Enis
Emir
Yayın Tarihi: 22.06.2012
ISBN: 9786058918221
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 218
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: 1. Hm. Kağıt
Boyut: 14 x 20 cm
Velayet
Yayıncılık - ADANA
HAZRETİ SELMÂN “EL-MUHAMMEDΔ ; “İBN’UL-İSLÂM”; “EL-HAYR”
İslam tarihinde Ehl-i Beyt’ten sonra en yüce makama sahip olan
hazreti Selman efendimiz hakkında türkçe olarak yazılmış
çok az kitap mevcuttur. Belki kitap yerine makale dersek daha isabetli olur.
Hazreti Selman, İslam tarihinde önemli bir yeri işgal etmemiş
gibi bir tavır ve durum bu zamana kadar sergilenmiştir.
Hazreti Selman efendimiz hakkında arapça dilinde
yazılan kitapların çoğunluğu, “Şii” alevi kişiler
tarafından yazılmıştır. Biz Aleviler, hazreti Selman
efendimize daha önem vermekte ve göstermekteyiz. Sünni kardeşlerimiz,
eshaba çok önem verdikleri halde, hazreti Selman efendimize eshabın ileri
gelenlerinden olmasına rağmen, fazla ilgi ve değer
vermemişlerdir. Hazreti Selman efendimizin şahsiyetine
karşı takip edilen bu yolun ve tutumun sırrı nedir ?
Bu çalışmamda hazreti Selman efendimizin gerçek
kimliğin tanıtmayı hedefledim. Güneşin
ışınları ne kadar güneşten ise, güneşin kendisi
(kaynağı) başkadır. Hazreti Selman efendimiz hakkında
vermeye çalışacağım bilgiler de, ancak kaynağın
ışınlarından bir nebze kadar olabilirler. Niyet bizden ve
tevfik ise şanı yüce Allah’tandır.
Hazreti Selman efendimizin gerçek kimliğini
müslümanların çoğunluğu bilmemektedir. Hazreti Selman’ın
gerçek kimliğini ifade eden bu çalışmayı sabır ve
itina ile hazırladım. Bu çalışma karşısında
tahammülsüzlüklerin de olabileceğini biliyorum.
Sünni ve alevi kaynaklarındaki bilgilerin
ışığı altında, bu çalışma meydana
gelmiştir.
İçindekiler
• NEREDEN GELDİĞİ VE KISA TARİHİ
HAZRETİ SELMÂN’IN HAZRETİ MUHAMMED’TEN (S.A.A.S.) ÖNCEKİ DÖNEMİ
• HAZRETİ İSA ALEYHİSSELAMA VEYA ONUN
HAVARİLERİNİN DÖNEMİNDE YAŞAMIŞ OLDUĞUNA
DAİR HABERLER
HAZRETİ SELMÂN NE ZAMAN VE NEREDE HZ. MUHAMMED (S.A.A.S.) İLE
BULUŞTU ?
• HAZRETİ MUHAMMED’İN (S.A.A.S.) ONUN HAKKINDA
BUYURDUĞU
• EHLİ BEYT
İMAMLARININ ONUN HAKKINDA BUYURDUKLARI
•
ESHABIN HZ. SELMAN HAKKINDA BEYAN ETTİKLERİ
• ESHAPTAN SONRA GELEN BİLGİNLERİN ONUN HAKKINDA BEYAN
ETTİKLERİ
HAZRETİ SELMAN’DAN AKTARILAN HADİSLER
HAZRETİ SELMAN HAZRETİ ALİ’NİN
ŞİASIDIR
HAZRETİ SELMAN HAKKINDA İNEN AYETLER
HAZRETİ SELMÂN’IN EHLİ BEYT’E OLAN
YAKINLIĞI
HAZRETİ SELMAN’IN
YÜCELİĞİNİ BEYAN EDEN HABERLER
HAZRETİ MUHAMMED’TEN (S.A.A.S.) SONRA
HAZRETİ SELMAN’IN DURUMU
• HALİFELİK
OLAYINDAKİ YERİ
• EBU BEKR’E KARŞI
TUTUMU
• EHLİ BEYTE OLAN
BAĞLILIĞI
HAZRETİ SELMAN’IN HİKMETLİ
SÖZLERİ
VEFATI VE TARİHİ HAKKINDAKİ HABERLER
Hazreti Selman efendimizin “Ebu ‘Abdullah” (Abdullah’ın
babası) olarak lakaplandırıldığı bütün tarihçiler
tarafından ittifak ile nakledilmiştir. Hazreti Selman efendimizin
ismi anıldığı birçok yerde “Ebu Abdullah Selman” olarak
zikredilmiştir.
Hazreti Muhammed (s.a.a.s.) efendimiz ve Ehli Beyt
imamları tarafından hazreti Selman’a üç lakap daha verilmişti:
Selman el-Hayr (Hayırlı Selman) (1*)
İbn’ul-İslam Selman (İslam’ın oğlu
Selman) (2*)
“Selman el-Muhammedî” (3*) (Muhammed’in Selman’ı), yani
hazreti Muhammed’e (s.a.a.s.) intisab olunan Selman. Bu lakaplar, hazreti
Selman’ın yüceliğini belirtmeye yeterlidir.
Hazreti Selman efendimizin “İslam’ın oğlu”
lakabını almasının özelliği, onun herhangi bir
putperest geçmişe intisab olmadığına işarettir.
Kendisinin asıl nesebi İslam dinidir, yani iman ehlinden
olduğunu ve hiç bir zaman Allah’a ortaklık koşanlardan
(müşriklerden) olmadığını beyan eder.
Hazreti Selman efendimizin, hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.)
devrinden önce adlandırıldığı ismi hakkında
çeşitli rivayetler mevcuttur. Ehli Beyt kaynaklarına göre farsça ismi
“Ruzbeh” idi. (4*)
Başka rivayetlere göre ismi: “Mâhu” , “Mâbeh” , “Bhűdân”
, “Bahbűd” , “Ruzne” (galiba “Ruzbeh” isminin tahrifi) (5*)
Hazreti Selman efendimizin Faris’ten, şimdiki
çoğrafyası ile İran olarak bilinen topraklardan geldiği
rivayet edilmiştir. Bu konuda ihtilaf yoktur. İran’ın hangi
şehrinden geldiği hakkında çeşitli haberler mevcuttur.
Şirâz şehrinden olduğu rivayet edildiği gibi (6*), onun
İsfehân şehrine yakın olan Ceyy beldesinden; Ramhurmuz
şehrinden; Cundiysâbur şehrinden olduğu da rivayet
edilmiştir. (7*)
Hazreti Muhammed (s.a.a.s.) ile görüşmesinden önceki
hayatı hakkında çok çeşitli haberler mevcuttur. Bu haberlerin arasında
hazreti Selman efendimizin şahsiyetine uygun olmayan rivayetlere yer
vermiyeceğim. Nitekim, hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.) ve Ehli Beyti’nin ,
hazreti Selman hakkında buyurmuş oldukları ve doğru olarak
bilinen hadisler ancak bu hususta önemli olabilirler. Doğru ve sağlam
hadislere uygun olmayan haberlere değer verirsek, tarihin bir değeri
kalmaz. Hadislerin, tarihi olayları aktaran haberlere nazaran, daha
sağlam oldukları hakkında şüphe yoktur. Çünkü bu gibi
hadisler hakkında ittifak vardır. Her iki taraf, sünni ve alevi
bilginleri bu hadisleri nakletmişlerdir. Bu tesbite dayanarak, hazreti
Selman’ın hadislerdeki şahsiyetine uygun olan haberlere yer verdim.
Hazreti Selman efendimizin, hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.)
devrinden önceki hayatı hususunda şöyle bir haber
aktarılmış:
Hazreti Selman anlatıyor:
Şirâz beldesinde eşraftan olan birinin
oğluydum. Babam beni çok sever ve sayardı. O beldenin bir bayram
gününde babam ile beraber dolaştığım bir anda ibadet
yapılan bir yerden adamın biri şöyle nida etmişti:
“ Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir ilâh
yoktur; ve yine şehadet ederim ki İsa Allah’ın ruhudur ve yine
şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın habibidir !!!”
Bu nidayı duyduktan sonra Muhammed (s.a.a.s.) ‘in
sevgisi etime ve kanıma karışmıştı. O andan sonra
ne bir yemek ne de bir içecek haz vermişti. Annem benim durumu
farkettiğinde şöyle demişti:
“ Güneşin doğuşuna karşı neden bugün
secde etmiyorsun ?”
Anneme karşı
çıktıştığımda beni terketmişti. Daha sonra
odama çekildiğimde tavana asılı bir kitap görmüştüm. Anneme
dedim ki:
“ Bu kitap nedir ?”
Annem bana dedi ki:
“ Ey Ruzbeh ! Bayram kutlamasından geri
döndüğümüzde bu kitabın öyle asılı olduğunu
görmüştük. Sakın bu yere yaklaşma aksi takdirde babandan dayak
yersin !”
Akşama kadar bu kitap konusunda annem ile mücadele
etmişti. Gece olduğunda annem ve babam yatmışlardı.
Bunun üzerine kalkıp o kitabı almıştım. Bu
kitabın içinde şöyle yazılmıştı:
“ Bismillahirrahmanirrahim ! Bu, Allah tarafından Adem’e
(a.s) verilen bir sözdür. Onun neslinden bir peygamber kıldım ki
adı Muhammed’tir. Ahlakın yüceliğini emreder ve putlara
tapmayı yasaklar. Ey Ruzbeh , İsa’nın vasisine git (8*) !
İman et ve mecusilik inancını terket !!!”
Bunu okuduğumda bayılarak yere düştüm ve
üzerimde büyük bir şiddet oldu. Annem ve babam bunu farkettiklerinde beni
derin bir kuyunun içine salarak şöyle demişlerdi:
“ Bu durumundan geri dönmezsen seni öldüreceğiz !?”
Ben de onlara şöyle demiştim:
“ Bana istediğinizi yapınız ! Muhammed’in
sevgisi benim kalbimden asla gitmeyecektir !”
Bu kitabı okuyana kadar arapçayı bilmiyordum. O
günden itibaren Allah bana arapçayı müyesser kılmıştı.
Kuyuda bu hal üzerinde kalmıştım. Bana küçük ekmek tanelerini
indiriyorlardı. Bu durum fazla sürdüğünde ellerimi göke doğru
kaldırarak şöyle demiştim:
“ Ey Rab ! Sen, Muhammed (s.a.a.s.) in ve vasisinin
muhabbetini bende kıldın ! Onu vesile
kıdığının hakkı için beni içinde bulunduğum
durumdan acil bir şekilde kurtar !”
Bunun üzerine beyaz elbiseli biri bana gelmişti ve bana
şöyle demişti:
“ Ey Ruzbeh ! Ayağa kalk !”
Elimden tutarak beni o ibadet yapılan eve
götürmüştü. Oraya vardığımızda şöye
demiştim:
“ Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir İlah
yoktur; yine şehadet ederim ki İsa allah’ın ruhudur ve yine
şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın sevdiğidir !”
Benim sesimi duyan biri ibadet evinden çıkarak dedi ki:
“ Ruzbeh sen misin ?”
Ben ona dedim ki:
“ Evet, Ruzbeh benim.”
Bunun üzerine beni yukarı beraber
almıştı. Ona (rahibe) iki yıl hizmet etmiştim. Vefat
edeceği yaklaştığında bana dedi ki:
“ Ben yakında öleceğim !”
Ben de ona dedim ki:
“ Beni kime bırakacaksın ?!”
Kendisi bana dedi ki:
“ Benim inancım üzerinde, ancak Antakya’da olan bir
rahibi biliyorum. Kendisini bulursan benden ona selam söylersin ve bu
levhayı ona verirsin !”
Bana levhayı vermişti. Bir müddet sonra vefat etti,
onun cenazesini yıkadım ve kefenledikten sonra defnettim. Sonra
levhayı alarak Antakya’ya gittim. Orada bulunan ibadet evine vardım
ve şöyle nida ettim:
“ Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir İlah
yoktur; yine şehadet ederim ki İsa Allah’ın ruhudur ve yine
şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın sevdiğidir !”
Bir rahip ibadet evinden aşağı bakarak dedi
ki:
“ Ruzbeh sen misin ?!”
Ben, kendimi ona tanıttığımda, beni
kendisiyle beraber yukarıya almıştı. Bu rahibin hizmetinde
iki yıl kadar kalmıştım. Vefat edeceği
yaklaştığında bana şöyle demişti:
“ Yakında vefat edeceğim.”
Bunu duyduğumda ona dedim ki:
“ Beni kime bırakacaksın ?!”
Dedi ki:
“ Benim inancım üzerimde İskenderiye’de olan bir
rahibi biliyorum. Kendisini bulursan benden ona selam söyle ve bu levhayı
ona ver !”
Bir müddet sonra rahip vefat etmişti, onun cenazesini
yıkadım ve kefenledikten sonra defnettim. Bana vermiş
olduğu levhayı alarak yola koyulmuştum. İskenderiye’ye
vardığımda ibadet evine yaklaşarak şöyle nida
etmiştim:
“ Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir İlah
yoktur; yine şehadet ederim ki İsa Allah’ın ruhudur ve yine
şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın sevdiğidir !”
İbadet evinin üzerinden bir rahip bana seslenerek :
“ Ruzbeh sen misin ?!” Demişti.
Ben de kendimi tanıttıktan sonra rahip beni
beraberinde yukarıya almıştı. Bu rahibe de iki yıl
hizmet ettikten sonra vefat edeceğini söylemişti. Bunu
bildiğimde ona dedim ki:
“ Beni kime bırakacaksın ?!”
Rahip dedi ki:
“ Benim inancımı benimseyen dünyada hiç bir
insanı bilmiyorum. Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’ın oğlu
Muhammed’in dünyaya gelişi yaklaşmıştır. Ona
gittiğinde benden selam söyle ve bu levhayı ona ver !”
Bir müddet sonra rahip vefat etmişti, onun cenazesini
yıkadım ve kefenledikten sonra defnettim.
Levhayı yanıma alıp yola koyulmuştum.
Yolda bir topluluk ile yoldaşlık ettim. Onlara şu teklifte
bulunmuştum:
“ Bana yiyecek ve içeceğimi verirseniz size yol boyu
hizmet ederim !?”
Topluluk bu teklifimi kabul etmişti. Topluluk yemek
istediklerinde beraberinde götürdükleri koyun sürüsünden birini vurarak
öldürdüler. Bu koyunun etinden kebap ve közde et yaptılar. Bana bu etten
yememi istediler, ben ise bu etten yemiyeceğimi, inancıma ters
olacağını söylemiştim. Adamlar bunu duyduklarında beni
şiddetli bir şekilde dövmeye başlamışlardı, az
kalsın beni öldüreceklerdi. Aralarından biri onlara şöyle
demişti:
“ Onu şimdi bırakın ! Bize içecek getirmesini
söyleyin ! Göreceksiniz ki kendisi şaraptan içmiyecektir !”
Şarabı onlara getirdiğimde benim de içmemi
istediler. Ben içmekten çekindiğimde yine beni dövmeye
başladılar. Onlara dedim ki:
“ Ey topluluk ! Beni vurmayın, beni öldürmeyin ! Ben
size kölelik yapmaya hazırım !”
Bunun üzerine aralarından birine kölelik yapmaya
anlaştım. Bu adam beni sonra 300 dirheme bir yahudiye sattı.
Yahudi benim başıma gelenleri sormuştu, ben de ona Muhammed’e ve
vasisine olan sevgimi anlatmıştım. Yahudi bunun üzerine
şöyle demişti:
“ Ben seni ve Muhammed’i sevmiyorum !!!”
Adam beni evinden çıkardı ve dışarda
kapısında bulunan kumu sabaha kadar oradan kaldırmamı, bunu
yapmazsam beni öldüreceğini söyledi. Bütün gece bu kumu
taşıdım ve sonunda bitkin bir halde olduğumda ellerimi
havaya kaldırdım ve dua ettim:
“ Ey Rab ! Sen, Muhammed (s.a.a.s.) in ve vasisinin
muhabbetini bende kıldın ! Onu vesile kıdığının
hakkı için beni bulunduğum bu durumdan acil bir şekilde kurtar
!”
Bunun üzerin şanı yüce Allah bir rüzgar gönderdi
ki, kapıda bulunan kumu yahudinin istemiş olduğu yere
aktardı. Yahudi sabahladığında kumun istediği yere
aktarıldığını gördüğünde dedi ki:
“ Ey Ruzbeh ! Sen sihirbazsın ! Benim ise bu konuda
bilgim yoktur. Beni ve bütün köyü öldürmeden önce seni buradan
uzaklaştıracağım !”
Beni bir kadına satmıştı. Bu kadın
beni çok sevmişti. Onun bir bahçesi vardı, o bahçeyi bana verdi ve
istediğimi oradan yiyebileceğimi, ondan istediğime hediye ve
sadaka verebileceğimi söylemişti. Bir gün o bahçedeyken üstlerinden
bulut seyretmekte olan 7 kişi bana doğru geldiler. Kendi kendime
şöyle demiştim:
“ Allah’a yemin olsun ki bu gelenlerin hepsi peygamber
değillerdir ama, aralarından biri muhakkak peygamberdir !”
Bu 7 kişi bana vardıklarında bulut hala
üzerlerinden onları takip ediyordu. Aralarında Rasulallah (s.a.a.s.)
, Müminlerin Emiri (hazreti Ali), Ebu Zer, Mikdad, Abdulmuttalib’in oğlu
Hamza, Ebu Talib’in oğlu ‘Akiyl ve Haris’in oğlu Zeyd vardı.
Hepsi bahçeye girdiler ve hurmanın bozuk olanlarını yemeye
başladılar. Rasulallah (s.a.a.s.) onlara şöyle diyordu:
“ Sadece işe yaramaz ve bozuk olanları yiyiniz.
Sakın bahçe sahiplerine zarar yapmayınız !”
Bunu gördükten sonra mal sahibi olan kadına gittim ve
bana hurmaların iyisinden alabilmem için müsaade etmesini istedim.
Kadın bana 6 tabak dolusu hediye etti. Ben de bu tabaklardan birini alarak
kendi kendime şöyle dedim:
“ Aralarında peygamber varsa kesinlikle sadaka
yemiyecektir !”
Elimdeki tabağı , bu sadakadır diyerek, önüne
koydum. Rasulallah (s.a.a.s.) yanındakilere şöyle demişti:
“ Yiyiniz !”
Kendisi, Müminlerin Emiri, Ebu Talib’in oğlu ‘Akiyl ve
Abdulmuttalib’in oğlu Hamza ise ellerini hurmaya uzatmadılar.
Rasulallah (s.a.a.s.) Zeyd’e yemesi için söylemişti. Bunu gördüğümde,
kendi kendime bu ilk işarettir demiştim. Hemen bir tabak daha
getirip, bunun hediye olduğunu söleyerek önüne koydum. Bismillâh diyerek
elini uzattı ve geri kalnların hepsi ellerini uzatıp tabaktan
hurma aldılar. Kendi kendime bu da bir işaret daha demiştim.
Bunun üzerine peygamberin arkasında dolaşmaya
başlamıştım. Bunu farkeden peygamber şöyle dedi:
“ Ey Ruzbeh ! Peygamberlik mühürünü mü görmek istiyorsun ?!”
Bunu istediğimi ifade ettiğimde,
omuzlarının üstünü açarak bana peygamberlik mühürünü
göstermişti. Omuzları arasındaki bu mühürün uzerinde kıllar
vardı. Hemen Rasulallah’ın (s.a.a.s.) ayaklarına kapandım
ve öpmeye başladım. Rasulallah (s.a.a.s.) bana buyurdu ki:
“ Ey Ruzbeh ! Bu kadına git ve de ki: Abdullah’ın
oğlu Muhammed sana diyor ki, bu kulunu (Selman’ı) bize satar
mısın ?”
Ben de emir sahibim olan kadının huzuruna gittim ve
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) bana söylediklerini tekrarladım. Kadın
bana dedi ki:
“ Ona de ki : Seni 400 ağaca karşılık
satarım. 100 ağacı sarı renkten ve 100 ağacı
kırmızı renkten olacak !”
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) huzuruna gidip
kadının söylediklerini anlattım. Rasulallah (s.a.a.s.)
şöyle buyurdu:
“ Kadının istediği çok kolaydır ! Ey Ali,
bu yerdeki hurma çekirdeklerini topla !”
Onları topladıktan sonra ona şöyle buyurdu:
“ Bu çekirdekleri yere batır ve sula !”
Müminlerin Emiri birer birer ekilen yerleri sulamaya
başlamıştı ki, her suladığı çekirdekler
teker teker fidan olup yeryüzüne çıkmaya başladı. Sonuncu
çekirdek sulandığında bütün ağaçlar tam gövde halinde
olgunlaşmışlardı. Bunu kadına bildirmem için beni ona
göndermişti. Kadına istemiş olduğu şartın yerine
getirildiğini ve buna karşılık beni vermesi
gerektiğini anlattığımda, kadın dışarı
çıkarak ağaçları görmüştü. Kadın ağaçları
gördüğünde şöyle demişti:
“ Allah’a yemin olsun ki onu ancak 400 sarı ağaca
satabilirim !!!”
Cebrail oraya inerek ağaçlara kanadı ile temas
ettiğinde bütün ağaçlar sarı rengine dönüştü. Kadına
artık sözünü yerine getirmesini söylediğimde bana dedi ki:
“ Allah’a yemin olsun ki, bu ağaçlardan biri
Muhammed’ten ve senden benim için daha iyidir !”
Ben de ona dedim ki:
“ Allah’a yemin olsun ki, Muhammed ile bir gün beraber olmak
senden ve bütün varlığından bana daha iyidir !!!”
Bunun üzerine Rasulallah (s.a.a.s) boynuma sarılarak
“Selmân” ismini verdi. (9*)
Hazreti Selman efendimiz memleketinden yola çıkıp
hazreti Muhammed (s.a.a.s.) efendimiz ile buluşma sevdası ve sevgisi
içindeyken acaip bir olayla karşılaşmıştı. Yol
üzerinde yıkanmak için suya girmişti. Suda yıkanırken
elbiselerinin olduğu yere bir aslan gelip onun çıkmasını
bekledi. Hazreti Selman, aslanın verdiği dehşetten, hayretler
içinde olduğu bir anda sahradan bir atlı gelmiş ve aslanı
oradan kovmuştu. Hazreti Selman sudan çıkıp, suyun
kenarından kopardığı çiçekleri o
kurtarıcısına vermişti. Hazreti Selman yoluna devam etti ve
çok uzun bir müddet sonra hazreti Muhammed (s.a.a.s.) ile buluşmuştu.
Bir gün hazreti Muhammed (s.a.a.s.)’in yanında iken,
hazreti Ali yediği hurmanın çekirdeğini hazreti Selman’ın
üzerine atmıştı. Hazreti Selman buna gücenmiş ve şöyle
demişti:
“ Ey Rasulallah ! Allah’ın duası senin üzerine
olsun. Ali daha genç biri olarak benimle şakalaşıyor, ben ise
ihtiyar, yaşlı biriyim !?”
Hazreti Ali efendimiz bunu duyduğunda buyurdu ki:
“ Nehirin kenarında sana gelen aslanı
hatırlıyor musun ?! Sen suyun içindeyken aslan da senin
dışarı çıkmanı beklemişti. Sen ise hayretler
içinde suda kalmıştın. O anda bir atlı gelip aslana
haykırarak onu oradan defetmişti ! Bunun üzerine sudan
çıkıp elbiselerini giymiştin. O anda yaşın ne
kadardı ?”
Hazreti Selman dedi ki:
“ O zamanlar 17-18 yaşındaydım!”
Hazreti Ali efendimiz buyurdu ki:
“ Seni kurtarmaya gelen o yiyiğidi tanıdın
mı ?”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Hayır, tanımadım.”
Hazreti Ali Buyurdu ki:
“ Seni kurtaran kişi bendim!”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Beni kurtaran kişi ile aramızda bir alametim
olmuştu!”
Hazreti Ali buyurdu ki:
“ O alameti bir daha görsen tanır mısın ?”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Evet, tanırım.”
Hazreti Ali efendimiz elbisesinden taptaze bir demet
çiçeği çıkarıp Selman’a verdi. 250 yıl önce vermiş
olduğu o çiçekleri, bir daha taptaze olarak gören hazreti Selman dedi ki:
“ Evet, aramızdaki o alamet budur !!!” (10*)
Hazreti Selman efendimizin makamını ve
yüceliğini daha iyi anlıyabilmek için, onun manevi değerini
ifade eden haberleri aktarmak istiyorum. Bu haberler en muteber ve en
meşhur bilginlerin kitaplarından alınmıştır.
Hazreti Selman efendimizin, hazreti İsa
aleyhisselamın vasisi zamanında yaşadığına dair
sağlam haberler aktarılmıştır. (11*)
Bu beyana göre hazreti Selman’ın 500 yıldan daha
fazla yaşamış olması gerektiği tarihin hesabı
açısından ortaya çıkmaktadır. Nitekim hazreti İsa
aleyhisselam ve hz. Muhammed (s.a.a.s.)’in zamanı arasında 600
yılından daha fazla bir müddet olduğu hakkında hiç bir
ihtilaf yoktur.
Bazı bilginlerin aktardıkları haberlere göre
ise, hazreti Selman efendimiz, hazreti İsa aleyhisselamın
zamanını yaşamıştı. (12*)
Bunu mümkün olmayan bir mesele olarak görmek yanlış olur. Kuran-ı Kerim’den Eshab-ı Kehf’in (mağarada kalan müminlerin) 309 yıl sonra mağaradan canlı olarak çıktıklarını biliyoruz. Başka bir ayette ise bir peygamberin 100 yıl oturduğu yerde canlı kaldığı zikredilmiştir. Önceki peygamberlerin 1000 yıl civarında yaşadıklarını da biliyoruz.
Hazreti Selman efendimizin kaç yıl
yaşadığı hakkında çeşitli haberler mevcuttur. Bu
haberlere göre hazreti Selman 200 ile 400 yıl arasında
yaşamıştır. Bu haberleri yıl farkına göre
ayırdığımızda, 250 yıl
yaşadığını, çok sayıda muteber bilginler
ortaklaşa kabul etmişlerdir.
Bu tesbiti yapan tarihçilerin, tuhaf bir duruma
düştüklerini ifade etmeden geçemiyeceğim. Hazreti Selman’ın
hazreti İsa aleyhisselamın vasisi döneminde
yaşadığını aktaran tarihçiler, aynı anda onun 250
yıl yaşadığı hakkında ihtilaf yoktur ifadesini kullanmışlardır.
(13*)
Hazreti Selman efenddimizin 250 yıldan daha fazla
yaşadığını, bu müddetin 300 ile 400 arasında
olduğunu da bir çok tarihçi aktarmıştır. (14*)
Bu konuda tarihçiler arasında ihtilaf olmasına
rağmen, hazreti Selman’ın Medine devrinde, hicretten sonra hazreti
Muhammed (s.a.a.s.) ile ilk olarak görüştüğü daha fazla
ağırlık kazanmıştır. Hazreti Selman’ın Bedir
savaşında bulunduğuna dair haberler mevcut olduğu gibi ,
tarihçilerin çoğunluk olarak aktardıkları haberlere göre ise,
hazreti Selman Bedir savaşından sonra hazreti Muhammed (s.a.a.s) ile
buluşmuştu. (15*)
Bazı rivaytlerde ise, hazreti Selman’ın Mekke
devrinde hazreti Muhammed (s.a.a.s.) ile biraraya geldiği
aktarılmıştır. (16*)
Hazreti Selman’ın yüceliğini, değerini,
şüphesiz olarak hadisler beyan etmektedir. Bu hadislerin her iki taraftan,
sünni ve alevi bilginleri tarafından, sağlam bir şekilde
aktarılmış olması, hazreti Selman’ın yüceliğini
kuvvetli bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu konuda, en muteber kaynaklardan sağlam kabul edilen
hadisleri sırasıyla aktarmak istiyorum.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed, Allah’ın
duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun şöyle
buyurdu:
“ Şanı yüce Allah eshabımdan 4 kişiyi
sevdiğini bildirdi ve onları sevmemi bana emretti ! Bunlar Ali,
Selman, Ebu Zer ve Mikdad’tır !” (17*)
Eshabın arasında bu 4 mübarek zatı sevmek,
bütün müminlere farzdır. Nitekim her kim Allah’ı ve peygamberini
severse bu 4 mübarek zatı sevmekle yükümlüdür. Çünkü her mümin Allah için
sevmeli ve Allah için buğzetmelidir. Şanı yüce Allah’ın
peygamberinie “emir” olarak verdiği bu sevgiyi hangi mümin inkar edebilir
?!
Esas olan mesele, bu sevginin ne olduğu
konusundadır. Hazreti Ali, hazreti Selman, hazreti Ebu Zer ve hazreti
Mikdad bin ‘Amr’ı nasıl sevmeliyiz ?
İnsanoğlunun hesap gününde sevdiği ile beraber
olacağını, haşredileceğini peygamber efendimiz hazreti
Muhammed (s.a.a.s.) beyan buyurmuştur. Bu mübarek zatları sevmek,
onların yolunda olmaktır. Bu mübarek zatları sevmek, onlara
itaat etmektir. Aksi takdirde sevgi yolda kalır.
Aleviler bu mübarek 4 zatı severler. Çünkü alevi olmak,
bu 4 zatın yolunda ve itaatlerinde olmaktır.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) şöyle
buyurdu:
“ Cennet, Ali’ye, Selman’a, ‘Ammâr’a, Ebu Zer’e ve Mikdad’a
müştaktır.” (16*)
Bu hadisin başka bir metninde “Cennet üç kişiye
müştaktır, bunlar Ali, Selman ve ‘Ammar’dır !” ifadeleri de
mevcuttur. Bu şekilde aktarılan hadislerde, hazreti Mikdad ve hazreti
Ebu Zer zikredilmemişler. Ehli Beytten gelen bu hadis metninde ise 5
kişi yer almıştır.
Cennetin hazreti Selman’a iştiyak duyması, elbette
hazreti Selman’ın yüceliğine bağlıdır. Nitekim kendisi
tertemizdir ve sapa sağlam bir imanla doludur. Kendisi, hazreti
Muhammed’in (s.a.a.s.) vasiyetine uyan ve bu vasiyete şüphesiz olarak
tutunanlardandır. Bu gibileri , azınlığın
azınlığıydı.
Hazreti Muhammed (s.a.a.s.), hazreti Selman’ın yüceliğini
daha da ibraz etmek için şöyle buyurmuştu:
“ Cennetin Selman’a olan iştiyakı, Selman’ın
cennete olan iştiyakından daha büyüktür !!!” (17*)
Ehli Beyt hariç, bu kadar bariz bir yücelik hangi sahabide
var ?! Sana bu yücelik kutlu olsun ey efendimiz Selman ! Cennet seninle yücelik
buluyor, sana kutlu olsun.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.)
eshabından birine şöyle buyurdu:
“ Selman, hikmet sahibi Lukman gibidir ! Ona istediğini
sor, sana cevap versin !!!” (18*)
Hazreti Lukman hikmeti ile meşhurdur. Kuran-ı
Kerim’de zikri geçtiği gibi, hadislerde de yeri bellidir. Hikmeti ve
aklı ile, nasihat ve yol erbabı olan hazreti Lukman’ın bu
ümmetin içindeki benzeri hazreti Selman’dır.
Tuhaf olan şudur ki, hazreti Selman’ın hikmet ve
bilgi sahibi olmasına rağmen, sünni inancını besleyen ana
kitaplarda onun hikmetine ve bilgisine yer verilmemesidir !?
Bu acı gerçeğin sebeplerine, inşaallah ileride
daha fazla değineceğim.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Selman, ilimde genişlik sahibidir (ilim ile
doyurulmuştur) !!!” (19*)
Hazreti Selman efendimizin yüceliklerinden en bariz
olanı, ilimde geniş bilgiye sahip olmasıdır. Dinde ve
hükümlerinde yer sahibi olabilmek için, geniş bilgiye sahip olmak çok
önemlidir. Hazreti Selman’ın, hazreti Ali’ye karşı
beslediği sevgi ve saygı bu geniş bilgisine dayanmaktaydı.
Peygamber efendimize eshaptan olan Enes bin Mâlik
sormuş:
“ Senden sonra ilmi kimden alalım ?”
Hazreti Muhammed Muhammed (s.a.a.s.) cevap olarak şöyle
buyurmuş:
“ Ali ve Selman’dan !!!” (20*)
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ey Selman ! Sen bizden, Ehli Beyttensin ! Allah sana
öncekilerin ve sonrakilerin ilmini ve kitabını verdi !!!” (21*)
Aynı hadisin başka metninde “ Selman (ilimde) tükenmeyen deniz
gibidir” ifadesi yer almıştır.
Hazreti Selman efendimizin Ehli Beytten olduğunu beyan
eden hadise sonra değinmek istiyorum. Burada hazreti Selman’ın önceki
ümmetlerin ve sonraki ümmetlerin bütün ilimlerine ve kitaplarına
vakıf ve haiz olduğu beyan buyurulmuştur. Bu makamın
ötesinde ancak Ehli Beytin ilk beşinin, hz. Muhammed’in (s.a.a.s.), hz.
Ali’nin, hz. Fatime’nin, hz. Hasan’ın ve hz. Huseyn’in yeri vardır.
Bu mübarek zatlardan sonra, bu yüce makamın tek sahibi hazreti Selman
efendimizdir. Bu yücelik , eshabın içinde hazreti Selman’ın haricinde
hiç kimsede yoktur.
Suhufların, Tevrat’ın, Zebur’un, İncil’in ve
Kuran-ı Kerim’in ilmine sahip olan hazreti Selman’ın zikri, sünni
itikadını oluşturan kitaplarda eksik kalmıştır.
Nitekim bu itikadın isnadı eshab olmasına rağmen, bu yüce
meziyetlere sahip olan hazreti Selman’a, ne hikmetse, gerektiği gibi yer
verilmemiştir.
Ehli Beyt tarafından aktarılan yukarıdaki
hadisin metni şöyledir, hazreti Muhammed (s.a.a.s.) buyuruyor:
“ Selman, tüketilmesi mümkün olmayan ilim denizidir !!!
Kendisi öncekilerin ve sonrakilerin ilmi ile uzman
kılınmıştır. Selman’ı buğzedeni Allah
buğzetsin, Selmanı seveni de Allah sevsin !!!” (22*)
Hendek (Ahzap) savaşı olduğunda, hazreti
Selman efendimiz Medine’nin ön tarafına, düşmanları
durdurabilmek için, bir hendeğin kazılmasını peygamber
efendimiz hazreti Muhammed’e (s.a.a.s.) teklif olarak sunmuştu. Hazreti
Muhammed (s.a.a.s.) bu teklifi çok iyi bulmuş ve hendeğin kazılması
için eshabına görev taksimi yapmıştı. Sahabe, hazreti
Selman’ın çalışkan olduğunu iyi bildiklerinden, her
çalışma gurubu hazreti Selman’ın kendilerine tayin edilmesini
istemişti. Her taraftan “ Selman bizden olsun !” sesleri yükselmişti.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) buna karşılık
şöyle buyurmuştu:
“ Selman bizden, Ehli Beytten dir !!!” (23*)
Hazreti Selman efendimizin Rasulallah’ın (s.a.a.s.) Ehli
Beytinden sayılması, bilgi ve hikmet makamının daha
üstündedir. Nitekim Ehli Beyt, şanı yüce Allah’ın yüce
kitabı Kuran-ı Kerim’de, tertemiz ve masum
kılınmıştır. Bu maddi ve manevi temizliğin
yanında masumiyet derecesine nail olmak, ancak hazreti Cebrail
alyehisselma müyesser olmuştur. Cebrail aleyhisselam Ahzap suresindeki
tathir ayetini peygamber efendimize indirdiğinde, hazreti Muhammed
(s.a.a.s.) elbisesi altına hazreti Ali, hazreti Fatime, hazreti Hasan ve
hazreti Huseyn’i almıştı. Hazreti Cebrail bu manzarayı
gördüğünde şöyle demişti:
“ Ey Allah’ın Peygamberi ! Sizinle beraber bu
abanın (elbisenin) altına girmeme müsaade edermisin ?”
Bunun üzerine peygamber efendimiz hazreti Cebrail’in
abasının altına girmesine müsaade etmişti. Böylece ‘Abâ
ehli olarak bilinen 5 mübarek zata hazreti Cebrail katılma şerefine
nail olmuştu. İşte bu yüce şerefe hazreti Selman efendimiz
de nail olmuştur. Bu makamın yüceliği hakkında sünni
bilginlerinden Muyhiddin el-‘Arabi “Futuhât el-Mekkiye” adlı
kitabında önemli beyanlar yapmıştır. (“Futuhât el-Mekkiye”
c: 1, s: 126 ve 197; aynı şekilde meşhur olan sünni tarihçi
El-Makriyzi “Fadâil Âl- El-Beyt” adlı kitabında bu özelliğe yer
vermiştir, s: 92)
Ehli Beytin yüce makamının hakkına riayet
etmeyen çoğunluk, hazreti Selman’ın yüce makamının
hakkına da riayet etmemiştir. Ehli Beytin yüceliğini bilmeyen
müslümanlığın özünü bilemez. Ehli Beytin, bu ümmetin içindeki gerçek
makamına, velayetine riayet etmeyen, iman mefhumundan uzak kalır.
Müslümanların ve müminlerin azınlıkta
olması üzücü bir gerçektir. Nitekim iman edenler hep azınlıkta
kalmışlardır. Bu mesele, şanı yüce Allah’ın
buyurduğu “ Ey iman edenler ! İmân edin...” (Nisa suresi: 136)
hikmetinin tecellisidir. Bu ayet şöyle buyurmaktadır: Ey
Allah’ın birliğine ve İslam’ın peygamberine iman edenler,
Ehli Beytin de velayetine iman edin !!!
Hazreti Selman efendimizin Ehli Beytten sayılması,
onun her türlü manevi ve maddi olumsuzluklardan uzak olduğuna
beyandır. Kendisi, Allah ondan razı olsun, yalan söylemez, menfaat
uğruna konuşmaz, doğruları batıl ile
değiştirmez, hakkı batıl ile bürümez, konuştuğu
ve hayatı tamamen doğruluk ve haktan başka bir şey
değildir.
Sahabeden alim ve zahid olarak tanıtılan ‘Uveymir
Ebul-Derdâ’ya, hazreti Muhammed (s.a.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“ Ey ‘Uveymir ! Selman dinde senden daha bilgindir !!!” (24*)
Sünni kaynaklarında Ebul-Derdâ, hazreti Selman’dan daha
yüce bir mevkiye sahiptir. Kendi ana kaynakları hazreti Selman’ın
dinde Ebul-Derdâ’dan daha alim olduğunu sağlam haberler ile teyit
ettikleri halde, neden Ebu Derdâ itikat kitaplarında daha ağır
basmıştır ???
