GADİR SİTESİ

 

 

 

EHL-İ SÜNNET KAYNAKLARINDA

AYŞE 1-(Derleme Gadir Sitesi)

Araştırma - İnceleme

20/07/2021

Son güncelleme: 19/12/2021

 

   INDEX

Peygamber Efendimiz (saa) ve Onun Temiz Soyu Olan Haşim Oğulları Hakkındaki Düşüncesi 4

AYŞE, PEYGAMBER (SAA)'E ÖFEKELENDİĞİNDE ONUN ADINI ANMAZDI 6

Kıskançlığı: 7

Ayşe'nin Kibirliliği 12

Fitne Buradadır, Şeytan'ın boynuzu ve Küfrün Başı Buradan Çıkacaktır. 17

Ayşe'nin Osman Hakkındaki Kışkırtmaları 18

OSMAN MUHASARA ALTINDAYKEN AYŞE'NİN HACCI 23

Keşke gök yere kapansaydı da Ali hilafete ulaşmasaydı 28

EL-AHNEF İBNU KAYS VE ÂİŞE.. 41

Ayşe'nin Osman'a Ağlaması 41

AİŞE'NİN EMİR'ÜL-MÜMİNİN ALİ (AS)'YE KARŞI KİNLİ TUTUMU.. 42

AYŞE'NİN İMAM ALİ'YE KARŞI AYAKLANMAYA HAZIRLANMASI 45

Ayşe'nin Küfe Halkına, Hz. Ali (as) aleyhindeki Mektupları 46

Ayşe'nin Zeyd b. Suhan’a yazdığı mektup: 46

Malik-i Eşter'in Ayşe'ye Yazdığı Mektup. 47

NAKISÎN (Ahdi Bozanlar)'ÎN SAVAŞ PLANLARI 48

Heveb Köpeklerinin Ayşe'ye Havlaması Olayı ve Ayşe'nin Yaptığı İstirca: 50

ÜMMÜ SELEME'NİN AYŞE'Yİ AYAKLANMAKTAN MEN ETMEYE ÇALIŞMASI 56

Malik-i Eşter'in Konuşmasından: 63

Malik'in İmam Ali'nin (a.s) Emrine İtaati 65

İmam Ali (aleyhisselam)'ın Ayşe, Talha ve Zübeyr'e Mektubu. 66

İmam Ali (a.s)'nin Cemel Savaşı için hareket ettiğinde yaptığı konuşmasından: 70

Aişe’nin Emriyle Basra’da Sahabe ve Müminlerin Katliamı 71

Ayşe'nin İmam Ali ashabından Müslim'i Öldürtmesi 74

Hz. Ali (as)'nin Cemel Savaşındaki Üstünlüklerinden ve Savaşla İlgili Çeşitli Rivayetler  77

Muhammed b. Ebubekir'in Cemel Savaşı'ndaki Rolü. 81

DEVENİN ÖLDÜRÜLMESİ VE CEMEL ASHABININ DAĞILMASI 82

Ayşe'nin Çığlığı 84

Cemel Savaşında Ayşe ve Yandaşlarının Yenilgisi 85

Zaferden Sonra Hz. Ali (as)'nin Centilmenliği 85

İmam Ali (as)'nin Cemel Ashabına Bedduası 87

İmam Ali (as)'nin Cemel Savaşı Sonrası Ayşe'yi Kınaması 88

Âişe’nin Medine’ye Doğru Basra’dan Ayrılması ve Yolda İmam Ali Aleyhinde Konuşması 92

İbn Abbas-Âişe Diyaloğu. 93

Ayşe'nin Fitnesi Sonucu Cemel Savaşında Her İki Taraftan Ölenlerin Sayısı 95

Ayşe'nin Cemel Savaşı Sonrası Pişmanlığı 96

SAVAŞ GANİMETLERİ 99

İmam Ali (as)'nin Cemel Savaşı Sonra Basra Halkını Kınaması 100

Hz. Ali (as) Hak Üzerinde idi, Ona Karşı Savaşanlar da Azgınlardı 101

Hz. Ali (as)'nin Yaptıklarını Yadırgaması 103

İMAM ALİ (Aleyhisselam)'nin  ÖLDÜRÜLMESİ KARŞISINDA AYŞE’NİN SEVİNMESİ VE ŞÜKÜR SECDESİ ETMESİ 103

Ayşe'nin Öldürülmesi  ve Ebu Hüreyre'nin Ona Cenaze Namazı Kıldırması 106

Ayşe'nin İmam Hasan'ın Rasulullah (saa)'ın Yanında Defnedilmesine Engel Olması ve İmam Hüseyin (as)'in, Ayşe'yi Rasulullah (saa)'tan Boşaması 107

HZ. Fatıma (sa)'nın Vefatında, Ayşe Kapı Dışarı Edildi 111

AYŞE'DEN NAKLEDİLEN BAZI HABER VE HADİSLER.. 112

İmam Ali (as) ve Ehl-i Beyt  Hakkında Naklettiği Hadisler. 112

HARİCİLER HAKKINDAKİ RİVAYETLERİ 120

Ayşe'nin Rivayetiyle, Hz. Fatıma (sa), Ebu Bekir'e Dargın Olarak Vefat Etti 122

Mervan, Mervan ve Amr bin As'a Bedduaları 122

Babasının Hadisleri Yaktığına dair Rivayet 123

Ayşe'den Nakledilen Uyduruk Hadisler  ve Yalan Haberler. 123

AYŞE'NİN AKLA VE MANTIĞA SIĞMAYAN FETVALARI VE DAVRANIŞLARI 125

Ayşe'nin Yüz Kızartıcı Fetvalarından: 125

Resulullah (saa)'ın Yıkanmasını Tatbiki Olarak Anlatması 125

Ayşe'nin Yetimleri Dövmesi

Rahmetli Op. Doktor Mehmet Ali DERMAN'ın, Öne Sürülen Ayşe'nin Tövbesi İle İlgili Değerlendirmesi

 

       ÖNSÖZ

    Aişe, Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a)'in eşlerinden  olup, Ebu Bekir'in kızıdır, annesi Ümmü Ruman'dır. Biset'in dördüncü yılında dünyaya gelmiş, hicretin on sekizinci ayında Resulullah'la (s.a.a) evlenmiştir. Hicretin 57 veya 58 ya da 59 yılında vefat etmiş, Ebu Hüreyre onun cenaze namazını kılmıştır. Sihah kitaplarında ondan 2210 hadis rivayet edilmiştir. Ayşe'nin zaman zaman Peygamber (saa)'e karşı çıkması, onun davranışlarının Peygamber Efendimizin (s.a.a) rahatsız olmasına ve öfkelenmesine neden olduğu tarih, hadis ve tefsir kitaplarında mevcuttur. Yine kaynaklar, Peygamberimizin ondan yakındığını ve şikayette bulunduğunu kaydetmiştir. Yine İslam kaynaklarından yaptığımız alıntılarda görüleceği gibi, Aişe, Peygamber Efendimizin (s.a.a) diğer eşlerini de kıskanmış ve onlara kin duymuştur. Ayşe, çeşitli nedenlerden dolayı, Osman'a karşı çıkmış, onunla tartışmış, bunun üzerine, Osman, onun saygınlığını azaltıp, makamını da azaltmıştır, bu yüzden Osman Ayşe'nin hedefi haline gelerek, her fırsatta "Şu ahmak ihtiyarı öldürün, doğrusu o kafir oldu"(1) diyerek halkı onu öldürmeye kıştırtmaktan geri kalmamış, oluşan ayaklanma sonucunda muhasara altına alındığında, Mekke'ye gitmiş ve öldürülmesine sebep olmuş, ölüm haberini alıncaya kadar, geri gelmediği kaydedilmiştir.

