzerine yazilmasini istedigi vasiyeti yazdirilmadi ve O’da, önde gelen ashabindan bir grup olan bu toplulugu evinden, huzurundan kovdu!...

  (Ama Allah resulünün bu vasiyetten muradinin ne oldugu, vasiyetin nicin ve ne oldugunu bilenler biliyor…elbette; Hatemün Nebi bunu icinde bir sir olarak götürmedi.)

   Eger Peygamber hasta olsa; onun sözüne itaat etmeyin diye bir ayet mi var?  Peygamber’in emir ve nehiyleri, tavsiyeleri kiyamete kadar gemerli degil mi?

   Peygamber hasta olunca sayiklayarak yalan, yanlis, kötü, degersiz seyler mi söyler?

   Islamda vasiyetin önemi nedir?

   Hasta bir insanin, ölümü yakin bir insanin sözü dinlenilmesi, ona itaat edilmesi mi onu rahatlatir (hele bi bir peygamber ve on peygamber ise) yoksa red edilerek huzurunda tartismak mi?

   Eger Allahresulü cok rahatsiz olup hastaligi ona galebe gelmis oldugunda oradaki Allah resulünü seven saygili, itaatkar insanlar onun üzülmesini ya da yorulup rahatsiz olmasini istemediklerinden, iyi niyetleriyle bu vasiyetin yazilmasina karsi oldularsa; Peygamber’in tesekkür edecegi yerde, o saygin ileri gelen sahabeleri kovmasi ne hikmettir?...

   Yüce Allah Kur’an-i Kerim’inde inananlara “Allah’a , Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eger herhangi bir seyde anlasmazliga düserseniz: Allah’a ve ahiret gününe itaat etmisseniz onu Allah’a ve Resulüne götürün. Bu daha iyi ve sonuc bakimindan daha güzeldir.”(51) buyurmusken; peygamber sag ve aralarinda oldugu halde bir vasiyette bulundugunda “Kur’an aramizda ve bize yeterlidir.” Diyerek Kur’an ve Resulü birbirinden ayirmanin hükmü nedir?

   Acaba orada bulunanlar kendilerini sapikliga düsmekten koruyacak bir vasiyet Peygamber tarafindan yapilmak istendiginde bunun ne oldugunu merak etmediler ve ögrenmeyi istemediler mi? Yoksa bu vasiyetin ne oldugunu veya ne olacagini biliyorlar miydi? (Herhalde biliniyordu ki, hic merak edilmedi.) Peki neydi bu vasiyet ki, dikkat edilmedi? Yoksa bazilarinin isine gelmiyor muydu? (Allah ve Resulüne ragmen)

   Ayni lafizlari tasiyarak ayni hedefi isaret eden, tavsiye ve vasiyeti iceren baska hadisler acaba bu konuyla ilgili dikkatleri cekmiyor mu?

   Mesela:” Ben sizin aranizda iki degerli emanet birakiyorum; onlara sarildiginiz sürece benden sonra asla sapikliga düsmezsiniz. Onlardan biri Allah’in kitabi ve digeri benim itretim olan Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisi Kevser havuzunda bana kavusuncaya kadar asla birbirlerinden ayrilmazlar. Bakalim benden sonra onlara nasil davranacaksiniz.”(52)

   Bu konudaki olaylar Ehl-i Sünnet mektebindeki sahih denilen muteber kaynaklarda böyle iken yine ayni kaynaklarda gecen benzeri bir olayi sizlerin dikkat ve tefekkürlerinize sunarak bu meseleyi de kisa bir özetle noktaliyoruz.

   “Ebu Bekir hastalandigi zaman Osman’i cagirdi ve ona yaz dedi.”… bu Ebu Kuhafe oglu Ebu Bekir’in Müslümanlara vasiyetidir.” Bu sirada kendinden gecerek bayildi. Osman’da devamla:” Ben size halife olarak üzere yerime Hattab oglu Ömer’i sectim ve sizlerin hayri icin ne gerekliyse  yaptim.”Yazdi. Ebu Bekir kendisine geldiginde” ne yazdin” diye sordu. Osman’da okudu. Ebu Bekir:” Allah-u Ekber! Bayginliktayken ölürsem halk arasinda bir ihtilafa düser diye korktum degil mi?” Osman’sa “Evet!” dedi…”(53)
 

12-Usame olayi
 

“Üsame bin Zeyd’in ayagi kapi asigine takilip yere düstü ve alni yarildi. Peygamber efendimiz Bana.

            -Ayse cocugun yüzündeki kani sil dediyse de ben tiksinip yapmadim. Bunun üzerine kendisi, Usame’nin alnindaki yaranin kanini emip dökmeye basladi…(54)

  “Peygamber Efendimiz, Arafat Daginda Üsame b. Zeyd’in gelmesini bekledigi icin hareket etmesi gecikti. Nihayet siyah ve burnu kalkik bir cocuk cikip geldi. Yemen halki da:

  -Peygamber Efendimiz bunun icin mi bizi bu kadar bekletti? Dediler.

   Urve diyor ki: Yemen halki bu sözü söyledikleri icin kafir oldular.

   Ibni Sa’d’da diyor ki: Bana bu hikayeyi anlatan Harun oglu Yezid’de: Urve“ Yemen halki bu sözü söyledikleri icin kafir oldular“ sözü ile neyi kastetmistir? Diye sordum.

  Yezid: -Yani Yemen halki Peygamber Efendimizin emrini hafife aldiklari icin Ebu Bekir zamaninda ceza olarak Cenab-i Allah onlari küfre sürüklemistir. Zira herkesten önce onlar irtidat etmislerdir“ dedi.“(55)

  Allahresulü Üsame binZeyd’in komutanliginda bir ordu hazirlayarak Rumlara karsi harekete gecmelerini emretti; bu Allah resulünün son savas emriydi. Bu savas emrinde Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Sa’d’i diger herkesten önce israrla bu ordunun bir parcasi yapmisti.(56) Usame henüz on yedi yaslarindaydi. Peygamber kesin emir vererek her ne pahasina olursa olsun hareket etmelerini söylemisti. Bazilari Usame’yi kötülemis, kinamis Allahresulünün emrine karsi cikmislardir.

   “Usame henüz cocuk, bir kölenin oglu nasil olur da bizim basimiza komutan olur, nasil sancak ona verilir?“ diyerek Allahresulüne itaatsizlikte bulunmuslardir. Bu insanlar gecmiste Allahresulü, Usame’nin babasini baslarina komutan olarak atadiginda da itiraz etmislerdi!

  Allahresulü atesler icerisinde hasta yatmakta iken, sürüklenerek zorluklar icerisinde yanindakilerin yatdimiyla evinden cikarak mescide geldi ve minbere cikarak onlara kizdi tekrar orduya katilmalarini, komutanlarina itaat ederek bir an önce hareket etmelerini istedi.

   “Peygamber Usame’yi kavmin basina emir tayin etti. Onlar komutanligini kabul etmediler. Sonra Peygamber buyurdu: Eger komutaninizi kinarsaniz: ondan önce babasinin komutanligini da kabul etmemistiniz. Allah’a yemin ederim ki, O komutanliga layikti ve benim yanimda en sevgili adamdi. Usame de ayni onun gibi ve ondan sonra benim yanimda en sevgili adam olur.“(57)

********

Hicretin 11. yili (Miladi 632) 28 sefer Pazartesi günü idi.

   Allah’in son resulü, alemlere rahmet; bir nur olan o yüce uyarici ve yol gösterici hasta yataginda dünya hayatina elveda demeye hazirlaniyordu.

Dünya yasaminda Ibrahim (as)’in dinine tabi pak aileden gelip o anina kadar hicbir ayip, hata ve günaha bulasmadan Allah’in tüm emir ve nehiylerine bagli, Allah’in dininin en güzel tebligcisi olarak tüm mesuliyetini eksiksiz bir sekilde yerine getirmis; Hak Teala onun vesilesiyle yeryüzünde insanlar icinde dinini kemale erdirmis, nimetini tamamlamis. Bugüne dek ona hakkiyla uyanlar uymus, uymayanlar sapikliklar icerisinde bocalayip durmus; kimileri sual aleminde kimileri ise yeryüzünde kiyamet gününe uzanan yolda beklesmekteler.

   Evet son birkac gün icerisinde Allahresulü son emir ve tavsiyelerinde bulunmustu. Bu emir ve tavsiyeler elbette cok önemli ve kiyamete kadar insanlik icin ciddi manalar icermekte, önemli gayeler tasimaktaydi.

   Bunlardan birincisi insanlari sapikliklardan korumasi icin bir vasiyetname yazdirmak isteyisiydi. Ama sapikliga razi olan veya Allah’in resulüne iman ve itaati olmayan kimseler tarafindan bu istek ve emir sabote edildi. Ikincisi Tebük seferinde oldugu gibi Usame komutanliginda Rumlara karsi iclerinde bizzat katilmalarini emrettigi Hz.Ali haric sahabelerin ileri gelenlerinden bir grubun da bulunmasini istedigi bir ordunun hizla harekete gecmesi idi. Ama bu son emir ve istekte sabote edildi. 

  Birinci sabotenin nedeni: Kur’an’in yeterli olacagi peygamber’in bu konuyla ilgili vasiyetine gerek olmadigi ve Peygamber’in cok hasta olup kendisinden gecerek bu emrin sayiklama olarak verildigini düsünmek!

   Cevap: Eger Kur’an yeterli olsaydi o güne kadar tamami kendilerine ulasmis Kur’an onlarin peygamber huzurunda nasil davranmalari gerektiginde de yeterliligini ortaya koymaliydi. Ve Kur’an yeterli ise bunu bu sözü söyleyenden cok Allah’in tebligi icin gönderdigi kimse bunu daha iyi bilmeliydi ve vasiyeti onlari sapikliklardan koruyucu olarak da adlandirmamaliydi. Acaba bu iddia da bulunanlar mi Kur’an ‘dan  yoksun idi yoksa (hasa) görevlerini eksIksiz tamamlayan alemlerin nuru ve rahmeti mi?

     Ikinci olarak; Hasta babaniz ölüm döseginde can cekisir bir halde iken son bir istekte bulunursa bos verin der misiniz?

   Eger ölüm döseginde babaniz evlatlarim bir kalem ve bir kagit getirin de sizlere sagligimda sakladigim bir küp altinin yerini belirten adresi yazdirayim derse ne yaparsiniz?

   Sapikliklara düsmeyi göze alabildiginiz gibi bir küp dolusu altini da kaybetmeyi de göze alabilir misiniz?

   Kendi düsünce vearzularini peygamberin emir ve hedeflerine tecih eden sahabelerin önde gelenleri vasiyet olayinin ardindan Allahresulü tarafindan Usame’nin komutanliginda orduya katilarak bir an önce Rumlara karsi savasa cikmalari emriyle karsi karsiya kaldilar: Allahresulü hasta yataginda idi, dünyadan ve ümmetinin arasindan ayrilacagi günlerin yakin oldugunu bilmekteydi. Buna ragmen böyle bir günde sahabenin ileri gelenlerini neden cevresinden, Medine’den uzaklasmasini istiyordu? Bu savasin gerekliligini belirterek zamanini kisa bir süre sonraya erteleyebilirdi. Oysa Tebük garvesine cikarken yaptigi gibi imam Ali’yi geride birakip etrafinda bulunan insanlarin ileri gelenlerini (onyedi yaslarinda) Usame komutanligina savasa göndermekte. Ve ayni zamanda bu savas icin acele edilmesini, bir an önce ordunun bizzat isimlerini belirterek katilmasini istedigi insanlarla hareket etmesini israr buyurmakta…

   Ama isin garip olan ve insani düsünceye salan yönü su ki: Usame ordusu bir türlü karargahtan ilerleyip harekete gecemiyor. Ta ki Allahresulünün hastaliginin ciddi bir boyuta ulastigi haberi karargaha yetisince karargahta bulunan sahabenin ileri gelenleri Usame ile birlikte Medine’ye dönüyor.

Bugün pazartesiydi.

   Ayni gün ögle üzeri Alemlere rahmet Allah’in son Resulü dünya sahnesinden ayrilarak ebedi yurduna hicret ettiler.

   Emir-el müminin imam Ali (as) Allahresulü’nün hastaligindan cenaze islerinin son anina kadar bas ucundan ayrilmamsi; güsül, kefen, namaz ve defn islemlerini büyük bir üzüntü, edep, saygi ve sabir dahilinde yerine getirmistir.

   Allah resulünün vefati sirasinda Ebu Bekir Medine’nin disinda Sunh denen yerdeydi. Allah Resulünün hanimlarindan Ebu Bekir’in kizi Ayse hemen babasina  gelmesi icin haber gönderdi.(58)

   Vefat haberini duyan Ömer, Mugire ibni Sube ile Allahresulü’nün odasina gittiler. Allah resulü (saa)’nin üzerinde örtülü bezi acarak mübarek yüzlerine baktilar. Ömer”Allah resulü ölmemistir! Siddetli bir bayginlik gecirmektedir!” diye bagirmaya baslayarak disariya ciktilar. Mugire Ömer’e: “Ey Ömer! Allah’a yemin olsun Allah resulü dünyadan ayrilmis vefat etmistir.”dedi. Ömer ise ona: “Hayir! Asla! Yalan söylüyorsun, sen fitneci bir adamsin Allah resulü münafiklari yok etmedikce ölmeyecektir” diyordu.(59)

   Müslümanlar mescidin avlusunda beklesiyorlardi. Ömer hala “Allah resulü ölmedi” diye bagiriyordu.

  Hatta “Resulullah öldü diyenleri tehdit ediyordu!(60)  Sahabelerden Ümmü Mektüm onu durdurabilmek icin Kur’an-i Kerim’den Muhammed sadece bir Resul’dür. Ondan önce de Resuller gelip gecmistir. O ölür veya öldürülürse siz topuklariniz üzerinde geriye mi döneceksiniz. Kim geriye dönerse Allah’a hicbir zarar veremez. Allah sükür edenlere ihsanda bulunurdu ayetini okuyordu. (61)

   Orada bulunan sahabelerden hicbiri Ömer’in bu halini önleyemediler. Allahresulü’nün amcasi Abbas israrla Ömer’i sakinlestirmeye caba harcadiysa da fayda vermedi.

   Peygamber’in amcasi Abbas önce Ümmü Mektüm’ün de okudugu ayeti Ömer’e okudu daha sonra da: Allahresulü vefat etmistir. Onun yüzünde Abdulmuttalib ogullarinin vefatlarindaki yüz alemetlerini gördüm. O’da diger insanlar gibidir ve vefat etmistir; cenazesini mümkün oldugu kisa süre icinde topraga verin. Allah sizleri bir defa O’nu iki defa mi öldürecek? Allahresulü insanlarin saadet ve kurtulus yolunu aydinlatmis ve vefat etmistir” dedikten sonra Ömer’e sordu: “ Sen bu hususta (vefatinin normalin disinda olacagi hakkinda) Peygamber’den bir sey duydun mu? “Ömer hayir dedi.

   Fakat bütün bunlara ragmen Ömer iddiasinda devam ediyor, bagiriyor rivayetlerde “bu sözünü o kadar tekrarladi bu yüzden agzini köpükler kaplamisti” diye nakledilmekte.(62)

  …Ve sonra Ebu Bekir Medine’ye geldi Ömer ayni hal icerisindeydi. Ebu Bekir daha önce okunan ayeti okuyunca Ömer ona bu söyledigin Kur’an’dan midir diye sordu. Ebu Bekir evet dedi. Bunun üzerine Ömer Peygamber’in vefat ettigini anladigini söyleyerek sakinlesiyor!(63)

   Ömer’in bu tavri nasil aciklanmali? Acaba Allah Resulü’nün vefatina üzülmesinden sok mu gecirdi? Ama rivayetlerde anlasilan Ömer Kur’an’da bu konudaki ayetten habersiz ve onun inancina göre Peygamber tüm münafiklari yok etmeden göc etmeyecek! Eger sok olduysa bu durumda ona neden Orada bulunmayan Ebu Bekir’in gelmesi disinda hicbir kimse ve söz etkili olmadi! Gercekler Allah (cc)’in huzurunda mahfuzdur.

   Diger bir acidan insan zihnine su sorularda  gelmekte:

Acaba Ebu Bekir Allahreulü’nün tüm emir ve israrina ragmen Usame’nin ordusuna katilmis myidi ?  Eger orduya katilsaydi Sunh’ta ne isi vardi?

   “Allah ve resulü bir iste hüküm verdigi zaman inanmis erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre secme hakki yoktur. Kim Allah’a ve Resulü’e karsi gelirse apacil bir sapikliga düsmüs olur” (Ahzap:36)

   Veya oraya ne zaman gelmisti? Eger Peygamberin hastaliginin cok ciddi oldugunu, vefat edecegini anlayarak ona olan baglilik, saygi ve asktan dolayi orduyu terk ederek yanina geldiyse; ani gün Peygamberin vefatinda bütün Müslümanlar orada aci icinde beklesirken neden orada yok idi. Bütün  bunlara ragmen Ebu Bekir’in Peygamber’in hastaliginin agirlastigi vakit Peygamber’in yerine namaz kildigi söylentisi varmis! Acaba bütün bunlar nasil izah edilir?

   Bütün bunlarla birlikte Allahresulü’nün vefat halinde Ebu Bekir, Ömer ve sahabelerin ileri gelenlerinden bir bölük peygamber’in yerine halife  olabilmek icin Peygamberini o haliyle birakip Sakife denen yere kosustular. Peygambere baglilik ve ask nerede kaldi? Emir-el müminin Mevla Ali (as) Peygamber (saa)’in ölümüyle ilgili seri islemleri yerine getirirken o insanlar orada bulunmadilar. Acaba Sakifiye’ye kosusmak daha mi önemli idi? Hal böyle ise imam Ali nasil bu önemlu seyden gaflete düsmüstü. Peygamber yerine halife secimi Peygamberin cenazesini yerde birakip terk etmekten daha önemli idiyse Peygamber böylesine önemli seyde gaflete mi düsmüstü? Hic olmazsa Ebu Bekir ve Ömer kadar islamin ve müslümanlarin yararina verilecek kararlarda düsüncesi, istegi, dirayeti, ilmi, akli yok mu idi? Ebu Bekir’in vefatindan önce bir vasiyet yazdirip Ömer’i yerine halife secme düsünceligini nasil olur da alemlere rahmet olan peygamberlerin sonuncusu göstermesin!?

   Bu secimle ilgili sözü Ehl-i Sünnet alimlerinin zikrettigi iki rivayeti nakil ederek noktalayalim:

   Ömer söyle diyor:

   -“Kimse magrur olmasin ki Ebu Bekir’in isi aceleyle oldu bitti. Evet! Ebu Bekir’in hilafeti böyle idi ama Allah serrini bizden uzak etti.”(64)

   -“Ebu Bekir hilafet makamina getirildigi zaman mahzun bir halde evine cekilir (disari cikmaz) Ömer yanina girince Ebu Bekir kendisine cikismaya baslar ve:

   Bu isi sen bana yükledin diyerek halk arasinda hüküm vermenin zorlugundan sikayette bulunur.(65)

   Allahresulü ‘nün vefatiyla ilgili seri islemleri Emir-el müminin (as) ve bir kac  yareni yerine getirmistir.” Hz.Resul-i Ekrem’i yikayip defnedenler Ali, Abbas, Fazl ve Peygamber’in kölesi Salih-ti”(66)

   “Biz Resulullah’in defninden carsamba gecesi kazma, kürek seslerini duyunca haberdar olduk.”(67)

   Bu hal icerisinde Ensar ve muhacirden bazi sahabeler Sakifeye’de  Beni Saide’nin odasinda kendi aralarinda tartismalar sonuci daha sonralari Ömer’in de itiraf ettigi gibi “oldu- bitti”ye  getirerek Ebu Bekir’i Allahresulü’nün halifesi olarak tayin ettiler. Bu tayin isi icinde Allahresulü’nün soyu Hasimogullarindan hicbir kimse olmadigi gibi sahabeler icinde en parlak simalar, iman ve takva ehli müminlerin cogu Ensar ve Muhacirlerden bir kisim ve Emir-el müminin Ali, Abbas, Ebuzer Gaffari, Salman Farisi, Utbe, Mikdad, Ammar Yasir, Sa’d b. Ebi Vakkas, Talha, Bera b. Azib, Ubey b. Ka’b vs gibi seckin insanlar bulunmamislardir.

    Bunlardan kimisi hic biat etmediler ve digerleri de Emir-el müminin rivayetlerde alti ay sonra Fatima anamizin sahadetlerinden sonra biat etmesiyle ettikleri zikr olunmustu.

   Ehl-i Beyt ve yarenleri bu süre zarfinda Allah resulü’nün halifeliginin ilahi bir is oldugunu ancak ilahi bir tayinle ancak gerceklesmesi gerektigini ve bu ilahi tayin üzere Mevla Emir-el müminin Ali’nin Allah resulü’nün halifesi, vasisi ve imanlilarin Imami oldugu gercege teblig edilmistir. Ama bütün bunlar sonucsuz cikinca ve bir takim tatsiz olaylar sonucu; onlar, ilahi hikmet üzere yapilmasi gereken sekilde amellerini sürdürmüs insanligi ilahi imtihanla (kendileri canli hüccet oldugu halde) bas basa birakmislardir.

 

“Biz Ehl-i Beyt Hic Kimseye Kiyaslanamaz”
 

Ebu Bekir’in ve Osman’in halifeliginde esas rolü oynayan Ömer’in alemlere rahmet Allah resulü’nün sagliginda bircok itaatsizliklerine sahit oldugumuz gibi peygamberin vasiyet yardirmasi icin kagit ve kalem istediginde Kur’an bize yeter demesine ragmen onun Kur’an bilgisini peygamberin vefatinda peygamberin ölümüyle ilgili ayet okundugunda böyle bir ayetin olmadigini iddia etmesinde gördük ki Kur’an ve Peygamber’e karsi bulundugu ictihatlari da tarih kitaplarinda mevcuttur. Ömer’in tevhid anlayisi ve Peygamber imaninin derecesini onu öven tarihi kaynaklarda akletmesini bilen her vicdan sahibi rahat ve net bir sekilde kesf edebilir.

   Daha önce zikrettigimiz Hudeybiye anlasmasinda Buhari’den zikredilen bir rivayette “Allahresulüne giderek; sen Allah peygamberi degil misin? Diye soruyor. Allah resulü ona ikna edici cevabi vermesine ragmen sonra Ebu Bekir’e giderek; “Ey Ebu Bekir bu adam Allah’in hak peygamberi degil midir? “ diye sormakta…”(68) 

   Bir baska rivayette”…Ebu Hureyre peygamberin yanina gidiyor. Peygamber ona “Kim gönülden inanarak La ilahe illallah derse onu cennetle müjdele” buyuruyor. Ebu Hureyre bu hadisin naklinde sahit olamsi icin peygamberin bir ayakkabisini  istiyor. Peygamber   ayakkabisinin tekini ona vererek gönderiyor. Ebu Hureyre yolda Ömer ile karsilasiyor Ömer ona nerden geldigini soruyor. Ebu Hureyre O’na peygamberin yanindan geldigini söyleyerek ayakkabisinin tekini gösteriyor ve: Allahresulü; “Kim gönülden inanarak La ilahe illallah  derse onu cennetle müjdele buyurdular” diyor. Birden sinirlenen Ömer, Ebu Hureyre’ye bir yumruk vurarak onu sirtüstü yere yatiriyor. Ebu Hureyre Ömer’i Allahresulüne sikayet ediyor. Ömer Allahresulü’ne: “Sen böyle mi söyledin” der. Allahresulü evet deyince; Ömer Allah resulü’ne: “Böyle söyleme yoksa insanlar ibadette bulunmazlar”… demistir (69)

   Daha öncede belirttigimiz gibi Peygamberin dünyadaki son günlerinde peygamberin (sapikliklardan koruyucu) vasiyetini yazdirmak istedigi sirada sunlari demistir.

   “…Onun agrilari kendisine galebe gelmistir…Aramizda Kur’an var. Kur’an bize yeterlidir…(70)

   Oysa görüyoruz ki Kur’an’dan  ayetler okundugunda Ömer bu Kur’an’da yoktur diye köpürüyor. Peygamberin vefatindan sonra bir gün hilafeti zamaninda minberde söyle demekte:

   “… Recm ayeti vardi; Onu okuyor, anliyor ve derk ediyorduk. Allahresulü de recm etti, ondan sonra biz de ettik. Ben korkuyorum ki zaman gecince biri cikar “Allah’a yemin olsun ben Kur’an’da recm ayeti görmüyorum” der…(71)

   Oysa yine Sahih Buhari’de gözümüze carpan bir hadiste recm ile ilgili bahsi Allahresulü Yahudilere Tevrat’i acip okutturup Tevrat icerisinden göstermekte.(72)

   Tarihi kaynaklara baktigimizda Kur’an’a ve Allah resulü’ne ragmen, Ömer, kendine ictihadlarina sIkIca bas vurmustur.(73)

   Ebu Bekir ve Ömer bazen de Halid bin Velid gibi ictihatlar yapmis veya böyle ictihatlari tasvib etmis veya gecistirerek Kur’an ve Muhammedi tavir koyamamislardir:

   Ibni Ebi Avn ile baskalarindan:

   -Halid b. Velid, Malik bin Nüveyre’nin bir söz sarfettigini isitince, Malik’in bu sözü ile irtidat ederek islam dininden ciktigini ileri sürdü. Malik de bunu inkar ederek:

   -Ben Müslümanim ve dinimi hicbir zaman degistirmis degilim, dedi.

