Kumeyl Duasýnýn Þerhi
Üstat Hüseyin ENSARÝYAN

Çeviri:
Kadri ÇELÝK www.KadriCelik.com
Edit:
Fahrettin ALTAN
Programlayan:
Muhammed H.ÝPEK

ÝTHAF...

Bu eKitabý Ehlibeyt'in (as) en küçük þehidi Zehra'nýn (as) Gülü Muhsin'e (as) ithaf ediyoruz.

Ýslam Kütüphanesi
Ailesi

Ýçindekiler

Duaya Bir Bakýþ 29

Kur’an’da Dua 29

Rivayetlerde Dua 33

Toplu Halde Dua Etmenin Önemi 35

Allah’tan Ümidi Kesmek ve Meyus olmak Kafirlerin Sýfatýdýr 37

Duanýn Þartlarý 39

Cuma Gecesi 40

Kumeyl B. Ziyad-i Nehaî 42

Kumeyl Duasý 44

Bismillah’ýn Ýncelikler ve Ýþaretlerinin Panoramasý 49

Dünyanýn En Deðerli Misafiri Ýnsan  71

Ýnsanýn Meydana Geliþ Merhaleleri 71

Birinci Merhale: Toprak  72

Ýkinci Merhale: Su  72

Üçüncü Merhale: Alak  73

Dördüncü Merhale: Deðersiz Sudan Yaratma 74

Beþinci Merhale: Emþac (Zigot) 75

Altýncý Merhale: Cenin’in Þekillenmesi 76

Yedinci Merhale: Cenin’in Üç Perde Ýle Örtünmesi 77

Sekizinci Merhale: Ruh’un Üflenmesi 78

Dokuzuncu Merhale: Doðum  79

Hak Teala’nýn Geniþ Rahmetinin Ýlginç Bir Cilvesi 81

Solunum Sistemi 83

Deri 84

Bedenin Savunma Sistemi 86

Bitkiler ve Þaþýrtýcý Faydalarý 87

Haþerelerin (Böceklerin) ve Hayvanlarýn Yaþam ve Varlýk Alemindeki Rolleri 91

Eþsiz “Hidayet” Nimeti 94

Allah’ýn Rahmeti 97

Rahmet Kapýsýnýn Rivayetleri 98

Rahmet Destanlarý 100

Ýsa ve Günahkar 101

Müminin Irzý ve Haysiyeti Kaný Gibidir 156

Baðiy (Taþkýnlýk) 161

Ýnsanlarýn Hakkýna Tecavüz Etmek  162

Allah’ýn Kullarýný Alaya Almak  163

Ahdi Bozmak  164

Açýkça Günah Ýþlemek  165

Ýmanlý Bir Kadýnýn Þiddetli Hayasý ve Korkusu  167

Çok Yalan Söylemek  169

Allah’ýn Hükümlerinin Aksine Hüküm Vermek  174

Zekat Vermekten Sakýnmak  175

Ölçü ve Tartýyý Eksik Tutmak  176

Nimetlerin Deðiþmesine Neden Olan Günahlar 178

Ýnsanlara Zulmetmek  178

Hayrý Adet Etme Alýþkanlýðýný Kaybetmek  178

Ýyilikten Sakýnmak  179

Nimete Karþý Nankörlükte Bulunmak  180

Þükrü Terketmek  180

Duanýn Müstecap Olmasýnýn Engelleri 182

Kötü Niyet 182

Çirkin Gizli Ýþ 183

Su-i Zanda Bulunmak  184

Kin. 186

Kendini Beðenmiþlik  187

Riya 188

Kibir 190

Aldanmak. 192

Cimrilik. 195

Hýrs 197

Tamah. 199

Haset 200

Allah’ýn Düþmanlarýný Sevmek  201

Dini Kardeþlerine Karþý Ýki Yüzlülük ve Nifak Ýçinde Olmak  202

Duanýn Ýcabet Edileceðine Ýnanmamak  204

Namazlarý Ertelemek  204

Ýyilik ve Sadakayý Terk Etmek  205

Sadaka Hususunda Ýlginç Bir Hikaye 206

Küfür ve Pis Laflar Etmek  208

Belalarýn Ýnmesine Neden Olan Günahlar 210

Baðrý Yanýk Hüzünlü Kimsenin Feryadýna Ýtina Göstermemek  210

Mazlum Kimselere Yardým Etme 211

Ýyiliði Emretme ve Kötülükten Sakýndýrma Görevini Yerine Getirmeme 213

Hicran Harabesi 218

Vuslat Ülkesi 219

Zikir 221

Zikrin Anlamý 221

Batýni ve Kalbi Anma ve Teveccüh  221

Kur’an. 223

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt (a.s) 226

Þefaatin Anlamý 233

Þefaatçilerin Þefaat Þartý 234

Dünya ve Ahirette Þefaatçiler 234

Ýmanýn Þefaati 235

Salih Amelin Þefaati 235

Tövbenin Þefaati 235

Kur’an’ýn Þefaati 236

Allah’a Yakýnlýk Makamýna Eriþmek  239

Allah’a Yakýn Kimselerin Kerametleri 243

1- Hacý Seyyid Ali Kazi’nin Bir Kerameti 243

2- Gönül Sahibinden Baþka Bir Hikaye 244

3- Mirza Tahir Tenkaboni’den Bir Hikaye 245

4- Cabir-i Cu’fi’den Ýki Keramet 245

Þükür Makamý 247

Þükreden Bir Ýnsandan Ýlginç Bir Hikaye 249

Zikir Makamý 251

Hak Teala’dan Dört Þey Ýstemek  254

Ýdare Etmek ve Yumuþak Huyluluk  255

2- Rahmet ve Merhamet 260

3- Rýzk Hakkýnda Kanaat ve Hoþnutluk Ýçinde Olmak  263

4- Bütün Haletlerde Mütevazi Olmak  272

Kur’an ve Tevazu  273

Rivayetlerde Tevazu  274

Allah Resulü’nün (s.a.a) Tevazusu  275

Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (a.s) Tevazusu  276

Süleyman’ýn Tevazusu  276

Gerçek Malik Allah’týr 280

Hak Teala’nýn Kulun Amelleri Karþýsýndaki Mükafatlarý 287

Cennet 291

Allah’ýn Rahmeti 293

Allah’ýn Affý 294

Günahý Baðýþlayan  304

Çirkinlikleri Örten  306

Kötülükleri Ýyiliklere Çeviren  307

Cennetin Pahasý 312

Hamd ve Tesbih  316

Ýnsanýn Kendine Zulmetmesi 318

Cehalet ve Bilgisizlik Sebebiyle Günah Hakkýnda Küstahlaþmak  322

Günahlarý Ýkrar Etmek  322

Günahkar Gencin Ýkrar ve Ýtirafý 324

Tövbe Eden Günahkarýn Akýbeti 326

Belanýn Anlamý 332

1- Günah ve masiyet 332

Çok Önemli Bir Soru ve Cevap  333

Veysel Karani ile Bir Konuþma 333

2- Yakýnlýk Makamýndan Uzaklaþmak  334

3- Cehalet ve Bilgisizlik  336

Kötü Halli Olmak  337

Amel Hususunda Kusur Etmek  339

Zincirler ve Bukaðýlar 340

Uzun Arzular 341

Ýlginç Bir Hikaye 347

Nefsin Sýfatlarý 357

Nefsin Ýslahý Hakkýnda Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s)’ýn Görüþü  359

Ýhmalkarlýðýn Ýzahý 362

Dua Yolunun Kapanýþ Sebebi 364

Günahlarý Örtmek  366

Baþkalarýnýn Ayýplarýný Örtmek Hususunda Ýlginç Bir Hikaye 367

Tefrit ve Kusur 371

Cehalet 372

Þehvet 372

Talihsiz Þehzade 374

Gaflet 377

Günahkar Kimse ve Allah’ýn Baðýþý 380

Abdullah Mübarek’in Kölesi 381

Anne ve Çocuðun Macerasý 388

Çare Olan Bakýþ 390

Hatam-i Esemm’in Ýlginç Hikayesi 391

Görevler ve Vazifeler 399

Allah’ýn Ýnsan Üzerindeki Hüccetleri 403

Aþýkane Raz-u Niyaz ve Münacatta Bulunmak  407

Yusuf ve Züleyha 408

Yunus’un Kavmi 409

Gerçek Sevgili Hak Teala’nýn Huzuru  412

Harun’un Ölümünün Ýlginç Hikayesi 415

Ýnce Bir Muhasebe 416

Tevhit 418

Rububiyyet Cilvesi 425

Musa ve Karun  429

Anne ve Ýsyankar Genç 431

Tuz Hakký 432

Misafir’in Ev Sahibi Üzerindeki Hakký 433

Kapsamlý Ýbadet 435

Allah Hakkýnda Hüsn-ü Zanda Bulunmak  438

Dünya ve Ahiret Belasý 441

Berzah ve Kýyamet Alemindeki Azaplar 443

Dosta Þikayette Bulunmak  449

Yalvarýp Yakarmak  452

Dostlarýn Ayrýlýðý 455

Yücelik Sahibi Kimselerin Makamýna Tamahlanmak  457

Allah’ýn Baðýþ ve Affýna Ümitli Olmak  458

Harun ve Behlül 461

Selman ve Korkan Genç 464

Azap Ayetini Ýþitince Bayýlan Kadýnýn Hikayesi 465

Güzel bir Vasiyet 467

Hak Teala’nýn Rahmet, Lütuf ve Yüceliði 468

Süleyman ve Köylü Kimse 469

Çok Önemli Bir Hadis 470

Ýmam Sadýk (a.s) ve Dehþete Kapýlmýþ Kervan  471

Allah’ýn Veli Kullarýnýn Lütuf ve Kerameti 473

Ýmam Rýza’dan (a.s) Ýlginç Bir Mektup  473

Merhamet Kucaðý 475

Günah Karþýsýnda Ýbrahim’in Takatsizliði 476

Ýlginç Bir Hakikat 477

Allah’ýn Davud Zamanýndaki Bir Gence Lütuf ve Rahmeti 478

Esirin Özgür Býrakýlmasýna Sebep Olan Beþ Haslet 479

Tevhit Ehli Olan Köle 480

Yusuf’un Günahsýz Olduðuna Tanýklýk Edenin Akýbeti 480

Kiram’el-Katibin ve Bedenin Organlarý 484

Ýsm-i A’zam. 487

Kabul Olan Ameller 490

Güçlü Olmayý Dilemek  495

Ýlahi Özel Nimetlerin Veriliþ Þartlarý 496

Muaþeret ve Muaþeret Edilecek Kimse 497

Haram Lokma 497

Ahlaki Rezaletler 498

Oburluk. 499

Çok Uyumak  500

Hakka Ýbadet 501

Halka Hizmet Etmek  503

Nizam’ul Mülk ve Takvalý Þahýs 509

Ahmed Hozreveyh ve Hýrsýz  510

Dil 512

Kötü Kadýnýn Baðýþlanmasý 515

Duanýn Ýcabet Garantisi 516

Zorluða Düçar Olan Üç Kiþinin Duasý 518

Adý Saný Olmayan Siyah Bir Kölenin Duasý 520

Ýmam Seccad’ýn (a.s) Kölesinin Duasý 521

Ýmam Hüseyin’in (a.s) Duasý 523

Bir Mahkumun Gece Yarýsý Duasý 523

Rahmet Yaðmuru  526

Kerem Ümidiyle 527

Melekuti Hakikatler ve Arþi Ýncelikler 529


Yayýnevi:

Orijinal adý: Þerh-i Dua-i Kumeyl

Yazar: Üstat Hüseyin ENSARÝYAN

1. Baský

Dizgi, Ýç düzen: Remziye ÇELÝK

Kapak Hazýrlýk:

Baský tarihi: Eylül, 2003

Yayýmlayan: Ümmü Ebiha

Baský: Ýtret

Tiraj: 2000

Ebat: Roman boyu

Her hakký mahfuzdur

ISBN:

 

اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْألُكَ بِرَحْمَتِكَ الَّتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيٍْء، وَبِقُوَّتِكَ الَّتِي قَهَرْتَ بِهَا كُلَّ شَيٍْء، وَخَضَعَ لَهَا كُلُّ شَيٍْء، وَذَلَّ لَهَا كُلُّ شَيٍْء، وَبِجَبرُوتِكَ الَّتِي غَلَبْتَ بِهَا كُلَّ شَيٍْء، وَبِعِزَّتِكَ الَّتِي لا يَقُومُ لَهَا شَيْءٌ، وَبِعَظَمَتِكَ الَّتِي مَلَأَتْ كُلَّ شَيٍْء، وَبِسُلْطَانِكَ الَّذِي عَلاَ كُلَّ شَيٍْء، وَبِوَجْهِكَ الْبَاقِي بَعْدَ فَنَآءِ كُلِّ شَيٍْء، وَبِأَسْمَآئِكَ الَّتِي مَلَأَتْ أَرْكَانَ كُلِّ شَيٍْء، وَبِعِلْمِكَ الَّذِي أَحَاطَ بِكُلِّ شَيٍْء، وَبِنُورِ وَجْهِكَ الَّذِي أَضَآءَ لَهُ كُلُّ شَيٍْء، يَّا نُورُ يَا قُدُّوسُ، يَآ أَوَّلَ الأَوَّلِينَ، وَيَآ آخِرَ الآخِرِينَ، اللَّهُمَ اغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ الَّتِي تَهتِكُ الْعِصَمَ، اللَّهُمَ اغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ الَّتِي تُنْزِلُ النِّقَمَ، اللَّهُمَ اغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ الَّتِي تُغيِّرُ النِّعَمَ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ الَّتِي تَحْبِسُ الدُّعَآءَ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ الَّتِي تَقْطَعُ الرََّّجَآءَ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ الَّتِي تُنْزِلُ البَلآءَ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِيَ كُلَّ ذَنْبٍ أَذْنَبْتُهُ وَكُلَّ خَطِيئَةٍ أَخْطَأْتُهَا، اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِذِكْرِكَ، وَأَسْتَشْفِعُ بِكَ إِلَى نَفْسِكَ، وَأَسْألُكَ بِجُودِكَ أَن تُدْنِيَنِي مِن قُرْبِكَ، وَأَن تُوزِعَنِي شُكْرَكَ، وَأَن تُلْهِـمَنِي ذِكْرَكَ، اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْألُكَ سُؤَالَ خَاضِعٍ مُّتَذَلِّلٍ خَاشِعٍ أَن


Rahman ve Rahim Olan Allah’ýn Adýyla

Allah’ým! Senin her þeyi kaplayan rahmetin hakkýna; kendisiyle her þeye üstün geldiðin, karþýsýnda her þeyin boyun eðdiði ve her þeyin ram olduðu gücün hakkýna; her þeye galip geldiðin ceberut (azametin) hakkýna (senden niyaz ederim).

Önünde hiçbir þeyin durmadýðý izzetin hakkýna ve her þeyi dolduran azametin hakkýna; her þeye üstün gelen saltanatýn hakkýna, her þeyin fani olmasýndan sonra baki kalacak veçhin hakkýna; her þeyin temellerini dolduran isimlerin hakkýna; her þeyi ihata eden ilmin hakkýna ve her þeyi aydýnlatan cemalinin nuru hakkýna; senden niyaz ederim. Ey Nur, ey Kuddus, ey Ýlklerin ilki ve ey ahirlerin ahiri.

Allah’ým! Benim ismet perdesini yýrtan günahlarýmý baðýþla. Allah’ým! bedbahtlýklara yol açan günahlarýmý baðýþla. Allah’ým! nimetleri deðiþtiren günahlarý baðýla. Allah’ým! duanýn icabetini önleyen günahlarýmý baðýþla. Allah’ým! belanýn inmesine sebebiyet veren günahlarýmý baðýþla. Allah’ým! Ýþlediðim bütün günahlarý ve yaptýðýn bütün hatalarý baðýþla. Allah’ým! ben sana zikrinle yaklaþmak istiyorum.

Seninle senden þefaat diliyorum; cömertliðin hakkýna beni kendine yaklaþtýrmaný ve þükrünü eda etmeyi bana nasip etmeni ve zikrini bana ilham etmeni istiyorum senden. Allah’ým! Huzu, huþu ve zelil olmuþ bir dille, senden
تُسَامِحَنِي وَتَرْحَمَنِي، وَتَجْعلَنِي بِقَسَمِكَ رَاضِيًا قَانِعًا، وَفِي جَمِيعِ الأَحْوَاِل مُتَوَاضِعًا، اللَّهُمَّ وَأَسْألُكَ سُؤَالَ مَنِ اشْتَدَّتْ فَاقَتُهُ، وَأَنزَلَ بِكَ عِنْدَ الشَّدَآئِدِ حَاجَتَهُ، وَعَظُمَ فِيمَا عِنْدَكَ رَغْبَتُهُ، اللَّهُمَّ عَظُمَ سُلْطَانُكَ وَعَـلاَ مَكَانُكَ، وَخَفِـيَ مَـكْرُكَ وَظَهَرَ أَمْرُكَ، وَغَلَبَ قَهْرُكَ وَجَرَتْ قُدْرَتُكَ، وَلا يُمْكِنُ الْفِرَارُ مِنْ حُكُومَتِكَ، اللَّهُمَّ لا أَجِدُ لِذُنُوبِي غَافِرًا، وَّلا لِقَبَآئِحِي سَاتِرًا، وَّلا لِشَيٍْء مِّنْ عَمَلِيَ الْقَبِيحِ بِالْحَسَنِ مُبَدِّلاً غَيْرَكَ، لا إِلَهَ إِلآ أَنتَ، سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ، ظَلَمْتُ نَفْسِي، وَتَجَرَّأْتُ بِجَهْلِي، وَسَكَنتُ إِلَى قَدِيمِ ذِكْرِكَ لِي وَمَنِّكَ عَلَيَّ، اللَّهُمَّ مَوْلايَ، كَم مِّن قَبِيحٍ سَتَرْتَهُ، وَكَم مِّن فَاِدحٍ مِّنَ البَلآءِ أَقَلْتَهُ، وَكَم مِّنْ عِثَارٍ وَّقَيْتَهُ، وَكَم مِّن مَّكْرُوهٍ دَفَعْتَهُ، وَكَم مِّن ثَنَآٍء جَمِيلٍ لَّسْتُ أَهْلاً لَّهُ نَشَرْتَهُ، اللَّهُمَّ عَظُمَ بَلآئِي، وَأَفْرَطَ بِي سُوءُ حَاِلي، وَقَصُرَتْ بِي أَعْمَاِلي، وَقَعَدَتْ بِي أَغْلاَلِي، وَحَبَسَنِي عَن نَّفْعِي بُعْدُ آمَاِلي، وَخَدَعَتْنِي الدُّنْيَا بِغُرُورِهَا وَنَفْسِي بِجِنَايَتِهَا وَمِطَاِلي، يَا سَيِّدِي فَأَسْألُكَ بِعِزَّتِكَ أَن لا يَحْجُبَ عَنْكَ دُعَآئِي سُوءُ عَمَلِي وَفِعَاِلي، وَلا تَفْضَحَنِي بِخَفِيِّ مَا اطَّلَعْتَ عَلَيْهِ مِنْ سِرِّي، وَلا تُعَاجِلْنِي بِالْعُقُوبَةِ عَلَى مَا عَمِلْتُهُ في خَلَوَاتِي، مِنْ سُوءِ فِعْلِي وَإِسَآءَتِي، وَدَوَامِ تَفْرِيطِي وَجَهَالَتِي، وَكَثْرَةِ شَهَوَاتِي وَغَفْلَتِي، وَكُنِ اللَّهُمَّ بِعِزَّتِكَ لِي في كُلِّ الأَحْوَاِل رَؤُوفًا، وَّعَلَيَّ في جَمِيعِ الأُمُورِ عَطُوفًا، إِلَهِي وَرَبِّي مَن لِي غَيْرُكَ أَسْألُهُ كَشْفَ ضُرِّي وَالْنَّظَرَ في أَمْرِي! إِلَهِي وَمَوْلايَ أَجْرَيْتَ عَلَيَّ حُكْمًا اتَّبَعْتُ فِيهِ هَوَى نَفْسِي، وَلَمْ أَحْتَرِسْ فِيهِ

(hatalarýma) göz yummaný, bana merhametli davranmaný, beni verdiðine razý ve yetinen ve her durumda mütevazi kýlmaný dilerim. Allah’ým! Ýhtiyaç ve yoksulluðu þiddetli olan ve hacetini zorluklar anýnda kapýna getiren, katýnda bulunanlara büyük raðbeti olan kimsenin yalvarýþý gibi sana yalvarýrým. Allah’ým! Senin saltanatýn azimdir ve mekanýn yücedir, tedbirin gizlidir ve fermanýn aþikar. Kahrýn galip ve kudretin her yere caridir ve senin hükümetinden kaçmak imkansýzdýr. Allah’ým! Senden baþka günahlarýmý baðýþlayan, kabahatlerimi örtecek, kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam.

Senden baþka ilah yoktur; münezzehsin, sana hamdederim. Ben kendime zulmettim ve cahilliðim yüzünden itaatsizlik yaptým ve beni (ta) eskiden beri unutmadýðýndan ve bana lütuf ve ihsanýndan dolayý rahatladým. (ve korkmadan sana isyan ettim) Allah’ým! Mevlam! Nice kötülüklerimin üzerini örttün; nice belalarý benden geri çevirdin; nice hatalardan korudun beni. Hoþa gelmeyen þeyleri uzaklaþtýrdýn; layýk olmadýðým nice güzel övgüleri, benim için yaydýn.

Allah’ým! Belam büyümüþ, halimin kötülüðü haddi aþmýþ; amellerim beni aciz býrakmýþ, (heva ve heves) zincirlerim beni çökeltmiþ, yerlere sermiþ; uzun arzularým beni menfaatimden alý koyup hapsetmiþ ve dünya beni boþ þeylerle aldatmýþ ve nefs-i emmarem, kendi cinayetim ve müsamahakarlýðýmla beni kandýrmýþ. Ey seyyidim! Ýzzetin hakkýna (senden istiyorum ki); amelin kötülüðü, duamýn kabulünü önlemesin, bildiðim gizli sýrlarýmý açarak beni rezil etme.

مِن تَزْيينِ عَدُوِّي، فَغَرَّنِي بِمَآ أَهْوَى وَأَسْعَدَهُ عَلَى ذَلِكَ القَضَآءُ، فَتَجَاوَزْتُ بِمَا جَرَى عَلَيَّ مِنْ ذَلِكَ بَعْضَ حُدُودِكَ، وَخَالَفْتُ بَعْضَ أَوَامِرِكَ، فَلَكَ الْحُجَّةُ عَلَيَّ في جَمِيعِ ذَلِكَ، وَلا حُجَّةَ لِي فِيمَا جَرَى عَلَيَّ فِيـهِ قَضَآؤُكَ، وَأَلْزَمَنِي حُكْمُكَ وَبَلآؤُكَ، وَقَدْ أَتَيْتُكَ يَآ إِلَهِي بَعْدَ تَقْصِيرِي وَإِسْرَافِي عَلَى نَفْسِي، مُعْتَذِرًا نَّادِمًا، مُّنْكَسِرًا مُّسْتَقِيلاً، مُّسْتَغْفِرًا مُّنِيبًا، مُّقِرًّا مُّذْعِنًا مُّعْتَرِفًا، لآ أَجِدُ مَفَرًّا مِّمَّا كَانَ مِنِّي، وَلا مَفْزَعًا أَتَوَجَّهُ إِلَيْهِ في أَمْرِي، غَيْرَ قَبُولِكَ عُذْرِي، وَإِدخَاِلكَ إِيَّايَ في سَعَةٍ مِّن رَّحْمَتِكَ، اللَّهُمَّ فَاقْبَل عُذْرِي، وَارْحَمْ شِدَّةَ ضُرِّي، وَفُكَّنِي مِن شَدِّ وَثَاقِي، يَا رَبِّ ارْحَمْ ضَعْفَ بَدَنِي وَرِقَّةَ جِلْدِي وَدِقَّةَ عَظْمِي، يَا مَنْ بَدَأَ خَلْقِي وَذِكْرِي وَتَرْبِيَتِي وَبِرِّي وَتَغْذِيَتِي، هَبْنِي لابْتِدَآءِ كَرَمِكَ وَسَاِلفِ بِرِّكَ بِي، يَا إِلَهِي وَسَيِّدِي وَرَبِّي، أَتُرَاكَ مُعَذِّبِي بِنَارِكَ بَعْدَ تَوْحِيدِكَ، وَبَعْدَ مَا انْطَوَى عَلَيْهِ قَلْبِي مِن مَّعْرِفَتِكَ، وَلَهِجَ بِهِ لِسَانِي مِنْ ذِكْرِكَ، وَاعْتَقَدَهُ ضَمِيرِي مِنْ حُبِّكَ، وَبَعْدَ صِدْقِ اعْتِرَافِي وَدُعَآئِي خَاضِعًا لِّرُبُوبِيَّتِكَ هَيْهَاتَ أَنتَ أَكْرَمُ مِنْ أَن تُضَيِّعَ مَن رَّبَّيْتَهُ، أَوْ تُبْعِدَ مَنْ أَدْنَيْتَهُ، أَوْ تُشَرِّدَ مَنْ آوَيْتَهُ، أَوْ تُسْلِّمَ إِليَ الْبلآءِ مَن كَفَيْتَهُ وَرَحِمْتَهُ، وَلَيْتَ شِعْرِي يَا سَيِّدِي وَإِلَهِي وَمَوْلايَ، أَتُسَلِّطُ النَّارَ عَلَى وُجُوهٍ خَرَّتْ لِعَظَمَتِكَ سَاجِدَةً، وَّعَلَى أَلْسُنٍ نَّطَقَتْ بِتَوْحِيدِكَ صَادِقَةً وَّبِشُكْرِكَ مَادِحَةً، وَّعَلَى قُلُوبٍ اعْتَرَفَتْ بِإِلَهِيَّتِكَ مُحَقِّقَةً، وَّعَلَى ضَمَآئِرَ حَوَتْ مِنَ الْعِلْمِ بِكَ حَتَّى صَارَتْ خَاشِعَةً، وَّعَلَى جَواِرحَ سَعَتْ إِلَى أَوْطَانِ تَعَبُّدِكَ

Gizlice iþlediðim kötü amelim ve davranýþým, sürekli tefritim ve cahilliðim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluðu yüzünden, beni cezalandýrma. Acele etme. Allah’ým! Ýzzetin hakkýna her durumda bana karþý merhametli ve bütün iþlerimde rauf ol. Mabudum, Rabbim! Senden baþka kimim var ki? Ondan, kötü durumumu gidermesini ve iþlerime nezaret etmesini isteyebilirim

Mabudum, mevlam! Sen bana hükmettin; bense onlar hususunda nefsime uydum ve bu konuda düþmanýmýn günahlarý tezyin etmesinden korkmadým; böylece beni istediði gibi aldattý ve alýn yazýsý da bu iþte ona yardýmcý oldu; iþte bu baþýma gelenlerden dolayý, bazý sýnýrlarý açtým ve bazý emirlerine karþý çýktým; bütün bunlardan sana hamdetmek, benim vazifemdir. Hakkýmda yürütülen kaza ve kaderin ve beni yakalayan hükmün ve imtihanýn karþýsýnda gösterecek hiçbir mazeret ve bahanem yoktur ve þu anda sana yöneldim, ey Rabbim! Kendimi ihmal edip iþlediðim kusurlardan sonra; özür dileyerek, piþman ve periþanlýk içerisinde baðýþlamaný ve maðfiret etmeni, ümit ederek, tövbe edip tekrar (sana) yöneldim ve günahlarýmý ikrar ve taktir ve itiraf ederek, senin huzuruna geldim. Ýþlediðim günahlardan kaçacak bir mekan ve zor durumlarda sýðýnacak bir yer bulamýyorum. Mazeretimi kabul edip, beni sonsuz rahmetine dahil etmeden, baþka ümidim yok. O halde mazeretimi kabul eyle, Allah’ým! Periþanlýðýmýn þiddetine acý, zincirlerimden kurtar beni. Rabbim! Bedenimin, zayýf, derdimin ince ve kemiklerimin hassas oluþuna acý. Ey yaratýlýþýný gerçekleþtirip beni yad eden, beni terbiye edip, iyilik ve rýzk veren; baðýþýnýn

طَآئِعَةً وَّأَشَارَتْ بِاسْتِغْفَارِكَ مُذْعِنَةً، مَّا هَكَذَا الظَّنُّ بِكَ وَلا أُخْبِرْنَا بِفَضْلِكَ عَنكَ، يَا كَرِيمُ، يَا رَبِّ، وَأَنتَ تَعْلَمُ ضَعْفِي عَن قَلِيلٍ مِّن بَلآءِ الدُّنْيَا وَعُقُوبَاتِهَا، وَمَا يَجْرِي فِيهَا مِنَ الْمَكَارِهِ عَلَى أَهْلِهَا، عَلَى أَنَّ ذَلِكَ بَلآءٌ وَّمَكْرُوهٌ، قَلِيلٌ مَّكْثُهُ، يَسِيـرٌ بَقَآؤُهُ، قَصِيرٌ مُّدَّتُهُ، فَكَيْفَ احْتِمَاِلي لِبَلآءِ الآخِرَةِ وَجَلِيلِ وُقُوعِ الْمَكَارِهِ فِيهَا! وَهُوَ بَلآءٌ تَطُولُ مُدَّتُهُ، وَيَدُومُ مَقَامُهُ، وَلا يُخَفَّفُ عَنْ أَهْلِهِ، لأَنَّهُ لا يَكُونُ إِلا عَنْ غَضَبِكَ وَانتِقَامِكَ وَسَخَطِكَ، وَهَذَا مَا لا تَقُومُ لَهُ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ، يَا سَيِّدِي فَكَيْفَ بِي، وَأَنَا عَبْدُكَ الضَّعِيفُ الذَّلِيلُ الْحَقِيرُ الْمِسْكِينُ الْمُسْتَكِينُ، يَآ إِلَهِي وَرَبِّي وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ، لأَيِّ الأُمُورِ إِلَيْكَ أَشْكُو، وَلِمَا مِنْهَا أَضِجُّ وَأَبْكِي، لأَلِيمِ الْعَذَابِ وَشِدَّتِهِ! أَمْ لِطُولِ الْبَلآءِ وَمُدَّتِهِ! فَلَئِن صَيَّرْتَنِي لِلْعُقُوبَاتِ مَعَ أَعْدَآئِكَ، وَجَمَعْتَ بَيْنِي وَبَيْنَ أَهْلِ بَلآئِكَ، وَفَرَّقْتَ بَيْنِي وَبَيْنَ أَحِبَّآئِكَ وَأَوْلِيَآئِكَ، فَهَبْنِي يَآ إِلَهِي وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ وَرَبِّي صَبَرْتُ عَلَى عَذَابِكَ، فَكَيْفَ أَصْبِرُ عَلَى فِرَاقِكَ، وَهَبْنِي صَبَرْتُ عَلَى حَرِّ نَارِكَ، فَكَيْفَ أَصْبِرُ عَنِ النَّظَرِ إِلَى كَرَامَتِكَ، أَمْ كَيْفَ أَسْكُنُ في النَّارِ وَرَجَآئِي عَفْوُكَ، فَبِعِزَّتِكَ يَا سَيِّدِي وَمَوْلايَ أُقْسِمُ صَادِقًا، لَئِن تَرَكْتَنِي نَاطِقًا، لأَضِجَّنَّ إِلَيْكَ بَيْنَ أَهْلِهَا ضَجِيجَ الآمِلِينَ، وَلأَصْرُخَنَّ إِلَيكَ صُرَاخَ المُسْتَصْرِخِينَ، وَلأَبْكِيَنَّ عَلَيْكَ بُكَآءَ الفَاقِدِينَ، وَلأُنَادِيَنَّكَ أَيْنَ كُنتَ يَا وَلِيَّ الْمُؤْمِنِينَ، يَا غَايَةَ آمَاِل العَارِفِينَ، يَا غِيَاثَ المُسْتَغِيثِينَ، يَا حَبِيبَ قُلُوبِ الصَّادِقِينَ، وَيَآ إِلَهَ العَالَمِينَ، أَفَتُرَاكَ، سُبْحَانَكَ يَآ إِلَهِي وَبِحَمْدِكَ،

baþlangýcý ve bana yaptýðýn geçmiþ iyiliklerin hürmetine beni affeyle.

Ey Mabud’um! Ey seyidim ve rabbim! Vahdaniyetine inandýktan sonra; marifetin bütün kalbimi doldurduktan sonra, dilim zikrinle meþgul olduktan, muhabbetin içime iþledikten, rububiyet makamýna boyun eðerek, sadakatle (günahlarýmý) itiraf edip, doðrulukla (sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateþiyle azap etmen görülüp (inanýlacak) þey mi? Böyle bir þey senden uzaktýr ve sen kendi yetiþtirdiðin birisini zayi etmezsin; yakýnlaþtýrdýðýn birisini kendinden uzaklaþtýrmadýðýn gibi barýndýrdýðýn birisini de kovmazsýn veya yetiþtirdiðin ve kendisine merhamet ettiðin kimseyi, belalara teslim etmezsin. Sen bütün bunlardan yücesin. Keþke bir bilseydim, ey seyidim! Mabudum ve mevlam! Azametin karþýsýnda secdeye düþen yüzlere; sadakatle vahdaniyetine þehadet eden ve þükrün için metheden dillere.

Ýlahlýðýný gerçekten itiraf eden kalplere, senin marifetinle dolup taþan ve böylece huþuyla eðilen batýnlara cehennem ateþini musallat eder misin ve itaat etmek üzere mabetlere koþan ve günahýný itiraf ettiði halde, senden marifet dileyen uzuvlarý (azaba düçar eder misin) senin hakkýnda böyle düþünülmez; senin fazl-u keremin bize böyle tanýtýlmamýþtýr, ey kerem sahibi, ey rab!

Dünyanýn azýcýk bela ve cezasý ve ondaki zorluklar karþýsýnda benim tahammülsüzlüðümü sen biliyorsun. Halbuki dünyadaki bela ve zorluklarýn devamý az, tahammülü kolay ve süresi kýsadýr; o halde nasýl tahammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve

تَسْمَعُ فِيهَا صَوْتَ عَبْدٍ مُّسْلِمٍ سُجِنَ فِيهَا بِمُخَالَفَتِهِ، وَذَاقَ طَعْمَ عَذَابِهَا بِمَعْصِيَتِهِ، وَحُبِسَ بَيْنَ أَطْبَاقِهَا بِجُرْمِهِ وَجَرِيرَتِهِ، وَهُوَ يَضِجُّ إلَيْكَ ضَجِيجَ مُؤَمِّلٍ لِّرَحْمَتِكَ، وَيُنَادِيكَ بِلِسَانِ أَهْلِ تَوْحِيدِكَ، وَيَتَوَسَّلُ إلَيْكَ بِرُبُوبِيَّتِكَ، يَا مَوْلايَ فَكَيْفَ يَبقَى في الْعَذَابِ وَهُوَ يَرْجُو مَا سَلَفَ مِنْ حِلْمِكَ، أَمْ كَيْفَ تُؤْلِمُهُ النَّارُ وَهُوَ يَأْمَلُ فَضْلَكَ وَرَحْمَتَكَ، أَمْ كَيْفَ يُحْرِقُهُ لَهِيبُهَا وَأَنتَ تَسْمَعُ صَوْتَهُ وَتَرَى مَكَانَهُ، أَمْ كَيْفَ يَشْتَمِلُ عَلَيْهِ زَفِيرُهَا وَأَنتَ تَعْلَمُ ضَعْفَهُ، أَمْ كَيْفَ يَتَقَلْقَلُ بَيْنَ أَطْبَاقِهَا وَأَنتَ تَعْلَمُ صِدْقَهُ، أَمْ كَيْفَ تَزْجُرُهُ زَبَانِيَتُهَا وَهُوَ يُنَادِيكَ يَا رَبَّهُ، أَمْ كَيْفَ يَرْجُو فَضْلَكَ في عِتْقِهِ مِنْهَا فَتَتْرُكُهُ فِيهَا، هَيهَاتَ مَا ذَلِكَ الظَّنُّ بِكَ، وَلا الْمَعْرُوفُ مِن فَضْلِكَ، وَلا مُشْبِهٌ لِمَا عَامَلْتَ بِهِ الْمُوَحِّدِينَ مِنْ بِرِّكَ وَإِحْسَانِكَ، فَبِالْيَقِينِ أَقْطَعُ لَوْلا مَا حَكَمْتَ بِهِ مِن تَعْذِيبِ جَاحِدِيكَ، وَقَضَيْتَ بِهِ مِنْ إِخْلاَدِ مُعَانِدِيكَ، لَجَعَلْتَ النَّارَ كُلَّهَا بَرْدًا وَّسَلاَمًا، وَمَا كَانَ لأَحَدٍ فِيهَا مَقَرًّا وَّلا مُقَامًا، لَّكِنَّكَ تَقَدَّسَتْ أَسْمَآؤُكَ أَقْسَمْتَ أَنْ تَمْلَأَهَا مِنَ الْكَافِرِينَ، مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ، وَأَن تُخَلِّدَ فِيهَا الْمُعَانِدِينَ، وَأَنتَ جَلَّ ثَنَآؤُكَ قُلْتَ مُبْتَدَئًا، وَّتَطَوَّلْتَ بِالإِنْعَامِ مُتَكَرِّمًا: `yJsùr& tb%x. $YZÏB÷sãB `yJx. šc%x. $Z)Å™$sù 4 žw tâqtFó¡o. إِلَهِي وَسَيِّدِي فَأَسْألُكَ بِالْقُدْرَةِ الَّتِي قَدَّرْتَهَا، وَبِالْقَضِيَّةِ الَّتِي حَتَمْتَهَا وَحَكَمْتَهَا وَغَلَبْتَ مَنْ عَلَيْهِ أَجْرَيْتَهَا، أَن تَهَبَ لِي في هذِهِ اللَّيْلَةِ، وَفِي هَذِهِ السَّاعَةِ، كُلَّ جُرْمٍ أَجْرَمْتُهُ، وَكُلَّ ذَنْبٍ أَذْنَبْتُهُ، وَكُلَّ قَبِيحٍ أَسْرَرْتُهُ، وَكُلَّ جَهْلٍ عَمِلْتُهُ،

acýlara! Halbuki o belanýn müddeti uzun, kalýþý süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz.

Çünkü bu azap, senin gazap, intikam ve hoþnutsuzluðundan kaynaklanýr. Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacaðý bir þey. Ey seyidim! O zaman senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulun olan ben nasýl dayanabilirim. Ey mabudum, rabbim, seyidim ve ey mevlam. Hangi þeyden dolayý sana þikayette bulunayým ve hangisi için aðlayýp sýzlanayým ben? Azabýn elem ve þiddetine mi yoksa belanýn devamý ve süresinin uzunluðuna mý?

Eðer ben sana ceza çektirmek için düþmanlarýnýn yanýnda yer verirsen ve bela ehliyle, beni bir araya toplarsan, beni dostlarýn ve velilerinden ayýrýrsan, ey mabudum, ey seyidim, mevlam ve rabbim! Farzen, azabýna tahammül etsem bile, senin ayrýlýðýna nasýl dayanabilirim! Diyelim ki ateþinin hararetine dayandým, ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasýl sabredeyim!

Yahut affýný, ümit ettiðim halde ateþe nasýl gireyim. Ýzzetin hakkýna ey seyidim ve mevlam, sadakatle yemin ediyorum ki: eðer konuþmama izin verirsen, cehennem ehli arasýndaki ümitsizler gibi sürekli dergahýna yönelip inlerim. Medet dileyenler gibi, feryat edip, yardým dilerim senden ve bir þeyini kaybedenler gibi aðlayýp sýzlarým sana ve seni çaðýrýp “neredesin ey müminlerin velisi!” der dururum;

Ey ariflerin en yüce arzusu! Ey medet dileyenlerin imdadýna yetiþen! Ey sadýk kalplerin dostu! Ve ey alimlerin ilahý (neredesin)? Ey mabudum! Münezzehsin sen ve ben sana hamd ediyorum. Olacak þey mi, sana karþý gelmesi

كَتَمْتُهُ أَوْ أَعْلَنتُهُ، أَخفَيْتُهُ أَوْ أَظْهَرْتُهُ، وَكُلَّ سَيِّئَةٍ أَمَرْتَ بِإِثْبَاتِهَا الْكِرَامَ الكَاتِبِينَ، الَّذِينَ وَكَّلْتَهُم بِحِفْظِ مَا يَكُونُ مِنِّي، وَجَعَلْتَهُمْ شُهُودًا عَلَيَّ مَعَ جَوَارِحِي، وَكُنتَ أَنتَ الرَّقِيبَ عَلَيَّ مِن وَّرَآئِهِمْ، وَالشَّاهِدَ لِمَا خَفِيَ عَنْهُمْ، وَبِرَحْمَتِكَ أَخْفَيْتَهُ، وَبفَضْلِكَ سَتَرْتَهُ، وَأَن تُوَفِّرَ حَظِّي مِن كُلِّ خَيْرٍ تُنْزِلُهُ، أَوْ إِحْسَانٍ تُفْضِلُهُ، أَوْ بِرٍّ تَنْشِرُهُ، أَوْ رِزْقٍ تَبْسُطُهُ، أَوْ ذَنْبٍ تَغْفِرُهُ، أَوْ خَطَأٍ تَسْتُرُهُ، يَا رَبِّ يَا رَبِّ يَا رَبِّ، يَآ إِلَهِي وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ وَمَاِلكَ رِقِّي، يَا مَنْ بِيَدِهِ نَاصِيَتِي، يَا عَلِيمًا بِضُرِّي وَمَسْكَنَتِي، يَا خَبِيرًا بِفَقْرِي وَفَاقَتِي، يَا رَبِّ يَا رَبِّ يَا رَبِّ، أَسْألُكَ بِحَقِّكَ وَقُدْسِكَ، وَأَعْظَمِ صِفَاتِكَ وَأَسْمَآئِكَ، أن تَجْعَلَ أَوْقَاتِي في اللَّيلِ وَالنَّهَارِ بِذِكْرِكَ مَعْمُورَةً، وَبِخِدْمَتِكَ مَوْصُولَةً، وَّأَعْمَاِلي عِنْدَكَ مَقْبُولَةً، حَتَّى تَكُونَ أَعْمَاِلي وَأَوْرَادِي كُلُّهَا وِرْدًا وَّاحِدًا، وَّحَاِلي في خِدْمَتِكَ سَرْمَدًا، يَّا سَيِّدِي، يَا مَنْ عَلَيْهِ مُعَوَّلِي، يَا مَنْ إلَيْهِ شَكَوْتُ أَحْوَاِلي، يَا رَبِّ يَا رَبِّ يَا رَبِّ، قَوِّ عَلَى خِدْمَتِكَ جَوَارِحِي، وَاشْدُدْ عَليَ الْعَزِيمَةِ جَوَانِحِي، وَهَبْ لِي الْجِدَّ في خَشْيَتِكَ، وَالدَّوَامَ في الاتِّصَاِل بِخِدْمَتِكَ، حَتَّى أَسْرَحَ إِلَيكَ في مَيَادِينِ السَّابِقِينَ، وَأُسْرِعَ إلَيْكَ في الْمبُادِرِينَ، وَأَشْتَاقَ إليَ قُرْبِكَ في الْمُشْتَاقِينَ، وَأَدْنُوَ مِنْكَ دُنُوَّ الْمُخْلِصِينَ، وَأَخَافَكَ مَخَافَةَ الْمُوقِنِينَ، وَأَجْتَمِعَ في جِوَارِكَ مَعَ الْمُؤْمنِينَ، اللَّهُمَّ وَمَنْ أَرَادَنِي بِسُوٍء فَأَرِدْهُ، وَمَن كَادَنِي فَكِدْهُ، وَاجْعَلْنِي مِنْ أَحَسَنِ عَبِيدِكَ نَصِيبًا عِنْدَكَ، وَأَقْرَبِهِم مَّنْزِلَةً مِّنْكَ، وَأَخَصِّهِمْ زُلْفَةً لَّديْكَ، فَإِنَّهُ لا يُنَالُ ذَلِكَ إِلا بِفَضْلِكَ، وَجُدْ لِي بِجُودِكَ،

yüzünden cehennemde tutulan ve günahýndan ötürü onun azabýný tadan ve onun tabakalarý arasýnda, iþlediði suç ve cinayetten dolayý hapsedilen Müslüman bir kulun sesini duyasýn da affetmeyesin.

Oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte ve tevhit ehlinin diliyle seni çaðýrmakta ve rububiyet makamýný vasýta ederek sana el açmada. Ey mevlam! O, senin önceden yaptýðým merhametini umduðu halde, nasýl azapta kalabilir? Ya da senin fazl ve rahmetini ümit ettiði halde, ateþ nasýl yakabilir? Yada sen onun sesini iþittiðin ve yerini gördüðün halde ateþ nasýl yakabilir onu? Ya da sen onun zaaf ve güçsüzlüðünü bildiðin halde cehennemin alevleri onu nasýl kuþatabilir? Ya da sen onun sadakat ve doðruluðunu bildiðin halde cehennemin tabakalarý arasýnda, nasýl kývranýr kalýr? Ya da, o seni “ey rabbim” diye çaðýrýrken cehennemin azap melekleri nasýl ona eziyet edebilir? Ya da cehennemden kurtulmak için senin fazl ve keremini dilediði halde, onu nasýl orada býrakýrsýn? Senin fazlýnla ilgili tanýtýlan bunlar deðildir. Senin müvahhit insanlara yaptýðýn ihsan ve iyiliklere benzeyen þeyler de deðildir bunlar. Ve ben þüphesiz biliyorum ki, eðer inkarcýlarýna azap hükmetmeseydin ve düþmanlarýný ebedi azaba düçar etmeyi kararlaþtýrmasaydýn, ateþi tamamýyla soðuk ve esenlik ederdin; onda hiç kimse yer almazdý. Ama sen, isimleri mukaddes olansýn!

Cehennemi insanlarýn ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya ve düþmanlarý orada ebedi olarak tutmaya yemin etmiþsin ve sen, ey methi yüce olan! Evvelden beri söylemiþ ve sürekli olarak nimet verip, kerem ve ihsanda bulunmuþsun ve buyurmuþsun ki: “Mümin olan bir kimse,

وَاعْطِفْ عَلَيَّ بِمَجْدِكَ، وَاحْفَظْنِي بِرَحْمَتِكَ، وَاجْعَل لِسَانِي بِذِكْرِكَ لَهِجًا، وَّقَلْبِي بِحُبِّكَ مُتَيَّمًا، وَّمُنَّ عَلَيَّ بِحُسْنِ إِجَابَتِكَ، وَأَقِلْنِي عَثْرَتِي، وَاغْفِرْ زَلَّتِي، فَإِنَّكَ قَضَيْتَ عَلَى عِبَادِكَ بِعِبَادَتِكَ، وَأَمَرْتَهُم بِدُعَآئِكَ، وَضَمِنــتَ لَهُمُ الإِجَابَةَ، فَإِلَيْكَ يَا رَبِّ نَصَبْتُ وَجْهِي، وَإلَيْكَ يَا رَبِّ مَدَدتُّ يَدِي، فَبِعِزَّتِكَ اسْتَجِبْ لِي دُعَآئِي، وَبَلِّغْنِي مُنَايَ، وَلا تَقْطَعْ مِن فَضْلِكَ رَجَآئِي، وَاكْفِنِي شَرَّ الْجِنِّ وَالإِنْسِ مِنْ أَعْدَآئِي، يَا سَرِيعَ الرِّضَا، اغْفِرْ لِمَن لا يَمْلِكُ إِلا الدُّعَآءَ، فَإِنَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا تَشَآءُ، يَا مَنْ اسْمُهُ دَوَآءٌ، وَذِكْرُهُ شِفَآءٌ، وَطَاعَتُهُ غِنًى، ارْحَم مَّن رَّأْسُ مَاِلهِ الرَّجَآءُ، وَسِلاَحُهُ الْبُكَآءُ، يَا سَاِبغَ النِّعَمِ، يَا دَافِعَ النِّقَمِ، يَا نُورَ الْمُسْتَوْحِشِينَ في الظُّلَمِ، يَا عَالِمًا لا يُعَلَّمُ، صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَّآلِ مُحَمَّدٍ، وافْعَلْ بِي مَآ أَنتَ أَهْلُهُ، وَصَلَّى اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ وَالأَئِمَّةِ الْمَيَامِينَ مِنْ آلِهِ، وَسَلَّمَ تَسْلِيمًا كَثِيرًا.


fasýk olan kimseyle bir olur mu? Hayýr onlar, ayný olamazlar.”

Mabudum! Efendim! Takdir ettiðin kudret hakkýna ve hükmedip kesinlik kazandýrdýðýn kaza ve kaderine ki kime takdir etsen galip gelirsin, bu gecede ve bu saatte iþlediðim bütün suçlarý ve günahlarý baðýþla; iþlediðim bütün kötülükleri, üzerini örttüðüm bütün çirkinlikleri ve açýða çýkardýðým ve gizleyip aþikar ettiðim bütün cahillikleri ve kiram’el-Katibin’i kaydetmelerine emrettiðin kötülükleri baðýþla. Öyle melekler ki, onlarý benim yaptýðým amellerimi zabtedip korumakla görevlendirdin, uzuvlarýmla birlikte onlarý da bana gözetleyici kýldýn ve kendin de bunlarýn ardýnda gözetleyicim oldun, hatta onlara ve gizli kalan þeylere bile þahit oldun, rahmetinle gizledin ve fazlýnla örttün onlarý. Ýndirdiðin her hayýrdan ve gönderdiðin her ihsandan, yaydýðýn her iyilikten yahut daðýttýðýn her rýzýktan, baðýþladýðýn günahlardan veya kaptýðýn hatalardan nasibim arttýrmaný diliyorum. Ey rabbim! Ey rabbim! Ey rabbim! Ey mabudum, ey seyidim, ey mevlam ve ey benim sahibim! Ey varlýðýmý elinde tutan! Ey zorluk ve çaresizliðimi bilen! Ey fakirlik ve yoksulluðumdan haberdar olan! Ey rabbim, ey rabbim, ey rabbim! Hakkýn, kutsiyetin, en yüce sýfatýn ve ismin hürmetine senden dileyim þudur: gece ve gündüzden oluþan vakitlerimi zikrinle bayýndýr kýl ve beni kendi hizmetinde tut ve amellerimi kendi indinde makbul buyur! Öyle ki artýk bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir þekline dönüþsün ve bütün hallerim senin hizmetinde geçsin. Ey seyidim! Ey güvenip dayandýðým ve ey rabbim! Uzuvlarýmý hizmetin için güçlendir ve sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver. Senden korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki, yarýþ meydanlarýnda sana doðru koþayým ve mücadele verenler arasýnda, sana doðru hýz alayým ve gönüller arasýnda, senin yakýnlýðýna gönül vereyim ve ihlaslýlar gibi yakýnlaþayým sana ve yakin ehlinin korktuðu gibi korkayým senden ve indinde müminlerle birleþeyim.

Allah’ým! Bana kötülük yapmak isteyenin hakkýný sen ver, bana tuzak kuran kimseye sen tuzak kur. Beni yanýnda en iyi pay alan ve sana göre en yakýn makama sahip olan ve sana özel yakýnlýðý olan kullarýndan eyle. Gerçekten bunlara eriþmek ancak senin lütuf ve kereminle gerçekleþebilir. Cömertliðin hakkýna cömert davran ve yüceliðin hakkýna teveccüh eyle bana. Rahmetin hakkýna koru beni ve dilimi zikrine alýþtýr. Kalbimi kendi muhabbetine tutsak kýl ve dualarýmý iyi bir þekilde kabul etmekle, beni minnettar eyle. Yanýlgýlarýmdan geç ve hatalarýmý baðýþla. Muhakkak ki sen kullarýn sana ibadet etmelerini hükmettin, sana dua etmelerini emredip, kabul etmeyi üstlendin. O halde ey rabbim! Yüzümü sana çevirdim ve ellerimi sana açtým.

Ýzzetin hakkýna duamý kabul eyle ve arzularýma ulaþtýr beni. Fazlýn ve kereminden ümidimi kesme. Ýnsan ve cinlerden oluþan düþmanlarýmdan koru beni. Ey çabuk razý olan! Doðadan baþka bir þeye sahip deðilim, baðýþla beni. Muhakkak ki sen, her istediðini yaparsýn. Ey ismi deva, zikri þifa ve itaati zenginlik olan! Sermayesi ümit ve silahý aðlamak olan! Bana merhamet eyle.

Ey nimetleri tamamlayýp yayan! Ey zorluklarý defeden! Ey karanlýklarda dehþete kapýlanlarýn nuru! Ey öðretilmeden bilen! Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e rahmet et ve bana da sana yakýþtýðý þekilde muamelede bulun. Allah’ýn rahmeti, Peygamber’ine ve O’nun soyundan gelen mübarek imamlara olsun ve Allah’ýn sonsuz selamý onlarýn üzerine olsun.


Duaya Bir Bakýþ

Dua; hiçbir þeye muhtaç olmayan Allah’a, ihtiyaç ve isteklerin sunulmasýdýr.

Dua; varlýk aleminin maliki ve mutlak gani olan Allah’a yoksulluðun, fakirliðin, miskinliðin ve çaresizliðin beyanýdýr.

Dua; zavallý bir dilencinin vefalý kerem sahibinden istekleri, güçsüzün en güçlüden yardým talebidir.

Dua; zayýf, zelil, miskin, yoksul ve çaresiz kulun, sevgi ve rahmet sahibi latif, hekim, iþiten ve gören yüce Allah’tan yardým dilemesidir.

Dua; mukaddes bir sultana, güçlü azize, sevgili maðfiret sahibine, tek olan mabuda ve güçlü ilim sahibine alçak gönüllülük, tevazu, zillet, huþu, küçüklük ve teslimiyet göstermektir.

Dua; Allah’ýn sevdiði, saliklerin maþuku, ariflerin göz nuru, iþtiyak sahiplerinin ihtiyacý, dertlilerin gece kandili, ihtiyaç sahiplerinin dayanaðý ve muhtaçlarýn kalp nurudur.

Kur’an’da Dua

Sonsuz feyiz kaynaðý, uçsuz bucaksýz keramet denizlerinin sahibi, kullarýna hidayet ortamý hazýrlayan, ilim ve hikmet sofrasýný indiren ve izzet sahibi Allah-u Teala, Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyurmaktadýr:

“(Resulüm!) De ki: Duanýz olmasa rabbim size ne diye deðer versin?”[1]

Dua, Allah’ýn dikkatini çekmek için bir vesile olmakla birlikte, dua eden kimseye de Allah’ýn rahmetinin elde edilmesine ortam hazýrlamaktadýr. Bu itina ve teveccüh insanýn yaþam alanýndaki mutsuzluk sofrasýný dürmekte, dua eden kimseye saadet ve mutluluk sofrasýný kurmaktadýr.

Sevenlerin sevgilisi, aþýklarýn maþuku, zikredenlerin dostu, þükredenlerin sýrdaþý, kullarýn yardýmcýsý, gönül ehlinin dayanaðý olan Allah-u Teala, Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyuruyor:

“Kullarým sana, beni sorduðunda (söyle onlara): Ben çok yakýným. Bana dua ettiði zaman duacýnýn duasýna icabet ederim.”[2]

Allah’tan baþka hiç kimse kullara daha yakýn deðildir. Ýnsaný var eden, onu ana rahminde yetiþtiren, oradan da dünya intikal ettiren, dünyada da bu deðerli misafir için maddi ve manevi ortamlar hazýrlayan, onun dünya ve ahiret saadeti için peygamberler gönderen, onun için eþsiz bir nimet olan Kur’an’ý ve Masum Ýmamlarý karar kýlan, onun susuzluk sorununu þeffaf ve berrak sularla ve açlýk ihtiyacýný da uygun yiyeceklerle gideren, hastalýklara deva veren, yalnýzlýðýný eþi, çocuklarý, akrabalarý ve dostlarýyla gideren, çýplaklýðýný çeþitli elbiselerle örten, sevgisini kalplere yerleþtiren, sorunlarýný her ne kadar da zor ve çetin de olsa çözümleyen, saðlýðýna devamlýlýk veren, deðerini, itibarýný ve þahsiyetini yücelten Allah, kullarýna her þeyden daha yakýndýr. Bütün bunlarý Allah’tan baþka kim bir araya getirebilir ve Allah’tan baþka onun bütün hallerini, isteklerini ve ihtiyaçlarýný kim bilmektedir? Evet! O insana herkesten daha yakýndýr. Nitekim bu konuda Kur’an-ý Kerim þöyle buyuruyor:

“And olsun, insaný biz yarattýk ve nefsinin kendisine fýsýldadýklarýný biliriz ve biz ona þah damarýndan daha yakýnýz.”[3]

Peygamberler akýl, zekilik, basiret ve yücelik açýsýndan bütün insanlardan üstündürler ve onlarýn kalpleri ve ruhlarý tüm ruhlardan ve kalplerden daha nurludur. Onlarýn gayb ve þuhud hakikatlerine olan bilgisi, en yetkin bilgidir. Hakikatleri olduðu gibi bilirler. Caný gönülden dua ederler. Bütün varlýklarýyla kendilerini duaya verirlerdi. Ömürleri boyunca duasýz bir gece ve gündüz geçirmemiþler ve duasýz bir þekilde sevgilinin (Allah’ýn) huzuruna çýkmamýþlar.

Onlar duayý ruhun geliþmesi, kalbin temizliði, batýndaki maddiyat tozlarýnýn silinmesi, yaþantýsýndaki buhranlarýn ve üzüntülerin giderilmesi ve müþkülatlarýn çözümlenmesinde asýl faktör olarak biliyorlardý ve onlar kesin olarak Allah’ýn dergahýndan istekte bulunan her kimsenin hacet ve maksadýna ulaþmadan geri dönmediðini biliyorlardý. Bundan dolayý duanýn müstecab olacaðýna inanmýþlar, bu konuda bir þüphe ve tereddüde yer vermemiþler, bu itikatlarýna dayanarak yüce Hakk’ýn karþýsýnda tevazu ile dualarýný dile getirmiþler ve hiçbir þeye muhtaç olmayan Allah-u Teala’nýn yüzde yüz kendisine sunulan duayý karþýlýksýz býrakmayacaðýna kalben itminan etmiþlerdir.

Kur’an-ý Kerim bu hakikati açýk bir þekilde Hz. Ýbrahim’in (a.s) o pak dilinden þöyle naklediyor:

“Hamdolsun O Allah’a ki bana ihtiyarlýk vaktimde Ýsmail’i ve Ýshak’ý lütfetti! Þüphe yok ki Rabbim elbette duayý iþitendir.”[4]

Dua öyle bir kudret ve güçtür ki, Hz. Zekeriyya yaþlýlýk halinde muhabbet sahibi olan Allah-u Teala’dan çocuk talebinde bulundu. Aziz Allah da onun bu isteðini geri çevirmedi ve hanýmý çocuk doðuramayacak kadar yaþlý olmasýna raðmen ona Yahya’yý verdi.”[5]

Hz. Ýsa dostlarýnýn ricasý üzerine dua vesilesiyle Allah-u Teala’dan gökten bir sofra indirmesini istemiþti. Yüce Allah da onun bu duasýný müstecap edip kendisi ve dostlarý için gökten lezzetli yiyecekler indirdi.[6]

Yüce Allah, kullarýna her ne halde olursa olsunlar dua etmeyi, onlardan iyi ve kötü anlarýnda kendisinin yüce makamý karþýsýnda ezilmiþ ve yalvarýr bir vaziyette dua etmelerini, huþuya eriþmiþ bir kalple ve gönülden aðlayan ruh haleti içinde hacetlerini O’ndan istemelerini ve O’nun dualara kesinlikle icabet edeceðine dair verdiði söze ümit baðlamalarýný emretmiþtir.

Ayný zamanda tekebbürlerinden dolayý dua etmekten yüz çevirenleri de hor, zelil, utanç içinde, aþaðýlýk bir þekilde cehenneme atacaðýný bildirmiþtir. Zahir ve batýnda da bütün bunlarý, Mümin suresindeki tek bir ayet ile þöyle açýklamaktadýr:

“Rabbiniz þöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim; çünkü bana ibadeti býrakýp büyüklük taslayanlar hakir ve zelil olarak cehenneme gireceklerdir.”[7]

Rivayetlerde Dua

Allah’ýn ihsaný ve cömertliði bütün varlýklarý, özellikle de insaný kapsamaktadýr ve O’nun sonsuz rahmet sofrasý her zaman açýk ve lütfü, merhameti ve keremi herkes içindir.

O’nun kapýsý ümitsizlik kapýsý deðildir ve dergahýnda cimrilik ve kovma diye bir þey yoktur.

El açýklýðý ve cömertliði süreklidir; veren eli herkes için açýktýr ve kullarýnýn kendisine yönelmesini beklemektedir.

Hak Teala, Hz. Davud’a (a.s) þöyle buyurmuþtur:

“Yeryüzü halkýna de ki: Niye benimle dostluk kurmuyorlar; oysa ki dostluða en layýk olan ben deðil miyim? Ben öyle bir ilahým ki bende cimrilik yoktur, alimim ki cahillik yoktur, verdiðim sözümden dönmem, rahmetim kuþatýcýdýr, cömertliðimden vazgeçmem, ben ezelden beri kullarýma rahmet eder ve onlara karþý sevgi beslerim, kullarýmýn gönlünü marifet nuruyla aydýnlatýrým. Ben, beni dost edinenin dostu ve arkadaþlýk edenin arkadaþýyým, zikir halvetinde benimle olanýn ahbabý, beni anmayý ünsiyet edenin menusuyum.

Ey Davud! Beni arayan kimse sonunda beni bulacaktýr ve beni bulan kimse, asla beni kaybetmemelidir.

Ey Davud! Nimet veren biziz, fakat baþkasýna þükrederler. Belalarý biz defederiz, fakat baþkalarýnýn yaptýðýný zannederler. Sýðýnaklarý biz olmamýza raðmen baþkalarýna sýðýnýrlar. Bizden kaçýyorlar, ama sonunda yine bize döneceklerdir!”

Deðerli Ýslam kitaplarýnda buna benzer mana dolu güzel metinler sýkça göze çarpmaktadýr. Bu tür metinler Kur’an ayetlerinin yanýnda yer alan büyük bir müjde konumundadýr. Bu vesileyle kullar, Allah’ýn cömertliðine ve keremine ümit baðlamakta ve hacetlerinin giderilmesi için dua etmekte ve maksatlara ve isteklere ulaþmanýn yolunun dua olduðunu anlamaktadýrlar. Duasýz sorunlarýn çözüldüðü çok az görülmüþtür. Bundan dolayý rivayetlerde, özellikle de ismet ve taharet Ehl-i Beyt’inden (a.s) nakledilen rivayetlerde duaya çok önem verilmiþ ve ona özel bir hesap açmýþlardýr.

Bu konuda Resulullah’tan ve Ehl-i Beyt Ýmamlarý’ndan nakledilen bazý rivayetleri aktaralým:

Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur:

“Þüphesiz dua ibadettir.”[8]

Yine o mübarek insan þöyle buyuruyor:

“Dua ibadetlerin beynidir.”[9]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyuruyor:

“En üstün ibadet duadýr.”[10]

Ýmam Bakýr (a.s) baþka bir rivayette þöyle buyuruyor:

“Hiçbir þey aziz ve celil olan Allah katýnda istekte bulunmaktan (Allah’a el açmaktan) ve O’nun nezdindeki þeyleri talep etmekten daha üstün deðildir ve Allah’ýn en çok nefret ettiði kimse ise, kibirlenip Allah’a ibadet etmekten yüz çeviren ve O’nun nezdindeki feyizleri talep etmeyen kimsedir.”[11]

Emir’ul Müminin Ali (a.s) þöyle buyuruyor:

“Yeryüzünde Allah için yapýlan en güzel amel duadýr.”[12]

Yine Hz. Ali (a.s) þöyle buyuruyor:

“Dua, zaferin anahtarý ve mutluluðun hazinesidir. En güzel dua, temiz göðüs ve temiz kalpten çýkan duadýr. Münacatta kurtuluþ vesilesi vardýr ve kurtuluþ ihlas iledir ve sýzlanmalar artýnca Allah’a sýðýnýlýr.”[13]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyuruyor:

“Üzerinize bir bela geldiði zaman hemen duaya sarýlýn ve Allah’a yalvarýp yakarýn.”[14]

Yine Ýmam Sadýk (a.s) baþka bir yerde þöyle buyuruyor:

“Duaya sarýl, zira duada tüm dertlerin dermaný vardýr.”[15]

Toplu Halde Dua Etmenin Önemi

Dua ehli olanlar toplu halde dua ettiklerinde, birlikte yalvarýp baðýþlanma dilediklerinde, feryatlarýný samimane bir dille Allah’a ulaþtýrdýklarýnda ve hep birlikte O’nun azameti karþýsýnda el açtýklarýnda þüphesiz dualarýnýn kabul olma olasýlýðý daha fazladýr. Çünkü dua eden topluluðun içinde mutlaka gönlü Allah aþkýyla yanan bir dertli, fakir ve çaresiz, takvalý aþýk, gönlünü Allah’a vermiþ arif ve deðerli muhlis insanlar bulunmaktadýr. Hepsinin bir arada yalvarýþ ve yakarýþlarý, samimi dualarý, Allah’ýn rahmetinin o topluluðun üzerine inmesine vesile olacaktýr ve Allah-u Teala sýrf içlerinden bir tanesinin duasý hatýrýna, diðerlerinin dualarýný da kabul edecek, onlarýn seslerine kulak verip rahmetini üzerlerine indirecek ve onlarýn boþ kalplerini kendi feyziyle dolduracaktýr.

Bu konuda vahiy kaynaklarý ve ilim menzillerinden, marifet hazinelerinden ve rahmet kapýlarýndan bir çok rivayet elimize ulaþmýþ bulunmaktadýr ki onlardan bir kaçýna burada iþaret edeceðiz:

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyuruyor: “Dört kiþi bir sorunu halletmek için bir araya gelir de topluca dua ederlerse mutlaka icabet ile birbirinden ayrýlýrlar.”[16]

Peygamber (s.a.a) þöyle buyuruyor: “Kýrk kiþi bir iþin düzelmesi için bir araya gelirlerse, Allah-u Teala mutlaka onlara icabet eder. Onlar bir daðýn yerle bir olmasý için dua etseler bile muhakkak o dað yerle bir olur.”[17]

Rabbani alim ve aþýk arif Ýbn-i Fehd-i Hilli Vesail’uþ- Þia kitabý rivayetince deðerli Uddet’ud Dai kitabýnda þöyle rivayet etmiþtir: “Yüce Allah, Ýsa’ya (a.s) þöyle vahyetti: “Ey Ýsa! Müminler topluluðuna var ve onlara seninle birlikte bana dua etmelerini emret.”[18]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyuruyor: “Bir iþ babamý rahatsýz edip hüzünlendirdiðinde kadýnlarý ve çocuklarý bir araya toplayarak dua eder, onlar da amin derlerdi.”[19]

Allah’tan Ümidi Kesmek ve Meyus olmak Kafirlerin Sýfatýdýr

Dua eden insan, yüce Allah’ýn bizzat kulunu dua etmeye davet ettiðini ve duasýnýn kesinlikle kabul olacaðýna kefil olduðunu unutmamalýdýr. Duayý kabul etmek Allah-u Teala için çok basit ve kolay bir iþtir. Çünkü bütün varlýk alemi O’nun hükümdarlýðý altýndadýr ve bundan dolayý bir emir ile dua eden kulunun duasýnýn kabul olmasý için bütün þartlarý uygun hale getirttirir.

O halde kudreti, basireti, keremi, lütfü, maðfireti, feyzi ve rahmeti sonsuz olan ve kuluna özellikle de dua ve yalvarýp yakarma esnasýnda özel bir sevgi gösteren yüce Allah karþýsýnda ümitsizliðe düþmek yakýþýk almaz bir harekettir.

Kur’an-ý Kerim Allah’tan ümidi kesmenin ve meyus olmanýn kafirlerin sýfatlarýndan olduðu konusunda þöyle buyuruyor: “Allah’ýn rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirlerden baþka hiç kimse Allah’ýn rahmetinden ümit kesmez.”[20]

Kur’an-ý Kerim tekitle þöyle buyuruyor: “Allah’ýn rahmetinden ümit kesmeyin.”[21]

Peygamber (s.a.a) þöyle buyuruyor: “Allah’ýn rahmetini ümit eden günahkar kul, (Allah’a) ümitsiz olan abitten daha yakýndýr.”[22]

Ýmam Sadýk þöyle buyuruyor: “Allah’ýn rahmetinden ümidini kesmek, þiddetli soðuklardan daha soðuktur.”[23]

Rivayetlerde ve Ýslami öðretilerde Allah’ýn rahmetinden ümidi kesmek büyük günahlardan sayýlmaktadýr ve Allah’ýn rahmetinden ümit kesenlere kesin azap vaat edilmiþtir

Dua eden kimse, duasý hemen kabul olmadý diye ümitsizliðe kapýlmamalýdýr. Ayet ve rivayetlerde de belirtildiði gibi duasýnýn kabul olmasý belki de kendi zararýna tamamlanacaktýr veya duasýnýn kabul olmasýnýn zamaný henüz gelmemiþ olabilir. Belki de Allah-u Teala kulun, duasýna devam etmesi için icabet etmiyor ya da ona ebedi bir nimet vermek istiyor ve duasýnýn kabul zamanýný kýyamet gününe erteliyor. Dolayýsýyla hiçbir surette Allah’ýn rahmetinden ümit kesmek, ne aklî, ne þer’î, ne de insanî cihetten doðru deðildir ve mümin bir kul asla Allah’tan ümidi kesmez, ümitsizliði aklýnýn ucundan bile geçirmez.

Dua ve duaya icabet hususunda muteber Ýslami kaynaklarda çok önemli rivayetler nakledilmiþtir ve onlardan bazýlarýný burada zikretmemiz çok yerinde ve faydalý olacaktýr.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyuruyor: “Kul gerçekten dua ettiðinde aziz ve celil olan Allah iki meleðe þöyle buyurur: “Ben duasýný kabul ettim, fakat siz isteðini biraz bekletin ki dua etmeye devam etsin; çünkü ben onun sesini duymaktan hoþlanýyorum.” Baþka bir kul da dua ediyor, fakat Allah Teala þöyle buyurur: “Çabucak onun isteklerini ve hacetini verin. Çünkü ben onun sesinden öfkeleniyorum.”[24]

Mensur Seykal þöyle diyor: “Ýmam Sadýk’a (a.s): “Nice vakitler insan dua eder, duasý da kabul olur; sonra bu bir zamana kadar ertelenir.” Dedim. Ýmam (a.s): “Evet” diye buyurdu. Tekrar þöyle sordum: “Neden böyle oluyor; acaba daha çok dua etmesi için mi?” diye sordum. Ýmam: “Evet” diye buyurdu.[25]

Duanýn Þartlarý

Eðer duacý, duasýnýn kabul olmasýný istiyorsa, duaya baþlamadan önce bazý kurallara uymasý gerekmektedir: Bu kurallar ve þartlar Ehl-i Beyt’den (a.s) Usul i Kafi, Meheccet’ul Beyza, Vesail’uþ Þia ve Cami-u Ehadis’iþ- Þia vb. deðerli ve muteber kitaplarda nakledilmiþtir. Bunlardan en önemlileri; abdest, gusül ve teyemmüm gibi þer’i temizlikler, kul hakkýndan temizlenmek, ihlas, duanýn metnini doðru okumak, helal kazanç saðlamak, sýla-i rahim (akrabalarý ziyaret etmek), duadan önce sadaka vermek, Allah’a teslim olmak, günahlardan kaçýnmak, amelleri düzeltmek, seherlerde dua etmek, vitir namazýnda dua etmek, fecr-i sadýkta (sabah namazýnýn ilk vaktinde) dua etmek, güneþin doðuþunda dua etmek, Çarþamba günü öðle ile ikindi arasýnda dua etmek ve duaya baþlamadan önce salavat getirmektir.”[26]

Cuma Gecesi

Ehl-i Beyt’den (a.s) gelen rivayetler, Cuma gecesi yapýlan dualarýn daha da faziletli ve münasip olduðunu söylemekte ve Cuma gecesinin deðerinin de kadir gecesine denk olduðunu bildirmektedir.

Büyük din alimleri, basiret sahipleri ve Allah’ýn mukaddes dergahýna ermiþ kimseler þöyle diyorlar: “Eðer edebiliyorsanýz, Cuma gecesini sabaha kadar, namaz, dua, zikir ve tövbe ile geçirin. Bu ameli yapmaktan gafil olmayýn. Çünkü yüce Allah, imanlý kullarýn yüceliðini artýrmak için melekleri Cuma gecesinde göðün birinci katýna gönderir ki onlarýn iyiliklerini artýrsýnlar ve günahlarýný temizlesinler.

Ýmam Sadýk (a.s) kendisinden nakledilen muteber bir hadiste þöyle buyuruyor: “Nice vakitler mümin istekleri için dua eder ve Allah-u Teala onun icabetini erteler ve Cuma gecesi onu halleder.”

Ýmam Sadýk (a.s) nakledilen baþka bir rivayette þöyle buyuruyor: “Hz. Yusuf’un kardeþleri, iþledikleri günahtan dolayý Hz. Yakub’dan kendileri için Allah’tan maðfiret dilemesini istemeleri üzerine Hz. Yakub þöyle cevap verdi: “Yakýn bir zamanda sizin için yüce rabbimden baðýþlanmanýzý talep edeceðim” Bu talebini Cuma gecesinin seherine kadar geciktirdi ki çocuklarý için ettiði dua müstecap olsun.”[27]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: Allah-u Teala her Cuma gecesi bir meleðe, gecenin evvelinden sonuna dek yüce rabbi adýna þöyle seslenmesini emreder: “Acaba mümin bir kul var mý ki sabah olmadan dünya ve ahireti için bana seslensin ve ben onun duasýný kabul edeyim? Acaba mümin bir kul var mý ki sabah olmadan günahlarý için tövbe etsin ve ben tövbesini kabul edeyim? Acaba mümin bir kul var mý ki ben onun rýzkýný azaltmýþ olayým da sabah olmadan benden rýzkýnýn çoðalmasýný istesin ve ben de rýzkýný çoðaltayým? Acaba hasta bir mümin var mý ki sabah olmadan þifa talebinde bulunsun da ona þifa vereyim, böylece saðlýðýna kavuþsun. Acaba hapiste olan hüzünlü bir mümin kulum var mý ki sabah olmadan bana hapisten kurtulmak için dua etsin de onu hapisten kurtarayým ve üzüntüsü benim duasýna icabetimle ortadan kalksýn. Acaba mazlum olan mümin bir kulum var mý ki sabah olmadan bana dua etsin de zalimin zulmünü ondan uzaklaþtýrayým ve zalimden intikam alayým ve hakkýný kendisine döndüreyim.” Hak Teala’nýn meleði sabah güneþ doðuncaya kadar sürekli bu þekilde nida eder.”[28]

Ýmam Sadýk (a.s) da þöyle buyurmuþtur: “Cuma gecesi günah iþlemekten kaçýnýn. Zira o gece iþlenen günahlarýn cezasý iki kat yazýlýyor. Nitekim güzel amellerin sevaplarý da iki kat yazýlýyor. Kim o gecede günah iþlemezse, Allah-u Teala o gecenin hatýrýna diðer günahlarýný da baðýþlar ve her kim ki bu gecede alenen günah iþlerse Allah-u Teala bu hareketi sebebiyle bütün ömrü boyunca iþlediði günahlardan dolayý onu azaba uðratacak ve özellikle de Cuma gecesinin mukaddesatýný hiçe sayýp günah iþlemesinden dolayý o gecenin azabýný iki kat kýlacaktýr.”[29]

Cuma gecesi için bir çok namazlar, dualar ve zikirler nakledilmiþtir ki onlarýn içerisinde Kumeyl duasýnýn özel bir yeri vardýr.

Kumeyl B. Ziyad-i Nehaî

Büyük din adamlarý ve alimler - gerek Þia, gerekse Ehl-i Sünnet- Kumeyl’i, imaný kuvvetli, ruhiyesi güçlü, düþünceleri güzel, halis niyetli, beðenilen bir ahlak sahibi ve amelleri güzel birisi olarak övmektedirler

Her iki mezhebin de önde gelenleri, onun adaletinde, þanýnda, büyüklüðünde ve kerametinde ittifak etmiþlerdir.

Kumeyl, Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) ve Hz. Hasan-i Mücteba’nýn (a.s) önde gelen sahabilerindendi.[30]

Hz. Ali (a.s) Kumeyl’i, en güvenilir olan on ashabýndan biri olarak sayardý.[31]

Kumeyl, Hz. Ali’nin (a.s), en iyi taraftarlarýndan ve onu seven, ilgi gösteren ve caný gönülden ona baðlý olan deðerli bir sahabisiydi.”[32]

Mümininlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) Kumeyl’e ettiði tavsiyelerden, yaptýðý nasihatlerden ve açýkladýðý meselelerden, Kumeyl’in çok kuvvetli bir imana ve fevkalade bir marifete sahip olduðu anlaþýlmaktadýr.

Ehl-i Sünnet; hak, adalet, insaf ve mürüvvetten uzak olduklarýndan dolayý, Ehl-i Beyt (a.s) taraftarlarýna hiçbir zaman olumlu yaklaþýmda bulunmamýþlardýr. Buna raðmen Kumeyl’i her konuda güvenilir birisi olarak tanýtmýþlardýr.[33]

Arifler, gönül ehli kimseler ve Allah’ý mülakat aþký ile yanýp tutuþanlar Kumeyl’i, Hz. Ali’nin (a.s) sýrdaþý ve manevi öðretilerinin hazinesi olarak kabul etmektedirler.

Kumeyl 18 yýl Peygamber (s.a.a) efendimizin o nurlu ve bereketli döneminde yaþadý ve nübüvvet makamýnýn melekuti nurlarýndan istifade etti.

Büyük insan, þerif ve temiz þahsiyetli bir kul olan Kumeyl, sýrf liyakatinden dolayý Haccac b. Yusuf-i Sakafi’nin eliyle þahadet makamýna ulaþtý ve Hz. Ali (a.s) kendisine nasýl þehit olacaðýný önceden bildirmiþti.

Cani Haccac b. Yusuf; zalim Emevi hükümdarý tarafýndan Irak’a vali olarak tayin edildikten hemen sonra Kumeyl’in aranýp bulunmasýný istedi. Onu Ehl-i Beyt’i sevdiðinden ve Ali’nin (a.s) taraftarý olduðundan ele geçirmek ve öldürmek istiyordu. Çünkü Ümeyye oðullarý hükümeti döneminde Ehl-i Beyt’i sevmek ve Ali (a.s) taraftarý olmaktan daha büyük günah yoktu.

Kumeyl kendisini Haccac’dan gizlemeye baþladý, bunun üzerine Haccac Kumeyl’in ailesinin ve akrabalarýnýn beytülmalden aldýklarý haklarýný kesti. Bunu duyan Kumeyl þöyle dedi: “Benim fazla bir ömrüm kalmadý ve benim yüzümden bazýlarýnýn rýzkýnýn kesilmesi doðru deðildir.” Daha sonra gizlendiði yerden çýkarak Haccac’ýn yanýna gitti.

Haccac þöyle dedi: “Cezalandýrmak için her yerde seni arýyordum.”

Kumeyl þöyle dedi: “Elinden her ne geliyorsa yapmaktan geri kalma, benim þurada azýcýk bir ömrüm kalmýþ, en kýsa zamanda sen de, ben de Allah’a döneceðiz. Benim dostum (Hz. Ali), bana katilimin sen olduðunu haber vermiþti.”

Bunu iþiten Haccac, 90 yaþýndaki Allah aþýðý nur yüzlü müminin o mübarek baþýný kesmeleri için hemen emir verdi ve onu orada þehit etti. Onun nurlu kabri Irak’ta Necef ile Kufe arasýnda “Seviyye” denen bir bölgede gönül aþýklarýnýn ziyaretgah yeri haline gelmiþtir.

Kumeyl Duasý

Aþýk arifler, insaflý basiret sahipleri ve hakikat ehli seçkin kimseler, “Ýnsanýn diðer varlýklar arasýndaki yeri nasýlsa, Kumeyl duasýnýn diðer dualar içerisindeki yeri de öyledir” demiþler. Ýnsan nasýl diðer varlýklarýn en þereflisi ise, Kumeyl duasý da diðer dualar içinde þerafet sahibidir. Bu nedenle ona “Ýnsan’ul Ed’iye” yani “Dualarýn Ýnsaný” denmiþtir.

Eþsiz ve dakik görüþ sahibi, bilgili araþtýrmacý, büyük hadis alimi Allame Meclisi duayý Kumeyl hakkýnda þöyle diyor: “Kumeyl duasý, dualarýn en üstünüdür.”

Meclisi “Zad’ul Mead” adlý kitabýnda Seyyid b. Tavus’un “Ýkbal” adlý kitabýndan naklen þöyle yazýyor: “Kumeyl þöyle demiþtir: “Günlerden bir gün Basra þehrinde efendim Hz. Ali’nin (a.s) yanýnda oturuyordum. Þaban ayýnýn 15’inci gecesinden söz açýlýnca Hz. Ali þöyle buyurdu: “Kim bu geceyi ibadetle ihya eder (uyanýk kalýr) ve Hz. Hýzýr duasýný okursa, kesinlikle onun duasý kabul olur.” Daha sonra Hz. Ali (a.s) evine döndü. Ben de hemen peþinden evine vardým. Beni görünce Niçin geldin?” dedi. “Hz. Hýzýr’ýn duasýný istemek için huzurunuza geldim” dedim. Ýmam, “Otur” diye buyurdu. daha sonra bana hitap ederek þöyle buyurdu: “Ey Kumeyl! Ne zaman bu duayý ezberlersen, her Cuma gecesinde, olmazsa ayda bir kere, o da olmazsa yýlda bir kere, o da olmazsa ömründe bir defa bu duayý oku; onu okuman, düþmanlarýn þerrinden korunmana kifayet edecek, rýzkýnýn verilmesine ve günahlarýnýn baðýþlanmasýna vesile olacaktýr.”

Daha sonra Ýmam (a.s), “Ey Kumeyl! Uzun bir zaman bizimle birlikte olman ve yapmýþ olduðun hizmetler, seni böyle büyük bir nimet ve kerametle yüceltmeme sebep oldu” dedi.

Sonra da “Yaz” diye buyurdu ve duayý bana aktardý.

Allah dostu, hakkýyla dua etmesini bilen merhum Kef’ami, “Misbah” adlý deðerli kitabýnda þöyle yazýyor: “Emir’el Müminin Hz. Ali (a.s), bu duayý secde halinde okurdu!”[34]

Bu duayý Cuma gecesi duanýn þartlarýna riayet ettikten sonra okumak isteyen kimsenin, kýbleye dönerek, tevazu göstererek, huþu içerisinde, halis ve saf bir niyetle, gözü yaþlý ve hüzünlü bir ses ile okumasý daha iyidir. Þüphesiz bu niteliklere sahip bir dua, icabet makamýna yükselecek ve eseri görülecektir.[35]

Yaþlý gözün Allah katýndaki deðeri oldukça büyüktür. Ýçler acýsý bir halde aðlamak günahlarýn baðýþlanmasýna, azab ateþinin sönmesine ve Allah’ýn rahmetinin aðlayan kulun üzerine inmesine vesile olacaktýr.[36]

Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Aðlama dýþýnda her þeyin bir ölçüsü ve tartýsý vardýr. Onun bir damlasý ateþ dolu denizleri söndürür. Göz ýslanýnca yüz artýk karalýk ve horluk görmez ve göz yaþý dökülünce de Allah ona cehennemi haram kýlar. Gerçekten de bir ümmetin içerisinde samimane içten gelerek aðlayan birisi olursa, onun hatýrýna Allah-u Teala bütün ümmete merhamet eder.”[37]

Baþka bir rivayette yer aldýðýna göre Ýmam sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kýyamet gününde üç göz haricinde diðer bütün gözler aðlayacaktýr: Allah’ýn haram ettiði þeylere bakmaktan çekinen göz; Allah yolunda uykusuz kalan göz; Allah korkusundan geceleri aðlayan göz.”[38]


بسم الله الرحمن الرحيم

Rahman ve Rahim olan Allah’ýn adýyla

Birkaç sebepten dolayý Kumeyl duasý sonsuz nur kaynaðý olan “Bismillah” ile baþlamaktadýr:

1- Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Resulullah’tan (s.a.a), o da alemlerin Rabb’inden þöyle buyurduðunu nakletmektedir:

“Allah’ýn isminin anýlmadýðý her büyük iþ kýsýr ve neticesiz kalacaktýr.”[39]

2- Merhum Tabersi, deðerli kitabý “Mekarim’ul Ahlak” da Hz. Musa b. Cafer’den (a.s) þöyle buyurduðunu naklediyor:

“Her kim bir hüzün ve gam içinde kalýr da baþýný göðe doðru çevirerek üç defa “Bismillahirrahmanirrahim” derse, Allah-u Teala inþallah hüzün ve kederini ortadan kaldýrýr..”[40]

3- Çok önemli bir hadiste þöyle buyurulmuþtur:

“Bismillahirrahmanirrahim ile baþlayan bir dua, Allah-u Teala’nýn dergahýndan geri çevrilmez.”[41]

4- Resulullah (s.a.a) cehennem ateþinin zebanilerinin 19 tane olduðunu belirterek þöyle buyurmuþtur: “Eðer bir kimse Allah-u Teala’nýn kendisini o 19 zebanin elinden kurtarmasýný istiyorsa, 19 harfli olan “Bismillahirrahmanirrahim” cümlesini okumaya çalýþsýn. Böylece Allah-u Teala ondan her harfi, o 19 zebani için bir kalkan karar kýlar..”

5- Resulullah’tan (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Her ne zaman bir öðretmen “Bismillahirrahmanirrahim” cümlesini bir çocuða öðretirse, Allah-u Teala o çocuðun, annesinin, babasýnýn ve öðretmenin cehennem ateþinden kurtuluþlarýný takdir eder.”

6- Ýslam Peygamberi’nden (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Ümmetimi kýyamet gününde amellerinin hesaplandýðý yerde durduracaklar ve amellerini terazi ile tartarlar. Ýyiliklerinin kötülüklere aðýr bastýðýný gören diðer ümmetler feryat ederek “Ýyilikleri az olmasýna raðmen neden iyilikler kefesi kötülükler kefesinden daha aðýr geldi” diyecektir. Peygamberleri onlara þöyle cevap verecektir: “Çünkü onlar konuþmaya baþlayýnca Allah-u Teala’nýn isimlerinden üç ismi (Allah, Rahman, Rahim) zikrederlerdi. Eðer bu üç ismi terazinin bir kefesine ve Adem oðlunun iyi ve kötü amellerini de diðer kefesine koysalar, hiç þüphesiz bu üç isim kefesi daha aðýr gelir.”

7- Ýmam Rýza’nýn (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Bismillahirrahmanirrahim”, ism-i a’zam’a, gözün siyahlýðýnýn beyazlýðýna yakýnlýðýndan daha yakýndýr.”[42]

Hiç þüphesiz dua özellikle de Kumeyl duasý Allah’ýn ism-i a’zam’ý ile baþlarsa kesinlikle kabul olacaktýr ve duasý istekleriyle birlikte Allah-u Teala tarafýndan kabul görecektir.

“Bismillah” öylesine temiz bir þaraptýr ki ruh damaðý ve kalp boðazý aþk sâkisinin elinden içince, nitelendirilmesi imkansýz bir vecd, neþat ve heyecan hali ortaya çýkar, meczub kimse maþuka cezbolur, mahbubta vuslata erinceye kadar durmadan çýrpýnýr ve bu yolu hiçbir yorgunluk hissetmeden kat eder.

Aþk meyinden sarhoþ olurum ben

Bir bakýþla elden olurum ben

Baþ ve yüceliðin zirvesi önünde

Düþerim ve küçülürüm ben

Yarin gamzesi olursa saki

Bade içmeden sarhoþ olurum ben

Bu elden bir bade isterse

Mey içen ve mey aþýðý olurum ben

Onun yolunda ayaklarýmdan olurum

Yavaþ yavaþ ellerimden olurum ben

Gerçi aþkta yok oldum “Feyz”

Yine aþktan mest olurum ben[43]

Bismillah’ýn Ýncelikler ve Ýþaretlerinin Panoramasý

“Ýsm” kelimesi sarf ve nahiv ilminin önde gelenlerinin görüþüne göre “sumuv” kelimesinden türemiþtir ve yücelik, büyük ve üstünlük manalarýna gelmektedir.

Yüce Allah, insan “ism” lafzýný söylerken diline dikkatli olsun diye bu nurani cümlede onu “ba” harfi ile bir arada zikretmiþtir. Allah-u Teala kulundan dostun ismini zikredince yüce dosta tevessül etmesini ve dosta tevessülün ise sadece dostun ismini zikretmekle hasýl olmadýðýný, belki gönlünü ahlaki kötülüklerden, ruhunu manevi pisliklerden, dilini boþ sözlerden, lakýrdýlardan ve diðerlerini anmaktan temizlemediði müddetçe, ruhun gerçek sevgilinin tecelli yeri haline gelmeyeceðini ve tevessül edemeyeceðini bilmesini istemektedir. Hakeza insan bilmelidir ki kalp temizliði, ruh güzelliði, halis niyet, kendi zati yoksulluðu ile Allah’ýn ihtiyaçsýzlýðýna teveccüh etmeden Allah’ýn mübarek ismini dile getirmek çok büyük edepsizlik ve küstahlýktýr.

Bin defada aðzýmý misk ve gülsuyu ile yýkasam bile

Yine de ismini anmak büyük edepsizliktir.

Yüce Allah, en yüksek kutsallýk ve temizlik mertebesindedir. Topraktan yaratýlmýþ insan ise baðýmlýlýk ve kirliliðin en aþaðý mertebesindedir. Ve bu aþaðýlýk makamdan ve rezalet mertebesinden izzet mertebesine vasýtasýz ve sebepsiz ulaþýlmak mümkün deðildir. Bundan dolayý yüce Allah “Bismillahirrahmanirrahim”i kendisi ile kullarý arasýnda vasýta ve vesile karar kýldý ki insan bu yüce ve ilahi sözün manasýna ve anlamýna baðlanarak ve hakikatlerini düþük ruhunda tecelli ettirerek yükseliþ makamýna adým atsýn ve Allah’ýn celal ve cemalini görme kabiliyetine ulaþabilmesi için de gaybýn kapýlarý yüzüne açýlsýn.

Aþýk bir arif ve bilinçli bir gönül sahibi þöyle diyor: “Ba” harfi hareketin evveli, baþlangýcý ve yol göstericisidir. “Ba” harfinden marifet sýrýnýn bir þifresi olan “sin” harfine kadar sonsuz çöller ve uçsuz bucaksýz sahralar vardýr ve “ism” kelimesinin “elif” harfinin bu sonsuz çöllerde ve uçsuz bucaksýz sahralarda “ba” ile “sin” arasýnda siliniþi de bu yolun yolcusunun enaniyet ve bencilliðini tevhit nuruyla yok edip, dostuna olan sevgi ve aþk ateþinde yakmadýðý ve kendisinde kulluk ve teslimiyetten baþka hiçbir þey kalmayana kadar çabalamadýðý müddetçe marifet sýrrýna ulaþamayacaðýna ve “mim”in nurani sahasýnda yol muradýný bulamayacaðýna iþarettir.

Hal ehlinden bir grup da þuna inanmaktadýr ki “ba” harfi Allah’ýn herkese yaptýðý iyiliðe iþarettir ve genelde ise nefis ehli olan halkýn avam tabakasýna aittir. “Sin” ise kalp ehli olan haslara verdiði sýrrýndan ibarettir. “Mim” ise sýr sahibi olan haslarýn hassýna nasib olan muhabbet ve sevgisinin niþanesidir.

Kafi, Tevhid-i Saduk, Meani’l Ahbar, Tefsir-i Ayyaþi gibi deðerli kitaplarda Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Bu üç harfin her biri Esma’ül Hüsna’dan bir isme iþaret etmektedir: “Ba” Allah’ýn “beha”sýna (güzelliðine), “sin” Allah’ýn nurunun yüceliði ve üstünlüðü anlamýndaki senasýna ve “mim” ise Allah’ýn azamet ve büyüklüðüne iþaret etmektedir.

Bazý meczub aþýklar ise þöyle demiþlerdir: “Ba” Basir’e (Gören’e), “sin” Semi’e (Ýþiten’e), “mim” de bir bir sayan anlamýndaki “Muhsi’ ismine iþaret etmektedir.

 Burada güya “bismillah” lafzýný söyleyen kimseye þu hakikat anlatýlmak istenmektedir: Basir’im; öyleyse gizli ve açýk yaptýðýn bütün iþleri ve amelleri görmekteyim. Semi’im; yani bütün söylediklerini ve dualarýný duymaktayým. Muhsi’yim, yani aldýðýn bütün nefeslerini saymaktayým. Bundan dolayý basiretim karþýsýnda amellerinde riya ve gösteriþten uzak dur ki sana sonsuz ecir elbisesi giydireyim. Semi oluþum karþýsýnda boþ ve batýl sözlerden uzak dur ki sana feyz, sefa, maðfiret ve ýslah elbisesini giydireyim ve Muhsi oluþum karþýsýnda bir an dahi gafil olma ki bunun karþýlýðýnda da sana lika (görüþme) huzurunu ihsan edeyim.

Aþýk arifler, meczup salikler ve Allah aþkýyla yananlar þöyle diyorlar: “Bismillah”ýn yüce manasýndan ancak dostlarýnýn belasýna sabreden, batýnýný ve sýrlarýný sýrat-i müstakim yoluna göre ayarlayýp “mim”in nurlu fezasýný yakalayan kimseler faydalanýr.

Senin eteðine sevgi elini uzatýnca

Senin sevginle iki cihaný terk ettik biz

Senin dergahýna ihtiyaç yüzü putunu býrakýnca

Haremi, tapýnaðý ve kiliseyi terk ettik biz

Kadeh, fýçý ve kupa mestliðimize yakýþmaz

Deryayý geçen o badecileriz biz

Her akþam ben ve kadehin aðlama sevincinden

Mina kümbetinin dönüþüne gülmüþüz biz

Tarikat pirinin ayaðýna kapanýnca biz

Dünya ve baðlýlarýnýn alnýna ayak bastýk biz

Hüma’ya aþýk olana þehirde yer vermediler

Ben ve gönül bir müddet çöle çadýr kurduk biz.

Mübarek Allah kelimesi, bütün kemal, cemal ve celal sýfatlarýný bir arada toplayan mukaddes zat için kamil bir isimdir.

Allah lafzýnýn içerisinde üç mananýn olduðu söylenmiþtir:

1- Ezeli, sonsuza kadar kalýcý ve zatý sürekli olma.

2- Akýllar ve vehimlerin O’nun marifet karþýsýnda þaþkýnlýk ve hayret içinde olmalarý; ruhlarýn ve akýllar O’nu talep etmede avare ve çaresizlikleri.

3- Bütün yaratýklar ve varlýklarýn mercisi ve dönüþ yeri.

Ýncelik ve iþaret sahibi kimseler þöyle demiþlerdir: “Allah” kelimesi ism-i azamdýr ve tevhidin temelidir. Kafir onu söylemekle (elbette doðru bir niyet içinde kalbi diliyle söylediðini tasdik ettikten sonra) kafirliðin en aþaðý seviyesinden imanýn üst seviyesine geçiþ yapmaktadýr.

Kafir bu kelimeyi söylemekle gaflet ve pislik dünyasýndan ve yalnýzlýk ve tehlikeler yurdundan; akýllýlýk, temizlik, muhabbet ve emniyet dünyasýna geçiþ yapmaktadýr. Eðer “la ilahe illallah” cümlesi yerine “la ilahe illarrahman” ya da baþka bir isim gelirse, kafirlikten kurtulamaz ve Ýslam dairesine giremez. Kullarýn kurtuluþu ve özgürlüðü bu nurlu ve temiz isim iledir.

Zakirlerin baþarýsý bu ismin þerafetinden dolayý kamil ve tamdýr. Onunla baþlayan her iþ doðru netice verir, sonucu ve neticesi düzenli olur. Nitekim risalet makamýnýn kaidelerinin saðlam olmasý “Muhammed Resulullah”a ve yine velayet makamýnýn temelinin kalýcýlýðý ve devamlýlýðý da “Aliyyen veliyillah”a baðlýdýr.

Bu Allah kelimesinin özelliklerinden biri de þudur ki eðer Allah kelimesinden “elif”i atýlýrsa “lillah” (Allah’a aittir) kalýr “Ýþ, eninde sonunda Allah’a aittir.”[44] Ve eðer ilk “lam” atýlýrsa “lehu” (O’nundur) kalýr “Hükümranlýk O’nundur, övülmek O’na mahsustur”[45] ve eðer ikinci “lam” da atýlýrsa “huve” (O) kalýr “De ki O Allah bir tektir”[46] ve o da Allah’ýn zatýna delalet eder. Bütün özellikleri ihtiva eden isim ise ism-i a’zam’dýr.

Ne mutu o baþa ki sana sevdalanmýþ

Ne utlu o kalbe ki sana vurulmuþ

Melek kýskanýr, alem hasret duyar

Sana aþýk olan deliye

Kalbim baþta sana vuslat temennisi eder

Baþým kalpte seni seyretmek ister

Ýner vuslatýndan baþkasý, heyhat

Heyecanlý baþta senin sevdan var

Uçmaya gelince kalbim geri kalýr mý

Senin Anka’nýn Kaf’ýný arzular

Ayrýlýk sahilinde balýk gibi çýrpýnýrým

Ki ruhum sana baðlanmýþtýr

Can ve kalbimi ona yurt kýlarým

Kalb ve can senin yurdun içindir

O heyecanlýnýn ayaklarýna kapanýrým ki

Sana baðlanacak heyecanlý bir baþý var

Ey canan! Fedan edersem kabul et

Zira bu baþ seni temenna etmektedir

Nasýl seninle konuþmaktan usanýr

Çünkü Feyz’in kafasýnda senin arzun var.[47]

“Rahman” kelimesi köken itibariyle “rahmet” kelimesinden alýnmadýr. Büyük sarf ve nahiv alimleri ve filologlar bu kelimenin mübalaða kipi olduðunu ve çokluða delalet ettiðini söylemektedirler. Ve din adamlarýnýn ve ilahi öðretilerin uzmanlarý nezdinde ise; “hizmet ve ibadet geçmiþi olmaksýzýn bütün yaratýklara genel rahmet baðýþýnda bulanan kimse” demektir. Keþif ve yakin ehlinin dilinde ise; “hikmet ve kabiliyet tahammülü hasebiyle bütün zerrelere varlýk ve kemal baðýþýnda bulunmak”týr. Öyle ki eðer bu söz konusu baðýþ olmasaydý ne bir varlýk vücuda gelebilirdi ve ne de kemalden bir eser olurdu.

Basiret ehli kimseler ise þöyle diyor: “Rahman”, Allah’ýn, bütün yaratýklarýndan þerri def etmeyi ve onlara hayýr ulaþtýrmayý irade etmesidir.

Bütün zahiri ve batýni nimetler bir açýdan Allah-u Teala’nýn rahmaniyetinin cilvesidir. Bu rahmani cilvelerden bir kýsmý “Rahman” süresinde zikredilmiþtir.

Defterin baþý bilgin Allah’ýn adýyla

Yaratýcý, Rab, diri ve kudret sahibi

En büyük, en yüce, alemlerin ve Adem’in Rabbi

Suretini güzel yarattý ve siretini alýmlý

Baðýþlayýcýlýk ve kula acýma babýndan

Havadaki kuþa denizdeki balýk nasib

Kendi kýsmetini yer zengin ve derviþ

Kendi rýzkýný götürür Anka ve sivrisinek

Karýncanýn hacetini gayb ilmiyle bilir

Bir kuyunun dibinde, bir taþýn altýnda

Canlýyý nutfeden, þekeri kamýþtan yapar

Kurumuþ daldan yaþ yaprak, çeþmeyi kayalardan

Bal arýsýndan güzel þerbet yarattý

Hurma tanesinden iri hurma aðacý yaratýr

Herkesten müstaðni ve herkese þefkatli

Bütün alemden gizli ve her þeye açýk

Celalinin parlak nuru

Fikrinin ötesinin azametini bilir

Meczub arifin aðzýna kendisi dil koyar

Organlardaki kýllar da hamd-u sena eder

Her kim bugün ki nimete þükretmezse

Yarýnki rahmet nasibine hasret duyar

Ey Allahým! Sen yücesin ve müdebbir

Bütün ayýplardan münezzeh ve beri

Seni hakkýyla övemeyiz biz

Yüce alemlerin bütün sakinleriyle

Sadi aklý aldýðýnca laf etti

Yoksa vehim ne zaman ulaþýr kemaline.[48]

“Rahim” kelimesi Arap edebiyatçýlarýna göre “sýfat-i müþebbehe”dir. Bundan dolayý sürekliliðe ve devamlýlýða delalet etmektedir. Yani Allah-u Teala’nýn merhamet ve rahmeti süreklidir.

Din ehli kimseler ise þöyle demiþlerdir: “Rahimiyet” rahmeti; hidayeti kabul eden, Allah’ýn helal ve haramlarýna riayet eden, kendisini güzel ahlakla bezeyen, eþsiz ve benzeri olmayan deðerli nimetler karþýsýnda Allah’a þükreden mümin ve gerçekten Allah’a yakin bir kalple iman edenlere özgüdür.

Ýslami eserlerde yer aldýðýna göre de Rahman’ýn manasý “Bütün varlýklara, ister mümin olsun ister kafir, ister iyi olsun ister kötü, her insana rýzýk vermek demektir. Rahimiyet rahmetinin manasý ise; insan türüne manevi olgunluklarýn verilmesi ve iman ehlinin dünyada ve ahirette baðýþlanmasý manasýný içermektedir.

Rahmanlýk ve rahimliðin içerisinde afiyet manasý gizlenmektedir; biri dünyevi afiyet diðeri ise uhrevi afiyettir. Rahimiye rahmeti, ibadetlerinin ve güzel amellerinin kabul olmasýndan dolayý muti kullara þamil olmaktadýr ve günahlarýnýn baðýþlanmasý ve kötülüklerinin silinmesinden sonra imanlý asilere de þamil olmaktadýr. Ýyiler ve güzel amel iþleyenler de yaptýklarý kulluktan dolayý rahmetin inmesini beklemekteler. Kötüler ve kötü amellerde bulunanlar da ihtiyaçlarýndan, çaresizliklerinden ve yoksulluklarýndan dolayý bu nimete ümit baðlamaktadýrlar.

Ýbn-i Mübarek þöyle diyor: Rahman kendisinden bir þey istediðinde elinden tutan ve rahim ise kendisinden bir þey istemediðin zaman rahatsýz olan kimsedir.”

Bir arif þöyle demiþtir: Allah-u Teala canlýlara rýzýk verdiðinden dolayý rahmandýr ve imanlýlarýn günahlarýný baðýþlamasýndan dolayý da rahimdir. Rýzkýný temin etmek için kendi ticaret ve kazancýna deðil, O’nun rahman oluþuna itimat et ve ayný zamanda ticaret ve kazancýný da elden býrakma. Zira bu akýl ve þeraite aykýrýdýr.

Ayný þekilde günahlarýnýn baðýþlanmasý hususunda da kendi amellerine deðil, Allah’ýn rahimliðine güven. Ama bununla birlikte amel etmeyi de terk etme. Çünkü amelleri terk etmek, Allah’ýn emrine ters düþmek ve þeytanla beraber olmak demektir.

Bir grup sýr ehli þöyle demiþlerdir: “Kulun üç hali vardýr.

Birinci hali; varlýða ihtiyaç duyduðu yokluk halidir.

Ýkinci hali; ayakta kalabilmek için vesilelere ihtiyaç duyduðu varlýk ve mevcudiyet halidir.

Üçüncü hali ise; kýyamet gününde hazýr bulunma ve maðfirete ve baðýþlanmaya ihtiyaç duyma halidir. Bu üç hal, yüce Allah’ýn þu üç mübarek isminde gizlidir:

Allah; yani bütün kamil sýfatlarý kendinde toplayan. Seni yokluk aleminden varlýk alemine nasýl getirdiðini bir düþün.

Rahman O’dur. Hayat ve bekan için gerekli olan araç ve gereçleri nasýl da temin ettiðine bir bak!

Rahim O’dur. Kýyamet gününe kadar beklersen, seni rahimliði ile korumaya aldýðýný ve günahlarýný baðýþlayarak üzerini örttüðünü göreceksin.

Hakikat aþýklarý ile basiret ve ilim sahibi kimseler þöyle demiþlerdir: Ýnsan kalp, nefis ve ruhtan teþkil olmaktadýr. Nefis rýzýk ve ihsan istemekte, kalp iman ve marifeti temenni etmekte, ruh ise hoþnutluðu ve rahmeti talep etmektedir. Ve bunlardan her biri yukarýdaki isimlerden birinden nasiplerini almaktadýrlar. Kalp, “Allah” adýndan iman ve marifet zevkini almakta; nefis, “Rahman” adýndan rýzýk ve nimete ulaþmakta; ruh ise “Rahim” adýndan hoþnutluða ve rahmete bürünmektedir.

Bir kimse can-u gönülden bu üç mübarek ismin manasýyla kendisini terbiye ederse, Allah’tan baþka her þeye kulluk ve ibadet etmekten sakýnýr, Allah’ýn diðer kullarý içerisinde baðýþ ve baðýþlama kaynaðý haline gelir ve herkesi lütuf ve þefkatinden nasiplendirir.

Allah’ýn rabbani feyz hazinesi ve nurlu kelamý “Bismillah”ý, uyanýk olunan tüm vakitlerde ve her iyi iþin baþlangýcýnda zikretmemiz istenmiþtir. onu söyleyen kimse gerçek manasýný göz önünde bulundurarak, halis bir niyet içinde, Allah’a yaklaþmak için vesile kýlarak, batýnýný maddiyat pisliklerinden ve yersiz isteklerinden temizlemek amacýyla ve de acý ve sorunlarýný gidermek için zikrederse, onun yüce eserinden ve deðerli faydalarýndan mutlaka nasiplenecektir.

Resulullah’dan (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Kim günde 10 defa “Bismillahirrahmanirrahim” ve “la hevle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” derse, günahlarýndan arýnýr. Ve Allah-u Teala onu cüzam, felç, abraþýn da bulunduðu 70 beladan korur.”

Hakeza Peygamber efendimizden þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Kim “bismillah” derse, Allah-u Teala onun her harfine karþýlýk dört bin sevap yazar ve dört bin günahýný da baðýþlar.”

Bir rivayette ise þöyle yer almýþtýr: “Kim yemeðe baþlarken “Bismillah” derse, þeytan onun sofrasýna ortak olamaz ve kim de onu söylemekte gaflet eder ve yemek yerse þeytan onun arkadaþý olur.”[49]

Ey keremin kimsesizlerin yoldaþý

Senden baþka kimsesizlerin kimsesi yok

Kimsesizim, munisim sensin

Kime yöneleyim ki kimsem sensin

Ey cemalinden cihan nurla dolu alem

Etrafýndaki nur zuhur hicabý

Üstte ve aþaðýda senden baþkasý yok

Hepimiz hiçiz her ne varsa sensin

Ey iki cihan seni seyretmekte fani

Seni senden baþka tanýyan yok.


“Allah’ým! Senin her þeyi kaplayan rahmetin hakkýna senden talep ediyorum.”

Bu arþî cümlenin, melekuti sözün ve semavi hazinenin birçok þifreleri, iþaretleri ve incelikleri vardýr. Biz burada gerektiði kadar bunlarý açýklamaya çalýþacaðýz.

“Allahümme” köken itibariyle “Ya Allah”dýr. “Ya”yý hazf edip onun yerine “mim”i teþdit (þeddeli mim) getirmiþlerdir ki Allah’ýn yüce mertebesi, üstünlüðü, azameti ve büyüklüðü daha iyi vurgulansýn. O’nun mukaddes vücudu bütün varlýklara göre öncelikli ve ezeli olduðu ve hiçbir þey O’ndan önce olmadýðý hasebiyle “Allah” kelimesinde bu hakikate riayet edilmelidir. Dolayýsýyla “Allah” lafzý bütün kelime ve harflerden öne geçirilmelidir ki hakiki vücut ile lafzî vücut arasýnda bir uyum saðlanmýþ olsun ve hakiki þanýna riayet edildiði gibi lafzî þanýna da o þekilde riayet edilsin.

Duacý yüce Allah’ýn mukaddes vücuduna sesleniyor ve O’nu dikkate alarak tatlý bir dille “Allahumme” diyorsa, bilmeli ki; aziz ve maþuk olan Allah’ýn izni ve cazibesi olmasaydý, aþýk maþuk ile bir kelime dahi konuþacak kudret bulamaz, dua etmek için ona bir adým atmaya güç yetiremez, dili açýlmaz ve dua edecek hali kalmazdý.

Allah’a seslenen kulun dili, Allah’ýn kudretine baðlanarak “Allahumme” demeli ve duacýnýn dertleþme dili O’nun lütuf ve keremi ile açýlmalýdýr.

Hak Teala’ya teveccüh eden, Hak Teala’nýn mukaddes vücuduna seslenen ve dil ve hal lisanýyla “Allahumme” diyen dua ehli kimse, þu hakikati göz önünde bulundurmalýdýr: Eðer Hak Teala’nýn cazibe, çekiþ, izin ve müsaadesi olmasaydý, þeyda aþýðýn bir kelime olsun maþukla konuþmaya gücü yetmezdi ve dua etmeye doðru bir adým olsun atamazdý. Konuþan dili lal kesilir ve hal elde etmesi imkansýz hale gelirdi.

Hak Teala’ya seslenen kimsenin dili, Hak Teala’nýn kudretine baðlanarak “Allahumme” demektedir ve dua eden kimsenin hal dili Allah’ýn lütuf ve keremiyle açýlmaktadýr.

Dua eden kimse þu hakikate teveccüh etmelidir ki Hak Teala’nýn izni olmadýkça ihtiyaç sahibinin ihtiyacýný dile getirmesi mümkün deðildir ve Allah’ýn iradesi kulun üzerine tecelli etmediði takdirde kul, asla dua ve taleplerini O’nun huzuruna arzedemez.

Evet, dua O’nun öðretisidir. Duacýnýn hayatý O’nun emirlerinin bir tecellisidir. Duacýnýn söz ve hal dili, O’nun iradesi altýndadýr. Öyleyle her þey O’ndandýr ve O’nun malikiyeti ve kudreti altýndadýr.

Ey Allahým! Benlikten kurtar beni

Bu bela muhitinden kurtar beni

Bir an benlikten kurtar beni

Senden gayrisinin hüznünden kurtar beni

Kalbim dünyanýn vahþetinden sýkýldý

Bu fena diyarýndan kurtar beni

Nefs-i emmare beni hedef almýþtýr

Heva ve heves belasýndan kurtar beni.

“Ýnni es’eluke” cümlesindeki “inni” kelimesi “ben” manasýndadýr. Fakat burada firavunluk kokan bencillik anlamýnda deðildir. Bu melekuti cümlede ve duanýn diðer yerlerinde iþaret edilen ben, doðal ben, akli ben, vücudi ben, üstün ben ve baðýmsýz benlik anlamýnda deðildir. Bu manevi ortamda kastedilen ben, zati fakirlik, yoksulluk, muhtaçlýk ve tevazudur.

 Dua eden kimse bu makamda kendi zati benliðinde, fakirlik, düþüklük, zillet, çaresizlik, yalvarýp yakarma, huzu, huþu, miskinlik ve düþkünlükten baþka hiçbir þey görmez ve yüce Allah’tan rahmet, keramet, lütuf, muhabbet, ihsan, adalet, af ve maðfiretten baþka bir þeye tanýk olmaz. Bundan dolayý muhtacýn, muhtaç olmayandan istemesi, dilenci ve miskinin yüce ve zatî açýdan gani olandan dilenmesinin ifadesi olarak istek elini uzatýr ve isteklerini O’nun geniþ rahmetinden yardým alarak açýða vurur.

“Bi rahmetike elleti vesiat kulle þey”

Mahbub’un rahmeti her þeyi sarmýþ, zahirde ve batýnda olan her þeyi de kuþatmýþtýr.

Bu bol rahmet yüce Allah’ýn herkese verdiði feyzdir ki onun bereketiyle her þey karanlýk, yokluk aleminden, aydýnlýk varlýk alemine intikal etmiþ, her þeyi yerli yerince karar kýlmýþ ve her birinin geliþmesi, büyümesi, maddi ve manevi cihetten eðitilmesi için gerekli olan araç ve gereçleri yeteneklerine ve kabiliyetlerine uygun olarak temin etmiþ ve hiç bir esirgeme olmaksýzýn hizmetine sunmuþtur.

“Enis’ul Leyl”[50] adlý deðerli kitapta þöyle yer almýþtýr: Allah-u Teala’nýn genel feyzinin misali güneþ misalidir. Güneþ ufuktan doðunca ýþýnlarýný hiçbir ayrýcalýk göstermeden ve hiçbir esirgemede bulunmadan bütün her þeyin üzerine yaymakta ve bütün varlýklar kendi kabiliyetleri oranýnda bu ýþýnlardan hakkýyla istifade etmektedir.

Ayný þekilde görünen ve görünmeyen, küçük ve büyük bütün varlýklar bu umumi feyzin ve genel rahmetin kuþatmasý altýnda bulunmaktadýr. Hatta mikroskopla dahi görülmeyen o küçücük þeyler, O’nun rahmet dairesi dýþýnda deðildir ve bütün bu varlýklardan her biri kendi kabiliyeti miktarýnca yüce Allah’tan nasibini almakta, O’nun gölgesi altýnda büyüyüp geliþmekte, maddi ve manevi cihetten kemal derecesine ulaþmaktadýr.

Dünyanýn bir ucundan diðer ucuna, gayb aleminden varlýk alemine, zahirden batýna, yüksekten alçaða, görünenden görünmeyene kadar her þey bütün varlýðýyla yaratýcýnýn, rýzýk verenin ve varlýk aleminin yaratýcýsýnýn rahmetinin sýnýrlarý içerisinde ve sonsuz feyz kaynaðý ile yaþamýný sürdürmektedir. Bir an dahi bu feyzden ayrý deðillerdir, ondan ayrýlmaya da güç ve kudretleri yoktur. Farzen bu geniþ rahmet ve feyizden ayrýlmaya güçleri yetse, o zaman da varlýk aleminden bir eser kalmayacaktýr.

Varlýklarýn yaratýlmasý, mahlukatýn rýzký, bitkilerin geliþmesi, cansýz varlýklarýn kemali, ayetlerin nüzulü, delillerin zuhuru, peygamberlerin gönderilmesi, sapýklarýn hidayeti, yoldan çýkmýþlarýn ýslahý, canlýlarýn hayatý, meleklerin vücuda gelmesi, ölülerin dirilmesi, iyilerin sevabý, kötülerin cezasý, müminlerin liyakati, kafirlerin zilleti, kýyametin gerçekleþmesi, cennet ve cehennemin zuhuru, iman ehlinden isyankarlarýn baðýþlanmasý ve bütün varlýk aleminde var olan bütün hayýr ve iyilikler, yüce Allah’ýn umumi feyzinin ve sýnýrsýz rahmetinin bir tecellisidir.

“Biz sultan ordusunun dilencileriyiz

Cananý isteyen þehir esiriyiz

Kölenin kendi adý olmaz

Bize ne lakap verirlerse oyuz

Eðer sürerlerse ve eðer baðýþlarlarsa

Baþka bir yol bilmeyiz biz

Kalp kýlýcý yavaþ vurduðu için

Baþ verelim yüz çevirmeyelim biz

Dostlar yar ile sohbet hevesinde

Altýn saçarlar ve biz baþ veririz

Ýlim ve aklý yaratan Allah’a

Ayýbýmýzý söyleme ki cahiliz

Dünyada biten her yeni gülün

Aþkýyla biz binlerce eliz

Dar görüþlüler meyveye bakar

Biz bostana bakarýz

Sen þahsýn simasýna bakarsýn

Biz yaratýlýþ eserlerine hayranýz

Dostun hikayesi dýþýnda ne derlerse

Biz bütün ömrümüzde ondan piþmanýz

Ey Sadi yarin sohbeti olmaksýzýn

Bütün alemi hiç bir þeye almayýz

Aziz caný terk etmek mümkündür

Ama aziz cananý terk edemeyiz.[51]

Yüce Allah’ýn sýnýrsýz rahmetini, umumi feyzini ve sonsuz iyiliklerinin hepsini bizlerin anlamasý, derk etmesi ve görmesi imkansýzdýr.

“Her þeyin” sayýlmasý hakkýnda, bütün aðaçlar kalem, okyanuslar mürekkep, melekler, cinler ve insanlar da yazýcý olsa dahi, yüce Allah’ýn rahmet dairesi içindeki mahlukatýn hepsini saymalarýna imkan olmadýðý gibi onlardan birazýný dahi saymaya kadir deðillerdir!

Biz Allah’ýn bütün mahlukatý kaplayan sonsuz rahmetinin çok az bir kýsmýný dahi anlamak için, bazý yaratýklarýn maddi özelliklerini ve bazý manevi gerçeklerini gözden geçirmeliyiz. Belki susuzlukla yanan ruhumuz bu sonsuz denizden bir yudum içer de susuzluðumuzu biraz olsun giderir ve her an bütün mahlukatýn üzerine doðmakta olan bu manevi güneþe bakmak bizlere de nasib olur.

Varlýk Alemi

Allah’ýn geniþ rahmetinin zahir ve batýnýnýn kapsadýðý varlýk alemini; uzunluk, geniþlik, hacim ve içinde bulunan varlýklar açýsýndan deðerlendirebilmek, ölçebilmek ve sayabilmek mümkün deðildir.

Eðer insan denen varlýðýn geçici konak yeri olan ve insanýn içindeki bütün nimetler ile gökyüzünden inen bereketlerden istifade ettiði bu evrenin küçük bir parçasýna bile ilim ve marifet gözüyle bakýlacak olursa, Allah’ýn geniþ rahmetinin kuþatýcýlýðýnýn ne anlama geldiðini ve de ne kadar þaþýrtýcý bir hakikat olduðu bir zerre de olsa anlaþýlmýþ olacaktýr.

Bu cihandaki her þey, mikroskobik bakterilerden ve mikronun binde biri kadar küçük olan virüslerden tut da, bizden milyonlarca kilometre uzakta olan yýldýzlara ve gezegenlere kadar olan her þey atomdan meydana gelmiþtir.

Atomlar o kadar küçüktürler ki en güçlü mikroskopla dahi görmek mümkün deðildir. Bir toplu iðnenin ucunda elli beþ trilyon atom bulunmaktadýr. Eðer bu iðnenin ucunu bir apartman büyüklüðünde farz edecek olursak, atomlar duvarlara konmuþ sinekler gibi görünecektir.

Atomlar Allah’ýn rahmetiyle elektron, proton ve nötron denen üç tane asýl zerreden yaratýlmýþtýr. Elektron negatif elektriðe ve proton ise pozitif elektriðe sahiptir. Nötron ise hiçbir elektrik yüküne sahip deðildir.

Protonlar ve nötronlar birlikle atomlarý meydana getirmekteler; elektronlar ise týpký ayýn dünyanýn etrafýnda dönmesi gibi atomlarýn etrafýnda süratli bir þekilde dönmektedirler.[52]

Sayýlma ihtimali olmayan atomlar dünyanýn yapýsýný oluþturmaktadýr. Ama dünyanýn bu yapý taþlarýnýn nasýl meydana geldiði ve yaratýlýþlarýnýn ne þekilde gerçekleþtiði hususunda Allah’tan baþka kimsenin bilgisi yoktur.

“Ben onlarý, ne göklerin ve yerin yaratýlýþýna ne de bizzat kendilerinin yaratýlýþýna þahit tuttum.”[53]

Kur’an açýsýndan kesin olan ve büyük bilginlerin genelinin de kendi kitaplarýnda geniþ çaplý ilmi araþtýrmalarýndan sonra kaydettikleri gerçek þudur: Kainat yaratýlmadan önce bir boþlukta gezinen bir takým gaz ve duman zerrecikleri mevcuttu ve de bu duman ve gaz zerrecikleri boþlukta çok az çarpýþacaklarý bir þekilde baþý boþ gezinmekteydiler.

“Sonra duman halinde olan göðe yöneldi…”[54]

Daha sonra yýldýzlarý yaratarak bize en yakýn olan birinci göðü süslemeye koyuldu. Þöyle ki milyonlarca zerre ve gaz, büyük bulut kütleleri halinde bir araya geldi, bulut yýðýnlarý zerreleri merkeze doðru çektiler. Bunun sonucu kalabalýk bulut topluluklarý oluþtu ve onlarýn zerreleri birbirine yakýnlaþtý, bu zerrelerin birbirine sürtünmesi sonucunda ýsý meydana geldi. Bazen bu bulutlarýn merkezinde ýsý o kadar yüksek bir dereceye ulaþtý ki bulut kümelerini ýþýklandýrdý ve karanlýðý aydýnlýða çevirdi. Sonuç olarak milyonlarca yýldýz bu yýðýnlardan meydana geldi. O andan itibaren karanlýk dünyada nurlar meydana geldi ve gökyüzü bu yýldýzlarla süslendi. Geniþ bir atmosfer içinde þekilsiz bir bulut her tarafa eþit bir þekilde yayýlmýþtý. Madde zerrecikleri birbirine çarparak yeni terkipler meydana getirdiler. Bulut kitleleri dalgalý bir deniz haline dönüþtü ve dönmeye baþladý. Bu gaz ve duman kütleleri de dönmeye, gürlemeye ve coþmaya baþladý.

