HÜRR İBN-İ YEZİD

Hüseyini (a) kervan bu menzili de geride bıraktı. Küfe'ye iki menzil kalmıştı ki ansızın Hürr bin atlı askerle Hüseyin'in (a) karşısına çıktı.  Hüseyin (a): Bize yardım etmek için mi geldiniz, yoksa bizimle savaşmak için mi? Hürr: Ya Eba Abdillah, sizinle savaşmak için geldim. Hüseyin (a): La havle ve la kuvvete illa billah'il aliyy-il azim. Bir süre konuştuktan sonra Hüseyin (a) buyurdu: "Eğer gönderdiğiniz mektuplar ve elçilerin ilettiği mesajlardan döndüyseniz, geldiğim yere geri döneyim." Hürr ve adamları buna engel oldular. Hürr dedi: "Ey Peygamberin evladı, bir yol seç ki sonu ne Küfe olsun ne de Medine. Böylece İbn-i Ziyad'a mazeret getirebilir ve "Hüseyin, benim göremediğim bir yoldan gitmişti" derim. Eba Abdillah da sol taraftaki yolu seçti ve Üzeyb-i Hicanat'a vardılar. Bu arada İbn-i Ziyad'ın mektubunu Hürr'e verdiler. Mektupta Hürr, Hüseyin'e (a) karşı davranışından dolayı azarlanmış ve baskıda bulunmaya dair emir almıştı. Hürr ve

adamları yolu kesip Hüseyin'in (a) hareket etmesine engel oldular. Hazret buyurdu: "Sen demedin mi yolumuzu  değiştirelim, gideceğimiz yol ne Küfe yolu olsun ne de Medine?" Hürr "Evet, öyle dedim; ama Ubeydullah mektubunda sert davranmamı emretmiş ve emirlerini yerine getirmem için bir de casus görevlendirmiş." Bu olaydan sonra Hüseyin (a) ashabının arasında ayağa kalkıp Allah'a hamd-u sena ve ceddi Resulullah'a (s) da salat etti ve buyurdu: "Ey insanlar, karşılaştığınız olayları görüyorsunuz. Gerçekten de dünya değişmiş; kötülüklerini aşikar etmiş, iyiliklerine de sırt çevirmiştir. Her zaman insanın isteğinin aksine gider. Dünyadan kalan tek şey, suyu döküldükten sonra kabda kalan damlalar gibidir. Dünyadan kalan, alçakça bir yaşamdan başka bir şey değildir; o da tuzlak toprağa benzer. Görmüyor

musunuz, hakla amel edilmiyor ve batıl engellenmiyor. Bunun neticesinde de mümin hak yolda şehid düşmeyi arzular.

Şüphesiz, ben ölümü saadetten ve zalimlerle yaşamayı da zilletten başka bir şey görmüyorum." Züheyr İbn-i Kayn kalkıp

dedi: "Ey Resulullah'ın (s) evladı, biz senin sözlerini duyduk. Bu fani dünyanın bizim yanımızda hiçbir değeri yoktur. Eğer dünya hayatı sonsuz olsaydı ve biz de ölümsüz, senin yolunda öldürülmeği o ebedi dünya yaşamından üstün tutardık." Ondan sonra Hilal b. Nafi-i Beceli ayağa kalktı ve dedi: "Andolsun Allah'a, ölümden ve şehadetten korkumuz yok bizim; aynı niyet ve basiret üzerindeyiz. Senin dostlarınla dost, düşmanlarınla düşmanız." Ondan sonra da Büreyr İbn-i Hüzeyr kalktı ve söze başladı: "Ey Peygamberin evladı, andolsun Allah'a, Allah senin varlığınla bize minnet koydu ki sana yardım etmek üzere savaşalım, bedenlerimiz senin yolunda parça parça doğransın ve karşılığında da ceddin Resulullah (s) kıyamet günü bizim şefaatçimiz olsun."