GADİR
SAYFASI
Vasiyet ve Gadir
Hum Biati
Şeyh Hüseyin ŞANLI
Gadir Hum Biati,
İslam tarihinde çok önemli bir
vakadır. Bunun önemini anlayabilmek için Hz. Resulallahtan önce yaşamış olan Peygamber ve
vasilerin hayatına bakmak gerekir. İlahî dinlerin tümünde var olan
vasiyet etme kuralı İslamiyette de uygulanmış
mıdır? Bu sorunun cevabını verebilenler Gadir Hum Biatinin
anlamını ve önemini kavramış olur.
Vasiyet
kuralından söz etmeden önce vasiyet sözcüğünün kelime anlamına
bir bakalım; vasiyet; bir kimsenin öldükten sonra
yapılmasını istediği şey olarak tanımlanır.
Vasiyeti icra edecek, yönetecek veya vasiyeti bırakan kişiden sonra
tasarruf hakkı olan kişi, vâsi olarak tanımlanır.
Toplumların ve bireylerin haklarının korunmasında vasiyet
çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Gerek Kuran-ı Kerim gerekse
hadislerde vasiyet için çok büyük önem atfedilmektedir. Birinize ölüm
geldiği zaman, eğer bir hayır(mal) bırakacaksa, anaya,
babaya, akrabalara uygun bir biçimde vasiyet etmek farz kılındı.
(bu) Takva sahiplerinin üzerine bir borçtur. (Bakara 180) Hz. Muhammed
şöyle buyurmaktadır: Mahrum
olan vasiyetten mahrum kalandır. (Sünen İbni Maceh c:1 Hadis no
2700 Müsned Ahmed c:1 s:222 ve 324) Yüce Allahın elçileri
hayatlarında ilk olarak dini kuralların işleyişiyle ilgili
vasiyetlerde bulunmuşlardır. Bu
dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyet etti. Yakup da öyle
yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah
seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca Müslüman olarak can
verin!" dedi. (Bakara 132)
Peygamberler,
tebliğ ettikleri dinin ve kurallarının yerleşmesini
sağlarken, kendilerinden sonra vasi tayin edecekleri kişinin
faziletlerini de anlatma gayretine girmişlerdir. İlahi emrin gereği, Hz. Ademden
Hatemül Enbiya olan Hz. Muhammede kadar bütün peygamberler kendilerinden
sonra vasi tayin etmişlerdir.
Peygamberlerin tümünün kendilerinden sonra halife ve vasi tayin
ettikleri hadislerde, tarih ve siyer kitaplarında belirtilmiştir.
Vasi tayin edilen şahsiyet,
insanları hakka hidayet etmek, salih amel işlemelerini ve
doğru ibadet etmelerini sağlamak için halkın içinde ilahi ilmin
varisidir. Hüccet, imam ve Risaletin yedd-i eminidir. Hiçbir peygamber bu
ilahi kuralın dışına çıkmamıştır. Hz.
Peygamberimiz kendisinden önceki enbiyanın vasilerini defalarca
hadislerinde zikretmiştir. Hz. Adem Hibetüllah adındaki oğlu Hz.
Şisi kendisinden sonra vasi tayin etmiştir. Hz. Nuhun halifesi Hz.
Sem, Hz. İbrahimin halifesi Hz.İsmail, Hz.Yakubun halifesi Hz.
Yusuf olmuştur. Hz. Musa ilk olarak Hz. Harunu vasiyet etmiş,
Hz.Harun Hz. Musadan önce vefat ettiği için Hz. Yuşa Bin Nun için
vasiyet bırakmıştır. Hz. Davutun halifesi Hz. Süleyman,
Hz. Süleymanın halifesi Hz. Asıf, Hz. Zekeriyanın halifesi Hz.
Yahya olmuştur. Hz. İsanın halifesi havarilerin en önde geleni
Hz. Şemun olmuştur. Enes Bin
Malik şöyle rivayet etmektedir. Selman-ı Farisiye: 'peygambere sor!'
dedik. 'Senden sonra vasin kimdir?' Selman; 'Ya Rasûlullah vâsin kimdir?' Hz.