Ebu Derdâ Şam’da yaşamıştı. O
zamanlarda Muaviye Şam’a hakimdi. Ebu Derdâ , Muaviye ile iyi
geçinmişti. Ebu Derdâ’nın Muaviye’ye karşı susması ve
ona yardakçılık etmesi, hazreti Selman’dan daha yüce tutulmasına
sebep olmuştur. Nitekim bu yüceliği yazan ve çizenlerin başında
Muaviye ve Emevi zalimleri vardı. Hazreti Selman ise devamlı olarak
hazreti Ali’nin, Ehli Beytin ümmetin üzerine önder tayin edildiklerini bilen ve
en fazla savunanlardan idi. Sünnülüğü resmiyete aktaran, tescil ve tesbit
eden Muaviye ve ondan sonra gelen zalimler olmuştu. Elbette bu gibi zalim ve
hak meselesinden uzak olan bir sistemde, hazreti Selman efendimize yer
verilemezdi.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) şöyle
buyurdu:
“ Selman, Faris’in (İran’lıların) önde
gelenidir, seyyididir !!!” (25*)
Bütün milletin seyyidi ve önde geleni olmak, yüce bir makam
ve şereftir.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) şöyle
buyurdu:
“ Din (iman) uzayın (Serâ) yıldızlarında
olsaydı, Selman ve toplumu (İranlılar) ona nail olurdu !!!”
(26*)
Bu hadisi şerifi en muteber sünni kaynakları
aktarmışlardır. Buna rağmen, halen arap-sünni
milliyetçileri (Suudi Arabistan ve yardakçıları), İranlılar
hakkında “dinsizler”, “mezhepsizler” kötüleme propagandasını
devam ettirmektedirler.
Hazreti Selman efendimiz yıllarca zahmet çekerek hazreti
Muhammed’i (s.a.a.s.) aramıştı. Bu kadar uzaklığa,
müddete ve zahmete rağmen, dinin ve imanın sahibine
varmıştı. Allah ondan razı olsun ve bizlere onun
himmetinden nasip etsin.
Aralarında Hattab’ın oğlu Ömer’in de
bulunduğu Kureyş topluluğu, hazreti Selman efendimizi, Farisi
(İran’lı) olduğundan dolayı küççük düşürmeye
uğraşmışlardı. Hazreti Selman bu hareketlerinden ve
tutumlarından dolayı çok üzülmüştü. Hazreti Muhammed (s.a.a.s.)
bundan haberdar olduğunda şöyle buyurmuştu:
“ Ey Selman ! Din takvadadır, insanın nesebi ve geçmişi
ile ölçülmez. Eğer takva açısından onları
değerlendirecek olursak, bil ki sen onların hepsinden daha yücesin
!!! Kalbi nurlanmış birine bakmak isteyen, Selman’a baksın !!!”
(27*)
Ne mutlu sana ey efendim Selman ! Sen, takva ile yücesin.
Takva gerçek imanın, halis müminlerin sıfatıdır.
Kureyş’ten daha yüce olan takvadır. Takvanın sahibide hazreti
Selman’dır.
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) bir gün
göğe doğru bakmıştı. Etrafında bulunan eshap
sormuşlardı:
“ Ey Rasulallah ! Neden göğe doğru baktın ?”
Cevaben buyurdu ki:
“ Selman’ın yaptığı güzel işlerin
müjdesi ile göğe yükselen meleği gördüm !!!” (28*)
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) şöyle
buyurdu:
“ Allah’ı en iyi bileniniz Selman’dır !!!” (29*)
Hazreti Selman efendimizin manevi değeri hakkında
özel bir başlık altında beyan yapacağım için, bu
konuya burada giriş yapmıyorum. Marifet yolunda hazreti
Selman’ın yüceliği tartışılmaz.
Müminlerin Emiri hazreti Ali efendimize, hazreti
Selman’ı sorduklarında, şöyle buyurmuştu:
“ Selman sizin aranızda Lukman el-Hekim gibidir. Selman
bizden, Ehli Beyttendir. Kendisi öncekilerin ve sonrakilerin ilmine vakıf
oldu ve ilk kitabın ve son kitabın ilmine de vakıftır ! Tükenmez
bir denizdir (onda mevcut olan ilim idrak edilemez)!!!” (29*)
Hazreti Ali efendimiz de, hazreti Selman’ın ilim
genişliğine çok açık bir şekilde işaret
buyurmuştur. Mevcut olan bütün ilahi kelamın bilgisine sahip olan
hazreti Selman’dır, Allah ondan razı olsun ve bizleri onun ilmi ile
nurlandırsın.
Müminlerin Emiri hazreti Ali efendimiz şöyle buyurdu:
“ Yeryüzü yedi kişiye bağlıdır, bunlarla
rızıklarını alırlar, bunlarla zafere erişirler ve
bunlarla yağmur yeryüzüne iner; bazıları şunlardır:
Selman-ı Farisi, Mikdad, Ebu Zer, ‘Ammâr ve Huzeyfe, Allah’ın rahmeti
üzerlerinde olsun. Ben onların imamıyım. Kendileri de Fatime’nin
cenazesinde bulunanlardır !!!” (30*)
Bu kadar yücelik, Ehli Beyt haricinde hiç bir sahabide
yoktur. Hazreti Selman büyük meleklerin makamındaki yüceliğe sahip
kılınmştır. Hayatın ve bereketin kaynağı
olan suyun inişinde hazreti Selman’ın yeri olduğuna göre,
hayatın kendisi Selman hazretleridir. Hayatın ve suyun manevi tevili
ilimdir. İlmin kaynağı hazreti Selman’dır.
Hazreti Selman efendimiz devamlı olarak hazreti Fatime
anamızın evine serbest girip çıkanlardandı. Hazreti Fatime
onu yabancı biri olarak görmüyordu. Bu hususuta hazreti Fatime şöyle
buyurmuştu:
“ Ka’be nin Rabbine yemin olsun ki Selman bizdendir, Ehli
Beyttendir !!!” (31*)
Bu ifade hazreti Selman’ın tertemiz bir ruha sahip
olduğuna delildir. Hazreti Selman masumlardandır. Hatası ve
günahı olmayanlardandır.
İmam-ı Muhammed el-Bakır efendimiz şöyle
buyurdu:
“ Selman, hakikatleri sırf bakışı ile
görendi !!!” (32*)
Hazreti Selman efendimiz, Ehli Beyt imamları gibi,
insanların suratına bakarak içlerinde gizlediklerini bilenlerdendi.
Şanı yüce Allah’ın onlara vermiş olduğu yücelik ve
kerametlerinden biridir. Onların huzuruna gelen insanların içlerinde,
akıllarında ve kalplerinde düşündüklerini ve gizlediklerini
biliyorlardı. Şanı yüce Allah Kuran-ı Kerim’in Hicr
sureside, ayet 75-76’da bu özelliğe işaret buyurmuştur.
İmam-ı Ca’fer el-Sadık efendimiz şöyle
buyurdu:
“ Selman, ism-i ‘Azam’ı bilenlerdendi !!!” (33*)
Şanı yüce Allah’ın ism-i ‘Azam’ını
bilmek ancak peygamberlere ve bu derecede Allah’a yakın olan velilere
müyesser olmuştur. Bu yüce ismin bilgisine, araştırmanın ve
aramanın sonucunda varılamaz. Bu ilim ancak şanı yüce Allah
tarafından verilebilir. Nitekim bu ismi bilen, Allah’ın izni ile
istediğine “ol” dediğinde, o istediği olur, yerine gelir.
İmam-ı Ca’fer el-Sadık ve imam-ı Muhammed
el-Bakır efendilerimiz buyurdular :
“ Selman haber alanlardandı !!!” (34*)
Bunu duyanlar hazreti Ca’fer efendimize şöyle sormuşlardı:
“ Selam’a kim haber veriyordu ?”
Cevaben buyurdu ki:
“ Ona Rasulallah (s.a.a.s.) ve Müminlerin Emiri (hz.Ali)
haber veriyorlardı. Selman haber sahibi oldu çünkü kendisine
başkalarının tahammül edemiyecekleri haberleri vermişlerdi.
Ona, Allah’ın gizli ve saklı kalmış ilminden verdiler !!!”
Bu makam çok yücedir, buna ancak Ehli Beyt sahiptir. Ne mutlu
sana ey efendim Selman.
İmam-ı Ca’fer el-Sadık efendimize şöyle
demişler:
“ Ey efendimiz ! Senden Selman el-Farisi’nin zikrini çok
duyuyoruz !?”
İmam-ı Ca’fer efendimiz buyurdu ki:
“ Selman el-Farisi demeyin ! Selman el-Muhammedî deyiniz !!!
Onu neden bu kadar zikrettiğimi biliyor musunuz ?! Onu, üç
özelliğinden dolayı hep zikrediyorum; birincisi: Müminlerin Emiri’nin
(hz.Ali’nin) isteğini kendi nefsinin isteği üzerine koymasından,
ikincisi: fakirleri zenginlerden daha sevmesi ve onları zenginlere
yeğlemesinden ve üçüncüsü: ilmi ve alimleri sevmesinden. Selman salih
kullardan olup, kendisi her zaman tevhide inanmış ve hiç bir zaman
müşriklerden olmamıştı !!!” (35*)
İmam-ı Musa el-Kazım efendimiz buyurdu ki:
“ Kıyamet gününde şöyle bir çağrı
duyulacak: Abdullah’ın oğlu, Allah’ın Peygamberi Muhammed’in
havarilerinden, onun ahdine sadık kalanlar ve bu ahid üzere dünyadan
ayrılanlar nerede ? Bunun üzerine Selman, Mikdad ve Ebu Zer ayağa
kalkacaklar !!!” (36*)
İmam-ı Ca’fer el-Sadık efendimiz buyurdu ki:
“ Rasulallah, Allah’ın duası ve selamı ona ve
tertemiz Ehli Beytine olsun buyurdu ki: Ey Selmân ! Senin ilmin Mikdâd’a
arzedilseydi onu inkar ederdi !!! Ey Mikdâd ! Senin ilmin Selman’a arzedilseydi
onu inkar ederdi !!!” (37*)
İmam hazretlerinin bu aktardığı hadisdeki
mana hakkında açıklama yapılması gerekmektedir. Hazreti
Selman efendimizin ilmi, hazreti Mikdâd efendimiz için
taşınmıyacak kadar zor gelir. Hazreti Mikdad efendimizin ilmi
ise hazreti Selman efendimiz için hafif gelir. Bu açıdan ikisinin ilmi
arasında önemli bir fark mevcuttu. Hazreti Selman efendimiz dinde ve
fıkhında (bilgisinde) en üst mertebeye sahipti.
Ehabtan Mu’az bin Cebel vefat etmeden önce
etrafındakilere şöyle vasiyet etmiş:
“ İlmi dört kişiden alınız ! Ebu
Derda’dan, Selmân el-Farisi’den, Abdullah bin Mes’ud tan ve Abdullah bin
Selâm’dan.” (38*)
Peygamber efendimizin hanımı Ebu Bekr’in
kızı Aişe dedi ki:
“ Selman’ın, Rasulallah’ın (s.a.a.s.) yanında
öyle bir makamı vardı ki, geceleri onunla başbaşa
geçiriyordu. Bu durum o kadar sürüyordu ki az kaldı Rasulallah’a bizden
daha fazla sahip olacaktı !!!” (39*)
Ebu Hureyre ve Katade’den rivayet edildi ki:
“ İki kitabın (İncil’in ve Kuran’ın)
sahibi Selman’dır !!!” (40*)
Ka’b el-Ahbâr dedi ki:
“ Selman hikmet, ilim ve adalet doludur !!!” (41*)
Ehli Beyt imamlarından hazreti Ali Rida efendimizden
ilim aktaran ve sonraki üç imamın devrine kadar yaşayan Fadıl
bin Şâzân el-Niysâburî şöyle buyurmuş:
“ İslam aleminde (Eshabın arasında) Selman’dan
daha bilgili biri yetişmemiştir !!!” (42*)
Meşhur ve muteber olan sünni bilginlerinden Ebu ‘Umar
‘Abdel-Berr şöyle demiş:
“ Selman hayırlı, fazilet sahibi, ilimde güzel
tesiri olan, alim zahid ve gösterişten uzak olan biriydi !!!”(43*)
Şia’nın meşhur ve muteber alimleri hazreti
Selman hakkında şöyle buyurmuşlar:
“ Peygamberlerin ve Ehli Beyt imamlarının ilmi
Selman’a, Cabir’e, Seyyid’e (Ebu Haşim İsmail bin Muhammed
el-Himyeri) ve Abdurrahman’ın oğlu Yunus’a varmıştır
!!!” (44*)
“ Dört erkân olanlar: Selman, Mikdâd, Ebu Zer ve
‘Ammâr’dır !!!” (45*)
Ehli Beyte uyanların arasında, İslam dinindeki
en üst ve yüce yerinde bu dört mübarek zat zikredilmiştir.
Hazreti Selman efendimiz önceki ümmetlerin haberleri
hakkında bilgiye sahipti. Bu bilgisini Kuran-ı Kerim’e
dayandırmadan ifade etmiş olması, kendisinin öncekilerin ilmine
vakıf olduğunu beyan etmektedir. (46*)
Hazreti Selman efendimizden aktarılmış olan
hadisi şerifler, hazreti Selman’ın siyasi idare tarafından
terkedilmesine sebep olmuştu. Aktaracağım hadislerin
çoğunluğu sünni kardeşlerimizin ana hadis kaynaklarından
alınmıştır. Bu kaynakların aktardıkları
hadislerde, hakimiyetin Ebu Bekr’in eline geçmesine yer vermemektedir. Bu
hadislerde, hazreti Ali efendimizin “vasi” olduğu beyan edilmiştir.
Vasi demek, peygamber efendimiz hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.) hazreti Ali’yi
kendisinden sonra ümmetine halife ve imam olarak vasiyet ettiğine
beyandır. İşte bu konuda hazreti Selman efendimiz, o zamanda
hakimiyeti eline geçirmiş olan Ebu Bekr ve adamlarının
siyasetlerine tamamen uygun olmayan bir yolu takip etmişti. Bu sebepten de
hazreti selman efendimiz siyasi idare tarafından tasvib edilmedi. Bu
dışlama Muaviye ve Emevi saltanatı devrinde tamamen kendini
göstermişti. Nitekim Ebu Bekr, Ömer ve Osman’ın hakimiyetinin
meşru olması, Muaviye ve benzerlerinin halifelik makamına
geçmesindeki meşruluğu desteklemekteydi. Hazreti Selman efendimizin
aktardığı hadisleri, gayri meşru hakimlerin himmeti ile
kenara bırakıldı ve ümmetin meclislerinden uzak tutuldu.
Yapılan bütün bu olumsuzluklara rağmen şanı yüce Allah,
nurunu sürdürmüş ve ayakta tutmuştur. İşte bu nurun
beyanını ve aydınlığını paylaşmak
istiyorum.
Hazreti Selman efendimiz, peygamber efendimiz hazreti
Muhammed’e sormuş:
“ Ey Allah’ın Peygamberi ! Senin vasin kimdir ?”
Hazreti Muhammed (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ey Selman ! Musa’nın vasisi kimdi ?”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Nun’un oğlu Yuşa’, Musa’nın vasisi idi.”
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“ Benim vasim, varisim, borcumu ödeyen, geride
bıraktıklarımın en hayırlısı olan ve
vaatettiklerimi yerine getiren Ebu Talib’in oğlu Ali’dir !!!” (47*)
Bu hadisin aynı siyakında olup, “vâsim” kelimesi
yerine “Ehli Beytim üzerine halifem olan” ifadesi yerleştirilmiş. Bu
yerleştirme hakikati değiştirmez. Hazreti Ali neden Ehli Beyt
üzerine halife olsun ki ?
Şayet Peygamber efendimiz ümmetine hiç kimseyi halife
olarak vasiyet etmediyse, hazreti Ali’yi Ehli Beytinin üzerine halife olarak
vasiye etmesi, ne kadar mantıklı olurdu ?
Zaten hazreti Ali efendimiz, hazreti Muhammed’ten (s.a.a.s.) sonra
Ehli Beytin başıdır. Buna vasiyet gerekmez. Bu gibi
mantıksızlığı peygamber efendimize
yakıştırmak, iman ve İslam dini ile bağdaşmaz.
İmam-ı Ali efendimizin, hazreti Muhammed
efendimizin (s.a.a.s.) vasiyet ettiği, vasisi olduğunu beyan eden
daha nice hadisler vardır. Ehli Beyt kaynakları tarafından gelen
hadisi şeriflerde, vasiyet edilen imamların sayısı ve
kimliği, hazreti Muhammed (s.a.a.s.) tarafından belirtilmiştir.
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş bir hadis:
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s), hazreti
Huseyn efendimizi bacakları üzerine oturtmuş olduğu halde, onu
gözlerinden ve dudaklarından öperek şöyle buyurdu:
“ Sen seyidsin ve seyyidin oğlusun ! Sen imamsın ve
imamın oğlusun, sen imamların babasısın ! Sen
Allah’ın kulları üzerine olan hüccetisin ve hüccet olanın
oğlusun. Sen, sulbünden (zürriyetinden) olan 9 hüccetin
babasısın. Bu hüccetlerin dokuzuncuları Kaim olandır.”
(48*)
“Seyyid” mana olarak bir toplumun efendisi, ileri geleni
olarak türkçeye verilmektedir. Türk dil kurumunun sözlüğünde aynı
zamanda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Seyit(d)” Hz. Muhammed’in soyundan olan kimse.
Hazreti Muhammed efendimizin (s.a.a.s.) soyundan olan 12
imamların soyuna “seyyid” denir. Bu mübarek zatlar müslümanların
efendileri ve önde gelenleridir. Sırf soy açısından değil,
ilim, irfan, edep ve ahlak açısındandır. Nitekim Peygamber
efendimizin ilmine, irfanına , edebine ve ahlakına varis olanlar
kendileridir.
Bu mübarek 12 imamlar, şanı yüce Allah’ın
kulları üzerine “hüccet” olarak kıldığı
zatlardır. Hüccetin mana olarak neyi ifade ettiğini açmak gerekiyor.
Hüccet, şanı yüce Allah’ın doğru yolunu tanıtlamak
için kullandığı delilleri ve burhanlarıdır. Bu
hüccetler, hesaplaşma gününde “bundan haberimiz yoktu !”
kaçamağının yolunu kesmektir. Şanı yüce Allah,
Peygamber efendimiz vasıtasıyla dinini beyan etmiş ve bunun
devamını 12 imama bırakmıştı. Bu ümmet binlerce
yıl putperestlik içinde yaşam sürdürmüştü. Bu ümmetin 20-30
yıl içinde tamamen her şeyi birden unutması, terketmesi mümkün
değildi. Dinin, doğru yolun terbiyesi ilahi çizgide devam etmeliydi.
İşte bu ilahi çizginin devamı 12 imamla devam etmeliydi. 12
imamlar bu ümmetin içinde takriben 250 yıl kalmışlardı.
İşte bu 250 yıl, ümmetin tamamen yeni bir yola tutulmasına
ancak yetebilirdi.
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş, peygamber
efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s) şöyle buyurdu:
“ Allah, göndermiş olduğu her elçiye 12 seçkin
vermiştir.”
Hazreti Selman efendimiz bunu duyduğunda şöyle
demiş:
“ Bunun öyle olduğunu, iki kitap (Tevrat ve İncil)
ehlinden bildim.”
Peygamber efendimiz şöyle devam buyurdu:
“ Ey Selman ! Allah’ın imamlık makamı için
seçmiş olduğu 12 seçkinlerimi bildin mi ?! Allah beni nurundan
yarattı, benim nurumdan Ali’yi yarattı. İkimizin nurundan
Fatime’yi yarattı. Hepimizin nurundan Hasan ve Huseyn’i yarattı.
Huseyn’den ise 9 imamı yarattı.”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Onları bana tanıtsaydın.”
Peygamber efendimiz şöyle devam buyurdu:
“ Abidlerin seyyidi Huseyn’in oğlu Ali; daha sonra onun
oğlu Muhammed, öncekilerin ve sonrakilerin tüm ilmine sahip olan; daha
sonra onun oğlu Cafer, Allah’ın sadık dili ; daha sonra onun
oğlu Musa, Allah için bütün musibetlere karşı sabırlı
olan; daha sonra onun oğlu Ali, Allah’ın emrine rıza gösteren;
onun oğlu Muhammed, Allah tarafından kulları arasında
seçilen; onun oğlu Ali, insanları Allah’a doğru hidayet eden;
daha sonra onun oğlu Hasan, Allah’ın sırrına sahip ve emin
olan ve daha sonra onun oğlu Muhammed, Mehdi, Allah’ın hakkını
ayakta tutup onu konuşan Kaim !!!” (49*)
Çok sayıda aktarılan hadislerde 12
imamlarımızın adları hazreti Muhammed (s.a.a.s.) efendimiz
tarafından beyan edilmiştir.
İşte bu gibi gerçeklerin hazreti Selman efendimiz
topluma aktarmıştı. Bu da, hakim olan ve 12 imam hakimiyetini
rededen zihniyetin işine gelmemişti. Ehli Beyt imamlarını
ümmetin halifeleri ve önderleri olarak beyan eden bütün hadisler, Emevi
yardakçıları tarafından “yalan” ve “uydurma” olarak kara listeye
alınmıştı.
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş, peygamber
efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s) şöyle buyurdu:
“ Ben ve Ali şanı yüce Allah’ın makamında
nur idik. Adem yaratılmadan 14 bin yıl önce bu nur Allah’ı
yüceltip takdis ediyordu. Allah, Adem’i yarattıktan sonra bu nuru onun
sulbüne yerleştirdi. Böylece bu nur Adem’in sulbünde intikal
etmiştir. Ta Abdulmuttalib’in sulbüne varana kadar devam etmişti.
Bende peygamberlik nuru kılındı ve Ali’de ise halifelik ve
imamet (imamlık) nuru kılındı.” (50*)
Bu hadis değişik ifadelerle nakledilmiştir.
Yılların sayısı hakkındaki fark ve “halifelik” ve
“imamlık” ifadesi yerine “Bu nurun bir kısmı ben oldum ve öbür
kısmı ise Ali oldu” ifadesi yer almıştır.
Bu hadisi şerifteki özellik, hazreti peygamber
efendimizin ve hazreti Ali efendimizin nur olarak insanoğlunun babası
sayılan hazreti Adem aleyhisselamdan önce var olmalarıdır.
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş, peygamber
efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s) şöyle buyurdu:
“ Hasan ve Huseyn’i seveni ben severim. Benim sevdiğim
kişiyi de Allah sever ve onu cennetine dahil eder. Her kim onlara karşı
düşmanca tavır alırsa, ben de o kişiye karşı
düşmanca tavır alırım. Benim düşmanca tavır
aldığım kişiye, Allah’ta düşman olarak karşı
olur ve onu cehennemine dahil eder ki orada ona ebedi bir azap vardır.”
(51*)
Ümmetin, hazreti Hasan ve hazreti Huseyn’e karşı
takındığı tavır, hadisin hangi kısmına daha
layıktır ?
İmam-ı Hasan efendimiz, Muaviye gibi fasık bir
kişi karşısında toplum tarafından ihanete
uğramıştı. Yalnız ve güçsüz
bırakılmıştı. İmam-ı Huseyn efendimiz,
Kerbela’da bu ümmetin ihanetine uğramıştı. Fasık
oğlu fasık olan Yezid gibi bir lanetliğin eline terk
edilmişti.
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiştir ki, bir gün
hazreti Muhammed (s.a.a.s.) efendimizin huzuruna bir kişi gelip şöyle
demişti:
“ Ey Rasulallah ! Seninle beraber veda haccında
bulunmuş olan aşiretimden bazıları bize şunu
bildirdiler: Humm denilen yerde ağaçların altında Ali bin Ebi
Talib’i bütün müslümanların üzerine emir sahibi kılmış
olduğun gibi onun sevgisini de farz kılmışsın !? Ona
uymalarını ve itaat etmelerini de vacip kılmışsın
!? Bu konuda aşiretim arasında kargaşalar yaşandı. Ey
Rasulallah ! Bu beyan ettiklerin, senin Ali’ye olan
yakınlığından mı yoksa gökten bu konuda Allah
tarafından bir farz mı indi ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) şöyle cevap buyurdu:
“ Allah bunu farz kılmıştır ! Ali’ye
itaat etmenizi ve onu sevmenizi vacip kıldığı gibi bunu gök
ve yeryüzü ehline de farz kılmıştır ! Ey kardeşim,
Cebrail aleyhisselam Ahzap savaşında bana hitaben şöyle
demişti: Rabbin sana selam söyler ve şöyle buyurur; Ben, Ali bin Ebi
Talib’in sevgisini ve ona bağlılığı gök ehline ve
yeryüzündekilere farz kıldım ! Hiç kimseye bu konuda mazeret gösterme
imkanı bırakmadım ! Ümmetine, Ali’yi sevmeleri için emir ver !
Her kim Ali’yi severse, beni ve seni sevdiğinden sevmiştir !!! Her
kim Ali’yi sevmezse, beni ve seni sevmediğinden onu sevmemiştir !!!
(Peygamber efendimiz devam buyurdu) Şanı yüce
Allah, indirdiği her kitaba ve yarattığı her şeye bir
önder seçmiştir. İndirmiş olduğu kitapların önderi
Kuran’dır ! Ramazan ayı bütün ayların önderidir ! Kadir gecesi
bütün gecelerin önderidir ! Firdevs cennetlerin önderidir ! Allah’ın evi
(Kabe) mukaddes yerlerin önderidir ! Cebrail meleklerin önderidir ! Ben,
peygamberlerin önderiyim! Ali, vasilerin önderidir ! Hasan ve Huseyn cennet
gençlerinin önderleridir ! Her insanın amelinde önder olan ameller
vardır, benim ve Ali bin Ebi Talib’in sevgisi de amellerin önderidir !!!
Bu amel, Allah’a yakın olanların Rabblerine karşı yaptıkları
en güzel yaklaşımdır !!!...” (52*)
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş ki, peygamber
efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) bizimle beraber ibadetini yaptıktan
sonra şöyle buyurdu:
“ Borcumu ödeyecek, vaadettiklerimi yerine getirecek
amcamın oğlu Ali nerede ?”
Ali ona icabet ederek dedi ki:
“ Buyrun, buyrun ey Allah’ın elçisi ! Ben senin
emrindeyim !”
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“ Şanı yüce Allah tarafından sana verilen
makamı sana bildireyim mi ?”
Ali buyurdu ki:
“ Evet, ey sevdiğim, bildir !”
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“ Ey Ali ! İbadet yerinin orta yerine otur ve güneş
göründüğünde onunla konuş ! Güneş sana cevap verecek !”
Ali aleyhisselam , ona söylendiği gibi o yerde bekledi.
Güneş göründüğünde ona hitaben şöyle dedi:
“ Ey güneş ! Sana selam olsun !”
Güneşte ona cevaben şöyle dedi:
“ Sana da selam olsun, ey evvel olan, ey ahir olan, ey zahir
olan, ey batin olan, ey her şeyi bilen !!!”
Sahabeler bunu duyduklarında seslerini yükselterek
şöyle dediler:
“ Ey Rasulallah ! Geçenlerde daha, evvel ve ahir
sıfatları Allah’ın sıfatlarındandır, diyordun !?”
Peygamber dedi ki:
“ Evet, öyledir ! Allah, tektir ve ortağı yoktur !
Hayat verir ve öldürür, kendisi ise hayatta kalır ölmez. Hayır
işi elindedir ve her şeyi yapmaya kudret sahibidir.”
Eshab deiler ki:
“ O zaman güneşten Ali hakkında duyduğumuz
nedir ? Yoks Ali’nin Rabbimiz olduğu mu beyan ediliyor !?”
Rasulallah buyurdu ki:
“ Allah’tan af dilerim, bütün hareketler ve kuvvet ancak
Allah’ın isteği ile olur. Her makama göre hitap olur. Allah’tan af dileyip
tövbe edin ! Güneşin Ali’ye “ey evvel” demesinin sebebi, nitekim Ali bana
ilk iman ve tasdik edendir; ona “ey ahir” demesinin sebebi, Allah’a yemin olsun
ki Ali beni yıkayacak ve defnedecek kişidir; ona “ey zahir” demesinin
sebebi, Allah’a yemin olsun ki Ali, Allah’ın dinini kılıcı
ile izhar edendir; ona “ey batin” demesinin sebebi, Allah’a yemin olsun ki Ali,
benim bütün ilmime sahip oldu; ona “ ey her şeyi bilen” demesinin sebebi,
Allah’ın yüceliğine yemin olsun ki Allah’ın bana tüm
öğrettiklerini Ali’ye öğrettim. Böylece Ali göklerin ilminde
yeryüzündeki ilimden daha bilgili oldu !!!...” (53*)
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş ki, peygamber
efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“Ey Selman ! Her kim kızım Fatime’yi severse, benimle
beraber cennette olacak ! Her kim onu sevmezse cehennemin ateşinde olacak
! Ey Selman, Fatime’nin sevgisi 100 yerde yararlı olacaktır. Bu
yerlerin en basit olanları şunlardır: ölüm esnasında,
kabirde, amel terazisinde, mahşer gününde, sırat köprüsünde ve hesap
günündedir. Kızım Fatime’nin ondan razı olduğuna ben de
razı olacağım, benim de ondan razı olduğuma da
Allah’ta razı olacaktır. Kızım Fatime’nin ona
gazaplandığı kişiye ben de gazaplanacağım, benim
de ona gazaplandığım kişiye de Allah’ta gazaplanacaktır.
Ey Selman ! Ona, zürriyetine ve Şia’sına (taraftarlarına)
zulmedenlerin vay haline olsun !!!” (54*)
Hazreti Selman efendimizden aktarılan “ Eshab-ı
Kehf” hadisi de çok meşhurdur. Bu hadiste, hazreti Ali efendimizin
müminlerin üzerine emir sahibi ve peygamber efendimzin vasisi olduğu beyan
edilmiştir. Bunun tanıklığını mağaranın
içindeki zatlar “Eshab-ı Kehf” yapmışlardı. (55*)
Hazreti Selman efendimiz bir gün tanıdığı
birini ziyarete gitmişti. Yolda giderken bir topluluğa denk
gelmiş. Bu topluluğun içinden bir adam şöyle demiş:
“ Eğer isteseydim sizlere peygamberden sonra bu ümmeti
içinde en hayırlı olan Ebu Bekr ve Ömer hakkındaki özellikleri
anlatırdım ! İsteseydim üçüncüsü olan kişi hakkında
bile haber ederdim !”
Hazreti selman bunu duyduğunda şöyle demiş:
“ Allah’a yemin olsun ki isteseydim sizlere peygamberden
sonra bu ümmetin içinde en faziletli ve zikretmiş olduğun o iki
kişiden daha faziletli olan kişiyi size haber ederdim.”
Toplum, hazreti selman’ın bu sözleri üzerine
susmuş. Hazreti Selman’da yoluna devam etmiş. Toplumun içinden bir
kişi onun arkasından giderek şöyle sormuş:
“ Ey Selman ! Ebu Bekr ve Ömer’den daha faziletli olan o
kişi kimdir ?”
Hazreti Selman o adama şöyle demiş:
“ Sana yazıklar olsun ! Rasulallah, Allah’ın
duası ve selamı ona ve Ehli Beytine olsun,
hastalandığında ve bunun akibetinde vefat ettiği o esnada
yanında bulunmuştum. Bir an kendine gelmişti ve ona dedim ki: Ey
Rasulallah ! Vasiyet ettin mi ? Peygamber bana dedi ki: Ey Selman !
Musa’nın vasisisnin kim olduğunu biliyor musun ? Ben dedim ki: Allah
ve Peygamberi bunu daha iyi bilirler. Bana dedi ki: Musa’nın vasisi
Yuşa’ bin Nun idi. Kendisi Musa’nın terkettiği insanların
arasında en faziletlisiydi. Ben de Ali bin Ebi Talib’e vasiyet ettim.
Kendisi terkettiklerimin içinde en hayırılısıdır. Ey
Selman ! 30 Peygamber vardı ve 30 vasi vardı, 30 topluluk vardı
ve bu ümmetin topluluğu Hasan ve Huseyn’dir. Ben de onlara Harun’un
oğulları Şubeyr ve Şeber’in adlarını verdim.”
(56*)
Peygamber efendimizin emri üzerine Medine’de bulunan eshap,
hazreti Ali efendimize “ Emir’ul-Muminin” (Müminlerin üzerinde emir sahibi)
olarak selam (biat) etmişlerdi. Peygamber efendimiz eshabını
toplamış ve hepsinin hazreti Ali efendimize imam ve halife olarak
biat (beyât) etmelerini istemişti. Bu beyâtı (kabulü ve
rızayı) ilk verenlerin başında hazreti Selman efendimiz
vardı. (57*) Bu haberi aktaranların başında hazreti Selman
efendimiz vardır. Kendisi bu olayı devamlı olarak ümmete beyan
etmiş ve hatırlatmıştı. Bu gerçeğe dayanarak
hazreti Selman, hazreti Ali’nin imamlığını ve
halifeliğini Peygamber efendimizin hayatında teyid etmiş ve
vefatından sonra Ebu Bekr’in halifelik iddiasını
reddetmişti.
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor:
Rasulallah’ın , Allah’ın duası ve selamı
ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, ondan sonra vefat ettiği o
hastalığı esnasında huzurundaydım. O anda Fatime
aleyheesselam içeri girdi. Fatime , Rasulallah’ın (s.a.a.s.) durumunu
gördüğünde çok etkilenerek gözyaşları yanaklarından
aşağı akmıştı. Rasulallah (s.a.a.s.) , Fatime’ye
hitaben dedi ki:
“ Ey kızım ! Seni ağlatan nedir ?”
Fatime dedi ki:
“ Senden sonra benim ve çocuklarımın
kaybolmasından korkuyorum !”
Rasulallah (s.a.a.s.) gözleri dolarak şöyle dedi:
“ Ey Fatime ! Bilmezmisin ki Allah, Ehli Beyte ahireti
dünyaya yeğlemiştir !? Allah, bütün varlıklara son
vereceğini beyan etti. Şanı yüce Allah yeryüzündekilere
baktı ve beni seçerek peygamber kıldı. Daha sonra
yeryüzündekilere baktı ve senin kocanı seçerek, seni onunla
evlendirmemi emretti. Onu kendime kardeş, vezir, vasi edinmemi ve onu
ümmetim üzerine halife olarak tayin etmemi emretti. Baban, bütün peygamberlerin
en hayırlısıdır. Kocan da vasi ve vezirlerin en
hayırlısıdır. Sen de Ehli Beytim içinden bana ilk varacak
olansın. Şanı yüce Allah, üçüncü defa yeryüzündekilere
baktı , senin ve kocanın evladından 11 erkeği seçti. Sen
cennet kadınlarının efendisisin, oğulların Hasan ve
Huseyn’de cennet gençlerinin efendileridir. Ben, kardeşim ve kıyamet
gününe kadar vasim olan 11 imam, hepimiz doğru yoldayız ve doğru
yola götürenleriz. Kardeşimden (hz. Ali’den) sonra ilk vasim
Hasan’dır, sonra Hüseyn’dir ve daha sonra Hüseyn’in oğullarından
dokuz kişidir. Hepimiz cennette aynı mekanda olacağız.
Allah’a en yakın olan menzil benim menzilimdir ve sonra İbrahim’in ve
Ehli Beytinin menzili gelir. Ey kızım ! Bilmezmisin ki Allah’ın
sana olan ikramından dolayı seni ümmetimin ve Ehli Beytimin en
hayırlısı, en önde islam olanı, en yumuşak huylu, en
bilgini, en yüce nefse sahip olanı, en doğru sözlüsü, en cesur
kalplisi, en cömerti, en zahidi, ve en şiddetli ictihad edeni ile
evlendirdi !!! Ali bin Ebi Talib’in 8 özelliği ve yücelikleri vardır
ki insanların hiç birinde mevcut değildir: Ümmetimin içinde Allah’a
ve peygamberine iman etmekte herkesten önde olması; Allah’ın
kitabını ve sünnetimi ümmetimin içinde onun gibi kimse bilmez ve
ümmetimin içinde benim bütün bilgime ancak senin kocan sahiptir ; Allah bana
öyle ilim öğretti ki bu ilmi ancak ben ve Ali biliriz; bu ilmi hiçbir
meleğe ve hiçbir peygambere öğretmemiştir ve bana bu ilmi Ali'ye
öğretmemi emrettiği gibi yerine getirdim; ümmetimin içinde benim
bütün ilmimi, anlayışımı ve din hükmümü Ali'den başka
hiç kimse bilmez. Ey kızım ! Sen onun eşisin ve onun
oğulları Hasan ve Hüseyn benim toplumumdur ve bu ümmetin toplumudur.
Ey kızım ! Allah, bize Ehli Beyte yedi özellik vermiştir ki bunu
ne bizden öncekilere ne de bizden sonrakilere vermemiştir: Ben bütün
peygamberlerin seyyidiyim ve en hayırlısıyım. Benim vasim
olan (Ali), vasilerin en hayırlısıdır. Benden sonra gelen
vezirim (Ali), vezirlerin en hayırlısıdır. Amcam Hamza
şehitlerin en hayırlısıdır.”
Fatime dedi ki:
" Ey Rasulallah ! Bana
saydıklarının içinde en hayırlısı kimdir?"
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
" Ümmetimin içinde en faziletlisi kardeşim Ali'dir.
Benden, senden, kocandan, oğulların Hasan ve Hüseyin'den ve
Hüseyin'den gelen vasilerden sonra en faziletli olanlar Hamza ve Cafer
(el-Tayyar)dır. Mehdi vasilerden gelecektir. Önce olan daha faziletlidir.
Daha sonra gelen imam önceki imamın vasisidir."
Rasulallah (s.a.a.s.), Fatiıne'ye, kocasına
ve iki oğluna bakarak şöyle dedi:
"
Ey Selman ! Allah şahidim olsun ki her kim bunlara savaş içinde
olursa ben de ona karşı savaş içinde olacağım ! Her
kim bunlara karşı barış ve teslimiyet içinde olursa ben de
o kişiye karşı barış selamet içinde
olacağım. Kendileri benimle beraber cennette olacaklar!"
Rasulallah
(s.a.a.s.) yüzünü Ali'ye dönerek şöyle dedi:
"
Ey Ali ! Benden sonra Kureyş'ten şiddet göreceksin !!! Kendileri sana
karşı çıkacaklar ve sana zulmedecekler !!! Yardımcı
bulursan sana muhalefet edenlere karşı savaş et !!! Eğer
yardımcı bulmazsan elini geri çek ve kendini tehlikeye atma !!! Sen,
benden Harun'un Musa'ya olan menzilindesin. Harun'a uygun güzel bir
benzerliğin var, kendisi kardeşi Musa'ya şöyle demişti: {Bu
kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi}"
A'raf süresi: 150 (58*)
Kuran-ı Kerim'de beyan
buyurulduğu gibi Hazreti Harun aleyhisselam, İsrail
oğullarının ihanetine uğramıştı. İsrail
oğullarının önderlik konusunda, Hazreti Harun aleyhisselama
yapmış olduğu ihaneti, bu ümmet İmam-ı Ali'ye
karşı yapmıştır.
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor:
Bir
gün Hasan ve Hüseyn ortalıktan kaybolmuşlardı. Onları
Rasulallah (s.a.a.s.) ile beraber aradık ve sonunda onları bir yerde
uykuya dalmış olarak bulmuştuk. Rasulallah (s.a.a.s.)
onların üzerindeki tozları silkeleyerek şöyle dedi:
"
Babam ve anam size feda olsun ! Sizler Allah'ın katında yüce bir
makam sahibisiniz!"