Her biri bir iklim büyüklüðünde olan dalgalarýn görülmeyen devinimi ve kýrýlmasý bu denizin baðrýnda büyük bir fýrtýna koparýyordu. Bu dalgalar birbirine çarpýyor, birbiri üzerinde kayýyor, birbirinin içine giriyor ve birbirine karýþýyordu.

Bu dalgalý denizin içinde dönen bir maddenin dönüþü sonucunda yýlan kývrýmýna benzer bir þekil (sarmal) ortaya çýktý.

Böylece geniþ ve dönen, ortasý çýkýk ve yavaþ yavaþ þekillenen bir kütle evrenin þafaðýnda doðmaya baþladý. Þu “samanyolu” adýný verdiðimiz, Ýngilizcede “milkway” denen, yani “sütyolu” tabir edilen galaksimiz, milyarlarca yýldýzdan oluþan bir kütle. Hak Teala’nýn rahmeti ve kudreti sayesinde güneþ ve güneþ sistemi þu þekilde meydana geldi. Samanyolu galaksimizin bir yerinde çok þiddetli bir fýrtýna çýktý. Gazlarýn hýzlý akýmý bu fýrtýnayý döndürmeye baþladý. Döndükçe geniþ ve büyük bir sarmal halete büründü. Etrafýnda ýþýklý parçalar hareket etmeye baþladý.

Bu çok ilginç samanyolu galaksisindeki büyük sarmal kütle öylesine dönmeye devam etti. Sonunda yavaþ yavaþ gazlar, merkeze doðru çekildi. Orada büyük ve parlak elips þeklinde yoðunlaþtý ve sonunda güneþ þeklinde tecelli etti. “Aralarýnda aya aydýnlýk vermiþ ve güneþin ýþýk saçmasýný saðlamýþtýr.” [55]

Daha sonra ýþýklar halinde güneþin etrafýnda dönen gaz ve toz kütleleri birbirinden ayrýldý ve her biri sarmal bir küre haline büründü. Her küre ayrý bir yol tutturdu ve bu yolda güneþin etrafýnda dönmeye baþladý. Bu kürelerden bazýsý güneþe yakýn, bazýsý ise güneþten uzaktý.

Güneþe yakýn sarmal kütlelerde sýcaklýk ve güneþe uzak kütlelerde ise soðukluk hakimdi.

Her sarmal kütlede gaz ve toz zerreleri sürekli hareket halindeydi. Bazý gaz zerrelerinden bir duman yükseliyordu. Týpký bir þebnem gibi toz zerreleri üzerine konuyordu. Bu toz zerreleri, birbirine ulaþýnca da þebnemin ýslaklýðý onlarý birbirine yapýþtýrýyordu. Bazen de donmuþ su ve çamur parçalarý þekline bürünüyordu. Bu parçalardan milyonlarcasý hareket halindeydi. Bir çekim gücü onlarý birbirine doðru çekiyordu. Böylece bu parçalar birbirine katýlýyor, daha büyük kitleler oluþuyordu. Sonunda büyük ve dönen elips bir kütle oluþturuyorlardý. Bu büyük elips kütle, sahip olduðu çekim gücüyle etrafýndaki parçalarý kendine doðru çekiyor ve günden güne büyüyordu ve sonunda Allah’ýn rahmet ve kudretiyle bu büyük elips kütle, yeryüzü þekline dönüþtü.

Daha sonra diðer gezegenden de bu sarmal kütlelerden vücuda geldiler. Her gezegen kendi yolunda güneþin etrafýnda dönmeye baþladý. Bunlardan güneþe en yakýn olaný Merkür idi. Ondan sonra ise Venüs, daha sonra dünya ve daha sonra da Merih güneþe en yakýn gezegenler olmuþlardýr. Merih’in öte yanýnda Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gibi büyük gezegenler, güneþin etrafýnda dönmekte idiler. Neptün’ün biraz uzaðýnda ise Plüton gezegeni bulunmaktaydý.[56]

Atom küçük olduðu kadar dünya da o kadar büyüktür ve insan asla bu evrenin bütün sýrlarýný elde edemez. Iþýk, inanýlmayacak bir hýzla saniyede 300, 000 km hýzla hareket etmektedir. Bu hýza raðmen, en yakýn yýldýzýn ýþýðý dünyamýza ulaþýncaya kadar 4 yýl kadar bir süre yol almaktadýr. Mercek kalýnlýðý beþ metre olan California’nýn Paluma daðýndaki teleskop ýþýnlarý, yüz milyon yýl sonra bize ulaþacak olan yýldýzlarý dahi uzayda görebilmektedir.

Yeni teleskoplarla görebildiðiniz yýldýzlarýn sayýsý, o kadar fazladýr ki eðer yüz yýl gece gündüz onlarý saymaya kalkacak olursak ve her saniye bir yýldýzý sayacak olursak bu müddetin sonunda henüz de yýldýzlarýn tümünü sayamamýþ oluruz.[57]

Samanyolu; merkez bölümü kalýn olan büyük bir daire þeklindedir ve milyarlarca yýldýzý barýndýrmaktadýr. Uzunluðu yüz bin ýþýk yýlý, merkezdeki kalýnlýðý ise yirmi bin ýþýk yýlýdýr.

Bugün artýk en büyük dürbünlerle dahi gökyüzünü ve gezegenleri görmek mümkündür. Ýhtimalen evrende yüz elli milyon galaksi mevcuttur. Birbirine komþu olan iki galaksi arasýndaki uzaklýk ise iki milyon ýþýk yýlýdýr.[58]

Bu büyük sistem tanýnmayan evrenin sadece küçük bir bölümüdür. Bu bölüm sadece sýnýrlý teleskoplarla görülen küçük bir bölümdür. Geriye kalaný ise büyük teleskoplarýn bile göremediði; uzunluk, geniþlik, hacim ve sýnýrlarýný ilmin çözemediði ve de yaratýcýdan baþka hiç kimsenin niteliðinden ve kimliðinden haberdar olmadýðý büyük bir bölümdür.

Eþsiz basiret sahibi, Allah’ýn büyük ayeti, bilgin ve salih bir kul olan Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) söylediði gibi yaratýlýþ, Hak Teala’nýn rahmetinin ihatasý altýndadýr. Bu rahmet, varlýklarýn yaratýlmasýna, geliþine, kendilerine hayrýn ulaþmasýna, kötülüklerin def edilmesine, varlýk aleminin þekillenmesine ve düzene girmesine neden olmuþtur.

Dünyanýn En Deðerli Misafiri Ýnsan

Varlýk aleminin süslenmesi, dünyanýn nizama sokulmasý, yaþam için gerekli maddelerin hazýrlanmasý ve sofralarýn nimetlerle donatýlmasýnýn ardýndan Allah-u Teala’nýn iradesi, kendi rahmet ve sevgisi esasýnca belli bir süre için evren misafirhanesinde kendi manevi halifesi olarak yüce bir misafiri, deðerli bir yaratýðý ve cisim, ruh, beyin, kalp ve fýtrat ve kerametten oluþan bir varlýðý teklif tahtýna oturtmayý diledi. Ta ki varlýk aleminin sürekli faaliyetlerinden dolayý varlýðýnýn gayesi ortaya çýkan nimetlerden güç ve enerji elde etsin ve onlarý ilahi kitaplar, peygamberler ve imamlarýn kýlavuzluðu ile uyumlu kýlarak Allah’a kulluk ve ibadet ile kendi türdeþlerine ve diðer mahlukata hizmet yolunda kullansýn. Daha sonra ölüm köprüsünü geçerek baþka bir dünyaya adým atsýn ve orada yapmýþ olduðu çalýþmalarýn neticesinde ve olumlu çabalarýn karþýlýðýnda sonsuza kadar Allah’ýn maddi ve manevi sonsuz nimetlerinden, amber kokulu cennetlerinden faydalanarak sürekli Allah’ýn rahmetinin gölgesinde saðlýklý ve sýhhatli, sevinçli ve neþeli bir þekilde yaþasýn.

Þimdi de insanýn zahir ve batýnýný kuþatmýþ olan Allah’ýn geniþ rahmetinin eserlerine bir göz atalým.

Ýnsanýn Meydana Geliþ Merhaleleri

Kur’an-ý Kerim insanýn cenin dönemindeki hayatýný çeþitli merhalelere ayýrarak þöyle buyurmaktadýr: “Þüphesiz o sizi çeþitli hallerde yaratmýþtýr.”[59]

Birinci Merhale: Toprak

“And olsun biz insaný çamurdan (süzülüp çýkarýlmýþ bir özden) yarattýk.”[60]

Ýnsan nutfesi çeþitli bitkiler, et ve süt ürünleri gibi yiyeceklerden meydana gelmiþtir. Hayvanlar bitkilerden beslenmekte, bitkiler de gýdasýný topraktan almaktadýr.

O halde belli aþamalardan sonra insan þeklini almakta olan insanýn nutfesi topraktan meydana gelmektedir.

Yeni buluþlarýn da gösterdiði gibi toprakta bulunan demir, bakýr, kalsiyum, iyot vb. elementlerin özü, insan bedeninde de mevcuttur ve insan sürekli bir þekilde bitkiler ve hayvanlarýn vasýtasýyla topraktaki gýdalarý almakta ve bu vesileyle üremeyi saðlamaktadýr.

Ýkinci Merhale: Su

“Ýnsaný sudan yaratan O’dur.”[61]

Biyologlara göre insan týpký sular içinde kalmýþ olan bir süngere benzemektedir. 70 kg aðýrlýðýndaki bir insan bedeninde 50 litre su bulunmaktadýr ve bu oranlama sabittir. Bundan dolayý insanýn, bedenindeki su oranýnýn % 20’sini kaybetmesi halinde tekrar saðlýðýna kavuþmasý çok zor olacaktýr.

Ýnsan bedeninin hücrelerindeki su, çok sayýda potasyum içermekte ve pratik olarak tuz bulundurmamaktadýrlar. Fakat hücrelerin dýþýndaki sývý kýsýmlarda potasyum bulunmamaktadýr ve çok fazla tuz içermektedir. Hücrelerin dýþýndaki sular küçücük moleküllerine kadar milyonlarca yýl önce ilk canlý varlýðýn vücuda geldiði deniz suyuna benzemektedir. Daha sonra suda yaþayan canlýlar, karaya yönelmeleriyle içlerindeki denizi de kendileriyle birlikte karaya taþýdýlar. Çünkü karada onsuz yaþamak onlar için mümkün deðildi.

Evet, kuru ve yakýcý çölde, okuma yazma bilmeyen cahil bir toplumda, hiçbir ilmi vasýta olmadan Kur’an esrarengiz mucizesiyle þöyle ilan etti: “O’dur ki insaný sudan yarattý.”

Üçüncü Merhale: Alak

“O insaný Alak’tan yarattý.”[62]

“Alak” sözlüklerde kadýnýn rahminin duvarýna yapýþan küçük hayvancýk olarak belirtiliyor. Bazý yerlerde sülük ve kan emici, hareket eden bir hayvan olarak da adlandýrýlmýþtýr. Günümüzde spermatozid mikroskopla incelendiðinde bol miktarda hareket eden canlý hayvancýklar göze çarpmaktadýr. Bu hayvancýklar rahime ulaþtýklarýnda sülük gibi rahmin duvarlarýna yapýþmaktadýrlar.

Spermatozidin büyüklüðü yaklaþýk olarak 4 cm³’tür ve her santimetresinde 100 ila 200 milyon küçük hayvancýklar bulunmakta ve bu hayret verici hayvancýklarýn tümü toplu olarak diþi hücre “ovül”e (yumurtaya) ulaþmayý amaçlamaktadýrlar.

Genç bir kadýnýn yumurtalýðýnda yaklaþýk olarak üçyüz milyon tane olgulaþmamýþ yumurta bulunmaktadýr, fakat bunlardan sadece 400 tanesi olgunluk kazanmaktadýr. Yumurtayla spermin karþýlaþtýðý yer Fallop tüpüdür. Yumurta spermin kendisini bulabilmesi için özel bir sývý salgýlar. Spermler de bu sývýyý izleyerek hedeflerine ulaþýrlar.

Adetten kesilme zamanýnda ince kirpiksi tüycükler yumurta hücresini Fallop borularýndan biri boyunca rahime doðru ilerletir ve böylece de yumurtacýk erkek spermleri kabul etmeye hazýr hale gelir!

Dördüncü Merhale: Deðersiz Sudan Yaratma

“Sonra insan neslini hakir bir sudan yarattý.”[63]

Spermler yani hayvancýklar, Kur’an-ý Kerim’in tabirine göre alaklar ve erkek hücreler, erkeðin spermatozidi ile birlikte yumurtalýðýn aðzýna varýr, içeri girdikten sonra onlarýn arasýnda ansýzýn bir çatýþma baþlar. Bu acayip çatýþma ortamýnda 200 milyon sperm saatte 15 km hýzla kadýnýn yumurtasýna ulaþmak için yarýþýr ve fazla bir zaman geçmeden spermlerin ilk sýrasý yumurtalýðýn duvarýna ulaþýr. Yumurta spermin kendisini bulabilmesi için özel bir sývý salgýlar. Spermler de bu sývýyý izleyerek hedeflerine ulaþýrlar. Yumurta ise bir tuz tanesinin ancak yarýsý büyüklüðündedir. Yumurtayla spermin karþýlaþtýðý yer Fallop tüpüdür

Ansýzýn kuyruklarý çok süratli hareket eden binlerce hayvancýk yumurtalýðý kuþatýr. Hayvanlarýn bu hareketlerine mikroskopla bakýldýðýnda hafif rüzgarda hareket eden çimeni andýrmaktadýrlar. Bu hareketlilik hayvanlardan bir tanesi yumurtanýn içine girene kadar devam etmektedir. Bütün spermler ilk olarak yumurtanýn içine girmeye çalýþýr. Yumurtayý dölleyecek sperm yumurtaya yaklaþtýðýnda yumurtanýn salgýladýðý bir sývý spermin koruyucu zýrhýný eritir ve spermin ucundaki eritici enzim kesecikleri açýða çýkar. Sperm yumurtaya ulaþtýðýnda bu enzimler yumurtanýn zarýný delerek spermin içeri girmesini saðlar. Yumurtanýn etrafýný kuþatan spermler içeri girmek için büyük bir yarýþa baþlarlar. Yumurtayý genelde tek bir sperm döller ve bu andan sonra baþka bir spermin içeri girmesi ihtimali kalmaz. Bunun sebebi yumurtanýn etrafýnda bulunan elektriksel alanýn ilk spermin içeriye girmesiyle itici özellik kazanmasýdýr. Böylece ilk sperm zarý delerek yumurtalýða girdikten sonra delik yer kapanýr, yumurtanýn protoplazmasý da toplanýp diðer spermlerin içeri girmemesi için bir tür sývý salgýlar. Sonuçta 200 milyon spermden sadece bir sperm yumurtayla birleþir ve insan denen varlýk meydana gelmiþ olur. Elbette Allah’ýn istemesi ve kuþatýcý rahmet sayesinde iki ya da üç sperm de yumurtayý dölleyebilir ve bunun sonucunda da rahimde ikizler ya da üçüzler meydana gelir.

Beþinci Merhale: Emþac (Zigot)

“Gerçek þu ki biz insaný (erkek ve kadýn menileriyle) karýþýk bir nutfeden yarattýk.”[64]

Bir insanýn meydana gelmesi için baþlangýçta yumurta, yani diþi hücre spermlerden bir tanesini içine alarak rahime girmelidir. Beyaz bir tanecik olan yumurta, erkek hücrenin yani spermin 250 bin katýdýr. Bundan dolayý yumurta sperm seliyle karþýlaþtýðýnda onlardan bir tanesini içine almaktadýr. Erkek hücrenin sayýlarý yarýya düþmüþ olan kromozomlarý, yumurtanýn kromozomlarýna karýþmakta ve sonuçta “zigot” adýnda yeni bir varlýk meydana gelmektedir ki Kur’an literatüründe buna “emþac” denilmektedir.

Bu erkek ve diþi hücre için en iyi yaþam ortamý temin edilmiþ olsa dahi, birleþmediði ve Kur’an’ýn ifadesiyle “emþaç” denen zigotu meydana getirmedikleri taktirde yaþamaya güç yetirememekte ve de sonuç olarak ölmektedirler.

Döllenme olayýndan sonra zigot (emþac) bölünmeye baþlamaktadýr. Önce ikiye, sonra dörde, daha sonra sekize… bölünmekte, bu þekilde peþ peþe bölünmelerin sonucunda da hücre yýðýnlarý meydana gelmektedir.

Altýncý Merhale: Cenin’in Þekillenmesi

“O, yaratan, var eden, þekil veren, Allah’týr. En güzel isimler onundur.”[65]

Hücrelerin, yani ceninin yapýsýnýn malzemelerinin tamamlanmasýndan sonra bol miktarda hücre, insan yapýsýnýn oluþumu için rahime verilmektedir ve rahimde ceninin oluþumu baþlamaktadýr.

Ýlk baþta sayýlmasý mümkün olmayan bu hücreler Allah-u Teala’nýn kudreti ile geniþ rahmetinin gölgesinde birbirinden ayrýlmakta, daha sonra bunlardan her biri kendi özel yerlerine gitmektedirler. Beyin hücreleri, göz hücreleri, kulak hücreleri… Bu þekilde ayný organlarýn zerreleri, birbirlerini bulup organ teþkil etmeye koyulmaktadýr. Böylece ceninin yapýsý hücreler vesilesiyle oluþturulmaktadýr.

Ceninin sol tarafýnda bulunan küçük kese, ceninin besin kaynaðý mesabesindedir. Kan içinde yüzen bu kese, sindirim sistemi ve teneffüs organý tarafýndan alýnýp kana karýþtýrýlan yiyecek, su ve oksijeni almakta ve göbek yoluyla bebeðe ulaþtýrmaktadýr.

Allah’ýn her þeyi kuþatan sonsuz rahmeti budur ve Allah’ýn eserleri yaratýlmýþlarýn her zerresinde güneþten daha aydýn bir þekilde görülmektedir.

Yedinci Merhale: Cenin’in Üç Perde Ýle Örtünmesi

“Sizi de annelerinizin karýnlarýnda üç katlý karanlýk içinde çeþitli safhalardan geçirerek yaratýyor.”[66]

Yavaþ yavaþ cenini üç tane perde kaplamaktadýr. Bu perdeler þunlardýr:

a) Amniyon

b) Karyon

c) Desidüa

Görüldüðü gibi bugün modern biyoloji, bebeðin embriyolojik geliþiminin yukarýdaki ayette bildirildiði þekilde, üç farklý karanlýk bölgede gerçekleþtiðini ortaya koymuþtur. Ayrýca embriyoloji alanýndaki geliþmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluþtuðunu göstermiþtir.

Batýn duvarý üç tabakadan oluþur: Dýþ kas plakalarý, iç kas plakalarý, çapraz kaslar.

Benzer bir þekilde rahim duvarý da üç katmandan oluþur: Epimetrium, miyometrium ve endometrium.

Ayný þekilde embriyoyu saran kese de üç katmandan oluþur: Amniyon (rahimde fetusu saran en iç zar- amnion), koryon (orta amniyon zarý- chorion) ve desidüa (dýþ amniyon zarý- decidua).

Amniyon, ceninin dýþ yüzeyinde oluþan perdedir, bu perde ceninin etrafýnda geniþlemekte ve ceninin arka tarafýnda Amniyon çukurunu oluþturmakta, daha sonra da amniyon çukurunda berrak bir su oluþmaktadýr.

Koryon perdesi, Amniyon perdesinin dýþýnda bulunmakta ve bu perdenin yardýmýyla cenini korunmaktadýr.

Desidüa (dýþ amniyon zarý- decidua) perdesi ise ceninin karýn bölgesindedir ve sindirim borusu ile baðlantýlý olarak sindirime yardýmcý olmakta; hava, ýþýk, su, rüzgar ve darbeler sonucunda cenine gelecek zararlarý engellemektedir. Amniyon perdesi ile cenin arasýnda bir sývý bulunmakta ve dýþarýdan karýna inmesi muhtemel darbeler bu sývýya aktarýlmaktadýr. Ýþte budur Allah’ýn her þeyi kuþatan rahmeti! Bu rahmetin en küçük bir bölümünü ceninin hal ve þekillerinde görmekteyiz.

Sekizinci Merhale: Ruh’un Üflenmesi

“Sonra ona (cenin) baþka bir yaratýlýþ (ruh) verdik. Þekil verenlerin en güzeli olan Allah’ýn þaný ne kadar yücedir!...”[67]

Allah’ýn kudretinin þaþýrtýcý yönlerinden biri olan ve günümüz teknolojisinin ve geliþmiþ düþüncelerin daha bir çok hakikatini keþfedemediði ceninin þekillenmesi olayýndan sonra da, ruhun üflenmesi aþamasý gelmektedir ve bu aþama da baþlý baþýna oldukça bir çok ilginç boyutlara sahiptir.

Yüce Allah rahmet ve iradesiyle cenin üzerinde hayret verici bir deðiþiklik meydana getirmekte, yani bu cenine ruh üflemekte ve cansýz cenini canlandýrmaktadýr.

Bundan sonra cenine parmaðýný aðzýna koymasý öðretilmektedir ve bundan dolayý da bebek dünyaya geldikten hemen sonra annesinin memesini emebilmektedir.

Dokuzuncu Merhale: Doðum

“Allah sizi analarýnýzýn karnýndan çýkardý.”[68]

Bebeðin doðum hadisesi de yaratýlýþ mekanizmasýnda meydana gelen çok þaþýrtýcý olaylardan sadece bir tanesidir. Cenin tam dokuz ay boyunca sakin, karanlýk ve sýcak rahim ortamýnda yaþamaktadýr ve þimdi de Allah’ýn iradesi doðrultusunda ve O’nun rahmeti gölgesinde önceki yeri ile kýyaslamanýn mümkün olmadýðý yeni bir muhite geçiþ yapmaktadýr. Yani muhitine uyum saðlayabilmesi için de ilahi rahmet cenine gerekli bütün güç ve kabiliyetleri baðýþlamýþtýr.

Böylece cenin yaklaþýk sýcaklýðý 37 c° olan ana rahminden, sýcaklýðý azalýp çoðalan yeni muhite geçmesine raðmen bu yeni yeri ile uyum saðlamaktadýr. Bu uyumun nasýl gerçekleþtiði hususu ise týp ilminin henüz de çözemediði sýrlardan biridir. Karanlýktan aydýnlýða adým atmakta ve bu yeni dünyanýn göz alýcý nuruna o küçük ve latif gözleriyle tahammül etmektedir. Sulu ve yapýþýk bir muhitten kuru bir muhite gelmekte ve kendisini bu kuru ortama hiç ara vermeden motive etmektedir. Doðumdan önce göbek yolu ile beslendiði halde dünyaya geldikten sonra da aðzýyla yemek yemekte ve direk olarak hava teneffüs etmektedir![69]

Bunlar Allah-u Teala’nýn geniþ rahmetinin göstergesidir ki bütün her þeyi kuþatmýþtýr. Ýþte bu makamdan dolayý insan gerek bütün varlýðýyla O’nun sonsuz nimetleri karþýsýnda yüce dostuna þükretsin ve yalvararak ve aðlayarak, zillet ve miskinlik ve dertleþme diliyle maddi ve manevi sofrasýnýn tamamlanmasý için þöyle demeledir:


“Allah’ým! Senin her þeyi kaplayan rahmetin hakkýna senden talep ediyorum.”

Hak Teala’nýn Geniþ Rahmetinin Ýlginç Bir Cilvesi

Þimdi de Hak Teala’nýn insaný ihata eden geniþ rahmetinin daha ilginç bir perdesine kýsaca bir göz atmamýz gerekir.

Umulur ki böylece bu ilginç ve þaþýrtýcý gerçek, gaflet örtüsünü gönül aynamýzýn üzerinden kaldýrýr, ruhumuzu nuruyla aydýnlatýr, batýnýmýzda halis ibadete yönelmeye ve þevkimizin artmasýna sebep olur ve korunacak hale geleceðimiz bir þekilde günahlara karþý olan nefretimizi artýrýr.

Ýnsanýn beyin makinesi ilim cihetinden makinelerin en hayret verici olanýdýr ve insanoðlunun yapmýþ olduðu en güçlü ve geliþmiþ makinelerin bile yapmaktan aciz olduðu bir takým iþler yapmaktadýr.

Beyinin görevlerinden bir tanesi, çeþitli olaylarý belleðine alarak ve kayýt ederek hafýza gücünü teþkil etmesidir. Ýnsanýn hafýzasý, beynin sadece küçük bir bölümüyle irtibat halindedir. Hafýza gücünü kanýtlamak için þu þekilde bir örnek verilmektedir:

Farz edelim bir adam ömründen 50 yýl geçmiþ olsun da bu insan bütün hatýralarýný hiç azaltýp çoðaltmadan yazmak istesin. Bu hatýralarýn yazýlmasý için en küçük punto kullanmak þartý ile yaklaþýk olarak 160 milyon tane 20 sayfalýk büyük boy gazete kaðýdýna ihtiyaç vardýr.

Geçmiþteki hatýralarý hatýrlama mekanizmasý bir çok yönden ayný teyp kasetleri gibidir, bu ikisi arasýndaki fark ise þudur: Beyin kasetinin elektrik enerjisi bedendeki sinirlerden temin edilmektedir ve hiç dönmeye de ihtiyaç yoktur.

Eðer bir insan beyninin aþaðý yukarý yaptýðý bütün iþleri yapacak bir makine yapmak isterse, dünyanýn en büyük binasýnýn iki katý büyüklüðünde bir makineye ihtiyaç vardýr ve bu makinenin elektrik enerjisinin temini için de dünyanýn en büyük barajýnýn gerekli elektrik üretiminin teminine tahsis edilmesi gerekir! Ýster istemez bu makinenin ampulleri ve kablolarý ýsýnacaktýr, bunlarý soðutmak için de bu dünyanýn en büyük barajýnýn bütün suyunu makinenin etrafýnda döndürülmesi gerekir. Bütün bunlara raðmen bu farz edilen makine, yine de normal bir insanýn beyninin düþünce ve fikir açýsýndan yapmamýþ olduðu bütün iþleri yapmaya gücü yetmeyecektir.

Annenin memesinden süt emme emri, bebeðin beyninden iki dudaðýna iletilmektedir ve bebek hatasýz ve sakin bir þekilde anne sütünü emerek besin almaktadýr. Annenin bedeninde otomatik bir kimya fabrikasý (laboratuar) vardýr ki kaný çok faydalý, temiz ve latif bir yiyeceðe dönüþmektedir ve bu yiyecek bebeðin gýdasýyla ve sindirim sistemleriyle uyum içerisindedir.

Bu fabrika çok deðerli ürünleri annenin göðüslerindeki iki depoda toplamaktadýr ve onun ucundan bebeðin emmesiyle dýþarý çýkmakta ve bebeðin bedeninin parçasý olmaktadýr.

Bu deponun ucunun ölçüsü bebeðin aðýz ölçüsüyle uyum içindedir. Memesinin ucunda çok küçük delikler vardýr ki bebeðin emmesiyle açýlmakta ve tekrar sütün boþa gitmemesi için kendi kendine kapanmaktadýr.

Cenin ana rahmine adým attýktan sonra süt üretim fabrikasý faaliyete geçmekte ve yavaþ yavaþ çalýþmaya baþlamaktadýr. Cenin ne kadar büyürse, fabrikanýn faaliyetleri de o oranda artmakta ve doðum anýna kadar bebeðin ihtiyacý oranýnda süt üretimi yapmaktadýr.

Doðumdan sonra bebek ne kadar büyürse ve sindirim sistemi de ne kadar güçlenirse bu üretim fabrikasý da ürünlerinde deðiþime gitmektedir.

Bu þaþýrtýcý hakikat ve hayret verici olaylarýn, iþ ve oluþumlarýn, deðiþim ve dönüþümlerin tümü insanýn menfaatleri için meydana gelmektedir. Bütün bunlar Allah’ýn rahmet, sonsuz muhabbet, þefkat ve kuþatýcý lütfünden baþka neyin göstergesidir

Ýþte bu insan, hayranlýk veren bu iþler hakkýnda dikkatli, düþünerek ve tefekkür ederek yüce sevgiliye karþý þükranlýðýný gösterme yolunda adým atmalý ve her an daha çok feyizlere, özellikle de manevi feyizlere ulaþmak için Allah’a el açmalý ve bütün vücuduyla: “Allah’ým! Senin her þeyi kaplayan rahmetin hakkýna senden talep ediyorum” demelidir.

Solunum Sistemi

Akciðerler normal bir yaþam süreci içerisinde ortalama 500 milyon defa açýlýp kapanma olayýný gerçekleþtirmektedir.

Solunum sisteminde yüz binlerce salgý bezi vardýr ki onlardan yapýþkan bir sývý salgýlanmaktadýr. Bu bezlerin görevi solunum anýnda toz- toprak içinde bulunan zararlý zerrelerin insan bedenine girmesini engellemektedir.

Eðer bu sývý olmasaydý, söylediðimiz bu zerreler birkaç saniye içinde soluk borularýný týkayacak ve insanýn ölümüne sebep olacaktý.

Solunum borusunda oraya baðlý çok küçük ince kirpiksi tüycükler vardýr ki orayý sürekli olarak temizlemektedir. Bu tüycükler bir saniye içerisinde 12 defa bütün borularý süpürerek zarar verici zerreleri sindirim sistemine ulaþtýrmakta ve daha sonra orada zararsýz hale getirilmektedir.

Solunum borularý akciðere ait 750 milyon keseye temizlenmiþ havayý ulaþtýrarak, kandaki karbon ve oksidi, hayat verici oksijene dönüþtürmektedirler.

Solunum sistemi bu küçük cüssesi, büyük görevi ve hayret verici iþleriyle, duada iþaret edilen “her þey”in bir parçasý konumundadýr ve de ilahi rahmetin tamamen kuþatmasý altýnda bulunmaktadýr.

Deri

Bedenin derisinin de çok faydasý vardýr ki onlardan bazýlarýna iþaret edelim:

1- Deride var olan çok küçük ve mikroskobik delikler vardýr ve insanýn teneffüsünün bir kýsmý bu mikroskobik delikler vesilesiyle gerçekleþmektedir. Eðer bu delikler kapanacak olursa insan canlý kalmayacaktýr.

2- Deri, ter üreten ve bu teri bedenden dýþarý atan salgý bezlerine sahiptir. Bunlar sayesinde bedenin ýsýsý her zaman düzene girmekte ve yükseliþ kaydetmemektedir.

3- Deride yaðlý salgý bezleri vardýr ki onlar ile sürekli kýllarý ve kendini yenilemekte ve yumuþak tutmaktadýr.

4- Dýþarýdan gelecek mikroplarýn saldýrýsýna karþý bedeninin yapýsýný korumaktadýr.

5- Vücutta meydana gelen zehirleri terleme yolu ile dýþarý atmakta ve bu iþte böbreklere yardýmcý olmaktadýr.

6- Bedendeki faydalý sývýlarýn dýþarý çýkmasýný engellemektedir.

7- Dokunma duyusunun merkezidir. Cisimlerdeki soðukluðu, sýcaklýðý, pürüzlüðü, düzlüðü, yumuþaklýðý, sertliði, kalýnlýðý ve inceliði bize bildirmektedir.

Deri öyle bir cisimdir ki Allah’ýn rahmetinin kuþatýcýlýðý altýnda bulunmaktadýr ve eðer Allah’ýn rahmetine baðlý olmasaydý, hiçbir zaman insan hayatýnda gözlemlenen bütün bu aksiyon ve reaksiyonlar asla vücuda gelmezdi.

Ey derdime derman olan

Ey yolumun sonu olan

Sana hizmet kemerini kalbime kuþandým

Ne dersen canýmla itaat ederim

Gönülden sana hizmete soyundum

Canýmla sana itaate koyuldum

Ýstediðini getir baþýma

Ama bir an olsun kapýndan kovma

Bu baþ senin hayalinde diridir

Bu can senin isteðinle diridir

Hayal baþýmda oturan sensin

Ýstek ruhumda gezinen sensin

Baþsýz beden dýþýnda bir þey deðilim ben

Cansýz kalýp dýþýnda bir þey deðilim ben

Bir an sana kavuþursa elim

Can ve cihaný veririm karþýlýk

Ey canan ne can isterim ne cihan

Feyz’e sensin hem can hem cihan.

Bedenin Savunma Sistemi

Allah-u Teala, insanýn vücudunu yarattýðý zaman muhabbet ve lütuf, þefkat ve rahmetinden dolayý, bedene saldýrýya geçen düþmanlara, yani mikroplara ve hastalýklara karþý beþ tane müdafaa hattý karar kýlmýþtýr:

1- Deri; ki baþtan ayaða bütün bedeni bir kale gibi kuþatmýþtýr.

2- Lenf dokularý; ki bu lenf dokularý pamuk gibi dokulardýr, derinin altýnda bulunurlar ve krem rengidirler. Bazen de bedende renk deðiþtirirler. Bu dokular bedenin bazý noktalarýnda kalýn, bazý noktalarýnda incedirler. Eðer düþman deriyi geçerse, lenf dokularýnýn direniþiyle karþýlaþmaktadýr.

3- Zar tabakalarý; bunlar da bedenin bazý organlarýný kaplamakta ve kapladýðý organýn rengiyle uyum saðlamaktadýr. Görevi ise o organý zararlý þeylerden korumaktýr.

Kalp gibi bazý organlar üç tane zar tabakasýna sahiptir: Perikard: Bað dokudan yapýlmýþ, koruyucu çift kat þeklindedir. Ýki zar arasý sývý ile doludur. Bu sývý kalbi dýþ etkilerden korur.

Miyokard: Kalb kaslarýndan oluþan orta tabakadýr. Çizgili kastan yapýlmýþtýr. Kulakçýklar da karýncýklardan incedir. Sol karýncýk ise sað karýncýktan daha kalýndýr. Kalbi besleyen koroner damarlar bu yapýda bulunur.

Endokard : Kalbin iç yüzeyini örten tek sýralý endotelyum tabakasýdýr. Kalbin iç yüzünde aþýnmayý önler. Kan damarlarý bulunmaz.

 4- Midenin ekþiliði (asit); eðer düþman (mikrop) bedenin ilk müdafaa hattýný geçer de midenin içine girerse, orada midenin ekþiliði (sidi) onlarý yok eder.

5- Akyuvarlar, Akyuvarlar, yuvarlak þekilli kan hücreleridir. Bedenin müdafaa hattýný geçip kana karýþan pis mikroplarla savaþmakta ve onlarý yok etmektedir. Kýsacasý vücudu yabancý maddelere karþý savunan kan hücreleridir. Çekirdek ve diðer organelleri vardýr. Enfeksiyonlarda sayýlarý artar. Kemik iliði ve lenf düðümlerinde sentezlenir.

Dikkat edilmesi gereken nokta þudur ki, akyuvarlar bedene giren temiz mikroplarla her çeþit iþbirliði içine girmektedirler.[70]

Bu þekilde insaný olaylardan ve afetlerden koruyan ve insana yaþam yolunda etki ve tepkileriyle yardýmcý olan bütün bu örnekler, ilahi rahmet ve rahmani þefkatin kuþatmasýnýn bir göstergesi deðil midir? Doðrusu insan ne kadar da Allah’ýn rahmetine mazhar bulunmaktadýr? Bu rahmet, zahir ve batýn en küçük zerrelerine kadar insanýn vücudunu kaplamýþ ve bir an dahi insaný yalnýz býrakmamaktadýr!!!

Bitkiler ve Þaþýrtýcý Faydalarý

Bitkilerin sayýsýný, sahip olduklarý etki, tepki ve vitaminleri, insanlarýn hayat ve yaþantýsýnda üstlendikleri rolleri, onlarý yaratan Allah’tan baþka kimse bilmemektedir.

Bitkiler de “her þey”in bir parçasý ve ilahi rahmetin zahir ve batýnlarýný kuþatmýþ olmasý hasebiyle vücutlarýnýn bir köþesine ve diðer varlýklarýn hayatýnýn bekasý için üstlendikleri role iþaret etmeye çalýþalým.

Havada sýnýrlý miktarda oksijen gazý bulunmaktadýr. Oksijen öyle bir hayatî maddedir ki, insanlarýn, hayvanlarýn ve bütün canlýlarýn normal vücut ýsýlarý ona baðlýdýr ve insan ve hayvanlarýn onsuz yaþantýsý mümkün deðildir.

Nefes alma esnasýnda bir miktar oksijen akciðerlere girmekte ve kana karýþmaktadýr, kan dolaþýmý sistemiyle de bu oksijen bedenin diðer kýsýmlarýna ulaþtýrýlmaktadýr.

Oksijen yiyecekleri, bedenin çeþitli hücrelerinde çok düþük bir ýsýyla, yavaþ ve sakin bir þekilde yakmakta ve bedenin normal ýsýsýný meydana getirmektedir.

Yiyeceklerin yanma olayý esnasýnda “karbondioksit” adýnda zehirli bir gaz meydana gelmektedir. Bu gaz kanýn yeniden akciðerlere döndüðü esnada kan ile birlikte tekrar akciðerlere girmekte ve teneffüs yoluyla dýþarý çýkýp havaya karýþmaktadýr.

Bütün canlýlar havadaki oksijeni almakta ve bu oksijeni karbondioksit olarak geri vermektedir.

Burada þöyle bir soru akla gelmektedir:

Neden havadaki oksijen bitmemektedir? Oysa miktarý sýnýrlý ve belirgin olduðundan ve de milyarlarca insan ve canlýlarýn binlerce yýl bu oksijenden istifade etmesinden dolayý þimdiye kadar çoktan tükenmesi gerekirdi.

Her bir insan 24 saat içerisinde normal bir teneffüs þekli ile yaklaþýk 250 gram saf karbonu ciðerlerinden dýþarý atmaktadýr. Eðer bütün insan topluluðunu 3 milyar olarak farz edecek olursak, bir yýl içerisinde 273, 750, 000 ton zehirli bir gaz olan karbondioksit üretmekte ve yaklaþýk olarak ayný oranda diðer canlýlar da teneffüs sistemleriyle bu üretimi yapmaktadýrlar.

Her an düzenli bir þekilde artmakta olan bu zehirli gaz nereye gitmektedir? Eðer havada olsaydý, oksijenle olan dengesinin þimdiye kadar çoktan bozulmasý gerekirdi. Çünkü oksijen azalmakta ve karbon çoðalmaktadýr. Öyleyse niye insanlar ve canlýlar sürekli canlý kaldýlar ve ölümle yüz yüze gelmediler?!

Bu sorunun cevabý þöyledir: Ýlahi rahmet bu sorunu çok kolay bir þekilde halletmiþ ve en kolay yolla insanlarý ve canlýlarý bu gazýn ölüm tehlikesinden kurtarmýþtýr.

O bu dünyadaki canlýlarýn sayýsýný, teneffüsleri canlýlarýn teneffüsünün tam tersi biçimde olan ve sayýlarýný hiç kimsenin bilmediði bir dizi canlýlar da yaratarak artýrmýþtýr. Bu canlý varlýklar ve sürekli insana hizmet eden varlýklar, bildiðimiz bitkiler topluluðudur.

Bunlar yapraklarý vasýtasýyla nefes aldýklarý zaman havadan karbon almakta, karbonu bünyesinde tutmakta ve dýþarý oksijen vermektedirler. Bu yüzden bitkilerin varlýklarýnýn önemli bir bölümünü karbonlar oluþturmaktadýr.

Kur’an ayetleri ile aþýklarýn Ýmamý ve Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) melekuti sözlerinde de açýkça yer aldýðý üzere, ilahi rahmet bütün yapraklarý ihata etmiþ bulunmaktadýr ve bu esas üzere yapraklar, hayat mekanizmasýný yok olma tehlikesinden korumaktadýr ve yüce Hak Teala’nýn kuþatýcý rahmetinin eserleri; bitkilerin gövdesinde, dalýnda, yapraðýnda, filizlerinde ve çiçeklerinde açýk bir þekilde görülmektedir. Görmeyen kimse hastadýr ve bu konuda düþünmeyen kimse ise cehalet ve gaflet kanserine yakalanmýþtýr.

Ýnsan, çeþitli sebzelerden, tahýl ürünlerinden ve meyvelerden bedeninin saðlýðý, açlýðýn giderilmesi, tat almak ve yaþamýný sürdürmek için Allah-u Teala’nýn vermiþ olduðu akýl ve þuur ile istifade etmektedir ve bütün bunlar ilahi rahmet sayesinde insanýn büyük atölyesinde, bedenin ihtiyaçlarýna göre renk, kemik, deri, sinir, ayak, damar, kan, saç, týrnak, enerji, ýsý vb. þeylere dönüþmektedir.

Kalp gözünü aç ki caný göresin

Görülmeyen þeyi göresin

Eðer aþk iklimine yönelirsen

Bütün afâký gülistan görürsün

O topraklarýn tüm ehlini

Göklerin etrafýnda döner görürsün

Gördüðünü gönlün ister senin

Ýstediðini kalbin görür senin

Baþsýz ve ayaksýz oranýn dilencisini

Dünya mülkü kafasýyla aðýr görürsün

Hem orada çýplak ayaklý bir grubu

Ayaklarý baþlarýn üzerine basmýþ görürsün

Hem orada baþý açýk bir grubu

Baþýnýn üzerine arþýn gölge ettiðini görürsün

Bazen vecd ve semanýn her birini

Ýki alemi sardýðýný görürsün

Yardýðýn her tanenin içinde

Ortada güneþini görürsün

Var olan her þeyi aþka verirsen

Bir arpa tanesi zarar görürsen kafirim

Aþk ateþiyle yanýyorsan eðer

Aþký can kimyasý görürsün

Boyutlar darlýðýndan geçersin

Mekansýzlýk mülkünün geniþliðini görürsün

Kulaðýn duymadýðýný iþitirsin

Gözün görmediðini görürsün

Sonunda öyle yere varýrsýn ki

Cihan ve içindekilerden birini görürsün

Birine aþk duy caný gönülden

Ta ki ayn’ul yakin ile açýk göresin

Ki biri var ve ondan baþka hiçbir þey yok

O tektir, O’ndan baþka ilah yok.[71]

Haþerelerin (Böceklerin) ve Hayvanlarýn Yaþam ve Varlýk Alemindeki Rolleri

Böceklerin, hayvanlarýn, deniz ve karadaki canlýlarýn, kuþlarýn ve sürüngenlerin sayýsýný ve vücutlarýnýn varlýk alemindeki büyük faydalarýný, onlarý yaratandan ve rahmeti her þeyin zahir ve batýnýný çepeçevre kuþatmýþ olan Allah’tan baþka hiç kimse bilemez.

Allah’ýn bütün varlýklar üzerindeki kuþatýcý rahmeti, varlýklarýndan çok büyük etkiler vücuda getirmiþtir ve bu arada insanýn bütün bunlardan istifade etmesinin çok önemli bir yeri bulunmaktadýr.

1- Aþýlayýcý böcekler: Meyve aðaçlarýnýn hem diþisi vardýr, hem de erkeði. Hem erkeðin nutfesine benzer tozu (poleni) vardýr, hem de diþiliðe delalet eden yumurtasý. Eðer erkek aðacýn tozu, kendi cinsinden olan diþi aðacýn yumurtasýna -ya da tam tersi olarak diþi aðacýn tozu erkek aðacýn tozuna-ulaþamazsa asla meyve meydana gelmez.

Bazý bitkilerin çiftleþmesi (döllenmesi) için yüce Rahman çok küçük böcekler yaratmýþtýr. Onlar bu görevi en güzel þekliyle yerine getirmektedirler. Bunun tozunu (polenini) onun yumurtasýna ve onun tozunu bunun yumurtasýna ulaþtýrmaktadýrlar.

Ýþin ilginç tarafý ise bu becerikli iþçilerin asla hata yapmamalarýdýr. Onlar elmanýn tozunu (polenini) þeftaliye veya eriðin tozunu kavunun yumurtasýna ulaþtýrmazlar. Sadece elmayý elma ve þeftaliyi de þeftali ile döllendirmektedirler.

Þaþýrtýcý baþka bir yönde þudur ki aðaçlar da bu böceklere çalýþmalarýnýn karþýlýðý olarak ücret ödemektedirler ve bu ücret de aðaçlarýn içerisine bu iþçiler için konulmuþ olan reçinedir. Onlar bu tatlý maddeyi yemekte ve adeta damadý geline ulaþtýrýp çocuklarýný (meyvelerini) insana, evet, insana takdim etmektedirler. Ama insan ne yazýk ki bütün bunlara raðmen kendisine gösterilen bunca muhabbet, lütuf ve rahmetin deðerini bilmemektedir.

2- Ýnek ve Koyun: Doða bilimcilerinin, tabiattaki her þeyin varlýklarýn ihtiyaçlarýna göre düzenlendiðini söylemeleri doðru bir sözdür.

Evet, memeli hayvanlarda annenin göðsündeki süt, bebeðin ihtiyacý oranýnda bulunmaktadýr. Fakat rahmeti bütün her þeyi kuþatan yüce Allah, inek ve koyunu bütün memeliler için geçerli olan bu genel kanundan istisna tutmuþtur. Çünkü bu hayvanlarýn sütü sadece kendi yavrularý için deðil, ayný zamanda beþer için de besleyici bir gýdadýr.

Ýnek ve koyunun sütü bebekler, çocuklar hatta geliþmekte olan insanlar veya eriþkinler için çok önemli bir besin maddesidir ve süt mamulleri beþerin besin ihtiyacýnýn çoðunu karþýlamaktadýr.

Acaba yüce Allah’ýn insana olan rahmet ve lütfü açýk bir þekilde görülmüyor mu? Allah-u Teala sonsuz rahmeti sayesinde faydalarý çok fazla ve zarar verme ihtimali ise çok az olan bu hayvanlarý insanýn hizmetine vermiþtir.

Ýnsan koyunun bütün organ ve uzuvlarýndan istifade etmektedir. Bu hayvanýn baþtan ayaða bütün vücudu insana hizmet etmektedir.

Þaþýrtýcý ve dikkat edilmesi gereken bir nokta da þudur ki koyun; “et, süt ve yün için beslenen koyunlar” diye farklý kategorilere ayrýlmasýna raðmen, her üç grup koyunun da besin kaynaðý aynýdýr. Bu alemlerin yaratýcýsýnýn kudretini göstermektedir. Allah-u Teala bir tek hayvanýn vücudunda, bir çeþit yemeði, insan için çok deðerli üç farklý ürüne dönüþtürmekte ve her ne kadar aralarýnda nankörler olsa da, insanýn yiyecek ve giyecek ihtiyacýný karþýlamaktadýr.

Koyun ilahi rahmetin kuþatmýþ olduðu “her þeyin” küçük bir parçasýdýr. Hak Teala’nýn bu varlýk üzerindeki rahmetin eserlerini göstermek için bir çok kitap yazmak gerekir.

3- Bal arýsý: Botanikçiler þöyle diyorlar: Çiçeklerin çoðunun, gün boyunca nektarý (balözü) yoktur. Günün belli bir saatinde nektarý bulunmaktadýr ve de bu nektar bulundurma saati üç saati geçmemektedir. Bütün çiçekler ayný anda nektar bulundurmamaktadýr. Bazýlarý sabahleyin, bazýlarý öðlen ve bazýlarý öðleden da sonra nektar bulundurmaktadýr. Bal arýsý, bitkileri ve zamaný çok iyi tanýmaktadýr. Çiçekleri ve bu çiçeklerin ne zaman nektar bulunduracaklarýný çok iyi bilmekte ve belirledikleri bir saatte de çiçeðe yönelip nektarýný almaktadýrlar.[72]

Daha sonra çiçeðin nektarýný kendi bedeninde tatlý, saflaþmýþ lezzet, enerji verici ve güzel renkli bir maddeye dönüþtürmektedir ki dünyada var olan yiyecekler içerisinde eþi ve benzeri yoktur ve de bozulup kokuþma durumundan muhafaza edilmiþtir.

Bütün bunlarýn yaný sýra bal, Kur’an’ýn da buyurduðu üzere insanýn bazý hastalýklarýna da ilaç olmaktadýr: “Onda insanlar için þifa vardýr.”[73]

Arý ve onun esrarengiz yaþantýsý hakkýnda yüzlerce kitap yazýlmýþtýr ki her sayfasý zahiren küçük, fakat eserleri çok büyük olan bu insanýn bütün iþlerini kapsamýþ olan varlýðý yüce Allah’ýn kuþatýcý rahmetinin bir göstergesidir.

Eþsiz “Hidayet” Nimeti

Allah’ýn genel rahmeti ve lütfü, insana yeryüzünün bir köþesinde belli bir süre için yer vermeyi, daha sonra bulut, rüzgar, sis, güneþ, gezegenler… vb. bir çok þeylerin etki ve tepkisinden oluþan her türlü nimet ve ihsanlardan faydalandýrmayý, bitkilerden temin edilen sebzeler, tahýl ürünleri ve meyvelerini hizmetine sunmayý, deniz, hava ve karadan elde edilen helal etlerle rýzýklandýrmayý ve yaþamýný sürdürebilmesi için kendisine gerekli olan araç ve gereçleri temin etmeyi taktir etmiþtir. Böylece akýl ve fikre dayanarak, irade ve tercihini, özgürlük ve hürriyetini kullanarak teþrii hidayeti, baþka bir deyiþle semavi kitaplarýn, enbiyanýn, imamlarýn ve özelikle de Kur’an-ý Kerim’in açýkça ortaya koyduðu ve de eþsiz nimetlerden biri olan sýrat-i müstakimi seçsin ve bu yolla yaratýcýsýna karþý olan görevlerini, vazifelerini ve sorumluluklarýný bilsin ve aþk ve doðruluk içinde büyük bir himmetle bu görevini yerine getirmeye koyulsun. Bu yolla istenilen rüþt ve kemaline eriþsin, dünyada olduðu bu sayýlý birkaç günde ebedi olan ahiretini ve kalýcý yurdunu bayýndýr kýlmaya koyulsun ve kendini Allah’ýn rýzasýný ve cennetini elde etmek için hazýrlasýn.

Ýnsan eðer Hak Teala’nýn bütün maddi ve manevi nimetlerini düþünecek ve dikkatli bir þekilde inceleyecek olursa, Allah’ýn rahimiyet rahmetinin ve þefkat sahibi Allah’ýn özel ve genel feyzinin, zahir ve batýn, gayb ve þuhud, mülk ve melekut, bütün alemleri kuþattýðýný görecektir. Allah’ýn geniþ rahmetinin kendisini kapsadýðýný ve varlýklardan hiç birine, hatta kendisine yakýnlaþmýþ meleklere dahi göstermediði bir þekilde onu inayet, lütuf, þefkat, kerem ve rahmetine mazhar kýldýðýný görecektir.

Bu durumda insan marifet kandiliyle aþk ile görev yolunda yürümeye koyulur ve imanýn yardýmýyla yüce dostla buluþmak için harekete geçer. Bir an olsun Hakk’a kulluk ve halka hizmetten geri kalmaz. Vücudunun bütün hücreleriyle; damar, ayak, organ ve uzuvlarýyla, aþýk gönlüyle, hayran ruhuyla, konuþan diliyle, hal sahibi batýnýyla, yanýk göðsüyle, et, deri, kemik ve bütün varlýðýyla, mütevazi ve alçak gönüllü bir þekilde, gece gündüz ezeli ve ebedi sevgilinin huzurunda, sonsuz rahmete tevessül ve temessük ederek þöyle der:

Ey melik! Seni zikrederim ki sen temiz ve ilahsýn.

Senin kýlavuzum olduðun yoldan baþkasýna gitmem

Her zaman seni birlerim ki sen tevhide layýksýn

Sen hekimsin, sen azimsin, sen kerimsin, sen rahimsin

Sen fazilet kaynaðýsýn, sen övgüye layýksýn

Meþakkat, acý, dert ve ihtiyaçtan münezzehsin

Korku, ümit, hesap ve sorgudan berisin

Seni vasfetmek olmaz ki sen akýllara gelmezsin

Senin benzerin bulunmaz ki sen vehimlere sýðmazsýn

Sen bütünüyle izzet, celal, ilim ve yakinsin

Sen bütünüyle nur, sevinç, cömertlik ve mükafatsýn.

Bütün gaybý sen bilirsin ve bütün ayýplarý sen örtersin

Bütün çokluklarý azaltýr, bütün azlýklarý çoðaltýrsýn

O’nun benzeri yoktur, O Samed’dir ve zýddý yoktur

Saltanat kimin içindir? Sen buyuruyorsun ki o sana layýktýr

Senai’nin dudak ve diþleri hep seni birler

Ola ki cehennem ateþinden bir kurtuluþ elde etsin.[74]

Ýnsan sýrat-ý müstakim ve ilahi doðru hidayeti seçmek, görev ve vazifeleriyle amel etmek, helal ve harama riayet etmek ve Allah’ýn kullarýna hizmet etmekle, Allah’ýn kendisine verdiði birer rahmeti olarak Kur’an-ý Kerim’in buyruðu esasýnca minnetsiz yüce ve büyük ecre, hakkýn rýzasýna, devamlý cennette kalmaya hak kazanmaktadýr.

Allah’ýn Rahmeti

Ýnsan eðer yaþamý boyunca cehaletten veya gafletten veya unutmaktan ya da baþka bir sebepten dolayý isyan eder veya hataya düþerse, söylendiði þekliyle tekrar Hak Teala’ya döner, tövbeye sarýlýr ve hatasýný telafi ederse, kesinlikle Allah’ýn af ve baðýþlanma, maðfiret ve rahmetine nail olur. Özellikle de eðer insan, rahmet gecesi olan ve de Kumeyl duasýnýn okunmasýyla merhamet sahibi Allah’ýn rahmet, baðýþ ve maðfiret yaðmurunun kesin olarak yaðdýðý Cuma gecesinde tövbe ederse kesinlikle tövbesi kabul olur.

“De ki: “Ey nefislerine karþý aþýrý giden kullarým, Allah’ýn rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahlarý baðýþlar. Çünkü O, çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.”[75]

Melekuti cümleler ve arþî ibaretlerle biten ayetler Kur’an’da çoktur. Örneðin: “Muhakkak ki Allah çok baðýþlayandýr, çok esirgeyendir.”[76]; “Allah kullarýna karþý þefkatli olandýr.”[77]; “Allah ise kendi izniyle cennete ve maðfirete çaðýrýr.”[78]; “Ve bilin ki þüphesiz Allah baðýþlayandýr, halimdir.”[79] “Allah rahmetini dilediðine tahsis eder”[80]; “Allah büyük fazl sahibidir.”[81]; “Þüphesiz Allah, çok affeden, çok baðýþlayandýr.”[82]; “Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir.”[83]; “O Allah merhametlilerin en merhametlisidir.”[84]; “Þüphesiz Rabb’inin affý geniþtir.”[85]

Bu ayetlerin ifadesi hasebiyle de Allah’a doðru yönelmek, günahlardan tövbe etmek, isyan ve hatalarýný telafi etmek farzdýr ve Allah’ýn rahmetinden ümidi kesmek ise haram ve büyük günahtýr.

Rahmet Kapýsýnýn Rivayetleri

Ebu Said el-Hudri, Peygamber Efendimiz’den (s.a.a) þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: “Günahkar müminler cehenneme götürüldüðü zaman ateþ onlara serin olur. Dýþarý çýkarýldýklarýnda yüce Allah tarafýndan meleklere þöyle seslenilir: Bunlarý benim fazl ve rahmetimden dolayý cennete götürün ki benim merhamet denizim, memnuniyetim ve lütfüm sýnýrsýz, fazl ve ihsaným sonsuzdur.”

Ehl-i Beyt’den (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Kýyamet günü olduðunda, Allah-u Teala iman ehlini bir yerde toplar ve þöyle buyurur: Ben sizin üzerinizde olan hakkýmdan vazgeçtim. O halde siz de birbirinizin üzerinde ne hakkýnýz varsa helal edin ki cennete giresiniz.”

Rivayette þöyle yer almýþtýr: “Kýyamet günü olduðunda iman ehlinden bir kulu Allah’ýn huzuruna çýkardýrdýklarýnda kendisine þöyle hitap edilir: Ey kulum! Nimetimi günah yolunda kullandýn ve senin için nimetimi ne kadar artýrdýysam sen de isyanýný artýrdýn.” Bu yüzden kul günahýndan dolayý utanarak baþýný yere eðer, rahmet dergahýndan kendisine þöyle hitab edilir: Ey benim kulum! Baþýný kaldýr ki günah iþlediðin o saatte seni baðýþladým ve günahýnýn üzerine af çizgisini çektim.”

Baþka bir rivayette ise þöyle yer almýþtýr: “Bir kulu yakýna getirirler, o zavallý günahýnýn çokluðundan dolayý baþýný yere eðer ve utancýndan aðlamaya baþlar. Rahmet ve izzet dergahýndan kendisine þöyle seslenilir: Gülerek günah iþlediðin gün seni utandýrmadým; bu gün ise utancýndan ve mahcubiyetinden dolayý baþýný öne eðiyor, günah iþlemiyor ve hüngür hüngür aðlýyorsun, o halde nasýl seni azap edebilirim ki, Günahlarýný affettim ve sana cennete girme iznini verdim.”

Peygamber Efendimiz’den (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Allah’ýn yüz tane rahmeti vardýr, bunlardan sadece bir tanesini dünyada göstermiþ ve kullarý arasýnda paylaþtýrmýþtýr. Geriye kalan doksan dokuz tanesini ise kendi ihsan hazinesinde saklamaktadýr ve ahirette o bir taneyi de bunlarýn üzerine ekleyerek kullarýna armaðan edecektir.”[86]

Muhaddislerin reisi ve eþi az bulunan hadisçi Þeyh Saduk, Masum Ýmamlar’ýn birinden þöyle þöyle buyurduðunu rivayet ediyor: “Kýyamet günü olduðunda, ilahi rahmet öyle cilve edecek ve günahlarý grup grup baðýþlayacaktýr ki kovulmuþ þeytan dahi Allah’ýn affýndan dolayý ümide kapýlacaktýr!”

Çok önemli bir rivayette þöyle yer almýþtýr: Mümin bir kulu kabre koyduklarýnda, üzerini örttüklerinde, sonra da dostlarý ve arkadaþlarý geri dönüp onu mezarýn çukurunda yalnýz baþýna býraktýklarýnda, izzet sahibi Hak Teala lütuf ve rahmetiyle ona þöyle hitap eder: “Ey benim kulum bu karanlýk yerde yalnýz kaldýn. Oysa sen onlarý (dostlarý) sevindirmek için günah iþledin ve onlarýn rýzasýný benim rýzama tercih ettin. Ýþte onlar senden ayrýldýlar, seni yalnýz býrakýp gittiler. Bugün seni bütün varlýklarýn þaþýracaðý bir þekilde geniþ rahmetimle okþayacaðým” Sonra meleklere þöyle hitap edilir: “Ey benim meleklerim! Kulum garip, kimsesiz, yardýmcýsýz ve vatanýndan uzaktýr, þimdi bu kabirde benim misafirimdir, gidip ona yardým edin, cennet kapýlarýndan birini yüzüne açýn, ona çeþitli yiyecekler ve hoþ kokulu bitkileri hazýrlayýn ve sonra kulumu bana býrakýn ki kýyamet gününe kadar onun munisi ben olacaðým.”[87]

Rahmet Destanlarý

Baþka bir rivayette ise þöyle yer almýþtýr: “Kýyamet günü olduðunda kulu hesap yerine getirirler, günahlarla dolu olan amel defterini sol eline verirler, kul defteri alacaðý zaman dünyada adet edindiði üzere “bismillah” lafzýný dile getirir ve Allah’ýn rahmetini dile getirerek amel defterini alýr, amel defterini açtýðýnda sayfalarýnýn beyaz olduðunu ve o defterde hiç bir yazýnýn yazýlmadýðýný görür. O zaman þöyle sorar: “Burada yazýlý bir þey yok ki okuyayým.” Melekler þöyle der: Bu defterde günahlarýn ve hatalarýn yazýlmýþtý. Ama bu ayetin (besmele) bereketiyle silindi ve aziz olan Allah seni baðýþladý.[88]

Ýsa ve Günahkar

Rivayetlerde þöyle yer almýþtýr: Bir gün Hz. Ýsa ve Havarilerinden bir topluluk yoldan geçiyorlardý. Günahkarlýðý ile tanýnan biri onlarý gördü, gönlünde hasret ateþi alevlendi, gözünden piþmanlýk gözyaþlarý boþaldý, kötü yaþantýsýný ve karanlýk halini gözden geçirdi, kan dolu yüreðinden içten bir ah çekti ve hal diliyle þöyle dedi:

Ya Rab! Eli boþ, gözü yaþ dolu olan benim

Ruhu yorgun, yüreði yanýk, sinesi kebap olan benim

Amel defteri siyah, ömür zayi ve iþ bozuktur

Kerem ile kendi fazlýnla elimden tut benim

Daha sonra kendi kendine þöyle düþündü: Gerçi ben bütün ömrüm boyunca hayýr yolunda bir adým dahi atmadým ve bu pislik ve kirlilik içinde pak insanlarla birlikte olmaya layýk biri deðilim, ama bu topluluk Allah’ýn dostlarýdýr. Eðer onlar ile dostluk ve uyum içerisinde iki üç adým yürüyecek olursam bunun ecri asla zayi olmaz”

Daha sonra kendisini Ashabý Kehf’in köpeðinin yerine koydu ve feryat ederek Allah dostu grubun peþi sýra yola koyuldu.

Havarilerden biri geriye döndü ve zamanýndaki kötülerden biri olarak meþhur olan o gencin kendilerinin ardý sýra gelmekte olduðunu görünce þöyle dedi: “Ey Ruhullah! Ey temiz ruh! Bu ölü kalpli küstah adam bizimle birlikte olma liyakatini nerden edindi ve bu aþaðýlýk pis insanýn bizim ardýmýzdan gelmesi hangi dine göre revadýr? Onu kov ki ardýmýzdan gelmesin ve bizimle birlikte olmasýn. Aksi taktirde günahlarýnýn uðursuzluðu, bizim hayatýmýza da girecektir.”

Hz. Ýsa (a.s) o þahsa ne diyeceðini ve o adamý kendilerinden nasýl ayýracaðýný düþünmeye koyuldu. Aniden kendisine ilahi bir vahiy ulaþtý: “Ey Ruhullah! O kendini beðenmiþ ve kuruntularýna kapýlmýþ dostuna de ki: “Bu güne kadar yapmýþ olduðu bütün hayýrlarýný o iflas etmiþ kuluma aþaðýlýk gözüyle baktýðý için amel defterinden sildik. Dolayýsýyla sýfýrdan amel etmeye baþlasýn ve o piþmanlýk ve hasret içinde dergahýmýza yönelen fasýk günahkarý da müjdele ki yüzüne baþarý kapýsýný açtýk ve hidayet yolunda onu desteklemek için kendisine inayet kýlavuzunu gönderdik.”[89]

Günahkar Genç

Molla Fethullah Kaþani, Menhec’us-Sadýkin adlý kitabýnda ve Ayetullah Kelbasi ise Enis’ul Leyl adlý kitabýnda þöyle nakletmiþlerdir: “Malik-i Dinar zamanýnda günah ve isyan ehli zümresinden bir genç dünyadan göçtü. Ýnsanlar günahlarý sebebiyle onun cenazesini defnetmediler. Aksine onu oldukça pis ve çöplük dolu bir yere atýp gittiler. Geceleyin rüya aleminde Hak Teala tarafýndan Malik-i Dinar’a þöyle söylendi: “Kulumuzun cenazesini oradan al, yýka, kefenle ve salihler ile temizlerin mezarýna göm.”

Malik-i Dinar þöyle arz etti: “O, fasýklar ve kötüler grubundandýr. O nasýl ve hangi vesileyle Allah’ýn dergahýna yakýn olabildi?” Malik-i Dinar’a þöyle cevap verildi: “Ölmek üzereyken, aðlayan gözlerle þöyle dedi: “Ey dünya ve ahiretin sahibi! Dünya ve ahireti olmayan bu kuluna acý.”

Daha sonra Malik-i Dinar’a þöyle denildi: “Ey Malik! Hangi dertli insan dergahýmýza geldi de derdine deva vermedik? Hangi ihtiyaç sahibi dergahýmýza yöneldi de ihtiyacýný gidermedik?”[90]

Müstecap Dua

Hal ehli ve arifler zümresinden olan Mansur b. Ammar zamanýnda zengin bir kimse, günah dolu bir þölen düzenledi. Kölesine dört dirhem veerrek, misafirleri aðýrlamak için gereken þeyleri almasýný emretti. ve onu pazara gönderdi.

Köle pazara giden yolda, Mansur b. Ammar’ýn meclisinin önünden geçti ve kendi kendine þöyle dedi: “Biraz durayým da Mansur b. Ammar’ýn ne dediðini dinleyeyim.”

Mansur’un meclisindeki bir fakir için bir þeyler talep ettiðini ve þöyle dediðini iþitti: “Herkim bana dört dirhem infakta bulunacak olursa, ben de onun hakkýnda dört duada bulunurum.” Köle kendi kendisine þöyle dedi: “En iyisi günah ehli için yiyecek ve þarap alacaðýma bu dört dirhemi Mansur b. Ammar’a vereyim de benim hakkýmda dört duada bulunsun.”

O köle dört dirhemi Mansur’a verdi ve þöyle dedi: “Benim hakkýmda dört dua et.”

Mansur þöyle dedi: “Hangi iþler hususunda sana dua edeyim? Duaný açýkla!”

Köle þöyle dedi: “Evvela, dua et ki, Allah beni efendimin kulluk ve kölelik esaretinden kurtarsýn. Ýkinci olarak, efendime dua et ki tövbe baþarýsýný elde etsin. Üçüncü olarak, dua et ki Allah infakta bulunduðum bu dört dirhemin karþýlýðýný versin. Dördüncü olarak, dua et ki Allah beni, efendimi ve efendimin meclisine katýlanlarý baðýþlasýn.”

Mensur dört duada bulundu ve köle eli boþ olarak efendisine geri döndü. Efendisi, “Neredeydin?” diye sordu. Köle þöyle dedi: “Ey efendim! Dört dirhemi verdim ve yerine dört dua aldým.” Efendisi, “Dört dua nedir?” diye sordu. Köle þöyle dedi: “Birinci dua, kölelik esaretinden kurtulmam içindi.” Efendisi þöyle dedi: “O halde seni Allah yolunda azat ettim.” Köle þöyle devam etti: “Ýkinci dua da efendimin günahlardan tövbe etme baþarýsý elde etmesi hakkýndaydý.” Efendisi þöyle dedi: “O halde ben de tövbe ettim.” Köle þöyle devam etti: “Üçüncü dua da, Allah’ýn, infakta bulunduðum bu dört dirhemin bedeleni bana baðýþlata bulunmasý hakkýndaydý.” Bunun üzerine efendisi ona dört dirhem verdi. Köle þöyle devam etti: “Dördüncü dua da merhametli olan Allah’ýn beni, seni ve meclis ehlini baðýþlamasý hakkýndaydý.” Efendisi þöyle dedi: “Benim elimden gelen þeyleri yerine getirdim. Benim, senin ve meclis ehlinin baðýþlanmasý ise benim elimde olan bir þey deðildir.” Efendisi geceleyin rüya aleminde Hak Teala tarafýndan bir münadinin kendisine þöyle nida ettiðini iþitti: “Ey kul! Sen bu fakirlik ve yoksulluðuna raðmen görevini yerine getirdin. Biz bu sonsuz kerem ve baðýþýmýza raðmen nasýl olur da görevimizi yerine getirmeyiz? Biz seni, köleni ve bütün meclis ehlini baðýþladýk.”

Kerim Olan Allah’ýn Huzuruna Varmak

Hikmet sahibi bir kimse bir yoldan geçerken bir grubun, yaptýðý günah ve fesat sebebiyle bir genci, þehirden dýþarý çýkarmak istediklerini ve bir kadýnýn da arkasýndan þiddetli bir þekilde aðladýðýný gördü ve o kadýnýn kim olduðunu sordu. Ona kadýnýn söz konusu gencin annesi olduðunu söylediler.

Hikmet sahibi kimse þöyle diyor: “Ben bu duruma çok acýdým ve o topluluk nezdinde þefaatte bulunarak kendilerine þöyle dedim: “Bu defa bu genci baðýþlayýn. Eðer yeniden günah ve fesada geri dönecek olursa o zaman onu þehirden dýþarý çýkarýn.”

Hikmet sahibi adam daha sonra þöyle diyor: “Bir müddet sonra o bölgeye geri döndüm. Orada kapýnýn arkasýndan bir inleme sesi iþittim. Önce o genci günaha geri döndüðü sebebiyle þehirden dýþarý çýkardýklarýný zannettim ve bu gencin þehirden ayrýldýðý için aðladýðýný sandým. Kapýyý çaldým. Gencin annesi kapýyý açtý. O gencin halini sordum. Bana þöyle dedi: “O genç dünyadan göçtü, hem de ne þekilde göçtü! Eceli yaklaþtýðý zaman bana þöyle dedi: “Anneciðim! Komþularýmý benim öldüðümden haberdar kýlma. Ben onlara eziyet ettim. Onlar beni günahým sebebiyle kýnadýlar. Dolayýsýyla da onlarýn benim cenazemin yanýnda durmalarýný istemiyorum. Sen bizzat beni kefenle. Bu yüzüðü bir müddet önce aldým. Üzerinde “bismillahirrahmanirrahim” cümlesi yazýlýdýr. Bu yüzüðü de benimle birlikte defnet. Kabrimin kenarýnda Allah’tan beni baðýþlamasýný ve günahlarýmý affetmesini iste.” Ben de vasiyetinle amel ettim. Onu gömdükten sonra geri dönerken, adeta þöyle bir ses iþittim: “Anne! Git ve rahat ol! Ben yüce ve kerim olan Allah’ýn huzuruna vardým.”[91]

Tövbe Üstüne Tövbe

Attar, Mentýk’ut-Tayr adlý kitabýnda þöyle rivayet etmektedir: “Bir þahýs, günah üstüne günah iþledikten ve bir çok suçlara bulaþtýktan sonra tövbe etme baþarýsýný elde etti. Tövbe ettikten sonra da nefsinin isteklerinin galebe çalmasý sebebiyle yeniden günaha düþtü. Ama bir müddet sonra yeniden tövbe etti. Bu defa yeniden tövbesini bozdu ve günaha bulaþtý. Sonunda da bazý günahlarýnýn cezasýný gördü. Sonunda ömrünü boþ yere geçirdiðini ve ölümünün yaklaþtýðýný hissedince de tövbe etme düþüncesine kapýldý. Ama utanç duyduðu için tövbe etme yüzünü de bulamadý. Týpký ateþ üzerindeki bir buðday tanesi gibi yanýp duruyordu. Sonunda bir seher vakti gaybi bir münadiden þöyle iþitti: “Ey merhametli olan Allah’ýn günahkar kulu! Sen ilk defa tövbe edince seni baðýþladým. Sen tövbeni bozduðun zaman senden intikam alabildiðim halde sana mühlet verdim. Sonunda yeniden tövbe ettin ve ben de tövbeni kabul ettim. Ama üçüncü defa yine tövbeni bozdun ve yine kendini günahlara bulaþtýrdýn. Þimdi eðer tövbe etmek istiyorsan tövbe et ki ben de senin tövbeni kabul ederim.”[92]

Yolunu Kaybeden Kimsenin Duasýna Cevap Verilir

Attar, Mantýk’ut-Tayr adlý kitabýnda þöyle rivayet etmektedir: “Bir gece Ruh’ul Emin Sidret’ul Münteha’da iken, merhamet sahibi olan Allah nezdinden “Lebbeyk” nidasýný iþitti. Ama bu “Lebbeyk” sözünün kime cevap olarak söylendiðini anlamadý. Dolayýsýyla da “Lebbeyk” sözünü iþitmeye layýk olan kimseyi tanýmak istedi. Bütün gök ve yerde kimseyi bulamadý. Hak Teala’nýn nezdinden sürekli “lebbeyk” sesini iþitiyordu.

Yeniden baktýðý halde, bu cevap makamýna layýk olan bir kul bulamadý ve bunun üzerine þöyle arz etti: “Allah’ým! Ýnlemesine cevap verdiðin bu kulu bana da göster.” Kendisine þöyle hitap edildi: “Rum topraklarýna bir bak.” Ruh’ul Emin, Rum topraklarýna bakýnca, bir putperestin Rum puthanesinde hüngür hüngür aðlayarak putuna seslendiðini gördü. Cebrail bu olayý görünce, büyük bir þaþkýnlýk içinde þöyle arz etti: “Bir putperestin putunu övdüðü ve ona yalvarýp yakardýðý halde sen lütuf ve rahmetin üzerine ona cevap veriyorsun! Bu nasýl olur? Bana açýkla” Kendisine þöyle hitap edildi: “Kulumun kalbi kararmýþ ve bu yüzden de yolunu kaybetmiþtir. Ama onun yalvarýp yakarma niteliðinden hoþlandýðým için ona cevap vermekteyim ve ona lebbeyk demekteyim. Bu vesileyle onun yolunu bulmasýna yardýmcý olmaktayým.” Bunun üzerine o þahsýn dili merhametli olan Allah’ý anmaya baþladý.”[93]

Bir Ýsmin Mutsuz Kimselerin Defterinden Silinip Mutlularýn Defterine Yazýlmasý

Ýrfani ve ilmi olan çok önemli kitaplardan birinin sahibi yani Feyz-i Kaþani asrýnýn sonraki dönem alimlerinden birinin yazmýþ olduðu Tefsir-u Fatihat’ul Kitab sahibi þöyle rivayet etmektedir: “Ýsrail oðullarýnda bir abit kul vardý. Bu abit kul, insanlarla sohbet etmekten yüz çevirmiþ ve bir köþede uzlete çekilmiþti. Vakit sayfalarýna öylesine bir kulluk ve itaat yazmýþtý ki gökteki melekler onu dost edinmiþlerdi. Vahiy perdesinin sýrlarýnýn mahremi olan Cebrail bile bu þahsý ziyaret etme arzusu içinde Hak Teala’dan göklerden yeryüzüne inmeyi diledi. Kendisine þöyle arz edildi: “Levh-i Mahfuza bir bak da adýmýn nerde olduðunu gör” Cebrail Levh-i Mahfuza bakýnca o abit kulun adýnýn mutsuzlarýn defterine yazýlmýþ olduðunu gördü. Kaza ve kaderin bu yaptýðýna þaþýrdý. Onu görme düþüncesinden vazgeçti ve þöyle arz etti: “Ey Allah’ým! Hiç kimse senin hükmün karþýsýnda duramaz. Bu ilginçliði görmeye insan güç yetiremez.” Kendisine þöyle hitap edildi: “Uzun bir süredir onu görmek istiyordun ve kalbin onu görme aþkýyla yanýp tutuþuyordu. Þimdi onu görmeye git ve gördüðün þeyleri ona bildir.”

Cebrail, o abidin tapýnaðýna indi. Onu oldukça zayýf ve cýlýz biri gördü. Kalbi þevk ateþiyle yanmýþ, gözü muhabbet ateþiyle tutuþmuþtu. Bazen týpký bir kandil gibi itaat mihrabýnýn önünde yürek yakýcý bir þekilde bazen de týpký bir seccade gibi tevazu üzere yere kapanarak yalvarýp yakarýyordu. Cebrail ona selam verdi ve þöyle dedi: “Ey abit! Kendini zahmete düþürme. Zira senin adýn Levh-i Mahfuz’da mutsuz kimselerin defterine yazýlmýþtýr.”

Abid bu haberi duyunca seher vakti esen rüzgarýn açtýðý bir tomurcuk gibi gülümsedi ve güzel bir gülü görünce ötmeye baþlayan güzel sesli bir bülbül gibi dile gelerek, “elhamdulillah” dedi.

Cebrail þöyle dedi: “Ey fakir yaþlý! Böylesine içler acýsý ve hüzünlendirici bir haber karþýsýnda “inna lillah” demek gerekir, sen elhamdülillah mý diyorsun? Sen yaslara bürünmen gerekir, sevinç izharýnda mý bulunuyorsun?”

Yaþlý abit þöyle arz etti: “Bu sözleri býrak! Ben kulum, o ise Mevla! Kulun mevlanýn istekleri karþýsýnda bir isteði bulunmaz ve O’nun iradesi karþýsýnda bir irade olmaz. Mevla istediðini yapar. Ýrade dizginleri, Allah’ýn kudret elindedir. Allah istediði yere götürür. Ýktidar dizginleri Allah’ýn iradesi altýndadýr. O istediðini yapar. Elhamdülillah eðer cennete girmek için O’na layýk deðilsem, bari cehennem odunu olayým.” Cebrail bu abidin halinden þaþkýnlýða düþtü ve aðlamaya baþladý. Bu halet üzere kendi makamýna geri döndü. Hak Teala ona þöyle emretti: “Þimdi levh-i mahfuza bak ki ressam, “Allah dilediðini siler, dilediðini býrakýr[94] diye ne de güzel bir resim çizmiþ ve þekillendiren yaratýcý “Allah dilediðini yapar”[95] diye ne de güzel boyamýþtýr.”

Cebrail baktýðý zaman, kulun adýnýn mutlularýn defterine yazýlý olduðunu gördü. Yeniden hayrete düþtü ve þöyle arz etti: “Allah’ým! Bu olayda çok gizli bir sýr vardýr. Suçlu birinin mahrem birine dönüþmesindeki hikmet nedir?” Kendisine þöyle bir cevap geldi: “Ey vahiy sýrlarýnýn emini ve emir ve yasaklar nurlarýnýn indiði yer!” Abit kulu, adayý olduðu halden haberdar kýldýðýn halde inleyip durmadý ve sýzlayarak alnýný topraða dayamadý, aksine sabýr yoluna koyuldu. Benim kaza hükmüme rýzayet gösterdi ve “elhamdulillah” kelimesini dile getirdi. Beni bütün övgülerle övdü. Dolayýsýyla da “elhamdulillah” sözünün bereketiyle ve de kerem ve rahmetim hasebiyle adýný mutsuzlarýn defterinden sildim ve mutlularýn defterine kaydettim.”[96]

Ey Allah’ým! Rahmetin herkesin deryasýdýr

Oradan bir damla bize yeterdir

Eðer günahkar kullarýn çirkeflerini

O denizde yýkarsan bir defa

Bir an olsun o deniz bulanmaz

Ama dünyanýn iþi aydýnlanýr

Ey Allah’ým! Biz hepimiz þaþkýnýz

Günah deryasýna bulaþmýþ haldeyiz

Baþtan sona bir hiçlik içindeyiz”


“Kendisiyle her þeye üstün geldiðin gücün hakkýna”

Allah-u Teala’nýn zatýnýn aynýsý olan kudreti ve gücü sonsuz ve sýnýrsýzdýr. Bütün kudretler ve güçler O’nun kudreti nezdinde bir hiçtir.

O’nun kudretiyle baðýmsýz olarak hiçbir kudretten ve güçlüden söz etmemek gerekir. Bütün kudretler, O’nun kudretinin bir parçasýdýr. “La havle ve la kuvvete illa billah” (Allah’tan baþka bir güç ve kuvvet yoktur.)

Önceki satýrlarda, “Kullu þey” (her þey) cümlesini kýsaca incelemiþ olduk ve özetle þu sonucu elde ettik ki “her þey” ve bütün yaratýklar Hak Teala’nýn iradesiyle vücuda gelmiþlerdir. Bu varlýklarýn sayýsýný, niteliðini ve niceliðini hiç kimse bilmemektedir ve kýyamete kadar da hiç kimse bilemeyecektir.

Sayýlarý trilyonlara varan gökteki semavi cisimleri, galaksileri, bulutlarý, bitkileri, hayvanlarý, kuþlarý, otlayan hayvanlarý, sürüngenleri, denizdeki hayvanlarý, sayýlmasý mümkün olmayan amipleri, virüsleri, mikroplarý, gaybi varlýklarý, yer ve gökleri dolduran melekleri hiç kimse bilemez. Onlarýn sayýsýný hiçbir muhasebeci, hesaplayamaz.

Varlýk alemini vücuda getiren merhametli Allah bu sonsuz kudretiyle her þeye galebe çalmýþtýr. Yaratýlýþ aleminde hiçbir þey O’nun kudreti dýþýnda deðildir ve de olamaz. Allah-u Teala gökteki cisimleri, galaksileri, yýldýzlarý, güneþ sistemlerini, bazen trilyonlarca ton hatta daha fazla aðýrlýkta olan arasýndaki cisimleri, belli bir yörüngede asýlý olarak harekete geçirmiþ ve milyarlarca yýldýr sonsuz uzayda hareket eden bütün bu varlýklarý kendi güçlü kudretiyle düþmekten ve daðýlmaktan, korumuþtur.


“Karþýsýnda her þeyin boyun eðdiði ve her þeyin ram olduðu gücün hakkýna”

Gaybi varlýklardan þuhudi varlýklara kadar, maddi ve manevi en büyük varlýklardan, maddi ve manevi en küçük varlýklara kadar sabit ve gezegen galaksilerden en güçlü ilmi aletlerle bile asla görülemeyen en küçük atoma kadar her þey Allah’ýn kudreti ve gücü karþýsýnda hor ve zelil bir haldedir. Hepsi Allah’ýn kudretine teslim olmuþlardýr ve Allah’ýn hikmete dayalý emirleri karþýsýnda tevazu içinde zillet topraðýna kapanmýþlardýr. Ey Allah’ým! Her yer senin egemenliðin altýndadýr. Varlýklardan hiç birisi sana karþý çýkacak ve isyanda bulunacak bir hal ve ruh haletine sahip deðildir. Onlardan hiç kimse senin emirlerine karþý koyamaz. Ýstisnasýz olarak senin sonsuz kudretine teslim olmuþ bütün barlýklar, bütün varlýklarýyla huzu ve zillet içindedirler.

Bilinçli bir masumun ve basiretli bir muvahhidin melekuti kalbinden diline dökülen aþk ve irfan dolu duasýnýn bir bölümünde þöyle okuyoruz: “Þüphesiz sen, evet sen, gücü ve kudretiyle her þeyi hor ve hakir kýlan, her þeyin kudretin karþýsýnda boyun eðdiði ve teslim olduðu ilahsýn. Sen her þey hakkýnda istediðini yapansýn. Sen varlýk aleminde irade ettiðin gibi tasarrufta bulunansýn. Sen her þeyi yaratan mukaddes zatsýn. Her þeyin iþi senin kudret elindedir. Sen her þeyin mevlasýsýn. Her þey senin kahhariyet ve galibiyetin karþýsýnda maðluptur. Her þey senin egemenliðin altýndadýr. Senden baþka ilah yoktur. Sen azizsin ve kerimsin.”

Yerdeki, gökteki zerrelerin hepsi,

Allah ordusudur, bazen sýnama

Yeli gördün ya, Ad kavmine ne yaptý!

Suyu gördün ya, tufanda neler yaptý!

O kin denizi Firavun’a ne iþler açtý

Bu yeryüzü Karun’a ne iþler gösterdi!

Ebabil kuþlarý, file neler etti

Sivrisinek, Nemrud’un baþýný nasýl yedi!

Davud, eliyle koca sahraya taþ atýnca

Taþ üç yüz parçaya bölündü, ordu da bozguna uðradý!

Lut’un düþmanlarýna taþ yaðýyordu

Nihayet kara su içinde suya daldýlar!

Alemdeki cansýz þeylerden diyecek olursam

Akýllýca Peygamberlere ettikleri yardýmlardan

Mesnevi o kadar büyür ki kýrk deve

Onu çekmek isterse aciz olur onlarý çekmekten[97]

Evet, Allah’ýn rahmeti her þeyi kuþatmýþtýr. Sonsuz kudret ve gücü her þeye galip ve üstün gelmiþtir. Mukaddes ve mübarek varlýðýn kudreti karþýsýnda her þey hor ve hakir bir haldedir. Dolayýsýyla da yalvarýp yakararak, boyun eðerek, ihlas ve tevazu içinde göz yaþý dökerek, üstelik Cuma gecesi gibi mübarek bir gecede, bir kulun ettiði duasýný müstecap kýlmak, gök ve yerdeki askerlerini, dua eden kulunu, dünyevi ve uhrevi hedeflerine ulaþtýrmak için göndermesi, kudret ve güç sahibi için oldukça kolay bir iþtir.

Teslimiyet ve tevazu içinde Allah’ýn kudret ve rahmetine seslenen, Allah’ýn rahmet ve kudretinden baþka hiçbir rahmet ve kudret tanýmayan kulun yaptýðý duasýnýn icabete ulaþmamasý mümkün müdür? Asla!

Ýhtiyaç sahibinin ihtiyacýný gideremeyen, dua eden kulun duasýna icabet edemeyen ve isteyen kimsenin isteklerine cevap veremeyen bir varlýk, zayýf ve aciz bir varlýktýr. Her þeyi kudret elinde tutan ihtiyaçsýz zata, geniþ bir rahmete ve sonsuz bir kudrete sahip olan Allah-u Teala, kulun maslahatý ve kendi hikmeti üzere yaptýklarý duasýný kabul buyurur ve kendisinden isteyenlerin istediði þeyi onlara baðýþlar.

Sahife-i Seccadiye’nin 13. duasýnda þöyle yer almýþtýr: “Bir zamanlýk salt yokluk olan ve de zikre deðer bir varlýklar olmayan mümkün varlýklar, Hak Teala’nýn rahmet ve kudretiyle vücuda gelmiþlerdir ve varlýklarýnýn devamý da Hak Teala’nýn inayeti, nazarý, rahmeti ve kudreti sebebiyledir. Hiçbir konuda kendiliðinden bir baðýmsýzlýðý yoktur. Zati fakirlik, huzu ve zillet mührü hayatlarýnýn alnýna vurulmuþtur. Sürekli olarak Allah-u Teala’nýn ezeli ve ebedi kudretinin karþýsýnda zillet, huzu, horluk ve teslimiyet içindedirler.

Dolayýsýyla da Allah’ýn sonsuz kudreti karþýsýnda insanýn kendiliðinden bir kudret gösterisinde bulunmasý, benlik davulunu çaldýrmasý, tekebbüre kapýlmasý doðru deðildir. Ýnsan sahip olduðu zati huzu, zillet, bir avuç topraktan baþka bir þeyi ifade etmeyen küçük cüssesi, bir nefha ve üfürüþten ibaret olan sýnýrlý ruhu ve hiçbir deðer ifade etmeyen bir zerrenin hakikatini dahi derk etmekten aciz olan sýnýrlý aklýyla, gerçek Mevla, yaratýcý, müdebbir, terbiye edici ve rahmetiyle her þeyi kuþatýcý olan Allah karþýsýnda gövde gösterisinde bulunmasý, asla kendisine yakýþmamaktadýr. Zira bu gövde gösterisinde bulunuþu, çöküþüne, iflas ediþine, rezalete düþmesine, yüz suyunun dökülmesine, rahmetten mahrum kalmasýna, kötü akýbete düçar olmasýna ve de ebedi azaba uðramasýna neden olmaktadýr.


“Kendisiyle her þeye galip geldiðin ceberut (azametin) hakkýna (senden niyaz ederim).

“Ceberut kelimesi lügat açýsýndan mübalaða kipidir. Yani Allah-u Teala bütün varlýklarýn ve varlýk alemindeki mümkünatýn bütün eksikliklerini ve noksanlýklarýný kendilerine ulaþtýrdýðý hayýrlar, nimetler, araç ve gereçlerle telafi etmektedir; hem de çok yüce ve çok miktarda telafi etmektedir.”

Bütün mümkün varlýklar, yaratýlýþýn baþlangýcýnda zikredilmeye dahi deðmeyen þeyler konumundadýrlar. Onlarýn ilk sureti, ya bir atomdur, ya bir habbe ve tanedir veya deðersiz bir nutfedir. Her varlýðýn sahip olduðu az veya çok her þeyi, nakýstýr. Allah-u Teala’nýn ceberutu sýnýrsýz sýfatý, bu mümkün varlýklarýn eksiklik ve noksanlýklarýný telafi etmektedir. Mümkün varlýklar da, Hak Teala’nýn bu telafisi vasýtasýyla, kamil bir suret, tam bir þekil, deðerli bir hüviyet ve yüce bir haysiyetle varlýk aleminde tecelli etmekte ve kendi asýl yerinde yer almaktadýr.

Merhamet Sahibi Olan Allah Vasýtasýyla Eksikliklerin Giderilmesi

Eksiklik ve noksanlýklarýn Allah tarafýndan giderilmesi dikkate deðer bir hakikattir. Bu konuda, ilmi kitaplardan birkaç husus aktaralým ki noksanlýk ve eksikliklerimizi gideren feyiz kaynaðýna imanýmýz daha da artsýn.

Güneþin Tüketilmiþ Enerjisini Telafi Etmek

Enerjinin büyük bir kýsmýný temin eden güneþ, “her þey” hakikatinin küçük bir birimi konumundadýr.

Güneþin ýsýsý, o kadar fazladýr ki en yakýcý ateþler bile onun yanýnda soðuk kalmaktadýr. Güneþin yüzeysel ýsýsý, 6093 derece santigrada denktir. Ýç sýcaklýðý ise bundan çok daha fazladýr. Güneþ her saniyede on iki milyon dört yüz bin tondan fazla bir enerjiyi fezaya yaymaktadýr. Öyle ki eðer, güneþin bir dakikada tüketmiþ olduðu ýsýyý odun kömürü vasýtasýyla elde etmek istersek, 679 milyar tondan fazla odun kömürü yakmamýz gerekir.

Bir saniye içinde güneþ tarafýndan tüketilen enerji miktarýnýn aðýrlýðý ise, dört milyon tondan fazladýr ve bu rakam, bir yýl içinde 126, 144, 000, 000, 000 tonu bulmaktadýr. Þüphesiz ateþ, yakýtý olmadýðý taktirde sönmektedir. O halde eðer güneþ dýþardan bir þey almýyorsa ve de her yýlda bu kadar miktarda enerji tüketiyorsa, neden soðukluða ve sönmeye doðru gitmemektedir? Oysa eðer güneþ, halis kömürden yapýlmýþ olsaydý, altmýþ asýrdan fazla bir yakýta sahip olamazdý.

Bu sorunun cevabýný sadece Hak Teala’nýn “ceberut” sýfatý vermektedir. Allah-u Teala güneþi, büyük bir gaz kütlesi halinde yaratmýþtýr. Gaz, yoðunluk ve sýkýþma esnasýnda tüketmiþ olduðu enerjisini yeniden elde etmektedir. Bu konu, doðu ve batýda bir çok bilginlerin sürekli yaptýðý araþtýrma ve incelemelerin ve bugün dünyada en kolay þeklinde elimize ulaþan binlerce kitap sayfasý yazýlarýn neticesidir.

Evet, Allah-u Teala, eþyanýn tüketilmiþ enerjilerini çeþitli þekillerde telafi etmektedir. Güneþin tükettiði enerjiyi telafi etmek de Allah’ýn ceberut sýfatýna sahip olduðu niþanelerinden biridir.

Hazar Denizinin Cezr-u Meddi’nin (gel git olayý) Telafisi

Hazar denizinin seviyesi, açýk denizden yaklaþýk olarak 27/6 metre daha aþaðýda bulunmaktadýr ve bazen daha da aþaðý inmektedir. Hazar denizinin açýk denizlerle bir baðlantýsý yoktur. Bu yüzden de Hazar denizi okyanuslarýn genel olarak gel git olaylarýna baðlý deðildir. Hazar denizi, küçüklüðü sebebiyle, yeterli derecede, ayýn çekiminden istifade edememektedir. Dolayýsýyla da Hazar denizinde gel git olayýnýn olmamasý, kokuþmasý, balýklarýnýn yok olmasý ve sahillerinin etrafý kirletmesi ve bu denizde hiçbir canlý ve bitkinin yaþayamamasý gerekir. O halde bu neden böyle olmamýþtýr ve olmamaktadýr?

Hazar denizi ve sahillerini vücuda getiren Hak Teala, bu eksikliði nasýl gidereceðini çok iyi bilmiþtir. Dolayýsýyla da bu denizin sularýný büyük bir baskýyla harekete geçirecek ve de içine dökülen nehirlerin seviyesini yükseltip alçaltacak, “sernuk, hazeri ve miyanva” adýnda üç rüzgar göndermiþtir. Bu rüzgarlar, büyük bir güç kullanarak Hazar denizinin sularýný yükseltmektedir. Öyle ki kayýkçýlarýn çoðu bu suyun baskýsý karþýsýnda direnememektedir. Bu rüzgarlar baþka bir iþ daha yapmaktadýr ve o da þudur ki bu rüzgarlar, bulutlarý Hazar denizinin kuzeyinden güneyine sürmekte ve de Ýran’ýn kuzey sahillerinde yaðmurlarýn yaðmasýna sebep olmaktadýr. Böylece Ýran’ýn kuzey sahilleri sürekli olarak yemyeþil bir iklime sahip bulunmaktadýr. Bahçelerinde lale ve sümbül yetiþmektedir. Bu rüzgarlar, deniz suyunu “Enzeli durgun suyu”nun içine doðru sürmektedir ve böylece de o durgun sularýn temizlenmesine ve arýtýlmasýna neden olmaktadýr. Gilan nehirleri de sürekli daðlardan akan sular nedeniyle çamurlu bir halde bulunmaktadýr. Nehirlerin çamur sularý ve ormanýn tane ve kökleri bu durgun sularýn yüzeyini yükseltmekte ve orayý doldurmaktadýr. Tohum ve kökler ise hýzla geliþmektedir. Ýþte bu iki etken dahi o durgun sularýn bir an önce kurumasýna ve batlak haline dönüþmesine yeterli sebeptir. Ama binlerce yýldýr, bu durgun sular bataklýða dönüþmemiþ ve kendi halinde öylesine kala kalmýþtýr. Neden?

Eksiklikleri gideren Allah-u Teala bunu önlemek için deniz suyunu sellerle buluþturmuþtur. Sernok, hazeri ve miyanva rüzgarlarý, bulutlarý, yaðmak için güneye doðru harekete geçirdiklerinde denizin temiz sularý, nehirlerin çamurlu sularýnýn yanýna gitmekte ve onlarla karýþmaktadýr. Böylece de katýlýklarý incelmektedir. Kök ve tohumlar da denizin tuzlu suyu sebebiyle ortadan kalkmaktadýr.

Bu rüzgarlar dindiði zaman da “kramva”, “kenarva” ve “aftab buþu” rüzgarlarý, harekete geçmektedir. Bu rüzgarlar, durgun sularý harekete geçirerek onlarý Hazar denizinin içine dökmektedir ve böylece de durgun sularýn, çamurlu sulardan temizlenmesine neden olmaktadýr.

“Gilva” ve “doroþtva” rüzgarlarý da durgun sularýn doðudan batýya doðru tazyiki ve sularla karýþýmý görevini yerine getirmeye yardýmcý olmaktadýrlar.[98]

Meyve Tanelerinin Eksikliðini Gidermek

Meyve taneleri de ekilmedikçe ve de Cebbar olan Allah’ýn ceberuti kudreti çeþitli þekillerde ve diðer bir takým unsurlar vesilesiyle bu meyve tanelerinin eksikliklerini gidermedikçe asla istifade edilemeyecek bir konumdadýr. Aðaçtaki tatlý bir elmaya dikkat ediniz. Bir gün küçük bir tohum ve kapalý küçük bir zerre halinde aktariyye (baharatçý) kabýnda bulunmaktaydý. Tane olduðu zaman sadece topraðýn karanlýk baðrýnda ekilmekten baþka bir þeye yaramamaktaydý. Ekimcinin eliyle kara topraðýn baðrýnda ekildiði zaman ise hava, ýþýk, su ve çeþitli tuzlar yardýmýna koþmaktadýr ve Hak Teala’nýn izniyle eksiklikleri ve noksanlýklarý telafi edilmektedir. Böylece güzel renkli, güzel tatlý ve yenilecek güzel bir meyve haline dönüþmektedir. Ýnsanlarýn yiyecek ve meclislerinin süsü ve insanlarýn yiyeceði olmaktadýrlar.

Hak Teala’nýn Cebbariyet sýfatýyla daha iyi tanýþabilmek için aþaðýdaki satýrlarý daha iyi okuyunuz.

Elmanýn bileþenleri özet olarak þunlardan ibarettir:

Azot bileþimleri: Proteinler ve amino asitler (lizin, arginin, histidin, tirozin)

Elmada bulunan mineraller: Ýyot, potasyum, bor, fosfor, kalsiyum, demir, bakýr, sodyum, kükürt, manganez, alüminyum, ponizim

Elmada bulunan niþasta bazlý þeker maddeleri: Desktros, selüloz, pentuzan, niþasta

Þekerler: Glikoz, früktoz, sukroz

Asit: Pektik, pektin, asit peksinik, roto pektin

Yaðlar ve asitler: Malik asit, sitrik asit, Oksalit asit, skorbik asit ve leaktik asit

Renk bileþimleri: Antosyaninler, klavunlar, klorofil

Vitaminler: A – B – C – G

Enzimler: Katalaz, oksidaz

Su: %84

Açýkça gördüðünüz gibi Cebbar olan Allah bir meyvenin eksikliklerini dahi, iþte bu þekilde gidermektedir. Eðer diðer maddi unsurlarýn eksikliklerini gidermeye ve ayrýca Allah’ýn telafi ettiði manevi eksikliklere de iþaret etmek istersek, bütün varlýklarýn sayfa sayýlarý adedince sayýsýz sayfalarda çok önemli konularýn yazýlmasý gerekir.

Bir taþa baðýþlar öyle bir itibar

Ki tacýna koyar bir taç sahibi

Kara topraða baðýþta bulunur

O kadar ki yeri gözde olur

Çamurdan taþa, gülden dikene

Bütün özellikleri ondan vücuda gelir

Çöle düþen bir dikeni

Bir hastanýn derdine deva kýlmýþtýr

Yerde hiçbir bitki yeþermez ki

Yapraðýna bir ilaç yazmamýþ olsun

Kapýyý kapamamýþ, ihsana açmýþtýr

Herkese ihtiyacýný vermiþtir

Herkesin az çok tüm ihtiyacýný

Hazýrlamýþ ve önceden öngörmüþtür

Canlar yakan nazýn ýþýklý kandili

Aþýklar Tur’unun ihtiyaç gidericisi

Eðer lütfü hali kapsarsa

Bütün yüz çeviriþler yöneliþ olur

Eðer akla aydýnlýk baðýþlamazsa

Ebedi olarak karanlýk görüþte kalýr.[99]


“Önünde hiçbir þeyin durmadýðý izzetin hakkýna”

Hak Teala’nýn mukaddes vücudu, her þeyi kudretiyle yaratmýþ, rahmetiyle kuþatmýþ, her þey bütün varlýðýyla Allah-u Teala’nýn kudreti karþýsýnda boyun eðmiþ ve teslimiyet içine girmiþtir. Allah-u Teala, Cebbariyet sýfatýyla, her þeyin eksiklerini ve noksanlýklarýný gidermiþtir. Dolayýsýyla bütün varlýklar, hangi hüviyet ve haysiyete sahip olursa olsunlar, Allah-u Teala’nýn izzeti karþýsýnda durabilme gücüne sahip deðillerdir.

Bir þeyin vücudu bütün bileþim ve varlýðý, gök ve yerden tut bu ikisinin arasýnda olan her þeye kadar, gaybi varlýklardan tut gözle görülür alemdeki varlýklara kadar her þey, Allah-u Teala’nýn izzet ve kudreti karþýsýnda hiçbir þeyi ifade etmemektedir. Allah-u Teala’ya oranla bütün varlýk alemi, bir gölge ve zayýf bir gösteri mesabesindedir. O halde Allah-u Teala’nýn ebedi ve ezeli izzeti ve sonsuz kudreti karþýsýnda kim durabilir?

Allah-u Teala’nýn kudret ve güç anlamýnda olan izzet sýfatý, bütün varlýklarda tecelli etmiþtir ve de Allah’ýn kudretinin küçük bir parçasýný ifade etmektedir. Dolayýsýyla hiçbir deðer ifade etmeyen küçük bir kývýlcýmýn ýþýný nerede, sonsuz ve ebedi olan nur nerede? “Þüphesiz izzet tümüyle Allah’ýndýr.”[100]

Deðerli Kur’an-ý Kerim’in ayetleri esasýnca da izzet tümüyle Allah’a aittir. Allah dilediðine liyakati ölçüsünde izzet vermektedir ve dilediðinden de izzetini esirgemektedir. Ýzzet verdiði herhangi bir varlýktan istediði taktirde izzetini geri alabilir. O halde Allah’ýn varlýðý karþýsýnda hiçbir baðýmsýz izzet sahibi yoktur ve hiç kimse Allah’ýn izzeti karþýsýnda duramaz. Allah yenilgisi olmayan bir kudret ve de maðlup olmayan bir galiptir.


“Ve her þeyi dolduran azametin hakkýna”

Faili Fiili Vasýtasýyla Tanýmak

Bildiðimiz gibi her failin büyüklük ve azametini bir ölçüye kadar fiilinden anlamak mümkündür. 110 katlý veya daha yüksek bir gökdelen yapan mühendisin, yaptýðý bu gökdelene dikkatle bakýldýðý taktirde, söz konusu mühendisin, fikri, ilmi ve ruhi azametini anlamak mümkündür.

“Esfar”, “Arþiyye”, “Hikmet-i Mütealiye” ve “Esrar’ul Ayat” gibi çok deðerli kitaplar telif etmiþ olan Sadr’ul Müteellihin’in fikirsel azametini, akli büyüklüðünü ve yüce düþüncelerini, kitaplarýndaki dikkatinden anlamak mümkündür. Büyük bir elektrik fabrikasýný kuran ve geceleyin bütün yeryüzünü elektriðiyle gündüz gibi aydýnlatan bir kaþifin azametini de iþlerindeki dikkatinden anlamak mümkündür.

Ama Allah-u Teala’nýn büyüklük ve azametini, ezeli ve ebedi olduðu için ve de sonsuz bir varlýk olduðundan, sýnýrlý varlýk olan bizlerin anlamasý mümkün deðildir. Ama o azametin küçük bir bölümünü, varlýk alemini dikkatle incelediðimizde, varlýklar üzerinde dikkatlice düþündüðümüzde ve de yaratýlýþýn azametine baktýðýmýzda, bütün derinliðiyle hissetmemiz mümkündür. Zira Allah-u Teala’nýn azameti cilvesi, her þeyi kapsamýþtýr.

Bu konuda, sadece iki rivayete, daha sonra da ilmi bir konuya iþaret etmek istiyoruz. Þüphesiz bu iþaret bile, bir yere kadar açýklamaya ve yorumlamaya çalýþtýðýmýz hakikati beyan etmeye yeterlidir.

Çeþitli Alemleri Yaratmak

Islahatçý bilgin büyük allame Seyyid Hibetuddin Þehristanî’nin eþsiz eseri “Ýslam ve Hey’et” kitabý, Þeyh Saduk’un “Hisal” adlý kitabýndan, Allame Meclisi’nin Bihar’ul Envar kitabýndan, Envar-i Nu’maniye’den, Þerh-i Sahife’den ve Nur’us Sakaleyn tefsirinden, oldukça güçlü senetlerle, Ýmam Sadýk’ýn (a.s) þöyle buyurduðu rivayet etmektedir: “Þüphesiz aziz ve celil olan Allah’ýn on iki bin alemi vardýr ki her birisi yedi kat yerden ve yedi kat gökten daha büyüktür. Onlardan hiç birisi kendinden baþka bir alemin varlýðýndan haberdar deðildir.”[101]

Çaðdaþ gök bilimcileri de þöyle demektedirler: “Varlýk alemi, binlerce alemden oluþmaktadýr. Her alemin bizim gök ve yeryüzünden çok daha büyük gökleri ve yerleri vardýr.”[102]

Sayýlar, genel olarak Kur’an-ý Kerim ayetlerinde ve rivayetlerde belli bir sýnýrý ve sayýyý belirtmek için deðildir. Belki kesret ve çokluðu ifade etmektedir. O halde, varlýk aleminin sadece on iki bin alemden ibaret olduðunu sanmak yanlýþtýr. Alemler, Kur’an, rivayetler, yýldýzlar ilmi ve kozmogoni kitaplarýnda yer aldýðý miktarýndan çok daha fazladýr.

Arþta Asýlý Olan Kandiller ve Güneþ Sistemleri

Seyyid Nimetullah Cezayiri, Þerh-i Sahife’de Allah Resulü ve tahir imamlardan (a.s) þöyle buyurduklarýný rivayet etmiþtir: “Allah, yüz bin kandil yaratmýþtýr; hepsini de arþýn etrafýna asmýþtýr. Bütün gökler, yerler, ve gök ve yerlerde olan her þey, hatta cennet ve cehennem bile bir kandildedir. Diðer kandillerde neler olduðunu ise Allah’tan baþka hiç kimse bilmemektedir.”

Allame Þehristani ise bu mucizevi rivayeti ve büyük hakikati açýklarken þöyle demektedir: “Buradaki kandil daha çok güneþ sistemine benzemektedir. Bu benzerliðin nedenleri þunlardýr: “Birinci benzeme: Kandil, elips þeklindedir, güneþ sistemimizin þekli de son dönem bilginlerinin inancýna göre elips þeklindedir.

Ýkinci benzeme: Kandil, ortasýnda latif ve ince bir cisim (ýþýk) bulunmaktadýr. Buradan etrafa ýþýk ve ýsý yayýlmaktadýr. Güneþ sistemi de son dönem bilginlerin inancýna göre, ortasýnda bulunan latif bir küreye sahiptir ve o da diðer gezegenlere ýþýk ve ýsý yaymaktadýr.

Üçüncü benzeme: Kandil havada asýlýdýr, duvara ve baþka bir yere asýlý deðildir. Güneþ sistemi de uzayda asýlý durumdadýr.

Dördüncü benzeme: Kandilde olan aydýnlatýcý madde, kandilin gerçek ortasýnda deðildir ve bir sýnýrýna daha yakýndýr. Güneþ de, güneþ sisteminin gerçek ortasýnda deðildir.

Bu benzerlik þekillerine dikkat edildiði taktirde bu mucizevi rivayetin, yeni ilimlerle uyum içinde olduðu ve eski felsefeye muhalif olduðu açýk bir þekilde görülmektedir. Ayný zamanda açýk bir þekilde her biri, gezegenlere, aylara, beldelere, þehirlere, diyarlara, cennete, cehenneme ve benzeri þeylere sahip olan binlerce evrenin ve güneþ sisteminin varlýðýna delalet etmektedir. Bu kandillerin içindeki alemlerden her biri de bir güneþ sistemidir ve de gök ve yer geniþliðincedir.”[103]

Sayýsýz Yýldýz Güneþler

Yirminci yüz yýlýn baþýnda insanlar, geceleri açýkça görülen galaksimizde otuz milyon güneþin olduðunu iþittiðinde, þaþkýnlýða düþmekteydiler. Ama bugün sadece bizim galaksimizde on milyon yýldýzýn, yani güneþin olduðu bilinmektedir. Geceleyin biz hiçbir dürbün ve teleskop olmaksýzýn gökyüzüne baktýðýmýz zaman, oldukça küçük göze çarpmaktadýr. Hatta bir kýþ veya yaz günündeki yoðun bulutlar kadar dahi göze çarpmamaktadýr. Ama Wilson rasathanesindeki teleskop gibi oldukça büyük ve geliþmiþ bir teleskop veya Tanimer “Apalumer” daðýndaki Rasathanede bulunan ve aðzýnýn geniþliði beþ metreyi bulan teleskopla galaksimize bakacak olursak, ne kadar büyük ve azamet sahibi olduðunu anlarýz.

Galaksimizdeki güneþler, birbiri ardýnda yer almýþlardýr. Onlarý sayabilmek mümkün deðildir. Þimdiye kadar hiçbir gökbilimci, galaksimizde kaç tane güneþ olduðunu tayin edememiþtir. Sadece tahminde bulunmuþlar ve de galaksimizde on milyon güneþin olduðunu söylemiþlerdir. Bu esas üzere galaksimizi sýnýrlandýrýp, güneþlerini saymakta ve de tahminde bulunarak galaksimizde on milyon güneþin olduðunu söylemektedirler. Oysa galaksimizdeki güneþlerin sayýsý bundan çok daha fazla olabilir. Çünkü galaksimizdeki yýldýzlar o kadar yoðundur ki bir bölümü, diðer bölümü örtmektedir ve dolayýsýyla da bir arkadaki güneþleri görmesine engel olmaktadýr. Ama galaksinin ilginç derinliðinin de gösterdiði gibi zahiri güneþlerin arkasýnda bir çok güneþler vardýr. Galaksimizdeki güneþlerin arasýnda da bizim güneþimizden on milyonlarca defa daha büyük olan güneþler bulunmaktadýr.

Bizim alemde milyonlarca galaksi vardýr ki bazen iki galaksinin uzaklýðý, örneðin bizim galaksimizin diðer bir galaksiyle uzaklýðý iki milyon ýþýk hýzýný bulmaktadýr.[104]

Bugün, dünyadaki en büyük teleskop, Amerika’nýn Palumer daðýndaki teleskoptur. O teleskop, 100 milyon ýþýk yýlý uzaklýðýndaki galaksilerin ýþýnlarýný görebilmektedir. Bazen yüz milyon ýþýk yýlý uzaklýðýnýn ötesinde de bir takým ýþýklar göze çarpmaktadýr ve kozmologlar orada da yeni galaksilerin olduðunu anlamaktadýrlar.

Güneþin aðýrlýðý, iki trilyon kere trilyon tonu bulmaktadýr. Büyük evrenin küçük bir vilayeti mesabesindeki galaksimiz ise yaklaþýk olarak güneþten 165 milyar kat daha fazla aðýrlýða sahiptir.

Bu kadar büyüklük ve azametiyle evrenin dört bir yanýna daðýlmýþ olan bu madde ve cisimlerle birlikte evrenin büyük bir bölümü boþ durumdadýr!

Bize en yakýn olan sabit bir yýldýz ile olan mesafe, yaklaþýk olarak kýrk milyar km’dir.[105]

Ýþte bunlar büyük evrenin kozmogonik ve çok sýnýrlý uzay teleskoplarýn bizlere gösterebildiði küçük bir parçasýdýr. Sizler, dünyanýn küçük bir parçasýný, uzunluðunu, enini, hacmini ve aðýrlýðýný gösteren bu rakamlarý incelediðiniz halde, azameti sonsuz olan ve her yeri kaplamýþ olan azamet ve büyüklüðünü derk edebilir misiniz? Büyük evren, Allah-u Teala’nýn fiili, sanatý, mahsulü, atölyesi ve kitabý mesabesindedir. Allah-u Teala’nýn fiillerinden ve deðerli kitabýndan yardým alarak, çok sýnýrlý da olsa, Allah-u Teala’nýn yüce azametini anlamak ve de can-u gönülden ve bütün varlýðýyla ihlas içinde þöyle feryat etmek gerekir: “Allah nitelendirilmekten çok daha büyüktür.”[106]

Zira en güçlü nitelendirenler dahi Allah’ý nitelendirmekten acizdirler. En yetkin dinler dahi Allah’ý anlatmak hususunda dilsiz kesilmektedirler. En güçlü düþünceler dahi, Allah’ýn azametinin küçücük bir köþesini dahi anlamaktan acizdirler.

Evet, kendi kabiliyetimiz ve anlayýþýmýz ölçüsünce büyük Ýslam Peygamberi Hz. Muhammed’den (s.a.a) öðrendiðimiz þu sözü itiraf etmek zorundayýz: “Biz seni hakkýyla tanýyamadýk.”[107]

Eðer birisi onun vasfýný bana sorarsa

Kalpsiz vasýfsýz hakkýnda ne söyleyebilir?

Aþýklar maþuklarýn ölüleridir

Ölülerden asla bir ses çýkmaz.


“Her Þeye Üstün Gelen Saltanatýn Hakkýna”

Daha önceki satýrlarda varlýk aleminin azametinin küçük bir parçasýný okumuþ oldunuz. Allah, sorgusuz sualsiz saltanat sahibidir. Varlýk aleminin ve alemdeki her þeyin batýn ve zahirinin üstündedir. Allah’ýn hakimiyeti, galibiyeti ve kudreti her þeyin üstündedir. Her þey bütün boyutlarýyla o güçlü sultanýn saltanatý ve egemenliði altýndadýr.

Bu dünyada her kim hakkýyla ve liyakati hasebiyle bir egemenliðe sahipse, bu egemenliði Allah’ýn kendisine baðýþladýðý ve ihsanda bulunduðu bir egemenliktir. Allah istediði zaman bunu ondan alýr ve baþkalarýnýn eline verir.

Egemenlik sahipleri egemenliklerini Hak Teala’nýn saltanat, hakimiyet ve egemenliðinin bir yansýmasý olarak kabul etmelidirler. Dolayýsýyla da sadece adalet ve ihsan üzere emir vermelidirler. Eðer adalet ve ihsan dýþýnda bir egemenlik kuracak olurlarsa zalimler topluluðuna katýlýrlar. Nitekim Kur’an ayetlerinin ve hayat tarihinin de ispat ettiði üzere her þeyin üstünde olan Allah’ýn intikamý onlarý çepeçevre kuþatmakta ve kendilerini savunma imkaný bile bulmadan aþaðýlýk ve zillet topraðýna kapanmakta ve ebedi bir azaba gömülmektedirler.

Allah’ýn egemenliði, gökten inen ve kaynayan suyun bir fýrtýna haline gelmesini ve Nuh zamanýndaki müþrik ve kafirleri ortadan kaldýrmasýný emretmiþtir.

Allah’ýn egemenliði, bir rüzgarý harekete geçirerek güçlü Ad kavmini, topraktan kopmuþ kuru bir ot gibi kökünden söküp atývermiþ ve bir an içinde utanç dolu hayatlarýna son vermiþtir.

Allah’ýn egemenliði, Nil denizine, dev dalgalarýyla zalim, taþkýn ve kibirli Firavun’u, kavmi ile birlikte yokluk diyarýna göndermesini emretmiþtir.


“Her þeyin fani olmasýndan sonra baki kalacak veçhin hakkýna.”

Allah-u Teala‘nýn mukaddes zatý, varlýðýn bizzat kendisidir. Varlýk alemi O’nunla ezeli ve ebedidir. O her zaman varolmuþtur ve vardýr. Hiçbir þey O’nunla birlikte olmamýþ ve de yoktur. Allah-u Teala hikmete dayalý iradesiyle her þeyden müstaðni olduðu bir halde her þeyi vücuda getirmiþtir. Her þeyin süresi sona erecek ama O sürekli ve ebedidir.

Varlýk aleminde hiçbir þey kendiliðinden baðýmsýz bir hayata sahip deðildir. Her þeyin hayatý, ilahi nefhanýn bir eseridir. Dolayýsýyla her þeyde fani olma kabiliyeti kesin bir þekilde mevcuttur. Fani olmak noksan sýfatlardan biridir. Beka ise kemal sýfatlarýndan biridir. Neticede mutlak kemalin mutlak bir bekasý vardýr. Fena ise bütün varlýklarýn alnýna ve her þeyin hayat defterine vurulmuþ bir damga konumundadýr.


“Her þeyin temellerini dolduran isimlerin hakkýna”

Bu melekuti ve arþi sözdeki isimlerden maksat harflerden meydana gelen lafzi isimler deðildir, aksine maksat bu kelimelerin delalet ettiði gerçekler, hakikatler ve örneklerdir.

Gerçek rahmet, gerçek lütuf, zati ilim, reel adalet ve fiili kudret, her þeyin temelini doldurmuþ ve baþka bir ifadeyle her þey Allah’ýn yaratýcýlýk, vücuda getiriþ, þekillendiriþ, ilim, basiret, adalet, hikmet, rahmet ve gerçek þefkatinin tecelli ettiði yer konumundadýr.

Varlýklar o gerçeklerle vücuda gelmiþlerdir, onlarla dolmuþlardýr, onlarýn bereketiyle hayatýný sürdürmektedirler ve de onlar sebebiyle rýzýk elde etmektedirler.

Bu hakikate dikkat edildiði takdirde açýkça görüldüðü gibi kelimelerden meydana gelen lafzi isimler bir takým hakikatlerdir. Bütün varlýklarýn tüm boyutlarýnda ve her þeyin kimlik ve yapýsýnda etkili olan þey ise lafzi isimler deðil, gerçek isimlerdir.

Velhasýl gerçek isimler bütün bu varlýk aleminde gerçeklerin meydana geliþine aracýlýk etmektedirler. Masumdan nakledilen dualardan biri olan “Semat” duasýnda þöyle okumaktayýz: “Allahým! Göklerin kapalý kapýlarýnýn açýlmasý için kendileriyle çaðýrýldýðýn zaman gök kapýlarýnýn rahmetle açýldýðý ve zorluklarýn kolaylaþmasý için kendileriyle çaðýrýldýðýn takdirde, zorluklarýn kolaylaþtýðý ve ölülerin dirilmesi için kendisi ile çaðrýldýðýn zaman ölülerin dirildiði ve darlýk ve periþanlýðýn ortadan kalkmasý için kendisiyle çaðrýldýðýn zaman darlýk ve periþanlýðýn ortadan kalktýðý büyük, daha büyük, daha aziz ve daha seçkin ismin adýna senden diliyorum ki…”

Bu duada beyan edilen iþleri hayata geçiren þey “kaf”, “dal”, “ra” ve “ta” harflerinden oluþan kudret kelimesi deðildir; aksine kudret hakikatidir ve kudretin bizzat kendisidir.

Herþeyin temelini dolduran isimler gerçekte Kur’an ve rivayetlerde “isimler” olarak ifade edilen mevcut gerçeklerdir. Ýsimler gerçeklerinin mazharlarýndan biri de bütün varlýklar arasýnda özel bir konumu bulunan ve kýyamete kadar insanlar ile Allah arasýnda feyiz vasýtasý olan temiz imamlardýr. Rahmet, hidayet, lütuf, þefkat, kerem ve Hak Teala’nýn maðfireti bu yüce imamlar vasýtasýyla insanlara ulaþmakta ve amelleri bu yüce insanlarýn velayetini tanýma sayesinde kabul görmektedir.

Büyük hikmet sahibi Feyz-i Kaþani, deðerli Tefsiri Safi’de Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: “Allah’a yemin olsun ki biz güzel isimleriz. Allah kullarýndan hiçbir ameli, bizim marifetimiz olmaksýzýn kabul buyurmaz.”

O halde kelimelere teveccüh etmek, insaný hiçbir yere ulaþtýrmaz ve onda hiçbir gerçeði hayata geçirmez. Dolayýsýyla kelimeler dünyasýndan geçmek ve hakikatler dergahýna yaklaþmak gerekir. Varlýk sayfasýnda görülen etkiler de gerçek isimlerdendir veya gerçeklerin bizzat kendisidir.

“Kendisiyle arþý yarattýðýn, kendisiyle Kürsi’yi yarattýðýn ve kendisiyle ruhu yarattýðýn isim hakkýna”


“Her þeyi ihata eden ilmin hakkýna.”

Huzuri ve fiili bir ilim olan, bütün varlýklarýn batýn ve zahirini ihata eden ve milyarlarcasý bir iðne ucu kadar yer kaplayan, atom da dahil her þeyin kendisine gizli ve örtülü olmadýðý, atomlar, taneler, kar ve yaðmur tanelerinin ve sayýlarýnýn da kendisinde hazýr bulunduðu Hak Teala’nýn ilmi hususunda marifetlerin büyük denizi konumunda olan Kur’an’dan sadece birkaç ayet nakletmekle iktifa ediyoruz:

“Göklerde olanlarý da, yerde olanlarý da bilir.”[108]

Hakeza: “Karada ve denizde olaný ve düþen yapraðý, da ancak O bilir.” [109]

Hakeza: “Allah, gizlediklerinizi de, açýða vurduklarýnýzý da bilir.”[110]

Hakeza: “Yere gireni ve oradan çýkaný, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, merhametlidir, maðfiret sahibidir.”[111]

Bu ayetlerin gerçeði, beþ kýtada, binlercesi göze çarpan bir tepenin yarýklarýna teveccüh edildiði takdirde daha iyi anlaþýlacaktýr.

Þimdiye kadar zooloji bilginleri yedi yüz binden fazla böcek tesbit etmiþlerdir, bu böceklerin sayýsý rakamlarla beyan edilemeyecek kadar çoktur.

