EHL-İ BEYT MEDİNE YAKINLARINDA

Hüseyini kafile Kerbela'dan çıkıp Medine'ye taraf yol almaya başladı. Beşir b. Cazlem diyor "Medine'ye yaklaştığımızda Ali b. Hüseyin (a) inip çadırları kurdu. Kadınları da indirdikten sonra bana dedi: "Ey Beyir, Allah babana rahmet etsin, sen de baban gibi şair misin?" Dedim: "Evet, ey Peygamberin evladı, ben de şairim." Buyurdu: "Medine'ye git ve Eba Abdillah'ın (a) şehid olduğunu halka duyur." Atı binip hızla Medine'ye gittim. Resulullah'ın (s) mescidine vardığımda yüksek sesle ağlayarak şu beytleri okudum: "Ey Medine ehli, artık burda duramazsınız. Hüseyin (a) öldürüldü, bu yüzden gözlerimden yağmur gibi yaş akmadadır. Hüseyin'in bedeni Kerbela'da kanlar içinde kaldı, mukaddes başı da mızraklar ucunda şehir şehir dolaştırılmadadır." Sonra da şöyle dedim: "Medine halkı, Ali b. Hüseyin (a), halaları ve bacılarıyla birlikte sizin yakınınızda ve şehrinizin duvarının arkasındadır. Onun yerini size göstermek için onun tarafından gönderilmişim." Bu sözlerimi duyan Medine kadınları birden yasa büründüler, ağlamaya ve nale etmeye başladılar. O kadar insan ağlıyordu ve o kadar acı bir durum ortaya çıkmıştı ki o güne kadar böylesini görmemiştim. Bir kadın, Hüseyin (a) için ağlıyor ve diyordu: "Bir haberci gelip efendimin şehid edildiğini söyledi, bununla yüreğimi dağladı, hasta ve perişan etti beni. O halde ey gözlerim, yaş dökmede cömert olun. Müsibetiyle arşı etkileyen, arşı sarsan Hüseyin'e durmadan ağlayın. Onun şehid olmasıyla diyanet ve yüceliğin azaları kopmuştur. Şehirden uzak kalan Resulullah'ın (s) evladına, Ali b. Ebi Talib'in (a) oğlu ve vasiyyine ağlayın." Sonra da şöyle dedi: "Ey haberci, Ebi Abdillah'ın (a) şehadetini bildirmekle acımızı tazeledin, henüz iyileşmeyen yaralarımızı deştin. Sen kimsin?" Dedim: "Ben Beşir b. Cazlem'im, İmam'ım Ali b. Hüseyin (a) göndermiştir beni. O hazret Ebi Abdillah'ın (a) ehl-i beyt'iyle filan yerde çadır kurmuştur." Bunu söyledikten sonra Medine halkı beni bırakıp hızla şehirden çıktı. Atımı koşturup oraya varınca halkın yolları kapadığını gördüm. Atımdan inerek ayağımı halkın sırtına koyarak çadırlara yaklaştım. Ali b. Hüseyin (a) çadırın içindeydi. Kısa bir süre sonra elindeki mendille gözyaşlarını silerek dışarı çıktı. İmam'ın ardısıra bir hizmetçi sandelye getirip yere bıraktı. Zeyn'ül Abidin (a) onun üzerine oturdu, gözyaşlarına engel olamıyordu. Her yerden ağlama sesi geliyordu. Kadınların nalesi duyuluyordu. Halk her taraftan gelip İmam'a tesliyette bulunuyorlardı. Bu esnada İmam eliyle işaret ederek insanları susturdu ve

hutbesine başladı: "Hamd, her iki cihanın Rabbi, ceza gününün sahibi ve bütün mahlukların yaratıcısı Allah'a muhsustur. O ki akıllar O'nu idrak edemez, gizli sırlar O'nun nezdinde aşikardır. Büyük müsibetler, zamanın faciaları, belaların acısı, üzücü hadiseler ve şiddetli gamlara karşılık hamdederiz Allah'a. Ey insanlar, bizi büyük müsibetlerle ve İslam'da açılan bir yarayla imtihana tabi tutan Allah'adır hamd-ü sena. Bilmiş olun ki Ebu Abdillah (a) ve ıtretini katlettiler, kadınlarını esir tuttular ve mukaddes başını da mızrak ucunda şehirlerde gezdirdiler. Bu, eşsiz ve benzersiz bir müsibettir. Ey insanlar, bu müsibetten sonra erkeklerinizin hangisi sevinecek? Hanginizin kalbi bu acı ve elemi

taşımayacak? Hangi göz ağlamayacak? Oysa ki yedi gökler ona ağladı, denizler dalgalarıyla ağladı, gökler ve yeryüzü ağladı, ağaçların yaprakları, balıklar, denizlerin dalgaları, mukarreb melekler ve göklerin ehli bu müsibete ağladılar ve mateme büründüler. Ey insanlar, hangi kalp ona yönelmedi? İslam'a inen bu darbeyi hangi kulak duyup da sağır olmadı? Ey insanlar, hiçbir suç ve günah işlemeksizin, İslam dininde bir değişiklik yapmaksızın Türkistan ve Kâbul ehli gibi bizi dağıttılar ve şehirlerimizden uzaklaştırdılar. Andolsun Allah'a, Peygamber-i Ekrem (s), bizim hakkımızdaki tavsiyeleri yerine bize karşı savaş emri vermiş olsaydı bu yaptıklarının dışında bir şey yapamayacaklardı.

Şüphe yok ki Allah'tanız ve dönüşümüz de O'nadır. Müsibetimiz ne de büyük, ne de acı, ne de yakıcı ve çetindir.

Allah'u Teala'dan istiyoruz ki bu müsibet ve acılara karşılık bize mükafat ve rahmette bulunsun. Çünkü O Aziz ve intikam alıcıdır." Hz. Seccad'ın (a) hutbesi buraya vardığında felç biri olan Suhan İbn-i Sa'saat İbn-i Suhan yerinden kalkıp şöyle özür diledi: "Ey Resulullah'ın (s) evladı, ben felç ve sakat biri olduğum için size yardımda bulunamadım."

İmam (a) onun mazeretini kabul ve ona teşekkür etikten sonra babasına da rahmet gönderdi.