         İmam Ali (aleyhisselam) hilafete geçtiğini öğrendiğinde: "Keşke gök yere kapansaydı da Ali hilafete ulaşmasaydı(2) " şeklindeki sözlerini söyleyerek, Hz. Ali as hakkındaki kinini ortaya koymuş ve sözde Osman'ın intikamını alacağı bahanesiyle, Hz. Ali'ye savaş açmış ünlü devesine biniş, halkı Hz. Ali'ye karşı yola dökmüş, Talha ve Zübeyr'i de yanına destekçi alarak halkın arasına karışmış ve binlerce müslümanın ölümüne sebep olmuştur(3), daha sonra Hz. Ali'nin öldürüldüğü haberi ona ulaşınca, çok sevinmiş(4) ve şükür secdesi etmiştir(5), yine İmam Hasan'ın (a.s) cenazesinin, dedesi Resulullah'ın (s.a.a) yanına defnedilmesine dahi engel olduğu(6) yine ve alıntılardan da göreceğiniz gibi Ehl-i Beyt karşıtı bir kişiliğe sahip olmasından dolayı  Ehl-i Beyt sevenleri tarafından her zaman eleştirilen ve tenkit edilen bir şahsiyet olmuştur. Bu çalışmamızda  Ehl-i Sünnet kaynaklarında nakledildiği şekilde, onun şahsiyeti ve icraatları hakkındaki belgelerimizi sunuyoruz.

----------------------

(1) Tarih-i Taberî, c.4, s.459; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.313; el-İkdü'lFerid, c.3, s.300; İbn-i Asem, el-Fütuh, c.2, s.437; İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.72, "doğrusu o, kâfir oldu" yerine "Doğrusu o, dinden çıktı" ifadesi yer almıştır.

(2) Şerhi Nehc'ül Belağa İbn-i Ebil Hadit c.6, s.215

(3) Şeyhu’l-Madîra, Mahmûd Ebû Reyya, s.154, 2. Târîhu’l-Ya‘kûbî, c.V,s.181, 3. El-Kâmil, İbnu’l-Esîr, c.III, s.106, 107, 4. Târîhu’t-Taberî, c.V, s.166,vb.

(4) İbn-i Sad, et-Tabakatu'l-Kubra, c.3, s.40; Tarih-i Taberî, c.5, s.150: el-Kamil fi'tTarih, c.2, s.438; el-Ahbarı'l-Muvaffakiyat,s.131, h.59

(5) Ebu Ferec el-Asfahani, Makatilu't-Talibiyyin, s.55

(6) El-Mesudi "İsbat'ül Vasiyya li Ali bin Ebi Talib" s.124 Seyyid Murtada Yayını 1902 Tahran Bas.

 

Peygamber Efendimiz (saa) ve Onun Temiz Soyu Olan Haşim Oğulları Hakkındaki Düşüncesi

 

Ayşe, Cemel Savaşı mağlubiyetinden sonra İbni Abbas'a şöyle demişti: "Siz Haşim oğullarının yaşadığı şehirden nefret ettiğim kadar başka hiçbir şehirden nefret etmiyorum!"

(İbn-i Asem el-Futuh, c.2, s.337, Nesru'd Dur, c.4, s.21)

 

- Ayşe bir defasında, Resul’u Ekrem (saa)’e: “Allah’ın peygamberi olduğunu iddia eden sen misin?” demişti.

(İmam el-Gazali “İhya-u Ulum’id Din” C.2, S.65, Edeb’ün Nikah kitabı, el-Edeb'us Sâni / Muhibbidin et-Tabari "Es-Simt'us Semîn Fî Menâkib-i Ümmehât'ül Müminîn" S.54 ve dedi ki: Hafız Ebul Kasim ed-Dimaşki ihraç etti.)

قالتْ عائشة للنبي (ص) يوما: أنتَ الذي تزعم أنّك نبي الله؟

(إحياء علوم الدين للإمام الغزالي 2: 65، كتاب أدب النكاح، الأدب الثاني، السمط الثمين في مناقب أُمهات المؤمنين لمحب الدين الطبري: 54 وقال: أخرجه الحافظ أبو القاسم الدمشقي)

 

– Bir gün Âişe öfkelendi ve kocasına (s.a.a) “Sen mi Allah’ın peygamberi olduğunu iddia ediyorsun? Âdil olsana!” deyince, babası Ebûbekr hiddetle kızının üzerine yürüdü ve yüzüne vurdu.

(Ebû Ya’lâ, VIII, 129; el-Heysemî, IV, 591; el-Ğazzâlî, el-İhyâ: II, 44; el-Münâvî, III, 496)

 

Ayşe bir defasında sinirlenerek Resulullah (saa)’a: “Adaletli ol!” demiş, bunun üzerine orada bulunan babası Ayşe’ye bir tokat atmış, Ayşe kanlar içinde kalmıştı.

(el-Müttaki el-Hindi “Kenz’ul Ummal” C.13, S.696; İmam el-Gazali “İhya-u Ulum’id Din” C.2, S.65)

ومرّة غضبت عائشة عند النبي (ص) فقالت له: أعدل، وكان أبوها حاضراً فضربها حتى سال دمها.

(إحياء علوم الدين للإمام الغزالي 2: 65 )

 

– Yine bir gün Hz. Peygamber (s.a.a) ile karısı Âişe arasında tatsız bir olay geçti ve kayın pederi Ebûbekr’i çağırarak aralarında hakemlik yapmasını istedi. Âişe’nin Rasûl-i Ekrem (s.a.a) Efendimiz’e “Evvelâ sen konuş; ama gerçek dışı bir şey söyleme!” demesi üzerine babasından bir tokat yedi; ağzı burnu kan içinde kaldı!

(Hatîb, XI, 239; İbn Adiy, IV, 66; el-Ğazzâlî, II, 44; el-Münâvî, III, 496 Benzer bir rivâyet için bk. İbn Sa’d, VIII, 81; Ahmed, el-Fedâil: II, 869)

 

AYŞE, PEYGAMBER (SAA)'E ÖFEKELENDİĞİNDE ONUN ADINI ANMAZDI

 

- Ayşe çok sinirlenirdi, sinirlendiğinde Resulullah (saa)’ın adını ağzına almaz, yemin ederken de “İbrahim’in Rabbine ant olsun” derdi.

(Sahih-i Buhari C.6, S.158)

وكانت عائشة إذا غضبتْ (وكثيراً ما كانت تغضب) تهجرُ اسم النبي (صلى الله عليه وآله وسلم)، فلا تذكر اسم محمّد وإنّما تقول: وربّ إبراهيم.

 

(صحيح البخاري 6: 158 باب غيرة النساء ووجدهنّ)

 

- Âişe, Allah’ın Elçisi’ne (s.a.a) darıldığı vakit, onun mübârek adını bile ağzına almıyordu!

(Buhârî: nikâh, 108; Müslim: f. sahâbe, 80)

 

Belazuri'nin İsnadı:  Bize Ravh b. Abdülmü’min anlattı, dedi ki: Bize Abbâd b. Abbâd anlattı, dedi ki: Bize Hişâm b. Urve anlattı. O da babasından rivayet etti, dedi ki: Resûlullah (saa) Âişe’ye, “Öfkelendiğin zaman öfkeli halini ve
mutlu olduğun zaman da mutluluğunu anlıyorum” dedi. Âişe, “Bunu nasıl anlıyorsun ey Allah’ın elçisi?” dedi. Resûlullah (saa), “Öfkeli olduğun zaman ‘Ey Muhammed’ diyorsun; mutlu olduğun zaman da ‘Ey Allah’ın elçisi’ diyorsun” dedi. Bu hadisin dışında başka bir rivayette anlatıldığına göre Resûlullah (saa), “Öfkeli olduğun zaman ‘Hayır, İbrahim’in Rabbine yemin olsun ki…’ diyorsun; mutlu olduğun zaman da ‘Hayır, Muhammed’in Rabbine yemin olsun ki…’ diyorsun” dedi. Bunun üzerine Âişe, “Evet, [öfkelendiğim zaman] senin ismini söylemiyorum” dedi.