Bunun
üzerine Rasulallah (s.a.a.s.) birini sağ omuzuna ve öbürünü sol omuzu
üzerine alarak geri döndük. Yoldayken Hasan ve Huseyn'e hitaben şöyle
dedim:
"
Sizlere ne mutlu ! Üzerine bindiğiniz, en hayırlı
binektir!" Rasulallah (s.a.a.s.) bunu benden
duyduğunda dedi ki:
"
En hayırlı biniciler kendileridir, babaları da onlardan daha
hayırlıdır!!!" (59*)
****
Hazreti Selman efendimiz,
Rasulallah’tan (s.a.a.s.) hazreti Ali hakkında duyduklarını,
hazreti Ali efendimize anlatmıştı. Hazreti Ali efendimiz,
hazreti Selman’a dedi ki:
“ Ey Selman ! Allah’a yemin olsun
ki senin ondan duyduğunu bana da söyledi ve şöyle devam etmişti:
Ey Ali ! Allah,
yumuşak huy, ilim ve cennette en yüksek makam ile sana özellik
vermiştir. Cennetin o yüksek makamı için şanı yüce Allah
şöyle buyurmuş: { İşte onlara, sabretmelerine
karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet
ve selamla karşılanacaklardır.} (Furkan: 75) Ey Ali ! Allah’a
yemin olsun ki o makama daha hiç kimse girmedi ve sen Rabbinin huzurunda durana
kadar kimse oraya girmiyecektir ! O makamın etrafına her gün 70 bin
melek dolaşır ve halen dolaşmaktadır ki, o yeri islah ve
güzelleştirmektedirler. Sonra sen oraya gireceksin ve Allah, Ehli Beytini
de oraya geçirecektir. Ey Ali ! Allah’a yemin olsun ki o yerde nurdan bir
koltuk vardır. O koltuğun nuruna hiç bir Melek bakamaz.
İşte o yere girdiğinde o koltuğa sen oturacaksın. Ey
Ali ! Sen o makama girip yerine oturana kadar, Allah bütün gök ehlini ayağa
kaldıracaktır. Sen yerine oturduktan sonra gökte ve etrafında ne
kadar melek varsa hepsi sana Rahman’dan bir hürmetle gelecekler !!!” (60*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor:
Rasulallah , Allah’ın duası ve selamı ona ve
tertemiz Ehli Beytine olsun, eshabı ile beraber otururken şöyle buyurdu:
“ Şimdi sizin huzurunuza Meryem’in oğlu
İsa’nın benzeri gelecektir !”
Eshaptan bazıları dışarı
çıkıp, belki onlara işaret eder sevdası ile bir daha içeri
giemişlerdi. Bu esnada Ali bin Ebi Talib aleyhisselam içeri geçmişti.
Bir adam etrafındakilere şöyle dedi:
“ Muhammed , Ali’yi bizden daha üstün tutmakla yetinmiyorda
onu Meryem’in oğlu İsa’ya mı benzetiyor !? Allah’a yemin olsun
ki cahiliye devrinde ibadet ettiğimiz ilahlarımız, putlar
kendisinden (Ali’den) daha faziletlidir !”
Allah, o meclisin hazır olduğu anda şu ayeti
indirdi:
“Meryem oğlu İsa , bir misal olarak
anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya
başladılar. Bizim tanrılarımız mı
hayırlı, yoksa o mu ? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için
söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.” (Zuhruf: 57-5 (61*)
Hazreti Selman efendmiz eshabın arasında iken
ayağa kalkıp şöyle buyuruyor:
“ Ey müslüman topluluğu ! Allah’ın ve
Peygamberi’nin (s.a.a.s.) hakkı için şahitlik edin, Rasulallah
(s.a.a.s.) benim hakkımda: Selman bizden, Ehli Beyttendir ! demedi mi ?”
Hazır olan eshap deiler ki:
“ Evet, bunu duyduğumuza şahitlik ediyoruz !”
Hazreti Selman devamen şöyle buyurdu:
“ Ben de Rasulallah’ın (s.a.a.s.) şunu
buyurduğuna şahitlik ederim, buyurdu ki: Ali takva ehlinin
imamı, elleri ve ayakları temiz olanların önderi ve kendisi
benden sonra emir sahibidir !!!” (62*)
Hazreti selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Harun oğullarına “Şubr” ve “Şubeyr”
isimlerini verdi, bende oğullarıma Hasan ve Huseyn isimlerini
verdim.” (63*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Bu ümmetin içinde bana ilk varacak olan Ali’dir ve kendisi
ilk İslam olandır.” (64*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Ey Ali ! Yüzüğünü sağ elinde taşırsan
yakın olanlardan olursun !”
Ali sordu ki:
“ Ey Rasulallah ! yakın olanlar kimdir ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Cebrail ve Mikail’dir.”
Ali dedi ki:
“ Yüzüğüm neyden olsun ?”
Rasulallah buyurdu ki:
“ Kırmızı akikten olsun. Çünkü bu
taşın dağı ilk olarak şanı yüce Allah’ın
birliğine, benim peygamberliğime, sana da ey Ali vasiyetine,
oğullarına imamet ile, seni sevenlere cenneti ve senin
evladının Şia’sına Firdevsi ikrar etmiştir.” (65*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor:
Bir gün Rasulallah’ın (s.a.a.s.) Ali’nin göğüsüne
ve bacağına vurarak şöyle buyurduğunu duydum:
“ Ey Ali ! Seni seven beni sevmiştir, beni seven de
Allah’ı sevmiştir. Sana kin bağlayan, senden nefret eden bana
kin bağlamış ve benden nefret etmiştir. Bana kin
bağlayıp benden nefret eden, Allah’a kin bağllamış ve
ondan nefret etmiş olur !!!” (66*)
Hazreti Selman efendimiz, hazreti Ali efendimize
anlatıyor:
“ Ey Hasan’ın babası ! Rasulallah (s.a.a.s.) ile
beraber olupta senin bize doğru geldiğini gördüğü her
defasında bana şöyle demişti:
Ey Selman ! Bu gelen ve onun taraftarları, kıyamet
gününde kurtuluşa erenlerdir !!!” (67*)
Hazreti Selman efendimize eshap şöyle demişler:
“ Ey Selman ! Rasulallah’tan sonra kime
uyacağımızı ve ona
sığınacağımızı Rasulallah’a sorsaydın
!?”
Hazreti Selman efendimiz bunu üç kere sormuş ve sonunda
Rasulallah (s.a.a.s.) ona şöyle buyurmuştu:
“ Ey Abdullah’ın babası Selman ! Benim
kardeşim, vezirim, ehlim içinde halifem, geride
bıraktıklarımın en hayırlısı, borcumu ödeyen
ve vadettiğimi yerine getiren müminlerin emir sahibi Ali’dir !!!” (68*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah’ın
(s.a.a.s.) şöyle buyurduğunu duydum:
“ Ali bin Ebi Talib benden sonra ümmetimin içinde en bilgin
olanıdır !!!” (69*)
Eshabtan bazıları hazreti Selman’a, hazreti Ali’yi
sormuşlar. Hazreti Selman bunun üzerine şöyle anlatmış:
Rasulallah’ın şöyle buyurduğunu duydum:
“ Ali bin Ebi Talib’e uyun, kendisi sizin emir sahibinizdir
onu sevin ! Kendisi sizin büyüğünüzdür ona tabi olun ! Kendisi sizin
bilgininizdir ona hürmet edin ! kendisi sizi cennete götürendir ona destek ve
yardımcı olun ! Sizi çağırırsa ona icabet edin ! Size
emir verirse itaat edin ! Onu , beni sevdiğiniz gibi sevin ve bana hürmet
ettiğiniz gibi ona da hürmet edin ! Ali hakkında size söylediklerim
ancak şanı yüce Allah’ın bana size söylememi emretmiş
olduğudur !!!” (70*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) Ali’nin elini tutarak buyurdu ki:
“ Bu kişi bana ilk iman eden ve benimle kıyamet
gününde ilk tokalaşacak olandır. Kendisi en büyük sadıktır
! Kendisi bu ümmetin içinde hak ve batılı ayırdeden faruktur !
Kendisi müminlerin önedridir (arıbeyidir), mal ise zalimlerin önderidir
!!!” (71*)
Rasulallah (s.a.a.s.) , hazreti Selman efendimize hitaben
şöyle buyurdu:
“ Ey Selman ! Şahit ol ki Ali bin Ebi Talib geride
bıraktıklarımın en hayırlısı ve en
faziletlisidir !!! (72*)
Hazreti Selman anlatıyor; Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu
ki: “ Sırrımın sahibi Ali bin Ebi Talib’tir !!!” (73*)
Hazreti Selman anlatıyor:
Bir gün Rasulallah’ın (s.a.a.s.) huzurundaydım o
anda Ali bin Ebi Talib yanımıza geldi. Rasulallah (s.a.a.s.) ona
hitaben dedi ki:
“ Ey Ali ! Sana müjde vereyim mi ?”
Ali dedi ki:
“ Evet , ver ey Allah’ın elçisi.”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Sevdiğim Cebrail bana şanı yüce Allah’tan
şu haberi getirdi ki kendisi, seni sevenlere ve Şia’na
(taraftarlarına) yedi özellik vermiştir: Ölüm esnasında
arkadaşlık, yalnızlıkta yakınlık, karanlıkta
aydınlık, korku esnasında koruma, amel terazisinde hakkı,
sıratın üzerinden geçişi ve bütün insanlardan 80 yıl önce
cennete girmeyi.” (74*)
Hazreti Selman anlatıyor:
Rasulallah (s.a.a.s.) ile beraber oturuyorduk. Ali bin Ebi
Talib bize geldiğinde Rasulallah (s.a.a.s.) ona bir taş verdi. Ali
taşı eline aldığında, taştan şöyle bir ses
geldi:
“ Allah’tan başka bir ilah yoktur ! Muhammed,
Allah’ın elçisidir ! Allah’ı rabbim , Muhammed’i peygamberim ve
Ali’yi emir sahibim olarak kabul ettim !!!”
Bunun üzerine Rasulallah (s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ İçinizden her kim Allah’ı rabbi ve Ali bin Ebi
talib’i emir sahibi olarak kabul ederse, Allah’ın cezasından ve
vereceği korkudan korunmuş olur !!!” (75*)
Hazreti selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Ali’nin bu ümmet üzerindeki hakkı, babanın evladı
üzerine olan hakkı gibidir !!!” (76*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ey Muhacir (mekke’den medine’ye hicret edenler) ve Ensar
(Medin’e halkı) topluluğu ! Benden sonra ona tutunursanız asla
doğru yoldan çıkmıyacağınız birini size
belirteyim mi ?”
Hazır olan muhacir ve ensar topluluğu dediler ki:
“ Evet, bize belirt ey Allah’ın elçisi !”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ İşte bu Ali benim kardeşim, vezirim,
varisim, halifem olan imamınızdır !!! Onu beni sevdiğiniz
sevgi ile seviniz ve bana gösterdiğiniz ikramı ona da gösteriniz !!!
Bunu size söylememi Cebrail bana emretti !!!” (77*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor; Rasulallah
(s.a.a.s.) eshabına hitaben şöyle buyurdu:
“ Bir kişi ancak Ehli Beytimi sever ve haklı
olduğu halde inatçılığı bırakabilirse mümin
olabilir !!!”
Hattab’ın oğlu Ömer dedi ki:
“ Ey Allah’ın elçisi ! Ehli Beytini sevmenin alameti
nedir ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) yanında oturmakta olan Ali
aleyhisselamın omuzuna elini koyarak buyurdu ki:
“ Ehli Beytimi sevmenin alameti bunu sevmektir !!!” (78*)
Hazreti Selman efendimizden aktarılmış;
Müminlerin emiri hazreti Ali efendimiz şöyle buyurdu:
“ Bende ölümün, belaların, vasiyet edilenin,
akılların (düşüncelerin), hesaplaşma yerindeki durumun,
islam üzerinde ve küfür üzerinde doğanların hakkındaki bilginin
ilmi vardır !!! Alametin sahibi benim, hakkı batıldan
ayırteden en büyük faruk benim ! Devletlerin ve zamanın sahibi benim
! Kıyamet gününe dek olacakları, benden önce olanları ve şu
zamanda olanların hakkında bana sorunuz !!!” (79*)
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş; Rasulallah
(s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Ey Ali! Sen benim dostum, vasim, ve Ehlim içinde Harun’un
Musaya olan halife menzilindesin !!!”
Hazreti Selman bu hadisi aktardıktan sonra buyurdu ki:
“ Bu ümmet İsrail oğullarının sünnetine
uyarak hakka uymadılar !!!” (80*)
Açıklama:
Hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.) ümmeti, hazreti Muas’nın
(s.a.a.s.) ümmeti gibi ihtilafa düştü. Hazreti Musa’nın ümmeti ,
hazreti Musa tarafından onlara vasiyet edilen hazreti Harun’a
çoğunlukla uymamıştı, itaat etmemişti. Bu ümmet, ona
hazreti Muhammed (s.a.a.s.) tarafından halife olarak vasiyet edilen
hazreti Ali’ye çoğunlukla uymadı, itaat etmedi.
Hazreti Selman efendimiz ve başka sahabiler hazreti Ali
efendimize şöyle demişler:
“ Ey müminlerin emir sahibi ! Bize kendi nefsin hakkında
anlatsaydın ?!”
Müminlerin emir sahibi hazreti Ali efendimiz şöyle
buyurmuş:
“ Şanı yüce Allahın şöyle
buyurduğunu bilmiyormusunuz : Kendi nefsinizi yüceltmeyin, çünkü O (Allah)
, takva sahiplerini daha iyi bilir ?!”
Eshap bir dah rica ettiklerinde hazreti Ali şöyle
buyurdu:
“ Biz Ehli Beyte kimse kıyas edilemez !!!” (81*)
Hazreti Selman efendimiz buyuruyor:
“ Sizler (ümmet) dediniz ki: 1000 peygamber vardı ve
1000 vasi vardı. Bütün bu peygamberler ve vasiler doğru yoldaydı
da, bizim peygamberin vasisi mi doğru yoldan çıktı ? Allah’a
yemin olsun ki yalan söyliyorsunuz, kendisi (hz. Ali) doğru yoldan
çıkmadı. Kendisi hidayet yolu üzerindedir ve hidayete doğru
götürendir !!!” (82*)
Hazreti Selman efendimizden nakledilmiş, hazreti Ali
efendimiz bir gün Mehdi aleyhiselamı zikrederek buyurdu ki:
“ Allah’a yemin olsun ki Mehdi gözlerden kaybolacak ve cahil
olanlar diyecekler ki: Allah için, Âl-i Muhammed’e artık bir ihtiyaç
kalmamıştır !!! Daha sonra Mehdi dolunay ve güneşin sabah
çıkışı gibi görünecektir. O zaman bazı gözler
sevinecektir ve bazı gözler ise kör olacaktır !!!” (83*)
Hazreti Selman efendimizden aktarılmış,
Rasulallah (s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Hikmet, Ehli Beytimin dilinden
akıtılmıştır !!!” (84*)
İmam-ı Ali efendimiz hazreti Selman’ı
hastalığı esnasında ziyaret etmiş ve ona şöyle
buyurmuştu:
“ Ey Selman ! Bizim Şiamızdan biri hastalanır
ve acı duyarsa , bilin ki bu çektiği acı onun işlemiş
olduğu bir hatanın neticesidir. Bu çektiği acı onun için o
hatanın temizlenmesi içindir.”
Hazreti Selman sordu ki:
“ Bu temizlikten başka bir ecrimiz olmuyor mu ?”
İmam-ı Ali buyurdu ki:
“ Ey Selman ! Bu acıya karşı sabırlı
olmanız ve Allah’tan dua edip yaklaşım göstermeniz size ecir
olur. Bunu yaparsanız güzel amelleriniz size kayıt edilir ve imanda
dereceniz yükselir. Çektiğiniz acı ise sizin için sırf temizlik
ve karşılıktan ibarettir.” (85*)
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) eshabına
hitaben şöyle buyurmuş:
“ Dünyanın yok olmasına bir gün kalsa bile,
şanı yüce Allah o günü uzatacak ve benim ismimi taşıyan
evladımdan bir kişiyi gönderecektir !!!”
Hazreti Selman sordu ki:
“ Ey Allah’ın elçisi ! Bu kişi hangi
evladından olacak ?”
Peygamber efendimiz, orada hazır olan hazreti Huseyn’in
üzerine elini koyarak buyurdu ki:
“ Bunun evladından olacak !!!” (86*)
Hazreti Selman’a demişler ki:
“ Neden Ali’yi o kadar seviyorsun ?!”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Neden onu sevmiyeyim ki, Rasulallah’ın onun
hakkında şöyle dediğini duydum: İnsanlar çeşitli
soydandırlar, ben ve Ali ise aynı soy ağacındanız !!!”
(87*)
Hazreti Selman anlatıyor:
Rasulallah (s.a.a.s.) Arafat gününde bize şöyle buyurdu:
“Ey insanlar ! Allah, sizlerle iftihar duyarak hepinizi toplu olarak
bağışlamaktadır, Ali’yi ise özel olarak
bağışlamaktadır. Ey Ali ! yanıma yaklaş !” Ali
yaklaştığında onu elinden tutarak şöyle devam etti: “
Ey Ali ! Mutlu olan , tamamen mutlu ve hakkıyla mutlu olan o kişidir
ki benden sonra sana itaat eden ve seni emir sahibi edinendir !!! Ey Ali ,
bedbaht (mutsuz) olan, tamamen bedbaht ve hakkıyla bedbaht olan o
kişidir ki benden sonra sana karşı asi olan ve sana
düşmanlık edendir !!!” (88*)
Hazreti Selman buyuruyor:
“ Peygamberinizin Ehli Beytine uyun, onlara tutunun ! Onlar
sizleri asla sapıklığa götürmez ve asla hidayet yolundan
çıkarmazlar !!!” (89*)
Hazreti Selmandan aktarılmış; Rasulallah
(s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Şanı yüce Allah, Ali’ye faziletten bir
kısım vermiştir ki bu, bütün insanlara verilseydi onlara yeterli
olurdu. Şanı yüce Allah Ali’ye anlayış özelliğinden
bir kısım vermiştir ki bu, bütün insanlara verseydi onlara
yeterli olurdu !!!” (90*)
Hazreti Selmandan aktarılmış; Rasulallah’a
(s.a.a.s.) Ali bin Ebi Talib hakkında sordular, buyurdu ki:
“ Hikmet on parçaya bölündü. Ali’ye dokuz parça verildi ve
geri kalan insanlara bir parça verildi !!!” (91*)
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Ali aleyhisselam, Allah’ın açtığı bir
kapıdır. Her kim bu kapıdan geçerse mümin olur ve her kim bu
kapıdan çıkarsa kafir olur !!!” (92*)
Hazreti Selman buyurdu ki:
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) Ali hakkında üç şey
buyurduğunu duydum ki, bunların biri benim hakkımda
söylenmiş olsaydı bütün dünya ve içindekilerden bana daha
hayırlı gelirdi, buyurdu ki:
“ Ey Allah’ım ! Ali’ye yardımcı ol ve onunla
yardım et !!! Ey Allah’ım, Ali’ye zaferi ver ve onunla zaferi
kıl !!! Kendisi senin kulun ve Peygamberinin kardeşidir !!!”
Ben de diyorum ki: Ali’nin, Peygamberden sonra emir sahibi,
onun kardeşi ve vasisi olduğuna şahitlik ediyorum !!! (93*)
Hazreti Selmandan aktarılmış; Rasulallah
(s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ey Ali ! Allah’a yemin olsun ki her Cuma günü,
Şia’nıza (taraftarlarınıza) sizin makamlarınıza
girebilmeleri için müsade edilmektedir. Şia’nız, her Cuma günü
cennetteki kendi yerlerinden sizlerin makamınıza, dünyadaki
insanların gökteki yıldızlara baktıkları gibi
bakmaktadırlar. Ey Ali ! Sizler (Ehli Beyt) yücelerin en yüce yerindeki
bir odadasınız. Allah, yarattıklarına sizin
makamınızdan daha yüce bir makam kılmamıştır !!!”
(94*)
Ömer bin Hattab’ın halifeliği devrinde, Hazreti
Selman, hazreti Mikdad ve hazreti Ebu Zer’in huzuruna Kufe şehrinden bir
adam gelmişti. Bu adam onlara hitaben şöyle demişti:
“ Allah’ın hakkı için, doğruları
öğrenmeye, sormaya geldim.”
Hazreti Selman adama hitaben şöyle buyurdu:
“Bu durumda Allah’ın kitabına ve Ali bin Ebi
Talib’e tutun. Ali kitap ile beraberdir ondan ayrılmaz. Şahit oluruz
ki bizler Rasulallah’ın (s.a.a.s.) şöyle buyurduğunu duyduk:
Ali hak ile beraberdir, Ali nereye dönerse hak onunla
beraberdir. Kendisi bana ilk iman eden ve kıyamet gününde benimle ilk
tokalaşacak kişidir. Kendisi en büyük sadık ve en yüce faruktur.
Hakkı batıldan ayırteden faruktur. Kendisi benim vasim, vezirim
ve ümmetim üzerine benden sonra halifemdir. Kendisi sünnetim üzere
savaşacaktır !!!”
Kufeli adam bunu duyunca dedi ki:
“ Neden insanlar Ebu Bekr’e “sıddik” ve Ömer’e “faruk”
diye hitab ediyorlar ?”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ İnsanlar Ali’nin hakkını tecahül ediyorlar.
Tıpkı Rasulallah’ın (s.a.a.s.) ona vermiş olduğu
halife ünvanını tecahül ettikleri gibi. “Halife” ve “müminlerin
emiri” isimleri Ebu Bekr’in ve Ömer’in isimleri değildir. Bu isimlerin
sahibi başkadır. Allah’a yemin olsun ki en büyük sadık ve en
parlak faruk Ali’dir. Kendisi, Rasulallah’ın (s.a.a.s.) halifesi ve
müminlerin emir sahibidir. Rasulallah (s.a.a.s.) aramızda iken bizlere,
Ebu Bekr ve Ömer’e de, Ali’ye “müminlerin emir sahibi” olarak selam
(teslimiyet) vermemizi emretmişti.” (95*)
Hazreti Selmandan aktarılmış; Rasulallah
(s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ey Ali ! Senin önüne ancak kafir olan geçer ve seni ancak
kafir olan terkeder !!! Gök ehline, sana müminlerin emiri olarak
adlandırmalarına izin verildi !!!”
Hazreti Selman sordu ki:
“ Bunun nedenini Rasulallah’a (s.a.a.s.) sorduğumda bana
buyurdu ki: Sizler, Ali’den ilmi taşımaya gidersiniz ama Ali hiç
kimseden ilim taşımaya gitmez.” (96*)
Hazreti Selman efendimiz yabancı bir kişiyi hazreti
Ali’nin evine getirmişti. Eve vardıklarında hazreti Selman
kapıyı çalmıştı. Hazreti Ali efendimiz içerden
şöyle buyurdu:
“ Sen ve Ebul-Samsâm el-‘Abesiy içeri girin !”
Yabancı olan adam bunu duyduğunda şöyle dedi:
“ Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki bu acaip bir şeydir !
Beni tanımadan ismim ile çağıran bu kişi kimdir !?”
Hazreti Selman o adama dedi ki:
“ Bu kişi Rasulallah’ın (s.a.a.s.) vasisidir.
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) onun hakkında: Ben ilmin şehriyim ve
Ali’de kapısıdır. Her kim ilim isterse kapıya gelsin,
buyurduğu kişi budur ! Rasulallah’ın (s.a.a.s.) onun
hakkında : Ali insanların en hayırlısıdır, bunu
kabul eden hoşnut olur ve bunu kabul etmeyen de kafir olur, buyurduğu
kişi budur !!!” (97*)
Hazreti Selman anlatıyor; Rasulallah (s.a.a.s.)
şöyle buyurdu:
“ Bir kişi, imamı olmadan vefat ederse cahil olarak
ölmüş olur !”
Hazreti Selman sormuş ki:
“ Bilmemiz gereken bu imam kimdir ?”
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“ Ey Selman ! Bu imam vasilerimdendir ! Ümmetimden olup her
kim bu vasiyet ettiğim imamı tanımadan ölürse, cahil olarak
ölmüş olur ! Eğer bu imamları bilmemezlikten gelir ve onlara
karşı düşmanlık ederse müşrik olur !!! Şayet
vasiyet edilen imamları bilmemezlikten gelip onlara karşı
düşman olmazsa, bu kişi cahildir müşrik değildir !!!” (98*)
Hazreti Selman anlatıyor; Habibim Rasulallah’ın,
Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun ,
Ali’ye hitaben şöyle buyurduğunu duydum:
“ Ey Hasan’ın babası ! Ümmetimin içinde sen “Kul
huva-Allahu ahad” (ihlas suresi) gibisin. Her kim bu sureyi bir kere okursa
Kuran’ın üçte birini okumuş olur. Her kim bu sureyi iki kere okursa
Kuran’ın üçte ikisini okumuş olur. Her kim bu sureyi üç kere okursa
Kuran’ı hatmetmiş olur !!! Her kim seni dili ile severse imanın
üçte birine sahip olur; her kim seni dili ve kalbi ile severse imanın üçte
ikisine sahip olur; her kim seni dili ve kalbi ile sever ve elleri ile sana
yardımcı olursa, imanın tümüne sahip olur !!! Ey Ali, beni hak
ile peygamber gönderene yemin olsun ki dünya ehli seni gök ehli kadar
sevseydiler hiç kimse ateşte azap görmezdi !!!” (99*)
Hazreti selman efendimiz anlatıyor:
Allah’a yemin olsun ki Rasulallah’ın (s.a.a.s.) Ali’ye
şöyle buyurduğunu duydum:
“ Ey Ali ! Sen ve senden sonra gelen vasiler (Ehli Beyt
imamları) Araf’sınız (cennete ve cehenneme gidecekleri
ayırtedensiniz) ! Sizi bilmenin yolu ile ancak Allah’ı bilebilirler !
Sizler öyle A’raf’sınız ki, sizin tanıdığınız
ve sizi tanıyan ancak cennete girebilir ! Cehenneme de ancak sizin onu
inkar ettiğiniz ve sizi inkar eden girecektir !!!” (100*)
Hazreti Selman anlatıyor; Rasulallah (s.a.a.s.)
şöyle buyurdu:
“ Ümmetim benden sonra üç fırkaya ayrılacak. Bir
fırkası hak üzerinde olacak ve bunları batıl olan
şaşırtmıyacaktır. Bunlar altına benzerler,
altını ateşe tuttuğunuzda gittikçe daha da saf ve temiz
olur. Bunların imamları budur (hz. Ali’ye işaret ederek) !
İkinci fırkası ise batıl üzerinde olanlardır,
bunları hak meselesi çekmiyecektir. Bunlar demire benzerler, demiri
ateşe tuttuğunuzda gittikçe daha da yaramaz ve pis olan maddeleri
çıkarır. Bunların imamları bu kişidir ! Üçüncü
fırkaları ise dalalet üzerinde olanlardır. Bunlar kendilerini
beğenmiş kişilerdir, ne hakka ne de batıla uyarlar.
Bunların imamı Ebu Musa el-Eş’ari'dir !!!”
Hazreti selman bunu duyduğunda sordu ki:
“ Ey Rasulallah ! Hak ehli ve imamları kimlerdir ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ali bin Ebi Talib’tir, kendisi takva ehlinin
imamıdır !!!” (101*)
Geri kalan bir imamın ismi bu rivayette
açıklanmamış. Başka rivayetlerde bunun Ehli Beyt
düşmanları olduğu beyan edilmiştir. Ebu Musa
el-Aşari’nin tarafsız kaldığı bir dönem vardır, o
da hazreti Ali’nin halifeliği devridir. Bu devirde Ebu Süfyan’ın
oğlu Muaviye batıl olanların imamıydı.
Hazreti Selman ve birkaç sahabi Rasulallah’a (s.a.a.s.)
şöyle sormuşlar:
“ Senden sonra gelecek olan imamlar kaç kişidir ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ben-i İsrail’in nakipleri sayısındadır.
Onlar oniki kişiydi.” (102*)
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) veda
haccında Ğadir Humm yerinde şöyle buyurmuştu:
“ Ey insanlar ! Şanı yüce Allah benim
mevlamdır (emir sahibimdir), ben de müminlerin mevlasıyım ve
onlara kendi nefislerinden dah evlayım !!!”
Hazır olanlar dediler ki:
“ Ey Rasulallah ! Evet, buyurduğun gibidir !”
Peygamber efendimiz yanında duran hazreti Ali’nin elini
havaya kaldırarak şöyle devam buyurdu:
“ Ben kimin mevlası isem bu Ali onun
mevlasıdır ! Ey Allah’ım, her kim Ali’yi mevla olarak kabul
ederse sen ona mevla ol ve her kim onu inkar edip düşman olursa sen ona
düşman ol !!!”
Hazreti selman ayağa kalkıp sordu ki:
“ Ey Rasulallah ! Bu velayet ne gibidir ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Bu velayet benim velayetim gibidir ! Ben kimin nefsi
üzerine tasarruf ve emir sahibi isem, Ali’de o kişinin nefsi üzerine
tasarruf ve emir sahibidir !!!”
Bunun üzerine şanı yüce Allah şu ayeti
indirdi:
“ Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi
tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.”
(Maide:3)
Rasulallah (s.a.a.s.) tekbir getirerk şöyle devam
buyurdu:
“ Peygamberliğimin, şanı yüce Allah’ın
dininin ve Ali’nin velayetinin tamamlanmış olmasına Allah-u
Ekber !!!”
Ebu Bekr ve Ömer ayağa kalkarak dediler ki:
“ Ey Rasulallah ! Bu ayetler Ali için özel mi indiler ?”
Peygamber buyurdu ki:
“ Kendisi ve kıyamete kadar geri kalan vasilerim
hakkında inmiştir !!!”
İkisi dedi ki:
“ Ey Rasulallah ! Bize onları beyan et !”
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“ Ali benim kardeşim, vezirim, varisim, vasim, ümmetimin
içinde halifem ve benden sonra bütün müminlerin üzerine emir sahibi
olandır. Ondan sonra oğlum Hasan, ondan sonra oğlum Huseyn. Daha
sonra oğlum Huseyn’den olan dokuz kişi, bir birinin arkasından
gelecekler. Kuran onlarla beraberdir, onlar da Kuran ile beraberdir. Onlar
Kuran’dan ayrılmazlar ve Kuran’da onlardan ayrılmaz, ta ki havuzun
başı ucunda bana varıncaya kadar !!!” (103*)
Hazreti Selman anlatıyor:
Kureyş topluluğu kendi aralarında
oldukları anlarda Ehli Beytten birini gördüklerinde şöyle
söylenmişlerdi:
“ Muhammed’in Ehli Beyti içindeki yeri, bir ağacın
çöplüğün içinden çıkması gibidir!”
Rasulallah (s.a.a.s.) Kureyşlilerin söylediklerinden
haberdar olduğunda çok üzülmüş ve insanların
toplanmasını istemişti. Halk biraraya gelip Rasulallah’ın
(s.a.a.s.) etrafında toplandığında onlara hitaben
şöyle buyurmuştu:
“ Ey insanlar ! Ben kimim?”
Hazır olanlar dediler ki:
“ Sen Allah’ın elçisisin!”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ben Allah’ın elçisiyim ! Ben Haşim’in oğlu
Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’ın oğlu Muhammed’im ! Allah,
Adem’i yaratmadan bin yıl önce ben ve Ehli Beytim Allah’ın
makamında nur idik ! O nurumuz tesbih ettiğinde, melekler bizim
tesbihimiz ile Allah’ı tesbih ediyordu. Allah, Adem’i
yarattığında o nurumuzu onun sulbüne yerleştirdi. Daha
sonra o nurumuz Adem ile yeryüzüne indi. Daha sonra o nurumuz Nuh ile beraber
gemide taşındı. Daha sonra bu nurumuzu İbrahim ile
ateşe attı. Daha sonra nurumuzu en yüce zürriyetlerden intikal
ettirdi ki sonunda bizleri taşınan en faziletli asalet madenlerinden
ve en yüce baba ve annelerden aktardı. Hiçbir babamız veya annemiz
haram ile ilişki kurmamışlardı. Bizler, Abdulmuttalib’in
oğulları cenetin efendileriyiz: Ben, Ali, Cafer, Hamza, Hasan,
Huseyn, Fatime ve Mehdi. Şanı yüce Allah yeryüzündeki halka
baktı ve onlardan iki adamı seçti: Biri benim. Beni peygamber
gönderdi. Sonra, Ali bin Ebi Talib’i seçti. Allah bana, Ali’yi kardeş,
dost, vezir, vasi ve halife edinmemi vahyetti. Kendisi benden sonra bütün
müminlerin emir sahibidir. Ali’yi kabul edeni Allah kabul edecektir, Ali’ye
düşmanlık edene Allah düşman olacaktır !!! Ali’yi ancak
mümin sever ve ondan ancak kafir nefret eder. Kendisi benden sonra yeryüzünün
merkezi ve merciidir. Kendisi, Allah’ın takva olan kelimesidir. Kendisi
sapasağlam Allah’ın kulpudur. Allah’ın nurunu
ağızlarınızla söndürmek mi istiyorsunuz !? İnkar
edenler istemese de Allah nurunu tamamlıyacaktır. Daha sonra Allah
yeryüzündeki halka bakarak bizden, Ehli Beytimden 12 vasi seçti. Onları
ümmetimin en hayırlıları kıldı. Biri biri
ardından gelen yıldızlar gibidirler. Bir yıldız
kaybolup başka bir yıldız göründüğü gibi kendileri de bir
biri ardından görüneceklerdir. Kendileri hidayet sahipleridir. Onlara
karşı yapılan düşmanlık ve hile onlara zarar vermez.
Kendileri yeryüzünde Allah’ın delilleri, yarattıkları üzerine
şahitleri, ilminin hazineleri, vahyinin tercümanları ve hikmetinin
madenidirler. Onlara itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Onlara
karşı asi olan Allah’a karşı asi olur. Onlar Kuran’la beraberdir
ve Kuran’da onlarla beraberdir. Kendileri kevser havuzu başı ucuna
bana varıncaya kadar asla Kuran’dan ayrılmıyacaklar. Bu
dediklerimi hazır olanlar burada hazır olmayanlara duyursunlar !!! Ey
Allah’ım ! Sen şahit ol, ey Allah’ım, sen şahit ol, ey
Allah’ım sen şahit ol !!!” (104*)
Hazreti selman efendimiz eshaba hitaben şöyle buyurdu:
“ Âl-i Muhammed’i başın gövdedeki yeri gibi ve
gözlerin baştaki yeri gibi tutunuz !!! Gövde ancak baş ile hidayet
bulabilir ve baş ancak gözler ile hidayet bulabilir !!!” (105*)
Hazreti Selman efendimiz eshaba hitaben şöyle buyurdu:
“ Bizler, müslümanlara nasihatta bulunmak, Ali bin Ebi
Talib’i imam kabul etmek ve onu sevmek üzere Rasulallah’a (s.a.a..s) biat ettik
!!!” (106*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor:
“ De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah
ve Kitab’ın bilgisine sahip olan yeter” (Ra’d: 43) Ayette zikri geçen kitabın
bilgisine sahip olan kişi Ali bin Ebi Talib’tir !!!” (107*)
Hazreti Selman efendimiz anlatıyor:
“ İki denizi birbirine kavuşmak üzere
salıvermiştir” Ayetindeki iki deniz Ali ve Fatime’dir. “Aralarında bir engel
vardır, birbirine karışmazlar” Ayetindeki engel (Berzah)
Rasulallah’tır. “İkisinden inci ve mercan çıkarır”
Ayetindeki inci Hasan’dır ve mercan da Huseyn’dir.” (108*) Bu ayetler
Rahman suresindedir: 19,20,22
Hazreti Selman efendimizden aktarılan hadislerin büyük
kısmını elimden geldiği ve imkanlarım müsaade
ettiği kadar sunmaya çalıştım. Hadislerin içeriği ,
hazreti Selman’ın muhalifler tarafından neden terkedildiğini beyan
etmektedir. Hazreti Selman efendimiz hayatı boyunca hazreti Ali
efendimizin bu ümmete hazreti Muhammed (s.a.a..s.) tarafından halife ve
imam olarak tayin edildiğini beyan etmiş ve savunmuştur.
İlerde hazreti Selman’ın bu savunmalarını beyan
edeceğim.
“ Şia” kelimesinin anlamı hakkında beyan
yapmak istiyorum. Şia hakkında tarih boyunca yalan ve
asılsız iftiralar yapılmıştır ve halen
yapılmaya devam edilmektedir. Şia kelime olarak “taraftar” veya “bir
kişiye uyan toplum” şeklinde anlam taşımaktadır.
Peygamber efendimizin vefatından sonra halifelik
makamı için yapılan mücadelede tarftarların oluştuğu
hakkında hiç bir ihtilaf yoktur. Halifenin kim olduğu hakkında
ümmetin iki guruba ayrıldığı hakkında en muteber sünni
ve alevi tarih kaynakları ittifak içindedir. Bu iki gurup, iki
tarafın şiasıdır. Bu iki gurubun iki önderleri vardır,
hazreti Ali ve Ebu Bekr. İşte bu iki gurubun içinde hazreti Selman
efendimiz , hazreti Ali’nin vasiyet edilen halife olduğunu bilenlerden ve
savunanlardandı. Hazreti Selman, peygamber efendimizin hayatında
“Ali’nin Şiası” olarak biliniyordu. Özellikle eshabın
arasında hazreti Selman “Ali’nin Şia’sı” olarak
biliniyordu.(109*)
Hazreti Selman birgün eshab ile sohbet ederken hazreti Ali efendimizin
geçtiğini görmüş ve etrafındakilere şöyle buyurmuştu:
“ Ayağa kalkıp Ali’nin belindeki kemerine tutunup
ona sarılsaydınız !? Allah’a yemin olsun ki kendisinden
başka biri peygamberinizin sırrını size anlatamaz !!!
Kendisi yeryüzünün bilgini , rabbanisi ve merkezidir. Eğer onu
kaybederseniz ilmi kaybetmiş olur ve geri kalan insanlardan
duyduklarınızı inkar ederdiniz !!!” (110*)
Hazreti Selman efendimiz hayatı boyunca hazreti Ali
efendimizin imametini ve halifeliğini savunan ilk Şia’dandır.
“ Eğer O’ndan (rasulallah’tan) yüz çevirirseniz,
yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de
olmazlar.” (Muhammed: 3)
Bu ayeti kerime indiğinde Ebu Hureyre Rasulallah’a (s.a.a.s.)
şöyle sormuştu:
“ Ey Rasulallah ! Ayette geçen başka toplumdan kim
kastedilmiş ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) yanında oturan hazreti
Selman’ın üzerine elini koyarak şöyle buyurdu:
“ Bu ve kavmidir. Din uzaydaki bir yıldızda
olsaydı bu ve kavmi onu alırdı !!!” (111*)
Hazreti selman efendimizin İran’dan gelmişti.
Hazreti Selman’ın ve İranlıların dinde araplardan daha
metin ve samimi olduklarını bu ayet ve hadis beyan etmiştir. Bu
beyanı en muteber sünni kaynakları nakletmiş olmasına
rağmen, halen Suudi Arabistan zihniyetli sünnilerin İran’a ve
halkına karşı gösterdikleri düşmanlık ve nefret bitmek
bilmiyor. İran halkı şayet sünniliği seçmiş
olsaydı, yukarıda zikretmiş olduğum ayet ve hadisin
beyanını altın harfler ile yazarlar ve millete sunarlardı.