Havanýn açýk olduðu bir yaz gününde bir tepenin yarýklarýnda hareket halinde olan hamamböcekleri, sinekler ve kýrkayaklar, bir kýtada yer alan insanlarýn sayýsýndan daha fazladýr. Eðer aniden yeryüzünde beþer türü tümüyle yok olacak olursa yeryüzünde tümüyle yürüyen diðer hayvanlar insanýn kaybolduðunu büyük bir zahmetle anlayacaklardýr.[112]


“Ve her þeyi aydýnlatan cemalinin nuru hakkýna”

Ayet ve Rivayetlerde Nurun Anlamý

Kur’an-ý Kerim ve rivayetlerde kemaller ve deðerler “nur” diye ifade edilmiþtir. “Nur”dan maksat ise hidayettir.[113] “Nur” imana doðru hareket için baþarý elde etme anlamýndadýr.”[114] “Nur” yani Ýslam, “nur” yani marifet, “nur” yani ilim, “nur” yani kalp aydýnlýðý[115] ve “nur” yani Kur’an demektir:

“Doðrusu size Allah’tan bir nur ve apaçýk bir kitab gelmiþtir.”[116]

“Nur” ilahi hükümler, ahlaki meseleler ve itikadi gerçekler anlamýndadýr:

“Doðrusu biz içinde hidayet ve nur olduðu halde Tevrat’ý indirdik.”[117]

Bu anlamlara teveccühen söylemek gerekirse nurdan maksat Hak Teala’nýn güzel isimler, kemaller ve sýfatlar sahibi olan zatýdýr. Varlýklardan her biri de kendi vücutlarýyla uyum içinde, kendi imkan, kabiliyet, kapasite ve gücü oranýnda bunlardan istifade etmektedir. Bu faydalanma anýnda maruz kaldýðý zulmetten de kurtuluþ elde etmektedir.

Kabiliyet sahibi insan bu çok önemli ve fevkalade konumda yokluk zulmetinden varlýk nuruna, noksanlýk zulmetinden kemal nuruna, cehalet zulmetinden marifet nuruna, zulüm zulmetinden adalet nuruna, küfür zulmetinden iman nuruna, dalalet zulmetinden hidayet nuruna, maddiyat zulmetinden maneviyat nuruna bürünür, hakikatte salt nur ve halis aydýnlýk olan Hak Teala’nýn sýfat ve isimlerinin doðuþunun þafak söküþü haline gelir.

Kur’an ayetleri ve Ehl-i Beyt’in (a.s) marifetlerine teveccühen þöyle denilebilir: “Vechin nuru” kelimesinden maksat, Cevþen-i Kebir duasýnda bin defa yer alan kemal ve hakikatlerin bizzat kendisidir.

“Nur” kelimesinin tekil olarak kullanýlmasýnýn sebebi ise, bütün güzel isimlerin ve yüce sýfatlarýn Hak Teala’nýn zatýnýn aynýsý olduðu ve o mukaddes dergahta sýfat ve mevsuftan ibaret olan düþük bir varlýðýn olmadýðý hasebiyledir. Ýlim, hikmet, adalet, rahmet, lütuf ve rahmaniyet gibi tüm sýfatlar Allah’ýn bir ve yegane zatýdýr.

“Nur” kelimesinin ilahi öðretilerde hidayet hakkýnda kullanýlmasý fazla göze çarptýðýndan belki de bu melekuti sözün ve arþî cümlenin anlamý þudur:

“Allah’ým! Kendisiyle bütün varlýklara hidayet ettiðin kýlavuzluk ve hidayetin hakkýna senden diliyorum ki…”

Velhasýl, “nur” kelimesinin sureti bütün semavi anlamlarý ve melekuti kavramlarý kapsamaktadýr. Bu daha çok selim bir zevkin ve nurani bir kalbin gerekli hususlarda hangi anlamýný ve kavramýný kullandýðýna baðlýdýr.


“Ey nur! Ey Kuddüs! Ey ilklerin ilki ve sonlarýn sonu!”

Ey bütün kemaller! Ey zahirlerin zahiri! Ey salt zuhur! Ey aþikar! Ey zahir! Ey Arefe günü Arafat çölünde heyecanlý aþýðýn, gönül baðlamýþ arifin, halis kulun ve nurunun tan yeri olan Hz. Hüseyin’in (a.s) dergahýna þöyle arz ettiði ziyaretçi:

“Baþkalarý için senin sahip olmadýðýn bir zuhur var mýdýr ki o seni zahir kýlmýþ olsun? Sen ne zaman gözlere görünmez oldun ki sana delalet eden bir delile ihtiyaç duyulsun? Sen ne zaman uzak kaldýn ki eserlerin sana ulaþtýrsýn?”[118]

Ey Allah’ým! Ruhumun geçici haletini bir kenara itip kendime geldiðimde ve dikkatle baktýðýmda þunu görmekteyim: “Varlýk alemindeki celal ve cemalinin aydýnlýðý her þeyden daha aþikardýr. O mukaddes vücud için gizlilik ve örtülü olmak söz konusu deðildir ki yol üzerindeki meþaleyi elime alýp rububi dergahýný araþtýrayým. Zira bir gerçeði yolumun kýlavuzu düþündüðümde az bir düþünce neticesinde bu kýlavuzu yapanýn ve yol meþalesini alevlendirenin sen olduðunu derkediyorum.

Sen ne zaman ve nerede görünmez oldun ki, senin varlýðýna delalet eden bir delile ihtiyaç olsun? Sen ne zaman ve nerede uzak idin ki bizzat vücuda getirdiðin bu eserler bizleri sana ulaþtýrsýn?

Ey bütün ayýplardan münezzeh olan! Ey bütün noksanlýklardan temiz olan! Ey nitelendirildiðinden daha yüce olan! Ey kemallerin bütünü! Ey salt hakikat! Ey nur! Ey Kuddüs! Mukaddes zatýn için bir baþlangýç olmaksýzýn tüm ilklerin ilki! Mübarek varlýðýn için bir son düþünülmeksizin ey bütün ahirlerin ahiri! Senin bir baþlangýcýn olmadýðý halde sen her þeyi baþlatansýn. Þüphesiz sen ezelisin, bütün varlýklar yok olduktan sonra da hiçbir ahirin olmadýðý halde ahirsin ve ebedisin.

Kavram olarak ilk ve ahir kelimeleri “her þeyin” sýfatýdýr. Her þeyin bir evveli, ahiri, baþlangýç ve sonucu vardýr. Bu baþlangýç ve sonuç senin bütün varlýklar için karar kýldýðýn iki hakikatin baþlangýç ve sonucudur. Bunun delili de þudur: Varlýklar bir gün yok idiler ve sen onu vücuda getirdin. Varlýklarýn bir sonunun oluþu ise tüm varlýklarýn bir gün yok olacaðýnýn ve onlarý yok edeceðinin bir delildir. Dolayýsýyla “her þey” den önce var idin ve senden önce kimse yoktu. “her þey” den sonra da varsýn ve senden sonra hiçbir þey olmayacaktýr.

Ey ilklerin ilki ve sonlarýn sonu!


“Allah’ým! Benim ismet perdesini yýrtan günahlarýmý baðýþla”

Günah

Allah’ýn, Peygamberlerin ve Ýmamlarýn (a.s) emirlerine aykýrý olan hareketler, ameller, haletler, davranýþlar, ahlak ve fiiller günah sayýlmýþtýr. Bazý günahlarýn þiddet ve aðýrlýðý o kadar büyüktür ki, o fiili yapan kimseler, Allah’a ve Peygamberine karþý savaþ ilan etmiþ olmaktadýrlar.[119]

Dünyada insanýn yaptýðý günahlar, yarýn sürekli olarak günahkarý çepeçevre saracak olan kýyamet ateþi olacaktýr.

“Yetimlerin mallarýný haksýz yere yiyenler, karýnlarýna ancak ateþ týkýnmýþ olurlar.”[120]

Günah, yüce bir sofradan ve rahim olan Allah’ýn rýzkýndan yemek ve yüce olan Allah’ýn nimetlerinden istifade etmek, ama nankörlük etmektir.

Uzun bir ömür boyu, Allah’ýn nimetlerinden istifade etmek, ama nankörlük etmek büyük bir insafsýzlýktýr.

Tuz Yemek ve Tuz Sahibine Hürmet Göstermenin Hikayesi

Zalim ve kan dökücü bir devlet olan Abbasilerin aleyhine devrimci özgürlük hareketini baþlatan Sistan bölgesinin ünlü çehresi, Yakub-i Leysi, gençliðinin ilk yýllarýnda sadece bir kalaycýydý. Bir müddet kalaycýlýk iþiyle meþgul oldu. O iþinden elde ettiði parayý, cömertçe yaþýtlarýyla yiyordu.

Onun cömertlik, cesaret ve özgürlükçü yapýsý, korkusuz ve gayretli gençlerin etrafýna toplanmasýna sebep olmuþtu.

Yakub-i Leysi, kalaycýlýk iþinden el çekerek kendisine baðlanan gençlerle birlikte baþka bir iþe yöneldi. Sonunda o iþten el çekerek arkadaþlarýyla beraber, Sistan emirinin mallarýnýn hazinesini çalmaya koyuldu. Bu hazine, güçlü bir orduyla korunuyordu. Dolayýsýyla bu hazineye ulaþabilmek hiç de kolay deðildi. Sonunda, þehrin dýþýndan hazinenin altýna kadar bir kanal kazmayý ve böylece, emirin mallarýna ulaþmayý ve büyük bir hýzla bütün mallarýný ele geçirmeyi planladýlar.

Bu kanalý kazmak, altý ay sürdü. Sonunda bir gece vakti, altýný oyarak hazineye girdiler. Bütün altýn, gümüþ, dirhem, dinar ve kýymetli cevherleri, dýþarýdaki hazine muhafýzlarýnýn anlamayacaðý bir þekilde çeþitli torbalara doldurdular ve o malý kazdýklarý kanaldan þehrin dýþýna götürmeye hazýrlandýlar. Yakub-i Veysi, gece karanlýðýnda cevhere benzer parlak bir þey gördü. Zifiri karanlýktan dolayý o þeyin ne olduðunu bilmeyince, diliyle o þeyin ne olduðunu anlamaya çalýþtý. Sonunda bir parça tuz kristali oldu. Kendisiyle gelen tüm arkadaþlarýna hemen o mallarý býrakmalarýný ve o kanal yoluyla þehrin dýþýna doðru hareket etmelerini emretti. Ona itaat eden gençler, eli boþ bir þekilde, þehrin dýþýna çýktýlar ve Yakub-i Leysi’ye bu iþin sebebini sordular. Yakub þöyle dedi: “Bu hazineye ulaþmak için altý ay zahmet çektiðim halde bütün mallarý götürmem ve hazineyi ele geçirmem gerekirken, ben Sistan Emiri’nin tuzunu tattýðým için, bu mallarý yaðmalamayý insaf ve mertliðe aykýrý gördüm.”

Muhafýz askerler hazinenin kapýsýný açýnca, gördükleri durum ve büyük bir ustalýkla kazýlan kanal ve özellikle de altýn, gümüþ, dirhem ve dinarlarýn olduðu yerde kaldýðýný görünce hemen olayý Sistan Emiri’ne haber verdiler. Emir, münadiye, þehir genelinde, “hazine hýrsýzý her kimse kendini emire tanýtsýn, böylece emirin lütuf ve ihsanýndan nasiplenecektir” diye nida etmesini emretti.

Yakub, hiç endiþeye kapýlmaksýzýn kendisini Sistan Emiri’ne tanýttý. Böylece hazinede tuzun tadýna baktýðýný, dolayýsýyla da tuzunu yediði bir sofraya nankörlük etmenin insaf ve mertliðe yakýþmadýðýný kendisine söyledi.

Sistan Emiri, böylesine cesur, gayretli, insaflý ve mertlik sýfatýna sahip bir gencin varlýðýndan dolayý çok sevindi ve onu Sistan ordusunun emiri olarak tayin etti. Yakub-i Leysi, oradan kemal ve yücelik yoluna koyularak, zalim Abbasi hükümetine karþý mazlumlarý kurtarmak için büyük bir mücadele baþlattý.

Günah, insanýn ruh, düþünce, fikir, batýn, göðüs ve kalbini kirleten manevi bir necasettir. Ýnsanýn Hak Teala’nýn lütfünden, rahmetinden ve ilahi feyizlerinden mahrum kalmasýna sebep olmaktadýr.

Günah, insaný azap, horluk, rezalet ve çirkinlikle yýrtmakta, dünya ve ahirette insanýn sýrlarýnýn ifþa olmasýný saðlamakta, insanýn kulluk makamýndan çýkmasýna neden olmakta, Hak Teala’nýn insanýn günahlarýný örtmesinden mahrum kalmakta ve merhamet sahibi Allah’ýn baðýþlama ve maðfiretinden mahrum kýlmaktadýr.

Dinin büyükleri, Kur’an ayetleri ve Ehl-i Beyt (a.s) rivayetleri esasýnca, günahlarý iki kýsma ayýrmýþtýr: Büyük günahlar ve küçük günahlar. Ýmam Sadýk (a.s) da buyurduðu gibi, büyük günahlar, aziz ve celil olan Allah’ýn kendilerine cehennemi farz kýldýðý günahlardýr.[121]

Ýnsan eðer büyük günahlardan sakýnýr, bu tehlikeli bataklýða adým atmaz, eteðini bu pisliðe bulaþtýrmazsa, merhamet sahibi Allah da diðer günahlarýný affeder, onu rahmet ve baðýþýna mazhar kýlar.

“Size yasak edilen büyük günahlardan kaçýnýrsanýz, kötülüklerinizi örter ve sizi þerefli bir yere yerleþtiririz.”[122]

Deðerli Uyun-u Ahbar’ir- Rýza adlý kitapta, sekizinci Ýmam’dan (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Büyük günahlar þunlardan ibarettir: 1- Allah’ýn kanýný dökmeyi haram kýldýðý bir insani öldürmek 2- Zina 3- Hýrsýzlýk 4- Sarhoþ edici bir þey kullanmak 5- Anne ve babaya saygýsýzlýk etmek 6- Savaþtan kaçmak 7- Yetim malýný yemek 8- Ölü eti, kan, domuz eti ve üzerine Allah’tan baþkasýnýn adýnýn anýldýðý bir þeyi yemek 9- Faiz 10- Haram mal yemek 11- Kumar 12- Ölçü ve teraziyi eksik tartmak 13- Ýffetli birine iftirada bulunmak 14- Homoseksüellik 15- Allah’ýn rahmetinden ümidini kesmek 16- Kendini Allah’ýn azabýndan güvende görmek 17- Zalimlere yardýmcý olmak 18- Zalimlere kalbi açýdan meyletmek 19- Yalan yemin 20- Hiçbir darlýðý ve ihtiyacý olmaksýzýn insanlarýn hakkýný engellemek 21- Yalan 22- Kibir 23- Ýsraf 24- Savurganlýk 25- Hýyanet 26- Haccý hafife almak 27- Allah’ýn dostlarýna savaþ ilan etmek 28- Faydasýz ve menfaatsiz iþlerle meþgul olmak 29- Günah hususunda ýsrar etmek.[123]

Günahlarýn Kötü Etkileri

Kur’an ayetleri ve rivayetlerinden, günahýn uðursuz etkileri olarak aþaðýdaki baþlýklar istifade edilmektedir:

Günah, iyi iþleri yok etmektedir. Günah, insaný dünyevi bela ve fitnelere ve uhrevi çetin azaba duçar kýlmaktadýr. Günah, duanýn icabet edilmesine engel teþkil etmektedir. Günah insaný þefaatçilerin þefaatinden mahrum kýlmaktadýr. Günah, kalbi katýlaþtýrmakta ve karartmaktadýr. Günah, imaný ortadan kaldýrmaktadýr. Günah, öðüdün faydalý olmasýna engel teþkil etmektedir. Günah, insaný hor ve rezil kýlmaktadýr. Günah, insanýn Hak Teala’nýn rýzkýndan mahrum olmasýna neden olmaktadýr. Günah, insaný ibadet ve kulluk bölgesinden uzaklaþtýrmaktadýr. Günah, þeytanýn insana galip gelmesine ortam saðlamaktadýr. Günah, aile ve toplum hayatýnýn düzenini altüst etmektedir. Günah, insanlarýn birbirine karþý güven ve itimadýný ortadan kaldýrmaktadýr. Günah, kalbi öldürmektedir. Günah, insanýn çok zor bir þekilde can vermesine ve berzah baskýsýna maruz kalmasýna neden olmaktadýr.[124]

Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Ýnsan günah iþlemediði takdirde hiçbir damarý vurulmaz, ayaðý taþa çarpmaz, baþýna bir bela gelmez ve hastalýða yakalanmaz. Ýþte bu yüzden aziz ve celil olan Allah da Kur’an’da þöyle buyurmuþtur[125]: “Baþýnýza gelen her hangi bir musibet ellerinizle iþlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoðunu affeder.”[126]

Hakeza Ýmam Sadýk’ýn (a.s) da þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Kul, bir günah iþleyince, bu günah sebebiyle gece namazý kýlmaktan mahrum kalýr, günahýn günahkar insandaki etkisi, býçaðýn ette etkisinden daha çabuktur.”[127]

Ýmam Rýza’dan (a.s) ise þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Aziz ve celil olan Allah Peygamberlerden birine þöyle vahyetmiþtir: “Bana itaat edilirse, ben razý olurum; ben razý olduðumda ise bereket veririm ve bereketimin sonu yoktur. Ama bana isyan edilirse, gazaplanýrým; gazaplanýnca lanet ederim ve lanetim yedi kuþaðý kapsar.”[128]

Tecrübeyle de ispat edildiði üzere bazen, zalim kimsenin çocuklarý fakirliðe, hastalýða, acizliðe ve rýzýk darlýðýna düçar olmaktadýr. Bu da Allah tarafýndan onlara bir rahmet ve inayettir ki onlar da babalarý gibi günah ve taþkýnlýða düçar olmasýnlar.

Günah hususunda ýsrar göstermek konusunda da Müminlerin Emiri Ali’den (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Her kula, kýrk büyük günaha düçar olmasýn diye kýrk hürmet perdesi takdir edilmiþtir. Kul, kýrk büyük günah iþleyince, Allah meleklere þöyle vahyeder: “Kulumu kanatlarýnýzla örtün.” Melekler onu kanatlarýyla örterler. Böylece o kul, bütün çirkin iþleri yapar, sonunda da insanlar arasýnda günah iþlemekle övünecek bir hale gelir. Melekler þöyle der: “Senin kulun her türlü günahý iþlemektedir, biz onun yaptýklarýndan utanmaktayýz.” Aziz ve celil olan Allah onlara þöyle vahyeder: “Kanatlarýnýzý ondan çekiniz.” Günahkar insanýn iþi buraya varýnca da Ehl-i Beyt’e (a.s) düþmanlýk etmeye baþlar. Ýþte o zaman, yer ve göklerdeki hürmet perdesi yýrtýlýr, melekler þöyle der: “Ey rabbimiz! Kulunun perdesi yýrtýlmýþtýr.” Aziz ve celil olan Allah onlara þöyle vahyeder: “Eðer Allah, ona teveccüh etmiþ olsaydý, sizlere kanatlarýnýzý ondan çekmenizi emretmezdi.”[129]

Allah’ý anarak, kýyamete teveccüh ederek ve günahýn uðursuz etkilerini bilerek gizli ve açýkta günahtan kaçan ve nefret eden iffetli ve takvalý bir insan, diri bir insandýr. Ama Allah ve kýyametten gaflet eden ve günahýn sonuçlarýndan korkmayan kirli bir günahkar kimse ise ölü bir kimsedir.[130]

Perdenin Yýrtýlmasýna Sebep Olan Günahlar

Azamet sahibi hadis bilgini Þeyh Saduk, Meani’l  Ahbar[131] adlý kitabýnda, kötü etkileri olan günahlar hakkýnda Ýmam Zeyn’ül- Abidin’den (a.s) çok önemli bir rivayet nakletmiþtir. Bu rivayetin bir bölümü, Kumeyl duasýndaki, “Allahumme eðfir liyez zunube illeti” diye baþlayan cümleleri izah etmektedir.

Ýnsanýn perdesinin yýrtýlmasýna sebep olan günahlar þunlardýr:

1- Sarhoþ edici þeyler içmek 2- Kumar oynamak 3- Ýnsanlarý güldürmek için yersiz þakalar yapmak ve faydasýz iþlere koyulmak 4- Ýnsanlarýn ayýplarýný beyan etmek 5- Günah ve kötülükle itham edilmiþ kimselerle oturup kalkmak

Þarap Ýçmek

Hz. Musa b. Cafer, Ýmam Rýza ve Ýmam Cevad (a.s) þarap içmeyi büyük günahlardan saymýþlardýr.

Doðu ve batýdaki büyük bilginler de sarhoþ edici içeceklerin az olsun veya çok, mutlaka beyin, mide, ciðer, kalp, böbrek, teneffüs organlarý, kan dolaþýmý, akýl ve soy üzerinde çok zararlý etkileri olduðunu ve hatta bazen bu etkileri tedavi etmenin mümkün olmadýðýný ve dolayýsýyla da bunlarý kullanan kimselerin helak olduðunu ispat etmiþlerdir.

Ýçki þeytaný, oldukça tehlikeli bir þeytandýr. Zarar verici bir düþman ve aþaðýlýk ve necis bir varlýktýr.

Kur’an-ý Kerim, sarhoþ edici içecekleri necis ve pislik olarak kabul etmiþ ve þeytanýn iþlerinden biri diye saymýþtýr.[132]

Ýçkinin faydasýnýn, zararýndan çok az olduðunu beyan etmiþtir.[133] Kur’an-ý Kerim, içkinin bir çok tehlikeleri ve telafisi mümkün olmayan zararlarý sebebiyle onu bütün insanlara haram kýlmýþ ve bunu kullanan kimselerin de tevbe etmediði takdirde, dünyada aðýr bir azaba ve ahirette de yakýcý bir ateþe düçar olacaðýný beyan etmiþtir.

Allah Resulü (s.a.a) sarhoþ edici içecekler hakkýnda, on kiþiye lanet etmiþtir:

“Aðacýný bu yüzden eken, bu aðacýn bakýcýlýðýný üstlenen, üzümü veya diðer maddelerini sýkan, onu içen, içkiyi sunan, omzunda veya bineði ile bir yerden bir yere intikal ettiren, nakl eden kimseden teslim alan, satan, alan ve parasýný yiyen kimselere. Yarýn kýyamet günü de þarap içen kimse mahþer sahnesine geldiðinde, yüzü kara, aðzý eðri, dili dýþarý sarkmýþ, susuzluktan feryat edecektir. Ona zinakarlarýn irinlerinin döküldüðü kuyudan içireceklerdir.”[134]

Ýmam Sadýk (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Þarap içmek, putperestliðe eþittir.”[135]

“Þarap içen kimse, kýyamette kafir olarak haþrolacaktýr.”[136]

“Þarap her günahýn temelidir.”[137]

Emir’el- Müminin’e (a.s) þöyle arz edildi: “Acaba siz, “Þarap, hýrsýzlýktan ve zinadan daha kötüdür” diye buyurdunuz mu?” Hz. Ali þöyle buyurdu: “Zina eden kimse, belki baþka bir günah iþlemez, ama þarap içen kimse, þarap içtiði zaman zina eder, adam öldürür, namazýný terkeder.”[138]

Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim Allah’ýn, haram oluþunu benim dilimle açýkladýktan sonra þarap içerse, kýz istemeye geldiðinde ona olumlu cevap vermek doðru deðildir. Þarap içen kimsenin þefaati kabul edilmez ve sözleri onaylanmaz. Onu herhangi bir emanet hususunda emin saymak olmaz. O halde her kim ona bir þey emanet verirse, onun için Allah tarafýndan bir garanti yoktur.”[139]

Kumar

Büyük günahlardan biri de þüphesiz kumardýr.

Ýmam Sadýk (a.s) çok önemli bir rivayetinde kumarýn büyük günahlardan birine iþaret etmiþtir.[140] Kur’an-ý Kerim’de de kumar ve þarapla ilgili büyük günah tabiri kullanýlmýþtýr:

“Sana içki ve kumarý sorarlar, De ki: “Ýkisinde hem büyük günah…”[141]

Kumar aletlerini yapmak, kumar aletlerini yapmak için ücret almak, kumar aletlerini almak veya satmak haramdýr.

Büyük Þii fakihlerinden bir çoðunun fetvasýna göre, hiçbir kazanma ve kaybetme olmasa dahi kumar aletleriyle oynamak þer’en caiz deðildir.

Bu aletleri saklamak haramdýr ve onlarý ortadan kaldýrmak gerekir.

Kumar toplantýsýnda oturmak ve kumarý seyretmek haramdýr. Kumar toplantýlarýný terketmek þer’i açýdan farzdýr.

Ýnsanlarý Güldürmek Ýçin Boþ Þeyler Yapmak

Boþ þeylerden maksat; onlarý yapan ve gören kimselere dünyevi ve uhrevi hiçbir faydasý olmayan ve insanýn ömrünü zayi eden iþlerdir. Bu ömrün bir aný bile, milyonlarca faktörün el ele vermesiyle insanýn hizmetine verilmiþtir.

Þüphesiz insanýn ömrünü zayi etmesi, bir tür nimete küfranda bulunmaktýr. Ömür nimeti, Hak Teala’nýn insana inayet buyurduðu, en faydalý ve en büyük nimetlerden biridir. Bu nimetin þükrünü eda etmek ise, insanýn bütün vaktini, Allah’a ibadet, kulluk, ilim, bilgi ve Allah’ýn kullarýna hizmet yollarýnda harcamasýdýr. Muhaddis-i Kummi, Menazil’ul Ahiret kitabýnda þöyle nakletmektedir: “Ýbn-i Samed adýnda bir þahýs, gece gündüz çoðu vaktini, kendini hesaba çekmekle geçiriyordu. Bir gün geçen ömürlerini hesapladý. Ömründen altmýþ yýlý geride býraktýðýný gördü. Bu yýllarýn günlerini saydý. Toplam tam yirmi bir bin dokuz yüz gün ediyordu. Bunun üzerine þöyle feryat etti: “Eyvahlar olsun bana! Eðer günde sadece bir günah bile iþlemiþ olsam, Allah’ý yirmi bir bin dokuz yüz günahla mülakat etmiþ olacaðým.” Bunu dedi, kendinden geçti ve o halde de vefat etti.

Ýnsanlarýn Ayýplarýný Beyan Etmek

Müslüman ve müminlerin saygýnlýðýný korumak, çok önemli bir gerçektir ve de Ýslam dininin özen gösterdiði önemli þeylerden biridir. Öyle ki dini öðretilerde, müminin yüz suyu ve hürmeti, kanýyla denk tutulmuþtur.

Müminin Irzý ve Haysiyeti Kaný Gibidir

Ýnsanlarýn yüz suyunun dökülmesiyle, itimat ve itminan binasý viran olmakta, aile ve toplumun hayat düzeni bozulmakta ve Müslümanlarýn iþi altüst olmaktadýr. Kamil ve kusursuz olanlar, þüphesiz sadece Peygamberler, Ýmamlar ve Hak Teala’nýn has velileridir. Bunlar dýþýnda herkesin, insanlarýn gözünden gizlediði bir takým ayýplarý ve kusurlarý vardýr.

Elbette insanlar arasýnda bir takým hayasýz ve utanmaz kimseler de vardýr. Onlar ayýplarýnýn duyurulmasýndan utanmaz ve bu açýdan hiçbir rahatsýzlýk hissetmezler. Ama insanlarýn çoðu kendi hürmetlerini ve saygýnlýklarýný korumaya çalýþmaktadýrlar. Dolayýsýyla da ayýplarýnýn beyan edilmesini hoþ görmezler. O halde, ister bedensel, ister ameli, ister ahlaki, ister sözlü, ister mali, ister dini ve ister dünyevi olsun, insanlarýn ayýplarýný dile getiren ve bu sebeple de insanlarýn haysiyetini zedeleyen, onlarýn alçalmasýný, hor görülmesini ve saygýsýzlýða uðramasýný saðlayan kimseler, büyük bir günaha düþmüþlerdir ve kendilerini kýyamet azabýna ve dünyada rezilliðe müstahak kýlmýþlardýr.

Ýmam Bakýr (a.s) ve Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Ýnsaný küfre en yakýn kýlan þey, birisiyle ayýplarýný ve hatalarýný saymak ve bir gün bu hatalar ve sürçmeler sebebiyle kýnamak için biriyle, din esasý üzere kardeþlik kurmaktýr.”[142]

Ýmam Sadýk (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: “Ey diliyle müslüman olduðunu söyleyen, ama kalbine iman ulaþmamýþ kimseler! Müslümanlarý kýnamayýnýz, onlarýn ayýplarýný araþtýrmayýnýz. Zira her kim onlarýn ayýplarýný araþtýrýrsa, Allah da onun ayýplarýný araþtýrýr. Allah her kimin ayýplarýný araþtýrýrsa, evinde olsa bile onu rüsva eder.”[143]

Günahla Ýtham Edilen Kimselerle Oturup Kalkmak

Ýnsanýn oturup kalktýðý arkadaþýndan etkilenmesi, diðer iþlerden etkilenmesinden daha çoktur. Arkadaþtan etkilenme gücü, insan vücudunda diðer her þeyden etkilenmesinden daha çoktur. Bu yüzden de Kur’an-ý Kerim’deki ayetler ve Ehl-i Beyt (a.s) rivayetleri, dost ve arkadaþ seçimi hususunda insana, özellikle de iman ehli kimselere çok önemli kýlavuzlukta bulunmaktadýrlar.

Bu gerçeklerin tefsir ve yorumu ile ayet ve rivayetlerin beyaný, þüphesiz ayrý bir kitap yazmayý gerektirmektedir. Ne mutlu ki Ýslami ilimlerin bilginleri de bu konuda çok önemli kitaplar yazmýþlardýr.

Kur’an ve rivayetler insanlarý, küfür, þirk, fýsk, fücur ehli kimselerle oturup kalkmaktan, Yahudi ve Hýristiyanlarla dost olmaktan, hatta günah ve suç ile itham edilmiþ kimselerle arkadaþlýk etmekten sakýndýrmýþtýr, ta ki onlarýn kültürü, ahlaký, tavýrlarý, þeytani inançlarý, insan üzerinde olumsuz etkiler yaratmasýn ve insaný Hakk’ýn rahmetinden mahrum bir hale getirmesin.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Müminin, Allah’a isyan edilen, ama onu deðiþtirmeye gücünün yetmediði bir toplulukta oturmasý doðru deðildir.”[144]

Ebu Haþim Ca’feri, þöyle diyor: “Ýmam Rýza (a.s) bana þöyle buyurdu: “Neden seni Abdurrahman b. Yakub’un yanýnda görmekteyim?” Ebu Haþim þöyle arzetti: “O benim dayýmdýr.” Ýmam þöyle buyurdu: “O Allah hakkýnda, kabul edilmez ve uygunsuz sözler söylemektedir. Onun bu sözleri Kur’an ayetlerine ve Ehl-i Beyt öðretilerine ters düþmektedir. O, Allah’ý eþya suretinde ve eþyanýn nitelikleriyle nitelendirmektedir. Dolayýsýyla ya onunla arkadaþ olup bizi terk et, ya da bizimle oturup kalk ve onu terk et.” Ben þöyle arzettim: “O istediði þeyi söylesin. Bana ne zararý var? Ben onun söylediði þeyleri söylemedikten sonra benim boynumda bir sorumluluk yoktur.” Ýmam þöyle buyurdu: “Bir azabýn nazil olmasýndan ve o azabýn her ikinizi de kuþatmasýndan korkmuyor musun? Kendisi, Hz. Musa’nýn (a.s) dostlarýndan olan, ama babasý Firavun’un taraftarlarýndan olan bir kimsenin hikayesini iþitmedin mi? Firavun’un ordusu, denizin kenarýnda, Musa ve ashabýna yetiþince, o kimse Musa’dan ayrýldý ve babasýna nasihat etmeye ve onu Musa ve ashabýna katmaya çalýþtý. Babasý, kendi batýl yolu üzere, Firavun taraftarlarýnýn peþine düþmüþtü. Bu genç ise babasýyla dini hakkýnda, mücadele ediyordu. Sonunda her ikisi de denizin kenarýna geldiler ve birlikte boðuldular. Hz. Musa’ya (a.s) haber iletilince þöyle buyurdu: “O, Allah’ýn rahmetindedir, ama azap nazil olunca, günahkarýn yakýnýnda olan kimse de savunulmaz.”[145]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman etmiþse, þek ve þüphe yerlerine oturmamalýdýr.”[146]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim, Allah’ýn velilerine söven kimsenin yanýna oturursa, þüphesiz Allah-u Teala’ya isyan etmiþtir.”[147]

Mesih (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Dostluðunuzu, günah ehline kin duyarak aþikar kýlýnýz ve onlardan uzak durarak Allah’a yakýn olunuz. Onlara sinirlenerek Allah’ýn hoþnutluðunu dileyiniz.” Kendisine þöyle denildi: “Ey Allah’ýn Ruhu! Kimlerle oturup kalkalým?” Hz. Mesih þöyle buyurdu: “Gördüðünüzde sizlere Allah’ý hatýrlatan, sözleri ilminizi arttýran ve amelleri, sizleri ahirete teþvik eden kimselerle.”[148]

Evet! Takva, iffet, sakýnma, züht, sadakat, doðruluk, ibadet ve hizmet gibi, insanla Allah’ýn gazap, öfke, azap ve belasýna engel olan bir takým perdeler, insanýn içki içme, kumar oynama, boþ iþlerle uðraþma, insanlarýn ayýplarýný açýklama, itham edilen kimselerle oturup kalkma günahlarýndan sakýndýðý takdirde yerinde durmakta ve yýrtýlmamaktadýr. Ama eðer insan, nefsin aldatmasýna, zahiri ve batýni þeytanlarýn vesvesesine kapýlýr, bu günahlara bulaþýrsa, kendi eliyle o perdeleri, örtüleri ve engelleri yýrtmýþ olur. Dolayýsýyla da bela, musibet, horluk ve azabýn kendi üzerine iniþine ortam saðlar.

 “Her kim bu derde mübtela deðilse,

Bir nefesi her iki alemde etkili deðil.

Her kimin kalbi basiret elde etmezse,

Onun gözü görüþmeye mahrem deðil.

Her kim bu gerçekten nasiplenmezse,

Sýfat dýþýnda duvarýn sureti deðil.

Ey kalp! Eðer aþkýn sýrrýndan laf ediyorsan,

Senin yerin ateþ ve dar aðacýndan baþkasý deðil.

Gülistana layýk olan kimseye,

Þahýn haremi layýk deðil.

Zan perdesini yak ve bil ki,

Ýki alemde daha iyi iþ mevcut deðil.”[149]


“Allah’ým! Ýntikam ve ceza indiren günahlarýmý baðýþla.”

Ýntikam ve Cezalarýn Nazil Olmasýna Neden Olan Günahlar

Ýmam Seccad’dan (a.s) nakledilen çok önemli bir rivayette azaplarýn inmesine sebep olan dokuz günaha þöyle iþaret edilmiþtir: 1- Taþkýnlýk 2- Ýnsanlarýn hakkýna tecavüz 3- Allah’ýn kullarýyla alay etmek 4- Ahdini bozmak 5- Açýkça günah iþlemek 6- Çok yalan söylemek ve yalaný yaygýnlaþtýrmak 7- Allah’ýn hükümlerinin aksine hüküm vermek 8- Zekat vermekten sakýnmak 9- Ölçü ve tartýyý eksik tutmak[150]

Baðiy (Taþkýnlýk)

“Baðiy” kelimesi, lügatte Hakk’ýn emrinden yüz çevirmek, ilahi sýnýrlarý çiðnemek, insanlarýn hakkýna saldýrmak, fesat, günah, kirlilik ve zina anlamýna gelmektedir. Kur’an ayetleri ve rivayetlerinde bu kelime bütün bu anlamlarda kullanýlmýþtýr.

“Karun, Mûsa’nýn kavmindendi; ama onlara karþý azdý[151]

“Eðer Allah, rýzký kullarýnýn hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgýnlýk ederlerdi.”[152]

“Ey Harun’un kýz kardeþi! Baban kötü bir kimse deðildi, annen de iffetsiz deðildi.”[153]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sevap elde etme açýsýndan en hýzlý hayýr, iyilik etmektir ve ceza açýsýndan en hýzlý kötülük ise taþkýnlýktýr.”[154]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Müminde altý sýfat olmaz: Acizlik, cimrilik, inatçýlýk, yalan, haset ve taþkýnlýk.”[155]

Ýnsanlarýn Hakkýna Tecavüz Etmek

Merhamet sahibi olan Allah insanlar için birbirine karþý bir takým haklar takdir etmiþtir ve bu haklarýn edasý gereklidir. Ýnsanlarýn haklarýna tecavüzde bulunmak günah, suç ve bazen de cezayý gerektiren bir þeydir.

Anne ve babanýn çocuk üzerindeki haklarý, çocuðun anne baba üzerindeki haklarý, akrabalarýn birbirine karþý haklarý, komþunun komþuya karþý haklarý, insanlarýn devlet üzerindeki haklarý, devletin insanlar üzerindeki haklarý, erkeðin kadýn üzerindeki hakký, kadýnýn erkek üzerindeki hakký, eli altýndaki kimselerin nimet ve servet sahipleri üzerindeki haklarý, fakirin zenginin üzerindeki hakký ve diðer haklar, Kur’an-ý Kerim ve rivayetlerde açýk bir þekilde beyan edilmiþtir.

Haklarý beyan eden en kamil ve en güzel kitap, þüphesiz ki Ýmam Zeyn’ül- Abidin’in (a.s) hukuk risalesidir. Ýnsan bu risaleye müracaat ettiði takdirde, haklar hususunda kamil ve kapsamlý bir bilgi elde etmektedir ve bu bilgiyi ettikten sonra da kendisini bu haklarý eda etme hususunda sorumlu kabul etmektedir.

Bu haklardan herhangi birine tecavüzde bulunmak, apaçýk bir günah ve kesin bir suçtur. Telafi edilmediði takdirde de kesin bir cezasý vardýr.

Allah’ýn Kullarýný Alaya Almak

Ýnsanlar kýyafeti, þekli, fakirliði, dindarlýðý, imaný, iþi gücü veya konumu sebebiyle alaya almak, büyük bir günah ve suçtur. Hem dünyada ve hem de ahirette cezasý olan bir hatadýr.

Ýnsanlarý alaya almak hakikatte onlarýn þahsiyetini küçümsemek ve onlarý hor saymaktýr. Kur’an-ý Kerim insanlarý alaya alanlarý, münafýk, zalim ve fesat ehli olarak saymaktadýr ve de elim bir azaba müstahak olduklarýný bildirmektedir.[156]

Allah Resulü (s.a.a) de þöyle buyurmuþtur: “Allah Tebareke ve Teala þöyle buyurmuþtur: “Her kim benim bir dostuma ihanette bulunacak olursa, þüphesiz benimle savaþmak için pusuya yatmýþ demektir.”[157]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kýyamet koptuðu zaman bir münadi þöyle nida eder: “Benim dostlarýmdan yüz çevirenler nerededir?” Böylece yüzlerinde et olmayan bir grup ayaða kalkarlar. O zaman þöyle denir: “Bunlar iman ehline eziyet eden, onlarla düþmanlýða kalkýþan, onlara karþý inat eden, onlarý kabalýk ve þiddetle dinlerinde kýnayan kimselerdir.” Daha sonra da onlarýn cehenneme atýlmasý emredilir.”

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz mümin kulumu hor sayan kimse, þüphesiz benimle savaþa kalkýþmýþtýr.”[158]

Evet! Ýnsanlarý alaya almak, hakikatte onlarý küçümsemektir. Onlara eziyet etmektir ve onlarý horlamaktýr.

Kur’an-ý Kerim, kadýn ve erkekleri, birbirlerine alay etmekten sakýndýrmýþtýr. Bu çirkin iþlerinden el çekmeyen alaycýlarý ise zalimler olarak nitelendirmiþtir.[159]

Ahdi Bozmak

Ahitleþmek ve ahdine vefa göstermek, Kur’an-ý Kerim’in ayetlerinde ve Ehl-i Beyt (a.s) rivayetlerinde, büyük önem verilen insani ve ahlaki iki gerçektir. Ahdi bozmak ise günah ve suç sayýlmýþtýr.

Ahitleþmek ve ahdine vefa göstermek meselesi, hem Allah ile yapýlan ahitleri, hem Peygamber ile yapýlan sözleþmeleri, hem de Ýmamlar ve diðer insanlarla yapýlan sözleþmeleri kapsamaktadýr. Ýbadet, insanlara hizmet, kazanç ve ticaret veya diðer doðru iþlerde yapýlan her türlü olumlu ahde vefa göstermek, þer’i ve ahlaki bir farzdýr. Ahdi bozmak bazen haramdýr ve de ilahi cezayý gerektirmektedir.

“Ahitleþtiðiniz zaman Allah’ýn ahdini yerine getirin.”[160]

“Onlar Allah’la yapýlan sözleþmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah’ýn birleþtirilmesini buyurduðu þeyi ayýrýrlar ve yeryüzünde fesat çýkarýrlar; hüsrana uðrayanlar iþte onlardýr.”[161]

“Ahdi de yerine getirin, doðrusu verilen ahitte sorumluluk vardýr.”[162]

“Ey iman edenler! Akitleri yerine getirin.”[163]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Namaz kýlan, oruç tutan ve kendini müslüman kabul eden, ama kendisine güvenildiðinde hýyanet eden, konuþtuðunda yalan söyleyen ve söz verdiðinde sözünde durmayan bu üç sýfatý kendinde barýndýran kimse münafýk sayýlýr.”[164]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim insanlara karþý davranýþlarýnda zulmetmezse, onlarla konuþurken yalan atmazsa ve verdiði sözü çiðnemezse, mürüvveti kamil, gýybeti haram, adaleti aþikar bir kimsedir ve bu kimseyi, dini kardeþ kabul etmek gerekir.”[165]

Açýkça Günah Ýþlemek

Kur’an-ý Kerim, insanlarý çirkin iþlere, gizli ve açýk günahlara yaklaþmaktan sakýndýrmýþtýr.[166]

Apaçýk günah ve kötülük, günahkar kimsenin tam bir hayasýzlýk içinde olduðunun ve de kanun ve Ýslami toplum atmosferine saygýsýzlýk gösterdiðinin delilidir.

Ýslam, toplum atmosferinin kirlenmesini hiçbir þekilde beðenmemektedir. Ýslam ümmetinin hayat alanýný kirletenler için þer’i cezalar tayin etmiþtir.

Mümin, þefkatli ve bilinçli halkýn, özellikle de Ýslami hükümet yöneticilerinin, kötülerin kötülüðünü, günahkarlarýn isyanýný, hayasýz insanlarýn hatalarýný mümkün olan her þekliyle önlemeye çalýþmalarý farzdýr. Böylece günahýn tehlikeli mikroplarý, insanlara bulaþmayacak, özellikle de genç nesli, kýzlarý ve erkek çocuklarý kirletmeyecektir.

Ýyiliði emretmenin ve kötülükten sakýndýrmanýn farz oluþu, fesadý kökten temizlemek, kirlilikleri gidermek ve toplumu günah bataklýðýna saplamaktan kurtarmak içindir.

Eðer ev ve okul gibi terbiye merkezleri, genç nesilde her türlü haya sýfatýný geliþtirecek ve onlarda sabit bir sýfat haline dönüþtürecek olursa, insanýn batýný ve zahiri fuhuþa ve kötülüðe bulaþmaktan temizlenmiþ olacaktýr.

Haya, Allah’a teveccüh ve günahlarýn sonucunu düþünmek, insaný her türlü günah ve bozukluktan alý koyan en yüce etkendir.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Haya imandandýr ve iman da cennettedir.”[167]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah’tan haya ediniz, hayanýn hakkýna riayette bulununuz.” Þöyle denildi: “Ey Allah’ýn Resulü! Bunu nasýl yapalým?” Peygamber þöyle buyurdu: “Sizden biri sabahlayýnca eceli ve ölümü iki gözünün önüne dikilsin; . baþýný ve baþýnda bulunan göz, kulak ve dilini haramdan korusun; karnýný ve topladýðý yiyecekleri haramdan korusun; kabrini ve kabirde bedeninin çürümesini hatýrlasýn. Ahireti isteyen kimse dünya hayatýnýn aldatýcý ziynet ve süsünü terk eder.”[168]

Bir þahýs Allah Resulüne (s.a.a) þöyle arzetti: “Bana tavsiyede bulun.” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Kavminin salih kimselerinden haya ettiðin gibi Allah’tan da haya et.”[169]

Ýmanlý Bir Kadýnýn Þiddetli Hayasý ve Korkusu

Ýmam Seccad (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Bir þahýs ailesiyle birlikte, deniz yoluyla yolculuk ediyordu. Onlarýn gemisi denizin ortasýnda battý ve gemide olan yolculardan o þahsýn hanýmý dýþýnda hiç kurtulaný olmadý. Bu kadýn, bir tahta parçasýna tutunarak, o denizin yakýnlarýndaki adalarýn birine sýðýndý. O adada eþkýya bir þahýs vardý. Allah’ýn bütün hürmet perdelerini yýrtmýþ biriydi. Aniden o kadýnýn yanýna geldiðini fark edince baþýný kaldýrýp ona baktý ve þöyle dedi: “Sen insan mýsýn yoksa cin misin?” Kadýn, “insaným” dedi.

Böylece adam hiç konuþmadan eþiyle oturur gibi onun karþýsýnda oturdu ve onunla cinsel iliþkiye girmek istedi. Ama kadýn titremeye baþladý ve periþan bir hale geldi. Bu eþkýya ona þöyle dedi: “Neden böyle rahatsýz oldun?”

Kadýn eliyle göðe iþaret ederek þöyle dedi: “O’ndan korkuyorum.” Adam þöyle dedi: “Daha önce böyle bir þey yaptýn mý?”

Kadýn, “Allah’ýn izzetine yemin olsun ki hayýr” dedi.

O þahýs þöyle dedi: “Sen hiçbir bir þey yapmadýðýn halde Allah’tan korkuyorsun, ben ise seni bu iþe zorluyorum. Allah’a yemin olsun ki ben periþan olmaya ve Allah’tan korkmaya senden daha layýðým.”

Daha sonra bir þey yapmadan ayaða kalktý, ailesine doðru yola koyuldu. Evine dönerken sürekli tövbe etmeyi ve yaptýðý iþlerden dönmeyi düþünüyordu.

Bir gün yol esnasýnda bir Rahib’e rastladý. Tepedeki kýzgýn güneþ baþlarýna vuruyordu. Rahip gence þöyle dedi: “Dua et de Allah bizler için baþýmýza gölge göndersin ve güneþ bizi böylesine yakmasýn.” O genç þöyle dedi: “Ben kendim için Allah nezdinde iyi bir þey göremiyorum. Dolayýsýyla da O’ndan bir þey istemeye cesaretim yoktur.”

Rahip þöyle dedi: “O halde ben dua ediyorum, sen de amin de.”

O da: “Evet” iyidir dedi.

Rahip dua etti, o genç de amin dedi. Çok geçmeden onlarýn baþýna bir bulut gölge saldý. Her ikisi de günün bir bölümünde bu bulutun altýnda yola koyuldular ve bir yol kavþaðýna geldiler. Genç bir tarafa, rahip ise bir taraf yöneldi. O bulut, gençle birlikte hareket etti. Rahip þöyle dedi: “Sen benden daha iyisin, dua senin için müstecap oldu benim için deðil. Bana kendi durumunu söyle.”

O genç adam, bu kadýnla olan hikayesini anlattý.

Rahip þöyle dedi: “Allah’tan korktuðun için geçmiþin baðýþlanmýþtýr. Þimdi gelecekte de bu hal üzere olmaya dikkat et.”[170]

Çok Yalan Söylemek

Allah Resulü, Ýmam Sadýk ve Ýmam Rýza (a.s) yalan söylemeyi büyük günahlardan, hatta büyük günahlarýn en büyüklerinden saymýþlardýr.[171]

Yalanýn en çirkin mertebesi ise, Allah’a, peygamberlere, imamlara ve semavi kitaplara yalan isnat ederek, insanlardan bir çoðunun sapmasýna neden olmaktýr.

Küfür ve þirk önderleri, tarih boyunca yalan atarak, yalanlarýný ilim ve felsefe adý altýnda ortaya koyarak insanlardan bir çoðunu hak dine yönelmekten, Peygamberlere iman etmekten ve ahiret gününe yakin etmekten alý koymuþlardýr.

Bu hilekar þeytanlar, din öðreten vesveseciler, hakikatten uzak konularý ve ilgisiz iþleri uydurarak, insanlarýn bir çoðunun, hidayet ve doðru yola girmesine engel olmuþlardýr.

Bunlar yalan söyleyerek, her batýl konuyu insanlarýn gözünde hak olarak göstermiþ ve her hakký da insanlarýn gözünden düþürmüþlerdir.

Bunlar tarih boyunca semavi kitaplarý inkara yeltenmiþlerdir. Bu kitaplarýn Hak Teala’nýn mukaddes dergahýndan beþerin hidayeti için indiðini inkar etmiþlerdir. Bu semavi ayetler karþýsýnda mümkün olan her yolla direnmiþ, insanlarýn kulaðýna Allah tarafýndan hiçbir þeyin inmediðini fýsýldamýþlardýr.[172]

Bunlar insanlarý, Hakk’ýn hidayet feyzinden mahrum býrakmak, dünya ve ahiret saadetinden uzak düþürmek için bütün ilahi peygamberlere iftirada bulunmuþlardýr. O gerçek doðru söyleyen kimseleri yalancý saymýþlardýr. Dirayet ve akýl sahiplerini sihirbaz ve cadý olarak adlandýrmýþlardýr. Ruh esenliði açýsýndan bütün insanlar arasýnda eþsiz olan bu yüce çehreleri delilik ve cinnetle itham etmiþlerdir.

Bunlar her türlü tehlikeli yalanlara sarýlmaktadýrlar. Kirli ve cinayetkar elleriyle hakikatlerin kavramlarýný ve anlamlarýný tahrife yeltenmiþlerdir. Hatta Tevrat ve Ýncil’in kelime ve cümlelerini bile haince tahrif etmiþlerdir. O hidayet kitaplarýný þirk, küfür ve sapýklýk haline getirmiþlerdir. Eðer güçleri yetecek olsaydý ve de varlýk aleminin mutlak koruyucusu olan Hak Teala’nýn korumasý olmasaydý, Kur’an’ýn zahirini de diðer semavi kitaplar gibi tahrif edeceklerdi. Onlar, insanlarý saptýrmak için ayetlerin anlamlarýný tahrif etmek hususunda haya etmemiþler, bu iþin tehlikeli sonuçlarýndan korkmamýþlar, kýyamette Allah’ýn acý azabýndan ürkmemiþlerdir.

Bunlar, Sakife hükümetinin zalimane temellerini saðlamlaþtýrmak, Ümeyye oðullarýný ve Abbas oðullarýný insanlarýn sýrtýna bindirmek, insanlarý hak yoldan uzaklaþtýrmak, Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beytini evine kapatmak, insanlarý Peygamberin gerçek halifesi olan Ýmamlarýn ilim ve öðretilerinden mahrum kýlmak için büyük bir hadis uydurma fabrikasýný kurdular. Ümeyye oðullarýnýn ve Abbas oðullarýnýn altýn ve gücü vesilesiyle Ýslam kültürü adýna yaklaþýk bir milyon uydurma hadis ve rivayeti, büyük Ýslam Peygamberine (s.a.a) isnat ettiler. Bu konuda kitaplar yazarak ümmete sundular. Eðer Ýmamlar’ýn, özellikle de Ýmam Sadýk’ýn ve Ýmam Bakýr’ýn (a.s) ilmi kýyamlarý olmasaydý ve Ehl-i Beyt (a.s) mektebinde yetiþenler özellikle de alim, fakih, usul alimleri ve Þii filozoflarýn günümüze kadar çektikleri zahmetler olmasaydý, Þia da mecburen, Abbas oðullarý ve Ümeyye oðullarý ekolünün hilekarlarýnýn uydurduðu bazý hadisleri kabul etmek zorunda kalýrlardý.

Ama masum Ýmamlar (a.s) vesilesiyle, ashaba, alimlere ve fakihlere verilen hak ve batýlý ayýrma vesilesi, Allah Resulüne (s.a.a) isnat edilen yalanlarý kabul etmelerini engelledi ve neticede de Muhammedi halis Ýslam, Ýmamlar (a.s) vesilesiyle ve Þii alimlerinin deðerli zahmetleriyle, hainlerin ve hadis uyduranlarýn tahrifinden korunmuþ oldu. Böylece kýyamete kadar Allah’ýn insanlar üzerindeki hücceti tamamlanmýþtýr. Hiç kimse mahþer günü Muhammedi halis Ýslam dininden uzak kalma hususunda bir özür bulamayacaktýr. Her türlü elbise altýna giren bu yalancý hainler, bu son iki yüz yýlda Asya’da, Avrupa’da ve Amerika’da farklý ilim dallarýnda ve siyaset pazarýnda, maddi ve manevi sahnelerde okyanuslar dolu yalan söylediler. Aklýn kabul gördüðü bir renge bürünerek, bunlarý bütün toplumlara yutturdular. Bu yolla, milyarlarca insaný, ilmi medreselerde, siyasi iþlerde, maddi boyutlarda, tüketim pazarýnda, haktan uzaklaþtýrma hususunda kandýrdýlar. Yalan sözler söyleyerek, gençlerin beðendiði bir renge büründürerek, “Din milletlerin afyonudur, insana layýk olan hükümet, çaðdaþ ve çoðunluða dayalý hükümettir. Ýlim anahtarý, sorunlarý çözmektedir. Allah’ýn kullar üzerindeki hükümeti olan salihlerin hükümeti yerine demokrasi ve özgürlük, insanlarýn insanlara hükmetmesi, liberalist, medeni toplum” sözleriyle milyarlarca insaný komünist, laik ve dinsiz kýlmýþlardýr. Geriye kalan kimseleri de hayret ve þaþkýnlýða düþürmüþlerdir.

Özetle insanlarýn çoðunu, hak ve hakikatten uzak kýlmýþ, gerçek müminleri bütün ülkelerde yýrtýcý hayvanlar arasýnda kalan mazluma koyunlar gibi belaya düçar kýlmýþlardýr. Müminleri, imani ve ahlaki tüm alanlarda alaya almýþlar, yeryüzünü bütün boyutlarýyla fesat, helak, aldatma ve zorbalýða maruz kýlmýþlardýr.

Ey deðerli okuyucular! Hak ve hakikat kitabý, bir nur, hidayet, þifa ve saðlam kitap olan Kur’an-ý Kerim’in varlýðýnýn derinliklerinden þöyle feryat etmesine hak veriniz: “Allah’ýn lânetinin yalancýlara olmasýný dileyelim.”[173]

Hakeza Kur’an-ý Kerim, haklý olarak þöyle feryat etmektedir: “Allah þüphesiz yalancý ve kafir kimseyi doðru yola eriþtirmez.[174]

Sizler, Ýslam Peygamberi’nin ve temiz Ehl-i Beyti’nin küçük veya büyük, maddi veya manevi birçok alanda yalan söylemek hususunda, aþaðýdaki satýrlarda yer alan bir çok önemli rivayetleri insanlara sunmak hususunda, onlara hak veriniz:

“Sizlere günahlarýn en büyüðünü haber vermeyeyim mi?” Ashap þöyle arz etti: “Evet haber ver ey Allah’ýn Resulü!” Allah Resulü þöyle buyurdu: “Allah’a þirk koþmak, anne ve anne ve babaya karþý çýkmak.”

Peygamber (s.a.a) bu sözü söylerken yaslanmýþtý. Daha sonra oturdu ve þöyle buyurdu: “Biliniz ki yalan söylemek…”[175]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sözlerin en kötüsü, yalan sözdür.”[176]

Hakeza Allah Resulü’nden (s.a.a) þöyle buyurduðu nakledilmiþtir: “Ýnsanlardan mürüvveti en az olan kimse, yalan söyleyen kimsedir.”[177]

Birisi Allah Resulü’ne (s.a.a) þöyle arz etti: “Mümin korkar mý?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Evet!” O þahýs, “Cimri olur mu?” diye arz edince de Peygamber, “Evet” dedi. O þahýs, “Yalan söyler mi?” diye arz edince Peygamber (s.a.a), “Asla!”diye buyurdu.[178]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsan, þaka veya ciddi yalaný terk etmedikçe, imanýn tadýný alamaz.”

Hakeza Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Yalandan daha çirkin bir þey yoktur.”[179]

Hakeza, Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Doðruluk emanettir, yalan ise hýyanettir.”[180]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah kötüler için, bir takým kilitler karar kýlmýþtýr. Bu kilitlerin anahtarlarý, þaraptýr. Þaraptan daha kötüsü ise yalandýr.”[181]

Hz. Musa (a.s) Allah’a þöyle arzetti: “Kullarýndan hangisi amel açýsýndan daha iyidir?” Allah (c.c) þöyle buyurdu: “Dili yalan söylemeyen, kalbi haktan sapmayan ve zina etmeyen kimse.”[182]

Dini öðretilerde þöyle yer almýþtýr: “Yalan söyleyen kimse fasýktýr, yalan söyleyen kimse meleklerin lanetine maruzdur. Yalan söyleyen kimsenin aðzý kötü kokar, yalancý kimse imansýzdýr, yalancý kimse Allah’ýn lanet, gazap ve kahrýna uðrar. Yalan söyleyen kimse, kara yüzlüdür. Yalan söyleyen kimse facirdir, yalan söyleyen kimse münafýktýr, yalan söylemek en büyük günahlardandýr. Yalan söyleyen kimse, dostluða ve arkadaþlýða layýk deðildir. Yalan söyleyen kimse, Hak Teala’nýn hidayetinden mahrumdur. Yalan söyleyen kimse, zahir açýsýndan insandýr, ama batýný ise eti yenmeyen hayvan gibidir.

Allah’ýn Hükümlerinin Aksine Hüküm Vermek

Azabýn inmesine sebep olan günahlardan biri de hakim olan kimsenin dava konusu olan dosya hakkýnda Allah’ýn hükümlerine aykýrý hüküm vermesidir.

Hakim olan kimse, eðer Allah’ýn hükümlerini bilir ve verdiði hükmünde Allah’ýn hükmünü reddederse, kendi nezdinden veya þer’i olmayan hükümetlerin çýkarmýþ olduðu kanunlar esasýnca hüküm verecek olursa, Kur’an-ý Kerim’in buyurduðu esasýnca[183] kafir, zalim ve fasýktýr. Kafirdir; çünkü Allah’ýn hükmünü reddetmiþtir. Zalimdir; çünkü kendi hükmüyle hak sahibini hakkýndan mahrum kýlmýþtýr. Fasýktýr, çünkü adil olmayan hükmüyle iman ve insanlýk çerçevesinden dýþarý çýkmýþtýr.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim iki dirhem hakkýnda Allah’ýn hükmüne aykýrý bir hüküm verirse, yüce Allah’a karþý kafir olmuþtur.”[184]

Zekat Vermekten Sakýnmak

Tahýl ürünlerinde, dört ayaklý hayvanlarda, altýn ve gümüþte Kur’an ayetleri ve rivayetler esasýnca zekat vermek farzdýr. Zekat vermeyi terk etmek ise, aðýr günahlardan biridir ve de Allah’ýn gazabýna neden olmaktadýr.

Namazla ilgili ayetlerin çoðunda, hemen ardýndan zekata iþaret edilmiþtir. Namaz hükmünden sonra zekatýn beyan edilmesi de bu gerçeðin deðerinin ve öneminin açýk bir delilidir. Zekatý inkar ederek ve Hak Teala’nýn hükmünü reddederek ödemekten sakýnmak, Ehl-i Beyt (a.s) rivayetleri esasýnca, týpký namazý ve haccý terk eden kimse gibi kafirdir.

Ýmam Sadýk (a.s) çok önemli ve dikkate deðer bir hadisinde zekatýn felsefesine iþaret ederek þöyle buyurmuþtur: “Zekat, zenginleri denemek ve fakirlerin ihtiyacýný gidermek için farz olmuþtur. Eðer insanlar malýnýn zekatýný ödeyecek olsalardý, muhtaç ve fakir bir müslüman bulunmazdý. Böylece Allah’ýn kendisine takdir ettiði hak sebebiyle ihtiyaçsýz hale gelirdi. Ýnsanlar sadece zenginlerin günahkarlýklarý ve farz haklarýný kendilerine vermemeleri sebebiyle fakir, yoksul, aç ve çýplak kalmaktadýrlar. Dolayýsýyla da Allah’ýn servetindeki hakkýný yoksula vermeyen kimseyi rahmetinden mahrum kýlmasý bir haktýr. Allah’a yemin olsun ki çölde ve denizde zayi olan her mal, zekatýnýn verilmemesi sebebiyledir.”[185]

Fatýmat’uz- Zehra (a.s) Peygamber’in (s.a.a) mescidindeki hikmet dolu ve eþsiz konuþmasýnda, zamanýn hükümetini, Kur’an ayetleri ve Peygamberin sünneti esasýnca yargýlarken halka þöyle buyurmuþtur: “Allah, sizleri þirkin pisliðinden temizlemek için imaný farz kýlmýþtýr; namazý kibir hastalýðýndan kurtarmak için farz kýlmýþtýr; zekatý ise cimrilik pisliðinden temizlemek için farz kýlmýþtýr.”[186]

Ýmam Rýza (a.s) ise hizmetçisine þöyle buyurdu: “Bu gün Allah yolunda bir þey verdin mi?” O, “Allah’a yemin olsun ki hayýr” deyince Ýmam þöyle buyurmuþtur: “O halde, Allah bize neden dolayý mükafat versin?”[187]

Ölçü ve Tartýyý Eksik Tutmak

Eksik satmak, müþterinin malýný eksik tartmak, ölçü ve tartýyý eksik tutmak, tartarken malý eksik tartmak, bütün bunlar, Kur’an ayetleri ve Ehl-i Beyt (a.s) rivayetleri esasýnca haramdýr ve büyük günahlardan sayýlmýþtýr. Kur’an’ýn 114 suresinden biri bu konuya özgü kýlýnmýþtýr ve bu surenin ilk ayetlerinde bu büyük günaha, aðýr hýyanete ve bu iþin azabýna iþaret edilmiþtir:

“nsanlardan, kendileri bir þeyi ölçerek aldýklarý zaman tam alan; ama onlara bir þeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline! Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmýyorlar mý? O gün insanlar âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar. Allah’ýn buyruðundan dýþarý çýkanlarýn yazýsý, muhakkak “Siccin” adlý defterdedir.” [188]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim, ölçü ve tartýda hýyanet ederse, yarýn kýyamet günü cehennemin derinliklerine atýlýr, ateþten iki dað arasýna yerleþtirilir ve ona þöyle denir: “Bu daðlarý tart.” O sürekli bu iþle meþgul olur.”[189]

Deðerli Minha’us- Sadýkin adlý tefsirde Mutaffifin suresinin ayetlerinin açýklamasýnda, Allah Resulünden (s.a.a) çok önemli bir rivayet nakledilmiþtir. Bu rivayetlerin birinde Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Beþ þey, beþ þey karþýlýðýndadýr.”

Þöyle denildi: “Ey Allah’ýn Resulü! Onlar nedir?” Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Bir topluluk ahdini bozunca, Allah, düþmanlarýný onlara üstün kýldý. Çirkin zina iþi onlarda ortaya çýkýnca, onlar arasýnda ölüm yaygýnlaþtý, Allah’ýn hükmüne aykýrý hüküm ve yalan ortaya çýkýnca da onlarda fakirlik ve yoksulluk ortaya çýktý. Zekat vermeyince de onlara yaðmur yaðdýrýlmadý, tartýyý eksik tutunca da bitkiler, onlardan esirgendi ve büyük bir kuraklýk belasýna düçar oldular.”


“Ey Allah’ým! Nimetleri deðiþtiren günahlarýmý baðýþla.”

Nimetlerin Deðiþmesine Neden Olan Günahlar

Nimetlerin deðiþmesine ve onlarýn yerine belalarýn, musibetlerin, müþkülatlarýn, zorluklarýn, azaplarýn ve cezalarýn geçmesine neden olan günahlar, Ýmam Seccad’ýn (a.s) buyurduðu üzere beþ günahtýr: 1- Ýnsanlara zulmetmek 2- Hayra alýþma ruhunu kaybetmek 3- Ýyilikten uzak durmak 4- Nimete küfranda bulunmak 5- Þükrü terk etmek.

Ýnsanlara Zulmetmek

Ýnsanlara zulmetmek, oldukça çirkin bir günah, aðýr bir suç ve þeytani bir iþtir. Zulüm bir darý tanesi kadar bile olsa çirkindir ve þüphesiz bu zulüm miktarýnca kýyamette insan hesaba çekilecektir.

“Hardal tanesi kadar olsa bile yapýlaný ortaya koyarýz. Hesap gören olarak biz yeteriz.”[190]

Hayrý Adet Etme Alýþkanlýðýný Kaybetmek

Hak Teala’nýn yardýmýyla insanda ortaya çýkan ve bu sebeple de insanýn yüzüne ilahi rahmet kapýlarýnýn açýldýðý bütün olumlu ve hayýr iþlerindeki adet ve ruh haletleri, insaný bütün vücuduyla korumasý gereken deðerli nimetlerdendir. Ýnsan tüm vücuduyla onlarý korumalý ve vesvesecilerin, þeytanlarýn ve yaðmalarýn bu ilahi nimeti insanýn elinden almamasý için çok dikkatli davranmalýdýr.

Marifet elde etmeye adet etmek, tevazu, sabýr ve tahammül haleti, Hak Teala’nýn kullarýna hizmete adet etmek ve bu tür ruh haletleri, bir takým tehlikelerle karþý karþýyadýr ve insan sürekli bu tehlikelerden korunma hususunda dikkat etmelidir. Ýnsan eðer, olumlu adetler karþýsýnda gevþeklik gösterecek, bu adetlerin zayýflamasý karþýsýnda lakayt davranacak olursa, sonunda bu büyük nimet, insanýn elinden çýkacaktýr. Böylece de günah ve suç iþlemiþ olacaktýr. Dolayýsýyla, böyle bir kimse de kendi hayatýnda ilahi nimetlerin deðiþmesini beklemelidir.

Ýyilikten Sakýnmak

Ýyi iþler yapmak ve insanlara ihsanda bulunmak, iman ve insanlýðýn niþanelerinden biridir. Ýyi kimseler Kur’an-ý Kerim ayetleri esasýnca, Hak Teala’nýn muhabbetine mazhardýr.

“Allah ihsan edenleri sever.”[191]

Ýyi kimseler, hiçbir þartlar altýnda insanlara iyilik ve ihsanda bulunmaktan el çekmemelidirler. Ýnsanlara iyilik ve ihsanda bulunmak, hakikatte Allah’a ibadet etmektir ve de bunun mükafat ve sevabý, çok büyüktür. Merhamet sahibi Allah’ýn hoþnutluðuna sebep olmaktadýr.

Þüphesiz iyilikten el çekmek büyük bir günahtýr ve sonuç olarak da Allah’ýn özel feyizlerinden mahrum kalmasýna, güzel ahlaktan soyutlanmasýna, hakkýn rahmetinden mahrumiyetine ortam saðlamasýna ve hesapsýz mükafattan mahrumiyete sebep olmaktadýr.

Nimete Karþý Nankörlükte Bulunmak

Nimete karþý nankörlük etmek de büyük bir günahtýr ve Kur’an-ý Kerim’in ifadesiyle, þiddetli bir azaba neden olmaktadýr.

“Eðer nankörlük ederseniz, þüphesiz ki azabým þiddetlidir.”[192]

Nimete karþý nankörlük etmenin en çirkin yüzü, nimeti günahlar, suçlar, haram þehvetler ve diðerlerinin uygunsuz istekleri yolunda harcamaktýr.

Þükrü Terketmek

Hak Teala’ya insanýn ruhi ve cismi geliþimi için her türlü maddi ve manevi nimetleri kendisine veren Hak Teala’ya karþý þükretmek de farz ve gerekli bir iþtir. Bu þükrü terketmek insaf ve mürüvvete aykýrýdýr, insanlýk makamýndan uzak bir davranýþtýr.

Þükrün hakikati, nimeti ve nimet vereni tanýmaktýr. Özellikle de kendisine verilen nimeti, nimet sahibinin emrettiði yerlerde harcamaktýr. Kalp nimetine þükretmek ise, kalbi Allah’a iman, kýyamete yakin, Peygamberlere, imamlara, Kur’an’a ve meleklere inanmakla süslemektir. Göz nimetinin þükrü ise Hak Teala’nýn kudret ve azametini anlamak için tabiat dünyasýný seyretmek, gözü ilim tahsil etmek, Kur’an okumak ve de ilahi haramlardan korumaktýr.

Kulak nimetinin þükrü ise hak iþitmek, hakikatleri duymak, batýl þeyleri, þarkýlarý, gýybetleri, iftiralarý ve þeytani oyunlarý korumaktan sakýnmaktýr.

Dil nimetinin þükrü ise; güzel söz söylemek, insanlara karþý hayýr dilemek, onlarýn olumlu sorularýna cevap vermek, yolunu kaybedenlere kýlavuzluk etmek, Kur’an okumak, namaz kýlmak, gýybet, yalan, iftira, temelsiz söylentiler, batýl sözler, insanlarla alay etmek, Allah’ýn kullarýný aþaðýlamaktan sakýnmaktýr.

Karýn ve mide nimetinin þükrü ise ölçülü yemek, helal þeylerden yemek ve karný haram þeylerle doldurmaktan uzak durmaktýr.

Þehvet nimetinin þükrü ise, þehveti kendi evlilik yolunda tüketmek ve onu haram iþlerden uzak tutmaktýr.

Ayak nimetinin þükrü ise; camilere gitmek, ilmi toplantýlara katýlmak, akrabalarý ve dini kardeþleri görmeye gitmek ve insanlarýn sorunlarýný halletmek için yürümektir.

Mal nimetinin þükrü ise; malý, eþi ve çocuklarý için harcamak, fakir akrabalara yardýmda bulunmak, hayýrlý iþlerde kullanmak, zekat vermek, hums vermek, infakta bulunmak ve sadaka vermektir.

Þükredilmesi gereken bu iþlerden ve þükrün bir göstergesi olan bu tür iþleri terk etmek ise günah ve suçtur. Nimetlerin bela, azap, ihtiyatlar ve musibetlerle yer deðiþtirmesine neden olmaktadýr.


“Allah’ým! Duayý (müstecap olmaktan) alý koyan günahlarýmý baðýþla.”

Duanýn Müstecap Olmasýnýn Engelleri

Ýmam Seccad (a.s) duanýn icabetine engel olan günahlarýn þu yedi günah olduðunu bildirmektedir:

“1- Kötü niyet 2- Çirkin gizli sýfatlar 3- Dini kardeþlerine karþý nifak ve iki yüzlülük üzere davranmak 4- Ýcabet vakitlerini kaçýrmak 5- Vakitleri geçinceye kadar farz namazlarý ertelemek 6- Allah’a yakýnlýk vesilesi olan sadaka ve iyiliði terketmek 7- Ýnsanlara karþý konuþmalarýnda çirkin ifadeler kullanmak ve dili kötü sözlerle kirletmek”[193]

Kötü Niyet

Niyet; kastetmek, yönelmek ve irade etmek anlamýndadýr. Ýslam insandan, bütün insanlara, hatta hayvanlara ve canlý varlýklara karþý hayýr niyeti içinde olmasýný istemektedir. Ýnsan her þey için hayýr, hoþluk, saadet ve esenlik dilemelidir. Gücü yettiðince insanlara iyilik etmeye niyetlenmelidir ve onlarýn sorunlarýný halletmeye çalýþmalýdýr.

Hayýrlý, temiz ve doðru bir niyet, çok deðerlidir ve de bunun çok büyük bir sevabý ve mükafatý vardýr.

Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Fakir mümin bir kul þöyle der: “Ey rabbim! Bana rýzýk ver ki, falan hayýrlý iþler ve iyilikler hususunda þöyle böyle yapayým.” Allah o kulun niyetinin doðru olduðunu bildiði zaman, niyet ettiði þeylerin tümünü yapmýþ gibi amel defterine bütün o iþlerin sevabýný yazar. Zira Allah rahmeti geniþ ve yücelik sahibidir.”[194]

Þöyle rivayet edilmiþtir: “Bir þahýs açlýk içinde bir kum tepesinden geçiyordu. Kendi içinden þöyle dedi: “Eðer bu kumlar yiyecek olsaydý, onu insanlar arasýnda paylaþtýrýrdým.” Allah Peygamberine ona þöyle demesini vahyetti: “Þüphesiz Allah sadakaný kabul etti ve niyetinin güzelliðini kabul buyurdu. Mükafatýný bu kumlar yiyecekmiþ ve de sen sadaka vermiþsin gibi sana ihsanda bulundu.”[195]

Ýnsanýn, bütün insanlara ve hatta bütün varlýklara karþý kötü niyetten ve þeytani maksattan uzak durmasý farzdýr. Zira bozuk niyet, kirli kasýt ve kötü maksat, insanýn içini karartmaktadýr, batýnýný kirletmektedir ve insanda günah, suç, zulüm, Allah’ýn kullarýna tecavüz ortamýný eline getirmektedir.

Çirkin Gizli Ýþ

Nifak, su-i zan, kin, kendini beðenmiþlik, riya, kibir, gurur, cimrilik, hýrs, tamah, haset ve Allah’ýn düþmanlarýna muhabbet büyük ve tehlikeli günahlardandýr. Ayrýca da dünyevi kötü etkileri ve uhrevi azabý vardýr. Duanýn müstecap olmasýna engel teþkil etmektedir.

Ýmam Sadýk (a.s) münafýk hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Ayýplarý araþtýran, kötüleyen ve insanlarýn yüz suyunu döken kul, kötü bir kuldur. O bir yüzle karþýlar ve baþka bir yüzle, yüz çevirir.”[196]

Su-i Zanda Bulunmak

Allah’a, ilahi velilere ve müslüman halka su-i zanda bulunmak ve kötü düþünmek de oldukça çirkin günahlardan biridir. Ýnsanýn kalbinde, gizli olmasýna raðmen amel defterine yazýlmaktadýr ve kýyamette de insan bundan dolayý hesaba çekilecektir ve insan için azap sebebi olmaktadýr. Meðer ki su-i zanda bulunan kimse, dünyada gerçek bir þekilde tövbe etme baþarýsýný elde etmiþ olsun.

“Ey iman edenler! Zannýn çoðundan sakýnýn, zira zannýn bir kýsmý günahtýr.”[197]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Kendisinden baþka ibadete layýk olmayan Allah’a yemin olsun ki Allah, kendisine karþý su-i zanda bulunmak, O’nun rahmetine ümitli olma hususunda kusur etmek, kötü ahlaklý olmak ve mümin topluluðun gýybetini etmek dýþýnda hiçbir mümin kimseye tövbe ettikten ve maðfiret diledikten sonra azap etmez.”[198]

Allah Resulü (s.a.a) ise þöyle buyurmuþtur: Mümin insanýn derunu, iman ile süslenir, batýný ahlaki güzellikle sahip olur, zahiri salih amelle birlikte olursa, Allah’ýn mükafat ve rahmetine ümit baðlamalý ve güzel bir zanda bulunmalýdýr. Hak Teala’ya karþý her türlü kötü ve yanlýþ düþünceden sakýnmalýdýr.

Yüzlerine tövbe yolu açýk olan, günahlarýný telafi etme ortamý bulunan kimseler, Hak Teala’nýn Kur’an’da günahkarlarýn suçunu baðýþlamayý vaad etmesine teveccüh ederek, Rabbine karþý tövbeleri kabul etme hususunda kötümser olmamalýdýrlar. Aksine Hak Teala’ya karþý güzel zan içinde olmalarý ve bu yolda kendilerini ilahi rahmete mazhar kýlmalarý farzdýr.

Eþsiz hadis bilgini Allame Meclisi, Allah hakkýnda hüsn-i zan veya su-i zanda bulunma hadisini þerh ederken þöyle buyurmaktadýr: “Ýnsan baðýþlama dilerken iyimser olmalýdýr ki Allah da onu baðýþlasýn. Ýnsan tövbe edip Hak Teala’ya dönünce bilmelidir ki Allah da onu kabullenecektir. Ýnsan hakikat üzere dua ettiðinde, bu duasýnýn icabet edileceðine yakin etmelidir. Herhangi bir iþ hususunda Allah’tan yardým dileyince bilmelidir ki Allah onun iþine kifayet etmektedir. Allah için bir amel yaptýðýnda da bilmelidir ki Allah o ameli kabul edecektir. Bütün bunlar, Allah’a hüsn-i zanda bulunmaktýr. Bunun tersi ise, Hak Teala’ya kötü zanda bulunmaktýr ve bu da büyük günahlardan sayýlmýþtýr ve bu günaha da azap vaad edilmiþtir.”[199]

Ýnsanýn iman ve Ýslam ehlinden gördüðü ve zahiri hoþ olmayan iþler hakkýnda su-i zanda bulunmaya ve kötümser olmaya hakký yoktur. Aksine mümkün olduðu kadar müminlerin ve Müslümanlarýn iþini sýhhat ve doðruluða yorumlamalýdýr. Örneðin: Eðer bir kimse bir mümini günah toplantýsýnda görecek olursa, o toplantýda her türlü kumar, aletleri ve þarap içme vesileleri olsa dahi þaþýrmamalý, içinden soðuk bir ah çekmemeli, elini eline vurmamalý, o müminin imandan ayrýldýðýný sanmamalý ve fýsk ve fücur ehline katýldýðýný düþünmemelidir. Bu su-i zanda bulunmak ve kötümserlik, Kur’an ve Ehl-i Beyt rivayetleri açýsýndan haramdýr ve ilahi ceza ve azaba sebep olmaktadýr. Aksine bu kimse, Peygamber ve Ehl-i Beyt’in (a.s) emirleri esasýnca, kendi batýnýnda tam bir huzur ve itminan içinde þöyle demelidir: “Ne mutlu bu mümin kardeþime ki merhamet sahibi Allah, ona bu günah meclisinde iyiliðe emretme ve münkerden sakýndýrma ve sapýklarý uçuruma yuvarlanmaktan kurtarma baþarýsýný vermiþtir. Keþke böyle bir þey bana da nasip olsaydý da günah hastalýðýný tedavi edebilseydim. Þeytanýn esiri olanlarý esaretten kurtarabilseydim ve bu yolla da büyük bir mükafata ve sevaba eriþebilseydim.

Kin

Her Müslümanýn, bütün insanlýða karþý sevgi ve ilgi beslemesi gerekir. Elbette Kahhar olan Allah’ýn izin vermediði kimseler bunun dýþýndadýr.

Ýnsanlara karþý kin beslemek, insanýn sýla-i rahimden, iyilikten, iyilik etmekten ve çeþitli hayýr iþlerden mahrum kalmasýna sebep olmaktadýr.

Ýnsanlara karþý kin beslemek, kalbi kirletmekte, ruhu karartmakta, düþünceleri zulmani kýlmakta ve Allah’ýn rahmetinden uzak tutmaktadýr.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Cebrail benim yanýma geldiði her defasýnda mutlaka þöyle buyurmuþtur: “Ey Muhammed! Ýnsanlara karþý kin beslemekten ve onlara düþmanlýk etmekten sakýn.”[200]

Müminlerin Emiri (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Cehaletin baþý, insanlara düþmanlýk etmektir.”[201]

Hakeza Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlara düþmanlýk etmek, cahillerin ahlakýndandýr.”[202]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlara düþmanlýk etmekten sakýn. Þüphesiz ki bu insaný helak eder ve ayýplarýnýn ortaya çýkmasýna neden olur.”[203]

Kendini Beðenmiþlik

Kendini beðenmiþlik, amellerinden razý olmak, böbürlenmek ve bu iþlerle diðerline karþý üstünlük satmaya kalkmak çok çirkin bir günahtýr.

Ýnsan Allah’ýn kuludur, hayatý ve ölümü de Allah’ýn elindedir. Rýzký, yiyeceði Allah tarafýndandýr. Kulluk ve ibadet baþarýsý da Allah’ýn verdiði bir inayettir. Yaptýðý her iyi iþ ve salih amel Allah’ýn iradesiyledir. Bu gerçekler esasýnca insanýn böbürlenme ve kendini beðenme diye ifade ettiðimiz þeytani halete kapýlmasýnýn hiçbir yeri yoktur.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim böbürlenirse helak olur.”[204]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Alimin biri ibadet eden birinin yanýna geldi ve ona þöyle dedi: “Nasýl namaz kýlýyorsun?” O þöyle cevap verdi: “Benim gibi birine mi “nasýl namaz kýlýyorsun?” diye soruyorsun? Ben, baþtan beri þöyle ve böyle Allah’a ibadet ediyorum.” Alim þöyle dedi: “Aðlaman nasýldýr?” Ýbadet ehli þöyle dedi: “O kadar aðlýyorum ki gözlerimden yaþlar boþalýyor.” O alim þöyle dedi: “Eðer güler ve Allah’tan korkarsan, bu senin için aðlayýp kendinle böbürlenmekten daha iyidir. Gerçekten her kim böbürlenirse, onun hiçbir ameli yukarý (Allah nezdine) çýkmaz.”[205]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah Davud’a þöyle buyurdu: “Ey Davud! Günahkarlarý müjdele ve doðrularý korkut.” O þöyle arzetti: “Nasýl olur da günahkarlarý müjdeler ve doðrularý korkuturum?” Allah þöyle buyurdu: “Ey Davud! Günahkarlara müjde ver ki ben tövbeyi kabul ederim ve günahlarý baðýþlarým. Doðrularý da korkut ki sakýn amelleriyle böbürlenmesinler ve kendini beðenmesinler. Zira ben kulumu hesaba çekecek olursam, mutlaka helak olur.”[206]

Riya

Ýnsanlarýn dikkatini çekmek için hayýrlý iþler ve ibadetlerinde gösteriþ yapmak haramdýr ve de Allah’ýn gazabýna sebep olmaktadýr. Kur’an-ý Kerim namaz kýlan bir grup kimseyi bu riya sebebiyle, kýnamýþ ve þöyle buyurmuþtur: “Vay o namaz kýlanlarýn haline ki: Onlar kýldýklarý namazdan gafildirler. Onlar gösteriþ yaparlar.[207]

Bir þahýs Allah Resulüne (s.a.a) þöyle arzetti: “Kurtuluþ nededir?” Peygamber þöyle buyurdu: “Ýbadetini insanlarýn dikkatini çekmek için yapmamasýndadýr.”[208]

Bir rivayette þöyle yer almýþtýr: “Bir þahýs, cihat meydanlarýnda öldürülür, diðer bir þahýs ise servetini Allah yolunda infak eder, baþka bir þahýs ise Kur’an okur. Allah onlardan her birine þöyle der: “Sen falan cihat etmek iþinde yalan söyledin. Sadece kendin için, “Falan kimse çok cesurdur” denilmesini arzuladýn. Sen de infak konusunda yalan söyledin ve de, “Falan kimse cömerttir” denilmesini istedin ve sen de Kur’an okumak hususunda yalan söyledin ve kendine, “Falan kimse Kur’an okuyan kimsedir” denilmesini istedin.”

Resulullah (s.a.a) daha sonra þöyle buyurmuþtur: “Bunlara mükafat verilmez, gösteriþ ve riyalarý onlarýn amelini rüzgara savurmuþtur.”[209]

Bir hadiste ise Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz Allah-u Teala meleklerine þöyle buyurmuþtur: “Bu kimse, ameli hususunda beni kastetmemiþtir. Dolayýsýyla onu cehenneme atýnýz.”[210]

Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sizin hakkýnýzda en çok korktuðum þey küçük þirktir.” Kendisine, “Ey Allah’ýn Resulü! Küçük þirk nedir?” diye sorulunca da Peygamber, “Riyadýr” diye buyurdu.[211]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah, içinde zerre kadar riya bulunan bir ameli kabul etmez.”[212]

Þeddad b. Evs þöyle diyor: “Allah Resulünü aðlarken gördüm ve þöyle dedim: “Neden aðlýyorsunuz?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Ümmetim hakkýnda þirkten korkuyorum. Bunlar artýk put, güneþ, ay ve taþa tapmazlar. Ama amelleri, riya ve gösteriþ sebebiyle zayi olur.”[213]

Kibir

Ýster Hak Teala, ister insanlar, ister Allah, Peygamber, Ýmamlarýn emirleri ve isterse de þefkatli hayýr dileyen kimseler karþýsýnda olsun kibirlenmek ve büyüklenmek, þeytani bir ahlak ve Ýblisi bir halettir. Ýblis, Hak Teala’nýn emri karþýsýnda kibre kapýldýðý sebebiyle sürekli Hak Teala’nýn rahmetinden mahrum kalmýþtýr ve ebedi olarak Allah’ýn huzurundan kovulmuþtur, lanete mazhar olmuþtur, sürekli azap içinde olacaktýr.

Kibre kapýlan kimsenin mutsuzluðu, sefaleti ve þekaveti o kadar büyüktür ki Allah’ýn sevgi ve merhamet ve muhabbet çerçevesinden dýþarýdadýr.

“Þüphesiz Allah kibirli olanlarý sevmez.”[214]

Kibre kapýlan kimse ve günahýnýn aðýrlýðý için, Kur’an-ý Kerim’in kendisini cehennem ehlinden saymasý yeterlidir.[215]

Evet, kendini baþkalarýndan büyük görmez, kendini bütün iþlerde merkez ve ölçü kabul etmek, Hak Teala’nýn emirlerini kabul etmekten sakýnmak, ibadet ve kulluktan yüz çevirmek ve “ben daha iyi anlýyorum” amacýyla, her türlü hak ve hakikat karþýsýnda surat asmak büyük günahlardandýr ve Allah-u Teala’nýn kendisine elim bir azap vaad ettiði suçlardan sayýlmaktadýr. Ýnsanlara karþý, ilim, bilgi, amel, ibadet, haseb, neseb, ziynet, cemal, servet, mal, kuvvet, kudret, dost ve arkadaþ çokluðu sebebiyle böbürlenmek ve kirlenmek oldukça çirkin ve fevkalade kötü bir iþtir.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kibir ve böbürlenmek, azamet ve þeref, yücelik ve büyüklük Allah’a özgüdür; bunlardan herhangi bir þey elde etmek isteyen kimseyi, Allah yüz üstü cehenneme atar.”[216]

Ýmam Bakýr ve Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.”[217]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz, cehennemde “sakar” diye adlandýrýlan kibir sahipleri için hazýrlanmýþ bir vadi vardýr. Bu vadi þiddetli hararet sebebiyle aziz ve celil olan Allah’a þikayette bulunur ve Allah’tan bir nefes çekmesi için kendisine izin vermesini ister. Bunun üzerine bir nefes çekince, cehennemi yakar.”[218]

Abdula’la þöyle diyor: “Ýmam Sadýk’a (a.s) kibir nedir?” diye sorulunca Ýmam þöyle buyurdu: “Kibrin en büyük mertebesi, hakký küçümsemen, insanlarý hor saymandýr.” Ben þöyle arzettim: “Hakký küçümsemek nedir?” Ýmam þöyle buyurdu: “Hakký anlamazlýktan gelmek ve ehlini kýnamaktýr.”[219]

Aldanmak

Ýnsanýn hakikatlere karþý gaflet içinde olmasýndan kaynaklanan maddi ve manevi iþlere aldanmasý, oldukça çirkin ve fevkalade tehlikeli bir halettir. Hakikatleri inkar hastalýðýna yakalanan kimseler, dünyaya ve dünya süslerine aldanmaktadýrlar ve de dünyanýn geçici bir yurt olacaðý ve bir gün fenaya ereceði gerçeðinden gaflet etmektedirler. Onlar bir gün, mezarlýk topraðýna ayak basacaklarý, yýlan ve karýncalara yiyecek olacaklarý, ruhlarýnýn berzah aleminde kötü amellerinin ipoteðinde kalacaklarýný ve kýyamette de cehennemin þiddetli azabýna esir olacaklarý gerçeðinden gafildirler.

Bu kimseler, kendi batýl hayallerince, dünyayý peþin, ahiretin ise veresiye olduðunu zannetmektedirler. Dolayýsýyla bütün vücutlarýyla dünyaya sarýlmakta ve ahireti unutmaktadýrlar. Dünyanýn fani olacak lezzetlerine yakin etmekte ve ahiret lezzetlerinden þüphe etmektedirler.

Onlar, Allah’ýn, yüz yirmi dört bin peygamberin ve imamlarýn ahiret hakkýndaki vaatlerini kabullenmeye, iman ve inançlarý esasýnca yürümeye, günahlardan sakýnmaya ve ahlaki güzelliklerle süslenmeye hazýr deðillerdir.

Bu kimseler, Kur’an ayetleri esasýnca da ahiretin insanýn dünyadaki bütün zahiri ve batýni hareketlerin meyvesi ve ürünü olduðu gerçeðine dikkat etmemektedirler.

Oysa Allah Resulü’nün (s.a.a) buyurduðu gibi, dünya ahiretin tarlasý, belki bizzat, ahiretin kendisidir. Dünya ve ahiret birbirinden farklý iki mahiyet deðillerdir. Ahiret, bu dünyanýn baþka bir yüzüdür. Bu gerçeði bilmedikleri sebebiyle, dünyanýn peþin, ahiretin ise veresiye olduðunu sanmýþlardýr ve bu yüzden de onlara göre dünyanýn lezzetleri yakini ve ahiretin lezzetleri ise þüpheyle karýþýktýr.

Ýman ehlinin cahilleri ve Kur’an ayetlerinden habersiz olanlar, Hak Teala’ya ve O’nun geniþ rahmetine inandýklarý hasebiyle aldanmakta ve þöyle demektedirler: “Allah’ýn insana olan nimetleri geniþ, rahmeti kuþatýcý, lütfü bütün varlýklarý ihata edici olduðundan dolayý, ibadet ve kulluk hususunda çaba göstermemize, takva ve sakýnma elde etmek için kendimizi zahmete düþürmemize ve günahlardan uzak kalma acýlýðýný tatmamýza gerek yoktur.

Bizim günahlarýmýzýn, Allah’ýn rahmeti karþýsýndaki misali, sonsuz okyanuslar karþýsýndaki bir zerre misalidir.

Biz, Allah’a iman ettiðimiz, Peygamberleri ve Ýmamlarý sevdiðimiz için kurtulmayý ümit ediyoruz. Günahlarýmýz, Hak Teala’dan uzak durmamýza ve azap görmemize sebep olmaz.

Bu kimseler, þu gerçeðe teveccüh etmemektedirler ki þeytan ve nefsani istekler, insaný zahiri beðenilmiþ ve batýný reddedilmiþ sözlerle aldatmaktadýr.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Zeki kimse, nefsine muhalefet eden ve ölümünden sonrasý için çalýþan kimsedir. Ahmak ise nefsinin isteklerine tabi olan ve Allah’a minnet etmeye kalkýþan kimsedir.”[220]

Bunlar, þu anlama dikkat etmemektedirler ki bizzat kerim, rahmeti geniþ, kuþatýcý af, baðýþlama ve maðfiret sahibi olan Allah, Kur’an ayetlerinin bir çoðunda uzman günahkarlara, hayýr ameline sahip olmayanlara ve kibirli hatakarlara kesin bir azap vaad etmiþtir, rahmetini sadece takva ehli, Kur’an’ýn emirleriyle amel eden, salihler, iman ve Ýslam yolunda çalýþanlar için karar kýlmýþtýr. Sadece onlarýn Allah’ýn rahmetine ümit baðlayabileceklerini bildirmiþtir:

“Ýman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler Allah’ýn rahmetini umarlar.”[221]

Günah iþlendiði ve ilahi farzlar terk edildiði halde Allah’ýn rahmetine ümit baðlamak, hakikatte Allah’ýn rahmetine aldanmaktýr ve de batýl ve boþ bir ümittir.

Ýmam Sadýk’a (a.s) þöyle denildi: “Bir topluluk, her türlü günaha bulaþmýþ ve de, “biz ümitvarýz” demektedirler ve de ölünceye kadar günah iþlemektedirler. Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Bunlar, ümitlerinde ve arzularýnda ýzdýrap ve heyecan olan kimselerdir. Ümitleri hakkýnda yalan söylemektedirler. Bunlar ümitli deðillerdir. Bir þeyi ümit eden kimse, onun peþice gider, her kim bir þeyden korkarsa, ondan kaçar.”[222]

Ýmam Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Gaflet ve aldanma sarhoþluðu, ayýlma açýsýndan þarap sarhoþluðundan daha zor ve uzaktýr.”[223]

Hakeza Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz kulun günah iþlediði halde Allah’tan baðýþlanma dilemesi, Allah’ýn rahmetine aldanmasýndandýr.”[224]

Allah Resulü (s.a.a) Ýbn-i Mes’ud’a þöyle buyurmuþtur: “Allah hakkýnda aldanma ve salahýn, ilmin, amelin, iyiliðin ve ibadetin hususunda da sakýn kanma.”[225]

Cimrilik

Ýnsanýn Hak Teala’nýn maddi ve manevi nimetlerinden istifade ettiði halde bunlarý Allah yolunda infakta bulunmamasý, sadaka vermemesi ve zekat ödemeyerek cimrilikte bulunmasý ne kadar da çirkindir.

Meþru olarak insanýn elde ettiði mal ve servet, Allah’ýn bir emanetidir ve insan kendi makamý ve þahsiyetine uygun olarak bu maldan istifade etmek, geri kalanýnýn ise Allah-u Teala’nýn emriyle, fakirlerin, yoksullarýn, muhtaçlarýn, miskinlerin, acizlerin ve güçsüzlerin hizmetine sunmakla yükümlüdür.

Ýnsan ve sahip olduðu her þey, hakikatte Allah’ýn mülküdür. Dolayýsýyla, insanýn her türlü tasarrufu ve isteði doðrultusunda olmalýdýr. Eðer insan, malikin mülkünde, kendi heva ve hevesi ve istekleri doðrultusunda tasarrufta bulunacak olursa, kýnanmayý ve malik tarafýndan azaba çarptýrýlmayý beklemelidir.

Servet biriktirmek, Allah’ýn isteðine aykýrýdýr ve de cimrilik ve þeytan yolunu kat etmek yolundan baþka bir yolla mümkün olmamaktadýr. Bu servet biriktirme iþi çok büyük bir günahtýr ve de þekavet, hayatýn kararmasý, batýnýn zulmete bürünmesi, kýyamet azabý ve Allah’ýn rahmetinden uzaklýða sebep olmaktadýr.

Cimrilik, þeytani bir halet, hayvani bir sýfat ve ahlaki rezaletlerden bir rezalettir. Kur’an-ý Kerim’de ve rivayetlerde þiddetle kýnanmýþtýr ve buna sahip olan insan nankör ve azaba müstahak bir kimse olarak tanýtýlmýþtýr:

“Onlar cimrilik ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah’ýn bol nimetinden kendilerine verdiðini gizlerler. Kâfirlere aþaðýlýk bir azab hazýrlamýþýzdýr.”[226]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Cennet, insanlara minnet eden, cimri davranan ve laf taþýyan kimselere haram kýlýnmýþtýr.”[227]

Hz. Ali (a.s) bir þahsýn þöyle dediðini iþitti: “Cimri kimse, zalimden daha mazurdur” Hz. Ali (a.s) þöyle buyurdu: “Yalan söylüyorsun. Þüphesiz zalim tövbe eder, Allah’tan maðfiret diler ve insanlarýn hakkýný öder. Ama cimri kimse, cimrilik gelince zekat ödemez, sadaka vermez, sýla-i rahimde bulunmaz, misafir kabul etmez, Allah yolunda infakta bulunmaz ve hayýrlý iþler yapmaktan sakýnýr. Bu yüzden de cimrinin cennete giriþi haram kýlýnmýþtýr.”[228]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýki haslet, Müslümanda bir araya gelmez: Cimrilik ve kötü ahlak.”[229]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Eðer aziz ve celil olan Allah’ýn telafi etmesi hak ise, o halde cimrilik nedendir?”[230]

Ýmam Musa b. Cafer (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Cimri, Allah’ýn kendine farz kýldýðý hususlarda cimrilik eden kimsedir.”[231]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Cömert kimse, Allah’a, insanlara ve cennete yakýndýr. Cimri kimse ise, Allah’tan, insanlardan ve cennetten uzaktýr.”

Hýrs

Servet ve mal hususunda þiddetli bir raðbet içinde olmak ve insanýn ihtiyacýndan fazlasýna aþýrý istek duymasý, insaný fikri ve ruhsal açýdan sýkýntýya sokmakta ve de ilahi hükümlerden el çekerek ahlaki ilkelere aykýrý davranmasýna sebep olmaktadýr. Böylece de insan, insanlýk düzeninden çýkmakta, alevlenen bir ateþ gibi insanlarýn malýna ve haklarýna tecavüzde bulunmakta, haram yeme, insanlarýn mallarýný yaðmalama günahlarýna bulaþmakta ve de zihinleri kopmuþ bir þehvete bulaþmaktadýr.

Allah’ý hatýrlamak, kýyameti düþünmek, ilahi azaptan korkmak, ahlaki meselelere riayet etmek, insanlara sevgi göstermek, insanlarýn hak ve hukuklarýna dikkat etmek, insaný maddi iþlerde, haddinden fazla hýrs ve raðbet pisliðine düþmekten korur. Oysa, merhamet sahibi olan Allah, insan için türlü nimetlerden tam bir sofra sermiþ, insan için ihtiyaç duyduðu þeyleri elde etmesini saðlayacak iþ ve faaliyetler takdir etmiþ, bu yolla rýzkýný garantilemiþtir. Öyle ki insan, rýzkýnýn son lokmasýný yemedikçe bu dünyadan göçmemektedir. O halde bu hýrsýn sebebi nedir?

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlarýn en zengini, hýrsa esir olmayan kimsedir.”[232]

Ýslam Peygamberi (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) yaptýðý bir vasiyetinde þöyle buyurmuþtur: “Ey Ali! Seni üç büyük hasletten sakýndýrýyorum: Haset, hýrs ve yalan.”[233]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Nuh gemiden inince, Ýblis yanýna vardý ve þöyle dedi: “Yeryüzünde benim üzerimde senden daha büyük bir minneti olan bir kimse yoktur. Allah’tan bu günahkarlar için azap diledin, neticede de benim rahatlýðýmý saðladýn. Seni iki hasletten haberdar kýlayým mý? Hasetten sakýn ki, bana yapmadýðý kalmadý ve hýrstan sakýn ki baþýma getirmediði kalmadý.”[234]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Hýrslý kimse, yedi zor bela arasýndadýr: Bedenine zarar veren ve kendisine fayda baðýþlamayan bir düþünce, sonu olmayan bir hüzün, sadece ölümle kendisinden kurtulmanýn mümkün olduðu ve rahatlýk anýnda da þiddetli bir rahatsýzlýða düþürüldüðü sýkýntý, sonunda içine düþeceði bir korku, kendisinde tatlýlýklarý acýya çeviren bir hüzün, Allah’ýn baðýþlamasý dýþýnda Allah’ýn azabýndan kurtuluþun mümkün olmadýðý bir hesap ve kurtuluþun ve bir çare bulmanýn mümkün olmadýðý bir azap.”[235]

Tamah

Ýnsanlarýn elinde olan þeye sevgi ve ilgi duymak, onlara ulaþmayý arzulamak, baþkalarýnýn vermesine sebep olacak bir nitelikte sevgi izharýnda bulunmak ve de insanlardan bir þey dilemek, araþtýrmacý kimselere göre tamaha kapýlmaktýr.

Dördüncü Ýmam (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz hayrýn tümünü insanlarýn elinde olan þeylerden ümidini kesmekte olduðunu gördüm.”[236]

Sa’dan, Ýmam Sadýk’a (a.s) þöyle arzetti: “Kulda imaný sabit kýlan þey nedir?” Ýmam þöyle buyurdu: “Ver’a (haram ve þüpheli þeylerden uzak durmak) ve sakýnmaktýr.” O yine þöyle arzetti: “Kulu imandan çýkaran þey nedir?” Ýmam þöyle buyurdu: “Tamahtýr.”[237]

Ýmam Hadi (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Tamah, kötü bir sýfattýr.”[238]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Eðer mutlu olmak ve dünya ve ahiret hayrýna ulaþmak istiyorsan, insanlarýn elinde olan þeylerden tamahýný kes.”[239]

Ýmam Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim, bütün ömrü boyunca hür yaþamak istiyorsa, kalbinde tamaha yer vermesin.”[240]

Haset

Fevkalade çirkin sýfatlardan ve çok kötü hasletlerden biri de hasettir.

Araþtýrmacý kimseler þöyle demiþlerdir: “Haset, baþkasýnýn elinde gördüðün bir þeyin ortadan kalkmasýný dilemendir. Haset, hakikatte Hak Teala’nýn hikmete dayalý hükmü esasýnca baþkalarýna verdiði nimetten hoþnutsuzluk içinde olmaktýr.

Kibir, bencillik, makam düþkünlüðü, üstünlük taslamak, batýn kirliliði ve cimrilik, insanýn kalbinde hasetin ortaya çýkmasýna neden olan etkenlerdir.

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz haset, ateþin odunu yediði gibi imaný yer bitirir.”[241]

Hakeza Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Dinin afeti; haset, kendini beðenmek ve üstünlük taslamaktýr.”[242]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah Resulü her gün altý þeyden Allah’a sýðýnýyordu: “Þek, þirk, kibir, öfke, zulüm ve haset.”[243]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Musa (a.s) Allah’a münacatta bulunup O’nunla konuþurken aniden Allah’ýn arþýnýn gölgesinde bir þahsý görüp þöyle dedi: “Ey Allah’ým! Senin arþýnýn baþýna gölge ettiði bu kimse kimdir?” Allah þöyle buyurdu: “Bu, Allah’ýn, kendilerine ihsanýndan baðýþta bulunduðu kimselere, haset etmeyen kimsedir.”[244]

Allah’ýn Düþmanlarýný Sevmek

Allah’ýn düþmanlarýný sevmek de kalp hastalýðýndan kaynaklanmaktadýr. Ýnsan güzellikleri ve iyilikleri sevmelidir. Kötülüklere ve kötülere karþý ise düþman olmalýdýr. Eðer kalp bundan baþka bir halet içinde olursa, bu o kalbin hastalýk delilidir ve bu hastalýk Kur’an ayetleri ve rivayetleri esasýnca tedavi edilmelidir. Aksi takdirde insan için bir çok tehlikeleri de beraberinde getirecektir.

Kur’an-ý Kerim, Peygamber ve Peygambere tabi olan kimseleri kafirlere karþý þiddetli davranan iman çerçevesinde ise kendi aralarýnda birbirine karþý merhametli davranan kimseler olarak tanýtmaktadýr:

“Muhammed Allah’ýn elçisidir. Onun berâberinde bulunanlar, küfredenlere karþý sert, birbirlerine merhametlidirler.”[245]

Kur’an müminlere þöyle buyurmaktadýr:

“Benim de düþmaným, sizin de düþmanýnýz olanlarý dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeði küfretmiþken, onlara sevgi gösteriyorsunuz.”[246]

Kur’an-ý Kerim, Mücadele suresinde ise þöyle buyurmuþtur:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun, -babalarý oðullarý, kardeþleri ya da akrabalarý olsa bile- Allah’a ve Peygamber’ine düþman olanlarla dostluk kurduðunu göremezsin.”[247]

Dini Kardeþlerine Karþý Ýki Yüzlülük ve Nifak Ýçinde Olmak

Nifakýn çirkinliði, münafýðýn pislik ve kirliliði, dini kardeþlerine karþý iki yüzlü olan bir insanýn aþaðýlýðý –iman ehli karþýsýnda bir yüzle iman izharýnda bulunmakta diðer yüzle ise onlarýn aleyhine düþmanlýk etmektedir- o kadar büyüktür ki Kahhar olan Allah Kur’an-ý Kerim’de bu tür kimselerin en kötü ve en þiddetli azaba ve de cehennemde en aþaðýlýk yere layýk olduklarýný bildirmiþtir.

Münafýk sürekli olarak düþmanlarla irtibata geçerek müminler için zorluk çýkaran, iman ehlinin sýrlarýný þeytan sýfatlý hainlere ve Firavun’un izinden yürüyen zalimlere intikal ettiren kimsedir. Münafýk aslýnda tedavisi oldukça zor, ilacý bazen mümkün olmayan bir hastadýr.

Münafýk, diliyle iman ettiðini söylemekte, kalbinde ise küfür bulunmaktadýr. Ruhu kirli, ahlaký bozuk, yaptýklarý uygunsuz, düþünceleri þeytan, haletleri Ýblisi/þeytani ve iþleri hile yapmaktýr. Münafýk, aþaðýlýk ve kirli bir insandýr; tehlikeli ve bozuk bir varlýktýr. Kur’an-ý Kerim, çeþitli surelerde bu din ve millet hainleri için bir takým niþaneler beyan eden Kur’an ayetlerinin yanýsýra hadis kitaplarýnda da çok önemli rivayetler yer almýþtýr. Bu kötü kimselerin durumunu beyan eden bu birkaç rivayete iþaret etmek istiyoruz.

Ýmam Rýza (a.s) kendisine bir soru soran Muhammed b. Huzeyl’in mektubuna verdiði cevapta münafýklar hakkýnda þöyle yazmýþtýr: “Bunlar, Allah Resulünün itretinden, müminlerden, Müslümanlardan deðillerdir. Bunlar iman izharýnda bulunurlar; küfür ve tehziplerini gizlerler. Allah onlara lanet etsin.”[248]

Ýmam Sadýk (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Nifakýn alametlerinden biri de kalbinin katý olmasý, gözünün kurumasý (aðlamamasý), günahlar hususunda ýsrar etmek ve dünya hakkýnda hýrslý olmaktýr.”[249]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kimin batýný zahiriyle bir olmazsa münafýktýr. Bu kimse kim olursa olsun, nerede ne türlü olursa olsun, hangi toprakta yaþarsa yaþasýn ve hangi makamda bulunursa bulunsun farketmez.”[250]

Duanýn Ýcabet Edileceðine Ýnanmamak

Bu konu önceki sayfalarda su-i zan ve kötümserlik bölümünde yeterince açýklanmýþtýr. Dolayýsýyla burada yeniden açýklamaya gerek yoktur.

Namazlarý Ertelemek

Namaz, en kamil bir ibadet, en güzel bir kulluk merasimi ve alimlerin rabbine karþý huþu ve tevazu izharýnda bulunmaktýr.

Kur’an ayetleri ve rivayetler de namaz hususunda çok önemli gerçekleri söz konusu etmiþtir ki bu gerçeklerden bazýlarýna baþlýklar þeklinde iþaret etmek istiyorum.

Namaz insaný fuhuþ ve kötülüklerden korur, namaz kýlmak mümin topluluðunun niþanelerindendir. Bütün peygamberler, namaz kýlan kimselerdi. Peygamberler, ailelerini de namaz kýlmaya davet etmiþlerdir.

Bütün namazlara dikkat göstermek, farz olan görevlerdendir. Namaz kýlmayan kimse, Allah’ýn rahmetinden mahrumdur ve þefaatçilerin þefaati onu kapsamaz. Namaz dinin kanunlarýndandýr. Allah’ýn hoþnutluðunun cilve mekanýdýr ve Peygamberlerin aydýnlýk yoludur. Namaz, dini ikrar ettikten sonra Ýslam’ýn baþýnda yer almaktadýr. Her þeyin bir þerafeti ve yüceliði vardýr. Dinin þerafet ve yüceliði ise namazdýr. Namaz, þeytanýn saldýrýlarý karþýsýnda saðlam bir kaledir. Namaz, rahmetin iþ sebebidir. Allah nezdinde en sevimli amel namazdýr. Namaz peygamberlerin en son vasiyetidir. Namaz Allah Resulü’nün göz nurudur. Namaz her takvalý insaný Allah’a yaklaþtýrandýr. Namaz, marifetten sonra en yüce ameldir. Namaz ilmin sütunudur. Namazýn þartlarýna riayet ederek kýlmak, baðýþlanma sebebidir. Kýyamette insanlarýn sorguya çekildiði ilk þey namazdýr. Allah’ýn kullarýn amellerinden aldýðý ilk þey namazdýr. Kýyamette hesaba çekilen ilk amel namazdýr. Namaz, insaný kibirden temizleme sebebidir. Namazýn kabul olmasý, takvanýn istekli olmanýn, sakýnmanýn ve haramlardan uzak durmanýn ipoteðindedir. Vaktinde kýlýnan namazýn üstünlüðü, ahiretin dünyaya üstünlüðü gibidir. Mümin için namazý erteleme karþýsýnda vaktinde kýldýðý namazýn üstünlüðü, malýndan ve çocuklarýndan daha iyidir. Namaz kýlmayan kimse kafirdir. Namaz kýlmayan kimse, ölümden sonra Yahudilerin veya Hýristiyanlarýn veya Mecusilerin safýna katýlýr. Namazý önemsememek, Allah Resulü tarafýndan reddedilmeye sebep olur. Namazý terk etmek, namazý zayi etmek, namazý hafife almak, namazý ertelemek, namazý ilk vaktinden tehir etmek þüphesiz duanýn icabetine engel olan etkenlerdir.

Ýyilik ve Sadakayý Terk Etmek

Ýnsanlara ihsanda bulunmak ve fakirlere sadaka vermek, Allah’ýn hoþnutluk ve rýzayetine sebep olmaktadýr ve de rahmet indirerek duanýn icabetine sebep olmaktadýr.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz sadaka yetmiþ tür belayý def eder ki bu belalarýn en düþüðü cüzam ve alaca hastalýðýdýr.”[251]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sadaka veriniz, hastalarýnýzý sadakayla tedavi ediniz. Þüphesiz sadaka ortadan kalkmasý mümkün rahatsýzlýklarý ve hastalýklarý defeder. Sadaka sizin ömrünüzü ve iyiliklerini arttýrýr.”[252]

Sadaka Hususunda Ýlginç Bir Hikaye

Musa’nýn kavminin iyilerinden olan abid adýnda birisi tam otuz yýl Hak Teala’dan bir çocuk istedi. Ama duasý bir türlü kabul olmuyordu. Dolayýsýyla da Ýsrail oðullarýnýn peygamberlerinin birinin tapýnaðýna giderek þöyle dedi: “Ey Allah’ýn Resulü! Çocuðumun olmasý için bana dua et. Ben otuz yýldýr Allah’tan bir çocuk istiyorum, ama duama icabet edilmedi.”

O peygamber dua etti ve þöyle dedi: “Ey abid! Benim senin hakkýndaki duama icabet edildi. Sen çok geçmeden bir çocuk sahibi olacaksýn. Ama ilahi kaza ve takdir, o çocuðun evlendiði gece öleceðine hükmetti.”

Abid, eve geldi ve olayý eþine anlattý. Eþi Abid’e cevap olarak þöyle dedi: “Biz, Peygamberin duasý sebebiyle Allah’tan, yanýnda dünyada rahatlýk göreceðimiz bir çocuk istedik. Ama o buluð çaðýna eriþince artýk rahatlýðýmýzýn yerini sýkýntýlar alacaktýr. Velhasýl, Allah’ýn kaza ve kaderine razý olalým.”

Eþi þöyle dedi: “Biz ikimiz de yaþlanmýþ durumdayýz, belki o buluða erince bizim ömrümüz sona ermiþ olacak ve onun ayrýlýk sýkýntýsýný çekmemiþ olacaðýz.”

Dokuz ay sonra güzel yüzlü ve uðurlu bir çocuklarý oldu. Onun terbiye ve geliþimi hususunda bir çok sýkýntýya katlandýlar. Buluð ve kemal çaðýna eriþince, anne babasýndan layýk ve uygun bir eþ istedi. Anne babasý da onun evliliði hususunda gevþek davrandýlar. Sonunda onu evlendirmek zorunda kaldýlar. Düðün gecesi kaza ve kader ordusunun ne zaman geleceðini ve çocuklarýný yanlarýndan alacaðýný beklediler. Gelin ve damat geceyi esenlik içinde geçirdiler. Aradan bir hafta geçtiði halde henüz esenlik ve selamet halinde yaþýyorlardý. Anne babasý sevinerek Peygamber’in yanýna geldiler ve þöyle dediler: “Sen duan ile Allah’tan bizler için bir çocuk istedin ve bu çocuðun zifaf gecesi öleceðini bildirdin. Ama þu anda bir hafta geçtiði halde çocuðumuz esenlik içindedir.”

Peygamber þöyle dedi: “Çok ilginç! Ben söylediðim þeyi kendimden söylemedim. Bana Hak Teala’nýn bir ilhamýydý bu. Dolayýsýyla yüce Allah’ýn kaza ve kaderini ondan defedecek nasýl bir iþ yaptýðýna da bakmak gerekir.”

O an Cebrail i Emin indi ve þöyle buyurdu: “Allah’ýn sana selamý vardýr ve þöyle buyuruyor: “O gencin anne ve babasýna þöyle de: Kaza ve kader, senin dilinle cari kýldýðým þeydi. Ama o çocuk öyle bir hayýr yaptý ki ben ölüm hükmünü onun dosyasýndan sildim ve kendisi için baþka bir hüküm kaydettim. O çocuðun yaptýðý hayýr ise þuydu: O genç, düðün gecesi yemek yiyordu. Yaþlý ve muhtaç bir fakir evine geldi ve ondan yemek istedi. O genç de kendi yanýndaki özel yemeðini ona verdi. Yaþlý fakir tadýndan hoþlandý, bu yemeði yedikten sonra ellerini kaldýrarak Allah’a þöyle arz etti: “Ey Allah’ým! Bu gencin ömrünü uzat.” Alemlerin yaratýcýsý olan ben de iþte o muhtacýn duasý sebebiyle bu gencin ömrünü seksen yýl daha uzattým. Böylece bütün insanlar bilsinler ki hiç kimse benimle muamele ederken benim dergahýmdan zarar etmiþ olarak dönmez ve hiç kimsenin mükafatý benim dergahýmda zayi olmaz.”[253]

Küfür ve Pis Laflar Etmek

Ýnsanýn dili hak ve olumlu söz söyleyerek, insanlarý hakka doðru hidayet ederek ve halkýn sorunlarýný çözerek Allah tarafýndan büyük bir sevaba eriþebileceði gibi mantýktan uzak esassýz ve temelsiz bir takým sözler, hakikatten uzak konular; gýybet, iftira, söylenti, batýl söz, sövgü ve kötü laflar gibi günah dolu bir yük ve ebedi bir azap da yüklenebilir.

Din büyükleri þöyle demiþlerdir: “Dilin hacmi küçük ama suçu büyüktür.”

Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz Ademoðlunun hatalarýnýn çoðu dilindedir.”[254]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þeytanýn insanýn iþlerine ortak olduðunun niþanelerinden biri de insanýn kötü laf etmesi, ne söylediðinden ve kendisi hakkýnda ne söylenildiðinden korkmamasýdýr.”[255]

Ýmam sadýk (a.s) da þöyle buyurmuþtur: “Sövmek, cefadandýr ve cefa ise ateþtedir.”[256]

Bir takým rivayetlerde de þöyle yer almýþtýr: “Kim Müslüman kardeþine söverse Allah rýzkýndaki bereketlerini giderir, onu kendisine býrakýr, hayatý için gerekli araç ve gereçleri yok eder.”[257]


“Allah’ým! Benim bela indiren günahlarýmý affet!”

Belalarýn Ýnmesine Neden Olan Günahlar

Belalarýn inmesine neden olan günahlar üç tanedir:

1- Baðrý yanmýþ, hüzünlü bir kimsenin feryadýna aldýrýþ etmemek. 2- Mazluma yardýmý terk etmek. 3- Ýyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrma görevini yerine getirmemek.

Baðrý Yanýk Hüzünlü Kimsenin Feryadýna Ýtina Göstermemek

Mali bir zarara uðrayan insan veya deðerli yakýnlarýndan birini kaybeden bir kimse veya baþka bir sýkýntýya uðramýþ bir kul, dini kardeþlerinden bu hüzün, sýkýntý, dert ve acýsýný gidermesini istediði takdirde, insani ahlak ve duygular da onun yardýmýna koþulmasýný, sýkýntý ve dertlerinin azalmasýnda ona yardýmcý olmasýný gerektirmektedir.

Hüzünlü ve baðrý yanýk insanlarýn feryadýný iþittiði halde onlara yardýma koþmayan kimseler, Müslüman deðillerdir. Aksine onlar, ademiyet ve insanlýk sýnýrýndan bile dýþarý çýkmýþlardýr.

“Sen ki diðerlerinin dertlerinden dertsizsin,

Layýk deðilsin ki adýna insan denilsin.”

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Kim sabahlar da Müslümanlarýn iþlerine önem vermezse, Müslüman deðildir.”[258]

Baþkalarýna yardým etmek, Müslümanlarýn iþlerine özen göstermek ve özellikle de feryat edenlerin feryadýna koþmak iþi, Hak Teala’nýn bir emri, Ýslam Peygamberi ve büyük imamlarýn tavsiyeleridir. Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Bir müminin dert ve sýkýntýlarýný gideren kimsenin, Allah da ahiretteki sýkýntý ve dertlerini giderir ve bu kimse serin bir kalple mezarýndan çýkar. Her kim bir müslümanýn açlýðýný giderirse, Allah ona cennet meyvelerinden yedirir. Her kim de bir suyla müslümanýn susuzluðunu giderecek olursa, Allah da mühürlü hâlis bir içkiyle onun susuzluðunu giderir.”[259]

Altýncý Ýmam (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim zorluk ve sýkýntý zamanýnda, susuz ve hüzünlü bir mümin kardeþinin feryadýna koþar, hüzün ve ihtiyaçlarýný gidermeye yardýmcý olursa Allah kendi tarafýndan ona yetmiþ iki rahmet yazar. Öyle ki bu yetmiþ iki rahmetten birini dünyada hayat iþlerinin düzelmesi için çne alýr, yetmiþ bir rahmeti ise kýyamet korkusu ve dehþeti için stok eder.”[260]

Mazlum Kimselere Yardým Etme

Mazlumlara ve zulme uðrayan kimselere yardým etmek de Ýslam’da o kadar deðerli ve önemli bir þeydir ki Müminlerin Emiri (a.s) ömrünün son aylarýnda Ramazan ayýnýn 21. gecesinde oðullarýna, özellikle de Ýmam Hasan ve Ýmam Hüseyin’e (a.s) yaptýðý tavsiyelerin birinde þöyle buyurmuþtur: “Zalime karþý düþman, mazluma karþý ise yardýmcý olunuz.”[261]

Evet, zulüm ve zalim karþýsýnda ve de mazlum kimseye oranla, ortaya konulmuþ olan bu tarz davranýþ, Ýslam’ýn ve müminin en güzel pratik þiarlarýndan biridir.

Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur:

“Her kim mazlumun hakkýný zalimden alacak olursa, cennette benimle arkadaþ olur.”[262]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Bir mazlumu gördüðün zaman, ona zalimin aleyhinde yardýmcý ol.”[263]

Hakeza Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “En güzel adalet, mazluma yardým etmektir.”[264]

Ýmam Sadýk (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Bir mümin, mazlum olan bir mümine yardým ettiði takdirde bu yardýmý, bir aylýk oruçtan ve Mescid’ul Haram’da itikafa girmekten daha üstündür. Bir mümin, gücü yettiði halde mümin kardeþine yardýmcý olursa, Allah da dünya ve ahirette ona yardým eder. Her kim de mümin kardeþine yardým edebildiði halde yardým etmezse, Allah-u Teala onu dünya ve ahirette kendi haline býrakýr.”[265]

Allah Resulü (s.a.a) ise þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah þöyle buyurmuþtur: “Ýzzet ve celalime andolsun ki, þüphesiz dünya ve ahirette zalimden intikam alacaðým ve her kim bir mazlumu görür de ona yardým etmeye gücü yettiði halde yardýmda bulunmazsa, kesinlikle ondan intikam alacaðým.”[266]

Ýyiliði Emretme ve Kötülükten Sakýndýrma Görevini Yerine Getirmeme

Ýyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrmak, ilahi farzlardan iki önemli farzdýr. Þartlara sahip olan, yani iyiliði ve kötülüðü tanýyýp iyilik sahibi olan ve de kötülüklerden uzak duran kimselerin icra etmesi gereken dini farzlardan ikisidir. Bu iki farzý terk ve zayi etmek, büyük bir günahtýr ve de belalarýn iniþine neden olmaktadýr. Ýyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrmak, dinin en büyük merkezi ve bütün Peygamberlerin ihya etmek için gönderildiði çok önemli hakikattir.

Eðer bu iki farzla amel edilmez ve bu konuda ilim ve amel ortadan kalkacak olursa, nübüvvet hareketi bitecek, din ortadan kalkacak, sapýklýk her yeri kaplayacak, cehalet ve bilgisizlik her yere yayýlacak, halkýn bütün iþlerine bozukluk girecek, þehirler yýkýlacak ve insanlar helak kuyusuna yuvarlanacaklardýr.