(Belazuri "Ensâb'ül Eşraf" C.1, S.486)

 

Belazuri'nin İsnadı:  Muhammed b. Sa‘d dedi ki: Bana Vâkıdî anlattı. O İbn Ebü’z Zinâd’dan, o da babasından rivayet etti, dedi ki: İbn Ebû Atîk bir gün Âişe’nin yanına girdi, [hastalığı] çok ağırlaşmıştı. Ona, “Canım sana feda olsun anacığım, kendini nasıl hissediyorsun?” dedi. Âişe, “Bu ölüm [hastalığıdır]” dedi. [Onu neşelendirmek isteyen] İbn Ebû Atîk, “O zaman canım sana feda olmasın” dedi. Bunun üzerine Âişe, “Be adam, beni kendi halime bırakmaz mısın?” dedi.

(Belazuri "Ensâb'ül Eşraf" C.1, S.494)

Kıskançlığı:

 

Âişe, Rasûl-i Ekrem (s.a.a) Efendimiz’in ilk eşi Hadîce annemizi de çok kıskanıyor, “Ben Hadîce’yi kıskandığım kadar Rasûlüllâh’ın hanımlarından hiçbirini kıskanmadım!” diyordu.

(Buhârî: menâqıb, 80, nikâh, 108; Müslim: f. sahâbe, 74~77)

قالت عائشة: ما غرتُ على امرأة لرسول الله كما غرت على خديجة.

 

Bir defasında Peygamber efendimiz Hatice’yi anınca Ayşe şöyle demişti: “Bana ne Hatice’den? O işi bitmiş, yaşlı bir kadındı ve Allah onun yerine sana daha hayırlısını verdi.” Resulullah (saa) ondan bu sözleri duyunca öfkeden tüyleri ürpermişti.

(Sahih-i Buhari C.5, S.48-49, Peygamber’in Hatice ile Evlenmesi Babı; Sahih-i Müslim C.4, S.1889, Hadis No: 2438)

 

فمرّة قالت عائشة للنبي (صلى الله عليه وآله وسلم) عندما ذكر عندها خديجة: مالي ولخديجة إنّها عجوز حمراء الشدقين أبدلك الله خيراً منها، فغضب لذلك رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) حتّى اهتزّ شعرهُ.

 

- Bir defasında, Peygamberi Ekrem (saa) Ayşe’nin evinde iken eşlerinden biri ona, çok sevdiği bir yemeği hazırlayıp göndermiş, Ayşe yemek dolu tabağı alıp kırmış ve Resulullah’ın yemeği tatmasına engel olmuştu.

(Sahih-i Buhari C.7, S.46, Bab’ul Gayre)

ومرّة اُخرى بعثت إحدى أُمهات المؤمنين للنبي (وكان في بيتها) بصحفة فيها طعام كان النبي (صلى الله عليه وآله وسلم) يشتهيه، فكسّرت عائشة الصحفة أمامه بطعامها.

 

- Yine bir gün kıskançlık krizine yakalanan Âişe, Ümmü Seleme annemizin gönderdiği yemek dolu tabağı, eşi Rasûlüllâh’ın (s.a.a) huzurunda hizmetçinin eline vurarak düşürüp kırmıştı!

(Buhârî: mezâlim, 34, nikâh, 107; Ebû Dâvûd: büyû’, 92 = icâra, 56; Tirmizî: ahkâm, 23; Nesâî: ‘ışret, 4; İbn Mâce: ahkâm, 14; el-Aynî, X, 358, XVI, 412)

 

– Bir gün Allah’ın Elçisi (s.a.a) kayınpederi Ebû Bekir’e “Yâ Ebu Bekir! Beni şu kızın Âişe’den kurtarmayacak mısın?” deyince, Ebû Bekir kızının göğsüne şiddetli bir darbe indirir...

(İbn Sa’d, VIII, 81)

 

Ayşe diyor ki: Resulullah’ın eşi Safiyye Resulullah’a yemek gönderdi. O sırada Resulullah benim yanımdaydı. Safiyye tarafından gelen cariyenin getirdiği yemeği görür görmez vücudum titredi ve kendimi kaybettim. Tabağı elinden alarak kırıp dışarı attım. Peygamber bana bakınca gözlerinden bu hareketime öfkelendiğimi anladım. Hemen dedim ki: Bugün bana beddua etmesinden Allah’a sığınırım” Resulu Ekrem: “Öyleyse bunu telafi etmelisin” buyurdu. Ben: “Ey Resulullah! Bunun keffareti nedir?” diye sorunca şöyle buyurdu: “Onun yemeği gibi yemek ve onun tabağı gibi tabak”

 (Müsned-i Ahmet bin Hanbel C.6, S.277 / İbn-i Hacer el-Askalani "Feth'ül Bâri" C.5, S.90 ve dedi ki: İsnadı hasendir, el-Münavi "Fayd'ül Kadir" C.4, S.352 / el-Heysemi "Mecma'üz Zevaid" C.4, S.331)

قالت: "بعثت صفية زوج النبي إلى رسول الله بطعام قد صنعته له، وهو عندي، فلما رأيتُ الجارية أخذتني رعدة حتّى أستقلّني أفكل، فضربتُ القصعة ورميتُ بها، قالت: فنظر إلىّ رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) فعرفت الغضب في وجهه، فقلتُ: أعوذ برسول الله أن يلْعنني اليومَ، قالت، قال: "أَوِّلي"، قلتُ وما كفّارته يا رسول الله؟ قال: "طعام كطعامها، وإناء كإنائها"

 

(مسند الإمام أحمد بن حنبل 6: 277، فتح الباري 5: 90 وقال: إسناده حسن، فيض القدير 4: 352، مجمع الزوائد للهيثمي 4: 331 وصرّح بوثاقة رجاله).

 

- Resul-u Ekrem (saa) Numan’ın kızı Esma ile evlenince, Ayşe, yalan konuşarak ona: “Peygamber yanına gelince: ‘Senden Allah’a sığınırım’ dersen, çok hoşuna gider” demişti. Ayşe bu planla Resulullah’ın o zavallı ve saf kadını boşaması hedefini güdüyordu. Nihayet böyle oldu ve bu sözünden dolayı Resul-u Ekrem (saa) Esma’yı boşadı.

(İbn-i Sa’d “Tabakat’ül Kübra” C.8, S.144; İbn-i Hacer el-Askalani "el-İsabe" C.8, S.19; Tarih’ül Yakûbi C.2, S.85 / Şemseddin ez-Zehebi "Siyer-i Alâm'un Nübülâ" C.2, S.259)

 

لمّا زُفّتْ أسماء بنت النعمان عروساً للنبي (صلى الله عليه وآله وسلم)، فقالت لها عائشة: إن النبي (صلى الله عليه وآله وسلم) ليعجبُه من المرأة إذا دخل عليها أن تقول له: أعوذ بالله منك، وغرضها من وراء ذلك هو تطليق تلك المرأة البريئة الساذجة، والتي طلّقها النبي بسبب هذه المقالة.

(الطبقات الكبرى لابن سعد 8: 144، سير أعلام النبلاء 2: 259، الإصابة 8: 19، مستدرك الحاكم 4: 37، فتح الباري لابن حجر 9: 295)

 

- Farklı bir Kaynak:

Allah’ın Elçisi (s.a.a) Esmâ bt. Nu’mân ile evlenmiş, gerdek hazırlıkları yapılıyordu. Onu gerdeğe hazırlayanlar Âişe ile Hafsa’ydı. O ikisinden biri “Ey Esmâ! Hz. Peygamber (s.a.a) yanına girdiği kadının [Ben senden Allah’a sığınırım!] demesinden hoşlanır!” dedi. Esmâ da kendisine telkin
edileni aynen uyguladı. Bu durum Hz. Peygamber’in (s.a.a) ağırına gitti ve derhal onu boşayıp âilesine yolladı!

(İbn Sa’d, VIII, 145~146; Hâkim, IV, 37; el-Aynî, XVII, 10)

 

Yine Ayşe şöyle diyor: Bir gün Resulu Ekrem’e: “Yeter artık! Falanca ve falanca olan Safiyye’yi bu kadar övme!” dedim. Bunun üzerine Resulullah bana dedi ki: “Denizlerin suyunun dahi temizleyemeyeceği bir şey söyledin!”