Ama, İran halkı çoğunluk olarak onların ceddi hazreti
Selman efendimiz gibi Şiiliği seçmiştir.
“ Yüz üstü sürünerek yürüyen mi daha ziyade doğru yolu
bulur, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?” (Mülk: 22)
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretleri şöyle
buyurdu:
“ Yüz üstü sürünerek yürüyenler bizim
düşmanlarımızdır !!! Doğru yolda düzgün yürüyenler ise
Selman, Mikdad, ‘Ammâr ve eshabıdır !!!” (112*)
Hazreti Selman efendimiz eshabı ile dosdoğru olan
hazreti Ali’nin yolundadır.
“ Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse işte onlar,
Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberlerle,
sıddıkler (tasdik edenler), şehidler ve salih kişilerle
beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa: 69)
Abdullah bin Abbas dedi ki:
“ Kim Allah’a farzlarında ve Peygambere sünnetinde itaatlı
olursa işte onlar kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberlerle,
yani Muhammed’le; sıddıklerle yani Ali bin Ebi Talib’le çünkü kendisi
peygamberi ilk tasdik edendir; şehidlerle yani Ali bin Ebi Talib, Hamza,
Cafer el-Tayyar, Hasan ve Huseyn’le çünkü bunlar şehidlerin efendileridir;
salih kişilerle yani Selman el-Farisi, Ebu Zer el-Ğifariy, ‘Ammâr bin
Yaser, Bilâl ve Hubbâb bin El-Ert ile beraberdir.” (113*)
Hazreti Selman efendimiz salih olan eshabın
başıdır.
İmam-ı Cafer el-Sadık ecdadından aktararak
buyurdu ki:
“ De ki: Buna (tebliğime) karşılık sizden
bir ücret istemiyorum, istediğim , ancak yakınlarıma samimiyet
ve sevgidir.” (Şura 23) Ayeti Rasulallah’a (s.a.a.s.) indiğinde eshabına
hitaben buyurdu ki:
“ Ey insanlar ! Şanı yüce Allah sizin üzerinize
bana bir farz kılmıştır. Bu farzı bana karşı
ödeyecekmisiniz ?”
Bunu duyan eshap cevap vermediler. Ertesi gün aynı
şeyi tekrarlamıştı. Yine kimse cevap vermemişti.
Üçüncü gün aynı şeyi tekrarlayarak şöyle devam buyurdu:
“ Ey insanlar ! Üzerinize kılınan bu farzın
altın, gümüş, yiyecek ve içecek ile ilgisi yoktur !!!”
Bunu duyan eshap dediler ki:
“ O zaman bize bu farzı bildir !”
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Şanı yüce Allah bana şöyle vahyetti; De ki: ‘Tebliğime
karşılık sizden bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak
yakınlarıma samimiyet ve sevgidir.’”
Eshap dediler ki:
“ İstediğin bu ise, bunu kabul ettik !!!”
Allah’a yemin olsun ki eshabın vermiş olduğu
bu söze ancak yedi kişi sahip çıkmıştı: Selman, Ebu
Zer, Mikdad, Mikdad, Cabir bin Abdullah, Şebiyb ve Zeyd bin Erkâm. (114*)
“ Takva sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan
Allah’ın huzurunda topladığımız...” (Meryem: 85)
Malik bin Enes’ten nakledilmiş:
“ Şanı yüce Allah’ın yanına koşarak varanlardan,
onlara istedikleri verilenlerden, sevilenlerden, ikram görenlerden ve
şefaat edilenlerden, Selman-ı Farisi onlardandır.”(115*)
Kureyşlilerden olan ‘Uyeyne bin Hasn (Husn) şöyle
demiş:
“ Peygamberin huzuruna gitmekten beni alıkoyan
Selman’ın kokusudur. Kokusu beni eziyet ediyor !!!”
Bunun üzerine şu ayeti kerimeler iniyor:
“ Rablerinin rızasını isteyerek sabah
akşam O’na yalvaranları senin meclisinden uzaklaştırma !”
(Enam: 52)
“ Sabah akşam Rablerine , O’nun rızasını
dileyerek dua edenlerle birlikte candan sabret. Dünya hayatının
süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil
kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve
işi gücü aşırılık olan kimseye (Uyeyne bin Hasn’a)
boyun eğme.” (Kehf: 28 ) (116*)
Kureyşlilerin ileri gelenleri, hazreti Muhammed’in
etrafında devamlı olarak bulunan hazreti Selman efendimizin
huzurundan rahatsız oluyorlardı. Hazreti Selman’ın fakir
olması ve arap milletinden olmaması başlıca sebeplerdendi.
Yoksa hazreti Selman kötü bir kokuya sahip değildi. Üstündeki elbiselerin
yırtık ve eski olmasından dolayı zengin Kureyşliler
onunla beraber aynı mecliste olmak istemiyorlardı. İşte bu
gibi Kureyşliler Ebu Bekr’i destekleyenlerdi. Hazreti Muhammed (s.a.a.s.),
hazreti Selman’ı kendi ailesinden, Ehli Beytinden sayarken,
Kureyşlilerin çoğunluğu hazreti Selman’ı
kabullenmemişti. Bunun en bariz örneğini şu olay göstermektedir:
Hazreti Selman ve arkadaşları bir yerde
bulundukları anda, oradan Ebu Sufyan geçer. Hazreti Selman bunun üzerine
şöyle buyurmuştu:
“ Kılıçlar, Allah’ın düşmanının
boynundan alacağını almadı !!!” (yani boynunu kesmedi)
Ebu Bekr söyleneni duyduğunda şöyle demişti:
“ Bunu Kureyş’in büyüğüne ve efendisine mi
diyorsunuz ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) Ebu Bekr’in dediklerinden haberdar
edilince şöyle buyurdu:
“ Ey Ebu Bekr ! Selman ve arkadaşlarını
gazaplandırdıysan Allah’ı gazaplandırmış olursun
!!!” (117*)
“ İman edip iyi davranışlarda bulunanlara
gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.” (Kehf: 107)
İmam-ı Cafer el-Sadık efendimiz buyurdu ki:
“ İman edip iyi davranışlarda bulunanlara
gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır ayeti, Ebu Zer,
Mikdad, Selman ve ‘Ammâr bin Yâser hakkında inmiştir. Allah onlara
Firdevs cennetlerini mekan ve makam olarak kılmıştır.”
(118*)
“ Müminler ancak, Allah anıldığı zaman
yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda
imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen
kimselerdir. Onlar ibadetlerini dosdoğru yapan ve kendilerine
rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.
İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice
dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık
vardır.” (Enfal: 2-4)
Ehli Beyt imamları yukarıda zikredilen ayet-i
kerime ile ilgili şöyle buyurmuşlar:
“ Bu ayetler, müminlerin emir sahibi (hz. Ali), Ebu Zer,
Selman ve Mikdad hakkında inmiştir.” (119*)
“İman edip yararlı işler yapanların,
Rableri tarafından hak olarak Muhammed’e indirilene inanaların
günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” (Muhammed
süresi 2. Ayet)
Ehli Beyt imamları şöyle buyurmuşlar:
“ İman edip iyi işlar yapanlar, Ebu Zer, Selman,
Mikdad ve ‘Ammâr’dır. Kendileri vermiş oldukları söze sadık
kalmışlardır. Muhammed’e (s.a.a.s.) inen hakka, yani
Allah’ın indirmiş olduğu velayete tutunmuş ve sabit
kalmışlardır. Rableri tarafından olan hak ise, müminlerin
emir sahibidir (hz. Ali’dir). Bunu kabul ettikleri için günahlarını
örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” (120*)
“ Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen
devamlı bir ecir vardır.” (Tin: 6)
Ehli Beyt imamları şöyle buyurdular:
“ İman edip salih amel işleyenler Selman
el-Faris’i, Mikdad bin El-Esved, ‘Ammar , Ebu Zer , Allah hepsinden razı
olsun ve müminlerin emir sahibi Ali bin Ebi Talib’tir. Kendilerine eksilmeyen
devamlı bir ecir vardır.” (121*)
Ehli Beyt imamlarından aktarılmış:
Yahudilerden olan Abdullah bin Sűriyâ şöyle
demişti:
“ Meleklerin arasında Cebrail bizim
düşmanımızdır !”
Selman bunu duyduğunda ona şöyle demişti:
“ Her kim Cebrail’e düşmansa, ben de şahit oluyorum
ki o kişi Mikail’e de düşmandır. Cebrail ve Mikail’de onlara
düşman olanlara düşmandırlar ve onlara selamet içinde olanlara
da selamet içindedirler.”
Bunun üzerine şanı yüce Allah, Selman’ın
söylediğine teyid olarak vahiy indirdi:
“ De ki: Cebrail’e kim düşman ise” Cebrail’in,
Allah’ın dostlarına yardımcı olduğundan ve
Allah’ın dostu Ali’nin faziletleri ile indiğinden dolayı “iyi
bilsin ki Allah’ın izniyle Kuran’ı senin kalbine” Cebrail ile
indirdik “ bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları
doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci” Muhammed’in
peygamberliği, ondan sonra Ali’nin velayeti ve ondan sonra gelen
imamları müjdeci olarak indirdik. Nitekim kendileri şayet Muhammed’in
, Ali’nin ve onun Ehli Beytinden gelen imamlara uymuşlarsa, hakkıyla
mümin olanlardır.”
Daha sonra Rasulallah (s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Ey Selman ! Allah, senin söylediğini tasdik etti ve
görüşüne muvafakat kıldı. Cebrail bana Allah’tan şunu
buyurdu: Ey Muhammed ! Selman ve Mikdad iki kardeştir. İkisi senin,
kardeşin, vasin ve seçtiğin Ali’nin sevgisi üzerindedirler.
İkisi senin eshabın arasında, Cebrail ve Mikail’in melekler
arasındaki makamındadırlar. İkisi onlardan birine nefret
duyana karşı düşman oldukları gibi, seni ve Ali’yi kabul
edenlere de dostturlar. İkisi sana, Ali’ye ve sizin dostlarınıza
karşı düşman olana düşmandırlar. Şayet
yeryüzündeki insanlar Selman’ı ve Mikdad’ı, gök melekleri, hicaplar,
kürsü ve arşın onları sevdiği kadar sevseydiler,
şanı yüce Allah hiç bir insana azap vermezdi. Çünkü ikisi Muhammed’i
ve Ali’yi sevdikleri gibi, onları kabul edenleri de severler ve onlara
düşman olanlara da düşmandırlar.” (122*)
“ Muhacirlerle ensârdan ilk olarak inanmada ilk dereceyi
alanlar...” (Tevbe: 100)
Ehli Beyt imamları şöyle buyurmuşlar:
“ İlk dereceyi alanlar Ebu Zer, Mikdad, Selman ve
Ammar’dır. Kendileri müminlerin emiri Ali’nin velayetini
doğrulayanlar ve ona sabit kalnlardır.” (123*)
“ Münafıklar müminlerle
karşılaştıkları vakit : Biz de iman ettik, derler.”
(Bakara: 14)
Ehli Beyt imamları şöyle buyurdular:
“ Bu ayetteki müminlerden maksat: Selman, Mikdad, Ebu Zer ve
‘Ammar’dır. Münafıklar bu müminler ile
karşılaştıklarında: Biz de sizin iman ettiğiniz
gibi iman ettik, derlerdi. Halbu ki Muhammed’in (s.a.a.s.) peygamberliğine
iman etmek, onun kardeşi Ali bin Ebi Talib’in imametine iman etmekle
eş tutulmuştur. Bu iman, onun (hz.Ali’nin) peygamberin doğru
yolu gösteren kardeşi, veziri, ümmeti üzerine tayin ettiği halifesi,
vaatettiğini yerine getiren, zimmetinde olanlara riayet eden, onun idaresini
devam ettiren, halkı doğru yolda tutan ve ona itaat ettikleri
müddetçe onları Allah’ın gazabından uzaklaştıran ve
Allah’ın rahmetine götüren olması ile eş tutulmuştur.”
(124*)
“ Müminlerden henüz kendilerine katılmamış
bulunan diğer insanlara da (hz. Muhammed’i) göndermiştir.” (Cuma: 3)
Ebu Hureyre’den nakledilmiş:
Birgün Rasulallah (s.a.a.s.) beraber oturduğumuzda Cuma
suresi inmişti. Bize sureyi okuyup bu ayete geldiğinde ona şöyle
sordular:
“ Ey Rasulallah ! Daha bize katılmamış olan bu
insanlar kimdir ?”
Rasulallah (s.a.a.s.) yanında oturan Selman’ın
üzerine elini koyarak şöyle cevap verdi:
“ Allah’a yemin olsun ki iman uzaydaki yıldızlarda
olsaydı bu ve kavmi ona yetişirlerdi.” (125*)
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.a.s.) hazreti selman’a
yaklaşarak ona şöyle buyurdu:
“ Ey Abdullah’ın babası ! Sen, muhlis olan mümin
kardeşlerimizdensin. Sen, Allah’a yakın olan meleklerin kalplerinin
sevgilisisin. Sen, melekler için bütün göklerin, hicapların, Kürsi’nin,
Arş’ın ve daha ötesinde olanın karşısında,
bulutsuz ve tozsuz olan bir günde güneşin göründüğü gibiden daha
faziletlisin. Sen, tevhid ehlinin içinde gaybe inananların* en faziletli
olanlarındansın.” * Bakara suresi: 3 (126*)
Hazreti Selman efendimizin, peygamber efendimiz hazreti
Muhammed (s.a.a.s.) tarafından Ehli Beytten sayılması, onun
yüceliğini ve onlara olan yakınlığını ifade
etmeye yeterlidir. Bununla beraber, hazreti Selman’ın devamlı olarak
Ehli Beytin evine serbest girip çıkması, onun bir kardeş gibi
sayıldığını göstermektedir. Hazreti Selman
devamlı olarak hazreti Fatime’nin evine girip, onun hizmetinde
bulunmuştur. (127*)
İmam-ı Ali efendimiz devamlı olarak hazreti
Selman’ı etrafında bulundurmuş ve ona olan
yakınlığını hareketleri ve sözleri ile beyan
etmişti. İmam-ı Ali efendimiz kolunu hazreti Selman’ın
boynuna veya omuzuna koyarak toplumun içinde gezdiği çok görülmüştür.
(128*)
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretlerinin huzurunda
hazreti Selman’ın İslamdan önce mecusi (ateşe tapanlardan)
olduğu söylendiğinde, imam hazretleri şöyle buyurdu:
“ Selman mecusi iken Allah onu Alevi
kılmıştır !!! Allah onu Farisi iken Kureyşli
kılmıştır !!! Allah’ın duası (salavatullah)
Selman’ın üzerinde olsun !” (129*)
Eshab, Rasulallah’a (s.a.a.s.) sormaya cesaret edemediklerini
hazreti Selman’ın sorması için ona rica ederlerdi. (130*)
Eshabın bu davranışı, hazreti Selman efendimizin hazreti
peygamber efendimize ne kadar yakın olduğunu göstermektedir.
Hazreti Selman Ehli Beytten olduğu gibi , Ehli Beytin de
hizmetçisiydi. Bu hizmeti ile ilmin ve marifetin en yüce makamına
erişebilmiştir. (131*)
Hazreti Selman efendimizin şahsiyetinin manevi
değeri çok yücedir. Kendisi, İslam dininin bütün fikhi bilgilerine
sahip olduğu gibi, İslam dininin en yüce sırrına da
vakıftı. Maneviyata ve sırra mekan olan hazreti Selman’ın
şahsı hakkında bazı haberleri aktarmak istiyorum.
Hazreti Selman şöyle buyurdu:
“ Bütün bildiklerimi onlara (eshaba) anlatsaydım,
Selman’ı öldürene Allah rahmetini versin, derdiler.” (132*)
Hazreti Selman efendimizin kalbinde hakikatlerden o kadar
haber vardı ki, şayet bu bildiği, Ehli Beytten
öğrendiği hakikatleri eshaba anlatsaydı, eshabın
çoğunluğu bu anlattıklarına tahammül edemezlerdi. Bu
sebepten dolayı hazreti Selman efendimiz bütün bildiği hakikatı
herkese söyliyemedi. Hatta ona en yakın olan eshaba, hazreti Mikdad’a ve
hazreti Ebu Zer’e bile tam açılamadı.
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“ Aranızda Allah’ı en iyi bilen Selman’dır
!!!” (133*)
Ehli Beyt imamlarından gelen açıklamalara göre
Peygamber efendimizi ve Ehli Beytini hakikatıyla bilenler, şanı
yüce Allah’ı bilmiş olurlar. Ehli Beyti hakikatıyla bilmeyen ve
inkar edenler, şanı yüce Allah’ı bilmemiş ve inkar
etmiş olurlar.
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“ Ey Selman ! Senin ilmin Mikdad’a arzedilseydi onu
kabullenemezdi. Ey Mikdad ! Senin ilmin Selman’a arzedilseydi onu kabullenemzdi
!!!” (134*)
Başka bir hadiste peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“ Ebu Zer, Selman’ın kalbindeki ilmi bilseydi o ilmi
taşıyamazdı !!!” (135*)
Ehli Beyt imamlarının hazreti Selman hakkında
buyurmuş oldukları hadislerin bölümünde, hazreti Selman’ın
haberdar edilenlerden olduğunu beyan etmiştim. Aynı zamanda
hazreti Selman, Allah’ın İsm-i ‘Azam’ını bilendi. Bu
özelliğe, eshabın içinde sırf hazreti Selman sahipti. Hazreti
Selman’ın bu yüce makamına ne hazreti Mikdad ne de hazreti Ebu Zer
varmıştır. Hazreti Selman insanın yüzüne
baktığında o insanın mümin olup olmadığını
bilen Allah’ın yakın dostlarındandır.
Hazreti Selman efendimiz, hazreti Ali efendimizin ilim
kapısıydı. (136*) Hazreti Ali efendimiz, hazreti Muhammed’in
ilim kapısı olduğu gibi, hazreti Selman’da hazreti Ali’nin ilim
kapısı idi. Her kim peygamber efendimizin ilmini bilmek isterse,
hazreti Ali’nin kapısına gelmelidir. Her kim imam-ı Ali
efendimizin gerçek ilmini bilmek isterse hazreti Selman efendimizin ilim
kapısına gelmelidir. İlmin merci makamında, sırasıyla
hazreti Peygamber efendimiz ve hazreti Ali’den sonra hazreti Selman
vardır. İlmin olmadığı yerde dinin de yeri yoktur.
Dini öğrenmek isteyen bu kutsal ve yüce üç şahısın
kapısına gelmelidir.
İmam-ı Muhammed el-Bakır efendimiz
anlatıyor:
Ebu Zer, Selman’ı ziyaret etmişti. Selman o anda
yemeğini ateşin üzerine koymuştu. İkisi sohbet ederken
ateşin üzerindeki yemek kapı yere yüz üstü düştü ve kabın
içinden hiç bir şey dökülmedi. Ebu Zer gördüğü bu olaydan mütessir
olduğu halde Selman’ın evinden ayrılmıştı. Ebu
Zer bu görmüş olduğu ile mütefekkir bir halde kapıdan
dışarı çıktığında Emir’el-mu’minin (hz. Ali)
ile karşılaşır. Emir’el-mu’minin, Ebu Zer’in halini
gördüğünde ona şöyle dedi:
“Seni Selman’ın huzurundan dışarı
çıkarıp mütessir kılan nedir ?”
Ebu Zer, Selman’ın huzurunda gördüklerini anlatır.
Bunun üzerine Emir’el-mu’minin şöyle dedi:
“Ey Ebu Zer ! Selman bütün bildiklerini sana anlatsaydı,
sen: Selman’ı öldürene Allah rahmet etsin, derdin ! Ey Ebu Zer, Selman
yeryüzünde Allah’ın kapısıdır. Onu bilen mumin olur ve onu
inkar eden de kafir olur ! Selman bizden, Ehli Beyttendir !” (137*)
İmam-ı Ali efendimizin eshabından olan Suleym
bin Kays el-Hilâli el-Kufi anlatıyor:
Müminlerin emir sahibi Ali’ye dedim ki:
“ Ey müminlerin emiri ! Allah’tan benim için dua et ki beni
dünya ve ahirette senin velayetini kabul edenlerden kılsın !”
Müminlerin emiri buyurdu ki:
“ Ey Allah’ım ! Onu kabul edenlerden kıl ! Ey
Suleym, Rasulallah’ın (s.a.a.s.) Selman’a, Ebu Zer’e ve Mikdad’a
öğretmiş olduğu bir şeyi sana da öğreteyim mi ?”
Dedim ki:
“ Evet , öğret ey Müminlerin Emiri !”
Bunun üzerine buyurdu ki:
“ Her sabahladığın ve gecelediğin zaman
şöyle dua et: Ey Allah’ım ! Sana iman etmek, Peygamberin Muhammed’i
tasdik etmek, Ali bin Ebi Talib’in velayetine tabi olmak ve Âl-i Muhammed’ten
gelecek olan imamlara uymakla beni hesaba çağır ! Ben bu hal üzere
çağırılmaya razı oldum ey Rabbim ! Bunu on kere tekrar et
!”
Ben dedim ki:
“ Ey Müminlerin Emir’i ! Bu öğrettiğini bana
Selman, Ebu Zer ve Mikdad anlatmışlardı. Ta o günden beri bu
duayı bırakmadım !”
Müminlerin emiri buyurdu ki:
“ Hayatta kaldığın müddetçe bu duayı
bırakma !!!” (138*)
Hazreti Selman efendimiz Kuran-ı Kerim’in tefsiri ve
tevilini hazreti Ali’den öğrenmişti. Kendisi de bu ilmi
güvendiği eshaba açıklamıştı. Bu tefsir ve tevilin
sırrı ağırdır. Herkes bu sırrı
taşımaya ve ona tahammül etmeğe müsait değildir. Hazreti
Selman bu sırrı belirli eshaba açıkladığında, bu
eshab hazreti Ali’ye müracaat ederek, hazreti Selman’ın onlara anlattıklarının
doğru olup olmadığını sormuşlardı. Hazreti
Ali efendimiz de hazreti Selman’dan duymuş oldukları Kuran tefsir ve
tevilinin doğru ve kendisinden olduğunu teyid etmişti. (139*)
Hazreti Selman efendimizin, hazreti Ali efendimizden
öğrenmiş olduğu Kuran tefsiri ve tevili ağırdır
ve zorun zorudur. Bu tefsiri ve tevili ancak kalpleri iman ile
sınanmış müminler kabul edebilirler. Bu tefsir ve tevil,
inşaallah imam-ı Mehdi aleyhiselam zuhur ettiğinde bütün
insanlara beyan edilecektir. O zaman, hakkın ta kendisi beyan ve tecelli
olacaktır. Şanı yüce Allah, bizi o güne iman edenlerden, o günü
teyid ve ona sebat edenlerden kılsın.
Peygamber efendimiz hazreti Selman ve hazreti Ebu Zer
arasında kardeşlik bağı kurduktan sonra şöyle buyurdu:
“ Ey Ebu Zer ! Bu kardeşliğin şartı
Selman’a itaat etmendir !!!” (140*)
Şia kaynaklarındaki haberlere göre hazreti Muhammed
(s.a.a.s.) Medine’de kardeşlik bağı kurduğunda, hazreti
Selman ve hazreti Ebu Zer arasında kardeşlik bağı
kurmuştu. (141*)
Bazı kaynaklar ise, ki bu kaynaklar
azınlıktadır, hazreti Selman’ın hazreti Huzeyfe el-Yemmân
ile kardeş kılındığını
aktarmışlardır. (142*)
Sünnü kardeşlerimizin kaynaklarında ise, hazreti
Selman ile beraber kardeş kılınan kişinin Ebu’d-Derda
olduğu aktarılmıştır. (143*)
Hazreti Selman efendimizin Ebu Derda ile kardeşlik
bağına tabi tutulduğu tamamen uydurmadır. Hazreti Selman
efendimiz, imam-ı Ali efendimizin taraftarı
(Şia’sıdır). Ebu derda ise Muaviye’nin taraftarıydı.
Peygamber efendimiz bu kardeşlik bağını kurduğunda,
eshabın birbirine uygun olmalarına dikkat etmişti. Herkesi
tiynetine (esas yapısına) göre uygun olan biriyle kardeş
kılmıştı. Örneğin, kendi nefsini imam-ı Ali
efendimiz ile kardeş kılmıştı. Bu kardeşlik
bağı, ikisinin esas yapısı ile ilgilidir. Nitekim ikisi
aynı nurun görüntüleriydi.
İmam-ı Ali Zeynulabidin efendimizden aktarılmış,
buyurdu ki:
“ Ebu Zer , Selman’ın kalbindeki ilmi bilseydi, onu
öldürürdü ! Rasulallah (s.a.a.s.) ikisinin arasında kardeşlik
bağı kurmuştu, buna rağmen Ebu Zer’in Selman’a
karşı durumu öyle olduğuna göre, geri kalan insanları
artık siz düşünün !!! Bilginlerin ilmi zorun zorudur ! Bu ilmi ancak
ona vahiy indirilmiş olan bir peygamber veya Allah’a yakın olan bir
melek yada kalbi iman ile sınanmış bir mümin
taşıyabilir (tahammül edebilir) !!! Selman alimlerden olmuştur
çünkü kendisi bizden Ehli Beytten olmuştur. Bu sebebpten de onu alimlere
nisbet ettim !!!” (144*)
Bu haberden anlaşıldığı gibi hazreti
Selman en yüce bilginlerin arasında yer almıştır. Bu
makamın ötesinde bir tek makam vardır, o da her şeyi bilen
Rabbimizin makamıdır.
Hazreti Selman efendimiz, hazreti Ali efendimizin
kıyamet gününde yeryüzüne geri döneceğini, insanlara
görüneceğini kabul edenlerdendi. Kendisi, bunun doğru olduğunu
bilmiş ve eshabtan güvendiği kişilere de bunu açıklamıştı.
(145*) Hazreti Selman buna benzer çok sırrın sahibi idi.
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretlerine
Şia’nın durumu ve görüşleri hakkında
konuşulduğunda, kendisi şöyle buyurdu:
“ İman, bir merdivenin basamakları gibi on
dereceden ibarettir. Merdivenden basamak basamak yukarı
çıktığın gibi, imanda da derece derece yukarı
çıkılır. İmanda bir üst derecede olan biriniz, onun
altındakine: Sen hiç bir şeysin, demesin. Selman bu iman derecesinin
en üstte olan onuncu derecesindedir. Ebu Zer dokuzuncu derecesindedir ve Mikdad
ta sekizinci derecesindedir. Sizden daha altta olanları düşürürseniz,
sizin üstünüzdekiler de sizi düşürürler. Senin altında duran birini
senin derecene getirmek istersen, ona elini uzat ve dostça onu yanına al.
Onun bu dereceyi taşıyamıyacağını görürsen onu
yerinde bırak. Çünkü onu çıkmaya zorlarsan o kişiyi
kırarsın. Her kim bir mümini kırarsa onu bir daha
iyileştirmeye baksın. Yetişkin bir deveye yüklediğiniz yükü
daha sütten yeni kesilmiş bir yavruya yüklerseniz belini
kırarsınız.” (146*)
Şia’nın iman derecesindeki durumu bu haberde
anlatıldığı gibidir. Şia’nın hepsi Ehli Beyt
imamlarından aynı bilgi edinme imkanına sahiptiler.
Bazıları bu imkanı gerektiği gibi kullandı.
Bazıları da, ki bunlar çoğunluğu temsil etmektedir, onlara
sunulan bu imkanı tamamıyla kullanmadılar. İnsanlar
doğal olarak bilmedikleri şeylere karşı inkarcı
olurlar. Ehli Beyt imamları da bu hususta hiç kimseye dayatma yöntemi ile
yaklaşmadılar. İlim ve irfan beyan edildi ve herkes
istediği kadar aldı ve istediği kadarını da geri
bıraktı. Böylece iman derecelerinin sahipleri de belli olmuştu.
İman derecesinde hazreti Mikdad’ın hazreti Ebu
Zer’den daha yüce olduğunu beyan eden çok sayıda haberler mevcuttur.
Hatta hazreti Mikdad’ın eshap içinde en cesurca sebat ettiği de
rivayet edilmiştir. (147*)
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretleri şöyle
buyurdu:
“ Kıyamet gününde Allah’ın dostlarının
efendileri Selman, Ebu Zer, Mikdad ve ‘Ammar’dır !!!” (148*)
Bu mübarek zatların Allah’a en yakın veliler
arasında yüce bir makama sahip oldukları beyan edilmiştir.
İmam-ı Ali efendimizin eshabından olan
Asbağ bin Nubâte hazretleri, Müminlerin Emir sahibi hazreti Ali’ye ,
hazreti Selman hakkında sormuştu. İmam-ı Ali efendimiz
cevaben şöyle buyurdu:
“ Bizim aslımızdan yaratılan, ruhu bizim
ruhumuz ile beraber olan, şanı yüce Allah’ın ona önceki ve sonraki
bütün ilimleri ihtisas ettiği, ilmin zahirne ve batinine,
sırrına ve bilinene vakıf kıldığı bir
kişi hakkında ne diyeyim !?
Birgün Rasulallah’ın (s.a.a.s.) huzurunda idim,
Selman’da onun önünde oturuyordu. Bir bedevi içeri girip Selman’ı
oturduğu yerden kenara kaydırarak yerine oturmuştu.
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) alnından ter akmış ve gözleri
kızarmıştı. Rasulallah (s.a.a.a.) bu bedeviye hitaben
şöyle buyurdu:
Ey Bedevi ! Allah’ın gökte sevdiği ve Allah’ın
elçisinin de yeryüzünde sevdiği bir kişiyi mi yerinden
kaydırıyorsun !? Ey Bedevi, Cebrail yanıma geldiği her
defasında Allah tarafından ona selam söylememi emrettiği
kişiyi mi yerinden kaydırıyorsun !? Ey Bedevi, Selman bendendir.
Ona cefa eden bana cefa etmiş olur ! Ona eziyet eden bana eziyet etmiş
olur ! Onu uzaklaştıran beni uzaklaştırmış olur !
Onu yakın kılan beni yakın kılmış olur ! Ey
Bedevi, Selman’a karşı kaba davranma ! Şanı yüce Allah,
Selman’a geçmişte olan ve gelecekte olacak olaylar hakkında bilgi
vermemi, geçmişteki kavimler hakkında ve hesaplaşma günündeki
hükümleri de öğretmemi bana emretti !
Bedevi dedi ki:
Ey Allah’ın elçisi ! Selman’ın görünen halinden,
senin söylediklerinin onda mevcut olduğunu zanetmiyordum. Selman mecusi
iken sonra müslüman olmadı mı !?
Rasulallah (s.a.a.s.) buyurdu ki:
Ey Bedevi ! Ben sana Allah’ın, Selman hakkında bana
emrettiğini ifade ediyorum sen ise Selman mecusi değilmiydi, diyorsun
?! Selman mecusi olduğunu göstermiş ama gerçekte imanını
gizlemişti. Ey Bedevi ! Şanı yüce Allah’ın : Hayır,
Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda
seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiç bir
sıkıntı duymaksızın o hükmü tam manasıyla
kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar , buyurduğunu duymadın
mı !? Yine şanı yüce Allah’ın: Peygamber size ne verdiyse
onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının,
buyurduğunu duymadın mı !? Ey Bedevi, sana Selman hakkında
verdiklerimi al ve şükredenlerden ol ! Sana söylediklerimi kabullenmezsen
azaba düşenlerden olursun ve söylediklerime boyun eğersen kurtuluşun
içinde olursun !!!” (149*)
Hazreti Selman efendimizin ne kadar yüce bir makama sahip
olduğu, bu hadiste beyan edilmiştir. Hazreti Selman hiç bir zaman
müşrik olmamıştı. Kendisi, imanın özü ve kalbidir. Bu
kadar bilgiye ve sırra layık görülen bir şahıs
hakkında nasıl şirkten söz edilir ? Öncekilerin ve sonrakilerin
bilgisine sahip olan hazreti Selman imanın ta kendisidir.
Cabir bin Abdullah el-Ansari hazretleri anlatıyor:
“ Şayet Selman ve Ebu Zer Ehli Beyt hakkında
bildikleri gerçekleri, Ehli Beyt’in yolunda olduklarını söyleyenlere
açsaydılar, o kişiler Selman ve Ebu Zer hakkında: Bunlar
yalancıların ta kenileridir, derlerdi !!! Selman ve Ebu Zer de bu
gibi kişiler hakkında : Bunlar akıl etmeyen delilerdendir,
derlerdi !!!” (150*)
Şia’nın itikadı-inancı durumu
hakkında önceleri bir açıklama yapmıştım. Gerçekten de
Şiâ, Ehli Beyt’in yücelik-makamı hakkında hemfikri
değildir. Ehli Beyt zamanından beri herkes kendi aklının
idrak derecesi ile hareket etmişti. Bu da doğal olan bir tutumdur.
İnsanlar anlamadıkları şeye karşı düşman
veya uzak olurlar. Hazreti Selman’ın açıklamak istediği o kadar
gerçekler vardı ki, bunları taşıyabilecek insanların
sayısı ise azdı. Durum halen öyledir.
Abdullah bin Abbas anlatıyor:
Rüyamda Selman el-Farisi’yi gördüm ve ona dedim ki:
“ Sen, Rasulallah’ın (s.a.a.s.) hizmetçisi değil
misin ?”
Dedi ki: “ Evet , benim.”
Selman’ın başında yakuttan bir taç ve üzerinde
çok güzel elbiseler gördüm ve ona dedim ki:
“ Ey Selman ! Bu güzel bir makamdır, bunu sana
şanı yüce Allah mı verdi ?”
Dedi ki: “ Evet, şanı yüce Allah bana bu
makamı verdi.”
Dedim ki: “ Allah’a ve Peygamberine iman etmekten sonra,
cennnete en faziletli olan şey nedir ?”
Dedi ki: “ Allah’a ve Peygamberine iman etmekten sonra, Ali
bin Ebi Talib’i sevmek ve ona uymaktan daha faziletli bir şey cennette
yoktur !!!” (151*)
Hazreti Selman , hazreti Ali efendimizi sevmenin ve ona
uymanın ne kadar yüce olduğunu beyan etmiştir. İmandan
sonra en yüce değer, hazreti Ali’nin sevgisi ve ona olan itaattir.
Hazreti Selman efendimiz şöyle buyurdu:
“ Allah’a yemin olsun ki sizlere Ali’nin Tevrattaki
faziletini anlatsaydım, içinizden bir topluluk: Selman delidir, derdi ve
başka bir toplum ise: Selman’ı öldüreni Allah
bağışlasın derdi !!!” (152*)
Hazreti Selman’ın önceki kitapların ilmine
vakıf olduğunu Peygamber efendimiz, Ehli Beyt imamları ve
eshaptan gelen haberlerle beyan etmiştim. Hazreti Selman bu ilmine
dayanarak bizlere çok şey öğretti. En önemlisi ise, Tevratta hazreti
Ali efendimizin zikredilmiş olmasıdır. İşte bu
haberlere dayanarak, hazreti Ali’nin önceki peygamberler ile beraber
bulunduğunu rahat bir şekilde ifade edebiliriz. Aynı zamanda, bu
sırrın açıklanmasında ise bir tehlikenin ortaya
çıkacağına da işaret edilmiştir. Bir müminin ve
özellikle hazreti Selman gibi Ehli Beytten olan bir müminin öldürülmesini reva
gösterebilecek bu açıklama ne olabilir ???
Tevrat’ın içinde, hazreti Ali efendimizin fazileti hangi
ağırlığı taşıyor ki bunu açıklayan,
öldürülme tehlikesi ile yüz yüze gelsin ???
Hazreti Selman’ın saklamaya zorlandığı bu
sır zor olduğu gibi, bu sırrı herkes taşımaya
tahammül edemez.
Mufaddal bin ‘Umar hazretleri, imam-ı Cafer
el-Sadık efendimizin huzuruna geldiğinde, imam hazretleri ona tebesüm
ederek şöyle buyurdu:
“ Ey Mufaddal ! Bana doğru gel ! Allahıma yemin
olsun ki seni ve seni sevenleri seviyorum !!! Ey Mufaddal, benim bütün
eshabım senin bildiğini bilseydiler onların içinden iki
kişi ihtilafa düşmezdi.”
Hazreti Mufaddal dedi ki:
“ Ey Rasulallah’ın oğlu ! Beni, derecemden daha üst
bir yere koyduğunu düşünüyorum !”
İmam hazretleri buyurdu ki:
“ Allah’ın seni ona koymuş olduğu dereceye
koydum.”
Hazreti Mufaddal dedi ki:
“ Ey Rasulallah’ın oğlu ! Cabir bin Yezid’in
sizdeki derecesi nedir ?”
İmam hazretleri buyurdu ki:
“ Cabir’in bizdeki derecesi, Selman’ın
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) yanındaki derecesi gibidir.” (153)
Hazreti Cabir bin Yezid el-Cu’fi, Ehli Beyt
imamlarının yanında ilim ve irfan kapısıydı.
Hazreti Selman efendimiz de hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.) ve Ehli Beytin
yanında ilim ve irfan kapısıydı. Ehli Beytin ilmine ve
marifetine varmak isteyenin kapısı hazreti Selman efendimizdi.
Rasulallah (s.a.a.s.) hazreti Selman’ı ve
eshabının bir araya toplandıklarını görmüştü.
Onların yanlarına vardığında, ona hürmeten hadislerini
kestiler. Bunun üzerine rasulallah (s.a.a.s.) şöyle buyurdu:
“ Aranızda neyi konuşyordunuz ? Rahmetin üzerinize
indiğini gördüm ve sizinle ortak olmayı sevdiğim için
yanınıza geldim !” (154*)
Hazreti Selman efendimizin meclisine Allah’ın rahmeti
iniyordu. Çünkü onun meclisinde Allah’ın gerçek zikrinden başka bir
şey yoktu.
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretleri
anlatıyor:
“ Âl-i Muhammed’in kaimi (Mehdi) zuhur ettiğinde,
Kabe’nin içinden 27 kişiyi ortaya çıkaracaktır. 15 kişi
Musa’nın kavminden olacaklar ki, onlar hak ile alırlar ve hak ile
verirler; 7 kişi Eshab-ı Kehf’ten olacak ; Musa’nın vasisi
Yuşa’, Firavn ehlinden mümin olan (hz.Hazkil) ; Selman-ı Faris’i, Ebu
Ducâne el-Ansari ve Malik el-Eşter !!!” (155*)
Hazreti Selman eshabı ile yolculuğa
çıkmıştı. Yolda acıktıklarında, hazreti
Selman etrafta görünen bir yabani keçi türünü kendisine gelmesi için
çağırdı. Hayvan ona yaklaştığında hazreti
Selman şöyle buyurdu:
“ Kızartılmış bir şekilde ol ki
eshabım senin etinden yesinler !”
Hazreti Selman’ın bu isteği üzerine hayvan
kızartılmış bir şekile dönüştü ve eshabı da
ondan yediler. Herkes doyduğunda hazreti Selman
kızartılmış hayvana hitaben şöyle buyurdu:
“ Allah’ın izniyle ayağa kalk !”