   Ebu Katade ile ibni Ömer’de ona bu hudusta sahitlik ettiler. Bununla beraber Halit, Malik’i ortaya getirerek Dirar b. Ezver el- Esediye’ye  boynunu vurdurdu. Ayrica karisi Ümmü Mütemmim’i de alip onunla evlendi.(*) Ömer, Halid’in Malik b. Nüveyre’yi öldürüp ve karisi ile evlendigini haber alinca Ebu Bekir’e:

   _Halid zina etmistir, onu recm et, dedi.

 Ebu Bekir –Halid bunu bilerek yapmamis, ancak bir yorumda bulunarak yorumunda yanilmistir dedi.

   Ömer :

   -Onu zinadan dolayi recm etmiyorsan, bir müslümani öldürmesinden dolayi kisas et, dedi.

   Ebu Bekir :

   -Halid bunu da bilerek yapmamis, ancak yaptigi yorumda yanilmistir, dedi.

   Ömer :

   -Bari onu komutanlik görevinden at, dedi

   Ebu Bekir:

   -Cenab-i Allah’in, düsmanlarina karsi kinindan cektigi bir kilic hicbir zaman ben kinina koyamam, dedi.“(74)

   Bu konuda bu sekilde israr eden Ömer kendi hilafeti zamaninda onu ordu komutani yapmistir.

   Kur’an’in yeterli oldugunu söyleyen Ömer hilafeti zamaninda elinde Kur’an olmasina ragmen bir cok Kur’an’i hükümleri vermekte acize düsmüs; Ebu Bekir’e biat alabilmek icin olmadik eziyetler yaptigi peygamberin biricik kizi ve torunlari oldugu halde evinin kapisina gelerek tehditte bulundugu Mevla Emir el-Muttakin’e basvurmak zorunda kalmis, onun her hükmüne teslim olmaktan baska caresi kalmamis ve su sözcükleri itiraf etmek zorunda kalmistir.

   “Allah’im! Ebu –Hasan olmadan beni bir müsgül ile karsilastirma-Bizim en büyük kadimiz Ebu Talib oglu Ali’dir-Ali olamsa Ömer helak olurdu!“(75)

   Bütün bunlara ragmen Peygamber’in pak bedeni imam Ali’in elleri arasinda sayginin, muhabbetin, mesuluyettin, en büyük acinin son geregi yerine getirilirken Ehl-i Beyt’ten ve Sahabelerin en güzidelerinden pek cok kimsenin ve Hasimogullarindan hic kimsenin bulunmadigi bir odada Ömeri’in  eli Ebu Bekir’in eli üzerine konuyor ve Ebu Bekir’in Allahresulünün halifesi olamasi icin biat toplaniyor…..Ve Ebu Bekir yaz ya Osman diyor ve düsüp bayiliyor. Osman…. Benden sonra Ömer halifenizdir yaziyor; Ebu Bekir kendine geliyor ve (aferin diyerek) imza atiyor. Ömer;“Ebu Bekir’in halifeligi bir oldu-bitti ile gerceklesti“ diyor. Ve bu halife söyle diyor:“Ebu Ubeyde Cerrah veya Uzeyfe’nin kölesi salim sag olsalardi kendimden sonra halifelige onlari secerdim…“(76)

   Daha sonra da alti kisiyi secip onlara kendi aralarinda birisini secmelerini söyledi. Bunlar Osman, Abburrahman b. Avf, Zubeyr, Talha, Saad b. Ebi Vakkas ve Mevla imam Ali idi.

   Secimin sartlari ise söyle idi:    Eger dört kisi birini secerse iki kisi onlara itaat edecek. Eger secimde  üce üc kalirsa Abdurrahman b. Avf kimi secerse halife o olacak (77)

   Diger bir sart ise önceki iki halifenin amel ve ictihadlariyla amel etmekti. Zaten Emir el-Mü’minin bunu kabul edemezdi.

   Nasil olurda helaktan kurtarici biri, helaka düsebilen ve helaktan kurtardigi insanlara uyup onlarin amellerini taklit eder?

   Ve söyle buyurdular:    Ben Allah’in kitabi, peygamberin sünneti ve kendi ictihadimla amel ederim.”(78)

   Osman ise: “Allah’in peygamberin ve önceki iki halifenin sünnetiyle amel edecegini söyledi bunun üzerine Abdurrahman ona biat etti onun pesinden de halk biat etti.”(79)

    Ve bu biata sura secimi neticesinde gerceklesen biat denildi…. Osman ‘in öldürülmesinden sonra halk Mevla imam Ali’ye akin ederek biatta bulundu.

   Acaba Allah’in dininde böylesine önemli bir konu olan Allah resulünün görevlerinden önemli bir parca olan islam dininin yasanmasi ve yasatilmasi tüm Müslümanlara rehberlik görevi icin hicbir kanun, kaide yok mudur? Allah ve Resulü hicbir belirtmemisler miydi?

 

Acaba Allah (cc) ve Resulü (saa) Ebu Bekir’in halife olmasini hic diledi mi?
 

   Ehl-i Beyt mektebinde kesinlikle böyle bir kayit yoktur ve bunun aksi ile dolu kayitlar muteber olarak sabittir.  Velakin bazi cemaat Ehl-i Sünni kaynaklarinda Allahresulü’nün agir hasta oldugu zaman yerine cemaate namaz  kildirmasi ibin Ebu Bekir’i memur ettigi hadisi yer almis ve buna istinada peygamberden sonra halifesi olmasi gerekligi delil kabul edilmistir.

   Bu hadisin dogru olduguna inanan kardeslerin kendi diger hadis ve tarihi kaynaklarini daha güzel bir bastan gözden gecirmeleri gerekir.

   Acaba Allahresulü Ebu Bekir’i hastaliginin agirlastigi son zamanlarda “cemaat imamligina” mi tayin etti yoksa “genc bir köle cocugu olan Usame’nin komutasi altinda bir er gibi savasa katilmayami memur etti? Nasil olur da ümmetinin basina kendi yerine gecmesini isedigi bir kimseyi; hem de ümmetinin arasinda kisa bir  zaman icerisinde ayrilacagini bildigi halde, kendisi hasta yatagindayken savas alanina göndersin hem de bir komutan olarak degil siradan bir er olarak?! Sonrasi Peygamber’in ölümünün yaklastigi günde karargahtan dönen Ebu Bekir Peygamberin yaninda Peygamber mescidinde degil Medine’nin disinda Sünuh denen yerdeydi! Peygamber’in vefatinda bile yaninda olmayan(79) Ebu Bekir ne zaman-nasil Peygamber mescidinde cemaat imamligina memur edilmis?

   Eger bu kayit gercek olsaydi; Sakife’de toplananlar belli adaylari destekleyip halife olmasini isterken o adayin faziletlerini, halife olmaya layik olus sartlarini ve haklarini siralarken, neden ne Ebu Bekir’in kendisi ne de en basta Ömer olan onu destekleyenleri tarafindan bu kayit orada bir fazilet, bir hak veya bir delil olarak kullanilmadi? Belki bu gercek olsaydi, Emir el-müminin’in de olmadigi Sakifiye odasinda o denli tartismalar olmazdi.

   Zikronulan bu kayittan yola cikanlarin; sirf kendi kaynaklarinda mütevatir olarak zikr olunan sayisiz Mevla Emir el-muttakin (as)  hakkinda ki kayitli hadiselere ne demeleri gerek…

   Eger Allah resulü (saa) böyle bir emir degil (Ebu Bekir’in cemaat imamligi hakkinda) en kücük bir isaret ve imasi olsa idi: Ona hicbir zaman en kücük sekilde itaatsizlikte bulunmayan ona karsi en kücük kusur ve saygisizlikta bulunmayan ve o dönemin tartismasiz en güzide sahabeleri (Salman, Ebuzer, Miktad, Abbas, Ammar, Yasir…) neden biat etmediler!?

   Acaba bu insanlar bu dönem imamsiz; cahiliye hayati mi yasadilar? Acaba Ebu Bekir’e biata hep karsi olan vefatina kadar onlara kizgin ve cenazesinin saklanmasini isteyen FATIMA ana acaba cahiliye ölümü ile mi öldü? Acaba bu temiz insanlar nefislerine seytana mi uymuslardi? Yoksa….

   Eger Peygamber’in bu konuda en ufak bir isareti olsaydi bunu herkes bilirdi, iman sahipleri de cok iyi bilirdi; biatta en önde olacak ve bu isi destekleyip itaatte en önde olacak kimse Mevla Ali, Fatima ana ve sonra güzide sahabeler olurdu.

   Ebu Bekir’in bayginlik haleti icerisinde adini Osmanin yazmasiyla halifeligi tescillenen Ömer’in Ebu Bekir’in halife olmasindaki gibi kendisinden sonra Osman’in halife olmasinda da önemli ve büyük rolü olmustur.

   Beni Ümeyye’nin palazlanmasi, Beyt ul Malin yagmalanmasi, haksiz kazanc ve servet birikimleri Osman döneminde baslamis oldu. Osmanin biatindan sonra Ebu Sufyan’in su sözleri oldukca ilginctir:

   “Ey Beni Ümeyye! Hilafeti bir zop misali birbiriniz arasinda paylasin! Inandigim sey üzere yemin ederim  ki sizler icin bu güne kadar bu firsati bekliyordum. Ve artik kesinlikle bu firsat cocuklariniza yetismis oldu.”(80)

   Osman hemen hemen bütün valiliklere Beni Ümeyye’den atamalar yapti. Allah Resulü (saa)`nün lanet ederek kovdugu Mervan’i (Ebu Bekir ve Ömer bile bagislayip geri dönmesine izin vermemislerdi.) geri getirip Beyt ul Malin anahtarlarini bu adama teslim etti.(81)

   Allah Resulü’nün en seckin, sevgili yarenlerinin hakli elestirilerine kulak asmayip hatta onlardan bazilarina zulüm etme cesaretini gösterdi.

   Kufe’de Beyt ul Malin mesuliyeti üzerinde olan Abdullah ibni Mes’ud Osman’in oradaki yakinlarinin haksiz sikayetleri üzerine Osman’in emriyle Osman’in köleleri tarafindan kemikleri kirilana kadar dövüldü. (82)

   Ammar bin Yasir’in ibni Mes’ud’un vasiyeti üzerine Onun namazini kilip, defn islemlerini yerine getirmesinden dolayi (ibni Mes’un, Ammar bin Yasir’e, “halife benim namazimi kilmasin benim namazimi sen kil ve defnimi sen yerine getir” diye vasiyet etmisti.) Osman kölelerine emir vererek Ammar bin Yasir gibi güzide insani cok agir bir sekilde dövdürmüstü.(83)

   Osman’in ve tezgahinin Ebuzer gibi (henüz Peygamber gelmeden O’na ve O’nun gelecegine iman etmis ve O’nun yanina gelerek son ana kadar imanindan taviz vermemis; Peygamber Efendimiz (saa)’in övgülerine mahzar olmus) bir güzide sahabeye nasil davrandigina, neden ve nicin O’na hakaretler edip, Sam’a sürülüp oradan da Rebeze Cölü’ne ölüme terk edilisini uzunca yazmaya gerek var mi? Osman ve tezgahinin saltanat servet ve Ebuzer Gaffari’ye yapilanlar icin Teblig yaninlari’nin yayinlamis oldugu Ali Seriat’nin “Ebuzer Gaffari” adli eserine göz atmak faydali olur kanisindayiz.

   Ama biz yine de bu meseleyle ilgili Zeyd bin Veheb’in su rivayetini aktaralim: “Rebeze’den geciyordum ansizin Ebuzer’i gördüm.

   O’na burasi nasil bir yerdir ki sen buraya gelmissin?”dedim.

   Ebuzer: Muaviye ile “Vellezine yeknizunezzehebe vel fiddate vela yunfikunene fi sebilillahi” (84) ayeti hakkinda ihtilafimiz oldu. Muaviye bu ayetin Ehl-i Kitap hakkinda oldugunu iddia ediyordu bense bu ayetin bizler icin de nazil oldugunu söyledim. Bu konusmamizdan sonra Osman’a bir mektup yazarak beni sikayet etti. Osman bana Medine’ye dönmemi bildirdi. Ben de Medine’ye döndüm. Halk beni cok coskulu bir sekilde karsiladi, sanki ben ilk kez görüyorlardi. Beni karsilayan halk ile Osman’la görüsüp konustum.

   Osman bana: “Seni bu sevincten öyle bir yere göndereyim ki, halkin kalbinde yer edesin!”

   “Eger Habesi’yi benim basima emir etseler, kesinlikle ona itaat ederdim.”(85)

    Peygamber Efendimiz’in eslerinden Ayse’nin Osman icin su sert sözü söyledigi cemaat ehli; Sünni kaynaklarinda acikca zikr olunmustur.:

    “Öldürün yasli, bunak adami“ Kafir oldu.“(86)

   Bütün bu olaylarin hepsini Cemaat Ehl-i Sünni kaynaklardan naklettikten sonra daha genis bilgileri arastirmaci müslümanlarin daha güzel calismalarindan bekliyoruz.

 

Islam’i Ögrenmede ve Yasamada Izlenmesi Gereken Yol

   “… Bu gün dininizi ikmal ettim, size verdigim nimetimi tamamladim, size din olarak islamiyeti verdim de razi (hosnut) oldum…“(87)

   Ve yine Yüce Allah söyle buyurmakta:

   “Kim islam’dan baska bir din ararsa, bilsin ki ondan kabul olmayacaktir…“(88)

   “De ki: Ey insanlar, gercekten de Rabbimizden hak ve hakikat gelmistir sizlere; artik kim dogru yola giderse faydasi kendisinedir, kim de saparsa zarari kendisine…“(89)

   Yüce yaratici Hak Teala kemale erdirdigi, bir nimet olarak tamamladigi, kiyamete kadar insanliga lazim her seyi iceren ilahi kurallari ve kaideleri sunmus ve bundan razi olmustur. Razi olmustur cünkü bundan daha mükemmel ve yeterli bir seyin olmasi imkansizdir. Cünkü bu tüm hak ve hakikatleri icermektedir. Bunun adi islamiyet’tir. Iste insanin var olusundan kiyamete kadar gidecegi dogru yol budur.

   O halde bu yol nerede baslar, nereden gecer, bu yola nasil dahil olunur, bu yol nasil bulunur?

   Islamiyet bir sehre benzer ve islam olanlar bu sehride yasarlar; bu sehrin havasini tenefüs eder, ekmegini yer suyunu icerler bu sehrin kanun-kaide ve yöneticilerine itaat ederler. Peygamber Efendimizin buyurdugu“Ben ilmin sehriyim…“Bu islam sehrinin adresidir. Bu ilahi sözdeki  ilim, bir nimet olarak tamamlanan islam dinin tüm icerigidir. Ve bu sehir Peygamber sehridir.

   Bu yüzden Allah’a inanan ve ibadet eden her kimse bu iman ve itaatine O’nun Resulüne itaati ekleyerek bu dogru yolu bulacaktir. Cünkü Allahresulü dogru yolu ögretmek, göstermek, yanlis, sapik yollardan korumak icin vardir ve görevlidir.

   “De ki; Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. Eger yüz cevirirseniz, bilin ki ona düsen ancak kendisine yüklenen vazifedir ve size düsende size yüklenen vazifedir. Eger ona itaat ederseniz dogru yolu bulursunuz. Peygambere düsen apacik tebligden baska bir sey degildir.“(90)

   Ne yazik ki yazimizin ilk bölümlerinde red edilmeyecek kaynaklar isiginda; inananlar icerisinde, Allahresulünün zamanindan bu günlere dogru peygambere itaatsizliklere sahit olduk. Hem de bunlar bu gibi seylerin cok az bir kismi idi! Bu da sunu göstermektedir: islamiyetin ilk günlerinde, islamin o saf, berrak, taze anlarinda sapmalar, dökülmeler, dogru yol göstericinin gölgesi etrafinda heva-hevesin, cehaletin, inadin, nefsin dürtüleri ile kendisince yol arayan, yol bulan, yol katedenler olmustur.

   Peki bu arada ilahi yol-dogru yol ne oldu, yok mu oldu, kayb mi oldu? Hayir asla! O yol kiyamete kadar vardir bu yüce yaraticinin vaadidir. Ve her zamanbu yolda Salih insanlar yürüyecektirler; ama az am cok…?!

   Takvalilarin, mü’minlerin emiri Mevla Ali (as) söyle buyurmakta:“ Hidayet yolunda yürüyenlerin azligi seni üzüntü ve korkuya düsürmesin.“

   Elbette bir coklari yer-yurt, dünya, sehvet, para pul, makam sevgilerine, hirslarina, nefsi dürtülerin cazibesine kapilacak ve bunlari kendilerine din edinecektirler. Belki de bazilari icinde olduklari bu hallerinin farkinda bile olmayacaklar; ya bahanelerinden ya da sarhosluklarindan…

   Bu konuda bir örnegi Hz.Musa(as)’in kisasinda söyle görmekteyiz:

   “… Ve dediler ki: Seninle beraber dogru yola uyarsak yerimizden yurdumuzdan oluruz, bizi cikariverirler burdan…“(91)

   Oysa yeri-yurdu yani dünyayi ve icindekileri veren, bu cani veren Allah’ti bunu göz ardi edebildiler ve bundan öte Allah’in muradi daha da baskaydi.

   “ Ve size ne verildiyse dünya yasayisina ait metalardan, dünya ziynetlerinden ibaret. Allah katinda olanlar daha hayirlidir daha süreklidir…“(92)

   Oysa dünyada da bir muradi vardi Allah (cc)’in!

   “ Allah sizden inanip iyi islerde bulunanlara, onlardan önce gelip gecenleri nasil yeryüzüne sahip ve hakim kildiysa onlari da mutlaka yeryüzüne sahip ve hakim kilmayi, onlara razi ve hosnut oldugu dini nasip edip o dini, bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularini güvenlige dönüstürmeyi murat etmistir…”(93)

   Bütün bunlara ragmen Allah (cc)’in buyruklarini iceren Rasulünün teblig ettigine uymayanlara sunu söylemistir:

   “Artik bil ki onlar, ancak kendi dilediklerine uyuyorlar ve Allah’in hidayetini birakip kendi dilegine uyan kisiden daha sapik kimdir? Süphe yok ki Allah zalim toplulugu dogru yola sevk etmez.”(94)

   Simdi yetmis üc firkalik islam ümmetine bakalim. Bu ümmet günde en az on yedi kez Rabbine söyle yalvarmaktadir:

   “…Bizi dogru yola hidayet et; nimetlendirdigin kimselerin yoluna. Delalete ve gazaba ugramislarin yoluna degil.”(95)

   Ümmetin bu ilahi, duasina katilmamak mümkün mü? Bu duayi ediyor ve yüce yaraticimiz Hak Teala’ya cümle ümmetin bu duasini kabul buyurmasi icin yürekten niyaz ediyoruz.

   Bi ilahi dua cercevesinde su önemli nokta ortaya cikmis oluyor. Dogru yol yani peygambere itaatle bulunacak bu rahmet yolu bütün ciplakligiyla gözlerimizin önünde.

   Bu yol : Allah’in nimetlendirdigi kimselerin yolu.

   Bu yol: Delalete düsen (sapanlarin) gazaba ugramislarin yoluna degil.

   O halde: Allah’in nimetlendirdigi kimseleri izleyen, onlara itaat edenler dogru yolda.

   Delalete düsen, gazaba ugramislari izleyen bu yolun disinda.

   Net ve önemli bir ölcü elimize gecmis bulunmakta; o halde “kendisine dogru yol apacik belli olduktan sonra peygambere aykiri hareket eden ve inananlarin yolundan baska bir yola giden kisiyi döndügü yolda birakiriz…”(96) ayetini zihnimize kazimaliyiz.

   Iste biz burada samimane bir sekilde su izahi yapmak zorunda kaliyoruz.

   Hak cephesi islam sinirlari cercevesinde bulunup hakkin islam üzere oldugunu her firsatta söyleyen ve gercekten Bir Allah’a O’nun Resulüne ve o Resulün son peygamber olduguna; hak ile hakki, Furkan’i getirdigine; teblig ettigine, O Furkan (Kur’an’a) ve ahiretin varolduguna, amellerin harsiliginin olacagi, hesabin hak olduguna iman eden bu ümmet, neden ayri ayri, bölük pörcük, grup grup, hizib hizib, renk renk, sekil sekil, birinin helal bildigi digerinin harami, digerinin haram bildigi bir digerinin helal bildigi; bu yetmis-üclük neden?!..

   Allah’a imanin, Peygamber’e imanin, Kur’an’a imanin, Ahirete imanin bile yok edemedigi ihtilaflari nasil, neyle, kimle yok etmek mümkündür?

   Bu ihtilaflar sadece bugün ile ilgili degil dün ve öncesi de vardi. Hatta bu ihtilaflar:

   Allah üzerine, Peygamber üzerine, Kur’an üzerine, Ahiret üzerine ihtilaflardir. Yani hemen iman edilmekte hem imanlar üzere ihtilaflarla düsülmekteydi. Ve ihtilaflar…

   Ihtilaf islamiyette en istenilmeyen, hastaligin, en cirkin manzaranin mikropbu; bu mikrop neticesi Müslümanlar dinlerini parca parca etmekte, gruplasmaktalar.

   Bugün dünün neticesidir; dünün öncesinde, Peygamberi anlayamadilar, ona karsi ciktilar, ona itaatsizliklerde bulundular… Dün peygambere hicbir an itaatinde kusur etmeyen onu en iyi ve en güzel taniyan-anlayan, onun ilmine dogru, salih amellerde bulunan onun ilmine acilan kapi olan ve peygamber tarafindan teyid, tavsiye hatta emredilen, onun caninin bir parcasi olanlar da Peygambere itaatsizligin neticesi terk edilindi; izlenmedi, onlara itaat edinilmedi be bugün daha net olamsi gerekn seyler daha karanlik, daha yakin olmasi gereken seyler cok uzak, dogru seyler yanlis, yanlis seyler dogru sanilmakta herkes sanisina göre bir yol tutturup gitmekte… ihtilaf ve ayriliklarin ayni basliklar  altindaki imana ragmen varolusu bu yüzdendir!

   Bütün bu kisa aciklamadan sonra iki nedeni bu günkü islami ayriliklar icin özetlemek bizce uygun oldugu görüsündeyiz.

   Birincisi: Su ana kadar anlarilanlardan cikaracagimiz sonuctur ki; Günümüze kadar uzanan tarih sahnesinde islam ümmetinin basina gelenler ve yasananlar…

   Ikincisi: Imamet gercegidir.

   Bu konu icin simdilik su kisa aciklamayi gerekli görüyoruz: Bizim inancimiza göre Peygamber Efendimiz döneminden itibaren Hak imamlar taninsa ve onlara gerektigi gibi itaat edilseydi islam ümmeti bugün icinde bulundugu hale gelmezdi. Bunu Yüce Allah (cc) da kendisine, Resulüne itaatle baglayip söyle buyurmakta:

   “Ey inananlar, Allah’a ve Resulüne ve sizden ulu emirlere itaat edin…”(97)

   Bunun önemi ve neticesini ise su ayette gayet net olarak görmkteyiz:

   “O gün herkesi her toplulugu imamiyla cagiracagiz…”98)

   Cünkü cehennem azabina götüren imamlar da vardir, islam en güzel en dogru bir sekilde ögreten, dogru yolu gösteren imamlar da. Bu yüzdendir ki Ehl-i cemaat kaynaklarinda Peygamber Efendimiz’den meshur bir hadis nakledilmistir:

   “Zamanin imamini tanimadan ölen cahiliye ölümüyle ölür.”(99)

   Simdi günümüzde islam ümmeti icerisinde ki ana akimin ayrilik nedenine özetle deginelim. Bu iki ana akimi islam tarihi süresi icerisinde gelisen bir takim olaylar ve bazi dönemlerin dogurdugu sonuclar neticesinde islama sarilmak, sahiplenmek gayesi ile Allah’a, Resulü’ne, Kur’an’a, Ahiret’e kuskusuz imanlarina ragmen iki farkli islami anlayis, akim veya mektep olarak bugüne geldiklerini var olduklarini ortaya koymaktalar.

   Bunlar ülkemizde; Ehl-i Sünnet ve’l cemaat ve Alevilik olarak tanimlanmaktalar.

   Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat cercevesindeki topluluk islami yasamlarinda Hanifi, Safii, Maliki, Hanbeli mezheplerini kendileri icin islami kaideleri belirleyici olarak kabul ederler.

   Alevi toplumunun insanlari ise bu konuda Cafer-i mezhebi ismiyle meshur On iki Imam mezhebini kabul ederler.

   Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat dayanagi, Kur’an ve Peygamber Efendimiz’in sünnetidir.

   Aleviligin dayanaklari da; Kur’an ve Peygamber Efendimiz (saa)’in sünnetidir.