(Sünen-i İbn-i Davud C.2, S.450, H.4875 / Tefsir-i İbn-i Kesir C.4, S.229 / Sahih-i Tirmizi C.4, S.660; Müsned-i Ahmet bin Hanbel C.6, S.189)

 

قالت عائشة : قلتُ للنبي (ص): حسبُك من صفيّة كذا وكذا، فقال لي النبي (صلى الله عليه وآله وسلم): "لقد قُلتِ كلمة لو مُزجتْ بماء البَحْرِ لمزجته"

 

(سنن أبي داود 2: 450 ح4875، تفسير ابن كثير 4: 229، أحكام القرآن للجصاص 3: 541، تحفة الأحوزي في شرح سنن الترمذي 7: 176 ونقل المنذري تصحيح الترمذي للحديث وأقرّه. قال النووي في الأذكار النووية: 337 بعد إيراد الحديث: "وهذا الحديث من أعظم الزواجر عن الغيبة أو أعظمها، وما أعلم شيئاً من الأحاديث بلغ في ذمّها هذا المبلغ").

 

 

Bir gece Resulullah yanımdan çıkıp gitti. Ondan şüphelendim ve kıskançlık duygum kabardı. Resulullah geri dönüp durumumu görünce buyurdu ki: “Ayşe! Sana ne oldu? Yine mi kıskandın?” Dedim ki: “Benim gibi birisi, senin gibi birini nasıl kıskanmasın ki?” Bunun üzerine buyurdu ki: “Yine şeytanın mı seni tuttu?”

(Müsned-i Ahmet bin Hanbel C.6, S.115; Sahih-i Müslim C.8, S.139)

 

قالت عائشة: إنّ رسول الله خرج من عندي ليلا، قالت: فغرتُ عليه، قالت: فجاء فرأَى ما أصنع، فقال: "ما لك يا عائشة، أغرتِ"؟ فقلت: ومالي أن لا يغار مثلي على مثلك! فقال رسول الله: "أفأخذكِ شيطانك"

 

)مسند أحمد بن حنبل 6: 115، صحيح مسلم 8: (139.

 

 

Bir gün Resulullah (saa) Hz. Ali ile yürüdükleri halde konuşuyorlardı. Konuşmaları uzayınca Ayşe arkalarından gelerek aralarına girdi ve: “Ne yapıyorsunuz? Konuşmanız çok uzadı!” dedi. Bunun üzerine Resulullah Ayşe’ye öfkelendi.

(İbn-i Ebil Hadit “Şerh-i Nehc’ül Belağa” C.9, S.195)

روي أنّ رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) ساير يوماً الإمام علي وأطال مناجاته، فجاءت عائشة وهي سائرة خلفهما حتى دخلت بينهما، وقالتْ لهُمَا: فيمَ أنتُما فقد أطلتما، فغضب لذلك رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم).

(شرح نهج البلاغة لابن أبي الحديد 9: 195)

O ikisi gizli konuşuyordu. O sırada Aişe odaya girerek şöyle dedi: "Ya Ali! Benim dokuz günden sadece bir gün hakkım var. Beni rahat bırakmayacak mısın Ey Ebu Talib oğlu?"

(İbn-i Ebil Hadit "Şerhu Nehci'l-Belâğa", birinci baskı, c.2, s.78)

 

        "Kasım bin Muhammed'den duydum; dedi ki: "Aişe dedi ki; 'Ah! Başım ağrıyor!' Resulullah (s.a.a.): "Eğer bir gün gelir de ben yaşarsam (ve sen ölürsen) senin için dua eder ve mağfiret dilerdim." buyurdu. Bunun üzerine Aişe; "Eyvahlar olsun!" dedi, "Vallahi ben, senin benim ölmemi istediğini zannediyorum. Eğer o gün gelirse, o günün son saatlerinde eşlerinden bazısıyla birlikte olursun."

(Sahih-i Buhari C.7, S.8 Mardâ vet-Tıb kitabı / Müsned-i Ahmet bin Hanbel C.6, S.228)

 

أخرج البخاري في صحيحه في الجزء السابع في باب قول المريض: إنّي وجعٌ، أَوْ وا رأسَاهُ، قال: سمعتُ القاسم بن محمّد قال: قالت عائشة: وا رأسَاهُ! فقال رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم): "ذاك لو كان وأنا حىٌّ فأستغفر لكِ وأدعو لَكِ"، فقالت عائشة: وا ثكليَاهُ، واللّهِ إنّي لأظنّكَ تحِبُّ موتي، ولو كانَ ذاكَ لظَلِلْتَ آخر يومك مُعرِّساً ببعض أزواجِكَ.

 

(صحيح البخاري 7: 8 من كتاب المرضى والطبّ، مسند أحمد 6: 228)

 

Ayşe'nin Kibirliliği

 

Resulullah (s.a.a) acıdığından dolayı fakir bir kadının hediyesini kabul etmeyen Aişe’ye şöyle buyurmuştur: “Neden onu kabul etmedin ve kendisini aşağıladığını düşünmemesi için ona mütekabilen hediyede bulunmadın? Ey Aişe mütevazi ol! Zira Allah tevazu sahiplerini sever ve mütekebbir kimselerden nefret eder.”

(Müttaki el-Hindi "Kenz'ul-Ummal"  14482. Hadis)

 

Peygamber Namazdayken Ayşe, Ayaklarını Onun Önüne Uzatması

Aişe diyor ki: “Peygamber namaz kılıyordu ve ben ayaklarımı onun önüne uzatmıştım. Secdeye varmak istediğinde ayaklarımı topluyordum, sonra tekrar uzatıyordum.”

(Sahih-i Buharî, c. 12, s. 134, hadis 369; Sünen-i Nesaî ve Müsned-i Ahmed, c. 51, s. 150 ve c. 52, s. 254; Sahih-i 215 Müslim, c. 2, s. 90 ve 329)

 

Ayşe ve Hafsa'nın Komplosu ile İlgili Ayşe Aleyhinde İnen Ayetler

 

Bir defa Ayşe ile Hafsa Resulullah (saa)’a karşı bir kompla hazırladılar. Bu yüzden Resulullah (saa) bir ay zevcelerinden uzaklaştı ve hasırın üzerinde uyudu.

(Sahih-i Buhari C.3, S.175-176, Mezalim kitabı)

 

"Eğer sizler Allah'a tevbe ederseniz (ne iyi); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok, eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık (iyi bilin ki) Allah, Cebrail ve müminlerin salih olanı onun mevlasıdır. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler". (Tahrim 4. Ayet)

 

 

"Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona sizden daha hayırlı, Müslüman, mümin, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verir" (Tahrim 5. Ayet)

 

Bu ayetler Ömer bin Hattap’ın da dediği gibi Ayşe ve Hafsa hakkında nazil olmuştur.

(Sahih-i Buhari C.6, S.70)

{إنْ تَـتُوبَا إلَى اللّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإنَّ اللّهَ هُوَ مَوْلاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِـحُ المُؤْمِنِينَ وَالمَلائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ}

 

{عَسَى رَبُّهُ إنْ طَـلَّـقَكُنَّ أنْ يُـبْدِلَهُ أزْوَاجاً خَيْراً مِنْكُنَّ مُسْلِمَات مُؤْمِنَات}

 

وهذه الآيات نزلت في عائشة وحفصة بشهادة عمر بن الخطّاب، كما جاء في البخاري.

 

(صحيح البخاري 6: 70، باب وإذا أسرّ النبي إلى بعض أزواجه).

 

 "Eğer sizler Allah'a tevbe ederseniz (ne iyi); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok, eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız..." (Tahrim 1-3)

Sahih-i Buhari'den:  “Ubeyd İbn Hunayn, İbn Abbas'dan şöyle işittiğini rivayet etmektedir; Bir yıl boyunca Ömer ibn Hattab'a bir ayeti sormak için bekledim. Onun heybetinden kendisine bunu soramıyordum. Nihayet fırsatını buldum da ‘Ey Müminlerin Emiri! Hz. Resulullah'a (s.a.a.) karşı birbirine destekçi olan iki kadın kimdir?' dedim. Henüz sözümü tamamlamadan ‘Aişe ve Hafsadır' dedi.”