Peygamber: 'Ya Selman, Musanın
vasisi kimdi?' diye sorar. Selman: Yuşa Bin Nundur, der. Hz. Peygamber
şöyle buyurur: Benim vasim, varisim, borcumu ödeyecek ve sözümü
yerine getirecek, aranızda ter
kettiklerimin en hayırlısı Ali Bin Ebi Taliptir. (Fedail'üs Sahabeh Ahmed Bin Hanbel c:2
615/1052) Başka bir hadis-i
şerifte Her peygamberin bir
vasisi ve varisi vardır. Benim vasim ve varisim Alidir. diye
buyurmaktadır. (Tarih Dimaşk İbnü Asakir c:42 s:392)
Vasiyetin ne
derece önemli ve vazgeçilmez olduğunu irdelemek için Kuran-ı Kerimde
çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bunlardan en dikkat çekeni,
şüphesiz Hz. Zekeriya Peygamberin hayat hikâyesidir. Hz. Zekeriya 120
yaşına gelip öleceğini anladığında Allaha
şöyle seslenir: "Rabbim,
kemiklerim gevşedi. Saçlarım ağarıp bembeyaz oldu. Rabbim,
sana dua edip de hiç bahtsız olmadım. Hiç eli boş dönmedim.
Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan
yakınlarımdan endişe ediyorum. (Çünkü onlar bu işe ehil
değiller) Karım da kısırdır. (Çünkü eşi 96
yaşındadır. Bu yüzden kısırdır.) Fakat o ısrarla: Tarafından bana
vasiyet edebileceğim birini ver (bir oğul ver.) der. Bana
mirasçı olsun, Yakupoğullarına da mirasçı olsun. Onu,
razı olacağın birisi eyle" (Meryem 1-15). Oysa Hz. Zekeriya genç iken de
Allahtan kendisine bir oğul vermesini isteyebilirdi. Yoksa kendisi 120,
karısı da 96 yaşına geldiğinde mi Allaha
yalvarıp ondan çocuk istemeyi aklına getirdi? Bu olayın altında derin bir anlam
olmalı
Hz. Zekeriya,
peygamber olmanın şartlarını çok iyi bilir. Bu şartlar
iman, dürüstlük, doğruluk, züht, cömertlik ve vasiyet şeklinde
sıralanır ve bu liste uzayıp gider. Bu şartların
hiçbiri peygamberlik için vazgeçilebilir değildir. Oysa Hz.
Zekeriyanın ölmeden önce yerine tayin edebileceği bir veliahdı
yoktur. Kendisinden sonra görev başına geçecek olan
yakınlarının yetersiz olduklarından endişelidir.
Onları bu göreve layık bulmuyor. Ama ölmeden önce peygamberliğin
kuralları gereğince yerine bir vekil tayin etmek zorundadır.
Peygamberlerin kimi vasi tayin edecekleri yüce Allah tarafından
kendilerine tebliğ edilirdi. Hz. Muhammed kendisinden önceki peygamberler
gibi ilahi vasiyeti insanlara tebliğ etmiştir. Kendisinden
sonrası için Hz. Ali ve torunları Ehlibeyt imamlarını
vasiyet etmiştir. Hilafetin ve imametin Ehlibeytte olduğunu
defalarca değişik yerlerde ve münasebetlerde şiddetle tembih
etmiştir.
Neden
Hz. Ali?
Hz. Alinin
faziletlerinin tümünü yazmak, saymak ve anlatmak mümkün değildir.