Kur’an þöyle buyurmuþtur: “Sizden; iyiye çaðýran, doðruluðu emreden ve kötülükten men eden bir cemaat olsun. Ýþte kurtuluþa eriþenler yalnýz onlardýr.”[267]

Hakeza: “Mümin erkekler ve mümin kadýnlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alýkorlar.”[268]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sizler ya iyiliði emreder ve kötülükten sakýndýrýrsýnýz ya da Allah sizlere kötülerinizi egemen kýlar da iyileriniz dua ettiði halde kendilerine icabet edilmez.”[269]

Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlarýn gelip geçtiði sýký caddelerde oturmaktan sakýnýnýz.” Ashap þöyle dediler: “Biz bundan sakýnamayýz. Zira oralar bizim konuþtuðumuz yerlerdir.” Peygamber þöyle buyurdu: “Eðer çareniz yoksa o halde caddenin hakkýna riayet ediniz.” Ashap þöyle dedi: “Caddenin hakký nedir?” Peygamber þöyle buyurdu: “Gözünüzü namahreme yummak, insanlara eziyet etmekten sakýnmak, selamýn cevabýný vermek, iyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrmak.”[270]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanýn iyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrmak dýþýndaki bütün sözleri, kendi aleyhinedir, lehine deðil.” [271]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah Þuayb’a þöyle vahyetti: “Kavminden yüz kiþiye azap edeceðim. Bunlardan kýrk bini kötülerden, altmýþ bini ise iyilerden olacaktýr.” Þuayb þöyle arzetti: “Ey Allah’ým! Kötülere azap etmek kendi yerinde doðrudur, ama iyilere neden?” Allah þöyle vahyetti: “Ýyiler, kötülere nasihat etmediler, onlarý kötülüklerden alý koymadýlar, onlara itirazda bulunmadýlar ve benim gazabým için onlara gazaplanmadýlar.”[272]

Has’em kabilesinden bir þahýs, Allah Resulü’nün (s.a.a) yanýna geldi ve þöyle dedi: “Ey Allah’ýn Resulü! Ýslam’ýn en iyi ilkesi nedir?” Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurdu: “Allah’a iman etmek” O þahýs, “Ondan sonra ne?” diye arzetti. Peygamber, “Sýla-i rahim” diye buyurdu. Daha sonra, “Ondan sonra nedir?” diye sorunca da Peygamber þöyle buyurdu: “Ýyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrmak” O þahýs, “Hangi amel Allah nezdinde en çok nefret edilen þeydir?” diye sorunca da Peygamber þöyle buyurdu: “Allah için þirk koþmaktýr.” O þahýs, “Ondan sonra ne?” diye sorunca Peygamber, “Sýla-i rahimde bulunmamak” diye buyurdu. O þahýs, “Ondan sonra ne?” diye sordu. Peygamber þöyle buyurdu: “Kötülüðü emretmek ve iyilikten alýkoymak.”[273]


“Allah’ým! Benim için, iþlediðim bütün günahlarý ve yaptýðým bütün hatalarý baðýþla.”

Günahýn cazibesi ve suçun çekiciliði insanýn kalbinde yer etmedikçe ve insaný bazen aykýrý davranýþlara maruz býrakýnca bu, tahkik ehlinin istýlahýnda “zenb” olarak adlandýrýlmaktadýr. Ama bu halet, kalbe yerleþince, fen ehlinin tabiriyle, kalp için bir meleke haline gelince, artýk insaný her zaman nerede, hangi konum ve þartlarda olursa olsun, günah ve suça sevk ediyorsa, bu lügat ehli nezdinde “hatie” olarak adlandýrýlmaktadýr.

Hz. Rabb’in dergahýnýn dilencisi ve merhamet sahibi Allah’ýn dergahýnýn fakiri olan bir insan, kul ile Allah arasýndaki hürmet perdelerini yýrtan, azabýn inmesine neden olan, nimetleri deðiþtiren, duanýn isabet edilmesine engel teþkil eden, insana aðýr belalar indiren günahlardan maðfiret diledikten sonra rabbine þöyle der: “Ömrüm boyunca yapmýþ olduðum günahlarý ve hatalarý baðýþla. Ýster küçük ister büyük, ister bilerek ister bilmeyerek, ister çocukluk döneminde ister gençlik, ister buluð çaðýnýn ilk günlerinde, ister buluðun doruklarýnda, ister gizli ister açýkta yap týðým tüm günahlarý baðýþla. Zira bütün hatalarýmý ve günahlarýmý senden baþka baðýþlayacak kimse yoktur. Zira sen Kur’an-ý Kerim’de tam bir lütuf, merhamet, yücelik ve büyüklükle þunu ilan ettin: “Allah’ýn rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doðrusu Allah günahlarýn hepsini baðýþlar. Çünkü O, baðýþlayandýr, merhametlidir.[274]

Ey Allah’ým! Adý kötü olan beni,

Gazel okuyan, mey içen derviþi,

Ki hayatýn an be an zulmetlerinden,

Gece gibi karanlýk olmuþ hayatým.

Adým kötüye çýkmýþ benim,

Mutluluk kalbimde mutsuzluða dönüþmüþ,

Gonca da týpký solan gül gibi,

Gittikçe solmaya yüz tutmuþtur.

Bela ateþinin kývýlcýmlarýndan,

Ve biriken kaderin kazayý yýkamasýndan,

Düþüncemin gül dallarý kurudu;

Köklerim kana pençe batýrdý.

Gerçi benim iþim hep suç ve hatadýr,

Ama senden ümidim af ve ihsandýr.

Bu günahkarlýðýma bir rahmet et;

Suç ve günahlarýmý baðýþla.

Vuslat dergahýna kendin yol ver;

Salim bir tabiat ve bilen bir kalp ver.

Has meyhanenin abidi kýl;

Ýhlas vadesini geçici kýl.

Kadehime baþarý badesini dök;

Boðazýma kemale erme þarabýný boþalt.


“Ey Allah’ým! Senin zikrinle sana yakýnlýk diliyorum”

Hicran Harabesi

Kalbin maddi iþlere fazla ilgi duyunca, sonunda o maddi iþler, kul ile Rab arasýnda aðýr bir perde haline gelir. Þehvetlere haddinden fazla meyletmek ve lezzetlere gömülmek bütün dakikalarýný, anlarýný, günlerini, gecelerini, haftalarýný ve aylarýný dünya hayatýnýn metasýný elde etmek için harcamak, cahiller ve gafillerle oturup kalkmak, salih ve hayýrlý iþlerden ayrý kalmak, yemek ve içmek hususunda israfa kaçmak, mallarý harcamada savurgan davranmak, halk ve akrabalarýndan habersiz olmak, farzlarý yapma hususunda gevþek davranmak, haramlara bulaþmak, Ýslami öðretilerden ve gerçeklerden habersiz olmak ve benzeri bir çok þey hicran harabesinde yaþamanýn delillerindendir.

Bu harabede yýlan, karýnca, sahtekarlýk, hilekarlýk, hayvani ve aþaðýlýk sýfatlar, þeytanlýk, sarhoþluk, yaðma, yol kesicilik, yalan, riya, gösteriþ, gýybet, iftira, þehvet, hýyanet, kirlilik, aþaðýlýk, zina, hýrsýzlýk, cinayet, kötülük, kibir, büyüklenmek, hýrs, tamah, cimrilik, haset, kin, düþmanlýk, gazap, günah ve suçtan baþka bir þey bulunmaz.

Bu harabede insanlýk hazinesi bir köþede þeytanlarýn eline düþmüþ, insanýn deðerli ömrü bu harabede zayi olmuþ, manevi sermayeleri rüzgara savrulmuþ, insan boþ ve anlamsýz bir halete bürünmüþtür. Ýnsan oðlunu ebedi bir zarar ve ziyan kaplamýþ ve kalp yüzüne nankörlük, þirk, küfür ve nifak perdeleri gerilmiþtir.

Bu harabede alýþ veriþ pazarý, insan ve cinlerden þeytanlarýn elindedir. Halkýn çoðu, suret olarak insan, ama siret olarak hayvandýrlar. Zahirleri týpký kafirlerin mezarý gibi ziynet ve süslerle doludur. Ama batýnlarý cehennemin acý azaplarýyla dolup taþmaktadýr.

Bu harabenin insanlarý, zahir görünümleri açýsýndan insan, amel açýsýndan hayvan, herkes dedi kodu ve lakýrtýyla meþgul, vecd ve halden habersiz, onayladýðý þeyler düþüncesiz, araþtýrmalarý hakikatten uzak, boþ iþlerle uðraþan bir topluluk, uçmaya yarayan kanatlarýný kaybetmiþ, tümüyle saðýr, kör, zan ve hayal içinde yaþayan, iman ve yakinden uzak kimselerdir.

Bu harabenin sakinleri, günah yudumlarýndan kendinden geçmiþ, fýsk ve fücur þahitleriyle sarmaþ dolaþ olmuþ, ismet perdelerini yýrtmýþ, her köþeden þehvet bayraklarýný yükseltmiþ, heva ve heves yataklarýna yatmýþ, kötü erkekler, kötü kadýnlarý kucaklamýþ, kýzlarý hilekar, erkekleri zorba, gençleri kimliksiz ve iþsiz, takipçileri fasýk ve kötü, tavýrlarýyla fare, yaptýklarýyla tavþan, birisi suretiyle yýlan, diðeri siretiyle akrep, diðeri diþleriyle ýsýrmakta ve birisi de kuyruðuyla vurmaktadýr. Bu harabenin adý tabiattýr, padiþahý cehalet, ordularý rezalet, maddeleri haram, iþi ise insaný yok etmektir.

Vuslat Ülkesi

Hicran harabesine düþmüþ bir kimsenin, akýl ve þeriat fetvasýnca da faydasýz ilgilerin aðýr yükünü kalbinin omuzlarýndan yere indirmesi, vuslat ülkesine hicret ve yolculuk etmek için kanatlarýný açmasý, aþk ve himmet ile harekete geçmesi ve zikir kudretinden yardým alarak marifet, fazilet, doðruluk, dürüstlük, emanet, gerçek, hak, hakikat, refah, sefa, heyecan, hal, kulluk, ibadet, þerafet, ilgilik, muhabbet, samimiyet, züht, kanaat, sabýr, tevekkül, basiret, istikamet, sakýnma, iffet, takva, gerçeklik, izzet, ihsan ve adalet ülkesine göç etmesi, Allah’a yakýnlýk makamýnýn tadýný tatmasý, sevgilinin vuslat gülünü koklamasý, maþukun ahlakýyla ahlaklanmasý, peygamberler, doðrular, þehitler ve salihler gibi arkadaþlarla oturup kalkmasý farzdýr.

Kur’an, bütün çirkinlik ve kötülüklerden iyiliklere hicret ve hareketten ibaret olan bu yolculuk, bilinçli hareket ve aþýkça hicret hakkýnda þöyle buyurmaktadýr.

“Allah yolunda hicret eden kiþi, yeryüzünde çok bereketli yer ve geniþlik bulur. Evinden, Allah’a ve Peygamber’ine hicret ederek çýkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah’a düþer. Allah baðýþlayýcý ve merhamet edicidir.”[275]

“Talep çölünde çok gezmek gerek

Ýki alemde sevgiliyi aramak gerek

Yýllarca ömrünü gaflet uykusunda geçirdin

Bir müddet de hasta kalple geçmek gerek

Dalgalarý keskin kýlýç olan bu denizde

Deðerli cevherler aramaktan geçmek gerek

Ömür metasýný çok ucuza aldýklarýndan

Bu pazarýn kar ve zararýndan geçmek gerek

Aþk güneþi alemleri aydýnlatmaktadýr

Ne zamana kadar duvarýn gölgesinde geçmek gerek”

Zikir

Araþtýrmacý kimselerin de dediði gibi, “Bi zikrike” nurani kelimesindeki “ba” harfi, sebebiyet (nedensellik) anlamýndadýr. Bu esas üzere cümlenin anlamý þöyle olmaktadýr:

“Allah’ým! Ben senin zikrin sebebiyle, sana yakýnlýk diliyorum.”

Zikrin Anlamý

Zikir kelimesi için üç anlam beyan edilmiþtir: 1- Hak Teala’yý batýni ve kalbi anmak ve teveccüh etmek 2- Kur’an 3- Peygamber ve Ehl-i Beyt (a.s).

Batýni ve Kalbi Anma ve Teveccüh

Yad etmek, teveccüh, zikir ve tezekkür gafletin zýddýdýr. Allah’tan gafil olan insan, ömrünün zayi olduðundan, günahlara düþmekten, insanlarýn hakkýný çiðnemekten, kulluk ve ibadetten mahrum kalmaktan, haram yemekten, þekavete, mahrumiyete ve sefalete düþmekten asla korkmaz.

Ama Allah’ý zikreden, gönlü gerçek sevgilinin zikir evi olan, kalbi Allah için çarpan bir kimse, Hak Teala’nýn insanlarýn hidayeti için Peygamberler gönderdiðini, semavi kitaplar nazil kýldýðýný, iyilikler için cennet ve kötülükler için de cehennem takdir ettiði gerçeðini bildiði için, gece gündüz ibadet ve kullukta bulunur, insanlara hizmet eder, günahlardan sakýnýr, insanlarýn hakkýný korur, takva ve iffet içinde bulunur, ilim ve marifet elde eder, meþru ve helal yoldan rýzýk elde etmeye çalýþýr, sýkýntýsý olan kimselerin sýkýntýlarýný giderir, muhtaçlarýn hacetini karþýlar, fakih kimselerin elini tutar, bütün bu iþlerde de sadece Hak Teala’nýn hoþnutluðunu ve ilahi mükafatý umar.

Batýni ve kalbi bir iþ olan bu zikir ve teveccüh, insana, iyiliklerle süslenmesi için öylesine bir güç verir ki, insan çok kýsa bir müddet sonra gerçek dostun yakýnlýk dergahýna eriþir, vuslat þahidini canýyla kucaklar ve dua, ibadet ve Allah’ýn kullarýna hizmet lezzetini tadar.

Aðýr bir gaflete düçar olan Yunus’un kavmi, alim, aþýk ve arif bir þahsýn kýlavuzluðu sayesinde Hak Teala’yý zikrettiler, Allah’ý anmaya koyuldular, Allah’ýn zikrinden yardým alarak kalp gözlerinin önüne gerilen gaflet perdelerini kenara ittiler, çöllere düþtüler, zillet topraðýna kapandýlar, göz yaþlarýyla ruh çehrelerindeki tozlarý yýkadýlar, vücutlarýný gerçek tövbe ile süslediler. Bu gerçeklerle þimþekler çakan ölümcül bulutlarý kendi diyarlarýndan sürdüler, dosta yakýnlýk dergahýna oturdular, ömürlerinin geri kalan müddetini, dostluk, dürüstlük, ibadet ve kulluk içinde geçirdiler, hoþnutluk, yücelik ve Hak Teala’nýn rahmeti içinde can verdiler, ahiret alemine ayak bastýlar ve orada da ebedi olarak Rýdvan cennetine yerleþtiler.

Akýbetleri hayýrla sonuçlanan, günahlardan el çeken, dalalet vadisinden hidayet bostanýna hicret eden, þeytanlýk ve hileden el çekip esenlik ve güvenlik diyarýna göçen, ibadet ve kulluklarý ile bütün karanlýk geçmiþlerini telafi eden günahkarlar, fasýklar ve facirler Allah’ý anmanýn ve kalbi teveccühün bereketiyle bu makamlara eriþtiler. Allah’a tövbe edip geri dönerek, gelecek nesil için bir örnek oldular ve Hak Teala’nýn hüccetini herkese tamamlamýþ oldular.

Asiye, Ashab-ý Kehf, Behlül-i Nebbaþ, Hür b. Yezid, Fuzeyl-i Ýyaz ve benzeri azamet dolu çehreler, hayat tarihinin sayfalarýný kalp nurlarýyla aydýnlatmýþlardýr. Onlar, Hak Teala’yý zikreden ve anan topluluk olmuþlardýr. Onlar, Allah’a teveccüh ederek ve gerçek sevgiliyi anarak kendi karanlýk günlerini aydýnlatmýþlar, þeytanýn elinden hayat eteklerini çekmiþler, gerçek dostun rahmet eteklerine sarýlmýþlar ve ýþýk hýzýndan daha hýzlý bir þekilde aþaðýlýk alemden, yücelik, doðruluk, rahmet yakýnlýðý ve vuslat zirvesine týrmanmýþlardýr.

“Evet, evet, ölen kimse hak idi

Aþaðýlýk dünyanýn gamýndan azad idi

O sadece Allah’ýn yolunu kat etti

Sadece Allah’ýn dergahýna yöneldi

Tümüyle dünya ve ahiretten el çekmiþtir

Hak Teala’nýn yakýnlýk makamýna oturmuþtur

Aþaðýlýk dünyadan mutlu olan kimse

Allah’ýn yakýnlýk makamýndan uzak olur

Ne dünyadan mutlu olur

Ne de onun dostuna vuslat ile vasýl olur

Bu eskimiþ þey ile mutlu olma

Damatlýk odasýna ayak basma

Uzlet köþesinde bir köþe ara kendine

Kanaatten güzel bir azýk edin

Kanaatkar ol ki tamaha düþmeyesin

Tamahtan zillet ile birlikte gelir insan”

Kur’an

Merhamet sahibi olan Allah, Kur’an-ý Kerim’de çeþitli ayetlerde Kur’an-ý Kerim’i “zikir” olarak anmýþtýr. Örneðin:

“Doðrusu Kitab’ý biz indirdik, onun koruyucusu elbette biziz.”[276]

Kur’an-ý Kerim uygulandýðý takdirde insan için dünya ve ahiret hayrýný garantileyen bir takým öðretileri, hükümleri ve emirleri barýndýran ilk kitaptýr.

Kur’an hayat kitabýdýr; insanýn, kýlavuzluk açýsýndan hayatýnýn bütün boyutlarýnda ihtiyaç duyduðu Her þey bu kitapta beyan edilmiþtir.

Kur’an insaný, en kalýcý ve saðlam yola hidayet etmektedir. Ayetleriyle amel eden kimseleri, yüce bir mükafatla müjdelemiþtir.

Kur’an’a batýni bir teveccüh ve bu kitabýn ayetleri üzerinde düþünmek, tehlikeli cehalet hastalýðýný tedavi etmekte ve kalbi bir marifet ocaðý haline dönüþtürmektedir. Güzellikler beyan eden ve Kur’an’ýn hakkýnda uyarýda bulunduðu çirkinliklerden sakýndýran ayetlerle amel etmek, insanýn kurtuluþuna, yüce makamlara eriþmesine ve Allah’a yakýn olmasýna neden olmaktadýr.

Kur’an ile amel etmek insaný bütün güzelliklerle süslemekte, bütün kötülüklerden sakýndýrmakta ve dünyevi ve uhrevi tüm tehlikeler karþýsýnda insana dokunulmazlýk saðlamaktadýr.

Geçmiþlere ait bilgiler, geleceklere ait dertlerin devasý ve hayat iþlerinin düzenlenmesi, hep Kur’an’dadýr. Ýslam Peygamberi (s.a.a) de Kur’an vesilesiyle insanlarýn en kötüsünden insanlarýn en iyisini vücuda getirmiþ; cahiliye Araplarý ve hakikaten uzak olan uzak olan Arap olmayanlarý cehennem uçurumunun kenarýndan kurtarmýþ, saadet ve mutluluðun sýnýrlarýna ve ahiret cennetine ulaþtýrmýþtýr.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Fitneler, karanlýk gece parçalarý gibi size karýþýk ve karanlýk olduðunda Kur’an’a sarýlýnýz. Zira Kur’an þefaati kabul edilen bir þefaatçi ve þikayeti makbul olan bir þikayetçidir. Her kim Kur’an-ý önder edinirse, Kur’an onu cennete götürür. Her kim de onu arkasýna atarsa, Kur’an onu cehenneme sevk eder.”[277]

Ýmam Seccad (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Kur’an benimle olduktan sonra, doðu ve batý arasýndaki (dünyadaki) herkes ölse dahi, yine de dehþete kapýlmam.”[278]

Evet, vücudunda tevhit ayetlerinin hayata geçtiði, bu yüzden de Allah’ý kalp gözüyle müþahade eden, ezeli ve ebedi sevgiliyle ünsiyet kuran, ahlak ayetlerinin batýnýnýn doðusundan doðan, nura boðulan, ahkam ayetlerini en ince detayýna kadar uygulamaya koyan, uygulama sahasýnda ihlasýn kemaline riayet eden ve de kendisini kurtuluþun yüce zirvesinde görecek þekilde kýyamet ile ilgili ayetlerle ünsiyet kuran Ýmam Seccad (a.s) gibi bir insan, yalnýz kalsa dahi hiçbir korku ve dehþete kapýlmamaktadýr.

Ýmam Zeyn’ül- Abidin (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kur’an’ýn ayetleri, hazinelerdir. O halde bir hazine açýldýðýnda içinde olan þeye düþünerek bakman gerekir.”[279]

Kur’an ayetleri üzerinde düþünen, ayetlerin melekuti anlamlarýný bilen, sonra da onunla amel eden, zahir ve batýn tüm hareketlerini Kur’an ile uyumlu kýlan bir kimse, Allah’a yakýnlýk makamýna doðru hareket etme gücünü kendinde bulur ve Allah’ýn zikri olan Kur’an sebebiyle de gerçek sevgiliye yakýnlýk makamýnda yer alýr. Ebedi olarak gerçek sevgilinin cemalini seyretmekten yüz çevirmez ve hal diliyle þöyle der:

Gözde nur oldukça,

Onun cemaline bakar dururum.

Onun baktýðý bir tek bakýþ,

Bu bakýþ kimya gibi etki eder.

Kafirim eðer yüzünün yaný sýra,

Yüzüm baþka bir þeye yönelecek olursa,

Þeker onun kahrýndan Ebu Cehil karpuzu olur.

Ebu Cehil karpuzu onun lütfünden þeker olur.

Yanan göðüsten seviyorum,

Etkili olan bir tek iniltiyi.

Seher vakti uyananlarýn etkisi,

Akþamlarý daha çok etkili olur.

Acýmasýz kýlýcýndan yüz çevirmez,

Ýnatçý olan kimseden baþka.

Kalbi diken bir kýlýç olan gamzesi,

Ciðerin kanlý nurudur.

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt (a.s)

Önemli ve deðerli konularý içeren, Kuleyni’nin deðerli Kafi kitabýnda “Muhakkak ki namaz hayasýzlýktan ve kötülükten alýkor. Allah’ýn zikri elbette daha büyüktür.[280] ayeti þerifenin açýklamasýnda Kur’an’ýn fazileti bölümünde, ilk rivayet olarak naklettiði çok önemli bir hadisin sonunda Hz. Bakýr’ul Ulum (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah’ýn zikri biziz ve biz daha büyüðüyüz.”[281]

Þüphesiz zikirden maksat, Peygamber ve 12 masum Ýmamdýr. Bu on iki Ýmam, Peygamberin (s.a.a) iman, ahlak, bilgi, bilinç ve basiretinin varisleridirler.

On iki Ýmam, Kur’an’ýn müfessiri, hükümlerin beyan edicisi, dinin koruyucusu ve insani topluluklar arasýnda hakkýn eminleridir. On iki imam, Kur’an’ýn nesnel örnekleri, hidayet meþaleleri, insanlarý saadete doðru götüren önderler ve insan için dünya ve ahiret hayrýný temin eden kimselerdir.

Onlar bütün hakikatleri hatýrlatýcý, bütün gerçekleri aydýnlatýcý, ilim ve irfan hazineleri ve Allah’ýn isim ve sýfatlarýnýn mazharlarýdýrlar.

Masum Ýmamlar, “konuþan Kur’an” olduklarý için Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Biz Allah’ýn zikriyiz ve biz daha büyük zikiriz.”

Bu Ýmamlarýn velayetini kabul etmeden, onlarýn marifetlerini kabullenmeden ve Peygamberin hak üzere halifesi olan Ýmamlarýn emirlerine itaat etmeden ve de onlarýn velayet dairesine girmeden, insanýn imaný nakýs kalacak, ahlaký bozulacak, amelleri uygunsuz olacak, dünyalarý düzensiz kalacak, ahireti Allah’ýn azap ve gazabýyla iç içe olacaktýr.

Allah Resulü (s.a.a) ömrünün sonlarýnda ümmetine þöyle ilan etmiþtir: “Ben sizin aranýzda iki deðerli þey býrakýyorum. Bunlar Kur’an ve itretim olan Ehl-i Beytimdir. Bunlar Kevser havuzunda yanýma gelinceye kadar birbirinden ayrýlmazlar. Bu iki þeye sarýldýðýnýz takdirde ebedi olarak sapmazsýnýz.”[282]

“Ýmamet, yakin fenerinin mumudur.

Ýmamet, takvalýlarýn kalp nurudur.

Ýmamet, cömertlik denizinin cevheridir.

Ýmamet, vücut aleminin cevheridir.

Ýmamet, hakka doðru yol göstermektir.

Ýmamet, kalplerden pasý silmektir.

Ýmamet, , yaratýða önderlik etmektir.

Yaratýklara hakkýn yolunu göstermektir.

Ýmamet, özü doðru dinin engin yeridir.

Ýmamet, doðru cevherli imanýn ocaðýdýr.

Ýmamet, i cin ve insanlarýn maksadý bil.

Ýmametin on iki kiþide son bulduðunu bil

Gel de de ki cin ve beþerin þahý kimdir?

On iki imamdan birincisi kimdir?

Allah’ýn aslaný velayet þahý Ali

Ali, hidayet kandilinin mumudur.

Ali, var ve yok sýrrýnýn bilginidir.

Ali, lütuf deryasý ve vücud madenidir.

Ali, iman kulesinin sevgi güneþidir.

Ali, yakin derecesinin parlayan incisidir.

Ali, her asrýn sorunlarýný halledicidir.

Ali, ruhun huzuru, kalbin rahatlýðýdýr.

Mustafa’nýn halifesi ve vasisidir.

Rabbinin sýr mahremi ve velisidir.

Dünyada imametin son halkasý,

Kýyamete kadar o ve itretidir.

Bu hakikat ýþýðýnda, kalbi her türlü rezaletten temizlemek, çirkinliklerden arýndýrmak, Hak Teala’nýn yüce sýfatlarýnýn ve güzel isimlerinin anlamlarýný hazýr bulundurmak, insan ve cin þeytanlarýndan, bu büyük hakikatleri ve yüce makamlarý korumak, sürekli Allah’ýn mübarek huzurunda hazýr bulunmak, bütün hayýrlý iþlere teþebbüste bulunmak, bütün güzel programlara doðru hareket etmek, Allah’tan gafil olmamak, hiçbir zaman Hak Teala’dan habersiz bulunmamak, insanýn mükellef olduðu bütün ibadetleri yerine getirmek, bütün hayýrlý iþlere koyulmak ve de Allah’ýn hoþnutluðunu elde etmek için insanlara her türlü olumlu hizmetlerde bulunmak “zikir”dir.

Kalp ehlinden bir grubu, su ve topraktan özgür olmuþ bir topluluk, vuslata ermiþ ariflerden bir fýrka, insanlarý zikre davet eden ayetler ve insanlarý zikre teþvik eden rivayetler, ayet ve rivayetlerdeki zikir kelimesinin bu batýni ve ameli hakikatler anlamýnda olduðunu söylemektedirler. Hakeza onlar, Kur’an ayetlerini tecelli ettirmenin, nübüvvet ve risalet etkilerini yansýtmanýn ve hayat ufuklarýndan Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerini zahir kýlmanýn da zikrin kamil örneði olduðunu ifade etmiþlerdir.

Evet, Hak Teala’ya yakýnlýk makamýna eriþmek, sadece gönül ehli kimseler vesilesiyle beyan edilen bu gerçeklerden ibaret olan Hakk’ý zikretmekle mümkündür. Hakk’a ulaþma yolu da sadece zikrin yardýmýyla mümkündür.

Allah’ý zikretmeyi, kendi kalp ülkemize hakim kýlalým, Kur’an-ý Kerim’in ayetleriyle amel edelim, bütün vücudumuzla peygamberin nübüvvetine ve masum imamlarýn imametine tabi olalým ki Allah’a yakýnlýk makamýna eriþelim; Allah’a yakýnlýk makamýna ermiþ zümre arasýnda yer alalým; Allah ile ünsiyet kurmanýn, Allah’ýn emirlerini icra etmenin ve Peygamber ve Ehl-i Beyt ile birlikte olmanýn tadýný tadalým; bu yolla da saadet ve mutluluða eriþelim.

Kalp evi, gerçek sevgili olan Allah’ýn sýfat ve isimlerinin anlam ve kavram mazharý olunca, bu anlamlarýn etkileri ruh, nefes ve zahiri organlara yansýyýnca, isimler ve sýfatlar kavramýyla marifetin tatlý meyvesi olan ateþli bir aþk ve güzel kokan bir muhabbet gönül evini bütünüyle ele geçirir, “Ýman edenlerin Allah’ý sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir”[283] cilvesi, insanýn bütün vücudunu sarar, insaný kamil ve kapsamlý bir makam olan “Bunlarý ne ticaret ve ne de alýþveriþ, Allah’ý anmaktan, namaz kýlmaktan, zekât vermekten alýkoyar”[284] derecesine ulaþtýrýr, Allah’ýn hilafet köþküne oturtur ve insana Allah’a yakýnlýk makamýnýn tadýný tattýrýr.

Ýþte insan, bu yüce makamda þeytanýn aldatmasýndan korunmuþ durumdadýr. Artýk hiçbir güç insaný Allah’tan alýkoyamaz. Bu nurani makamdaki insan, Allah’tan baþkasýný tanýmaz, Allah’tan baþkasýný görmez, Allah’tan baþkasýný istemez, Allah’tan baþkasýný bilmez ve Allah’tan baþkasýný bulmaz.

Ariflerin baþ halkasý, takva sahiplerinin imamý, temizlerin önderi, vuslata ermiþlerin kalp kandili, kamillerin önderi ve aþýklarýn örneði, bütün vücuduyla bu aþýkane þarkýyý söylüyordu:

“Gördüðüm her þeyden önce onunla, birlikte ve ondan sonra mutlaka Allah’ý gördüm.”

Marifet ve basiret eteðinde büyümüþ olan Hz. Seyyid’uþ- Þuheda Ýmam Hüseyin (a.s) da susuzluk ve açlýðýn zirvesinde, bütün musibetlerle kuþatýlmýþ bir halde, çukurun içinde, parça parça olmuþ yetmiþ bir bedenin yanýnda Ehl-i Beyt’in (a.s) kýz ve kadýnlarýnýn içler acýsý feryatlarýný iþittiði anda kanlý yüzünü gerçek sevgilinin huzurunda topraða kapamakta ve þöyle demektedir: “Allah’ým! Ben senin kaza ve kaderinden razýyým, senin belalarýna sabrediyorum, senin emrine teslimim ve benim için senden baþka ilah yoktur.”

“Ey sevgilim! Senden neyi arzuladýðýmý biliyorsun

Benim yarim olmaktan baþka kimsenin yari olma

Ýþlerin düzene girer, o zaman ki þöyle deriz

Senin yarinim, senin kararýrýným, ey kararsýzým

Senden baþka sevgili tanýmýyorum sensin sen

Ey tesellim, ey sevgilim, ey dert ortaðým

Senin benin, gerçi yüreðimi çok daðladý

Ama senin zikrin hüzünlü kalbime dost oldu

Dün gece o kalp bülbülünden gül iþitiyordu.

Ki ey benim gül yüzlüm, çayýrým çimenim,

Dedi ki evet, evet bu güzel çayýr sendendir.

Ümitsiz olmaz her kim bana ümit baðlarsa,

Kaf’daki Anka kuþu aþk kudretim,

Ki her zaman Ref’ati kartal yeniden olur bana av.”[285]


“(Allah’ým!) Kendini, kendi nezdinde þefaatçi kýlýyorum.”

Duanýn bu bölümü þu gerçekleri göstermektedir:

Birinci olarak; dua eden kimse, gerçek sevgili olan Allah’tan gayrisinden kopmanýn zirvesine yükselmiþ, bütün nedenlerden kalbini arýtmýþ, kalbini Hazret-i Dosta yönlendirmiþ, O’ndan gayrisine ümit gözlerini kapamýþ ve sadece onun lütuf ve inayetlerine bel baðlamýþtýr. Þefaat eden kimsenin þefaati makbul olmasý gerektiði ve de Allah’ýn þefaatinin kabul edilmeme korkusunun olmadýðý sebebiyle Hazreti Hakk’ý, kendi zatý nezdinde, kendisi gibi bir dilencinin ve muhtacýn þefaatçisi karar kýlmýþtýr. Ýkinci olarak da; kendisini öylesine bir günahlara batmýþ, günahlarýn aðýr yükü altýnda ezilmiþ, isyan çokluðu ve itaatsizlik kesreti içinde, ibadet ve kulluktan mahrumiyet içinde farzetmiþtir ki artýk diðer þefaatçilerin þefaatinin onun haline bir faydasý yoktur, diðerlerinin þefaat kabiliyetinden mahrum kalmýþtýr. Eðer Allah kendi mukaddes zatý nezdinde ona þefaatte bulunacak olursa, günahlarýn esaretinden kurtulacak, günah kuyusundan dýþarý çýkacak, günahýn aðýr yükünden kurtulacak, Allah’ýn af ve baðýþýna mazhar olacaktýr. Bu sebeple de uyanýk bir kalp ve dökülen göz yaþlarý ve periþan bir hal içinde ellerini havaya kaldýrmakta, tam bir tevazu ve alçak gönüllülük içinde þöyle demektedir: “Allah’ým! Kendini kendi nezdinde þefaatçi kýlýyorum.”

Þefaatin Anlamý

Marifet ehlinin de þu gerçeðe teveccüh ettiði gibi þefaat güçlü bir varlýðýn zayýf ve güçsüz bir varlýða yardýmýndan ibarettir. Elbette bu zayýf varlýk da bir yere kadar marifet, iman, salih amel ve güzel ahlaka sahip olmaktýr. Sadece zayýflýðý onun sürçmesine ve günah iþlemesine sebep olmuþtur. Elbette bu günahlar da muhabbet, marifet, iman ve amel meþalesini söndürecek türden günahlar olmamalýdýr. Aksine bu günahlar, insanýn manevi kemallere ulaþmasý noktasýnda ayaklarýný gevþeten çeken ve insaný cennete ulaþmaktan mahrum býrakan günahlardýr. Allah da lütuf ve merhameti üzere þefaat makamýný karar kýlmýþtýr ki güçlü olan, þefaati, yüz suyu ve maneviyatý yoluyla mümin günahkara yardýmcý olsun. Böylece günahkar mümin dünyada günahýn esaretinden kurtulsun, kemal yoluna koyulsun ve ahirette de günahýn cezasýndan korunmuþ olsun.

O halde kýyamet günü þefaat, kafirlere, müþriklere, inatçýlara, münafýklara, imandan ve salih amelden kopmuþ kimselere ait deðildir. Nitekim Kur’an-ý Kerim de bu hakikate iþaret etmiþtir:

“Herkes kazancýna baðlý bir rehindir; ancak, defteri saðdan verilenler böyle deðildir; onlar cennettedirler. Suçlulara: “Sizi bu yakýcý ateþe sürükleyen nedir?” diye sorarlar. Onlar derler ki: “Namaz kýlanlardan deðildik, düþkün kimseyi doyurmuyorduk, batýla dalanlarla biz de dalardýk, ceza gününü yalanlardýk, ölüm bize o haldeyken geldi. Artýk onlara, þefaatçilerin þefaati fayda vermez.”[286]

Güçlünün güçsüzün elinden tutmasý anlamýnda bir þefaat –bir yere kadar manevi etkilere ve de güçlü bir ameli metotlara sahip olmalýdýr- kýyametin son aþamasýnda gerçekleþmektedir ve de insanýn ateþe girmesine engel olmaktadýr. Ya da insanýn ateþten çýkmasýna sebep olmaktadýr. Þefaatin etki sebebi ise, Hak Teala’nýn geniþ rahmeti veya þefaat eden kimsenin yüce makamý ve de þefaat edilen kimsenin liyakatidir.”[287]

Þefaatçilerin Þefaat Þartý

Kur’an ayetleri ve Ehl-i Beyt (a.s) rivayetleri esasýnca da þefaat ümit eden bir kimse, salih amel ve iman sermayesine gerekli ölçüde sahip olmalýdýr ki, iþinin ayýplarý ve noksanlýðý ile dünyadaki manevi eksikliklerini ilahi þefaat ve hidayet vesilesiyle telafi edebilsin, kýyamette cennete doðru hareket için de zayýflýk, acizlik ve dertlerini þefaatçilerin þefaatiyle tedavi edebilsin veya eðer günahýnýn aðýrlýðý sebebiyle cehenneme düþmüþse, þefaatçilerin þefaat gücünden istifade ederek kendisini o büyük tehlikeden kurtarabilsin.

Dünya ve Ahirette Þefaatçiler

Kur’an-ý Kerim’in ayetlerinden ve rivayetlerinden de istifade edildiði üzere dünya ve ahiret þefaatçileri –ki þefaat isteyenlerin þefaat olma liyakatlerini kaybetmedikleri takdirde insanýn hidayet, kurtuluþ, geliþim, kemal, ilahi rahmet, maðfiret ve baðýþa ermesine neden olmaktadýr- þunlardan ibarettir: Ýman, salih amel, tövbe, Kur’an, enbiya, imamlar, þehitler, gerçek müminler ve rabbani alimler. Dünyada kafirler, müþrikler ve gafil kimseler bu kimselerin þefaatiyle küfür, þirk ve gafletlerinden kurtulduðu ve mümin, muvahhit, marifet ve bilinç sahibi kimseler haline dönüþtüðü gibi kýyamet günü de günah sebebiyle düçar olduklarý ve dünyada telafi edemedikleri eksikliklerinden onlarýn þefaatiyle kurtuluþa ereceklerdir.

O halde yaratýlýþ, tabiat ve teþri alanýnda özel bir etkisi bulunan bu anlamda bir þefaat, Ýslam’ýn temel ilkelerinden biridir. Bunu inkar eden kimse, Ýslam çerçevesinden çýkmýþtýr ve de kültür karanlýðýna yuvarlanmýþ sayýlýr.

Ýmanýn Þefaati

“Ey iman edenler! Allah’tan sakýnýn, Peygamber’ine iman edin ki, Allah size rahmetini iki kat versin; size ýþýðýnda yürüyeceðiniz bir ýþýk var etsin; sizi baðýþlasýn; Allah baðýþlayandýr, acýyandýr.” [288]

Salih Amelin Þefaati

“Allah, iman edenleri ve yararlý iþler iþleyenlere, maðfiret ve büyük ecir olduðunu vaad etmiþtir.”[289]

Tövbenin Þefaati

Muaviye b. Veheb þöyle diyor: “Ýmam Sadýk’ýn (a.s) þöyle buyurduðunu iþittim: “Kul, halis bir þekilde tövbe edince Allah ona muhabbet duyar, dünya ve ahirette günahlarýný örter.” Ben þöyle dedim: “Nasýl günahlarýný örter?” Ýmam þöyle buyurdu: “Kendisine tayin edilen iki meleðin yazdýðý günahlarý onlarýn hafýzasýndan siler ve organlarýna þöyle vahyeder: Senin vesilenle yaptýðýn günahlarý gizle” Böylece aleyhine günahlarý hakkýnda þahitlik edecek hiçbir þeyin olmadýðý halde Allah’ý mülakat eder.”[290]

Kur’an’ýn Þefaati

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Fitneler gece karanlýklarý gibi sizleri çepe çevre sardýðýnda Kur’an’a yöneliniz. Zira Kur’an þefaati kabul edilmiþ bir þefaatçi ve þikayeti onaylanmýþ bir þikayetçidir”[291]

Peygamberlerin, Ýmamlarýn, þehitlerin, gerçek müminlerin ve rabbani alimlerin þefaati hakkýnda Bihar’ul Envar, Muheccet’ul Beyza ve diðer büyük hadis kitaplarýnda bir çok rivayetler yer almýþtýr ki deðerli okuyucular o nur ve hidayet kaynaklarýna müracaat edebilirler.


“Cömertliðin hakkýna beni kendine yaklaþtýrmaný, þükrünü bana nasip etmeni ve zikrini bana alýþtýrmaný istiyorum senden.”

Müminlerin Emiri Ali (a.s) bu arþi ve melekuti cümleleri ve nurani sözlerinde Allah’a doðru süluk eden kimselerin deðerli makamlarýndan üç makamý merhamet sahibi Allah’tan dilemelidir:

1- Yakýnlýk makamýna yaklaþmak

2- Þükür makamýna ulaþmak

3- Zikir makamýna eriþmek

Þüphesiz bu üç makamý elde etmek sadece Hz. Dost’un yüceliði ve cömertliði ve Hz. Maþuk’un baðýþlamasý, cömertliði ve yüceliði sayesinde elde edilebilir.

Allah, sulük eden insana þevk, raðbet, iþtiyak, hal ve ameli sermayeler baðýþlamadýðý, bu melekuti makamlara eriþme araçlarýný vermediði, yüceliðiyle bu yolun yolcusunun elinden tutmadýðý takdirde, muhtaç olan kula bu karanlýk ve aydýnlýk örtülerden geçme hususunda yardýmcý olmadýðý takdirde ve konaktan konaða ve makamdan makama kendisini ilerletmediði müddetçe insan asla bu manevi makamlara ve arþi mertebelere ulaþamaz. Bu yüzden de dua eden kimse cömertlik ve yüceliði kendi asli sermayesi ve vesilesi olarak dilemektedir ki bu iki sýfatýn etkilerinin tecellisi altýnda hayatýn bütün boyutlarýnda her üç makama ulaþabilsin. Hz. Hakk’ýn yücelik ve cömertliðini biraz olsun seyredebilmek, bu iki sýfatýn etkilerine teveccüh etmek ve insan hayatýndaki tecellisini görmek için Hz. Seyyid’uþ- Þuheda’nýn eþsiz Arefe duasýndaki þu cümleleri büyük bir dikkat ve düþünceyle okumasý gerekir ki bu hakikate tümüyle ulaþabilsin; yücelik ve cömertliðine baðlanýp Allah’tan gayrisinden kopmakla bu üç manevi makama ulaþabildiði gerçeðini elde edebilsin:

“Bütün övgüler ve þükürler sana özgüdür ey sürçmelerimi görmezlikten gelen, hüzünlerimi gideren, dualarýmý kabul eden, ayýplarýmý örten, günahlarýmý baðýþlayan ve isteklerime ulaþtýran ve beni düþmanlarýma galip kýlan Allah’ým! Eðer senin deðerli nimetlerini ihsan ve baðýþlarýný saymaya kalkýþýrsam asla onlarý sayamam, ey efendim! Ey seyyidim! Baðýþlayan sensin, nimet veren sensin, ihsan eden sensin, güzellik baðýþlayan sensin, üstünlük veren sensin, kemale erdiren sensin, rýzýk veren sensin, baþarý veren sensin, lütfeden sensin, müstaðni kýlan sensin, servet baðýþlayan sensin, sýðýnak veren sensin, kifayet eden sensin, yol gösteren sensin, koruyan sensin, günahlarý örten sensin, affeden sensin, görmezlikten gelen sensin, kudret veren sensin, izzet baðýþlayan sensin, yardým eden sensin, kulun elinden tutan sensin, teyit eden ve onaylayan sensin, zafer baðýþlayan sensin, tedavi eden sensin, bütün boyutlarýyla esenlik veren sensin ve yüce kýlan sensin”[292]

Þimdi de Hak Teala’nýn yücelik ve cömertliðinin bir parçasýndan haberdar olmak için kalp gözüyle Ýmam Zeyn’ül- Abidin’in (a.s) mübarek Ramazan ayý gecelerinde yaptýðý münacatlarý olan Ebu Hamza-i Sumali duasýnýn arþi/ilahi sözlerine bakmamýz farzdýr:

“Ey efendim! Terbiye ettiðin küçük ve çocuk benim, ilim sahibi kýldýðýn cahil benim, hidayet buyurduðun yolunu kaybetmiþ kimse benim, kaldýrýp yücelttiðin, yere düþmüþ kimse benim. Esenlik baðýþladýðýn korkak kimse benim, doyurduðun aç kimse benim, suvardýðýn susuz kimse benim, elbise giydirdiðin çýplak kimse benim, zengin kýldýðýn fakir benim, güçlü kýldýðýn aciz benim, aziz kýldýðýn zelil benim, þifa verdiðin hasta benim, baðýþta bulunduðun dileyen benim, günahlarýný örttüðün günahkar kimse benim, hatalarýný görmezlikten geldiðin hatakar kul benim, çoðalttýðýn az kimse benim, yardým buyurduðun mustazaf kimse benim, sýðýnak verdiðin kovulmuþ kimse benim.”[293]

Evet, salik kimse bu iki vesileyi dileyerek, Hz. Mahbub’un (Allah’ýn) sonsuz, yücelik ve cömertliðine baðlanarak, Allah’a yakýnlýk, þükür ve zikir makamýna ulaþmak ve de böylece Allah’a yakýnlaþtýrýlmýþ, þükredenler ve zikredenler zümresine katýlmak mümkündür.

Allah’a Yakýnlýk Makamýna Eriþmek

Þüphesiz bu makam, salik kimselerin en son makamý ve mertebesidir ve bu makam suluk eden kimsenin hayat alanýndaki yüceliði, cömertliði, güzel ahlak ile ahlaklanmasý, haramlardan uzak durmasý, kötü nefislerden uzak durmak, imanýn artýþý, salih amele devam etmek ve özetle tüm boyutlarýyla Allah’a itaat etmek, Ýslam Peygamberine ve deðerli Ehl-i Beytine (a.s) tam olarak uymak, ilahi veliler ile oturup kalkmak; murakabe, muhasebe ve müþarete[294] aþamalarýna riayet etmek ve de tahliye, tehliye ve tecliye[295] vadisine ayak basmakla elde edilebilir.

Kesin olarak bilmek gerekir ki, itaat ve ibadet adýmý atýldýktan sonra Allah’a yakýnlýk makamýna ulaþmak, her aþýk kimse için mümkündür ve salik bu makama ulaþýnca bütün vücudunda hakikatin tevhidi tecelli eder, tevhidi iman ve inançlarýnda Allah’tan gayrisini fani kýlar, Allah’ýn izniyle Allah’ýn hilafet kürsüsüne oturur ve Allah’ýn verdiði bir baþarýyla vücudu kapasitesince ilahi iþlere koyulur. Nitekim bir kutsi hadiste þöyle yer almýþtýr: “Ey kulum! Bana itaat et ki ben de seni (irade ve kudret açýsýndan) kendim gibi kýlayým. Þüphesiz ben bir þeye, “Ol” derim, o da olu verir; böylece sen de bir þeye “ol” dersin o da oluverir.”[296]

Baþka bir hadiste ise þöyle yer almýþtýr: “Ben, ölmeyecek diri bir padiþahým. Ey benim kulum! Bana itaat et ki seni de ebedi olarak ölmeyecek diri bir padiþah kýlayým.”[297]

Marifet ehlinin de inandýðý üzere ister bedensel ve kalpsel nimetler olsun isterse de zahiri ve batýni ibadetler olsun, bütün itaat ve ibadetlerin hedefi þüphesiz Allah’a yakýnlýk makamýna eriþmektir. Her kim, bu ibadet ve itaatleri Allah’a yakýnlýk maksadýyla yerine getirir ve bütün þartlarýna riayet ederek amel ederse, o yüce makama ulaþýr. Böylece iradesi Hak Teala’nýn iradesinde fani olur, batýnýnda Allah’ýn iradesi dýþýnda bir þey kalmaz. Böylece istediði zaman ilahi bir iþi yapabilir.

Salik kimse itaat ve ibadet adýmýyla Hz. Hakk’a doðru adým atacak olursa, attýðý her adýma karþýlýk Allah’ýn rahmeti, güzel isimleri ve yüce sýfatlarý salikin hareketiyle mukayese edilemeyecek bir hýzla salike doðru yakýnlaþýr. Nitekim bir kutsi hadiste de þöyle yer almýþtýr: “Her kim bana bir karýþ yakýnlaþýrsa ben de ona bir kol kadar yakýnlaþýrým.[298] Her kim de bir kol kadar yakýnlaþacak olursa, þüphesiz ben bir kulaç[299] miktarýnca ona yakýnlaþýrým. Her kim bana yürüyerek gelirse ben koþarak ona doðru giderim.”[300]

Evet, itaat ve ibadetin neticesi, kulun mevlaya ve mevlanýn da kula yakýnlaþmasýna neden olur. Ayet ve rivayetlerde de bu hakikat “makam-ý kurb” (yakýnlýk makamý) diye ifade edilmiþtir. Bu makama ulaþan kimselere de “mukarrebin” denmektedir. Kalp ehli Allah’a yakýnlaþtýrýlmýþ kimselerin sýfat ve fiilerini Allah’ýn sýfat ve fiillerinde fani görmekte, Allah’a yakýnlaþtýrýlmýþ kimselerin iradesini, Allah’ýn iradesi saymakta ve de Allah’a yakýnlaþtýrýlmýþ kimselerin sözlerini, Allah’ýn sözlerinin bir tecellisi olarak saymaktadýrlar. Kalp ehlinin Allah’a yakýnlaþtýrýlmýþ kimseye karþý bakýþ açýsý, kutsi ve çok önemli rivayetlerden alýnmýþtýr. Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’inden (a.s) alýnan bu hadisler çok deðerli hadis kitaplarýnda yer almýþtýr:

“Þüphesiz Allah þöyle buyuruyor: Kul, nafilelerle bana yaklaþýnca, ben de onu severim. Böylece ben onun duyduðu kulaðý, gördüðü gözü, konuþtuðu dili, düþündüðü kalbi olurum. Böylece bana dua ettiðinde icabet ederim ve benden bir þey istediði zaman ona baðýþta bulunurum.”[301]

Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Takva sahiplerinin sözü semavi vahiy düzeyindedir. Onlardan bazýsýnýn dilinde bir söz söylendiðinde kendisine, “Kim seninle böyle konuþmuþtur (ki sen güya O’nun tarafýndan konuþuyorsun)? diye söylendiðinde o þöyle der: “Kalbim düþüncemden, düþüncem batýnýmdan, batýným da Rabbimden.”[302]

Bu makamýn en yüce mertebesi, Ýslam Peygamberi (s.a.a) içindir. Nitekim Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Beni gören kimse, þüphesiz Hakk’ý görmüþtür.”[303]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Benim için Allah ile öyle bir zaman vardýr ki, hiçbir Allah’a yakýnlaþtýrýlmýþ melek ve hiçbir gönderilmiþ peygamber o zamanda beni kapsayamaz.”[304]

Peygamber’den sonra da bu makamýn en üst düzeyi, ariflerin mevlasý olan Müminlerin Emiri’ne (a.s) aittir. Nitekim Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) da þöyle buyurmuþtur: “Beni nuraniyetle (batýn nuraniyetiyle) tanýmak Allah’ý tanýmaktýr.”[305]

Celaluddin-i Rumi de, Allah’ýn yakýn kullarýndan olan Nuh Peygamber’in Allah’ta fenaya erme makamýný bizzat Nuh’un sözünden þöyle nakletmiþtir: “Nuh, “Ey isyancýlar! Ben ben deðilim, ben candan öldüm, canan ile diriyim. Ýnsanlýk duygularýmdan öldüðümde Hak bana duyuþ, anlayýþ, görüþ oldu. Çünkü ben, ben deðilim. Bu söz O’ndandýr, bu sözün karþýsýnda söz söyleyen, O’na karþý kafirdir.”[306]

Allah’a Yakýn Kimselerin Kerametleri

1- Hacý Seyyid Ali Kazi’nin Bir Kerameti

Deðerli üstadým Ayetullah Hacý Þeyh Abu’l  Fazl Necefi Hunsari’nin bereketli huzurundan yýllarca fýkýh ve delile dayalý Usul ilmini ders aldým. Vefat etmeden birkaç ay önce kendisini ziyaret ettim. Bu ziyaretimde ondan deðerli üstadý merhum Arif billah Hacý Seyyid Ali Kazi’nin bir kerametini benim için nakletmesini istedim. Bana þöyle buyurdu:

“Bir gece üstadýn terbiye ettiði birkaç kiþiyle birlikte ve birkaç öðrenci ve üstadla birlikte ibadet, münacat ve raz-u niyazda bulunmak için Kufe mescidine gittik. Üstadýn yanýnda ibadetle meþgul olmaya baþladýk. Her þeyden müstaðni olan Hak Teala’ya raz-u niyazda bulunduk. Ýþimiz bittikten sonra dýþarý çýkmaya hazýrlandýk. Aniden oldukça korkunç ve tehlikeli bir yýlan yanýmýzda görüldü. Büyük bir huzur içinde bulunan üstat dýþýnda orada bulunan herkes dehþete kapýldý ve büyük bir korkuya kapýldý. Üstat kendine özgü huzur ve itminan içinde yýlana bakarak þöyle dedi: “Ey yýlan, öl” Yýlan kurumuþ bir dal gibi cansýz ve hareketsiz olarak olduðu yerde kaldý. Böylece biz de elde ettiðimiz sükunetle mescidin dýþýna doðru hareket ettik. Birkaç adým yürüdükten sonra dostlardan biri, yýlanýn hakikatte üstadýn hitabýyla mý öldüðünü yoksa kendiliðinden mi öldüðünü kesin bir þekilde bilmek için geri döndü. Ayaðýyla yýlana vurdu ve yýlanýn gerçekten öldüðünü gördü. Daha sonra bize katýlarak Necef’e doðru yola düþtük. Aniden üstat o þahsa yönelerek þöyle buyurdu: “Yýlan benim hitabýmla cansýz hale geldi! Sizin geriye dönüp bu olayý araþtýrmanýz ve benim hitabýmýn etkisi olup olmadýðýna bakmanýz gerekmezdi.”

2- Gönül Sahibinden Baþka Bir Hikaye

“Naklederler din büyüklerinden

Hakikati Ayn’ul Yakin olarak tanýyanlardan

Ki bir gönül sahibi bir kaplana binmiþti

Güzel bir þekilde sürüyor ve elinde bir yýlan

Birisi þöyle dedi: “Ey Allah yolunun adamý!

Gittiðin bu yolu bana da göster

Ne yaptýn ki yýrtýcýlar sana itaat etti

Saadet talihi senin adýna çýktý

Dedi ki kaplaným boyun eðmiþtir ve yýlan

Fil ve akbaba da boyun eðse þaþýrma

Sen hakemin hükmünden sapma

O zaman senin hükmünden sapmaz asla

Hakim hakemin hükmüne boyun eðerse

Allah onu korur ve yardýmcý olur

Seni severse artýk imkansýzdýr

Seni düþmanýn eline býrakmaz asla

Yol budur, yoldan yüz çevirme

Adým at ve mutluluðunu elde et

O kimseye nasihat faydalý olur ki

 Sa’dinin sözünü beðenmiþ olsun.”[307]

3- Mirza Tahir Tenkaboni’den Bir Hikaye

Son dönemin büyük filozoflarýndan ve hikmet sahibi kimselerden olan mirza Tahir Tenkaboni þöyle diyor: “Taran’da Baharistan meydanýndaki Sepehsar medresesinden bir iþ için dýþarý çýktým. Caddenin karþý tarafýnda bir seyyit gördüm. Yüzüne baktýðýmda eski ders arkadaþlarýmdan biri olduðunu anladým. Hemen yanýna gittim, selam verip halini sordum. O, “Boþta geziyorum” dedi. Ben þöyle dedim: “Bu akþam gel medresede bana misafir ol.” Davetimi kabul edip Akþam geldi ve hava soðuk olduðu için ýsýnma kürsüsünün altýna girdi. Kendisine bir çay doldurdum, çayý içtikten sonra bana þöyle dedi: “Benimle Kum þehrine gelmek ister misin?” Ben de cevabýnda: “Hava çok soðuktur, ayrýca bu gece vakti Kum’a gidecek araba da bulamayýz” dedim. Ama o Kum’a gitmek hususunda ýsrar etti. Ben de, “O halde geliyorum” dedim. Aniden þöyle dedi: “Ýþte sana Kum!” Kendimi aniden Hz. Masume’nin (a.s) mübarek türbesinin yanýnda gördüm. Bu gerçeðe yakin etmek için mühür[308] yerinden bir mühür aldým. Hz. Masume’yi ziyaret ettikten sonra bana þöyle dedi: “Ýþte bu da Tahran!” Aniden medresedeki hücremde sobanýn yanýnda olduðumu gördüm. O mühür de benim yanýmda duruyordu.”

4- Cabir-i Cu’fi’den Ýki Keramet

Bir grup kimse, Hz. Sadýk’ýn, (a.s) kendisini Allah’a yakýnlardan ve de dünya ve ahirette deðerli babasý Hz. Bakýr’ýn (a.s) arkadaþlarýndan kabul ettiði Cabir-i Cufi’nin yanýna geldiler ve de bir cami yapmak hususunda kendisinden yardým istediler. Cabir þöyle dedi: “Ben mümin bir kimsenin orada yere düþtüðü ve öldüðü bir binaya yardýmda bulunmam.”

Yanýndan ayrýlýnca ona iftirada bulundular ve þöyle dediler: “Bu hem çok cimridir, hem de yalancýdýr.”

Ertesi gün bir miktar para toplayýp camiyi yapmaya koyuldular. Ýkindi vakti, dikkatsizlik yüzünden inþaat ustasý iskeleden düþtü ve öldü. Bunun üzerine de o ilahi þahsýn cimri ve yalancý olmadýðýný anladýlar.”[309]

Ala’ b. Þerik þöyle diyor: “Hiþam b. Abdulmelik, Cabir-i Cu’fi’yi yanýna çaðýrdý. Ben de o yolculukta kendisiyle birlikte bulunuyordum. Yol esnasýnda bir çölün ortasýnda çobanýn yanýna oturduk. Bir koyun seslendi, Cabir güldü. Ben ona þöyle dedim: “Neden gülüyorsun?” O cevaben þöyle dedi: “Bu koyun çocuðuna þöyle diyor: Bu bölgeyi terk et, zira bir kurt geçen yýl doðurduðum ilk yavrumu buradan kaptý.” Ben þöyle dedim: “Çok ilginçtir!” Bunun doðru veya yalan olduðunu þimdi anlarýz.” Çobanýn yanýna gittim ve þöyle dedim: “Bu koyunu bana sat.” O, “satmýyorum” dedi. Ben, “Neden satmýyorsun?” dedim. O þöyle dedi: “Bu koyun sürümün içinde daha çok doðurgan ve daha çok süt veren bir koyundur. Ýlk yavru doðurduðu zaman bir kurt yavrusunu kaptý. Sütü tam bir yýl boyunca kurudu. Ama bu yýl yeniden yavru doðurdu ve göðsü süt doludur.”

Ben de: “Doðru söylüyorsun” dedim.

Birlikte yola koyulduk. Kufe köprüsünün yanýna vardýk. Bir adamýn elinde yakut taþýndan bir yüzük vardý. Cabir ona þöyle dedi: “Bu berrak yakut taþýna bir bakayým.” O þahýs parmaðýndan çýkarýp ona verdi. Cabir yüzüðü Fýrat’ýn dalgalý sularýna attý. O þahýs çok rahatsýz olarak, “Neden böyle yaptýn?” dedi. Cabir þöyle dedi: “Kýzma, yüzüðünü elde etmek istiyor musun?” O: “Evet” dedi. Cabir elini suya doðru götürdü, su yükselerek Cabir’in elinin yanýna kadar geldi. Cabir Yakut’u alarak sahibine geri verdi.”[310]

Þükür Makamý

Bu makam da çok deðerli makamlardan biridir. Hak yolunun salikleri bu makama eriþmek için büyük gayret göstermiþlerdir.

Bu makam ve mertebe o kadar yücedir ki, bu makama sahip olan kimseler insanlar arasýnda oldukça azdýr.

“Ey Davud ailesi! Þükredin. Kullarýmdan þükreden azdýr.”[311]

Eþsiz hadis alimi Allame Merhum Molla Muhammed Bakýr Meclisi þükrün anlamý hususunda þöyle buyurmuþtur: “Þükür; zahiri ve batýni nimetleri itiraf etmek, nimet sahibini tanýmak ve de nimeti emredildiði yerde harcamaktýr.”[312]

Ýmam Bakýr’dan (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Nimetin þükrü, haramlardan sakýnmaktýr.”[313]

Seyyid’uþ- Þuheda Hz. Hüseyin (a.s) Aþura gecesi yaptýðý konuþmasýnýn sonunda, Allah-u Teala’nýn dergahýndan þunu istemiþtir: “Beni þükredenlerden kýl.”[314]

Raðýb-i Ýsfahani þöyle diyor: “Þükrün üç mertebesi vardýr: Kalp ile yapýlan þükür, dil ile yapýlan þükür ve amelen yapýlan þükür. Kalp ile yapýlan þükür; nimet sahibini ve nimeti tanýmaktýr. Dil ile yapýlan þükür; nimeti itiraf etmektir. Amel ile yapýlan þükür ise; nimeti Allah’ýn emredildiði yerde harcamaktýr.”

Ýmam Sadýk’tan (a.s) nakledildiði üzere Musa’ya þöyle vahyedildi: “Ey Musa! Bana hakkýyla þükret.” Musa þöyle arzetti: “Ey rabbim! Sana nasýl hakkýyla þükredeyim. Oysa sana her þükrettiðimde mutlaka bu þükretme nimetini sen bana baðýþladýn.” Allah þöyle buyurdu: “Ey Musa! Bu þükretmenin benden olduðunu bilmekle de þimdi bana þükrettin.”[315]

Hz. Hüseyin (a.s) Arefe duasýnda þöyle arzetmektedir: “Eðer ben ve nimetlerini sayan kimseler, nimetlerinden sadece birinin dahi þükrünü yerine getirmeye çalýþsak, sen baþarý vermediðin takdirde buna güç yetiremeyiz.”[316]

Hz. Davud (a.s) Allah’a þöyle arzetti: “Ey rabbim! Sana nasýl þükredeyim! Oysa þükür, diðer bir þükrü getiren senden taraf baþka bir nimettir.” Allah þöyle buyurdu: “Ey Davud! Sende olan her nimetin benden olduðunu bilmen, bana þükretmendir.”

Bu tür rivayetler dil ile yapýlan þükrü beyan etmektedir. Þükrün en üstün mertebesi olan ameli þükür ise; yakini iman elde etmek, güzel iþler yapmak, ahlaki güzellikleri hayata geçirmek ve bütün ilahi haramlardan sakýnmaktýr.

Þükreden Bir Ýnsandan Ýlginç Bir Hikaye

Sem’ b. Abdulmelik þöyle diyor: “Mina topraklarýnda Hz. Sadýk’ýn (a.s) huzurunda üzüm yemek ile meþgul idik. Aniden bir fakir geldi ve Ýmam Sadýk’tan yardým diledi. Ýmam þöyle buyurdu: “Ona bir miktar üzüm verin.” Kendisine bir miktar üzüm verildiðinde o fakir kimse üzümü almaktan sakýndý ve onu geriye iade ederek þöyle dedi: “Eðer para verirseniz alýrým.” Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurdu: “Allah versin!” Fakir gitti, sonra geri dönüp þöyle dedi: “O halde üzümü veriniz.” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Allah versin!”

O esnada baþka bir fakir kimse geldi ve yardým istedi: “Ýmam (a.s) üzüm salkýmýndan üç tane alýp ona verdi. Fakir kimse üç üzüm tanesini alýnca þöyle dedi: “Bana rýzýk veren alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.”

Ýmam (a.s) ona, “Biraz sabret” diye buyurdu. Sonra her iki elini üzümle doldurarak ona verdi. O tekrar, “Alemlerin rabbine andolsun” dedi. Ýmam (a.s) ona, “Biraz sabret” dedi. Daha sonra hizmetçisine dönerek þöyle buyurdu: “Yanýnda ne kadar dinar ve dirhem vardýr?” Hizmetçisi yirmi dirhem getirdi ve þöyle dedi: “Yanýmýzda bu kadar dirhem kalmýþtýr.” Ýmam (a.s) yirmi dirhemi o fakire verdi. Fakir kimse, o yirmi dirhemi aldýktan sonra “Bütün hamd ve övgüler Allah’a mahsustur. Allah’ým, bu baðýþ sadece sendendir ve senin benzerin yoktur.” Ýmam Sadýk (a.s) o þahsa, “Sabret” diye buyurdu. Daha sonra mübarek gömleðini çýkararak ona baðýþladý ve þöyle buyurdu: “Bu gömleði giy.” O fakir gömleði giydikten sonra, “Beni giyindiren ve örten Allah’a þükürler olsun. Ey Eba Abdillah –veya þöyle dedi: - Allah sana hayýrlý mükafatlar versin.”

Fakir kimse, bu iki kýsa kelimeyle Ýmam’a teþekkür ettikten sonra dýþarý çýktý.”[317]

Büyük arif, yüce filozof ve takvalý alim, Molla Muhsin Feyz Kaþani çok önemli “Vafi” adlý kitabýnda, Takibat-i Nemaz babýnda, Masum’dan (a.s) þöyle rivayet etmektedir: “Eðer namaz kýlan kimse, farz namazýný kýldýktan sonra þükür secdesine kapanýr, Allah’ýn kendisine baðýþladýðý nimetleri tek tek hatýrlar ve þükrederse, Hak Teala meleklere þöyle hitap eder: “Ey melekler! Kulum farz namazýný eda etti ve bana þükretmeye koyuldu, ona nasýl davranayým?” Melekler þöyle derler: “Onun ihtiyaçlarýný gider.” Meleklere þöyle hitap edilir: “Ýhtiyaçlarýný giderdim artýk ne yapayým?” Melekler þöyle derler: “Ona ahirette kurtuluþ nasip et.” Meleklere þöyle hitap edilir: “Ona kurtuluþ verdim, artýk ne yapayým?” Melekler þöyle der: “Ona rýzýk geniþliði nasip et.” Meleklere þöyle hitap edilir: “Ona rýzýk geniþliði verdim, artýk ne yapayým?” Melekler þöyle der: “Ona salih bir evlat nasip et.” Meleklere þöyle hitap edilir: “Ona salih evlat nasip ettim.” Namaz kýlan kimse, secdede Allah’a þükrettikçe Allah hitap eder, melekler de kendisine dua ederler. Nihayet melekler þöyle derler: “Ya Rab! Biz onun için hayýrlý olan her þeyi senden istedik, sen de baðýþta bulundun, artýk isteyecek bir þey bilmiyoruz.” Meleklere þöyle hitap edilir: “Siz bilemezsiniz, ama ben biliyorum.” O bana þükretti, ben de onun þükrünü takdir edeceðim. Benim þükrü takdir etmem ise nimet kapýlarýný yüzüne açmamdýr.”

Zikir Makamý

Hak Teala’nýn kulun kalbinin temizlendikten sonra ona ilham ettiði zikir, dua kitaplarýnda yer alan zikirden farklýdýr. Ýlham edilen zikir, dünya ve ahiret mutluluðu ve saadetine sebep olmaktadýr ve de insanýn , gafil kimselere ulaþamadýðý hakikatlere ulaþmasýný saðlamaktadýr.

Ýlham edilen zikir, hal zikridir; söz zikri deðil! Zira dilin zikri, kelimelerle ilgilidir, hal zikri ise hafifleyen kalbin Allah’ý görmeye eriþmek için maneviyat alanýnda uçmasýný saðlamaktadýr. Hal zikrinin ilhamýyla insanýn basiret gözleri açýlmakta, insan sonsuz bir güzeli görmeye nail olmakta ve böylece insan bütün varlýðýný bu sevgilinin huzuruna ihlasla sunmakta, týpký Ýmam Hüseyin gibi ruhunun derinliklerinden þu hakikati terennüm etmektedir: “Bütün yaratýklarý, senin isteðin uðrunda terk ettim.” Yani bütün varlýklarý senin isteðin yolunda terk ettim, kalbimi onlara baðlýlýktan kurtardým, vücudumu senin için halis kýldým, baþkasýnýn muhabbet lekelerini kalbimden sildim, azamet dergahýna kulluða oturdum ve senden baþka her türlü baðlarý çözdüm.

“Benim bir yarim var ki kalbimin yari

Ondan gelmektedir kalbimin sevgisi

O yar ki ondan ulaþýr Tuðra’ya

Kalbin ümit belgesi

Yüzünde olan zülfün

Kalbi kararsýzlýðýnda yer almaktadýr

Uçma gamze okunun uçmasýdýr.

Kalbin hüznünden sonra gelir

Senin lâl dudaklarýn dýþýnda kimden gelir

Kalp yarasýnýn cerrahlýðý

Asla mey seçmedi eðer olsaydý

Senin hicranýn kalbin tercihi

Þimdi vaktidir ki aþk mülkünün sohbetini

Baþlatalým kalp yarinin eliyle”[318]

Ýlham edilen zikir, Seyyid’us- Sacidin, Aþýklarýn kalbinin meþalesi, Ýmam Zeyn’ül- Abidin’in Hamse Aþere duasýnda gerçek sevgilisinin dergahýna arzettiði þu ifadedir: “Bizi gizli zikir ile menus kýl, temiz amel ve beðenilmiþ çabada bulunmamýzý saðla.”

Son Peygamber (s.a.a) de kendi ilahi sözüyle belki de bu gerçeðe iþaret etmektedir:

“Her haliyle Allah’ý zikreden mümin, beþ nur içindedir: Giriþ yeri nur, çýkýþ yeri nur, sözü nur, yiyeceði nur ve kýyamet günü bakýþý da nura doðrudur.”[319]

Marifet ehli, muhabbet yolunun yolcularý ve hidayet yolunun salikleri için bu varlýk aleminde Allah’ý zikretmekten daha tatlý bir þey yoktur. Allah’ýn zikri, dünyevi ilgilerden ve hayvani örtülerden temizlenmedikçe kimsenin kalbinin derinliklerinde zuhur etmez ve gönül evine ilham edilmez. Bu temizlik sadece zahiri ve batýni ibadetlerde bulunmak, günahlardan sakýnmak ve ahlaki pisliklerden uzak durmakla vücuda gelir.


“Allah’ým! Huzu, huþu ve zelil bir durum içerisinde olan bir kimsenin istemesi gibi senden (hatalarýma) göz yummaný, bana merhametli davranmaný, beni verdiðine razý ve yetinen ve her durumda mütevazi kýlmaný istiyorum.”

Hak Teala’dan Dört Þey Ýstemek

Þüphesiz eðer dua, huþu içinde bir kalp, mütevazi bir zahir, yaþla dolu bir göz, halvet bir yer ve gece karanlýðýnda yapýlacak olursa, icabete daha yakýn olur. Merhamet sahibi olan Allah Musa b. Ýmran’a þöyle hitap etmiþtir: “Ey Ýbn-i Ýmran! Bana kalbinden huþu, bedeninden huzu, gözlerinden gece karanlýðýnda yaþ ver ve bana dua et ki þüphesiz beni yakýn ve icabet eden bulacaksýn.”[320]

Duanýn bu bölümünde dua eden kimse, huzu, teslimiyet ve tevazu içinde Hak Teala’dan dört þey istemektedir. Dolayýsýyla huzu, teslimiyet ve tevazu sayesinde duasýnýn icabete eriþeceðini ümit etmelidir. Bu söz konusu dört þey þunlardýr:

1- Hak Teala’nýn kendisine karþý yumuþak davranmasý

2- Rahmete mazhar olmasý

3- Allah’ýn kendisine nasip ettiði rýzka kanaat etmek ve hoþnutluk

4- Hayatýn bütün boyutlarýnda tevazu ve alçak gönüllülük

Dua eden kimse önce þu gerçeðe teveccüh etmelidir: “Eðer iyilik edecek olursanýz, þüphesiz kendinize iyilik etmiþ olursunuz”[321] kaidesi esasýnca, insan gerçekte kendisine iyilik etmektedir. Eðer iyilik edecek olursanýz, þüphesiz kendinize iyilik etmiþ olursunuz. Allah’ýn müsamahasýný, yumuþaklýðýný ve idare ediþini kazanmak, sadece insanlarla iyi geçinmek, onlara karþý yumuþak davranmakla mümkündür. Allah’ýn rahmet ve merhameti, bütün müminlere, Müslümanlara ve merhamete layýk kimselere merhamet göstermekle elde edilebilir. Ýnsanlarý idare etmeyen, yumuþak huylu olmayan veya þefkatli olmayan kimseler, þüphesiz Allah’ýn merhamet ve rahmetine mazhar olamazlar.

Ýdare Etmek ve Yumuþak Huyluluk

Mukaddes Ýslam dini, bütün müslümanlarý düþmanlýktan, birbirine karþý öfkelenmekten, haset içine düþmekten, iliþkilerini koparmaktan sakýndýrmýþ ve bütün Ýslam ehlini uzlaþmaya, idare etmeye, müsamahaya, görmezlikten gelmeye ve birbirine karþý sevgi göstermeye davet etmiþtir.

Hak kültürü, müminleri manevi açýdan birbirinin kardeþi saymýþ, bu hususta bir çok deðerli haklarý olarak ortaya koymuþ, iman ehlini bu haklarý eda etmeye teþvik etmiþtir. Bu haklara riayet etmeyi, ahlaki açýdan lazým ve gerekli görmüþtür. Bazen de þer’i bir farz olduðunu ilan etmiþtir. Bu hukuklarý eda etmekten kaçýnan kimseleri ise, Allah’ýn velayetinden dýþarý çýktýðýný bildirmiþtir.

Kardeþlik iliþkileri kurmak, manevi iliþkiler içinde olmak ve bu iliþkileri devam ettirmek, batýn ve derunun her türlü ahlaki çirkinliklerden temiz olmasýnýn bir ürünüdür. Gurur, kibir, bencillik, hýrs ve haset gibi ahlaki pislikler, kardeþlik haletinin, manevi atmosferin, sevginin, idare etmenin ve bir aile ve toplum bireylerinin birbirine karþý yumuþak davranmanýn en büyük engeli konumundadýr.

Allah Resulü (s.a.a) çok önemli bir rivayetde halký ahlaki pisliklerden ve ameli fesatlardan sakýndýrmakta ve insanlarý kardeþlik haklarýna riayet etmeye davet etmektedir:

“Birbirinize karþý düþmanca davranmayýn, birbirinize öfkelenmeyin, birbirinize haset içinde olmayýn, dostluk ve kardeþlik iliþkilerini koparmayýn. Ey Allah’ýn kullarý! Birbirinize karþý kardeþ olun. Þüphesiz müslüman, müslümanýn kardeþidir ve kardeþine zulmetmez. Onu muhabbetlerden ve mal ödemekten mahrum kýlmaz, onu mahrum kýlmaz ve yardýmsýz býrakmaz.”[322]

Hakeza Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlarla güzel geçinmek, imanýn yarýsýdýr. Ýnsanlara karþý yumuþak davranmak da hayatýn yarýsýdýr.”[323]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Kolayca alan, kolayca satan ve borçluya kolaylýk tanýyan kimseye Allah rahmet etsin.”[324]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Kim zor durumda olan bir borçluya fýrsat tanýr veya onu serbest býrakýrsa, Allah onu kolay hesaba çeker.”[325]

Hakeza Allah Resulün’den (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Kýyamet günü bir kimseyi günah ve kendisi hakkýnda düþtüðü israf sebebiyle hesaba çekerler ve onun kurtuluþuna sebep olacak bir iyiliðini bulamazlar. Ona þöyle derler: “Sen asla iyilik yapmadýn mý?” O þöyle der: “Hayýr! Ama servetimden insanlara borç verdim, etrafýmda olan gençlere þöyle diyordum: “Kendilerinden alacaklý olduðun mal sahiplerine karþý iyilikle davranýnýz ve onlarý idare ediniz, eli darda olanlara da mühlet veriniz (veya onlardan almayýnýz).” Allah þöyle buyurur: “Ben kolaylaþtýrmak, yumuþaklýk ve idare etme hususunda ondan daha layýðým.” Böylece Allah ondan vazgeçer ve onu baðýþlar.”[326]

Hammad b. Osman þöyle diyor: “Bir þahýs Ýmam Sadýk’ýn (a.s) huzuruna vardý ve ashaptan bir þahýs hakkýnda þikayette bulundu. Çok geçmeden o þahýs Ýmamýn yanýna geldi. Ýmam (a.s) ona þöyle buyurdu: “Bu þahsýn seni þikayet etmesinin sebebi nedir?” O þöyle arzetti: “Onun benden þikayet etmesinin sebebi þudur ki ona borç verdim ve paramý son dinarýna kadar ondan istedim.” (Hammad þöyle diyor: “Ýmam Sadýk (a.s) kýzarak oturdu ve daha sonra þöyle buyurdu: “Sen hakkýný tümüyle aldýðýn takdirde çirkin bir iþ yaptýðýný bilmiyor musun? Sen Allah’ýn Kur’an’da müminlerin halleri hususunda söylediklerini görmedin mi? Þüphesiz Allah þöyle buyuruyor: “Onlar sürekli hesabýn kötülüðünden korkarlar.”[327] Sen müminlerin Allah’ýn hesap sormada kendilerine zulmedilmekten korktuðunu mu sanýyorsun? Hayýr onlar sadece dakik ve kamil bir hesaba çekilmekten korkuyorlar. Bu tür hesaba çekmek, “kötü hesaba çekmek” olarak adlandýrýlmýþtýr. O halde hakkýný alýrken karþý tarafa bu þekilde davranan kimse hakikatte çirkin bir iþ yapmýþtýr.”

Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Biliniz ki Allah’ýn yeryüzünde kaplarý vardýr ve bu kaplar kalplerdir. Allah’ýn sevdiði en sevimli kap ise en temiz olaný, en saðlam olaný ve en ince olanýdýr. Bunlar günahlardan temiz olan, din hususunda güçlü olan ve de kardeþlerine karþý þefkatli olan kalplerdir.”[328]

Resulullah (s.a.a) bir rivayette þöyle buyurmuþtur: “Rabbim bana farzlarý eda etmeyi emrettiði gibi insanlarla iyi geçinmeyi de emretmiþtir.”[329]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þu üç þey kimde olmazsa ameli kemale ermez: Kendisini Allah’a isyandan alýkoyan bir takva, insanlarla geçineceði bir ahlak ve cahillerin cehaletini geri çevirecek bir tahammül.”[330]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz yumuþaklýk, üzerine koyulduðu her þeyi süslemiþtir ve ayrýldýðý her þeyi de mutlaka çirkin kýlmýþtýr.”[331]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Eðer yumuþaklýk görülecek bir yaratýk olsaydý, aziz ve celil olan Allah’ýn yaratýklarýndan hiçbir þey onun kadar güzel olmazdý.”[332]

Müminlerin Emiri’nden (a.s) da bu konuda þu rivayetler nakledilmiþtir:

“Aklýn meyvesi, insanlarla iyi geçinmektir.”[333]

“Ýnsanlarý idare etmek, en üstün amellerdendir.”[334]

“Ýnsanlarla iyi geçin, onlarýn kardeþliðinden faydalan, onlara güler yüzlü davran ve kinlerini öldür.”[335]

Allah Resulü (s.a.a), Allah’ýn kuluna karþý yumuþak ve müsamahakar davranmasýnýn, insanýn halka karþý yumuþak ve müsamahakar davranmasýnýn ürünü ve neticesi bilmekte ve de bir rivayette bu hakikate iþaret ederek þöyle buyurmaktadýr: “Müsamahakar ol ki sana da müsamahakar davranýlsýn.”[336]

Ýnsanlarý idare etmek ve yumuþak davranmak, Allah’ýn ahlakýdýr. Ýnsanlarýn Allah Resulünün (s.a.a) hikmete dayalý, “Allah’ýn ahlakýyla ahlaklanýn.”[337] emri esasýnca Allah’ýn ahlakýyla ahlaklanmasý, böylece de dünya ve ahirette mutluluða ve saadete eriþmesi ne de güzeldir.

“Yarim misk yazýsýný yazmýþtýr

Çin miskinin üzerine not düþmüþtür

Gönül vermiþ ve gönle oturan yazmýþtýr.

Onun yazdýðý her sözün altýna

Ruh’ul Kudus aferin yazmýþtýr

Hüzün hastasýnýn dudaðýnýn þerbetinden

Gam için hüzünlü kalp ilacý yazmýþtýr

Misk kokan kalemi reyhan gibi yazýyla

Yasemin sayfasýna yazmýþtýr

Veya kendi yüzünün bir parçasýný

Hur’ul Ayn’ýn yüzüne yazmýþtýr.”

2- Rahmet ve Merhamet

Kitabýn ilk sayfalarýnda Allah’ýn rahmeti hususunda gerektiði kadar detaylý bilgi verilmiþtir. Aziz okuyucular, bu bilgiler ýþýðýnda anlamýþ oldular ki Hak Teala’nýn rahimiyyet rahmeti, itaat ve kulluðun gereklerini yerine getiren, özellikle Allah’ýn kullarýna karþý rahmet ve merhametle davranan, onlara zulmetmekten, haklarýný çiðnemekten ve onlara karþý sýký tutumdan sakýnan, her zaman için, “Merhamet et ki merhamet olunasýn.”[338] kaidesini sürekli göz önünde tutan kimselere özgüdür.

Ýnsan eðer ilahi farzlar hususunda bir kusur edecek, Hakk’ýn emirlerini yerine getirmekten yüz çevirecek, günah iþleyecek, insanlara karþý merhametsiz davranacak, sert ve kaba davranacak olursa, Hak Teala’dan ve diðerlerinden asla sevgi ve merhamet beklentisi içinde olmamalýdýr.

Hak Teala’nýn rahmeti hakkýnda deðerli hadis kitaplarýnda çok önemli rivayetler yer almýþtýr. Onlardan bazýsýna iþaret edelim:

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz Allah-u Teala’nýn yüz rahmeti vardýr, ondan bir rahmeti indirerek cinler, insanlar, kuþlar, hayvanlar ve zehirli sürüngenler arasýnda bölüþtürmüþtür. Hepsi bu bir tek rahmet vesilesiyle birbirine karþý sevgiyle davranmakta ve merhamet etmektedir. Diðer doksandokuz rahmetiyle de kýyamet günü kullarýna merhamet edecektir.”[339]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz aziz ve celil olan Allah, kýyamet günü müminlere þöyle der: “Beni görmeyi sevdiniz mi?” Onlar þöyle derler: “Evet, ey rabbimiz!” Bunun üzerine Allah, “Neden sevdiniz?” diye sorar. Onlar þöyle derler: “Senin affýný ve maðfiretini ümit ettiðimiz için.” Allah þöyle buyurur: “Þüphesiz ben de size maðfiretimi farz kýldým.”[340]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah-u Teala kýyamet günü þöyle buyurur: “Bir gün dahi beni anan ve herhangi bir yerde benden korkan kimseyi ateþten dýþarý çýkarýnýz.”[341]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah-u Teala mümin kuluna karþý, çocuðuna þefkatli babasýndan daha çok merhametlidir.”[342]

Masum Ýmamlarýn (a.s) sözlerine dayanarak ve teveccüh ederek þu gerçeði elde etmekteyiz ki, insana Allah’ýn rahmetini kazandýran þey ibadet, itaat günahlardan uzak durmak ve baþkalarýna karþý merhametli olmaktýr. Peygamberden (s.a.a) nakledilen diðer bir rivayette de þöyle yer almýþtýr: “Allah rahmet edenlere rahmet eder. O halde yeryüzünde olan her þeye rahmet ediniz ki gökte olan (Allah) da size rahmet etsin.”[343]

Enis’ul Leyl kitabýnýn yazarý, “Ziynet’ul Mecalis” kitabýndan þöyle bir hadis nakletmektedir: “Musa, Allah ile münacatta bulunurken þöyle arzetti: “Hasletlerden hangisiyle senin rýzayetin ve hoþnutluðuna özgün kýlýndým.” Þöyle hitap edildi: “Þuayb’ýn koyunlarýný otlatýp çobanlýk iþiyle uðraþýrken çok sýcak bir yaz gününde sürüden bir keçi kaçtý, sen de o keçinin ardý sýra koþuþturdun ve uzun bir yol katettin. Sýcaklýktan ve çok koþturmaktan dolayý büyük sýkýntýya düþtün. O hayvaný yakaladýðýn zaman da onu yanýna aldýn ve, “Beni ve kendini büyük sýkýntýya düþürdün” diye söyledin. Daha sonra onu omuzuna alarak sürüye geri döndürdün. Ýþte o keçiye gösterdiðin sevgi ve muhabbetten dolayý senin baþýna seçkinlik tacýný býraktým, beline yücelik kuþaðýný taktým ve seni risalet ve nübuvvet makamýna seçtim.”[344]

Bir þahýs, Peygamber’e (s.a.a) þöyle arzetti: “Rabbimin bana merhamet etmesini istiyorum.” Peygamber þöyle buyurdu: “Kendine merhamet et ve Allah’ýn yaratýklarýna merhamet et ki Allah da sana merhamet etsin.”[345]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah’ýn sizlere emrettiði itaat vesilesiyle, kendinizi Allah’ýn rahmetine maruz býrakýn.”[346]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kendisiyle Allah’ýn rahmetinin çoðaldýðý en yetkin þey, bütün insanlar hakkýnda merhamet niyetini taþýmandýr.”[347]

Hakeza Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Rahmet affetmekle nazil olur.”[348]

Hakeza Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Güçaüzlere merhamet, rahmet indirir.”[349]

3- Rýzk Hakkýnda Kanaat ve Hoþnutluk Ýçinde Olmak

Gayb ve þuhud alemindeki tüm varlýklarýn; ilim, hikmet, adalet ve rahmetinin cilvesi olan, saðlam iradesiyle tüm varlýklarý vücuda getiren, varlýklardan her birini belli bir yere yerleþtiren ve onlarý kendileri için takdir ettiði hedefe doðru hidayet eden mukaddes ve mübarek vücut (Allah-u Teala), bütün varlýklarýn rýzkýný da hayatlarýnýn gerektirdiði ve yaþam ve makamlarýyla uygun esaslar üzere üstlenmiþ, bütün varlýklarýn rýzkýný bu rýzýklarý elde etmek için gösterdikleri çaba ve gayretler esasýnca onlara iletmeyi kendine farz kýlmýþtýr.

“Yeryüzünde yaþayan bütün canlýlarýn rýzký ancak Allah’a aittir.”[350]

Merhamet sahibi olan Allah, maslahat ve hikmet esasýnca kullarýn rýzkýný onlara iki þekilde ulaþtýrmaktadýr: Bir gruba oldukça geniþ ve bir gruba da oldukça sýnýrlý rýzýk vermektedir.

“Doðrusu Rabbin rýzký dilediðine bol verir, dilediðine daraltýr. Þüphesiz O, kullarýndan haberdar ve (onlarý) çok iyi görendir.”[351]

Yüce Allah, kullarý helal ve temiz rýzýk elde etsinler diye, kendilerine hayvancýlýk, tarýmcýlýk, ticaret ve sanat gibi akýl ve fikir gücünün ürünü olan diðer olumlu meþru yollarý karar kýlmýþtýr. Hiç kimse için hýrsýzlýk, yaðmacýlýk, talancýlýk, rüþvet, faiz, gasp, içki satýþý ve benzeri gayri meþru yollardan hiçbirini takdir etmemiþtir, dolayýsýyla da insanlar, haram rýzýk elde ettikleri miktarda, helal rýzýklarýndan azaltmaktadýr.

Kur’an-ý Kerim ve rivayetler, insanlarý meþru kazançlar yoluyla helal rýzýk elde etmeye teþvik etmiþlerdir. Allah-u Teala’nýn rýzkýnýn geniþliðini ve darlýðýný meþru yoldan elde ettikten sonra Allah’ýn insanlara oranla maslahatý bilmektedirler. Ýnsanýn da, bu maslahat dilemeye, tam bir rýzayet ve hoþnutluk içinde teslim olmasý farzdýr.

Mukaddes Ýslam dini, helal rýzýk talep etmeyi farz kýlmýþ, büyük ibadetlerden biri saymýþtýr. Rýzýk elde etmek için zahmet çekmeyi, sýkýntýlara katlanmayý ve harekete geçmeyi bir çok deðerlerin anahtarý olarak kabul etmiþtir.

Bir çok rivayetlerde Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Helal rýzýk talep etmek, her müslüman kadýn ve erkeðe farzdýr.”[352]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Helal rýzýk talep etmek, bir farzdan sonraki farzdýr.”[353]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Helal talep etmek, (Allah yolunda) cihattýr.”[354]

Rivayetlerde yer alan bir takým þeyler hayata geçirildiði takdirde þüphesiz rýzkýn temizliðine ve artýþýna sebep olmaktadýr. Nitekim bir þahýs, Allah Resulüne (s.a.a), “Rýzkýmýn geniþlemesini ve çoðalmasýný istiyorum” diye arzedince, Allah Resulü þöyle buyurmuþtur: “Temizliðe devam et ki rýzkýn geniþlesin.”[355]

Müminlerin Emiri (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah yolundaki kardeþine yardýmcý olmak, rýzký arttýrýr.”[356]

Hakeza Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Emanete riayet etmek, rýzký arttýrýr.”[357]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Dini kardeþinin gýyabýnda ona dua et ki bu dua etmek, þüphesiz rýzký sana akýtýr.”[358]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim ailesine güzel iyilik yaparsa, þüphesiz rýzký artar.”[359]

Hakeza Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Güzel ahlak, rýzký arttýrýr.”[360]

Helal rýzýk elde etmek için çaba ve gayret göstermek, oldukça deðerli iþlerden biridir ve de çok önemli Ýslami ibadetlerdendir.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim elinin emeðini yerse, Allah ona rahmet gözüyle bakar ve asla onu azaba tabi tutmaz.”[361]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim elinin emeðini yerse kýyamet günü Peygamberlerin arasýna katýlýr ve de Peygamberlerin sevabýný elde eder.”[362]

Ýmam Rýza (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz ailesini muhtaç düþürmemek için rýzýk talep eden kimsenin mükafatý, Allah yolunda cihad eden kimsenin mükafatýndan daha çoktur.”[363]

Resulullah (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýbadet on parçadýr, dokuz parçasý helal rýzýk talep etmektedir.”[364]

Rýzýk alemin geniþ sofrasýna kurulmuþ bir gerçektir. Herkes için belli bir miktar tayin edilmiþtir. Bu miktar da Allah’ýn maslahat gördüðü esasýnca kararlaþtýrýlmýþtýr. Bu rýzýk ya geniþ ya da dar olarak takdir edilmiþtir.

Nimet geniþliði, nimet sahibinin Allah nezdindeki sevimliliðinin niþanesi deðildir. Nimetin darlýðý da rýzýk darlýðýna sebep olan kulun, Allah’ýn nefret ettiði bir kul olduðunun alameti deðildir. Rýzýk geniþliði veya darlýðý dünya ehli için bir imtihan vesilesidir. Zenginler þükür ve fakirler ise sabýrla imtihan edilmektedir. Þükreden kimse bu yolla ve sabreden kimse de o yolla büyük bir ilahi mükafata eriþmektedir. Zengin kimse, fakire mal infakýnda bulunarak büyük bir mükafata eriþmektedir. Fakir kimse de kendi þahsiyetini koruyarak ve ilahi kaza ve takdire sabrederek fevkalade büyük bir sevaba eriþmektedir.

Rýzýk geniþliði içinde olan bir insan bilmelidir ki, nimeti doðru yolda ve meþru giderlerde harcamak olan þükrü yerine getirmediði takdirde dünyevi ve uhrevi azaplara düçar olacaktýr. Rýzký dar olan kimse de bu darlýða sabretmediði, direnmediði ve dinini bu yoksulluðu ortadan kaldýrmak için namert kimselerle muamelede bulunduðu (dinini onlara sattýðý) takdirde dünyevi ve uhrevi azaba düçar olacaðýný bilmelidir.

Rýzýk geniþliði ve darlýðýnýn Allah tarafýndan bir imtihan olduðu hakkýnda iman ehlinin mevlasý ve Müminlerin Emiri olan Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlarýn rýzkýný takdir etmiþ, sonra çoðaltmýþ ve azaltmýþtýr. Onu darlýk ve geniþlik üzere bölüþtürmüþtür, bu bölüþtürmede adaletli davranmýþtýr ki istediðini rýzýk geniþliðiyle ve istediðini de rýzýk darlýðýyla imtihan etsin ve de bununla zengin veya fakirleri þükür ve sabýr açýsýndan denemiþ olsun.”[365]

Öte yandan mümin kendi payýna oranla, Hz. Hak Teala’nýn rýzký adilce bölüþtürmesine razý ve hoþnut olmalýdýr. Hak Teala’nýn rýzýk bölüþtürmesine hoþnutsuzluk göstermemeli, özellikle de maslahat üzere daraltýldýðý takdirde rýzýk payýna karþý öfkeli olmamalýdýr. Ariflerin imamý ve müminlerin örneði olan Hz. Ali’ye (a.s) uyarak Allah’tan dünya ve ahiret esenliði için sürekli rýzayet ve hoþnutluk talep etmelidir ve de Allah-u Teala’nýn dergahýna yalvarýp yakararak þöyle arzetmelidir: “Allah’ým! Senden (hatalarýma) göz yummaný, bana merhametli davranmaný ve beni verdiðine razý ve yetinen kýlmaný dilerim.”

Ýmam Hasan-i Mücteba (a.s) da bu konuda þöyle buyurmuþtur: “Kendisine hükmeden Allah olduðu halde rýzký bölüþtürmesinden hoþnut olmayan ve makamýný küçümseyen bir mümin nasýl mümin olabilir.”[366]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Cebrail’e þöyle dedim: “Rýza ve hoþnutluðun tefsiri nedir?” Cebrail þöyle arzetti: “Hoþnut olan bir kimse dünyadan bir þeye ulaþsýn veya ulaþmasýn hoþnut olan kimse efendisine (Allah’a) öfkelenmez ve de kendisi için az bir amelden hoþnut olmaz.”[367]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah’ýn sana nasip ettiðine razý ol ki zengin olasýn.”[368]

Müminlerin Emiri (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim Allah’ýn, kendisi için bölüþtürdüðüne hoþnut olursa, bedeni rahatlýða erer.”[369]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim aziz ve celil olan Allah’ýn taksimine hoþnut olmazsa, Allah-u Teala’ya hükmünde ithamda bulunmuþ olur.”[370]

Müminlerin Emiri’ne (a.s) “Onu hoþ bir hayat ile yaþatýrýz.”[371] ayeti þerifenin tefsiri sorulunca þöyle buyurdular: “Temiz hayat, kanaattir”

Hakeza Müminlerin Emiri (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Düþmanýndan kýsasla intikam aldýðýn gibi hýrsýndan da kanaatle intikam al.”[372]

Ehl-i Beyt’in (a.s) öðretilerinde þöyle yer almýþtýr: “Hýrs ve tamah asla rýzký arttýrmaz, hýrs ve tamah temiz ve helal servetin artýþ anahtarý deðildir. Aksine hýrs ve tamah insaný harama düçar kýlar. Bu haram imanýn temellerini geniþletir, ahlaki ilkeleri ortadan kaldýrýr, insanýn dünya ve ahiretini bozar, insanýn haysiyetini yok eder, Allah’ýn helallarýyla kanaat etmez ve insan için takdir edilen rýzk payýndan hoþnut olmak, sonu olmayan bir hazinedir; dünya ve ahirette insaný garantileyen bir hakikattir.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ümmetimin önderi, kanaatkar olanlardýr; ümmetimin kötüleri ise tamaha kapýlanlardýr.”[373]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Hz. Ali (a.s) hurmanýn (pazarda deðeri olmayan) en kötüsünden yiyordu, daha sonra onun üzerine su içiyordu. Ardýndan karnýna vuruyor ve þöyle diyordu: “Kimin karný kendisini cehenneme götürürse, Allah onu, kendi rahmetinden uzak kýlmýþtýr.” Ali (a.s) daha sonra þu iki beyit þiiri okuyordu.

“Sen karnýnýn ve tenasül organýnýn isteklerini yerine getirirsen, onlar kýnamanýn nihayetine bütünüyle ermiþ olurlar.”[374]

Ýmam Bakýr ve Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþlardýr: “Kim Allah’ýn verdiði rýzka kanaatkar olursa, o þüphesiz insanlarýn en zenginidir.”[375]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah’ýn senin için kýsmet kýldýðýna kanaat et, baþkasýnýn nezdinde olana göz dikme, ulaþamayacaðýn þeyi temenni etme; þüphesiz kanaat eden kimse doyar, kanaat etmeyen kimse ise asla doymaz ve ahiretinden nasibini almaya çalýþ.”[376]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Az ile yetinmeyen kimse nasýl kendi nefsini ýslah etmeye güç yetirebilir?”[377]

Yaþlý bir çalý taþýyýcýsý kaba cübbesiyle

Sýrtýnda bir yüklük çalý taþýyordu

Aksak aksak adým atýyor

Her adýmýnda bir þükür ekiyordu

Ki ey bu yüce çarký döndüren

Ki ey hüzünlü kalpleri okþayan

Yakamdan eteðe kadar bakarým

Bana ne iyilikler etmedin ki

Devlet kapýsýný yüzüme açtýn

Ýzzet tacýmý baþýma koydun

Haddim deðildir seni övmek,

Baðýþýn þükür cevherini delmek

Gençliðiyle maðrur bir genç

Þimþek sanarak kovuyordu uzaktan

Yaþlý adamýn þükrettiðini duyunca

Dedi ki ey bunamýþ yaþlý sus!

Sýrtýna çalý alarak böyle yürürsün

Zenginliðin hani, izzetin hani?

Bir ömrü çalý çýrpý taþýmakla geçirdin

Ýzzeti horluktan ayýrt edemedin

Yaþlý dedi ki: Bundan daha iyi izzet olur mu?

Ki kapýna gelipte yastýk koy demedim

Ki ey falan kahvaltý ver veya akþam yemeði

Ekmek su yiyeyim ve içeyim

Þükrediyorum ki beni hor kýlmadý

Senin gibi aþaðýlýða düçar kýlmadý

Hýrs yoluna beni koþturmadý

Þahýn ve dilencinin kapýsýnda köle kýlmadý

Bütün bunlara raðmen özgürlük verdi

Özgürlük izzeti ve azadelik verdi”[378]

4- Bütün Haletlerde Mütevazi Olmak

Tevazu ve alçak gönüllülük oldukça deðerli olan ahlaki gerçeklerden biridir. Ýnsanýn yükselmesine, yücelmesine ve de melekuti ve manevi makamlara eriþmesine vesile olmaktadýr.

Tevazu ve alçak gönüllülüðün deðeri, o kadar büyüktür ki Müminlerin Emiri Ali (a.s) Kumeyl duasýnda Allah-u Teala’ya yalvarýp yakararak onu kendisi için istemektedir.

Tevazu ve alçak gönüllülük öyle bir hakikattir ki eðer insan bu hakikati bütün haletlerinde uygulamaya geçirecek olursa, dünya ve ahiret hayrýna eriþir, ebedi mutluluða ulaþýr, ahiret azabýndan korunmuþ olur, rahat ve kolay bir þekilde Allah’ýn rýzayetini elde eder.

Tevazu ve alçak gönüllülük, iki yerde uygulamaya geçirilir: Birisi Hak Teala’nýn karþýsýnda, diðeri de yaratýklar karþýsýnda.

Hak Teala karþýsýnda mütevazi olmak, insanýn Kur’an’da, Peygamber’in sünnetinde, Ýmamlarýn ve Hak Teala’nýn has velilerinin sözlerinde beyan edilen dünyevi ve uhrevi tüm iþlerde, merhamet sahibi olan Allah’ýn emirleri karþýsýnda, kalp derinliði ve ruhuyla bütün ilahi emirleri kabullenmesi, kabullendikten sonra da yüce bir himmet, büyük bir neþat ve dolu bir aþkla hayata geçirmesidir.

Yaratýklar karþýsýnda mütevazi ve alçak gönüllülük olmak ise, insanýn kendisini diðer mümin ve müslüman kardeþlerinden üstün görmemesi, kendisini onlardan üstün bir makamda bilmemesi, onlara aþaðýlýk gözüyle bakmamasý, onlara karþý saygýda kusur etmemesi, bütün iþlerinde onlardan yardýmýný esirgememesi, hata ve yanlýþlýklarýný yücelikle affetmesi, onlarý affettikten sonra da tüm vücuduyla onlara iyilikte bulunmasý ve gizli ve açýk saygýnlýklarýna riayet etmesidir.

Kur’an ve Tevazu

Kur’an-ý Kerim, bütün insanlarý Hak Teala karþýsýnda mütevazi olmaya davet etmekle birlikte müminlerden de iman ehline ve Ýslam’ýn takipçilerine karþý mütevazi ve alçak gönüllü olmayý istemektedir.

Kur’an-ý Kerim meleklerden, cinlerden ve insanlardan üstün bir þahsiyete sahip olan ve de manevi makamlarý bütün makam sahiplerinden üstün olan büyük Ýslam peygamberini bile bu beðenilmiþ sýfata sahip olmasýný istemekte ve ondan iman ehli karþýsýnda tevazu göstermesini emretmektedir.

“Müminlere karþý alçak gönüllü ol.” [379]

Hakeza: “Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuðu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah’a karþý gelmekten sakýnanlarýndýr.”[380]

Kur’an açýk bir þekilde Allah’ýn tekebbür ehlini sevmediðini belirtmekte ve de beðenilmeyen tekebbür sýfatýna sahip olanlarýn cehennem ehli olduðunu bildirmektedir. “Allah kibirlenenleri sevmez.”[381]

Hakeza: “Böbürlenenler için cehennemde kalacak bir yer yok mu?”[382]

Rivayetlerde Tevazu

Allah Resulünden (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Ne olmuþ ki ben sizlerde ibadetin tatlýðýný göremiyorum?” Onlar (ashap) þöyle dedi: “Ýbadetin tatlýlýðý nedir?” Peygamber þöyle buyurdu: “Tevazu”[383]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) ise önceki müminlerin ve Hak Teala ve yaratýklarý karþýsýnda alçak gönüllü olanlarýn tevazu makamýný beyan ederek insanlara þöyle buyurmaktadýr: “Münezzeh olan Allah, onlar için kibirlenmeyi hoþ görmemiþ ve onlar için tevazuyu beðenmiþtir. Bu yüzden (ibadetlerinin niþanesi olarak) yüzlerini (kulluðun alameti olarak) topraða koydular ve bütün müminler karþýsýnda kanatlarýný gerdiler (tevazu gösterdiler).”[384]

Hakeza Müminlerin Emiri (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Mütevazi ol, þüphesiz tevazu en üstün ibadettir.”[385]

Ýmam Sadýk (a.s) ise tevazunun sýnýrlarýný beyan ederek þöyle buyurmuþtur: “Tevazu, senin yüceliðinden aþaðý olan bir yerde oturmaya razý olman, gördüðün herkese selam vermen, tartýþmalarda hak bile olsan tartýþmayý terk etmendir ve hayrýn baþý tevazudur.”[386]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz insanlarýn en üstünü, makamý yüce olduðu halde tevazu gösteren kuldur.”[387]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz tevazu, sahibini yüceltmektedir. O halde mütevazi olunuz ki Allah da sizleri yüceltsin.”[388]

Ahlak ilmi alimleri de beðenilmeyen bir sýfat ve þeytani bir halet olan tekebbürü ifrat saymýþlardýr. Herkes karþýsýnda zillet ve horluk içine düþmeyi de tefrit olarak kabul etmiþlerdir. Ýnsani bir sýfat ve beðenilmiþ halet olan tevazu ve alçak gönüllülüðü ise orta ve itidali bir çizgi olarak bilmiþlerdir.

Masum Ýmamlardan þöyle rivayet edilmiþtir: “Allah karþýsýnda tevazu ve alçak gönüllü olmak; bütün varlýðýný Allah’ýn ubudiyet ve kulluðuna adamak, insanlarla muaþerette insaf ve adalet üzere olmak ve kendisini insani haklarda diðerleriyle eþit kabul etmektir.”

Allah Resulü’nün (s.a.a) Tevazusu

Yüce Ýslam Peygamberi yoksullara, muhtaçlara, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine karþý mütevazi bir þekilde oturup kalkýyordu. Gelen bir çocuk dahi olsa ona selam veriyor, riyasýz bir þekilde yere oturuyordu. Sokaktaki ve pazardaki insanlara, özellikle de yoksullara karþý dostça davranýyor; hal, yaþam, geçim ve iþlerinin nasýl olduðunu soruyordu. En düþük merkebe biniyor, koyunlarý bizzat saðýyor, elbiselerini kendisi yýkýyor, evin hizmetçileri ile birlikte yemek yiyor, insanlar arasýnda normal bir insan gibi yaþýyordu.

Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (a.s) Tevazusu

Müminlerin Emiri (a.s) da týpký Peygamber (s.a.a) gibi tevazu içinde yaþýyordu. Ýbn-i Abbas þöyle diyor: “Bir gün Hz. Ali’nin yanýna vardým, ayakkabýsýný diktiðini gördüm ve þöyle dedim: “Bu ayakkabý, dikmeye deðmez.” Müminlerin Emiri þöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki dünyanýzdan bu ayakkabý, benim nezdinde dünyayý elde etmekten ve bir hakký çiðnemekten daha sevimlidir. Ben bu ayakkabýyý yamamayý seviyor ve bu iþi kendime bir ayýp olarak deðerlendirmiyorum. Eðer hükümet elime geçecek olursa, bu güç sayesinde hakký ayakta tutmayý ve batýlý ortadan kaldýrmayý severim.”

Ýbn-i Abbas sözünün devamýnda þöyle diyor: “Ali (a.s) elbisesini kendisi yamýyor ve en düþük merkeplere biniyordu.”[389]

Süleyman’ýn Tevazusu

Süleyman (a.s) eþsiz bir azamet ve büyüklüðe sahipti. Ama buna raðmen o kadar mütevazi ve insaflý davranýyordu ki hatta zayýf bir karýnca bile onu muhakeme edebiliyor ve doðal hakkýný Süleyman’dan elde edebiliyordu.

Birgün bir karýnca elinin üzerinde hareket etti. Süleyman karýncayý elinin üzerinden kaldýrýp yere koydu. Süleyman herkes gibi karýncanýn kendisine itiraz edeceðini ve kendisini sorguya çekeceðini düþünmüyordu. Ama Süleyman’ýn tevazu, adalet ve zayýflarý gözetmesi, iþini öyle bir yere vardýrmýþtý ki karýnca dile gelip þöyle arzetti: “Bu kendini beðenmiþlik nedir? Bu kendini büyük görmek nedir? Benim de senin gibi Allah’ýn bir kulu olduðumu bilmiyor musun? Allah’a kulluk açýsýndan benimle senin aranda ne fark var ki bana böyle davranýyorsun?”

Süleyman (a.s) karýncanýn bu açýk konuþmasýndan etkilendi; yarýn Allah katýnda bu þekilde muhakeme edildiði takdirde ne yapacaðýný düþündü. Bu ýzdýrap ve etkilenme onu doðal haletinden uzaklaþtýrdý. Kendine geldiði zaman da o karýncanýn yanýna getirilmesini emretti.

Sizler Süleyman’ýn karýncanýn açýk konuþtuðu için hesaba çekmek için çaðýrdýðýný ve de ona iþkence etmek istediðini düþünebilirsiniz. Ama Süleyman ilahi bir þahsiyet idi, nubuvvet makamýna sahip biriydi. Bütün bu ahlaki güzelliklerle süslenmiþ ve insani kemallere sahip olmuþ biriydi. Dolayýsýyla da karýncanýn bu þekilde açýk konuþmasýna sevindi. Hatta elinin altýndaki kimselerin bu kadar özgürlüðe sahip olmasýndan hoþnut oldu. Elinin altýndakilerin (hatta karýnca gibi küçük bir varlýðýn dahi) bu özgürlüðe sahip olmasýndan ve itiraz etme cesaretini taþýmasýndan dolayý hoþnut oldu.

Süleyman karýncaya þöyle sordu: “Neden böylesine açýk bir dille konuþtun ve açýk bir dille itiraz ettin?” Karýnca þöyle dedi: “Benim derim, etim ve bedenim zayýftýr. Siz beni tuttunuz ve yere attýnýz, elim ayaðým ve bedenim baský altýnda kaldý. Beni rahatsýz ettiniz. Bu davranýþýnýz benim itiraz etmeme sebep oldu.” Süleyman þöyle dedi: “Seni yere atýp rahatsýz olmana sebep olduðum için ve de seni iþkenceye maruz kýldýðým için özür diliyorum. Þüphesiz ben bu iþi bilerek ve kötü bir niyetle yapmadým. Kötü bir niyet taþýmadýðým için de özür dilenecek yeri vardýr. Dolayýsýyla da senden özür diliyorum.”

Evet, Süleyman o azamete raðmen ahlak sýnýrlarýný az da olsa aþtýðýný görünce rahatsýz oluyor, karþý taraftan her ne kadar zayýf bir karýnca da olsa özür diliyordu.

Karýnca þöyle dedi: “Ben de seni baðýþlýyorum ve bu yaptýðýn iþi görmezlikten geliyorum. Elbette þu þartla ki dünyaya yöneliþin, þehvet ve istek üzere olmamalýdýr, dünya malý ve servetini türdeþlerin refah ve huzuru için iste; israf ve lüks içinde yaþamaya boðulma; fakir insanlarý unutacak kadar lezzetlere düçar olma; senden yardým isteyen her fakir ve aciz kimseye yardým et.”

Süleyman’ýn temiz kalbi, muhabbet, lütuf, sevgi ve elinin altýndakilere inayet ile dolu olduðu için karýncanýn þartlarýný tevazu içinde kabul etti ve karýnca da Süleyman’ý böylece affetti.[390]

Büyükler kendilerine bakmadýlar

Allah görmeyi kendini görenden isteme

Büyüklük namus ve söz ile deðildir.

Yücelik iddia ve zan ile deðildir

Tevazu yücelik baþýný arttýrýr

Tekebbür seni topraða düþürür

Kötü huylu isyankar baþ aþaðý düþer

Yüce olman gerekir, üstünlük taslama

Dünyaya aldanan kimseden din yolunu sorma

Allah’ý görmeyi kendini görenden arama”[391]


“Allah’ým! Ýhtiyaç ve yoksulluðu þiddetli olan kimsenin yalvarýþý gibi sana yalvarýrým!”

Gerçek Malik Allah’týr

Dua eden kimse, duanýn bu bölümünü okuyunca, kalp gözü ve basiretiyle, Kur’an ayetleri ve rivayetlerinden yardým alarak iki gerçeði müþahade etmelidir:

Birinci gerçek þudur ki merhamet sahibi Allah’tan baþka bir malik, feyiz kaynaðý, baðýþlayýcý, ihtiyaçsýz ve mutlak zengin bir varlýk yoktur.

Ýkinci gerçek de þudur ki, gaybi ve þuhudi bütün varlýklarýn ve insanýn vücudunun zat ve hüviyeti salt fakirlik, ihtiyaç ve memlukiyet (kulluk) haletidir. Müstaðni olduðu ve hiçbir ihtiyacý bulunmadýðý halde varlýk sarayýný yükselten, çeþitli varlýklarý yaratýlýþ aleminde vücuda getiren, her varlýðý ihtiyaç duyduðu her þeyi temin ederek yaratýlýþ mecrasýnda karar kýlan tek varlýk Allah’týr. Bütün varlýklarýn varlýðý Allah’ýn rabbani feyizlerinden bir feyzinin sýzýntýlarýdýr. Hiçbir varlýk ona karþý koyamaz, bütün varlýklar zati gereði Allah’ýn mutlak kudretine teslimdir. “Ol” kelimesiyle kainatý yokluk karanlýðýnda bir meþale gibi alevlendiren ve “olma” kelimesiyle de bütün varlýklarý yokluk diyarýna gönderebilme kudretine sahip olan ve de bütün varlýklarýn Allah’ýn geniþ rahmetine olan ihtiyacýna raðmen neden ve hangi sebeple Allah kullarýna merhamet etmesin? Neden Allah’ýn rahmeti bütün alemdeki varlýklarý kapsamasýn? Hangi sebeple insan Allah’ýn rahmetinden ümidini kesebilir?

Bir taraftan tüm kainatýn, Allah’ýn rahmet ve lütfüne olan ihtiyacý ve bir taraftan da Allah’ýn mukaddes zatýnýn sonsuz lütuf, rahmet ve muhabbetle nitelendirilmesi bütün varlýklarýn Allah’a olan ihtiyacýnýn ve Allah’ýn bütün varlýklardan müstaðni oluþunun apaçýk delilidir.

Allah halýk, razýk, musavvir, vedud, rahim, kerim, gafur, muhyi ve mumittir.[392] Hiçbir konuda Allah’ýn eþi ve benzeri yoktur, varlýk alemindeki bütün varlýklar Allah’ýn yarattýðý mülkü ve rýzýk verdiði varlýklardýr. Bir an olsun Allah’tan asla müstaðni olamazlar. Allah, alemdeki bütün varlýklarýn maliki, bütün varlýklarýn iþlerinin yöneticisi ve yaratýlýþ sisteminin düzenleyicisidir.

Mal, çocuk, makam ve mevki düþkünlüðü sebebiyle feyiz kaynaðý Allah’a olan ihtiyaçlarýndan habersiz kimseler, kendilerini müstaðni ve ihtiyaçsýz olduklarýný hissetmektedirler. Oysa bu his, þeytani bir histir. Gaflet ve cehalet aðacýnýn çok acý bir meyvesidir. Bu yüzden bu basiretsiz kör kalpli ve hüsran kuyusuna düþmüþ kimseler, Allah’ýn dergahýna varmaktan, dergahýnda yalvarýp yakarmaktan, rablerin rabbi olan Allah’a ihtiyacýný arzetmekten ve Allah’a muhtaç olduklarýný bildirmekten mahrumdular. Bu yüzden de telafisi mümkün olmayan büyük bir zarar ve ziyana düçardýrlar. Bunlarýn hayatlarý ve yaþamlarý, çöldeki ve ormandaki vahþi hayvanlar gibi maddecilik zulmetiyle kirlenmiþtir ve melekuti özel feyizlerden mahrumdur. Kur’an, o mutlak, gani, salt (zengin), sonsuz feyiz sahibi ve bütün kemal sýfatlarýný barýndýran mukaddes zat hakkýnda þöyle buyurmaktadýr: “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ýndýr ve Allah her þeye kadirdir.”[393]

Hakeza: “Göklerin, yerin ve ikisinin arasýndakilerin egemenliði Allah’ýndýr ve dönüþ O’nadýr.”[394]

Hakeza: “Göklerin ve yerin egemenliði O’nundur; diriltir, öldürür. O, her þeye kadirdir.”[395]

Hakeza: “Göklerin ve yerin egemenliði Allah’ýndýr. O, dilediðini baðýþlar, dilediðine azâb eder.”[396]

Kur’an insan hakkýnda ise þöyle buyurmaktadýr: “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsýnýz, Allah ise müstaðnidir, övülmeðe layýk olandýr.”[397]

Gerçekten de insanýn bütün vücudu ihtiyaç, niyaz, fakirlik ve yoksulluktan baþka bir þey deðildir. Ýnsan kendi yaratýlýþýnda, hayatýný sürdürmede, dünyaya veda etmede ve menfaat elde edip zararý def etme hususunda hiçbir güç ve kudrete sahip deðildir. Allah insaný yaratmýþ, kendisini feyizlendirerek hayatýnýn devamýný saðlamýþ, her türlü menfaat yoluna celbetmiþ, her türlü zararý ondan gidermiþtir. O halde neden ve hangi delille bu muhtaç ve fakir varlýk bir Cuma akþamý ihtiyaçsýz zatýn huzuruna temiz bir kalp ve halis bir niyetle varýp ihtiyacýný ilan etmesin ve bütün varlýðýyla, “Allah’ým! Ýhtiyaç ve yoksulluðu þiddetli olan kimsenin yalvarýþý gibi sana yalvarýrým” demesin?

Ýnsanýn en güzel ve en faydalý hali, dua halidir. Zati fakirliðine teveccühen ve ihtiyaç içinde olduðunu bilerek gerçek dostun dergahýna doðru ihtiyaç elini kaldýrmasý, kalbinin derinliklerinden inlemesi ve Hazreti mahbuba (Allah’a) þöyle arzetmesidir:

“O kalp ki sen ondasýn hüzün evi neden olsun

Güvenilir bir dayanak olunca neden inlesin

O kalp ki senden habersiz olsun

Kalp senin yerin olunca hüzün evi neden olsun

Yabancý o kimsedir ki seninle dost olmasýn.

O kimseye ki sen dostsun yabancý neden olsun

Deli o kimsedir ki aþký anlamamýþtýr

O kimse ki aþýktýr divane neden olsun

Bilgin, marifeti olan kimsedir

Arif olmayan kimse bilgin neden olsun

Ýnci tanesi göðüs sedefinde gizlidir

Cansýz olan taþ neden inci tanesi olsun

Bir kalp ki o yüzü görünce onun aþk kokusunu alýr

Baþkalarýnýn aþký ona neden yuva olsun

Cananý sen olan can senden gayri kimi görsün

Sevgilisi sen olan kalp puthane neden olsun

Git Yusuf suresini oku ki Kur’an’dan iþitesin

Aþk hadisi haktýr, efsane neden olsun

Feyz Hak’tan mutludur, asla hüzünlenmez

Kalp imar olunca virane neden olsun”[398]


“Hacetini zorluklar anýnda kapýna getirmiþtir.”

Gerçi merhamet sahibi olan Allah, kulunun ihtiyaç ve isteklerini bilmektedir; sýkýntýlarýndan, musibetlerinden ve dertlerinden haberdardýr; hiçbir dua ve isteði olmaksýzýn da ihtiyaç sahibinin ihtiyaçlarýný þiddetli olaylar, belalar, musibetler ve sýkýntýlar anýnda gidermektedir. Ama Kur’an ayetleri ve rivayetleri esasýnca Allah, kulunun dergahýna ihtiyacýný arzetmesini, yalvarýp yakarmasýný, diliyle Allah’ýn dergahýna ihtiyacýný söylemesini, merhametli mevlasýyla münacat etmesini, bu dergahýn eþiðinde kulluk ve alçak gönüllülük içinde olmasýný, ihtiyaç duyduðu þeyi dua ve münacatla istemesini, o feyiz ve rahmet kaynaðýna þöyle arzetmesini istemektedir: “Ey merhametli ve sevgili Allah’ým! Lütuf ve inayet anahtarýyla sorunlarýmý hallet! Hayatýmdaki sýkýntýlarý gider, musibetleri ve þiddetli olaylarý benden uzak kýl. Beni sýkýntýlar zindanýndan kurtar; rububi irade ve nihayeti olmayan ihsan ve kereminle ihtiyaçlarýmý gider, isteklerimi karþýla, dilencilik torbamý, özel feyizlerinle doldur.”

Ýnsanýn hacetini beyan etmesi, fakirliðini dile getirmesi ve de, “Ey merhametlilerin en merhametlisi! Ben fakirlik dýþýnda bir þey deðilim. Senin dergahýna dilenmekten baþka bir þey bilmiyorum, gözyaþý, ah, ümit ve arzu dýþýnda bir sermayem de yoktur” diye ilan etmesi Allah-u Teala’nýn istediði bir þeydir ve hakikatte bu gerçek Allah’a itaat ve boyun eðmektir. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de de insana dua etmesi emredilmiþ ve de duaya icabet edileceði garanti verilmiþtir.”[399]

Evet, dua ve ihtiyacýný izhar etmek, hacetlerini söylemek ve yalvarýp yakarmak da bir tür ibadettir, teslim olmaktýr, Hak Teala’ya itaat etmektir ve hakikatte ibadetin beynidir.[400]

Allah-u Teala kulunun sýkýntýlar, zorluklar, musibetler ve þiddetli olaylar karþýsýnda bu sýkýntýlarýný ve musibetlerini gidermesi için baþkasýnýn kapýsýna gitmesini, ihtiyacýný baþkasýndan dilemesini ve sorunlarýný baþkasýndan gidermesini dilemesini istememektir.

Önemli kitaplarda yer alan Kutsi bir hadiste bu konuda çok önemli ve deðerli gerçekler yer almýþtýr. Bu esasa göre kul, sadece ihtiyaçlarýný Allah’ýn dergahýna arzetmeli, ve baþkasýndan yüz çevirmelidir.

Burada bu melekuti metnin ve arþi hakikatin tercümesini aktarmak gerekir: “Kulum sýkýntýlar ve zorluklar anýnda baþkasýna mý ümit baðlar ve benden baþkasýnýn o sýkýntýlarý gidermesini mi ister? Oysa zorluklarý ve sýkýntýlarý gidermek benim kudret elimdedir. Acaba kul, benden gayrisinin ihtiyaçlarýný gidermesini ve fakirlikten kendisini kurtarmasýný mý ümid eder? Oysa güçlü, baðýþlayýcý, kerem sahibi ve cömert olan benim. Bütün hacet kapýlarý benim yanýmdadýr, anahtarý da benim lütuf ve rahmet elimdedir.

Kuluma ne olmuþ ki benden yüz çevirdiðini görüyorum, oysa benden istenmediði þeyleri bile kendisine baðýþladým? Þimdi bütün bu ihtiyaç, hacet ve isteklerine raðmen benden yüz çevirmiþ, ihtiyaç ve isteklerini benden gayrisine götürmüþtür.

Ben, kendisinden baþka ilah olmayan Allah’ým! O benden istemeden ben kendisine baðýþta bulunurum. Acaba benden istediði takdirde ona baðýþlamaz mýyým?

Kerem ve cömertliðin sonsuz deryalarý benden deðil midir? Acaba dünya ve ahiret benim elimde deðil midir?

Eðer bütün göklerin ve yerin benzerini benden isteyecek olsalar, bunu onlara verecek olsam, bir sinek kanadý kadar dahi benim mülkümden azalmaz. Benden yüz çeviren, benden baþkasýndan ihtiyaçlarýný isteyen ve benden baþkasýndan sýkýntýlarýný gidermesini talep eden kimseye ar olsun!”[401]


“Katýnda bulunanlara raðbeti büyük (çok) olan”

Müminlerin Emiri Ali (a.s), Allah’ýn nezdinde olan þeyler hakkýnda tam bir marifet ve bilgi sahibiydi. Bu marifet ve bilgi esasýnca bu duayý okuduðu zaman yüzünü topraða dayýyor, yalvarýp yakararak þöyle arzediyordu: “Senin nezdinde olan þeylere raðbetim çok büyüktür.”

Eðer Allah nezdinde olan ve her insanýn nasiplenmesi gereken þeylere iþaret etmek ve de Kur’an-ý Kerim’in ayetlerinden birer örnek getirmek istersek, bu þerh ve açýklama birkaç yüz cilt kitapta yer alacaktýr ve ilahi feyizlerin sonsuz deryasýndan bir damlasýna bile iþaret etmeden ömür sona erecektir.