Bunun üzerine hayvan canlı olduğu şekline
döndü ve sahraya doğru koştu. Bunu gören eshabı hazreti Selman’a
bunun nasıl olabileceğini sorduklarında onlara buyurdu ki:
“ Her kim Allah’a itaat ederse, Allah’ta o kişiye icabet
eder, duasını kabul eder. Şanı yüce Allah’ın
buyurduğu gibi: Bana dua edin, kabul edeyim.*” * Gafir (Mümin) suresi: 60
(156*)
Hazreti Selman efendimiz bir arkadaşını
ziyaret etmeye gitmişti. Bu arkadaşı ölüm
döşeğindeydi. Hazreti Selman, arkadaşının yanında
şöyle buyurdu:
“ Ey ölüm Meleği ! Arkadaşıma karşı
yardımcı ol !”
Bunun üzerine başka bir melekten şöyle bir ses
geldi:
“ Ey Abdullah’ın babası ! Ölüm meleği sana
selam söyler ve der ki: Bu dayanağın yüceliği hakkı için,
burada bir işimiz kalmadı !”(157*)
Hazreti Selman efendimizin yüceliğine
karşılık ölüm meleği geri adım atıyor.
Hazreti Selman efendimiz , peygamber efendimizi yol üzerinde
gördüğünde ona secde etti. Peygamber efendimiz ona hitaben şöyle
buyurdu:
“ Ey Selman ! Bana secde etme, hayatta kalana, daim olana ve
ölmeyene secde et !” (158*)
Hazreti Selman, geçmişlerin ve geleceğin bilgisine
sahipti. Kendisi bu secdeyi cehaleten yapmış değildi. Hazreti
Selman, daim olan, baki olan ve ölmeyen Allah’ın nuruna secde
etmiştir. Nitekim peygamber efendimiz şanı yüce Allah’ın
nurundandır. Onun nuru hazreti Adem’den önce vardı. Hazreti Selman,
ezelde olan nura secde etmişti.
Hazreti Selman efendimiz, peygamber efendimizin ve hazreti
Ali’nin kapısı olarak tarif edilmiştir. (159*) Bu tarife göre
hazreti Selman efendimiz Ehli Beyt ilminin ve marifetinin yeri mercii
olmuştu. Halis müminler, ondan Ehli Beytin gerçek ilmini ve hakikatini
öğrenmişti.
Hazreti Selman efendimiz, gelecekte olacak olaylara
işaret etmişti. Daha olmayan olayları önceden haber
vermişti.
Hazreti Selman efendimiz, Mekke’de Beytullah’a işaret
ederek şöyle buyurmuştu:
“ Bu ev, Zubeyr’in ailesinden olan bir kişinin eli ile
yakılacaktır !” (160*)
Gerçekten de hazreti Selman’ın buyurduğu gibi hicri
64 yılında Abdullah bin Zubeyr ve adamları tarafından
Beytullah yakılmıştı.
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretleri
anlatıyor:
“ Selman Kufe şehrine dahil olduğunda etrafına
bakarak, bu şehirde olacak belalardan bahsetmişti. Hatta Emevi
oğullarının ve onlardan sonra geleceklerin hükümetlerini
anmıştı. Bunun üzerine Selman şöyle demişti: Bu
kavimlerin hükümetleri olduğunda evlerinizde oturun ! Tertemizin oğlu
olan, kendiside tertemiz ve temizleyici olan, gizlenen ve yurdundan
uzaklaştırılan zuhur edene kadar evlerinizden kalın !”
(161*)
Hazreti Selman efendimiz imam-ı Mehdi’nin zuhurunu
kastetmişti.
İmam-ı Cafer el-Sadık hazretleri
anlatıyor:
“ Selman, öncekilerin ve sonrakilerin ilmine vakıf oldu
! Kendisi tükenmeyen bir deniz gibidir. Kendisi bizden, Ehli Beyttendir.
Kendisi o kadar yüce bir ilme varmıştı ki bir gün adamın
birine şöyle demişti: Ey Allah’ın kulu ! Dün evinin içinde yapmış
olduğundan dolayı tövbe et ve Allah’tan kork !!! Adam bunun üzerine
dedi ki: Allah’tan mağfiret diliyor ve tövbe ediyorum. Toplum tövbe eden
adama dediler ki: Selman seni çok zor bir şeyin içine attı, sen ise
nefsini hiç müdafaa etmedin !? Adam dedi ki: Selman bana öyle şeyden haber
etti ki onu Allah’tan ve benden başka kimse bilmiyor !!!” (162*)
Hazreti Selman efendimiz, olanların ve olacakların
haberine vakıftı. Bunun doğruluğunu önceki bölümde Ehli
Beyt imamlarından gelen haberlerle teyid etmiştim.
Hazreti Selman Asker adındaki bir deveyi her
gördüğünde ona vuruyurdu. Bunu görenler hazreti Selman’a dediler ki:
“ Ey Abdullah’ın babası ! Bu deveyi her
gördüğünde neden vuruyorsun ?”
Hazreti Selman ise şöyle buyurmuştu:
“ Bu gördüğünüz bir deve değildir ! Bu
gördüğünüz Asker bin Ken’ân, cinlerden bir kişidir ! Ey bedevi,
deveni al ve Huvâb{*} adlı yere git ! Orada sana istediğin para
verilir !!!” (163*)
Huvâb, bir geçitin adıdır. Bu geçitten Aişe ve
askerleri hazreti Ali’ye karşı savaşmak için geçmişlerdi.
İşte bu geçitin olduğu yerde Aişe’ye oradaki köpekler
havlamıştı. Aişe köpeklerin havlamasını
duyduğunda geri dönmek istemişti. Daha sonra onu ikna etmek için
yalan şahidler getirilmişti. Aişe “Asker” adındaki bu
deveye bindirilmişti. Asker adındaki deve, iri ve tesirli bir
görüntüye sahipti.
Hazreti Selman Kerbela’ya vardığında
beraberinde olanlara şöyle demişti:
“ Bu yerin adını ne olarak biliyorsunuz ?”
Hazır olanlar dediler ki:
“ Kerbelâ.”
Hazreti Selman bunun üzerine şöyle dedi:
“ Burası kardeşlerimin düştüğü yerdir !
Bu yerde binekleri duracaktır. Bu yerde konaklıyacaklardır. Bu
yerde kanları akacaktır. Bu yerde öncekilerin ve sonrakilerin en
hayırlısının oğlu öldürülecektir !!!”
Daha sonra Harura denilen yere geldiklerinde
yanındakilere dedi ki:
“ Bu yerin adı nedir ?”
Dediler ki:
“ Harurâ.”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Öncekilerin ve sonrakilerin en kötüleri bu yerden
çıkacaktır !”
Daha sonra Kufe şehrine varmışlardı.
Hazreti Selman bu yerin Kufe olduğunu bildiğinde şöyle buyurdu:
“ İslam’ın kubbesi Kufe’dir !” (164*)
Hazreti Selman Peygamber efendimzin bazı
hanımlarının savaşa girişeceklerini anlatarak
şöyle buyurdu:
“ Bunu yapacaklarına dair Allah’ın ilk
kitabında, ilk Zebur’da zikredilmiştir !!!” (165*)
Zeyd bin Suhân hazretleri, Cemel savaşında
vurulduğunda şöyle buyurmuştu:
“ Benim dostum Selman el-Farisi’nin bana
anlattığı vuku bulmuştur, bana demişti ki: Vermiş
olduğu sözü tutmamasından dolayı bu ümmet yok olacaktır
!!!” (166*)
Ümmet hazreti Ali efendimize biat ettiği halde, Aişe ve adamlarının sözlerine kanarak Cemel savaşını gerçekleştirmişlerdi. Bu savaşta binlerce müslüman öldürülmüştü.
Hazreti Selman efendimiz, Peygamber efendimiz hazreti Muhammed’in
(s.a.a.s.) vefatından sonra, hazreti Ali efendimzin halifeliğine ve
imametine tutunan ve bunu savunanların başıydı. Hazreti
Muhammed (s.a.a.s.) vefat ettikten sonra halifelik konusunda büyük ihtilaflar
ve çatışmalar yaşanmıştı. Sünni ana kaynakları
bu ihtilafları detaylı bir şekilde aktarmamıştır.
Nitekim hakimiyeti eline geçirenler sünni itikadını oluşturan
güçlerdi. Kendi hakimiyetlerini zedeleyecek haberlerin alanen
yayılmasına elbette müsade edemezlerdi. Buna rağmen
şanı yüce Allah’ın nurunu söndüremediler. Sünni ana
kaynaklarında gerçek olaylara kısmen de olsa yer verilmiştir. Bu
çalışmamda sünni ana kaynaklarının verdikleri beyana fazla
değinmiyeceğim.
Ehli Beyt imamlarına dayalı olan Şii ana
kaynaklarındaki haberler, gerçeklerin aynasıdır. Bu gerçeklerin
ışığı altında, hazreti Selman’ın sünni
camiası tarafından neden terkedildiğini açıklığa
kavuşturmak istiyorum.
Hazreti Selman’ın, Ebu Bekr bin Ebi Kuhafe’nin
halifeliğine karşı olduğunu beyan eden sünni itikadına
dayalı olan kaynaklar hakkında kısa bir şekilde bilgi
vermek istiyorum.
Hicri 323 yılında vefat eden ünlü edebiyatçı
ve bilgin Ebu Bekr Ahmed bin Abdulaziz el-Cevherî , el-Basri, el-Bağdâdi,
“El-Sakifatu ve Fedek” adlı kitabında, halifelik konusunda çıkan
ihtilaflara dair, gerçekleri yansıtan haberlere yer vermiştir. Bu
ünlü ve muteber alimin kitaplarının fazla yaygın olmaması
ve tanınmamasının sebebi, bu kitaplarının içinde
mevcut olan gerçekleri yansıtan haberler olmuştu. Bu muteber bilginin
kitaplarından ve özellikle “ El-Sakifatu ve Fedek” adlı
kitabından alıntı yapan muteber sünni bilginlerini saymak
istiyorum:
• Ebil Ferec Ali bin Huseyn el-İsfahâni, muteber ve ünlü
tarihçi, vefatı : 356 hicri.
• Ebi Kâsem Suleymân bin Ahmed el-Tabarâni, muteber ve ünlü
hadis bilgini ,vefatı: 360 hicri.
• Ebi ‘Ubeydullâh Muhammed bin ‘Umrân el-Merzubâni, muteber
ve ünlü edebiyatçı, vefatı: 378 hicri.
• Ebi Ahmed Hasan bin Abdullah el-‘Askeri el-Hurâsanî,
muteber ve ünlü edebiyatçı, vefatı: 382 hicri.
• ‘İzzuddin Abdulhamid ibin Ebil-Hadid el-Mu’tezilî,
muteber ve ünlü edebiyatçı, tarihçi, vefatı: 656 hicri.
Özellikle ‘İzzudin Abdulhamid ibin Ebil-Hadid
meşhur “ Şerh Nehcul-Belağa” adlı eserinde, Ebu Bekr Ahmed
bin Abdulazizi el-Cevhari’nin “ El-Sakifatu” adlı kitabından büyük
bölümler nakletmiştir. Nakledilen bu bölümlerin içinde sırf hazreti
Selman’ın sözlerini aktarmakla yetinmek istiyorum.
Ebu Bekr ve adamları halifelik makamını
işgal ettikten sonra, hazreti Selman halka hitaben şöyle
buyurmuştu:
“ İçinizden yaşlı birini seçtiniz ve Peygamberinizin
Ehli Beytini terkettiniz. Peygamberinizin Ehli Beytinde halifeliği kabul
etseydiniz, bu konuda iki kişi bile asla ihtilafa düşmezdi !
Şayet kabul etseydiniz kolaylıkla ve istediğiniz zaman bunun
nimetlerinden yerdiniz !” (167*)
Hazreti Selman , Ebu Bekre ve halka hitaben farsça olarak
şöyle buyurmuştu:
“ Kerdîd ve nekerdîd” (168*)
Bu sözlerin manası hakkında sünni ve şii
alimler arasında farklı açıklamalar var. Farisilerin
çoğunluk olarak Şii oldukları bilinmektedir. Aynı zamanda
sünni itikadında olan sünni Farisiler de mevcuttur.
İranlıların (Farisilerin), bu kelimeler hakkında
yaptıkları tercüme şudur:
“ Yaptınız ama yapmadınız”
Yani, biat ettiniz ama size vasiyet edilen halifeye biat
etmediniz.
Önemlisi hazreti Selman’ın itiraz etmiş
olduğunu her iki tarafın beyan etmiş olmasıdır.
Hazreti Selman’ın itirazlarını Ehli Beyte dayalı olan
kaynaklar net ve apaçık bir şekilde aktarmışlardır. Bu
kaynakların aktardıkları haberlerde olayın ne kadar önemli
olduğunu ve tarihin akışı içinde ne denli tesirli kaldığını
daha iyi anlıyabiliriz.
Ömer’in oğlu Abdullah’tan, dedi ki: İnsanlar Ebu
Bekr’e biat ettiklerinde Selman el-Farisi’nin şöyle dediğini duydum:
“ Kerdîd ve nekerdîd, Allah’a yemin olsun ki öyle bir iş
yaptınız ki Rasulallah’ın (s.a.a.s.) lanet ettiği ve Mekke
fethinden sonra zorla müslüman olanların bu makama göz dikmelerine yol
açtınız !!!”
Selman’ın bunları dediğini duyduğumda
ondan çok nefret ettim ve kendi kendime şöyle dedim: Ebu Bekr’e
karşı nefret duyduğu için bu sözleri söylüyor !
Allah, bana ömür verdi ve Hakem’in oğlu Mervan’ın
Rasulallah’ın (s.a.a.s.) mimberi üzerinde hutbe irad ettiğini
gördüğümde kendime şöyle dedim:
“ Abdullah’ın babasına (hz.Selman’a) Allah rahmet
etsin ! Kendisi bunların olacağını söylediğinde,
kendisinde mevcut olan bir bilgiye dayanarak söylemişti !” (169*)
Hazreti Selman, halifelik konusunda ümmetin hazreti Ali’den
şaşması ile, Rasulallah’ın lanet ettiği Mervan bin
Hakem gibi insanların ve Mekke fethinden sonra müslüman olmaya mecbur olan
Muaviye bin Ebi Sufyan gibi insanların halifelik makamına göz
dikeceklerini bilmişti. Gerçekten de hazreti Selman’ın önceden beyan
ettiği tarihin akışında gerçekleşmişti. Muaviye
halifelik makamı için hazreti Ali’ye karşı
savaştığında, Ebu ekr’in oğlu hazreti Muhammed, Muaviye’yi
kınamak için ona mektup göndermişti. Muaviye ise, Muhammed bin Ebi
Bekr’in mektubuna cevabında şöyle yazmıştı:
“ Baban (Ebu Bekr) ve bizler Ebu Talib’in hakkını
ve faziletini biliyorduk... Rasulallah (s.a.a.s.) vefat ettikten sonra Ali’nin
hakkını ilk inkar eden ve elinden alan baban ve onun Faruk’u
olmuştu...” (170*)
Ehli Beyt kaynaklarındaki rivayetlerde ise, hazreti
Selman halka ve Ebu Bekr’e hitaben şöyle buyurmuştu:
“ Önceki ümmetlerin hatalarını isabet ettiniz ve
size vasiyet edilen Peygamberinizin Ehli Beytini ıskaladınız !
Ey Eba Bekr, senin bilmediğin bir şey ile
karşılaştığında kime istinad edeceksin,
öğrenmek için soracaksın ? Sana bilmediğin bir şey sorulduğunda
kime sığınacaksın ? Rasulallah’a (s.a.a.s.) senden daha
yakın ; senden daha bilgin ; şanı yüce Alah’ın
kitabının tevili hakkında ve Peygamberin sünneti hakkında
senden daha bilgili ; Peygamberin hayatında onu sizlere önder
kıldığına ve ölüm döşeğinde iken ona uymanız
için size vasiyet ettiğine karşı hangi özürü getirebileceksin ?
Peygamberin sözlerini arkanıza attınız, vasiyet ettiğini
unuttunuz, ona vaatettiğinizi tutmadınız, vermiş
olduğunuz sözü bozdunuz ve Usame bin Zeyd’in komutası altındaki
orduya katılmanızı emrettiği halde ona itaat etmediniz !
Kendisi (hz.Peygamber), bu yaptığınızı yapmamanız
ve ümmetin onun vasiyetine muhalefet ederek bu büyük yolsuzluğa
düşmemesi için, sizleri o ordu (Usame bin Zeyd’in komutası
altındaki ordu) ile göndermişti ! Ey Eba Bekr, yakında halifelik
makamı sana safi kalır. Ama buna karşılık ağır
bir günahla yüklenmiş olarak kabrine nakledileceksin ! Oraya ellerinin
kazandığı ile beraber taşınacaksın. Geç olmadan ,
nefsinin sonu gelmeden hakkı ehline geri verseydin ve işlemiş
olduğun ağır günahtan dolayı Rabbine karşı tevbe
etseydin, kimsesiz ve yalnız olarak kabrine girmeden önce bu senin
kurtuluşun için daha iyi olurdu ! Sen de bizim duymuş olduğumuz
gibi duydun, bizim görmüş olduğumuz gibi de gördün. Bunu bilmene
rağmen bu işe girişmiş oldun ki buna girişmen için hiç
bir özürün yoktur, dine ve müslümanlara karşı da hiç bir hazzın
olmadan bu makama çıkıyorsun ! Allah’ın sorgusunu sana
hatırlatmak istiyorum ! Sana gereken hatırlatmayı
yapmış oldum. Sakın geri dönenlerden ve büyüklük taslayanlardan
olma !” (171*)
Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi(*) hazreti Selman’a
şöyle sormuştu:
“ Ey Selman ! Hiç bir şey demenden mi Ebu Bekr’e biat
ettin ?”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Biat ettikten sonra şöyle dedim: Bu
varlığın sonuna kadar sizler, ölümün ve hüsranın içinde
olunuz ! Bu insanlar ile ne yaptığınızın farkında
mısınız ?
İsabet ettiniz ve hata ettiniz: Önceki ümmetlerin
sünnetine uydunuz ve Peygamberinizin sünnetinden çıktınız !
Halifeliği ehlinden ve madeninden uzaklaştırmak ile yoldan
çıktınız !”
Bunu duyan Ömer dedi ki: “Senin arkadaşın (hz. Ali)
biat ettikten sonra ve sen de biat ettikten sonra istediğini söyle,
kendisi de (hz. Ali) istediğini söylesin !!!”
Ben ona dedim ki: “Rasulallah’ın (s.a.a.s.) senin ve
senin arkadaşın (Ebu Bekr) için şöyle buyurduğunu duydum:
Ümmetimin kıyamt gününe kadar işleyeceği bütün günahlar ve
çekecekleri bütün azaplar Ebu Bekr’in ve Ömer’in üzerinde olacaktır !!!”
Bunun üzerine Ömer bana dedi ki: “İstediğini söyle
! Senin arkadaşın (hz.Ali), Ebu Bekr’e biat etti ve senin, onun
(hz.Ali’nin) halifeliğini görüp sevinmenin önüne geçildi ya bu sana yeter
!!!”
Bunun üzerine ona dedim ki: “Allah’ın indirmiş
olduğu kitaplarında senin sıfatını, nesebini ve ismini
okumuştum, orada senin cehennemin kapılarından bir kapı
olduğun zikredilmiştir !!!”
Ömer dedi ki: “İstediğini söyle ! Allah,
halifeliği sizin onları Rabler edindiğniz Ehli Beytten aldı
ya !!!”
Ben ona dedim ki: “Şehadet ederim ki Rasulallah’a
(s.a.a.s.) şu ayeti sormuştum: ‘O gün öylesine bir
azaplandırır onu ki kimsecikler, o çeşit azap edilmezler. Ve onu
öylesine bağlar ki kimsecikler öyle bağlanmazlar.’ (Fecr suresi:
23-26) Rasulallah
(s.a.a.s.) o kişinin sen olduğunu bana söylemişti !!!”
Bunun üzerine Ömer dedi ki: “Sus !”
Ben de ona dedim ki: “Ey kötü halli kadının
oğlu, Allah senin sesini kessin!”
Bunun üzerine Ali aleyhisselam bana dedi ki: “Ey Selman ,
artık konuşma !” Ben de bunun üzerine susmuştum. Allah’a yemin
olsun ki bana susumamı emretmeseydi onun ve arkadaşının
(Ebu Bekr’in) hakkında inen bütün ayetleri haber edecektim !!!” (172*)
Hazreti Selman efendimiz, Ebu Bekr’e biat edildikten sonra
ümmetin durumu hakkında şöyle buyurmuştu:
“ Allah’ın, Âl-i Muhammed ile korumuş
olduklarından hariç herkes Rasulallah’ın (s.a.a.s.) vefatından
sonra dinden geri dönmüştür !!! Rasulallah’ın (s.a.a.s.) vefatından
sonra millet iki kısıma ayrıldı: Harun’un Musa’ya olan
menzilesine uyanların kısmı ve buzağıya
tapanların kısmı !!! Ali, Harun’un sünneti üzerindedir. Ebu Bekr
ise Sâmirri’nin sünneti üzerindedir !!! Rasulallah’ın bu husus
hakkında şöyle buyurduğunu duydum:
Ümmetim İsrail oğullarının sünnetine
uyacaktır ! Karış karış ve adım adım
onları izleyeceksiniz !!!” (173*)
Halid bin Velid, Ebi Huzeyfe’nin hizmetçisi Sâlim, Mu’âz bin
Cebel ve Ömer bin Hattab, hazreti Ali efendimize bağlı kalanları
tehdit etmek için binlerce kişiyi toplamışlardı. Hazreti
Ali efendimiz ve eshabı ibadet yerinde oturdukları anda Ömer onlara
hitaben şöyle demişti:
“ Ey Ali’ye uyanlar ! Geçenlerde
konuştuklarınızı bir daha söyleyecek olursanız,
başınızı bu kılıcım ile keserim !!!”
İlk olarak Halid bin Sa’id bin Âs ayağa kalkıp
gereken cevabı vermişti. Daha sonra hazreti Selman efendimiz
ayağa kalkıp şöyle buyurmuştu:
“ Allahű-Ekber, Allahű-Ekber !!! Rasulallah’tan (s.a.a.s.)
duymadıysam kulaklarım sağır olsun, buyurdu ki:
Kardeşim ve amcamın oğlu eshabı ile
ibadet yerimde beraber otururken onlara cehennemin köpekleri baskında
bulunacaklar ! Bunlar, onun ve eshabının katlini istiyecekler !!!
Cehennem köpeklerinin sizler olduğunuzdan benim
şüphem yoktur !!!” (174*)
Ebu Bekr ve adamları halktan biat almak için Medine’de
dolaşmışlardı. Hazreti Ali efendimizin evine baskınlar
düzenlemişlerdi. Hazreti Ali biat etmek için dışarı
çıktığında, hazreti Fatime onlara hitaben şöyle
buyurmuştu:
“ Muhammed’i hak ile gönderene yemin olsun ki eğer
amcamın oğlunu rahat bırakmazsanız, saçlarımı
açacam, Rasulallah’ın son giyinmiş olduğu elbisesini
başıma koyacam ve Allah’a duada bulunacağım ! Salih
peygamber Allah’ın katında benim amcamın oğlundan daha yüce
dğildir ! Salih peygamberin devesi de Allah’ın katında benden
daha yüce değildir ! Bir deve yavrusu da Allah’ın katında benim
oğullarımdan daha yüce değildir !”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Fatime bunu dediğinde ona yakın duruyordum.
Fatime bu sözlerini söyledikten sonra Allah’a yemin olsun ki Rasulallah’ın
(s.a.a.s.) ibadet eyrinin duvarlarının yerden söküldüğünü ve bir
insan isteseydi onun altından geçebileceğini gördüm !!! Bunu
gördüğümde ona dedim ki: Ey benim efendim ve emir sahibim ! Şanı
yüce Allah babanı rahmet olarak gönderdi, sen onlara ceza olma ! Bunu
söylediğimde duvar yerine indi ve etrafa saçtığı tozlar
burnumuza girdi !!!”(175*)
Hazreti Selman efendimizin halifelik konusundaki
tavırını beyan eden haberlere muhtasar olarak değindim.
Hazreti Selman sona kadar hazreti Ali’nin itaatinde kalnların
arasında yer almıştı. (176*)
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed’in (s.a.a.s.) cenazesine
ilk namaz kılanlar, imam-ı Ali efendimiz, hazreti Fatime, hazreti
Hasan, hazreti Huseyn , hazreti Cebrail, hazreti Selman, hazreti Mikdad ve
hazreti Ebu Zer olmuştu. (177*) Bu mübarek zatlar , Peygamber efendimize
hayatında ve vafatından sonra ona en yakın olanlardı.
Hazreti Fatime vefat ettiğinde cenazesine Ehli Beyt ile
katılanların arasında hazreti Selman vardı. (178*) Tarih
kaynaklarının aktardıkları haberlerde hazreti Fatime vefat
ettiğinde, hazreti Ali ve en yakın dostları onun cenazesini
geceleyin, kimsenin haberi olmadan defnetmişlerdi. Hazreti Selman’ın
Ehli Beytten olması, onlarla sona kadar beraber bulunması ile devam
etmiştir.
Hazreti Selman efendimizin ilmi ve irfanını
yansıtan hikmetli sözlerinden bazılarını aktarmak
istiyorum. Hazreti Selman öncekilerin ve sonrakilerin ilmine vakıf
olduğunu bu sözleri ile kanıtlamıştır.
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Benim dostum Rasulallah (s.a.a.s.) bana yedi şeyi
vasiyet etti ki her durumda onları terketmedim:
• Durumu benden daha kötü olana bakmamı
• Durumu benden daha iyi olana bakmamamı
• Fakirleri sevmemi ve onlara yakın olmamı
• Zor ve acı olsa da Hakkı söylememi
• Benden uzaklaşsalar bile yakınlarımı
ziyaret edip hal ve hatırlarını sormamı
• İnsanlara hiç bir şeyi sormamamı
• Çok defa: La havla vela kuvvate illa
billâhil-‘Aliyyil-‘Azim (*), dememi ve bu kelamın cennetin hazinelerinden
bir hazine olduğunu buyurdu. (179*)
(*) Haraket ve kuvvet ancak yüce ve büyük Allah’ın
isteği ile olabilir.
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Bir insan geçimini temin etmezse, nefsi ona itaat etmeyi
rededer. Nefis, geçiminin temin edildiğini görürse mütmain olur.” (180*)
Hazreti Selman ve bir adam arasında sohbet geçti. Adam
hazreti Selman’a dedi ki:
“ Ey Selman ! Sen kimsin ?”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Benim ve senin başlangıcımız temiz
olmayan bir damladır. Benim ve senin sonumuz kokmuş bir leştir.
Kıyamet gününde terazi koyulduğunda, kimin terazisi (güzel ameli)
ağır basarsa o kişi cömerttir (soyludur)ve kimin terazisi (güzel
ameli) hafif olursa o kişi cimridir (soyu bozuktur).” (181*)
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Altı şey beni hayrete düşürdü. Üçü beni
güldürdü ve üçü beni ağlattı. Beni ağlatan üç şey :
• Sevdiğim Muhammed ve hizbinin
ayrılığı
• Ölümden sonraki yüzleşme
• Şanı yüce Allah’ın huzurunda hesap gününde
durmak
Beni güldüren üç şey:
• Dünyayı isteyen kişinin, ölümün de onu istemesi
• Gaflete düşen ve ondan gaflete düşülmeyen
kişi
• Ağız dolusu gülüp, Allah’ın ondan razı
olup olmadığını bilmeyen (182*)
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Şanı yüce Allah bir kulunun sonunu getirmek
istiyorsa, o kulundan utanma duygusunu alır. Utanma duygusu olmayan
kişi hain olur ve ihanet edilir. Hain olan ve ihanet edilen kişide
güven kalmaz. Ona güven olmayan bir kişiyi, kaba ve saygısız
olarak görürsün. Bir kişi kaba ve saygısız olursa ondan
imanın bağı uzaklaşır ve onu lanetlenmiş bir
şeytan olarak görürsün.” (183*)
Bu sözler hadis olarak Peygamber efendimizden de
nakledilmiştir.
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Sizler için üç şeyden korkuyorum: Alimlerin zelil
olmasından; münafık olan biriyle ağız kavgası
yapılmasından ve yoldan çıkaran bir dünyadan.” (184*)
Hazreti Selman efendimize iki arkadaşı ziyaretine
gelirler. Hazreti Selman onlara dedi ki:
“ Rasulallah (s.a.a.s) teklif yapılmasını
yasaklamamış olsaydı, size teklifi bırakırdım.”
Bunun üzerine hazreti Selman misafirlerine ekmek ve tuz
takdim eder. Arkadaşlarından biri şöyle dedi:
“ Keşke soframızda kekik olsaydı !”
Hazreti Selman misafirlerine belli etmeden ibriğini
rehin vererek onlara kekik tedarik etti. Yedikten sonra
arkadaşlarından biri dedi ki:
“ Bize verdiği rızkı ile kanaat getirten
Allah’a şükürler olsun.”
Hazreti Selman bunu duyduğunda dedi ki:
“ Sana verdiği ile kanaat getirmiş olsaydın
benim ibriğim rehin olmazdı !” (185*)
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Her kim içini iyi tutarsa, dışı da iyi olur
!” (186*)
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Kalp ve vücut, biri kör ve biri ayakta duramayan iki insan
gibidir. Ayakta duramayan insan dedi ki: Bir meyve görüyorum fakat ayağa
kalkamıyorum, beni taşı ! Kör olan insan, ayağa kalkamayan
insanı taşıdı ve meyveden ikisi yediler. ” (187*)
Açıklama: İnsanın kalbi iyi olursa vücutta iyi
olur. Kalp delildir ve vücut itaat edendir.
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ İlim su kaynağı gibidir. Herkes ondan içer
ve Allah onunla herkese yarar sağlar. Konuşulmayan hikmet, ruhsuz bir
vücuda benzer. Başkalarına verilmeyen ilim, ondan harcanmayan bir
hazineye benzer. Alim olan kişi, karanlık olan yolda,
aydınlık saçan bir lambayı taşıyan kişiye benzer.
Herkes onun aydınlığından faydalanır ve ona hayır
içinde dua eder.” (188*)
Ebu Derdâ hazreti Selman’a mektubunda şöyle
yazmıştı:
“ Mukaddes olan bu yere (Şam’a) gel !”
Hazreti Selman şöyle buyurdu:
“ Yer hiç kimseyi mukaddes yapmaz ! İnsanı ancak
ameli mukaddes yapar !” (189*)
Bir adam hazreti Selman’ın huzuruna gelip şöyle
demişti:
“ Ey Abdullah’ın babası ! Bana vasiyette bulun.”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ Konuşmayacaksın !”
Adam dedi ki:
“ İnsanların arasında yaşayan
konuşmadan hayatını sürdüremez !?”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Konuşursan ancak hakkıyla konuş veya susman
gerekir !”
Adam dedi ki:
“ Bana daha öğret !”
Hazreti Selman dedi ki:
“ Öfkelenme !”
Adam dedi ki:
“ Öfkelenmemi emrediyorsun ama öfke beni sarmakta ve bana
hakim olmaktadır!?”
Hazreti Selman dedi ki:
“ O zaman öfkelendiğinde eline ve diline hakim ol!”
Adam dedi ki:
“ Bana daha öğret!”
Hazreti Selman buyurdu ki:
“ İnsanlarla iç içe olma!”
Adam dedi ki:
“ İnsanlar ile beraber yaşayan onlarla iç içe
olmaktan kendini alıkoyamaz !”
Hazreti Selman dedi ki:
“ O zaman insanlarla iç içe olursan konuştuğunda
doğru ol, emaneti ehline iade et ve yerine getir !” (190*)
Hazreti Selman’ın hizmetinde bulunan ve hazreti Ali’nin
en yakın eshabından olan hazreti Zâzân Ebu ‘Amr el-Fârisi, hazreti
Selman vefat ettiğinde yanında bulunuyordu. Hazreti Selman Medain*
şehrinde yaşıyordu.
İmam-ı Ali efendimiz Medine’de iken hazreti
Selman’ın vefat ettiğini bilmişti. Etrafındakilere hitaben
şöyle buyurmuştu:
“ Ey insanlar ! Allah, kardeşiniz Selman’ın
vefatından dolayı (göstereceğiniz sabır için) ecrinizi yüce
tutsun !”
Hazır olanlar bir birine baş
sağlığı dilediler. Hazreti Ali, hazreti Selman’ın
cenazesini kaldırmak için gereken hazırlığını
yaptı ve hazreti Kanber’e şöyle buyurdu:
“ Ona kadar say !”
Hazreti Kanber ona kadar saydığında ikisi
hazreti Selman’ın kapısına varmışlardı.
Oraya vardıktan sonra olanları, hazreti Zâzân
anlatıyor:
Selman öleceğini bildiğinde ona dedim ki: “ Senin
cenazeni kim yıkayacak ?” Selman bana dedi ki: “ Rasulallah’ın
cenazesini yıkayan benim cenazemi yıkayacak !” Ben dedim ki: “
Kendisi (hazreti Ali) Medine’de, sen ise Medaindesin !?” Selman bana dedi ki: “
Sen sakalıma elini uzatana kadar kendisi burada olur !” Ben elimi
sakalına uzattığımda kapıdan bir ses duydum.
Kapıya doğru gittim ve kapıyı açtığımda
Müminlerin emirini (hz.Ali’yi) kapının önünde gördüm. Bana dedi ki :
“ Ey Zâzân ! Ebu Abdullah (Selman) vefat etti mi ?” Dedim ki: “ Evet, vefat
etti ey seyyidim !” Bunun üzerine Müminlerin emiri içeri geçerek Selman’ın
uzanmış olduğu yere eğildi ve örtüyü yüzünden kaldırdı.
Örtüyü yüzünden kaldırdığında Selman Müminlerin emirine
gülümsedi. Müminlerin emiri ona dedi ki: “ Ey Ebu Abdullah, merhaba !
Rasulallah ile buluştuğunda, ümmetinden neler başıma
geldiğini anlat !” Bunun üzerine Selman’ın cenazesini
hazırlamaya başladı. Selman’ın cenazesine namaz kıldığında
Müminlerin emirinden çok şiddetli tekbirler duydum ve yanında iki
şahısın olduğunu gördüm. Müminlerin emiri dedi ki: “ Biri
kardeşim Cafer’dir ve öbürü ise Hızır’dır ! Her birinde
yetmiş sıra melek vardır ve her sırada bin kere bin melek
vardır !!!” (191*)
Çok sayıda, muteber tarih ve hadis kitabında
hazreti Ali efendimizin hazreti Selman’ın cenazesini
kaldırdığına dair haberler vardır. (192*)
Bu haberlerin hepsinde hazreti Selman’ın, hazreti
Ali’nin ilk halifelik döneminde Medain’de vefat ettiği
aktarılmıştır. Bu haberlere göre hazreti Selman efendimiz
hicretin 36-37 yıları arasında vefat etmiştir.
İmam-ı Ali efendimizin, hazreti Selman’ın cenazesini
kaldırdığını zikretmeden, vefatının 36-37
hicri yılları arasında olduğunu da aktaran kaynaklar vardır.(193*)
Vefat tarihi hakında çeşitli rivayetler mevcuttur.
Bazı rivayetlerde , Ömer bin Hattab’ın döneminde vefat ettiği
zikredilmiş. (194*)
Başka rivayetlerde ise, Osman bin ‘Affan döneminde ,
yani 33-36 hicri yılları arasında vefat ettiği
aktarılmıştır. (195*)
İmam-ı Ali efendimizin, hazreti Selman’ın
cenazesini kaldırdığına dair haberlerlerin Ehli Beyt
kayanağından olması, hazreti Selman’ın hicretin 36.
yılından sonra vefat etmiş olduğuna delildir. Ehli Beyt
imamlarının haricinden gelen haberlerin çoğunluğunda, vefat
tarihi değişik verilmiştir. Aynı kaynaklarda, vefatına
dair üç tarih verilmiştir: Ömer bin Hattab’ın devri, Osman bin
‘Affan’ın devri ve imam-ı Ali’nin devri.
Bu çalışmanın hazreti Selman efendimiz
hakkında yazılması gerekenin çok altında olduğunu iyi
biliyorum. Elimde olan imkanları değerlendirdim. İlmin evveline
ve sonuna sahip olan bir zat hakkında ne kadar yazsak yine az gelir. Ehli
Beytin nuru ile birlikte olan, onların hizmetinde ve sevgisinde eriyen bu
mübarek zatın hakkında ne kadar övgülü sözler yazsak yeterli
olmazdı. Şanı yüce mevlamız bizi, onun yolundan gitmeye
muvaffak etsin ve onun yoluna sebat edenlerden kılsın.
Şanı yüce Allah’ın duası ve selamı
peygamberimiz ve efendimiz hazreti Muhammed’e ve tertemiz Ehli Beytine olsun.
Verdiği bütün nimetlerinden dolayı Allah’a şükürler olsun.
Allah’ın rahmetine duâcı ve muhtac olan,
Allah’ın fakir kulu Enis Emir.
Augsburg/Almanya
29.05.2009
Şia’nın müelliflerine “Ş” harfi ve sünni müellifelrine “S” harfi işaret olarak verilecek.
(1*)
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” kitabı, s: 275
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 40, s: 7 ve c: 65, s: 139
• Şeyh Saduk “Ş” , “El-Amâlî” , s: 579
• Ebu Hatim el-Razi “S” , “El-Cerhu vel-Te’diyl” , c: 4, s: 296
• Hafız ibin ‘Asâkir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 2, s: 116 ve c: 21, s: 379
• İbin Kesir “S” , “Tefsir” , c: 2, s: 121
• Muhammed bin İsmail el-Buhari “S” , “Tarih’ul-Kebir” , c: 4, s: 135
• Ebu Dâvud el-Tayâlasiy “S” , “Musned” , s: 91
• Ahmed bin Şu’ayb el-Nesei “S” , “Sunen’ul-Kubra” , c: 3, s: 26 ve c: 6, s: 9
• İbin Hibbân el-Bustî “S” , “Sahih” , c: 2, s: 481
• Ebu Suleyman el-Tabarani “S” , “El-Mu’cemul-Kebir” , c: 6, s: 268, 271...