İbnü Abbas der ki; Resûlallah şöyle buyurur: 'Şayet
ormanlar kalem denizler mürekkep olsa cinler hesap etse insanlar da kâtip
olsalar Ali Bin Ebi Talibin
faziletlerini sayamazlar'". (Süleyman el-Kunduzi, Yenabiül
Meveddeh c.1 s.249) Bu faziletlerden denizden damla misali çok az sayıda
burada zikredebiliriz. Hz. Alinin dünyaya gelişi çok büyük bir
fazilettir. Hz. Ali, Beytüllah olarak adlandırılan Kabenin içinde
doğmuştur. Ne kendisinden önce ne de kendisinden sonra hiç kimse
Kabenin içinde doğmamıştır. (İbni Şehri
Aşüb Elmenakıb c.3 s.174)
Hz. Muhammede
Hira Mağarasında ilk vahiy inip kendisine peygamberlik unvanı
verildiğinde kendisine ilk inanan Hz. Aliydi. Bir hadis-i şerifinde
şöyle buyurmaktadır. Benden
sonra çok geçmez, bir fitne olacaktır. Böyle bir şey olduğunda
Ali bin Ebi Talipten ayrılmayın. Hiç şüphesiz o bana ilk iman
eden kimsedir; Kıyamet Günü benimle ilk musafaha edecek kimsedir. Odur en
büyük sıddık, odur bu ümmetin Faruku, odur müminlerin başı
(hakimi) odur". (El-İsabe İbn-i Hacer c.7, 1. bölüm,
s.167)
Hz. Muhammede ilk vahiy indikten
sonra: En yakın akraba ve hısımlarını uyar.
(Şuara 214) emrini içeren ayet indiğinde Hz. Aliyi yanına
çağırır. Akrabalarımı çağıracağım
onlara ikram etmek için bir koyun ve bir ölçek buğday al yemek pişir,
diye buyurur. Hz. Ali et ve buğdayla yemeği pişirdikten sonra
Hz. Peygamberin akrabası olan Abdülmuttalip oğullarını
çağırır. Geldiklerinde
Hz. Ali misafirleri içeri alıp pişirdiği yemeği önlerine
koyar. Hz. Muhammed Allahın adı ve bereketiyle gelin yiyin diye
buyurur. Hepsi doyana kadar yedikten sonra yemeğin eksilmediği
görülür. Sonra Hz. Peygamber konuşmaya başlar: Ey
Abdülmüttalip oğulları kim aranızdan borcumu ödeyecek, sözümü
yerine getirecek, makamımda ikamet edecek, ailemde ve ümmetimde halifem
olacak, dünyada ve ahirette ben onun kardeşi o benim kardeşim olacak,
vezirim, arkadaşım, seçkin dostum, sırdaşım, benim
derecemde benimle olacak? diye sorar. Herkes susup birbirine bakar.
Aralarında yaşça en küçük, en cesur, en güçlü ve en ince bacaklı
olan Hz. Ali (a.s.): Ya Resulallah, ben senin borcunu öderim, sözünü
yerine getiririm, ümmetinde ve ailende halifen olurum, kardeşin
olduğum gibi kardeşimsin, dünyada ve ahirette senin derecende seninle
beraber olurum. demiştir. Hz. Muhammed elini Hz. Alinin omuzuna
atarak şöyle buyurur. Bu benim kardeşim, vasim, halifem,
kendisini dinleyin ve itaat edin diye buyurmuştur. (Ettaberi
Tarihül Ümemi Velmülük c.2 s.62)
Hz. Muhammedi
küçüklüğünde himayesine alıp müşriklerden koruyan ve kendisine
ilk inananlardan olan amcası Hz. Ebu Taliptir. Hz. Ebu Talip vefat
ettiğinde müşrikler kendi aralarında: Muhammedi koruyacak
kimse kalmadı. dediler. Geceleyin evine baskın yapıp Hz.
Peygamberimizi öldürmek istediler. Bunun üzerine Hz. Muhammedin o gece
yatağında Hz. Ali yatar. Hz. Muhammed ise o gece Medineye doğru
hicret eder. Hz. Ali ölümden korkmadan ve müşriklerden çekinmeden Hz.
Muhammedin yatağına yatarak Hz. Peygamberi candan öte sevdiğini
göstermiştir. ( İbin Asakir Tarih Medineti Dimaşk c.42 s.98-100-
102 )
Hz. Muhammedin
Hz. Aliyi övdüğü ve vasiyet ettiği hadisleri kitapları
dolduracak kadar çoktur. Uzatmamak adına sadece birkaç tanesini zikredelim.