(Muhammed İbn İsmail el-Buhari, El-Camiü's-Sahih, c. 3, s. 314, Hadis No; 4914-5, el-Mektebetü's-Selefiyye).

 

Sahih-i Müslim'den: Ubeyd demiş ki: “Ben İbni Abbas'ı şunları söylerken işittim: Ömer'e, Hz. Resûlullah (s.a.a.) zamanında birbirlerine destek veren iki kadının kimler olduğunu sormak istiyordum. Sözümü bitirir bitirmez o ‘Aişe ile Hafsa' cevabını verdi.”

(Sahih-ü Müslim, c. 2, s. 647, Babü't-Talak, 33, tahkik, tahriç ve talik Şeyh Müslim İbn Mahmud Osman es-Selefi, el-Eserî, Darü'l-Hayr).

 

Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel'den: İbn Abbas'tan naklettiğine göre o şöyle demiştir: Ben, Allah-u Teala'nın ‘Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı.' ayetinde bahis mevzuu edilen iki kadının, Peygamberin eşlerinden hangileri olduğunu Ömer'e sormayı çok istiyordum. Sonunda Ömer'in haccettiği esnada ben de kendisiyle birlikte haccettim. Yolun bir bölümünde, Ömer geriye döndü. Ben de onunla beraber ibriği alıp döndüm… Ömer dedi ki: Ne tuhafsın ey Abbas'ın oğlu! Zührî der ki: Hoşlanmadı, ancak Allah'a and olsun ki ona ne sordumsa gizlemedi de. Hafsa ve Âişe'dir, dedi.

(Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 1, s. 346, Tahkik Şuayb el-Arnavut, Müessesetü'r-Risale)

 

İmam Beğavi'nin (h. 516) Mealimü't-Tenzil adlı eserinde bu ayeti şöyle tefsir etmektedir:

“Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur)”, yani eziyet etme konusunda Hz. Peygamber'e (s.a.a.) karşı yardımlaşmanız ve birbirinize arka çıkmanız nedeniyle. Ayet Aişe ve Hafsa'yı hitap almaktadır. “Çünkü kalpleriniz sapmıştı.” Çünkü sizden haktan sapan bir eğilim ve bir eğrilik meydana gelmişti. Tövbe etmeniz gerekmektedir.

(İmam Ebu Muhammed  Hüseyn İbn Mesud el-Beğavi, Mealimü't-Tenzil, c. 4, s. 426, Tahkik ve Tahriç Muhammed Abdullah en-Nemr, Osman Cuma, Süleyman Müslim, Darü Tayyibe, 3. Basım,1431)

 

"Ey Peygamber, bunlardan kimi istersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin. Boşadığını yeniden almanda da bir vebal yoktur sana.." (Ahzap 51)

Aişe, bu ayet üzerine Peygamber efendimize:  Görüyorum ki, Senin Allahın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturuyor. demiştir.

 (Sahih-i Buhari C.6, S.24, 128;  Müslim, Rıda/49,50-Hadis/1464; Ibni Mace, Nikah/57-Hadis/200;  Ahmet Ibn-i Hanbel, 6/134, 158, 261)

لمّا نزل قول الله تعالى: {تُرْجِي مَنْ تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إلَيْكَ مَنْ تَشَاءُ...}(الأحزاب: 51) قالت عائشة للنبي في غير حياء: ما أرى ربّك إلاّ يسارع في هواكَ.

 

(صحيح البخاري 6: 24 و128 باب هل للمرأة أن تهب نفسها لأحد)

 

Aynı rivayet daha geniş açıdan:

 

"Ben (kıskançlığın şevkiyle): ‘Kadın kısmı bir erkeğe evlenme teklifi yapmaktan sıkılmaz mı?’ diyerek bu şekilde nefislerini peygambere hibe eden Peygamber kadınlarını ayıplardım ve ‘Hiç kadın kadınlığını mehirsiz hibe eder mi?’ derdim. Ne zaman ki: ‘Onlardan kimi dilersen (nevbetinden) geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. (Nevbetinden) geri bıraktıklarından kimi istersen (nezdine almak) sana güçlük yoktur…’ (Ahzab Suresi 51) mealindeki ayet nazil oldu, (kendimi tutamayarak): ‘Görüyorum ki Rabbin sadece senin hevanı (tutkularını, nefsinin arzu ve isteklerini) gerçekleştirmek için acele ediyor.’ dedim"

 

(Buhari, Tefsir, Ahzab 7, Nikâh 29; Müslim, Rada 49, (1464); Ebu Davud, Nikâh 39, (2136); Nesai, Nikâh 1, (6, 54).

 

 

Aişe, bir gün Hafsa’yla aralarında anlaşarak kocalarına bir “oyun” hazırlarlar. Âişe anlatıyor: “Peygamber (s.a.a) Zeyneb bt. Cahş’ın odasında eğlenir ve onun yanında bal şerbeti içerdi. Bunun üzerine Hafsa ile anlaştım ve ona şöyle dedim: O şimdi hangimizin yanına gelirse; “Ben sende meğâfîr kokusu duyuyorum; meğâfîr mi yedin?” desin!
Derken, Hz. Peygamber (s.a.a) ikimizden birinin yanına uğradı ve o da aramızda belirlediğimiz sözü kendisine söyledi. Allah’ın Rasûlü (s.a.a):
“Hayır! Zeyneb’in yanında bal şerbeti içmiştim! Ama madem ki öyle; bir daha asla bal şerbeti içmem!”
buyurdu. Bu hâdise üzerine “Ey peygamber! Eşlerinin gönlünü almak için, Allah’ın sana helal kıldığı şeyden niçin kendini mahrum ediyorsun?...” âyetiyle başlayan Tahrîm sûresi nâzil oldu.

(Tefsir-i Taberî, c. 28, s. 156-158, 2. baskı; Suyutî, ed-Dür'rü’l-Mensur, c. 6, s. 239; Zemahşerî, el-Keşşaf, c. 4, s. 567; Tefsir-i Kurutubî, c. 18, s. 177; Tefsir-i Fahr-i Razî, c. 8, s. 23)

 

Ayşe'nin itiraflarından

“Ben, Allah’ın Elçisi’nden (s.a.a) sonra öyle şeyler ihdâs ettim ki!”

(İbn Ebî Şeybe, III, 34, VII, 536; İbn Sa’d, VIII, 74; Hâkim, IV, 6; ez-Zehebî, es-Siyer: II, 193 = İsnâdı Buhârî ile Müslim’in şartlarına göre sahih.
İhdâs: Dinde, dinden olmayan şeyler icat etmektir).

 

Fitne Buradadır, Şeytan'ın boynuzu ve Küfrün Başı Buradan Çıkacaktır

 

Ehl-i Sünnet'e göre, Kuran'dan sonra en sahih olarak kabul edilen Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim, şu hadisi nakletmişlerdir:

- Resulullah (saa) bir gün konuşurken eliyle Ayşe’nin evini göstererek şöyle buyurdu: “Fitne işte buradadır, fitne işte buradadır, fitne işte buradadır. Şeytanın boynuzu buradan çıkacaktır.”

(Sahih-i Buhari C.4, S.46  Kitab'ul Hams)

 

وقد أخرج البخاري في صحيحه في باب ما جاء في بيوت أزواج النبي، قال: عن نافع، عن عبد الله (رضي الله عنه)، قال: قام النبي (صلى الله عليه وآله وسلم) خطيباً فأشار نحو مسكن عائشة فقال: "هَاهُنَا الْفِتْنَةَ ـ ثلاثاً ـ من حَيْثُ يَطْلُعُ قَرْنُ الشيطان"

 

(صحيح البخاري 4: 46 كتاب الخمس، باب ما جاء في بيوت أزواج النبي (صلى الله عليه وآله وسلم)

 

 

Müslim de Sahih'inde İkrime bin Ammar'dan, o da Salim'den, o da İbn-i Ömer' den şöyle nakleder: Resulullah (s.a.a.) bir gün Aişe'nin evinden çıkarken şöyle buyurdu:

"Küfrün başı buradan çıkacak; şeytanın boynuzu buradan zuhur edecektir."