Hak Teala’nýn Kulun Amelleri Karþýsýndaki Mükafatlarý

Merhamet sahibi olan Allah, merhamet ve lütuf üzere; bütün kullarýný namaz, oruç, hac, cihat, infak, sadaka, insanlara hizmet, birbirinin haklarýna riayet ve günahlarý terk etmek gibi bir takým farzlarý yerine getirmeye davet etmiþtir ve bütün bu ameller karþýsýnda da iman, amel eden kimsenin kapasitesi ve ameli ile uyumlu olarak bir takým mükafatlar takdir etmiþtir.

Kur’an-ý Kerim kesin bir þekilde þöyle ilan etmektedir: “Biz iyilerin ve ýslah edicilerin mükafatýný zayi etmeyiz. Islah edenlerin ve iyilik sahiplerinin mükafatlarýný elde etmeleri kesin ve yakinidir.”[402]

Merhamet sahibi olan Allah, mümin, salih, iyilik sahibi ve takvalý kullarý için birkaç çeþit mükafat takdir etmiþtir ki Kur’an-ý Kerim’de onlara iþaret etmiþtir:

1- Azim mükafat 2- Deðerli mükafat 3- Tükenmeyen mükafat 4- Büyük mükafat 5- Ýki kat mükafat

“Onlardan ihsan ve takva sahibi olanlara büyük mükafat vardýr.”[403]

“Doðrusu, sadaka veren erkek ve kadýnlara, Allah’a güzel bir takdimde bulunanlara kat kat karþýlýk verilir; onlara deðerli bir mükafat vardýr.”[404]

“Doðrusu iman edip salih amel iþleyenlere, onlara tükenmeyen bir ecir vardýr.”[405]

“Ýman edip iyi iþler yapanlara da maðfiret ve büyük bir mükafat vardýr.”[406]

“Ýþte onlara, sabýrlarýndan dolayý, ecirleri iki defa verilir; onlar kötülüðü iyilikle savarlar, kendilerine verdiðimiz rýzýktan da infak ederler.”[407]

Allah nezdinde iman ve salih amel ehli için takdir edilen mükafatlar daimi ve sürekli mükafatlardýr. Allah’tan baþka hiç kimse bu mükafatý verebilme gücüne sahip deðildir. Rivayet ve hadisler, Hak Teala’nýn mükafatlarýndan bir bölümüne iþaret etmiþtir. Örnek olarak hakikatte Kur’an ayetlerini izah eden rivayetlere bu satýrlarda yer verelim:

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Amelinizin sevabý, amelinizden daha üstündür.”[408]

Hakeza: “Sabrýn sevabý, en iyi sevaptýr.”[409]

Hakeza: “Þüphesiz en büyük mükafat, insaf mükafatýdýr.”[410]

Hakeza: “Cihadýn sevabý en büyük sevaptýr.”[411]

Ýmam Bakýr (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Mekke’de uyuyan ziyaretçi þehirlerde çaba gösteren kimse gibidir. Mekke’de secdeye kapanan kimse, Allah yolunda kanlar içinde kalan þehit gibidir ve hacýnýn yerine onun evinin iþlerini idare eden kimsenin de mükafatý, hacceden kimsenin mükafatý gibidir; öyle ki adeta Hacer’ul Esved’e dokunmuþtur.”[412]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah yolunda bir gün cihat etmek, dünya ve dünya üzerindeki her þeyden daha hayýrlýdýr.”[413]

Hakeza: “Bir gece aziz ve celil olan Allah yolunda nöbet tutmak, ibadete kalkýlan bin geceden ve oruç tutulan bin günden daha üstündür.”[414]

Hakeza: “Þüphesiz kul gece yarýsý rabbiyle halvet edince ve münacatta bulununca, Allah nurunu onun kalbinde sabit ve kalýcý kýlar.”[415]

Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Gece ibadeti; bedenin sýhhati, rabbin rýzayeti, Peygamberlerin ahlakýna sarýlmak ve rahmete maruz kalmaktýr.”[416]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz kýyamet günü kulun ateþe götürülmesi emredilir. Kul cehenneme doðru çekilip sürüklenince mümin kadýnlar ve erkekler þöyle derler: “Ey rabbimiz! Bu sürekli bize dua eden bir kimsedir. Onun hakkýnda þefaatimizi kabul et” Allah onlarýn hakkýnda þefaatlerini kabul eder ve o kurtulur.”[417]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Biliniz ki kim Kur’an’ý öðrenir, baþkalarýna öðretir ve Kur’an’da olan þeylerle amel ederse, ben onu cennete sevk eder ve cennete doðru kýlavuzu olurum.”[418]

Cennet

Allah nezdinde olan ve marifet, iman ve salih amel ehli olan kimselerin raðbet ve iþtiyak duyduklarý gerçeklerden biri de þüphesiz cennettir. Merhamet sahibi Allah Kur’an-ý Kerim’de bütün kullarýný bu ebedi yere ve sürekli karar kýlacaklarý diyara davet etmiþ ve buraya ulaþmanýn yolununda iman, salih amel, takva, helal ve haramlara riayet olduðunu bildirmiþtir.

“Rabbinizin maðfiretine ve takva sahipleri için hazýrlanmýþ, eni gökler ve yer kadar olan cennete koþuþun.”[419]

“Rabbiniz tarafýndan baðýþlanmaya, Allah’a ve Peygamber’ine iman edenler için hazýrlanmýþ, geniþliði yerle göðün geniþliði kadar olan cennete koþuþun; bu Allah’ýn dilediðine verdiði lütfüdür.”[420]

Kur’an-ý Kerim’in ayetleri ve Peygamber (s.a.a) ile Ehl-i Beyt’ten (a.s) nakledilen rivayetler esasýnca cennet, imanýn, salih amelin, takvanýn ve haramlardan uzak durmanýn mükafatýdýr. Bu gerçeklerden mahrum olan ve küfür, þirk ve her türlü günahlara bulaþan kimseler, esenlik ve huzur diyarý olan cennete girmeye layýk olmadýklarý gibi cehennem ehlinden sayýlmakta, Hak Teala’nýn rahmetinden mahrum kalmakta ve de Allah’ý görmekten uzak bulunmaktadýrlar.

“Kadýn veya erkek, kim, inanarak salih amel iþlerse, iþte onlar cennete girerler; orada hesapsýz þekilde rýzýklanýrlar.”[421]

“Mümin erkekler ve mümin kadýnlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alýkorlar; namaz kýlarlar, zekât verirler, Allah’a ve Peygamberine itaat ederler. Ýþte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah þüphesiz güçlüdür, hikmet sahibidir. Allah mümin erkeklere ve mümin kadýnlara, temelli kalacaklarý, içlerinden ýrmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde hoþ meskenler vadetmiþtir. Allah’ýn hoþnut olmasý en büyük þeydir. Ýþte büyük kurtuluþ budur.”[422]

Ýmam Seccad (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Biliniz ki þüphesiz cennete iþtiyak duyan kimse, iyiliklere doðru koþmuþ, þehvetlerden uzak durmuþtur. Her kim de Allah’tan korkmuþsa, tövbe ile günahlardan Allah’a yönelmiþ ve de haramlardan geri dönmüþtür.”[423]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Cennetin deðeri salih ameldir.”[424]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “On þey vardýr ki kim bunlarla aziz ve celil olan Allah’ý mülakat edecek olursa cennete girer: “Allah’tan baþka ilah olmadýðýna ve Muhammed’in Allah’ýn Resulü olduðuna þehadet etmek, aziz ve celil olan Allah nezdinden getirdiði Kur’an’ý ikrar etmek, namaz kýlmak, zekat vermek, Ramazan ayý orucunu tutmak, Allah’ýn evini haccetmek, Allah’ýn dostlarýný sevmek, Allah’ýn düþmanlarýndan beri olmak ve her türlü sarhoþ edici maddeden kaçýnmak.”[425]

Allah’ýn Rahmeti

Kur’an-ý Kerim ve rivayetler Allah’ýn kullarýna olan rahmetini geniþ bir þekilde söz konusu etmiþ ve herkesi de iman, salih amel, günahlardan tövbe, takva ve iyiliðe sarýlarak Allah’ýn rahmetini elde etmeye davet etmiþtir.

“Allah kendisine iman edenleri ve Kitab’ýna sarýlanlarý rahmetine ve bol nimetine kavuþturacak.”[426]

Hakeza: “Ayetlerimize iman edenler sana geldiðinde onlara de ki: “Selam size!” Rabbiniz, merhamet etmeyi kendisine yazdý. Gerçek þu ki: Sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardýndan tevbe edip de kendini islah ederse bilsin ki Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.”[427]

Hakeza: “De ki: “Rabbinizin rahmeti geniþtir.”[428]

Hakeza: “Rahmetim her þeyi kaplamýþtýr.”[429]

Hak Teala’nýn rahmetini elde etmek için bir takým þeylere riayet etmek gerekir. Bu iþlere riayet edilmedikçe de Hak Teala’nýn rahmeti elde edilemez.

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Güzel dönüþle, Allah’ýn rahmet ve baðýþýna yönel ve güzel dönüþü gerçekleþtirmek için de halis dua ve gece karanlýklarýnda münacattan yardým alýn.”[430]

Bir þahýs Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) þöyle arzetti: “Rabbimin bana merhamet etmesini istiyorum.” Peygamber þöyle buyurdu: “Kendine ve Allah’ýn yaratýklarýna merhamet et ki Allah da sana merhamet etsin.”[431]

Kitabýn baþýnda Dua-i Kumeyl’in ilk duasý olan “Allahumme inni eseluke bi rahmetikelleti vasiat kulle þey”[432] cümlesinin tefsirinde Allah’ýn rahmeti detaylý bir þekilde tefsir edilmiþtir. Bu gerçeði anlamak ve ilahi rahmet ve lütuflara daha çok dikkat etmek için rahmetin tefsir ve açýklamasýna kýsaca bir bakmakta fayda vardýr.

“Kimdir senden gayri ki feryadýmý dilesin

Alevlenen gam ateþini söndürsün

Kimdir senden gayri ki söylenmemiþ sýr sözünü

Ýþitsin veya iþitince unutsun

Kimdir senden gayri ki maksadýmýn þahidi olarak

Lütuf üzere bir an bana dost ve arkadaþ olsun

Senin sevgi kadehin rahmet badesiyle doludur.

Özgür insan ondan ancak içebilir

Dün gece seher vakti o güzellik mahzarý rüyama geldi

Ümit ederim ki her gece rüyama gelsin”

Allah’ýn Affý

“Afv” kelimesi cezalandýrmaktan göz yummak, günahlarý baðýþlamak ve dosyadan kötülük ve etkileri yok etmek anlamýndadýr.

Merhamet sahibi olan Allah bu hakikatin zuhurunu tövbe edenler, günahý terk edenler ve Allah’ýn dergahýna geri dönenler için takdir etmiþtir. Kur’an-ý Kerim’in bir çok ayetlerinde bu yüce sýfat övülmüþtür ve açýk bir þekilde þöyle ilan edilmiþtir:

“Þüphesiz Allah çok affedici ve baðýþlayýcýdýr.”[433]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “(Allah’ýn) Emri kesin ve hikmete dayalýdýr; rýzayeti güvenlik ve rahmettir; ilmiyle hükmeder ve hilmiyle baðýþlar.”[434]

Bir bedevi þöyle dedi: “Ey Allah’ýn Resulü! Kýyamet günü yaratýklarý hesaba çeken kimdir?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Allah’týr.” Bedevi þöyle dedi: “Ka’benin Rabbine andolsun ki o halde kurtulduk” Peygamber (s.a.a), “Ey bedevi! Bu nasýl olur?” diye sordu. O þöyle dedi: “Zira kerim (yüce) kimse, kudret elde ettiði zaman baðýþlar.”[435]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kim Allah’ýn haramlarýndan uzaklaþýrsa, Allah’ýn affý ona koþmuþ olur.”[436]

Evet, sevap, cennet, rahmet ve af gibi Allah nezdinde olan hakikatler, aþýklarýn, sevenlerin, Allah ile raz-u niyazda bulunanlarýn, Allah’ýn rahmet ve lütuf dergahýna þöyle arzetmelerine neden olmuþtur: “Katýnda bulunanlara raðbeti büyük olan...”


“Allah’ým! Senin saltanatýn büyüktür.”

Allah’ýn hükümdarlýðý ve saltanatý zati ve de hakikidir. Diðer saltanatlar ise geçici ve fanidir. Allah’ýn saltanat ve hükümdarlýðý sürekli, kalýcý, sonsuz ve sýnýrsýzdýr. Diðer saltanatlar ise zaman açýsýndan az ve çok sýnýrlýdýr.

Allah’ýn saltanat ve hükümdarlýðý varlýk aleminin gayb, þuhud, zahir ve batýnýný kapsamaktadýr. Hakikatte Allah’ýn saltanatý dýþýnda bir saltanat yoktur. Allah’tan gayrisi fakir ve O’na muhtaçtýr ve kendiliðinden bir sermayeye sahip deðillerdir.

Allah’ýn hüccet ve bürhaný büyük ve güçlüdür. Allah karþýsýnda hiçbir hüccet, delil, bürhan mevcut deðildir. Akýl, nübuvvet, Kur’an ve imamet, Allah’ýn kýyamet günü onlarla bütün yaratýklara delil gösterecekleri hüccetlerdir. Allah-u Teala, günah iþleme ve salih amelden uzak durma noktasýnda bütün herkesin özrünü ve bahanesini ortadan kaldýracaktýr.


“Ve mekanýn yücedir”

Kur’an-ý Kerim’de kendisini “Onun bir benzeri yoktur”[437] hakikatýyla öven, her ayýp ve noksanlýktan münezzeh olan, bütün kemal, cemal ve celal sýfatlarýna sahip olan, sýfatlarý zatýnýn ve zatý da sýfatlarýnýn aynýsý olan güzel isimleri ve yüce sýfatlarý kendisine has olan, bütün gaybi ve þuhudi varlýklarýn kendi kayyumiyeti ýþýðýnda ayakta durduðu, kainattaki bütün varlýklarýn ilim, irade, kudret ve rahmetine boyun eðdiði, sýfatlarýnýn bir sýnýrý olmayan, kuvveti bütün güçlerin azameti bütün azametlerin ve üstünlüðü bütün üstünlüklerin üzerinde olan mukaddes zat, elbette yüce bir makama sahiptir ve mekaný her þeyin üstündedir.


“Düzenin (tedbirin) gizlidir”

Metinde geçen mekr kelimesi Allah’tan gayri varlýklar hakkýnda kullanýldýðý takdirde hile, aldatma ve baþkasýný kandýrmak anlamýnda kullanýlmaktadýr ve bu anlamda bir “mekr” Allah hakkýnda caiz deðildir. Zira bu anlamda “mekr” cahil ve aciz insanlarýn sýfatýdýr. Cehalet ve acizlik ise Allah’ýn mukaddes dergahýndan uzaktýr. Zira Allah’ýn mübarek vücudu, ilim, kudret, rahmet, cömertlik ve sonsuz yüceliktir. Varlýklarýn bütün iþlerde Allah’a muhtaç oluþu ve Allah’ýn ise hiçbir iþinde varlýklara muhtaç olmayýþý da sabit bir gerçek ve kesin bir realitedir. “Mekr” (Allah hakkýnda kullanýlýnca cezalandýrma ve azap anlamýndadýr) Allah her kimi bu cezalandýrma ve azaba müstehak görürse, artýk o varlýk hiçbir çare ve kaçýþ yolu bulmaksýzýn söz konusu azap ve cezalandýrmaya maruz kalmaktadýr.

Allah’ýn, gurura kapýlarak, mest olarak, gaflet ve cehalet içinde günah, refah, lezzet ve masiyet içinde yüzenler hakkýndaki cezalandýrmasý, azabý ve intikamý çeþitli suretlerde ve þekillerdedir. Bunun bir merhalesi istidrac[438] ve istihmal suretindedir. Yani cahil ve habersiz kimse, gurura kapýlarak ve kendi baþýna hareket ederek günahýný arttýrdýkça Allah da buna karþýlýk ona verdiði nimetlerini artýrýr. Bu nimetlerin çokluðu sebebiyle de gafleti daha da çoðalmakta, tövbe ve istiðfarý unutmaktadýr. Sonra aniden, günahkar farkýna dahi varmaksýzýn, azap ve intikamýn geliþinden habersiz olmaksýzýn cezalandýrma ve azabýný günahkar þahsýn üzerine indirmekte, yakasýndan tutmaktadýr. Allah, her þeyden habersiz olduðu bir anda günahkar kulundan intikam almaktadýr. Hakikatte günahkar kimseyi gizli “mekr” belasýyla azaba düçar kýlmaktadýr.

Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Allah bir kulun hayrýný istediðinde, o kul bir günah iþlerse, o günahýn ardýndan ona bir nimet verir ve ona (o vesileyle) maðfiret dilemeyi hatýrlatýr. Allah bir kulun kötülüðünü istediðinde, derken de o kul günah iþler onun ardýndan ona istiðfarý unutsun diye bir nimet verir ve o nimet vesilesiyle günahý devam eder. Nitekim Allah-u Teala þöyle buyurmuþtur[439]: “Ayetlerimizi yalanlayanlarý, hiç bilmeyecekleri yönlerden, yavaþ yavaþ helake götüreceðiz.[440]


“Ve emrin aþikardýr.”

Hak Teala’nýn emri, bir aþamada tekvini bir emirdir. Ýþte bu emirle bütün varlýklar varlýk sahnesinde boy göstermiþler ve zuhur sahnesine çýkmýþlardýr. Allah’ýn diðer bir emri de teþrii (yasama ile ilgili) emirdir. Bu emrin bereketiyle de Kur’an-ý Kerim, Ýslam Peygamberi’nin (s.a.a) kalbinin ufuklarýnda ortaya çýkmýþtýr. Bu emrin bir cilvesi de hükümler, kanunlar, emirler, helal ve haramlardýr. Bunlar da semavi kitaplar, peygamberlerin nübuvveti ve imamlarýn imametiyle bütün insanlýða duyurmuþlardýr.


“Kahrýn galip ve kudretin her yerde caridir.”

Allah’ýn kudret ve kahrýnýn tefsir ve yorumu gerekli olduðu kadarýyla bu kitabýn baþýnda yer almýþtýr.

“Ve senin hükümetinden kaçmak imkansýzdýr.”

Hak Teala’nýn mukaddes zatý her açýdan ve her taraftan bütün varlýklarý ihata etmiþtir. Varlýklardan hiç birisi O’nun ihata sultasýnýn dýþýnda deðildir. Bütün varlýklar Allah’ýn iradesiyle vücuda gelmiþlerdir. Dolayýsýyla da Allah bütün varlýklardan öncedir. Bütün varlýklar Allah’ýn kudret ve rahmeti gölgesinde, lütuf ve nimetlerinin yardýmýyla hayatýný sürdürmektedir. O halde Allah bütün varlýklarla birliktedir. Bütün varlýklarýn dönüþü Allah’adýr. O halde Allah her þeyden sonradýr. Bu yüzden de hiçbir varlýk için Allah’ýn hükümetinden ve egemenliðinden dýþarý çýkacak bir kurtuluþ yolu yoktur. Çok önemli bir rivayette þöyle yer almýþtýr: “Bir þahýs, Ýmam Hüseyin’in (a.s) huzuruna vardý ve þöyle arzetti: “Ben günahkar bir þahýsým. Günah hususunda sabredemiyorum. O halde bana öðüt ver.” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Beþ þeyi yap, sonra istediðin günahý iþle: Evvela; Allah’ýn rýzkýný yeme ve istediðin günahý iþle. Ýkinci olarak; Allah’ýn velayet, yöneticilik ve hükümetinden dýþarý çýk ve istediðin günahý iþle. Üçüncü olarak; Allah’ýn görmediði bir yeri bul ve orada istediðin günahý iþle. Dördüncü olarak ölüm meleði ruhunu almaya geldiðinde onu yanýndan kov ve istediðin günahý iþle. Beþinci olarak da cehennem Malik’i seni cehenneme atmak istediðinde sen cehenneme girme ve istediðin günahý iþle.”[441]

Evet, insan eðer kaçmak istiyorsa, o halde cehalet ve bilgisizlikten, ilim ve marifete; haber ve iþitilen þeylerden, açýkça görme ve müþahadeye ve sonuç olarak da yaratýklardan Hak Teala’ya doðru kaçmalýdýr. Ýnsanýn bu kaçýþýnda bir çok dünyevi ve uhrevi menfaatler, ilahi rýzayet ve ebedi saadet insana nasip olmaktadýr. Hakikatte bu kaçýþ, nefsin heva ve heveslerinden akýl ve kalbe kaçýþtýr. Dünyadan ahirete, cehennemden cennete ve sonuç olarak da þeytandan Allah’a doðru kaçýþtýr.

Aþýklara bütün dünya mülkü bile nasip olsa

Ona göz yumarlar ta ki gönül yurdunu elde etsinler

Alemi kenara iterler iþtiyaktan

Ta ki þefkatli yarýn eteðine tutunsunlar

Hicran çölünü göz yaþlarýyla suvarýrlar

Ta ki can tohumundan vuslat ürününü elde etsinler

Eðer baharda göz mehrinin yanýna oturursan

Sonunda o ruhu sevgisini görebilirsin.”

“Allah’ým! Senden baþka günahlarýmý baðýþlayan, çirkinliklerimi örten, çirkin amelimi güzele çeviren birisini bulamýyorum!”

Günahý Baðýþlayan

Merhamet sahibi Allah’ýn yüce sýfatlarýndan ve Hak Teala’nýn güzel isimlerinden biri de “Gafir” ve “Gafur”dur. Yani baðýþlayan, hatta çok baðýþlayan mukaddes zat demektir. Baðýþlanmayý elde ediþ þartý ise, gerçek tevbe ve hakiki dönüþtür.

Günahkar kimse “Gafur” sýfatýna teveccühen þu hakikat hususunda ümitli olmalýdýr ki, eðer günahlarýndan tövbe edecek, çirkinliklerinden el çekecek, hatalarýndan uzak duracak ve iman ile salih amele yönelecek olursa þüphesiz bütün günahlarý baðýþlanacaktýr.

Bu konuda ümitsizlik ve soðuk davranmak büyük bir günahtýr, azaba sebep olan bir suçtur ve hatta Kur’an’ýn ifade ettiði üzere küfre denktir.

“Allah’ýn rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doðrusu kâfirlerden baþkasý Allah’ýn rahmetinden ümidini kesmez.”[442]

Hakeza: “De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aþýrý giden kullarým! Allah’ýn rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doðrusu Allah günahlarýn hepsini baðýþlar. Çünkü O, baðýþlayandýr, merhametlidir.”[443]

Aþaðýdaki ayetler de Allah’ýn her günahkar kimsenin günahlarýný baðýþladýðý gerçeði ortaya koymaktadýr.

“Doðrusu Allah baðýþlayýcý ve merhamet edicidir.”[444]

“Allah baðýþlayýcý ve merhamet edicidir.”[445]

“Ettiði zulümden sonra tövbe edip düzelen kimse, bilsin ki Allah onun tövbesini kabul eder. Allah þüphesiz Baðýþlayan-dýr, merhametli olandýr.”[446]

“Allah’tan sakýnýn, doðrusu Allah baðýþlayýcý ve merhamet edicidir.”[447]

Evet, günahlarýndan tövbe eden, tövbe ettikten sonra büyük günahlardan sakýnan, küçük günahlar hususunda ise ýsrarlý olmayan, kazaya býraktýðý farzlarýný eda eden, elinde bulundurduðu halka ait mallarý sahiplerine geri çeviren bir kimsenin böylesine gerçek bir tövbe sayesinde bütün çirkin geçmiþinin baðýþlanacaðý kesindir.

Allah Resulü (s.a.a) gerçek tövbe eden kimsenin niþaneleri hakkýnda þöyle buyurmaktadýr:

“Tövbe eden kimsenin alameti ise dört þeydir: “Amellerinde Allah’a mutlak teslimiyet içinde olmak, batýlý terk etmek, Hakk’a baðlý olmak ve iyiliklere raðbet etmek.”[448]

Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Allah, kulunun yüzüne þükür kapýsýný açtýðý halde nimetlerin artýþ kapýsýný yüzüne kapamaz. Hakeza dua kapýsýný açtýðý halde, icabet kapýsýný yüzüne kapamaz ve tövbe kapýsýný açtýðý halde baðýþlanma kapýsýný yüzüne kapamaz.”[449]

Çirkinlikleri Örten

Hakk Teala’nýn çok önemli sfatlarýndan biri de, günahlarýný gizlice yapan ve hiç kimsenin günahlarýndan haberdar olmasýný istemeyen kulunun günahlarýný örtmesidir.

Allah’ýn mukaddes vücudu, kullar gizlice günah iþlediklerinde Allah’ýn onlardan saygýnlýklarýný koruduðu, onu ve dosyasýný baþkalarý karþýsýnda açmadýðýný bilsinler diye kendini Settar’ul Uyub (ayýplarý örten) olarak adlandýrmýþtýr. Ama eðer bir günahkar aþýrý hayasýzlýk ve küstahlýk içinde herkesin gözleri önünde günah iþler ve haysiyetinden korkmazsa, bu durumda artýk böyle bir kimsenin günahlarýný örtmenin ve haysiyetini korumanýn bir anlamý da kalmamaktadýr.

Nitekim Allah Resulü’nden þöyle buyurduðu nakledilmiþtir: “Her kim tövbe ederse, Allah tövbesini kabul eder; organlarýna günahlarýný örtmesi emredilir; yeryüzü parçalarýna da günahlarýný örtmesi emredilir; amelleri yazan katiplere de yazdýklarý þeyler unutturulur.”[450]

Muaviye b. Veheb þöyle diyor: “Ýmam Sadýk’ýn þöyle buyurduðunu iþittim: “Mümin kul halis bir þekilde tevbe edince; Allah onu sever, dünya ve ahirette günahlarýný örter.” Ben (Muaviye b. Veheb) þöyle dedim: “Allah onun günahlarýný nasýl örter?” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Amel katiplerine yazdýklarý günahlarý unutturulur. Böylece Allah’ý gördüðünde en küçük bir günahýna þahitlik edecek herhangi bir þahit kalmaz.”[451]

Menhec’us- Sadikin tefsirinde þöyle rivayet edilmiþtir: “Kýyamet günü gelince kulu Allah’ýn huzuruna götürürler ve þöyle emredilir: “Bir kubbe yapýn ve kulumu oraya koyun.” Daha sonra Allah-u Teala ona þöyle hitap eder: “Ey kulum! Nimetimi günah sermayesi edindin. Ben sana olan nimetlerimi arttýrdýkça sen de günahlarýný çoðalttýn.” Kul böylece utanç içinde baþýný önüne eðer. Daha sonra þöyle hitap edilir: “Ey kulum! Baþýný kaldýr! Ben günah iþlediðin an seni baðýþladým. Günahlarýna baðýþlama çizgi çizdim.” Daha sonra bir baþka kul getirilir. Bu kul kýnanýnca utanç içinde aðlamaya baþlar. Hak Teala þöyle buyurur: “Ey kulum! Sen günah iþleyip güldüðün gün bile seni utandýrmadým. Bugün günah iþlemeyip aðladýðýn halde sena nasýl azap ederim ve seni rezil kýlarým. Seni baðýþladým ve cennete gitmene izin verdim.”

Kötülükleri Ýyiliklere Çeviren

Merhamet sahibi Allah’ýn sýfatlarýndan biri de, kul tövbe edip imanla süslenince ve salih amele yönelince, günahlarýný iyiliklere ve çirkinliklerini güzelliklere çevirmesidir.

“Ancak tövbe eden, iman edip salih amel iþleyenler baþkadýr; Allah onlarýn kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok baðýþlayýcý ve merhamet edicidir.”[452]

“Gündüzün iki ucunda ve gecenin de ilk saatlerinde namaz kýl. Doðrusu iyilikler kötülükleri (günahlarý) giderir.”[453]

Kötülükleri iyiliklere çevirme ile ilgili ilmi kitaplarda çok önemli konular beyan edilmiþtir. Bu kitaplardan bazýsý felsefi, bazýsý irfani, bazýsý edebi, bazýsý da rivai boyutlara sahiptir. Bunlardan her birinin beyan ve açýklamasý her ne kadar gerekli olsa da kitap için göz önünde bulundurduðumuz sýnýrlarý aþacak ve bizleri konumuzdan uzak düþürecektir.

 Tefsir-i Numune’nin yazarý þöyle diyor: “Kötülükleri iyiliklere çevirmek hususunda birkaç yorum vardýr ve hepsi de kabul edilir türden yorumlardýr:

1- Ýnsan tövbe edip Allah’a iman edince bütün vücudunda çok köklü bir deðiþim ortaya çýkar. Bu deruni deðiþim ve devrim sayesinde amellerinin kötülüðü gelecekte iyiliklere dönüþür. Eðer geçmiþte cinayet iþlemiþse gelecekte mazlumlarý savunma ve zalimlerle savaþmaya koyulmaktadýr. Eðer geçmiþte zinakar ise gelecekte iffetli olmaktadýr.Ýnsan bu ilahi baþarý ve deðiþimi iman ve tövbe sayesinde elde etmektedir.

2- Allah-u Teala lütuf, kerem ve ihsanýyla, kul tövbe ettikten sonra kötü amellerini silmekte ve yerine iyilikleri geçirmektedir. Nitekim Ebu Zer’in Resulullah’tan (s.a.a) naklettiði bir rivayette þöyle yer almýþtýr: “Kýyamet günü olduðunda bazý kimseler getirilir. Allah-u Teala kula küçük günahlarýnýn sunulmasýný ve büyük günahlarýnýn örtülmesini emreder ve kula þöyle denir: “Sen falan gün bir küçük günah iþledin.” Kul da o günahýný itiraf eder. Ama kalbi büyük günahlardan dolayý korku ve titreme haleti içindedir. Burada Allah dilerse kula lütfeder ve her kötülüðünün yerine iyiliðin koyulmasýný emreder. Kul þöyle arzeder: “Ey Rabbim! Benim bir takým büyük günahlarým da vardýr, ama burada göremiyorum.”

Ebu Zer þöyle diyor: “Bu esnada Peygamber (s.a.a) diþleri görünecek þekilde tebessüm etti ve daha sonra da þu ayeti tilavet buyurdu: “Ýþte Allah onlarýn kötülüklerini iyiliklere çevirir. [454][455]

3- Kötülüklerden maksad insanýn bizzat yaptýðý ameller deðildir. Aksine bu amellerden ortaya çýkýp insanýn ruhuna inen kötü etkilerdir. Kul tevbe edip iman edince, o kötü etkiler ruh ve candan ayrýlýr ve hayýrlý etkilere dönüþür. Kötülüklerin iyiliðe dönüþmesinin anlamý da iþte budur: [456]

“Bizim lütuf dergahýndan baþka sýðýnaðýmýz yok

Padiþahýn kapýsýndan baþkasýnda dilenci gözümüz yok

Biz aþýðýz ve aþýklar müftüsü demiþ ki

Cananýn cilvesine aþýk olmak günah deðil

Adalet divanýnda utanç içindeyiz

Orada el, ayak ve baþtan gayrisi þahit deðil

Kudret katibinin yazdýðý dosya

Haþa, onda bir yanlýþlýk yok


“Senden baþka ilah yoktur, münezzehsin sen, sana hamdederim.”

Temiz “la ilahe illallah” tevhid kelimesi “tehlil”; “sübhaneke” tesbih ve “bihamdike” ise tahmid (övmek) olarak adlandýrýlmýþtýr.

Her kim diliyle tehlil (la ilahe illallah) der, kalbinin derinliðiyle sadýk bir þekilde bu hakikati ikrar eder, bu konuda ihlaslý olur ve ameli olarak her türlü batýl ilahlarý hayat sahasýndan red edecek olursa gerçek anlamda muvahhittir; Hak Teala’nýn emanýndadýr. Dünya rezilliði ve ahiret azabý kesinlikle ona haram kýlýnmýþtýr. Kýyamet günü de cennet ehli, Allah’ýn razý olduðu meleklerin sevgilisi peygamberlerin, sýdýklarýn, þehitlerin ve salihlerin dost olduðu bir kimse olacaktýr.

Tehlilin (la ilahe illallah’ýn) hakikati, Kur’an-ý Kerim ve Peygamberlerin marifetleri, özellikle de Ýslam peygamberi ve deðerli Ehl-i Beyt’i vasýtasýyla Hz. Hakk’ýn yüce sýfatlarý ve güzel isimleri hakkýnda marifet elde ettiði, eteði her türlü pisliklerden arýndýðý, farzlarý yüce bir himmet, aþýkane bir kalb ve ihlas içinde yerine getirdiði ve Allah’ýn kullarýna hizmetten kaçýnmadýðý zaman insanýn batýnýnda tecelli eder.

Evet, insan bu yolu katedince ve bu yolda harekete geçince insanýn bütün vücudu þu hakikati dile getirir:

“Bilin ki Allah dýþýnda her þey batýldýr

Her nimet mutlaka yok olucudur.”

Maþukun (gerçek sevgilinin) cemalinin insanýn batýn semasýnda cilve etmesiyle insanýn bütün bir vücudu þöyle feryad eder: “Vücud aleminde Allah’tan baþka etken yoktur.” Güç ve kuvvet sadece Allah sayesindedir.”

Aþkýnýn heyecaný hiçbir kafada yok ki yok

Güzel yüzüne bakan yok ki yok

Kafese atmadýðýn bir gönül kuþu yok

Keskin okunun vurmadýðý kanat yok ki yok

Senin gamýndan göðsümüz sýhhatlidir

Lale sýfatlý senin daðýn ciðerde yok ki yok

Yüz ve zülfünün ayrýlýðýndan figan ederim figan

Sehere her gece kadar sokaðýnýn köpeði yok ki yok

Gözümüz yarasa gözüdür yoksa senin

Güzellik cilven kapý ve duvarda yok ki yok

Musa yok ki “ene’l  hak” iddiasýný iþitsin

Yoksa bu zemzeme hiçbir aðaçta yok ki yok

“Sýrlarý duyan kulak yok, aksi takdirde

“sýrlar” da yok ki yok.”[457]

Sahi, varlýk aleminde O’ndan Allah’tan baþka dergahýna yönelinecek, kendisinden rýzýk taleb edilecek ve kendisinden sorunlarýn halli, belalarýn savurulmasý, günahlarýn baðýþlanmasý, çirkinliklerin örtülmesi istenilebilecek bir baþka varlýk var mýdýr?

Gerçekten de duanýn bu bölümünde tehlil, tesbih ve tahmid (la ilahe illallah demek, Allah’ý münezzeh bilmek ve hamdetmek) bulunduðu makama da çok uyumludur. Zira bilinçlice dua eden insan zillet, çaresizlik, fakirlik ve yoksulluðunu izhar ettikten ve günahlarýný itirafta bulunduktan sonra þöyle arz eder: “Günahlarýmý baðýþlayacak ve çirkinliklerimi örtecek birini bulamadým.” Zira bu insan bu iþlerin Allah’ýn iþleri olduðunu, hiç kimsenin buna gücünün yetmediðini bilir.

Dolayýsýyla da “la ilahe illa ente” diyerek tevhid, “sübhaneke” diyerek tesbih ve “bihamdike” diyererek de tahmid (hamdetmek) izharýnda bulunmak bu makamla uyum arzetmektedir.

Cennetin Pahasý

Marifet ve ihlas içinde Allah’a hamdeden, ameli olarak bütün batýl ilahlarý reddeden, Allah’tan gayri hiç kimseye itaat etmeyen, sadece Allah’a tapan ve sadece Allah’ýn huzurunda ibadet için yere kapanan kimse, hakikatte cennetin pahasýný temin etmeye kalkýþmaz ve kendisini her türlü azaptan korunmak için Hak Teala’nýn saðlam kalesine ve emanýna girmiþ sayýlýr.

Ýmam Rýza (a.s) deðerli babasýndan, o da Ýslam peygamberden (s.a.a), o da Allah-u Teala’dan þöyle buyurduðunu nakletmektedir:

“La ilahe illallah, benim kalemdir. O halde kim kaleme girerse, azabýmdan güvende olur.”[458]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah’ýn kendisine tevhit nimetini verdiði kimsenin mükafatý sadece cennettir.”[459]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah’ýn hak olduðunu bilip de ölen kimse mutlaka cennete girer.”[460]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “La ilahe illallah sözü cennetin deðeridir.”[461]

Hakeza Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim ihlas ile la ilahe illallah derse, cennete girer. Ýhlasý ise, la ilahe illallah’ýn, kendisini, aziz ve celil olan Allah’ýn haram kýldýðý þeylerden alýkoymasýdýr.”[462]

Bir þahýs, Ýmam Bakýr’ýn (a.s) huzuruna vararak kendisine Allah Resulünden nakledilen, “Her kim la ilahe illallah derse cennete girer” hadisini sordu. Bunun üzerine Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurdu: “Bu rivayet doðrudur.” O þahýs Ýmam Bakýr’ýn (a.s) yanýndan ayrýldý, evden çýktýðý zaman Ýmam (a.s), “Onu geri çeviriniz” diye buyurdu. Daha sonra da Ýmam þöyle buyurdu: “Ey adam! La ilahe illallah için bir takým þartlar vardýr ve ben de (ki masum imamým, Allah tarafýndan imamete seçilmiþim ve her iþte bana itaat etmek farzdýr) onun þartlarýndan biriyim.”[463]

Velhasýl, tek kurtuluþ yolu tevhit ve tevhidin þartlarýný yerine getirmektir. Yani insan Hak Teala’dan baþka ilah olmadýðý, varlýk aleminde olan her þeyin O’nun mülkü olduðu, O’nun kulu ve rýzkýný yiyici olduðu hakkýnda marifet elde edince, diliyle Hak Teala’nýn vahdaniyetini ikrar edince ve Peygamberlerin nübüvvetini, Ýmamlarý ve Kur’an-ý Kerim’i kabul edince ve de dini öðretiler esasýnca yaþayýnca, þüphesiz saðlam bir kurtuluþ kulpuna sarýlmýþ ve de tek kurtuluþ yolunda yer almýþ olur.

Tevhit fezasýnda, insandan ortaya çýkan her türlü hayýr ve olumlu amel kabul edilmektedir. Eðer insan gaflete düþecek bir günah iþleyecek olursa, piþman olup tövbe ettikten sonra baðýþlanacaktýr. Tevhit fezasý dýþýnda hiçbir amel kabul edilmez ve en küçük günah bile baðýþlanmaz. Tevhit ehli olan kimse eðer günahýnýn aðýrlýðý sebebiyle kýyamette azaba düçar olursa, tevhidin bereketi sebebiyle kurtuluþa erer. Bu konuda muteber ve deðerli hadis kitaplarýnda bir çok önemli rivayetler nakledilmiþtir. Örnek olarak bu hadislerden birini nakledelim.

Ýslam Peygamberi (s.a.a), vahiy emini ve Hak Teala’nýn mukarreb meleði olan Cebrail’e þöyle buyurdu: “Cehennemi bana vasfet.” Cebrail, cehennemin mertebelerini ve sakinlerini detaylý bir þekilde kendisine izah etti, cehennemin birinci tabakasýndan söz etmek isteyince sustu. Alemlerin efendisi þöyle buyurdu: “Ey Cebrail! Bu mertebede bulunanlar kimlerdir?” Cebrail þöyle buyurdu: “Bu mertebenin azabý, bütün mertebelerden daha kolaydýr, burada oturanlar ise ümmetin isyankarlarýdýr. Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Acaba benim ümmetimden her hangi bir kimse cehenneme girecek mi?” Vahiy Emini þöyle buyurdu: “Büyük günahlara bulaþan ve dünyadan tövbesiz ayrýlan kimseler bu cehenneme girecektir.”

Peygamber oturup aðladý, üç gün üç gece aðlamasý devam etti. Sonunda dördüncü gün Hz. Zehra (a.s) Peygamber’i (s.a.a) ziyarete geldi. Peygamber’in (s.a.a) mübarek yüzüyle secdeye kapanarak, topraðý ýslatacak derecede aðladýðýný gördü. Þöyle arz etti: “Ne olmuþ?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Vahiy emini bana cehennemin ilk katýnýn ümmetimden günahkarlarýn yeri olduðunu haber verdi, bu yüzden de aðladým.” Hz. Zehra þöyle arzetti: “Vahiy Emininden günahkarlarý nasýl cehenneme götürdüklerini sordun mu?” Peygamber þöyle buyurdu: “Erkekleri saçlarý ve kadýnlarýn perçeminden tutarak cehenneme çekmektedirler. Cehenneme yaklaþtýðýnda ise Cehennem’in Malik’ini gördüklerinde feryat edip baðýrýrlar. Cehennem Malik’inden kendi hallerinden aðlamalarý için izin vermesini isterler; Malik, gözlerinde yaþ kalmayýncaya ve göz yaþý yerine kan dökünceye kadar aðlamalarýna izin verir. Malik þöyle der: “Bu aðlamalar dünyada olsaydý ve de göz yaþlarý bugünün korkusundan gözlerden boþalsaydý, ne de iyi olurdu!”

Böylece Malik onlarý cehenneme atar, onlar aniden, “La ilahe illallah” diyerek feryat ederler, ateþ onlardan uzaklaþýr. Malik, ateþe onlarý yakmasý için baðýrýr, ama ateþ þöyle der: “Onlar mübarek la ilahe illallah” sözünü söylemektedirler, onlarý nasýl yakayým?” Malik, yine feryat ederek: “Bunlar yak” der. Hak Teala tarafýndan þöyle bir hitap gelir: “Yüzlerini yakma ki Allah’a secde etmiþler, kalplerini yakma ki mübarek ayda susuzluk çekmiþlerdir.” Böylece Allah isteyinceye kadar cehennemde kalýrlar, daha sonra Cebrail’e þöyle seslenilir: “Ümmetin günahkarlarýnýn hali ne durumdadýr?” Cehennem maliki, perdeyi kenara çeker, günahkarlar Cebrail’i güzel bir þekilde görür ve þöyle derler: “Bu kadar güzel yüze sahip olan kimdir?” Þöyle cevap verilir: “Bu dünyada Peygamber’e (s.a.a) vahiy indiren Cebrail’dir.”

 Cehennem esirleri, Peygamber’in (s.a.a) mübarek ismini iþitince feryat ederek þöyle derler: “Bizden taraf Muhammed’e selam ilet ve ümmetinin günahkarlarýnýn cehennemde azaba düçar olduðunu bildir.”

Vahiy emini olan Cebrail bu haberi Peygamber’e ulaþtýrýr, alemlerin efendisi secdeye kapanýr ve Hak Teala’nýn huzurunda þöyle arz eder: “Ümmetimden günahkar kimseleri cehenneme götürdün, þimdi onlarý bana baðýþla.” Peygambere þöyle hitap edilir: “Onlarý sana baðýþladým.” Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) onlarý cehennemden dýþarý çýkarýr. Onlar kömür gibi olmuþlardýr, onlarý hayat suyuna götürür. Onlar o çeþmeden içince ve üzerlerine dökünce zahir ve batýn pislikleri ortadan kalkar, tertemiz olurlar, alýnlarýnda da þu ifade yazýlýdýr: “Rahman’ýn ateþinden kurtulanlarý.”

Onlarý böylece cennete götürürler, cennet ehli onlarý birbirine göstererek, cehennemden kurtulmuþ kimseler olduðunu söylerler. Böylece onlar þöyle der: “Ey Rabbimiz! Bizlere merhamet ettin, bizleri cennetine koydun, o halde bu yazýyý alnýmýzdan sil.” Onlarýn isteði kabul edilir ve bu yazý alýnlarýndan silinir.”

Hamd ve Tesbih

Tesbih; Hak Teala’yý her türlü kötülükten, ayýp ve noksanlýktan münezzeh bilmek ve hakikatte Allah’ýn sonsuz kemallerini ikrar etmektir.

Talha b. Ubeydullah þöyle diyor: “Peygamber’e (s.a.a) “Sübhanallah” kelimesinin anlamýný sorduðumda þöyle buyurdu: “Sübhanallah; Allah’ý her türlü ayýptan münezzeh bilmektir.”[464]

Müminlerin Emiri Hz. Ali’ye (a.s) sübhanallah kelimesinin anlamý sorulunca þöyle buyurmuþtur: “Aziz ve celil olan Allah’ýn celalini büyük görmek ve Allah’ý müþriklerin dediði þeylerden münezzeh kabul etmektir. Dolayýsýyla kul, ihlas ve yakin üzere sübhanallah dediði zaman, her melek ona selam gönderir.”[465]

Kur’an-ý Kerim de, bir çok ayetlerde alemdeki bütün varlýklarýn Allah’ý tesbih ettiðini bildirmektedir: “O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir þey yoktur; fakat siz onlarýn tesbihlerini anlamazsýnýz.[466]

Dua’nýn bu bölümünde tesbihin bu makamla münasebeti belki de þudur: “Kul duanýn önceki cümlelerinde, isyan ve hata izharýnda bulunmuþtu. Hata ve isyan ise kulun Allah’a yakýn olmasýna engel teþkil etmektedir ve de kulun Mahbub’dan uzaklýk karanlýðýna düþmesine sebep olmaktadýr. Tesbih, takdis ve hamd etmek ise karanlýklardan kurtuluþ için en iyi vesiledir. O halde kulun yalvarýp yakararak, ihlas ve temizlik üzerine “sübhaneke ve bi hemdike” diye arz etmesi gerekir. Böylece kul, týpký Yunus (a.s) gibi karanlýklardan kurtulur ve Allah’a yakýnlýk dergahýna yetiþir.

Evet, Yunus (a.s) gecenin karanlýðýnda, denizin karanlýðýnda ve balýðýn karnýnýn karanlýðýnda esir düþmüþtü.

“Fakat sonunda karanlýklar içinde: “Senden baþka ilah yoktur, sen münezzehsin, doðrusu ben haksýzlýk edenlerdenim” diye seslenmiþti. Biz de ona cevap verip, onu üzüntüden kurtardýk. Ýþte biz müminleri böyle kurtarýrýz.”[467]

Menhec’us- Sadikin tefsirinin yazarý, bu ayetin þerhinde Allah Resulü’nden (s.a.a) bir rivayet nakletmiþtir. Bu rivayette Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Hüzünlü bir kimse, bu duayý okuduðu takdirde duasý müstecap olur.”[468]

Ýmam Sadýk (a.s) Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: “Tesbih, ameller terazisini sevapla doldurur.”[469]

Allame Meclisi ise deðerli Bihar’ul Envar kitabýnda hamd ile ilgili olarak çok önemli þu rivayeti nakletmiþtir: “Resulullah (s.a.a) kendisini sevindiren bir iþle karþýlaþtýðýnda þöyle buyururdu: “Allah’a bu nimetler sebebiyle þükürler olsun.” Peygamber (s.a.a) kendisini üzen bir olayla karþýlaþtýðýnda ise þöyle buyuruyordu: “Allah’a her hal üzere þükürler olsun.”[470]

 “Ben kendime zulmettim ve cahilliðim yüzünden küstahlýk yaptým (itaatsizlik yaptým) ve beni geçmiþteki hatýrlamana, lütuf ve ihsanýna dayandým (ve maðrur oldum).”

Ýnsanýn Kendine Zulmetmesi

Allah’ým! Seni düþünce, tefekkür, varlýk aleminde ilginç eserlerini görme, bilginlerden ve düþünürlerden hakikatleri iþitme ve gerekli miktarda kitaplar okuma yoluyla seni tanýdým, ama sana doðru gelmedim, hikmete dayalý emirlerine itaat etmedim, isteklerine deðer vermedim, huzurunda tevazu ile eðilmedim, dergahýnýn topraðýna ibadet alnýmý sürmedim. Sana doðru yoksulluk elimi açmadým. Bütün iþlerimde senden gaflet ettim. Bu, sürekli kendime yaptýðým bir zulümdü. Kendime çok büyük bir zulüm ettim. Alimlerin sözü ve tarihi incelemeler yoluyla Peygamberlerin (s.a.a) hayatýný tanýdým. Onlarýn, hidayet yolunun hidayetçileri olduðunu, insanlara þefkatli ve merhametli olduklarýný ve insanýn hayýr ve saadetinden baþka bir þeyi amaçlamadýklarýný, insanlarý sapýklýktan ve þeytanlarýn vesveselerinden kurtarmak dýþýnda bir niyetleri olmadýðýný bildim. Onlarýn emir ve yasaklarý hikmete dayalý ve de insanýn kendi yararýnadýr. Özellikle de Müslüman olduðum için Ýslam Peygamberini (s.a.a) gerektiði kadar tanýdým. Ama buna raðmen bütün peygamberlerden yüz çevirdim, hayatýma düzen vermek için onlardan baþkasýna sarýldým, yabancý kültürlere tabi oldum, peygamberlerin zahmetlerini takdir etmedim, onlarýn varlýk nimetine þükretmedim, nübüvvet nurundan uzak olan uðursuz hayatýma güvendim. Dalalet ve sapýklýk yolunu kat etmek hususunda ýsrar gösterdim. Bu, sürekli kendime reva gördüðüm büyük bir zulümdü.

Dini toplantýlara katýlarak Ýslami kitaplar ve ilahi marifetleri okuyarak gerekli miktarda Kur’an ile aþina oldum. Bu kitabýnýn Ýslam Peygamberine (s.a.a) bütün kullarý hidayet için vahyetmiþ olduðunu anladým. Bu kitap en kamil bir kitaptýr. Faydalý bir çok geniþ konularý içermektedir. Hikmete dayalý emirleri, faydalý marifetleri, muhkem ayetleri, güçlü kaideleri, öðütleri ve uyandýrýcý nasihatleri barýndýrmaktadýr. En yüce ve en güzel ilke konumundadýr. Ama buna raðmen onu kenara iterek ayetlerinden yüz çevirdim, hakikatlerinden uzaklaþtým, gerçeklerini hayata geçirmekten gaflet ettim ve ondan ayrý yaþadým. Bu, sürekli kendime reva gördüðüm büyük bir zulümdü.

Çeþitli vesileler yardýmýyla büyük Ýmamlarý da tanýdým. Onlarýn senin kullarýn arasýndaki hüccetin, delilin ve doðru yolun kýlavuzlarý, kamil insanlar olduðunu anladým. Büyük Ýslam Peygamberi onlarý, kendinden sonra velayet, rehberlik, imamet ve hükümet makamýna tayin etmiþtir ki insanlarý, hidayet yoluna hidayet etsinler, dini hakikatleri onlara öðretsinler, hakký batýldan ayýrt etmeyi onlara tanýtsýnlar, Kur’an ayetlerini kendilerine izah etsinler, ayetlerin tefsirini ortaya koysunlar. O yüce Ýmamlar, düþmanlarý tarafýndan çeþitli sorunlarla karþý karþýya kaldýlar, aðýr belalara maruz kaldýlar, her biri bir þekilde þehadete eriþtiler ama göz açýp kapayýncaya kadar dahi kendi sorumluluklarýný unutmadýlar, insanlarý hidayete erdirmekten el çekmediler, mümkün olan her vesileyle ilahi hükümleri, dini emirleri, Allah’ýn helal ve haramlarýný insanlar için beyan ettiler, onlarýn dostlarý da onlardan iþittiklerini sözleri dört yüz saðlam kitapta bir araya getirdiler ki gelecek nesiller de bu eþsiz marifetlerden ve benzersiz kültürden nasiplensinler, ama ben bütün bu gerçekleri görmezlikten geldim, imamlara itaatten el çektim, o hidayet, feyiz kaynaklarýndan yüz çevirdim, yoldan çýktým, sapýklýk ve eðri bir yola girdim, heva ve hevesim hususunda ýsrar gösterdim, Allah’tan ve ahiretten habersiz öðretmenlerin eteðine sarýldým, doðu ve batýyý sapýklýða sürükleyen o sapýk cahilleri, yüce ve masum Ýmamlara tercih ettim. Bu benim kendime yaptýðým en büyük zulümdü.

“Alimin yerine oturunca cahil

Hayatta yaþamak oldu müþkül

Ýpek böceðinin aðýndan doldu zulüm

Gönül evinin kapý, suvar ve tavaný

Hepimiz birbirimize zahirde þefkatliyiz

Gýyabta en kötü katiliz

Herkes dünya perest ve ahireti yakan

Herkes birbirinden ayrý ve yüz menzil

Haya ve utanç perdeleri yýrtýldý

Zira yaratýklar buna meyillendi.”

Halbuki Nehc’ül- Belaða gibi bir kitabýn Hz. Ali’nin (a.s) sonsuz ilminin bir parçasý olduðunu, bu eþsiz hazinede insanýn Allah’a, iyiliðe, saadete ve temiz bir hayata doðru hidayeti için gerekli olan her þeyin yer aldýðýný, hutbeler, mektuplar ve hikmetli sözlerinde ilahi marifetlerin dalgalandýðýný ve kendisini “Kur’an’ýn kardeþi” olarak deðerlendirecek bir deðerde olduðunu biliyordum. Oysa Sahife-i Seccadiye’nin, aþýklarýn Ýmam’ý, abitlerin mevlasý ve secde edenlerin efendisi olan Ýmam Zeyn’ul Abidin’in yüz elli dört duasýný içerdiðini ve Hz. Seccad’ýn (a.s) bütün görev ve teklifleri insana doða diliyle beyan ettiðini ve Þii imamlarýn bu kitap hakkýnda özel tavsiyelerde bulunduðunu biliyordum.

Oysa ilahi hükümlerin, Allah’ýn helal ve haramlarýnýn, Ýslami marifetlerin ve ahlaki programlarýn; Kafi, Tehzib, Ýstibsar, Men La Yehzuruh’ul Fakih, Tuhef’ul Ukul, Revzet’ul Vaizin, Vafi, Þafi, Bihar’ul Envar, Vesail, Revzet’ul Muttakin, Cami-u Ehadis’iþ-Þia ve benzeri binlerce kitapta yer aldýðýný biliyordum. Ama dünya ve ahiret saadetini elde etmek için onlarý okuma zahmetine katlanmadým. Onlar yerine temelsiz dergileri, sermayesiz gazeteleri, din dýþý makaleleri ve deðersiz kitaplarý önemsedim, gece ve gündüzümü onlarý okumakla boþa harcadým, kendimin sadece zarar ve hüsranýný artýrdým. Bu da kendime yaptýðým en büyük zulümdü.

Cehalet ve Bilgisizlik Sebebiyle Günah Hakkýnda Küstahlaþmak

Ýlim ve bilginin peþice gitmediðim, dini marifetten mahrum kaldýðým, hakikatlerden habersiz olarak hayatý sürdürdüðüm ve bu fýrtýnalý hayat denizinde cehalet gemisine bindiðim için günahlar girdabýna yuvarlandým ve masiyetlere gömüldüm. Ýþlerin sonucunu bilmediðim sebebiyle gafil kaldým, hakikatleri derk etmekten acze düþtüm, iþlerimin sonunu düþünmedim, ahiret ve amellerimin hesabýna bir bakmadým.

Cennet ve cehennemi göz önünde bulundurmadým, bu yüzden de sana muhalefet etmeye kalkýþtým, her türlü günaha bulaþtým, nihayet cehaletin sebebiyle de günah iþleme hususunda küstahlaþtým, hedef ve metanete aykýrý hareket ettim.

Günahlarý Ýkrar Etmek

Ey Allah’ým! Anne rahminde olduðum zaman her açýdan bana lütfettin ve ihsanda bulundun. Senin ihsan ve inayetin sebebiyle temiz olmayan bir nutfe kamil bir insana dönüþtü, ihtiyaç duyduðum organ, beyin, akýl, zeka, ruh, nefis, kalp, göðüs, et, kemik, damar, sinir, kan, hücre, nefes borusu, teneffüs düzeni, sindirim mekanizmasý, göz, kulak, dudak ve zihin gibi þeyleri bana baðýþta bulundun, dünyaya geldikten sonra annemin bedenine beni saðlam olarak dünyaya getirmesi için bir güç verdin, bedenin her türlü ihtiyaçlarýný gideren süt dolu bir göðüs taktir ettin. Benim için annemin merhametli kucaðýný ve babanýn merhametli kalbini taktir ettin, yavaþ yavaþ besleyerek, koruyucularýn vesilesiyle koruyarak, özellikle de anne ve babanýn yardýmýyla beni ulaþmam gereken yere ulaþtýrdýn, sonra da benim için yaþam için gerekli olan her türlü vesileleri temin ettin…

Ey Allah’ým! Bana geçmiþte yapmýþ olduðun bu lütuf ve ihsanýn dolayýsýyla gurura kapýldým. Dolayýsýyla da günah ve suç iþlesem dahi yine de senin lütfüne ve ihsanýna mahzar olacaðýmý ve cezalandýrýlmayacaðýmý hayal ettim. Oysa hayatýmýn geçmiþ dönemlerinde bana baðýþladýðýn nimetler sebebiyle gurura kapýlmamam ve günah vadisine ayak basmamam gerekirdi. Þimdi senin lütfünle ve inayetinle az da olsa uyandým, durumumu, halimi, talihsizliðimi anladým. Bütün vücudumla sana yöneldim, yalvarýp yakararak, aðlayarak ve göz yaþý dökerek günah, küstahlýk ve isyan sebebiyle kendime reva gördüðüm zulmü itiraf etmekteyim: “Nefsime zulmettim.”

Kur’an, Peygamberler ve imamlar vasýtasýyla bana ulaþan öðretiler esasýnca bu ikrar ve itirafýn hakikatte günahkarlýðýmý itiraf olduðunu ve bir tür tövbe, dönüþ ve kurtuluþ vesilesi olduðunu biliyorum. Ýmam Bakýr’dan (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Allah’a yemin olsun ki günahýný ikrar etmeyen bir kimse günahtan kurtulamaz.”[471]

Hakeza Ýmam Bakýr’dan (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Allah’a yemin olsun ki Allah insanlardan sadece iki haslet istemektedir: Nimetlerini ikrar etsinler ki Allah onlara nimetlerini artýrsýn ve günahlarýný itiraf etsinler ki Allah günahlarýný baðýþlasýn.”[472]

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Günahýný ikrar eden kimse, tövbe etmiþ sayýlýr.”[473]

Hakeza Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Günahkar kimsenin þefaatçisi, onun ikrarda bulunmasýdýr; tövbesi ise, özür dilemesidir.”[474]

Tezkiret’ul Evliya adlý kitapta ise Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle rivayet edilmiþtir: “Baþlangýcý korku ve sonu özür dilemek olan her günah, kulu Hak Teala’ya yakýnlaþtýrýr. Baþlangýcý kendini büyük görmek ve sonu ise böbürlenmek olan her itaat ise, kulu Allah’tan uzak kýlar.”

Günahkar Gencin Ýkrar ve Ýtirafý

Mensur b. Ammar þöyle diyor: “Bir gece evden dýþarý çýktým. Bir evin kapýsýndan geçince, içeriden bir gencin yalvarýp yakararak Allah’a þöyle arz ettiðini iþittim: “Ey Allah’ým! Sana masiyet ettiðim zaman muhalefet ve isyan amacý içinde olmadým. Nefsimin istekleri bana üstün geldi, þeytan beni aldattý, sonunda kendime zulmettim ve senin gazabýna maruz kaldým.”

Bu sözleri iþitince baþýmý kapýnýn arasýna dayadým ve Kur’an’dan þu ayeti okudum: “Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuðunuzu cehennem ateþinden koruyun; onun yakýtý, insanlar ve taþlardýr; görevlileri, Allah’ýn kendilerine verdiði emirlere baþ kaldýrmayan, kendilerine buyurulanlarý yerine getiren pek haþin meleklerdir.”[475] Bu ayeti okuduðum zaman o gencin feryadý yükseldi ve ben de o kapýdan geçip gittim.”

Ertesi sabah o kapýdan geçince, yaþlý bir kadýnýn yalvarýp yakararak þöyle dediðini iþittim: “Benim bir çocuðum vardý ki geceleri Hak Teala’nýn korkusundan aðlýyordu. Dün akþam yine münacat ettiðinde birisi geldi, kafasýný kapýnýn arasýna dayadý, Hak Teala’nýn azap ayetlerinden birini okudu. Bunun üzerine çocuðum feryat etti, þiddetle aðladý ve sonunda da ruhunu yaratýcýya teslim etti.”

Ben þöyle dedim: “Ey anne! O ayeti ben okudum ve çocuðunun ruhunun beka alemine göçmesine ben sebep oldum. Eðer izin verirsen onu ben yýkayayým.” Anne þöyle dedi: “Evet, olur!”

Üzerinden kadife parçayý kaldýrýnca gencin boynunda bir parça bezin olduðunu gördüm, boynundaki bez parçasýný açýnca da yeþil hatla göðsüne þöyle yazýldýðýný gördüm: “Biz bu kulu tövbe suyuyla yýkadýk.”[476]

Dosttan baþkasýna sýrrý açmamak gerekir

Ki onun kaþlarýndan gayrisi namazýn kýblesi deðil

Sevgili eðer aþýklardan incinmiþ ise

Ýnlemek, feryat, ah, yalvarýp yakarma ne fayda

Elimiz o putun zülfüne eriþemese

Nasýl gece kýssasýný uzatalým ki

Kenarýmda mum ve kelebekten baþkasý yoktu

Acizlik içinde sana yakardýðým gece

Mumun dilini kestim ki baþkasý yanýnda söylemesin

Çünkü senden baþkasý sýrrýn mahremi deðil

Boynumda kulluk halkasý ve mutluyum

Zira efendimiz merhametli ve okþayýcýdýr

Ona dedim ki ayrýlýk ateþinden ne yapayým?

Dedi ki, vuslat isteðin varsa yan ve ses çýkarma.

Tövbe Eden Günahkarýn Akýbeti

Fasýk, facir ve kötü kimselerden olan Abdulvahit b. Zeyd, abit ve zahitlerden biri olan Yusuf b. Hüseyin’in öðüt verdiði bir toplantýnýn yanýndan geçti. O sýrada Yusuf b. Hüseyin mecliste bulunanlara þöyle diyordu: “Allah-u Teala günahkarlarý sanki onlara muhtaçmýþ gibi lütfüyle kendine çaðýrmaktadýr.”

Abdulvahit bu sözü iþitince üzerindeki cübbeyi bir kenara atarak feryat edip mezarlýða gitti. Ýlk gece Yusuf b. Hüseyin rüya aleminde bir münadinin Allah tarafýndan þöyle nida ettiðini iþitti: “Günahkar gencin yardýmýna koþ.” Yani onu baðýþlama ve maðfiretimizle müjdele. Yusuf o genci aramaya koyuldu. Üç gün sonra onu mezarlýkta buldu. Onun yüzünü topraða dayadýðýný, aðlayarak yalvarýp yakardýðýný gördü. Abdulvahit Yusuf’un yaklaþtýðýný görünce þöyle dedi: “Seni üç gün, üç gecedir gönderdikleri halde daha bu gün mü geliyorsun?” Bunu dedikten sonra ruhunu hakka teslim etti.”

“Allah’ým! Mevlam! Nice kötülüklerimin üzerini örttün; nice büyük ve aðýr belalarý benden geri çevirdin; nice hatalardan korudun beni; nice hoþa gelmeyen þeyleri uzaklaþtýrdýn; layýk olmadýðým nice güzel övgüleri, benim için yaydýn.”

Dua, tövbe, yalvarma ve Allah’a dönüþ haleti içinde, gece karanlýðýnda, özellikle de Cuma akþamýnýn geç saatlerinde muhtaç olan kulun dilinde cari olan “Mevla” kelimesinin zikrinde, örneði bütün varlýk aleminde eþsiz olan bir lezzet vardýr. Bu sebeple de Hz. Musa (a.s) Allah ile münacat ederken þöyle arz etmiþtir: “Benim fakirlik ve yoksulluk keþkülünde öyle bir þeyim vardýr ki senin bütün hazinelerinde (onun bir benzeri) yoktur.”

Kendisine: “Ey Musa! O þey nedir?”diye hitap edilince Musa þöyle arz etti: “Senin gibi bir Allah’ým var.”[477]

Çirkinlik, kötülük ve ayýplarý örtmek, Hak Teala’nýn kul hakkýndaki büyük nimetlerinden, yüce ihsanlarýndan ve eþsiz lütuflarýndandýr. Bilmek gerekir ki merhamet sahibi olan Allah-u Teala çirkinlik ve kötülük dünyasýnda mümin kulunun günahlarýný örtmekte, insanlar arasýnda yüz suyunu korumaktadýr. Þüphesiz kýyamet günü de Mümin kuluna ve dergahýna yönelen günahkar kuluna daha fazla teveccüh edecektir. Çirkinlik ve kötülüklerini daha çok örtecektir. Nitekim Allah Resulünden rivayet edilen bir hadiste de þöyle yer almýþtýr: “Kulun ahirette günahýný örtmedikçe, dünyada örtmez.”[478]

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Masum Ehl-i Beyt’inden (a.s) çok geniþ bir þekilde nakledilen dualarda da Hak Teala’nýn “Settar’ul uyub” (ayýplarý örten) sýfatýna iþaret edilmiþ ve tövbe eden günahkar kula sürekli olarak þu müjde verilmiþtir: “Merhamet sahibi olan Allah, dünya ve ahirette kulunun yüz suyunu dökmekten sakýnmakta, çirkinlik ve kötülüklerini örtmekte ve de insanlardan hiç kimse, kulun günahlarýndan haberdar olmamaktadýr.”

Örnek olarak Ýbn-i Fehd-i Hilli’nin eseri olan deðerli Uddet’ud-Dai kitabýnýn sonunda nakledilen çok deðerli ve önemli bir rivayete iþaret edelim:

Ýbn-i Fehd þöyle rivayet ediyor: “Vahy Emini, Ýslam Peygamberi’ne sevinç içinde nazil olarak þöyle dedi: “Ey Muhammed! sana selam olsun” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Sana da selam olsun ey Cebrail!” Cebrail daha sonra þöyle dedi: “Hak Teala senin için bir hediye göndermiþtir.”

“Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “O hediye nedir?” Cebrail þöyle dedi: “Arþýn hazinelerinden bir takým kelimelerdir. Allah-u Teala arþýný bu kelimelerle yüce ve özgün kýlmýþtýr.” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “O kelimeler nedir?” Cebrail: Þunlardýr: “Ey güzelliði açýða çýkaran ve çirkinliði örten! Ey suçla sorgulamayan ve hürmet perdesini yýrtmayan! Ey yüce affedici! Ey baðýþlamasý güzel olan! Ey maðfireti geniþ olan! Ey elleri merhamete açýk olan! Ey her sýrrýn sahibi! Ey her þikayetin nihayeti! Ey baðýþlamasý yüce olan! Ey ihsaný büyük olan! Ey liyakatinden önce nimet baðýþlayan! Ey rabbimiz! Ey efendimiz! Ey mevlamýz! Ey raðbetimizin nihayeti! Ey Allah’ým! Senden, vücudumu ateþle çirkin kýlmamaný dilerim.”

Allah Resulü (s.a.a) Cebrail’e þöyle buyurdu: “Bu kelimelerin sevabý nedir?”

Cebrail þöyle dedi: “Heyhat! Heyhat! Ne yazýk ki bu kelimelerin sevabý hususunda ilim ve bilgi kesilmiþtir. Eðer yedi göðün ve yedi yerin melekleri bu duayý nitelendirmek için bir araya gelseler, kýyamete kadar da bu duanýn bin cüzünden bir tek cüzünü dahi nitelendiremezler.”

Kul, “Ey güzelliði açýða çýkaran ve çirkinliði örten!” dediði zaman, Allah günahlarýný örter, dünyada ona merhamette bulunur, ahiretteki halini daha da bir güzelleþtirir, dünya ve ahirette onu bin örtü ile örter.

Kul; “Ey suçla muaheze etmeyen ve hürmet perdesini yýrtmayan!” dediði zaman da onu kýyamet günü sorgulamaz ve perdelerin yýrtýldýðý gün onun perdelerini yýrtmaz.

Kul; “Ey baðýþlamasý bol olan!” dediði zaman da Allah o kulun günahlarý deniz köpükleri kadar dahi olsa baðýþlar.”

Kul; “Ey baðýþlamasý güzel olan!” dediði zaman da Allah-u Teala, o kulun hýrsýzlýðýný, þarap içmesini, dünyadaki tehlikeli iþlerini ve büyük günahlarýný da baðýþlar.”

Kul; “Ey maðfireti geniþ olan!” dediði zaman da merhamet sahibi olan Allah-u Teala onun için yetmiþ rahmet kapýsýný açar ve böylece dünyadan göçünceye kadar da Allah’ýn rahmetinde kalýr.”

Kul; “Ey elleri merhamete açýlan!” dediði zaman da Allah, kudret elini rahmetiyle onun yüzüne açar.

Kul; “Ey her sýrrýn sahibi ve her þikayetin nihayeti!” dediði zaman da Allah-u Teala, ona bela ve musibetler görmüþ kimselerin mükafatýný baðýþlar, onu belalardan güvende kýlar, hastalýklardan korur, körlükten, yoksulluktan kurtarýr ve kýyamete kadar ona musibet gören kimsenin sevabýný veri.

Kul; “Ey ihsaný büyük olan!” dediði zaman da onun ve bütün yaratýklarýn arzusunun bir benzerini ona baðýþlar.

Kul; “Ey liyakatinden önce nimet ihsan eden!” dediði zaman da kendisine, Allah’ýn nimetlerine þükreden kimsenin mükafatýný inayet buyurur.

Kul; “Ey Rabbimiz ve Efendimiz!” dediði zaman da Alla-u Teala þöyle buyurur: “Ey meleklerim! Þahit olun ki onu baðýþladým ve ona cennette, cehennemde, göklerde yedi kat yerde, güneþ, ay, yýldýzlar, yaðmur taneleri, çeþitli varlýklar, daðlar, çakýl taþlarý, toprak, arþ, kürsi vb. yarattýðým varlýklar sayýsýnca mükafat ihsan ettim.”

Kul; “Ey mevlamýz!” dediði zaman da Allah onun kalbini imanla doldurur.

Kul; “Ey raðbetimizin sonu!” dediði zaman da kýyamet günü ona, bütün yaratýklarýn isteklerinin bir benzerini baðýþta bulunur.”

Kul; “Ey Allah’ým! Vücudumu ateþle çirkinleþtirmemeni isterim” dediði zaman da Allah þöyle buyurur: “Benim kulum ateþten kurtuluþu istedi! Ey meleklerim! Onu, babasýný, annesini, kardeþlerini, ehlini, evlatlarýný ve komþularýný ateþten kurtardým. Kendilerine ateþin farz olduðu bin kiþi hakkýnda þefaatini kabul ettim. Ona cehennemden sýðýnak verdim.”

Sonra Cebrail þöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Bu kelimeleri takva ehli kimselere öðret, münafýklarýn eline verme. Bu dua okuyana müstecaptýr. Beyt’ul Mamur’u tavaf edenlerin söylediði bir zikirdir.”[479]

Þu nükteye de iþaret etmek gerekir ki, deðerli okuyucular, bu dua için söylenen fevkalade mükafatlar ve büyük sevaplar hususunda þaþýrmamalý ve hakikatten uzak olduðunu düþünmemelidirler. Zira Allah’ýn ihsan ve keremi sonsuzdur. Lütuf ve rahmetinin sonu yoktur. Mükafatlarýnýn hazineleri de bitecek gibi deðildir.

Hz. Ali (a.s), “Nice kötülüklerimin üzerini örttün” dedikten sonra þöyle devam etmektedir: “Nice aðýr ve büyük deprem, fýrtýna, sel, yýldýrým, yangýn, kaza, semavi belalar, kýtlýk, pahalýlýk, aðýr musibetler, sevdiklerini kaybetmek ve benzeri gibi aðýr belalarý benden def ettin ve beni bir çok sürçme ve sapmalardan imanýmý yok edecek, temiz soyumu, ahlakýmýn temiz aðacýný yakacak, doðru amellerimi yok edecek ve insanlar arasýnda yüz suyumu dökecekti –korudun nice bela ve felaketlerderi- ki eðer bu kötülüklerden birine dahi düçar olsaydým, hayatýmýn huzuru ortadan kalkar, beni büyük bir periþanlýk ve hüzne sokar, uykuyu gözlerimden alýr, ruh ve kalbimi sýkýntýya sokar, beni rahatsýz ederdi -benden giderdin- amel defterimin ve kitabýmýn günahla dolu olmasýna raðmen benim için insanlar arasýnda övgü ve senayý yaydýn ve yüzümü -baba, anne, kardeþ ve akrabalarýn nezdinde- ak ettin -ki onlar da beni herkesten daha yüce ve iyi gördüler, sürekli olarak beni övüp medhettiler- oysa ben buna da layýk deðildim.”

“Allah’ým! Belam büyümüþ, halimin kötülüðü haddi aþmýþ, amellerim beni (kurtaramayacak kadar) azdýr, (heva ve heves) zincirlerim beni çökeltmiþ.”

Bu cümleler þu anlamý ifade etmektedir ki günah hastasý, isyan esiri, maddi þeylere baðlanmýþ ve kötülüðü haddini aþmýþ bir insan, uzman, bilgin, hikmet ve kudret sahibi ve güçlü bir doktorun huzuruna varmýþtýr. Bu doktor, rahmet ve sevgi üzere kendisine þifa vermek, dertlerine derman olmak, maddi baðlarýn ve zorluklarýn esaretinden kurtarmak için bizzat hastayý davet etmiþtir.

Belanýn Anlamý

Yüce kalp sahipleri, basiretli seyr-u sülûk ehli olan kimseler, “Allah’ým! Belam büyümüþ!” cümlesindeki bela kelimesini, birkaç þekilde yorumlamýþlardýr:

1- Günah ve masiyet

Söylendiði üzere “bela” kelimesinden maksat, en büyük belalardan ve hastalýklardan olan günah ve suçtur. Günah ve suç iþlemek, çok tehlikeli bir hastalýktýr. Eðer insan tövbe, Allah’a dönüþ ve salih amelle geçmiþini telafi ederek tedavi olmadýðý taktirde, kalbinin ölmesine neden olmaktadýr. Kalp öldüðü zaman da insanýn Allah ve kýyametle olan iliþkisi kopmaktadýr. Allah ve kýyametle iliþkilerin kopmasý ise insaný ebedi mutsuzluða düçar kýlmakta ve Allah’ýn rahmetinden mahrum etmektedir.

Ýmam Seccad (a.s), “taibin” (tövbe edenler) münacatýnda bu hakikate iþaret ederek þöyle buyurmuþtur: “Büyük cinayetim (günahlarým) kalbimi öldürmüþtür.”

Ebuzer’e, “Hangi hastalýða düçarsýn?” diye sorduklarýnda þöyle buyurdu: “Günah hastalýðýna düçarým.”

Çok Önemli Bir Soru ve Cevap

Emin’ul Ýslam Tabersi, Mecme’ul Beyan adlý yüce tefsirinde, Vakýa suresinin ön açýklamasýnda þöyle rivayet etmektedir: “Osman b. Affan, Abdullah b. Mes’ud’un ölümüne sebep olan hastalýðý esnasýnda onu ziyaret etti. Osman, Abdullah b. Mes’ud’a þöyle dedi: “Hangi þeyden þikayetçisin?” O þöyle dedi: “Günahlarýmdan” Osman þöyle sordu: “Neyi istiyorsun?” Ýbn-i Mes’ud þöyle dedi: “Rabbimin rahmetini” Osman þöyle dedi: “Sana bir doktur çaðýrayým mý?” Ýbn-i Mes’ud þöyle dedi: “Zaten tabib (Allah) beni hasta kýlmýþtýr.” Osman þöyle dedi: “Sana Beyt’ul Mal’den bir miktar para vermemi ister misin?” Ýbn-i Mes’ud þöyle dedi: “Ýhtiyacým olduðu zaman bana vermedin, þimdi ihtiyacým olmadýðý zaman mý bana vereceksin?” Osman þöyle dedi: “Sana bu parayý vereyim de kýzlarýna kalsýn.” Ýbn-i Mes’ud þöyle dedi: “Kýzlarýmýn o paraya ihtiyacý yoktur. Onlara Vakýa suresini okumalarýný emrettim. Zira Allah Resulü’nden (s.a.a) þöyle buyurduðunu iþittim: “Her kim her gece Vakýa suresini okursa, asla fakirlik ve yoksulluk görmez.”

Veysel Karani ile Bir Konuþma

 Attar, Tezkiret’ul Evliya kitabýnda, Hirem b. Hayyan’dan þöyle dediðini rivayet etmektedir: “Veysel Karani’nin þefaat makamý olduðunu iþitince onu görme isteðine kapýldým. Bu maksatla Kufe’ye geldim ve onu aramaya koyuldum. Sonunda onu abdest alýrken gördüm. Þöyle dedi: “Ey Ýbn-i Hayyan! Seni bu mekana getiren þey nedir?”

Ben þöyle dedim: “Seninle ünsiyet kurma aþký.”

O þöyle dedi: “Allah’ý tanýyan bir kimsenin baþkasýyla ünsiyet kuracaðýný asla tahmin etmiyorum.” Ben þöyle dedim: “Bana vasiyet et.”

Veysel Karani þöyle dedi: “Ey Ýbn-i Hayyan! Uyuduðun zaman ölümü yastýðýnýn altýnda bil! Uyandýðýn zaman da ölümü önünde bil. Ey Ýbn-i Hayam! Günahýn küçüklüðüne ve azlýðýna bakma. Aksine Allah’ýn yüceliði hakkýnda endiþeye kapýl ki nasýl bir ilahýn karþýsýnda günah iþlediðine bak. Zira Günahý küçük gördüðün taktirde Allah’ý küçük görmüþ sayýlýrsýn.”

2- Yakýnlýk Makamýndan Uzaklaþmak

Bazýlarýnýn dediðine göre de büyük beladan maksat, Hak Teala’nýn yakýnlýk makamýndan uzaklaþmak anlamýndadýr. Bu makam, iman, salih amel ve güzel ahlakla elde edilmektedir. Bu makamda insana Allah-u Teala’nýn hoþnutluðu ve rýzayeti gelip çatmaktadýr. Kýyamet günü de insanýn Peygamberlerle, doðrularla, þehitlerle ve salihlerle arkadaþlýðýna sebep olmaktadýr.

Sürekli bu makamdan uzak duran kimseler, sonunda öyle bir yere varmýþlardýr ki, orada ne insanlýk, ne iman, ne salih amel ve ne de güzel ve beðenilmiþ ahlaktan bir eser vardýr. Orasý þeytanlarýn, dört ayaklý hayvanlarýn ve yýrtýcý ve vahþi canavarlarýn yeridir. Orada insan, sadece zulüm, fýsk, fücur, günah, suç ve masiyet iþlemektedir.

Allah’a yakýnlýk makamýna doðru sürekli hareket halinde olan kimseler, Hak Teala’nýn özel feyizlerinden nasiplenmiþ kimselerdir. Bu kimseler, ilahi feyizleri elde ettikleri için nitelendirilmesi zor bir sevinç, arþi ve melekuti bir hal ve þevk ve raðbet dolu bir kalple Hak Teala’ya ibadet etmekle meþguldürler. Allah-u Teala’ya ibadet ve yaratýklara hizmet ile meþguldürler. Onlar bütün hayýrlý iþlere katýlýrlar.

Bu kimseler, bu manevi hareket içinde büyük bir heyecanla çaba göstermekte, halisane bir kulluk dýþýnda hiçbir iþle meþgul olmamaktadýrlar. Maþuku görmek ve sevgilinin kucaðýna eriþmek dýþýnda bir þey istemezler. Onlarýn kalbi sürekli rububi dergahtan feyiz almaktadýr ve bu feyizleri insan vücudunun bütün her yerine ulaþtýrmaktadýr.

Doðru sözlü olan Yusuf yakýnlýk makamýna hareket ederek ve rabbani feyizler elde ederek, Ken’an beldesindeki gösteriþsiz evini bir mescit ve halisane kulluk yeri kýldý. Yola koyulurken uyku aleminde gelecek zamana doðru uçtu, yüce makamlarýný müþahade etti, kuyunun dibini aþýklarýn seher vakti gibi Allah’a yalvarýp yakarma yeri karar kýldý. Züleyha’nýn düþüþ yeri olan Mýsýr Aziz’inin sarayýný, takva ve korunmanýn zirvesi olan yükseliþ yeri kýldý. Zindanlarý kendine ibadet yeri edindi, baþkalarýna hidayet yeri haline getirdi, ülkenin hazinelerini emanet merkezi ve Beyt’ul Malýn yerli yerinde harcanmasý hususunda denetim makamý haline getirdi, Mýsýr’ýn Aziz’lik makamýný Allah’ýn kullarýna hizmet makamý haline dönüþtürdü ve bu iþler sebebiyle de Allah-u Teala’nýn yakýnlýk makamýna eriþti.

Konuþ, konuþ, konuþ

Araþtýr, araþtýr, araþtýr

Yarin zülfünün iþkence sýrrýnýn þerhini

Ýnceden inceye incele, incele, incele

Alemlerin canýný gördükten sonra

Baðýrýp çaðýr, baðýrýp çaðýr, baðýrýp çaðýr

Ey bu nehrin sahibi! Ruhun isteklerden

Temizle, temizle, temizle

O zaman ilim denizinden ruha doðru

Kanal aç, kanal aç, kanal aç

Eðer unutulmak istemiyorsan

O’nu an, O’nu an, O’nu an!”

3- Cehalet ve Bilgisizlik

Bazýlarýnýn dediðine göre büyük beladan maksat, bütün belalarýn kaynaðý, bütün mutsuzluklarýn çeþmesi, bütün mahrumiyetlerin kökü ve ebedi mutsuzluk sebebi olan cehalet ve bilgisizliktir.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bir rivayetin zýmnýnda cehalet ve cahil hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Cehalet, hastalýk ve acizliktir.”[480]

Hakeza þöyle buyurmuþtur: “Cehalet, en þiddetli hastalýktýr.”[481]

Hakeza þöyle buyurmuþtur: “Cehalet, dirileri öldüren ve mutsuzluðu ebedi kýlandýr.”[482]

Hakeza þöyle buyurmuþtur: “Cahil kimse, kusurunu bilmez ve kendine nasihat eden kimseden (öðüt) kabul etmez.”[483]

Hakeza þöyle buyurmuþtur: “Cahil, diri olsa bile ölüdür.”[484]

Hakeza þöyle buyurmuþtur: “Cahil kimse, suyu akmayan bir kaya, dallarý yeþermeyen bir aðaç ve bitkisi bitmeyen bir yerdir.”[485]

Hz. Ali (a.s) yaptýðý dualarýn birinde de Hak Teala’ya þöyle arz etmektedir: “Þüphesiz ben, cehaletim sebebiyle sana isyan eden cahilim. Cehaletim yüzünden suç iþledim, cehaletim yüzünden zikrini unuttum ve cehaletim yüzünden dünyaya meylettim.”[486]

Kötü Halli Olmak

Kötü halli olmaktan maksat, en kötü ve zararlý hastalýklardan olan ahlaki çirkinlikler ve bozuk haletlerdir. Basiret ehlinin inancýna göre insaný, bir çok hakikatlerden, feyizler elde etmekten, saadet elde etmekten, Hakk’ýn rýzayet ve hoþnutluðunu kazanmaktan, doðru yolda yürümekten ve Kur’an ve rivayetlerin kavramlarýný derk etmekten mahrum kýlan ve Allah-u Teala’yý mülakat etmekten alý koyan en büyük ve en zor örtülerdendir.

“Hayýr; doðrusu onlar o gün, Rablerinden (O’nun rahmetini görmekten) yoksun kalacaklardýr.”[487]

Allah-u Teala’nýn, nefsin çirkin sýfatlardan temizlenmesi ve güzel sýfatlarla süslenmesi hususundaki vurgulamasý, diðer hiçbir teklif ve vazife hususunda yoktur. Hak Teala, Kur’an-ý Kerim’de on bir defa yemin ettikten sonra, tezkiye ehlinin sürekli kurtuluþu ve ebedi saadetine ve de rezaletler ehlinin ümitsizliði ve maðlubiyetine iþaret ederek þöyle buyurmuþtur: “Kendini tezkiye eden kurtuluþa ermiþtir. Kendini fenalýklara gömen kimse de ziyana uðramýþtýr.”[488]

Kötü halli olmanýn niþanelerinden biri de batýn gözünün kör olmasý, hakikatlerden uzak durmak, kulaðýn Allah ve Peygamberlerin çaðrýsýný iþitmemesi ve batýni koku alma duyusunun rahmet kokusunu almamasýdýr.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ýki haslet müminde bir araya gelmez: Cimrilik ve kötü ahlak.”[489]

Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Kötü ahlaktan daha korkunç bir vahþet yoktur.”[490]

Hakeza Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kötü ahlak en kötü arkadaþtýr.”[491]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz kul, kötü ahlakýndan dolayý, cehennemin en alt katýna düþer.”[492]

Amel Hususunda Kusur Etmek

Eðer insan saadeti manevi kemallere eriþmeyi ve cenneti elde etmeyi istiyorsa, amellerini Kur’an ayetleri ve Ehl-i Beyt’in (a.s) kültürü ile uyumlu bir þekilde eda etmelidir. Himmet, þevk ve ihlas gibi gerekli þartlara riayet etmelidir ki amelleri kendisini saadete, kemallere ve cennete ulaþtýrabilme gücüne sahip olsun.

Ameller eðer marifet elbisesinden soyutlanýr ve Hakk’ýn istekleriyle uyum içinde olmazsa, himmet ve þevk ile beraber olmazsa, isteksizlik ve bitkinlik karanlýðýna gömülürse, üzerine ihlas nuru doðmazsa ve amel sahibi de kendini, kul hakký, cimrilik, haset, tamah, kibir, gurur ve kendini üstün görme gibi sýfatlardan arýtmamýþsa, o ameller sahibini nasýl kurtuluþ sahiline ulaþtýrabilir ve onu helak olmaktan kurtarabilir.

Müminlerin Emiri Ali (a.s) eþsiz bir manevi sermayeye sahip olduðu halde gece yaptýðý münacatlarýnda ve Hak Teala’nýn huzuruna arz ettiði yalvarýþ ve yakarýþlarýnda aðlayarak þöyle buyurmaktadýr: “Ah azýðýn azlýðýndan, yolculuðun uzaklýðýndan ve yolun dehþetinden!”[493]

Bazen, Hak Teala’nýn velilerinin ibadetlerini deðerli kitaplarda okumak gerekir. Onlarýn yüce himmetlerini öðrenince, kulluk hakkýndaki raðbetlerini, ihlaslarýný okuyunca belki bizde de kulluða þevk ve raðbet haleti ortaya çýkar. Bu yolla kalbimizde bir nur doðar, bir halet içine gireriz, ihlas dolu bir harekete koyuluruz, böylece de niyetlerin þahidini kucaklar ve manevi hayat lezzetini tadarýz.

Hak yolunun þehidi, Kadý Nurullah Þuþteri, Mecalis’ul Mu’minin kitabýnda þöyle rivayet etmektedir: “Veysel Karani, gecenin belli saatlerinde þöyle diyordu: “Bu gece, ruku gecesidir.” Böylece o geceyi ruku içinde geçiriyordu. Ertesi gece ise þöyle diyordu: “Bu gece de secde gecesidir.” Böylece o geceyi de sabaha kadar secde ile geçiriyordu. Bir þahýs ona þöyle dedi: “Ey Veysel Karani! Bu uzun geceleri nasýl ibadet ve itaat ile geçirebiliyorsun?” O þöyle dedi: “Geceler ne zaman uzun oldu ki? Keþke ezelden ebede kadar bir tek gece olsaydý da o geceyi bir tek secdeyle geçirseydim.”

Zincirler ve Bukaðýlar

Basiret ehli ve hakikat yolunu araþtýran kimseler, “Zincirlerim beni çökeltmiþ” sözünün açýklamasýnda þöyle demiþlerdir: “Buradaki zincirlerden maksat, günahlar, özellikle de insaný yerine oturtan, ibadet ve itaat etmesine engel olan, insaný feyizlerden mahrumiyet kuyusuna yuvarlayan büyük günahlardýr. Bu konudaki kanýt ise Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) rivayet edilen þu önemli hadistir: “Bir þahýs Hz. Ali’ye þöyle dedi: “Ben gece namazýný ve nafilelerini kýlýyordum, ama þimdi bu baþarý benden alýndý.” Hz. Ali (a.s) ona þöyle buyurdu: “Sen, günahlarýnýn seni sýký sýkýya baðladýðý (gece ibadetlerini yapmaktan alý koyduðu) bir kimsesin.”[494]

Elbette zincirlerden maksadýn, maddi ve dünyevi iþlere aþýrý ilgi olmasý da mümkündür. Zira bu da insaný kemallere doðru hareketten, manevi haletlerden ve güzellikleri yerine getirmekten alý koymaktadýr.

Belki de zincirlerden maksat, yersiz meþguliyetler, faydasýz iþler ve bir sonucu olmayan hususlardýr. Zira bunlar da insaný gerçek hedeflere teveccüh etmekten alý koymaktadýr. Allah Resulünden (s.a.a) nakledilen bir hadiste bu konuya iþaret edilerek þöyle buyurulmuþtur: “Kendisini ilgilendirmeyen iþleri terk etmek, insanýn Müslümanlýðýnýn güzelliðindendir.”[495]

“Uzun arzularým beni menfaatimden alý koyup hapsetmiþ”

Uzun Arzular

Arzu ve ümit, merhamet sahibi Allah’ýn her insanýn vücudunda taktir ettiði büyük bir nimettir. Böylece insan bu nimete dayanarak olumlu iþlere yönelmekte, sonuçlarý ve faydalarýyla hoþnut olmaktadýr. Eðer bu büyük nimet olmasaydý hiçbir insan, hiçbir iþin peþi sýra gitmez, herhangi bir iþe ýsýnmaz ve hiçbir iþe koyulmazdý. Bir rivayette þöyle yer almýþtýr: “Hz. Ýsa (a.s) bir çölde oturmuþtu. Yaþlý bir adam, çiftçilik aletleriyle topraðý sürmekle meþgul idi. Ýsa (a.s) dua ederek þöyle dedi: “Ey Allah’ým! Bu þahsýn arzusunu kökten yok et.” Yaþlý adam, Ýsa’nýn (a.s) duasý makbul olduktan sonra elindeki çiftçilik aletlerini yere attý ve uyumaya baþladý. Bir müddet geçtiði halde yaþlý adam hala uyuyordu. Ýsa (a.s) bunun üzerine yeniden ellerini havaya kaldýrarak þöyle buyurdu: “Ey Allah’ým! Ona arzuyu geri ver.” Bunun üzerine yaþlý adam yerinden kalkarak, yeniden çalýþmaya koyuldu.”[496]

Allah Resulü (s.a.a) ise þöyle buyurmuþtur: “Arzu, ümmetim için bir rahmettir. Eðer arzu olmasaydý, hiçbir anne çocuðuna süt vermez, hiçbir çiftçi aðaç ekmezdi.”[497]

Ýmam Seccad (a.s) ise Allah’a þöyle dua etmiþtir: “Ey Allah’ým! Arzular arasýnda en doðru ve gerçek olanýný bana baðýþta bulun.”

Hakeza: “Arzulardan en uygun olanýný senden diliyorum.”[498]

Olumlu arzular; ilmi derecelere, ahlaki kemallere, dünya ve ahiret saadetine, kulluðun ve itaatin zirvesine ve Allah’ýn kullarýna her türlü hizmet etme makamýna eriþmek ve cami, cadde, klinik, hastane, medrese, ilmi havzalar, kütüphane ve benzeri þeyler yaptýrmak oldukça yüce arzulardan sayýlmakta ve de insanýn iman ve himmet sahibi olduðunu göstermektedir.

Ama eðer bu arzu ve ümitler sadece maddi iþler ile ilgili olur, sýnýrý aþar, sonunda insanýn deruni güvenliðini ve huzurunu bozar; tamah, hýrs ve cimrilik canavarýný insana galip kýlar, insanýn gösteriþe kaçmasýna ve baþkalarýnýn hakkýna tecavüze yeltenmesine sebep olur, üstünlük peþinde koþma ve kendini büyük görme gibi kötü hasleti insana hakim kýlarsa, bu durum da beðenilmeyen batýl ve haksýz bir arzudur, helak edici bir hastalýktýr, þeytani bir sýfattýr, insanýn Hak’tan uzak kalmasýna, ahireti unutmasýna ve insanýn itaat ve ibadetten mahrum olmasýna neden olmaktadýr.

Bu konuda Ehl-i Beyt’ten (a.s) nakledilen rivayetler de bir çok önemli ve deðerli hususlara iþaret etmektedir. Bu hususlara dikkat etmek, her mümin için farz ve gereklidir.

Müminlerin Emiri (a.s) bir rivayetin zýmnýnda þöyle buyurmuþtur: “Arzu bir serap gibidir, ona bakan kimseyi aldatýr, ona ümit baðlayan kimseyi ise ümitsiz kýlar.”[499]

Hakeza: “Arzu, aldatýcý, kandýrýcý ve zarar vericidir.”[500]

Hakeza: “Arzu, basiret gözlerini kör kýlmaktadýr.”[501]

Hakeza: “Arzu, þeytanlarýn, gafillerin kalbindeki sultanýdýr.”[502]

Hz. Musa (a.s) Allah ile yaptýðý bir münacatýnda Allah’ýn þöyle buyurduðunu iþitti: “Ey Musa! Bu dünyada arzularýný uzun kýlma; aksi taktirde kalbin katýlaþýr; kalbi katý olan kimse ise benden uzaktýr.”[503]

Ýmam Sadýk (a.s) ise Arefe günü duasýnda Hak Teala’nýn huzuruna þöyle arz etmiþtir: “Ahiretin en iyisinden alýkoyan dünyadan, en iyi ölümden alý koyan hayattan ve en hayýrlý amelden alýkoyan arzudan sana sýðýnýrým.”[504]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Dostlarýndan ayrýlacaðýna, toprakta sakin olacaðýný, hesapla karþýlaþacaðýna, geride býraktýklarýndan müstaðni olacaðýna, önceden gönderdiði þeye muhtaç kalacaðýna yakini olan bir kimsenin arzularýný kýsaltmasý ve amellerini uzatmasý uygundur.”[505]

Uzun arzular, insana telafi edilmesi mümkün olmayan darbeler indirmekte, insaný helak olma kuyusuna düþürmekte ve insaný ilahi feyizlerden mahrum etmektedir.

Ýnsan doðduðu andan, ekine el veriþli ve kabiliyetli bir toprak konumundadýr. Bu kabiliyet ve ehliyet korunduðu taktirde, Hak Teala’nýn feyiz yaðmurunun yaðmasýyla, iman, güzel ahlak ve salih amel gülleri ve tomurcuklarý yetiþir. Bu kabiliyet ve liyakat, gaflet, tekebbür, hýrs, tamah, özellikle de yersiz uzun arzular gibi afetlerin saldýrýsýna uðrarsa, büyük bir bataklýða dönüþür. Dolayýsýyla da bu topraktan, yakini bir iman, ahlak gülü ve salih amel aðacý yetiþmez.”

“Ýyi toprak Rabbinin izniyle bitki verir, çorak toprak faydasýz bir bitki çýkarýr. Þükredecek topluluk için böylece ayetleri yerli yerince açýklarýz…”[506]

Uzun arzular da örümcek aðý veya ipek böceði kozalarý gibi insanýn batýnýný bir baþtan bir baþa kaplamakta, düþünce ve tefekkür kapýlarýný insanýn yüzüne kapamakta, insanýn hakikatlere bakýþýna engel olmakta ve insaný ahireti anmaktan ve kýyamet için azýk hazýrlamaktan alý koymaktadýr.

Gerçekten de bu sýnýrlý ömrüyle çeþitli arzulara ve hayallere düçar olan, her an arzular serabýnda hesapsýz bir servet, sayýsýz emlak, haddi hesabý olmayan araçlar, mal ve mülk toplamak, makam ve mevki elde etmek, çeþitli ülkelere gidip gelmek ümidiyle çýrpýnan ve tüm fikrini bu maddi iþlere ayýran bir kimse, nasýl olur da Allah ve kýyameti hatýrlayabilir, salih amel yapmaya nasýl vakit bulur ve ne zaman kendini ýslah ve kötülüklerini telafi etmeyi düþünür?!

Allah Resulü (s.a.a) çok önemli bir rivayette þöyle buyurur: “Sizin hakkýnýzda en çok korktuðum þey þu iki haslettir: Nefsani isteklere uymak ve uzun arzular. Nefsani isteklere uymak, insaný haktan alýkoyar; uzun arzular da insana ahireti unutturur.”[507]

Hafýz þöyle diyor:

Gel ki, emel köþkü pek temelsiz

Þarap getir ki ömrün esasý yel üstüne kurulmuþ

Himmetine kulum o kiþinin ki, gök kubbe altýnda

Taalluk rengini kabul eden her þeyden hürdür

Sana ne söyleyeyim? Dün gece sarhoþ ve harap bir haldeyken meyhanede

Gayb âleminin meleði, bana ne müjdeler verdi

Bir ay yüzlüye mi gönül verdin ki? Çünkü gönül, bütün dertlerden onun sevgisiyle kurtulur, þad olur

Ey makamý Sidre olan yüce bakýþlý doðan

Duraðýn mihnetlerle dopdolu olan bu bucak deðil

Sana Arþ kongresinden ýslýk çalýyorlar

Bilmem ki bu tuza ne düþmüþ?

Ne buldun burada da buraya bu kadar yapýþtýn?

Bir nasihat vereyim, dinle ve tut

Bu söz tarikat pirimden hatýrýmda kalmýþ

Dünya gamýný yeme, nasihatimi unutma

Ki bu aþkýmýn latifesini bir yol erinden belledim

Verilene razý ol, alnýnýn kýrýþýðýný aç

Ýhtiyar kapýsýný ne bana açtýlar, ne sana

Temeli gevþek dünyadan ahde vefa umma

Çünkü bu kocakarý, binlerce damadýn gelinidir.

Gülün gülümsemesinde ahde vefa niþanesi yok.

Aðla bülbül, aðla ki tam feryat edilecek bir zaman

Ey bozuk þiirler yazan, Hafýz'a neden hased ediyorsun?

Hatýr kabulü ve söz lütfü Tanrý vergisidir.

Bu tehlikeli bataklýktan ve helak edici esaretten kurtulmak için, geçmiþ insanlarýn hallerini düþünmek, faydalý dini toplantýlara katýlmak, tarih kitaplarýný okumak, Kur’an ve Ehl-i Beyt’in (a.s) eserlerine dikkat etmek, mezarlýða gitmek, mezarlar arasýnda yürümek, topraðýn altýnda yatan kimselerin durumunu düþünmek, çok etkili bir ilaç konumundadýr.

Evet, kalp, hayali arzulara düçar olduðunda, ruh, can ve kalp yersiz istekler bataklýðýnda çýrpýndýðýnda, insan dünya ve ahiretinin gerçek menfaatlerinden, hayatýn hakiki yararlarýndan, hatta kendi ilim ve fikrinin deðerli ürünlerinden mahrum kalýr.

Ýlginç Bir Hikaye

Attar-i Niþaburi þöyle rivayet etmektedir: “Bir gün Hasan-i Basri bir yere gitti. Oraya giderken Dicle nehrine vardý, beklemeye koyuldu, aniden zahitlerden ve abitlerden biri olan Habib-i A’cemi adlý biri oraya geldi ve þöyle dedi: “Ey önder! Neden burada duruyorsun?” Hasan-i Basri þöyle dedi: “Bir gemiyi bekliyorum.” Habib-i A’cemi þöyle dedi: “Ey üstat! Ben senden ilim öðrendim, senden ilim öðrenirken de þunu öðrendim: “Ýnsanlara haset etmeyi kalbinden çýkar, uzun arzularýný yok et ki, dünyaya aþkýnýn ateþi kalbinde sönsün. Bu makama eriþtiðin zaman ayaðýný suyun üzerine koy ve suyun üzerinde yürü.”

Ardýndan Habib-i A’cemi, ayaðýný suyun üzerine koyarak sudan geçip gitti. Hasan-i Basri kendinden geçti, ayýldýðý zaman, “Sana ne oldu?” diye sordular. O þöyle dedi: “O ilmi benden öðrendi, þimdi ise beni kýnadý, ayaðýný suyun üzerine koyarak yürüdü, yarýn kýyamet günü, “Sýrattan geç” denildiði zaman ben böyle aciz kalacak olursam, ne yapabilirim ki?”

Daha sonra Habib-i A’cemi’ye þöyle sordu: “Bu makamý hangi sebeple elde ettin?” O þöyle cevap verdi: “Ey Hasan! Ben, kalbimi ak kýldým, sen ise kaðýtlarý karaladýn.” Hasan þöyle dedi: “Benim ilmim baþkalarýna fayda vermekte ama kendime bir faydasý olmamaktadýr.”


“Dünya aldatmalarý (ve hileleriyle) beni aldattý.”

Dünyanýn güzelliklerini, hile ve aldatmalarýný, insanýn nefsani haletleri ve düþünceleri esasýnca deðerlendirmek gerekir. Nefsani istekler zincirine vurulmuþ, hayal ve kuruntularýna maðlub düþmüþ, kibir, hýrs, tamah ve cimrilik gibi ahlaki rezaletlere bulaþmýþ, Allah ve kýyametten gaflet ve habersizlik içinde kalmýþ ve de Peygamberlerin nübüvveti, imamlarýn imameti ve Kur’an ayetleri esasýnca bilgisiz kalmýþ bir insan, maddi unsurlara, dünyevi maddelere, hayatýn debdebesine, mal ve makam sevgisine aldanýr. Bütün bu þeylerin gerçek olduðu ve bunlar dýþýnda bir gerçeðin bulunmadýðý hayaliyle bütün ömrünü ve çabasýný bu yolda harcar, bu maddi sofralardan ayrýlýk zamaný olan ayrýlýk günlerinde ise kendine gelir. Bu þeylerin bir hakikatinin olmadýðýný, hile ve aldatma dolu bir dünyada çýrpýnýp durduðunu, bütün zahmetlerinin boþa gittiðini ve þimdi de avucunda salih amelden hiçbir þey olmaksýzýn diðer aleme intikal edeceðini anlar.

Tarihteki Firavunlar ve Karunlar, ilk gün birer Firavunla Karun deðillerdi. Aksine ruhsal bozukluklar, ruhsal düþünceler ve hatalý deðerlendirmeler onlarý birer Firavun ve Karun haline dönüþtürmüþtür. Ama nefsani isteklerin kirliliðinden temiz olan, hayal ve kuruntulardan uzak bulunan, ruhunda ahlaki rezaletlerden eser bulunmayan ve de Allah, kýyamet, peygamberler, imamlar ve Kur’an hakkýnda bilinç ve þuur sahibi olan kimseler, dünyayý içindeki bütün nimetleriyle sadece temiz yaþamak, ahireti imar etmek, hayýrlý iþler yapmak ve salih amelde bulunmak için bir araç olarak görür, bütün ömrünü ve çabasýný bu gerçeklerin hayata geçirilmesi yolunda kullanýr.

Masum Ýmamlar ve ilahi Peygamberler, maddi iþlerinde þatafat hilesine aldanmayan ve dünyevi iþlere kanmayan kimselerdir.

Kalp gözüyle her þeyin hakikatini gören, basiret ehli kimseler, insanlarýn uyanmasý için bir takým öðütler ve ibret almalarý için bir takým dersler kendilerinden miras býrakmýþlardýr ki bunlar hakkýnda dikkatlice düþünmek gerekir.

Müminlerin Emiri Ali (a.s) þöyle buyurmaktadýr: “Fedek’in bað ve bostanlarýndan birindeydim. Fedek, Hz. Zehra’nýn (a.s) özel mülküydü. Elimdeki kürekle çalýþýyordum. Aniden gözüme büyük ve muteber gözüken bir kadýn geldi. Onun Amir-i Cemhi’nin kýzý Sesniye olduðunu zannettim. Zira o Kureyþ kadýnlarý arasýnda güzelliði ile meþhur bir kadýndý. Bana þöyle dedi:

“Ey Ebu Talib’in oðlu! Beni istemeye bir raðbetin var mý? Eðer beni istemeye raðbetin varsa, ben sana eþ olmaya hazýrým. Bu durumda sana yardým ederim, geçimini temin için çalýþmaktan müstaðni kýlarým, sana yeryüzünün hazinelerini gösteririm. Dünyada olduðun müddetçe sultan ve padiþah olman için gerekli ortamý saðlarým.

Ben þöyle dedim: “Sen kimsin ki seni eþ olarak seçeyim?”

O þöyle dedi: “Ben dünyayým!”

Ben þöyle dedim: “Geri dön ve kendine baþka bir eþ ara. Zira seni üç talak ile boþadým. Artýk geri dönüþ mümkün deðildir.”[508]

Bu aldatýcý dünyaya ve hilelerine aldanan bir kimse, alnýna ebedi helak olma damgasýný vurmuþ ve de doðru dünyanýn ve bayýndýr ahiretin menfaatlerinden mahrum kalmýþtýr. Böyle bir dünyaya raðbet gösteremeyen bir kimse ise ebedi faydalar elde etmiþ ve Hak Teala’nýn hoþnutluk hazinesini kazanmýþ sayýlýr. Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim dünyada zahit olursa, Allah kalbinde hikmeti sabit kýlar; dili hikmet ile konuþur; Allah ona dünyanýn ayýplarýný, hastalýklarýný ve dermanýný gösterir; onu dünyadan esenlik yurduna sað salim bir þekilde çýkarýr.”[509]

Lokman Hekim, oðluna þöyle buyurmuþtur: “Ey oðulcaðýzým! Þüphesiz dünya derin bir denizdir. Bir çok alemler onda gömülmüþtür. O halde dünyadaki gemin Allah’tan sakýnma olsun. Yükü iman, yelkenleri tevekkül, kaptaný akýl, kýlavuzu ilim ve dümeni sabýr olsun.”[510]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Dünyada bir yabancý veya geçip giden bir yolcu gibi ol ve nefsini mezar ehlinden say.”[511]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ey Ýbn-i Cündeb! Eðer ahiret evinde yüce Allah’a komþu olmak ve civarýnda Firdevs cenneti ehlinden olmak istiyorsan, dünya sana kolay olmalýdýr.”[512]

Kur’an-ý Kerim’in ayetlerinden ve Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerinden anlaþýldýðý üzere, eðer dünya, hayýrlý bir iþ yapmak ve faydalý bir amelde bulunmak aracý olursa ve insanýn ahireti bu sebeple imar edilirse, bu dünya beðenilmiþ ve deðerli bir dünyadýr. Ama eðer kötülük, zulüm, günah ve masiyet yolunda kullanýlacak ve de ahiretin yok oluþuna sebep olacaksa, bu dünya da beðenilmemiþ ve deðersiz bir dünyadýr.

Velhasýl, dünyanýn güzellik ve çirkinlikleri insanýn halet ve inançlarýna baðlýdýr. Eðer insanýn dünya ile iliþkisi, iman, ahlak ve salih amel üzere olursa, bu dünya yüzde yüz insanýn faydasýnadýr ve eðer insanýn dünya ile iliþkisi küfür, þirk, nankörlük, kötü ahlak ve aykýrý ameller üzere olursa, bu durumda da yüzde yüz dünya insanýn zararýnadýr.

Þüphesiz, insanýn dünya ile iliþkisi olmaksýzýn dünya hakkýnda hüküm vermek mümkün deðildir. Ýnsanýn dünyayla iliþki niteliði esasýnca dünya hakkýnda konuþmak ve de dünyanýn güzellik ve çirkinlikleri hakkýnda hüküm vermek gerekir.

Ýnsanýn ruhsal ve cinsel bozukluðu sebebiyle bir hile, aldatma ve kandýrma haline gelen dünya hakkýnda þöyle denilmiþtir: “Kötülükler bir evde toplanmýþtýr ve anahtarý da dünya sevgisidir.”

Dünyaya girmek çok kolay ama ondan çýkmak çok zordur.

Eðer ahiret saksý ama ebedi bir kap, dünya ise altýn ama fani bir kap bile olsaydý, insanlarýn dünyadan çok ahirete yönelmesi gerekirdi. Nerede kaldý ki ahiret kalýcý altýn ama dünya fani bir saksýdýr. Ebu Hazim Mekki ise þöyle buyurmuþtur: “Dünyadan sakýnmanýz gerekir. Zira bana bildirildiðine göre kýyamet günü kulu hesap yerine getirirler, Hak Teala’nýn münadisi Hak Teala tarafýndan þöyle nida eder: “Bu, Allah’ýn küçük saydýðýný büyük sayan ve Hak Teala’nýn düþman kabul ettiðini dost sayan bir kuldur.”


“Ve nefs-i emmarem, cinayetiyle ve ihmalkarlýðým beni kandýrmýþ!”

Nefis, hakikatinin derk edilmesi çok zor ve hatta mümkün olmayan bir varlýktýr. Ama nefsin Kur’an ve rivayetlerde iþaret edilen etkilerini tanýmak, çok zor bir iþ deðildir. Eðer nefis terbiye ve tezkiye edilmezse, inatçý olur, heva ve hevese bulaþýr, her türlü günahý çok kolay bir þekilde iþlemeye baþlar.

“Heva” kelimesi, terminoloji açýsýndan yüksek bir yerden düþmek ve insanýn koyulduðu yanlýþ bir yolda helak olmak anlamýndadýr. Dünyevi veya manevi iþlere aþýrý sevgi anlamýný da ifade etmektedir. “Heves” ise terminoloji açýsýndan kýrmak ve þaþkýnlýða düþmek anlamýndadýr.

Nefis ilmi terminolojisinde ise “heves”, insanýn nefsinde herhangi bir konu hakkýnda oluþan ýzdýrap dolu bir harekettir. Hevese kapýlan insan huzur içinde olamaz. Týpký sevgi, buðz, kin, hýþým ve nefret gibi…

Her an bir hevese kapýlan insan, bol hevesli ve sürekli deðiþken bir insandýr. Bol heves ve kararsýz bir insan, kemale doðru bir adým dahi atma gücüne sahip deðildir.
Kemale doðru hareket etmenin baþlýca þartý, huzur ve sükunettir. Heva ve heves var olduðu müddetçe de insanýn huzura kavuþmasý ve aklýn nefse hükmetmesi mümkün deðildir.

Çocuða heva ve heves hakimdir. Dolayýsýyla da hevesin kalýcý bir huya dönüþmemesi ve de çocuðu heva ve hevesine düþkün bir hale getirmemesi hususunda dikkatli olmak gerekir.

Kadýn da tabiatýyla heva ve hevesine yeniktir. Kadýn, cüzi/tikel gören bir varlýktýr ve de böyle olmasý gerekir. Zira yaratýlýþ hikmeti kadýný, dahili hayatýn idaresi için yaratmýþtýr ve bu esas üzere de cüzi/tikel iþlere teveccüh etmelidir. Kadýný ýzdýraba sürükleyen en büyük þey ise hasettir. Dolayýsýyla terbiye ve eðitim vesilesiyle, kadýndaki bu isyankar içgüdüyü akla itaat eder hale getirmek gerekir.

Genel olarak baþý boþ býrakýlan heva ve heves, aklýn kontrolü altýnda olmazsa, þehvete dönüþür. Dolayýsýyla da insanýn veya bir diðerinin aklý bu þehveti kontrol altýna almazsa, haddini aþar, sonunda bu haddini aþma da bir hastalýk ve cinnet haline dönüþür. Bu hastalýk ve cinnet haletini insanlardaki hýrs, tamah ve makam düþkünlüðünde çok güzel bir þekilde görmek mümkündür. Ýnsan, kör ve saðýr olduðu halde bu hedefine ulaþmak için her türlü çirkinliðe ve aþaðýlýða bulaþmaktan çekinmez, bütün dini ve toplumsal kutsal ilkeleri çiðner, hatta vatanýný satar ve yabancýlarýn uþaðý olmaya koþar.

Bu tür þahýslarýn dostluðuna, arkadaþlýðýna, ahdine ve vefasýna güvenmemek gerekir. Zira bunlarýn bir tek sevgilisi vardýr. Dolayýsýyla da herkesi, her þeyi, hatta en sevdiði yakýnlarýný dahi bu hedefine feda etmekten çekinmezler.

Onlar, sadece iradesiz bir alet olan ve de aþaðýlýk hedeflerini gerçekleþtiren kimseleri severler. Kalben takvadan ve takvalý kimselerden nefret ederler.

Heva ve hevesin þehvete ve þehvetin de cinnete dönüþtüðünü söylememizin nedeni, bu þahýslarýn üstün gelen þehvet karþýsýnda akýl ve iradelerine malik olmamalarý sebebiyledir. Zaten deli ve cinnet geçirmiþ kimse de akýl kuvvesini yitirmiþ kimsedir. Hasta kimse de hastalýðýn üstün gelmesi karþýsýnda çaresiz kalan insandýr.

Makam düþkünlük þehveti, diðer þehvetlerden daha þiddetlidir ve insanlýk, bu aþaðýlýk þehvetten bir çok zararlar görmüþtür ve de tarih sayfalarýný kana bulamýþtýr. Babalar, kendi çocuklarýný, kardeþlerini ve yakýnlarýný bu amaçla öldürmüþ, kör etmiþlerdir. Çocuklar da bu hedef uðruna ellerini babalarýnýn kanlarýna bulaþtýrmýþlardýr.

Elbette nefse uymamak ve nefsani isteklere tabi olmamaktan maksat, sadece nefsin zararlý boyutlarýdýr ve bunlarýn kaynaðý da heva ve hevestir; ait olduklarý þey ise, hayvani aþaðýlýk içgüdülerdir. Yoksa nefsani arzularý tümüyle terk etmek ve bu hata üzere intihar etmek anlamýnda deðildir. Nitekim bazý süluk ehli kimseler böyle anlamýþlar ve de bu esas üzere davranmýþlardýr.

Nefis ve nefsani istekleri kýnayan ve bizleri bu nefsani isteklere teslim olmak hususunda uyaran büyüklerin maksadý da bu nefsani çirkin boyutlardýr. Biz tabiatýmýz gereði, bu yönlere meylettiðimiz için de mutlak bir þekilde bu yönler kýnanmýþtýr. Yani meþhur deyim esasýnca, “Ateþli hastalýða razý olmanýz için bizi ölüme tutmuþlardýr.” Bu açýdan öðüt ve hitabelerde tehdit ve korkutma yönü ümit yönünden daha fazladýr. Yoksa, bizim istek ve raðbetlerimiz, þahsi ve toplumsal tüm çabalarda mevcuttur. Bu istekler insanýn fýtratýnda çeþitli içgüdüler olarak kök salmýþ haldedir. Bunlarýn çoðu da bencilliðe dönmektedir ve bu kendisi için isteme içgüdüsü, ilahi yüce hikmet esasýnca vücudumuza yerleþtirilmiþtir. Bu içgüdüler, hem bekamýzý korumakta ve hem de bizim kemal aþamalarýna ulaþmak için bir binek konumunda bulunmaktadýrlar.

Ýnsanýn bu benlik isteði, Allah’a ve kýyamete iman, peygamberler ve imamlarla iliþki halinde olmak, þer’i görevlerini yerine getirmek ve insanlarýn hakkýna riayet etmekle kontrol altýna alýnmalýdýr. Böylece kendisi için isteme iç güdüsü, bencilliðe dönüþmemelidir. Yani ýlýmlýlýk haddini aþarak, þehvet ve cinnet haline gelmemelidir. Zira kendine tapan bir insan, iþtahlandýðý þeyler ve þahsi menfaatleri dýþýnda hiçbir þey göz önüne almaz. Bu aþaðýlýk huy kimde olursa, ilk aþamada kendisi için zararlýdýr. Sonra da bireyi olduðu toplum için büyük tehlike konumundadýr. Örneðin hýþým ve öfke, insanýn kendisini düþünmesinin gereklerindendir. Ama bu içgüdüyü can, mal, namus, vatan ve hakký savunma yolunda kullanmak gerekir. Yoksa zayýflara ve insanýn elinin altýnda çalýþan kimselere eziyet aracý olmamalýdýr. Zira öfke hususunda aþýrý gitmek, yýrtýcýlýktýr. Öfke hususunda tefrit ve kusur içinde olmak ise gayretsizlik ve aldýrýþ etmemektir.

Özgürlük, hayatýn sevimli meyvesi ve iradenin kemal þartýdýr. Zira özgürlük ortamýnda, insan baþkalarýnýn arzularýna maðlub olmaz ve baþkalarýna esir düþmez. Ama bu fýtri gereksinim, akýl ve ýlýmlýlýk esasýnca, kendi yerinde yer almalýdýr. Aksi taktirde bu içgüdü, aþýrýlýða kaçacak olursa, isyan, taþkýnlýk ve kargaþalýða sebep olur. Bu konuda kusur ve tefrit içinde olmak ise, zulüm, esaret ve teslimiyete sebep olur.

Mal sevgisi içgüdüsü güzeldir. Ama cimrilik ve meþru olmayan iþler, sahtekarlýk, içki, kumar, hýrsýzlýk ve yolsuzluk gibi mal elde etmek için her yola baþvurma derecesine varmamalýdýr. Diðer insanlarla iliþki hususunda en iyi yol iyiliktir. Burada da sýnýrý aþmamak ve ýlýmlý davranmak gerekir ki kendisi ve ailesi hakkýnda zulüm derecesine varmasýn.

Güzel muaþerette bulunmak ve muaþerette bulunduðu kimseleri sevindirmek de güzeldir. Ama bu da kýrýcý þakalar derecesine varmamalýdýr. Dostlarýn övünülmüþ sýfatlarýný zikretmek, onlar hakkýnda iyi bir teþviktir. Ama bu da dalkavukluða dönüþmemelidir.”[513]

Anlaþýldýðý üzere söylenen bütün bu bilgiler ýþýðýnda dini terbiyeyle süslenmeyen ve de içinde ahlaki güzellikler görülmeyen nefsin ihanetlerini de anlamak mümkündür.

Nefsin Sýfatlarý

Kur’an-ý Kerim nefis için bir takým sýfatlar zikretmiþtir. Bu sýfatlarýn ortaya çýkýþý insanýn gerçeklere, dini ve ahlaki hakikatlere dikkatsizliði sebebiyledir:

1- Nefs-i Emare (Kötülüðü emreden) 2- Nefs-i Dessai (Kötülüklere gömen nefis) 3- Nefs-i Sefehi (sefahate sürükleyen nefis) 4- Nefs-i Tesvili (kötülüðü güzel gösteren nefis) 5- Nefs-i Rehine-i (insaný rehin alan nefis) 6- Nefs-i Hevai (insaný heva ve hevese sürükleyen nefis 7- Nefs-i Hasreti (insaný hasrete düþüren nefis)

Bu sýfatlarý zikreden ayetler ise sýrasýyla þunlardýr:

“Çünkü nefis, Rabbimin merhameti olmadýkça, kötülüðü emreder.”[514]

“Kendini fenalýklara gömen kimse de ziyana uðramýþtýr.”[515]

“Kendini sefih ve akýlsýz kýlandan baþkasý Ýbrahim’in dininden yüz çevirmez”[516]

“Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir iþi güzel gösterdi. Nefsiniz sizi bir iþ yapmaya sürükledi.”[517]

“Her nefis kazandýðýna karþýlýk bir rehindir.”[518]

“Rabbinin makamýndan korkan ve nefsini heva ve hevesten (kötü arzulardan) alýkoymuþsa, varacaðý yer þüphesiz cennettir.”[519]

“Kiþinin: “Allah’a karþý aþýrý gitmemden ötürü bana yazýklar olsun…diyeceði günden sakýnýn.”[520]

Þeyh Behai deðerli kitabý Erbein’de þöyle diyor: “Rivayetlerde yer alan nefisten maksat ise þehvet ve öfke gibi hayvani güçlerdir.”

Gazali ise Medaric’ul Kuds adlý kitabýnda bu anlama bir cümleyle iþaret ederek þöyle demiþtir: “Nefsin, akli kuvvelerle çeliþki halinde olan kýnanmýþ sýfatlarýn tümünde baþý boþ býrakýlmasýdýr.”

Ýlahi hikmet sahipleri ise þöyle demiþlerdir: “Nefisle cihat, sadece nefsin bedenle ilgisi boyutundadýr ve bu ilgiden de hayvani, vahþi ve þeytani sýfatlar ortaya çýkmaktadýr. Bu ilgiler olmadýðý taktirde nefis akýldýr, meleklerin sýfatýna sahiptir ve tabiatý gereði de kendisiyle Allah’a ibadet edilen ve cennet elde edilen bir þeydir. O halde hayvani ve yýrtýcý þeytani halet olan bu ilginin etkileriyle savaþmak gerekir ki huzur elde edilsin, hayvani kötülüklerden güvende olunsun. Aksi taktirde bu evde sürekli olarak saldýrý ve çatýþma kavgasý olacaktýr.”

Sa’di ise þöyle diyor: “Bir þahýsa, Peygamber’in (s.a.a), “Ýki tarafýnýn arasýnda bulunan nefsin, senin en büyük düþmanýndýr”[521] hadisinin anlamýný sordum. Þöyle dedi: “Zira nefsin dýþýnda herhangi bir düþmana iyilik edecek olursan, seninle dost olur. Ama nefsine ne kadar iyilik eder ve de isteklerine daha fazla cevap verecek olursan, nefsin muhalefet ve düþmanlýðý daha fazla olur.”

Nefsani isteklere tabi olan kimseler ki bunlar gerçekte akýldan yoksun bir hayat sürdürmektedirler, gerçekte delilerdir.