Dayanaklari ayni olan inanc nasil olur da iki farkli akim veya grup olarak ortaya cikmakta? Her iki akim mus’tazaf inananlari, imanli ve samimidirler ama tarihe uzanan farkli kaynaklardan beslenme, inanclarini farkli sekillerde sergileyecek hale getirmistir onalari ve bu yüzden Allah’a, Resulü’ne, Kur’an’a, Ahiret’e inanan samimi musta’zaf  Müslümanlar ümmet icerisinde birbirlerinden farkli grup olarak varliklarini göstermektedir. Gönül böyle bir neticeye istemese de bu bir realitedir; kacinilmaz olarak meydana gelmistir.

 

Islam’i Ögrenmede ve Yasamada Iki Ayri Kaynak
 

Aleviler, Kur’an ve Peygamber’i kendilerine dayanak alediklari icin ve ayni zamanda Kur’an emir ve nehiylerini acikca, kolay, net, tartismaya meydan verilmeden, gereken konularda en saglikli bilgi ve hükümleri ögrenmeye calisirken yardimci, aciklayici, ögretici gerektiginde….

   Yine ayni sekilde Peygamber’in emir, nehiy ve tavsiyelerini en dogru, saglikli tartismaya ve ihtilafa meydan vermeden ögrenmek ve haberdar olmak istediginde…

   Iyiligi emretme, kötülüklerden alikoyma, müslümanlarin dogru yolda sapikliklara, sapmalarina düsmeden istikrarli yürümelerinde islami ögrenme ve yasamada… en güvenilir yardimci, dogru sözlü ögretici, dirayetli ve liyakatli imamlar olarak Kur’an ve Peygamberin tavsiyesi üzerine Peygamber Efendimiz’in Ehl-i Beyt’ini ve Ehl-i Beyt imamlarini kabul ederler ve bunlar varken baskalarina yönelmeyi gereksiz hatta yaniltici kabul ederler. Ehl-i Beytsiz sünnet ehli olmayi düsünmez ve sünnet ehl-i olabilmek icin Ehl-i Beyt’e tabi olmayi daha dogru ve yeterli bilirler.

   Ehli sünnet ve’l cemaat olarak taninan Müslümanlar ise Peygamber (saa) efendimizi gören her müslümanin bu konuda kabul edilmesini ve onlara uyulmasini bu konuda onlara basvurulmasi gerektigine inanirlir. Ayni zamanda Ehl-i Beyt’i sever ve saygi gösterirler. Bu konuda ayni sevgi ve saygi Peygamberi gören “Ashap” diye adlandirilan bütün Müslümanlara da duyarlar.

Ashab Kimdir?

 

   Yarem manasinda olan “Ashab”, “Sahabe”, “Sahibe” yardim etti, “Yeshebu” yardim ediyor filinden elde edilmistir. Mastari ile zamme ile “Suhbet” fetha ile “sehayet” (arkadas, yoldas, sohbet edilen manalarda)’dir.

   Buhari Sahih’inde: “Peygamberi gören ya sohbet eden her Müslüman Ashaptandir.”

   Demistir.(100)

   Ibn-i Hacer: “Sahabe, Peyambere imam getiren onu gören ve Müslüman olarak dünyadan gidene denir. Ister Peygamberle uzun süre birlikte oturup kalkmis olsun veya kisa bir müddet, ister ondan bir söz isitmis ve rivayet nakletmis olsun, iser Allah resulü ile müsriklerle savasa gitmis veya gitmemis olsun; onu bir kere görmesi kafidir. Onunla otursa da oturmasa da veya onun meclisini dert etmeside onun huzuruna varmis ama gözlerinin rahatsizligi nedeni veya kör olusu nedeni ile onu gözü ile görmemis olsun o kimse sahabedir.”(101)

   Ayni kaynakta bütün Sahabe’nin cennet’te oldugunu yazan ibn-i Hacer söyle demekte: “Ehl-i Sünnet bütün sahabelerin adil olduguna inanir; bu konuda (kücük bir bidat ehli disinda) muhalif yoktur.”(102)

   Bu nedenle Ehl-i Sünnet ve’l cemaat grubu dahilindeki Müslümanlar kendilerince hakli olarak bu kaynak dogrultusunda islam’i ögrenmekte ve yasamaktadir. Bunu önemli bir dayanagi haline gelmis avam icerisindeki meshur hadiste söyledir.

   “Benim ashabim gökteki yildizlar misalidir; hangisine tabi olursaniz hidayet olursunuz.”(103)

 

Bu Dayanagin Gecerliligi Üzerine Kisa bir Bakis

   Önce bu meshur hadisi Ehl-i Sünnet ve’l cemaat’in Sahih bilinen kaynaklarinda  (Sahih-i Sitte: Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud, ibn-i Mace) ve en muteber diger hadis kaynaklai olan Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde, Malik’in Mutta’sinda, Sunen-i Daremi, Müstedrek-i Hakim gibi kaynaklarda göremedigimizi belirtelim.

   Naklettigimiz kitaplarda hadis su sened ile nakledilmistir: Selam bin Selim, Haris bin Gasin’den, A’mes’den, Ebu Sufyan’dan, Cabir’den.

   Selam bin Selim zaafina ulema ittifak etmistir. Onun icin “yalanci, sahte hadis rivayet eden” diyenler olmustur.

   Haris bin Gasin icin mechuldür denmistir. Bu ihtivayi iceren farkli lafizlarda nakledilen hadislerde de ayni, sened yönünden muteber olmayisi kaidesi mevcuttur. Kutubi Sitte ve diger muteber kaynaklarsa zikr olunmayisinin sebei de herhalde bu nedenden ola gerek.

   Acaba hadisteki lafz ne derecede mantikli? Hadiste “hidayet olursunuz” lafzi kime söylenmekte. Eger söyleyen Peygamber ise onun konustugu kimseler bu hadise göre zaten hidayette… “Tabi olursaniz” lafzi gerekmez; birinin digerine uymasina gerek yok…

    Tarihi gelisim cercevesinde konuya baktigimizda bu pek gecerli görünmemekte:

   -Peygamber zamaninda ona yapilan itaatsizliklerden bahsetmistik. Kur’an’da sIk sIk “Peygambere itaat edin!” emri biraz da sahabelere uyari icin nazil oldu herhalde…

   -Yüzlerce Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat kaynaklarinda onlarca sahabeden peygamberden nakledilen “Ali’yi müminler sever münafiklar düsmanlik eder” (104) hadisinin muhataplari kimlerdir?

   -Isimleri gizli kalan Allah Resulüne suikast girisiminde bulunan on iki kisi ashaptan degil miydiler?  Allah’tan baska kimsenin tanimadigi ashab icerisinde münafiklar oldugunu nasil saklayacagiz…

   -Ensar ile Muhacir’in, Evs ve Hazrec kabilelerinden ashabin cekismelerini, birbirlerini münafikla suclamalarini kendi kaynaklarimizdan nasil silecegiz…?

  -Savaslardan kacan, savaslarda Peygamber’e itaatsizlikte bulunan, emrine uymayan, onu elestirenler ashaptan degiller miydi?

   -Biat eden her ashabi Allah’in razi olduklari bilip cennet’e kendi ellerimizle yerlestirirken ayetteki “müminlerden” razi olmustur denilmesinin acak biat edenler icinde müminler disinda baskalarinin da oldugu ve ayni suredeki diger ayetler ahdini bozmama sarti kondugu ve Allah’in orada raziligi sadece orada yapilan “biat” ‘tan dolayi oldugunu unutuyor muyuz? (105)

   -Ölmeden önce bir vasiyet yazmak isteyen peygambere ashabi mani olmadi mi?

   -Cuma namazinda hutbe okuyan peygamberi ayakta birakip dünya metaina kosanlar hep ashabi degil miydi? (196)

   -Alemlere rahmet, peygamberlerin sonuncusu dünyadan ayrildiginda onun pak naasini terk edip onun yerine gececek birini secmenin onu terk edecek kadar mühim, Müslümanlar icin faydalidir diyerek; Sakifiye’ye kosanlar (Böyle yüce bir peygamber bu önemi ve müslümanlarin faydasina olan seyi bunlar kadar akil erdirememis, düsünememis… Bu konuya bir cözüm getiremeden aralarindan ayrilmis..!?) ve Sakife’de cekisenler, beddualasanlar ashaptan degil miydiler?

   Acaba ashaptan bazilari yüzlerce, binlerce müslümanin kaninin dökülmesine neden olmadi mi?

   Bunlar tarihte inkari mümkün olmayan gerceklerdir. Teviller kisilerin kendilerine mahsustur.

    Ehl-i Sünnet kaynaklarinda yer alan; yüzlerce Ehl-i Beyt’e tabi olmayi gerektiren, onlarin hidayet edici olduklarina dair sahih senetli hadisler, bu zikr olunan hadisle birlikte nasil düsünülmesi gerekir?

   Simdi ise bu hadis ve bu muhteva ile ilgili, tüm sözlerin dayanak olabilmesinin gecersizligini yorumsuz ortaya koyan Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in varligini saglayan en sahih ve muteber kitaplardan birkac hadisi zikretmekle yetinelim.

   -Ömer bin Ubeydullah’in azatlisi Ebu Nadr’dan: “Resulullah Uhud sehidleri ardindan “Bunlarin imanla amel ettiklerine sahidim.” Buyurunca, Hz. Ebubekr: “Biz onlarin arkadaslari degil miyiz ya Resulullah? Onlar gibi biz de Müslüman olduk, onlarin cihad ettigi gibi biz de ettik.” Dedi. Bunun üzerine Hz.Peygamber:” Evet ama, benden sonra ne yapacaginizi bilmiyorum.” Buyurdu. Bu söz üzerine Hz.Ebu Bekr agladi, sonra da: “Senden sonra biz böyle mi olacagiz?” Dedi.(107)

   -Buhari `Sahih’inde Sehl bin Sa’d’dan nekletmistir:“Peygamber’in söyle buyurdugunu duydum:” Ben sizlerden önce Havz’un kenarinda olacagim. Sonra her kim gelir ondan icerse bir daha asla susamayacak. Bir kavim bana dogru gelecekler onlari taniyorum onlar da beni taniyorlar ve sonra onlarla benim aramda ayriliklar meydana geliyor. “Bunun üzerine Peygamber’in devamla söyle buyurdugunu duydum:” Ben diyecegim; onlar bendendirler! Ve sonra bana; sen bilmiyorsun Senden sonra dinde degistirme yaptilar; sonra ben diyecegim: Benden sonra dinde degistirme yapan me mürted olan Allah’in rahmetinden uzak olsun!”(108)

    -“Ben sizlerden önce Havz’da olacagim. Bir halki benim yakinima getirecekler; kendimi onlara yaklastirmak isteyecegim benden uzaklastirilacaklar. Sonra diyecegim:” Ya Rabbim! Asahbim! “Bana buyurulacak: “Bilmiyorsun senden sonra ne isler yaptilar.”(109)

   -Ashabimdan bir gurup Havz’un kenarinda bana dogru gelecekler ama dönderilecekler. Ben diyecegim: “Ya Rabbim, onlar benim ashabim!” Denilecek: “Sen bilmiyorsun, onlar senden sonra mürted oldular ve cahiliye devranina döndüler.”(110)

   -Ebu Said Hudri, Peygamber’den naklediyor:

   “Gercekten siz öncekilerin sünnetlerini adim adim, karis karis izleyip tabi olacaksiniz. Hatta onlar eger kertenkele deligine girse siz yine onlari izleyeceksiniz.”

   Arz ettim: Ey Allah Rasulü! Yahudi ve Nasarileri mi?”

   Buyurdular ki: “Ya kimleri?”(111)

 

Ehl-i Beyt’te Itaatin Zarureti
 

Allah-u Teala’nin kullarindan istedigi her sey kullarin kendi hayir ve menfaatleri icindir. Yüce Allah noksan olan her seyden münezzeh, muhtaciyet zaafi olmayan, muhtaclarin yönelmesi gereken, yaratilis ve yaratilanlarin tek sahibidir.

    Yüce Allah’in insanligin; uymasini, sevmesini, itaat etmesini istedigi bazi kimseler vardir. Ve bu emir tarafsiz, net, iyilik ve hayir üzere insanligin menfaati dünya ve ahirette ebedi saadet ve huzuru icindir.

   Allah ve Rasul’ünden gelen emir her ne olursa olsun, kullara düsen“ isittik ve itaat ettik.“ Demekten baska bir sey olmamalidir. Cünkü yaratici, yaratici olma sifatiyla yarattiklarinin hayrini irad eder. Iman sahibi kul ise yaraticinin bu sifatinin bilinci ile ona sonsuz saygi ve ask ile teslimiyet gösterir.

   “Allah ve Rasulü, bir ise hükmetti mi erkek ve kadin, hic bir inanan o iste istedigini yapmakta tercih sahibi degildir. Kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse apacik bir sapikliga düsmüstür.!(112)

   Ve Yüce Yaratici insanlarin sevmesi, uymasi, itaat etmesi icin bazi insanlari secmis ve insanlara bunlara dair „sevgi-itaat“ emri vermistir.

   “Rabbom diledigini yaratir ve secer; secmek onlara ait bir hak degildir. Allah yücedir ve sirk kostuklari seylerden münehzzehtir.!(113)

   Insanligin“Sevmesi ve Uymasi“ gereken kimseleri Yüce Allah secmis ve yaratmistir. Bu kimseler insanlarin hayrina calisan, insanin yaratilis gayesinin zirvesinde Allah’a en yakin kimselerdir. Bunlara Kur’an’da, Peygamber ve Imam diye isimler verilmistir. Bunlarin görevleri yasamlarinda en mükemmel, kamil insani sergileyerek Allah’in yaratma gayesindeki insani pratikte göstermesi ve yasantisi ile, emir-nehy-tavsiye ve imanlari ile insanlari dogru yola, hakka, hidayete kavusmalarinda vesileler olamaktir. Bunun tersini kendisine görev bilen seytan ve onun görevlileri atese cagiran imamlar olarak Kur’an’da zikredilmistir.

   “ O gün herkesi uyduklari kimselerle beraber cagiracagiz…“(114)

    Insanlarin yasaminda uyduklari kimselerin rolü cok önemlidir. Bu kimseler insani dogru yola, ebedi saadete götürdügü gibi yalanlarla, yanlisliklarla, sapikliklara iterek atese de götürürler.

   Yaratilmislarin hayrini isteyen yüce yaratici insanlari sapikliklardan men ettigi gibi sapmislara uymayi, itaati ve onlara sevgi duymayi men ederek“ kendisinden cekinerek dogrularla birlikte olunmayi“ emr etmis. Kendi secimi ve yaratmasiyla dogru yola götürücü kimseleri isaret ederek onlara uyulmayi ve itaat edilmesini  emretmistir.

   “Onlari öyle imamlar ettik ki, emrimizle halki dogru yola sevk ederler. Onlara hayirli isleri, namazi, zekati vahyettik. Onlar bize ibadet eden kisilerdir.“(115)

   Eblette inanan insanlarin istemi, dualari ve cabalari bu yöndedir. Onlar dogru yolu bulmayi; tefrika, ayriliklar yanlisliklar icerisinde kendilerini bulduklarin da hidayet üzere bir kimse bularak onu izleyip, ona uyup o karmasa dünyasindan nemete, hidayete dogru yolunu bulup nimetlendirilmis, hidayet üzere kimselerin imameti gölgesinde sapiklardan ayrilarak sapiklardan kurtulmayi arzu ederler.

   Ve Yüce Yaratici yarattiklarinin gercekte en önemli arzusu ve yakarisini Kur’an-i Kerim’inde su ayetle sergilemistir:

   “… Bizi dogru yola hidayet et. Nimetlendirdigin kimselerin yoluna. Gazaba ugrayanlarin ve sapmislarin degil.”(116)

   Bu bütün inananlarin yakarisidir…

   Peki bütün bu acikliktan sonra, inananlar; bu dogru yolu ne kadar ve nasil görüyor. Ve bu yolda olan, bu yolda insanlarin yürümesi yardimci olacak, bu yola insanlari sevk edecek, nimetlendirilmis kimseleri taniyorlar mi?  Ne kadar ve nasil?..

    Insanlik oldu bitti bu iki yol ile karsi karsiya kalmislardir: 1.Sapiklik yolu, 2. Hidayet yolu.

    Yüce Allah bu konuda insanlarin yaratilislarinin ilk noktasindan itibaren yanliz ve caresiz birakmamistir. Yaratilisin baslangicini Hz.Adem iel irad buyurarak insanlarin baslangictan itibaren sapikliklara karsi, hidayete sevk edici nimet sahibi kimsenin varligina sahip olmalarini saglamistir ve insanlik serüveni bu baslangicla sürmüstür. Bu akis inananlar tarafindan peygamberligin hatemiyetine (son bulmasina) kadar tartismasiz, acikca bilinmekte ve kabul edilmekte. Ama kiyamete kadar sürecek bu akis nedense inananlar arasinda peygamberligin son bulmasindan sonra tartismalara ve ayriliklara, farkli sapmalara yol acmistir. Oysa insanligin yasam serüveni ilk insanin Allah Rasulü olmasi gercegi ile baslamisken hatemiyetten kiyamete kadar süren sonu bize mechul olan bu cok uzun bir akis; nasil olur da Allah tarafindan secilmis Rasulü tarafindan belirtilmis, dogru yola sevk edici, nimet sahiplerinden yoksun sürer?!

    Bizim mantigimiz ve inancimiz bunu kabul etmemekte! Bizler özü ve sözüyle Allah’a, Rasulüne ve Ehl-i Beyt’e inanan, uymaya calisan yol asiklari olarak diyoruz ki: Yasam serüveni baslangicta oldugu gibi kiyamete dek sürecektir. Hatemiyetten sonra bu sürek diger Peygamberlerde oldugu gibi onlarin pak soyu ile sürmektedir.” Onlar birbirinden türeyen bir zürriyettir.”

   Peygamberligin son bulma noktasindan itibaren bu sürek Mevla Emire’l Müminin ile sürmüstür ve Allah Rasulünün belirtmis oldugu gibi “On iki halifeyle “ tamamlanacaktir.

   Bu süregin  on iki halife  sürecegi ve bu sürek belirtilen on iki halife ile devam ettiginde islam’in aziz olacagi’na dair hadisler, Ehl-i Beyt ögretisi disinda inanmisligini kazanan kimselerin kaynaklarinda yaygin bir sekilde mevcuttur.(117) Hatta bu on iki halifenin isimleriyle siralanisina yine onlarin kaynaklarinda rastlamaktayiz.(118)

   Hatemiyet noktasindan itibaren inananlarin bassiz, imamsiz, dogru yola sevk edici, peygamberin vahiy ile ilgili görevi disindaki görevlerini sürdürecek islam’in ögrenilmesi, yasama pratize edilmesi, korunmasi icin hafizlik, muhafizlik görevini üstlenmis bir velisiz; insanlik serüveninin saglikli bir sekilde akisi, ilahi emirlerin pratikte hayat bulmasi düsünülemez.

   Islam’in ve insanligin gercekte en önemli ve hassas olan bu meselesi, aslinda bir bilmece veya insanlari inananlari kolayca sapmalara sürükleyecek bir sorun degildir. Bu islami veriler üzerinde; mantik ve vicdani özgürlügü  ile samimi düsünen her akli ve kalbi salim insan icin net, kolay, parlak bir bulusmadir. Bu bulusma islami veriler ile birlikte; hatemiyet felsefesi ve insanin yasam serüveninin ilahi sünneti cercevesinde kendini aydinliga cikarmaktadir.

   Hatemiyet, Allah’dan gelen ilahi emirlerin insanlara hatasiz, katkisiz, sag-salim yetismesini saglayarak risalet görevinin son bulmasidir. Cünkü Yüce Yaratici insanliga kiyamete kadar lazim olacak ilahi bilgileri-verileri teoride tamamlamistir. Bu nedenle peygamberlik son bulmustur.

   Ama bu ilahi bilgiler, veriler ve kaidelerin geldigi saflikta kiyamete dek korunmasi ve pratize edilmesinde emir sahibi olacak, dogru yola sevk edici, bildirici, aciklayici görevini üstlenecek peygamber olmayan ama bu  ilahi görevi kusursuz yerine getircek ilahi insanlarin olmasi kacinilmazdir. Ve bu kimse Allah’in sectigi, peygamberin belirttigi kimseler olmalidir. Hatemiyet noktasindan itibaren bizim inandigimiz bu ilahi kimse Mevla Emire’l Müminin imam Ali’dir.

   Bu, alemlere rahmet peygamberlerin sonuncusunun su ilahi sözü ile düsünen insan icin kolayca bulusabilecegi bir gercektir!:

   “Ey Ali senin bana menzilin Harun’un Musa’ya olan menzili gibidir. Ama benden sonra peygamber yoktur!”(119)

    Elbette Allahresulünün sözü belirli hedefleri ilahi mana ve hikmeti icerir. Ondan hedefsiz, hikmetsiz sözler sadir olmaz.

   Neydu bu sözlerin hikmeti ve hedefi?!

   A)Bu hadisle imam Ali’nin yerini, makamini, kimligini ortaya koymustur.

   B)Kendisini icinde bulundugu bazi önemli olaylar ve sartlar dahilinde Hz.Musa’ya benzetmistir. Bu benzetme, Hz.Harun’un icinde bulundugu  sartlari o dönemdeki gelismeleri de icermektedir.

   C)Bana olan “menzilin” diyerek yaptigi benzetme ile kendisinden sonra Imam Ali’ye ait olan özel ve baskalarinin tenzih edildigi ilahi bir makami ifade etmektedir.

   D)”Ama benden sonra peygamber yotkur” diyerek, kendisinden sonra en üstün, yüce  ve ilahi makamda Imam Ali’nin oldugunu belirtmis. Kendisinden sonra ilahi süregin  var olacagini bilidirmis. Hz.Musa’dan sonra olan gelismelerin kendisinden sonra da olacagini kendisinden sonra da  Harun’larin olacagini ama bir sartla ki onlarin “peygamber” olmayacaklarini belirtmistir.

   Iste  biz bu “ulu’l-emr” makamina imamet diyoruz.  Bu Allah’in emri ve Rasulünün belirtmesiyle var olan  ilahi imamlarin inananlar üzerinde VELAYET’dir.

   Bu VELAYET’e dahil olan, Allah’a ve Rasulüne  gerektigi gibi, yakin olur, dahil olmayan da bazi sapmalarla uzaklasir. Cünkü VELAYET inananlari  Allah ve Rasulüne götüren yoldur.

   Simdi “Hatemiyet’den sonra peygamberin vasiyeti ve emri üzere Ehl-I Beyt’e uymanin farz olusuna gecmeden evvel Mevla Emire’l Müminin Ali (as)’in velayetiyle ilgili Ehl-I Sünnet vel cemaat kaynaklarinda yer alan bazi ayet ve hadislere bakalim:

   “Sizin veliniz; ancak Allah ve Rasulü ve iman etmis olanlar ki rüku halinde zekat verirler.”

   -Bu ayetteki rüku halinde zekat veren iman etmislerin imam Ali (as) oldugu bircok ulema tarafindan belirtilmistir. (120)

   “Sen ancak korkutucusun ve her kavim icin hidayet eden vardir.”(Rad:7)

   -Rasulullah söyle buyurdu:” Ben korkutucuyum  Ali ise hidayet edendir. Ey Ali! Hidayete  erenler seninle hidayet olurlar.”(121)

   “Ailemden birini benim icin vezir kil kardesim Harun’u; güc olsun bana, beni onunla kuvvetlendir ve onu isime ortak kil“ (Taha:29-32)

   “… Allah’im! Musa bin Imran’in senden istedigi gibi ben Muhammed peygamberin  de senden diliyorum ki, kalbime genislik ver; dilimin bagini cöz de sözümü anlasinlar. Benim ailemden kardesim Ali bin Ebu Talib’I bana vezir kil ve onu benim isime ortak kil…”(122)

   Ve en yakin akrabalarini korkut. (Suara:214)

  -...Rasulullah yakin akrabalarini toplayip teblig ettiginin ücüncü defasinda kim benim vasim, halifem olmak ister diye sordugunda sadece Mevla Ali’nin,’’ Ben Ya ! Rasulullah ‘’ demesinden sonra Rasulullah söyle buyurdu : ‘’Ali benim borcumu öder, vaatlerimi yerine getirir.’’(123)

   Ve durdurun onlari! Süphesiz sorulacaktir onlardan.(Saffat :24)

   -Ibni Abbas Resulullah’dan söyle rivayet etmistir :’’Bi ayetteki `olanlar`Ali bin ibni Talib’in velayetinden sorulacaktir.(124)

   Ve herkesten öne gecenler (Rablerine) daha cok yaklasanlardir. Vakia :10

   ‘’..Ali ibni Ebu Talib bu ümmetin icinde herkesten öne gecendir.’’(125)

    Gadir Hadisi : Bu hadis yüzden fazla sahabe tarafindan nakledilmis. Bir cok meshur Ehl-i Sünnet tarih, tefsir ve hadis kitaplarinda yer almistir.

   Peygamber Efendimiz Veda Haccindan dönerken Gadir Hum diye bilinen yerde bütün müslümanlari toplamis cemaat namazi kildirmis. Namazdan sonra yüksek bir yere cikarak bir hutbe okumus, kendisinin kisa bir süre sonra aralarindan ayrilacagini belirterek orada bulunanlara ‘’ben inanan bütün kadin ve erkeklere kendi nefislerinden evla degil miyim ?’’ diye sormus ‘’Evet, ya Rasulullah’’ cevabini almis. Bunun üzeri-ne Mevla imam Ali’yi yanina cagirip elinden tutarak havaya kaldirmis ‘’Ben kimin mevlasiysam Ali de onun mevlasidir.’’(126) diye buyurmustur. Daha sonra Mevla imam Ali icin’’ Allah’im onu sevenleri sev ona düsman olanlara düsman ol..’’(127) seklinde dualar etmis. Orada bulunanlar imam Ali’yi tebrik etmisler. Ebu Bekir ve Ömer, imam Ali’ye giderek, ‘’Ne mutlu sana Ya Ali sen bütün mümin erkek ve kadinlarin velisi oldun !’’(128) diyerek tebrik etmislerdir.