(2*)
• Şerif el-Radiy “Ş” , “El-Mecâzât el-Nebeviyye” , s: 335
• İmam-ı Hasan el-‘Askeri (a.s) , “Tefsir” , s: 120
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, s: 390
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 10, s: 87
• İbin Ebi Şeybe “S” , “Kitab’ul-‘Arş” , s: 64
• Tabarani “S” , “El-Mu’cemul-Kebir” c: 6, s: 220
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerh Nehcul-Belâğa” , c: 18, s: 34
• Fahruddin el-Râzi “S” , “Tefsir’ul-Kebir” , c: 29, s: 287
• Hafız İbin ‘Asâkir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 373
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11, s: 245 ve 247
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 2, s: 328
• Makrîyzî “S” , “İmtâ’ul-Esma’ “ , c: 6, s: 337
• İbin Hacer el-‘Askâlâni “S” , “Tehziyb’ul-Tehziyb” , c: 4, s: 121 ve “El-İsâbe” , c: 3, s: 118
(3*)
• Muhammed bin Ahmed el-Kummi “Ş” , “Miâtu Menkibe” , s: 124
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 411
• Şeyh el-Tűsî “Ş” , “İhtiyâr ma’rifatu el-Ricâl” , c: 1, s: 54 ve 71
• Seyyid Ali Hân el-Medanî “Ş” , “El-Deracât el-Rafiy’a” , s: 209-210
• Seyyid İbin Tâvűs “Ş” , “El-Tarâif” , s: 174
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar” , c: 22, s: 327, 349, 385
(4*)
• Seyyid Ali Hân el-Medanî “Ş” , “El-Deracât el-Rafiy’a” , s: 198
• Şeyh Saduk “Ş” , “Kemâl el-Din ve temâm el-Ni’me” , s: 162-165
• Fettâl el-Niysâburi “Ş” , “Ravdat’ul-Vâ’izîn” , s: 276-278
• Miyrzâ el-Nűri “Ş” , “Mustedrek el-Vesâil” c: 13, s: 37
• Kutubuddin el-Râvandî “Ş” , “El-Harâic vel-Cerâih” c: 3, s: 1079-1080
• İbin Şehrâşűb “Ş” , “Menâkib Âl Ebî Tâlib” , c: 1, s: 18-19
• Muhammed Bakır Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, 356-359 ve c: 30, s: 289
• Cemaluddin Yususf bin Hâtim el-‘Âmilî “Ş”, “Eddur’ul-Nazîm” s: 19-21
• Ali bin Yususf el-Hilli “Ş” , “El-‘Adad’ul-Kâviye” s: 115-118
(5*)
• Seyyid Ali Hân el-Medanî “Ş” , “El-Deracât el-Rafiy’a” , s: 198
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11, s: 247, 250
• Zehebi “S” , “Siyeru A’lâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 555
• İbin Hacer el-‘Askâlâni “S” , “Tehziyb’ul-Tehziyb” , c: 4, s: 121
• Vâkidî “S” , “Futuh el-Şâm” c: 2, s: 204
• Muhammed ibin Cerir el-Tabari “S” , “Tarih” c: 2, s: 419
• Hafız el-Esfahâni “S” , “Zikru Ahbâr Esbahân” , c: 1, s: 48
(6*)
• (4*) dipnotunda zikredilen bütün kaynaklar
(7*)
• İbin Kesir “S” , “Siyretul-Nebeviyye” , c: 1, s: 296 ve “El-Bidâyetu vel-Nihâye” , c: 2, s: 380
• El-Sâlihî el-Şâmî “S” , “Subul el-Huda vel-Reşâd” , c: 1, s: 103, 109
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11, s: 248
• İbin Hacer el-‘Askâlâni “S” , “Tehziyb’ul-Tehziyb” , c: 4, s: 121
• İbin Kuteybe “S” , “El-Ma’ârif” , s: 270
• Hafız el-Esfahâni “S” , “Zikru Ahbâr Esbahân” , c: 1, s: 49
• Zehebi “S” , “Tarihul-İslâm” , c: 1, s: 95
• Makrîyzî “S” , “İmtâ’ul-Esma’ “ , c: 6, s: 337
• Muhammed ibin İshâk “S” , “Siyretu ibin İshâk” , c: 2, s: 66
• İbin Hişâm el-Himyeri “S” , “Siyretu ibin Hişâm” , c: 1, s: 139
• Hafız İbin ‘Asâkir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 392
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 2, s: 328
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S” , “Cemi’ul-Beyân” , c: 1, s: 458
(8*)
• Aktarılan haberlerde hazreti Selman’a “İsa’nın vasisis sensin” ve “İsa’nın vasisinin vasisine git” ifadeleri de yer almıştır. Arapçada “eti” yanına git anlamındaki bu kelime ve “enta” sen(sin) kelimesi arasındaki fark ancak tahrif yoluyla değişmiş olabilir. Haberlerin çoğunluğu ise “enta” (İsa’nın vasisi) sensin olarak nakledilmiştir.
(9*)
• Seyyid Ali Hân el-Medanî “Ş” , “El-Deracât el-Rafiy’a” , s: 198
• Şeyh Saduk “Ş” , “Kemâl el-Din ve temâm el-Ni’me” , s: 162-165
• Fettâl el-Niysâburi “Ş” , “Ravdat’ul-Vâ’izîn” , s: 276-278
• Miyrzâ el-Nűri “Ş” , “Mustedrek el-Vesâil” c: 13, s: 37
• Kutubuddin el-Râvandî “Ş” , “El-Harâic vel-Cerâih” c: 3, s: 1079-1080
• İbin Şehrâşűb “Ş” , “Menâkib Âl Ebî Tâlib” , c: 1, s: 18-19
• Muhammed Bakır Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, 356-359 ve c: 30, s: 289
• Cemaluddin Yususf bin Hâtim el-‘Âmilî “Ş”, “Eddur’ul-Nazîm” s: 19-21
• Ali bin Yususf el-Hilli “Ş” , “El-‘Adad’ul-Kâviye” s: 115-118
(10*)
• Miyrza Hasan el-Nuri el-Tabarassiy “Ş” , “ Nefsul-Rahman fi fadâili Selmân” , s: 117-118. Bu kitapta aktarılan rivayet en etrafılısıdır. Bunu “Nefahat’ul-Misk” adlı kitaptan aktarıldığını kaydetmiş. Bu kitab hakkında araştırdım fakat hiç bir netice elde edemedim. Bu kitabın Bahrayn’de yazıldığına dair işaret edilmiş.
• Şeyh Hâfız Radiyuddin Receb bin Muhammed el-Bursi “Ş” , “Meşâriku Envârul-Yakîn” s: 341, olayı kısmen aktarmış.
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Medinat’ul-Me’âciz” , c: 2, s: 11 ve “Hilyet’ul-Ebrâr” , c: 2, s: 17-18, kısmen aktarmış.
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihârul-Envâr” , c: 45 , s: 258-261, 750 hicri yılında vefat eden ünlü şair Şeyh Ebul-Hasan Cemaluddin Ali bin ‘Abdulaziz el-Huley’i nin kasidesinden bu olaya değinmiş.
• Şeyh Abdullah el-Bahrâni “Ş” , “El-‘Uvâlim” , s: 563-564, şair şeyh el-Huley’i nin kasidesinden bu olaya değinmiş.
(11*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 378 ve 459
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11, s: 248, 255
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “El-İsâbe” , c: 3, s: 119 ve “Tehzib el-Tehzib” , c: 4, s: 121
• El-Hatib el-Bağdadi “S” , “Tarih Bağdad” , c: 1, s: 176
• Hafız el-Esbahani “S” , “Zikru ahbar Esbahan” , c: 1, s: 48
• İbn’ul-Esir “S” , “El-Kamil fit-Tarih” , c: 3, s: 287
• İbin Kesir “S” , “El-Bidayetu vel-Nihaye” , c: 2, s: 384
• Kutubeddin el-Ravandi “Ş” , “El-Haraic vel-Ceraih” , c: 1, s: 150
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 92, s: 177
• Seyyid Ali Hân el-Medanî “Ş” , “El-Deracât el-Rafiy’a” , s: 198
• Şeyh Saduk “Ş” , “Kemâl el-Din ve temâm el-Ni’me” , s: 162-165
• Fettâl el-Niysâburi “Ş” , “Ravdat’ul-Vâ’izîn” , s: 276-278
• Miyrzâ el-Nűri “Ş” , “Mustedrek el-Vesâil” c: 13, s: 37
• İbin Şehrâşűb “Ş” , “Menâkib Âl Ebî Tâlib” , c: 1, s: 18-19
• Cemaluddin Yususf bin Hâtim el-‘Âmilî “Ş”, “Eddur’ul-Nazîm” s: 19-21
• Ali bin Yususf el-Hilli “Ş” , “El-‘Adad’ul-Kâviye” s: 115-118
(12*)
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 2, s: 332
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “El-İsabe” , c: 3, s: 119
• Vakidi “S” , “Futuh el-Şam” , c: 2, s: 204
• Şeyh el-Mufid “Ş” , “El-Fusul el-‘Aşara” , s: 102
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Ğaybe” , s: 113
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 51, s: 205
(13*)
• Zehebi “S” , “Siyeru ‘Alam el-Nubala” , c: 1, s: 555
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “El-İsabe” , c: 3, s: 119
• Hafız el-Esbahani “S” , “Zikru ahbar Esbahan” , c: 1, s: 48
• İbn’ul-Esir “S” , “El-Kamil fit-Tarih” , c: 3, s: 287
• İbin Kesir “S” , “El-Bidayetu vel-Nihaye” , c: 2, s: 384
• El-Salihi el-Şami “S” , “Subul el-Huda vel-Reşad” , c: 1, s: 112
• Burhanuddin el-Halebi “S” , “Siyret’ul-Helebiyye” , c: 1, s: 317
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 2, s: 332
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 378
• Hatib el-Bağdadi “S” , “Tarih Bağdad” , c: 1, s: 176
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11 , s: 254
(14*)
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “Takriyb el-Tehzib” , c: 1, s: 375
• Vakidi “S” , “Futuh el-Şam” , c: 2, s: 204
• Zehebi “S” , “Siyeru ‘Alam el-Nubala” , c: 1, s: 555
• Hafız el-Esbahani “S” , “Zikru ahbar Esbahan” , c: 1, s: 48
• İbn’ul-Esir “S” , “El-Kamil fit-Tarih” , c: 3, s: 287
• İbin Kesir “S” , “El-Bidayetu vel-Nihaye” , c: 2, s: 384
• El-Salihi el-Şami “S” , “Subul el-Huda vel-Reşad” , c: 1, s: 112
• Hatib el-Bağdadi “S” , “Tarih Bağdad” , c: 1, s: 176
• Şeyh Saduk “Ş” , “Kemâl el-Din ve temâm el-Ni’me” , s: 161
• Ali bin Yunus el-‘Amili “Ş” , “El-Sirat’ul-Mustakiym” , c: 2, s: 254
• Abdullah bin Hibbân “S” , “Tabakat’ul-Muheddisin bi Esbahan” c: 1, s: 230
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 459
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11 , s: 254
(15*)
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “Takriyb el-Tehzib” , c: 1, s: 375
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 376 , 380-383
• İbin Kuteybe “S” , “El-Ma’ârif” , s: 270-271
(16*)
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c:17, s: 141-142
• Hakim el-Nisaburi “S” , “El-Mustedrek” , c: 3, s: 602-604
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevaid” , c: 9, s: 337-339
• Tabarani “S” , “El-Mu’cem el-Kebir” , c: 6, s: 212, 228-231
(17*)
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s:321,323-324,326, 345-346, 353, 391 ; c: 26, s: 63-64 ; c: 28, s: 126-127 ; c: 38, s: 308
• El-Fettal el-Niysaburi “Ş” , “Ravdat’ul-Va’izin” , s: 283
• Zehebi “S” , “Tarih’ul-İslam” , c: 3, s: 514 ve “Siyeru ‘Alam el-Nubala” , c: 1, s: 540
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “Tehziyb el-Tehziyb” , c: 4, s: 121 ve “El-İsabe” , c: 3, s: 119
• Cemaluddin Yusuf el-Mezîy “S” , “Tehzib’ul-Kemâl” , c: 11 , s: 251
• Seyyid Ali Han “Ş” , “El-Deracat el-Refiy’a” , s: 208
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “İhtiyar ma’rifetu el-Rical” , c: 1, s: 46-47
• Furat ibin İbrahim el-Kufi “Ş” , “Tefsir” , s: 68
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenzul-‘Ummal” , c: 11, s: 639 ; c: 13, s: 256-257
• Muhammed bin Yezid el-Kazvini İbin Mâce “S” , “Sunen” , c: 1, s: 53
• Muhammed bin Cerir el-Tabarai “S” , “El-Muntehabu min zeyli el-Muzeyyel” , s: 50
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, 409
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerhu Nehcul-Balağa” , c: 18, s: 36
• İbin ‘Abdul-Berr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 2, s: 636
• Hafız el-Tabarani “S” , “El-Mu’cem el-Evsat” , c: 7, s: 305
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevaid” , c: 9, s: 155-156
(18*)
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, s: 317 ve c:39, s: 257-258 ve c: 73, s: 181-182 ve c: 89, s: 345-346
• Şeyh el-Saduk “Ş” , “El-Amâli” , s: 85-86 ve “Fadail el-Eşhuru el-Selâse”, s: 49-50
• El-Fettâl el-Niysaburi “Ş” , “Ravdat’ul-Vâ’izin” , s: 280-281
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 3, s: 4
(19*)
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 344
• Veki bin Cerrâh “S”, “Nushatu Veki” , s: 94
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf” , c: 7, s: 536
• Tabarani “S”, “Mu’cem el-Evsat” , c: 7, s: 328
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 691
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât’ul-Kubra” , c: 2, s: 346 ve c: 4, s: 85
• El-Zehebi “S” , “Siyeru A’lâm el-Nubala” , c: 1, s: 542 ve “Tarih el-İslam” , c: 3, s: 515
(20*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 419
• Abdullah İbin ‘Adey “S” , “El-Kamil” , c: 1, s: 195
• Ebu Kâsem Hamza bin Yusuf “S” , “Tarih Curcân” , s: 64
• Ebu Bekr Hatib el-Bağdâdi “S” , “Tarih Bağdâd” , c: 4, s: 380
• Ebu Ferec Abdurrahman İbin Cuvzî “S” , “El-‘İlel el-Mutanâhiye” , c: 1, s: 283
(21*)
• İbin Muhlid el-Kurtubî “S” , “Mâ Ruviya fil-Havdi vel-Kevser” , s: 125
• Hafız el-Tabarani “S” , “Mu’cem-ul Kebir” , c: 5, s: 221
• İbin Bişkuvâl “S” , “Cuz-u Bekiy bin Muhlid” , s: 125
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât’ul-Kubra” , c: 4, s: 85-86
• Muttaki El-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 9, s: 169
• Celaluddin el-Suyuti “S” , “El-Durr’ul-Mensur” , c: 4, s: 371
• El-Dahhâk “S”, “El-Âhâd vel-Mesânî” , c: 5, s: 172
• İbin Abdul-Birr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 1, s: 18
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emirul-muminin” c: 2, s: 421
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs” , s: 222-223
• Seyyid bin Tâvűs “Ş” , “El-Tarâif fi ma’rifet mezâhib el-Tavâif” , s: 119
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzî “Ş” , “Kitab’ul-Erba’în” , s: 233
• Zehebi “S”, “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 142
• El-Hafız el-İsbahâni “S” , “Ahbâr İsbahân” , c: 1, s: 48
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 325
• El-Muvaffak el-Havarezmi “S”, “El-Menâkib” , s: 151
• İbin Hibbân “S” , “El-Sikât” , c: 1, s: 141
• Abdullah bin ‘Adey “S”, El-Kamil” , c: 3, s: 207
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 415
(22*)
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 347-348
• Şeyh El-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 223
• Seyyid el-Huî “Ş” , “Mu’cem Ricâl el-Hadis” , c: 19, s: 347
• Şeyh el-Saduk “Ş” , “El-Amâlî” , s: 252
(23*)
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 17, s: 170-171; c: 18, s: 19; c: 20, s: 189, 198
• El-Hakim el-Niysâburi “S” , “El-Mustedrek” , c: 3, s: 598
• Abdullah bin Hibbân “S” , “Tabakât el-Muhaddisin bi-Esbahân” , c: 1, s: 203
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 4, s: 270 ; c: 21, s: 408
• Şeyh el-Saduk “Ş” , “’Uyun ahbar el-Rida” , c: 1, s: 70
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “Misbah el-Mutheccid” , s: 817
• Muhammed bin Hasan el-Saffar “Ş”, “Basâir’ul-Derecât” , s: 37
• Mukâtil bin Suleymân “S” , “Tefsir” , c: 3, s: 38
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S” , “Cemi’ul-Beyân” , c: 21, s: 162
• El-Se’elebî “S” , “Tefsir el-Se’elebî” , c: 3, s: 40
• El-Sam’ânî “S” , “Tefsir el-Sam’ânî” , c: 4, s: 265
• El-Râğib el-Esfahâni “S” , “Mufredât ğarîb el-Kurân” , s: 64
• El-Bağavî “S” , “Tefsir el-Bağavî” , c: 3, s: 510
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât’ul-Kubra” , c: 4, s: 83 ; c: 7, s: 319
• El-Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 6, s: 130
• Hafız el-Tabarani “S” , “Mu’cem-ul Kebir” , c: 6, s: 213
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-Durer” , s: 169-170
• Celaluddin el-Suyuti “S” , “El-Cami’ul-Sağiyr” , c: 2, s: 52
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 690
• Şeyh el-Tabrassi “Ş” , “Mecma’ul-Beyân” , c: 2, s: 269 ve c: 8, s: 126
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 1, s: 75
• El-Makriyzî “S” , “İmtâ’ el-Esmâ’ “ , c: 1, s: 226 ; c: 13, s: 291
• İbin Hişşâm el-Himyeri “S” , “Siyret’ul-Nebeviyye” , c: 1, s: 46; c: 3, s: 708
• İbin Kesir “S” , “Siyret’ul-Nebeviyye” , c: 1, s: 49 ; c: 3, s: 192
• Burhanuddin el-Halebî “S” , “Siyret’ul-Helebiyye” , c: 2, s: 634
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S” , “Tarih” , c: 2, s: 235
• El-Hafız el-Esbahâni “S” , “Zikru ahbar İsbahân” , c: 1, s: 54
• İbn’ul-Esir “S” , “El-Kamil fit-Tarih” , c: 2, s: 179 ve “Usud’ul-Ğâbe” c: 2, s: 331
• İbin Kesir “S” , “El-Bidâyety vel-Nihâye” , c: 2, s: 227 ; c: 4, s: 114
• El-Meziy “S” , “Tehziyb’ul-Kemal” , c: 11, s: 250-251
• El-Zehebi “S” , “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 539-540
(24*)
• El-Dârekutnî “S” , “’İlelu-Dârekutnî”, c: 8, s: 129
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 419
• El-Zehebi “S” , “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 543
• Abdurrezzak el-Sam’âni “S” , “El-Musannaf” , c: 4, s: 279
• El-Tabarani “S” , “Mu’cem-ul Kebir” , c: 6, s: 218
• ‘Umar bin Şâhin “S” , “Nâsih el-Hadis ve mensuhihi” , s: 420
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 3, s: 44
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât’ul-Kubra” , c: 2, s: 346 ; c: 4, s: 85
(25*)
• İbin Hacer el-‘Askalani “S” , “Takrib el-Tehziyb” , c: 2, s: 587
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S” , “El-Musannaf” , c: 7, s: 536
• Celaluddin el-Suyuti “S” , “Cami’ul-Sağiyr” , c: 2, s: 52 ve 60
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 2, s: 302; c: 11, s: 690; c: 12, s: 346
• El-Zehebi “S”, “Tarih el-İslam” , c: 3, s: 514 ve “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 539
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât’ul-Kubra” , c: 4, s: 82; c: 7, s: 318
• Hafız El-Esbahâni “S” , “Zikru ahbâr İsbahân” , c: 1, s: 49
• El-Meziy “S” , “Tehziyb el-Kemâl” , c: 35, s: 45
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 404-405
• El-Nesefiy “S” , “Tefsir el-Nesefiy” , c: 1, s: 124
• El-Se’elebiy “S” , “Tefsir el-Se’elebiy” , c: 2, s: 229
• El-Tabrassi “Ş” , “Mecma’ul-Beyân” , c: 2, s: 157
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, s: 325 ; c:61, s: 30
(26*)
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 690-691
• El-Se’elebiy “S” , “Tefsir el-Se’elebiy” , c: 4, s: 79
• El-Bağavi “S” , “Tefsir el-Bğavi” , c: 4, s: 187 ve s: 340
• El-Nesefiy “S” , “Tefsir el-Nesefiy” , c: 1, s: 288
• İbin Cuvzi “S” , “Zâd’ul-Mesiyr” , c: 7, s: 157
• ‘İzzu bin ‘Abdusselâm “S” , “Tefsir” , c: 3, s: 200
• İbin Kesir “S” , “Tefsir” , c: 4, s: 196, 388
• El-Se’âlebiy “S” , “Tefsir” , c: 5, s: 244-245
• Celaluddin el-Suyuti “S” , “Durr’el-Mensur” , c: 6, s: 67, 215
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerh Nehc’ul-Belâğa” c: 18, s: 36
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-İstiy’âb” c: 2, s: 636
• İbin Hibbân “S” , “Sahih” , c: 16, s: 63, 298
• Ahmed bin Şu’ab el-Nesei “S” , “Sunnen’ul-Kubra” , c: 6, s: 490 ve “Fadail’ul-Sahabe” , s: 52
• Muslim bin Hacâc el-Niysaburi “S” , “Sahih” , c: 7, s: 191-192
• Muhammed bin İsmail el-Buhari “S” , “Sahih” , c: 6, s: 63
• Ahmed bin Hanbel “S” , “Musned” , c: 2, s: 417
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, s: 391
• Muhammed bin Tahir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitâb’ul-Erbe’iyn” , s: 234
(27*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 407-408
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 691
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifat el-Ricâl” , c: 1, s: 59 ve “El-Amâli” s: 147
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 348, 381-382; c: 67, s: 289-290
• Şeyh el-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 341
• İbrahim bin mUhammed el-Sakafiy “Ş” , “El-Ğârât” , c: 2, s: 823
(28*)
• El-Hafız El-Esbahâni “S” , “Zikru ahbar İsbahân” , c: 2, s: 257
• El-Hafız İbin ‘Asakir , “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 21, s: 417
• Abdullah bin Hibbân “S” , “Tabakât el-Muhaddisin bi-Esbahân” , c: 4, s: 113
• El-Tabarani “S” , “El-Mu’cem’ul-Kebir” , c: 6, s: 215 ; c: 8, s: 258
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 344
(29*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 12, s: 274-275; c: 21, s: 419-422; c: 32, s: 61-62
• Zehebi “S” , “Tarih el-İslam” , c: 3, s: 515-516 ve “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 541, 543 ; c: 2, s: 388
• El-Hafız El-Esbahâni “S” , “Zikru ahbar İsbahân” , c: 1, s: 54
• El-Meziy “S” , “Tehziyb el-Kemâl” , c: 11, s: 251-252
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 2, s: 331
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 2, s: 636-637
• El-Tabarani “S” , “El-Mu’cem’ul-Kebir” , c: 6, s: 213-214
• İbin Ebi Şeybe “S” , “El-Musannaf” , c: 7, s: 536
• Ebu Ca’far el-İskâfi “S” , “El-Mi’yâr vel-Muvazene” , s: 300
• El-Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 157-158
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât’ul-Kubra” , c: 2, s: 346; c: 4, s: 85-86
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 13, s: 254
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerh Nehc’ul-Belâğa” , c: 18, c: 36
• El-Hatiyb el-Tebriyzi “Ş” , “El-İkmâl fi Esma’il-Ricâl” , s: 96
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 10, s: 123 ; c: 22, s:319, 329-330, 391; c: 34, s: 317-318
• Şeyh Saduk “Ş” , “El-Amâli” , s: 324
(30*)
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-refiy’a fi Tabakât el-Şiy’a” , s:209
• Muhammed el-Erdebiyli “Ş” , “Cami’ul-Ruvât”, c: 1, s: 182
• El-Tefreşiy “Ş” , “Nekd’ul-Ricâl” , c: 3, s: 319
• Şeyh El-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifatu el-Ricâl” , c: 1, s: 32-34
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 326, s: 345 , s: 351; c: 34, s: 273
• Şeyh el-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 5
(31*)
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş”, “Delâil el-İmâme” , s: 140
(32*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 349
• El-Keşşi “Ş” , “El-Ricâl” , s: 9-10
• Ebu Ğâlib el-Zirâri “Ş” , “Tarih Âl-Zirâr” , s 119
• Şeyh El-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifatu el-Ricâl” , c: 1, s: 56
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 210
• Seyyid el-Huî “Ş” , “Mu’cem Ricâl el-Hadis” , c: 9, s: 200
• Seyyid Musin el-Emiyn “Ş” , “A’yân el-Şiy’a” , c:7, s: 287
(33*)
• Şeyh El-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 11
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, s: 346
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifat el-Ricâl” , c: 1, s: 56
• El-Tefreşiy “Ş” , “Nekd’ul-Ricâl”, c: 2, s: 348
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 210
• Seyyid el-Huî “Ş” , “Mu’cem Ricâl el-Hadis” , c: 9, s: 200
• Seyyid Musin el-Emiyn “Ş” , “A’yân el-Şiy’a” , c:7, s: 287
• El-Keşşi “Ş”, “El-Ricâl” , s: 7
(34*)
• Şeyh Saduk “Ş”, “’İllelu el-Şerai” , c: 1, s: 183
• Hur el-‘Âmili “Ş”, “Vesâi el-Şiy’a” , c: 27, s: 146
• Şeyh El-Tusi “Ş”, “El-Amâli” , s: 407 ve “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl” c: 1, s: 55, 61-62, 63-64, 72
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 327, 331, 349-350; c: 26, s: 67
• Seyyid Tabâtabâi “Ş” , “Tefsir’ul-Miyzân” , c: 3, s: 220
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 210-211
• Muhammed bin Hasan el-Saffar “Ş” , “Basâir’ul-Deracât” , s: 342
(35*)
• Muhammed bin Ali “Ş” , “Beşarat el-Mustafa” , s: 411
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Amâli” , s: 133
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 327
• Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 209-210
(36*)
• Fettal El-Niysâburi “Ş” , Ravdat’ul-Vâ’iziyn” , s: 282
• Şeyh el-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 61
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş” , “El-‘akd’ul-Nadiyd” , s: 142
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 342; c: 34, s: 275
• Şeyh Tusi “Ş” , “İhtiyâru ma’rifet el-Ricâl” , c: 1, s: 45
• Muhammed Ali El-Erdebîlî “Ş” , “Câmi’ul-Ruvât” , c: 2, s: 545
(37*)
• Şeyh El-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 11-12
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 2, s: 213-214; c: 22, s: 353, 440
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 211
(38*)
• Tirmizi “S” , “Sunen” , c: 5, s: 336
• Nesei “S” , “Fadail el-Sahabe” , s: 45 ve “Sunen el-Kubra” , c: 5, s: 70
• Hakim el-Niysâburi “S” , “El-Mustedrek” , c: 1, s:98; c: 3, s: 270, 416
• İbin Hibbân “S” , “Sahih” , c: 16, s: 122
• Tabarani “S” , “Mu’cem-ul Kebir” , c: 20, s: 116 ve “Musned el-Şamiyyun” , c: 3, s: 128
• Heysemi “S” , “Mevârid el-Zamâin” , c: 7, s: 210
• Muhammed bin Sa’d “S” , “Tabakât el-Kubra” , c: 4, s: 86
• Muhammed bin ismail el-Buhari “S” , “Tarih el-Kebir” , c: 4, s: 136
• Hafız İbin ‘asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 11, s: 460 ; c: 21, s: 423; c: 29, s: 129; c: 47, s: 120-121; c: 65, s: 336
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 3, s: 177
• Zehebi “S”, “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ” , c: 1, s: 544; c: 3, s: 516 ve “Tarih el-İslam” , c: 4, s: 76
• Ahmed bin Hanbel “S” , “Musned” , c: 5, s: 243
(39*)
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 2, s: 636
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerh Nehc’ul-Belâğa” , c: 18, s:36
• Tabarani “S” , “Mu’cem’ul-Kebir” , c: 6, s: 219
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 8, s: 40-41
• İbn’ul-Esir “S” , “Usud’ul-Ğâbe” , c: 22, s: 391
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” s: 209
• Muhammed Bakır el-Mecliysi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 391
(40*)
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 2, s: 636
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerh Nehc’ul-Belâğa” , c: 18, s: 36
• El-Hakim el-Niysâburi “S” , “El-Mustedrek” , c: 3, s: 392
• Termizi “S” , “Sunen” , c: 5, s:339
• İbin Hacer el-‘Askalâni “S” , “Feth’ul-Bâri” , c: 7, s: 73
• Hafız İbin ‘Asâkir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 12, s: 274
• Zehebi “S” , “Tarih el-İslâm” , c: 3, s: 493
• El-Makriyzi “S” , “El-İmta’ul-Esma’” , c: 9, s: 325
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitab’ul-Erba’iyn” , s: 236
(41*)
• El-Sa’labi “S” , “Tefsir el-Sa’labi” , c: 1, s: 177
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 12, s: 579
• Nu’aym bi Hammâd el-Meruvzi “S” , “Kitab’ul-Fiten” , s: 56
• Celaluddin el-Suyuti “S” , “El-Durr’ul-Mensur” , c: 5, s: 306
• El-Âlűsi “S”, “Tefsir” , c: 23, s: 231
• İbin Ebil-Hadid “S” , “Şerh Nehc’ul-Belâğa” , c: 18, s: 36
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 2, s: 637
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 22, s: 391
(42*)
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 211
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl” , c: 1, s: 68; c: 2, s: 780
• Hurr el-‘Âmili “Ş” , “Vesâi el-Şiy’a” , c: 27, s: 146
• El-Keşşi “Ş” , “Ricâl” , s: 11
• Seyyid el-Hűi “Ş” , “Mu’cem ricâl el-Hadis” , c: 9, s: 202
(43*)
• İbin ‘Abdel-Birr “S” , “El-İstiy’âb” , c: 2, s: 635
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa” , c: 18, s: 35
(44*)
• Şeyh El-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl” , c: 2, s: 780
• İbin Davud el-Hilli “Ş” , “Ricâl ibin Davud” , s: 207
• İbin Şhrâşub “Ş” , “Menâkib Âl-Ebi Tâlib” , c: 4, s: 183
• Seyyid el-Hűi “Ş”, “Mu’cem ricâl el-Hadis” , c:21, s: 213
(45*)
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş” , “Vesâil el-Şiy’a” , c: 30, s: 384-385
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “Ricâl el-Tusi” , s: 65
• ‘Allâme el-Hilli “Ş” , “Hulâset el-Mekâl” , s: 164
• El-Tefreşi “Ş” , “Nakd’ul-Ricâl” , c: 2, s: 347
• Muhammed Ali el-Erdebîli “Ş” , “Câmi’ul-Ruvât” , c: 1, s: 371
• Şeyh El-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 6-7
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 34, s: 273
• İbin Davud el-Hilli “Ş” , “Ricâl ibin Davud” , s: 105
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş” , “El-Derecât el-Refiy’a” , s: 206
(46*)
• El-Hakim el-Nisâburi “S”, “El-Mustedrek” , c: 4, s: 396
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S” , “El-Musannaf” , c: 7, s: 245, 448
• ‘Abdurrezzak el-San’âni “S”, “Tefsir el-Kurân” , c: 2, s: 317
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S”, “Cami’ul-Beyân” , c: 13, s: 91
• İbin Ebi Hâtim el-Râzi “S”, “Tefsir ibin Ebi Hâtim” , c: 7, s: 2202
• Calaluddin el-Suyuti “S”, “Durr’el-Mensur” , c: 4, s: 38
(47*)
• Hafız el-Tabarani “S”, “Mu’cem-ul Kebir” , c: 6, s: 221
• Heysemi “S”, “Mecm’uz-Zevâid” , c: 9, s: 113-114
• Ahmed bin Hanbel “S”, “Fadail el-Sahabe” , s: 118, hadis: 174/ c: 3, s: 30
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa ibin Merduveyh “S”, “Ma nuzila min el-Kurân fi Ali” , s: 103-104
• İbin Cuvzi “S”, “Tezkirat’ul-Havvâs” , s: 48
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 610, hadis: 32952
• El-Hâkim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid el-Tenziyl” , c: 1, s: 99
• Hafız ‘Abdulğaniy bin Sa’iyd “S”, “El-Mu-telif vel-Muhtelif” , s: 103
• Muhibbuddin el-Tabari “S”, “El-Riyâd’ul-Nadara fi menâkib el-‘Aşara” , c: 1, s: 255-256
• Celaluddin el-Suyuti “S”, “Cam’Ul-Cevâmi” (Câmi’ul-Kebir), c: 1, s: 8249
• Hatib el-Bağdâdi “S”, “El-Muttefik vel-Mufterik” , c: 2, s: 152
• Seyyid ibin Tavus “Ş”, “El-Tarâif” , s: 22
• İbin el-Batriyk “Ş” , s: 76
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş” , “El-Musterşid” , s: 580
• El-Kadi Nu’mân el-Mağribî “Ş”, “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 1, s: 125-126
• Muhammed bin İsmail el-Kufi “Ş” , “Menakib” , c: 1, s: 386
• Şeyh El-Saduk “Ş” , “’İlal’ul-Şerâi” , c: 2, s: 469 ve “El-Amâli” , s: 63
• Şerif el-Murtada “Ş” , “Risâil el-Murtada” , c: 4, s: 93-94
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 38, s: 18-19, 131
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Hilyet’ul-Ebrâr” , c: 2, s: 442-443
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitab’ul-Erba’in” , s: 36, 49-50
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “Sırât’ul-Mustakiym” , c: 2, s: 28-29
• Hatib el-Tebriyzi “Ş” , “El-İkmâl” , s: 204
(48*)
• Şeyh Saduk “Ş”, “El-Hisâl” , s: 475 ve “Kemâl el-Din ve temâmu el-Ni’me” s: 262-263 ve “’Uyun ahbar el-Rida” , c: 2, s: 56
• El-Huzzâz el-Kummi “Ş”, “Kifâyet’ul-Eser” , s: 45-46
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menakib Âl Ebi Tâlib” , c: 3, s: 226
• Ebul-Feth el-Kerâciki “Ş, “El-İstinsâr” , s: 9
• Şeyh El-Mufid “Ş” , “El-İhtisâs” , s: 207-208
• Muhammed bin Ahmed el-Kummi “Ş” , “Mietu Menkibe” , s: 124
• Ahmed bin ‘Ayyâş el-Cevheri “Ş”, “Muktadab el-Eser” , s: 8-9
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym” , s: 460-461
• İbin Babuveyh el-Kummi “Ş”, “El-İmâmetu vel-Tabsire” , s: 110
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c:36, s: 241-242, 304, 359-360, 372; c: 43, s: 295
• Muhammed Tahir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitab’ul-Erbe’iyn” , s: 355
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “El-Sirât’ul-Mustakiym” , c: 2, s: 118-120
• Seyyid ibin Tâvus “Ş”, “El-Tarâif” , s: 174
(49*)
• Ahmed bin ‘Ayyâş el-Cevheri “Ş”, “Muktadab el-Eser” , s: 6-8, 36-39
• El-Huseyn bin Hamdan el-Hasiybi “Ş” , “Hidâyet’ul-Kubra” , s: 375-376
• El-İmâm Ca’far el-Sadık aleyhisselâm “Misbâh el-Şeriy’a” s: 63-64
• El-Huzzâz el-Kummi “Ş”, “Kifâyet’ul-Eser” , s: 147-151
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş” , “Delâil el-İmâme” , s: 448-450
• Hasan bin Suleyman el-Hilli “Ş” , “El-Muhtadar” , s: 266-269
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “El-Sirât’ul-Mustakiym” , c: 2, s: 142-143
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 15, s: 245-248 ; c: 18, s: 290-300 ; c: 25, s: 6-8 ; c:53 , s: 142-144
(50*)
• İbin El-Mağâzeliy “S” , “El-Menâkib” , s: 45 (87)
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” (muhtasar olarak), c: 42, s: 67
• İbin Şiyruveyh el-Deylemi “S” , “Firdevs’ul-Ahbâr” , c: 3, s: 333
• Ahmed bin Hanbel “S” , “Fadail el-Sahabe” (muhtasar olarak), c: 2, s: 662
• Ahmed bin Muvvaffak el-Havarazmi “S” , s: 145
• El-Hamaveyni “S” , “Fereid el-Samtayn” , c: 1, s: 41
• El-Kenci el-Şafii “S” , “Kifâyet el-Tâlib” , s: 314-315
• Muhibbuddin el-Tabari “S”, “Riyâdun-Nadara” , c: 2, s: 164
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , s: 10
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “El-Sirât’ul-Mustakiym” , c: 2, s:47-48
• Muhammed Tahir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitab’ul-Erbe’iyn” , s: 52, 54
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 38, s: 147
• Hafız İbin Batriyk “Ş” , “Hasâis el-Vahiy el-Mubin” , s: 95 ve “El-‘Umdatu” , s: 88-89, 91
• Şâzen bin Cebrâil el-Kummi “Ş” , “El-Ravdatu fi fadail Emiyr-elmuminin” , s: 81-82
• Seyyid ibin Tâvus “Ş”, “El-Tarâif” , (mutasar olarak) s: 15-16
(51*)
• Tabarani “S” , “Mu’cem el-Kebir” , c: 3, s: 50 ; c: 6, s: 241 (muhtasar olarak)
• El-Zerendi el-Hanefi “S” , “Nazmu Durer el-Samtayn” , s: 210
• El-Sâlihi el-Şami “S” , “Subul el-Huda vel-Reşâd” , c: 11, s: 57
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 12, s: 119-121
• İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 14, s: 156
• El-Makriyzi “S” , “İmta’ el-İsma’ ” , c: 6, s: 11
• Hafız el-İsbahâni “S” , “Zikru ahbar İsbahân” ,c: 1, s: 56
• Hakim el-Niysâburi “S” , “El-Mustedrek” , c: 3, s: 166
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 181
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 43, s: 275
• Şeyh el-Mufid “Ş” , “El-İrşâd” , s: 27-28
• El-Kâdı Nu’mân “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 3, s: 101
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emirel-muminin” , c: 2, s: 222
• Muhsin ibin Kerâme “Ş” , “Tenbih’ul-Ğafilin” , s: 42
(52*)
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş” , “El-Cevâhir el-Sunniye” s: 301-302
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr” , c: 27, s: 128-129; c: 40 s: 46-48 , 54-55
• Seyyid Hâşin el-Bahrâni “Ş” , “Medinet’ul-Me’âciz” , c: 2, s: 363-366
• Hasan bin Suleyman el-Hilli “Ş” , “El-Muhtadar” , s: 181-183
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş” , “’Akd’ul-Nadiyd” , s: 14-16
• Şâzen bin Cebrâil el-Kummi “Ş” , “El-Fadâil” , s: 147-148
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 1, s: 221-224
(53*)
• Şazen Bin Cebrail el-Kummi “Ş” , “El-Fadâil” , s: 163-164
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Medinet el-Ma’âciz” , c: 1, s: 215-216, 221-222 ve”Ğâyet’ul-Merâm” , c: 6, s: 214-215
• Muhammed Bakır Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 41, s: 180-181
• Huseyn bin Abdulvehhab “Ş” , “’Uyun el-Me’âciz” , s: 4
• Şerefuddin el-Huseyni “Ş” , “Tevil el-Âyât” , c: 2, s: 654
• Şeyh Cafar el-Nakdi “Ş” , “Envâr el-‘Alaviyye” , s: 138
(54*)
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , c: 2, s: 332
• Ali bin Şihâbuddin el-Hamadâni el-Huseyni “S”, “Meveddet el-Kurba” , s: 35 (s: 116; Lâhur/Hindistan baskısı)
• Muvaffk bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “Maktel el-Huseyn” , s: 59, hadis: 123
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 27, s: 116-117
• Muhammed bin Ahmed el-Kummi “Ş” , “Mietu Menkibe” , s: 127