(Sahih-i Müslim, c. 8, s. 181, Kitab'ul Fiten ve Eşrât'üs Sâ'a).

 

أخرج مسلم في صحيحه أيضاً عن عكرمة بن عمّار، عن سالم، عن ابن عمر قال: خَرَجَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ مِنْ بَيْتِ عَائِشَةَ فَقَالَ رَأْسُ الْكُفْرِ مِنْ هَاهُنَا مِنْ حَيْثُ يَطْلُعُ قَرْنُ الشَّيْطَانِ.

خرج رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) من بيت عائشة، فقال: "رأس الكفر من هَاهُنَا من حَيْثُ يَطْلُعُ قَرْنُ الشيطان"

 

(صحيح مسلم 8: 181، كتاب الفتن وأشراط الساعة، باب الفتنة من المشرق).

 

Ayşe'nin Osman Hakkındaki Kışkırtmaları

 

Tarih-i Yakubî: Osman ile Ayşe arasında düşmanlık vardı.
Bunun sebebi ise Osman'ın, Ömer'in Ayşe'ye verdiği payı azaltması ve onun payını Resulullah'ın diğer eşleri ile aynı seviyeye getirmesi idi.
Osman'ın hutbe okuduğu bir gün Ayşe, Resulullah'ın (s.a.a) gömleğini göstererek şöyle feryat etti: Ey Müslümanlar topluluğu! Bu, Resulullah'ın üzerine giydiği elbisedir ve henüz eskimemiştir. Ancak Osman onun sünnetini eskitti! (1)
Bunun üzerine Osman dedi ki: Rabbim! Onların tuzağını benden çevir; doğrusu onların tuzağı pek büyüktür.(2)

(1) İbnu’l-Esîr, et-Târîh, c. 3, s. 109

(2) Tarih-i Yakubî, c.2, s.175

 

تاريخ اليعقوبي : كانَ بَينَ عُثمانَ وعائِشَةَ مُنافَرَةٌ ؛ وذلِكَ أنَّهُ نَقَصَها مِمّا كانَ يُعطيها عُمَرُ بنُ الخَطّابِ ، وصَيَّرَها اُسوَةَ غَيرِها مِن نِساءِ رَسولِ اللّه ِ ، فَإِنَّ عُثمانَ يَوما لَيَخطُبُ ، إذ دَلَّت عائِشَةُ قَميصَ رَسولِ اللّه ِ ، ونادَت : يا مَعشَرَ المُسلِمينَ ! هذَا جِلبابُ رَسولِ اللّه ِ لَم يَبلَ ، وقَد أبلى عُثمانُ سُنَّتَهُ ! فَقالَ عُثمانُ : رَبِّ اصرِف عَنّي كَيدَهُنَّ إنَّ كَيدَهُنَّ عَظيمٌ.

 

(تاريخ اليعقوبي : ج2 ص175 )

 


el Futuh: Ayşe, tüm gücüyle ve gayet ciddi şekilde Osman'ın öldürülmesi yönünde insanları kışkırtıyor ve şöyle diyordu:
Ey insanlar! Bu, Resulullah'ın gömleğidir ve henüz eskimemiştir. Fakat onun sünneti eskitilmiştir. O halde şu ahmak ihtiyarı öldürün! Allah bu ahmak ihtiyarı öldürsün!

(İbn-i Asem "el-Fütuh", c.2, s.421; İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehcü'l-Belâğa", c.20, s.22. Ayrıca bkz: Emali, Şeyh Tusî, s.714, h.1517; el-Müsterşed, s.222, h.64)

 

الفتوح : كانَت عائِشَةُ تُحَرِّضُ عَلى قَتلِ عُثمانَ جَهدَها وطاقَتَها ، وتَقولُ : أيُّهَا النّاسُ ! هذا قَميصُ رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله لم يَبلَ وبُلِيَت سُنَّتُهُ ، اُقتُلوا نَعثَلاً ، قَتَلَ اللّه ُ نَعثَلاً.

 

(الفتوح : ج2 ص421 ، شرح نهج البلاغة : ج20 ص22 وراجع الأمالي للطوسي : ص714 ح1517 والمسترشد : ص222 ح64 )

 

 

Ayşe, halkı Osman'a karşı  en fazla kışkırtanlardandır, hatta Rasulullah (saa)'ın elbiselerinden bir elbiseyi  alıp evine astı, onun evine gelen herkese şöyle diyordu:

(Ey insanlar!) Bu, Resulullah'ın elbisesidir, henüz eskimemiştir. ama Osman, onun sünnetini  eskitti.

Dediler ki: Osman'a "Na'sel" (ihtiyar ahmak) adını veren ilk kişi Ayşe'dir. Na'sel, sakalında ve cesedinde çokça tüy olandır.  Ve Ayşe şöyle derdi:

Şu ahmak ihtiyarı öldürün! Allah bu ahmak ihtiyarı öldürsün!

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehc'ül Belağa" C.6, S.215)

 

كل من صنف في السير والاخبار: إن عائشة كانت من أشد الناس على عثمان، حتى إنها أخرجت ثوبا من ثياب رسول الله صلى الله عليه وآله، فنصبته في منزلها، وكانت تقول للداخلين إليها: هذا ثوب رسول الله صلى الله عليه وسلم لم يبل، وعثمان قد أبلى سنته. قالوا: أول من سمى عثمان نعثلا عائشة، والنعثل: الكثير شعر اللحية والجسد، وكانت تقول: اقتلوا نعثلا، قتل الله نعثلا!

 

(شرح نهج البلاغة - ابن أبي الحديد - ج ٦ - الصفحة ٢١٥)

 

Ayşe, Osman hakkındaki şöyle demiştir: "Şu ahmak ihtiyarı öldürün! Doğrusu o kâfir olmuştur!"

(Tarih-i Taberî, c.4, s.459; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.313; el-İkdu'l-Ferid, c.3, s.300; Muhammed bin Asem el-Kufi, el-Fütuh, c.2, s.437; el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.72, "Kâfir olmuştur" yerine "Dinden çıkmıştır" tabiri yer almıştır).

كانت عائشة تقول في عثمان : «اُقتُلوا نَعثَلاً ؛ فَقَد كَفَرَ!»

(تاريخ الطبري : ج4 ص459 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص313 ، العقد الفريد : ج 3 ص 300 ، الفتوح : ج2 ص437 ، الإمامة والسياسة : ج1 ص72 وفيه «فقد فجر» بدل «فقد كفر»)

 

Rivayet edilir ki: Ayşe Osman'a oldukça kaba davrandı. Osman da ona kaba davranarak "Bu işten sana ne? Sana evinde oturman emredilmiştir!" dedi. (O sırada) bir grup da Osman gibi konuştu. Bir başka grup ise (öne çıkarak) "Bu [itiraza] Ayşe'den daha layık kim olabilir ki?" dedi. Derken ayakkabılarla birbirlerine girdiler. Bu, Peygamber'den (s.a.a) sonra Müslümanlar arasındaki ilk çatışmaydı.

(Belazuri "Ensabu'l-Eşraf"  c.6, s.144; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.3, s.19).

 

Şerh-i Nehcü'l-Belâğa: Ayşe'nin Osman hakkındaki sözleri meşhurdur ve herkesçe bilinir. Resulullah'ın (s.a.a) gömleğini çıkararak "Bu, onun gömleğidir, henüz eskimemiştir; ancak Osman onun sünnetini eskitti!" buna benzer sayılamayacak kadar çok söz söylemiştir.

(Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.3, s.9).