   ‘’...Ali bendendir, ben Ali’denim. Ali benden sonra her mümin velisidir.’’(129)

   ’’Ben Hikmet sehriyim Ali onun kapisidir!’’(130)

   “Ben ilmin sehriyim Ali onun kapisidir. Her kim ilim sehrine dahil olmak isterse ona mutlaka kapidan dahil olsun!“(131)

   “Ali müslümanlarin efendisi, takva sahiplerinin imami ve nur yüzlerin önderidir.“(132)

   “Bu (Ali) benim kardesim, benden sonra vasim ve halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin.“(133)

   “Her peygamberin bir Vasi’si vardir; Benim Vasi’mde Ali ibni Ebu Talib’tir.(134)

   “Her kim, Benim gibi yasamak, benim gibi ölmek, Rabbimin bana vaad ettigi ’Huld’ cennetine girmek istiyorsa; Ali ibn-i Ebu Talib’in velayetini kabul etsin. Cünkü o sizi asla hidayetten cikarmaz ve asla dalalete iletmez.”(135)

   “Ben sakindiranim Ali ise hidayet edendir. Ey Ali benden sonra hidayete erenler seninle hidayete erecektir.”(136)

   Bu kaynaklardan, kisaca zikrettigimiz birkac hadisten sonra, kendi kaynaklarimiza ve Alevi büyüklerimizin yazmis oldugu bu konu ile ilgili eserlere müracaat etmeye gerek duymuyoruz. Ve simdi ise Mevla Emire’l Müminin Ali’nin sözlerine kulak verelim:”… Her yana sapan yollar arasinda durdum, sizin icin dogru yolun basinda. Her tarafa bakiyordunuz; yoktu kilavuzunuz. Her yeri kaziyordunuz; yoktu suyunuz. Bu gün sessiz-dilsiz söylüyorum: Yiter gider ayrilan benden. Bana gösterildigi andan beri gercekte süphe etmedim ben. Musa, kendisi icin korkmamisti; korkmustu bilgisizlerin üst olmasindan sapikligin hükmetmesinden.

   Bu gün ben ve siz, durmusuz hak yolla batil yolun üstünde, suya kavusacagindan emin olan susamaz bir an…”(137)

   Ve Meryem oglu örnek olarak getirildiginde kavmin ondan yüz cevirmeye basladi. Zuhruf:57

   -Bu ayet nazil olduktan sonra Mevla Ali söyle buyurmustur; “Bu ayet benimle ilgili nazil oldu.”(138)

 

İlahi Yolun Önderleri
 

“… Bizi dogru yola ilet. Nimetlendirdigin kimselerin yoluna; Gazaba ugrayanlarin ve sapmislarin degil.”

   YOL: Belli bir maksat ile istenilen yere, hedefe gitmek icin üzerinde hareket edilen, canlinin bulundugu noksandan; yani kendisiyle (nefsiyle) kavusmak istedigi hedef arasi mesafedir.

   Insan maksadini belirleyip, hedefine kavusmak istemiyle harekete baslama asamasinda, maksadi ile ilgili ve kavusmak istedigi hedefine yönelik görüken birden fazla yol ile karsi karsiya kalabilir. Bu yollardan bazisinin, gercekte o maksat ve hedefle hicbir baglantisi olmayabilir veya o maksat ve hedefle zahiri bazi irtibati ilgisi olsa da gercekte saptirici etken olabilir… Veya maksatla ve hedefle ilgili kabul edilebilinecek (hatasi sevabiyla) bir takim yollarda olabilir. Ama bizim belirtmek istedgimiz Kur’an’daki hidayet olunmak icin yakaris ile istenilen yol (sirati mustakim); tek, kendine has, özel ve net bir yoldur. Kendine özgü sifatlari icerir; bu özellik ve sifatlardan hicbiri en ufak günahi ve sapkinligi icermez. Bu asil, ideal, kamil ve mükemmel olan hikmet, rahmet ve saadetin zirvesinden gecen yoldur. Her türlü dis etkenden  korunmus özellige sahiptir. Inanan her insan, ömrünün her gününü bu yola hidayet olmak icin yakarisla gecirir.

   Cünkü bu yol, insani her türlü sapmalardan, sapikliklardan, dis etkenlerden, günahlardan, pisliklerden nefsin ve seytanin kötü emellerinden her türlü zulümden uzak; katkisiz, pak, güclü, imanlari muhafaza eden, olusturan yoldur.

   Bu yol, en ufak bir saplantisi olmayan ve hicbir gazabla karsilasmayanlarin (bunun Allah tarafindan nimet olarak verilmis oldugu) secilmis kimselerin yoludur.

   Ama inananlar karsilastiklari yollar icinde (nedense) bu yola adim atamama zafiyeti göstermektedirler. Inanmislik haritasinda farkli farkli yollarda, farkli farkli gemilerde seyir halindedirler.

 

İlahi Yol

 

   Bu yol hakkinda Alemlere rahmet Allah Rasulü sunlari buyurmakta:

   Bu yol, Nuh’un gemisi misali olan Ehl-i Beyt yoludur.!

   “Benim Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur, ondan yüz ceviren ise helak olur.“(139)

   Bi yol, Hikmet ve ilim sehrine giden yoldur!

  “Ben hikmet sehriyim Ali onun kapisidir.“(140)

  “Ben ilim sehriyim Ali onun kapisidir. Her kim ilim sehrine dahil olmak isterse mutlaka kapidan dail olsun.“(141)

   Bu yol, bütün batil yollar karsisinda fazilet ve seref yoludur.

   “Ey insanlar! Hic süphesiz fazilet ve seref Allah’in Rasulüne ve onun zürriyetine aittir. O halde batil sizi alip kendisiyle sürüklemesin.“(142)

   Bu yol, yolunu kaybenden sasiranlara kurtulus vesilesidir.

   “Yildizlar denizlerde yolunu kaybedenlerin  k u r t u l m a l a r i n a  v e s i l e     o l d u g u    g i b i. Benim Ehl-i Beytim de ümmetimin ihtilaflarindan kurtulmalarina vesiledir. Araplardan bir kabile onlarla muhalefet ederse, ihtilafa düser ve seytanin hizbinde yer alir.”(143)

   Bu yol, günahlarin bagislama yoludur.

   ‘’Benim Ehl-i Beytim sizin aranizda Beni israil’in Hitta kapisi gibidir, kim o kapidan girerse bagislanir.’’(144)

   Bu yol, Hakki tanitan Hak’ki gösteren Hakk’ka kavusturan yoldur.

   ‘’Benim Ehl-i Beytimi, aranizda vücuttaki bas, bastaki iki göz kabul edin. Bas, gözler olmadan yolunu bulamaz.’’(145)

   Bu yol, cennete uzanan sefaat yoludur.

   ‘’Biz Ehl-i Beyti sevmeye önem verin. Zira hic süphesiz, bizi sevdigi halde ölen birisi bizim sefaatimiz ile cennete girecektir. Canim elinde olan Allah’a Andolsun ki, bizim (Ehl-i Beytin) hakkimizi tanimadan hicbir kula yaptigi amel fayda vermez.“(146)

   Bu yol, Allah Rasulü’nün, inananlar icin talip olup ta önüne gecemeyecekleri, sIKIca sarilmalarini emrettigi, emanet ettigi; inananlara israrla hatirlattigi yoldur…

   “… Sizin aranizdan iki degerli emanet birakiyorum; birisi Allah’in kitabidir. Onda hidayet ve nur vardir, o halde Allah’in Kitabina sarilip onu sImsIkI  tutun. Diger ise benim Ehl-i Beytimdir. Ehl-i Beytimin hakkinda size Allah’i hatirlatirim. Ehl-i Beytimin hakkinda size Allah’i hatirlatirim. Ehl-i Beytimin hakkinda size Allah’i hatirlatirim.“(147)

   “O ikisinden öne gecmeyin, yoksa helak olursunuz, ondan geriye de kalmayin yoksa helak olursunuz. Onlara bir sey ögretmeye kalkismayin, zira onlar sizden daha bilginlerdir.“(148)

   Bu yol, her türlü sapmadan koruyan Kur’an’dan ayrilmayan ve ayirmayan Kevser havuzuna uzanan yoldur.“

   “Ben sizin aranizda iki degerli emanet birakiyorum. Allah’in kitabi ve benim itretim. Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisi Kevser havuzunda bana tekrar kavusuncaya dek asla birbirinden ayrilmazlar. Bakin görün benden sonra onlara nasil davranacaksiniz?!“(149)

   Bu yol Allah’in, Allah Rasulü’nün belirttigi ve birbirlerini acikladiklari “Oniki imam“ yoludur.

   “Benden sonra oniki halife olacaktir ve onlarin hepsi Kureys’tendir. Oniki halife hüküm sürdügü müddetce islam aziz olacaktir…“(150)

   “Bu yol Allah’in selaminin daim üzerinde oldugu yoldur..

   “… Benim icin söyle selam söyleyin:“Allah’im, selamin Muhammed ve Muhammed’in Ali’ne olsun. Ibrahim ve Ibrahim’in Ali’ne oldugu gibi…“(151)

   Allame Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai el-Mizan tefsirinde su rivayetleri zikretmistir:

   “el-Fakih’te ve Tefsiru’l-Ayyasi’de imam Ali’dir“ dedigi rivayet edilir.

   El-Meani’de imam Sadik’in söyle dedigi rivayet edilir:“Bu (Sirati Mustakim) Allah’i bilmeye giden yoldur. Bu yolun iki yönü vardir, biri dünyada biri de ahrette. Dünyadaki yol, itaat edilmesi zorunlu imamdir. Imami taniyan ve onun rehberliginde yol alan bir kimse ahiretteki yoldan yani cehennem üzerinde kurulan köprüden gecer. Onu dünya hayatinda tanimayan kimsenin de, ahirette ayagi kayar cehenneme yuvarlanir.“

   Yine el-Meani adli eserde imam Seccad (Zeynel Abidin)’nin söyle dedigi rivayet edilir:“Allah ile Hücceti arasinda bir hicab yoktur, hüccetini Allah’dan alikoyacak bir perde yoktur. Biz Allah’in kapilariyiz, biz dogru yoluz, biz Allah’in bilgisinin mahalleriyiz, onun vahyinin tercümanlariyiz, onun birliginin temel ilkeleriyiz ve onun sirlarinin sakli bulundugu heybeleriz.“(152(

   “Budur benim dogru yolum, onu takip edin (ona uyun). Sizi ayiracak baska yollara sapmayin …“(153)

   Bu ayetin tefsiriyle ilgili imam Muhammed Bakir ve imam Cafer-i Sadik (as) söyle buyurmaktadir:“Burada dogru yol imam demektir. Baska yollara sapmayin, yani sapik imamlarin pesine takilmayin, yolunuzu sasirirsiniz. Allah’in yolu bizim yolumuzdur…“(154)

   Salebi, Tefsirinde Fatiha süresini tefsir ederken su hadisi nakletmistir.“Dogru yol, Hz.Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin yoludur.“Yine ayni tefsirde“biz dogru yola hidayet et.“Ayeti hakkinda,“bizi Muhammed (saa) ve Ehl-i Beyt’inin sevgisine hidayet et demektir“ hadisini ibni Abbas’tan nakletmistir.

   Evet bu yol, Allah’in yolu ve bu hidayet Rahman-Rahim ve din gününün sahibi olan, istedigi her seyi kullarinin hayir ve menfaatleri; iyilik, güzellik, hak üzere isteyen Yüce Allah’in emridir.

   Kur’an-i Kerim’de, Allah-u Teala gecmis kavimleri, onlara gönderdigi Rasullerini, kavimlerin Rasullerine karsi tutumunu, onlarin sapikliklari ve itaatlerini, Rasullerin görevlerini hikaye ederken rasullerine sölye buyuruyor:“De ki: Gercekte ben size gönderilmis bir elciyim. Artik Allah’tan korkun itaat edin. Buna karsilik ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yanliz alemlerin Rabbi’ne aittir“(155)

   Bu ayetler, Allah’a iman ve Rasullerine imani isaret ederek kullarin bu iman üzere itaat etmelerini vacibiyetine isit tutmakta ama ayni konu “Hatemiyet“ noktasinda yani son peygambere geldiginde bir sart ve bir farkliligi isaret ederek, düsünülmesi ve dikkat edilmesi gerekli bir nokta karsimiza dikilmekte, Peygamber (saa)’in risaletine karsilik ücret istememezligine ragmen, yakinlarina sevgiyi istisna ederek, Hatemiyet’ini bir hikmet binaen bir farka dikkat cekerek ortaya koymustur.(156)

   Yaratilis; bir peygamber ile basliyor!?

   Ilahi görev; ilk peygamberden sonra peygambere kadar, bir esas uslüb üzere ilahi bir sünnet ile sürüyor.!?

   Her peygamberin zamaninda ve ondan sonra onun neslinden pak kimseler O’nu destekliyor temsil ediyor, onun ilahi görevinin unutulmasi ve yok olmamasi  mücadelesi veriyor. Bunun böyle olmasini o peygamberler yakaris ile yüce  yaraticidan (bir hikmete binaen) istiyorlar. Yüce yaratici da bu görevi onlarin nesilleri icerisinden nefisleri ve tüm  yasamlarinda  zulme bulasmayan seckin kullarina emanet ediyor.

   Evet peygamberlerin ilahi  arzusu ve sunnetullah bu yönde gerekliligini göstermektedir. Buna Kur’an-I Kerim’de acikca sahid olmaktayiz:

   “Allah, (Ibrahim’e) ben seni insanlara imam edecegim dedi. (Ibrahim de) soyundan da imamlar yap dedi.”(157)

   “Rabbimiz, onlarin icinden bir peygamber gönder de senin ayetlerin okunsun, kitabi ve hikmetini ögretsin, onlari tertemiz bir hale getirsin.“(158)

   “Ona ishak’i hediye ettik, Üstelik (torununu) Yakub’u da (verdik). Hepsini de salih insanlar yaptik.“(159)

   “Imran’in karisi: Ya Rabbi! Karnimda olani sadece sana hizmet etmek üzere adadim, benden kabul buyur..“(160) 

   “Orada Zekeriyye Rabbine dua etti:“Ya Rabbi! Bana kendi  katindan temiz bir soy bahset.”(22)

   “… Allah sana, Allah’tan gelen, sözü tasdik eden, efendi, iffetli, iyilerden bir peygamber olarak Yahya’yi müjdeler.”(161)

   “(Musa)dedi:”Ya Rabbi! Benim gögsüme genislik ver, benim isimi kolaylastir, dilimi cöz, sözümü iyi anlasinlar ve bana ehlimden bir vezir ver; Kardesim Harun’u! Onunla sirtimi güclendir, onu isimde ortak et ki; seni cok analim ve tesbih edelim…”(162)

   “(Allah) dedi ki: Ey Musa istedigin sana verilmistir.”(163)

   “Iste bunlar, Allah’in kendilerine nimet verdigi peygamberlerden; Adem’in soyundan ve Nuh ile beraber tasidiklarimizdan (Nuh’un ehlinden), Ibrahim ve Israil (Yakub)’un soyundan, dogru yola hidayet ettiklerimizden ve sectiklerimizdendir…”(164)

   “Allah Adem’i, Nuh’u, Ibrahim ailesini secip alemlere üstün kildi. Onlar birbirlerinden türeyen nesildir.”(165)

   Evet, bu ayetlerden”ilahi süregin”, bu sekil-de ilahi bir hikmete binaen sünnetullah olusu acikca ortadadir. Bu “ilahi nesli-süregi”, sünnetullah cercevesinde degerlendirerek; istemin, kimin istedigi; kimden istendigi; neden ve kimler icin istendigi; neticede yüce Yaraticinin bunu tarihsel sürecte görülen yasamda gerceklesmis olmasi düsünüldügünde bu hikmet aydinlanmis ve anlasilmis olacaktir.

   Peki bu sürek; alemlere rahmet, Allah’in en seckini; insanlik ve yasam icin kiyamete kadar gecerliligini sürdürecek ilahi kaidelerin risaletine sahip olan peygamberlerin sonuncusu, ümmetin sIkIntIsi ve sapikligi O’nu en fazla üzen ve sIKIntilar ve sapmalarin gelecekte vuku`bulacagini bilen sefkat ve rahmet peygamberinin diger peygamberler gibi bu yönde ilahi bir arzusu olmamis miydi? Ve bu sürek O’na gelince kesilmis, sünnetullah bu noktada rayindan mi cikmisti? Yoksa müsriklerin dedigi gibi O hasa `ebter`mi idi?

   Hayir ! Asla! Aksine bu, diger peygamberlerden daha cok rahmet peygamberinin ilahi arzusu duasi ve hakki idi.

   O’nun hadislerine baktigimizda cok acik, net bir sekilde görülür. (Elbette israrla kalp gözünü kapatanlar göremez.)

   Ayetler düsünülerek, dikkatle, kalp gözü saglikli olarak okundugunda bunu acik ve net bir sekilde ortaya koyacaktir.

   Hani müsrikler O rahmet peygamberi (saa) icin oglu öldügünde O’nun soyu kesildi, ölünce kendi de unutulur dinide!.”demiyorlar miydi? Ve buna Yüce Allah Kevser’le cevap vermedi mi?!

   “(Ey Muhammed!) Biz sana `Kevser’I verdik. Öyleyse Rabbin icin namaz kil, kurban kes…Asil ‘ebter’olan (soyu kesik) sana bugz edendir.

   Ve Insirah suresinde Hz.Musa (as)’in Allah’tan yakaris ile istediklerinin cevapini Allah’in alemlere rahmet son peygamberine hitap buyurmus oldugunu göremiyor muyuz?

   Kendisine gelen ilimden sonra O’nunla cekisenlere; Allah, Peygamber’den ogullarini, kadinlarini ve nefislerini cagirarak Lanetlesmelerini  istediginde Allah Rasulü ne yapti? Ve kimlerle yola cikti?

   Acaba Yüce Allah’in Kur’an-i Kerim’de Ehl-i Beyt’ten rics’i uzaklastirmayi, onlari tahir/pak etmeyi irad etmesi”bizlere bir sey ima etmemekte midir? (166)

   Yine Yüce Allah’in Peygamberine risalet görevinden dolayi hicbir ücret istemedigi ve ama yakinlarini istisna ederek buna karsilik ücret olarak yakinlarina sevgi istemesi(167) ve bu istegin yani bu ücretin insanlarin kendileri icin olusunu bildirmesi (168) bizlere hicbir sey düsündürmüyor mu?

   O halde Mevla Emire’l Muttakin Nehcu’l Belaga’da kayitli su sözlerine kulak verelim:

   “Nereye gidiyorsunuz?! Nereye yöneliyorsunuz?! Bayraklar yücelmis, ayetler apacik ve alametler dikilmistir. O halde nereye sapiriliyorsunuz?!. Ve nasil körlestirilebilirsiniz?! Oysa ki Peygamberinizin Ehl-i Beyt’i sizin aranizda bulunmaktadir. Onlar halkin öncülleri, dinin önderleri ve dogrulugun dilleridirler. O halde onlara Kur’anin en iyi derecedinde yer verin ve susuz develerin suya kosarak gittigi gibi onlara kosun. Ey insanlar! Bu hususta Hz.Rasulullah’a itaat edin. Cünkü bizden olan birisi ölse bile ölü degildir ve bizden olan cürüyüp gitse bile cürümemistir. Taniyip bilmediginiz bir seyi söylemeyin. Cünkü hakkin cogu size agir gelip inkar ettiginiz seylerdir. Ayeyhine bir hüccetinizin olmadigi sahsi mazur görün. (Ben o kimseyim). Sizin aranizda “sakaleyn’den (iki degerli emanetten) büyügü tutup, kücügü bir kenara atilmadi mi? (Buna ragmen yine) sizin aranizda imanin bayragini diken ben oldum…”

 

Ehl-i Beyt Kimlerdir?

 

Kur’an’da 127 yerde “Ehl-i” kelimesi; Ehl-i Kitab, Ehl-i Medine, Ehl-i Kra, Ehl-i Zikr, Ehl-i takva, Ehl-i Beyt, Ehl-i Nar, Ehlin, Ehli, Ehliniz, Ehliler…olarak gelmistir.

   “Beyt” kelimesi de 65 yerde Ka’be’nin karsiligi olarak ve Cennetin icinde bir ev, yeryüzünde icinde yasanan mekan manasinda, örümcek evi… manalari icin kullanilmistir.

   Kelime manasi olarak Kur’an cercevesinde

   “Ehl”: Bir yere, bir seye ait; onun düskünü, bagimlisi, tabiisi, bir yerde bulunan, o yerde yasayan, bir seyin ustasi; o seyi cok iyi bilen, anlayan, uygulayan, uyan, nisbet verilen seyle güclü, ciddi iliskisi olan ve  layik manalarina gelmektedir.

   “’Beyt” ise ev manasindadir.

   “Ehl-i Beyt” kelimesi ise Kur’an’da 3 yerde gecmektedir. Ahzab suresi:33., Ayet; Kasas suresi:12., ayet ve Hud suresi:73.Ayetler.

  

1.Kasas Suresi, 12.Ayet:

Hz.Musa (as) dünyaya geldiginde annesi O’nun Firavun tarafindan öldürtülmesinden korkuyordu. Allah O’nu bir sandik icinde Nil nehrine birakmasini, böylece O’nu kurtaracagini, ve O’nun bir peygamber olacagini ve annesine de kavusacagini ilham etti. Hz.Musa (as)’in annesi  bu sekilde hareket etti. Hz.Musa (as)’in kiz kardesi de O’nu  takip etti. Nihayet cocuk Firavun’un  eline gecti. Firavunun  karisi O’nun öldürülmemesini ve evlat edinmeyi istedi. Bu cocuga sütünü icmiyordu. Firavun ve ailesi telasa düstü. Sütünü emecek birini ariyorlardi. Oraya sizan Hz.Musa (as)’in ablasi onlara: Sizin icin O’nun bakimini üzerine alacak (süt emzirecek) iyi davranacak bir Ehl-I Beyt’I göstereyim mi?...”dedi.

 

2.Hud Suresi, 73. Ayet

   Allah’in gönderdigi  elciler (melekler) Hz.Ibrahim (as)’a müjde getirmislerdi. Allah O’na Ishak’I ardindan da  Yakub’u müjdeledi. Hz.Ibrahim (as)’in hanimi bu müjde  karsisinda sasirdi ve “vay basima gelen ben ve kocam ihtiyar olmusken doguracak miyim?! Dedu. Melekler de O’na dediler ki:”Allah’in isine mi sasiyorsun? Allah’in rahmeti ve berekti siz Ehl-I Beyt’in üzerindedir…”

 

3.Ahzab Suresi, 33. Ayet

Bu ayetin öncesinde,  Allah tarafindan Hz.Peygamber’in eslerini egitici terbiye edici, peygamber’e layik esler olabilmeleri icin nasihatler ve tehdid iceren ayetler yer almistir.28:”Ey peygamber eslerine söyle “Eger dünya hayatini istiyorsaniz gelin size mut’a (bosanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle bosayayim.”29:”Eger siz Allah’i ve ahiret yurdunu istiyorsaniz, Allah sizden güzel hareket edenlere büyük bir mükaafat hazirlamistir.”30: “Ey Peygamber kadinlari! Sizden kim acik bir edepsizlik yaparsa , ona iki kat azap edilir.”32; “Ey Peygamber kadinlari! Siz kadinlardan her hangi biri gibi degilsiniz, eger takvali iseniz edali konusmayin, yoksa kalbi hasta olan kimse kötü seyler ümid eder; güzel (agir basli, kuskudan uzak bir bicimde) söz söyleyin.

   33: Evlerinizde oturun, eski cahiliyyede oldugu gibi acilip sacilmayin. (kirita kirita) yürümeyin. Namaz kilin, zekati verin, Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin. “Ey Ehl-i Beyt, Allah ancak sizden her türlü ricsi gidermek ve sizi tertemiz kilmayi istiyor.”

   ***                            ***                               ****

   Allah’in son Peygamberi Hz. Muhammed (saa)’in  ve Ehl-i Beyt’inin dilinden de “Ehl-i Beyt” ile ilgili bir cok hadisler vardir. Bizim burda  öncelikle üzerinde duracagimiz Ahzab suresinde g ecen Tathir ayeti diye meshur 33. ayetin ihtiva ettigi bölümdür. Biz, bu ayetle hitap  edilen “Ehl-i Beyt” in kimler oldugunu ortaya koyacagiz. Cünkü konuda bircok görüsler öne sürülmüs; “Ehl-i Beyt’in kimler  oldugu tartisilmistir.