Behlül’e þöyle sordular: “Þehrin delileri kaç kiþidir?” Behlül þöyle dedi: “Onlarý saymak çok zordur, þehrin akýllýlarýný sorun ki cevap vereyim.”

Nefsin Ýslahý Hakkýnda Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s)’ýn Görüþü

Hz. Ali (a.s), hakikatler hususundaki kamil basireti ve de insanlýðýn yolu ve uçurumu hakkýndaki tam bilgisi esasýnca nefsi ýslah etmek için bir takým þeyler önermiþlerdir ki büyük Þia alimi merhum Amudi deðerli kitabý Gurer’ul Hikem’de onlarý nakletmiþtir:

“Nefsini ýslah etmek istediðinde orta halli ol, kanaat et ve (dünyayý) küçük gör.”[522]

Hakeza: “Nefsin ýslahý, heva ve heves ile cihat etmektir.”[523]

Hakeza: “Nefsin ýslah sebebi, dünyadan yüz çevirmektir.”[524]

Hakeza: “Nefsin ilacý, heva ve hevesten sakýnmaktýr.”[525]

Hakeza: “Nefsin ýslah sebebi, takvadýr.”[526]

Hakeza: “Þüphesiz Allah’tan korkmak, kalplerinizin hastalýðýnýn ilacýdýr ve de nefislerinizin pisliklerini temizlemektir.”[527]

Hakeza: “Nefsin afeti, dünyaya gönül vermektir.”[528]

Hakeza: “Afetlerin baþý, lezzetlere iþtiyak duymaktýr.”[529]

Hakeza: “Ýsteklerinin firavununa isyan eden ve aklýnýn Musa’sýna itaat eden kimseye ne mutlu!”

Bu melekuti ve ilahi söz, þu hakikate iþaret etmektedir ki, herkesin batýnýnda ve küçük dünyasýnda bir Musa ve Firavun vardýr. Eðer insan Musevi kemal makamýna eriþmek istiyorsa, nefsinin Firavununa muhalefet etmelidir. Aksi taktirde týpký Firavun gibi yok olma denizinde boðulacaktýr. Eðer aklýnýn Musasýna itaat edecek olursa, bu durumda da týpký Musa gibi Hak Teala’nýn selamýyla yücelecek ve özel müminlerden sayýlacaktýr.

“Mûsa ve Harun’a selam olsun.”[530]

Hakeza: “Ýkisi de þüphesiz iman etmiþ kullarýmýzdandý.”[531]

Aklýnýn Musa’sýna itaat eden bir kimse akli alemlerin semasýnda Musa ile birlikte uçacaktýr. O halde nefis Firavun’una düþman olan ve aklýnýn Musa’sýna itaat eden kimseye ne mutlu!

“Nefsinizi þehvetlerin pisliðinden temizleyiniz ki yüce derecelere eriþesiniz.”[532]

Evet, her kim yüce ve kutsal derecelere ulaþmak ve dar tabiat kafesinden hikmet ve marifet baðlarýna uçmak istiyorsa, nefsini pisliklerden, hayvani þehvet paslarýndan temizlemeli ve ruhunu zahiri lezzetlerin þevkinden arýndýrmalýdýr ki, þehvetlerden temizlendikten sonra meleklerin sýfatýyla süslensin, hatta meleklerden daha üstün bir makama eriþebilsin.[533]

 Ýlahi hikmet sahipleri þöyle buyurmuþlardýr: “Ýnsan þu dört yoldan biriyle kendi nefsini tezkiye edebilir:

1- Edepsizlerden edep öðrenmek.

2- Edep ehli kimselerle muaþerette bulunmak.

3- Gerçek dostlardan ahlaki noksanlýklarýný ve ayýplarýný sormak.

4- Kendisi hakkýnda, düþmanlardan duyduklarý ayýplarý gidermek.”[534]

Ýhmalkarlýðýn Ýzahý

Tevbe, bozukluklarý düzeltmek, kýyamet için azýk hazýrlamak, salih amel yapmak, hayýrlý iþlere teþebbüste bulunmak, günah ve suçtan uzak durmak, hikmet ve marifetin peþi sýra gitmek hususunda yýllardýr bu gün, yarýn diye bu önemli iþi baþýmdan savmaktayým, verdiðim söze vefa göstermiyorum. Bugün, yarýn ertelemesine gönül baðlamak beni aldattý, beni gerçeklere ve hakikatlere doðru hareket etmekten alý koydu.

Ey Allah’ým! Bana ciddi bir irade, ahde vefa gücü ve iþimi bugün-yarýn diye savmaktan kurtuluþ için bana bir inayette bulun ki bu sebatsýzlýk, sonunda beni büyük bir hüsrana ve telafi edilmeyen bir zarara düþürecek, senin rahmet, mülakat ve baðýþýndan beni mahrum kýlacaktýr. Sonunda beni kullarýnýn safýndan dýþarý çýkaracak, isyankarlar zümresine katacak ve þeytanýn hizbinde karar kýlacaktýr.

Bu kötü düþünceli nefis, emre uyacak deðil

Bu kötü dinli kafir, Müslüman olacak deðil

Bu yolda kýlavuz olan tarikat Hýzýr’ýndan baþkasýyla

Bu tehlikeli yol bitecek deðil

Bu yolda Halil olan hakikat pirinden baþkasýyla

Nemrud’un bu ateþi Gülistan olacak deðil

Cemþid’in yüzüðünü parmaðýna geçirince güvende olma

Sihirbaz þeytan ki Süleyman olacak deðil

Senin sokaðýndan daha bayýndýr görmedim ey dost

O adalet evidir ki viran olacak deðil.


“Ey seyyidim! Ýzzetin hakkýna senden istiyorum ki; amelimin kötülüðü, duamýn kabulünü önlemesin.”

Ey merhametli Allah’ým! Amelimin kötülüðü ve fiillerimin çirkinliði, dualarýmýn huzuruna varmasýna engel olmasýn ve bu kapýyý yüzüme kapatmasýn.

Dua Yolunun Kapanýþ Sebebi

Günah ve suç, tövbe etmediði taktirde insaný ilahi feyizler, Hakk’ýn geniþ rahmeti ve duanýn icabetine engel olan bir örtüdür. Amelin kötülüðü ve fiillerin çirkinliði, insandan dua halini ortadan kaldýrmakta, insanýn Allah’ýn dergahýna varmasýna engel olmakta ve insaný Allah’ýn huzuruna dua etmekten mahrum kýlmaktadýr. Eðer insan dua etme baþarýsýný elde edecek olsa duanýn icabet feyzinden mahrum kalmaktadýr. Dua kapýlarýnýn kapanmasý ve dua eden kimsenin icabetten mahrum olmasý, kulun mevlanýn huzurundan kovulduðunun delilidir.

Aþýk ve arif bir insanýn þöyle dediði nakledilmiþtir: “Eðer duadan mahrum olacak olursam, bu benim için icabetten mahrum kalmamdan daha zordur.”

Duanýn bu bölümünde dua eden kimse, Rabb’ul Ýzzet hazretinin izzetine sýðýnarak O’ndan þu istekte bulunmaktadýr: “Ey seyyidim! Dualarýmýn senin huzuruna varmasýna engel teþkil eden günahlarýmýn, kötü amellerimin ve çirkin amellerimin etkisini yok et ki amelimin kötülüðü, dualarýma engel olma gücüne sahip olmasýn, ben dergahýna dileneyim, sen de rahmetinle duama icabet et.”

Bir rivayette yer aldýðý üzere Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) dostlarýndan birkaç kiþiyle birlikte bir yoldan geçerken baþýný duvara koyup ihtiyaçlarýný gidermesi için Allah’ý izzetine yemin ettiren bir genci gördüðünde þöyle buyurmuþtur: “Bu gencin duasý, böyle bir yeminle þüphesiz icabete eriþecektir.”

Evet, merhamet ve kudret sahibi olan Allah etkili þeylerin etkisini iþlemez hale getirebilir ve kulun yüzüne kapanmýþ yollarý açabilir. Þüphesiz Allah güçlüdür, ateþin etkisi olan yakýcýlýðýný Ýbrahim için ateþten uzaklaþtýrmýþ, etkisi kesmek olan býçaðýn kesiciliðini Ýsmail’in boðazlanmasý esnasýnda etkisiz hale getirmiþtir. Ayný þekilde dua yolunu kapatan günahýn etkisini de etkisiz hale getirebilir ve kula, hacetlerini gidererek ve onu hedefine ulaþtýrarak yardýmcý olabilir.


“Bildiðin gizli sýrlarýmý açarak beni rezil etme.”

Günahlarý Örtmek

Kul, bilmelidir ki Allah-u Teala’nýn ilmi gayb, þuhud, mülk, melekut, zahir, batýn ve yaratýlýþ alemindeki bütün zerreleri kapsamýþtýr. Bu konuda hiçbir dikkatsizlik, gaflet ve unutkanlýk yoktur. Allah-u Teala dünün, bugünün ve yarýnýn bütün olaylarýný bilmektedir. Geçmiþ, þimdiki zaman ve gelecek zaman O’nun önünde hazýrdýr. Ýnsanýn gizliliði Allah için aþikardýr. Gizli ve açýk her amel Allah için zahirdir. Allah günahlarýmýzý açýða vuracak olursa biz, baba, anne, eþ, çocuk ve insanlarýn geneli nezdinde haysiyetsiz bir hale geliriz. Bunlar bizim gizli günahlarýmýzdan haberdar olacak olursa, bizleri yanlarýndan kovar, uzaklaþtýrýr, hatta isteklerimize cevap vermek bile istemezler.

Kul, duanýn bu bölümünde yalvarýp yakararak ve istekte bulunarak Allah’ýn, yüz suyunu ve haysiyetini korumasýný talep etmektedir. Ayýplarý örten Allah’tan, kendisinden baþka hiç kimsenin bilmediði gizli günahlarý sebebiyle kendisini rezil etmemesini dilemektedir.

Dua eden kul, Hak Teala’nýn huzurunda bu ilahi cümleleri terennüm ederken, kesin bir þekilde bilmelidir ki Allah-u Teala da asla tövbe eden günahkar kulunu rezil etmez. Allah-u Teala’nýn günahlarý örtmesi, o kadar büyüktür ki bazý kullarýný hesaba çekme hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Onlarýn hesabýný bizzat ben göreceðim” Hatta ümmetime karþý çok þefkatli ve merhametli olan rahmet peygamberimin nezdinde bile utanmamasý için o kullarýmýn günahlarý ifþa olmaz.

Dördüncü Ýmam Zeyn’ül Abidin (a.s), Ebu Hamza duasýnda Allah’ýn sýfatlarýndan bazýsýný þu þekilde beyan etmektedir: “Settar’ul Uyub, Gaffar’iz-Zunub, Allam’ul Guyub, Testur’uz-Zenbe bi keremik ve Tuehhir’ul Ukubete bi Hilmik” Ey ayýplarý örten, günahlarý baðýþlayan, gizlilikleri bilen Allah’ým! Sen günahlarý kereminle örter ve cezalarý hilmin ile ertelersin.

Hak Teala’nýn bazý kullarý, sýnýrlý bir vücuda sahip olduklarý halde, baþkalarýnýn ayýplarýný örtme ahlaklarý o kadar güçlüdür ki insan onlarýn, diðer ayýplarýný günahlarýný örtme hikayelerini iþittiðinde hayret ve þaþkýnlýða düþmektedir. O halde sonsuz varlýða sahip olan merhamet sahibi olan Allah’ýn günahlarý örtmesi ve gizlemesi nasýldýr?

Yakub Peygamber, kardeþlerinin kendisine yaptýðý zulmü beyan etmesi için Yusuf’a ýsrarla sorduðu halde ondan sadece þu sözü iþitti: “Allah geçmiþtekileri affetmiþtir.[535]

Baþkalarýnýn Ayýplarýný Örtmek Hususunda Ýlginç Bir Hikaye

Horasan’ýn büyüklerinden olan ve eþsiz bir takvaya sahip bulunan Ebu Abdurrahman Hatem b. Yusuf Esemm hakkýnda þöyle yazmýþlardýr: “Esemm[536] diye meþhur olmasýnýn sebebi þuydu: Bir kadýn, bir konu hakkýnda bilgi almak için onun yanýna geldi. Kadýn konuþunca yellendi ve çok utandý. Hatem kulaðýna iþaret ederek, “Sesini duymuyorum yüksek sesle konuþ” demek istedi. O kadýn çok sevindi ve o büyük alimin nezdinde yüz suyunun korunduðu inancýyla þükretti. Hiç kimsenin bilmediði bu olaydan sonra da Hatem-i Esemm diye meþhur oldu. Zira o kadýn hayatta olduðu müddetçe de, insanlara karþý o halet üzere davrandý. Dünyadan göçtüðü zaman da büyüklerden biri onu rüyada gördü ve kendisine þöyle sordu: “Allah sana ne yaptý?” O þöyle dedi: “Ýþittiðim bir þeyi iþitmezlikten geldiðim için bütün çirkin amel ve iþittiklerim baðýþlandý.”


“Gizlice iþlediðim kötü amelim ve davranýþým, sürekli tefritim ve cahilliðim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluðu yüzünden beni cezalandýrmada acele etme!”

Ýlahi marifetlerden istifade edildiði üzere eðer cezalandýrma hususunda acele davranýlmýþ olsaydý, yeryüzünde þüphesiz hiçbir varlýk baki kalmazdý. Ama Hak Teala rahmette bulunarak ve kullarýna mühlet vererek cezalandýrma hususunda acele etmemektedir. Kula verdiði bu süre de günahkarlarýn bu fýrsatý bir ganimet olarak deðerlendirmesi ve yaratýcýsýyla barýþmasý, gerçek bir tevbe ile günahlarýnýn etkilerini ortadan kaldýrmasý, geçmiþ bozgunluklarýný ýslah etmesi ve zayi ettiði farzlarýný telafi etmesi içindir.

Veya Hak Teala, günahkar kimselerin soyundan mümin kimseler vücuda getirmek istediði için cezalandýrma hususunda acele etmemektedir. Böylece de onlarýn neslinden bir müminin meydana geliþi hususundaki engelleri ortadan kaldýrmaktadýr.

Ya da çocuklarýn inlemesi, aþýklarýn halis bir þekilde dua etmesi ve kalbi diri olanlarýn gece yarýsý aðlamasý sebebiyle cezalandýrmayý ertelemektedir. Ya da tevbe vasýtasýyla bu günahlarý ortadan kaldýrmaktadýr. Dolayýsýyla cezalandýrma hususunda bu tür engeller olmadýðý taktirde, Allah-u Tela cezalandýrma hususunda hýzlý davranmaktan asla sakýnmaz.

Velhasýl; ilahi sistemde, günah ehlinin korkusuzluðu sebebiyle hýzlý bir þekilde cezalandýrma vardýr. Ama bu hýzlý cezalandýrmayý, dua, yalvarýp yakarma, tevbe etmek, aðlamak ve kötülüklerini ýslah etmekle ortadan kaldýrmak mümkündür. Nitekim Yunus’un kavmi Hak Teala’ya yönelerek tevbe, yalvarýp yakarma ve yardým dileme vasýtasýyla azabý ortadan kaldýrmýþlardýr.

Þu önemli nükteye de mutlaka dikkat etmek gerekir ki, eðer ilahi cezalandýrma gelip çatacak olursa, hiçbir güç onu insanlardan geri çeviremez.

Ayný þekilde þu hakikate de dikkat etmek gerekir ki bazen ilahi ceza, dünyada kýtlýk, semavi belalar, pahalýlýk, birbirine itinasýzlýk ve sonuç olarak da deruni dejenere þeklinde ortaya çýkmaktadýr.

Deruni dejenere olmanýn niþanelerinden biri de Allah Resulü’nün (s.a.a) Müminlerin Emiri Hz. Ali’ye (a.s) buyurduðu þu çok önemli rivayetin zýmnýnda beyan edilmiþtir: “Ey Ali! Þüphesiz benden sonra bu topluluk mallarýyla imtihan edileceklerdir. Bunlar dinleri sebebiyle Rablerine minnette bulunacaklardýr ve buna raðmen Allah’ýn rahmetini umacaklardýr. Allah’ýn haramlarýný yalancý þüpheler ve unutturucu istekler sebebiyle helal sayacaklardýr. Böylece nebiz (üzüm ve hurmadan yapýlan içki) adýna þarabý, hediye adýna haramý ve ticaret adýna da faizi helal sayacaklardýr.”[537]

Gerçekten de eðer günahlarý sürdürme sebebiyle insanlarýn ruh ve batýnlarý, insani haletten çýkarak þeytani bir hale dejenere olmamýþsa, o zaman neden Allah’ýn haramýný böylesine helal saymaktalar ve þarap, haram mal ve faizi kendilerine helal bilmekteler?! Bu etkiler batini/deruni dejenere olmanýn belirtileridir. Deruni dejenere de hakikatte Allah’ýn bir tür cezalandýrmasýdýr. Nitekim açýk bir þekilde Ýsrail oðullarýnýn isyankar grubu arasýnda bu hakikat ortaya çýkmýþ ve Ýsrail oðullarýnýn günahkarlarý Allah’ýn cezalandýrýcý hitabýna muhatap olmuþlardýr. “Onlara “Aþaðýlýk birer maymun olunuz” dedik”[538]

Ýmam (a.s), açýklamasýný yaptýðýmýz cümlelerinde, “Kötü amelim ve davranýþým” sözünü beyan ettikten sonra þu dört konuya iþaret etmiþtir:

1- Tefrit ve kusur. 2- Cehalet. 3- Þehvet. 4- Gaflet.

Tefrit ve Kusur

Bu makamda tefritten maksat; itaat, ibadet, Allah’ýn kullarýna hizmet ve hayýrlý bir iþ yapma hususunda kusur göstermektir.

Ýlahi öðretiler, insanlarý kusur ve tefrit uçurumuna yuvarlanmaktan sakýndýrmýþ ve tefritin aðýr bir zarar olduðunu ve de ilahi feyizlerden mahrumiyet sebebi olduðunu beyan etmiþtir.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) çok deðerli bir rivayetin zýmnýnda þöyle buyurmuþtur: “Tefrit güçlü bir musibettir.”[539]

Ve hakeza: “Tefrit ve kusurun meyvesi piþmanlýk, uzak görüþlülüðün meyvesi ise esenliktir.”[540]

Hakeza: “Cennet, öne geçenlerin hedefi ve ateþ ise tefrite düþenlerin nihayetidir.”[541]

Altýncý Ýmam (Cafer-i Sadýk) (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Her kim tefrit ve kusura düþerse uçuruma yuvarlanýr.”[542]

Cehalet

Hakikatler, dünyevi ve uhrevi iþler, görevler, vazifeler, kendisi ve diðerleri hakkýndaki cehalet ve bilgisizlik çok tehlikeli bir hastalýktýr. Eðer ilim ve marifet elde ederek bu hastalýk tedavi edilmezse insan için ebedi helak, sürekli rezalet ve telafisi mümkün olmayan bir zarar olacaktýr.

Cehaletle ilgili bir takým rivayetlerin bir bölümüne, “Cehaletimle küstahlýk yaptým” cümlesinin þerhinde deðindik.

Þehvet

 Terminoloji açýsýndan þehvet insanýn elde etmek için hedef edindiði bir þeye þiddetli istek ve raðbet duymak anlamýndadýr.

Eðer bu istek ve arzu, beðenilmeyen ve haram iþler hususunda olursa, insanýn, günah, suç ve sonuç olarak da akýl ruhunun ölmesi ve nihayeten de dünyevi ve uhrevi azaplara maruz kalmasýna sebep olacaktýr.

Þehvetin þiddetlenme sebebi, dünyaya aþýrý sevgi ve aþk beslemektir. Týpký bir aðaç gibi, þeytanýn vesveseleri, kötülerle arkadaþlýk ve Allah hakkýnda bilgisizliðin yanýnda geliþip büyür, bu aðaçtan þehvet dallarý yeþerir ve lanetli bir aðaç haline dönüþür.

Bu aðacýn tek meyvesi günah iþlemektir. Allah’tan uzak kalmak, Allah’ýn rahmetinden mahrum olmak, dünya ve ahirette rezil rüsva olmak ve cehennem ateþine düþmekten baþka bir sonucu yoktur. Cehennem aðaçlarýndan ve özellikle de zakkum aðacýndan bir örnek olan bu tehlikeli aðaç sadece öðüt, nasihat, Allah’a dönüþ, tevbe, iþlerin sonucunu düþünmek ve olaylardan ibret almakla kökünden sökülüp atýlabilir.

Hakikat ehli kimseler þöyle demektedirler: Bir çok nefislere kök salmýþ ve çeþitli suçlarýn, günahlarýn ve ahlaki çirkinliklerin ortaya çýkýþýna sebep olmuþ bu aðacýn yedi tehlikeli dalý vardýr:

1- Makam, riyaset, mevki ve yücelik þehveti.

2- Mal, servet, mülk ve varlýk þehveti.

3- Saray, köþk ve lüks binalar þehveti.

4- Huri gibi güzel yüzlü ve güzel sesli kadýnlarla iliþki þehveti.

5- Lezzetli yiyecekler ve sarhoþ edici içecekler þehveti.

6- Ýnsanýn üstünlük taslamasýna sebep olan ipek ve rengarenk elbise giyme þehveti.

7- Fýsk, fücur ve günahkar kimselerle muaþerette bulunma þehveti.

Bu yedi þehvet, ister istemez insanýn batýn ufkundan yedi þeytani sýfatýn ortaya çýkmasýna sebep olmakta ve de gafillerin kalp tarlasýna irfan güneþinin doðmasýna engel teþkil etmektedir:

1- Tekebbür. 2- Riya ve gösteriþ. 3- Haset ve kin. 4- Hýrs ve tamah. 5- Cimrilik. 6- Zulüm. 7- Öfke ve gazap.

Bu yedi tür þehvetin ve cehennem tomurcuðu olan zararlý sýfatlarýn açýklamasý, ayrý ve baðýmsýz bir kitap yazmayý gerektirmektedir.

Dünya sevgisi kuyusuna düþenler ve þehvet karanlýðýnda boðulan kimseler, ölüm elçisinin gelip çattýðý zaman uyanmakta ve ne büyük zarara maruz kaldýklarýný ve içinde onca nimetlerin bulunduðu bayýndýr ahiret alemini, içecekleri zehir, hayatý bulanýk, mutluluðu hüzünle karýþýk aþaðýlýk dünya ile deðiþtirdiklerini anlamaktadýrlar.

Talihsiz Þehzade

Dünya sevgisi kuyusuna yuvarlanan ve þehvet karanlýklarýnda gark olan kimselerin hali, babasýnýn kendisini evlendirmek istediði þehzadenin hali gibidir. Bu þehzadenin babasý, þerafet ve soy sahibi bir aileden çok güzel bir kýzý oðluna nikahladý. Düðün için gerekli hazýrlýklar görülünce özel ve genel kimseler makamlarýna uyumlu olarak saraya davet edildi. Ýhsan hazinelerinin kapýsýný herkesin yüzüne açtý. Fakir ve zengin herkese çeþitli hediyeler verdi. Görkemli bir tören düzenleyerek kalplerdeki hüznü giderdi. Dost ve yabancý herkes o sevinç törenine katýldý ve bu eþsiz þöleni seyrederek hayrete düþtüler.

Huri yüzlü gelini çeþitli süs ve takýlarla zifaf odasýna getirdiler. Ama damadýn orada olmadýðýný görünce onu aramaya koyuldular ama bir türlü bulamadýlar. Zira damat o gece çok þarap içmiþ, bilinç ateþi týpký talihinin mumu gibi sönmüþ, fazla içki içtiði için misafirlerden ayrýlmýþ, þaþkýn bir þekilde sokaklara düþmüþtü. Damad Mecusilere ait sokaklardan yürürken onlara ait bir morgun yanýndan geçti. Mecusiler gelenekleri gereðince ölüleri morga kaldýrýyorlar ve gece karanlýðýnda yaný baþýnda mum ve kandiller yakýyorlardý.

Þehzadenin gözleri morga iliþince, o morgun zifaf odasý olduðunu zannetti ve morgun içine girdi. Mecusiler henüz bedeni saðlam olan yaþlý bir kadýný o morga getirmiþlerdi.

Damat ölü olan yaþlý kadýný kucaðýna aldý, büyük bir istek, raðbet ve þehvet içgüdüsüyle sabaha kadar onunla cinsel iliþkide bulundu.

Sabah yeli esip sarhoþluk, kendinden geçmiþlik, habersizlik ve dehþet haletinden kendine gelince, korkunç bir morgun içinde ve çirkin yüzlü yaþlý bir kadýnýn bedeninin yanýnda olduðunu gördü. Büyük bir nefret ve tiksintiyle neredeyse helak olacaktý. Büyük bir utanç içinde yerin dibine girmeyi arzuladý. Kimsenin bundan haberdar olmamasý gerektiðini, aksi taktirde kýyamete kadar bu utancý taþýyacaðýný düþünüyordu. Aniden Mecusilerin din alimi ve hizmetçiler geldiler ve onun rezaletini açýk bir þekilde gördüler.

Dünya sevgisi kuyusuna düþenlerin ve þehvete boðulanlarýn hayatýnýn bir panoramasýdýr bu! Onlar ahiret gelinini, þehvet sarhoþluðu sebebiyle dünyanýn çirkin yüzlü ve kötü huylu yaþlý bir kadýnýný kucaklamakla deðiþtirmiþlerdir.

Kendinden gafil olmak ne zamana dek ve ne kadar?

Dünyaya göz dikmek ne zamana dek ve ne kadar?

Gönül ehlinden yüz çevirmek ne zamana kadar?

Þehvete dalmak ve hayvan sýfatlýlýk ne zamana kadar?

Lahut’un doruðundaki o doðan sensin,

Neden tabiat tuzaðýna düþmüþsün?

Seni bencillik kadehinden sarhoþluk,

Ýþte böyle atmýþtýr aþaðýlýklara.

Eðer av kendinden gafil olmazsa,

Zalim avcýnýn elinden ne gelir ki?

Kendi etrafýna gaflet tuzaðýný kurma,

Bir an gaflet uykusundan uyan.

Bak, yolcular yolu kat ettiler,

Sen de ardý sýra yola koyul.

Ne güzel dedi o kamil pir,

Akýllý kimse dünyaya baðlanmaz.

Sen de akýllýsýn dünyayý terk et,

Diðer yolcular gibi ahiret yoluna koyul.

Kalbine yol ver, sen ay yüzlü aþksýn,

Kendin için yol Hýzýr’ýný bul,

Bu fani dünyadan gittiðin zaman,

Ýyi adýn kalsýn ebedi.

Ýmam Sadýk (a.s) babalarýndan, onlar da Allah Resulünden (s.a.a) þöyle buyurduðunu rivayet etmiþlerdir: “Hazýr þehveti, görmediði vaat edilmiþ þey (cennet) için terk eden kimseye ne mutlu!”[543]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Cennet, zorluklarla kuþatýlmýþtýr; cehennem ise þehvetlerle.”[544]

Bir þahýs Ýmam Bakýr’a (a.s) þöyle dedi: “Ýbadetim zayýf ve orucum azdýr ama helalden baþka bir þey yemediðimi ümit etmekteyim.” Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurdu: “Hangi amel ve iþ, karný ve þehveti haramdan kontrol etmekten daha üstündür?”[545]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Ümmetimi en çok ateþe sokan, iki boþluktur: Karýn ve tenasül organý.”[546]

Gaflet

Gaflet, insanýn önceden dikkat ettiði bir þeyden habersiz kalmasýdýr. Maddi iþlerle meþgul olmak, zahiri hayat ile haddinden fazla oyalanmak, tüm vaktini ve kalbini bu iþlerle meþgul etmek, sabah akþam heva ve hevesinin peþinden koþmak ve benzeri þeyler insanýn Allah’tan, kýyametten, kulluktan, itaatten, dindarlýktan ve ibadetten gaflet etmesine neden olmaktadýr.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s), halka yaptýðý hikmete dayalý bir konuþmasýnýn zýmnýnda, gafletin zararlarýný ve hüsranýný belirterek þöyle buyurmuþtur: “Gaflet, en zararlý düþmandýr”[547]

Hakeza þöyle buyurmuþtur: “Gaflete yenik düþerek göçü unutan ve de ona hazýrlýklý olmayan kimseye eyvahlar olsun.”[548]

“Gafletin kendisine galip olduðu kimsenin kalbi ölmüþtür.”[549]

Hakeza: “Gafletin sürekliliði, basireti kör eder.”[550]

Ýmam Hasan-ý Mücteba (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Gaflet mescidi terk etmen ve fesat ehli kimseye itaat etmendir.”[551]

Allahým! Ýzzetin hakkýna bütün durumlarda bana karþý þefkatli ve bütün iþlerimde merhametli ol.


“Allah’ým! Ýzzetin hakkýna her durumda bana karþý merhametli ve bütün iþlerimde þefkatli ol. ”

Hak Teala’nýn þefkat ve merhametinin beyaný her ne kadar bütün ilimlerden belli bir miktarda nasibi olsa da yer yüzündeki insanlardan hiç birisi için mümkün deðildir. Sadece Allah’ýn þefkat ve merhametinin bir parçasýný Kur’an ayetlerinin ve rivayetlerinde derin düþünmekle bulabilmek mümkündür. Hak Teala’nýn þefkat ve merhametinin anlamýnýn en kýsa yolu, onlarýn tecelli ettikleri yerlere teveccüh etmektir.

Allah Resulünden (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir:

“Allah’tan birkaç hacet diledim. Onlardan biri de þöyle dememdi: “Ey Allah’ým! Ümmetimin hesabýný bana býrak. ” Þöyle hitap edildi: “Her ne kadar sen rahmet peygamberi olsan da ama erhem’ur-rahimin (merhamet edenlerin en rahmetlisi) deðilsin. Eðer onlarýn bazý hatalarýndan haberdar olacak olursan, onlardan býkar ve usanýrsýn. O halde býrak ümmetinin günahlarýný sadece ben bileyim.

Ey Muhammed! Senin bile, ümmetin amellerinin çirkinliklerini göremeyeceðin bir þekilde onlarý sorgulayacaðým. Varlýk aleminin geniþ rahmet mazharý olan senden bile ümmetin günahlarýný gizlediysem, yabancýlardan daha evla bir þekilde ümmetin günahlarýný örteceðim.

Ey Muhammed! Eðer sen onlara nübüvvetlik þefkati duyuyorsan onlara ilahlýk merhameti etmekteyim. Eðer sen onlarýn peygamberiysen, ben onlarýn Allah’ýyým. Eðer sen bugün onlarý görüyorsan, ben ezelden ebede kadar onlara inayet gözüyle baktým, bakmaktayým ve de bakacaðým.”

Günahkar Kimse ve Allah’ýn Baðýþý

Þeyh Behai þöyle diyor: “Güvenilir bir kimseden duyduðum üzere bir günahkar dünyadan göçünce eþi onun yýkanmasý, kefenlenmesi ve defni için insanlardan yardým diledi. Ama halk o günahkar kimseden o kadar nefret ediyordu ki hiç kimse bu merasimi yerine getirmeye hazýr olmadý. Mecburen birini kiralayarak cenazesini þehrin musallasýna götürdü ve iman ehlinin gerekli merasimini düzenleyeceðini ümit etti. Ama hiç kimse onun cenaze namazýna katýlmadý. Böylece onun cenazesini bir iþçi vasýtasýyla þehir dýþýna götürdü, orada bu günahkar ölüyü gusülsüz, kefensiz ve namazsýz defnetmek istedi.

Þehrin dýþýndaki çölün yakýnlarýnda bir dað vardý. O daðda da zahit bir kimse yaþýyordu. Bu zahit kimse bütün ömrünü ibadetle geçirmiþti. Orada yaþayan halk arasýnda züht ve takvasýyla meþhur olmuþtu. Bu zahit cenazeyi görünce ibadetgahýndan dýþarý çýkarak merasimine katýlmak için cenazeye doðru gitti. Etraftaki halk bunu iþitince hemen oraya koþuþtular ve o zahitle birlikte ölünün cenaze merasimine katýldýlar.

Halk, o abit kimseden onun günahkar kulun cenaze merasimine neden katýldýðýný sorunca þöyle dedi: “Rüya aleminde bana þöyle dediler: “Yarýn ibadetgahýndan çölün falan yerine doðru dýþarý çýk. Orada yanýnda bir kadýndan baþkasýnýn bulunmadýðý bir cenaze göreceksin. Onun cenaze namazýný kýl ve onun hakkýnda baðýþlanma dile. ” Halk bu olaya çok þaþtý ve büyük bir þaþkýnlýk içinde kaldý. Abid kimse ölünün eþini çaðýrarak ona ölünün hallerini sordu. Ölünün eþi þöyle dedi: “Çoðu gün günahlardan birine düçardý. ”

Abid þöyle dedi: “Bu ölünün hayýrlý bir amelini biliyor musun?”

O kadýn þöyle dedi: “Evet onun üç hayýrlý iþini de gördüm:

1- Her gün günah iþledikten sonra elbiselerini deðiþtiriyor, abdest alýyor ve huþu içinde namaza duruyordu.

2- Hiçbir zaman evi yetimlerden boþ kalmýyordu. Çocuklarýna baðýþta bulunduðundan daha çok yetimlere baðýþta bulunuyordu.

3- Gecenin belli saatlerinde kalkýyor, aðlýyor ve þöyle diyordu: “Ey Rabbim! Cehennemin hangi köþesini bu günahkar kulunla dolduracaksýn?”

Abdullah Mübarek’in Kölesi

Attar Niþaburi þöyle diyor: “Abdullah Mübarek’in bir kölesi vardý ve onunla þöyle bir anlaþma yapmýþtý: “Eðer sen kendi deðerini, bana çalýþarak ödemek istiyorsan, ben de seni azat edeceðim. ”

Bir gün bir þahýs Abdullah’a þöyle dedi: “Senin kölen geceleri kabirleri açýyor, ölülerin kefenini bedenlerinden çýkarýyor ve satýyor. Kefen satmaktan elde ettiði dirhem ve dinarýný ise sana veriyor.”

Abdullah bu haberden dolayý çok üzüldü. Geceleyin kölesinin haberi olmaksýzýn peþice gitti ve mezarlýða ulaþtý. Kölenin bir mezarý açtýðýný ve eski bir elbise giyerek boynuna bir zincir doladýðýný, yüzünü topraða koyduðunu, tam bir raz-u niyaz içinde her þeyden müstaðni olan Allah’ýn dergahýna dua ve münacatta bulunduðunu, aðlayýp yakarmakla meþgul olduðunu gördü.

Abdullah bu durumu görünce bir köþeye çekilerek yavaþ yavaþ aðlamaya baþladý. Köle seher vaktine kadar böylece dua ve münacatla meþgul oldu. Daha sonra kabirden dýþarý çýktý ve þehre doðru yola koyuldu. Þehre ulaþýnca da ilk gördüðü camiye girdi. Sabah namazýný kýldý, namazdan sonra þöyle dedi: “Ey gerçek mevlam! Gece sona erdi, þimdi benim mecazi olan mevlam benden dirhem ve dinar isteyecektir. Ey Allah’ým! Çaresizlerin çaresine bakan sensin, iflas edenlere ve dilencilere sermaye baðýþlayan sensin. Bu hal üzere bir nur ortaya çýktý ve nur içinden kölenin eline altýn bir dinar verildi.

Abdullah bu durumu görünce artýk dayanamadý. Kölesine doðru gitti, kölenin baþýný göðsüne dayadý ve þöyle dedi: “Benim gibi binlerce can senin gibi bir köleye feda olsun, keþke sen efendi ben ise bir köle olsaydým. ”

Köle bu durumu görünce þöyle dedi: “Ey Allah’ým! Þimdiye kadar hiç kimse benim sýrrýmdan haberdar deðildi, þimdi sýrrým ifþa oldu. Ben artýk bu hayatý istemiyorum, beni kendi katýna götür.”

Böylesine dua ve münacatta bulunduðu bir halde Abdullah’ýn kucaðýnda canlarý yaratan Allah’a can verdi.

Abdullah onu o eski elbisesiyle gömdü. O gece Allah Resulü’nü (s.a.a) rüyada gördü. Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ýbrahim ile birlikte bir Burak’a binmiþ ona doðru geliyorlardý. Onlar Abdullah’ýn yanýna varýnca þöyle dediler: “Neden dostumuzu ve sevgilimizi o eski gömleði ile defnettin?”

Evet Hak Teala’nýn mukaddes vücudu bütün hallerde ve bütün iþlerde deðiþik suretlerde kullarýna þefkat ve merhamet göstermektedir. Onlarý, özellikle de dua, münacat, tövbe ve raz-u niyaz esnasýnda merhamet ve þefkatine maruz kýlmaktadýr.

“Ey Padiþah! Suçumu affet

Biz günahkarýz sen baðýþlayýcý

Sen iyilik sahibisin biz ise günahkar

Sonsuz ve hesapsýz suç iþlemiþiz

Sürekli isyan ve fýsk içindeyiz

Hem nefsin hem þeytanýn arkadaþýyýz

Bir an günahsýz geçmedi ömrüm

Huzur dolu bir kalple ibadet etmedi

Gece gündüz günahlarda olduk

Alnýmýzdan tutulacaðýndan gaflet ettik

Kaçan bir köle kapýna gelmiþtir

Yüz suyunu isyanla dökmüþtür

Senin lütfünden maðfiret ümit etmekte

Çünkü kendin ümitsizliðe kapýlmayýn buyurmuþsun

Nefis ve þeytan yolumu kapadý ey kerim

Rahmetin þefaatimi dilesin benim

Ümit ederim ki beni günahlardan temizleyesin

Lahdýn içinde topraða gömmeden önce

Bedenimden canýmý aldýðýn an

Dünyadan iman nuru ile götüresin.”


“Mabudum, Rabbim! Senden baþka kimim var ki, ondan, kötü durumumu gidermesini ve iþlerime nezaret etmesini isteyebileyim!?”

Ey Mabudum ve Rabbim! Benim için senden baþka faydama feyiz kaynaðý ve hayýr çeþmesi olacak kim vardýr ki? Ben zorluklarýmý gidermeyi, kötü halimi iyileþtirmeyi, darlýðýmý geniþletmeyi, cisim ve ruh hastalýklarýmý iyileþtirmeyi, hayatýma nezaret etmeyi, dünya ve ahiret iþlerimi yönetmeyi sadece senden dilerim.

Ey Mevlam! Ben zavallý ve çaresize çare olacak bir kimse, her açýdan güçlü ve kudretli olmalýdýr. Beni lütuf ve sevgisinden uzak tutmamalýdýr. Varlýðý cimriliðe bulaþmamýþ olmalýdýr. Hiçbir güç, onun bana hayýr ve ihsanýna engel olmamalýdýr. Bütün kemal sýfatlarýna sahip olan ve her türlü ayýp ve noksanlýktan münezzeh bulunan sadece sensin. Ben zorluklarýmda senden baþka kimse sýðýnýrsam ve her kimden hacetimi dilersem, ya bana merhametli ve þefkatli deðildir ya da sorunlarýmý halletmekten ve ihtiyaçlarýmý gidermekten acizdir, ya da cimrilik etmekte ve esirgemektedir, ya da senin meþiyyet ve iraden benim ile onun arasýna engel olmaktadýr. Bu sebepten benim için hiçbir iþ yapamamaktadýr. Dolayýsýyla da yaratýklardan kopmalý, azametli dergahýna sýðýnmalý ve sadece sana itimat etmeli ve sana tevekkülde bulunmalýyým. Ýhtiyaç ellerimi sadece sana uzatmalýyým, bütün yaratýklardan, özellikle de dostlardan, tanýdýklardan ve etrafýmdakilerden koparak senin dergahýna ümit baðlamalýyým. Her türlü zararý benden uzaklaþtýrman, her zorluðu benden gidermen, bütün kötü hallerimi ve çirkin sýfatlarýmý benden gidermen için tam bir tevazu, boyun eðme ve teslimiyet içinde sana baðlanmalýyým. Böylece beni her türlü zahiri ve batýni darlýklardan kurtaracak, her türlü ruhsal ve bedensel hastalýklarýmý iyileþtirecek ve hayatýmdan her türlü zararý ortadan kaldýracak sadece sensin.

Evet insan, denizin ortasýnda boðulmak üzere olan hiç kimse ve hiçbir þey ile irtibatý olmayan ve kurtuluþ sahiline ulaþmak için Allah’ýn rahmetinden baþka hiçbir þeyi ümit etmeyen bir kimse gibi Allah’ýn dergahýna yalvarýp yakarmalýdýr ki dualarý, yaratýklardan tümüyle kopma atmosferinde icabete eriþsin. Nitekim Hak Teala, Hz. Ýsa’ya (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ey Ýsa! Bana, hiçbir kurtarýcýsý olmayan, boðulmak üzere olan bir kimse gibi dua et.”[552]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Sizden birisi Rabbinden bir þey dilediði zaman, Allah o þeyi mutlaka kendisine baðýþlar. O halde insanlarýn tümünden ümidini kesmeli ve sadece Allah indinde olanlarý ümit etmelidir. Aziz ve celil olan Allah, kulun kalbinde bu haleti gördüðü takdirde kendisinden istediði her þeyi ona baðýþlar.”[553]

“Ey Allah’ým! Ey mabudum!” diyen bir kimsenin mutlaka batýný, hakiki ilahtan baþka tüm ilahlara baðlýlýktan temizlenmeli; dünya, mal, evlat, servet, makam, her türlü þehvet ve bu zahiri dünyadaki her türlü maddeyi bir nimet ve aracý olarak görmelidir ve de Allah’ýn, salim bir dünya ve bayýndýr bir ahiret temini için onlarý kendi iradesine býraktýðýný müþahade etmelidir. Dolayýsýyla da bu þeylerden her hangi birisini mabud, hakim ve iþlerinde tasarrufta bulunan bir kimse olarak seçmekten þiddetle kaçýnmalýdýr. Zira her kim Allah’tan baþka bir mabut edinecek olursa müþriktir ve müþrik kimsenin duasý ise þirk içinde kaldýðý müddetçe asla kabul görmez. ”

“Ey rabbim! Ey malikim! Ey mürebbim!” diyen bir kimse, zahiri ve batýni firavunlar gibi batýl olan rablerin baðlarýndan tümüyle kurtulmalý ve Allah’ýn kültüründen baþka bütün kültürlerin esaretinden özgür olmalýdýr. Zira eðer batýl rablere baðlanacak ve Allah’ýn kültüründen baþka bir renge bürünecek olursa, her ne kadar þiddetle yalvarýp yakarsa da ve çaresiz kimseler gibi dua etse de asla duasý makbul olmaz. ”

Evet! Allah’ýn izninden ve iradesinden baþka insana en küçük bir yardýmda dahi bulunmaktan aciz olan bütün yaratýklardan ümidini kesmek ve sadece Allah’ýn rahmetine ümit baðlamak gerekir. Her kim Allah karþýsýnda bu halet içinde bulunursa, yaratýklardan kopma sýfatýna sahiptir. Bu dünyada ve ahirette hiçbir eksikliðe sahip deðildir. Her kim de Allah karþýsýnda bu halet içinde olmazsa, dünya ve ahirette hiçbir þeye sahip deðildir.

Allah ve yaratýklarý hakkýnda gerektiði miktarda bir marifet ve bilinç sahibi olan, yaratýklarýn sorunlarý halletmede hiçbir rolünün olmadýðýný bilen ve varlýk aleminde, kulun iradesiyle hiçbir þeyin idare edilmediðini anlayan Allah’ýn aþýk kullarý, sürekli olarak gerçek mahbub, maþuk ve mabud karþýsýnda vecd ve sevinç içinde olmuþlardýr. Hayatýn bütün boyutlarýnda Hak Teala’dan tümüyle razý olmuþlar ve sorunlarýný halledecek yegane gücün Allah olduðunu bilmiþler ve görmüþlerdir. Bu yüzden de bütün varlýklarýyla Hak Teala’nýn huzuruna þöyle arz etmiþlerdir: “Mabudum, rabbim! Senden baþka kimim var ki, ondan, kötü durumumu gidermesini ve iþlerime nezaret etmesini isteyebileyim!”

Aþk içinde týpký Musa (a.s) gibi Hak Teala’nýn huzuruna þöyle arz etmiþlerdir: “Benim yoksulluk torbamda öyle bir þey vardýr ki, senin bütün hazinelerinde onun benzeri mevcut deðildir. ”

Nitekim Hz. Musa’ya þöyle hitap edildi: “Senin yoksulluk torbanda olup da benim hazinelerimde olmayan þey nedir?” Musa þöyle arz etti: “Benim senin gibi bir mabudum vardýr ki senin böyle bir mabudun yoktur.”[554]

Yaratýklardan kopma haleti ortaya çýktýðýnda, kalp Hak Teala’dan baþka hiçbir þeye teveccüh etmediðinde, iki göz, týpký iki su kaynaðý gibi Hak Teala’nýn dergahýna göz yaþý döküp inlediðinde ve yüzünü teslimiyet topraðýna dayadýðýnda Hak Teala’nýn rahmet eteðine sarýlýr, Hak Teala’nýn lütuf eli onun baþýný okþar, yüzüne inayet kapýlarýný açar, sorunlarýný halleder, insanýn bütün iþlerine yücelik gözüyle bakar; böylece insan masiyet ve günah dolu bir dosyayla da Allah’ýn huzuruna varacak olursa, Allah’ýn lütuf ve rahmet kapýlarý yüzüne açýlýr ve insan hakkýnda nihai muhabbet gösterilir.

Anne ve Çocuðun Macerasý

Hikmet sahibi arif bir kimse þöyle rivayet etmektedir: “Bir anne düzensizlik ve de nasihatlerine kulak asmamak sebebiyle kendisine muhalefet gösteren ve karþý çýkan genç çocuðunu evinden dýþarý çýkararak ona þöyle dedi: “Git artýk sen benim evladým deðilsin!”

O çocuk akþam oluncaya kadar sokaktaki çocuklarla oynadý, akþam olduðunda çocuklarýn her birisi evlerine geri döndü. Çocuk kendisini akþam yalnýz görünce ve dostlarýnýn vefasýzlýðýný müþahade edince kendi evine geri döndü, kapý kapalýydý, yüzünü kapýnýn eþiðine koyarak yalvarýp yakarmaya ve annesini çaðýrmaya baþladý, annesinden kapýyý açmasýný istedi, ama annesi kapýyý açmaktan sakýnýyordu. O anda takva sahibi bir alim de oradan geçiyordu. O genç çocuðun halini görünce yüreði yandý. Kapýyý çaldý, annesini çocuðunu baðýþlamasý için þefaatçi olmaya çalýþtý. Annesi þöyle dedi: “Ey büyük adam! Senin þefaatini kabul ediyorum, ama bundan sonra çocuðum bana muhalefet ettiði taktirde evden çýkýp beni anne olarak kabul etmeyeceðine dair bir de yazýlý kaðýt vermen lazým.”

O takvalý kimse kadýnýn istediði þeyleri yazdý, anneye verdi ve böylece anne ile salih evladýnýn arasýný buldu. Bu olaydan birkaç gün geçtikten sonra o alim yeniden oradan geçti, çocuðun yeniden yalvarýp yakardýðýný ve annesine þöyle dediðini gördü: “Bana istediðini yap, ama yüzüme kapýyý kapama ve beni kendinden uzaklaþtýrma.”

 Annesi kapýyý açmaktan sakýnýyor ve þöyle diyordu: “Kapýyý yüzüne açmýyorum ve eve girmene müsaade etmiyorum, seninle asla barýþmayacaðým. ”

O aydýn kimse þöyle diyor: “Ben orada bir kenara oturdum ve iþin nereye varacaðýný merak ettim. O genç çok aðladý, yüzünü kapýnýn eþiðine dayadý, kendinden geçti, sesi kýsýldý. Aniden kapýnýn aralýðýndan çocuðunun halini müþahade eden annenin annelik sevgisi taþtý, kapýyý açtý, çocuðunun baþýný yerden kaldýrdý, merhamet ve þefkat eteðine koydu, onu okþayarak þöyle dedi: “Ey iki gözümün nuru! Kalk evin içine gidelim. Ben eðer seni içeriye almýyorsam, bu konuda ciddi deðildim, aksine bu iþimle seni muhalefetten, günahtan sakýndýrmaya ve seni itaat ve dürüstlüðe davet içindi.”

Günahkar bir kimse aðlayýp yakarýrken duasýnýn kabul edilmediðini görünce ümitsizliðe kapýlmamalýdýr. Aksine týpký o genç çocuk gibi defalarca, sevdiði kimsenin dergahýna yönelmeli, onun rahmet ve baðýþlama kaynaklarýný harekete geçirmeli, böylece muhabbet ve okþamayla rahmet ve maðfiret dergahýna yol bulmalýdýr. ”

“Ey Allah’ým! Bu vuslatý hicrana dönüþtürme

Aþk sarhoþlarýný inletme

Can baðýný taze ve yeþil kýl

Bu mestleri ve baðlarý kastetme

Son bahar gibi gönül yapraðýna ve dalýna vurma

Yaratýklarý miskin ve þaþkýn kýlma

Senin kuþunun yuvasý olan aðacýn üzerinde

Dal kýrma, kuþu uçurma

Kendi topluluk ve mumunu bozup söndürme

Düþmanlarý kör et, sevindirme

Gerçi hýrsýzlar aydýnlýk güne düþmandýr

Onlarýn istediðini yapma

Yöneliþ kabesi sadece bu halkadýr

Ümit kabesini viran etme

Alemde hicrandan daha acýsý yoktur

Ýstediðini yap, lakin onu yapma. ”[555]

Eðer Hak Teala’nýn mukaddes vücudu insanýn iþlerine bir nazar edecek olursa, o nazar, sonsuz rahmet, yücelik ve lütuf olduðu hasebiyle insanýn durumu düzelir, dertleri derman bulur, zahiri ve batýni fakirliði ortadan kalkar.

Çare Olan Bakýþ

Kýsa bir müddet saltanat tahtýna oturan Mahmut Gaznevi’nin biyografisinde þöyle yazmýþlardýr: “Bir gün deniz kenarýna yolu düþtü, orada bir gencin hüzün içinde oturduðunu ve balýk tutmak için oltasýný denize savurduðunu gördü. Sultan Mahmut Gaznevi, o gence neden hüzünlendiðini sordu. Genç çocuk þöyle dedi: “Ey padiþahým! Nasýl hüzün ve gam içinde olmayayým ki?” Ben ve kardeþlerim yedi fakir yetimiz. Yaþlý bir annemiz vardýr. Ben babamdan sonra bu ailenin bakýmýný üstlendim. Bu ailenin geçimini temin etmek için her gün denizin kenarýna geliyorum. Bazen bir, bazen iki balýk avlýyorum. Büyük zahmet ve zorlukla bu yetim ailenin geçimini temin etmeye çalýþýyorum.

Þah þöyle dedi: “Eðer istiyorsan, bugün birlikte balýk tutalým. ” O genç, “Evet” dedi. Þah þöyle dedi: “Balýk aðýný ortaðýnýn adýna sudan çýkar. ” Genç çocuk biraz sabretti ve daha sonra aðýný denizden çýkarmaya çalýþtý, ama bunu yapamadý. Sultan ve dostlarý, balýk aðýný sudan çýkarmak için yardýmcý oldular. Sudan çýkardýklarý zaman onda bir çok balýðýn yakalandýðýný gördüler. Sultan, saraya döndükten sonra o genci yanýna çaðýrttý. Genç çocuk Mahmut Gaznevi’nin yanýna gelince sultan onu kendi yanýna oturttu, onun hal ve hatýrýný sordu. Etrafýndakiler þöyle diyordu: “Ey padiþah! Bu dilencidir, þahýn tahtýna oturmamasý gerekir.” Sultan da þöyle cevap veriyordu: “O ne olursa olsun, benim ortaðýmdýr. Dolayýsýyla elimizde olan her þeye o da ortaktýr.”

Evet, mecazi bir sultanýn teveccühü bile insaný bu makamlara ve yüceliðe ulaþtýrýyor ve insanýn düzensizliklerine bir düzen veriyorsa, kemal sýfatlarý sonsuz ve lütuf hazineleri sonsuz olan gerçek padiþahýn nazarý ve teveccühü maddi ve manevi eksikliklerini gidermesi için huzuruna gelen fakir ve ihtiyaç sahibi bir insana neler yapar, onu varýn siz hesaplayýn. Hak Teala’nýn nazar ve teveccühü öylesine büyüktür ki, onun sayesinde Nuh ve müminler büyük fýrtýnadan kurtulmuþlardýr. Musa’nýn elindeki kuru bir sopayý, Firavun’un azametini ortadan kaldýrmak için bir ejderhaya dönüþtürmüþtür. Ýsrail oðullarýný Nil’in azgýn su dalgalarý arasýndan kurtuluþ sahibine ulaþtýrmýþtýr. Eyyub’u bela ve musibetler denizinden kurtarmýþtýr, Yusuf’u karanlýk kuyunun derinliklerinden Mýsýr’ýn hükümdarlýðýna ulaþtýrmýþtýr.

Hatam-i Esemm’in Ýlginç Hikayesi

Hatem-i Esemm kendi zamanýndaki zahitlerden ve takvalý ariflerden bir kimseydi. Halk arasýnda sahip olduðu konumuna raðmen ailesinin geçimini çok zor temin ediyordu. Ama Allah’a karþý sonsuz bir itimat ve tevekkülü vardý.

Bir gece dostlarýyla birlikte Hac ve Ka’be ziyaretinden söz ettiler, ziyaret þevki, Ka’be aþký ve Allah Resulü’nün ibadet için secdeye kapandýðý yerlere gitmek sevgisi, kalbini büyük bir istek ve þevke boðdu. Eve dönünce eþine ve çocuklarýna þöyle hitap etti: Eðer sizler de benimle ayný görüþte iseniz, ben gerçek sevgili olan Allah-u Teala’nýn evini ziyaret etmek istiyorum. Orada sizlere de dua edeceðim. Eþi þöyle dedi: “Sen bu fakirlik, periþanlýk, yoksulluk, daðýnýklýk, aðýr aile yükü ve geçim darlýðýna raðmen nasýl olur da bizleri býrakýp Ka’be’nin ziyaretine gidebilirsin? Bu ziyaret zengin ve güçlü olan kimseler için farzdýr. Çocuklarý da annelerinin sözlerini onayladýlar. Sadece küçük kýzý kendine has tatlý bir dille þöyle dedi: “Babamýza bu yolculuða gitmesi için izin verirsek bunun ne sakýncasý var ki? Býrakýn o istediði yere gitsin, bize rýzýk veren Allah’týr. Babam sadece bu rýzkýn vesilesi ve aracý konumundadýr. Güçlü olan Allah bizim rýzkýmýzý baþka yoldan ve babamýzýn dýþýnda baþka bir vesileyle de bize ulaþtýrabilir. Onlarýn tümü akýllý kýzlarýn sözleri sebebiyle hakikati anladýlar ve babalarýna Hak Teala’nýn evini ziyaret edip kendilerine dua etmesi için izin verdiler.

Hatem çok sevindi, yolculuk için gerekli þeyleri hazýrladý, hacýlar kervanýyla birlikte ziyaret için yola koyuldu. Komþularý Hatem’in gidiþi ve bu gidiþine sebep olan küçük kýzýn sözlerini iþitince kýzý görmeye geldiler ve, “Neden bu fakirliðe raðmen ona yolculuk için izin verdin? Bu yolculuk kaç ay uzun sürecektir. Bu müddet boyunca sizin geçiminizi kim temin edecektir?” diyerek kýnamaya baþladýlar. Hatem’in ailesi de küçük kýzý kýnayarak þöyle dediler: “Eðer sen bir þey dememiþ ve dilini tutmuþ olsaydýn biz ona yolculuk için izin vermezdik. Küçük kýz çok üzüldü. Hüzün ve gamdan dolayý masum yüzüne ihlas dolu göz yaþlarý döküldü. O melekuti ve ilahi durumda ellerini duaya kaldýrarak þöyle dedi: “Ey Rabbim! Bunlar senin ihsan ve keremine adet etmiþlerdir. Sürekli olarak senin nimetinden istifade etmiþlerdir. Onlarý zayi etme ve beni de onlarýn yanýnda utanç duyacaðým bir hale düþürme.”

Hatem’in ailesi büyük bir þaþkýnlýk içinde kalmýþlardý. Geçimlerini temin edecek, rýzký nereden elde edeceklerini düþünüyorlardý. Aniden þehrin hakimi Avdan geri döndü, þiddetli bir susuzluða düçar olmuþtu. Bir grubu o muhtaç ve fakir kimselerin evine göndererek kendisine su getirmelerini emretti. Onlar evin kapýsýný çaldýlar. Hatem’in eþi kapýnýn arkasýndan, “Kimsiniz? Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Onlar þöyle dediler: “Hakim burada durmuþ sizlerden su istiyor. ” Kadýn þaþkýn bir halde gökyüzüne baktý ve þöyle dedi: “Ey Rabbim! Biz dün akþam aç olarak uyuduk. Bugün de bölgenin hakimi bizlere muhtaç olmuþ ve bizden su istemektedir.”

Daha sonra bir tasý suyla doldurarak Hakim’in yanýna götürdü. Su götürdüðü kap, basit bir seramik kap olduðu için ondan özür diledi.

Emir ve yanýndakiler, “Bu kimin evidir?” diye sordular. Oradakiler þöyle dediler: “Zahitlerden ve takvalý ariflerden biri olan Hatem-i Esemm’in evidir. Duyduðumuza göre yolculuða çýkmýþtýr ve ailesi de þiddetli bir yoksulluk içindedir.”

Hakim þöyle dedi: “Biz bunlara zahmet verdik, onlardan su istedik, bizim gibi kimselerin bu fakirlere zahmet vermesi ve onlara yük olmasý yüceliðe aykýrýdýr. ” Bunu söyledi ve belindeki altýn kuþaðýný açarak evin içine attý ve etrafýndakilere þöyle dedi: “Her kim beni seviyorsa belindeki altýn keselerini bu evin içine atsýn.”

Hakim ile birlikte olan herkes altýn kuþaðýný belinden açarak evin içine attýlar. Geri dönmek istedikleri zaman hakim þöyle dedi: “Allah’ýn selamý sizlerin üzerine olsun. Þimdi benim vezirim bu kuþaklarýn parasýný getirip size verecek ve o kuþaklarý alacaktýr.

Çok geçmeden vezir kuþaklarýn parasýný getirip Hatem’in eþine verdi ve kuþaklarý ondan alýp götürdü. Küçük kýz bu olayý görünce göz yaþlarýný tutamadý. Ona þöyle dediler: “Sen aðlayacaðýna sevinmelisin! Zira merhametli Allah bize lütfünü gösterdi ve hayatýmýzda böylesine bir geniþlik ortaya çýktý.”

Küçük kýz þöyle dedi: “Ben þundan aðlýyorum ki dün akþam aç olarak uyuduk, bugün ise bir yaratýk bizlere baktý ve bizleri müstaðni kýldý. Oysa merhamet sahibi Allah bizlere teveccüh edecek olsaydý o zaman halimiz ne olurdu?” Daha sonra da babasý için þöyle dua etti: “Ey Rabbim! Bizlere merhamet edip iþlerimizi düzene koyduðun gibi babama da teveccüh et ve iþlerini düzene koy.”

Hatem, kervan ile birlikte Hacc’a doðru ilerliyordu. Kervan’da ondan daha fakir bir kimse yoktu. Ne üzerine bineceði bir bineði ve ne de rahat bir þekilde yolculuðu onunla kat edeceði bir azýðý vardý. Kervanda onu tanýyan kimseler ona az da olsa bir yardýmda bulunuyordu. Bir gece Hac Emiri bir hastalýða kapýldý. Kafile doktoru onu tedavi etmekten aciz kaldý. Hac Emiri þöyle dedi: “Kafile içinde benim için dua edecek bir hal ehli var mýdýr? Belki de bana dua eder de o duasý vesilesiyle bu beladan kurtulurum.” Etrafýndakiler, “Evet, Hatem-i Esemm vardýr” dediler. Emir þöyle dedi: “Bir an önce onu benim yanýma getiriniz.”

Hizmetçiler koþarak onu Emir’in yanýna getirdiler. Hatem selam vererek Emir’in yanýna oturdu. Ýyileþmesi için ellerini kaldýrarak dua etti. Duasýnýn bereketiyle emir iyileþti ve bu sebeple de Emir’in teveccühüne mazhar oldu. Ona bir binek ve de Hac yolculuðundan dönünceye kadar gerekli harçlýðý vermelerini emretti. Hatem emire teþekkür etti. O gece özel bir hal ile merhamet sahibi olan Allah’a raz-u niyazda bulundu. Uyumaya çalýþtýðý bir sýrada rüya aleminde þöyle bir ses iþitti: “Ey Hatem! Ýþlerini bizimle düzenleyen ve bizlere itimat eden kimseye, biz de lütfederiz. Artýk çocuklarýný ve eþini merak etme. Biz onlarýn geçim vesilesini temin ettik.”

Hatem uykudan uyandýðý zaman Allah’a hamd-ü senada bulundu ve Hak Teala’nýn bütün bu inayetleri karþýsýnda þaþkýnlýðýný izhar etti.

Yolculuktan döndüðü zaman çocuklarý onu karþýlamaya geldiler ve onu görmekle sevindiler. Ama o herkesten daha çok küçük kýzýna sevgi gösterdi. Onu kucaðýna aldý, öptü ve þöyle dedi: “Nice zahirde küçük kimseler, batýnda toplumun büyükleridir. Allah sizin yaþ açýsýndan büyüklerinize bakmaz. Aksine kalbinde Hak Teala hakkýndaki marifeti çok olan kimselere teveccüh eder. O halde Allah hakkýnda marifet elde ediniz ve Allah’a itimat içinde olunuz. Zira her kim Allah’a tevekkül edecek olursa Allah onu kendi haline býrakmaz.”[556]

Simya Etkili Bakýþ

Büyük fazilet sahibi Seyyid Cafer Mezariî þöyle rivayet etmiþtir: “Necef ilmi havzasýnýn talebelerinden biri geçim açýsýndan dayanýlmaz bir darlýk ve yoksulluk içindeydi. Bir gün þikayette bulunmak ve ruhsal baskýsýný izhar etmek için Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) mukaddes türbesinin yanýna vardý ve þöyle dedi: “Siz bu deðerli avizeleri ve eþsiz kandilleri hangi sebeple haremin mukaddes dergahýna koydurdunuz? Oysa ben geçimimi temin etmekten bile acizim ve þiddetli bir yoksulluk içinde kývranmaktayým.”

Gece uyuduðunda rüyasýnda Müminlerin Emiri Hz. Ali’yi (a.s) gördü. Hz. Ali (s.a) ona þöyle buyurdu: “Eðer Necef’te benim yanýmda olmak istiyorsan, bu ekmek, yoðurt ve sergilerle geçinmek zorundasýn. Eðer büyük bir mal ve mülk istiyorsan, Hindistan’da Haydarabad þehrinde falan kimsenin evine müracaat etmelisin. Evin kapýsýný çal ve kapýyý açan ev sahibine þöyle de: “Gökyüzüne gider ve güneþin iþini yapar.”

Bu uykudan sonra iki defa Hz. Ali’nin mutahhar haremini ziyaret etti ve þöyle dedi: “Benim buradaki hayatým oldukça periþan ve zordur. Oysa siz beni Hindistan’a gönderiyorsunuz.” Yeniden Hz. Ali’yi rüyasýnda gördü. Hz. Ali bu defa ona þöyle buyurdu: “Sözüm sana söylediðimdir. Eðer bizim yanýmýzda bu duruma tahammül edebiliyorsan tahammül et, eðer tahammül edemiyorsan, Hindistan’da falan kimsenin evini bul ve ona þöyle de: “Gökyüzüne gider ve güneþin iþini yapar. ”

Uyandýktan sonra sabaha kadar düþündü. Kitaplarýný ve var olan bir miktar eþyasýný sattý. Hayýr sahibi kimseler de ona yardýmcý oldular. Böylece kalkýp Hindistan’a gitti. Haydarabad þehrinde falan kimsenin evini sordu. Halk böylesine fakir bir talebenin öylesine zengin bir kimseyi sorup soruþturmasýna þaþýrdýlar.

O zengin kimsenin kapýsýna vardýklarý zaman kapý açýldý ve bir þahýs evin merdivenlerinden aþaðýya doðru indi. O yoksul talebe onu görünce þöyle dedi: “Gökyüzüne gider ve güneþin iþini yapar. ”

O zengin þahýs hemen hizmetçilerini çaðýrdý ve þöyle dedi: “Bu talebeyi içeriye alýnýz. Kendisini aðýrladýktan ve yorgunluðunu attýktan sonra da onu hamama götürünüz. Ona deðerli ve pahalý elbiseler giydiriniz. ”

Merasim en güzel þekilde gerçekleþti ve talebe o mücellel binada sabaha kadar en güzel þekilde aðýrlandý. Ertesi gün þehrin zenginleri, ileri gelenleri, oraya geldi. Her birisi o süslü salonda kendi yerlerine oturdular. Yanýnda oturan birine, “Ne olmuþ?” diye sordu. O þöyle dedi: “Ev sahibinin kýzýnýn düðün merasimidir. ” O talebe kendi kendine þöyle dedi: “Eðlenmek için her þeyin hazýr olduðu bir zamanda geldim galiba. ”

Meclis süslenince o zengin þahýs salona girdi. Herkes saygý olarak yerinden kalktý. O da misafirlerine saygý göstererek kendi yerine geçti. Ardýndan mecliste hazýr bulunanlara dönerek þöyle dedi: “Beyler! Ben, falan miktarda olan malýmýn yarýsýný, nakit paralarýmý, mülkümü, evimi, baðlarýmý, hayvanlarýmý ve ev eþyalarýmý Necef’ten daha yeni gelen bu talebeye bölüþtürdüm. Hepinizin de bildiði gibi benim sadece iki kýzým vardýr ve birisi diðerinden daha güzeldir. Onlardan birini bu talebeyle evlendirdim. Siz din alimleri þimdi nikahý kýyýnýz. Nikah kýyýlýnca talebe büyük bir þaþkýnlýk ve hayret içinde kaldý ve de, “Bu hikayenin hakikati nedir?” diye sordu.

O zengin adam þöyle dedi: “Ben birkaç yýl önce Müminlerin Emiri’nin (a.s) övgüsü hakkýnda bir þiir söylemek istedim. Bir mýsrasýný dedikten sonra diðer mýsrasýný söyleyemedim. Farsça bilen Hindistanlý þairlere müracaat ettim, onlarýn söylediði mýsrayý beðenmedim. Daha sonra Ýran þairlerine müracaat ettim, onlarýn mýsralarý da hoþuma gitmedi. Daha sonra kendi kendime þöyle dedim: “O halde yüzde yüz benim þiirim Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) simya etkisi olan bakýþýna mazhar olmamýþtýr. Bu yüzden de kendi kendime þöyle adakta bulundum: “Eðer birisi bulunur da bu þiirimin ikinci mýsrasýný güzel bir þekilde söyleyecek olursa varlýðýmýn yarýsýný ona baðýþta bulunacaðým, en güzel kýzýmý onunla evlendireceðim.” Þimdi siz geldiniz ve ikinci mýsrayý söylediniz. Bu mýsranýn benim mýsramla tam bir uyum içinde olduðunu gördüm.”

Talebe þöyle dedi: “Birinci mýsra neydi?”

O zengin þahýs þöyle dedi: “Ben þöyle demiþtim: “Zerreye lütuf nazarý edecek olursa Ebu Turab” Talebe þöyle dedi: “Ýkinci mýsra benim deðildir, aksine müminlerin Emiri’nin (a.s) lütfüdür. O zengin þahýs þükür secdesine kapandý ve þöyle dedi: “Zerreye lütuf nazarýyla bakacak olursa Ebu Turab gökyüzüne gider ve güneþin iþini yapar.”

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin simya etkisi olan bir bakýþý bile yoksul bir fakiri böylesine zengin ve makam sahibi kýlabiliyorsa, Hak Teala’nýn kul hakkýndaki teveccüh ve nazarýnýn ne olacaðýný varýn siz düþünün.

 

“Mabudum, mevlam! Sen bana hükmettin; bense onlar hususunda nefsime uydum ve bu konuda düþmanýmýn günahlarý tezyin etmesinden korunmadým; böylece beni istediði gibi aldattý ve (özgürlük ve seçeneðim hususunda ki) hükmün de bu iþte ona yardýmcý oldu; iþte üzerime cari olan bu hükümden dolayý, bazý sýnýrlarý aþtým ve bazý emirlerine karþý çýktým.”

Görevler ve Vazifeler

Aziz olan Allah insandan, bir takým þeylerle süslenmesini istemiþtir. Bunlardan biri, yeri kalp olan doðru inançlar, bir diðeri yeri nefs ve batýn olan güzel ahlak ve bir diðeri de yeri organlar ve uzuvlar olan salih amellerdir. Bunlarýn tümü görev, vazife ve sorumluluk olarak ifade edilmiþtir ve de Allah’ýn rububiyyet, hikmet, ilim, rahmet ve ihsanýnýn birer cilvesidir. Bütün bunlar, insanýn dünya ve ahiret maslahatlarý ve de insanýn hayrýný dileme esasýnca düzenlenmiþtir. Þüphesiz eðer bu konularda Hak Teala’nýn istekleri, halis bir niyet, aþk ve himmet ile icra edilecek ve her þartlar altýnda yapýlacak olursa, insan gerekli rüþdüne ve kemaline erer, dünya ve ahiret saadetini temin eder, Hak Teala’nýn ve ilahi velilerin hoþnutluðunu elde eder, temiz hayat hümasýný can kucaðýnda tutar, ahirette rahmeti tatmasýnýn yaný sýra ebedi olarak da cennette Peygamberler, doðrular, þehitler ve salihlerle haþrolur.

Allah’ýn isteklerinin hayata geçirilmesine engel olan þey, nefsin heva ve hevesidir ve bu da insanýn hesapsýz baþý boþ isteklerinden ibarettir. Bu istekler, insanýn batýnýnda faaliyete geçtiði taktirde, bütün günahlar, suçlar ve þehvet araçlarý, fani olan dünyayý insana öylesine bir süsler ve güzel gösterir ki, insanýn kalbini elde eder, ruhunu esir kýlar, insanýn bütün güçlerini o isteklere ulaþmak için aile ve toplum haklarýnýn çiðnenmesi pahasýna bile kullanmaya çalýþýlýr. Böylece insan kötü, lakayt, bütün itikadi, ahlaki ve ameli ilkelerden uzak bir varlýk haline gelir. Artýk ne kendisine ve ne de diðerlerine hiçbir hususta acýmaz, inatçý bir hayvan gibi hayat ortamýnda hakikatlere karþý saldýrýya geçer, sonunda da ölüm pençesi boðazýný sýkar, onu kendisinin kötülüðünden kurtarýr ve diðerlerini de onun kötülüðünden rahatlýða kavuþturur.

“Ey heva ve hevesin esiri olan

Bu yarým nefes oldukça bir çaba

Ey papaðan daha ne zamana kadar

Karga ve çaylakla bir kafeste olacaksýn

Bir gül dalýyla örtülmüþ bakýþ

Her dikene ve çalýya gönül vermiþsin

Her leþ aslana yem olmaz

Anka kuþu sinek avlamaz

Devlet þahinin gölgesinde deðildir

Saltanat sadece Hüma kuþuna layýktýr

Hiçbir iþi öne götürmedin

Bundan sonra artýk kendine acý

Eðer sen kendine acýmazsan

Diðer kimselerden ümit bekleme

Ey dost! Muhtacýnýn yardýmcýsý yok

Öyleyse sen onun yardýmýna koþ

Allah Resulü meþhur bir rivayetinde þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz senin en büyük düþmanýn iki tarafýn arasýndaki nefsindir.”[557]

Peygamber (s.a.a) bu hadisinde insaný önemle uyarmýþtýr. Evet nefs-i emmare ve de rivayetlerde heva ve heves olarak ifade edilen þey, insan hakkýnda diðer bütün düþmanlardan daha büyük bir düþmandýr. Zira nefsin heva ve hevesi, insanýn dünya ve ahiretini ortadan kaldýrmakta, insaný her türlü kötülüðe sevk etmekte ve her türlü hayýrdan alýkoymaktadýr.

Ýmam Rýza’dan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Bir þahýs bana, insan için dünya ve ahiret hayrýný bir araya toplayan bir þey hakkýnda sordu. Ben þöyle dedim: “Nefsine karþý muhalefet et. ”[558]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “En büyük cihad, iki tarafý arasýnda bulunan nefsiyle cihat eden kimsenin cihadýdýr. ”[559]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) Müminlerin Emiri Hz. Ali’ye (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ey Ali! En üstün cihat, hiç kimseye zulmetme niyetinde olmadan sabahlayan kimsenin cihadýdýr.”[560]

Ýnsan eðer nefsin heva ve isteklerine ve hesapsýz arzularýna ve þehvetine tabi olursa veya insan Hak Teala’ya muhalefet gösterecek olursa, nefsin heva ve hevesleri, aldatma ve vesveseleriyle insaný kandýrýr, insaný o aldatma atmosferinde Allah’ý hatýrlamaktan, kýyamete teveccüh etmekten, Hak Teala’nýn hesap göreceðinden, ölüm gününden, teklif ve görevlerini yerine getirmekten alýkoyar.

Ýnsanýn irade ve özgürlüðü olan bu ilahi atmosferde, bu ortamda, insanýn özgürlüðü ve iradesi olan bu ilahi kazâ da bu aldatma iþinde aldatýcý düþmana yardýmda bulunur, insaný ilahi ve insani görevlerini yerine getirmek hususunda bu özgürlükten istifade edeceðine, insaný zulüm, günah ve suça sevk eder, ilahi hudutlarý ve haklarý çiðnemesine neden olur ve de Hak Teala’nýn saadet dolu emirlerine muhalefete sürükler.


“Bütün bu iþlerde senin benim üzerimde hüccetin vardýr. Hakkýmda yürütülen kaza ve kaderin ve beni yakalayan hükmün ve imtihanýn karþýsýnda gösterecek hiçbir mazeret ve bahanem yoktur. ”

Allah’ýn Ýnsan Üzerindeki Hüccetleri

Ýnsan dalalet sapýklýk, eðrilik, sapma ve günah iþleme hususunda dünya ve ahirette onu bu konularda Allah nezdinde mazur gösterecek hiçbir hüccet ve delile sahip deðildir.

Eðer, “Gücüm ve imkaným yoktur” diyecek olursa, çok büyük bir yalan söylemiþ olur. Zira türlü türlü nimetler ve saðlam beden her türlü görev ve vazifeyi yapmak için bir kudret ve imkan vesilesidir.

Eðer, “Hakkýn emirleri hususunda cahildim ve bu yüzden de görevlerimi yerine getiremedim” diyecek olursa, yine de marifet yolu açýk olduðundan, alime müracaat edebildiðinden, Kur’an ve dini kitaplar okuyabilme imkanýna sahip bulunduðundan dolayý bu kendi aleyhine hüccet mesabesindedir.

Eðer akýldan mahrum idim diyecek olursak, yine büyük bir yalan atmýþ olur. Zira eðer akýldan mahrum olmuþ olsaydý, geçimini, maddi iþlerini, kazancýný, ticaretini ve alýþ veriþini yerli yerinde ve düzenli bir þekilde yapamazdý.

Eðer, “Allah katýndan bize bir Peygamber gelseydi ve Allah bize bir hidayet imamý taktir etmiþ olsaydý, Hak Teala’nýn ayetlerine ve hidayet eden kimsenin hidayetine tabi olurduk” diyecek olursa, ona þöyle denilir: “Yüz yirmi dört bin peygamber gönderildi ve insanlarýn hidayeti için on iki masum Ýmam taktir edildi. Nasýl olur da maddi iþlerini ve geçimini temin etmek hususunda her konuda araþtýrmaya koyuldun ama manevi iþlerini öðrenmek hususunda hiçbir adým atmadýn.”

Eðer, “Dini tanýyan bir alim, hidayet eden bir kitap ve maneviyatla dolu bir cami yoktu” diyecek olursa, kendisine þöyle denilir: “Büyük bir iftira ve yalanda bulundun. Zira yüzlerce hidayetimiz her açýdan ve her yönden kamil idi. Ama senin gafletin, tekebbürün, bencilliðin ve nefsani isteklerine tapma çirkinliði senin hidayete kulak asmana ve hak yola tabi olmana engel olmuþtur.

Kýsaca iþaret ettiðimiz bu hakikatlere ýþýðýnda Allah’ýn dünya ve ahirette insaný mahkum etmesi için yeterli hüccetleri vardýr. Allah-u Teala, insanýn kendisini mazurlu göstereceði ve de cezadan kaçacaðý bütün kapýlarý kapatmýþ, bahaneleri ortadan kaldýrmýþtýr.

Bu açýk hakikat hususunda -ki Allah’ýn hüccetinin insan üzerindeki hakimiyetini ve insanýn ilahi azaba mahkumiyetini ifade etmektedir- sadece, hadis kitaplarýnda yer alan çok muteber ve önemli bir rivayeti nakletmekle yetiniyoruz.

Hamid b. Ziyad, Hasan b. Muhammed Kindi’den o da Ahmet b. Hasan Meysemi’den, o da Eban b. Osman’dan ve o da Abdula’ala’dan Ýmam Sadýk’ýn (a.s) þöyle buyurduðunu iþittiðini nakletmektedir:

“Kýyamet günü güzelliði sebebiyle fitne ve fesada düþmüþ güzel bir kadýný getirirler. O kadýn kendini mazur göstermek için þöyle der: “Ey Rabbim! Beni güzel yarattýn ve güzel yarattýðýn için de çeþitli þehvetlere ve günahlara düþtüm.” Daha sonra Meryem’i (a.s) getirirler ve þöyle derler: “Sen mi güzelsin yoksa bu mu? Biz onu da çok güzel yarattýk, ama o kendini korudu, fitne ve fesada düþmedi.” Ardýndan yakýþýklý olduðu hasebiyle fesat ve günahlara düþen bir adamý getirirler. O da þöyle der: “Ey Rabbim! Beni yakýþýklý yarattýn. Öyle ki bu güzelliðim beni namahrem kadýnlarla haram iliþki kurmaya sürükledi.” Ardýndan Yusuf’u (a.s) getirirler ve þöyle derler: “Sen mi güzelsin yoksa bu mu? Biz onu da güzel yaratýk ama o kendini korudu, fitne ve fesatlara düþmedi.” Ardýndan bela, musibet, sýkýntý ve zorluða düþmüþ ve bu sebeple de fitne, fesat ve haram iþlere yuvarlanmýþ bir adamý getirirler. O da þöyle der: “Ey Rabbim! Beni çok zor belalara düçar kýldýn. Öyle ki ben direnemedim, fitne ve fesada düçar oldum.” Ardýndan Eyyub’u (a.s) getirirler ve þöyle derler: “Senin bela ve musibetin belasý mý daha büyüktü yoksa bu insanýn mý? Biz onu da bir çok sýkýntýlara düçar kýldýk ama o kendini korudu, fitne ve fesada düþmedi.”[561]

“Candan geç cananý dile

O zaman canandan can dile

Selim bir kalp ile Ýslam’ý ara

Sonra Süleyman’ýn mertebesini dile

Gizli ve açýk þirk fitnesinden güvendesin

O zaman ki imaný talep eden olasýn

Fakirlik vadisinde bir adým at

SOnra sonsuz devleti dile

Eðer hakikatler hazinesini istiyorsan

Viran olmuþ kalbin köþesinden dile

Eðer yemyeþil bir gülhane istiyorsan

Gamýndan aðlayan bir göz dile

Eðer bir bardak ham bade istiyorsan

Ey gönül yanmýþ ciðer dile

Eðer Hýzýr’ýn himmeti sende olursa

Ebedi kaynaðý dile

Gamýn yakýþýný ve konuþma ahengini

Ýnleyen fakirden dile


“Ey Rabbim! Kendim hakkýnda kusur ve ayrýlýktan sonra; özür dileyerek, piþman ve periþanlýk içerisinde, baðýþlamaný ve maðfiret etmeni, isteyerek, tövbe edip günahlarýmý ikrar ve itiraf ederek senin huzuruna geldim. Ýþlediðim günahlardan kaçacak bir mekan ve sýðýnacak bir yer bulamýyorum. Mazeretimi kabul edip, beni sonsuz rahmetine dahil etmeden baþka bir ümidim yok.”

Aþýkane Raz-u Niyaz ve Münacatta Bulunmak

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) duanýn bu bölümünde Allah’ýn rahmet ve baðýþlamasýna sebep olan bütün nedenlere iþaret etmiþtir: Ýbadetlerde kusur ve nefsani þehvetlerde aþýrý gitme ilaný, piþmanlýk duyarak özür dilemek, piþmanlýk dileme, hakka dönerek maðfiret dilemek, günahýný itiraf etmek, Hak Teala tarafýndan özürlerin kabulü dýþýnda sýðýnacak bir yer bulamamak ve Allah’ýn kuþatýcý rahmetine sýðýnmak.

Bu yalvarýp yakarma ve Allah’a dönüp ikrarda bulunmak, Hak Teala’nýn tövbe eden bir aþýðýn, çaresiz bir isyankarýn ve geri dönen bir kaçaðýn aðzýndan duymayý çok sevdiði bir hakikattir. Bir rivayette þöyle yer almýþtýr:

“Seyr-u Suluk taliplerinden biri ilahi velilerden birinin yanýna gelerek þöyle dedi: “Ben ehediyet dergahýna, rububiyet makamýnýn huzuruna ve uluhiyet dergahýna doðru yolculuða çýkmak istiyorum. Maðfiret sahibi Allah, sevgi dolu rab ve padiþahlarýn padiþahýnýn huzuruna hediye olarak ne götüreyim. Zira Allah-u Teala’nýn huzuruna eli boþ gitmek, aþaðýlýk ve marifetsizliðin zirvesidir. ”

O arif, veli ve aþýk salik þöyle dedi: “Oraya, orada olmayan bir þey götür. Orada ilim, hilim, kudret, rahmet, meþiyyet, lütuf, görme, iþitme, kerem, yücelik, doðruluk, adalet, azamet ve heybet gibi bütün kemaller mevcuttur. Orada olmayan þey, yürek yanýþý, akan gözyaþý, yalvarýp yakarma ve küçüklük izharýnda bulunmaktýr. ”

Evet, Allah tövbe eden günahkarýn, geri dönen isyankarýn, iflas etmiþ eli boþ kimsenin sesine aþýktýr. Þüphesiz her maþuk kendisine aþýk olanýn sesini, yalvarýp yakarmasýný iþitmek ister. Her aþýk da sevgilisine bakmak, ona teveccüh etmek ve de isteklerine cevap vermek ister.

Yusuf ve Züleyha

Bazý büyükler þöyle nakletmiþlerdir: “Züleyha kudretinden kötü istifade edip kendisini temize çýkarmak isteyince iffetli Yusuf’u hapse attýrdý. Yusuf’a oldukça aþk ve ilgi duymaktaydý ama Yusuf’un takvasý sebebiyle bir türlü ona ulaþamýyordu. Dolayýsýyla da sevgilisinin sesini iþitmek ve yalvarýp yakarmasýna kulak vermek istiyordu. Kölelerinden birine þöyle dedi: “Onu kýrbaçla.” Ama köle Yusuf’un ilahi yüzünü, melekuti suretini ve arþi haletini görünce bu iþi yapmaya kalbi razý olmuyordu. Bundan dolayý Yusuf’a kalýn bir elbise giydirdi ve kýrbaçlamaya baþladý. Dolayýsýyla da Yusuf’u incitmedi.

Züleyha her ne kadar oturup beklediyse de Yusuf’un sesini iþitmedi. Köleye þöyle dedi: “Ona daha þiddetli vur.” Köle Yusuf’a þöyle dedi: “Beni emrini yerine getirmediðim için sýkýntýya sokacaðýndan korkuyorum. O halde bedeninin bir kýsmýný soy ve orayý kýrbaçlamaktan beni mazur gör. Yusuf da yücelik göstererek kabullendi. Çýplak yerine kýrbaç inince inledi ve o iniltisi kendisine aþýk olan Züleyha’nýn adeta kulaðýný okþadý.

“Züleyha ondan bir ah sesini iþitince

Dedi ki kin yeter ah sesi iþittim yerinden

Bundan önceki ahlar önemli deðildi

Bu defanýn ahý keskin yerden idi

Eðer bir matemde yüz aðýt yakan olursa

Dert sahibinin ahýna etkili olur.”

Yunus’un Kavmi

Yunus’un kavmi, Yunus’un kendilerini terk ettiðini ve baþka bir diyara gittiðini anladýklarýnda ve azabýn belirtilerini görüp azap ve yok oluþ ve helak olacaklarýna yakin ettikleri zaman, merhamet sahibi bir alimin hidayetiyle yegane çözümün merhamet sahibi ve günahlarý baðýþlayan Allah’ýn huzuruna acizlik, özür dileme, yalvarýp yakarma ve günahlarýný itiraf etmekte olduðunu anladýlar. Böyle bir halle büyük, küçük, yaþlý, genç, kadýn ve erkek eski elbiselerini giyerek, yalýn ayak çöllere düþtüler, erkekler bir tarafa, kadýnlar diðer bir tarafa, süt ile beslenen çocuklar da annesinin kucaðýndan ayrýlýp çölün bir köþesinde kala kaldýlar. Hep birlikte aðlayýp yakararak tövbe etmeye baþladýlar. Öyle ki hatta hayvanlarý bile acý acý inlemeye baþladý. Hak Teala’nýn vahdaniyetine þehadette bulundular. Yürekler yakan aþk dolu bir münacata koyuldular. Tövbe ve piþmanlýk içine girdiler, þirk ve isyandan vazgeçtiler ve onlardan bir grup þöyle dua etti: “Rabbimiz! Yunus bizlere, mükafata müstahak olmamýz için köleleri özgür kýlmamýzý istemiþti. Bizlere, nerede çaresiz bir kimse görürsen yardýmýna koþmamýzý istemiþti. Biz de senin çaresiz kullarýnýz. Senden baþka feryadýmýza ulaþacak kimse yoktur. O halde bize yardým et. ”

Onlarýn yalvarýp yakarmalarý, içler acýsý münacatý, merhamet sahibi yüce Allah’ýn huzurunda kabul görünce, canlarýnýn kurtuluþ beraati nazil oldu, azap ve yýldýrým dolu bulutlar baþlarýnýn üzerinden gitti, yerine rahmet ve lütuf bulutlarý geldi. Onlarýn tümü tövbesi kabul olduðu için hoþnutluk ve sevinç içinde þehirlerine geri döndüler, kendi doðal iþlerine koyuldular.

Velhasýl, Hak Teala’ya teveccüh etmek, acizliðini ve kusurunu bildirmek, özür dilemek, piþman olmak, maðfiret dilemek, günahlarýný itiraf etmek, tövbenin hakiki öðelerindendir. Gerçek sevgili olan Allah-u Teala’nýn lütuf, rahmet, maðfiret ve baðýþlama sebeplerindendir.

“Ey evrenin ruhu, bir an seninle olmak

Bir ömür yaþamaktan daha güzeldir

Alemi bezeyenin þahidi bir cilve et

Mum gibi yanýp tutuþmaktayým

Senin Tur’undan heyhat eðer kalkabilirsem

Beni göremezsin cevabýný düþünemem

Kelebek gibi ateþten korkmuyorum

Yokluk, ebedi varlýk olur

Tarikat yolundan o kadar uzaðým ki

Hakikat sokaðýndan bir niþane görmedim

Ne olur düþen birini himmetinle

Ýzzet ikliminin sýnýrýna ulaþtýrýrsan

Aþk badesinden beni öyle harab et ki

Fani dünyadan rahat edeyim

Yoksulun kalbi seninuðrunda kan oldu

Gel ki henüz canýn yarýsý bakidir.”


“Allah’ým! O halde mazeretimi kabul eyle, Periþanlýðýmýn þiddetine acý, (günah) zincirlerimden kurtar beni. Rabbim! Bedenimin zayýf, derimin ve kemiklerimin inceliðine acý. Ey yaratýlýþýmý gerçekleþtiren beni yad eden, beni terbiye eden, bana iyilik eden ve bana rýzk veren! Baðýþýnýn baþlangýcý ve bana yaptýðýn geçmiþ iyiliklerin hürmetine beni affeyle.”

Gerçek Sevgili Hak Teala’nýn Huzuru

Duanýn bu bölümünde aþýk, arif ve gerçekten tövbe eden ve hakkýyla münacatta bulunan bir kimse, lütuf ve rahmet kapýlarýnýn yüzüne açýldýðýný ve maþukun kendisiyle raz-u niyazda bulunmasýný iþitmeye hazýr olduðunu hisseder ve bu esas üzere de þöyle arz eder: “Cehalet, bilgisizlik, gençlik, isyankarlýk, nefsin heva ve hevesinde esaret ve irade zayýflýðý olan özrümü kabul et. Bundan sonra senin verdiðin baþarýyla gerçekten marifet elde ettim. cehalet karanlýðýndan kurtuldum, gençlik heyecaným ve isyankarlýðým artýk dinmiþtir. Bir yere kadar heva ve hevese tapma kötülüðünden kurtuldum. Ýradem, günahlarý terk etmek ve biraz itaat etmekle güçlendi. Günah ve suçlardan kenara çekildim, þeytan ve nefsani isteklerden kaçtým ve senin huzuruna yerleþtim. Lütfün ve inayetinle geçmiþimi telafi etmeye koyuldum ve bozukluklarýmý düzeltmeye çalýþtým.

Allah’ým! Kötü halimin zorluðu; kibir, bencillik, hýrs, haset, cimrilik, tamah, riya, gösteriþ ve diðer rezil sýfatlardýr. Eðer bu kötü halli olma durumu bende kalacak olursa, helak edici bir hastalýða ve yok edici bir kansere dönüþür ve artýk onun için hiçbir tedavi yolu kalmaz. Dolayýsýyla da benim kötü halime merhamet et. Eðer senin rahmetine mahzar olacak olursam, bu kötü halim güzel hale dönüþür, ahlaki iyiliklerle süslenirim. Senin inayetin sayesinde kibir yerini tevazu, hýrs yerini kanaat, haset yerini gýpta, cimrilik yerini cömertlik, tamah yerini kifayet ve iffeti kabul etmek, riya ise yerini ihlas ve hulusa býrakýr.

Ey Rabbim! Þeytani aðýr zincirler ve nefsani isteklerin tehlikeli bukaðýlarý, akýl, kalp, can, batýn ve organlarýmý baðlamýþ, beni olumlu hareketlerden, ibadetlerden, aþýkane itaat etmekten, hayýrlý amelden ve iyilikten alý koymuþtur. Sana doðru bir adým atmama bile izin vermemektedir ve senin lütuf ve inayet dergahýna varmama engel olmaktadýr. Þimdi senin verdiðin baþarýyla gönülden inliyorum, piþmanlýk ve hasret göz yaþý döküyorum. Senin dergahýna yüksek sesle feryat ediyorum. Bütün bu zincirlerden kurtuluþa aþýðým. Kudret, rahmet, lütuf ve yücelik elini bu esir ve zavallý kuluna doðru uzat. Þeytani ve nefsani aðýr zincirleri kollarýmdan ve ayaklarýmdan çöz, beni özgürlüðün azametli atmosferinde karar kýl, beni bu zillet ve utanç dolu esaret haletinden kurtar. Eðer bugün dünyada olduðum bu zamanda senin rahmetin feryadýma yetiþmeyecek olur ve beni þeytani vesveseciliðin yüklediði zincirlerden, nefsani isteklerin baskýsýndan, ahlaki rezilliklerden, Firavun-î, Karunî ve Bel’amî Bauraî haletlerimden kurtarmayacak olursa, yarýn kýyamet günü zincirlere vurulduðum bir zamanda Kur’an’ýn da belirttiði gibi kafirlerin, müþriklerin, inatçýlarýn ve suçlularýn el ve ayaklarýna vurulan ve kendilerini yakýcý cehennem ateþine doðru sürükleyen zincirlere vurulacaðým.

“Doðrusu, küfredenler için zincirler, demir halkalar ve çýlgýn alevli cehennem hazýrladýk.”[562]

“Ýlgililere þöyle buyurulur: “O’nu alýn, baðlayýn. Sonra cehenneme atýn. Sonra onu boyu yetmiþ arþýn olan zincire vurun. Çünkü, o, yüce Allah’a inanmazdý.” [563]

Evet, bugün bana zorla yüklenen bu zincirlerden ve bukaðýlardan kurtarmayacak olursan, yarýn kýyamet günü benim kurtuluþum için hiçbir kapý açýlmayacaktýr.

Bu zincirlerden ve bukaðýlardan kurtulan kimse ise, rahat bir þekilde ve iþtiyak içinde her ibadet, itaat ve hayýrlý amele doðru adým atmaktadýr. Ömür sona erdiði gün de Allah’ýn[564] sesini iþiterek maþuka doðru kanat açar ve ebedi olarak rahmetinin kucaðýnda yer alýrlar. Ama bu zincirlere ve bukaðýlara maruz kalan kimseler, itaat için bir adým atamazlar, hayýrlý bir iþe teþebbüste bulunamazlar. Bunlar birkaç günlük dünyada þeytanýn ve nefsani isteklerin zindanýnda elleri ve kollarý baðlý kalýrlar. Yarýn ömürleri bittiði zaman da bir dünya dolusu hasret, hüzün, ümitsizlik içinde kalýrlar. Her þeyi kaybettiklerini hissederek zorlukla can verirler. Tam bir yoksulluk ve çaresizlik içindedirler. Mal, mülk, makam ve evlatlarý, onlarýn feryadýna yetiþemez, ruhlarý ateþ zincirlerine vurularak, cehenneme doðru sürüklenirler.

Harun’un Ölümünün Ýlginç Hikayesi

Harun Reþid, Horasan’da hastalýðý þiddetlenince, kendisi için Tus þehrinden bir doktor getirmelerini emretti. Ardýndan kendi idrarýný hastalardan bir grup ve saðlam kimselerden de bir grubun idrarýyla doktora sunmalarýný emretti. Doktor idrar þiþelerini tek tek inceledi ve kimin olduðunu bilmediði halde þöyle dedi: “Bu þiþenin sahibine deyiniz ki vasiyetini hazýrlasýn. Zira gücü bitmiþ, bünyesi dökülmüþtür.” Harun bu haberi iþitince hayatýndan ümidini kesti ve þu dörtlüðü okudu:

Tabib, tabipliði ve devasýyla

Gelip çatan ölümü savunamaz

Ne olmuþ ki tabibe ölüyor o dertle ki

Geçmiþte onun benzerini tedavi ediyordu.

O esnada ona halkýn, kendisinin öldüðü söylentiyi çýkardýðýný söylediler. Bu söylentinin önünü almak için bir binek getirmelerini emretti. O bineðe binerek halkýn arasýna çýktý. Bineðe bindiði vakit, aniden hayvanýn dizleri gevþedi. Harun þöyle dedi: “Beni indiriniz; zira söylenti çýkaranlar doðru söylüyorlar. Ardýndan kendisi için kefeninin getirilmesini tavsiye etti. O kefenler arasýndan birini seçti ve þöyle dedi: “Bu yataðýmýn yanýnda benim için bir mezar hazýrlayýn. Daha sonra kabrine bir baktý ve þu ayetleri okudu: “Malým bana fayda vermedi; gücüm de kalmadý.”[565]

Ben artýk her þeyi bitmiþ bir suçluyum. Þu hakikatleri itiraf ediyorum ki mal ve servetim, Allah’ýn azabýndan hiçbir þeyi benden uzaklaþtýrmadý. Çaresizlik günü olan bu günde benim feryadýma yetiþmedi. Mal ve servetim, hiçbir sorunumu halletmedi, hiçbir düðümümü çözmedi. Aksine kudret ve saltanatým yok oldu ve elimden çýktý.[566]

Evet, ey Allah’ým! Kýyamet gününün zincir ve bukaðýlarýna teveccühen bedenimin zayýflýðýna, derimin inceliðine ve kemiklerimin yumuþaklýðýna merhamet et. Eðer bugün bu günah zincirleri ve bukaðýlarý üzerimde kalacak olursa, yakinen yarýn kýyamet günü ateþten zincirler ve bukaðýlar halinde tecelli edecektir ve bütün organlarýmý daðlayacaktýr. Takatsizliðim, cismani zayýflýðým, derimin inceliði ve kemiklerimin yumuþaklýðýna raðmen, ebedi olarak o zincir ve bukaðýlara tahammül etmem gerekecektir. Benim için ölüm olmaksýzýn cehennem katlarýnda sürekli yanacaðým.

Ýnce Bir Muhasebe

Ey azizler! Geliniz biz de adý tövbe olan ve Þeyh Bahai’nin dediði gibi -ki genellikle nefsini muhasebeye çekiyordu- biz de gece gündüz kendimizi hesaba çekelim! Bu þahýs atmýþ yaþýndayken bütün ömrünü hesapladý ve 21500 gün oldu. Bunun karþýsýnda feryat ederek þöyle dedi: “Eyvahlar olsun bana! Eðer hergün bir günah bile iþlemiþ olsam, 21500 günah iþlemiþ sayýlýrým. Acaba bütün bu günahlarla Allah’ýn huzuruna nasýl çýkabilirim?” Bu esnada feryat etti, yere düþtü ve yaratýcýya canýný teslim etti. [567]

Ey Allah’ým! Her ne olsam, senin kulun ve yaratýðýným. Senin kudret ve tasarrufun altýnda bulunmaktayým. Senin irade ve isteklerine mahkumum. Benim kaçacak bir yerim yoktur. Ey benim yaratýlýþýmý topraktan, sonra nütfeden, sonra alakadan (kan pýhtýsýndan), daha sonra et parçasýndan vücuda getiren Allah’ým! Ben hiçbir þey olmadýðým halde bana teveccüh ettin; beni andýn, beni yarattýn, daha sonra da maddi ve manevi terbiyem için gerekli olan bütün imkanlarý saðladýn, bana ihsan ve iyilikte bulundun, çeþitli nimetlerle beni besledin, þimdi de tevazu, yalvarýp yakarma, kendini küçük görme ve topraða kapanmakla senin beni baðýþlamaný diliyorum. O ilk keremin ve önceki ihsanýnla beni ve günahlarýmý baðýþla; dünya ve ahiret azabýndan kurtuluþumu bana inayet buyur.

Biz hepimiz bu meyin mestleriydik

Onun dergahýnýn aþýklarýydýk

Göbeðimizi onun sevgisi üzerine kestiler

Onun aþkýný ruhumuza ektiler

Baharda rahmet yaðmurlarýný içtik

Günlerden mutlu bir gün gördük

Çoðu zaman O’ndan okþama gördük

Hoþnutluk gülistanýnda bulunduk

Baþýmýza rahmet elini koyuyordu

Bizlere lütuf gözüyle bakýyordu

Lütuf sebebiyle alemi yarattý

Zerreleri onun güneþi okþadý

Ayrýlýk O’nun kahrýna gebe ise

Vuslatýnýn kadrini bilmek içindir

Ta ki ayrýlýðý canýný tembih etsin

Kalp vuslat günlerinin deðerini bilsin.”

“Ey Mabud’um! Ey seyidim ve rabbim! Vahdaniyetine inandýktan sonra, marifetin bütün kalbimi doldurduktan sonra ve dilim zikrinle meþgul olduktan, muhabbetin içime iþledikten, rububiyet makamýna boyun eðerek sadakatle (günahlarýmý) itiraf edip, doðrulukla (sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateþiyle azap etmen görülüp (inanýlacak) þey mi?”

Hayýr! Mukaddes zatýna yemin olsun ki peygamberler, imamlar, veliler, arifler, aþýklar, abitler, zahitler ve tövbe edenlerin hiç birisi, senin bana ihsanda bulunduðun bu hakikatlerle beni cehennem ateþinde yakacaðýný düþünmez. Onlar kýyamette beni lütfünle okþayacaðýný, rahmetinle elimden tutacaðýný, çirkinliklerimi affedeceðini, beni cennetine yerleþtireceðini ve sana aþýk olanlarla birlikte haþredeceðini biliyorlar.

Tevhit

Bir yere kadar Kur’an ayetleri, rivayetler ve hadislerden ve özellikle de Hak Teala ile ilgili hadislerden yardým alarak, ehlullah’tan marifetleri iþiterek, varlýklar hakkýnda incelemede bulunarak, varlýk aleminin derinliklerine inerek ve yaratýlýþ düzeni hakkýnda düþünerek, Hak Teala’nýn mukaddes zatý ve sýfatlarý hakkýnda bilgi alma baþarýsýný elde eden, aklen ve amelen Allah’tan baþka bütün mabutlarý batýl bilen ve Allah’tan baþka bütün rableri helak olucu gören, baþ ve kalp diliyle ve varlýðýnýn bütün zerreleriyle temiz bir söz olan “la ilahe illallah”ý dillendiren, kalbi tevhit evi olan ve her konudaki ameli canlý putlarý reddeden bir kimse, þeriat ýstýlahýnda muvahhit olarak adlandýrýlmaktadýr. Büyük enbiyanýn ve deðerli peygamberlerin mektebi de böylesine bir tevhit üzere kurulmuþtur ve onlarýn bütün davetleri de bu esas üzere þekillenmiþtir.

Onlar bütün insanlarý Allah’ýn bir olduðuna iman etmeye ve Allah’ýn birliðini ikrar etmeye davet etmiþlerdir. Bir çok Kur’an ayetlerinden de anlaþýldýðý üzere peygamberlerin daveti, tevhidin ameli boyutlarýna ve de ilahi olmayan düzenleri reddetmeye dayalý olmuþtur.

Tevhidin itikadi anlamý ve mefhumu fikirsel, strüktürsel ve düþünceyi þirkten temizleme boyutlarýnda önem arz etmektedir. Bu açýdan Allah’a þirk koþan kimseler veya hayýr ve kötülük tanrýlarý olarak Yezdan ve Ehrimen’e inanan Dualistler veya Allah’ýn baþka varlýklara hulul ettiðine inanan kimseler veya türsel rablere inananlar veya Hýristiyanlar gibi Allah’ýn bileþik bir hakikat olduðunu söyleyenler veya Allah’ý cisim olarak kabul eden mücessime fýrkasý ve onlarýn asrýmýzdaki en cahil fýrkasý olan Vahhabiler ile bu önemli konuyu detaylýca konuþmak gerekir. Fikir ve inancýn bir kolu olan amel açýsýndan da bir olan Allah’a iman etmek ve Allah’tan baþkasýna ibadet ve itaat etmekten sakýnmak önem arz etmektedir. Birincisi direnmekten, fikir sýhhatinden, tevhitten ve doðru ilahi marifetlerden kaynaklanmaktadýr. Ýkincisi yani ibadetler hususundaki þirk ise fikri, inançsal ve batýl itikadi þirkten kaynaklanmaktadýr. Hakikatte Allah’tan baþkasýna ibadetten nehyetmek, bu ibadete sebep olan boþ ve zayýf inançlardan sakýndýrmaktýr. Bir olan Allah’a ibadet ve itaatten ibaret olan ameli yön, semavi kitaplar ve ilahi peygamberler aracýlýðýyla insanlardan istenmiþtir. Fiili ve ameli þirk de týpký sözlü þirk gibi fikirsel ve itikadi þirkin en zahir niþanelerinden biri olduðu hasebiyle peygamberlerin mücadelesinin çok önemli boyutlarýndan birini teþkil etmiþtir. Bu yüzden de beþer hayatýnda tevhidin ameli boyutlarý, insani özelliklerinin zuhuru, kulluk ve zilletten kurtuluþ hususunda oldukça etkilidir. Taðutlara ve kudret erbabýna itaati ortadan kaldýrmaktadýr.

Peygamberler toplumu bu þirk pisliðinden temizlemeye çalýþmýþlardýr. Ýnsana özgürlük ve insana yücelikler baðýþlamaya çalýþmýþlardýr. Firavunlar, zorba yöneticiler, dünyanýn sömürgeci ele baþlarý ve tevhit inancýna karþý çýkan cahil putperestler, daha çok tevhidin ameli boyutlarýnýn kendi sömürge ve üstünlük taslamalarýna tehlike teþkil ettiði için paniðe kapýlmýþlardýr. Diðer bir sebebi ise þirkin ameli etkileridir. Zira bazý cahil kimselerin onlara ibadet etmesi ve karþýlarýnda zillet haletine düþmesi, onlarý bu kibirlenmeye alýþtýrmýþtýr. Nitekim Kur’an’da þöyle buyurmuþtur: “Onlara: “Allah’tan baþka ilah yoktur” denildiði zaman þüphesiz büyüklenirler.[568] Zira bu kelime insanlarý onlar vesilesiyle esarete sürüklemek, insanlarýn iradesini ve hakimiyetini ele geçirmek ve onlarý haklarýndan mahrum býrakmak için ciddi bir tehlike oluþturmaktadýr. Zira tevhide inanmak ve tevhit kelimesini söylemek, onlara itaatin farz oluþunu, onlarýn emirlerini, teþrifatýný ve üstünlüklerini ortadan kaldýrmýþtýr. [569]

O halde Allah’ýn birliðine inanmak, O mukaddes zatýn eþi ve benzeri olmadýðýný kabul etmek, Allah’ýn zatýnýn sýfatlarýyla ayný olduðunu bilmek, bütün kainat üzerinde yegane hükümranlýðýn Allah’a ait olduðunu ikrar etmek, ölüm, hayat, zahir, batýn, mülk, melekut, gayb, þuhud, yaratmak, öldürmek, icad etmek ve varlýk aleminde deðiþiklik yaratmak gibi bütün iþlerin Allah’ýn elinde olduðuna inanmak, baþka bir ifadeyle Kur’an, peygamberler ve imamlarýn tanýttýðý Allah’a inanmak, hayatýn bütün iþlerinde emirlerine itaat etmek, her türlü putperestliði reddetmek, hayat sahnesinden þeytanlarý, taðutlarý ve taðuta itaat edenleri silip süpürmek, salt tevhittir. Bu hakikat üzere sözlü ve ameli olarak Allah’tan baþka ilah olmadýðýný, varlýk aleminde Allah’tan baþka bir etken bulunmadýðýný ve Allah’tan baþka bir güç ve kuvvetin olmadýðýný haykýran kimse muvahhittir; gerçek mümindir ve doðru yolun yolcusudur.

Hz. Ali (a.s), kalp gözüyle hakikatlerin hakikatini müþahade etmiþtir; Nehc’ül-Belaða’nýn çeþitli hutbelerinde bu hakikat aþýklarýna Allah’ý tanýma ve Allah’a ibadet etme ortamýný þöyle göstermiþtir:

“Dinin evveli O’nu tanýmak, O’nu tanýmanýn kemali O’nu tasdik etmek, O’nu tasdik etmenin kemali O’nu bir bilmek, O’nu bir bilmenin kemali, O’na karþý ihlaslý olmaktýr. O’na karþý ihlaslý olmanýn kemali, O’ndan sýfatlarý nefyetmektir. Zira her sýfat mevsuftan (sýfat sahibinden) ayrýdýr. Hakeza her mevsuf da sýfattan ayrýdýr.

Dolayýsýyla Allah’ý tavsif eden O’nu baþkasýna eþlemiþ olur. O’nu eþleyen O’nu ikilemiþ olur. O’nu ikileyen O’nu tecezzi etmiþ (cüzlere ayýrmýþ) olur. O’nu tecziye eden O’nu tanýmamýþ olur. O’nu tanýmayan O’na iþaret eder. O’na iþaret eden ise O’nu sýnýrlamýþ ve mahdut kýlmýþ olur. O’nu mahdut kýlan ise O’nu saymýþ olur. “Neyin içindedir?” diyen O’nu bir þeyde sanýr. (O’na mekan isnat eder) “Neyin üstündedir?” diyen, yerleri O’ndan boþ bilmiþ olur.

Allah sonradan olmaksýzýn vardýr. Mevcuttur; yokluðu tatmaksýzýn. Her þey iledir; eþleþmeksizin. Her þeyden baþkadýr; ayrýlmaksýzýn. Faildir, hareket ve alet olmaksýzýn. Basir’dir (görendir); yaratýklarýndan görülen yokken. Tektir; kendisiyle varlýðýnda ünsiyet edineceði ve yokluðunda dehþete kapýlacaðý birisi olmaksýzýn.”[570]

Baþka bir hutbede ise þöyle buyurmuþtur: “Ey insanlar! Allah için olsun, korumasýný emrettiði kitabýný ve size emanet ettiði haklarý korumaya çalýþýn. Çünkü þaný yüce olan Allah sizi boþ yere yarat­madýðý gibi, baþýboþ býrakýp bilgisizliðe ve körlüðe de atmadý. Ýþamellerinizi (hayýr ve þer olarak) açýklayýp belirledikten sonra isimlen­dirdi, yaptýklarýnýzý bildi ve ecelinizi yazdý. “Size her þeyi açýklayan kitabý indirdi”[571] ve nebisini bir zaman içinizde yaþattý. Sonunda kitabýnda bildirdiði, razý ol­duðu dinini onun ve sizin için tamamladý. Amellerden sevdikle­rini ve sevmediklerini, yasakladýklarýný ve em­rettiklerini onun diliyle bildirdi. Sizler için özür yollarýný kapadý, sizlere hücceti tamamladý, tehdidini bildirdi ve önünüz­deki þiddetli azapla korkuttu sizi. O halde geri kalan günlerinizi idrak edin! Nefislerinizi sabretmeye alýþtýrýn, direnin.”[572]

Tevhit inancýný Kur’an’dan, peygamberlerden, imamlardan ve ilahi velilerden elde eden, ilahi farzlarý yerine getiren, günah ve suçlardan sakýnan, hayatýnda Allah’tan baþka her þeyi reddeden bir kimse, gerçek muvahhittir ve bu tevhit inancý, tevhit esasýna dayalý hareket ve inancý sebebiyle de þüphesiz kurtuluþ ehli olacaktýr. Hak Teala nezdinde büyük bir mükafata, yüce bir ecre ve hesapsýz rýzka mazhar olacaktýr.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “En hayýrlý ibadet, la ilahe illallah sözüdür. ”[573]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim ölür de Allah’a hiçbir þeyi þirk koþmamýþ olursa, iyilik etmiþ olsun veya kötülük mutlaka cennete girecektir. ”[574]

Ebu Cafer (Ýmam Bakýr) (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Hiçbir þey sevap açýsýndan la ilahe illallah þehadetinden daha üstün deðildir. Zira hiçbir þey aziz ve celil olan Allah’a denk deðildir ve hiç kimse herhangi bir þeyde O’na ortak olamaz.”[575]

Ebu Abdillah (Ýmam Sadýk) (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz Allah Tebareke ve Teala muvahhitlerin bedenini ateþe haram kýlmýþtýr. ”[576]

Ebu Abdillah (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “La ilahe illallah sözü cennetin pahasýdýr”[577]

Resulullah (s.a.a) ise þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz la ilahe illallah sözü, Allah nezdinde çok büyük ve deðerli bir sözdür. Her kim onu halis bir þekilde söylerse, cennete hak kazanýr. Her kim de onu yalan yere söylerse, caný ve malýný korumuþ olur, ama dönüþü ateþedir.”[578]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Beni hak üzere müjdeleyici gönderen Allah’a yemin olsun ki Allah muvahhit bir kimseye asla ateþle azap etmez.”[579]

Evet, ey merhametli Allah’ým! Ey tevhit ehlinin aþýðý! Hiç kimse senin tevhidini halisane ve hakiki bir þekilde ikrar ettikten, kalbim tevhit esasýnca marifetini elde ettikten, dilim tevhit üzere konuþtuktan, batýným aþkýnla dolduðundan, bir olduðunu sadýk bir þekilde ikrar ettikten ve rububiyetin karþýsýnda mütevazi istekte bulunduktan sonra bana azap edeceðine inanamaz.


“Beni cehennem azabýna düçar edeceðini sanmýyorum. Zira böyle bir þey senden uzaktýr ve sen kendi yetiþtirdiðin birisini zayi etmezsin; yakýnlaþtýrdýðýn birisini kendinden uzaklaþtýrmadýðýn gibi barýndýrdýðýn birisini de kovmazsýn veya yetiþtirdiðin ve kendisine merhamet ettiðin kimseyi, belalara teslim etmezsin.”

Rububiyyet Cilvesi

Merhamet sahibi olan Allah, insaný yaratýlýþýnýn baþlangýcýndan dünyadan göçünceye kadar iki tür terbiye altýnda karar kýlmýþtýr:

1- Maddi terbiye

2- Manevi terbiye

1- Maddi terbiye sebepleri insanýn kendi iradesiyle istifade ettiði yemek, içmek ve teneffüs gibi sayýsýz nimetlerdir… Ya da Hak Teala’nýn iradesiyle insanýn geliþiminde ve tekamülünde etkin olan nedenlerdir. Örneðini: Maddeleri bedene cezbeden ve beden için gerekli olan etki ve tepkileri meydana getiren ilginç güçler.

Yunus suresinde genel olarak ve kýsa bir þekilde bu anlama iþaret edilmiþtir.

“De ki: “Gökten ve yerden size rýzýk veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çýkaran, ölüyü de diriden çýkaran kimdir? Her iþi düzenleyen kimdir?” Onlar, “Allah’týr! “diyecekler.” O halde O’na karþý gelmekten sakýnmaz mýsýnýz?” de.”[580]

Biz bedenin organlarýndan bir tekini dahi teþrih etmekten ve hakikatlerini derk etmekten, dolayýsýyla da þükrünü eda etmekten aciziz. Nerede kaldý ki bedenin bütün organlarý arasýndaki düzeni ve bu organlar ile dýþ etkenler arasýndaki uyumu derk edip þükrünü eda edebilelim. Bu en güzel þekilde yaratýlan sistemde, Hak Teala’nýn rububiyet cilvesinin ne kadar ilginçlikler vücuda getirdiðini anlamak için organlardan sadece biri olan göz organýna kýsaca bir iþaret etmek istiyoruz.

Göz anatomisi iki bölümde incelenir.

1- Göz küresi dýþýndaki yapýlar

2- Göz küresi

Göz küresi dýþýndaki yapýlar: Bunlar kaþlar, göz kapaklarý, kirpikler, konjonktiva ve göz dýþý kaslarýdýr. Kaþlar alnýn hemen altýnda yer alýr. Burun kökünün her iki yanýnda simetrik olarak dýþa doðru uzanýrlar.

Göz kapaklarý: Her göz için üst ve alt göz kapaklarý vardýr. Üst göz kapaðý normal pozisyonda gözün renkli kýsmýný üstten az bir miktar örterken alt göz kapaðý renkli kýsmýn alt sýnýrýnda yer alýr. Kapaklarýn yapýsýnda önden arkaya doðru cilt, gözün kapanmasýný saðlayan göz kasý, tars ismi verilen ve kapaða sertliðini veren bir kýkýrdak yapý ve konjonktiva dediðimiz zar bulunur. Kapak kenarlarýnda kirpikler, deðiþik yerlerinde daðýnýk olarak salgý bezleri bulunur.

Konjonktiva: Göz küresinin ön yüzünü ve kapaklarýn iç yüzünü örten ince saydam zardýr. Hareketlidir. Saydam olduðu için altýndaki yapýlardan dolayý beyaz görünür.

Göz dýþý kaslarý: Bir adet göz kapaklarýnýn kapanmasýný, bir adet göz kapaklarýnýn açýlmasýný saðlayan kas vardýr. Kapanmasýný saðlayan kas kapaklarý yuvarlak olarak çevrelerken açan kas üst kapaðýn üst kenarýna yapýþarak kanca gibi gözü açar.
Gözü hareket ettiren kaslar 6 adettir. Bunlardan 4'ü yukarý, aþaðý, saða ve sola hareket yaptýrýr. Diðer ikisi ise göze döndürme hareketi yaptýrýrlar.

Göz küresi: Göz küresi temel olarak 3 kattan oluþur.

Sklera: En dýþtaki beyaz katmandýr. Göz küresine yuvarlak þeklini verir. Ön tarafta bombeleþir ve kornea ismi verilen saydam yapýyý oluþturur. Kornea, dýþardan gelen ýþýnlarýn kýrýlarak gözün arkasýna geçmesini saðlar. Ýkinci bir kýrýlma gözün lensinde meydana gelir ve ýþýnlar retinaya odaklanarak net görme saðlanmýþ olur.
Koroid: Gözün damar tabakasýdýr. Önde iris denilen gözün renkli tabakasýný oluþturur. Ýrisin ortasýndaki açýklýðý göz bebeði denir. Göz bebeði ýþýnlarýn göze kontrollü olarak girmesini saðlar. Ayrýca gözün ön kýsmýný dolduran sývý da koroide ait silier cisim isimli yapýdan salýnýr, irisle kornea arasýnda bulunan açýdan gözü terk eder.

Retina: Gözün sinir tabakasýdýr. Arkada fovea isimli nokta net görme merkezidir. Göz sinirinin gözü terk ettiði yere papilla denir ve buranýn ortasýna kör nokta adý verilir. Göz küresini dolduran jel tarzýndaki yapý ise vitreustur.

Göz siniri gözü terk ettikten sonra gözün içinde bulunduðu kemik huninin tepesine doðru ilerler ve oradan çýkar. Sonra bir çaprazlaþma yaparak her bir gözden gelen görsel bilgi her iki beyin yarý küresinin en arka kýsmýnda kalan görme merkezlerine iletilerek görme algýsý saðlanmýþ olur.
Göz yaþý sistemi: Her bir göz küresinin üst dýþ kýsmýnda ve kapaklarýn iç kýsmýnda göz yaþý üreten bezler vardýr. Bu göz yaþý gözün ön yüzeyinde daðýlarak hem görsel berraklýk saðlar, hem de gözü enfeksiyonlara karþý korur. Sonra göz kapaklarýnýn burun tarafýnda kalan pýnarcýklara gelir. Buradaki ince kanallar vasýtasýyla göz yaþý kesesine iletilir. Daha sonra da bir pompa mekanizmasý ve baþka bir kanalla burun içine iletilir.

Gözün açýsý ne demektir?

Gözün ön kýsmý iki kamaradan oluþur. Bu kamaralarý dolduran sývý silier cisim isimli bir yapýdan salýnýr ve gözün açýsýndan dýþa akýmý saðlanýr. Bu açý kornea ile iris arasýnda bulunur.

Sinir hücrelerinden içinde gözün de yer aldýðý çeþitli organlara verilen emirler çok çeþitlidir. Örneðin bir kasa kapanma emri verilmektedir ve ayný zamanda ilgili salgý bezlerinde ter salgýlama emri de verilmektedir.

Bedende yaklaþýk olarak onbeþ milyar hücre bulunmaktadýr. Elektrik uzmaný Prof. Eþtinbuh’un dediðine göre böyle bir sistemi oluþturmak için kýrk bin yýla ihtiyaç duyulmaktadýr.

“Ölüden diriyi çýkarýr…” Allah insaný nutfeden, nutfeyi ise topraktan yaratmýþtýr; hayvanlarý yumurtadan, bitkileri ise tohumdan vücuda getirmiþtir. Sindirim organýnda yemeði hazmeden canlý insandan nutfe, canlý tavuktan yumurta, canlý bitkiden de tohumu vücuda getirmektedir. Varlýk aleminde bu ilginç sistemi vücuda getiren kimdir? Hiç þüphesiz bütün insanlarýn akýl ve fýtratý; , “Allah’týr” demektedir. O halde onlara þöyle de: “O halde þirkten, küfürden ve Allah’ýn emirlerine muhalefetten sakýnmaz mýsýnýz?”

2- Manevi terbiye sebepleri ise akýl, fýtrat, vicdan, nübüvvet, imamet, semavi kitaplar ve özellikle de Kur’an’dýr. Allah-u Teala bu manevi nimetleri kullanma hususunda da insana özgürlük vermiþtir. Ýnsanýn bu özgürlüðü sayesinde gösterdiði bu çaba ve çalýþmalarý deðer kazanmaktadýr ve de Hak Teala’nýn rýzayetine, rahmetine, maðfiretine ve cennetine hak kazanmaktadýr.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Kumeyl duasýnýn bu bölümünde Allah-u Teala’nýn huzuruna þöyle arz etmektedir: “Maddi ve manevi nimetler vesilesiyle basiret ve uyanýklýkla senin rububiyet ve terbiye cilvelerini kabullenen, bu yüzden de kendisini sana yakýnlýk derecesine ulaþtýrdýðýn, rahmet atmosferinde yer verdiðin bir kimseyi zayi etmen ve terbiye binasýný altüst etmen mümkün deðildir. Kendisine sýðýnak verdiðin halde onu dergahýndan kovman, bütün iþlerde kendisine kifayet ettiðin ve merhamet ettiðin halde onu aðýr bela, musibet ve zorluklarýn dalgalarý arasýnda terk etmen, asla mümkün deðildir.

Sen o kadar merhametli, o kadar yüce ve büyüksün ki birçok hata ve günahlarýn olduðu halde insana þöyle hitap etmiþsin: “Bana seslendiniz, ben de sizlere cevap verdim; benden istediniz, sizlere baðýþta bulundum; bana muhalefet ettiniz, sizlere mühlet verdim; beni terk ettiniz, sizlere riayet ettim; bana isyan ettiniz, sizleri (rahmetimle) örttüm. Eðer bana geri dönecek olursanýz, sizleri kabul ederim. Eðer benden yüz çevirecek olursanýz, dönüþünüzü beklerim. Þüphesiz ben cömertlerin en cömerdi, yücelerin en yücesi ve merhamet edenlerin en merhametlisiyim.”[581]

Musa ve Karun

Allame Meclisi, Ali b. Ýbrahim Kummi’den þöyle dediðini rivayet etmektedir: “Karun, Musa’yý inkar ve nübüvvetini tekzib etmeye kalkýþtý, malýnýn zekatýný vermekten sakýndý, Musa’ya iftirada bulundu, bunun üzerine Musa (a.s) da onu Hak Teala’ya þikayette bulundu. Hak Teala þöyle buyurdu: “Gök ve yere sana itaat etmelerini emrettim; neyi istersen onlara emret.”