 

شرح نهج البلاغة : أقوالُ عائِشَةَ فيهِ [ أي في عُثمانَ ]مَعروفَةٌ ومَعلومَةٌ ، وإخراجُها قَميصَ رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله وهِيَ تَقولُ : هذا قَميصُهُ لَم يَبلَ وقَد أبلى عُثمانُ سُنَّتَهُ ، إلى غَيرِ ذلِكَ مِمّا لا يُحصى كَثرَةً.

 

(شرح نهج البلاغة : ج3 ص9)

 

 

Ayşe Osman’ın hilafeti döneminde sürekli halkı Osman’ın kanın dökmeleri için kışkırtıyor ve bu sebeple de bazen Peygamber’in (s.a.v) gömleğini sahabeye
gösteriyor ve şöyle diyordu: “Bakın, henüz Peygamber’in gömleği eskimedi ama şimdiden onun sünneti unutuldu.”

(Tarih-i Ebü’l-Fida, c. 1 , s. 1 72)

 

Tarih-i Yakubî: İbn-i Udeys el-Belva, Osman'ı evinde muhasaraya aldı. Onları, Allah'ı şahit tutarak yemine verdi ve sonra hazinenin anahtarlarını onlardan istedi. Osman, kendi evinde kuşatma altındayken anahtarları Talha b. Ubeydullah'a getirdiler. Halkı Osman'ın aleyhine en çok ayaklandıran Talha, Zübeyr ve Ayşe idi.

(Tarih-i Yakubi, c.2, s.175)

 

Ensabu'l-Eşraf [Ebu Mihnef'ten]: Medine Beytülmâl'inde, içerisinde birtakım ziynet eşyası ve mücevherat bulunan bir sandık vardı. Osman, ailesinden biri için ondan bir ziynet eşyası aldı. Halk, ona itiraz etti ve onunla çok sert bir şekilde konuştu. Nihayetinde onu (oldukça) öfkelendirdiler. Derken bir konuşma yaptı ve dedi ki: Her ne kadar birilerinin hoşuna gitmese de biz, ihtiyacımız olan şeyi bu maldan alırız.


Ali (a.s) ona dedi ki: Bu durumda men edilirsin ve seninle onun arasına engel konulur.
Ammar b. Yasir: Allah şahidimdir ki bu işten ilk rahatsızlık duyan benim.
Osman dedi: Ey sünnetsiz kadının oğlu! Bana cüret mi ediyorsun? Tutuklayın şunu!
Bunun üzerine Ammar tutuklandı. Osman, içeri girdi ve onu çağırdı. (Ammar içeri alınınca) onu o kadar dövdü ki sonunda (yediği darbelerin etkisiyle) bayıldı. Daha sonra onu dışarı çıkarıp Resulullah'ın eşi Ümmü Seleme'nin evine götürdüler. Ammar, (baygınlık nedeniyle] öğlen, ikindi ve akşam namazlarını kılamadı. Daha sonra ayıldığında abdest alıp namaz kıldı ve "Allah'a hamd olsun! Bu, Allah için eziyet gördüğümüz ilk gün değil…" dedi.


Ammar'a yapılan bu muamele Ayşe'ye ulaştığında öfkelendi; Resulullah'ın (s.a.a) saçından bir tel, elbiselerinden bir elbise ve terliklerinden bir terlik çıkardı ve dedi ki: Ne çabuk Peygamberinizin sünnetini terk ettiniz! Şu gördüğünüz onun saçı, elbisesi ve terliğidir;  henüz eskimemiştir!
Osman bu durumu görünce ne söylediğini bilmeyecek kadar oldukça öfkelendi.

(Ensabu'l-Eşraf, c.6, s.161; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.3, s.49; eş-Şafi, c.4, s.289).

 

el-İkdu'l-Ferid: Mugayre b. Şûbe, Ayşe'nin yanına geldi. Ayşe dedi ki: Ey Abdullah'ın babası! Cemel günü keşke görseydin; o gün oklar, (içinde oturduğum) kecavemi delmiş, hatta bazıları derime kadar ulaşmıştı.
Mugayre: Vallahi onlardan birinin seni öldürmesini çok isterdim!
Ayşe: Allah sana rahmet etsin, neden böyle söylüyorsun?
Mugayre: Belki Osman'ın aleyhindeki çabalarının kefareti olurdu.

(el-İkdu'l-Ferid, c.3, s.300. Ayrıca bkz: el-Cemel, s.381).

OSMAN MUHASARA ALTINDAYKEN AYŞE'NİN HACCI

 

Tarih-i Medine [Yahya b. Said el-Ensarî'den]: Amcam bana şöyle anlattı: Osman kuşatıldığında ben Ayşe'nin yanındaydım. İnsanlar hac için hazırlanıyorlardı. Ansızın Mervan çıkageldi ve dedi ki: Ey Ümmül Müminin! Müminlerin emiri, sana selam gönderdi ve Allah'ın rahmetini diledi. "Halkı üzerimden geri çevir, ne istersen yaparım!" diyor. Ne var ki Ayşe, ona icabet etmedi. Bunun üzerine Mervan, Rabi b. Ziyad el-Abesî'nin şu beytini misal vererek geri döndü:


Kays, beldeleri bana karşı kışkırttı
Alevlenince ateş, yardımdan da kaçındı


Derken, Ayşe: (Şiirle) örnek veren şu adamı geri çevirin, dedi. Biz de onu geri çevirdik. Elinde bulunan bir çuvalı tamir etmekte olan Ayşe dedi ki: Vallahi şu yanından geldiğin arkadaşın var ya; onu elimdeki bu çuvalın içine koymayı, sonra da ağzını iyice bağlayıp denize atmayı çok isterdim!

(Tarih-i Medine, c.4, s.1172. Ayrıca bkz: Ensabu'l-Eşraf, c.6, s.192; Tabakatu'l-Kubra, c.5, s.36; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.3, s.7; eş-Şafi, c.4, s.241; Kurbu'l-Esnad, s.26, h.89)

تاريخ المدينة-  عن يحيى بن سعيد الأنصاري : حَدَّثَني عَمّي ـ أو عَمٌّ لي ـ قالَ : بَينَما أنَا عِندَ عائِشَةَ ـ وعُثمانُ مَحصورٌ ، وَالنّاسُ مُجَهِّزونَ لِلحَجِّ ـ إذ جاءَ مَروانُ ، فَقالَ : يا اُمَّ المُؤمِنينَ ، إنَّ أميرَ المُؤمِنينَ يَقرَأُ عَلَيكِ السَّلامَ ورَحمَةَ اللّه ِ ، ويَقولُ : رُدّي عَنِّي النّاسَ ؛ فَإِنّي فاعِلٌ وفاعِلٌ ، فَلَم تُجِبهُ . فَانصَرَفَ وهُوَ يَتَمَثَّلُ بِبَيتِ الرَّبيعِ بنِ زِيادٍ العَبَسي : وحَرَّقَ قَيسٌ عَلَيَّ البِلا دَ حَتّى إذَا اشتَعَلت أجذَما فَقالَت : رُدّوا عَلَيَّ هذَا المُتَمَثِّلَ ، فَرَدَدناهُ . فَقالَت ـ وفي يَدِها غِرارَةٌ(*) لَها تُعالِجُها ـ : وَاللّه ِ ، لَوَدِدتُ أنَّ صاحِبَكَ الَّذي جِئت مِن عِندِهِ في غِرارَتي هذِهِ ، فَأَوكَيتُ عَلَيها ، فَأَلقَيتُها فِي البَحرِ.

 

 (*) الغِرارة : الجُوالق ، [وهو وعاءٌ من الأوعية معروف] واحدة الغرائِر (لسان العرب : ج5 ص18)

(تاريخ المدينة : ج4 ص1172 وراجع أنساب الأشراف : ج6 ص192 والطبقات الكبرى : ج5 ص36 وشرح نهج البلاغة : ج3 ص7 والشافي : ج4 ص241 وقرب الإسناد : ص26 ح89)

 

 

Tarih-i Yakubî: Mervan Ayşe'ye geldi ve dedi ki: Ey Ümmül Müminin! Keşke şu adamla halk arasında bir uzlaşı sağlamak için harekete geçsen!