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Ğâyet’ul-Merâm” , c: 1, s: 71-72
• El-Deylemi “Ş”, “İrşad el-Kulub” , c: 2, s: 416
• Seyyid el-Mer’aşi “Ş” , “Şerh ihkâk el-Hak” , c: 10, s: 166
(55*)
• Seyyid Hâşim el-Bahrani “Ş” , “Medinet el-Me’âciz” , c: 1, s: 183-184 ; c: 3, s: 159-161
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş” , “’Akd’ul-Nadiyd” , s: 176-177
• Seyyid ibin Tâvűs “Ş” , “Sa’d el-Su’űd” , s: 114-116 ve “El-Yakin” , s: 376-380
• Huseyn bin Hamdân el-Hasiybi “Ş” , “Hidâyet’ul-Kubrâ” , s: 111-112
• Deylemi “Ş” , “İrşâd el-Kulub” , c: 2, s: 100
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 39, s: 137-150 ; c: 50, s: 213
(56*)
• Şeyh Suleymân el-Kanduzi el-Nakşibendi “S” , “Yenabi’ul-Mevedde” , s: 253 (Türkiye’de yapılan eski taş baskısı) ; yeni baskı: c: 2, s: 296
• Muhammed Salih el-Keşfi el-Hanefi “S” , “Menâkib el-Murtadaviye” , s: 128 (Bombay/Hindistan baskısı) ve “Kevkeb el-Durriy” s: 133 (Lâhur/Hindistan baskısı)
• Ali bin Şihâbuddin el-Hamadâni el-Huseyni “S”, “Meveddet el-Kurba” , s: 67 (Lâhur/Hindistan baskısı)
• Seyyid el-Mar’aşi “Ş” , “Şerh İhkâk el-Hak” , c: 4, s: 327; c: 15, s: 161; c: 22, s: 203
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emirel-muminin” , c: 1, s: 389-390 , 437-438
(57*)
• Şâzen bin Cebrâil el-Kummi “Ş” , “El-Ravda” , s: 146-147 ve “El-Fadâil” , s: 145-146
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 6, s: 51-53; c: 28, s: 92-94; c: 36, s: 148-149; c: 37, s: 292-293, , 311-312, 323; c: 38, s: 30
• El-Tabressi “Ş”, “El-İhticâc” , c: 1, s: 230
• El-‘Ayyâşi “Ş” , “Tefsir” , c: 2, s: 268
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş” , “’Akd’ul-Nadiyd” , s: 111-112
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş” , “El-Musterşid” , s: 584-585
• Huseyn bin Hamdan el-Hasiybi “Ş” , “Hidâyet’ul-Kubra” , s: 103
(58*)
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş” , “Kitabu Suleym” , s: 132-136
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 22, s: 496-497, 502-503 ; c: 28, s: 52-54; c: 40, s: 66-67
• Ebu Hamza El-Sumâli “Ş” , “Tefsir” , s: 322-323
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş” , “Tefsir” , s: 464-465
• Şeyh El-Tusi “Ş” , “El-Amâli” , s: 406
• Seyyid Hâşim el-Bahrani “Ş” , “Ğâyet’ul-Merâm” , c: 2, s: 232
(59*)
• Heysemi “S” , “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 182
• Tabarani “S” , “El-Mu’cem’ul-Kebir” , c: 3, s: 65
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 13, s: 662-663
• Huseyn bin Abdulvehhab “Ş” , “’Uyun el-Mu’cizât” , s: 53
• Kutubuddin el-Ravândi “Ş” , “El-Harâic vel-Cerâih” , c: 1, s: 24
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl ebi Tâlib” , c: 3, s: 190
• Seyyid Hâşim el-Bahrani “Ş” , “Medinet’ul-Me’âciz” , c: 4 s: 12
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 43, s: 309
(60*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 7, s: 332-333
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş” , “Tefsir” , s: 293-294
(61*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar”, c: 9, s: 236 ; c: 35, s: 319-320
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 2, s: 466-467
• Şeyh el-Kuleyni “Ş” , “El-Kâfi” , c: 8, s: 57
• Şeyh Saduk “Ş” , “El-Hisâl” , s: 557
• Kutubuddin el-Râvandi “Ş”, “El-Harâic vel-Cerâih” , c: 2, s: 907
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 3, s: 53
• Hasan bin Suleyman el-Hilli “Ş” , “El-Muhtadar” , s: 105
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “Sırât el-Mustakiym” , c: 2, s: 60
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Medinat’ul-Me’âciz” , c: 2, s: 265
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş” , “Tefsir” , c: 2, s: 285-286
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “Tefsir el-Tibyân” , c: 9, s: 209
(62*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 37, s: 331
• Seyyid İbin Tavűs “Ş”, “El-Yakin” , s: 477
(63*)
• Hafız ibin ‘Asakir “S”, “Tercumet el-İmâm Hasan” , s: 17 ve “Tercumet el-İmâm el-Huseyn” , s: 31-33 ve “Tarih medinet Dimaşk” , c: 13, s: 171 ; c: 14, s: 118-119
• İbn’ul-Esir “S”, “Usud’ul-Ğâbe” , c: 4, s: 308
• İbin Mâkulâ “S” , “İkmâl el-Kemâl” , c: 4, s: 378-379
• Muhammed bin İsmail el-Buhari “S”, “Tarih’ul-Kebir” , c: 2, s: 147
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 12, s: 117-118 ; c: 13, s: 667
• El-Zarendi el-Hanefi “S”, “Nazmu Durrer’ul-Samtayn” , s: 193
• Tabarani “S”, “Mu’cem’ul-Kebir” , c: 3, s: 97-98 ; c: 6, s: 263
• El-Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 8, s: 52
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 43, s: 252
• İbin Şehrâşub , “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 3, s: 166
(64*)
• İbin Ebi ‘Âsim “S”, “Kitâb’ul-Evâil” , s: 35
• El-Dahhâk “S” , “El-Âhâd vel-Mesâni” , c: 1, s: 149
• El-Haris bin Ebi Usâme “S”, “Bağyat’ul-Bâhis” , s: 295
• İbin Muhlid el-Kurtűbi “S”, “Mâ ruvi fil-Havdi vel-Kevser” , s: 121
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf” , c: 7, s: 503 ; c: 8, s: 350
• Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 102
• El-Hakim el-Niysâburi “S”, “El-Mustedrek” , c: 3, s: 136
• Ahmed bin Abdullah el-Tabarani “S”, “Zahâir’ul-‘Ukba” , s: 58
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 40
• İbin Mâkulâ “S” , “İkmâl el-Kemâl” , c: 7, s: 127
• Hatiyb el-Bağdâdi “S”, “Tarih Bağdâd” , c: 2, s: 79
• Abdullah bin ‘Adey “S”, “El-Kâmil” , c: 4, s: 291
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 13, s: 144
• İbin Abdel-Birr “S”, “El-Temhiyd” , c: 2, s: 305 ve “El-İstiy’âb” , c: 3, s: 1090-1091
• Tabarani “S”, “Kitâb el-Evâil” , s: 78 ve “Mu’cem’ul-Kebir” , c: 6, s: 265
• Burhanuddin el-Halabi “S”, “Syret’ul-Helebiyye” , c: 1, s: 432
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa İbin Merduveyh “S” , “Menâkib” , s: 186
• El-Meziy “S”, “Tehziyb el-Kemâl” , c: 20, s: 480-481
• İbn’ul-Esir “S”, “Usud’ul-Ğâbe” , c: 4, s: 18
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Amâli” , s: 246
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “Sırat’ul-Mustakiym” , c: 1, s: 235
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Hilyet’ul-Ebrâr” , c: 2, s: 51
• İbin Batriyk “Ş” , “El-‘Umdatu” , s: 66
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 3, s: 25
• Şerif el-Murtada “Ş” , “El-Fusul el-Muhtâra” , s: 262
(65*)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarizmi “S”, “El-Menâkib” , s: 326
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 27, s: 280
• Seyyid Hâşim el-Bahrani “Ş”, “Mediynet’ul-Me’âciz” , c: 1, s: 423-424
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitab’ul-Erbe’în” s: 57
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “El-Sirât el-Mustakiym” , c: 2, s: 34
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş” , “Vesâil el-Şiy’a” , c: 5, s: 83
(66*)
• El-Sâlihi el-Şâmi “S”, “Subul el-Huda vel-Reşâd” , c: 11, s: 293
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 269
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 601, 622
• Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 132
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli” , s: 133, 352
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 27, s: 82-83 ; c: 29, s: 642 ; c: 39, s: 278-279, 285
• El- Hatib el-Tebriyzi “Ş” , “El-İkmâl fi Esmâi el-Ricâl” , s: 96
• Muhammed bin Ali el-Tabari , “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 124
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş” , “Kitab’ul-Erbe’în” s: 461
(67*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 332
• El-Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid el-Tenziyl” , c: 1, s: 88-89
• Hafız Huseyn bin el-Hakem el-Hibri el-Kufi “S”, “Tenziyl’ul-Âyât el-munzila fi menâkib Ehlil-Beyt” (El yazması, Tahran/İran Üniversitesi)
• Hafız Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Ma nuzila min’el-Kurân fi Aliy” , s: 254 (Tahran/İran baskısı)
• Muhammed bin Mukrim İbin Manzűr “S”, “Muhtasar tarih Dimaşk” , c: 17, s: 384
• Şeyh Saduk “Ş” , “El-Amâli” , s: 579
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 24, s: 213 ; c: 40, s: 7 ; c: 65, s: 39-40, 139-140
• El-Hafız İbin Batriyk “Ş” , “Hasâis el-Vahiy el-mubiyn” , s: 216
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 275
• İbin Ebil-Feth el-İrbili “Ş” , “Keşf’ul-Ğumme” , c: 1, s: 92
(68*)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “El-Menâkib” , s: 112
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa İbin Merduveyh “S”, “Menâkib” , s: 102
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 43,56
• Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid el-Tenziyl” , c: 1, s: 489
• El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 1, s: 60
• İbin Mağâzili “S”, “Menâkib” , s: 101
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrazi “Ş” , “Kitâb’ul-Erbe’în”, s: 50, 76, 458
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 38, s: 1, 9, 11-12, 16, 247 ; c: 40 , s: 6
• Şeyh el-Saduk “Ş” , “El-Amâli” , s: 427-428, 564
• Muhammed bin İsmail el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’el-muminin” , c: 1, s: 335, 341, 384-385, 387-388
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş” , “El-Musterşid” , s: 271
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 2, s: 246-247 , 268
• Furat ibin İbrahim el-Kufi “Ş” , “Tefsir” , s: 613
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “El-Sirât el-Mustakiym” , c: 2, s: 30, 70
(69*)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S” , “El-Menâkib” , s: 82
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 1, s: 97
• El-Kenci el-Şafi’i “S” , “Kifâyet’ul-Tâlib” , s: 332
• Muttaki el-Hindi “S” , “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 614
• Deylemi “S”, “Firdevs’il-Ahbar” , c: 1, s: 370, hadis: 1491
• Ali bin Şihâbuddin el-Hamadâni el-Huseyni “S”, “Meveddet el-Kurba” , s: 18, 23
• Şeyh Zeynuddin Abdurrauf el-Munavi “S”, “Kunuz el-Hakâik” , s: 19
• Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 2, s: 310
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 1, s: 312
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrazi “Ş” , “Kitâb’ul-Erbe’în” , s: 439
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 40, s: 135, 179
• Şerif el-Murtada “Ş” , “Risail” , c: 4, s: 93
• Şeyh el-saduk “Ş” , “El-Amâli” , s: 63
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “El-Sirât el-Mustakiym” , c: 2, s: 29
(70*)
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 1, s: 78
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “El-Menâkib” , s: 316
• Muhammed bin Ahmed el-Kummi “Ş” , “Mietu Menkibe” , s: 63
• Ebul-Feth el-Kereciyki “Ş” , “Kenz’ul-Fevâid” , s: 209
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 27, s: 112 ; c: 38, s: 152-153
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrazi “Ş” , “Kitâb’ul-Erbe’în” , s: 80
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” ,”Ğâyet’ul-Merâm” , c: 1, s: 298 ; c: 2, s: 294 ; c: 6, s: 67 ve “Keşf el-muhimm” , s: 146
(71*)
• Tabarani “S”, “Mu’cem-ul Kebir” , c: 6, s: 269
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 616
• Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 102
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 41
• El-Zehebi “S”, “Siyeru A’lâm el-Nubalâ” , c: 23, s: 79 (hz. Ebu Zer’den) ve “Tarih el-İslâm” , c: 46, s: 391
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa İbin Merduveyh “S”, “Menâkib” , s: 65-66 (hz. Ebu Zer’den)
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 1, s: 139-140
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Balâğa” , c: 13, s: 228 (hz. Ebu Zer’den)
• El-Cahiz “S”, “El-‘Usmâniye” , s: 290 (hz. Ebu Zer’den)
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’el-muminin” , c: 1, s:267
• Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 2, s: 264
• Ebul-Feth el-Kereciyki “Ş” , “El-Te’accub” , s: 98 ve “Kenz’ul-Fevâid” , s: 221
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Amâli” , s: 210
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 1, s: 290
• Şâzen bin Cebrâil el-Kummi “Ş” , “El-Ravda” , s: 147
• Seyyid ibin Tâvus “Ş” , “El-Yakin” , s: 499, 512
• İbin ‘Ukda el-Kufi “Ş” , “Fadâil Emir’el-muminin” , s: 20
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 172
(72*)
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa İbin Merduveyh “S”, “Menâkib” , s: 111
• Ebu Nu’aym Ahmed bin Abdullah el-İsbahâni “S” , “Tesbiyt el-İmâme ve tertiyb el-Hilâfe” , s: 76 (Dar Muslim baskısı, Beyrut/Lübnan)
• Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 2, s: 576
• İbin Ebi Feth el-İrbili “Ş” , “Keşf’ul-Ğumme” , c: 1, s: 155
• Hasan bin Yusuf el-Hilli “Ş” , “Keşf’ul-Yakin” , s: 291
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’el-muminin” , c: 1, s: 388
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 38, s: 11
(73*)
• Ahmed bın Yahya bin Cabir el-Balâzari “S” , “Ensâb’ul-Eşrâf” , s: 183
• Şeyh Zeynuddin Abdurrauf el-Munavi “S”, “Kunuz el-Hakâik” , s: 88
• Deylemi “S”, “Firdevs’il-Ahbar” , c: 2, s: 504, hadis: 3417
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , c: 2, s: 77
• Hafız İbin ‘Asakir “S” , “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 317
• Cemaluddin Muhammed bin Mukrim el-Ansâri “S”, “Mutasar tarih Dimaşk” , c: 17, s: 152
• El-Kenci el-Şafiî “S”, “Kifâyet’ul-Tâlib” , s: 293
• El-Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenziyl” , c: 1, s: 98
• İbin Şahrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 2, s: 62 (Abdullah bin Abas’tan)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 38, s: 300
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’el-muminin” , c: 1, s: 385
(74*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 27, s: 162; c: 65, s: 9
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Amâli” , s: 416-417 ve “El-Hisâl” s: 403
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş”, “Beşâret el-Mustafa” , s: 98
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş” , “Ravdat’ul-Vâ’iziyn” , s: 297
• Ali el-Tabarassi “Ş” , “Mişkât el-Envâr” , s: 153
• Şeyh Hasan bin Ebi Hasan el-Deylemi “Ş” , “A’lâm el-Din” , s: 451
• El-Hafız Recab’ul-Bursi “Ş”, “Meşârik Envâr el-Yakin” , s: 236
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Ğâyet el-Merâm” , c: 4, s: 336 ; c: 6, s: 80
(75*)
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Medinat’ul-Me’âciz”
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Amâli” , s: 283
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 2, s: 152
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 17, s: 373 ; c: 41, s: 251-252 ; c: 65, s: 134
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 214
(76*)
• Deylemi “S”, “Firdevs’ul-Ahbâr” , c: 2, s: 210, hadis: 2495
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 42, s: 308 (hz.Ammar ve hz. Ebu Eyyub’ten)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “Menâkib” , s: 321 (hz. Cabir’den)
• İbin Mağâzili “S”, “Menakib” , s: 47
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 1, s: 296 (hz. Ammar ve hz. Ebu Eyyub’tan)
• Muhibbuddin el-Tabari “S”, “Riyâd’ul-Nadara” , c: 3, s: 130 (hz.Ammar ve hz. Ebu Eyyub’ten)
• Şeyh Zeynuddin Abdurrauf el-Munavi “S”, “Kunuz el-Hakâik” , s: 69 (Enes bin Malik’ten)
• İbin Hacer el-‘Askalâni “S”, “Lisân’ul-Mizân” , c: 4, s: 399 (Haydarâbâd/Hindistan baskısı)
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenâbi’ul-Mevedde” , s: 123 (İstanbul baskısı)
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş” , “Ravdat’ul-Vâ’iziyn” , s: 128
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli” , s: 271, 334-335 (imam-ı Ali’den)
• Şâzen bin İbrahim el-Kummi “Ş” , “El-Ravda” , s: 131 (imam-ı Ali’den)
• Muhammed ahir el-Kummi “Ş” , “Kitab’ul-Erba’iyn” , s: 73
• Muhamme Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 36, s: 5
• İbin ‘Ukde el-Kufi “Ş” , “Fadâil Emir’ul-muminin” , s: 77, (imam-ı Ali’den)
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş “, “Beşâret el-Mustafa” , s: 414 (imam-ı Ali’den)
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Ğâyet’ul-Merâm” , c: 5, s: 296-298
(77*)
• Muhibuddin el-Tabari “S”, “Riyâd’ul-Nadara” , c: 2, s: 177 ve “Zahâir’ul-‘Ukbâ” , s: 70 (muhtasar olarak)
• Tabarani “S”, “Mu’cem el-Kebir” , c: 3, s: 88 (muhtasar olarak)
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 619 ; c: 13, s: 143 (muhtasar olarak)
• Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 132 (muhtasar)
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa” , c: 9, s: 170
• Şemsuddin Ebi Berkât el-Dimaşki el-Şafi’î “S”, “Cavâhir’ul-Matâlib” , c: 1, s: 105
• Hafız Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Hilyet’ul-Evliyâ” , c: 1, s: 63 (muhtasar olarak)
• Ali bin Şihâbuddin el-Hamadâni el-Huseyni “S”, “Meveddet el-Kurba” , s: 16
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli” , s: 223
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Amâli” , s: 564
• Muhammed bin uleyman el-Kufi “Menakib” , c: 1, s: 208 (muhtasar olarak)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-Amâli” , s: 44 (muhtasar olarak)
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 2, s: 217 (muhtasar olarak)
• Seyyid bin Tâvus “Ş” , “El-Tahsiyn” , s: 624
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 38, s: 103, 115
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş” , “Beşâret el-Mustafa” , s: 175, 259-260
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş” , “Tefsir” , s: 164
• Ebu Salâh el-Halebi “Ş” , “Takriyb’ul-Ma’ârif” , s: 201
• Seyyid Haşim el-Bahrâni “Ş” , “Ğâyet’ul-Merâm” , c: 1, s: 189 ; c: 2, s: 206 ; c: 5, s: 124
(78*)
• El-Zarendi el-Hanefi “S”, “Nazmu Durer’el-Samtayn” , s: 233
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , c: 2, s: 365
• İbin Hacer el-Heysemi “S”, “Sava’ik-ul Muhrika” , s: 228
HZ. SELAMN 6. BÖLÜM
(78*)
• El-Zarendi el-Hanefi “S”, “Nazmu Durer’el-Samtayn” , s: 233
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , c: 2, s: 365
• İbin Hacer el-Heysemi “S”, “Sava’ik-ul Muhrika” , s: 228
• Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 10, s: 346 (değişik bir şekilde)
• Tabarani “S”, “Mu’cem el-Avsat” , c: 9, s: 156 ve “Mu’cem el-Kebir” , c: 11 , s: 84 (mutasar ve değişik bir şekilde)
• İbin ‘Amr el-Nakkâş “S”, “Fevâid el-‘İrâkiyyun” , s: 49 (değişik bir şekilde)
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 14 , s: 379 (muhtasar ve değişik bir şekilde)
• El-Se’lebi “S”, “Tefsir” , c: 10, s: 208 (muhtasar ve değişik bir şekilde)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarezmi “S”, “El-Menâkib” , s: 77 (değişik bir şekilde)
• İbin abbâğ el-Maliki “S”, “Fusul el-Muhimme” , c: 1, s: 585 (değişik bir şekilde)
• İbin Meğâzili “S”, “Menâkib” , s: 119 (değişik bir şekilde)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk” , c: 2, s: 159 (değişik bir şekilde)
• Şeyh el-Mufid “Ş” , “El-Amâli” , s: 353 (değişik bir şekilde)
• Şeyh Tusi “Ş”, “El-Amâli” , s: 124 (değişik bir şekilde)
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 1, s: 157 (değişik bir şekilde)
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 2, s: 4-5 (değişik bir şekilde)
(79*)
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’ul-muminin” , c: 1, s: 414
• İbin Şehrâşub “Ş” , “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 1, s: 318
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Yanâbi’ul-Me’âciz” , s: 115
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 26, s: 148 ; c: 39, s: 345-346; c: 40 , s: 154 ; c: 53, s: 119
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş” , “El-Sirât’ul-Mustakim” , c: 1, s: 217
• Muhammed bin Hasan el-Saffâr “Ş” , “Basâir’ul-Deracât” , s: 222, 289
(80*)
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’ul-muminin” , c: 1, s: 414
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl” , c: 1, s: 78
• El-Tabrassi “Ş” , “El-İhticâc” , c: 1, s: 151
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihâr’ul-Envâr” , c: 22, s: 387 ; c: 29, s: 79-80
• Seyyid el-Hűi “Ş” , “Mu’cem rical el-Hadis” , c: 9, s: 205
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm” , c: 2, s: 120-121 ; c: 6, s: 179
(81*)
• Ahmed Muhibbuddin bin Abdullah el-Tabari “S”, “Zahâir’ul-‘Ukba” , s: 17 (Peygamber efendimizden)
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S” , “Yenabi’ul-Mevedde” , s: 21 (İstanbul baskısı); c: 1, s: 459 (yeni baskı)
• Abderrauf el-Munavi “S”, “Kunuz el-Hakaik”, s: 165
• Deylemi “S”, “Firdevs’ul-Ahbar”, c: 4, s: 283, hadis: 6838
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 1, s: 45
• Muhammed bin Yusuf el-Salihi el-Şami “S”, “Subul el-Huda vel-Reşâd” , c: 11, s: 7 (Peygamber efendimizden)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarezmi “S”, “Maktel el-Huseyn” , s: 18
• İbin Hacer el-Heytemi “S”, “Sava’ik-ul Muhrika” , s: 233
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 12, s: 104
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa bin Merduveyh el-İsfahâni “S”, “Menakib” , s: 213
• Şeyh Saduk “Ş” , “’Uyun ahbar el-Rida” , c1, s: 71
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 2, s: 202
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş”, “Nevâdir el-Mu’cizât” , s: 124 (hz. İmam Muhammed el-Bakır’dan)
• İbin Ebi Feth el-İrbili “Ş” , “Keşf’ul-Ğumme” , c: 1, s: 31
• Hasan bin Yusuf el-Hilli “Ş” , “Keşf’ul-Yakin” , s: 191
• Huseyn bin Abdulvehhâb “Ş”, “’Uyun el-Mu’cizât” , s: 73 (hz. İmam Muhammed el-Bakır’dan)
• Syyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Medinat’ul-Me’âciz” , c: 4, s: 430 ; c: 5, s: 121 (hz. İmam Muhammed el-Bakır’dan)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 26, s: 269; c: 46, s: 278 (hz. İmam Muhammed el-Bakır’dan) ; c: 65, s: 45 (Peygamber efendimizden)
(82*)
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr” , c: 1, s: 124
(83*)
• Şeyh el-Saduk “Ş” , “Kemâl el-Din ve İtmâm el-Ni’me” , s: 342 (hz. İmam Cafer el-Sadık’tan)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 51, s: 145 (hz. İmam Cafer el-Sadık’tan)
• Huseyn bin Hamdan el-Hasiybi “Ş” , “Hidâyet’ul-Kubra” , s: 361
(84*)
• Şeyh El-Saduk “Ş” , “Men la yahdurahu el-Fakih” , c: 1, s: 538
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Medinat’ul-Me’âciz” , c: 4, s: 223
• Ebi ‘Abbâs bin Abdullah el-Himyeri “Ş” , “Kurbel-İsnâd” , s: 158
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 88, s: 322
(85*)
• Şeyh Yusuf el-Bahrâni “Ş”, “Hedâik el-Nâdira” , c: 3, s:346
• Şeyh Muhammed bin Hasan el-Hurr el-‘Âmili “Ş” , “Vesâil el-Şiy’a” , c: 2, s: 403
• İbin Sâbur el-Zeyyât “Ş” , “Tıb el-Eimme” , s: 15
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 78, s: 186
(86*)
• Ahmed Muhibbuddin bin Abdullah el-Tabari “S”, “Zahâir’ul-‘Ukbâ”, s: 136-137
• Tabarani “S”, “El-Mu’cem el-Evsat” , c: 2, s: 55 (muhtasar olarak)
• Ebu ‘Amr el-Dâni “S”, “Sunen el-varide fil-fiten” , c: 5, s: 1054, hadis: 571 (muhtasar)
• Hafız Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Erbe’iyn Hadis fil-Mehdi” 6. hadis
• Hafız el-Kenci el-Şafi’i “S”, “El-Beyân fi ahbâr ahir’il-zamân” s: 90 (Necef/İrak baskısı)
• Eyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , c: 2, s: 210
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c: 2, s: 325, hadis: 575
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Ğaybe” , s: 181 (muhtasar olarak)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 51, s: 74 (muhtasar)
• El-Tabrassi “Ş” , “Tefsir mecma’ul-beyân” , c: 7, s: 120 (muhtasar)
• İbin Ebil-Feth el-İrbili “Ş” , “Keşf’ul-Ğumme” , c: 3, s: 268-269
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş” , “Ğâyet’ul-Merâm” , c: 7, s: 84
(87*)
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 608
• El-Hakim el-Niysâburi “S”, “El-Mustedrek” , c: 2, s: 241
• El-Hakimel-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenzil” , c: 1, s: 375
• Celâluddin el-Suyuti “S”, “El-Durr’ul-Mensur” , c: 4, s: 44
• Ebu Bekr Ahmed İbin Merduveyh el-İsfahâni “S”, “Menâkib” , s: 265
• Muhammed bin Yusuf el-Sâlihi el-Şâmi “S”, “Subul el-Huda vel-Reşâd” , c: 11, s: 296
• Ebu Bekr Ahmed el-Hatib el-Bağdâdi “S”, “Muvaddah evhâm el-Cem’u vel-Tefrik” c: 1, s: 41, Hindistan baskısı)
• Nuruddin el-Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid” , c: 9, s: 100
• Şeyh Yusuf ibin Hasan el-Hilli “Ş” , “Keşf’ul-Yakin” , s: 369
• El-Hafız İbin Batriyk “Ş” , “Hasâis el-Vahiy el-mubin” , s: 242
• İbin Ebi Feth el-İrbili “Ş” ,”Keşf’ul-Ğumme”, c: 1, s: 300
• Şeyh el-Saduk “Ş” , “’Uyun ahbâr el-Rida” , c: 1, s: 68, 78 ve “El-Hisâl” , s: 21
• Muhammed bin Suleymân el-Kufi “Ş” , “Menâkib el-İmâm Emir’el-muminin” , c: 1, s: 476, 480
• Şeyh el-Tusi “Ş” , “El-Amâli” , s: 610 (daha geniş bir şekilde)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envâr”, c: 15, s: 20 ; c: 2, s: 278 ; c: 35, s: 25 ; c: 36, s: 180 ; c: 37, s: 38; c: 38, s: 309 , 325 (daha geniş bir şekilde)
• Muntecebuddin İbin Bâbuveyh “Ş”, “El-Erba’un hadisen” , s: 35
(88*)
• Şeyh Mufid “Ş” , “El-Amâli” , s: 161
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar” , c: 39, s: 265
• Ebi Salâh Takiy bin Necm el-Halabi “Ş” , “Takriyb el-Ma’ârif” , 204
(89*)
• El-Zerandi el-Hanefi “S”, “Nazm Durer el-Samtayn” , s: 240
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl” , c: 11, s: 611-612 (değişik bir şekilde)
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “Menâkib” , s: 75 (değişik bir şekilde)
• El-Hakim el-Niysâburi “S”, “El-Mustedrek”, c: 3, s: 128(değişik bir şekilde)
• Tabarani “S”, “El-Mu’cem el-Kebir” , c: 5, s: 194 (değişik bir şekilde)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 42, s: 242
• Hazreti İmâm Hasan el-‘Askeri , “Tefsir”, s: 546 (değişik bir şekilde)
• Ebi Cafar Muhammed bin Ya’kub el-Kuleyni “Ş” , “El-Kâfi” , c: 1, s: 287
• Şeyh el-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc” , c: 2, s: 224 (değişik bir şekilde)
• Seyyid bin Tâvua “Ş”, “El-Tarâif”, s: 118 (değişik bir şekilde)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 23, s: 110 ; c: 27, s: 106 (değişik bir şekilde)
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş” , “Tefsir”, s: 110
• Suleym bin Kays el-Kufi “Ş”, “Kitâb Suleym”, s:258 (değişik bir şekilde)
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib el-İmâm Emir’el-Muminin” , c: 2, s: 475 (değişik bir şekilde)
• Muhammed bin Cerirel-Tabari “Ş”, “El-Msterşid”, s: 638 (değişik bir şekilde)
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib” , c: 1, s: 250-251 (değişik bir şekilde)
• Muhammed bin Mes’ud el-‘Ayyâşi “Ş” , “Tefsir” , c: 1, s: 250
• İbin Bâbuveyh el-Kummi “Ş”, “El-İmâmetu vel-Tabsire”, s: 44, (değişik bir şekilde)
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 558 (değşik bir şekilde)
(90*)
• Şeyh Saduk “Ş”, “El-Amâli”, s: 57
• Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 110
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 479
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 1, s: 312
• Seyyid Hâim el-Bahrâni “Ş” , “Hilyet’ul-Ebrâr”, c: 2, s:120
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 39, s: 37; c: 40, s: 149
• Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşârik Envâr’ul-Yakin”, s: 235
(91*)
• İbin Mağâzeli “S”, “Menâkib”, s: 286
• Şeyh İbrahim bin Muhammed bin Ebi Bekr El-Cuveyni el-Hamaveyni “S”, “Ferâid el-Samtayn” , c:1, s: 94
• Hafız Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Hilyet’ul-Evliyâ”, c: 1, s: 65
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl”, c: 11, s: 615 ; c: 13, s: 146-147
• Abdurrâuf el-Munavi “S”, “Fayd’ul-Kadir” , c: 3, s: 60
• Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenzil”, c: 1, s: 135
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 42, s: 384
• Muhammed bin Talha el-Şafi’i “S”, “Matâlib el-Su-ul”, s: 127
• İbin Abdel-Birr “S”, “El-İstiy’âb”, c: 3, s: 40
• El-Deylemi “S”, “Firdevs el-Ahbâr”, c: 3, s: 277, hadis: 4701
• Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “Menâkib”, s: 82
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 40, s: 149
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 1, s: 312
• İbin Batriyk “Ş”, “El-‘Umde” s: 305, 379
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “Sırât’ul-Mustakiym”, c: 1, s: 226; c: 2, s: 21
• Muhammed Tahir e-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 438, 445
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 5, s: 207
(92*)
• Şeyh Yusuf el-Bahrâni “Ş”, “Hedâik’ul-Nâdra”, c: 18, s: 149
• Ebi Cafar Muhammed bin Ya’kub el-Kuleyni “Ş” , “El-Kâfi” , c:1, s: 437 ; c: 2, s: 388
• El-Hurr el-Âmili “Ş”, “Vesâil el-Şiy’a”, c: 28, s: 354
• Suleym bin Kys el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 384
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 32, s: 325 ; c: 40 , s: 97
(93*)
• İbin Hacer el-‘Askalani “S”, “Lisân’ul-Mizân”, c: 6, s: 109 (muhtasar)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 42, s: 54 (hz. Ebu Zer’den)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 318
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Amâli”, s: 107
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib”, c: 1, s: 342
• İbin Ebil-Feth el-İrbili “Ş”, “Keşf’ul-Ğumme”, c: 1, s: 303
(94*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 8, s: 174 ; c: 40, s: 63
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş”, “Tefsir”, s: 351
(95*)
• Şâzen bin Cebrâil el-Kummi “Ş” , “El-Ravda” , s: 146-147 ve “El-Fadâil” , s: 145-146
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş” , “Bihar’ul-Envar” , c: 6, s: 51-53; c: 28, s: 92-94; c: 36, s: 148-149; c: 37, s: 292-293, , 311-312, 323; c: 38, s: 30
• El-Tabressi “Ş”, “El-İhticâc” , c: 1, s: 230
• El-‘Ayyâşi “Ş” , “Tefsir” , c: 2, s: 268
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş” , “’Akd’ul-Nadiyd” , s: 111-112
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş” , “El-Musterşid” , s: 584-585
• Huseyn bin Hamdan el-Hasiybi “Ş” , “Hidâyet’ul-Kubra” , s: 103
(96*)
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “Sırât’ul-Mustakiym”, c: 2, s: 55
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 254 (değişik bir şekilde)
• Zeynuddin Ali bin Yusuf “Ş”, “Nehc’ul-İmân”, s: 466
• Kadı Nu’man el-Mağribi “Ş” , “Şerh’ul-Ahbâr”, c: 1, s: 428 ; c: 2, s: 369 (değişik bir şekilde)
• Muhammed bin Ahmed el-Kummi “Ş”, “Mi-etu Menkibe”, s: 53
• Seyyid bin Tâvus “Ş”, “El-Tahsiyn”, s: 569 ve “El-Yakiyn” , s: 252
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 37, s: 307
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 1, s: 236
(97*)
• İbin Hamza el-Tusi “Ş”, “El-Sâkib fil-Menâkib”, s: 129-130
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Medinat’ul-Me’âciz”, c: 1, s: 528-529 ve “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 6, s: 336-337
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 42, s: 36-37
• Zeynuddin Ali bin Yusuf “Ş”, “Nehc’ul-İmân”, s: 643
(98*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 23, s: 88
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 452-453
• Şeyh Saduk “Ş”, “Kemâl’ud-Din ve temâm’ul-Ni’me”, s: 413-414
(99*)
• İbin Mağâzali el-Şafi’i “S”, “Menâkib” , s: 109-110 (muhtasar)
• Şeyh Suleyman el-Kanduzi el-Nakşibendi “S”, “Yenabi’ul-Mevedde” , c: 2, s: 80, 239-240
• Abdurrauf el-Munâvi “S”, “Kunuz el-Hakâik” , s: 141 (muhtasar)
• El-Deylemi “S”, “Firdevs’ul-Ahbâr”, c: 4, s: 134, hadis: 6417
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 317-318 ; c: 39, s: 257-258, 270; c: 73, s: 181-182; c: 89, s: 345-346
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 3, s: 4
• Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş”, “Şerh’ul-Ahbâr”, c: 2, s: 265
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 280-281
• Şeyh Saduk “Ş”, “Fadâil Eşhur’ul-Selâse”, s: 49-50 ve “El-Amâli”, s: 85-86 ve “Ma’âni el-Ahbâr”, s: 235
• İbin Batriyk “Ş”, “El-‘Umde”, s: 300-301
• Seyyid el-Mir Muhamed Bakır el-Mar’aşi el-Huseyni “Ş”, “İsna ‘Aşar risâle” , c: 1, s: 15-16, 19
• Zeynuddin Ali bin Yusuf “Ş”, “Nehc’ul-İmân”, s: 600
• Hasan bin Yusuf el-Mutahhar el-Hilli “Ş”, “Keşf’ul-Yakin”, s: 297-298
• Seyyid Hâşi el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 6, s: 142-143
• İbin Şâzen el-Kummi “Ş”, “El-Fadâil”, s: 112
(100*)
• Hasan bin Suleyman el-Hilli “Ş”, “Muhtasar el-Basâir” , s: 193
• Muhammed bin Mes’ud el-‘Ayyâşi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 18
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 8, s: 337; c: 24, s: 252-253
• Muhammed bin Hasan el-Saffâr “Ş”, “Basâir’ul-Deracât”, s: 517
(101*)
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 353-354
• El-Fadıl bin Şâzen el-Ezdi “Ş”, “El-İydâh” , s: 61-62
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib el-İmâm Emir’ul-muminin”, c: 2, s: 99
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-Amâli” , s: 30
• Ebul-Feth el-Karaciki “Ş”, “El-Te’accub”, s: 152
• Seyyid ibin Tâvus “Ş”, “El-Melâhim evl-Fiten”, s: 231-232 ve “El-Yakin” , s: 473-474
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 9 ; c: 28, s: 10
(102*)
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 1, s: 254, 258
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 36, s: 289-290
• Ebu Salâh el-Halabi “Ş”, “El-Kâfi” , s: 99
• Şeyh El-Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 467
• Ebi Kâsem Ali bin Muhammed el-Hazâz l-Kummi “Ş”, “Kifâyet’ul-Eser”, s: 14, 36-38, 74-76, 78-79 , 104, 110, 129-130...