Size, kendisine tutunduğunuz takdirde, hiçbir zaman yolunuzu
şaşırmayacağınız birini tavsiye edeyim mi; O
kişi Alidir. Onu beni sevdiğiniz gibi sevin. Bana verdiğiniz
değeri ona da verin. Benim size dediğimi, Yüce Allah bana Cebraille
göndermiştir". (Kenz-ül Ümmal c.6 s.157 hadis no:
2625) Hz. Aliye hitaben Harunun Musaya olan
yakınlığı ne ise sen de bana öylesin. (Sahihi
Buhari c.5 s.24) Bana itaat eden Allaha itaat etmiştir, bana isyan
eden ise Allaha isyan etmiş olur. Aliye itaat eden bana itaat
etmiştir, ona isyan eden ise bana isyan etmiş olur. (Talhis essahih ezzehebi c.3 s.130)
Hz. Muhammed
kendisine bu kadar yakın olan ve yardım eden Hz. Aliyi çok
sevmektedir. Seyidetün-Nisa-il Alemin (Tüm Alemin kadınlarının
efendisi) olan biricik kızı Hz. Fatimatüz-Zehra ile evlendirir.
Yakınlıkları ve sevgileri daha da perçinlenmiştir. Bu
evlilikten ilk olarak Hz. Peygamberin çiçekleri ve Cennet gençlerinin
efendileri, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin dünyaya gelir. Burada önemli bir şeye
dikkat çekmek istiyorum. Hz. Muhammedin onca evliklerinden çocukları
olmuştur. Oğulları ve diğer torunları küçükken vefat
etmişlerdir. Hz. Peygamberimizin
neslini sadece Hz. Fatımanın ve Hz. Alinin evliliklerinden
doğan torunları devam ettirmişlerdir. Bunda Yüce Allahın
bir iradesinin olduğu kesindir. Bu irade Hz. Muhammedin Ehlibeytinin
kimin çocukları olacağını belirlemiştir.
Ehlibeytin (Hz.
Muhammedin ev halkının) kim
oldukları ayetler ve hadislerle belirtilmiştir. Hz. Muhammedin
zamanında Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyindir. Hz.
Hüseyinin dokuz torunuyla Ehlibeytin 12 imamı ve 14 masumu
tamamlanmıştır. Hz. Muhammed yemeni örtünün altında
yanına Hz. Aliyi, Hz. Hasanı, Hz. Hüseyini ve Hz.
Fatımayı aldığında Allaha şöyle yakarır. "Allah'ım
bunlar benim Ehlibeytim ve yakınlarımdır. Onlardan günahı,
kötülüğü gider, onları temiz kıl"(Tirmizi, Cami'ül
Kebir elMenakıb, c.6 s.125, hadis 3787)
Hz. Cebrail ayetle iner: "Ey,
Ehlibeyt! Allah sizden bütün kötülüğü kiri gidererek sizi tertemiz
kılmak istiyor". (Ahzap33)
Kuran-ı
Kerimde Ehlibeytle ilgili ayetler çoktur. Hz. Muhammed Ehlibeytini birçok
hadisi şerifle ümmetine vasiyet etmiştir. Sizin aranızda
Ehlibeytim Nuhun gemisi gibidir; kim o gemiye bindiyse, kurtulur; kim de
ondan geri kaldıysa, boğulur. (Cami'us-Sağir (Suyutî),
c.2, s.533, Hadis: 8162;) "Ben peygamberlerin en üstünüyüm, Ali de
vasilerin en üstünü. Benden sonraki vasilerim on iki kişidir ki
bunların ilki Ali Bin Ebi Talib ve sonuncusu Mehdi'dir."