   Ama bu konuda görüs öne sürenlerin büyük cogunlugu biz Alevilerin “Ehl-i Beyt” diye tanidigi kimseleri red  etmemislerdir. Ama bizim inandigimiz kimselerince eklemeler  yapmislardir. Cok az ve yaygin olmayan bazi görüslerde: Ehl-i Beyt'in sadece Peygamber’in hanimlari oldugu peygamber eslerinin babalarinin da dahil oldugu kadinlari haric Beni Hasim oldugu… görüsleridir.

   Tathir ayetinin manasi ve bu mana cercevesinde Ehl-i Beyt’in kimligine deginerek Ehl-i Beyt’in kimler oldugunu onlara eklemeler yapmanin yanlisligini ortaya koyacagiz.

   Simdi yukarda bahsettigimiz üc ayete kisaca deginelim:

 

1.Kasas Suresi 12. Ayet

a)Hz.Musa (as)’in ablasi, “Onlara: Sizlere… Ehl-i Beyt’i göstereyim mi?” darken cocuga süt emzirtecek bir kadini veya o kadinin yasadigi mekan olan yeri veya o mekanda yasayanlari mi ifade ettigi net olarak belli degildir. Kast edilen Hz.Musa (as)’in sadece annesi midir? O evle ilgili baskalarini da icermekte midir? Yoksa bakimini-yetistirmesini üstlenen; hayri esteyerek süt verip büyütecek bir veliyi mi kast etmektedir? Buradaki Ehl-i Beyt de Beyt kelimesi belarti takisi olan elif-lam olmadan belirtisiz olarak zikr olunmustur.

   b)Buradaki Ehl-i Beyt kelimesinin ayetteki iceriginin ilahi hikmeti; Ahzab suresinde gecen ayni kelime ile ayni mefhumu isaret ettigi söylenemez. Burada isaret edilen icinde yasanan mekan olan ev mi? Yoksa “Risalet Ocagi” olan “ev” mi?

   c)Diger bir nokta ise, mevzu tertemiz masum bir peygamberin annesi ile ilgilidir. Yani bir peygamber doguran; her seye ragmen ilahi kudret ve hikmet egregi yine O’na döndürülerek velayetini üstlenecek bir kadin! Kendisi veya esinin istegi bir anda talak isteyerek bosanip evine dönerek tüm bagolari ortadan kalkabilecek bir kadin degil!...

  

2.Hud Suresi 73. Ayet

   Konu Allah’in rahmeti ve bereketi olan peygamber olacak bir cocugun dogum müjdesi etrafindadir. Yani burada isaret edilen gercekte analik yönüdür. Müjde Ishak ve Yakub’dur; onlar bunu hayretle karsiladilar.

   b)Burada Ehl-i Beyt genel anlamda kullanilip kimlerle sinirlandigi konusu aciklanmamis ama Hz.Ibrahim (as)’in esi ve Ishak ile Yakub’un annesi isaret edilmistir. Ayni zamanda Hz.Ibrahim (as)’in Hanimi kendi amca kizi olmasi bu kelimeyle anima nedeni olabilir.

   Amca kizi kan bagi ile yakinliga sahiptir. Talak verilse de o evle irtibatinin kesilmesi söz konusu degildir.

   c) Bilinmesi gereken bir nokta da sudur. Ehl-i Beyt denunce, icine kadin dahil olmaz diye bir kural yoktur. Nitekim Hud ve Azhab surelerinde zikr olunan ayetler bunun ispatidir. Allah-u Teala her kimi beyan buyurmussa o Allah’in buyurdugu sinirlar icerisinde kabul edilmelidir. Ama beyan ne yöndedir ona dikkatlice bakmak gerekir. Beyan; yasanan mekan ve o mekanlarda yasayanlarla mi ilgili yoksa ilahi hedeflerle dolu risalet madeni ile mi ilgili..? Her hangi bir kadin olarak mi? Yoksa bir gemerli nedeni olan irtibatla (kopmaz baglara sahip, kan bagi gibi kendi kizi-amca kizi veya Allah-u Teala’nin acik, belirgin beyan ve ilahi hitmet egregi ile) o kelimenin biremi olan kadin mi? Bu nedenlerle baktigimizda bua yeti de Ahzab suresindeki ayetle kaistirmamak gerekir, kaldi ki Ahzab suresindeki ayetin etrafi peygamber kadinlarindan o yönde bahsetmektedir ki “Ehl-i Beyt” kelimesinin gectigi ayetle ilgili konu cok farkli hatta zit yöndedir.

 

3.Ahzab Suresinin 33. (Tathir) Ayeti Ve Ehl-i Beyt

   Peygamber Hz. Muhammed (saa)’in Ehl-i Beyt’i: Kur’an’i Kerim’in beyan ile Allah’in son Rasulü (saa)’nün hadislerinden, sadiklarin sözlerinden anlasildigi  üzere belli özellil ve sifatlara sahip, üzerlerinde Allah’in belli konuda iradesi olan, Allah’in belirledigi bir cercevede bazi seckin kimselerin adidir.

   Bu ayeti lafz, akis, nüzul, hadis ve tefsir, mana ve mefhum yönünden kisaca  inceleyim.

1.Ayetin Lafzi

a. Ayet, Arapca’da en kuvvetli ifade ile “hasr” (sinirlandirma) manasinda kendisinden sonraki manayi ispat ederek o manayi digger manalardan nefy etmek icin kullanilan “innema” edati ile baslamakta ve Allah’in irad ettigi seyin ne oldugu ve kimi kapsadigini kuvvetle sinirlandirip beyan etmekte: Allah ancak (sadece) siz Ehl-i Beyt’ten her türlü ricsi uzaklastirmayi ve sizi tahir kilmayi irade ediyor. “Innema” burda ricsin uzaklastirmasi olan Allah’in isteginin Ehl-i Beyt ile sinirli oldugunu belirtmekte.

   Dikkat edilirse burda ricsin uzaklastirilmasi sartlara baglanilmamistir:”Allah acak siz Ehl-i Beyt’ten ricsi uzaklastirmayi , sizi pak kilmayi istiyor.” Buyurulmakta yani sartsiz olarak Allah’in istegi vardir. Bu tür irade etmeye “tekvini” denilir. Eger sartlara baglanarak ricsin giderilmesi istenseydi su sartlari yerine getirince rics senden gidecek ve pak olacaksin denilirdi. Bu irade icin “tesrii” denilir. Eger burada irade, Allah’in istegi tekvini degil de tesrii olsaydi o zaman hasr manasi kullanilmadan bütün sartlar ileri sürülerek bu sartlara uymak ile istenilen neticeye ulasilacagi  bildirilirdi. Buna örnek: Maide Suresini verebiliriz. Burada hükümler, sartlar siralanmakta, bütün bunlardan sonar tesrii irade beyan edilmekte.”… temiz olmanizi ve üstünüzdeki nimetinin tamamlanmasini istiyor.” (169) Oysa tathir ayeti bu sekilde tesrii degil tekvinidir buna delil su ayeti gösterebiliriz: “Bir seyin olmasini istedigi zaman, O’nun emir “ol” demektir. Derhal oluverir.”(170)

   Rics: Pak olmayan manasinda sifattir. Pak olmayan seyler iki kisimdir. Zahiri ve batini. Bu ayette asil olarak batini olarak kullanilmistir. Yani cirkin/pis itikat ve amel manasinda. Ayette rics, elif-lam takisiyla gelmistir. Bu suretle rics, her türden pak olmayan sey manasina gelmektedir.

   Allah-u Teala bütün kullarinin temiz olmasini ister. Bunu yukaridaki ayette de gördük. O halde burada “innema” ile anlamlandirilan ayetteki ricsin, batini pislikleri icerdigi ve bunun sadece Ehl-i Beyt’ten Allah’in tekvini radesi ile uzak oldugunu görüyoruz.

   b. Ayette Ehl-i Beyt kelimesi cogul manada “buyut: evler” degil de tekil “beyt” olarak (ev) anlaminda gecmektedir. Ve ayni zamanda (belirlilik) anlami veren elif-lam takisiyla gelmistir. Bu sebeble burada “Ehl-i Beyt” yani belarli, belirtilen bir ev anlamina gelmektedir ki bu da Risalet Evi’dir. Yani gercek manada risalet görevi/islevinin üstlendigi onun koruyuculari; Onlara insanlik üstünde velayete sahip kimselerin metani olan özel ev.

   c.” Ehl” kelimesi Arapca’da erkekler icin kullanilan müzekker bir durumda gelmistir. Tabi oldugu zamir de müzekkerdir.

   d.Tathir ayetinde Ehl-i Beyt kelimesi icerigi dahilindeki bütün bölümde bahs ve hitab edilen zamirlerin hepsi cogul erkekler icin kullanilan (kum) zamirleridir. Bu bölümün alt ve üstünde bulunan peygamber hanimlariyla ilgili yerlerde hep cogul kadin zamiri (kunne) kullanilmistir.

2.Ayetin Akisi

a. Tathir ayeti, Azhab Suresinde peygamberin hanimlariyla ilgili ayetler arasinda yer almaktadir. Buna bakarak bazi kimseler tathir ayetinin peygamberin hanimlarina ait oldugunu veya onlari da kapsamina aldigini iddia etmislerdir.

   Sunu önceden söylemek gerekir ki, tathir ayetinin inisinden önce ve sonra peygamber hanimlarinin hayatlarina baktigimizda bazilari bir cok defa ayetteki Allah-u Teala’nin irade ettigi maksadin disinda söz ve amellerde bulunmustur. Oysa Allah’in irade etmis oldugu bir seyin maksadi disinda  tahakkuk etmis olmasinin düsünmek bile imkansizdir. Bu noktayi anlayabilmek;”tathir ayetinin” peygamber hanimlariyla ilgili ayetler icerisinde kendisine has bir ayricaliga sahip oldugu, belirli hikmet üzere müstakil bir icerigi kapsadigi gercegini ortaya koyacaktir.

   Allah kendi iradesini beyan ettigi akis icerisinde Allah’in iradesine muhatab kimselere onlarin sahsi iradelerini emreder mi? “Ey peygamber! Eslerine de ki: Eger dünya hayat ve ziynetini istiyorsaniz size güzellikle talak vereyim. Yok eger, Allah-u Teala’nin ve Rasulünün rizasini ve ahiret yurdunu istiyorsaniz…”(171)

   Ve yahut üzerlerinde “her türlü kötü-cirkin seylerin uzak oldugu” yönündeki iradesini beyan ettigi kimselere:”… icinizden kim, acik bir hayasizlik yaparsa onun icin azap iki kat olur. Ve bu Allah-u Teala’ya göre pek kolaydir!”(172) beyaninda bulunur mu?

   Bu ayetlerin inisinden sonraki dönemlerde yine peygamber hanimlariyla ilgili inen ayetlerde onlarin tathir ayetine muhatap olmadiklari acikca anlasilmaktadir: “Hani peygamber zevcelerinden birine gizli bir seyler söylemisti. O ise o seyi baskasina haber verdi. Allah-u Teala bu durumdan peygamberi haberdar kildi. Ikiniz Allah’a Tevbe ve rücü ediniz. Zira gercekten kalpleriniz meyletmistir. ..Sayet o sizi isyaniniz yüzünden bosarda; Rabbi O’na nisbet islam’i ikrar eden, dinlerinde muhlis, namaz kilan, itaatte sebatli, günahlarda tövbe eden, ibadet eden, oruc tutan, dul, bekar, sizden daha hayirli zevceler verir.”(173)

   O halde durumlari tathir ayettinin mana ve hedefinden farkli olan kimseleri, nasil olurda ayetlerin akisi icerisinde kendilerinden bahs olundu diye tathir ayeti kapsamina alabiliriz?!

   b. Tathir ayetinin akisi icerisinde oldugu ayetlere baktigimizda üc hitap vardir.“Ey Peygamber! Ey Peygamber esleri! Ey Ehl-el Beyt!“

   Ehl-i Beyt hitabi, Ahzap Süresi 33. ayet icinde Peygamber eslerine bir takim nasihatler ve uyarilarda bulunarak Allah ve Rasulünün emir ve nehiylerine itaati emrettikten sonra; Ehl-i Beyt’e hitap basliyor.“Innema“ ile baslayan bu bölüm “yutahhirakum tathiyran“ de bitiyor yani bu kisim mana-hitap sekli ve hitap edilen kimseler yönüyle müstakil bir bölüm olarak kendini göstermekte.

   c. Ayetin üst ve altindaki ve33. ayetin ilk bölümünde ki ev kelimesi Peygamber eslerinin yasam mekanlari olan evden bahs ederken, cogul manasindaki ev kelimesi“buyut“ gecmekte evleriniz yani peygamber eslerine hitap oldugu icin cogul zamirleri kullanilmis ve bu zamir eki“evler“ kelimesine de eklenerek peygamber eslerinin yasadigi mekan olan evler“buyutikunne“ isaret edilmistir. Oysa risalet evi isaret edildiginde ve hitap peygamberin eslerinden ayrilip Ehle’l Beyt’e döndügünde tekil manada tathir ayeti bölümünün baslangicindan sonuna kadar cogul kadin zamir eki yerine hep cogul erkek zamir eki olan“kum“ kullanilmistir. Bu da 33. ayetin baslangici ve öncesi ile sonrasi ayetlerde ki hitap, hitap edilen kimseler ve kast edilen mekan (ev) ile 33. ayetin tathir bölümü dedigimiz bölümdeki hitap, hitap edilen ve kast olunan mekan (ev) birbirinden farkli seylerdir.

   Neden her iki ayri hitap ve mana ayni ayet icinde toplanmistir? Eblette bunun hem akil hem de ilahi bir hikmeti vardir ve bu sadece Ahzab Suresi 33.ayet icin degil Kur’an-i Kerim’de bu ve buna benzer bircok ayet örnekleri vardir.

   Mana itibari ile su ayete bakiniz: Ve ölmüs hayvan eti, kan, domuz eti, Allah’tan baskasi adina bogazlanan, bogulan… size haram kilindi. Bugün kafirler dininizden  (yok etmek icin)ümitsiz oldular. Artik onlardan korkmayin benden korkun. Bugün dininizi ikmal ettim. Size olan nimetimi tamamladim. Ve sizin icin din olarak islami sectim ve hemen bu sözlerin devaminda da söyle buyurulmakta:“kim son derece aclik halinde caresiz kalir da..“(174)

   Burada ayet belirli bir fer’i konu üzerinde akisini sürdürürken birden araya farkli umumi daha önemli bir konu gelmekte“ Bugün kafirler dininizden umitsiz oldular. Artik onlardan korkmayin benden korkun. Bugün dininizi ikmal ettim. Size olan nimetimi tamamladim“ ve ayet devam etmekte..

   Eger bu bölümü kaldirirsak, bölümün üst ve alti ayni mana ve konu üzere akisini sürdürmekte ama bu bölüm ise kendine özgü mana ve konu dahilinde müstakil bir bölüm olarak arada sIkIsmis bir halde ayetin akisi icerisinde görülmekte.

   Hitap itibari ile de su ayete bakiniz:“Ey Yusuf! Sen bundan yüz cevir: Ve sen (ey Züleyha!) günahlarindan tövbe et…“(175)

   Evet Kur’an-i Kerim’de buna bir cok örnek vardir. Bu bir yönden edebi bir üsluptur. Ayni zamanda Kur’an sure ve ayetlerinin inis sirasina göre toplandigini hic bir kimse iddia etmemekte.

 

3.Ayetin Nüzul (inis) Sebebi

   Bu ayerin, Kisa(Aba) hadisinin vukuu üzere nazil olusu, Müslümanlarin arasinda en fazla ittifak saglamis oldugu bir konudur. Bununla birlikte bu hadisin vuku bulus yeri olarak peygamberin eslerinden olan Ümmü Seleme, Saffiye, Ayse ve Zeyneb’in evleri nakillerde farkli olarak ama ayni icerikte bize ulasmistir. Bu hadisin Hz. Fatima (sa)’nin evinde gerceklestigi de nakl olmustur. Ayni zamanda bircok sahabe tarafindan tathir ayetinin Peygamber (saa) tarafindan her namaz vakti, Hz. Fatima ve Ali’nin evine gelerek evin önünde onlara seslenip okudugu nakl olunmustur. Peygamberin bu hareketini bir ay, alti ay, dokuz ay, on dokuz ay gibi cesitli müddetlerle rivayet edenler oldugu gibi müddet belirtmeden ve ömrü boyunca bu hareketi sürdürdügü seklinde rivayet edenler de olmustur.(8) Bu hadisin üc yüz sahabeden nakl olundugu da söylenilmistir.(176)

   Ayetin inisinden hemen sonra, bizzat Allah Rasulü (saa) bu ayettin kendisi, Fatima, Ali, Hasan ve Hüseyin (as) hakkinda indigini buyurmustur. (177)

   Peygamberin bu buyrugunda oldugu gibi Aba hadisesine tanik olan peygamber esleri de bu hadisin peygamberin buyurdugu ayni kimseleri icerdigini itiraf etmis ve hicbiri de kendilerini bu ayetin inis sebebi ile ilgili olduklarini iddia etmemislerdir.

   Simdi Kisa(aba) hadisesini kisaca anlatalim ve bazi kaynaklarini zikredelim. Bu olayi  nakl eden peygamberin eslerinin hepsi de olayi farkli lafizla da olsa ayni icerik ve netice ile anlatmislardir.

   “Rasulullah (saa) esi Safiyye’ye buyurdu: Cagir bana, cagir bana!” Safiye: “Kimi cagirayim ya Rasulullah!” Allah Rasulü (saa): “Ehl-i Beytim olan; Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin’i” ve devam ederek; “Allah’im bunlar benim Ehl-i Beyt’imdirler sen Muhammed ve Ali’ne rahmetini ve salamini gönder” bu olayin hemen akabinde Cebrail gelerek bua yeti Allah Rasulü (saa)’ne bildirdi: “Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak siz Ehl-i Beyt’ten ricsi uzak tutmak ve sizi pak kilmayi irade etmistir.”(178)

   Peygamberin adini zikrettigimiz diger esleri de Peygamber’in Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin’i (as) cagirip beraberindeki yünden siyah bir abayi onlarin üzerine örtmüs oldugunu ve “tathir” ayetini okudugunu söylemislerdir. Ümmü Seleme kendisini de aba altina almamistir. Peygamber esleri bu olayi naklederek bu ayetin Peygamber, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin (as) hakkinda indigini ikrar etmislerdir. Eger böylesine önemli bir ayet kendilerini de kapsasaydi elbette onlar iftiharla bu ayetin kendilerini de kapsadigini söyleyeceklerdi. Ama hic birisi bu itirafta bulunmamislardir. (179) Buna karsi ise; Peygamber, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin, Zeybel Abidin, Muhammed Bakir, Cafer-i Sadik, Musa Kazim, Ali Riza, Muhammed Taki, Ali Naki, Hasan Askeri ve Mehdi (Allahin salat ve selami onlara) hepsi kendilerinin bu ayetin kapsaminda oldugunu iftiharla söylemislerdir.

   Nakledilen rivayetlerde ayetin bes kisiyi kapsadiginin söylenmesi, ayetin inis sirasinda ayete muhatap bes kisinin o gün var olmasindan dolayi idi. Diger dokuz Masum Imam’in hayatlarini inceledigimizde aba altinda bulunanlardan hicbir farklari olmadiklarini ve aynilari olduklari anlasilacaktir.

 

4. Hadis ve Tefsirlerde

   Bu ayetin ne zaman, nerede, kimleri ve neyi hedef alarak indigi su ana kadar anlatmak istedigimizin isiginda on ikinci dipnotdestegi ile hic sek ve süpheye meydan vermeyecek sekilde netlesmis olacagini umariz. Ayrica Ehl-i Beyt kelimesi gecen Allah Rasulü (saa)’nün bir cok hadisi vardir. Gemi, Yildizlar, Sakaleyn, Gadir… ve Ehl-i Beyt’in kendileri hakkinda buyurduklari hadisler de mevcuttur.

 

5. Mana ve Mefhum Yönü

   Ayeti su ana kadar anlattigimiz cevrede lafzi, inis sebebi yönünden ve aba hadisinde gördügümüz peygamber eslerinin ikrari üzere; “Ehl-i Beytin kimler oldugu”, Allah-u Teala’nin onlara neyi irade ettiginin” anlasilmis oldugunu umariz. Yine Allah Rasulünün Ehl-i Beyt ile ilgili buyruklarina ve Ehl-i Beytin kendileri hakkinda beyanatlarina ayni zamanda onlarin hayatlarina baktigimizda mana-mefhum ve hedef ortaya cikmis olacaktir.

EHL-I BEYT:”Alla_u Teala son peygamberine; Kendi dini üzere kiyamete kadar insanlik icin tekvini iradesiyle sectig temiz kilip her türlü kötü seyden, zulümden uzak tutarak insani kamil hale getirip yeryüzündeki uyulmasi gerekliligini kildigi en büyük canli ayetleri olarak Ibrahim (as)’in duasi, (180) imran’in karisi (as)’nin duasi, (181) Zekeriya (as)’nin duasi, (182) Musa(as)’in duasi, (183) karsiligidir.

   …”Allah Adem’i, Nuh’u, Ibrahim ailesini secip alemlere üstün kildi, onlar birbirinden türeyen bir nesildir…”(184) Sünneti geregi!

   … Müsriklerin o ölünce dini de soyu da kesilir demelerine cevap “Kevser”dir.

   … Peygamberin (risalet) ilminde inanmayip onunla cekisenlere ümmet icerisinde sadece onlarin gedip lanetlesmede hazir bulundugu; risaletin temsilcileri, koruyuculari ve tebligcileri kadinlardan sadece Fatmatü’z Zehra, cocuklardan sadece Hasan ve Hüseyin, nefislerinden sadece Mevla Ali. Iste bu kimseler risaletin süregi, ümmetin velileri Allah’in tertemiz kildigi Allah’in ahdinin yetistigi her türlü zulümden uzak, masum imamlardir. Onlar risalet evinde: Allah’in sectigi, üzerlerinde Allah’in özel iradesi bulunan sevmenin ve itaat etmemin farz oldugu kimselerdir.

 

Kur’an ve Ehl-i Beyt’e uymanin Zarureti ve Mazuriyetlerin yok Olusu


  
“Ey insanlar; ben size öyle bir emanet birakiyorum ki ona sarildiginiz müddetce asla dalalete ugramasiniz. O Allah’in kitabi ve benim itretim Ehl-i Beytim’dir.”

   Bu hadis senet yönünden bir cok hadisten üstün bir itibar makamina sahiptir. Delil olus yönünden de tamamen acik, aydin ve süphelerden, yanlis tevilerden uzaktir. Her haliyle tevatüre sahiptir.

   Ebakatu’l Envar’da 30’dan fazla sahabeden yirmi kadar tabiinden rivayet edilmistir. Ibn-i Hacer Sevaik’inde bu hadisin sahabe ravilerini yirmiden fazla kisi olarak zikr ediyor.

   Müslim Sahihi’inde sahabe Zeyd bin Erkam’dan Allah Rasulu’nun su buyrugunu rivayet etmisdir:

    “Ey insanlar ben de bir beserim, Allah’in daveti yakindir; ve ben o davete icabet edecegim. Ey insanlar ben sizin aranizda iki degerli emanet birakiyorum. Birincisi, Allah’in Kitabi’dir ki o hidayet ve Nur’dur. Ona yapisin, sIKI tutunun” dedi ve sonra söyle devam etti:”Digeri de Ehl-i Beyt’im (üc defa tekrarla) Ehl-i Beyt’in hususunda sizlere Allah’i hatirlatiyorum.”

   Tirmizi de Sahih’inde; Zeyd b. Erkam, Cabir, Huzeyfe, Ebu Said ve Ebuzer’den rivayet etmistir:

   ‘’ Sizin aranizda öyle bir sey emanet birakiyorum ki ona sarilirsaniz benden sonra asla sapikliga düsmezsiniz. Onun birisi  digerinden büyük Allah’in Kitabi’dir ; O gökten yere uzanan tutunulmasi gereken ip. Ve digeri itret’im ; Ehl-i Beyt’im. Bu iki sey asla birbirinden ayrilmazlar ta havuzda bana kavusurlar. Benden sonra onlara nasil davranacaksiniz ?! »

   Bu hadise baktigimizda ilk bakista asagida birkacini siralayacagimiz gercekler acikca gözler önüne serilmektedir :

 

1.KUR’AN VE EHL-İ BEYT’İN İSMETİ :
 

a.Ehl-i Beyt Masumdur :
 

Peytamberin itreti ( Ehl-i Beyt’i ) batilin ulasamayacagi masum olan Allah’in Kelami Kur’an’dan asla ayrilmaz. Bu iki degerli emanet birbirinden ayri düsünülemez.

O halde Kur’an’da oldugu gibi Ehl-i Beyt’te de “batilin onlara ulasabilmesini ve onlarin hata, gaflet, günah, Allah’in kelamindan sapma gibi seylere düsmesini düsünmek hadisin gerceginden sapmis olur: “Bu ikisi birbirinden asla ayrilmazlar ta havuzun basinda bana kavusurlar” buyurmakta Allah Rasulü. Ayni zamanda tarihi sürecte tüm asil sahipleri, Ehl-i Beyt’in hicbir zaman, hicbir konuda, Kur’an’a aykiri bir halde olmadiklarina sahit olmuslardir.