• Ahmed bin ‘Ayyâş el-Cevhari “Ş”, “Muktadab el-Eser”, s: 27
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-Nuket”, s: 48
(103*)
• Seyyid İbin Tâvus “Ş”, “El-Tahsiyn”, s: 633-634
• El-Tabressi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 213-214
• Muhammed bin İbrâhim el-Nu’mâni “Ş”, “Kitâb’ul-Ğaybe”, s: 75-76
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib”, c: 2, s: 413 (muhtasar)
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 296-297
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “Kemâl el-Din”, s: 276-277
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 2, s: 108-109
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 33, s: 147-149
(104*)
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 379-381
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 148-150; c: 30, s: 310-311; c: 36, s: 294-295
• Şâzen bin Cebrâil el-Kummi “Ş”, “El-Ravda”, s: 124-126 ve “El-Fadâil”, s: 134-135
• Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşariku envâr’ul-yakin”, s: 303-304
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 2, s: 106-107
(105*)
• El-Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid”, c: 9, s: 172
• El-Tabarâni “S”, “Mu’cem el-Kebir”, c: 3, s: 47
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa İbin Merduveyh el-İsfahâni “S”, “Menâkib”, s: 213
• Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Zikru ahbâr İsbahân”, c: 1, s: 44
• Ahmed bin Abdullah Muhibb el-Tabari “S”, “Zahâi’ul-‘Ukba”, s: 63 (muhtasar)
• Celaluddin el-Suyuti “S”, “El-Cami’ul-Sağiyr”, c: 2, s: 140 (mutasar/Mısır baskısı)
• Ebul-Mueyyed Muvaffak bin Ahmed el-Havarazmi “S”, “Menâkib”, s: 89 (muhtasar-Tebriz/İran baskısı) ve “Maktel el-Huseyn” , s: 111 (tam olarak/Hindistan baskısı)
• İbin Mağâzeli “S”, “Menâkib”, s: 20
• İbin Hacer el-Heysemi “S”, “Savâ’ik-ul Muhrika”, s: 75 (muhtasar/Mısır baskısı)
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib Emir’ul-Müminin” c: 1, s: 414
• Ebi Kâsem Ali bin Muhammed el-Hazâz el-Kummi “Ş”, “Kifâyet’ul-Eser”, s: 111
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “Sirât’ul-Mustakiy”, c: 3, s: 161 (muhtasar)
• Muhammed Tahir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 623 (muhtasar)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 36, s: 323
• Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşariku envâr’ul-yakin”, s: 90 (muhtasar)
(106*)
• Ebi Bekr Ahmed bin Musa İbin Merduveyh el-Esfahâni “S”, “Menâkib”, s: 122
• Muhammed Kurd Ali “S”, “Hutat el-Şâm”, c: 5, s: 251
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli”, s: 155
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Derecât el-Refiy’a”, s: 213
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 40, s: 27-28
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli”, s: 155
• İbin Ebil-Feth el-İrbili “Ş”, “Keşf’ul-Ğumme”, c: 2, s: 16
• Hasan bin Yusuf el-Mutahhar el-Hilli “Ş”, “Keşf’ul-Yakin”, s: 465
(107*)
• El-Se’lebi “S”, “Tefsir”, c: 5, s: 303
• El-Hâkim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenziyl”, c: 1, s: 400-405
• Muhiddin el-‘Arabi “S”, “Ahkâm el-Kurân”, c: 3, s: 86
• İbin Cuvzi “S”, “Zâd’ul-Musiyr”, c: 4, s: 252
• El-Kurtubi “S”, “Tefsir el-Kurtubi”, c: 9, s: 336
• Ebi Hayyân el-Endelusi “S”, “Tefsir Bahr el-Muhiyt”, c: 5, s: 211
• El-Âlusi “S”, “Tefsir”, c: 13, s: 176
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 1, s: 309
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Yenabi’ul-Me’âciz”, s: 19
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 35, s: 432; c: 40, s: 146
• Seyyid Tabâtabâi “Ş”, “Tefsir el-Miyzân”, c: 11, s: 388
• Şeyh Yusuf el-Bahrâni “Ş”, “Hadâik el-Nâdira”, c: 1, s: 28
• Muhammed bin Hasan el-Saffâr “Ş”, “Basâir’ul-Deracât”, s: 236 ve 232-236 , 251 (imam-ı Cafer el-Sadık hazretlerinden)
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi”, c: 1, s: 229, 257 (imam-ı Cafer el-Sadık hazretlerinden)
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş”, “De’âim el-İslâm”, c: 1, s: 22 (imam-ı Cafer el-Sadık hazretlerinden)
• El-Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Amâli”, s: 659 (Ebu Sa’id el-Hudri hazretlerinden)
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 105 (imam-ı Muhammed el-Bakır hazretlerinden) ; s: 111 (Ebu Sa’id el-Hudri hazretşerinden)
HZ. SELAMN 7. BÖLÜM
(108*)
• El-Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenziyl”, c: 2, s: 285
• İbin Mağâzeli “S”, “Menâkib”, s: 339, hadis: 393
• Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Mâ nuzila min el- Kurân” , s: 236 , hadis: 64
• Celaluddin el-Suyuti “S”, “Cem’ul-Cevâmi” , c: 2, s: 53
• Seyyid Tabâtabâi “Ş”, “Tefsir el-Miyzân”, c: 19, s: 103
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 24, s: 98 ; c: 43, s: 31-32
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 3, s: 101
(109*)
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa”, c: 18, s: 39
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş”, “Emel el-Âmâl”, c: 1, s: 13
• El-Kadı Nu’man el-Mağribi “Ş”, “Şerh’uAhbar”, c: 1, s: 108; c: 3, s: 470
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “Sırât’ul-Mustakiym”, c: 1, s: 205; c: 2, s: 6; c: 3, s: 255
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 231, 306-307
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Medinet el-Me’âciz”, c: 2, s: 275-276 ; c: 3, s: 209, 407-408
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 330-331, 392
• Huseyn bin Hamdân el-Hasiybi “Ş”, “Hidâyet’ul-Kubra”, s: 192-193
• El-Kaşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 12-37
(110*)
• El-Belâzari “S”, “Ensâb’ul-Eşrâf”, s: 183
• El- Kadı Nu’man el-Mağribi “Ş”, “Şerh’uAhbar”, c: 2, s: 281
• El-Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Amâli”, s: 641-642
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli”, s: 124
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 321; c: 40, s: 42, 131,135
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib Emir’ul-Müminin” c: 2, s: 439
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-Amâli” , s: 138-139
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 1, s: 311
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş”i, “Beşâret el-Mustafa”, s: 199, 406
• İbin Ebil-Feth el-İrbili “Ş”, “Keşf’ul-Ğumme”, c: 2, s: 14
(111*)
• Zehebi “S”, “Tarih el-İslâm”, c: 3, s: 515 ve “Siyeru ‘Alâm el-Nubalâ”, c: 1, s: 541-542
• El-Hafız el-Esbahâni “S”, “Zikru ahbar İsbahân”, c: 1, s: 2-3
• El-Se’labi “S”, “Tefsir”, c: 9, s: 39
• El-Nehhâs “S”, “Ma’âni el-Kurân”, c: 6, s: 488
• İbin Ebi Htim el-Râzi “S”, “Tefsir”, c: 10, s: 3299-3300
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S”, “Câmi’ul-Beyân” , c: 26, s: 86
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 416
• Hafız el-Dârekutni “S”, “’İlel el-Derâkutni”, c: 10, s: 257
• Hafız el-Termizi “S”, “Sunen”, c: 5, s: 60
• El-Tabarâni “S”, “El-Mu’cem el-Evsat”, c: 8, s: 349
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 52 ; c: 64, s: 168
• Seyyid Tabâtabâi “Ş”, “Tefsir el-Miyzân”, c: 18, s: 250
• Şeyh el-Tabrassi “Ş”, “Mecm’ul-Beyân” , c: 9, s: 180
(112*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 24, s: 16
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 271
(113*)
• El-Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenziyl”, c: 1, s: 154
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş”, “’Akd’ul-Nadiyd” , s: 74-75
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 283
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 234
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 35, s: 390
• Seyyid el-Mar’aşi “Ş”, “Şerh İhkâk el-Hak” , c: 14, s: 390
(114*)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 63
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 321-322; c: 23, s: 337
• Ebil-‘Abbas Abdullah bin Ca’far el-Himyeri “Ş”, “Kurb el-İsnâd”, s: 79
• El-Fayd el-Kâşâni “Ş”, “Tefsir el-Sâfi”, c: 4, s: 372-373; c: 6, s: 364-365
• Abd-Ali bin Cum’a el-‘Arusi el-Huveyzi “Ş”, “Tefsir Nur el-Sakalayn”, c: 4, s: 570-571
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 3, s: 240
(115*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 418
(116*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 406
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S”, “Câmi’ul-Beyân”, c: 7, s: 265 ; c: 15, s: 294
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 322 ; c: 69, s: 1-2
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 34-35
(117*)
• El-Zehebi “S”, “Siyeru A’lâm el-Nubalâ”, c: 1, s: 540
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 24, s: 235
• Yahya bin Şeref el-Nuvavi “S”, “Riyâd el-Sâlihin”, s: 181 ve “El-Ezkâr” , s: 356
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa”, c: 18, s: 37
• İbin ‘Abdel-Birr “S”, “El-İstiy’âb”, c: 2, s: 732-733, 737
• Ahmed bin Şuayb el-Nesei “S”, “Fadâil el-Sahabe” , s: 51
• Muslim bin Hacâc “S”, “Sahih-i Muslim”, c: 7, s: 173
• Ahmed bin Hanbel “S”, “Musned”, c: 5, s: 64-65
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 391-392
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 234
• Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 208-209
(118*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 323
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 46
• El-Fayd el-Kâşâni “Ş”, “Tefsir el-Sâfi”, c: 3, s: 268
• Abd-Ali bin Cum’a el-‘Arusi el-Huveyzi “Ş”, “Tefsir Nur el-Sakalayn”, c: 3, s: 313
(119*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 322-323 ; c: 35, s: 342 ; c: 64, s: 263-264
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 1, s: 255
• El-Fayd el-Kâşâni “Ş”, “Tefsir el-Asfâ” , c: 1, s: 424 ve “Tefsir el-Sâfi”, c: 2, s: 268
• Abd-Ali bin Cum’a el-‘Arusi el-Huveyzi “Ş”, “Tefsir Nur el-Sakalayn”, c: 2, s: 121
(120*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 349 ; c: 64,s: 50
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 301
• El-Fayd el-Kâşâni “Ş”, “Tefsir el-Asfâ” , c: 2, s: 1171 ve “Tefsir el-Sâfi”, c: 5, s: 21 ; c: 6, s: 468
• Abd-Ali bin Cum’a el-‘Arusi el-Huveyzi “Ş”, “Tefsir Nur el-Sakalayn”, c: 5, s: 27
(121*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 345
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş”, “Tefsir”, s: 577
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 1, s: 387 (“Şia” ifadesini, isim yerine kullanmış)
• Şerefuddin el-Huseyni “Ş”, “Tevil el-Âyât”, c: 2, s: 814 (“Şia” ifadesini, isim yerine kullanmış)
(122*)
• Şeyh el-Tabressi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 49-50
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 9, s: 289 ; c: 22, s: 327-328
• İmam Hasan el-‘Askeri aleyisselam, “Tefsir”, s: 456-457
• Abd-Ali bin Cum’a el-‘Arusi el-Huveyzi “Ş”, “Tefsir Nur el-Sakalayn”, c: 1, s: 104-106
(123*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 327
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 1, s: 303
• El-Fayd el-Kâşâni “Ş”, “Tefsir el-Asfâ” , c: 1, s: 486 ve “Tefsir el-Sâfi”, c: 2, s: 369
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 4, s: 150
(124*)
• El-Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenzil”, c: 1, s: 94-95
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 6, s: 52 ; c: 17, s: 341 ; c: 30, s: 223 ; c: 67, s: 167 ; c: 9, s: 317
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, ”Hilyet’ul-Ebrâr”, c: 1, s: 108-109 ve “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 4, s: 183-184
• İmam Hasan el-‘Askeri aleyisselam, “Tefsir”, s: 120-121, 292
• Hasan bin Sueyman el-Halabi “Ş”, “El-Muhtadar”, s: 116-117
(125*)
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S”, “Câmi’ul-Beyân”, c: 28, s: 122
• İbin Ebi Hâtim el-Râzi “S”, “Tefsir”, c: 10, s: 3355
• Termizi “S”, “Sunen”, c: 5, s: 86, 382-383
• Nesei “S”, “Sunen”, c: 5, s: 75-76
• Abdullah bin Hibbân “S”, “Tabakât el-Muhaddisin bi-Esbehân”, c: 1, s: 39
• Hafız el-İsbahâni “S”, “Zikru ahbâr İsbahân”, c: 1, s: 2
• İbin Kesir “S”, “El-Bidâyetu vel-Nihâye”, c: 6, s: 219
• El-Makriyzi “S”, “El-İmtâ’ el-Esmâ’ ”, c: 14, s: 197-198
• Şeyh el-Tabressi “Ş”, “Mecma’ul-Beyân”, c: 10, s: 7
(126*)
• Seyyid Haşim el-Bahrâni “Ş”, “Medinet’ul-Me’âciz”, c: 1, s: 442
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 372
• İmam Hasan el-‘Askeri aleyisselam, “Tefsir”, s: 72
(127*)
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 39
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş”, “Delâil el-İmâme” , s: 140
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 43, s: 28-29, 66, 200 ; c: 45, s: 190 308;c: 78, s: 385-386 ; c: 83, s: 323; c: 91, s: 226-227 ; c: 92, s: 37
(128*)
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 44, 249
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 58, s: 36, 39
• Ebi Abdullah Ahmed bin Muhammed bin ‘Ayyâş “Ş”, “Muktadab el-Eser”, s: 19
(129)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 341
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 349
(130*)
• Ahmed bin Abdullah Muhibb el-Tabari “S”, “El-Riyâd’ul-Nadara”, c: 1, s: 256
• Ahmed bin Hanbel “S”, “Fadâil el-Sahâbe”, c: 2, s: 615; c: 3, s: 30
• El-Hakim el-Hasakâni “S”, “Şevâhid’ul-Tenzil”, c: 1, s: 99
• İbn’ul-Dimaşki “S”, “Cevâhir’ul-Matâlib”, c: 1, s: 107
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 36
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, ”Hilyet’ul-Ebrâr”, c: 2, s: 443
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş”, “Tefsir”, s: 613
• El-Kadı Nu’man el-Mağribi “Ş”, “Şerh’ul-Ahbar”, c: 1, s: 211
• İbin Batriyk “Ş”, “El-‘Umde”, s: 76
(131*)
• El-Makriyzi “S”, “Fadâil Âl el-Beyt”, s: 86
• Muhyiddin bin el-‘Arabi “S”, “Futuhât el-Mekkiyye”, c: 1, s: 196
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş”, “Beşâret el-Mustafa”, s: 411
• El-Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşarik envâr’ul-yakin”, s: 351
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib”, c: 1, s: 221
• Suleym bin Kays el-Hilâli “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 129, 174-175
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi”, c: 8, s: 162
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 354
• Hasan bin Suleyman el-Hilli “Ş”, “Muhtasar el-Basâir”, s: 124-125
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 448
• Seyyid bin Tâvus “Ş”, “İkbâl el-A’mâl”, c: 2, s: 264-265
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 221-222
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâli”, s: 133
(132*)
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 424
• El-Zehebi “S”, “Siyeru A’lâm el-Nubalâ”, c: 1, s: 544
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 90-91
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib”, c: 1, s: 414
• El-Şeyh el-Tabressi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 151
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 387; c: 29, s: 79; c: 38, s: 47
• Şeyh Suleyman bin Abdullah el-el-Mâhuzi el-Bahrâni “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 342, 345
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 77
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 218
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 2, s: 120; c: 6, s: 179
• Şeyh Ali Yezdi el-Hâiri “Ş”, “İlzâm el-Nâsib”, c: 2, s: 133
(133*)
• El-Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşarik envâr’ul-yakin”, s: 306, 351
• Miyrza Huseyn Nuri el-Tabressi “Ş”, “Nefs’ul-Rahmân”, s: 20, 207
(134*)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 11-12
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 2, s: 213-214; c: 22, s: 353, 440
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 211
(135*)
• El-Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşarik envâr’ul-yakin”, s: 306
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 12
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 2, s: 190 ; c: 22, s: 343-344, 373-374
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 210-211
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 59-60, 69-70
• Muhammed bin Hasan el-Saffâr “Ş”, “Basâir’ul-Deracât”, s: 45
(136*)
• İbin Sabbâğ el-Mâliki “S”, “El-Fusul el-Muhimme”, c: 1, s: 605
• Ebi Bekr Muhammed bin Ahmed bin Abdullah el-Kâtib el-Bağdâdi “Ş”, “Târih el-Eimme”, s: 32
• Seyyid Muhamme Rıda el-Huseyni “Ş”, “Tarih Ehl el-Beyt” , s: 147
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 42, s: 180 ve değişik olarak c: 22, s: 374 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• El-Keşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 10 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• Şey el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 60 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 210 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
(137*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 374
• El-Keşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 10
• Şey el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 60
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 210
(138*)
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 174-175
(139*)
• Şey el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 321-322
• Ebul-Feth el-Kereciki “Ş”, “El-İstinsâr”, s: 10-13
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş”, “El-Musterşid”, s: 231-239
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 26, 181-185
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 2, s: 228-230 ; c: 22, s: 245-246 ; c: 36, s: 273-274
• Vâlid el-Bahâi el-‘Âmili “Ş”, “Vusul el-Ahyâr ila vusul el-Ahbâr” , s: 166-168
• Şeyh el-Tabressi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 393-395
• İbin Şu’be el-Harrâni “Ş”, “Tuhef’ul-‘Ukul”, s: 193-196
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi”, c: 1, s: 62-64
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-İ’tikâdet fiy diyn el-İmâmiye”, s: 118-122 ve “El-Hisâl”, s: 255-256
• Muhammed bin İbrahim el-Nu’mâni “Ş”, “Kitâb’ul-Ğaybe”, s: 80-84
(140*)
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi” , c: 8, s: 162
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 345
• El-Keşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 22
(141*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 38, s: 334 ; c: 71, s: 250 ; c: 72, s: 444-445
• Ali bin İbrahim el-Kummi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 109
• Şey el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 69-70
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 211
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi” , c: 8, s: 162
• El-Keşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 22
(142*)
• Muhammed bin Sa’d “S”, “Tabakât’ul-Kubra”, c: 4, s: 84
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 38, s: 335
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 32
• Muhammed bin Suleyman el-Kufi “Ş”, “Menâkib”, c: 1, s: 334
(143*)
• İbin ‘Abdel-Birr “S”, “El-İstiy’âb”, c: 2, s: 638 ; c: 4, s: 1646 ve “El-Durer” , s: 90
• Celaluddin el-Suyuti “S”, “El-Durr’ul-Mensur”, c: 2, s: 309
• Muhammed bin Sa’d “S”, “Tabakât’ul-Kubra”, c: 4, s: 84
• Abdullah bin ‘Adey “S”, “El-Kâmil”, c: 2, s: 455
• İbin Ebil-Dunyâ “S”, “Kitâb’ul-Havâtif”, s: 83
• Ebu Ya’la “S”, “Musned”, c: 2, s: 193, c: 6, s: 131
• İbin Huzeyme “S”, “Sahih”, c: 3, s: 309
• İbin Hibbân “S”, “Sahih”, c: 2, s: 23
• Tabarani “S”, “Mu’cem el-Kebir” , c: 6, s: 218 ; c: 22, s: 112 ve “Mu’cem el-Evsat”, c: 6, s: 159
• Dârekutni “S”, “Sunen”, c: 2, s: 156
• ‘Umar bin Şâhin “S”, “Nâsih el-Hadis ve mensuheh”, s: 420
• Buhari “S”, “Sahih”, c: 2, s: 243, c: 4, s: 267, c: 7, s: 92
• Termizi “S”, “Sunen”, c: 4, s: 33
• Beyhaki “S”, “Sunen el-Kubra”, c: 4, s: 276
(144*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 2, s: 190 ; c: 22, s: 343
• Seyyid Abdullah el-Cezâiri “Ş”, “El-Tuhfe el-Sunniye”, s: 8
• Muhammed bin Hasan el-Saffâr “Ş”, “Basâir’ul-Dercât”, s: 45
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi” , c: 1, s: 401
• Hasan bin Sleyman el-Hilli “Ş”, “Mutasar Basâir el-Dercât”, s: 124-125
• Şeyh Suleyman bin Abdullah el-el-Mâhuzi el-Bahrâni “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 343-344
• Şey el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 70
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 211
• El-Hafız Receb’ul-Bursi “Ş”, “Meşarik envâr’ul-yakin”, s: 4
(145*)
• Hasan bin Sleyman el-Hilli “Ş”, “Mutasar Basâir el-Dercât”, s: 40-41, 162
• Suleym bin Kays el-Hilâli “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 129
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 53, s: 69
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş”, “El-İykâz”, s: 85, 265, 336-337
(146*)
• Şeyh Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 447-448
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 351; c: 66, s: 165-166 , 168-169
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi”, c: 2, s: 45
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 280 (muhasar)
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş”, “Vesâil el-Şiy’a”, c: 16, s: 162
(147*)
• Şeyh Hasan sahib’ul-Me’âlim “Ş”, “El-Tahriyr el-Tâvűsi” , s: 392-393
• Muhammed Salih el-Mâzanderâni “Ş”, “Şerh usul el-Kâfi”, c: 9, s: 188
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 9-10
• El-Kaşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 11, numara: 24
• Miyr Dâmâd Muhammed Bakır el-Huseyni el-Esterâbâdi “Ş”, “El-Revâşih el-Semâviye”, s: 215
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 440; c: 28, s: 239, 260 ; c: 64, s: 165
• Şeyh Suleyman bin Abdullah el-el-Mâhuzi el-Bahrâni “Ş”, “Kitâb’ul-Erba’iyn”, s: 292
• Şey el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 51-52
• Ebi Mansur Hasan bin Yusuf bin Mutahhar el-Esedi ‘Allâme el-Hilli “Ş”, “Hulâset el-Ekvâl”, s: 223
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 223
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet el-Merâm”, c: 6, s: 42
(148*)
• Seyyid İbin Tâvűs “Ş”, “İkbâl el-A’mâl”, c: 2, s: 264-265
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Keşf el-Muhimm”, s: 71
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 95, s: 323
• Ali bin Yunul-Hilli “Ş”, “’Adad’ul-Kaviyye”, s: 169
(149*)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 221-222
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 347
(150*)
• Şeyh Mufid “Ş”, “El-Amâli”, s: 214
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 341 ; c: 65, s: 164
(151*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 341
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 282
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 22
(152*)
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 90-91
• Muhammed bin Suleymân el-Kufi “Ş”, “Menâkib”, “Tevrat” kelimesi zikredilmemiş.
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 387 “Tevrat” kelimesi zikredilmemiş.
• Şey el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 77 “Tevrat” kelimesi zikredilmemiş.
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 218 “Tevrat” kelimesi zikredilmemiş.
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet el-Merâm”, c: 2, s: 120 “Tevrat” kelimesi zikredilmemiş.
(153*)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 216
• Seyyid Hâşi el-Bahrâni “Ş”, “Mediynet’ul-Me’âciz”, c: 6, s: 35
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 47, s: 395
(154*)
• El-Hâkim el-Niysâburi “S”, “El-Mustedrek”, c: 1, s: 122
• Muttaki el-Hindi ”S”, “Kenz’ul-‘Ummâl”, c: 1, s: 447
• Celâluddin el-Suyuti “S”, “Durr’el-Mensur”, c: 4, s: 219
• El-Sâlihi el-Şâmi “S”, “Subul el-Huda vel-Reşâd”, c: 10, s: 3
• Hafız el-Esbahâni “S”, “Hilyet’ul-Evliyâ”, c: 1, s: 339
• Seyyid Ali Emir el-San’âni “Ş” , “El-Bid’a”, s: 69
(155*)
• Muhammed bin Mes’ud el-‘Ayyâşi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 32
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 52, s: 346
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş”, “Delâil el-İmâme”, s: 247 (değişik klimelerle)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İrşâd”, s: 365 (değişik klimelerle)
• El-Tabrassi “Ş”, “Mecma’ul-Beyân”, c: 2, s: 489 (muhtasar)
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, c: 2, s:266 (değişik klimelerle)
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Hilyet’ul-Ebrâr”, c: 2, s: 618 (değişik klimelerle)
• İbin Ebil-Feth el-İrbili “Ş”, “Keşf’ul-Ğumme”, c: 3, s: 256 (değişik klimelerle)
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “Sırât’ul-Mustakiym”, c: 2, s: 256 (değişik klimelerle)
(156*)
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 211
(157*)
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 73
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 385
(158*)
• İbin Ebi Hâtim el-Râzi “S”, “Tefsir”, c: 8, s: 2713
• Hafız el-Esbahâni “S”, “Zikru ahbar İsbahân”, c: 2, s: 103 (hz. Selman’ın: “Allah’ın senin gözlerin arasında yaratmış olduğu nura secde ediuorum” ifadesi ile)
• İbin Kesir “S”, “Tefsir”, c: 2, s: 509
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 27, s: 139-141
(159*)
• İbin Sabbâğ el-Mâliki “S”, “El-Fusul el-Muhimme”, c: 1, s: 605
• Ebi Bekr Muhammed bin Ahmed bin Abdullah el-Kâtib el-Bağdâdi “Ş”, “Târih el-Eimme”, s: 32
• Seyyid Muhamme Rıda el-Huseyni “Ş”, “Tarih Ehl el-Beyt” , s: 147
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 42, s: 180 ve değişik olarak c: 22, s: 374 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• El-Keşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 10 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• Şeyh el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 60 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 210 (imam-ı Ali’den aktarılan bu haberde, hazreti Selman’ın Allah’ın yeryüzündeki kapısı olduğu beyan edilmiş)
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 3, s: 90
(160*)
• İbin Kesir “S”, “El-Bidâyetu vel-Nihâye”, c: 8, s: 374
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl”, c: 14, s: 106
• Hafız İbin ‘Asakir “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 28, s: 221
• Abdurrezzâk el-San’âni “S”, “El-Musannaf”, c: 5, s: 138
• İbin EbiŞeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf”, c: 4, s: 353 ; c: 7,s: 258 ; c: 8, s: 610
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 5, s: 187 (Zubeyr ismini zikretmeden)
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Amâl”, s: 312 (Zubeyr ismini zikretmeden)
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 483
(161*)
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “El-Ğaybe”, s: 163
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 52, s: 126
(162*)
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 11
• El-Kaşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 12, numara: 25
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 373
• Şeyh el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 52
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 209
• Seyyid el-Hűî “Ş”, “Mu’cem Ricâl el-Hadis”, c: 9, s: 199
(163*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 387 ; c: 32, s: 147
• El-Kaşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 9
• Şeyh el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 58
• Seyyid el-Hűî “Ş”, “Mu’cem Ricâl el-Hadis”, c: 9, s: 200
(164*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 386
• El-Kaşşi “Ş”, “Ricâl”, s: 13 (birinci baskı)
• Seyyid el-Hűî “Ş”, “Mu’cem Ricâl el-Hadis”, c: 9, s: 204-205
• Şeyh el-Tusi “Ş”, ““İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 75
(165*)
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf”, c: 8, s: 337
(166*)
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf”, c: 8, s: 718
(167*)
• Ebu Bekr Ahmed bin Abdulazizi el-Cevhari “S”, “El-Sakifetu ve-Fedek”, s: 45-46, 69
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf”, c: 8, s: 586
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belağa”, c: 2, s: 49 ; c: 6, s: 43
• Şeyh el-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 149-153
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş”, c: 2, s: 256 (muhtasar)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 386-390 ; c: 29, s: 79-82
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifet el-Ricâl”, c: 1, s: 75-98
• El-Fadıl bin Şâzân el-Ezdi “Ş”, “El-İydâh”, s: 457-458
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 231-232
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 463
(168*)
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belağa”, c: 6, s: 43
• El-Câhiz “S”, “El-‘Usmâniye”, s: 172
• Şeyh el-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 2, s: 152
• İbin Hamza el-Tusi “Ş”, “El-Sâkib fil-Menâkib”, s: 129
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 231-232
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Medinat’ul-Me’âciz”, c: 1, s: 528
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 193-195
(169*)
• El-Fadıl bin Şâzân el-Ezdi “Ş”, “El-İydâh”, s: 457-458
• El-Kadı Nu’mân el-Mağribi “Ş”, c: 1, s: 197
• Seyyid Murtada “Ş”, “El-Şâfi”, s: 402 (kelime değişikliği ile)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 401
(170*)
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S”, “Tarih”, c: 5, s: 232 (Mektubun yazıldığını ifade etmiş ve halkın içeriğine tahammül edemiyeceği için bunu aktarmadığını açıkça beyan etmiş.)
• İbn’ul-Esir “S”, “El-Kâmil fit-Târih”, c: 3, s: 108 (Mektubun yazıldığını ifade etmiş ve halkın içeriğine tahammül edemiyeceği için bunu aktarmadığını açıkça beyan etmiş.)
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belağa”, c: 3, s: 189-190
• Balazari “S”, “Ensab’ul-Eşrâf”, s: 393-397
• İbin Muzâhim “Ş”, “Kitâbu Siffin”, s: 132
• El-Mes’udi “Ş”, “Muruc el-Zeheb”, c: 2, s: 59
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 183
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 119
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 33, s: 575
(171*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 193-195, 211-212
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 239-240 (muhtasar olarak)
• Seyyid İbin Tâvus “Ş”, “El-Yakiyn”, s: 339 (muhtasar)
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “El-Sirât el-Mustakiym”, c: 2, s: 80
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 463 (muhtasar)
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 99-100
(172*)
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 111-113
• Suleym bin Kays el-Hilli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 159-160
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 278-279
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 214 (muhtasar)
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 5, s: 319
(173*)
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 113
• Suleym bin Kays el-Hilli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 162-164
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 284
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 215
(174*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 202-203
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 243
• El-Şehid Nurullah el-Tusteri “Ş”, “El-Savârim el-Muhrike” , s: 58-59
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “El-Sirât el-Mustakiym”, c: 2, s: 82-83
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 104
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 214-215
• Şeyh el-Huveyzi “Ş”, “Tefsir Nur’ul-Sakalayn”, c: 1, s: 605
• Seyyid Bahr’ul-‘Ulum “Ş”, “El-Fevâid el-Ricâliye”, c: 2, s: 334
• Zeynuddin Ali bin Yusuf “Ş”, “Nehc’ul-İmân”, s: 586
(175*)
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “Ş”, “El-Musterşid”, s: 381-382
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 186-187
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 113-114
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 3, s: 118
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 28, s: 206, 227-228
• Muhammed bin Mes’ud el-‘Ayyâşi “Ş”, “Tefsir”, c: 2, s: 67-68
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Ğâyet’ul-Merâm”, c: 5, s: 338-339
(176*)
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi”, c: 8, s: 245-246
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 325, 329, 332-333, 341-342 , 351, 440; c: 28, s: 236, 239, 264
• Muhammed bin Hasan el-Kummi “Ş”, “’Akd’ul-Nadiyd”, s: 150
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 374-375
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 6
• Suleym bin Kays el-Hilli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 216, 218-219,
• El-Fettâl el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 282
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifat’ul-Ricâl”, c: 1, s: 26-31
• ‘Allâme el-Hilli “Ş”, “Hulâsat’ul-Ekvâl”, s: 223
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 233, 238
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Hilyet’ul-Ebrâr”, c: 2, s: 306
• Huseyn bin Hamdan el-Hasiybi “Ş”, “Hidâyet’ul-Kubra”, s: 192-193, 413
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 98; c: 2, s: 5
(177*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 506
• Suleym bin Kays el-Hilâli el-Kufi “Ş”, “Kitâbu Suleym”, s: 144-145
• El-Tabrassi “Ş”, “El-İhticâc”, c: 1, s: 106
• Şeyh Yusuf el-Bahrâni “Ş”, “Hadâik el-Nâdira” , c: 1, s: 451
(178*)
• El-Kaşşi “Ş”, “El-Ricâl”, s: 4
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 5
• Furat bin İbrahim el-Kufi “Ş”, “Tefsir”, s: 570
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “İhtiyâr ma’rifat’ul-Ricâl”, c: 1, s: 34
• Seyyid Mustafa bin Huseyn el-Huseyni “Ş”, “Nakd’ul-Ricâl”, c: 3, s: 319
• Muhammed bin Ali el-Erdebili “Ş”, “Cami’ul-Ruvât”, c: 1, s: 182
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 209, 285
• Seyyid Bahr’ul-‘Ulum “Ş”, “El-Fevâid el-Ricâliye”, c: 2, s: 168
• El-Ya’kubi “Ş”, “Tarih el-Ya’kubi”, c: 2, s: 115
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 34, s: 373
(179*)
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş”, “Vesâil el-Şiy’a”, c: 9, s: 442
• Ahmed bin Muhammed bin Halid el-Berki “Ş”, “El-Mehâsin”, c: 1, s: 11
• Fettel el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 371
• Ebul-Feth el-Kereciki “Ş”, “Ma’den el-Cevâhir”, s: 54
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-Hikâyât”, s: 96-97
• Ali el-Tabrassi “Ş”, “Maşkât el-Envâr”, s: 154
• İbin İdris el-Hilli “Ş”, “Mustatrafât el-Serâir”, s: 651
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 74, s: 129
• Muhammed bin Ali el-Tabari “Ş”, “Beşâret el-Mustafa”, s: 342
(180*)
• El-Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid”, c: 5, s: 35
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi” , c: 5, s: 89
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 47, s: 235
• İbin Şu’be el-Harrâni “Ş”, “Tuhaf’ul-‘Ukul”, s: 351-352
• El-Hurr el-‘Âmili “Ş”, “Vesâil el-Şiy’a”, c: 17, s: 435
(181*)
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 212
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 355, c: 67, s: 291; c: 70, s: 231
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Amâli”, s: 708-709
(182*)
• İbin ‘Asaker “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 444
• Şeyh el-Saduk “Ş”, “El-Hisâl”, s: 326
• Fettel el-Niysâburi “Ş”, “Ravdat’ul-Vâ’iziyn”, s: 486-487
• Ebul-Feth el-Kereciki “Ş”, “Ma’den el-Cevâhir”, s: 35
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 230
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 68, s: 266 ; , 386-387; c: 73, s: 59 ; c: 75, s: 453-454 ; c: 80, s: 94
(183*)
• İbin Abdel-Birr “S”, “El-İstizkâr”, c: 8, s: 285
• İbin Mâce “S”, “Sunen” , c: 2, s: 1347 (Peygamber efendimizden)
• Celaluddin el-Suyuti “S”, “Câmi’ul-Sağiyr”, c: 1, s: 254 (Peygamber efendimizden)
• Muttaki el-Hindi “S”, “Kenz’ul-‘Ummâl”, c: 3, s: 119 (Peygamber efendimizden)
• Abdullah bin ‘Adey “S”, “El-Kâmil”, c: 3, s: 76 (Peygamber efendimizden)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 69, s: 110-112
• Ali el-Tabrassi “Ş”, “Maşkât el-Envâr”, s: 411-412
• Şeyh el-Kuleyni “Ş”, “El-Kâfi”, c: 2, s: 291
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 248
(184*)
• El-Hâkim el-Nisâburi “S”, “El-Mustedrek”, c: 4, s: 420
• El-Heysemi “S”, “Mecma’uz-Zevâid”, c: 2, s: 313
• İbin Hazm “S”, “El-Ahkâm”, c: 6, s: 860
• İbin ‘Asaker “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 11, s: 460
• Şeyh el-Mufid “Ş”, “El-İhtisâs”, s: 335
(185*)
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa”, c: 3, s: 155
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 384
• El-Seyyid Ali Hân el-Medeni “Ş”, “El-Deracât el-Refiy’a”, s: 216
(186*)
• Cârullah el-Zamahşeri “S”, “El-Fâik fi-Ğariyb el-Hadis”, c: 1, s: 214
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 72, s: 436
(187*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 58, s: 103
(188*)
• İbin ‘Asaker “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 440
• İbin Ebi Şeybe el-Kufi “S”, “El-Musannaf”, c: 8, s: 180
• Abdullah bin Behrâm el-Dâremi “S”, “Sunen”, c: 1, s: 138-139
(189*)
• El-Zehebi “S”, “Siyeru A’lâm el-Nubalâ”, c: 1, s: 549 ve “Tarih el-İslâm” , c: 3, s: 519-520
• Malik bin Enes “S”, “El-Muvattâ”, s: 480
• Ebu Nu’aym el-İsfahâni “S”, “Hilyet’ul-Evliyâ”, c: 1, s: 205
(190*)
• İbin Ebil-Dunya “S”, “Kitâbul-Samt ve Âdâb’ul-Lisân”, s: 280-281
• İbin ‘Asaker “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 443
• Hafız Muttafik Cemâluddin Ebil-Haccâc Yusuf el-Meziy “S”, “Tehziyb’ul-Kemâl”, c: 11, s: 253-254
(191*)
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 372-373
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “El-Sirât el-Mustakiym”, c: 1, s: 95, 205
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Medinat’ul-Me’âciz”, c: 2, s: 41419
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 131-133
(192*)
• Muhammed Tâhir el-Kummi el-Şiyrâzi “Ş”, “Kitâb’ul-Erbe’iyn”, s: 193
• Şeyh el-Tusi “Ş”, “Tehziyb’ul-Ahkâm”, c: 6, s: 118-119
• Kutubuddin el-Râvandi “Ş”, “El-Harâic vel-Cerâih”, c: 2, s: 562
• Muhammed Bakır el-Meclisi “Ş”, “Bihar’ul-Envar”, c: 22, s: 372-373
• Ali bin Yunus el-‘Âmili “Ş”, “El-Sirât el-Mustakiym”, c: 1, s: 95, 205
• Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Ş”, “Medinat’ul-Me’âciz”, c: 2, s: 41419
• İbin Şehrâşub “Ş”, “Menâkib Âl Ebi Tâlib”, c: 2, s: 131-133
• İbin Şâzân “Ş”, “El-Fadâil”, s: 172
(193*)
• İbin Hacer el-‘Askalâni “S”, “El-İsâbe”, c: 3, s: 119-120 ve “Tehziyb el-Tehziyb”, c: 4, s: 121
• El-Zehebi “S”, “Tarih el-İslâm”, c: 3, s: 521
• El-Makriyzi “S”, “İmtâ’ el-Esmâ’”, c: 6, s: 339
• İbin Kesir “S”, “El-Siyret’ul-Nebeviyye”, c: 4, s: 626
• İbin ‘Asaker “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 458-459
• İbn’ul-Esir “S”, “Usud’ul-Ğâbe”, c: 2, s: 331-332
• Hafız Muttafik Cemâluddin Ebil-Haccâc Yusuf el-Meziy “S”, “Tehziyb’ul-Kemâl”, c: 11, s: 255-256
• Halife bin Hayyât “S”, “Tarih”, s: 143-144
• Hatib el-Bağdâdi “S”, “Tarih Bağdâd”, c: 1, s: 181-182
• El-Hakim el-Nisaburi “S”, “El-Mustedrek”, c: 3, s: 598
• İbin Abdel-Birr “S”, “El-İstiy’âb”, c: 2, s: 638
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa”, c: 18, s: 37
(194*)
• İbin Kuteybe “S”, “El-Ma’ârif”, s: 271
• İbin Kesir “S”, “El-Siyret’ul-Nebeviyye”, c: 4, s: 626
• İbn’ul-Esir “S”, “Usud’ul-Ğâbe”, c: 2, s: 331-332
• İbin Abdel-Birr “S”, “El-İstiy’âb”, c: 2, s: 638
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa”, c: 18, s: 37
(195*)
• İbin Ebil-Hadid “S”, “Şerh Nehc’ul-Belâğa”, c: 18, s: 37
• İbin Abdel-Birr “S”, “El-İstiy’âb”, c: 2, s: 638
• İbin ‘Asaker “S”, “Tarih medinet Dimaşk”, c: 21, s: 458-459
• Hatib el-Bağdâdi “S”, “Tarih Bağdâd”, c: 1, s: 176, 181-182
• Muhammed bin Sa’d “S”, “Tabak3at’ul-Kubra”, c: 4, s: 93 ; c: 6, s: 16-17 ; c: 7, s: 319
• El-Zehebi “S”, “Siyeru A’lâm el-Nubalâ”, c: 1, s: 554-555
• Hafız Muttafik Cemâluddin Ebil-Haccâc Yusuf el-Meziy “S”, “Tehziyb’ul-Kemâl”, c: 11, s: 255-256
• İbn’ul-Esir “S”, “Usud’ul-Ğâbe”, c: 2, s: 331-332
• İbin Kesir “S”, “El-Siyret’ul-Nebeviyye”, c: 4, s: 626
• El-Makriyzi “S”, “İmtâ’ el-Esmâ’”, c: 6, s: 339
• Hafız el-İsbahâni “S”, “Zikru Ahbâr Esbahân”, c: 1, s: 49
• Muhammed bin Cerir el-Tabari “S”, “El-Muntahab min zeyl’il-muzeyyel”, s: 33
• İbin Hacer el-‘Askalâni “S”, “El-İsâbe”, c: 3, s: 119-120 ve “Tehziyb el-Tehziyb”, c: 4, s: 121