(Cüveyni Feraid-üs Simtayn, c.2, s.153) Hz. Muhammedin Hz. Aliyi ve
Ehlibeytini ümmetine bu kadar sıkı sıkıya vasiyet
etmesi sadece duygusal bir bağ olan
sevgisinden değildir. Hz. Peygamberin her yaptığı ve
söylediği Yüce Allahın emridir. O, havadan (arzularına
göre) konuşmaz. O (nun konuşması kendisine ) vahyedilenden
başkası değildir. (Necm 3 4)
Gadir Hum
Biatinde fahrül-âlem Muhammedül Mustafa (s.a.a.v) ilahi emre itaat ederek
Hz. Aliye vasiyetini aleni bir şekilde tüm Müslümanların önünde
yapmıştır. Gadir Biatini anlatmadan gadirin ve biatin
kelime anlamlarını izah edelim. gadir Arapça kelime olup,
yağmur sularının oluşturduğu akarsudan arta kalan su
birikintisidir. Biat, İslam toplumlarında hükümdarların dinsel
yargı gücüne sahip olabilmeleri, meşru (yasal) ve yetkili
sayılabilmeleri için halktan aldıkları söz ve
bağlılık andıdır. Hz. Muhammed, hicretin onuncu
yılında ( miladi 632 de), Veda Haccını ifa edeceğini
ilan etmiş, isteyenin bu farzı kendisiyle yerine
getirebileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine dönemin Müslüman
topluluklardan yüz binlerce kişi Beytullahta Peygamberle tavaf etmek
üzere Mekkede toplandı. Hac gereklerini yerine getirdikten sonra
Medineye yönelen Peygamberimizin ardından kafileler Mekkeden
ayrıldı. Zilhiccenin 18. günü Cuhfe
denen yörede, Medine, Mısır ve Şam (Suriye)
yollarının ayrımında
Gadir Hum mevkiine vardıklarında, tehditkâr bir üslup içeren
ilahi emir Hz. Peygambere iletildi: Ey Resul! Sana Rabbinden indirileni
tebliğ et, eğer yapmazsan Peygamberlik vazifeni yerine
getirmemiş sayılacaksın, Allah seni insanlardan (onların
şerrinden) koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu
doğru yola iletmez (Maide 67) Mealindeki ayet üzerine Hz. Muhammed,
ardından gelen yüz yirmi bine yakın kişinin etrafında
toplanmasını emretti. Deve semerleri üst üste konarak bir tümsek
oluşturuldu. Hz. Muhammed semerlerin
üzerine çıkarak ilahi bir emrin kendisine
ulaştığını ve emri kendilerine iletmekle muvazzaf
kılındığını bildirdikten sonra hamt ü sena
getirip dedi ki; Ey insanlar!
Benim Allah tarafından çağrılıp icabet etmem
yakındır. Ben size iki
değerli emanet bırakıyorum. Bunlardan biri; bir tarafı Yüce
Allahın diğer tarafı sizin elinizde olan Allahın
kitabıdır; diğeri ise
İtretim ve Ehlibeytimdir".( Tirmizi, Camiülkebir
elMenakıb, c.6 s.125, hadis 3788) Onlara sımsıkı
sarılın, yanlış yollara sapmazsınız. Bunlar
Kevser Havuzuna gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar. Sonra
dedi ki; Ey insanlar! Ben size kendi nefsinizden daha evla değil
miyim? Onlar; Evet, evlasın dediler. Bunun üzerine Hz. Alinin elini
havaya kaldırarak şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Allah benim
Mevlâmdır, ben de sizin Mevlânız-efendinizim. O halde ben kimin
Mevlası isem Ali de onun Mevlâsıdır."
"Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. Ona
yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı
yalnız bırak, her zaman hakkı onunla beraber eyle. dedi
ve şu ayet nazil oldu:
"Bugün
size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size
din olarak İslam'ı seçip beğendim" (Mâide/3).