   Bu Kur’an ile bütünlesmis olan Ehl-i Beyt’in ismet gercegidir.
 

      b.EHL-I BEYT’IN KUR’AN’DAN AYRILMAZLIGI:
 

Ehl-i Beyt’in Kur’an’dan ayrilmazligi onun masumiyetini gösterdigi gibi Ehl-i Beyt’te sapmanin, sarsilmanin, hatanin olabilecegini ileri sürmek Kur’an’in masumiyeti ve masumiyet verici fonksiyonunun yoklugunu iddia etmek olur. Veya Kur’an’i kagit üzerinde masum; canli iken ise hata ve sapma halinde (masum olmadan) düsünmek celiski olur. Yasayan canli varlik olan Ehl-i Beyt’in Kur’an’dan ayrilmazligi ve Allah Resulü (saa)’nün sapmalara karsi insanlar icin onlari Kur’an ile birlikte ayrilmaz bir parca olarak sunmasi; onlarin da Kur’an gibi masumiyete sahip oldugunu ifade eder.
 

   c.EHL-I BEYT’IN KUR’AN’DAN AYRILIGINI DÜSÜNMEK:
 

    Bu sahih hadisin isiginda eger Ehl-i Beyt’in masumiyetten uzaklastigini (Kur’an’dan ayriligini) hatalara düstügünü, saptigini yani kitap ile ihtilafa düstügünü iddia etmek; Allah Rasulü’nü (saa) yalancilikla suclamak olur. Bu ise mümkün olmayacak bir seydir. Icma ve ittifakla Peygamber teblig makaminda masumiyete sahiptir. Sekaleyn hadisinin sihhati ortada olup Peygamber bu hadisi defalarca cesitli münasebetlerle teblig etmistir.
 

 

2. Ehl-i Beyt’in Dini Bilgi ve İlmi Makamdaki Üstünlügü
 

   Kainatin ve varligin tüm sirri ve ilmine, ilahi bilgilere Kur’an ile birlikte Ehl-i Beyt’in sahip olusu bu hadisin iceriginde kendini göstermektedir. Bunu diger bircok hadislerde de görmekteyiz. Bu gercegi bircok Ehl-i Sünnet alimleri itiraf etmistir. Ibn-i Hacer Sevaiku’l Muhrika adli eserinde sunlari yazmistir:”Peygamber Kur’an ve itretini Sekaleyn diye adlandirmistir. Cünkü her degerli, Yüce korunmus seye “sekal” denir. Bu ikisinin herbiri leduni ilmin, bütün hükümlerin, Ser’i ahkamin madenidir. Peygamber bu yüzden onlara uymayi onlara sarilmayi onlardan ögrenmeyi buyurmustur.”(185)
 

3.IMAMET MAKAMI VE EHL-I BEYT’E UYMANIN ZARURETI
 

   Peygamberden sonra, insanlara, insanliga ve islam ümmetine önderlik makaminin ancak Kur’an’a en yakin, hatta yakinliktan öte aynilik derecesindeki birliktelik, onun eksiksiz yasanir sifatina sahip ve ayni zamanda Peygamberin böylesine bir deger olarak belirttigi kimseler sahip olabilir.

   Bu durumda ise insanlarin onlara uymasi farz olur aksi takdirde sapikliga düsüs kacinilmazdir. Cünkü, hadis mefhumu da bu gercegi net olarak belirtmektedir. Hadisin belirttigi gercek imamet inancinda güclü bir delildir. Ehl-i Sünnet kaynaklarinda, sarih olarak belirtilen “zamanin imamini tanimadan ölen, cahiliyye ölümü üzere ölmüs olur” ifadesi, tüm sapmalarin kaynagina isaret eder.

   Imamet makamindaki imam; olasi sapmalarin önleyicisi, hidayet mesalesi ve sirat-i müstakimdir. Bu yüzden Allah Rasulü (saa) onlara sarilmanin, sapikligi önleyici oldugunu ifade ederek, Ehl-i Beyt’in imamet makaminin sahibi oldugunu belirtmistir.

   Taftazani, Mekasid serhinde söyle yazmistir:”Peygamber onalari Kur’an’la birlikte belirtmis, onlara sarilmayi sapikliktan kurtulmanin sebebi olarak bildirmistir. Kur’an’a sarilmanin manasi ilme ve hidayete kavusmaktan baska bir sey degildir. Itret hakkinda mana da bunun aynisidir…”(186)

 

4.KUR’AN VE EHL-I BEYT’E AYNI ANDA BIRBIRLERINDEN AYIRMADAN SARILMANIN GEREGI…
 

   Bu gercek, hadisin metninde acikca belirtilmistir. Peygamberin sapikliktan önleyici ayrilmaz iki degerli emanet olarak, bildirdigi iki degerin birine iman edip, sarilirken; digerini gözardi etmek, tabi bir kaide olarak ve aklen imkansizdir. Bu kaide zorlandiginda iman edilip sarilmis olunan sey, kendi varligi ve gerceginden farkli (belki de sadece ismi kullanilip ele alinan) hele dönüsür. Bu da o kimseyi, o gercegin hedefine götürmez. Yani, sapma yine kacinilmazdir.

   Kur’an’i Ehl-i Beyt’i Kur’an’siz düsünmek, hidayet yolundan sapmalara neden-dir… Sapmalardan korunmanin yolu; Kur’an ve Ehl-i Beyt’e ayni iman ve ayni zamanda her ikisine birlikte sIkI sIkIya sarilmaktir. Allah Rasulü (saa)’nün birbirinden ayrilmaz dedigi, iki degeri birbirinden ayirmak; Peygamberi hice saymak anlamina geldigi gibi ona, olmasi gereken imanin temlsizligini ve zaafini gösterir…

   Inanan müminler icin, Kur’an’dan ayrilmaz bir parca olarak görünen, Allah Rasulü (saa)’nün, Kur’an’la ayni degerde saydigi kimseleri terkederek baska önderler edinmek, Kur’an ve Peygamber’e sirt cevirmek degil midir?... Bunun dünyadaki cezasi da islam aleminin yeryüzündeki bugünkü halidir.

 

5.EHL-I BEYT KUR’AN ILE KIYAMETE KADAR BAKIDIR
 

   Bu iki degerli emanet, iki günlük bir emanet degildir. Bu iki emanet, Allah Rasulü (saa)’nün emanetidir. Ve O’nun buyrugula Allah Rasulü (saa)’ne kavusacaktir. Onlar yeryüzünde ilim, hidayet ve nur’dur. Insanlar, kiyamete kadar varoldukca, bu iki ayrilmaz kurtulus sebebi, yüce ve masum degere sarilarak, ilim ve hidayete kavusacaklardir.

   Ibn-i Hacer Safii söyle yarmistir;”Su, iyi bilinmelidir ki Sekaleyn hadisine sarilmanin gerekliligine dair bircok yol vardir ve Peygamber’in 20’yi askin sahabesinden naklolunmustur…”(187)

 

SEKALEYN HADISINI RIVAYET EDEN SAHABELER
 

1- Emirü’l Müminin Ali bin Ebu Talib (as)

2- Fatimatü’z –Zehra (sa)

3- Hasan b. Ali Ebu Talib (as)

4- Rasullulah’in hanimi Ümmü Seleme

5- Emirü’l Müminin Ali (as)’in kizkardesi Ümmü Hani

6- Selman-i Farisi

7- Ebuzerr’i Gaffari

8- Cabir bin Abdullah Ensari

9- Ibn-i Abbas

10- Ebu Said el-Hudri

11- Ebu Heysem b. Tihan

12- Ebu Kafi

13- Huzeyfe b. Yemen

14- Huzeyfe b. Esad Gaffari

15- Huzeyfe b. Sabit

16- Zeyd b. Erkam

17- Zeyf b. Sabit.

18- Ebu Hureyre

19- Abdullah b. Hintab

20- Cubeyr b. Mut’em

21- Berra b. Azib

22- Talha b. Abdullah

23- Abdurrahman b. Avf

24- Said b. Ebu Vakkas

25- Amr b. As

26- Sehl b. Saad Ensari

27- Ebu Eyyüb Ensari

28- Adiy b. Hatem

29- Ebu Surayh Hezai

30- Ukbe b. Amir

31- Ebu Kuddüme Ensari

32- Ebu Leyli Ensari

33- Zumeyratü’l Eslemi

34- Amir b. Leyli b. Zemure

35- Enes b. Malik

 

SEKALEYN HADISINI ZIKREDEN EHL-I SÜNNET KAYNAKLARINDAN BAZILARI
 

1.                 Sahih’i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali b. Ebu Talib, c.7, s.122

2.                 Sahih-i Tirmizi, c5, s.328

3.                 Imam Nesai, el-Hasais, s.21

4.                 Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.3, s.17

5.                 Müstedrek-i Hakim, c.3, s.169

6.                 Ibn-I Sa’d Tabakatu’l Kübra, c.2, s.194

7.                 Ibn-I Esir, Cami’l Usul, c.1, s.187

8.                 Suyuti, Cami’us Sagir c.1, s.353

9.                 Nezm’u Dureri’s-Simtayn, Zerandi Hanefi s.231

10.            Mesabihu’s –Sünnet, Begavi s.206

11.            Fethü’l- Kebir, Nebhani, c.1, s.451

12.            Yenebiu’l-Mevedde, Kunduzi Hanefi, s.33, 40, 45, 226, 355, 445

13.            Ibn-i Esir, Camiu’l-Usul, c.1, s.187

14.            Tefsir, Ibn-i Kesir, c.4, s.113

15.            Tarih-I ibn-I Asakir, c.5, s.436

16.            Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, c.9, s.163

17.            Kenzu’l-Ummal, c.1, s.124

18.            Sevaiku’l Muhrika, s.147,226

19.            Et-Tacu’l-Camu’li’l-Usul, c.3, s.308

20.            Feraidu’s-Simatayn, Hamvin-i Safii, c.2, Bab :33, s.143

21.            el-Menakib, Harezmi Hanefi, s.223

22.            Isafu’r-Ragibin, Sabban Safiin, Nur’ul Ebsar’in Hamisinde, s.100

23.            Serhu’n-Nehcu’l-Belaga, Ibn-i Ebi’l-Hadid, c.2, s.130

24.            Ensabu’l-Esraf, Belazuri, c.2, s.110

25.            Tacu’l-Arus, c.7, s.245

26.            Seyh Muhammed Ebu Reyye, Ezva’un ela Sünnetü’l-Muhammediye, s.404 ve…

 

“KUR’AN VE SÜNNET’IM“ HADISI ÜZERINE
 

   Yukardaki aciklamalardan sonra; belirtilen ravi ve kaynaklari ve tarihsel süreci de göz önünde bulundurdugunuzda bu hadisin sahih olmadigi ortaya cikmaktadir.

   Peygamber’in sagliginda onun sünneti ve hadisleri kayitli bir hale dönüstürülmemistir. Peygamberden sonra korunmus bir emanet olarak birakilacagi durum saglanmamistir. Henüz Peygamber sagliginda iken, O’na yalanlar isnad edilmis, itaatsizliklerde bulunulmus, hatta vasiyet yazdirmak icin kagit-kalem istemis, bu bile gerceklestirilememistir…! Peygamber’den hemen sonra, ashabin bile bircogu arasinda sünnet üzere ihtilafli söz ve ameller bas göstermistir. Bir kismi sünneti bilmiyor bir kismi ise bile bile aykiri davraniyordu. Peygamberden sonra hadis yazimi uzun bir süre yasaklanmisti. Sonralari bircok yalan, sahte, hatali hadisler türetildi. Büyük bir fitne dönemi yasandi. Sahabeler arasi savaslar, zulüm ve katliamlar, saltanat ve saltanat yardakcilarinin hadis uydurarak sefa sürdükleri sürec icerisinde Abbasi saltanati döneminde hadis yazimi basladi. Sonra farkli farkli mezhepler dogdu. Her mezhep diger mezhebin basvurdugu bir hadisi inkar ediyordur.

   “Kur’an ve Ehl-i Beyt’im“ hadisi karsisinda, Ebu Hureyre’nin Allah’in Kitabi ve Sünnetim“ rivayeti delil göstermek istenilmistir. Bu hadis ise, Ehl-i Sünnet’in sahih sayilan hadis kitaplarinda mevcut degildir. Sadece, Hakim’in Müstedrek kitabinda zikredilmistir. (Ayni kitapta“Itretim-Ehl-i Beytim“ olarak gecen hadis de mevcuttur.) Buhari Nesai ve Zehebi bu hadisi zayif bilmistir. Bu hadisin ravileri arasinda“Salih b. Musa Talha“bulunmaktadir. Zehebi; O’nu zayif bilmistir. Nesai: O’nun hadisleri birakilmis, terkedilmis demistir. Buhari:“Hadis söylemesi münkerdir“ demistir.

   Ayni zamanda Ehl-i Sünnet’in Müslim ve Tirmizi gibi hadis kaynaklarinda; Ehl-i Beyt’im olarak zikrolunmus hadis’e, bu zayif hadisi öncelikte düsünmek akla uygun olmamasi gerek ve bu Ehl-i Sünnet ulemasinin icmasina da hilaftir.

   Eger burada, “Sünnet“ ’den anlasilmasi gereken bir sey varsa, o da “Ehl-i Beyt“ tir. Sünnete ulasmakta en saglikli, en saglam kapi Ehl-i Beyt  kapisidir… Bu is icin o kapi calinmalidir. Bunu destekleyen, Ehl-i Sünnet’in sayisiz hadisine basvurulabilinir.

 

SONUÇ
 

   “Kur’an ve Ehl-i Beyt“ hadisi, Allah Rasulü (saa)’nün en büyük ve en önemli vasiyetidir. Bu vasiyet, iki büyük degerli emanet ve hidayet önderi olan bir bütünü birbirinden ayiran, onlarin ikisinden birini göz ardi eden herkesin mazeretini ortadan kaldirmaktadir. Insanlarin sapikliga düsmemesi icin Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sarilmasi, Peygamber’in vasiyetidir ve tüm inananlar üzerinde farziyet arz etmektedir. Kur’an ve Ehl-i Beyt, HAK’ka ulasmak icin herkes icin parlak bir hüccet ve ilahi bir nur olarak yollari aydinlatmakta.

                                               Kalbimi acsalar da baksalar icine

                                               Kudretten yazili iki satir görülür

                                               Tevhid ve adl yazili bir kanadinda

                                               Digerinde Ehl-i Beyt’in sevgisi

                                                                                  Sahib ibn-i Ibad

 

   TEVELLA TEBERRA RECETESI
 

   Hak ile Kucaklasmanin Gerekleri
 

   Varlik aleminin bir bireyi olan insan, kendi varligini kesfettigi andan itibaren, bir var edicinin varligini da anlayacaktir. Ama insan, varlik aleminin var olan sartlarindan saf kendi varligi ve berrak fitratiyla bas basa degildir. Kafa karistirici sapmalarin, rengarenk vesveselerin, doga ve toplumdan kaynaklanan farkli etkilesimlerin; bireyin saf varligi ve berrak fitratinin önünde, gerekli seylerin algilanmasi olayini cetin, sarp bir yokusa tirmanmaya, firtinali bir denizde yol almaya benzetmesi kacinilmazdir. Ama bütün bunlar veya bu ugurda baska engeller, zorluklar asilmaz degildir. Insan ile bu gercegin, hakkin kucaklasmasinin gerekleri vardir. Insan bu gereklerle, bu ilahi kucaklasmayi kolayca gerceklestirir.

   Insan, kendi varligini kesfettigi andan itibaren inanmak, inancini kendinde, kendini inancinda sekillendirmek zorundadir. Yeryüzünde inancsiz bir akil sahibi göremezsiniz ama inanclarda farkliliklar görebilirsiniz. Bunun da nedeni, insanin kendisini hakka götürecek gerceklere tutunmasi veya tutunamamasi; insanin, üzerine cullanan menfi etkiler karsisinda direnme yerine teslimiyet secmesidir. Oysa insan, kendi varligini kesfetmesiyle menfi etkilere semsiye acarak kendi nefsini tanimaya basladiginda bu kapi ona kendiliginden acilacaktir.

   Bütün varliklarin var edicisi, sahibi, hak olan yüce Allah’a inanan, teslim olan, itaat eden özgür kullarin; Allah’in onlara sundugu recete ile yasam deryasinda seyretmeleri gerekir. Allah’in bu receteye verdigi isim dindir. Bu recete, özgür insanlar icin tehlikeli hastalik olan “sapiklik”in önlemi, tedavisi, dermanidir. Evet bu recete saglikli insan recetesi, saglikli insanin her türlü saglik bozucu sapmalara düsmesini önleyici bir recete, bu recete tevella ve teberra recetesidir.

   Bu receteden faydalanabilme, faydali olmasi sarti: Varlik aleminin de icindekilerin yaraticisi, sahibi, onlari en iyi taniyan; bütün iyi, güzel sifatlarin Sahibi ve bütün kötü, cirkin sifatlarin onsan uzak oldugu Yüce Allah’a geregi gibi iman, teslimiyet, muhabbettir.

   Bu recetenin icerigi: Bu recetenin basligi ‘din’ konusu; Tevella ve teberra’dir. Yani recetede yer alan her sey bu basliga, bu konuya baglidir. Bu baslik, bu konu da Yüce Allah’a baglidir. Bu recetede yer alan icerik; düsünsel, inancsal ve eylemsel olamk üzere menfi, müspet iki hat ile tevella ve teberra’ya baglanir. Bunu örneklerle söyle aciklayabiliriz: Zulmetmek, bu düsünsel olarak kötü bir seydir; o halde düsüncelerimiz bunu kötü bir sey olarak kavramali, bu kavrayisimiz inancimizda yer almali ve amellerimizde hayat bulmali, tersi olan zulmetmeyi, kabullenmekten ise kacinmaliyiz. Insan, varliginda yokluguna kadar bütün  yasamini, hareketliligini menfi ve müspet olan bu iki hat üzerinde gecirir. Yasaminin bütün resmi bu iki hat üzere sekil alir, renklenir. Herhangi bir seyin sevilip-sevilmemesi, kabulü veya reddi, inanilip-inanilmamasi, yapilip-yapilmamasi, uyulup-uyulmamasi, gidilip-gidilmemedi, itaat olunup-olunmamasi… hep tevella ve teberra icerliklidir. Bu icerik de Allah’a baglidir. Yani tevella Allah icin, teberra Allah icindir. Bir seyi yapiyorsak Allah icin yapacagiz, Allah razi olur diye yapacagiz, Allah istiyor diye yapacagiz; yapmiyorsak da… Bir seyi sevmiyorsak Allah icin sevmeyecegiz, Allah razi olur diye sevmeyecegiz, Allah sevmememizi istiyor diye sevmeyecegiz; seviyorsak da… Birine, birilerine uyuyor, izliyor itaat ediyorsak bunu da Allah icin, Allah razi olur, Allah istiyor diye. Bu; yaratilistaki insan gayesinin, imanin ve askin remidir. Bu resimde ayni temel inanclara sahip farkli gruplarda, farkli sekillerde, farkli renklerde görünüm imkansizdir. Cünkü yapilmasi ve yapilmamasi gereken seyler uyulmasi ve uyulmamasi gereken kimseler yönünde yol cizilmis; bu yolda isaretleri dikilmistir. Geriye kalan yolcunun secimi, yolculugundaki kararliligidir. Akil sahibi yolcunun istegi “Bizi dogru yola ilet. Nimet verdigin kimselerin yoluna; gazaba ugramamislarin, sapikliga düsememislerin.” Degil midir?”

   Tevella-Teberra recetedindeki deva, hidayet; Kur’an ve Ehl-i Beyt’tir. Bunun ikisi birbirinden ayrilmaz ve ayri da düsünülemez. Bu düsünsel yönden de, eylemsel yönden de gün isigi gibi belirgindir. Kur’an’a bakan her akil sahibine Kur’an bunu haykirmakta. Peygamber ve onun pak evlatlarini kapsayan Ehl-i Beyt’in söz ve yasantilarina bakildiginda bütün akil sahibleri bunu sekiz görmekte. Kur’an’a yönelerek Ehl-i Beyt’i terk edenelerin, Ehl-i Beyt’e yönelerek Kur’an’da kusur edenlerin halini görebilen görmekte. Henüz Allah Rasulü’nün sagliginda Kur’an’a sarilarak! Allah Rasulü’nün emrine itaat etmeyenlerle, bugün Kur’an’a yöneldigini sananlarin Ehl-i Beyt’e itaat etmemeleri farkli sey degildir. Ayni sekilde Ehl-i Beyt askiyla yanip tutustuklarini haykirip da Kur’an’a kusur ederek bu askin en önemli geregini yerine getirmeyenler de farkli kimseler degildir. Ehl-i Beyt sevgisi farzdir; bu sevgi kuru gönüllerde ve dillerde bir anlam kazanmaz. Bu anlam onlarin ögretisine iman ve imanin ameli gercegi ile hayat bulur. Kur’an aski; Kur’an’a itaati gerektirir. Ehl-i Beyt aski Ehl-i Beyt’e itaati gerektirir. Bunlardan birine asigim demek; anlamadigin, tanimadigin seye asik olman demektir. Bu da asik olmak degil saskin olmaktir. Cünkü her biri bir digerine emrediyor.

 

SIMDI KUR’AN’A BIR BAKALIM:
 

Kur’an’i Kerim’de bulunan Taha ve A’raf Suredinde Hz. Musa (as)’nin kissasina baktigimizda kurtulus ve hidayet verilen israilogullari bu nimetin hemen ardindan Hz. Musa (as)’nin, Hz. Harun (as)’u da orada birakarak gitmesine ragmen  Rabbin onlari sinamasi karsisinda Samiri’ye uyarak kisa sürede dogru yoldan ciktilar. Hz. Musa dönerek kavmine söyle dedi:”Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadi mi? Sizden ayrilisim cok mu uzun sürdü? Yoksa Rabbinizin gazabinin vacip olmasini mi dilediniz de bana verdiginiz sözden caydiniz?” Hz.Harun (as) de Hz. Musa (as) yok iken onlara söyle demisti; “Sizler bununla sinanmadasiniz, ancak süphe yok ki Rabbiniz Rahmandir, bana uyun ve emrime itaat edin.” Burada bu nokta cok önemlidir: Israilogullari henüz yeni kurtulmus, Allah onlari nimetlendirmis. Onlar da Allah ile sözlesmis ve Allah Rasulü Hz. Musa (as)’ya söz vermislerdi. Gerekli bilgiye de sahiptiler. Bu duruma  ragmen sinanma sahnesi olan yeryüzünde sapikliga düseceklerinde ve düstükleri anda Hz. Harun (as) onlara “Bana uyun ve emrime itaat edin.” Demistir.

   Hz.Musa (as) kavminin bu halini gördükten sonra Hz. Harun (as)’a söyle dedi: “Bunlarin dogru yoldan saptiklarini görünce ne mani oldu da bana uymadin yoksa emrime isyan mi ettin?Hz. Harun’un cevabi ise söyle:” Gercekten de sözüme tam uymadin da israilogullari’nin arasina saldin diyeceginden korktum.”

   Bu kissadan sunu anliyoruz; israilogullari Allah ile sözlesme yapiyor yani onun emri ve nehylerine iman ediyor, itaat ediyor. Ayni zamanda Allah Rasulü’ne de söz veriyorlar. Yine buna ragmen Allah Rasulü kisa bir süre icin ayrilirken sapikliklara karsi kendisine uymasi, emirlerini yerine getirmesi icin Hz. Harun(as)’u görevlendiriyor. Emirleri yasaklari bilen yerine getirmeye de söz veren insanlar tevella üzere bunu yapmasi gerekirken aksini yapiyor. Uymalari, itaat etmeleri gereken kimselere de uymuyorlar. Simdi farkli bir yaklasimla konuya devam ediyoruz.

   Bu kissanin hemen ardinda su ayet yer almakta:

   “Iste böylece gecmislerin hallerinden bur kismini sana hikaye etmekteyiz ve süphe yok ki hatimizdan sana zikri verdik. Kim ondan yüz cevirirse, süphesiz kiyamet günü agir bir yük yüklenecek.”(188)

   (Gecmislerin hallerinden bilginin verilmesi; ayni halin gelecekte tekrarina isarettir.)

   “Bu da müberek zikirdir, bunu da indirdik; inkar mi edeceksiniz? Andolsun ki daha önce ibrahim’e onu dogru yola sevkedecek delilleri vermistik ve onun buna ehli oldugunu da biliyorduk.“(189)

   “Bilmiyorsaniz sorun ‚Ehl-i Zirir’lere.“(190)

   Kimdir Zikir Ehilleri?

   “Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse Allah’in nimetlendirdigi nebilerle sadiklarla, sehitlerle, salihlerle beraber olurlar…”(191)

   “Andolsun ki biz, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazdik: Süphesiz yeryüzünün varisleri Salih kullarimdir.”(192)

   “Ey inananlar! Allah’tan cekinin ve sadiklarla beraber olun.”(193)

   Kimdir Sadiklar ve Salihler?!

   “Emniyete yahut korkuya ait bur haber duysalar derhal yayarlar. Halbuki Peygamber’e ve iclerinde Emir Sahipleri’ne basvursalardi bu haberi arayip duyarak yayanlar, elbette gercegini ögrenirlerdi…“(194)

    “Ey Inananlar! Allah’tan cekinin ve Peygambere ve icinizden emir sahiplerin’ne itaat edin…“(195)

   Kimdir itaatleri Allah ve Rasule itaatle ayni olan; gercege kavusturucu emir sahipleri?!