Musa Karun’un evine doðru yola koyuldu. Karun da memurlarýna, saraylarýnýn kapýsýný Musa’nýn yüzüne kapatmalarýný emretmiþti. Musa Karun’un sarayýna varýnca, kapýlarýn yüzüne kapandýðýný gördü. Kapýlara iþaret etti, böylece bütün kapýlar açýldý. Karun Musa’yý görünce, Musa’nýn azap ile geldiðini anladý ve þöyle arz etti: “Ey Musa! Senden akrabalýk ve aramýzdaki yakýnlýk sebebiyle bana acýmaný istiyorum.”

Musa þöyle buyurdu: “Ey Lavi’nin oðlu! Benimle konuþma ki senin için hiçbir faydasý yoktur. ” Ardýndan yeryüzüne þöyle hitap etti: “Karun’u tut.”

Bunun üzerine saray ve içerisinde bulunan her þey yerin dibine geçti. Karun o durumda aðladý ve Musa’ya akrabalýk ve yakýnlýðý adýna yemin içtirdi. Ama Musa ona þöyle cevap verdi. “Ey Lavi’nin oðlu! Benimle konuþma!”

Karun her ne kadar yalvarýp yakardýysa da Musa onun uygunsuz hareketlerinden incindiði için onun yardým dilemelerine kulak asmadý. Musa, Harun’un helak oluþundan sonra da münacat mahalline geri döndü. Hak Teala ona þöyle buyurdu: “Ey Musa! Karun ve kavmi sana yalvarýp yakardý ama sen onlarýn feryadýna koþmadýn. Ýzzet ve celalime yemin olsun ki eðer benim dergahýma yönelecek olsaydý, ben onlarýn feryadýna yetiþirdim. Ama senden istediler ve sana tevessül ettiler, ben de onlarý sana býraktým.

“Hak Teala þöyle dedi: Karun yalvarýp yakardý

Ey Musa! Seni yetmiþ defa çaðýrdý

Sen ona asla cevap vermedin

Eðer yalvarýp bir defa bana hitap etseydi

Þirk boynuzunu canýndan söküp alýrdým

Din elbisesini üzerine örterdim

Ey Musa! Onu yüz dertle helak ettin

Baþýna toprak döktün

Eðer sen onu yaratmýþ olsaydýn

Azap ederek rahatlýk bulurdun

Merhametsizlere merhamet eden

Rahmet ehlini veli nimet eder

Fazilet deryasý sonsuzdur

O suçlarýn arkasýnda bir damla göz yaþý

Her kimin böyle baðýþlamasý olursa

Ýhsanýnda bir deðiþiklik olmaz

Her kim günahkarlarý ayýplarsa

Kendisini cebbarlar zümresinden kýlar. ”[582]

Anne ve Ýsyankar Genç

Tefsir-i Niþaburi’de þöyle yer almýþtýr: “Ýslam Peygamberi zamanýnda bir genç ölüm yataðýna düþtü. Peygamber’den (s.a.a) o genci ziyaret etmelerini istediler. Peygamber o gencin yanýna vardý. Genç adam iman mertebelerine þehadeti yerine getiremiyordu. Peygamber (s.a.a), “Acaba namaz kýlmýyor muydu?” diye sordu. Oradakiler, “Hayýr” dediler. Peygamber (s.a.a), “Zekat vermekten sakýnýyor muydu?” diye sordu. Oradakiler, “Hayýr” dediler. Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Babasýna karþý isyankar mýydý?” Oradakiler, “Hayýr” diye arz ettiler. Peygamber, “Annesine karþý mý isyankardý?” diye sorunca. Oradakiler, “Evet” dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) annesini çaðýrttý ve ondan hakkýný helal etmesini ve oðlunu baðýþlamasýný istedi. Kadýn þöyle arz etti: “Nasýl onu affedebilirim ki? Oysa o bana bir tokat vurmuþ, gözümü özürlü kýlmýþtýr.” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Ateþ getiriniz.” Kadýn, “Ateþi neden istiyorsunuz?” diye sordu. Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Bu genci yaptýðý amelinden dolayý yakmak istiyorum.” Anne þöyle arz etti: “Ben asla onu yakmana razý olmam. Zira dokuz ay ben onu karnýmda taþýdým, canýmýn sütüyle onu büyüttüm. Ýki yýl boyunca ona süt verdim, onu terbiye ettim, yýllarca kenarýnda kaldým. Eðer onu yakmak istiyorsan, ben onu affettim, böylece yakýlmaktan kurtulmuþ olsun.”

Mecazi olan bir terbiye edici anne bile çocuðunun yaptýðý hatadan dolayý yanmasýna razý olmamaktadýr. O halde insanýn hakiki terbiye edicisi olan yüce Allah nasýl insaný noksanlýktan kemale ulaþtýrdýðý ve zayýf iradesi sebebiyle hatalara düþen zayýf kulunu nasýl olur da ateþte yakabilir? “Heyhat! Sen terbiye ettiðini zayi etmekten çok daha yücesin. ”

 Tuz Hakký

Rivayet edildiði üzere Yezid b. Mehleb, Horasan’ýn eþrafýndan olan Veki’den dinar ve dirhem alacaðý vardý. Bir þahsý bu parayý Veki’nin temsilcisinden tahsil etmesi için görevlendirdi. O adam Veki’nin temsilcisini zorluða düþürdü, ona eziyet etmeye baþladý. Bir gün Yezid b. Mehleb’in temsilcisi, Veki’in temsilcisini, Yezid b. Mehleb’in toplantýsýna götürdü. Zira Veki’in temsilcisi, dinar ve dirhemleri ödemek için, Yezid’den kendisine mühlet etmesini istedi. O esnada yemek sofrasýný kurdular. Yezid’in temsilcisi, Veki’in temsilcisine þöyle dedi: “Kalk bu toplantýdan dýþarý çýkalým.” Veki’in temsilcisi þöyle dedi: “Bu yemeyi yemedikçe beni öldürmeye dahi kalksanýz, dýþarý çýkmam.” Daha sonra yemek yemeðe baþladý. Yemek yedikten sonra da Yezid b. Mehleb’den mühlet istedi. Yezid, kendi temsilcisine þöyle dedi: “Bundan sonra Veki’in temsilcisinden dirhem ve dinar isteme. Zira bizim soframýzdan yedi ve tuzumuzu tattý. Ona eziyet etmek bizim þahsiyetimize yakýþmaz. ”

Þüphesiz Hz. Hak Teala gibi yüce bir mevlanýn maddi ve manevi tuzundan yiyen bir kul hakkýnda da Hak Teala’nýn lütuf, rahmet ve yüceliði, onu azapla yakmamasýný iktiza etmektedir.

 

Misafir’in Ev Sahibi Üzerindeki Hakký

Tarih erbabý þöyle yazmýþlardýr: “Bir yerden üçyüz esiri büyük komutanlardan biri olan Ma’n b. Zaide’nin yanýna getirdiler. Ma’n onlarýn tümünün öldürülmesini emretti. Esirler arasýnda daha buluð çaðýna ermemiþ birisi ona þöyle dedi: “Ey emir! Seni Allah’a ant içiririm ki su içinceye kadar bizi öldürme.” Ma’n þöyle dedi: “Hepsine su veriniz.” Esirler sularýný içtiði zaman o genç þöyle dedi: “Þimdi hepimiz senin misafiriniz. Misafirlere ikramda bulunmak büyüklerin görevlerindendir.” Ma’n þöyle dedi: “Doðru dedin.” Daha sonra hepsini serbest býrakmalarýný emretti.

Gerçekten de Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) de haber verdiði gibi merhamet sahibi olan Allah’ýn kendi maddi ve manevi sofrasýndan istifade eden misafirini azapla yakmasý uzak bir ihtimaldir.

Eðer kötüyüz veya iyiyiz senin topraðýna kapanmýþýz

 Senin yolunun topraðýyýz

Baþýmýzýn yüceliði senin topraðýndadýr

Senin nezdinde zelil olduðumuz için halkýn yanýnda aziziz

Eðer bir karar varsa sensin bizim kararýmýz

Eðer kararýmýz yoksa, biz sana kararsýzýz

Nereye yolculuk edersek sana doðru geliriz

Her diyarda olursak, senin diyarýndayýz

Eðer sana ibadet ediyorsak senin nuhlisiniz

Eðer bir günah iþliyorsak senin günahkarýnýz

Kalbimizden geçen her þeyi sen biliyorsun

Eðer halktan gizli isek sana aþikarýz

Kendi kötü iþlerimizden çok utanç duyuyoruz

Baðýþlama perdesini ört ki senden utanýyoruz

Gerçi itaatýn hakkýnda amel defterimiz siyahtýr

Ama Feyz gibi þeytanlara düþman, sana dostuz

Akýl kulaðýyla duydum ki bir münadi þöyle diyordu

Sakýn üzülme ki biz hüzünlü olan senin dostunuz.


“Keþke bir bilseydim, ey seyidim! Mabudum ve mevlam! Azametin karþýsýnda secdeye kapanan yüzlere, sadakatle vahdaniyetine þehadet eden ve þükrünle metheden dillere. Ýlahlýðýný gerçekten itiraf eden kalplere, senin marifetinle dolup taþan ve böylece huþuyla eðilen batýnlara ve itaat etmek üzere mabetlere koþan ve günahýný itiraf ettiði halde, senden maðfiret dileyen uzuvlarý cehennem ateþini musallat eder misin? Senin hakkýnda böyle düþünülmez; senin fazl-u keremin bize böyle tanýtýlmamýþtýr, ey kerem sahibi, ey rab!”

Kapsamlý Ýbadet

Ýbadetler arasýnda kapsamlý bir ibadet diyebileceðimiz tek ibadet namazdýr. Namaz kýlan kimse namaz vesilesiyle Hak Teala’nýn huzurunda tümüyle huzu, tevazu ve küçüklük izharýnda bulunmaktadýr. Namaz vesilesiyle, Allah’ýn birliðini ikrar etmektedir ve namaz vesilesiyle, Allah’ýn dergahýna þükrünü belirtmektedir. Araþtýrma ve marifete dayalý olarak Allah’ýn varlýðýný itiraf etmektedir. Bu organlar insanlarýn iradesiyle birleþerek zevk ve iþtiyakla mescide, Kabe’ye, peygamber ve imamlarýn haremine koþmaktadýrlar.

Ayrýca marifet ehli kimseler, bir yere kadar Allah’ý, kendilerini ve yaratýlýþýn hedeflerini tanýmýþ kimselerdir. Dolayýsýyla da Allah’ýn azametli dergahý karþýsýnda tevazu göstermekte, gizli ve açýkta, bütün tatlý ve tatsýz þartlarda Allah’ýn birliðini ikrar etmekte, kalp, hal ve söz diliyle Allah’ýn sayýsýz nimetlerine þükretmekte, nurani ve saðlam kalpleri, araþtýrma ve marifete dayalý olarak Allah’ýn uluhiyetini itiraf etmekte, bilinç ve þuhud dolu batýnlarýyla Hak Teala’nýn mübarek dergahý karþýsýnda huzu göstermekte, organlarý Hak Teala’nýn rýzayetini elde etmek için camilere ve ibadet yerlerine koþmaktadýrlar.

Bunlar, Hak Teala’ya nasýl kötü zanda bulunabilirler? Neden Hak Teala hakkýnda hüsn-ü zanda bulunamasýnlar? Hangi peygamber, hangi imam, hangi semavi kitap, Hak Teala tarafýndan, sizin gibi kullarýný azaba düçar kýlacaðýný, yüzlerini, dillerini, kalplerini, içlerini, organlarýný ve uzuvlarýný ateþte yakacaðýný haber vermiþtir?

Bunlar, Peygamberler, imamlar ve semavi kitaplarýn kendilerine haber verdiði bilgiler esasýnca, mümin, salih amel ve güzel ahlak sahibi kimselerin her ne kadar bir takým hatalarý olsa da tövbe edip telafi ettikleri takdirde asla kýyamet ateþi ve gerçek sevgilinin ayrýlýk ateþinde yanmayacaklardýr.

Bu bölümde kapsamlý bir ibadet olan namaz hakkýndaki rivayetleri nakletmek istiyoruz. Allah-u Teala’dan acizane bir þekilde, bütün þartlarýna, özellikle de ihlas ve hulus özelliðine riayet ederek insanýn ferdi azaba düçar olmasýna engel olan ve en büyük ibadet sayýlan namaz hakkýnda baþarýlý kýlmasýný diliyoruz.

Allah Resulü (s.a.a) namaz hakkýnda bir rivayette þöyle buyurmuþtur: “Namaz dinin kanunlarýndandýr. Namazda aziz ve celil olan Rabbin rýzayeti vardýr ve namaz Peygamberlerin yoludur.”[583]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Övgüsü yüce olan Allah benim göz nurumu namazda karar kýlmýþtýr. Aç kimseye yemeyi ve susuz kimseye suyu sevdirdiði gibi bana da namazý sevdirmiþtir. Aç kimse yediðinde doyar, susuz kimse de su içtiðinde suya kanar, ama ben asla namaza doymuyorum”[584]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Namaz için ayaða kalkýp kýbleye yöneldiðinde, Fatiha suresini ve Kur’an surelerinden mümkün olan bir sureyi okuyup rükuya gittiðinde, rüku, secde, teþehhüd ve selamýný tamamladýðýnda, gelecek namaza kadar seninle kýldýðýn namaz arasýndaki bütün günahlarýn baðýþlanmýþ olur.”[585]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) namaz hakkýnda birkaç rivayette þöyle buyurmuþtur: “Namaz rahmet indirir.”[586]

Hakeza: “Namaz her takvalý kimse için Allah’a yakýnlaþtýrýcýdýr.”[587]

Hakeza: “Sizlere namazý ve namazý korumayý tavsiye ediyorum. Þüphesiz ki namaz en hayýrlý ameldir ve namaz dininizin direðidir.”[588]

Hakeza: “Þüphesiz insan namazda olduðu müddetçe bedeni ve elbisesi ve etrafýndaki her þey tesbih eder.”[589]

Hakeza: “Ey Kumeyl! Namaz kýlman, oruç tutman ve sadaka vermen iþ deðildir. Þüphesiz iþ, temiz bir kalple namaz kýlmak, Allah katýnda hoþnutluk kazanan bir amel etmek ve düzgün bir huþu içerisinde olmaktýr.” [590]

Kur’an-ý Kerim’den sonra Kutub-i Erbea, Vesail’uþ-Þia ve benzeri bir çok muteber ve güvenilir Þii kaynaklarý, namazýn dünyevi ve uhrevi eserlerini elde etmek için en kamil ve en iyi kaynak konumundadýr.

Allah Hakkýnda Hüsn-ü Zanda Bulunmak

Gerçekten de bir yere kadar iman, salih amel ve güzel ahlaktan nasibi bulunan ve ömrünün sonuna kadar da Allah yolunda hareket etmeyi sürdürmek isteyen bir kimse, Hak Teala’nýn lütuf, inayet, rahmet ve maðfireti hakkýnda güzel zanda bulunmalýdýr. Yani kýyamet duraklarý ve Hak Teala’nýn azabý hakkýnda korkunca, kendisine gerçek bir ümit ve müjde aþýlamalýdýr. Bir gün insanýn mevlasý olan Allah-u Teala da ölüm anýnda ve berzah aleminde özellikle de kýyamet sahnesinde ona yüce bir þekilde muamelede bulunacaktýr. Günahlarýný affedecek, dini çabalarýný kabul edecek, yüzüne cennet kapýlarýný açacak ve onu veli kullarýyla haþredecektir.

Masum imamlarýmýz da, kendilerinden nakledilen rivayetlerde hüsn-ü zannýn olumlu bir çabanýn sonucu olduðunu vurgulamýþlardýr.

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Hüsn-ü Zan; Allah için yaptýðýn þeyleri halis kýlman ve sürçmelerin hakkýnda Allah’tan seni baðýþlamasýný ümit etmendir.”[591]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah hakkýnda hüsn-ü zanda bulunmak sadece Allah’a ümit baðlamak ve de sadece günahlarýndan korkmaktýr.”[592]

Allah Resulü (s.a.a) hüsn-ü zan hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Kendisinden baþka ilah olmayana yemin olsun ki, mümin kulun Allah hakkýndaki zanný güzel olmaz; meðer ki Allah, mümin kulun zannýnýn yanýnda olsun. Þüphesiz Allah yücedir, bütün hayýrlar O’nun elindedir. Allah-u Teala mümin bir kul kendisi hakkýnda hüsn-ü zanda bulunursa Allah-u Teala onun zannýna ve ümidine aykýrý hareket etmekten haya eder. O halde Allah hakkýnda güzel zanda bulunun ve O’na raðbet edin.”[593]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sizden biri aziz ve celil olan Allah hakkýnda zannýný güzelleþtirmedikçe ölmemeli. Zira aziz ve celil olan Allah hakkýnda güzel zanda bulunmak cennetin pahasýdýr.”[594]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Allah hakkýnda hüsn-ü zanda bulunmak, Allah’a ibadettendir.”[595]


“Sen dünyanýn azýcýk bela ve cezasý ve ondaki zorluklar karþýsýnda benim tahammülsüzlüðümü biliyorsun. Halbuki dünyadaki bela ve zorluklarýn devamý az, tahammülü kolay ve süresi kýsadýr; o halde nasýl tahammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acýlara! Halbuki o belanýn müddeti uzun, kalýþý süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz. Çünkü bu azap, senin gazap, intikam ve hoþnutsuzluðundan kaynaklanýr. Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacaðý bir þey. Ey seyidim! O zaman senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulun olan ben nasýl dayanabilirim!”

Dünya ve Ahiret Belasý

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin de belirttiði gibi dünyanýn sýkýntý, bela ve mihneti, ahiret aleminin sýkýntý, mihnet ve belasýyla birkaç açýdan farklýlýk arz etmektedir:

Ýlk olarak insanýn fýrtýna, zelzele, sel, kuraklýk, kýtlýk, pahalýlýk, gurbet ve insanýn baþýna gelen çeþitli hastalýklar çok kýsa sürmekte ve zamaný oldukça azdýr. Ama ahirette insanýn baþýna gelen belalarýn zamaný uzun, yeri ise ebedidir.

Ýkinci olarak bu dünyada insanýn baþýna gelen belalarýn bazýsý, imtihan ve denemek içindir. Eðer insan bunlara sabredecek ve direnecek olursa ve de imaný o sabrýn bereketiyle korunacak olursa, þüphesiz bunun bir mükafat ve ecri vardýr ve Allah’ýn rýzayetini elde etmeye sebep olur. Týpký peygamberlerin kendi zamanýndaki halkýn eziyetlerine sabretmeleri ve ilahi velilerden Asiye, Firavun ailesinin mümini, Habib-i Naccar ve Allah yolundaki mücahitlerin gösterdiði sabýr gibi. Ama ahiret belasý ise, sadece günahlarýn cezasý, musibetlerin azabý ve insanýn isyanlarýnýn neticesidir. Kur’an-ý Kerim Allah’ýn insanla birlikte oluþunun, Allah ve Resulüne itaat ve günahlar karþýsýnda sabretmenin bir neticesi olduðunu belirtmektedir.

“Sabredin! Þüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir. ”[596]

Kur’an-ý Kerim sabredenleri müjdelemiþ ve sabredenlerin Allah’ýn rahmet ve bereketini elde ettiðini belirtmiþtir.[597]

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Sabýr üç çeþittir: Musibet karþýsýnda sabýr; itaat hususunda sabýr ve günah karþýsýnda sabýr.”[598]

Allah Resulü (s.a.a) sabredenler hususunda þöyle buyurmuþtur: “Sabredenler, Allah’a itaat etmek ve günahlar karþýsýnda sabreden kimselerdir. Onlar, rýzýklarýný helal ve temiz yoldan elde ederler, itidalli bir þekilde infakta bulunurlar, mallarýnýn fazlasýný ahirete gönderirler. O halde kurtuluþa erenler, bunlardýr.”[599]

Ama ahiretteki belanýn bir imtihan yönü yoktur. Aksine amelin mükafatýdýr. Bu konuda sabretmek de düþünülemez. Farz-ý Muhal eðer bir kimse o azap karþýsýnda sabredecek olsa bile, sabrý için hiçbir mükafat elde edemeyecektir.

Berzah ve Kýyamet Alemindeki Azaplar

Kur’an ayetlerinden bazýsý, özellikle de Kur’an’ýn son üç cüzündeki ayetler, berzah ve kýyamet alemindeki çeþitli azaplara iþaret etmektedir. Bir takým rivayetler de ahiretteki belalarýn bazýsýný beyan etmiþtir.

Müminlerin Emiri Ali (a.s) Allah’ýn düþmanlarý hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Allah’ýn düþmaný olan kimsenin yanýna bir melek varýr. Davranýþ ve manzara açýsýndan yaratýklarýn en çirkini ve koku açýsýndan yaratýklarýn en kötü kokulusudur. Ona þöyle der: “Seni çok kaynar bir suyla ve cehenneme girmekle müjdeliyorum.” Allah’ýn düþmaný, kendisini yýkayaný tanýr ve cenazesini taþýyanlara kendisini kabre götürmemeleri için ant içirir. Ama onu kabre koyduklarý zaman iki sorgu meleði gelir, kefenini kenara iter ve ona þöyle derler: “Rabbin kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir?” O, “Bilmiyorum” der. Ýki melek þöyle der: “Bilmedin ve hidayete ermedin. ” Daha sonra asaya benzer bir þeyle kendisine öyle bir vururlar ki Allah’ýn yarattýðý bütün varlýklar bu darbenin þiddetinden korkuya kapýlýrlar. Sadece cinler ve insanlar o darbenin sesini iþitmezler. Daha sonra yüzüne cehennemden bir kapý açýlýr ve ona þöyle derler: “En kötü halde yat.” O kabir, Allah’ýn düþmaný için öylesine daralýr ve baský yapar ki beyni týrnaklarýnýn ve etlerinin arasýndan dýþarý çýkar. Allah; yýlanlarý, akrepleri ve yerdeki vahþi hayvanlarý ona musallat eder. Böylece Allah onu kabrinden diriltinceye kadar onu ýsýrýr dururlar.”[600]

Þeyh Saduk ise, cehennem azabý hakkýnda Ýmam Bakýr’dan (a.s) þöyle bir rivayet nakletmektedir: “Ateþ ehli kimseler, acý azabýn þiddetinden dolayý köpek ve kurt gibi sesler çýkarýrlar. Onlar için asla ölüm yoktur. Onlarýn azabý da hafifletilmez, onlar susuzluk ve açlýk içindedirler. Gözleri zayýf ve görmez olur; dilsiz, kör ve saðýr hale gelirler. Yüzleri siyahtýr; sürülmüþ, piþman olmuþ ve gazaba uðramýþlardýr. Onlara merhamet edilmez, azaplarý hafifletilmez, cehennemde yakýlýr, kaynar sudan içerler, çok kötü kokan ve zehirden daha kötü bulunan bir maddeden yerler. Onlar ateþten balyozlarla dövülürler, aðýr çekiþlerle vurulurlar, sýký tutan ve gazaplý melekler asla onlara merhamet etmezler, yüzleriyle ateþe sürüklenirler, þeytanla arkadaþ ve dostturlar. Onlarý zincirlere ve bukaðýlara vururlar. Eðer dua ederlerse icabet edilmez; eðer bir hacet dilerlerse, hacetleri giderilmez; cehenneme giren kimsenin hali iþte budur.”[601]

Ali b. Ýbrahim Kummi, kendi tefsirinde Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðunu naklediyor: “Bir gün Allah Resulü (s.a.a) oturmuþken, oldukça rahatsýz, hüzünlü ve rengi solmuþ bir halde vahiy meleði Cebrail yanýna vardý. Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Neden böyle aðlýyorsun ve hüzünlüsün?” Cebrail þöyle arz etti: “Nasýl böyle olmayayým ki? Bugün cehennemin menafihi býrakýldý.” Peygamber þöyle buyurdu: “Cehennemin menafîhi nedir?” Cebrail þöyle arz etti: “Allah-u Teala ateþ hakkýnda emretti, bin yýl onu yaktýlar, sonunda kýrmýzý oldu. Ardýndan yeniden emretti, bin yýl daha yaktýlar ve beyaz oldu. Daha sonra da yeniden emretti ve bin yýl yaktýlar, neticede siyah oldu ve o, karanlýk, nursuz ve ýþýksýz bir maddedir. Eðer yetmiþ Zir’a olan zincirinden bir halkasý dünyanýn üzerine konulacak olursa, dünya hararetinden erir. Eðer Zakkum ve Zeri’ suyundan bir damlasý dünya ehlinin içecek suyuna dökülecek olursa, dünya ehli onun kötü kokusundan dolayý ölür.”

Bunun üzerine Allah Resulü ve Cebrail birlikte aðladýlar. Allah o durumda onlara bir melek gönderdi. Melek onlara þöyle dedi: “Rabbiniz size selam gönderdi ve þöyle buyurmaktadýr: “Sizleri böylesine azaba maruz kýlacak günahlar iþlemekten güvende kýldým.”[602]

Kötü iþ yapan ve Allah’ýn düþmaný olan kimseleri her taraftan dar olan bir eve koyarlar. Yolu karanlýk, helak yollarý ise belirsizdir. Oraya esir olanlar sürekli kalacaklardýr ve ateþi daimidir. Ehlinin içeceði kaynar su, yeri ise cehennem ateþidir. Ateþin alevleri onlarý eritir, kýzgýn ateþ onlarý çepe çevre onlarý kuþatýr. Orada tek arzularý ölmektir. Ama onlar için hiçbir kurtuluþ yolu yoktur. Ayaklarý alýnlarýna baðlanmýþ, yüzleri günah zulmetinden dolayý simsiyahtýr. Etrafýndan þu feryatlar yükselir: “Ey cehennemin görevlisi! Bizler tehdit edildik! Ey görevli! Zincirler bizlere aðýrlýk etmektedir, derimiz ateþin þiddetinden dolayý erimiþtir, bizi buradan dýþarý çýkar, artýk günaha dönmeyeceðiz. Alevler onlara þöyle der: “Sizin kurtuluþunuz mümkün deðildir. Bugün artýk güvenliðe erme günü deðildir. Bu aþaðýlýk yerden çýkýþ yollarý ebedi olarak kapalýdýr. Uzaklaþýn ve konuþmayýn. Eðer sizleri dýþarý çýkaracak olurlarsa yine günahlara geri dönersiniz.”

Bu durumda cehennem ehli özgürlüklerinden ümitlerini keser, ibadetler hususundaki kusurlarýndan dolayý rahatsýzlýk duyarlar. Ama piþmanlýk onlarý kurtarmamakta, hüzün onlara fayda vermemektedir. El ve ayaklarý baðlanmýþ olarak yüz üstü yere düþerler. Baþlarýnýn üstünde, ayaklarýnýn altýnda, sað ve sollarýnda ateþ vardýr. Azaplarý ateþ, içecekleri þey ateþ, giyecekleri þey ateþ ve yataklarý da ateþtendir.

Alevlenmiþ ateþ parçalarý, çirkin ve kötü kokan elbiseler, ezici balyozlar ve aðýr zincirler altýnda yaþamakta ve baðýrýp çaðýrmaktadýrlar. Þiddetli bir þekilde ölümü arzulamaktadýrlar. Ama ölümü arzuladýkça baþlarýndan aþaðýya kaynar sular dökülür, ateþten balyozlarla dövülür, aðýzlarýndan kan ve irin akar, ciðerleri susuzluktan parça parça olur, gözleri yüzlerine akar, etleri yüzlerinden dökülür, saçlarý bedenlerinin etrafýndan acýnýn þiddetinden dolayý dökülmeye baþlar, derileri yandýkça yerine yeni bir deri biter, kemikleri etten soyulur, gözleri kör, dilleri lal ve kulaklarý saðýr olur. [603]

Ey Rabbim! Bütün bu azaplar ve zorluklar karþýsýnda ben nasýl sabredebilirim? Oysa ben senin zayýf, hor, küçük ve çaresiz bir kulunum.

Gerçi ibadetlerim kamil ve günahlarým az deðildir, ama ben sana aþýðým, Peygamber ve imamlarý seviyorum, sana ibadet ve itaatten kaçacak deðilim, sanatým günah deðildir, iþim isyan ve hatakarlýk deðildir, eðer ibadetim az ve deðersiz ise bu irademin zayýflýðý, marifetimin azlýðý ve bilgisizliðimdendir. Eðer günahlarým çok ise bu da nefsani heva ve heveslerin ve þehvetin bana galebe çalmasýndandýr. Ben, kamil ve halis bir ibadet yapmak istiyorum. Her türlü günahtan temizlenmeyi diliyorum, þeytandan ve taðuttan usanmýþým, heva ve hevesin þerrinden inliyorum, ayrýlýk hastalýðýna ve vuslat susuzluðuna yakalanmýþ durumdayým. Beni baðýþla, elimden tut, günahlardan kurtar, beni ibadet ve itaate sevk et, bana cehennem ateþinden kurtuluþ belgesini ver ve bana cennet yolunu aç.


“Ey mabudum, rabbim, seyidim ve ey mevlam. Hangi musibet ve dertlerden dolayý sana þikayette bulunayým ve hangisi için aðlayýp sýzlanayým ben? Azabýn elem ve þiddetine mi yoksa belanýn devamý ve süresinin uzunluðuna mý?

Eðer bana ceza çektirmek için düþmanlarýnýn yanýnda yer verirsen ve bela ehliyle beni bir araya toplarsan, beni dostlarýn ve velilerinden ayýrýrsan (o zaman nasýl bir duruma düþerim?), ey mabudum, ey seyyidim, mevlam ve Rabbim! Farzen, azabýna tahammül etsem bile, senin ayrýlýðýna nasýl dayanabilirim? Diyelim ki ateþinin hararetine dayandým, ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasýl sabredeyim? Yahut affýný, ümit ettiðim halde ateþe nasýl gireyim?”

Gel dua elimizi kaldýralým

Ah-u figan içinde Allah’ý çaðýralým

Günah dolu kalbin þifasýný bilir misin?

Dergahýna inleyip yakar ki baðýþlasýn hatayý

Aðlayan, yalvarýp yakaran ve ihlaslý olduðunda

Dertli isen þifa bulursun

Bu kapýya yalvarýp yakararak ve gözyaþýyla git

Ýhlas içinde Kibriya kapýsýný çal

Yaþ gözle Hakem’in yanýna þefaatçi götür

Aþk þehitlerini ve Kerbela þahýný

Tevhit sultaný Ahmed’e tevessül etmek

En zor iþleri kolay kýlýr sana

Ýlahi vahdet bardaðýndan bir nefes ver

Þirk, züht ve riyayý ateþe at. ”

Dosta Þikayette Bulunmak

Aþýklarýn mevlasý Hz. Ali duanýn bu bölümünde “Hangi musibet ve dertlerden dolayý sana þikayette bulunayým?” cümlesinde bela ve zorluklardan þikayette bulunmakta, Allah’ýn dergahýna doðru yalvarýp yakarmakta ve bu þikayetiyle þöyle demek istemektedir: “Senden baþka derdime deva olabilecek, bela ve sýkýntýlarýmý giderebilecek bir kimseyi tanýmýyorum. Hepsi fakir ve sana muhtaçtýrlar; hepsi güçsüz ve zayýftýrlar. Zayýf ve güçsüz kimsenin elinden ise hiçbir iþ gelmez. Zayýf kimseden sorunlarý halletmesi beklenilmez.

Sen, bütün sorunlarýn, çözüm anahtarý elinde olan bir kimsesin. Sen, sonsuz kudrete sahipsin. Bir tek iþaretle bütün dertler dermana kavuþur. Sen, sorunu olanlarýn sorunlarýný halledersin, sýkýntý ve darlýk içinde olanlarýn sýkýntýsýný giderirsin. Sen, Hz. Fatýma’nýn (a.s), dergahýna aðlayýp yakardýðý, bahar yaðmurlarý gibi dergahýnda göz yaþý döktüðü ve þöyle dediði kimsesin:

“Ey Allah’ým! (Senden bir takým isteklerim vardýr ki bunu sadece sen bana inayet buyurabilirsin.) Senden hidayet, takva, iffet, istiðna, sevdiðin þeylerle amel etmek ve hoþnut olacaðýn þeyleri diliyorum.

Ey Allah’ým! Senden güçsüzlüðümüz için kudret, fakirliðimiz için servet, cehaletimiz için hilim ve ilim diliyoruz.

Ey Allah’ým! Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e selam gönder. Bizlere þükretmek, zikretmek, sana itaat ve ibadette bulunmak hususunda yardýmcý ol. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi!”[604]

Tevhit kahramaný Hz. Ýbrahim’in Ka’be binasýný oðlu Ýsmail ile yaptýktan sonra dergahýna doðru el kaldýrýp yalvardýðý, huþu ve huzu içinde senden baþka hiç kimsenin ihsanda bulunmayacaðý bir takým hakikatleri dilediði kimse sensin.

“Hani Ýbrahim ve Ýsmail, Kabe’nin temellerini yükseltiyor ve “Rabbimiz! Yaptýðýmýzý kabul buyur. Þüphesiz ki, sen hem iþitir, hem bilirsin” diyorlardý.

“Rabbimiz! Ýkimizi Sana teslim olanlardan kýl, soyumuzdan da sana teslim olanlardan bir ümmet yetiþtir. Bize ibadet yollarýmýzý göster, tövbemizi kabul buyur, çünkü tövbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak sensin.”

“Rabbimiz! Ýçlerinden onlara senin ayetlerini oku-yan, Kitabý ve hikmeti öðreten, onlarý her kötülükten arýtan bir peygamber gönder. Doðrusu güçlü ve hikmet sahibi olan sensin.”[605]

Nuh’un, dokuz yüz elli yýl senin için kavminden gördüðü iþkencelere tahammül ettiði, sadece senin dergahýna þikayette bulunduðu, kimse sensin. Sen kudret ve azametinle gökten su indirdin, yerin altýndan su çýkardýn, bütün düþmanlarý boðarak helak ettin, Nuh ve ona itaat eden kimseleri ise kurtardýn.

Müslümanlarýn sayý ve techizat olarak düþmanlarýnýn üçte biri konumunda olduðu -oysa iþin zahiri düþmanýn galip geleceðini ve Ýslam ordusunun yenileceðini söylüyordu- Bedir savaþýnda müminleri Peygamberin duasýyla düþmanlara sen galip kýldýn.

Þimdi ben de belalarý, musibetleri, sýkýntý ve dertleri sana þikayette bulunuyorum.

Bir bakýþla bütün belalarý ve musibetleri benden gideren ve benim için rahatlýk, kolaylýk ve istirahat ortamýný saðlayan sensin.

Eðer senin dergahýna yol bulursam

Bir adým olup sana gelirim

Ýzin verirsen sokaðýna gelirim

Senin ülkende seni koklarým

Ey caným senden þikayetim yok

Sen mi geliyorsun bana yoksa ben mi geleyim sana

Zahmet çek de gel yaný baþýma

Ayaðýna kurban olayým, baþýna döneyim

Yoksa bu kuluna izin ver de

Hemen koþup geleyim sana

Sen gelirsen ruhumu feda ederim sana

Ben gelirsem uðursuz yol topraðý kapýna gelir

Senin sohbetine gerçi layýk deðilim

Ama caný gönülden kölenim senin

Kalbimde bundan baþka bir arzu yok

Sadece baþým her zaman eþiðinde olsun

Feyz gibi aþk gamýndan toz olursam

Þayet rüzgar alýr kapýna getirir beni.[606]

Her Peygamber, imam, mümin, tövbe eden ve bela görmüþ kimsenin içine düþtüðü bela ve sýkýntýlarý kendisine þikayette bulunduðunda ona sýðýnak veren, onu okþayan, sýkýntýlardan kurtaran, rahatlýk ve huzur ortamýný kendisine saklayan sensin.

Hangi dertli kimse senin huzuruna geldi de derdine derman olmadýn? Hangi fakir huzuruna vardý da sen ihtiyacýný gidermedin? Hangi yoksul senin yanýna geldi de hacetini reva görmedin? Hangi yoksul huzuruna müracaat etti de fazlýndan ve ihsanýndan ona baðýþta bulunmadýn? Hangi dua eden kimsenin duasýný makbul kýlmadýn? Hangi sýkýntýlý ve dertli kimse sana müracaat etti de sorunlarýný halletmedin. Hangi tövbe eden kimse sana döndü de sen tövbesini kabul etmedin? Hangi…

Yalvarýp Yakarmak

Aðlamak ve göz yaþý dökmek, Hak Teala’nýn kula verdiði en büyük nimetlerden biridir. Aðlamak, kalbin Allah’a karþý tevazu içinde olduðunun, kalbin merhametli oluþunun ve batýnýn sefa içinde olduðunun göstergesidir.

Kur’an, aðlamak ve gözyaþý dökmenin müminlerin, hakikatlerin arifi ve Hak Teala’nýn aþýklarýnýn niþanelerinden biri saymýþtýr. [607]

Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ey Ali! Sana kendin hakkýnda bir takým hasletleri tavsiye ediyorum. O halde onlarý koru: Allah’ým! Ona yardýmcý ol… Dördüncüsü ise Allah için aðlamaktýr. Senin için, döktüðün her gözyaþýna karþýlýk cennette bir ev bina edilir.”[608]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Günahlarý hususunda, aziz ve celil olan Allah’ýn korkusundan, kendisinden baþka hiç kimsenin bilmediði günahlarýna aðlarken Allah’ýn kendisine baktýðý yüze ne mutlu!”[609]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kimin Allah korkusundan gözlerinden yaþlar dökülürse, döktüðü her gözyaþýna karþýlýk amel terazisinde, Uhud daðý kadar mükafat olur. ”[610]

Hakeza Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kimin gözlerinden Allah korkusundan sivrisinek kadar gözyaþý dökülürse Allah kýyamet günü onu korkudan güvende kýlar.”[611]

Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Gözlerin aðlamasý ve kalplerin korkusu Allah’ýn rahmetindendir. Onu elde ettiðiniz zaman dua etmeyi ganimet sayýnýz. Zira dua aðlama ve korkuyla müstecap olur.”[612]

Ýmam Sadýk (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Göz yaþý dýþýnda her þeyin bir ölçüsü ve tartýsý vardýr. Þüphesiz bir damla gözyaþý ateþten bir denizi söndürür, göz yaþla dolarsa sahibinin yüzüne zillet ve zorlukulaþmaz; göz yaþý akmaya baþlarsa, Allah o yüze ateþi haram kýlar. Eðer ümmetten birisi aðlarsa, þüphesiz o ümmete merhamet edilir.”[613]

Yalvarýp yakar ki sevinçli olasýn

Aðla ki gülmüþ olasýn

Yüce Allah denk kýlmýþtýr

Fazilette göz yaþýný þehit kanýyla

Her yalvarýp yakarma içten olursa,

Ýnsana o yakarýþýn etkisi olur

Allah maðfiret etmek isterse

Kulun meylini aðlayýp sýzlamaya yönlendirir.

* * *

“Ey O’na için aðlayan güzel göz!

Ey O’nun aþký ile yanýp kavrulan mübarek yürek

Her aðlamanýn sonu gülmektir

Sonunu gören adam, mübarek bir kuldur

Akar su nerede ise orasý yeþerir

 Nereye göz yaþý dökülür ise orasý rahmet olur.

Ýnleyen dolap gibi gözü yaþlý ol ki

Can bahçesinden yeþillikler bitsin.

Göz yaþý istiyorsan gözyaþý dökenlere acý

Merhamet istiyorsan zayýflara merhamet et![614]

Yahya b. Muaz þöyle diyor: “Her kim rüyada aðladýðýný görürse, uyanýklýðýnda mutlu ve sevinçli olur. Dünya hayatý da bir rüya gibidir. Ahiret hayatý ise uyanýklýk alemidir. O halde aðlayýnýz ki ahirette mutlu ve sevinçli olasýnýz.”

Dostlarýn Ayrýlýðý

Aziz ve celil olan Allah, peygamberlere, imamlara ve ilahi velilere aþýk olan, onlara kavuþma arzusuyla tutuþan, kýyamette onlarý görmek aþký içinde olan ve o deðerli insanlarla arkadaþlýk etmeyi ümit eden bir kimseyi, bazý günahlarý sebebiyle kýyamet günü onlardan ayrýlýða müptela kýlar ve onlarla arkadaþlýk yerine onlarýn düþmanlarýyla birlikteliðe düçar kýlacak olursa, hakikatte o kimsenin kalbini cehennem azabýndan daha zor ve cehennem ateþinden daha yakýcý bir azapla cezalandýrmýþ olmaktadýr. Ayrýlýðýn acýsýný, ayrýlýk çekmiþ bir kimseye sormak gerekir. Bu yüzden ayrýlýðýn acýsýný, tatmamýþ birine ayrýlýk derdini beyan etmenin hiçbir faydasý yoktur. Ayrýlýðýn derdini yasaklamýþ aðaca yaklaþtýðý için melekut gibi yüce bir yerden, meleklerle arkadaþlýktan, cennette hayat sürmekten ve Hak Teala’ya yakýnlýk makamýndan mahrum olan Adem tatmýþtýr.

Ayrýlýðýn derdini, ehlini, malýný, servetini, imkanlarýný ve bedensel saðlýðýný ilahi imtihan sebebiyle kaybeden Eyyub çekmiþtir.

Ayrýlýðýn acýsýný, dünyanýn geniþ fezasýndan mahrum olan ve balýðýn karnýnda mahpus olan Yunus tatmýþtýr.

Ayrýlýðýn derdini, sevdiði insandan ayrý kaldýðý için iki gözleri kör oluncaya kadar aðlayan Yakub çekmiþtir.

Ayrýlýðýn derdini Yakub gibi merhametli babasýndan uzak düþen ve kuyunun derinliklerinde mahpusta kalan Yusuf çekmiþtir.

Ama merhamet sahibi Allah Adem’in ayrýlýk derdini O’nun tövbesiyle tedavi etti. Eyyub’un ayrýlýk derdini kaybettiði þeylere ulaþmakla deva etti. Yunus’un ayrýlýk derdini ise onu balýðýn karnýndan kurtarmakla tedavi etti. Yakub’un ve Yusuf’un ayrýlýk derdini ise onlarý birbirlerine kavuþturmakla derman etti.

Ey ayrýlýðýn içler acýsý derdini deva eden Allah’ým! Biz peygamberlerin, imamlarýn ve velilerinin aþýðý kullarýz. Kýyamette bizleri onlardan ayrýlýða müptela etme. Sakýn bizleri dostlarýndan ayrýlýk azabýna maruz kýlma ve bizi cehennem ateþinde yakma

Farzen senin azabýna sabrettik diyelim ama eðer peygamberler, imamlar ve velilerinle arkadaþlýktan mahrum kalacak olursak, hangi güçle senden ayrýlýða sabredebiliriz?

Ey sevgili! Derdime derman ol

Aþýklarýn baþý sensin, düzeni sen ol

Canýmda dermansýz derdim senden dolayýdýr

Dermansýz derdimin devasý sen ol

Kebap olmuþ kalbim senden dolayý mateme büründü

Mateme bürünmüþ kalbin merhemi sen ol

Senin yolunda can ve kalbimi feda ettim

Bana bir kalp ve bir can sen ol

Kalp gitti, can gitti, iman gitti

Kalp sen ol, can sen ol, iman sen ol

Kalpsizlere sevgili ve maþuk sensin

Aþýklara can ve canan sen ol

Her iki dünyanýn yanýndan kalkýp ayrýldým

Feyze hem bu, hem de o sen ol. ”[615]

Yücelik Sahibi Kimselerin Makamýna Tamahlanmak

Farz edeyim ki ateþinin yakýcýlýðýna sabrettim, ama kullarýna baðýþladýðýn yücelikleri nasýl görmezlikten gelebilirim?

Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðu nakledilmiþtir:

“Merhamet sahibi olan Allah, yarattýðý her varlýk için, hem cennette ve hem de cehennemde bir yer takdir etmiþtir. Cennet ehli, cennette sakin olup, cehennem ehli de cehennemde yerini alýnca bir münadi cennet ehline, “Cehenneme bakýnýz” diye seslenir. Cennettekiler cehenneme bakarlar. Böylece cehennemde kendileri için yapýlmýþ yeri gösterir ve þöyle derler: “Eðer Allah’a karþý günah iþlemiþ olsaydýnýz, iþte buraya girecektiniz. ” Azaptan kurtulduklarý sebebiyle öylesine bir sevinirler ki, eðer cennette ölmek olsaydý, bu sevinçlerinden dolayý ölürlerdi.

Daha sonra münadi cehennem ehline nida ederek, “Yukarýya bakýnýz” diye seslenir. Onlar yukarýya bakýnca cennette kendileri için karar kýlýnmýþ olan yerleri, kendilerine ayrýlmýþ nimetleri gösterir ve þöyle derler: “Eðer Allah’a itaat etmiþ olsaydýnýz, bu makamlarý elde ederdiniz.” Onlar öylesine kötü bir hale düþerler ki, eðer cehennemde ölüm olsaydý, bu acýdan dolayý ölürlerdi.!”

Evet, mahþer sahnesinde Allah’a itaat eden kullara verilen bu yücelikler, nasýl görmezlikten gelinebilir ve bu þeylere tamah edilmez?

Allah’ýn Baðýþ ve Affýna Ümitli Olmak

Ey Mevlam! Nasýl olur da senin ateþinde rahat edebilirim; oysa ben, bütün ümidimle senin affýný ve baðýþýný ümit etmekteyim. Öyle bir af ve baðýþý ki sen defalarca Kur’an-ý Kerim’de piþman olan günahkarlara vaat etmiþsin? Ey Rabbim! Nice yoksul ve çaresiz kimseler, bazý kimselere gönül vermiþ, onlarýn af ve baðýþýný ümit etmiþ ve de eli boþ ve mahrum geri dönmemiþlerdir. Sana gönül baðlayan, affýný ve ihsanýný ümit eden bir kimseye sen neler vermezsin ki!

Attar “Ýlahi Name” adlý kitabýnda þöyle rivayet etmektedir: “Fýsk, fücur ve þarký ehli olan bir kadýn Mekke’de oturuyordu. Ayyaþlýk meclis ve toplantýlarýna katýlýyor, þarký söyler ve dans ederek toplantýlarý canlý tutmaya çalýþýyordu.

Peygamber’in (s.a.a) hicretinden birkaç yýl sonra bu kadýn güzelliðini kaybettiði ve artýk þarký söyleyip dans edemediði için iþleri kesata uðradý; fakirlik, yoksulluk ve açlýða düçar oldu. Periþanlýk ve ýstýrap içinde Medine’ye gelerek, rahmet Peygamberinin huzuruna vardý. Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu:

“Hangi amaçla Medine’ye geldin? Uhrevi bir ticaret için mi yoksa dünyevi bir ticaret için mi?”

Kadýn þöyle arz etti: “Ne onun ne de bunun için geldim. Ben senin cömertliðini, baðýþýný ve yüceliðini duydum ve senin ümidinle bu þehre geldim.” Peygamber (s.a.a) onun bu beyanýndan hoþnut oldu ve mübarek cübbesini ona baðýþladý ve ashabýna þöyle buyurdu: “Herkes gücü oranýnda buna bir þeyler versin. ”

Kötü bir kadýn bile senin kulun olan ve sonsuz kereminin bir örneði olan Peygamber’in (s.a.a) kerem ve yüceliðini ümit ederek Medine’ye geliyor, bir çok hediyelerle geri dönüyor. Ben senin affýný, lütfünü, ihsanýný ümit ettiðim halde, nasýl olur da senin dergahýndan eli boþ ve ümitsiz bir þekilde geri dönebilirim?!

Ben senin ayrýlýðýna dayanamam

Senin resmini göðsüme çizerim

Bir gün olur da ölürsem

Seni görmeye can veririm

Damar ve köküme aþkýnýn oku saplandý

Senden dolayý temelim altüst oldu

O mest iki gözünün badesinden

Bazen sarhoþ, bazen de mahmurum

Amber kokan iki zülfünün kokusundan

Periþan, mest ve kararsýzým

Þükreden dudaðýnýn ümidiyle

Bekleyiþ damaðým acýdýr

Vuslatýndan baþka bir hedefim yok

Yadýndan baþka bir dostum yok

Uzun zamandan beri aklýmda þu var ki

Senin adýmýnda can vereyim

Bir lütuf, bir lütuf ki caným yandý

Bir merhamet, bir merhamet ki çok periþaným

Feyze kerem yaðmurunu yaðdýr

Ýþimin üzerine bir su getir.”[616]


“Ýzzetin hakkýna ey seyidim ve mevlam! Sadakatle yemin ediyorum eðer konuþmama izin verirsen, cehennem ehli arasýnda arzular gibi sürekli dergahýna yönelip inleyeceðim; medet dileyenler gibi, feryat edip yardým dileyeceðim senden ve bir þeyini kaybedenler gibi aðlayýp sýzlayacaðým sana ve seni “Neredesin ey müminlerin velisi!” Ey ariflerin en yüce arzusu! Ey medet dileyenlerin imdadýna yetiþen! Ey sadýk kalplerin dostu! Ve ey alemlerin ilahý! (Neredesin?” diye çaðýrýp duracaðým.”

Duanýn bu bölümü de önceki bölüm gibi tövbe eden bilinçli ve doðru bir aþýkýn gerçek sevgili olan Hak Teala’nýn huzuruna yaptýðý münacat ve yalvarýp yakarmasýndan ibarettir.

Böylesine bir kimse Allah’ýn teveccühünü kazanmaya çalýþmakta ve farzen kendisini cehenneme müstahak kabul ettiði halde, kendisini cehennemden kurtarmasýný ümit etmektedir.

Gerçekten de azaba düçar olan ve hatta azaptan daha þiddetli olan ayrýlýk ateþine maruz kalan ve tümüyle sevgilisinden kopma ateþinde yanan bir kimsenin nasýl bir haleti vardýr?

Sevgilisini ve maþukunu yitirip kaybeden bir kimsenin aðlayýp yakarmasýndan ve inlemesinden daha acýklý ne olabilir.

Söylendiði üzere bir anne kýzýnýn topraðýnýn baþýnda aðlayýp sýzlýyordu. Arif bir kimse oradan geçince, olaydan haberdar oldu ve þöyle dedi: “Ne mutlu bu anneye ki nasýl bir cevher kaybettiðini bilmektedir!”

Çocuk evin yolunu kaybettiðinde aðlar

 Neden aðlamayayým ki oysa evin sahibini kaybetmiþim!"[617]

Gerçekten de kýyamette çok ilginç sahneler vardýr. O gün insanlar için çok ilginç bir gün olacaktýr. O gün de Allah’ýn rahmetine müstahak görülen ve ilahi hoþnutluða eren cehennem ve azabýndan kurtulan kimselere ne mutlu!

Henüz ölümün pençesi boðazýmýzý sýkmadan ve amel dosyamýz kapanmadan kendimizi Kur’an-ý Kerim’e arz etmemiz ve böylece de kendi durumumuzdan çok önceden haberdar olmamýz ne de güzeldir!

Harun ve Behlül

Harun hac seferinden döndü, dönerken birkaç gün Kufe’de ikamet etti. Bir gün bir yoldan geçerken, orada duran Behlül Harun’a üç defa kendi adýyla, “Harun, Harun, Harun!” diye seslendi. Harun þaþýrarak þöyle dedi: “Beni adýmla çaðýran bu kimse kimdir?” Etrafýndakiler, “Deli Behlül’dür” dediler. Harun Mahfe’nin perdesini kenara çekti ve Behlül’e, “Beni tanýyor musun?” diye sordu. Behlül, “Evet” diye cevap verdi. Harun, “Ben kimim?” diye sordu. Behlül þöyle cevap verdi: “Sen; eðer doðuda bir kimse zulmederken sen batýda olursan, bu ülkenin hakimi olduðun için kýyamet günü hesaba çekilecek olan kimsesin. ” Harun aðladý ve þöyle dedi: “Behlül benim halimi nasýl görüyorsun?” Behlül þöyle dedi: “Sen kendi halini Allah’ýn kitabýna arz et: “Ýyiler þüphesiz nimet içindedirler. Allah’ýn buyruðundan çýkanlar cehennemdedirler[618]

Harun þöyle sordu: “Benim çabam ve gayretlerim ne olacak?” Behlül þöyle cevap verdi: “Þüphesiz Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder. ”[619]

Harun þöyle sordu: “Peygamber ile akrabalýðým ve soyum ne olacak?” Behlül þöyle cevap verdi: “Sura üflendiði zaman, o gün, aralarýndaki soy yakýnlýðý fayda vermez ve birbirlerine de bir þey soramazlar.”[620]

Harun þöyle dedi: “Allah Resulü’nün þefaati ne olacak?” Behlül þöyle cevap verdi: “O gün Rahman’ýn izin verdiði ve sözünden hoþnut olduðu kimseden baþkasýnýn þefaati fayda vermez.”[621]

Harun þöyle sordu: “Bir hacetin var mýdýr?” Behlül þöyle cevap verdi: “Günahlarýmý baðýþla ve beni cennete koy.” Harun þöyle dedi: “Benim böyle bir gücüm yoktur. Ama bana haber verildiðine göre senin insanlara borcun vardýr. Ýstersen ben borçlarýný ödeyeyim.” Behlül þöyle cevap verdi: “Bu borcu baþka bir borçla ödemek doðru deðildir. Senin yanýnda olanlar insanlarýn malýdýr hepsini insanlara borçlusun, onlarý geri vermek farzdýr. ”

Harun þöyle dedi: “Sana bir maaþ baðlamalarýný emredeyim. Böylece ömrünün sonuna kadar sana maaþ verirler.” Behlül þöyle dedi: “Ben Allah’ýn kulu ve rýzkýný yiyen yaratýðýyým. Sen, Allah’ýn seni hatýrladýðý halde beni hatýrlamadýðýný mý sanýyorsun?”

Altýncýnýn hazinesi deðil, kanaat hazinesi bakidir

Þaha onlarý veren, dilencilere de bunu verdi.[622]


“Ey mabudum! Münezzehsin sen ve ben sana hamd ediyorum. Olacak þey mi, sana karþý gelmesi yüzünden cehennemde tutulan ve günahýndan ötürü onun azabýný tadan ve onun tabakalarý arasýnda, iþlediði suç ve cinayetten dolayý hapsedilen Müslüman bir kulun sesini duyasýn da affetmeyesin!

Oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte ve tevhit ehlinin diliyle seni çaðýrmakta ve rububiyet makamýný vasýta ederek sana el açmada.”

Yakin ehli kimseler, Kur’an ve rivayetlerde cehennemin sýfatlarýný okuyunca bedenleri titremeye baþlar, derileri büzüþür, kalpleri korku ile dolar, þaþkýnlýk içinde kala kalýr ve bütün vücutlarýyla o korkunç sahneden kurtulmak için Allah’a sýðýnýrlar; farzlarý yerine getirmek ve haramlarý terk etmek için daha fazla hazýrlýk içine girerler; bazen de korkunun þiddetinden can verirler.

Selman ve Korkan Genç

Þeyh Mufid, Ýbn-i Ebi Umeyr’den, o da Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: “Selman Kufe’de demirciler çarþýsýna uðradý, orada bir gencin yere düþtüðünü ve halkýn etrafýna toplandýðýný gördü. Selman’a þöyle dediler: “Bu Allah’ýn kulu bayýlmýþtýr; kulaðýna bir þey oku da belki kendine gelir.” Selman o gencin baþýnýn ucuna vardý. Genç çocuk kendine gelince þöyle dedi: “Ey Selman! Eðer benim hakkýmda bir þey dedilerse doðru deðildir. Yolum bu pazara düþtüðünde ve demircilerin çekiç seslerini iþittiðimde þu ayeti hatýrladým: “Onlar için demir kamçýlar vardýr.[623]

Hak Teala’nýn azap ve cezasýnýn korkusundan aklým uçtu.” Selman þöyle dedi: “Sen, Allah yolunda benimle kardeþ olacak kadar deðerli kimsesin. Selman’ýn kalbinde ona karþý oluþan tatlý muhabbet sebebiyle dost oldular. Ýkisi o günden sonra dost oldular. Bir gün o genç hastalandý. Selman, baþ ucunda durdu. O genç can vermek üzereyken Selman þöyle dedi: “Ey ölüm meleði! Kardeþime iyi davran.” Þöyle bir ses iþitti: “Ben her mümine karþý iyi davranan kimseyim.”[624]

Azap Ayetini Ýþitince Bayýlan Kadýnýn Hikayesi

Büyük alim Molla Fethullah Kaþani, “Menhec” tefsirinde þöyle rivayet etmiþtir: “Bir gün Allah Resulü (s.a.a) mescidde namaz kýlýyordu. Hamd suresini okuduktan sonra Hicr suresini okumaya baþladý; “Ve cehennem onlarýn hepsinin toplanacaðý yerdir. O cehennemin yedi kapýsý olup, her kapýdan onlarýn girecekleri ayrýlmýþ bir kýsým vardýr.”[625] ayetini okuyunca, Peygamberle birlikte namaz kýlan kadýn bu iki ayeti iþitince yüksek sesle baðýrdý ve baygýnlýk geçirdi. Peygamber (s.a.a) namazýný bitirip o hali müþahade edince, su getirmelerini emretti ve kadýnýn yüzüne su serpince o kendine geldi.

Peygamber (s.a.a) ona þöyle buyurdu: “Ey kadýn! Senin halin nasýldýr?”

Kadýn þöyle dedi: “Ey Allah’ýn Resulü!” Seni namazda görünce, senin arkanda iki rekat namaz kýlmak istedim. Ama bu iki ayeti okuduðunda gücüm tükendi ve baygýnlýk geçirdim.” Kadýn daha sonra þöyle dedi: “Cehennemin yedi kapýsýnýn tümüne bölüþtürülecek olan bu organlarýma eyvahlar olsun!”

Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Hayýr öyle deðildir. Bu ayet, günahkar kimselerin cehennem kapýlarýnýn birinde günahlarý ölçüsünce azap göreceðine iþaret etmektedir.” Kadýn þöyle sordu: “Ey Allah’ýn Resulü! Benim yedi köle dýþýnda hiçbir servetim yoktur. O kölelerimden her birini, cehennem kapýlarýndan kurtuluþum için özgür býraktýðýma dair seni de þahit tutuyorum.”

Vahiy meleði nazil oldu ve þöyle buyurdu: “Ey Allah’ýn Resulü! O bedeviyi müjdele ki Hak Teala cehennemin bütün kapýlarýný ona haram kýldý ve cennetin bütün kapýlarýný onun için açtý.”

Kutsi bir hadiste ise þöyle yer almýþtýr: “Ey Ademoðlu! Ben bu ateþi sadece kafir, cimri, dedikoducu, anne babaya isyan eden, zekat vermeyen, faiz yiyen, zina eden, haram mal toplayan, Kur’an’ý unutan ve komþularýna eziyet eden kimseler için hazýrladým; meðer ki tövbe etsin, iman etsin ve salih amelde bulunsun.

Ey kullarým! Kendinize acýyýnýz. Zira bedenler zayýf, yolculuk uzak, yük aðýr, sýrat köprüsü ince, ateþ yakýcý, münadi Ýsrafil, hüküm veren ise alemlerin Rabbidir. ”[626]

Güzel bir Vasiyet

Bir þahýs yolculuða çýkmak istedi ve Hatem-i Esemm’e þöyle dedi: “Bana tavsiyede bulun.”

O þöyle dedi:

Eðer yar istiyorsan, sana Allah yeter.

Eðer arkadaþ istiyorsan, sana Kiram’el-Katibin yeter.

Eðer ibret istiyorsan, sana dünya yeter

Eðer dost istiyorsan, sana Kur’an yeter

Eðer iþ istiyorsan, sana ibadet yeter

Eðer öðüt istiyorsan, sana ölüm yeter.

Eðer bu dediklerim sana yeterliyse o halde cehennem de (öðüt ve ibret açýsýndan) sana yeterlidir.

Rububiyete tevessülün açýklamasý ise duanýn “Ya rabbi! Ya rabbi!” bölümünde Allah’ýn yardýmýyla detaylý bir þekilde yer alacaktýr. ”


“Ey mevlam! O, senin önceki merhametini umduðu halde, nasýl azapta kalabilir? Ya da senin fazl ve rahmetini ümit ettiði halde, ateþ onu nasýl yakabilir? Ya da sen onun sesini iþittiðin ve yerini gördüðün halde ateþ nasýl yakabilir onu? Ya da sen onun zaaf ve güçsüzlüðünü bildiðin halde cehennemin alevleri onu nasýl kuþatabilir? Ya da sen onun sadakat ve doðruluðunu bildiðin halde cehennemin tabakalarý arasýnda nasýl kývranýr kalýr? Ya da o seni “ey rabbim” diye çaðýrýrken cehennemin azap melekleri nasýl ona eziyet edebilir? Ya da cehennemden kurtulmak için senin fazl ve keremini dilediði halde, onu nasýl orada býrakýrsýn?”

Hak Teala’nýn Rahmet, Lütuf ve Yüceliði

Kur’an ayetleri ve rivayetlerinden anlaþýldýðý üzere Hak Teala bütün kullarýna karþý rahmet lütuf ve yücelik içinde bulunmaktadýr. Bu yüzden de onlarý bütün maddi ve manevi nimetleri baðýþlama hususunda hiç kimseye karþý cimrilik etmemiþtir.

Maalesef bazý kimseler, maddi ve manevi rýzýklarý elde etmek için tembellik ve gevþeklik göstermekte ve kendi iradeleriyle Hak Teala’nýn rahmet, lütuf ve yüceliðinden uzak durmaktadýrlar.

Kendi elleriyle kendilerini mahrumiyet çukuruna atmakta, bütün olumlu ortamlardaki liyakatlerini kaybetmektedirler.

Her kim dilerse, hiç þüphesiz hiçbir engel olmaksýzýn, meþru çabalarý vasýtasýyla Hak Teala’nýn her türlü maddi nimetlerine eriþebilir ve ayný zamanda halis çabalarý iman ve doðru inanç yardýmýyla da Hak Teala’nýn ilahi rahmetine mahzar olabilir; dünya ve ahirette de bir cilvesinin dünyada tertemiz hayat ve ahirette ise cennet olduðu Hak Teala’nýn özel rahmetinden istifade edebilir.

Hak Teala’nýn insana gösterdiði rahmet, lütuf ve yücelik ilginçliklerinden biri de Hak Teala’nýn mukaddes varlýðýnýn en küçük bir amel karþýlýðýnda bir çok deðerli ihsanda bulunmasýdýr.

Süleyman ve Köylü Kimse

Hak Teala’nýn seçkin kulu Hz. Süleyman þah ve saltanat debdebesi ve azametiyle bir köylünün yanýndan geçti. Köylü Süleyman’ýn azametini görünce þöyle dedi: “Merhamet sahibi olan Allah, Davud’un oðluna büyük bir saltanat ve padiþahlýk vermiþtir.” Rüzgar bu sözleri Süleyman’ýn kulaðýna iletti. Hz. Süleyman azamet zirvesinden aþaðýya inerek onun yanýna vardý ve þöyle buyurdu: “Gücünün yetmediði ve sorumluluðuna tahammül edemeyeceðin bir þeyi arzu etme. Eðer Allah senin bir tek tesbihini kabul edecek olursa, bu senin için Süleyman’a verilen dünya azametinden daha iyidir. Zira tesbihin sevabý baki, Süleyman’ýn mülkü ise fanidir.”[627]

Merhum Saduk deðerli büyük kitabý, “Sevab’ul A’mal” da þu ilginç rivayeti nakletmektedir: “Ýsmail b. Yesar, Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle iþittiðini söylüyor:

“Gevþeklik ve tembellikten sakýnýn. Zira Rabbiniz merhamet sahibidir ve þüphesiz az bir amele bile çok mükafat vermektedir. Bir kimse kendi isteðiyle Allah’ýn rýzayetini elde etmek için iki rekat namaz kýlýyor, Allah-u Teala da bu iki rekaat karþýlýðýnda onu cennete götürüyor. Ayný þekilde kendi isteðiyle Allah’ýn rýzayetini elde etmek için bir dirhem sadaka veriyor. Allah o dirhem karþýlýðýnda onu cennetine götürüyor. Bir gün de Allah’ýn rýzayetini elde etmek için oruç tutuyor, Allah da o orucu sebebiyle onu cennete götürüyor. ”[628]

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Allah Resulünden (s.a.a) þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: “Allah nezdinde Ademoðlundan daha deðerli bir þey yoktur.” Kendisine þöyle denildi: “Ey Allah’ýn Resulü! Melekler de deðerli deðiller mi?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Þüphesiz melekler, güneþ ve ay gibi mecburdurlar (iradeleri yoktur).”

Özgürlük ve irade nimetine sahip olan tek varlýk insandýr. Eðer bu nimeti, Hak Teala’nýn emirlerini icra yolunda hakkýyla kullanacak olursa, Hak Teala’nýn özel rahmet ve sonsuz lütfuna mazhar olacaktýr.

Çok Önemli Bir Hadis

Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Namaz dinin direðidir ve namazda on haslet vardýr: “Yüzün süsleniþi, kalp nuru, beden rahatlýðý, kabir dostu, rahmet indiren, göklerin kandili, terazinin aðýrlýðý, rabbin hoþnutluðu, cennetin pahasý, ateþten koruyan bir perde. O halde kim namaz kýlarsa þüphesiz dini ikame etmiþtir. Kim de namazý terk ederse, þüphesiz dini tahrip etmiþtir. ”[629]

Gerçekten de çok ilginçtir, yüce olan Allah yerine getirilmesinin hiçbir zahmet ve meþakkati olmayan iki rekat namaz için ne kadar etkiler ve sonuçlar takdir etmiþtir.

Nitekim Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her namazýn vakti geldiðinde bir melek insanlarýn önünde þöyle nida eder: “Ey insanlar! Arkanýzda yaktýðýnýz ateþe doðru ayaða kalkýn ve onu namazlarýnýzla söndürünüz. ”[630]

Ýmam Sadýk (a.s) ve Dehþete Kapýlmýþ Kervan

Hz. Ýmam Musa b. Cafer (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ýmam Sadýk (a.s) bir kervanla birlikte bir çölden geçiyordu. Kervana yol üstüne pusu kurduðu haberi geldi. Kervandakiler korkudan titremeye baþladý. Ýmam Sadýk (a.s) onlara, “Ne olmuþ?” diye buyurdu. Onlar þöyle dediler: “Yanýmýzdaki mallarýn yaðmalanmasýndan korkuyoruz. Sen bu mallarý bizden teslim almaya hazýr mýsýn?” Belki hýrsýzlar mallarý sizin elinizde olduðunu görünce yaðmalamaktan vazgeçerler. Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Nereden biliyorsunuz? Belki de sadece beni kastedeceklerdir ve benden baþkasýyla iþleri olmayacaktýr. Böyle olunca da mallarýnýzý yok olmasý için bana teslim etmiþ olursunuz.” Onlar þöyle dediler: “Ne yapalým? Bu mallarý gömelim mi?” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Hayýr, bu da malýn zayi olmasýna sebep olur. Belki bir yabancý bu mallarý elde eder ve belki bir daha onun yerini bulamazsýnýz.” Onlar þöyle dediler: “O halde ne yapalým?” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Onu koruyacak, savunacak, varlýðýnýzý arttýracak ve bir dirhemini bile dünyadan daha büyük kýlacak birine emanet býrakýnýz. O size bu malý geri çevirir ve sizlere ihtiyaç duyduðunuzdan daha fazlasýný, kamil ve tam bir þekilde geri verir.”

Onlar, “Bu kimdir?” dediler. Ýmam (a.s), “Rabb’ul Alemin” diye buyurdu. Onlar þöyle dediler: “Nasýl O’na emanet edelim?” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Müslümanlardan yoksul olanlara sadaka veriniz.” Onlar þöyle dediler: “Bu çölde yanýmýzda fakir de yoktur ki.” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Malýnýzýn üçte birini yoksullara vermeye niyet ediniz ki Allah da hýrsýzlarýn kötülüðünü sizden uzak kýlsýn.” Onlar þöyle dediler: “Niyet ettik” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “O halde sizler Allah’ýn güvenindesiniz. O halde yolunuza devam ediniz.”

Kervan harekete geçince, hýrsýzlar ortaya çýkmaya baþladý. Kervandakiler korktular. Ýmam (a.s) onlara, “Neden korkuyorsunuz? Sizler Allah’ýn emanýndasýnýz” diye buyurdu. Hýrsýzlar geldiler. Ýmam’ýn (a.s) elini öptüler ve þöyle dediler: “Dün akþam Allah Resulü’nü rüyada gördük, bizlere kendimizi sana tanýtmamýzý emretti. Þimdi senin hizmetindeyiz. Düþmanlarýn ve hýrsýzlarýn kötülüðünü sizden uzak tutmaya hazýrýz. ” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Size ihtiyacýmýz yoktur. Sizin kötülüðünüzü bizden def eden Allah diðer düþman ve hýrsýzlarýn da kötülüðünü bizden defedecektir.” Kervandakiler güvenlik içinde þehre ulaþtýlar. Mallarýnýn üçte birini yoksullara daðýttýlar, ayrýca çok bereketli bir ticaret yaptýlar, onlarýn her birinin bir dirhemi on dirhem oldu. Þaþkýnlýk içinde þöyle dediler: “Bu ne kadar büyük bir bereket. ” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Þimdi Allah ile muamelede bulunmanýn bereketini bildiðiniz; o halde onu sürdürün.”[631]

Allah’ýn Veli Kullarýnýn Lütuf ve Kerameti

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Sýffin bölgesine varýnca, Muaviye’nin her taraftan, Ýmam’ýn ordusunun zor durumda býrakmasý ve iyi savaþamamalarý için su yolunu kapattýðýný gördü. Ýmam Ali (a.s), Hz. Hüseyin komutasýnda bir grubun bu su yolunu açmasýný emretti. Hz. Hüseyin (a.s) o grupla birlikte su bölgesine karþý saldýrýya geçti. Muaviye’nin adamlarý kaçmaya baþladý. Böylece su Ýslam ordusunun eline geçti. Bir grup kimse Müminlerin Emiri Hz. Ali’ye (a.s) su yolunu Muaviye’nin ordusuna kapatmayý teklif etti. Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki bu iþi yapmayacaðýz.” Daha sonra Muaviye’ye bir elçi gönderdi ve onlara, askerler için su taþýmak isteyenlerin su almada özgür olduklarýný bildirdi.

Ýmam Rýza’dan (a.s) Ýlginç Bir Mektup

Þianýn bilgin ravilerinden ve Hz. Rýza’nýn (a.s) güvendiði kimselerden olan Bezenti þöyle diyor: “Ýmam Rýza’nýn Horasan’dan Medine’ye Ýmam Cevad’a yazdýðý mektubu okudum. Þöyle yazmýþtý: “Oðulcaðýzým! Haber aldýðýma göre evden dýþarý çýkmak istediðin zaman bir bineðe biniyorsun ve hizmetçiler seni evin küçük kapýsýndan dýþarý çýkarýyorlar. Bu onlarýn cimriliðindendir. Zira senin kimseye hayrýnýn dokunmasýný istemiyorlar. Oysa ben senden bir baba ve imam olarak üzerinde bulundurduðum babalýk ve imamlýk hakký adýna büyük kapýdan girip çýkmaný, gelip giderken yanýna dirhem ve dinar almaný ve senden isteyene baðýþta bulunmaný istiyorum. Eðer amcalarýn isterlerse, onlara elli dinardan aþaðý verme; ondan daha fazlasýný ise ödemekte özgürsün. Eðer halalarýn isterse, yirmi beþ dinardan eksik verme; fazla verirsen özgürsün. Ben Allah’ýn sana makam ve mertebe inayet buyurmasýný istiyorum. Ýnfak et ve asla arþ sahibi tarafýndan yoksulluk ve fakirlikten korkma.”[632]

Hak Teala’nýn velileri ile böylesine rahmet ve lütuf sofralarýný Allah’ýn kullarýnýn yüzüne açtýðý halde Allah’ýn lütuf ve rahmetini kullarýnýn yüzüne nasýl açacaðýný bir düþünün.

Hak Teala’nýn bu sonsuz yüceliði, lütfü ve rahmeti sebebiyle Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bu duanýn diðer bir bölümünde, “Ya da sen onun sesini iþittiðin ve yerini gördüðün halde ateþ nasýl yakabilir onu?” diye buyurduktan sonra þöyle buyurmaktadýr: “Hayýr, marifet ehlinden hiç kimse seni böyle kabul etmemektedir. “Heyhat, bu senden beklenilen bir þey deðildir.”

“Geçen bölümlerde dediðim þeyler, senin hakkýnda doðru deðildir; biz seni böyle düþünüyoruz. Senin fazlýnla ilgili tanýtýlan bunlar deðildir. Senin müvahhit insanlara yaptýðýn ihsan ve iyiliklere benzeyen þeyler de deðildir bunlar. Ve ben þüphesiz biliyorum ki, eðer inkarcýlarýna azap hükmetmeseydin ve düþmanlarýný ebedi azaba düçar etmeyi kararlaþtýrmasaydýn, ateþi tamamýyla soðuk ve esen kýlardýn; onda hiç kimse yer almazdý. Ama, isimleri mukaddes olan sen, cehennemi, insanlarýn ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya ve düþmanlarý orada ebedi olarak tutmaya yemin etmiþsin ve sen, ey methi yüce olan! Evvelden beri söylemiþ ve sürekli olarak nimet verip, kerem ve ihsanda bulunmuþsun ve buyurmuþsun ki: “Mümin olan bir kimse, fasýk olan kimseyle bir olur mu? Hayýr onlar, eþit deðillerdir.”

Merhamet Kucaðý

Peygamberler, imamlar, Hak Teala’nýn velileri ve Hz. Rabbe ibadet edenlerin hiçbirisi Allah’ýn kendilerine azap edeceðini ve cezalandýracaðýný düþünmemiþlerdir. Zira Allah-u Teala bizzat Kur’an’da, kendisinin merhamet edenlerin en merhametlisi, kerim, maðfiret sahibi, aziz, sevgi dolu, melik, kuddus, latif, baðýþlayýcý ve tövbeleri kabul edici olduðunu bildirmiþtir.

Kýyamet azabýnýn, iman ehli ile hiçbir ilgisi yoktur. Kýyamet azabý, Hakk’ý inkarýn ve Allah’a düþmanlýk etmenin acý meyvesidir. Kýyamet azabý, mütekebbir, maðrur ve bilinçli günahkarlarýn ürünüdür. Kýyamet azabý pisliklerin, günahlarýn ürünüdür. Kýyamet azabýný, insanýn bizzat kendi vücut sistemini oluþturmuþtur. Eðer insanýn kendi vücudu üretmemiþ olsaydý, asla baþka bir yerden vücuda gelmezdi.

Ýnkarcý ve inatçý olmayan, kalbini, tevhit, iman ve aþk dalgalarý okþayan, bir yere kadar güzel ahlak ve salih amel sahibi olan bir kimse, neden azaba düçar olsun.

Ýnsan, mukaddes ve merhamet dolu yüce bir zat ile karþý karþýyadýr. Allah, baðýþlamasý için günahkarlarý tövbeye davet etmiþtir. Ýflas eden kimselerin iflasýný telafi etmek için onlarý kendisine davet etmiþtir. Dertli kimselerin derdine derman etmek için kendisine çaðýrmýþtýr. Bir þahýs Hak Teala’nýn yolunda seyr-u suluk eden birisine þöyle dedi: “Ben günahkar bir kulum. Allah’ýn beni kabul edeceðini umuyor musun?” O þöyle dedi: “Eyvahlar olsun sana! Allah, haktan yüz çeviren ve hakka sýrtýný dönen kimseleri de davet etmektedir. Nasýl olur da kendisine sýðýnan bir kulunu kapýsýndan kovar? ”

Merhum Ýbn-i Fahd Hilli, Uddet’ud-Dai adlý kitabýnda þöyle rivayet etmiþtir: “Hak Teala Musa’yý, (günahlarýndan) korkutmasý için Firavun’a gönderdiði zaman Musa’ya þöyle buyurdu: “Firavun’a de ki ben af ve baðýþ sahibiyim. Günahlarý örterim, günahkarlara karþý sabýrlýyým, yoksullarýn davetine icabet ederim; bunlara, gazaplanmaktan veya cezalandýrmaktan daha çok teþebbüste bulunurum.”

Günah Karþýsýnda Ýbrahim’in Takatsizliði

“Böylece yakin edenlerden olmasý için Ýbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösterdik”[633] ayet-i þerifesinin tefsirinde þöyle yazmýþlardýr: “Allah Teala, Ýbrahim’in göklere ve yere bakmasýný saðladýktan, bütün örtüleri gözünden kaldýrdýktan ve de Ýbrahim yeryüzünü ve yeryüzünde olan her þeyi müþahade ettikten sonra zina eden bir erkek ve kadýný gördü. O an beddua etti. Böylece her ikisi de helak oldular. Daha sonra diðer iki kiþiyi de ayný halde gördü. Yine beddua etti ve yine onlar da helak oldular.” Diðer iki kiþiyi de ayný iþ üzerinde görürken beddua etmek istedi ama ona þöyle vahyedildi: “Kullarýmdan ve cariyelerimden bedduaný kaldýr. Þüphesiz ben baðýþlayýcý, merhamet sahibi, sabýrlý ve güç sahibiyim. Kullarýmýn günahý bana hiçbir zarar ve ziyan vermez. Nitekim itaatleri de bana fayda saðlamaz. Ben kullarýma üç þeyden birini yaparým. Ya tövbe edeler ve ben onlarýn tövbesini kabul ederim ve günahlarýný baðýþlar ve ayýplarýný örterim veya onlardan azabýmý kaldýrýrým. Çünkü onlarýn soyundan mümin çocuklarýn vücuda geleceðini biliyorum. Böylece nankör babalarýný idare ederim, ta ki onlarýn soyundan mümin bir nesil vücuda gelsin. Mümin bir nesil vücuda gelince de, eðer babalarý tövbe etmemiþlerse onlara azabý indiririm. Eðer o ve bu olma olmasaydý ahirette kendilerine hazýrladýðým azap, senin onlar için kararlaþtýrdýðýn azaptan çok daha büyüktür.

Ey Ýbrahim! Kullarýmý bana býrak, þüphesiz ben sabredici, hikmet sahibi ve güç sahibiyim. Ben ilmimle onlarýn hayatýný idare ediyorum, kaza ve kaderimi de onlara cari ediyorum.” [634]

Ýlginç Bir Hakikat

“Ýlm’ul Yakin” adlý deðerli kitapta, büyük filozof, hikmet sahibi ve eþi çok az bulunan arif Feyz-i Kaþani þöyle yazmýþtýr: “Kýyamette bir kulun kötülükleri iyiliklerinden aðýr basýnca, onu cehenneme doðru götürürler. Bu esnada Allah tarafýndan vahiy meleðine þöyle bir hitap ulaþýr: “Kuluma yetiþ, ona yeryüzünde alim kullarýmla oturup oturmadýðýný sor ki oturmuþ olduðu taktirde onlarýn þefaatiyle kendisini affedeyim.” Günahkar þöyle der: “Hayýr oturmadým.” Bu defa þöyle hitap edilir: “Bir alimle birlikte bir sofranýn baþýna oturdun mu?” O, “Hayýr” der. Ardýndan, “Alimin oturduðu bir yere oturdun mu?” sorduklarýnda ise o, “Hayýr” der. Kendisine, “Acaba bir alimin adýný taþýyor musun?” O, “Hayýr” diye cevap verir. Kendisine, “Alimi seven birini sevdin mi?” O, “Evet” der. Böylece þöyle hitap edilir: “Ey Cebrail! Onu genel lütfümle baðýþladým, onu þefkatle okþa ve onu cennete götür.”

Allah’ýn Davud Zamanýndaki Bir Gence Lütuf ve Rahmeti

Þeyh Saduk þöyle rivayet etmiþtir: “Davud (a.s) içinde bir gencin de bulunduðu bir toplantýya katýldý. O genç oldukça zayýftý ve uzun süre susuyor, sessiz kalýyordu. Birden ölüm meleði Davud’un huzuruna geldi ve o gence çok özel bir þekilde baktý. Davud (a.s) þöyle dedi: “Ona mý bakýyorsun?” Ölüm meleði þöyle buyurdu: “Evet, yedi gün sonra onun ruhunu almakla görevlendirildim.” Davud (a.s) o gence acýdý ve þöyle buyurdu: “Ey genç! Eþin var mýdýr?” O þöyle dedi: “Hayýr, þimdiye kadar evlenmedim.” Davud (a.s) þöyle buyurdu: “Yüce bir makamý olan falan kimsenin yanýna git ve ona þöyle de: “Davud (a.s) þöyle diyor: “Kýzýný benimle evlendir. Böylece gerekli ön hazýrlýklarý görerek bu akþam evlen.” Daha sonra o gence bir miktar para verdi ve þöyle buyurdu. “Bu paradan da lazým olduðu kadarýný al, yedi gün sonra benim yanýma gel.” O genç gitti, düðünden yedi gün geçtikten sonra Davud’un (a.s) huzuruna geldi. Davud (a.s) ona þöyle buyurdu: “Halin nasýl?” O þöyle dedi: “Halim çok iyidir.” Ama Davud (a.s) her ne kadar gencin ölmesini beklediyse de böyle bir olay olmadý ve bunun üzerine gence þöyle buyurdu: “Git yedi gün sonra gel.”

O genç gitti yedi gün sonra geri döndü. Yine ruhu alýnmamýþtý. ” Davud (a.s) tekrar þöyle buyurdu: “Git ve yedi gün sonra gel.” O genç gidip yedi gün sonra yeniden geldi. Ölüm meleði de Davud’un (a.s) huzuruna gelince Davud (a.s) ona: “Sen bu gencin ruhunu alacaðýný söylemedin mi?” diye sordu. O, “Evet, dedim” dedi. Davud (a.s) þöyle buyurdu: “Oysa üç gün geçtiði halde sen onun ruhunu almadýn.” Ölüm meleði þöyle dedi: “Ey Davud! Allah-u Teala senin ona merhametin sebebiyle ona acýdý ve ona otuz üç yaþýna kadar yaþama izni verdi. ”[635]

Merhamet sahibi olan Allah, en küçük bir bahaneyle, rahmet denizini kullarýna doðru akýtmakta, onlara her taraftan lütuf ve rahmetine mahzar kýlmaktadýr.

Esirin Özgür Býrakýlmasýna Sebep Olan Beþ Haslet

Ýmam Sadýk’tan (a.s) çok önemli bir hadiste þöyle nakledilmiþtir: “Bir grup esiri, Peygamber’in (s.a.a) huzuruna getirdiler. Peygamber (s.a.a) bir kiþi dýþýnda hepsinin öldürülmesini emretti. O bir kiþi þaþýrdý ve þöyle arz etti: “Neden benim özgür býrakýlmama hükmettin?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Vahiy emininin bana haber verdiðine göre senin, Allah’ýn sevdiði beþ hasletin vardýr: “Haremine karþý þiddetli bir gayret (kýskançlýk) sahibisin, cömertsin, güzel ahlaka sahipsin, doðru dillisin ve cesursun. ”

Bu ilginç olaydan sonra o esir Müslüman oldu, bir savaþta Peygamber’in (s.a.a) yanýnda þehadete eriþti. ”[636]

Tevhit Ehli Olan Köle

Ýmam Sadýk (a.s), suç iþleyen bir kölenin kýrbaçlanmasýný emretti. Köle þöyle dedi: “Ey Allah Resulü’nün oðlu! Senden baþka þefaatçisi olmayan birini mi dövüyorsun? O halde kerem ve ihsanýn nerede?” Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurdu: “Onu býrakýnýz.” Köle þöyle dedi: “Sen beni, serbest býrakmadýn; beni, bu sözleri benim aðzýma koyan kimse serbest býraktý.” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki bu köle tevhit ehlidir ve Allah ile birlikte baþka bir kimseyi görmemektedir.”

Evet, tevhit ehliyle muamele sadece ihsan ve tevhit üzeredir. Bunun baþka türlü olmasý da mümkün deðildir. Her kim Allah’ýn bir olduðuna þehadette bulunur, bir yere kadar Hak Teala’nýn istekleriyle amel ederse, þüphesiz Allah-u Teala’nýn sonsuz lütfüne ve rahmetine maruz kalýr.

Yusuf’un Günahsýz Olduðuna Tanýklýk Edenin Akýbeti

Bazý Kur’an tefsirlerinde þöyle rivayet edilmiþtir: “Yusuf (a.s) Mýsýr hükümetinin baþýna geçince, memleket iþlerinde insanlarýn geçimini ve terbiyesini üstlenecek ve onlarýn yüzüne muhabbet ve adalet kapýlarýný açacak bir vezire ihtiyacý olduðunu anladý. Vahiy emini Hak Teala tarafýndan nazil oldu ve þöyle dedi: “Allah sana þöyle buyuruyor: “Sana bir vezir gerekmektedir.” Yusuf (a.s) þöyle buyurdu: “Ben de bu düþüncedeyim. Ama bu makama layýk olan kimseyi göremiyorum.” Cebrail þöyle buyurdu: “Yarýn hükümet merkezinden hareket ettiðinde gözünle gördüðün ilk kimseyi bu makama tayin et.” Yusuf (a.s) sabah olunca oldukça zayýf, rengi sararmýþ birine gözü iliþti. Bu adam sýrtýnda odun taþýyordu. Kendi kendisine þöyle dedi: “Bu þahýs, vezaret sorumluluðunu üstlenemez.” Ondan vazgeçip gitmek istediðinde. Vahiy emini ona þöyle buyurdu: “Ondan vazgeçme, onu vezaret makamýna seç. Zira onun senin üzerinde bir hakký vardýr. O Mýsýr azizinin sarayýnda, senin temiz ve suçsuz olduðuna þehadette bulunan kimsedir. O bu makama layýktýr ve vezaret makamýný ona býrak.”

Hak Teala, doðru bir þehadet sebebiyle bile Yusuf’un temiz ve ismet sahibi olduðuna þehadette bulunan kimseye, vezaret makamýný vermiþtir. Bir ömür, kendi vahdaniyetine þehadette bulunan kimseye, kim bilir neler verecektir!

Evet, Hak Teala’nýn lütuf ve rahmeti, derk edilebilecek bir türden deðildir. Bu makamda, akýl sahiplerinin aklý, zekasý ve beyni iþlemez haldedir. Hiç kimse bu hakikatleri olduðu gibi derk edemez.


Mabudum! Efendim! Takdir ettiðin kudret hakkýna ve hükmedip kesinlik kazandýrdýðýn kaza ve kaderine ki kime takdir etsen galip gelirsin, bu gecede ve bu saatte iþlediðim bütün suçlarý ve günahlarý baðýþla; iþlediðim bütün kötülükleri, üzerini örttüðüm bütün çirkinlikleri ve açýða çýkardýðým ve gizleyip aþikar ettiðim bütün cahillikleri baðýþla.”

Kumeyl duasýnýn baþlangýcýnda, özellikle de “Allah’ým! Günahlarýmý baðýþla…” cümlelerinin zýmnýnda detaylý olarak günahlarý ve günahlarýn etkisini açýklamaya çalýþtýk. Burada yeniden açýklamaya gerek yoktur.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) duanýn bu bölümünde yeniden gizli veya açýkta yapýlan günahlara iþaret etmektedir ve Allah’tan onlarý baðýþlamasýný dilemektedir.

Evet, Cuma akþamýdýr, yalvarýp yakarma, aðlama ve Allah ile münacat etme zamanýdýr. Dolayýsýyla ey Allah’ým! Ben aðlayarak, yalvarýp yakararak, senin huzuruna geldim. Bütün günahlarýmý baðýþla, böyle bir gecede bana rahmet, inayet, keramet ve maðfiret baðýþýnda bulun.

“Bir ümitvar kapýna geldi

Ki onun senden baþka yardýmcýsý yok

Mihnet sahibi muhtaç birisi

Utangaç ve günahkar birisi

Söylediklerinden siyah yüzlü birisi

Kendi yaptýklarýndan utanç duyan birisi

Bir ömür yardan uzak düþmüþ

Bir ömür dosttan ayrý kalmýþ

Kapýnda böyle aziz idi

Senden uzak böyle horluk içinde kalmýþ

Dergahýnýn topraðýndan hoþnut içinde

Bir koku veya bir toz çaresiz

Belki kapýndan geri döner

Böyle bir ümitli ümitsiz

Düþmaný sevindirmesi doðru mudur?

Senin dostluðundan bir dostluk

Irakî’ya lütfünle baðýþla

Ki þimdi böylesine çaresiz kalmýþ.


“…ve kiram’el katibin’e kaydetmelerine emrettiðin kötülükleri baðýþla. Öyle melekler ki onlarý, benim yaptýðým amelleri zaptedip korumakla görevlendirdin; uzuvlarýmla birlikte onlarý da bana gözetleyici kýldýn ve kendin de bunlarýn ardýnda gözetleyicim oldun; hatta onlara ve gizli kalan þeylere bile þahit oldun, rahmetinle gizledin ve fazlýnla örttün onlarý. Ýndirdiðin her hayýrdan veya lütufta bulunduðun her ihsandan, yaydýðýn her iyilikten veya daðýttýðýn her rýzýktan veya baðýþladýðýn günahlardan veya örttüðün hatalardan nasibimi arttýrmaný diliyorum.”

Kiram’el-Katibin ve Bedenin Organlarý

Amellerin, melekler tarafýndan yazýlmasý, iþlerin onlarýn kontrolünde ve organlarýn þehadeti altýnda kaydedilmesi, Kur’an-ý Kerim’in ayetlerinde ve rivayetlerde de yer alan bir hakikattir.

“Oysa, yaptýklarýnýzý bilen deðerli yazýcýlar sizi gözetlemektedirler.”[637]

Hakeza: “Sonunda oraya varýnca, kulaklarý, gözleri ve derileri, yaptýklarý hakkýnda onlarýn aleyhinde þahitlik ederler. Derilerine: “Aleyhimize niçin þahitlik ettiniz?” derler. Bizi, her þeyi konuþturan Allah konuþturdu… cevabýný verirler.”[638]

Hakeza: “Kendi dilleri, elleri ve ayaklarý, yapmýþ olduklarýna þahitlik ettikleri gün onlar büyük azaba uðrayacaklardýr.”[639]

Hakeza: “Ýþte o gün aðýzlarýný mühürleriz, bizimle elleri konuþur, ayaklarý da yaptýklarýna þahitlik eder.”[640]

Hakeza: “Yanýnda hazýr birer gözcü olarak söylediði her sözü zapt ederler.”[641]

Kiram’el-Katibin, Rakýb (gözcü), deri, dil, göz, kulak, el ve ayaðýn yaný sýra yeryüzü de Zilzal suresinin ayetleri esasýnca insanýn amellerine tanýklýk etmekte, insanýn çaba ve gayretlerini dile getirmektedir: “Ýþte o gün, yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle kendi haberlerini anlatýr.[642]

Hakeza Tevbe suresinde yer alan bazý ayetler esasýnca, Allah, peygamberler ve imamlar da insanlarýn amellerini görmektedir ve kýyamette de insanlarýn aleyhine tanýklýk edeceklerdir: “De ki: “Ýstediðinizi iþleyin; Allah, Peygamber’i ve müminler iþlediklerinizi görecektir. Hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size, iþlediklerinizi bildirecektir.”[643]

Elbette bu ayetlerden de istifade edildiði üzere bu þahitlerin þehadeti daha çok kafirler, inatçýlar, Allah ve Resulüne karþý çýkanlar ve bilinçli suç iþleyenler hakkýndadýr. Zira mümin ve tövbe eden kullar, kýyamet günü Hak Teala’nýn rahmetine maruz kalacaktýr. Onlarýn günah dosyasý hiç kimsenin yanýnda açýlmayacaktýr. Merhamet sahibi Allah onlarýn günahlarýný, þahitlerinin hafýzasýndan silecektir ve onlarýn yüz suyunu koruyacaktýr. Nitekim Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim tövbe ederse, Allah da tövbesini kabul eder, organlarýna o günahlarýný örtmesi emredilir, yeryüzüne günahlarýný gizlemesi emredilir ve amellerini yazan meleklere de yazdýklarý unutturulur.”[644]

Ýmam Sadýk (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Mümin kul halis bir þekilde tövbe ettiðinde, Allah onu sever; dünya ve ahirette günahlarýný örter. ” Muaviye b. Veheb þöyle arz etti: “Onun nasýl günahlarýný örter?” Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurdu: “Meleklerin onun hakkýnda yazdýðý günahlarý onlara unutturur, böylece kýyamette Allah’la mülakat ettiðinde, o kulun günahlarýna þehadette bulunacak hiçbir þey olmaz.”[645]


“Ey rabbim! Ey rabbim! Ey rabbim! Ey mabudum, ey Efendim! Ey mevlam ve ey benim sahibim! Ey varlýðýmý elinde tutan! Ey zorluk ve çaresizliðimi bilen! Ey fakirlik ve yoksulluðumdan haberdar olan! Ey rabbim, ey rabbim, ey rabbim! Hakkýn, kutsiyetin, en yüce sýfatýn ve ismin hürmetine senden dileyim þudur: Gece ve gündüzden oluþan vakitlerimi zikrinle bayýndýr kýl ve beni kendi hizmetinde tut ve amellerimi kendi indinde makbul buyur! Öyle ki artýk bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir þekline dönüþsün ve bütün hallerim senin hizmetinde geçsin. Ey seyidim! Ey güvenip dayandýðým ve ey halimi kendisine þikayette bulunduðum! Ey rabbim, ey rabbim, ey Rabbim!”

Ýsm-i A’zam

Arif, evliya, aþýk ve sadýk kimselerden bir grubu aþýkane ve hikmete dayalý olarak, kulunu terbiye eden irade sahibi ve malik anlamýndaki mübarek “Rab” kelimesinin Ýsm-i A’zam olduðunu söylemiþlerdir. Dolayýsýyla insan bu kelimeye tevessül ederek Hak Teala’nýn rahmetine mazhar olur, iþlerinin düðümleri açýlýr, belki de günahlarý, hatalarý ve isyanlarý, bu tevessül sayesinde baðýþlanýr ve tertemiz olur.

Belki de bütün peygamberlerin ve imamlarýn, dua, münacat, yalvarýp yakarma, zorluklar ve musibetler anýnda bu mübarek kelimeye tevessül etmesinin sebebi de Rab kelimesinin Hak Teala’nýn en büyük ismi olduðu hasebiyledir.

Adem ve Havva (a.s) tövbe esnasýnda þöyle arz ettiler: “Her ikisi, “Rabbimiz! Kendimize zulmettik; bizi baðýþlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz hüsrana uðrayanlardan oluruz” dediler.”[646]

Hz. Nuh (a.s) ise dokuz yüz elli yýl, kafirlerden zulüm gördükten ve onlarýn hidayetinden aciz kaldýktan sonra da çaresiz bir þekilde Allah’a þöyle arz etti: “Nuh dedi ki: “Rabbim! Yeryüzünde hiç bir kafir býrakma.[647]

Hz. Ýbrahim (a.s) ise dua ve münacatýnda þöyle dedi: “Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasýna kat.[648]

Hz. Musa (a.s) ise ihtiyaç ve niyaz esnasýnda þöyle arz etti: ““Rabbim! Doðrusu bana indireceðin hayra muhtacým”[649]

Hz. Süleyman ise baðýþlanma ve eþsiz bir hükümet dilerken þöyle arz etti: “Rabbim! Beni baðýþla, bana benden sonra kimsenin ulaþamayacaðý bir hükümranlýk ver; sen þüphesiz, daima baðýþta bulunansýn.”[650]

Hz. Zekeriyya (a.s) ise Allah’tan çocuk dilerken þöyle arz etti: “Rabbim! Beni tek baþýma býrakma, sen varislerin en hayýrlýsýsýn.[651]

Hz. Yusuf (a.s) ise þükür ve hacetini dileme makamýnda þöyle arz etti: “Rabbim! Bana hükümranlýk verdin, rüyalarýn yorumunu öðrettin. Ey göklerin ve yerin yarataný! Dünya ve ahirette iþlerimi yoluna koyan sensin; benim canýmý Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”[652]

Hz. Eyyub (a.s) ise bela ve musibetin þiddetli anlarýnda þöyle arz etti: “Baþýma bir bela geldi, (sana sýðýndým), sen merhametlilerin merhametlisisin.[653]

Ýslam Peygamberi (s.a.a) ise þöyle arz etmiþtir: “De ki: “Rabbim! Baðýþla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayýrlýsýsýn.”[654]

Salihler ve müminler ise göklerin ve yerin yaratýlýþý hakkýnda düþünürken þöyle arz etmiþlerdir: “Rabbimiz! Sen bunu boþuna yaratmadýn.”[655]

Ýblis ise tekebbür ve isyanýn doruðunda, bu isme tevessül edip, kýyamet gününe kadar Allah’tan kendisine mühlet vermesini isteyerek þöyle arz etti: ““Ýnsanlarýn tekrar dirilecekleri güne kadar bena mühlet ver” dedi.[656]

Merhamet sahibi Allah, o kovulmuþ lanetli þeytanýn bu mübarek ismine tevessül ettiði hasebiyle, isteðini kabul etti ve ona kýyamet gününe kadar mühlet verdi.

Allah Resulü’nden (s.a.a) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Her kim yedi defa “ya rabbi” derse, Allah duasýna icabet eder.”

Hakeza þöyle rivayet edilmiþtir: “Mümin kul bir defa, “ya rabbi” derse, Hak Teala þöyle buyurur: “Lebbeyk” ikinci ve üçüncü defa Allah’ý ayný bu isimle çaðýrýrsa, ona þöyle nida ulaþýr: “Dile ki sana baðýþta bulunayým”[657]

Kabul Olan Ameller

Bütün peygamberlerin, imamlarýn ve velilerinin Hak Teala’nýn huzuruna arz ettiði, dualardan biri de þuydu: “Ey merhamet sahibi olan Allah! Onlarýn amellerini kabul buyur ve onlara karþý ihsanýn ve rahmetinle davran.”

Bu büyük insanlar bu büyük gerçeði çok iyi biliyorlardý ki þüphesiz bir kimsenin ameli yok ise Hak Teala’nýn rahmet dergahýna eriþemez. Eðer ameli var ama iman ve ihlas gibi gerekli þartlarý yoksa, bu durumda da Allah’ýn rahmetinden ve mükafatýndan uzak kalacaktýr. Bu esas üzere de amelin aslýna ve amelin gerekli þartlara sahip olmasýna çok önem veriyorlardý. Ameli gerekli olduðu þekliyle yerine getirince de Hak Teala’dan kabul etmesini diliyorlardý: “Ve amellerimizi nezdinde makbul kýl. ”

Kur’an ve rivayetler de þu anlama önemle vurgu yapmaktadýr ki sadece sahibinin imanlý olduðu, Allah için amel ettiði ve ilahi emir ve hükümlerle uyumlu hareket ettiði ameller kabul edilecektir.

Ayrýca bilmek gerekir ki amel, sadece müminlerden kabul edilir. Hakeza sadece müminlerin günahý affedilir.

Amel her ne kadar büyük ve faydalý olsa da kafir ve inatçý kimselerden kabul edilmeyecektir. Günah her ne kadar küçük de olsa onlarýn günahý baðýþlanmayacaktýr.

Deðerli ve mükafatý olan amel hakkýnda, önemli hadis kitaplarýnda bir çok rivayetler mevcuttur. Onlardan bazýsýna iþaret edelim:

Hz. Ali (a.s) bir rivayette þöyle buyurmuþtur: “Münezzeh olan Allah nezdinde þeref, amellerin güzelliði iledir, sözlerin güzelliði ile deðil.”[658]

Hakeza Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Amel, müminin þiarýdýr.”[659]

Hakeza Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ameli devam ettiriniz, ameli devam ettiriniz. Þüphesiz Allah, müminin ameli için, ölünceye kadar bir nihayet taktir etmemiþtir. ”[660]

Hakeza Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “En üstün amel; ihlaslý iman, doðru bir sakýnma ve yakin sahibi olmaktýr.”[661]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah insanlarý dünyada babalarýyla çaðýrmýþtýr ki birbirlerini tanýsýnlar; ahirette de mükafat vermek için amelleriyle çaðýracaktýr.”[662]

Bundan dolayý þöyle buyurmuþtur: “Ey iman edenler, ey küfredenler! ”

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Amellerin en üstünü Allah’a iman etmek, Allah’ý tasdik etmek, Allah yolunda cihat etmek ve kabul olmuþ bir hac yerine getirmektir. Bunlardan daha kolayý ise yemek yedirmek, yumuþak söz söylemek, kolaylýk göstermek ve güzel ahlak sahibi olmaktýr. Sana bundan daha kolayý ise, Allah’ýn senin hakkýnda verdiði bir hüküm hususunda itham etmemendir.”[663]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Amellerin efendisi þu üç haslettir: Herkese kendi tarafýndan insaflý davranman, aziz ve celil olan Allah yolunda kardeþine yardýmcý olman ve her hal üzere Allah-u Teala’yý zikretmektir.”[664]

Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Ameli, ilmi, sevgisi, buðzu, alýþý, terk ediþi, kelamý, susuþu, fiili ve sözü ihlas üzere olan kimseye ne mutlu!”[665]

Allah Resulü (s.a.a) Ebuzer’e yaptýðý bir tavsiyesinde þöyle buyurmuþtur: “Takvayla süslenmiþ bir amele, amelden daha çok önem ver. Zira takva ile süslenmiþ bir amel, az deðildir. Zira kabul olan bir amel, nasýl az olur ki? Aziz ve celil olan Allah da þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder. ”[666]

Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz amellerinden, sadece ihlaslý olarak yerine getirdiklerin kabul edilir.”[667]

Velhasýl iman, ihlas, yakin ve sakýnma sahibi insanýn ameli kabul edilir. Makbul amel, öylesine deðerli bir ameldir ki, Ýmam Sadýk’tan (a.s) böylesine bir amel hakkýnda þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Allah her kimin bir tek namazýný bile kabul ederse, onu azap etmez ve Allah her kimin bir iyiliðini bile kabul ederse, onu azaba uðratmaz.”[668]

Hakeza Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Allah her kimin bir iyiliðini kabul ederse, ona kesinlikle azap etmez ve onu cennete koyar.”[669]

Ey Allah’ým! Bizleri amel hususunda tembellik ve gevþeklikten koru, ibadet ve uygun çabalar hususunda neþemizi arttýr, kalbimize tümüyle uyanýklýk inayet buyur.

Ey bu habersizler yatakhanesinde

Körler ve saðýrlar gibi habersiz yatan

Baþýný bir kaldýr ki bu odanýn ötesinde

Her taraftan þarký sesi geliyor

Bülbül Gül minberinden ötüyor

Bir ay yücelerden zemzeme ediyor

Seher kuþu ötüyor

Gafillere aðýt yakýyor

Bu sesten daðlar dans ediyor

Hiç yerinden kalkmýyorsun sen

Allah Allah ne kadar aðýrsýn sen

Bir an olsun bu aðýrlýðý terk et

Þevk ile harekete koyul

Ayaðýndan bu bukaðýyý çöz

Gönül ülkesine doðru adým at

Alemin üzerine yenini aç

Adem’in tiynetinden örtünü kaldýr

Namus þiþesine bir taþ at

Dalkavuk hýrkasýna toprak saç

Alemin zerrelerinin tümü dansetmekte

Noksanlýktan kemale yönelmekte

Sen de noksanlýktan kemale adým at

Makam ve celalden örtüyü kaldýr

Uykuyu býrak ki uykusuzluk güzel

Gözlere uykusuzluk sürmesi çek


“Uzuvlarýmý hizmetin için güçlendir ve sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver. Senden korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki, yarýþ meydanlarýnda sana doðru koþayým ve mücadele verenler arasýnda, sana doðru hýz alayým ve gönüller arasýnda, senin yakýnlýðýna gönül vereyim ve ihlaslýlar gibi yakýnlaþayým sana ve yakin ehlinin korktuðu gibi korkayým senden ve indinde müminlerle birleþeyim.”

Güçlü Olmayý Dilemek

Arif, aþýk, gerçek münacat ehli ve ilahi marifetleri beyan eden Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) duanýn bu bölümünde Hak Teala’nýn bütün rahmet kapýlarýný kendi yüzüne açýk ve duanýn icabet ortamýnýn gerçek sevgili olan Allah tarafýndan hazýr olduðunu görmekte, bu yüzden de yüzde yüz manevi olan, insaný kemal ve geliþimin nihayetine erdiren ve de dua eden kimsenin irfan, marifet ve tam basiretine delalet eden bir çok deðerli isteklerde bulunmaktadýr.

Hz. Ali (a.s) gerçek dost olan Allah-u Teala’dan gerçekte halisane ibadet ve kamil bir kulluk olan gerçek sevgiliye hizmet yolunda ve hakeza hakikatte Allah’a hizmet olan mümin kullara hizmet yolunda güçlü kýlmasýný dilemektedir. Bu manevi güç, ruhani kudret ve melekuti kuvvet, Hak Teala tarafýndan seyr-u suluk eden kula verildiðinde o kul için, ibadetten ve Hak Teala’nýn kullarýna hizmetten daha tatlý ve iyi bir hizmet bulunamaz.

Ýlahi Özel Nimetlerin Veriliþ Þartlarý

Salik olan kulun, bu büyük nimetlerin veriliþ ortamýný temin etmesi gerekir ve bunlar þunlardýr:

1- Ýman ve takvaya sahip olmayan ve gerekli iman ve takvayý elde etmek için gerekli hazýrlýk içinde olmayan kimselerle oturup kalkmaktan sakýnmak, bunun yerine ilahi veliler, rabbani alimler ve hal ehli olup, suluk aþamalarýnýn bazýsýný kat eden kimselerle arkadaþlýk etmek.

2- Haram lokma þöyle dursun, þüpheli lokmadan dahi sakýnmak, servet, mal ve yiyeceðinin nereden geldiðine pek önem vermeyen kimselerin sofrasýna oturmaktan ve onlara misafirliðe gitmekten sakýnmak.

3- Batýný ahlaki rezaletlerden, nefsani pisliklerden, hayvani þehvetlerde aþýrý gitmekten temizlenmek ve de ahlaki güzelliklere, melekuti hakikatlere ve rahmani düþüncelere sahip olmak.

4- Çok yemekten ve oburluktan sakýnmak. Zira oburluk, þeytani halleri ortaya çýkarmakta, rabbani ilham ve arþi idraklere engel teþkil etmektedir.

5- Çok uyumaktan ve aþýrý istirahat etmekten sakýnmak. Zira bu da itaat hususunda tembelleþmeye ve de insanýn ruhunun ölmesine neden olmaktadýr.

Hadsiz, hesapsýz muaþerette bulunmak, kötü kimselerle arkadaþlýk etmek, haram lokma, ahlaki rezaletler, çok yemek, çok uyumak veya aþýrý istirahat etmek hususunda hadis kitaplarýnda bir çok önemli rivayetler nakledilmiþtir. Onlardan bazýsýna iþaret edelim:

Muaþeret ve Muaþeret Edilecek Kimse

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “En korkunç vahþet, kötü arkadaþtýr.”[670]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kötü kimseyle arkadaþ olmaktan sakýnýn. Þüphesiz o arkadaþýný helak eder ve beraberindeki kimseyi uçuruma yuvarlar.”[671]

Hz. Cevad (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Kötü kimselerle arkadaþlýktan sakýn. Þüphesiz ki o çekilmiþ kýlýç gibidir. Görünüþü güzel, etkisi ise kötüdür.”[672]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Üç grupla arkadaþlýktan sakýn: Hain, zalim ve laf taþýyan kimse. Þüphesiz senin için hainlik eden kimse bir gün sana da hainlik eder; senin için baþkasýna zulmeden kimse, bir gün sana da zulmeder; senin lehine laf taþýyan kimse, bir gün senin aleyhine laf taþýr.”[673]

Hz. Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Hikmet sahibi kimselerle arkadaþ ol, hilim sahibi kimselerle otur ve dünyadan yüz çevir ki me'va cennetine yerleþesin.”[674]

Haram Lokma

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim haram bir lokma yerse, kýrk gün namazý kabul olmaz.”[675]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz aziz ve celil olan Allah haramla beslenen bir cesede cenneti haram kýlmýþtýr.”[676]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Haram bir lokma kulun karnýnda yer alýnca gök ve yerdeki bütün melekler ona lanet eder. ”[677]

Ýmam Bakýr (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz insan haram bir mal elde ettiðinde, hac, umre ve sýla-i rahimi ondan asla kabul edilmez.”[678]

Ahlaki Rezaletler

Ýmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) Sahife-i Seccadiye’nin sekizinci duasýnda, ahlaki rezaletlerden bazýsýný beyan etmekte ve onlardan Allah’a sýðýnmaktadýr:

Hýrs tuðyaný, gazap þiddeti, hased galibiyeti, sabýr gevþekliði, kanaatsizlik, kötü ahlak, þehvette ifrat, asabiyet hususunda ýsrar göstermek, nefsin heva ve heveslerine uymak, hidayete muhalif olmak ve gaflet uykusuna dalmak, haddinden fazla ve dayanýlamayacak kadar çalýþmak, batýlý hakka tercih etmek, günah hususunda ýsrarlý davranmak, günahý küçümsemek, itaati büyük görmek, zenginlerin övülmesi, yoksullarý aþaðýlamak, insanýn eli altýnda olanlarýn haklarýný ihmal etmek, iyilik yapanlara karþý nankörlük göstermek, zalimlere yardýmcý olmak, mazlumlarý terk etmek…

Allah Resulüne (s.a.a) þöyle dediler: “Falan kadýn, gündüzleri oruç tutuyor, geceleri ibadetle geçiriyor, ama ahlaký kötüdür, komþularýna diliyle eziyet ediyor. ” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Onda hayýr yoktur ve o ateþ ehlindendir.”[679]

Ýmam Sadýk (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz kötü ahlak, sirkenin balý bozduðu gibi ameli bozar.”[680]

Oburluk

Hz. Ali (a.s) bir rivayette þöyle buyurmuþtur: “Kimin yemesi çok olursa karný hasta olur ve kalbi katýlaþýr.”[681]

Hakeza: “Kimin yemesi çok olursa, saðlýðý azalýr ve geçim masraflarý aðýrlaþýr.”[682]

Hakeza: “Çok yemek, ihtirastandýr; ihtiras ise, ayýplarýn en kötüsüdür.”[683]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Müminin kalbi için çok yemekten daha zararlý bir þey yoktur. Çok yemek iki þeye sebep olur: Kalbin katýlaþmasýna ve þehvetin harekete geçmesine”[684]

Çok Uyumak

Ýmam Bakýr’dan (a.s) þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: “Hz. Musa (a.s) Hak Teala’ya þöyle arz etti: “Hangi kuluna daha çok düþmansýn?” Allah þöyle buyurdu: “Geceleyin ölü gibi yataðýna düþen ve gündüzleri ise iþsiz gezen kimseye.”[685]

Allah Resulü (s.a.a) ise þöyle buyurmuþtur: “Hz. Süleyman’ýn annesi kendisine þöyle buyurdu: “Geceleyin fazla uyuma. Gece fazla uyumak, kýyamet günü insanýn eli boþ olarak haþrolmasýna sebep olur.”[686]

Hz. Ali (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Uyku, kötü bir düþmandýr, kýsa ömrü yok eder ve birçok ecri yok eder.”[687]

Ey Allah’ým kalbime aþktan can ver

Ruhuma ebedi hayat ver

Bitkin can, cansýz beden gibidir

Senin sevginden canýmý harekete geçir

Kalbi mukaddes sokaða kýlavuzluk et

Ruhuma yücelikleri göster

Beden zindanýndan özgür kýl

Ruhun mekansýz fezasýna mekan ver

Bu dostu düþmanýn elinden al

Kendimden geçir, kendimden eman ver

Ezeli badeden mahmur gönlü

Ruhanilerin katýþýksýz þarabýný ver

Elestüm’de verdiðin o meyden

Beni mahmur kýlýyor yine ondan ver

Önce bir þehirden dýþarý çýktým

Yeniden o þehri bana göster

Ýki alem Feyz’e dar geliyor artýk

Bu alemin ve o alemin ötesini ver.[688]

Ýslam’ýn beðenmediði bir muaþeretten sakýnmak, haram lokmadan uzak durmak, ahlaki rezaletlerden, oburluktan ve çok uyumaktan sakýnmak, Hak Teala’ya ibadet ve Allah’ýn yaratýklarýna hizmet için insanýn organlarýna güç ve kudret verilmesinin ortamýný saðlamaktadýr. Bu güç sayesinde insanýn gözü artýk sadece hakký ve hakkýn beðendiði þeyleri görür. Ýnsanýn kulaðý sadece, Allah, peygamberler, imamlar, evliyalar ve temiz insanlarýn sözlerini iþitir, insanýn dili sadece hak ve adalet üzere olan sözleri söyler, insanýn eli sadece doðru ve sahih olan hususlarda çalýþýr, insanýn karný sadece helali yer ve insanýn þehveti sadece helal hususlarda kullanýlýr. Ýnsanýn ayaðý sadece Hak Teala’nýn yolunda, ilahi ve melekuti toplantýlarda, mescitlerde ve mukaddes mekanlarda yürür. Ýnsanýn bütün cismi ve ruhu aþýkane ve halisane bir þekilde sadece ibadet ve Allah’ýn kullarýna hizmet yolunda çalýþýr.

Hakka Ýbadet

Ýbadet ve kulluðun deðeri, dünyanýn darlýðýnda yaþayan ve kýyamete kadar da yüzüne bir çok kapýlarýn kapandýðý bizim gibiler için derk edilecek bir hakikat deðildir.

Hak Teala’ya kulluk ve ibadet, insanýn geliþimine, kemaline, hayýr ve saadetine, tertemiz bir hayat sürdürmesine ve de cenneti elde etmesine neden olmaktadýr. Allah Resulü (s.a.a) ibadet ve kulluk hakkýnda bir rivayette þöyle buyurmuþtur: “Ýnsanlarýn en üstünü ibadete aþk besleyen, onu kucaklayan, kalbiyle seven, bedeniyle onu yerine getiren, kendisini ona veren ve dünyada zorluk veya kolaylýk içinde olup olmayacaðýna pek önem vermeyen kimsedir.” [689]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Rabbiniz þöyle buyurmaktadýr: “Ey Ademoðlu! Benim ibadetim için kendini her meþguliyetten arý kýl ki kalbini zenginlikle ve ellerini rýzýkla doldurayým. Ey ademoðlu! Benden uzaklaþma, aksi taktirde kalbini fakirlik, ellerini de meþguliyetle doldururum.”[690]

Allah-u Teala mirac gecesi þöyle buyurmuþtur: “Ey Ahmed! Ýnsanýn ne zaman bana kullukta olduðunu biliyor musun? Peygamber (s.a.a), “Hayýr” diye arz etti. Allah þöyle buyurdu: “Þu yedi haslet onda bir araya geldiði zaman: “Onu haramlardan alýkoyan bir insaný faydasý olmayan þeylerden koruyan bir sükut, her gün aðlamasýný artýran bir korku, halvette bile benden sakýnmasýný saðlayan bir haya, mecbur kaldýðý bir yemek ve beslenmek, dünyayý düþman bildiðim için kendisine düþman bilmek ve iyileri sevdiðim için onlarý sevmek.” [691]

Bir rivayette þöyle yer almýþtýr: “Allah-u Teala bazý semavi kitaplarýnda þöyle buyurmuþtur: “Ey Ademoðlu! Ben ölmeyen bir diriyim. Sana emrettiðim hususlarda bana itaat et ki seni de ölmeyen bir diri karar kýlayým.

Ey Ademoðlu! Ben bir þeye ol dersem, o þey hemen olu verir. Bana kulluk et ki seni de, bir þey ol dediðim zaman hemen olu verecek bir þekilde karar kýlayým.”[692]

Rivayetlerde bir takým hakikatler de ibadetlerin en üstünü olarak sayýlmýþtýr:

Allah’ý tanýmak, Allah karþýsýnda tevazu içinde olmak, Allah ve kudreti hakkýnda sürekli düþünmek, la ilahe illallah ve la havle ve la kuvvete illa billah demek, ihlaslý olmak, nefis iffetine sahip olmak, züht, düþünmek, müminin hakkýný eda etmek, sükût, hac, oruç dua, haramlara gözünü kapamak, kulluðunu gizli yapmak, alçak gönüllü ve huzu içinde olmak, farzlarý eda etmek, helal rýzk talep etmek, yumuþak konuþmak, Ehl-i Beyt'i sevmek ve velayetine inanmak…

Halka Hizmet Etmek

Bir takým kutsi hadislerde ve diðer rivayetlerde mümine öyle bir takým deðerler verilmiþtir ki mümine saygý göstermek, Allah’a saygý göstermek sayýlmýþ ve mümine hakaret etmek de Allah’a hakaret olarak addedilmiþtir.

Allah Resulü (s.a.a) Cebrail’den, o da Hak Teala’dan þöyle buyurduðunu nakletmiþtir: “Kim benim veli kuluma (dostuma) ihanet ederse, þüphesiz ki benimle savaþa kalkýþmýþtýr.”[693]

Bu yüzden mümine hizmet de Allah’a ibadet ve kulluk sayýlmýþtýr. Zira mümine hizmet, hakikatte Allah’a hizmettir.

Allah Resulü (s.a.a) þöyle buyurmuþtur: “Her kim bir müminin ihtiyacýný giderirse, adeta ömrü boyunca Allah’a ibadet etmiþ gibi olur. ”[694]

Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Her kim mümin kardeþinin bir ihtiyacýný giderirse, aziz ve celil olan Allah da kýyamet günü onun yüz bin hacetini giderir; bunlarýn ilki ise cennettir.”[695]

Hakeza Ýmam Sadýk (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz kul, mümin kardeþinin ihtiyacýný gidermek için yürürse, aziz ve celil olan Allah ona biri saðýndan biri de solundan iki melek müvekkel kýlar; onun için rabbinden kendisine maðfiret diler ve de hacetini yerine getirmesini isterler. ”[696]

Ýmam Bakýr (a.s) ise þöyle buyurmuþtur: “Allah Resulünden (s.a.a) þöyle sordular: “Hangi amel Allah nezdinde, amellerin en sevimlisidir. ” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Mümini sevindirmek.” Daha sonra þöyle arz ettiler: “Müslüman’ý sevindirmek nasýldýr?” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Aç karnýný doyurmak, hüzün ve gamýný gidermek ve borçlarýný ödemek.”[697]

Ýmam Sadýk (a.s) da aziz ve celil olan Allah’ýn þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: “Yaratýklarým, benim ailemdir. Þüphesiz onlardan bana en sevimli olan, onlara karþý en þefkatli davranan ve ihtiyaçlarýný gidermek için en çok çalýþandýr. ”[698]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) Allah Teala’dan hizmet için organlarýna güç ve kuvvet diledikten sonra, bu hizmeti yerine getirmek için azim ve himmet hususunda da kalp güçlülüðünü ve saðlamlýðýný dilemektedir. Allah’tan haþyet içinde çalýþmayý ve Hak Teala’ya hizmet için sürekliliði dilemektedir. Yarýþanlar meydanýnda Allah’a doðru hizmet merkebini sürmeyi, Hak Teala’ya doðru koþanlar arasýnda iþtiyak içinde koþuþturmayý, Allah’a ihlas içinde yaklaþmayý, yakin ehli gibi makam ve mevkiden korkmayý ve iman ehliyle dergahýnda bir araya gelmeyi dilemektedir.

Yakin

Büyük filozof, bilgin, arif ve Tefsir-i el-Mizan’ýn sahibi Merhum Allame Tabatabai, yakinin tanýmý hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Yakin, hiçbir yanlýþlýk ve þüphenin olmadýðý bir ilim ve bilgidir.”[699]

Örneðin, insan günün ortasýnda gündüz olduðuna yakin etmektedir ve gece karanlýðýnda da gece olduðuna yakin etmektedir. Kendisinin hayatta olduðuna ve bir takým etki ve sýfatlara sahip olduðuna yakin etmektedir.

Yakin için üç derece ifade etmiþlerdir: Ýlm’ul yakin, ayn’ul yakin ve hakk’ul yakin.

Bu üç derece arasýndaki farklarý bir örnekle açýklýða kavuþturalým:

Ateþ hakkýnda ilm’ul yakin sahibi olmak, dumaný görmek gibidir. Ayn’ul yakin ise bizzat ateþi görmektir. Hakk’ul yakin ise o ateþte yanmaktýr.

Allah Resulü (s.a.a) ise þöyle buyurmuþtur: “Yakin ehlinin niþanesi altý þeydir: Allah’a hakk’ul yakin ile yakin ederler, bu yakin vesilesiyle Allah’a iman ederler bu esas üzere ölümün etkilerinden ve sonuçlarýndan sakýnýrlar, ondan sonra diriliþin hak olduðuna yakin ederler ve bu esas üzere de kýyametin rüsvalýðýndan korkarlar. Cennetin hak olduðuna yakin ederler ve bu yüzden de ona iþtiyak duyarlar, cehennemin hak olduðuna yakin ederler ve bu esas üzere de cehennemden kurtulmak için çaba gösterirler. Hesabýn hak olduðuna yakin ederler ve bu esas üzere de orada hesaba çekilmemek için kendilerini hesaba çekerler.”[700]

Yakinin bu üç derecesini, Kur’an ayetleri ve Ehl-i Beytin (a.s) rivayetleri esasýnca elde etmek de mümkündür. Bu iki kaynaktan yakine ulaþmayan bir insanýn, baþka bir kaynaktan yakine ulaþmasý mümkün deðildir.