Bunun üzerine Resulallah şöyle buyurdu: "Dini
mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali'nin
velayetinden hoşnut olan Allah en yücedir." Sonra orada bulunanlara
şöyle buyurdu: Aliye biat edin; zira ben Allah u Teala tarafından
sizden Ali için biat almakla görevlendirildim. O gün Hz. Aliye ilk biat edenlerden Ömer Bin
Hattab, Hz. Alinin elinden tutarak: 'Ne
mutlu sana ya Ali, benim ve tüm müminlerin Mevlâsı oldun. dedi. Bu
biati duyan Elharis bin Numan Elfahri
adında biri merkebine binip Hz. Peygamberin huzuruna
vardığında itiraz mahiyetinde şöyle Rasulullah (saa)'a
şöyle sorar: "Ey Muhammed, bize emrettiğin şekliyle
Allah'ın birliğine ve senin onun kulu ve resulü olduğuna
şehadet getirdik. Emrettiğin gibi beş vakit
namazımızı kıldık. Emrettiğin şekliyle
zekâtımızı da verdik. Emrettiğin gibi Ramazan'da orucumuzu
da tuttuk. Emrettiğin gibi Hacca da gittik. Bütün bunlara rıza
göstermeyerek amcanın oğlu Ali'yi elinden tutarak: "Ben kimin
Mevlâsı isem, Ali de onun
Mevlâsıdır." "Allah'ım! Onu seveni sev, ona
düşman olana düşman ol! "dedin. Bu (emir) senden mi Allahtan
mıdır? Bunun üzerine Resulallah: Bu (emir)
Allahtandır" cevabını verir. Bunun üzerine ElHaris
hiddetle; "Ey Allah'ım Muhammed yalancı ise gökten
başına taş yağsın ki kendisinden sonrakilere ibret
olsun. Eğer Muhammed sadık ise başıma gökten taş
yağdır ki benden sonrakilere ibret olayım." der.
Henüz sözlerini tamamlamadan gökten başına taş yağar ve
orada ölür. Bunun üzerine Resul-i Ekrem'e şu ayet nazil olur: "Bir soran inecek azabı sordu:
İnkârcılar için ki onu savacak yoktur" (El-Meâric/1/2).
(Taberi Ö.H. 310) bu konu ile ilgili
özel kitabı ve El-Emini'nin El-Gadir kitabında zikrettiği
yüzlerce kaynak)
Gadir Hum
Biatini Yüce Allahın ne kadar önemsediği Hz. peygamberine
indirdiği tehdit içeren ayetten anlaşılmaktadır. Eğer
bunu yapmazsan peygamberlik görevini yerine getirmemiş olacaksın.,
yani peygamberliğin kabul edilmeyecektir. Oysa; Peygamberimiz İslam
uğruna 23 yıl mücadele etti. Bu süre zarfında çok sayıda
savaşa katılmak zorunda kaldı. Bu savaşlarda en yakın
akraba ve arkadaşlarını kaybetti. Çok zengin olan eşi Hz.
Haticenin bütün mal varlığını bu uğurda tüketti.
Kızı Hz. Fatıma ile yoksul bir hayat yaşadı.
Doğduğu ve atalarına ait olan topraklardan göç etmek zorunda
bırakıldı. En inatçı, en cahil, en kaba insanlara
doğru yolu göstermeye çalıştı. Deyim yerindeyse onlara
katlandı. Bütün bunları sadece Allahın rızası için
yaptı. Fakat Allahın son emrini insanlara tebliğ etmezse bütün
çabaları boşa gidecek ve peygamberliği geçersiz
sayılacaktı. Allahın tehdidi bu yönde idi. Eğer yapmayacak
olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. diye
buyurmaktadır. Peygamberimiz baş gösterecek bir fitneden korkmakta
bütün Müslümanların Hz. Aliyi sevmeyeceğini bilmektedir. Allah seni
insanlardan koruyacaktır. Yüce Allahın tüm sorumluluğu üstüne
almasıyla Gadir Humda Allahın emrini yerine getirmeyi
kararlaştırdı.
Dinin kemale
erdiğini belirten ayet ise; insanlara çok büyük dersler vermektedir. Yüce
Allah 23 yıl boyunca Peygamberine indirdiği vahiyle dini
farzları emretti. Toplumun sosyal yaşantısıyla ilgili
sayısız kural ve kaide getirdi. Hz. Peygamberimizin
yaşantısı, söylemleri ve eylemleri Müslümanlara sünnet oldu.