   Kimdir gercegin ögrenilmesi icin basvurulmasi gerekenler?!

 

KIMDIR SORUSUNA CEVAP:
 

   “… Onlarin atalarindan, soylarindan, kardeslerinden bir kismina da üstünlük verdi, onlari sectik, dogru yola ilettik. Iste Allah’in dogru yolu budur. Kullarindan diledigini o yola sevk eder.“(196)

   “Süphesiz Allah Adem’i, Nuh’u, Ibrahim soyunu secti, alemlere üstün kildi. Birbirlerinden türemis bir soydur onlar.“(197)

Kimdir Allah’in üstünlük verdigi, sectigi, dogru yol dedigi kimseler? Kimdir bu soyun süregi? Bu sürek kesildi mi?

   Birbirlerinden türeyen bu ilahi soy; acaba son Peygamber, alemlere rahmet ve alemlerin en üstünü olan Hazreti Muhammed (saa)’e geldiginde“ebder“ mi olurdu?

   Oysa Hiristiyanlarla lanetlesmek icin secerek beraberinde götürdügü“Kevser“ müjdesi yakinlari degil mi idi?! Ki Hiristiyan alimi onlari taniyarak söyle demisti:“Allah’a and olsun öyle simalar görüyorum eger Allah’tan dileseler, daglari yerinden oynatir…“Islam alimleri o kimseleri nasil taniyor?!

   “… De ki: sizden yakinlarima sevgiden baska bir ücret istemiyorum…“(198)

   Bütün peygamberler“Allah’tan cekinin bana itaat edin v eben sizden bir ücret istemiyorum…“(199) derlerken acaba alemlere rahmet son peygamber yakinlarina ayricalik mi istiyor yoksa hisleriyle mi hareket ediyor? Bunun cevabini yine Allah-u Teala Kur’an-i Kerim’de söyle buyurmakta:

   “De ki: Sizden bir ücret istemiyorum, o sizedir…“(200)

   Neden alemleri rahmet, son peygamber Allah’in emriyle istisna olarak bir ücret istemekte ve giger bir ayette “O (ücret) sizedir.“ Buyurulmakta. O’nun Allah’in emiyle bir sey istemesi; bizler icin itaat farz kilar. Ve yine O’nun Allah’in emriyle bize sundugu seyi almamiz, ona sarilmamiz farz olur.

   Cünkü onlar secilmisler, alamlere üstün kilinmislar, Allah’in dogru yolu, hidayet kulavuzudurlar.

   “Süphesiz bu, pek güzel ve serefli Kur’an’dir. Saklanmis bir kitapta. Ona temiz olanlardan baskalari dokunamaz. Alemlerin Rabbi tarafindan indirilmistir.“(201)

   Oysa degil temiz olanlardan baskasinin dokunmamasi o serefli Kur’an sahifeleri mizrak uclarina takilmis, tarihten bu güne binlerce pis insanlarin ellerinde zavalli insanlarin sapmalari dogrultusunda kullanilmistir…

   Bütün bunlarin karsisinda Yüce Allah o temiz insanlari, “Ehl-i Beyt ancak ve ancak Allah sizden pisligi, kusuru uzat tutmak sizi tertemiz yapmayi irad eder.”(202) emriyle belirtilmistir.

**********

   Yüce Allah’in “De ki: Allah’i seviyorsaniz bana uyun, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarinizi bagislasin…“(203) ve “Biz her peygamberi ancak, Allah’in izniyle itaat olunmasi icin gönderdik. Onlar kendilerine yazik ettiklerinde, sana gelip Allah’tan magfiret dileseler ve peygamber de onlara magfiret dileseydi, Allah’in tevbeleri kabul edici, Rahim oldugunu görürlerdi.“(204) buyurdugu alemlere rahmet, son peygamberinin; dua ve beddua icin yaninda bulundurdugu, seckinleri, üstünleri, uyulmalari, sevilmeleri, itaat olunmalari, sirat-i Müstakim’in kendisi olan Ehl-i Beyt-i hakkinda, inkara, sekke yer kalmayacak yüzlerce buyruguna (205) da baktigimizda; Allah’in razi oldugu, insanliga sundugu dini, ögrenme ve yasamada“KUR’AN VE EHL-I BEYT“ disinda baska kilavuzlarin pesinden gidilmesi sonucunda; sapmalarin, sapkinliklarin kacinilmaz olmasi dogaldir.

   “O gün onlara nida eder de gönderilen Peygamberlere ne cevap verdiniz der. O gün onlarca bütün bahaneler kör olur ve hicbir sey söyleyemezler. Fakat tövbe eden ve inanan ve iyi islerde bulunanlar umulur kikurtulanlardan olur, muradina erer. Ve Rabbin diledigini yaratir ve secer; secmek onlara ait bir hak degildir…“(206)

   Bütün bu anlatimlardan sonra, Allah’in ve Resulünün ve ulul emirlerimizin emirleri dogrultusunda sevdigimiz de, sevmedigimiz de ifrat ve tefrite düsmeden Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sImsIkI sarilarak tevella ve teberra recetesine sadik kalarak yasamamiz gereken yolun VASAT ÜMMETIN yolu oldugu gercegi akil sahiplerinin önlerinde apaydin bir sekilde acilmistir. Iste bu GERCEK ALEVILIK’TIR; Tüm yol ayrimlarinda her seye sirt dönerek Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sarilarak ilerlemektir.

 

ASIL KAYNAGINDAN GERCEK ALEVILIK

 

   Su ana kadar kisaca, Yaratanin yarattiklari icin onlara uygun; onlarin dünya ve ahiretlerinde huzura, saadete, özgürlük ve adalete kavusmalarina neden olacak inanc ve yasam yolunun ne oldugunu, bu yolu nasil ne ile bulabileceklerini beyan etmeye calistik. Beyanimizin ana hatti, sahit oldugunuz gibi Kur’an ve Ehl-i Beyt’tir.

   Kur’an; Yaraticinin tüm insanlara hitabi. Ehl-i Beyt ise; bu hitaba eksiksiz itaat eden, onun yasayan, canli numuneleri; insanlar icin örnek olandir. Bu iki ilahi deger  birbirlerinden ayrilmaz, ayirt edilemez bir bütündür. Insana düsen peygamberin vasiyeti üzere nefdinden arinarak, cehaletten uzaklasarak, ifrat ve tefrit batakligindan kacinarak bu iki degere gereken önemi vermesi, onlara sImsIkI sarilmasi; Yaradanin insanlar icin secip begendigi, kabul edecegi bu yola girmesi, akibetini bu yolda sereflendirmesidir. Bu yol vasat ümmetin yoludur; Müminlerin, takvalilarin önderi Mevla imam Ali (as) tarih icinde uzanan tüm ifrat ve tefrit, nefsani arzu ve cehaletin neden oldugu tüm saplarar, yol ayrimalari karsisinda bu yolun kilavuzu, rehberi, önderidir. Ali (as)’siz bu yolu bulmak, bu yola girmek, bu yolda ilerlemek imkansizdir! Hatta elinde, boynunda, koynunda Kur’an olsa bile! Peygamber (saa) buyrugudur bu “Ali Kuran iledir Kuran Ali ile“ aksi ise tarihte malum Harici mantigindan baska bir sey olamaz. Bu yüzden iddiamiz bu yolun“ALEVILIK“ olusudur. Ama hayallerde Aliler yaratarak veya söz ile Ali (as)’a tabi olarak degil; gercek Ali (as)’a “Kur’an ve Hakkin ondan ayrilmadigi, onun da Kur’an ve Hakktan ayrilmadigi, müminlerin  muttakilerin önderi“ Mevla Imam Ali(as)’a gercekten, geregi gibi tabi olmak, izlemek anlaminda olan yasamsal Aleviliktir. Bu yolun örnek yolculari da: Salman, Ebu Zer, Malik, Miktad, Ammar… gibi Alevilerdir. Cünkü onlar Allah icin islami ögrenmek ve yasamak icin alemlere rahmet Allah Rasulü (saa) ve Mevla imam Ali (as)’den baska kimseye siginmamis, kimseye tutunmamislardir. Yakin tarih gercek Alevilerinden Pir Sultan Abdal bunu bir dörtlükle ne güzel ifade etmistir:

                                   Muhammed Ali’nin eli degil mi

                                   Hak deyüp tuttugum el bana yeter

                                   Bu yolun sahibi Ali degil mi

                                   Ali’nin kurdugu yol bana yeter.

Gercek Alevilik ve Aleviyi tarif ettikten sonra simdide, Kur’an ve Ehl-i Beyt’in Aleviler icin neler dedigine onalarin sifatlari, inanclari ve üstünlükleri hakkinda neler buyurduklarina kisaca bir bakalim ve gercek Aleviligi daha dogru, asil kaynagindan taniyalim.

 

KUR’AN’DA ALEVILER

 

1.      Gercek Aleviler, Allah’in ipine sımsıkı tutunan kimselerdir.

“Topluca Allah’in ipine sarilan ve ayriliga düsmeyin”(Al-I imran: 103)

 Bu ayette”Allah’in ipi”Ehl-i Beyt’tir (207)

Aleviler Ehl-i Beyt’i sever, onlari taraftaridir. Onlarin emirlerini dinler, onlarin yolunu izler ve onlardan ayrilmazlar.

2.      Gercek Aleviler imam Ali (as) ve onun sadik yarenleriyle beraberdirler; onlari izler, onlari kendilerine örnek alirlar.

Ey inananlar Allah’tan korkun ve dogrularla beraber olun.”(Tevbe:119)

Bu ayette”dogrularla beraber olun” emrinin tefsiri: imam Ali (as) ve ashabiyla beraber olun.(208)

3.      Gercek Aleviler, dini, toplumsal sorunlarini, ihtilaflarini, bilmediklerini zikir ehlillerinden sorar, ögrenir, cözer ve yasarlar.

“… Bilmiyorsaniz zikir ehline sorun…”(Nahl:43 ve Enbiya:7)

Bu ayet Allah Rasulü (saa) ve Onun pak Ehl-i Beyt’i hakkinda nazil olmustur.(209)

4.      Gercek Aleviler sirat-i mustakim üzeredir ve devamli Rabbinden dogru yol üzere olmayi, dogru yoldan uzaklasmamayi niyaz eder.

“… Bizleri dogru yola hidayet eyle: Nimet verdiklerinin yoluna…“(Fatiha:6)

Bu ayerin tefsirinde, “dogru yola“ Ehl-i Beyt’in yolu olarak

Tefsir edilmistir. (210)

5.      Gercek Alevi günahlarinda, hatalarinda tevbe eden, inanip              yararli islerde bulunan ve Allah’tan affinin kusattigi yola

Giren, yol ehli olan kimsedir.

“Süphesiz ben, tevbe eden, inanan ve yararli is yapan, sonra yola gelen kimseye karsi elbette cok bagislayiciyimdir.

(Taha:82)

Bu ayet“ yola gelen“ Ehl.i Beyt yoluna gelen ve Rasulullah (saa) Ehl-i Beyt’ini secip onlara inananlar demektir, sekilde tefsir edilmistir. (211)

6.      Gercek Alevi kamillestirilen dinine tamamlanan nimetin, Allah’in razi oldugu islamin kadrini bilen, ona tabi olan, sorgulanacagimiz nimet olan velayetin gölgesinden ayrilmayan müminlerdir.

“Bugün sizin icin dininizi kamil kildim ve nimetimi tamamladim ve din olarak islam’a razi oldum.“(Maide:3)

Bu ayet imam Ali (as)’in velayeti hakkindadir. (212)

Alevi, Mevla Ali (as)’in velayetine sarilan, ondan ayrilmayandir.

“Sonra o gün nimetten sorulacaksiniz.”(Tekasür:8)

Sorulacaks nimet, Ehl-i Beyt’in velayetidir.(213)

“Durdurun onlari; onlar sorguya cekileceklerdir.”(Saffat:24)

Bu sorgu imam Ali (as)’in velayetinden dolayidir.(214)

Alevi hesap günü bu nimete karsi sorgusuna hazirlanan kimsedir.

7.      Gercek Aleviler, yaratilmislarin en hayirlilaridir.

“Inananlar ve iyi islerde bulunanlarsa, süphesiz onlardir yaratilmislarin en hayirlilari.”(Byyine:7)

Bu ayetin tefsirinde yaratilmislarin en hayirlisi; Mevla Ali (as) ve onun taraftarlaridir beyaninda bulunmus ve Allah Rasulü (saa)’nün buyurdugu su hadis nakledilmistir:” Ya Ali sen ve senin taraftarlarin en hayirlilarisiniz.”(215)

Alevi Emire’l Müminin imam Ali (as)’yi taniyan, anlayan, izleyen hayatin her seyrinde ona taraftar olan, onun inanc, düsünce ve yasam tarzini kusanan yol ehli asiklaridir.

 

EHL-I BEYT’IN DILINDEN ALEVILER

A)    Alevinin Sifati

Besinci imamimiz Muhammed Bakir (as)

Cebir’ul Cufi’ye söyle buyurmustur:” Ey Cabir! Bizim taraftarligimiz davasini iddia edip biz Ehl-i Beyt’i sevdigini söylemek bir insan icin yeterli midir? Allah’a Andolsun bizin taraftarimiz, ancak Allah’tan cekinen, ona itaat eden kimselerdir. Onlar; alcak gönüllülükte, Allah’tan korkmakla, orucla, namazla, ana-babaya saygi ve yardim etmekle, komsularindan yoksul, borclu, yetim olanlari görüp gözetmekle, dogru konusmakla, Kur’an okumakla, ancak insanlarin hayrindan bahsedip kimsenin aleyhine bulunmamakla taninirlar. Onlar insanlar icinde en emin kimselerdir…”(216)

   Altinci imamimiz Cafer-i Sadik (as):

“Müminlerin emiri Ali (as’ye olan muhabbetim-bagliligim, benim icin onun soyundan olmamdan daha azizdir.”(217)

   On birinci imamimiz Hasan Askeri (as)’nin tefsirinde yazmaktadir: Adamin biri (ikinci imamimiz) imam Hasan (as)’a “Ben sizin taraftarlarinizdanim.”diye arz etti,

   Imam Hasan (as) ona buyurdular ki:” Ey Allah kulu! Eger bizim emir ve yasaklarimiza uyuyorsan dogru söyledin, ama eger bizim sözlerimizin aksine amel etsen bu iddianla günahlarini cogaltma. Bize taraftar olmak serefli bir makamdir; sense onun ehli degilsin!”(218)

  Sekizinci imamimiz Ali Riza (as): “Bizim taraftarlarimiz, bizim emirlerimize teslim olurlar, bizim sözlerimizi dinler ve kabul ederler; bizim düsmanlarimizla muhaliftirler. Herkim böyle degilse bizden degildir.”(219)

   Mevla Emirel Müminin imam Ali (as) buyurmustur: “Bizim taraftarlarimiz bizi izler, bizim sünnetimizle amel ederler.”(220)

   Bircok rivayetlerde Ehl-i Beyt imamlari Alevinin bulundugu sehirlerde en ahlakli, en imanli, en iyi kimseler oldugunu bildirmistir. Eger onlarin yasadigi sehirde onlardan ahlakli, iyi, daha imanli baska kimseler olsa onlar bizden degildir buyurmuslar ve “bize ziynet olun, bizler icin utanc vesilesi olmayin” diye tavsiyelerde bulunmuslardir. (Miskatu’l Envar, s.67, 180, hadis; Emali Saduk, s.327, Usul-Kafi, c.2, s.233, h.9)

 

B)    ALEVININ INANCI

      Zamanin gercek Alevilerinden Hazreti Abdulazim bin Abdullah Hasani dedi ki; “Mevla’miz Ali Naki (as)’in huzuruna ciktim. Beni gördügünde: “Ey Ebul Kasim! Hos geldin, sen gercekten bizim dostlarimizdansin.”

   Arz ettim: Ey Allah Rasulünün evladi! Size dinimi (inancimi) aktarmak istiyorum. Eger tasdik eder, kabulünü ise Yüce Allah’in huzuruna kavusana dek onun üzerinde sabit kalayim.

   Imam (as) buyurdu: Söyle ey Ebul Kasim.

   Arz ettim: Doyorum ki (inaniyorum) Yüce Allah birdir, esi-benzeri yoktur. O bos seylerden, kötü-cirkin sifatlardan, vehimlerden ve zanlarla tanimaktan; tesbihten münezzehtir. O cisim, suret (cehresi olan madde karsisinda olan), araz (kendisiyle hayatta olmayan, belirebilmesi icin cevhere muhtac), cevher (Asi-söz, araza kiyasla basli basina varlik) degildir. Cisimleri var etti; suretlere suret verdi; arazlari, cevherleri o yaratti. O’dur her seyin Rabbi, sahibi, yaraticisi, her seyin belirmesini-meydana gelmesini saglayan. O, öyle bir hekimdir ki; ondan kötü-cirkin hicbir sey meydana gelmez; vacibe (lütfüyle mutlak yapmasi gerekene-hikmetine) de aykiri davranmaz ve süphesiz Muhammed (saa) O’nun kulu ve Rasulüdür, Peygamberlerin sonuncusudur, kiyamete kadar ondan sonra peygamber gelmeyecektir. O’nun dini dinlerin sonuncusudur, kiyamete kadar baska bir din gelmeyecektir. Diyorum (inaniyorum) ki, Peygamber’den sonra imam, halife veliyemr Emire’l Müminin Ebu Talib oglu Ali (as)’dir. Ondan sonra Hasan (as), sonra Hüseyin (as), sonra Hüseyin oglu Ali (Zeynel Abidin) (as) ve sonra Ali oglu Muhammed Bakir (as), sonra Muhammed oglu Cafer (as), sonra Cafer oglu Musa (as), sonra Musa oglu Ali (Riza) (as), sonra Ali oglu Muhammed (Taki) (as) ve sonra sizsiniz.

   Imam (as) buyurdu: Benden sonra oglum Hasan (Askeri), ondan sonra onun yerine gelecek olan hakkinda halk neler yapacak?!

   Arz ettim: Meger o nasildir ki?

   Imam (as) buyurdular: O görülmeyecek, zuhur edip yeryüzünü adaletle dolduracagi zamana kadar onun ismini zikretmek dogru degildir.

   Arz ettim ki: iman ve ikrar ediyorum, onlarin dostlari, Allah’in dostlari; onlarin düsmanlari Allah’in düsmanidir. Onlara itaat Allah’ a itaat; onlara itaatsizlik Allah’a itaatsizliktir.

   Ben inaniyorum, mirac haktir, kabirde sorgu, cennet, cehennem, sirat, ameller icin mizan haktir. Süphesiz kiyamet gerceklesecek Allah ölüleri diriltecek.

   Ben inaniyorum, Velayetten sonra namaz, zekat, oruc, hac, cihad, iyiligi emretmek-kötülükten alikoymak, anne-baba haklari farzlardandir.

    Bunlar benim dinim, mezhebim, inancim, yakinimdir, size sundum.

   (Onuncu imamimiz) Muhammed Taki oglu Ali Naki buyurdular: Ey Ebu’l Kasim! Allah’a Andolsun bu, Allah’in kullari icin begendigi dindir. Bu inanc üzere sabit-saglam kal. Allah seni dünya ve ahirette kadem kilsin (bu inanclarindan ayirmasin)! (221)

    Imam Cafer-i Sadik (as) buyurmustur:

   “Dört seyi inkar eden bizim taraflarimiz degildir: Miraci, kabir de suali, cennet ve cehennem, yaratilisini, sefaati.”(222)

 

C)    ALEVININ ÜSTÜNLÜGÜ

Süleyman Deylemi naklediyor:

…Ebu Besir imam Cafer-i Sadik (as)’a arz etti: Canim size feda olsun! Bize bir lakap taktilar ki belimiz kirildi, kalplerimiz incindi. Yöneticiler ve valiler bu lakap yüzünden (ayni zamanda bununla beraber onlarin Fakihleri de hadis rivayet ediyorlar) bizlerin kanini helal sayiyorlar.

   Imam Cafer-i Sadik (as) buyurdular: Bu  lakaptan kastin”Rafizi” midir?

   Ebu Besir: Evet.

   Imam (as): Hayir, Allah’a Andolsun onlar sizleri bu isimle adlandirmamistir. Gercekte sizleri Allah bu isimle adlandirmistir. Ey Eba Muhammed” Meger sen, Beni israil’den yetmis kisinin Firavun ve kavminin sapikliginda, Musa’nin ordusu arasinda” Rafizi” olarak adlandirildiklarini bilmiyor musun? Onlar gercekten Firavun’a: Musa’ya Harun’a ve onlarin soyuna herkesten cok muhabbetleri vardi. Allah Musa’ya vahyetti: “Onlar icin bu ismi Tevrat’ta kaydetti; ben onlari bu isimle adlandirdim ve bu ismi onlara bagisladim.”

   Musa da bu ismi onlar icin kaydetti ve ondan sonra Allah bu ismi sizler icin sakladi, sizlere hediye eyledi.

   Ey Eba Muhammed! Bunlar hayrdir. Rafiziler, sizler hayir ile olup serre Rafizi oldunuz. Halk cesitli gruplara, firkalara ayrildilar, sizler ise peygamberiniz Muhammed (saa)’in Ehl-i Beyt’I ile beraber (gruplandiniz) oldunuz. Öyle bir yola yürüdünüz ki, onu Allah emretmisti. Sizler Allah’in sizler icin sectigi yolu sectiniz, Allah’in irade ettigini (Ehl-i Beyt) irade ettiniz. O halde müjdeler olsun size! Allah’a Andolsun, sizlersiniz hakkin rahmetine samil olanlar; iyi amelleriniz kabul olunacak, ayiplariniz örtülecek. Her kim kiyamet günü sizin sahip oldugunuz inanca sahip olmadan Allah’in huzuruna varsa, Allah ne onun iyi amellerini kabul edecek ne de kötü amellerinden gececek. Ey Eba Muhammed, seni sevindirdim mi?

   Ebu Besir: Canim size feda olsun biraz daha anlatir misiniz?

   Imam (as): Ey Eba Muhammed, Allah’in bir melegi bizim taraftarlarimizin omuzlarindan günahlari, güz rüzgarinin sonbaharinda agaclarin yapraklarini döktügü gibi döker ve bu, Yüce Allah’in “Melekler rablerini hamd ile tesbih ederler ve iman edenler icin magfiret dilerler.” Kelaminin manasidir. Allah’a Andolsun onlarin magfiret dilekeleri sadece sizler icindir, baskalari icin degil. Ey Eba Muhammed acaba seni sevindirdim mi?

   Ebu Besir: Size feda olayim biraz daha buyurun.

   Imam (as: Ey Eba Muhammed, Allah’a Andolsun yüce Allah su ayetinde peygamberlerin vasilerinden ve taraftarlarindan hicbir kimseyi istisna etmemistir ama Emir el Müminin Ali ve taraftarlarini istisna etmistir kitabinda ve sözü haktir buyurmustur. Gün (kiyamet günü) hicbir dost dostu icin bir sey yapamayacak ve onlara yardim edemeyecek; Sadece Allah’in nuruna salim kalple kavusan kimse istisna (Yüce Allah’in bu ayette istisna ettigi) yani Ali (as) ve onun taraftarlaridir. Ey Eba Muhammed ben seni sevindirdim mi?

   Ebu Besir: Size feda olayim, daha fazla buyurun.

   Imam (as): Ey Eba Muhammed sizleri Kur’an’da zikretmistir; “Ey nefislerine karsi asiri giden kullarim, Allah’in rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahlari bagislar. Cünkü O, cok bagislayan, cok merhametlidir.”(Zümer:53) Allah’a Andolsun, bu ayette sizden baskasi kastedilmemistir. Ey Eba Muhammed seni sevindirdim mi?

   Ebu Besir: Size feda olayim, biraz daha buyurun.

   Imam (as): Ey Eba Muhammed, Allah sizi Kur’an’da anmis ve buyurmustur: “(Ey iblis) gercekten benim (has) kullarima karsi senin hükmün, gücün yoktur.”(Hicr:42) Allah’a Andolsun burada irad edilen imamlar ve taraftarlarindan baska kimse degildir. Ey Eba Muhammed seni sevindirdim mi?

   Ebu Besir: Size feda olayim, biraz daha buyurun.

   Imam (as): Ey Eba Muhammed, Allah sizi Kur’an’da zikretti ve buyurdu:”… iste onlar, Allah’in nimet verdigi nebiler, siddikler, sehidler, salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadastir.”(Nisa:69) Bu ayetti nebilerden kasd Allahresulü (saa), siddikler ve sehidler biziz, Salihler ise sizlersiniz. O halde Allah’in sizi adlandirdigi gibi iyilikle anilin (layik olun). Ey Eba Muhammed seni sevindirdim mi?

   Ebu Besir: Size feda olayim, biraz daha buyurun.

   Imam (as): Ey Eba Muhammed, Allah sizi, sizin düsmanlarinizin atesteki haliyle onlarin dilinden zikretmistir: “Bize ne oldu ki (dünyada) kötülerden saydigimiz adamlari (burada) görmüyoruz-Hani onlarla alay ederdik. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydi mi? “(Sad:62-63) Allah’a Andolsun, bu ayette buyurulan sizlersiniz; sizler bu dünyada insanlar yaninda kötülerden sayildiniz, Allah’a Andolsun, sizler cennette nimet ve övgü icinde iken onlar ateste sizi arayacaklar! Ey Eba Muhammed seni sevindirdim mi?