Kur’an vesilesiyle yakin elde etmenin yolu ise þudur: Önce, Kur’an’ýn vahiy olduðuna ve hakkaniyetine yakin eder ve de Kur’an’ýn buyurduðu þu hakikate teveccüh ederiz: “Kulumuza indirdiðimizden þüphe ediyorsanýz, siz de onun benzeri bir sure getirin.” [701]

Baþka bir ayette ise þöyle buyurmuþtur: “De ki: “Ýnsanlar ve cinler, birbirine yardýmcý olarak bu Kur’an’ýn bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.”[702]

Bu iki ayete teveccüh edildiði takdirde bu kitabýn Allah’ýn vahyi olduðuna yakin eder, insan bu yakinden sonra da Kur’an’ýn bütün muhtevasýna yakin eder ve ayný þekilde Kur’an tefsiri ve açýklamasý olan Ehl-i Beyt’in (a.s) marifetlerine de yakin eder. Sonunda da yakin ehli zümresinde karar kýlar.


“Allah’ým! Bana kötülük yapmak isteyenin hakkýný sen ver ve bana tuzak kuran kimseye sen tuzak kur. Beni yanýnda en iyi pay alan ve sana göre en yakýn makama sahip olan ve sana özel yakýnlýðý olan kullarýndan eyle. Gerçekten bunlara eriþmek ancak senin lütuf ve kereminle gerçekleþebilir. Cömertliðinle cömert davran ve yüceliðinle teveccüh eyle bana ve rahmetinle koru beni.”

Ýnsana karþý kötü niyet taþýyan unsurlar; þeytan, nefsin heva ve hevesleri ve kötü arkadaþtýr. Bunlar, insana hile ve düzen üzere davranýrlar. Bu tehlikeli düþmanlarýn vesveseciliði, hile ve düzeni o kadar büyüktür ki Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bu düþmanlarý yenilgiye uðratmak için Allah’tan yardým talep etmektedir. Önceki sayfalarda, þeytan, nefsin heva ve hevesleri ve kötü arkadaþlar hakkýnda detaylý bilgiler verilmiþti.

Eðer insan kullarýn en nasiplisi, Allah’a en yakýn mertebe sahibi ve Allah’a yakýnlýkta en özgün makam sahibi olmak istiyorsa, yakin ile birlikte olan bir imana, makbul olan bir ihlasa, deðerli bir takým amellere, güzel ahlaka ve özellikle de insaný her türlü günaha düþmekten koruyan bir takvaya sahip olmalýdýr.

Nitekim Kur’an-ý Kerim de þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz, Allah katýnda en deðerliniz, en çok sakýnanýzdýr.”[703]

Dünya ve ahirette insanýn mutluluðunun esasý olan takva için üç aþama zikredilmiþtir: Genel takva, özel takva ve en özel takva.

Genel takva; farzlarý yerine getirmek ve haramlardan sakýnmaktýr. Özel takva; mekruh olan þeylerden sakýnmaktýr ve hatta mübah olan þeylerden de sadece zaruret ölçüsünce istifade etmektir. En özel takva ise; kalbi Allah’ý anmaktan alýkoyan her þeyden sakýnmaktýr.

Nizam’ul Mülk ve Takvalý Þahýs

Tarih kitaplarýnda Nizam’ul Mülk’ün biyografisinde þöyle bir rivayet yer almýþtýr: “Bir gün takva sahibi birisiyle görüþtü, ona þöyle dedi: “Benden bir þey dile ki sana onu baðýþlayayým. Zira sen muhtaçsýn, ben ise zengin ve mal sahibiyim.”

Takvalý þahýs ona þöyle dedi: “Ben, Allah’tan bile, O’ndan baþka bir þey istemiyorum. Zira Allah’tan, Allah’tan gayrisini dilemek himmetin aþaðýlýðýndandýr.

Tarikate aykýrýdýr ki evliya

Temenni etsinler Allah’tan, Allah’tan gayrisini

Ben Allah’tan sadece Allah’ý diliyorum. Nasýl senden bir þey talep edebilirim?”

Hace Nizam’ul Mülk þöyle dedi: “Sen benden bir þey talep etmiyorsan, o zaman izin ver de ben senden bir þey talep edeyim.”

Takvalý þahýs þöyle dedi: “Senin hacetin nedir?” Hace Nizam’ul Mülk þöyle dedi: “Allah’ý andýðýn bir anda beni de an.”

Takvalý þahýs þöyle dedi: “Ben Allah’ý anma baþarýsýný elde ettiðim an kendimi bile unutuyorum, seni nasýl anayým?”[704]

Evet, ey azamet, þeref, büyüklük, yücelik ve keramet sahibi olan! Bütün bu sýfatlarýn gereði baþkasýna karþý muhabbetli ve þefkatli olmaktýr. Bu muhabbetin gereði ise baðýþlamak ve ihsanda bulunmaktýr. O halde yüceliðinle bana bir teveccüh et. Eðer bana yüceliðinle bir teveccüh edecek olursan, muhabbet ve þefkatini benden esirgemezsin ve sonuç olarak da bu eli boþ fakirini, baðýþ ve ihsanýnla müstaðni kýlarsýn.

“Yüceliðin hakkýna teveccüh eyle bana”

Ahmed Hozreveyh ve Hýrsýz

Hak Teaa’nýn ahlakýyla ahlaklanan kimseler, herkese karþý o ahlak üzere davranýrlar ve hakikatte onlarýn ahlak ve davranýþlarý, Hak Teala’nýn ahlak ve davranýþlarýnýn bir örneði ve yansýmasýdýr. Rivayet edildiði üzere bir hýrsýz Ahmet Hozreveyh’in evine girdi. O evde çalmaya deðecek bir þey bulamadý. Eli boþ olarak, Ahmed’in evinden dýþarý çýkmak isteyince Ahmed’in büyüklük ve yüceliði hýrsýzýn eli boþ olarak evinden çýkmasýna engel oldu ve ona þöyle seslendi: “Ey hýrsýz! Eli boþ olarak evimden gitmene razý deðilim. Kuyudan bir kova al, tövbe guslünü yap. Daha sonra abdest al, namaz kýl, tövbe ederek maðfiret dile. Böylece belki bir vesile ortaya çýkar da eli boþ olarak evden çýkmamýþ olursun.” Þafak sökünce bir büyük þahýs Þeyh’e yüz eþrefi hediye etti. Þeyh o yüz eþrefiyi hýrsýza verdi ve þöyle buyurdu: “Bu bir gece ibadet ve ihlasýnýn sadece zahiri mükafatýdýr. Hýrsýz öyle bir halete büründü ki bütün günahlarýndan tövbe etti ve Allah’a yöneldi. ”

Kibirsiz ve benliksiz yere yýkýldý

Hýrsýzlýktan ve eþkýyalýktan tevbe etti

Þeyhe dedi ki ben hýrsýzlýða düþmüþtüm

Yanlýþ yolun cehaletinden

Bir zaman Hakk için koþtum

Ömrümde görmediðimi buldum

Bir gece O’nun için namaz kýldým

Hýrsýzlýktan kurtuldum müstaðni oldum

Gece gündüz Allah’ýn iþini yaparsam

Ýki dünyada mutluluða eriþirim

Ta bilesin ki iki dünyada da

Hiç kimse Allah ile zarara uðramaz.[705]


“Allah’ým! Dilimi, zikrinik kalbimi söyler kýl, muhabbetine tutsak kýl ve dualarýmý iyi bir þekilde kabul etmekle, beni minnettar eyle. Yanýlgýlarýmdan geç ve hatalarýmý baðýþla. Þüphesiz ki sen, kullarýn sana ibadet etmelerini hükmettin, sana dua etmelerini emrettin ve kabul etmeyi garanti verdin. O halde ey Rabbim! Yüzümü sana doðru tuttum ve ellerimi sana açtým.

Ýzzetin hakkýna duamý kabul eyle ve arzularýma ulaþtýr beni. Fazlýn ve kereminden ümidimi kesme. Ýnsan ve cinlerden oluþan düþmanlarýmýn þerrini benden uzaklaþtýr.”

Dil

Hak Teala’nýn insana baðýþta bulunduðu büyük nimetlerden biri de dildir. Ýnsan bu dil vesilesiyle konuþmaktadýr ve içinde olan þeyleri izhar etmektedir. Hedef ve maksadýný baþkalarýna bildirmektedir.

Dilin zahirde iyilikleri ve güzellikleri çok olduðu gibi kötülük ve çirkinlikleri de büyük ve aðýrdýr. Öyle ki hikmet sahibi kimseler bu organ hakkýnda þöyle demiþlerdir: “Dilin hacmi küçük, suçu ise büyüktür. ”

Büyük muhaddis, bilgin, filozof, aþýk ve arif, Molla Muhsin Feyz-i Kaþani’nin Mehaccet’ul Beyza adlý kitabýnda bildirdiði üzere dil, gýybet, töhmet, laf taþýmak, baþkalarýyla alay etmek, söylenti yaymak, yalan, sövgü ve insanlarý aþaðýlamak gibi yirmiden fazla büyük günah iþlemeye kadirdir.[706]

Kur’an, dile sadece on türlü konuþmaya izin vermiþtir. Eðer insan bu on tür konuþmayý eda edecek olursa, diliyle Allah’a kulluk etmiþ olur. Bu on türlü konuþma dýþýnda konuþacak olursa, onunla günaha düþmüþ ve hakikatte þeytana kulluk etmiþ olur:

1- Güzel söz 2- En güzel söz 3- Adil söz 4- Doðru söz 5- Yüce söz 6- Yumuþak söz 7- Ýman sözü 8- Saðlam söz 9- Ýyi söz 10- Yetkin Söz

Güzel söz, insanlara karþý güzel sözler etmektir. [707]

En güzel söz, insanlarý Allah’a doðru davet etmektir. [708]

Adaletli söz, mahkemede þehadet ve tanýklýk etmektir. [709]

Doðru söz, mevcut toplumda geçmiþ mümin kullarýn hayrýný zikretmek ve doðru konuþmaktýr. [710]

Yüce söz, anne ve babayla konuþmaktýr. [711]

Yumuþak söz, iyiliði emretmek ve kötülükten sakýndýrmak esnasýnda konuþmaktýr. [712]

Ýman sözü, Allah’ýn birliðini ve Peygamber’in (s.a.a) risaletini ikrar etmektir. [713]

Saðlam söz, her atmosfer ve þartlar altýnda doðru sözü söylemektir. [714]

Ýyi söz, yetimlere ve aileye karþý söylenen sözdür. [715]

Yetkin söz, etkili hikmet ve burhanla karýþýk sözdür. [716]

Ýnsan, bu on tür sözle, kârýný Allah’tan baþka hiç kimsenin bilmediði bir ticarete giriþebilir. Bu on hakikatin detayý, ayrý ve baðýmsýz bir çalýþmayý gerektirmektedir. Burada sadece insanlarý Allah’a doðru hidayet etmekten ibaret olan en güzel sözün mükafatýna kýsaca iþaret etmek istiyoruz. Diðer sözün detaylarý ise ayrý bir çalýþmayý gerektirmektedir.

Allah Resulü (s.a.a) Müminlerin Emiri Ali’yi (a.s), insanlarý hidayete erdirmek ve onlarý Allah’a davet etmek için Yemen’e gönderdiðinde þöyle buyurmuþtur: “Ey Ali! Kendisini hakka davet etmedikçe, hiç kimseyle savaþma.” Allah’a yemin olsun ki eðer Allah senin elinle birini hidayete erdirecek olursa, bu senin için üzerine güneþin doðup battýðý her þeyden daha iyidir. [717]

Dilde namaz, Allah’ý zikretmektir. Kur’an okumak, Allah’ý zikretmektir. Ehl-i Beyt’ten (a.s) bizlere ulaþan ve çeþitli özel zaman ve mekanlarda okunan dualar da Allah’ý zikretmektir. Kur’an ayetlerinde iþaret edilen on hususla uyumlu sözler de Allah’ý zikretmektir. Bütün bu zikirlerden en yücesi, en sevaplýsý ve en üstünü ise sapýk bir insaný Allah’a doðru hidayete eriþtirmek hususunda dili kullanmaktýr.

Kötü Kadýnýn Baðýþlanmasý

Sýket’ul Ýslam Kuleyni deðerli kitabýnýn son bölümü olan Ravza-i Kafi’de Ýmam Sadýk’tan (a.s) þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: “Ýbadet ehli olan bir abit, ibadetlerinin çokluðu sebebiyle Ýblis’in belini kýrdý. Bir gün, Ýblis ordularýný çaðýrarak þöyle dedi: “Sizden hanginiz, bu abit kulu ibadetinden uzaklaþtýrabilirsiniz?” Onlardan her birisi bir hile beyan etti, ama hiçbirisi kabul görmedi. Sonunda onlardan biri þöyle dedi: “Ben onu namaz yoluyla saptýracaðým.”

Ýblis onun hilesini beðendi ve onu abit kulu saptýrmakla görevlendirdi. Ýblis’in memuru, abidin tapýnaðýnýn yanýna vardý ve büyük bir raðbet ve neþat içinde ibadete koyuldu. Kendisini öylesine bir ibadete vermiþti ki abit kul, onun ibadet çokluðundaki neþatýnýn ve yorulmayýþýnýn sebebini sormaya dahi fýrsat bulamýyordu. Abit münasip bir fýrsatta bu neþatýnýn ve ibadet çokluðunun sebebini sordu. O þöyle cevap verdi: “Ben bir günah iþledim ve piþman oldum. Günahtan piþmanlýðým beni öylesine bir ibadete sevk etti ki artýk ibadetin çokluðu sebebiyle asla býkmýyorum ve ibadetteki neþatýmý yitirmiyorum.”

Abit kimse bu konuda akýllýca düþünmeden ve de günah halinde ölümü gelip çattýðý zaman ne yapacaðýný düþünmeden ondan kendisine yol göstermesini istedi. Ýblis’in memuru da onu þehirde zinayla meþhur olan bir kadýnla zinaya teþvik etti. Abid o kadýnýn yanýna koþtu. O kötü kadýn, abit kulun melekuti ve masum yüzünü görünce, o abidin zina mahalline geliþine þaþýrdý ve aldatýldýðýný anladý. Ona þöyle dedi: “Ey abit! Ýnsan asla günahla ibadet ve Allah’a yakýnlýk makamýna ulaþamaz. Seni bu iþe teþvik eden kimse seni saptýrmak istemiþtir. Günah insanýn çöküþüne sebep olur, yükseliþine deðil. Þimdi tapýnaðýna geri dön. Seni bu iþe teþvik edeni orada göremeyeceksin ve orada göremeyince de yakin et ki o þeytandýr.”

Abit kul kendine gelerek geri döndü. O uðursuz çehreyi göremedi. O kadýnýn, günaha düþmesine engel olduðuna çok sevindi ve o gece kadýn dünyadan ayrýldý. Allah o zamandaki Peygambere þöyle hitap etti: “Halk ile birlikte onun cenaze merasimine katýl. Zira kullarýmdan birini hidayete erdirdiði için onun günahlarýný affettim, onu baðýþladým, maðfiret ve rahmetime mazhar kýldým.”

Bize baþarý yolunu gösterdiler kat ettik

Bize araþtýrma yolunu açtýlar ulaþtýk

Bir müddet her tapýnaða baþ vurduk

Bir müddet her medresede konuþtuk ve iþittik

Herkesin marifetler iklimini gezdik

Hakikatler bahçesinde her yeþili otladýk

Güllerden nice güzel kokular aldýk

Nice gönlün çektiði meyveleri topladýk

Aniden yakýnlýktan bir aðaç bitti

Gönlün kastettiði gibi künhüne erdik

Gördük bizim gibi tevhit meyhanesinin sakisi

O renksiz badeden bir damla tattýk

Bizlere ebedi hayat sefasý verdiler

Onun sayesinde ikamet ettik.

Duanýn Ýcabet Garantisi

Gerçi Kur’an-ý Kerim þöyle buyurmuþtur: “Kullarým sana beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, þüphesiz onlara yakýným. Benden isteyenin, dua ettiðinde duasýný kabul ederim.”[718]

Hakeza: “Bana dua edin ki duanýza icabet edeyim.”[719]

Ama þu çok önemli hakikate de teveccüh etmek gerekir ki duanýn icabet garantisi her dua hakkýnda geçerli deðildir. Aksine sadece dua edenin ve de bizzat duanýn Kur’an ve rivayetlerde beyan edilen þartlarý haiz olduðu dualarda garanti söz konusudur.

Bir kimse, yalvarýp yakararak Allah’tan bütün dünya servetini kendisine vermesini, ömrünü kýyamete kadar uzatmasýný, yüzünü Yusuf gibi güzel kýlmasýný, sesini Davud gibi güzel hale getirmesini, cesaretini Müminlerin Emiri Ali (a.s) gibi artýrmasýný, yeryüzündeki her þeyin saltanatýnýn kendisine verilmesini, herkesin hayrýna veya zararýna istediði her þeye icabet etmesini isteyebilir. Bu tür dualar, dua eden kimse ve de bizzat duanýn gerekli þartlarý haiz olmadýðý sebebiyle, Hak Teala tarafýndan onlarýn icabet edileceðine dair hiçbir garanti verilmemiþtir. Hakikatin arifleri, marifet aþýklarý ve kemal sahibi sadýk kimseler, hem kendileri gerekli þartlarý haizdir, hem de dualarý onlarýn dünya ve ahiret maslahatlarý esasýncadýr. Eðer dua eder ve dualarý dünyada müstecap olursa, Hak Teala’ya hamd ederler. Eðer dünyada müstecap olmazsa, dünyada asla bir rahatsýzlýk izharýnda bulunmazlar. Aksine sabrederler ve özel vaktinde icabete eriþinceye kadar beklerler.

Rivayetler þöyle demektedir: “Dua peygamberlerin ve müminlerin silahýdýr. Dua, kaçýþ yolunun olmadýðý saðlam bir kazayý bile geri çevirmektedir. Taktir edilmiþ veya edilmemiþ kazayý insandan def etmektedir. Her türlü belayý gidermekte, her türlü dert ve hastalýðý iyileþtirmektedir.

Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetleri, dua edenin ve de edilen duanýn icabet þartlarýný þöyle beyan etmiþlerdir. Dada ihlas, her þeyin Hak Teala’nýn kudretinde olduðunu bilmek, farzlarla amel etmek, temiz bir kalbe ve doðru bir dile sahip olmak, lokmasý helal olmak, insanlarýn hakkýndan temizlenmek, kalp huzuru, kalp inceliði, her duanýn baþlangýcýnda Bismillahirrahmanirrahim demek, Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e selam göndermek, günahýna ikrar etmek, yalvarýp yakarmak, yüzü topraða dayamak, iki rekat namaz kýlmak, icabet edileceðine dair yakin etmek, duada diðerlerini kendisinden öne geçirmek, gereksiz þeyleri istemekten sakýnmak, topluluk arasýnda dua etmek, gizli ve açýkta dua etmek ve icabet edileceðini ümit etmek…

Dua eden kimsede ve bizzat yapýlan duada bu gerekli þartlar toplandýðý zaman þüphesiz böyle bir dua eden kimsenin duasý icabete eriþecektir.

Zorluða Düçar Olan Üç Kiþinin Duasý

Ýmam Bakýr ve Ýmam Sadýk’ýn (a.s) güvendiði ravilerden biri olan Cabir-i Cu’fi, Resulullah’tan (s.a.a) þöyle rivayet etmektedir: “Üç kiþi, yolculuklarý esnasýnda bir daða vardýlar. Daðýn yüksek tepesinde bir maðara gördüler ve maðaradan içeri girdiler. Orada ibadetle meþgul oldular. Daðýn üstünden büyük bir taþ yuvarlandý ve adeta bu maðara için yapýlmýþ bir ölçüde maðaranýn kapýsýnýn önüne düþtü ve onlar için bir çýkýþ yeri býrakmadý. Onlar birbirine þöyle dediler: “Allah’a yemin olsun ki artýk kurtuluþ imkanýmýz yoktur.” Sadece hakka teveccüh ederek, Hak Teala’ya karþý doðru bir þekilde dua ederek, yaptýðýmýz salih bir ameli veya bir günahtan kaçýþýmýzý göstererek kurtulabiliriz.”

Birincisi þöyle dedi: “Ey Allah’ým! Senin de bildiðin gibi ben çok güzel bir kadýnýn peþice gittim. Ona çok miktarda mal verdim ve kendisini benim için hazýrladý. Yanýna oturunca ateþi ve cehennemi hatýrladým; neticede ondan ayrýldým. Bu sebeple bu belayý bizden uzaklaþtýr ve bizlere kurtuluþ yolunu aç.”

Bunun üzerine taþýn bir bölümü kenara çekildi.

Ýkinci þahýs þöyle dedi: “Ey Allah’ým! Ekin ekmek için bazý iþçiler tuttum. Her birine ücret olarak yarým dirhem vermeyi kararlaþtýrmýþtým. Gurup vakti onlardan biri þöyle dedi: “Ben iki iþçi kadar çalýþtým. Bana bir dirhem ücret ver.” Ben bir dirhem vermekten sakýndým. O benden yüz çevirdi ve gitti. Ben yarým dirhem miktarýnca topraðýn bir köþesine tohum ektim. O ekin bereketlendi. Bir gün o iþçi yanýma geldi. Benden alacaðýný istedi. Ben yarým dirhem ekinden elde ettiðim kar olan onsekiz bin dirhemi kendisine verdim ve bu iþi sadece senin rýzayetin için yaptým. Bu yüzden bizi kurtar.”

Böylece taþýn diðer bir bölümü de kenara çekildi.

 Üçüncü þahýs ise þöyle dedi: “Ey Allah’ým! Bir gece anne ve babam yatýyorlardý. Onlar için bir tas süt götürdüm. Tasý yere koyduðum taktirde uyanacaklarýndan korktum. Ayrýca onlarý bizzat uyandýrmaktan da sakýndým. Her ikisi kendi iradeleriyle uyanýncaya kadar o tasý elimde tuttum. Ben bu sýkýntýyý sadece senin için çektim. Bu yüzden bizi kurtar.”

Böylece taþýn diðer bir bölümü de kenara çekildi ve her üçü de esenlik içinde o maðaradan kurtuldular.” [720]

Adý Saný Olmayan Siyah Bir Kölenin Duasý

Rivayet edildiði üzere Ýsrail oðullarý yedi yýl þiddetli bir kýtlýða düçar oldu. Yetmiþ bin kiþi yaðmur dilemek için çöle döküldüler. Böylece dualarýnýn bereketiyle kendilerine yaðmurun yaðmasýný arzuladýlar. Hz. Musa’ya þöyle hitap edildi: “Ey Musa! Onlara de ki: “Günahlarýnýz size gölge etmiþken ve batýnýnýz pislik içindeyken, nasýl olur da duanýza icabet ederim. Beni yakin etmediðiniz halde çaðýrýyor ve benim intikamýmdan kendinizi güvende hissediyorsunuz. Adý Burh olan kullarýmdan birine müracaat edin. O sizler için dua etsin, ben de icabet edeyim.”

 Musa Burh’un peþice gitti ama onu bulamadý. Bir gün bir yoldan geçerken, alnýnda secde izleri ve boynuna bir þey sarmýþ olan siyah bir köleyi gördü. Musa onun Burh olduðunu sanarak, kendisine selam verdi ve adýný sordu. O da, “Benim adým Burh’tur” dedi. Hz. Musa þöyle buyurdu: “Bir süredir seni arýyordum. Yaðmur yaðsýn diye bizim için dua et.

Burh çöle çýktý ve münacat makamýnda þöyle arz etti: “Kullarýndan yaðmuru esirgemek sana layýk deðildir. Senin dergahýnda cimrilik olmaz. Lütfünün eksildiði, rüzgarýn sana isyan ettiði, hazinelerinin sona erdiði veya günahkarlara gazabýnýn þiddetlendiði görülmüþ müdür?! Sen günahkar kullarým yaratýlmadan önce de maðfiret eden ve baðýþlayan deðil miydin?”

Burh, yerinden hareket etmeden, öylesine bir yaðmur yaðdý ki Ýsrail oðullarýnýn tümü, suya kandýlar. [721]

Ýmam Seccad’ýn (a.s) Kölesinin Duasý

Said b. Museyyib, Medine’nin büyük fakihlerinden olup Ýmam Seccad ve Ýmam Musa b. Cafer’in güvendiði bir kimseydi. Abdulmelik b. Mervan, suret ve siret güzelliði olan Said’in kýzýný istemek için bir görücü gönderdi. Said Medine’nin valisine þöyle dedi: “Ben asla kýzýmý, ülkenin hakimiyle evlendirmeye hazýr deðilim.” Bir gün öðrencilerinden birine þöyle buyurdu: “Neden kaç gündür derse gelmiyorsun?” O þöyle dedi: “Eþim dünyadan göçmüþtür. Onu defnetmekle meþgul olduðumdan derse gelemedim.” Said þöyle dedi: “Kendin için bir eþ seç.” O þöyle dedi: “Üstadým! Dünya malýndan sadece iki dirhemim var.” Said b. Museyyib þöyle dedi: “Sen kýzýmý istiyor musun?” O þöyle cevap verdi: “Üstat, sen biliyorsun.” Üstat, kýzýný o öðrencisine nikahladý.

Said yaklaþýk kýrk yýl hiç kimsenin evine gitmemiþti. Öðrencisi þöyle diyor: “Gurup vakti evimin kapýsýný çaldýlar. Açtýðým zaman Said b. Museyyib’in olduðunu gördüm. Kýzýný bana verdi ve gitti. Ben þöyle dedim: “Kýz (dünya malýndan) senin neyin var?” O þöyle dedi: “Ben Kur’an hafýzýyým.” Ben þöyle dedim: “Mehriyen ne olacak?” O þöyle dedi: “Bana bir hadis yeterlidir.” Ben de bunun üzerine þöyle dedim: “Kadýnýn cihadý, eþine güzel eþlik etmesidir.”[722]

Said b. Museyyib bütün bu zühd, takva, dürüstlük, keramet, temizlik ve ihlasýna raðmen þöyle demektedir: “Medine’de kýtlýk ve kuraklýk baþ göstermiþti. Ýnsanlar namaz kýlmaya ve dua etmeye koyuldular. Ben de onlarla birlikte oldum. Ama o topluluðu icabete layýk görmedim. Sonunda siyah bir köle gördüm. Bir tepenin kenarýnda baþýný topraða dayamýþ dua ediyordu. Bunun üzerine duasý müstecap oldu ve yaðmur yaðmaya baþladý. Onun ardýca gittim. Ýmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) evine girdiðini gördüm ve Ýmam Seccad’dan onu istedim. Ýmam þöyle buyurdu: “Bütün kölelerim gelsinler.” Köleler gelince, onlar arasýnda istediðimi göremedim ve þöyle dedim: “Benim istediðim bunlar arasýnda deðildir” dediler. “Geriye sadece bir tek ahýrýn kölesi kalmýþtýr.” Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Onu da getiriniz.” Onu getirdikleri zaman, o þahsýn olduðunu gördüm. Ýmam (a.s) þöyle buyurdu: “Ey köle! Seni Said’e baðýþladým.” Köle þiddetle aðladý ve þöyle dedi: “Said! Beni Ýmam Zeyn’ül-Abidin’den (a.s) ayýrma. ” Onu çok aðladýðýný görünce onu terk ettim ve Ýmam’ýn evinden dýþarý çýktým. Ben gittikten sonra da sýrrý ifþa olduðu için secdeye kapandý. Allah ile görüþmeyi diledi ve o an isteðine ulaþtý. Ýmam bana haber göndererek, o kölenin cenaze merasimine katýlmamý istedi!”

Ey hem derdim, hem dermaným olan

Ey hem caným hem cananým olan

Derdim haddini aþtý bir derman gönder

Ey dermansýz derdimin devasý

Ne zamana kadar yüreðim ateþtinde yansýn

Ey caným! Þu kalbime bir merhamet et

Aþk ateþin bütün vücudumu kapladý

Yaþ ve kuru demeden evimi yaktý

Her ne kadar sýrrýmý gizlediysem de

Bu aðlayan gözlerim ifþa etti.

Ýmam Hüseyin’in (a.s) Duasý

Ýbn-i Þehriaþub’un Menakib adlý kitabý, Þeyh Tusi’nin deðerli Tehzib adlý kitabýndan þöyle rivayet etmektedir: “Bir kadýn, Allah’ýn evini tavaf etmekle meþgul oldu, bir erkek de onunla ayný sýrada tavaf ediyordu. Erkek kötü niyetle o kadýna doðru elini uzattý. Eli kadýnýn bedenine deydi, her ikisinin tavafý kesildi. Memurlar, her ikisini de Mekke emirinin yanýna getirdiler. Mekke emiri bu ilginç olay hakkýnda fetva vermeleri için fakihleri çaðýrdý. Fakihlerin hepsi de, bu þahsýn Ka’benin kenarýnda büyük bir hýyanet iþlediðini, dolayýsýyla elinin kesilmesinin gerektiðini söylediler. Birisi de þöyle dedi: “Bu günahkarýn eli kesilmeden önce býrakýn Hz. Hüseyin’in de (a.s) bu konudaki görüþünü soralým.” Hz. Hüseyin’e haber verdiklerinde Ka’be’ye doðru geldi, iki elini duaya kaldýrdý, Hak Teala’nýn dergahýna yalvarýp yakardý. Böylece o adamýn elleri (baðlandýðý zincirlerden) kurtulmuþ oldu. Kendisine, “Onu cezalandýralým mý?” dediler. Ýmam þöyle buyurdu: “Allah’ýn baðýþladýðý yerde siz ne yapacaksýnýz?”[723]

Bir Mahkumun Gece Yarýsý Duasý

Abdullah b. Tahir’in hükümeti döneminde, insanlarýn ve kervanlarýn gelip geçtiði yer olan bazý caddeler güvensiz hale geldi. Emir Abdullah bir grubu bu caddeleri korumakla görevlendirdi. Bu caddelerin birinde, on hýrsýzý yakalayarak hükümetin merkezine doðru gönderdiler. Onlardan birisi gece yarýsý kaçtý. Muhafýzlarýn komutaný, Abdullah b. Tahir’in, o þahýstan rüþvet alarak serbest býraktýðýný sanacaðýný düþündü. Dolayýsýyla da onun yerine kendisinin cezalandýrýlacaðýný sandý. Kendi geçimini temin etmek için sürekli þehirleri gezerek hallaçlýk yapan suçsuz birini yakalayarak ellerini baðlayýp hýrsýzlarýn arasýna kattýlar. Böylece sayýlarý onu bulmuþ oldu. Bu on kiþiyi Abdullah b. Tahir’in yanýna götürdüler. Abdullah b. Tahir, hepsinin zindana atýlmasýný emretti.

Bir gece memurlar, zindana geldiler, iki kiþiyi idam etmek için þehrin dört tarafýna götürdüler, hallaçlýk yapan þahýs, bu arada þöyle dedi: “Çocuklarým bir þehirde bir üstadýn yanýnda uðraþtýðýmý sanmaktadýrlar. Onlar bir zalimin, hiçbir suçum olmadýðý halde beni caddeden alýp zindana attýðýný bilmiyorlar.” O gece yarýsý iki rekat namaz kýldý. Daha sonra secdeye kapanarak dua etmeye, Allah ile münacatta bulunmaya baþladý.

Abdullah b. Tahir, o gece bir rüya gördü ve bu rüyasýnda dört defa tahtýndan yere düþtüðünü müþahade etti. Uykudan uyandý, abdest aldý, iki rekat namaz kýldý ve uyudu. Rüyasýnda dört siyah güçlü yýlanýn kendisine saldýrdýðýný, tahtýný alaþaðý ettiðini gördü. Yeniden uyandý, ýþýk istedi. Saraydaki memurlarý çaðýrdý ve þöyle dedi: “Bu gecenin bu vaktinde bir mazlum, Hak Teala’ya dua etmektedir.” Bunun üzerine bu þahsý bulmak için zindana girdiler. Hallaçlýk yapan kimsenin ilginç bir hal içinde olduðunu görünce onu emirin yanýna götürdüler. Olay açýða kavuþtuktan sonra, Abdullah b. Tahir, hallaca on bin dinar verilmesini emretti.

Daha sonra da ona þöyle dedi: “Benim senden üç isteðim vardýr: Bir; bana hakkýný helal et. Ýki; bu hediyemi kabul et. Üç; herhangi bir hacetin olursa, bu hacetini gidermem için benim yanýma gel.” Hallaç þöyle dedi: “Ben üç hacetinden ikisini kabul ediyorum ve o da sana hakkýný helal etmek ve de bu hediyeyi kabullenmektir. Ama üçüncü isteði asla kabul edemem. Zira ben aðlayýp yakardýðým için senin tahtýný alaþaðý eden bir dergahý býrakýp da zayýf ve elinden hiçbir þey gelmeyen bir kulun dergahýna yönelmem, mertliðe sýðmaz!

Ey Rabbim! Ben günahlarýmý affetmeni, gelecek zaman hususunda da günahlarý terk etme hususunda bana baþarý vermeni, benim için kulluk ve halisane ibadet ortamýný saðlamaný, organlarýmý sana ve kullarýna hizmet yolunda kullanmaný, kalbimi sana aþk sermayesiyle süslemeni, ruhsal ve fikirsel hastalýklarýmý tedavi etmeni ve ahirette de veli kullarýnýn þefaatini ve arkadaþlarýný bana nasib etmeni diliyorum. Ýþte benim arzum budur ey sevgilim ve ey bütün ümidim! Þimdi beni bu arzuma ulaþtýr. Ýhsan ve fazlýn hakkýndaki ümidimi, ümitsizliðe çevirme.

Rivayet edildiði üzere Allah Resulü (s.a.a) ölmek üzere olan birine þöyle buyurdu: “Kendini nasýl buluyorsun?” O þöyle dedi: “Ben günahlarýmdan korkuyorum, ama Hak Teala’nýn rahmetini ümit ediyorum.” Peygamber (s.a.a) þöyle buyurdu: “Bu mana her kimin kalbinde toplanýrsa, merhamet sahibi olan Allah onu korktuðu þeyden güvende kýlar ve ümit ettiði þeyi kendisine inayet buyurur.”

Ey Rabbim! Benim senin hakkýndaki arzum, yersiz bir arzu deðildir. Senin hakkýndaki ümidim de delilsiz bir ümit deðildir. Sen kendini Kur’an-ý Kerim’de maðfiret edici, affedici, þükredici, yüce, merhametlilerin en merhametlisi ve ihsan sahibi olarak tanýtmýþsýn. Ben gerçi günahlarýmdan korkuyor ve ürküyorum. Ama bütün bunlara raðmen sana ümit baðlamýþým. Eðer Kumeyl duasýna tevessül ederek senin yanýna geldiysem, kerem lütuf, rahmet ve yüceliðin bu geliþime sebep olmuþtur. Ben yakinen biliyorum ki hiçbir fakir bu dergahtan eli boþ dönmez ve bu dergaha ümit baðlayan kimsenin ümitleri boþa çýkmaz, hiç kimse bu dergahtan kovulmaz.

Ey Rabbim! Sen, Hür b. Yezid’i o büyük ve eþsiz günahýna raðmen ve Firavun’un eþi Asiye’yi iman ettikten sonra, Fuzeyl-i Ayaz’ý tövbe ettikten sonra ve diðer binlerce günahkarý sana ve kerem ve lütfüne ümit gözüyle baktýktan sonra kabul ettin, baðýþladýn, onlara mükafat verdin. O halde nasýl beni ümitsizce geri çevirebilirsin; oysa ki senin rahmetinden ümidini kesmek Kur’an-ý Kerim’de küfürle denk görülmüþtür?[724]

Rahmet Yaðmuru

Ýmam Sadýk (a.s) babasýndan, o da ceddinden þöyle rivayet etmiþtir: “Kufe ehli, Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) yanýna vardý. Kuraklýk ve yaðmurun yaðmamasýndan dolayý þikayette bulundu ve þöyle arz ettiler: “Bizim için Allah’tan yaðmur dile.”

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Ýmam Hüseyin’e (a.s) þöyle buyurdu: “Allah’tan yaðmur yaðdýrmasýný dile.” Ýmam Hüseyin (a.s) Hak Teala’ya hamd-ü senada bulundu. Peygambere selam gönderdi ve Hak Teala’nýn dergahýna þöyle arz etti: “Ey hayýrlarý baðýþlayan, bereketleri indiren! Bizlere bol, tatlý ve azametli bir yaðmur yaðdýr ki kullarýný zayýflýktan kurtarsýn, cansýz yerleri diriltsin. Amin Rebb’el-Alemin”

Ýmam duasýný bitirince aniden bol miktarda yaðmur yaðdý. Öyle ki Kufe etrafýndan bir kimse gelerek þöyle dedi: “Dereler ve tepeler öylesine bol yaðmur suyuyla sulanmýþtýr ki bu sulardan bazýsý, diðer bazýsýnda dalgalanmaktadýr.”[725]

Ey Allah’ým! Kufe halkýný has kulun duasýyla rahmet ve yaðmuruyla suvardýn. Rahmet ve maðfiret yaðmurunu bizlere de yaðdýr ki günahlarý ve pislikleri dosyamýzdan silsin, günahýn aðýr yükünden kurtarsýn, manevi neþat bitkisini ve kulluk ve ibadet fidanýný kendi vücut topraklarýmýza eksin. Zira biz de senin keremini ümit ederek bu dergahýna geldik ve eþiðinde özür dileyerek secdeye kapandýk, ihtiyaç ve dilencilik elimizi sana doðru uzattýk. Þüphesiz senin yücelik ve lütfünle, bizi baðýþlayacaðýna yakin etmekteyiz.

Kerem Ümidiyle

Bir genç bir sokaktan geçiyordu. Bir aðacýn dalýnda bir av gördü. Bir ok atarak onu avlamak istedi. Ama ok o bað sahibinin çocuðunun kalbine saplandý ve onu öldürdü. Baðýn etrafýnda bir grup kimseyi tuttular. Ok atan genç meydana çýkarak þöyle dedi: “Ne olmuþ” Halk þöyle dedi: “Bu genç, bir okçunun okuyla öldürüldü.” Adam þöyle dedi: “O oku benim yanýma getiriniz ki görüþümü belirteyim.” Oku getirdiklerinde o þöyle dedi: “Eðer görüþümü söylersem bu yakaladýklarýnýzý býrakacak mýsýnýz?” Oradakiler, “Evet” dediler. O genç þöyle dedi: “Bir av avlamak isterken bir ok elimden kaçarak bu gencin kalbine saplandý, katil benim, istediðinizi yapýnýz.” Mateme bürünmüþ olan baba þöyle dedi: “Ey genç! Hataný öðrendim; itiraf ve ikrarýn ne içindir?” O þöyle dedi: “Ýtiraf etmemle beni affedeceðini ümit ederek böylesine ikrarda bulundum. O da þöyle dedi: “Seni affettim.”[726]

Þimdi de ey yücelerin en yücesi! Biz de yüce kereminle bizi baðýþlayacaðýný ümit ederek bütün günahlarýmýzý ve hatalarýmýzý itiraf ediyoruz; günahlarýmýzý ve aykýrýlýklarýmýzý ikrar ediyoruz.

“Allah’tan baþkasýna kulluk acýdýr, acý!

Baþkasýna boyun eðmek acýdýr, acý!

O’nun ayrýlýðýnda yaþamak zehirdir, zehir!

Vuslatý olmaksýzýn hayat acýdýr, acý!

Aþkýndan baþka hiçbir þeyin tadý yok!

Ruhun bitkinliði acýdýr, acý!

Eðer sen olmasaydýn ölüm zor olurdu!

Belalarda direnmek acýdýr, acý!

Günahtan bugün burada tövbe et!

Utancýn açýða çýkmasý acýdýr, acý!

Bir an olsun hakka itaatten ayrýlma

Batýllara kulluk acýdýr, acý!

Elinden geldikçe Feyz’e yardým et

Senin yolunda acizlik acýdýr, acý!”[727]


“Ey çabuk razý olan! Duadan baþka bir þeye sahip (olmayan beni) baðýþla. Muhakkak ki sen, her istediðini yaparsýn. Ey ismi deva, zikri þifa ve itaati zenginlik olan! Sermayesi ümit ve silahý aðlamak olana! ( bana) merhamet eyle.

Ey nimetleri kamil ve bol olan! Ey zorluklarý defeden! Ey karanlýklarda dehþete kapýlanlarýn nuru! Ey öðretilmeden bilen! Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e rahmet et ve bana da sana yakýþtýðý þekilde muamelede bulun. Allah’ýn rahmeti, Peygamber’ine ve O’nun soyundan gelen mübarek imamlara olsun ve Allah’ýn sonsuz selamý onlarýn üzerine olsun.”

Melekuti Hakikatler ve Arþi Ýncelikler

Hak Teala’nýn, günah sebebiyle gazabýna uðramýþ, dergahýndan kovulmuþ, þimdi de tövbe ederek, yalvarýp yakararak ve duada bulunarak kapýsýna varmýþ kulundan rýzayetinin hýzlý ve süratli oluþu, mevlanýn sonsuz rahmeti, Allah’ýn þefkat ve lütfü ve Hak Teala’nýn mübarek vücudunun muhabbet ve yüceliði sebebiyledir. Bu yüzden gece gündüz günaha bulaþmýþ, bir an olsun hatadan uzak kalmamýþ bir kulunu, tövbe, geri dönüþ ve piþmanlýk esasýnca baðýþlamakta ve bütün günahlarýný affetmektedir. Tövbe ve duadan ibaret olan az amelini kendi inayetiyle kabul buyurmaktadýr.

Bu yüzden Müminlerin Emiri Ali (a.s) “Ya seriy’ur-rýza” (Ey hýzlý bir þekilde razý olan) diye melekuti cümlesini buyurduktan sonra þöyle arz etmektedir: “Duadan baþka hiçbir þeye malik olmayan kulunu baðýþla. Zira dua ve gerçek bir yalvarýp yakarma, fakirliðe, yoksulluða, zillete ve çaresizliðe delalet etmektedir. Dua eden kimsenin, maðfiretine sebep olacak hiçbir itaat, ibadet ve hayratý yoktur. Ne kara, ne de zarara sahip deðildir. Menfaat elde edecek veya zararý defedecek bir kudreti de yoktur. Dolayýsýyla þimdi yalvarýp yakararak ve dua ederek, senin dergahýna gelmiþtir. Sadece senin verdiðin baþarýyý ve lütfü dilemektedir. Hakikatte bu dua ve yalvarýp yakarmak da senin rahmet ve inayetinin bir parçasýdýr. Eðer bu cazibe ve çekiþ olmasaydý, asla dua edemez, kalp ve ruhu münacat haletine bürünemez, gözlerinden bir damla yaþ akmazdý.

Elbette böylesine bir kul, senin maðfiret, acýma ve muhabbetine layýktýr. Dolayýsýyla bu kul, yalvarýp yakararak ve dua ederek senin huzuruna þöyle arz etmelidir: “Yüce kimse, fakir kimseden ne getirdiðini sormaz. Aksine lütuf ve muhabbet üzere ondan ne istediðini sorar. Bu kul da þöyle söylemelidir: “Ey Allah’ým! Sen, kim bir adým bana doðru gelirse, ben ona doðru on adým giderim buyurmuþsun. Ey merhametli mevlam! Öylesine bir çaresiz, mustarip ve bitkinim ki ayaklarýmda takat kalmadý, sana doðru bir adým atacak gücüm yok. Bu bir adýmý da bu fakire doðru sen at ki nefsani isteklerin esaretinden, nefsin zindanýndan ve þeytanýn el ve ayaðýma vurduðu zincirlerden kurtulayým. Rahmet ve maðfiretinin fezasýnda uçayým.

Ey yücelerin en yücesi! Söylenildiðine göre aþýk ve arif kulun, Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Selman’ýn kefenine þunu yazmýþtýr:

“Ýyilikler ve selim bir kalp azýðý olmaksýzýn kerimin yanýna vardým.

Kerim birinin yanýna varýnca azýk yüklenmek her þeyin en çirkinidir.”[728]

Ey Allah’ým! Ben eli boþ ve yoksul biriyim. Þimdi senin huzuruna vardým. Sana layýk olacak hiçbir þeyi huzuruna getirmedim. Bu muhtaç dilenciyi, yücelik hazinenden öylesine bir sevindir ki günahlarý baðýþlansýn, bedeni cehennem ateþine haram kýlýnsýn, cennete doðru yolu açýlsýn, dünya ve ahiret saadetini elde etsin, senin rýzayetinin zirvesine ulaþsýn.

Ey mübarek varlýk! Sen neyi istersen, hikmet, maslahat, adalet, þefkat, merhamet üzere yaparsýn. Yaptýðýn þeyler hususunda hiç kimse seni sorgu suale çekemez.

Senin adýn, derdimizin devasýdýr. Hakikat ehlinin, aþk ve muhabbet mesleði saliklerinin marifet vadisi ariflerinin bir takým sözleri vardýr. Onlardan bir grubu þöyle diyor: “Bu addan maksat, belki de yazýlý lafýzlardýr. Elbette ki bir çok etkilere ve hususiyetlere sahiptir. Bu etkilerden biri de þudur ki dua eden kimse, sevdiðini bu özgün isimlerle çaðýrýrsa, sevgili olan kimse, sevgilisinin kendi güzel adýyla çaðýrdýðýný görünce ona hemen cevap verir.

“En güzel isimler Allah’ýndýr, O’na o isimlerle dua edin.”[729]

Muhtaç kul, Allah’ýn dergahýna doðru el açýp, Allah’ýn inayetine mazhar olacaðýný ümit ederek, acý dolu bir kalp, temiz bir dille gizli ve açýkta, topluluk arasýnda ve yalnýzlýk halinde, “Ya Allah! Ya Yahman! Ya Kerim! Ya Rab! Ya Erhemerrahimin” derse, Hak Teala gibi kerim ve yüce bir varlýðýn ona cevap vermemesi imkansýzdýr.”

Rivayetler þöyle diyor: “Hak Teala’nýn isimlerinden maksat, masum imam, kamil veli ve kapsamlý insandýr. O da isimlerin mefhumu, cilvegahý ve tam mazharýdýr. Dertli bir kimse, fikirsel, ruhsal bir derde veya batýni bir hastalýða yakalandýðý zaman, ona tevessül ettiði durumda mutlaka iyileþir.

Evet, kamil bir insana tevessül edilince, bütün hidayet ve saadet kapýlarý yüzüne açýlýr. Böylece þirk, küfür, nifak, ahlaki ve ameli hastalýklarýn tümünden kurtulmuþ olur. Kamil insan, Hak Teala’nýn ismi azamýdýr. Deðirmen taþýna oranla, deðirmen taþýnýn ortasýndaki mil gibidir. Nitekim Veliyyullah’il A’zam, Hz. Hüccet b. Hasan hakkýnda þöyle rivayet edilmiþtir: “Onun bekasýyla dünya baki kalýr.” Yaratýklar onun bereketiyle rýzýklanýr ve onun vücuduyla yeryüzü ve gökyüzü sabit kalýr. ”

Velhasýl, aþýk kimse, maþukun ismini ve maþukun vücudu olan ismin müsemmasýný bilir. Bu isme tevessül ederek, Hak Teala’nýn huzuruna varýr, maþukun muhabbet ve lütuf nazarýyla dertlerini tedavi eder. Bu dünyada maþukun adýný söylemekten veya ismini iþitmekten daha lezzetli bir þey tanýmaz.

Rivayette de yer aldýðý üzere, Hz. Ýbrahim Halil (a.s) bir çok koyuna sahipti. Meleklerden bir kýsmý, Halil’in, Hz. Hakka duyduðu dostluk ve muhabbetin, elindeki servete karþý duyduðu dostlukla ilgisi olduðunu sanmýþtý. Merhametli olan Allah, Cebrail’i onlarý uyandýrmak için görevlendirdi. Böylece Cebrail bir tepenin üzerine çýktý ve þöyle seslendi: “Subbun, kuddusun, rabb’ul melaiketi ve’r-ruh” Hz. Halil sevgilinin adýný duyunca ýstýraba büründü, hal diliyle þöyle dedi:

Bu çalgýcý neredendir ki dostumun adýný söyledi.

Dostun mesajý üzerine ona kadeh ve elbise vereyim.

Böylece bu sesin ardýca tepeye doðru koþtu. Ama orada kimseyi göremedi ve þöyle dedi: “Ey güzel dilli konuþmacý! Eðer bir defa daha sevdiðimin ismini söyleyecek olursan koyunlarýmýn yarýsýný sana baðýþlarým.” Cebrail, Hak Teala’nýn adýný yeniden yüksek sesle söyledi. Hz. Halil, iþtiyakýn þiddetinden kendinden geçti, normal haline kavuþunca þöyle feryat etti: “Bir defa daha sevdiðimin adýný anacak olursan, bütün koyunlarýmý sana veririm.” Cebrail yeniden Hak Teala’nýn adýný söyledi. Hz. Halil feryat ederek þöyle dedi: “Artýk hiçbir þeyim yoktur ki O’nun adýna feda edeyim. O halde gel ve vücuduma malik ol.”

Ey sevgili! Tek sermayesi ümit, silahý aðlamak olan kuluna merhamet et ta ki senin rahmetin vesilesiyle her türlü fakirlikten kurtulsun. senin adýn derdine deva olsun; seni anmak derdine þifa olsun; itaat ve þefaatin onun zenginliðine sebep olsun. Ya Allah! Ya Rab! Ya Kerim! Ya Habib! Ya Enis! Ya Munis! Ya Ekrem’el-Ekremin! Ya Erhem’er-Rahimin! Ya Sabið’en-Niem, Ya Dafien Niðam! Ya Nur’ul Mustevhiþine fi’z-Zulem! Ya Alimen la Yuallem! Selli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed![730]

Kumeyl Duasýnýn Þerhinin Sonu

Hakký Söyleyen Ýmam Sadýk’ýn (a.s)

Þehadet Gününe Rastlayan 25 Þevval

H. Þ. 10/10/1381


Kaynaklar

1. Ýhtisas, Þeyh Mufid, Kongre-i Þeyh Mufid Kum 1413 H. K.

2.    Erbein, Þeyh Behai

3.    Ýrþad, Þeyh Mufid, Kongre-i Þeyh Mufid, Kum 1413. H. K.

4.    Ýstibsar, Þeyh Tusi, Dar’ul Kutub’il Ýslamiyye, Tahran, 1390. H. K.

5.    Esrar’ul Ayat, Sadr’ul Müteellihin

6.    Esfar, Sadr’ul Müteellihin

7. Ýslam ve Hey’et, Seyyid Hibetuddin Þehristani

8.    Ufuk-i Daniþ, Tercüme-i Makalat-i Harici

9.    Ýkbal’ul A’mal, Seyyid b. Tavus, Dar’ul Kutub’il Ýslamiyye, Tahran, 1367, H. K.

10. es-Sittin’ul Cami’

11.  el-Mizan, Allame Tabatabai

12. Ýlahi Name, Attar Niþaburi

13. Emali, Þeyh Saduk, Kitabhane-i Ýslamiyye, 1362

14. Emali, Þeyh Tusi, Dar’us-Sakafe, Kum, 1414, H. K.

15. Emali, Þeyh Mufid, Kongre-i Þeyh Mufid, Kum, 1413, H. K.

16. Ýncil i Bernaba

17.  Enis’ul Leyl, Ayetullah Þeyh Muhammed Rýza Kelbasi, Ruh Sevvom”

18. Bihar’ul Envar, Allame Meclisi, el-Vefa, Beyrut, 1404, H. K.

19. Behr’ul Hakaik, Tefsir-i Sure-i Yusuf

20.    Behr’ul Mearif, Molla Abdussamed Hamedani

21. Beled’ul Emin, Ýbrahim b. Ali Amuli Kef’ami, taþ baský

22.    Bustan, Sa’di-yi Þirazi

23.    Tuhef’ul Ukul, Hasan b. Þube-i Herani, Camia-i Muderrisin, Kum, 1403, H. K.

24.    Tezkire, Ýbn-i Cevzi

25.    Tezkiret’ul Evliya, Attar Niþaburi

26.    Tefsir-i Ebu’l Futuh, Ebu’l Futuh-i Razi

27. Tefsir-i Burhan, Seyyid Haþim Behrani

28.    Tefsir-i Ruh’ul Beyan, Ýsmail Hakký Burusevi

29.    Tefsir-i Safi, Feyz-i Kaþani, el-A’lemi, Beyrut

30.    Tefsir-i Ayyaþi, Ayyaþi, Mektebet’ul Ýlmiyyet’ul Ýslamiyye

31. Tefsir-i Fatihat’ul Kitab, Feyz-i Kaþani’nin asrýndaki alimlerinden biri, Encumen-i Hikmet ve Felsefe-i Ýran

32.    Tefsir-i Kummi, Ali b. Ýbrahim Kummi, A’lemi, Beyrut

33.    Tefsir-i Keþf’ul Esrar, Meybodi

34.    Tefsir-i Moin, Huveyda

35.    Tefsir-i Numune, Mekarim Þirazi, Dar’ul Kutub’il Ýslamiyye

36.    Tefsir-i Nur’us-Sakaleyn, Huveyzi, Ýsmailiyan

37. Tefsir-i Niþaburi, Niþaburi

38.    Tevhit, Þeyh Seduk, Hayderi “Evvel”

39.    Tevrat

40.    Tehzib, Þeyh Tusi, Dar’ul Kutub’il Ýslamiyye, Tahran, 1365

41. Sevab’ul A’mal, Þeyh Seduk, Þerif Rezi, Kum, 1364

42.    Cami’ul Ehadis-i Þia, Ayetullah Burucerdi

43.    Cami’ul Ahbar, Tacuddin Þueyri, Rezi, Kum, 1363

44.    Hikmet-i Mütealiye, Sadr’ul Müteellihin

45.    Danisteniha-yi Cehan-i Ýlm, Tercüme-i Ahmed-i Aram

46.    Deevat, Kutbuddin-i, Ravendi, Medrese-i Ýmam Mehdi (a. f), Kum, 1407, H. K.

47. Divan-i Esrar, Hacý Molla Hadi Sebzevari

48.    Divan-i Eþ’ar, Ýlahi Kumþei

49.    Divan-i Eþ’ar, Senayi Gaznevi

50.    Divan-i Eþ’ar, Attar Niþaburi

51. Divan-i Eþ’ar, Hatýf-i Ýsfahani

52.    Divan-i Hafýz

53.    Divan-i Sadi Þirazi

54.    Divan-i Þems, Mevlevi

55.    Divan-i Feyz-i Kaþani

56.    Divan-i Huma-yi Þirazi

57. Rebi’ul Asar, Ayetullah Hac Þeyh Ali Ekber Burhan

58.    Rical-i Keþþi, Muhammed b. Ömer Keþi, Daniþgah-i Meþhed, 1348

59.    Resail, Seyyid Murteza, Seyyid’uþ-Þuheda (Evvel)

60.    Revzet’ul Muttekin, Muhammed Taki Meclisi

61. Revzet’ul Muznibin, Ahmed Cam

62.    Revzet’ul Vaizin, Muhammed b. Hasan Fettal Niþaburi, Rezi, Kum

63.    Zad’ul Miad, Allame Meclisi

64.    Zebur

65.    Ziynet’ul Mecalis, Kazi Nurullah Þuþteri

66.    Sefinet’ul Bihar, Hac Þeyh Abbas Kumi

67. Þafi, Feyz-i Kaþani

68.    Þerh-i Sahife, Seyyid Nimetullah Cezairi

69.    Safi, Feyz-i Kaþani

70. Sahife-i Seccadiye

71.  Ýddet’ud-Dai, Ýbn-i Fehd-i Hilli, Dar’ul Kutub’il Ýslamiyye, 1407, H. K.

72. Arþiyye, Sadr’ul Müteellihin

73. Ýlel’uþ-Þerayi’, Þeyh Seduk, Mektebet’ud-Daveri, Kum

74. Ýlm’ul Ahlak, Doktor Mehdi Bamdad

75. Ýlm’ul Yakin, Feyz-i Kaþani

76. Availi’l Lei, Ýbn-i Ebi Cumhur Ýhsai, Seyyid’uþ-Þuheda, Kum, 1405, H. K.

77.  Uyun-u Ahbar’ir-Rýza, Þeyh Seduk, Cihan, 1378

78. Gurer’ul Hikem, Abdulvahid b. Muhammed Temimi Amidi, Defter-i Tebligat, Kum, 1366

79. Ferhad ve Þirin, Vahþi Bafuki

80.    Kasas’ul Enbiya, Sa’lebi

81. Kalb-i Selim, Þehit Destgayb

82.    Kafi, Sýket’ul Ýslam Kuleyni, Dar’ul Kutub’il Ýslamiyye, Tahran, 1365

83.    Keþf’ul Esrar, Meybodi

84.    Kelimetullah, Seyyid Hasan Þirazi

85.    Kenz’ul Ummal, Ali Muttaki Hindi, et-Turas’ul Ýslami, Beyrut, 1389, H. K.

86.    Gozeþte ve Ayende-i Cihan, Biazar-i Þirazi, Bi’set, “sevvom”

87. Gozide-i Heft Ureng, Cami

88.    Gunahan-i Kebir, Þehid Destgayb

89.    Mesnevi-yi Manevi, Mevlevi

90.    Mecalis’ul Muminin, Kazi Nurullah Þuþteri

91. Mecme’ul Beyan, Tabersi, Dar’ul Ýhya’it-Turas’il Arebi, Beyrut

92.    Mecmua-i Verram, Verram b. Ebi Feras, Mektebet’ul Fakih, Kum

93.    Muheccet’ul Beyza, Feyz-i Kaþani, Defter-i Ýntiþarat-i Ýslami

94.    Medaric’ul Kuds, Gazali

95.    Müstedrekat’ül-Ýlm’ir-Rical, Hac Þeyh Ali Namazi Þahrudi, Haydariyye, Tahran

96.    Müstedrek’ül-Vesail, Muhaddis Nuri, Al-i Beyt, Kum, 1408

97. Miþkat’ul Envar, Ebu’l Fazl Ali Tebersi, Hayderiye, Necef, 1385, H. K.

98.    Misbah, Ýbrahim b. Ali Amuli Kefe’mi, Rezi, Kum, 1405 H. K.

99.    Misbah’uþ-Þeriat, Ýmam Sadýk, el-A’lemi’li’l Metbuat, 1400, H. K.

100.  Meani’l Ahbar, Þeyh Seduk, Camia-i Muderrisin Kum, 1361

101.   Mefatih’ul Gayb, Sedr’ul Muteellihin, Handeniha “Evvel”

102.  Muknia, Þeyh Mufid, Kongre-i Þeyh Mufid, Kum, 1413, H. K.

103.  Mekarim’ul Ahlak, Reziyyuddin Hasan b. Fazl Tebersi, Þerif Razi, Kum

104.  Menazil’ul Ahire, Hac Þeyh Abbas Kummi

105.  Menakýb-u Al-i Ebi Talib, Ýbn-i Þehraþub, Matbaat’ul Ýlmiyye, Kum

106.  Mantýk’et-Tayr, Attar Niþaburi

107.   Men La Yehzuruh’ul Fakih, Þeyh Seduk, Camia-u Muderrisin, Kum, 1413 H. K.

108.  Menhec’us-Sadýkin, Molla Fethullah Kaþani

109.  Mevaiz’ul Adediyye, Meþkini

110.   Mizan’ul Hikmet (mütercim), Muhamemd Rey Þehri, Dar’ul Hadis, Dovvom, 1379

111.    Niþaneha-yi ez u, Seyyid Rýza Sadr, Bi’set, Evvel

112.   Nefehat’ul Leyl, Ayetullah Þeyh Muhammed Rýza Kelbasi

113.   Nehc’ül-Belaða

114.   Niyayeþ-i Huseyin der Biyaban-i Arefat, Allame Caferi

115.   Vafi, Feyz-i Kaþani

116.   Vesail’uþ-Þia, Þeyh Hurr-i Amuli, Al’ul Beyr, Kum, 1409



[1] Furkan, 77

[2] Bakara, 186

[3] Kaf, 16

[4] Ýbrahim, 39

[5] Meryem, 5- 9

[6] Maide, 112- 115

[7] Gafir (Mümin), 60

[8] Meheccet’ül Beyza, c. 2, s. 282, Kitab’ul Ezkar ve’d Da’vat, 2. bab

[9] a.g.e

[10] a.g.e.

[11] Kafi, c. 2, s. 466, Bab-u Fazl’id Dua, 2. hadis

[12] Kafi, c. 2, s. 467, Bab-u Fazl’id Dua, 8. hadis

[13] Kafi, c. 2, s. 468, Bab-u Enne’d Dua Silah’ul Mümin, 12. Hadis Meheccet’ül Beyza, c. 2, s. 284, 2. Bab, fi Adab’id Dua

[14] Kafi, c. 2, s. 471, Ýlham’ud Dua, 2. Hadis; Meheccet’ul Beyza, c. 2, s. 284, 2. Bab (fi Adab’id Dua)

[15] Kafi, c. 2, s. 470, Ýnne’d Dua Þifaun min Kulli Dain, 1. Hadis, ve Meheccet’ül Beyza, c.2, s.285, Bab’us Sani fi Adab’id Dua…

[16] Kafi, c. 2, s. 487, Bab’ul Ýctima fi’d Dua, 12. Hadis ve Cami-u Ehadis’iþ- Þia, c. 19, s. 354

[17] Müstedrek’ül Vesail, c. 5, s. 239, 36. Bab, 5772. Hadis ve Cami-u Ehadis’iþ- Þia, c. 19, s. 354

[18] Vesail’uþ- Þia, c. 7, s. 104, 38. Bab, 8856. Hadis

[19] Vesail’uþ- Þia, c. 7, s. 105, 39. Bab, 8860. Hadis

[20] Yusuf, 87

[21] Zümer, 53

[22] Kenz’ul Ummal, 5869 ve Mizan’ul Hikmet, c. 10, s. 5046, el- Kunut, 17109. Hadis

[23] Müstedrek’ul Vesail, c.12, s.59, 64. Bab, 13507. Hadis

[24] Kafi, c. 2, s. 489, Bab-u Men Ebteet aleyhi el- Ýcabet, 2. hadis

[25] a.g.e., 3. hadis

[26] Kafi, c. 2, s. 466, çeþitli Bab’larda ve Meheccet’ül- Beyza, s. 268- 349

[27] el-Muknia, s. 155 ve Bihar’ul Envar, c. 86, s. 271, 2. Bab, 13 ve 19. Hadisler

[28] Bihar’ul Envar, c. 86, s. 282, 2. Bab, 27. Hadis

[29] Bihar’ul Envar, c. 86, s. 283, 2. Bab, 28. hadis

[30] Müstedrekat-u Ýlm-ir Rical, c. 6, s. 314

[31] Resail u Seyyid Murteza

[32] Bihar’ul Envar, c. 33, s. 399, 23. Bab, 620. Hadis

[33] Müstedrekat-u Ýlm’ir Rical, c. 6, s. 314

[34] Misbah-i Kef’ami, s. 555

[35] Muheccet’ul Beyza, c. 2, s. 285; Adab-ý Dua ve Hiye Aþeretun

[36] a.g.e.

[37] Kafi, c. 2, s. 481, Bab’ul Buka, 1. Hadis

[38] Kafi, c. 2, s. 80; Bab-u Ýctinab’ul Meharim, 2. Hadis

[39] Tefsir-i Ýmam Askeri, s. 25, el- Ýftitah-u bi’t Tesmiye…ve Vesail’uþ Þia, c. 7, s. 170, 18. Bab. 9032. Hadis

[40] Mekarim’ul Ahlak, s. 346, fil Mühimmat ve Bihar’ul Envar, c. 92, s. 159, 15. Bab

[41] Müstedrek’ül- Vesail, c. 5, s. 304, 16. Bab, 5929. Hadis

[42] 4 ila 7. rivayetler Fatihat’ul Kitab eserinde mevcuttur.

[43] Divan-i feyz-i Kaþani, 2, 836, 424. gazel

[44] Rum, 4

[45] Teðabün, 1

[46] Ýhlas, 1

[47] Divan-i Feyz-i Kaþani, 2, 745, 305. Gazel

[48] Sadi-i Þirazi, Divan-i Eþar, 1. numara

[49] Bismillahirrahmanirrahim ile ilgili gerçeklerin, iþaretlerin ve inceliklerin þerh ve izahýný þu kitaplarda okuyabilirsiniz: Kafi, Meani’l Ahbar, Tevhid-i Saduk, Vesail’uþ Þia, Bahr’ul Hakaik, Mefatih’ul Gayb, Tefsir-i Fatihat’ul Kitap…

[50] Enis’ul Leyl, s. 41

[51] Sadi-i Þirazi, Divan-i Eþ’ar, 439. Gazel

[52] Ufuk-i Danýþ, s. 11

[53] Kehf, 51

[54] Fussilet, 11

[55] Nuh, 16

[56] Gozeþte ve Ayende-i Cihan, s. 20- 27

[57] Ufuk-i Daniþ, s. 89- 94

[58] a.g.e., s. 118

[59] Nuh, 14

[60] Mü’minun, 12

[61] Furkan, 54

[62] Alak, 2

[63] Secde, 8

[64] Ýnsan, 2

[65] Haþr, 24

[66] Zümer, 6

[67] Müminun, 14

[68] Nahl, 78

[69] Gozeþte ve Ayende-i Cihan, s.51- 70, özetlenerek ve bir takým deðiþiklikler yapýlarak alýntý yapýlmýþtýr.

[70] Niþaneha-i ez U, s. 88- 133

[71] Hatif-i Ýsfahani, Divan-i Eþ’ar

[72] Niþaneha-i ez U, 2 ila 92

[73] Nahl, 69

[74] Senai-yi, Gaznevi, Divan-i Eþ’ar, Der Heca-yi Mucize (Bazý beyitler)

[75] Zümer, 53

[76] Bakara, 173- 182, 192- 199 ve Maide, 39

[77] Bakara, 207; Al-i Ýmran, 30

[78] Bakara, 221

[79] Bakara, 25

[80] Bakara, 105

[81] Bakara, 105

[82] Nisa, 43

[83] Nisa, 16

[84] Yusuf, 64

[85] Necm, 32

[86] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 384, fi Siat-i Rahmetillah Babý

[87] Allah-u Teala’nýn rahmeti ile ilgili rivayetler geniþ ve tafsilatlý bir þekilde Bihar’ul Envar, c. 7, s. 286, 14. Bab, Ma Yezheru min Rahmetihi Teala fi’l Kýyame; Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 383, fi Siat-i Rahmetillah ve Kitab-u Tefsir-i Fatihet’il Kitap ve diðer Kur’an tefsirlerinde yer almýþtýr.

[88] Tefsir-u Fatihat’il Kitab, s. 74

[89] Tefsir-u Fatihat’il Kitap, s. 63

[90] Enis’ul Leyl, s. 45

[91] Tefsir-i Ruh’ul Beyan, c. 1, s. 337

[92] Enis’ul Leyl, s. 45

[93] Enis’ul Leyl, s. 46

[94] Ra’d, 39

[95] Ýbrahim, 27

[96] Tefsir-i Fatihat’ul Kitap, s. 107

[97] Mevlevi, Mesnevi-yi Manevi, Süleyman’ýn gönderdiði tehdit

[98] Niþaneha-i Ez U, s. 153

[99] Vahþi Bafiki, Ferhad ve Þirin, Allah’ýn övgüsü hakkýnda bazý beyitler

[100] Fatýr, 10

[101] el-Hisal, c. 2, s. 639, Men reva enne lillahi azze ve celle… 14. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 54, s. 420. bab, 2; hadis, 2

[102] Ýslam ve Hey’et, s. 344

[103] Ýslam ve Hey’et, s. 460

[104] Iþýk yýlý, ýþýðýn saniyede 300, 000 km bir hýzla bir yýlda kat ettiði mesafeyi ifade etmektedir.

[105] Ýslam ve heyet, s. 449

[106] Kafi, c. 1, s. 118, Bab-u Meani’l Esma, 9. hadis

[107] Avali’l Leali, c. 4, s. 132, 227. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 68, s. 23, 61. bab, 1. hadis

[108] Al-i Ýmran, 29

[109] En’am, 59

[110] Nahl, 19

[111] Sebe, 2

[112] Danisteniha-i Cihan-i Ýlm, s. 190

[113] el- Mizan, c. 1, s. 487

[114] Tefsir-i Ebu’l Futuh, c. 1, s. 331

[115] Keþf’ul Esrar, c. 1, s. 735

[116] Maide, 15

[117] Maide, 44

[118] Ýkbal…49 ve Bihar’ul Envar, c. 95, s. 226, 2. bab, Arefe günü özel amelleri

[119] Bakara, 279

[120] Nisa, 10

[121] Kafi, c. 2, s. 276, Bab’ul Kebair, 1. hadis

[122] Nisa, 31

[123] Uyun-u Ahbar’ir- Rýza, c. 2, s. 125, 35. bab, Ma Ketebeh’ur- Rýza lil Me’mun, 1. hadis

[124] Kafi, c. 2, Bab’uz- Zunub, Bihar’ul Envar, c. 73, 137, 138 ve 142. bablar ve hakeza, c. 79, Ebvab’ul Measi ve’l  Kebair, Mizan’ul Hikmet, c. 4, s. 1879, ez- Zenb

[125] Þura, 30

[126] Kafi, c. 2, s. 269, Bab’uz- Zunub, 3. hadis

[127] Kafi, c. 2, s. 272, Bab’uz- Zunub, 16. hadis

[128] Kafi, c. 2, s. 275, Bab’uz- Zunub, 26. hadis

[129] Kafi, c. 2, s. 279, Bab’ul Kebair, 9. hadis

[130] Tertemiz Ehl-i Beyt imamlarýndan nakledilen bazý rivayetlerin içeriði de bu konuya iþaret etmektedir: “Mümin diridir, kafir ise ölüdür.”

[131] Meani’l  Ahbar, s. 269

[132] Maide, 90

[133] Bakara, 219

[134] Vesail’uþ- Þia, c. 25, haram içecekler bablarý, 9. bab, 31947. hadis

[135] Vesail’uþ- Þia, c. 25, haram içecekler bablarý, 12. bab, 32003. hadis

[136] Vesail’uþ- Þia, c. 25, haram içecekler bablarý, 12. bab, 32009. hadis

[137] Vesail’uþ- Þia, c. 25, haram içecekler bablarý, 12. bab, 31992. hadis

[138] Kafi, c. 1, s. 403, Bab-u Enne’l  Hemre Re’s-u Kulli Ýsm’in ve Þerrin, 8. hadis

[139] Vesail’uþ- Þia, c. 25, Haram Ýçecekler Bablarý, 12. Bab, 31980. hadis

[140] Vesail’uþ- Þia, c. 17, Ebvab-u Ma Yuktesebu bihi, 35. bab

[141] Bakara, 219

[142] Kafi, c. 2, s. 354, Bab-u Men Tetebbe’e Eserat’il Müminin, 1. hadis

[143] Kafi, c. 2, s. 354, Bab-u Men Tetebbe’e Eserat’il Müminin, 2. hadis

[144] Kafi, c. 2, s. 374, Bab-u Mücaleset-i Ehl’il Measi

[145] Kafi, c. 2, s. 374, Bab-u Mucaleset-i Ehl’il Measi, 2. hadis

[146] Kafi, c. 2, s. 377, Bab-u Mucaleset-i Ehl’il Measi, 10. hadis

[147] Kafi, c. 2, s. 379, Bab-u Mucaleset-i Ehl’il Measi, 14. hadis

[148] Meheccet’ul Beyza, c. 3, s. 288, Kitab-u Adab’us- Suhbe ve’l  Muaþere

[149] Attar-i Niþaburi, Divan-i Eþ’ar, 107. numara, bazý beyitler.

[150] Meani’l  Ahbar, s. 269

[151] Kasas, 76

[152] Þura, 27

[153] Meryem, 28

[154] Bihar, c. 72, s. 273, 70. bab, 1. hadis

[155] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 263, 23. bab

[156] Bakara, 14

[157] Kafi, c. 2, s. 351, Bab-u men Ezell’el- Müslimin, 2. hadis

[158] Kafi, c. 2, s. 351, Bab-u men Ezell’el- Müslimin, 6. hadis

[159] Hucurat, 11

[160] Nahl, 91

[161] Bakara, 27

[162] Ýsra, 34

[163] Maide, 1

[164] Kafi, c. 2, s. 290, Babun Fi Usul’il Kufr, 8. Hadis ve Gonahan-i Kebire, c. 1, s. 372

[165] Kafi, c. 2, s. 239, Bab’ul Muminun ve Alamatihi, 28. hadis, az bir farklýlýkla ve Gonahan-i Kebire, c. 1, s. 372

[166] En’am, 121

[167] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 329, 81. bab, 1. hadis

[168] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 333, 81. bab, 9. hadis

[169] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 336, 81. bab, 20. hadis

[170] Kafi, c. 2, s. 69, Bab’ul Havf-i ve’r- Reca, 8. hadis

[171] Yalan ile ilgili rivayetler, Kafi, c. 2, s. 38; Vesail’uþ- Þia, c. 12, s. 243, 138. bab; Müstedrek’ül- Vesail, c. 9, s. 83, 120. bab, Bihar’ul Envar, c. 69, s. 232, 114. babda detaylý bir þekilde yer almýþtýr.

[172] Yasin, 15

[173] Al-i Ýmran, 61

[174] Zümer, 3

[175] Müstedrek’ül- Vesail, c. 17, s. 416, 6. bab, 21714. hadis

[176] Bihar’ul Envar, c. 49, s. 259, 114. bab, 25. hadis

[177] Bihar’ul Envar, c. 69, s. 259, 114. bab, 21. hadis

[178] Bihar’ul Envar, c. 69, s. 262, 114. bab, 40. hadis

[179] Tevhid-i Seduk, s. 72, Bab’ut- Tevhit ve Nefy’it- Teþbih

[180] Bihar’ul Envar, c. 46, s. 261, 114. bab, 37. hadis

[181] Bihar’ul Envar, c. 69, s. 261, 114. bab, 38. hadis

[182] Cami’ul Ahbar, s. 173

[183] Maide, 44, 45, 47

[184] Günahan-i Kebire, c. 2, s. 365

[185] Vesail’uþ- Þia, c. 3, s. 12, 1. bab, 11392. hadis

[186] Bihar’ul Envar, c. 29, s. 223, 8. hadis

[187] Gonahan-i Kebire, c. 2, s. 223

[188] Mutaffifin, 1- 7

[189] Gunahan-i Kebire, c. 1, s. 418

[190] Enbiya, 47

[191] Al-i Ýmran, 134

[192] Ýbrahim, 7

[193] Meani’l  Ahbar, s. 269

[194] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 106, Kitab’un- Niyet ve’s- Sýdk ve’l  Ýhlas

[195] Muheccet’ul Beyza, c. 8, s. 104, Kitab’un- Niyet ve’s- Sýdk ve’l  Ýhlas

[196] Sevab’ul A’mal, s. 269, Ýkab-u Men Kane Zu Vecheyn ve Kalb-i Selim, s. 61

[197] Hucurat, 12

[198] Kafi, c. 2, s. 71, Bab-u Husn-i Zanni Billah, 2. hadis; Bihar’ul Envar, c. 67, s. 365, 59. bab, 14. hadis

[199] Bihar’ul Envar, c. 67, s. 365, 59. bab, 14. hadisin altýnda

[200] Kafi, c. 2, s. 301, Bab’ul Mirai ve’l  Husume, 5. hadis

[201] Gurer’ul Hikem, s. 461, 10570. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 874, el- Cehl, 2859. hadis

[202] Gurer’ul Hikem, s. 462, 10578. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 874, el- Cehl, 2859. hadis

[203] el- Ýhtisas, s. 230, Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3508, el- Edavet, 12307. hadis

[204] Kafi, c. 2, s. 313, Bab’ul Ucb, 2. hadis

[205] Kafi, c, 2, s. 313, Bab’ul Ucb, 5. hadis

[206] Kafi, c. 2, s. 314, Bab’ul Ucb, 8. hadis

[207] Maun, 4- 6

[208] Muheccet’ul Beyza, c. 6, s. 139- 141, Kitab-u Zemmi Cah ve’r- Riya

[209] a.g.e.

[210] a.g.e.

[211] a.g.e.

[212] a.g.e.

[213] Muhecccet’ul Beyza, c. 6, s. 139- 141, Kitab-u Zemm’il Cah ve’r- Riya

[214] Nahl, 23

[215] Nahl, 29

[216] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 213, 130. bab, 3. hadis

[217] Kafi, c. 2, s. 310, Bab’ul Kibr, 6. hadis

[218] Kafi, c. 2, s. 310, Bab’ul Kibr, 10. hadis

[219] Kafi, c. 2, s. 311, Bab’ul Kibr, 12. hadis

[220] Mecmua-i Verram, c. 1, s. 243, Bab-u Muhasebet’in- Nefs

[221] Bakara, 218

[222] Sefinet’ul Bihar, c. 3, s. 319, Fi Havf-i ve’r- Reca

[223] Gurer’ul Hikem, s. 266, Zemm’ul Gaflet, 5750 ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4268, el- Gurur, 14831. hadis

[224] Mecmua-i Verram, c. 2, s. 72 ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4272, el- Gurur, 14857. hadis

[225] Mekarim’ul Ahlak, s. 451, el- Fesl’ur- Rabi ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4272, el- Gurur, 14858. hadis

[226] Nisa, 37

[227] Vesail’uþ- Þia, c. 9, s. 452, Bab-u Edem-u Cevaz’il Menn, 12481. hadis

[228] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 302, 136. bab, 13. hadis

[229] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 301, 136. bab, 9. hadis

[230] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 300, 136. bab, 1. hadis

[231] Kafi, c. 4, s. 45, el- Buhl-u ve’þ- Þuhh, 4. hadis

[232] Emali- yi Saduk, s. 20, 4. hadis

[233] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 162, 128. bab, 10. hadis

[234] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 163, 128. bab, 17. hadis

[235] Misbah’uþ- Þeriat, s. 22

[236] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 171, 129. bab, 10. hadis

[237] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 171, 129. bab, 12. hadis

[238] Bihar’ul Envar, c. 69, s. 199, 105. bab ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3310, et- Tama’, 11188. hadis

[239] el- Hisal, c. 1, s. 121, 113. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3310, et- Tama’, 11197. hadis

[240] Mecmua-i Verram, c. 1, s. 49, Bab’ut- Tama’ ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3312, et- Tama’, 11213. hadis

[241] Kafi, c. 2, s. 306, Bab’ul Haset, 2. hadis

[242] Kafi, c. 2, s. 307, Bab’ul Haset, 5. hadis

[243] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 252, 131. bab, 14. hadis

[244] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 255, 131. bab, 25. hadis

[245] Fetih, 29

[246] Mümtehine, 1

[247] Mücadele, 22

[248] Bihar’ul Envar, c. 69, s. 175, 103. bab, 1. hadis

[249] Ýhtisas-i Müfid, s. 228

[250] Misbah’uþ- Þeria, s. 25

[251] Kenz’ul Ummal, 15982 ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3036, es- Sadaka, 10354. hadis

[252] Kenz’ul Ummal, 16113 ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3038, es- Sadaka, 10360. hadis

[253] es- Sittin’ul Cami’, 44

[254] Kenz’ul Ummal, c. 3, s. 549

[255] Kafi, c. 2, s. 323, Bab’ul Beza’ , 1. hadis

[256] Kafi, c. 2, s. 325, Bab’ul Beza’, 9. hadis

[257] Kafi, c. 2, s. 325, Bab’ul Beza’, 13. hadis

[258] Kafi, c. 2, s. 163, Bab-u Ýhtimam bi Umur’il Muslimin, 1. hadis

[259] Kafi, c. 2, s. 199, Bab-u Tefrih-i Kerb’il Mumin, 3. hadis

[260] Kafi, c. 2, s. 199, Bab-u Tefrih-i Kerb’ul Mumin, 1. hadis

[261] Nehc’ül- Belaða, s. 421, 47. hikmet

[262] Bihar’ul Envar, c. 72, s. 359, 81. bab, 74. hadis

[263] Gurer’ul Hikem, s. 450, 10446. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3384, ez- Zulm, 11481. hadis

[264] Gurer’ul Hikem, s. 446, 10210. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3384, ez- Zulm, 11480. hadis

[265] Sevab’ul A’mal, s. 147, Sevab-u Muavenet’il Eh ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3384, ez- Zulm, 11484. hadis

[266] Kenz’ul Ummal, s. 7641 ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3370, ez- Zulm, 11422. hadis

[267] Al-i Ýmran, 24

[268] Tevbe, 71

[269] Muheccet’ul Beyza, c. 4, s. 99, Kitab’ul Emr-i bi’l  Ma’ruf ve Nehy-i Ani’l  Münker

[270] Müheccet’ül- Beyza, c. 4, s. 499, Kitab’ul Emri bi’l  Maruf ve’n- Nehy ani’l Münker

[271] Müheccet’ül- Beyza, c. 4, s. 100, Kitab’ul Emr-i bi’l  Maruf ve Nehy-i Ani’l  Münker

[272] Kafi, c. 5, s. 55, Bab-u Emr-i Bi’l  Maruf, 1. hadis

[273] Kafi, c. 5, s. 558, Bab’ul Emr-i bi’l  Maruf, 9. hadis

[274] Zümer, 53

[275] Nisa, 100

[276] Hicr, 9

[277] Usul i Kafi, c. 2, s. 598, Kitab-u Fezl’il Kur’an, 2. hadis

[278] Usul i Kafi, c. 2, s. 602, Kitab-u Fezl’il Kur’an, 13. hadis

[279] Usul i Kafi, c. 2, s. 609, Bab’un- Fi Kýraet’il Kur’an, 2. hadis

[280] Ankebut, 45

[281] Usul i Kafi, c. 5, s. 198, Kitab-u Fazl’il Kur’an, 1. hadis

[282] Þii ve Sünni bütün hadis kitaplarý

[283] Bakara, 165

[284] Nur, 37

[285] Ref’ati-i Semnani

[286] Müddessir, 36- 48

[287] Tercüme-i el- Mizan, c. 1, s. 231, Ýfadelerde az bir deðiþiklikle

[288] Hadid, 28

[289] Maide, 9

[290] Kafi, c. 2, s. 436, Bab’ut- Tevbe, 12. hadis

[291] Vesail’uþ- Þia, c. 6, s. 571, Bab-u Ýstihbab’it- Tefekkür, 7657. hadis

[292] Beled’ül- Emin, s. 255, Zu’l  Huccet; Mefatih’ul Cinan, Arefe duasý

[293] Ýkbal, s. 71, Fesl’un fi ma Nezkuruhu min Ediyyetin… ve Mefatih’ul Cinan, Ebu Hamza-i Sumali, Enes-Saððir’ul lezi rebbeytehu ve enel Cahil’ul Lezi allemtehu

[294] Nefsine dikkat etmek, hesaba çekmek, günah ve de nefsi ile þartlaþmak

[295] Nefsi kötü sýfatlardan arýtmak, güzel sýfatlarla süslemek ve aydýnlatmak.

[296] Enis’ul Leyl, s. 152

[297] Ruh’ul Beyan

[298] Parmak uçlarýndan dirseðe kadar yer alan kýsým

 

[300] Müstedrek’ül- Vesail, c. 5, s. 298, Bab-u Ýstihbab-i Zikrillah, 5910. hadis ve Nefehat’ul Leyl, s. 66

[301] Kenz’ul Ummal, 1155

[302] Bahr’ul Mearif, c. 1, s. 40

[303] Bihar’ul Envar, c. 58, s. 234, 45. bab, Fi Ru’yet’un- Nebi, 1. hadis; Nefahat’ul Leyl, s. 66

[304] Bihar’ul Envar, c. 18, s. 260, 3. bab; Nefahat’ul Leyl, s. 67

[305] Bihar’ul Envar, c. 26, s. 1, 14. bab, 1. hadis; Nefahat’ul Leyl, s. 67

[306] Mevlevi, Mesnevi- yi Manevi, Nuh’un Tehdit Etmesi…

[307] Sa’di-i Þirazi, Bostan, Hikaye

[308] Þii Müslümanlarýn namazda üzerine secde ettikleri toprak parçasý

[309] Rical-i Keþþi, s. 171

[310] Rical-i Keþþi, s. 172

[311] Sebe, 13

[312] Bihar’ul Envar, c. 64, s. 268, 14. Bab, 1. hadis

[313] Kafi, c. 2, s. 95, Bab’uþ- Þukr, 10. hadis

[314] el- Ýrþad, c. 2, s. 91

[315] Kafi, c. 2, s. 98, Bab’uþ- Þukr, 27. hadis, az bir farklýlýkla; Nefehat’ul Leyl, s. 68

[316] Mefatih’ul Cinan, Arefe duasý

[317] Kafi, c. 4, s. 49, Bab’un- Nevadir, 12. hadis, Bihar’ul Envar, c. 47, s. 42, 4. bab, 56. hadis; Enis’ul Leyl, s. 155

[318] (Mefatih’ul Cinan, Raz-u Niyaz-i Zakiran, 13. münacat)

[319] Nefehat’ul Leyl, s. 70. hadis kaynaklarýnda örneðin: el- Hisal, c. 1, s. 277, el- Mümin yetekelleb… 20. hadis; Revzet’ul Vaizin, c. 2, s. 291, Meclis’un Fi Zikr-i Menakýb-i Eshab’il Eimme; Bihar’ul Envar, c. 65, s. 17, 15. bab, 24. hadis, bu rivayet Müminlerin Emiri Ali’den (a.s) þöyle nakledilmiþtir: “Mümin beþ nur içinde dönüp dolaþýr: Giriþi nur, çýkýþý nur, ilmi nur, sözü nur ve kýyamet günü de bakýþý nura doðrudur.”

[320] Bihar’ul Envar, c. 67, s. 14, 43. bab, 2. hadis

[321] Ýsra, 7

[322] Muheccet’ul Beyza, c. 3, s. 329, Kitab-u Adab’us- Suhbe ve’l  Muaþere

[323] Meheccet’ul Beyza, c. 3, s. 401, Kitab-u Adab’is- Suhbe ve’l  Muaþere

[324] Meheccet’ul Beyza, c. 3, s. 386, Kitab-u Adab’il Kesb-i ve’l  Meaþ

[325] a.g.e

[326] Meheccet’ul Beyza, c. 3, s. 186, Kitab-u Adab’ul Kesb-i ve’l  Meaþ

[327] Ra’d, 21

[328] Meheccet’ul Beyza, c. 3, s. 322, Kitab-u Adab’us- Suhbe ve’l  Muaþere, 2. bab

[329] Tefsir-i Muin, s. 365

[330] Usul i Kafi, c. 2, s. 116, Bab’ul Mudarat, 1. hadis

[331] Kafi, c. 2, s. 119, Bab’ur- Rýfk, 6. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 365

[332] Kafi, c. 2, s. 120, Bab’ur- Rýfk, 13. hadis

[333] Gurer’ul Hikem, s. 53, 416. hadis

[334] Gurer’ul Hikem, s. 445, 10174. hadis

[335] Gurer’ul Hikem, s. 445, 10180. hadis

[336] Meheccet’ul Beyza, c. 3, s. 186, Kitab-u Adab’il Kesb-i ve’l  Meaþ, 1. bab

[337] Bihar’ul Envar, c. 58, s. 129

[338] Enis’ul Leyl, s. 66

[339] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 384, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma be’deha, 8. bab

[340] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 484, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma be’deha, 8. bab

[341] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 384, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma be’deha, 8. bab

[342] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 385, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma be’deha, 8. bab

[343] Müstedrek’ül- Vesail, c. 9, s. 55, Bab-u Ýstihbab’it- Terahum, 10187. hadis

[344] Enis’ul Leyl, s. 166

[345] Tefsir-i Muin, s. 580

[346] Mecmua-i Verram, c. 2, s. 119 ve Tefsir-i Muin, s. 580

[347] Gurer’ul Hikem, s. 450, 10344. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 580

[348] Gurer’ul Hikem, s. 246, 553. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 580

[349] Gurer’ul Hikem, s. 449, 10333. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 580

[350] Hud, 6

[351] Ýsra, 30

[352] Cami’ul Ahbar, s. 139, el- Fasl’ut- Tasi’ ve’t- Tis’un; Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2058, er- Rýzk, 7211. hadis

[353] Kenz’ul Ummal, s. 9203; Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2058, er- Rýzk, 7212. hadis

[354] Kenz’ul Ummal, s. 9305; Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2058, er- Rýzk, 7214. hadis

[355] Kenz’ul Ummal, s. 44154; Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2056, er- Rýzk, 7194. hadis

[356] el- Hisal, c. 2, s. 504, 2. hadis; Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2056, er- Rýzk, 7191. hadis

[357] Miþkat’ul Envar, s. 128, el- Fasl’us- Sadis; Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2056, er- Rýzk, 7192. hadis

[358] Bihar’ul Envar, c. 90, s. 386, 26. bab, 17. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2056, er- Rýzk, 7193. hadis

[359] Bihar’ul Envar, c. 66, s. 407, 38. bab, 117. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2056, er- Rýzk, 7185. hadis

[360] Miþkat’ul Envar, s. 221, el- Fasl’ul Evvel ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2056, er- Rýzk, 7187. hadis

[361] Cami’ul Ahbar, s. 139, el- Fasl’ut- Tasi’ ve’t- Tis’in ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2060, er- Rýzk, 7217. hadis

[362] Cami’ul Ahbar, s. 139, el- Fasl’ut- Tasi’ ve’t- Tis’un ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2060, er- Rýzk, 7218. hadis

[363] Kafi, c. 5, s. 88, Bab-u Men Kedde…, 2. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2058, er- Rýzk, 7204. hadis

[364] Cami’ul Ahbar, s. 139, el- Fesl’ut- Tasi’ ve’t- Tis’un, ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2058, er- Rýzk, 7202. hadis

[365] Nehc’ül- Belaða, 91. hutbe, Hz. Ali’nin hutbelerindendir ve de Eþbah hutbesi diye meþhurdur.

[366] Miþkat’ul Envar, s. 34, el- Fesl’us- Sabi’ ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2090, er- Rýza, 7295. hadis

[367] Bihar’ul Envar, c. 66, s. 373, 38. bab, 19. hadis

[368] el- Hisal, c. 1, s. 169, 122. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2092, er- Rýza, 7312. hadis

[369] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 139, 63. bab, 27. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2092, er- Rýza, 7315. hadis

[370] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 201, 23. bab, 34. hadis

[371] Nahl, 97

[372] Gurer’ul Hikem, s. 391, 8981. hadis

[373] Kenz’ul Ummal, s. 7095 ve Mizan’ul Hikmet, c. 10, s. 5054, el- Kenaat, 17141. hadis

[374] Kenz’ul Ummal, s. 8741 ve Mizan’ul Hikmet, c. 10, s. 5054, el- Kanaat, 17143. hadis

[375] Kafi, c. 2, s. 139, Bab’ul Kanaat, 9. hadis

[376] Kafi, c. 8, s. 243, 337. hadis

[377] Gurer’ul Hikem, s. 238, 4806. hadis

[378] Aburrahman-i Cami, Gozide-i Heft Ureng, Hikayet-i Pir-i Harkeþ

[379] Hicr, 88

[380] Kasas, 83

[381] Nahl, 23

[382] Zümer, 60

[383] Mecmua-i Verram, c.1, s. 201, Beyan-u Fazilet’it- Tevazu ve Mizan’ul Hikmet, c. 14, s. 6846, et- Tevazu, 21825. hadis

[384] Nehc’ül- Belaða, 192. hutbe, Hz. Ali’nin hutbelerindendir ve de Kasýa olarak adlandýrýlmýþtýr.

[385] Bihar’ul Envar, c. 72, s. 119, 51. bab, 5. hadis

[386] Bihar’ul Enva, r c. 72, s. 123, 51. bab, 20. hadis

[387] Bihar’ul Envar, c. 74, s. 181, 7. bab, 15. hadis

[388] Kafi, c. 2, s. 121, Bab’ut- Tevazu’, 1. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 14, s. 6856, et- Tevazu, 21872. hadis

[389] Tezkire-i Ýbn-i Cevzi, s. 67

[390] Kýsas’ul Enbiya-i Sa’lebi, s. 288

[391] Sa’di-i Þirazi, Bostan, Hikayet-i Beyazýt-i Bestami

[392] Yani yaratýcý, rýzýk verici, þekillendirici, sevgili, rahmet sahibi, kerem sahibi (cömert) maðfiret sahibi, diriltici ve öldürücüdür.

[393] Al-i Ýmran, 189

[394] Maide, 18

[395] Hadid, 2

[396] Feth, 14

[397] Fatýr, 15

[398] Divan-i Feyz-i Kaþani, 2, 707, 242. gazel

[399] “Bana dua edin ki sizlere icabet edeyim”

[400] “Dua ibadetin beynidir”

[401] Enis’ul Leyl, s. 196

[402] Bu konu þu üç ayette beyan edilmiþtir: “Kitab’a sýmsýký sarýlanlar ve namazý dosdoðru kýlanlar var ya, iþte biz iyiliðe çalýþanlarýn ecrini elbette zayi etmeyiz.” (A’raf, 170)

 Doðrusu Allah iyilik yapanlarýn ecrini zayi etmez.” (Tevbe, 120)

Þüphesiz iman edip iyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz.” (Kehf, 30)

[403] Al-i Ýmran, 172

[404] Hadid, 18

[405] Fussilet, 8

[406] Fatýr, 7

[407] Kasas, 54

[408] Tefsir-i Muin, s. 499

[409] Gurer’ul Hikem, s. 281, Fazilet’us- Sabr, 6240. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 299

[410] Gurer’ul Hikem, s. 394, el- Ýnsaf ve medhuhu, 9104. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 299

[411] Gurer’ul Hikem, s. 333, el- Fasl’us- Sadis fi’l  Cihad, 7663. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 299

[412] Meheccet’ul Beyza, c. 2, s. 153, Kitab-u Esrar’il Hac, 1. bab

[413] Tefsir-i Muin, s. 193

[414] Tefsir-i Muin, s. 193

[415] Müstedrek’ül- Vesail, c. 5, s. 207, 28. bab, 5708. hadis ve Tefsir-i Muin, s. 459

[416] Vesail’uþ- Þia, c. 8, s. 150, 39. bab, 10275. hadis

[417] Kafi, c. 2, s. 507, Bab’ud- Dua lil Ýhvan, 5. hadis ve Revzet’ul Vaizin, c. 2, s. 327

[418] Tefsir-i Muin, s. 496

[419] Al-i Ýmran, 133

[420] Hadid, 21

[421] Mü’min, 40

[422] Tevbe, 71- 72

[423] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 139, 21. bab, 3. hadis

[424] Gurer’ul Hikem, s. 154, 2876. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 794, el- Cennet, 2538. hadis

[425] el- Hisal, c. 2, s. 432, 16. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 794, el- Cennet, 2548. hadis

[426] Nisa, 175

[427] En’am, 54

[428] En’am, 147

[429] A’raf, 156

[430] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 162, 22. bab, 1. hadis

[431] Kenz’ul Ummal, s. 44154; Mizan’ul Hikmet, c. 4, s. 2004, er- Rahmet, 7004. hadis

[432]Allah’ým senden her þeyi kapsayan rahmetin hakkýna diliyorum ki…”

[433] Nisa, 43

[434] Nehc’ül- Belaða, 160. hutbe

[435] Mecmua-i Verram, c. 1, s. 9

[436] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 90, 16. bab, 95. hadis

[437] Þura, 11

[438] Aþamalý olarak ve mühlet vererek

[439] A’raf, 182

[440] Nefahat’ul Leyl, s. 81

[441] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 126, 20. bab, 7. hadis

[442] Yusuf, 83

[443] Zümer, 53

[444] Nisa, 23

[445] Nisa, 25

[446] Maide, 39

[447] Enfal, 69

[448] Tuhef’ul Ukul, s. 18 ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 638, 2126. hadis

[449] Nehc’ül- Belaða, 435. hikmet

[450] Bihar’ul Envar, c. 65, s. 28, 20. bab, 32. hadis

[451] Kafi, c. 2, s. 430, Bab’ut- Tevbe, 1. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 6, s. 28, 20. bab, 31. hadis

[452] Furkan, 70

[453] Hud, 114

[454] Furkan, 70

[455] Nur’us- Sakaleyn, c. 4, s. 33

[456] Tefsir-i Numune, c. 15, s. 160

[457] Hacý Molla Hadi Sebzevari Divan-i Esrar

[458] Tevhid-i Seduk, s. 24 ve Bihar’ul Envar, c. 3, s. 5, 1. bab, 14. hadis

[459] Tevhid-i Seduk, s. 22, ve Bihar’ul ENvar, c. 3, s. 5, 1. bab, 12. hadis

[460] Tevhid-i Seduk, s. 29 ve Bihar’ul Envar, c. 3, s. 9, 1. bab, 20. hadis

[461] Tevhid-i Seduk, s. 21 ve Vesail’uþ- Þia c. 7, s. 210, 44. bab, 9140. hadis

[462] Tevhid-i Seduk, s. 27 ve Bihar’ul Envar, c. 90, s. 197, 5. bab, 21. hadis

[463] Bihar’ul Envar, c. 3, s. 13, 1. bab, 28. hadis ve Müstedrek’ül- Vesail, c. 5, s. 359, 36. bab, 6083. hadis

[464] Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2362, et- Tesbih, 8240. hadis

[465] Meani’l  Ahbar, s. 9, 3. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 5, s. 2362, et- Tesbih, 8241. hadis

[466] Ýsra, 44

[467] Enbiya, 87- 88

[468] Enis’ul Leyl, s. 226

[469] Enis’ul Leyl, s. 227

[470] Bihar, c. 68, s. 33, 61. bab, 14. hadis

[471] Bihar’ul Envar, c. 6, s. 36, 20. bab, 56. hadis

[472] Kafi, c. 2, s. 426, Bab’ul Ýtiraf-i bi Zunub, 2. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 642, et-Tevbe, 2153. hadis

[473] Müstedrek’ül-Vesail, c. 12, s. 116, 82. bab, 13671. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 644, et-Tevbe, 2155. hadis

[474] Gurer’ul Hikem, s. 195, 3811. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 644, et-Tevbe, 2156. hadis

[475] Tahrim, 16

[476] Enis’ul Leyl, s. 233

[477] Enis’ul Leyl, s. 239

[478] Mecmua-i Verram, c. 1, s. 189

[479] Uddet’ud-Dai, s. 397

[480] Gurer’ul Hikem, s. 73, 1094. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 868, el-Cehl, 2798. hadis

[481] Gurer’ul Hikem, s. 73, 1095. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 868, el-Cehl, 2799. hadis

[482] Gurer’ul Hikem, s. 75, 1164. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 868, el-Cehl, 2802. hadis

[483] Gurer’ul Hikem, s. 75, 1152 hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 870, el-Cehl, 2817. hadis

[484] Gurer’ul Hikem, s. 75, 1163. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 870, el-Cehl, 2818. hadis

[485] Gurer’ul Hikem, s. 74, 1123. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 870, el-Cehl, 2822. hadis

[486] Bihar’ul Envar, c. 94, s. 219, ey-Yevm’ut-Tasi’ ve’l Ýþrun

[487] Mutaffifin, 15

[488] Þems, 9- 10

[489] Þerh-u Nehc’ul Belaða, c. 6, s. 337 ve Mizan’ul Hikmet, c. 4, s. 1536, el-Hulk, 5098. hadis

[490] Gurer’ul Hikem, s. 265, 5722. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 4, s. 1536, el-Hulk, 5098. hadis

[491] Gurer’ul Hikem, s. 264, 5964. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 4, s. 1536, el-Hulk, 5089. hadis

[492] Meheccet’ul Beyza, c. 5, s. 93, Kitab-u Riyazet’in-Nefs ve Mizan’ul Hikmet, c. 4, s. 1536, el-Hulk, 5101. hadis

[493] el-Menakýb, c. 2, s. 103, Feslun fissabiketi bizzud ve Uddet’ud-Dai, s. 209 ve Bihar’ul Envar, c. 84, s. 156, 6. bab, 41. hadis

[494] Kafi, c. 3, s. 450, Bab’us-Salat’in-Nevafil, 34. hadis

[495] Bihar’ul Envar, c. 1, s. 150, 4. bab, Alamat’ul Akl

[496] Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 184, el-Emel, 675. hadis

[497] Bihar’ul Envar, c. 74, s. 175, 7. bab, 8. hadis

[498] Bihar’ul Envar, c. 91, s. 155, 32. bab, 22. hadis

[499] Gurer’ul Hikem, s. 312, 7207. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 186, el-Emel, 683. hadis

[500] Gurer’ul Hikem, s. 313, 7245. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 186, el-Emel, 684. hadis

[501] Gurer’ul Hikem, s. 65, 860. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 186, el-Emel, 685. hadis

[502] Gurer’ul Hikem, s. 312, 7206. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 186, el-Emel, 686. hadis

[503] Kafi, c. 2, s. 329, Bab’ul Kasvet, 1. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 188, el-Emel, 718. hadis

[504] Ýkbal, s. 390 ve Mizan’ul Hikmet, c. 1, s. 186, el-Emel, 690. hadis

[505] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 167, 128. bab, 31. hadis

[506] A’raf, 58

[507] Kafi, c. 8, s. 58, 21. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 2, s. 156, 15. bab, 2. hadis

[508] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 84, 123. bab, 47. hadis

[509] Vesail’uþ-Þia, c. 16, s. 10, 62. bab, 21827. hadis

[510] Kafi, c. 1, s. 15, Kitab’ul Akl-i ve’l Cehl, 12. hadis

[511] Bihar’ul Envar, c. 70, s. 99, 122. bab, 86. hadis

[512] Tuhef’ul Ukul, s. 303 ve Bihar’ul Envar, c. 75, s. 281, 24. bab, 1. hadis

[513] Ýlm’ul Ahlak, s. 101

[514] Yusuf, 53

[515] Þems, 10

[516] Bakara, 130

[517] Yusuf, 18

[518] Müddessir, 38

[519] Naziat, 40-41

[520] Zümer, 56

[521] Uddet’ud-Dai, s. 314 ve Bihar’ul Envar, c. 67, s. 64, 45. bab, 1. hadis

[522] Gurer’ul Hikem, s. 237, Ýslah’un-Nefs, 4760. hadis

[523] Gurer’ul Hikem, s. 241, Muhalefet’ul Heva, 4881. hadis

[524] Gurer’ul Hikem, s. 136, ed-Dünya afet’un-Nefs, 2386. hadis

[525] Gurer’ul Hikem, s. 235, Murakebet’un-Nefs, 4718. hadis

[526] Gurer’ul Hikem, s. 271, Salah’ud-Din bihima, 5912. hadis

[527] Nehc’ül-Belaða, s. 312, 198. hutbe, Min hutbet’in-lehu (a.s), Yunebbihu ala ihatet-i ilmillah

[528] Gurer’ul Hikem, s. 236, ed-Dünya Afet’un-Nefs, 2385. hadis

[529] Gurer’ul Hikem, s. 303, Zemm’ul Lezzat, 6923. hadis

[530] Saffat, 120

[531] Saffat, 122

[532] Gurer’ul Hikem, s. 340, Tehzib’un-Nefs, 4851. hadis

[533] Hikmet-i Ýlahi, s. 398- 399

[534] Nefis ve nefsin güzel ve çirkin haletleri hakkýnda deðerli yazar detaylý bir kitap yazmýþtýr ki aziz okuyucular nefis hakkýnda gerekli bilgileri elde etmek için bu kitaba müracaat etmelidirler.

[535] Maide, 95

[536] Aðýr saðýrlýk

[537] Nehc’ul Belaða, 156. hutbe, Min kelamin lehu (a.s) Hatebe bihi ehlel Basre ve Bihar’ul Envar, c. 100, s. 56, 4. baba, 32. hadis

[538] Bakara, 65

[539] Gurer’ul Hikem, s. 479, Mutefrrikat-i Ýçtimai, 1109. hadis

[540] Nehc’ul Belaða, 181. hadis

[541] Nehc’ul Belaða, s. 221, 157. hutbe ve min hutbetun lehu (a.s) yehissunnase alet takva

[542] Tuhef’ul Ukul, s. 356

[543] Emali-i Müfit, s. 51, el-Meclus’us Sadis, 18. hadis

[544] Bihar’ul Envar c. 68, s. 72. 62. bab

[545] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 269, 77. bab, 4. hadis

[546] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 269, 77. bab, 5. hadis

[547] Gurer’ul Hikem, s. 265, 5744. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4362, el gaflet, 15135. hadis

[548] Gurer’ul Hikem, s. 146, 2656. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4362, el Gaflet 15143. hadis

[549] Gurer’ul Hikem, s. 266, 5765. hadis, ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4372, el Gaflet, 15207. hadis

[550] Gurer’ul Hikem, s. 266, 5762. hadis, ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4372, el- Gaflet, 15208. hadis

[551] Bihar’ul Envar, c. 75, s. 114, 19. bab, 10. hadis, ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4372, el-Gaflet, 15203. hadis.

[552] Bihar’ul Envar, c. 14, s. 295, 21. bab

[553] Kafi, c. 2, s. 148, Bab’ul Ýstiðna-i an’in Nas, 2. hadis

[554] Nefehat’ul Leyl, s. 109

[555] Mevlana, Divan-i Þems, no: 404

[556] Enis’ul Leyl, s. 292

[557] Bihar’ul Envar, c. 67, s. 64, 45. Bab, 1. hadis

[558] Sefinet’ul Bihar, c. 8, s. 298

[559] Vesail’uþ-Þia, c. 15, s. 163, 1. Bab, 20216. hadis

[560] Vesail’uþ-Þia, c. 15, s. 162, 1. Bab, 20214. hadis

[561] Kafi, 8, 228, Hadis-i Ye’cuc ve Me’cuc, 229. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 7, s. 285, 13. Bab, 3. hadis

[562] Ýnsan, 4

[563] Hakka, 30- 33

[564] Beled, 28

[565] Hakka, 28- 29

[566] Tefsir-i Numune, c. 24, s. 464

[567] Tefsir-i Numune, c. 24, s. 465

[568] Saffat, 35

[569] el-Ýlahiyat der Nehc’ül-Belaða, s. 129

[570] Nehc’ül-Belaða, 1. hutbe, Evvel’ud-Din Me’rifetuhu

[571]- Nahl, 89

[572] Nehc’ül-Belaða, 85. hutbe

[573] Kafi, c. 2, s. 506, Bab’ut-Tesbih, 5. hadis ve Tevhit-i Seduk, s. 18, Bab-u Sevab’il Muvahhidin, 2. hadis

[574] Tevhid-i Seduk, s. 19, Bab-u Sevab’il Muvahhidin ve’l Arifin, 5. hadis

[575] Tevhit-i Seduk, s. 19, Bab-u Sevab’il Muvahhidin, 3. hadis

[576] Tevhit-i Seduk, s. 20, Bab-u Sevab’il Muvahhidin, 7. hadis

[577] Tevhid-i Seduk, s. 21, Bab-u Sevab’il Muvahhidin, 13. hadis

[578] Tevhid-i Seduk, s. 23, Bab-u Sevab’il Muvahhidin, 18. hadis

[579] Tevhit-i Seduk, s. 29, Bab-u Sevab’il Muvahhidin, 31. hadis

[580] Yunus, 31

[581] Tefsir-i Keþf’ul Esrar, c. 3, s. 374

[582] Attar Niþaburi, Mentýk’ut-Teyr, Musa ve Karun hikayesi

[583] el-Hisal, c. 2, s. 522, 11. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3092, es-Salat, 10528. hadis

[584] Mekarim’ul Ahlak, s. 461, el-Fesl’ul Hamis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3092, es-Salat, 10535. hadis

[585] Emali’yi Saduk, s. 549, 22. hadis; Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3096; Salat, 10556. hadis

[586] Gurer’ul Hikem, s. 175, 3341. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3092, es-Selat, 10532. hadis

[587] el-Hisal, c. 2, s. 620 ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3094, es-Selat, 10537. hadis

[588] Emali-yi-Tusi, s. 522, 1157. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3094, es-Selat, 10543. hadis

[589] Ýlel’uþ-Þerayi’, c. 2, s. 336, 33. Bab, 2. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3104, es-Selat, 10585. hadis

[590] Tuhaf’ul Ukul, s. 174, Vasiyet’un li Kumeyl b. Ziyad ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3106, es-Selat, 10592. hadis

[591] Gurer’ul Hikem, s. 83; 1327. hadis;

 

[592] Kafi, c. 2, s. 72, Bab-u Hüsn-i Zan, 4. hadis; Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3402, ez-Zan, 11589

[593] Kafi, c. 2, s. 71, Bab-u Husn-u Zan, 1. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3400, ez-Zan, 11581. hadis

[594] Emali-yi Tusi, s. 379, 814. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3400, ez-Zan, 11582. hadis

[595] Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3400, ez-Zan, 11584. hadis

[596] Enfal, 46

[597]Allah yolunda öldürülenlere “Ölüler” demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkýnda deðilsiniz. Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlýk ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet geldiðinde: “Biz Allah’ýnýz ve elbette O’na döneceðiz” derler.” (Bakara, 154 ila 156)

[598] Kafi, c. 2, s. 91, Bab’us-Sabr, 15. hadis

[599] Mekarim’ul Ahlak, s. 446, el-Fesl’ur-Rabi’ fi Mev’izet-i Resulillah (s.a.a) ve Mustedrek’ul Vesail, c. 11, s. 261, Bab-u Vucub’is-Sabr, 12940. hadis

[600] Tefsir-i Kummi, c. 1, s. 370, Veluc’ul Munkirin fi’l Kabr, Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 304, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma Be’dehu ve Bihar’ul Envar, c. 6, s. 224, 8. Bab, 26. hadis

[601] Emali-yi Seduk, s. 557, el-Meclis’us-Sani ve’s-Semanun, 14. hadis; Mehaccet’ul Beyza, c. 8, s. 360, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma Be’dehu ve Bihar’ul Envar, c. 8, s. 281, 24. Bab, 2. hadis

[602] Tefsir-i Kummi, c. 2, s. 81, “kullema eradu en yehrucu minha” ayetinin tefsirinde ve Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 361, Kitab-u Zikr’il Mevt ve ma Be’dehu

[603] Meheccet’ul Beyza, c. 8, s. 354, Kitab-u Zikr’il Mevt, el-Kevlu fi Sýfet-i Cehennem

[604] Bihar’ul Envar, c. 87, s. 338, 9. Bab, 53. hadis, Yevm’ul Hamis

[605] Bakara, 129

[606] Divan-i Feyz-i Kaþani, c. 1, s. 599, 161. gazal

[607] “Peygamber’e indirilen Kur’an’ý iþittiklerinde, gerçeði öðrenmelerinden gözlerinin yaþla dolarak, “Rabbimiz! Ýnandýk, bizi de þahitlerden yaz.” dediklerini görürsün.” Maide, 83 ve Tövbe, 92

[608] Bihar’ul Envar, c. 66, s. 391, 38. Bab, 68. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 536, el-Buka’, 1829. hadis

[609] Cami’ul Ahbar, s. 97, el-Fesl’ur-Rabi’ ve’l Hamsun ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 536, el-Buka, 1830. hadis

[610] Emali’es-Seduk, s. 431, el-Meclis’us-Sadis ve’s-Sittun ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 536, el-Buka, 1831. hadis

[611] Bihar’ul Envar, c. 90, s. 336, 19. Bab, 30. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 536, el-Buka, 1834. hadis

[612] Mekarim’ul Ahlak, s. 317, fi’l buka ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 536, el-Buka, 1835. hadis

[613] Bihar’ul Envar, c. 90, s. 331, 19. Bab, 14. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 538, el-Buka, 1841. hadis

[614] Mevlana, Mesnevi-yi Manevi, Kejmanden dehan-i an merdi ki…

[615] Divan-i Feyz-i Kaþani, c. 2, s. 895, 495. gazel

[616] Divan-i Feyz-i Kaþani, c. 2, s. 1021, 644. gazel

[617] Saib Tebrizi, Divan-i Eþ’ar, No: 490

[618] Ýnfitar, 13- 14

[619] Maide, 27

[620] Müminun, 101

[621] Ta-Ha, 109

[622] Hafýz-i Þirazi, Divan-i Eþ’ar, No: 112

[623] Hac, 21

[624] Emali-yi Müfid, s. 136, el-Meclis’us-Salis-u Eþer, 4. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 22, s. 385, 11. Bab, 27. hadis

[625] Hicr, 43- 44

[626] Kelimetullah

[627] Rebi’ul Asar

[628] Sevab’ul A’mal, s. 39 ve Bihar’ul Envar, c. 93, s. 253, 30. Bab, 19. hadis

[629] Mevaiz’ul Adediyye, s. 371

[630] Men la Yehzuruh’ul Fakih, c. 1, s. 208, Bab-u Fezl’is-Salat, 624. Hadis

[631] Uyun-u Ahbar’ir-Rýza, c. 2, s. 4, 30. Bab, 9. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 93, s. 120, 14. Bab, 23. hadis

[632] Uyun-u Ahbar’ir-Rýza, c. 2, s. 8, 20. hadis

[633] En’am, 75

[634] Tefsir-i Bürhan, En’am, 75. ayetin tefsirinde, 9. hadis

[635] Bihar’ul Envar, c. 4, s. 111, 3. Bab, 31. hadis

[636] Vesail’uþ-Þia, c. 20, s. 155, 25291. hadis ve Bihar’ul Envar, c. 68, s. 374, 92. Bab, 25. hadis

[637] Ýnfitar, 10- 12

[638] Fussilet, 20- 21

[639] Nur, 24

[640] Yasin, 65

[641] Kaf, 18

[642] Zilzal, 4- 5

[643] Tevbe, 105

[644] Sevab’ul A’mal, s. 179, Bab-u Sevab’it-Tevbe

[645] Bihar’ul Envar, c. 6, s. 28, 20. Bab, 31. hadis

[646] A’raf, 23

[647] Nuh, 26

[648] Þuara, 83

[649] Kasas, 24

[650] Sad, 33

[651] Enbiya, 89

[652] Yusuf, 101

[653] Enbiya, 83

[654] Mü’minun, 118

[655] Al-i Ýmran, 191

[656] A’raf, 14

[657] Müstedrek’ül-Vesail, c. 5, s. 220, 31. Bab, 5738. hadis; Bu konuda çok çeþitli rivayetler þu kitaplarda yer almýþtýr: “Kafi, c. 2, s. 520, Bab-u Men Kale Ya Rabbi; Vesail’uþ-Þia, c. 7, s. 285, 32. Bab; Müstedrek’ül-Vesail, c. 5, s. 219, 31. Bab ve Bihar’ul Envar, c. 90, s. 233, 12. Bab ve…

[658] Gurer’ul Hikem, s. 153, la yenfe’u kovlun bi gayril amel, 2838. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4050, el-Amel, 14260. hadis

[659] Gurer’ul Hikem, s. 151, 2777. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 405, en-Nehl, 14264. hadis

[660] Müstedrek’ül-Vesail, c. 1, s. 130, 19. Bab, 177. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4060, el-Amel, 14292. hadis

[661] Gurer’ul Hikem, s. 155, el-Ýhlas fi’l Amel ve Asarih, 2899. hadis

[662] Bihar’ul Envar, c. 78, s. 208, 23. Bab, 72. hadis

[663] Kenz’ul Ummal, 43639 ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4066, el-Amel (1), 1422. hadis

[664] Miþkat’ul Envar, s. 55, el-Fesl-u Hamis-u Aþer ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4064, el-Amel (1), 14326. hadis

[665] Tuhef’ul Ukul, s. 91 ve Bihar’ul Envar, c. 74, s. 241, 9. Bab, 1. hadis

[666] Bihar’ul Envar, c. 74, s. 88, 4. Bab ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4066, el-Amel, 14333. hadis

[667] Gurer’ul Hikem, s. 155, 2913. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4066. el-Amel, 14335. hadis

[668] Kafi, c. 3, s. 266, Bab-u Fezl’is-Salat, 11. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4070, e-Amel, 14350. hadis

[669] Mecmue-i Verram, c. 2, s. 86 ve Mizan’ul Hikmet, c. 9, s. 4070, el-Emel, 14351. hadis

[670] Bihar’ul Envar, c. 71, s. 666, 10. Bab, 32. hadis

[671] Gurer’ul Hikem, s. 431, Zemm-u Karin’is-Su’, 9716. hadis

[672] Bihar’ul Envar, c. 71, s. 198, 14. Bab

[673] Tuhef’ul Ukul, s. 316

[674] Gurer’ul Hikem, s. 430, Sahib’ul Hukema ve’l Ulema, 9789. hadis

[675] Mizan’ul Hikmet, c. 3, s. 1124, el-Heram, 13660. hadis

[676] Mecmua-i Verram, 1, 61, Bab’ul Ýtab ve Mizan’ul Hikmet, c. 3, s. 1124, el-Heram, 13661. hadis

[677] Bihar’ul Envar, c. 100, s. 12, 1. Bab, 52. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 3, s. 1124, el-Heram, 13663. hadis

[678] Emali’et-Tusi, 680, Meclis, 37, 1447. hadis

[679] Bihar’ul Envar, c. 68, s. 394, 92. Bab, 63. hadisin açýklamasýnda

[680] Kafi, c. 2, s. 321, Bab-u Su’il Hulk, 1. hadis

[681] Bihar’ul Envar, c. 63, s. 338, 5. Bab, 35. hadis

[682] Gurer’ul Hikem, s. 360, el-Fesl’ur-Rabi, el-Bitne ve Asaruha, 8168

[683] Gurer’ul Hikem, s. 361, el-Fesl’ur-Rabi, el-Bitne ve asaruha, 8178

[684] Müstedrek’ül-Vesail, c. 16, s. 211, 1. Bab, 19627. hadis

[685] Mizan’ul Hikmet, c. 13, s. 6550, en-Nevm, 20917. hadis

[686] el-Hisal, c. 1, s. 28, 99. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 13, s. 6550, en-Nevm, 20915. hadis

[687] Gurer’ul Hikem, s. 159, 3030. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 13, s. 6550, en-Nevm, 20924. hadis

[688] Divan-i Feyz-i Kaþani, c. 2, s. 1186, 860. gazel

[689] Kafi, c. 2, s. 83, Bab’ul Ýbadet, 3. hadis

[690] Kenz’ul Ummal, 43614 ve Mizan’ul Hikmet, c. 7, s. 3412, el-Ýbadet, 11608. hadis

[691] Müstedrek’ül-Vesail, c. 9, s. 19, Bab-u Ýstihbab’is-Samt, 10085. hadis

[692] Müstedrek’ül-Vesail, c. 11, s. 258, Bab-u Vücub-i Taatillah, 12928. hadis

[693] Bihar’ul Envar, c. 67, s. 16, 43. Bab, 8. hadis

[694] Emali’et-Tusi, s. 481, 1051. hadis ve Mizan’ul Hikmet, c. 3, s. 1318, el-Hacet, 4461. hadis

[695] Kafi, c. 2, s. 192, Bab-u Kaza-i Hacet’il Mumin, 1. hadis

[696] Vesail’uþ-Þia, c. 16, s. 359, Bab-u Ýstihbab-i Kaza-i Hacet’il Mumin, 21758. hadis

[697] Mizan’ul Hikmet, c. 2, s. 952, el-Muhabbet (2), 3126. hadis

[698] Kafi, c. 2, s. 199, Bab-u Se’a fi Hacet’il Mumin, 10. hadis

[699] el-Mizan, c. 19, s. 140

[700] Tuhef’ul Ukul, s. 20

[701] Bakara, 23

[702] Ýsra, 88

[703] Hucurat, 13

[704] Nefahat’ul Leyl, s. 230

[705] Nefehat’ul Leyl, s. 232

[706] Meheccet’ul Beyza, c. 6 s. 190, Kitab-u Afat’il Lisan

[707] Bakara, 83

[708] Fussilet, 33

[709] En’am, 152

[710] Þuara, 84

[711] Ýsra, 23

[712] Taha, 43

[713] Bakara, 136

[714] Nisa, 9

[715] Nisa, 5

[716] Nisa, 63

[717] Kafi, c. 5, s. 28, Bab-u Vasiyyet’u Resulillah, 4. hadis

[718] Bakara, 186

[719] Gafir, 60

[720] Nur’us-Sakaleyn, c. 3, s. 249

[721] Enis’ul Leyl, s. 453

[722] Kafi, c. 5, s. 9, Bab-u Cihad’ir-Recul ve’l Mer’e, 1. hadis

[723] Menakýb-i Ýbn-i Þehraþub, c. 4, s. 51

[724] Yusuf, 87

[725] Bihar’ul Envar, c. 44, s. 187, 25. Bab, 16. hadis

[726] Revzet’ul Muznibin, s. 170

[727] Divan-i Feyz-i Kaþani, 219. gazel

[728] Enis’ul Leyl, s. 530

[729] A’raf, 180

[730] Ya Allah! Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Kerim! Ya Habib! Ya Enis! Ya Munis! Ya Ekrem’el-Ekremin! Ya Erhem’er-Rahimin! Ey nimetleri tamamlayýp yayan! Ey zorluklarý defeden! Ey karanlýklarda dehþete kapýlanlarýn nuru! Ey öðretilmeden bilen! Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e rahmet et.

----------------------------

Programlayan: www.IslamKutuphanesi.com