Bütün bunlar dinin tamamlanmasına yetmedi. Ne zaman Hz. Aliye vasiyet, velayet,
hilafet ve imamet tevdi edildiyse; işte o zaman din kemale ermiş
oldu. Yüce Allahın insanlara bahşettiği en büyük nimet
İslam dinidir. Nimetin tamamlanması da dinin kemale erdiği
anlamına gelmektedir. Gadir Biatiyle kemale eren ve tamamlanan İslam
dini, Yüce Allahın bizim için seçip beğendiği din
olmuştur.
Hz. Peygamber
bir perşembe günü, yani Hakka yürüyüşünden dört gün önce
yanında bulunan sahabelere: Bana bir kâğıt verin, size
bir vasiyet yazayım, daha sonra yanlış yola
sapmazsınız diye emir verdi. Ama emir yerine getirilmedi.
İsteği reddedildi. Abdullah Bin Abbastan rivayetle: Hz. Peygamber
ölümle karşı karşıya kaldığında yanında
bulunan bir grup sahabeye Bana bir kağıt verin size bir
vasiyet yazayım ki benden sonra yanlış yola
sapmazsınız. dedi. Ömer Bin Hattab: Peygamber hastalıktan
kendini kaybetti. Ateşi çıktığı için sayıklıyor
"Elimizde 'Kuran' var. Allahın kitabı bize yeter dedi.
Odada bulunanlar arasında ikilik çıktı. Kimisi Peygamberin
istediğini verelim bu vasiyeti yazsın, diyor; kimisi Ömerin
dediğini tutuyordu. İkilik çekişme ve gürültü hâline gelince
Peygamber hazretleri 'Defolun' diyerek onları kovdu. O olaydan sonra
İbni Abbas: En büyük felaket Peygamberin vasiyet yazmasının
engellenmesidir. derdi. (M.Reyhani
Gölgesiz Işıklar 3 Buhari sahihi 4/5, Müslim sahihi 2/14, İmam Ahmet müsned
1/325)
Hz. Muhammed ne
yazacaktı acaba? Hz. Muhammed hayatı boyunca bu vasiyeti
gerçekleştirmek için çok çalıştı bunun üzerinde titizlikle
durdu. Fakat bir türlü kabul ettiremedi. Son nefesini verirken dahi vasiyetini
kesinleştirmek istediyse de kendisine karşı gelindi. Hilafetin
Peygamber soyundan birisine geçmesini engellemek için vasiyetin
yazılmasına mani oldular. Hz. Muhammed, hayatı boyunca
hadisleriyle vasisinin Hz. Ali olduğunu söylemişti. Bunu da
yazıya döküp kendisinden sonra çıkabilecek ihtilafları
engellemek istemişti.
Kısaca
belirtmek gerekir ki; bütün peygamberler gibi Hz. Muhammed de kendisinden sonra veli, vasi ve imam olarak Hz. Aliyi
bildirmiştir. Bu vasiyet ilahi emirle gerçekleşmiştir. Gadir Hum
Biatinde bulunan bütün Müslümanlar bu olaya şahit olmuştur. Hz.
peygamberden sonra imamet Hz. Aliyle devam edecek ondan sonra Ehlibeyt
imamları, sorumluluğu alacaktır. Bu isteğe bağlı
bir şey değildir. Bu sorumluluk ilahi bir emirdir. Ehlibeyt
imamlarının paklığı ayet-i kerimede
zikredilmiştir.
Gadir Hum Biati
her müslümanın bilmesi gereken mübarek bir olaydır. Çünkü
doğruyla yanlışın ayrıldığı, doğru
yolun Müslümanlara bildirildiği gündür. Bugün Bayramdır. Gadir Hum
Bayramı, yalnız biz Alevilerin değil bütün Müslümanların
bayramıdır. Çünkü bu biatin değerini bilen ve Ehlibeyt
imamlarının istikametinde yürüyen her kul mutlak saadete erecektir.
Bugün İslamın kemale erdiği, Hz. Aliye velayetin verildiği
gündür.
(AKAD - Alevi
Kültürünü Araştırma Derneği Dergisi Sayı: 10, Şubat
2014, Sayfa: 16-19)
Makale Adresi: http://gadir.free.fr/makale/vasiyet.htm