   Ebu Bedir: Size canim feda, biraz daha buyurunuz.

   Imam (as): Ey Eba Muhammed, cennete rehberlik etmede ve cennettekileri hayir ile anmakla ilgili biz ve taraftarlarimizdan baska hic kimse hakkinda ayet nazil olmamistir; kötülükle anilan ve atese sürülenler ise bizim düsmanlarimiz ve muhaliflerimizden baskasi hakkinda nazil olmamistir. Ey Eba Muhammed seni sevindiremedim mi?

   Ebu Besir: Size  feda olayim, biraz daha buyurunuz.

   Imam (as): Ey Ebu Muhammed Ibrahim (as) dini üzere biz ve tarafrarlarimiz disinda kimse yoktur. Diger insanlar ondan uzaktir. Ey Eba Muhammed seni sevindirdim mi? (223)

   Bu pak-yüce sözlerden sonra: Dini, islam’i sirat-i mustakime farkli yaklasimlarla tarif etmek, ayri bir portre ortaya koymak anlamsizlik, gercek disi aldatmacadan baska bir sey olamaz. Dogru olan “dogrularin” bu sözleridir. Bu sözler “vasat ümmet’in” yolunu cizmektedir yani bu yol gercek Aleviliktir, bu yolda ictenlikle yol alan herkes Alevidir.

-------------O-------------

                                      Muhammed Ali’nin güzel yollari

                                               Simdi türlü türlü yol eylediler

                                               Azgin yaralara cerrah cogaldi

                                               Herkes bildigini bol eylediler

 

                                               Bir gün sonu gelir tacidarligin

                                               Eksik noktasi var gelen saligin

                                               Kendisin bilmedi coban caligin

                                               Simdi hakka yarar kul eylediler

 

                                               Kesilmedik kara cali taradi

                                               Seytana uyanlar almaz muradi

                                               Yologlu gelmedi fitne türedi

                                               Gercek akilliyi del eylediler

 

                                               Koncagüller gibi acilan derdim

                                               Yetmis iki dilden secilem derdim

                                               Surda üc bes sene gecinem derdim

                                               Ahiri dünyayi cöl eylediler

 

                                               Pir Sultan Abdal’im bu bir nur idi

                                               Akillari ermez gizli sir idi

                                               Bizim bildigimiz Ali bir idi

                                               Simdi her yerde bir Al’eylediler

 

                                                                                              Pir Sultan Abdal

 

 

 

 

 

 

Dipnotlar:

 

1)       Sunen-i ibni Mace, Kitab ul Fiten-Sunen-i Tirmizi, Kitab ul imam, Müsned-i Ahmet,c.3

2)       Nisa: 59

3)       Maide: 35

4)       Nisa: 59

5)       Hac: 78

6)       Rum: 30

7)       Al-i imran: 85

8)       Fetih: 28

9)       Bakara: 3-4-5

10)   Bakara: 171

11)   A’raf  :202

12)   A’raf: 185

13)   Bakara: 8-9-10

14)   Al-i imran: 86’dan 89’a

15)   Al-i imran: 110

16)   Maide: 54

17)   Bakara: 143

18)   Nisa: 115

19)   Bakara: 61

20)   Maide: 3

21)   Al-i Imran: 31

22)   Necm: 2/3

23)   Nur: 51

24)   Ahzab: 36

25)   Tevbe: 101

26)   Tevbe: 102

27)   Hucurat: 1’den 4’e

28)   Hayat üs Sahabe: c.3, s.399, Okusan Yay. Buhari’den naklen

29)   Sahih Buhari: c.6, Kitab ut tefdir

30)   Hayat üs Sahabe: c.3, s.138 Buhari’den naklen

31)   Hayat üs Sahabe: c.3, s.140-141

32)   Cuma: 11

33)   Sahih-i Buhari: c.6, Kitab ut Tefsir, Kitab ul iman

34)   Sahih-i Buhari c.4, Babu “ma cae fi muteevvilin”

35)   Gayet ul Meram: s.539, -Sahih-i Buhari: c.5

36)   Altiparmak islam Tarihi, Hisar yay. S.669…

37)   Tabakat-I ibni Sa’d, Sire-I ibni Hisam, Buhari: c.4

38)   Sahih-i Buhari: c.6, Kitab ul Libas

39)   Ahzab: 30’dan 33’e

40)   Tahrim: 3,4,5

41)   Sahih-I Buhari: c.7, Kitab ul Libas

42)   Sahih-I Buhari: c.3, Kitab ul Hibe, Hayat us Sahabe: c.3, s.334-335

43)   Sahih-I Buhari: c.5, Kitab ul Meakib-il Ensar

44)   Tevbe; 118

45)   Al-i imran: 144

46)   Sahih-i Buhari: c.4, Kitab ul Fiten ve Kitab ul ilm

47)   Sahih-i Buhari: c.5, “Kitab ul Megazi, Marazun Nebi ve vefatuhu” babinda

48)   Sahih-i Buhari: c.7, Kitab ul Mariz

49)   Sahih-i  Müslim: c.4, Kitab ul Vasiyet

50)   Sahih-I Müslim: c.3, hadis:22

51)   Nisa: 59

52)   Sahih-I Müslim: c.7, Kitab ul Fezail-I Ali ibni Ebu Talib, Müstedrek-I Hakim: c.3, sahih-I Tirmizi: c.2

53)   Hayat us Sahabe: c.2, s.101-103

54)   Hayat us Sahabe: c.2, s.602-603

55)   Hayat us Sahabe: c.2, s.603

56)   Tarih-I  Taberi: c.3, s.184; Ibni Esir Tarihi: c.2, ; Tabakat-I Ibni Sa’d: c.4

57)   Sahih-i Buhari: c.5; Kitab ul  Megazi, Gazvet u Zeyd b. Haris babinda; Tabakat-i ibni Sa’d, c.1

58)   Tarihi Taberi s.2, Tarihi ibni Kesir c.2

59)   Kenz ul Ummal (Muttakiy): c.4, Müned: c.6, Ibni Sa’d Tabakat: c.2

60)   Tarihi Taberi: c.3,  Tarihi Yakubi: c.2, Ibni Kesir El Bidaye Ve Nihaye: c.5, Tarih-i Ebu’l Fida.

61)   Ali Imran: 144

62)   Kenzul Ummal:c.4, Tarihi Ebu’l Fida, Ibni Sa’d: c.2, Bakilani Temhid. Ensab’ul Esref: c.1

63)   Ibni Sa’d Tabakat: c.2, Kenzul Ummal : c.4 , Tarihi Taberi: c.2

64)   Sahih-i Buhari: c,8, S.540, Kitab ul Muharibeyn min Ehl’el Küfr

65)   Hayat us Sahabe (Divan yayinlari Türkce Tercüme) c.2, s.77

66)   Tabakat ibn-i Sa’d: c.2

67)   Ibn-i Hisam: c.4, Ibn-i Kesir:c.5, Müsned-i Ahmed: c.6

68)   Hayat us Sahabe: c.3, s.399 Okusan yay. Buhari’den naklen.

69)   Hayat us Sahabe…

70)   Sahih-I Buhari; c.7, Kitab ul Merizi, sahih-I Buhari, c.5, Kitab ul Megazi, “Merizin Nebi ve vefatuhu” babinda, Sahih-I Müslim c.4, kitab ul Vasiye, sahih-I Müslim; c.3, hadis:22

71)   Sahih-I Buhari; c.5, Kitab ul  Muharebeyn min ehl-il kufr.

72)   Sahih-I Buhari: c.9, Kitabut Tevhid, “Mayecuzu min tefsirit Tevrat”babinda.

73)   Bu konuda orijinali Arapca olan ve henüz Türkceye cevrilmemis Seyyid Serefuddin El-Musevi’nin “Ennassu ve’l ictihad” adli eseri ciddi ve önemli kayitlari icermektedir. *Burada evlendi kelimesi ceviriyi yapanin veya yazarin nazikliginden dolayi gercekte burada bu kelimenin karsiligi” zina yapti”dir.

74)   Hayat us Sahabe , 34.Fasil s.629, Ibni Sa’d ve Kenz ul Ummal’den naklen Okusan yayinlari

75)   Suyuti, Tarih-I Hulefa, s.66, Ibni Sa’d, Tabakat c.2, Tirmizi, Sünen:c.2

76)   Tarih-I Taberi: c.4, s.227

77)   Tarih-i Taberi: c.4, s.228

78)   Hulefa-i Resul: Halid Muhammed Halid, s.272

79)   Sahih-I Buhari: c.9, Kitab ul Ahkam

80)   Tarih-I Mes’udi; c.2, s.351, Misir basimi, ve ibni Ebi l Hadid’in Nehc ul Belaga serhi

81)   Mervan ‘in haksiz kazanclari icin Mevdudi’nin “Hilafet ve Saltanat” adli eserine bakiniz.

82)   Ensab ul Esraf, (Belazuri): c.4, s.26, Irak basimi, Tarih-I Ya’kubi, c.2, s.170 Beyrut basimi

83)   Ibn-I Ebi l Hadid Nehc ul Belaga serhi, c.1, Tarih-i Ya’kubi: c.2, s.171

84)   Tevbe: 34

85)   Sahih-i Buhari: c.2, Kitab uz Zekat

86)   Ibni Esir Nihaye, c.5, Tarih-i Taberi: c.4, s.277 Kahire baskisi

87)   Maide: 3

88)   Al-i imran: 85

89)   Yunus: 108

90)   Nur: 54

91)   Kasas: 57

92)   Kasas: 60

93)   Nur: 55

94)   Kasas: 50

95)   Fatiha: 5,6,7

96)   Nisa: 115

97)   Nisa: 59

98)   Isra: 71

99)   Ahmet b. Hanbel, Müsned, Kenz ul Ummal: c.1, h.463-464

100)                  Sahih-i Buhari: c.5, s.2

101)                  El-isabe, ibn Hacer, c.1, s.10

102)                  El-isabe, ibn Hacer: c.1, s.9

103)                  Ibn-i Abdil Berr, Camia’l ilm, ibni Cezm: el- Ahkam

104)                  Sünen-i Nesai, c.2, s.271, Sünen-i Tirmizi, c.13, s.168; Müstedrek-i Hakim: c.3, s.483

105)                  Feth: 18 ve 10. ayet

106)                  Sahih-i Buhari, c.6, s.28 , Kitab’ul iman

107)                  Imam Malik, Muvatta (Türkce tercümesi), Beyan yay.s.340, hadis:32, Altug yay., c.1, s.584

108)                  Sahih-i Buhari; c.9, s.144, Kitab ul Fiten

109)                  Sahih-i Buhari, Kitab ul Fiten, c.9, s.144

110)                  Sahih-i Buhari, c.3, s.30, Gazvetu Hudey-biye babi, c.4, s.95, Sünen-i ibni Mace, Kitabu Menasik, Hutbet-u Yevmu’n-Nahr babi, 583.Hadis; Müsned-i Ahmed: c.1, s.453; c.3, s.28; c.5, s.48; Sahih-i Müslim, Kitab ul Ferail, Isbat-i Havz-i Nebiyyina’babi.

111)                  Sahih-i Buhari: c.9, s.315, Kitabul itimam bi’l –Kitab ve’s Sunne.

112)                  Ahzab: 36

113)                  Kasas: 68

114)                  Isra: 71

115)                  Enbiya: 73

116)                  Fatiha: 5,6,7

117)                  Sahih-i Müslim, c.6, Kitab’ul-Imare, Babu’n Nasu Tebaün li Kureys; Buhari, c.9, s.81, Bab-u’l-istihlaf; Tarihi Kebir, c.1, s.46, Sahih-i Tirmizi , c.9, s.66, Yenabiul-Mevedde, 3.bölüm, s.99; Feraidu’s –Simtayn, c.2, s.152.

118)                  Sahih-i Buhari Ali’nin Faziletleri Bölümü, Sahih-i Müslim, c.7, s.120

119)                  Tefsir-i Taberi, c.6, s.288, Fahri Razi, Tefsi.ru’l Kebir, c.12, s.28-30,  Zemahsehri,Tefsir-i Kessaf: c.11, s.555

120)                  Tefsir-i Taberi, 1.baski, c.13, s.108, 2.baski, c.16, s.357; Suyuti, Cem’ul.Cevami, c.2, s.55,  Mustedreku’l-Hakim:c.3, s.129 (Ali’nin Fazilet-leri Babi.); Kenzu’l ummal, 3.1, s.251…

121)                  Ahmed bin Hanbel, el-Fezail ibn-ul Megazili,Menakibu Emir’il Müminin;s.28, Tarih-i Dimesk: c.1, s.120

122)                  Menakibu Emir’il Müminin (ibn-i Hanbel, s161; Müsned-i Ahmed ibni Hanbel, c.2, s.161 (883. hadis); Tefsiri Taberi: c.19, s.74; Tarihi Taberi: c.2, s.319

123)                  Harezmi’nin Menakibu Emir’il Müminin: s.95, Tezkiretu’l- Havas: s.21, Feraidu’s-Simteyn: c.1, s.79, Sevaiku’l-Muhrika: s.89, Sevahidu’t Tenzil: c.2, s.106-108

124)                  Tarih-i Dimsek, c.1, s.41 ve s.263, c.2, s.282; ed-Durru’l-Mansur: ayetin tefsirinde: Mucemu’l- Kebir, c.3, s.112

 

                   

125)                  Sahih-i Tirmizi, c.2, s.298

126)                  Sünen-i ibn-i Mace, c.1, s.43,  Ali ibn-i Ebu Talib’in fazileti babinda.

127)                  Ahmed ibn-i Hanbel’in Müsned’inde, c.4, s.281

128)                  Sahih-i Tirmizi, c.2, s.298

129)                  Sahih-i Tirmizi, c.2, s.299

130)                  Müstedrek-i Sahiheyn, c.3, s.126

131)                  Müstedrek-I Sahiheyn, c.3, s.122; Harezmi, Menakib, s.236

132)                  Muntehab-I Kenzu’l ummal, c.5, s.34

133)                  Tarihi Taberi, c.2, s.319, Tarihi ibn-i Esir, c.2, s.62

134)                  Yenabiu’l Mevedde, s.79, Ibn-i Asakir (Safi-i)’in Tarihi, c.3, s.5,  Menakib-i Harezmi, s.42

135)                  Taberani, el-Kebir Tefsirinde, Kenzu’l-Ummal c.6, s.155, Müstedrek-i Sahihayn (Hakim), c.3, s.128

136)                  Taberi’nin Tefsiri: c.13, s.208; Razi’nin Tefsiri, c.5, s.271; Ibn-i Kesir, c.2, s502; Sevahidu’t- Tenzil, c.1, s.293

137)                  Nehcu’l Belaga (Abdulbaki Gölpinarli Tercü-mesi), s.63-64

138)                  Nesai, Hasais-u Emiri’l Müminin, s.196 (103.Hadis); Sevahidu’t-Tenzil, c.2, s.161 (862. Hadis); Riyazu’n Nazira; c.2, s.294

139)                  Müstedreku’l Hakim, c.3, s.343 (Müslim’in sartiyla). Hakim bu hadisin senedinin sahih oldu-gunu söylemistir. Mecmau’z- Zevaid, c.9, s.168; Yenabiu’l-Mevedde, s.31; Kenzu’l- Evliya: c.4, s.306

140)                   Sahih-i Tirmizi, c.2, s.298-299; Yenabiu’l-Mevedde, s.81-82

141)                  Sahih-i Tirmizi, c.2, s.298-299; Yenabiu’l-Mevedde, s.81-82

142)                  Sevaiku’l –Muhrika (ibnu Hacer es-Safii) s.174; Yenabiu’l-Mevedde, (eski istanbul baskisi) s.169-307

143)                  Mustedreku-Sahihayn (Hakim) c.3, s.149; Sevaiku’l-Muhriha, s.105, 234; ihyau’l Meyyit 35.hadis

144)                  Mustedreku’l Hakim, c.2, s.343; Mecmau’z- Zevaid, c.9, 168; ihyau’l-Meyyit, 27. Hadis; Sevai-ku’l Muhrika (ibni Hacer).

145)                  Nuru’l- Ebsar, s.110; Füsusu’l-Muhimme, s.8; Mecmau’z- Zevaid, c.9, s.172

146)                  Ihyau’l-Meyyit (Suyuti), Ehl-i Beyt’in Faziletelri Babi.18.Hadis; Mecmau’z Zevaid (Heysemi), c.9, s.172

147)                  Sahih-i Müslim, c.7, s.122

148)                  Ed-Durru’l Mansur (Suyuti), c.2, s.20; Üs-du’l-Gabe, c.3, s.137; Kenzu’l Ummal, c.1, Ha-dis:958

149)                  Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.3, s.14, Sa-hih-i Tirmizi, c.5, s.620; Hasaisun Nesai, s.30

150)                  Sahih-i Müslim, c.6, s.94; Sahih-i Buhari, c.8, s.105-128.Ayrica on iki imamlarin isimlerinin gectigi Ehl-i Sünnet kaynaklarindan Yenabiu’l- Mevedde ve Feraidu’s- Simteyn adli kaynaklara bakabilirsiniz.

151)                  Sahih-i Buhari, c.8, s.245

152)                  El-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an (Türkce tercüme) c.1, s.64-65

153)                  Enam: 153

154)                  Suara: 109-164

155)                  Sura: 23

156)                  Bakara: 124

157)                  Enbiya: 72

158)                  Bakara: 129

159)                  Al-i imran: 25

160)                  Al-i imran: 38

161)                  Al-i imran: 39

162)                  Ta-ha: 25-34

163)                  Ta-ha: 36

164)                  Meryem: 58

165)                  Al-i imran

166)                  Ahzab: 33

167)                  Sura: 23

168)                  Sebe: 47

169)                  Maide: 1-6

170)                  Yasin: 82

171)                  Ahzab: 28-29

172)                  Ahzab: 30

173)                  Tahrim: 1,5

174)                  Maide: 3

175)                  Yusuf: 29

176)                  Ed-Durru’l Mensur (Suyuti), c.5, s.199; Biha-ru’l Envar, c.35, s.207

177)                  Kunduzi Hanefi, Yenebiu’l-Mevedde, s.260

178)                  Ibni Kesir Tefsiri, c.3, s.458; Zehairu’l-Akba; Muhibb-i Taberi

179)                  Müstedrek-i Sahiheyn ( Hakim), c.3, s.147         Ehl-I Beyte Peygamber hanimlarinin dahil olmayacagi hakkinda:   Sahih Müslim, Kitab-I Fezail-Ali b. Ebu Talib’in Fazileti Babi.   Tathir Ayetinin sadece Peygamber , Ali, Fatima, Hasan, Hüseyin hakkinda nazil oldugu:   Sahih-i Müslim Kitabu’l Fezaili’s-Sahabe, Fezail-i Ehl-i Beyt’in Ne’bi ve Nevevi Sarihinde; Sahihi Tirmizi, c.5, s.30 hadis 3258; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.330; Hakim’in Müstedrek’us Sahiheyn, c.3, s.133; Teberani, Mucemu’s- Sagir, c.1, s.65 ve 135. Hakim’i Haskani Hanefi, Sevahidu’t Tenzil; Hasai-s-u Emiru’l Müminin, Nesai Safii; Tarihi Dimsek, Ibn-i Asakir’i Safii, c.1, Usdu’l- Gabe, ibn-i Esir c.2; Zehairu’l Akba, Taberi Safii; Esbabu’n-Nüzul, Vahidi, s.203; Menakib-i Harezmi Hanefi; Tefsiru’t Taberi, c.22; ed-Durru’l Mensur, Suyuti c.5, s.199; Ahkamu’l-Kuran, Cessas, c.5, s.230; Menakib-i Ali b. Ebu Talib, ibn-i Megazili; el-Kessaf, Zemahseri, c.5, s.194; Tezkiretu’l-Hevvas, s.233; Ahkamul-Kur’an, ibn-i Arabi, c.2, s.166; Tefsiru’l-Kurtubi, c.14, s.182; Tefsir-i ibn-i Kesir, c,3, s.483; el-Fusulu’l-Muhamme-ibn-i Sebbagi Maliki; el-isabe, ibn-i Hacer,c.2; Sevaiku’l-Muhrika, ibn-i Hacer; Fezailu’l –Hamse, c.1; el-ikdu’l-Ferid, c.4, s.311; Tarihu’l-Kebir, Buhari,c.1,2.Bölüm; el-isabe, ibn-i Hacer Askalani, c.2; Tefsiru’l –Fahri Razi, c.2; Kiyafetu’t-Talib, Genc Safii; Yenabiu’l-Mevedde, Kunduzi Hanefi; Tarihu’l-Hulefa, Suyuti,s.196; Maktelu’l- Hüseyn, Harezmi Hanefi, c.1, s.75; Fethu’l-Beyan, Sadik Hasan Han,c.7, s.365; Fethu’l- Kadir, Sevkani, c.4, s279; ihkaku’l-Hakk, Tusteri, c.9, a.10.      Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Fezail, Ehl-i Beyt’in Fazileti Babi.c.2, s.365; Isa Halebi Matbaasi, Misir baskisi ve Serhi Nevevi ve Sevahidu’t-Tenzil, Haskani Hanefi, c.2’de naklederek Peygamberin eslerinden Aise’nin bu ayetin kapsaminda olmadigini itiraf etmislerdir.       Hakim Müstedrek’i Sahihayn, c.3, s.147’de bu hadisi sahih bilmistir.

180)                  Bakara: 124; Enbiya: 72

181)                  Al-i imran: 35

182)                  Ta-ha: 25-36

183)                  Al-i imran: 33-34

184)                  Al-i imran: 61

185)                  Sevaiku’l-Muhrika, s.149

186)                  Serhi’l-Mekasib, c.5, s.303

187)                  Yenabiu’l-Mevedde, s.296,  Sevaiku’l- Muhrika, s.148

188)                  Ta-ha: 99-100

189)                  Enbiya: 50-51

190)                  Enbiya: 7,  Nahl: 43

191)                  Nisa: 69

192)                  Enbiya: 105

193)                  Tevbe: 119

194)                  Nisa: 83

195)                  Nisa: 59

196)                  En’am: 87-88

197)                  Al-i imran: 33-34

198)                  Sura: 23

199)                  Suara: 109 ve 180. ayete kadar okuyunuz

200)                  Sebe: 47

201)                  Vakia: 77-78-79-80

202)                  Ahzab: 33

203)                  Al-i imran: 31

204)                  Nisa: 64

205)                  Gecmis yazilarda Peygamberlerin bu dogrultudaki buyruklarindan, hadislerinden örnekler zikretmistik.

206)                  Kasas: 65-66-67-68

207)                  Nur’ul Ebsar, Seblenci: s.101 Osmaniye mat Sevaik’ul Muhrika ibn-i Hacer Haysemi Safii: s.149 Misir Baskisi Sevahidut Tenzil-Hakim Haskani Hanefi: c.1, s.177-178-179-180 Hadisler Ruh’ul mani-Alusi: c.4, s.16

208)                  Kifayet’ul Talib; Genc Safii:s.236 Ed-Durr’ul Mensur, Suyuti: c.3, s.390  Tarih-i Dimask-ibn-i Asakir:c.2, s.9, 23.HADIS

209)                  Ibn-i Kedir  Tefsiri: c.2, s.570 Taberi Tefsiri: c.14, s.109, ihakak’ul Hakk, Tusteri:c.3, s.482

210)                  Sevahid’ut Tenzil, Hakim Haskani Hanefi: c.1, s.86, 95ve105. hadisler Kifayet’ul Talib-Genc Safii: s.163 Salebi Tefsirinde: Fatiha Suresi bölümünde

211)                  Yenabi’ul Mevedde; Kunduzi Hanefi: s.110 Durer’us (istanbul baskisi) Simtayn Zenendi Hanefi: s.86  Sevaik’ul-Muhrika ibn-i Hacer: 11. bab, 1.Fasil

212)                  Tarih-i Bagdat Hatib-i Bagdadi: c.8, s.290 Durr’ul- Mensur; Suyuti: 1. Baski. C.2, s.259 el Bidaye ve’n Nihaye- ibn-i Kesir: c.5, ve c. 7

213)                  Yenabu’ul Mevedde- Kunduzi Hanefi: s.111, (istanbul baskisi) Gayet’ul Meram: s.257 Sevahid’ut Tenzil: c.2, 1150-1151-1152. Hadisler

214)                  Tezkiret’ul Hevvas-Sibt ibn-i Cevzi Hanefi: s.17 el Menakib Harezmi Hanefi: s.195 Kifayet ut Talib- Genc Safii:s.247

215)                  Kenz-ul Hakaik: c.1, s.94 , ibn-i Hacer Savaik, Hakim, Sevahid-ud Tenzil…

216)                  Usul-u Kafi: itaat ve Takva Babi

217)                  Imamiye itikatlari; Seyh Saduk: 41.Bab.

218)                  Bihar ul Envar: s.65, s.156 (imam Hasan Askeri (as) tefsirinde naklen)

219)                  Bihar ul Envar: c.65, s.168, 24.hadis

220)                  El Vesail : c.24, s.132, 30162.hadis

221)                  Bihar ul Envar : c.66, s.9, 11.hadis

222)                  Mizan ul Hikme : c.6, s.2932  *Rafizi : Terkeden, ayrilan.

223)                  Bihar ul Envar: c.65, s.48, 93.hadis