Ayşe: Ben hazırlıklarımı tamamladım ve hacca gitmek istiyorum.
Mervan: Harcamış olduğun her dirheme karşılık sana iki dirhem verecektir!
Ayşe: Herhalde sen, arkadaşın hakkında tereddüt ettiğimi zannediyorsun! Vallahi parçalar halinde şu çuvallarımdan birinde olmasını ve onu bizzat kendi ellerimle taşıyıp denize atabilmek için yeterince güçlü olmayı çok isterdim!

(Tarih-i Yakubî, c.2, s.175-176. Ayrıca bkz: el-İydâh, s.264).

تاريخ اليعقوبي : صارَ مَروانُ إلى عائِشَةَ ، فَقالَ : يا اُمَّ المُؤمِنينَ ! لَو قُمتِ فَأصلَحتِ بَينَ هذَا الرَّجُلِ وبَينَ النّاسِ ! قالَت : قَد فَرَغتُ مِن جِهازي ، وأنَا اُريدُ الحَجَّ . قالَ : فَيَدفَعُ إلَيكِ بِكُلِّ دِرهَمٍ أنفَقتِهِ دِرهَمَين ! قالَت : لَعَلَّكَ تَرى أنّي في شَكٍّ مِن صاحِبِكَ ! ! أما وَاللّه ِ لَوَدِدتُ أنَّهُ مُقَطَّعٌ في غِرارَةٍ مِن غِرائِري ، وأنّي اُطيقُ حَملَهُ ، فَأَطرَحُهُ فِي البَحرِ.

 

(تاريخ اليعقوبي : ج2 ص175 وراجع الإيضاح : ص264 )

 

-el-Fütuh: Ayşe hacca gitmeye karar verdi. Daha önce onunla Osman arasında birtakım atışmalar olmuştu: Osman, Ayşe'nin erzakını ve Beytülmâl'deki payından bir kısmını geciktirmiş; başka bir zamana ertelemiş; Ayşe de buna öfkelenerek şöyle demişti: Ey Osman! Yanındaki emaneti yedin ve halkını sıkıntıya soktun; ailenden olan kötü insanları onlara musallat ettin. Allah gökten sana su ulaştırmasın ve yerin bereketinden seni mahrum bıraksın! Şunu iyi bil ki eğer beş vakit namaz(ın) olmasaydı, yüzleri kapalı ve silahlı bir grup sana doğru gelir, erkek deve nasıl boğazlanıyorsa seni de öyle boğazlarlardı.
Osman da ona: "Allah, kâfir olanlara, Nûh'un karısı ile Lût'un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hâinlik ettiler de kocaları hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, 'Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!' denildi."(Tahrim, 10)  cevabını verdi.

(İbn-i Asem, el-Fütuh, c.2, s.421)

الفتوح : عَزَمَت عائِشَةُ عَلَى الحَجِّ ، وكانَ بَينَها وبَينَ عُثمانَ قَبلَ ذلِكَ كَلامٌ ؛ وذلِكَ أنَّهُ أخَّرَ عَنها بَعضَ أرزاقِها إلى وَقتٍ مِنَ الأَوقاتِ فَغَضِبتَ ، ثُمَّ قالَت : يا عُثمانُ ! أكَلتَ أمانَتَكَ ، وضَيَّقتَ رَعِيَّتَكَ ، وسَلَّطتَ عَلَيهِمُ الأَشرارَ مِن أهلِ بَيتِكَ ، لا سَقاكَ اللّه ُ الماءَ مِن فَوقِكَ ، وحَرَمَكَ البَركَةَ مِن تَحتِكَ ! أما وَاللّه ِ لَولَا الصَّلَواتُ الخَمسُ لَمَشى إلَيكَ قَومٌ ذو ثِيابٍ وبَصائِر ، يَذبَحوكَ كَما يُذبَحُ الجَمَلُ . فَقالَ لَها عُثمانُ : «ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلاً لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ امْرَأَتَ نُوحٍ وَ امْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَــلِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْـئا وَ قِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّ خِلِينَ» )التحريم : (10

 

)الفتوح : ج2 ص421)

 

-el-Fütuh [Osman'ın muhasara altına alındığı ve ölümle burun buruna geldiği vakitler Ayşe'nin hac yolculuğuna çıkmasını anlatırken]:
…Daha sonra Mekke'ye doğru yola çıktı. Derken İbn-i Abbas'la karşılaştı ve ona şunları söyledi: Ey İbn-i Abbas! Sana akıl ve beyan verilmiştir.
Sakın ola ki halkı şu azgın Osman'ı öldürmekten alıkoymayasın! Çünkü ben şunu çok iyi biliyorum ki Bedir Savaşı'nda Ebu Süfyan nasıl kendi kavmine uğursuzluk getirdiyse, bu da aynı şekilde kendi kavmine uğursuzluk getirmektedir!

(İbn-i Asem, el-Fütuh, c.2, s.422; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf, c.6, s.193; el-Cemel, s.149. Muhammed b.İshak, Medainî ve Ebu Huzeyfe'den. Son iki kaynak, "Çünkü ben…" ibaresine kadardır).

 

الفتوح ـ في ذِكرِ خُروجِ عائِشَةَ إلَى الحَجِّ لَمّا حوص: . . . ثُمَّ إنَّها خَرَجَت تُريدُ مَكَّةَ ، فَلَقِيَهَا ابنُ عَبّاسٍ ، فَقالَت لَهُ : يَابن عَبّاسٍ ، إنَّكَ قَد اُوتيتَ عَقلاً وبَيانا ، فَإِيّاكَ أن تَرُدَّ النّاسَ عن قَتلِ هذَا الطّاغي ؛ عُثمانَ ؛ فَإِنّي أعلَم أنَّهُ سَيَشأَمُ [*] قَومَهُ كما شَأَمَ أبو سُفيانَ قَومَهُ يَومَ بَدرٍ.

 

(*)شأمَ فلان أصحابَه : إذا أصابهم شُؤمٌ من قِبَلِه (لسان العرب : ج12 ص315)

(الفتوح : ج2 ص422 ، أنساب الأشراف : ج6 ص193 ؛ الجمل : ص149 عن محمّد بن إسحاق والمدائني وأبي حذيفة وفيهما إلى «الطاغي عثمان»)

 

Tarih-i Taberî [İbn-i Abbas'tan]: Osman bana dedi ki:
Halid b. As b. Hişam'ı Mekke'ye vali yaptım. Halkın yaptığı Mekkelilere ulaşmıştır. Dolayısıyla hac amellerini yapmasına engel olmalarından, onun da bunu kabul etmemesinden ve sonuç itibarıyla Allah'ın emin yurdunda savaş çıkmasından korkuyorum. Hâlbuki insanlar yeryüzünün en derin ve ücra köşelerinden menfaatlerini müşahede etmek üzere (buraya) gelmektedirler. O yüzden hac işleri sorumluluğuna seni atamayı uygun gördüm…
İbn-i Abbas yola çıktı ve Sulsul'da(1) Ayşe'nin yanından geçti.
Ayşe ona dedi ki: Ey İbn-i Abbas! Sana Allah'ı şahit tutarım; sakın ola ki açık ve akıcı beyanınla bu adamı baş başa bırakmayasın (dilinle ona yardım etmeyesin); onun hakkında insanları şüpheye düşürmeyesin! Çünkü ondan yana halkın gözü açılmış, yolları aydınlanmış ve artık olması kesinleşen iş için şehirlerden gelip (buraya) toplanmışlardır. Talha b. Ubeydullah'ı gördüm; Beytülmâl ve hazinenin anahtarlarını almış. Eğer halife o olursa, amcası oğlu Ebubekir'in yöntemine göre hareket edecektir.
İbn-i Abbas der ki: Ona "Ey anne! Eğer bu adamın başına bir hadise gelecek olursa halk bizim efendimizden (Ali'den) başkasına sığınmayacaktır!" dedim.

Bunun üzerine Ayşe: Kes artık! Seninle çekişmek ve mücadele etmek istemiyorum, diye cevap verdi.

(Tarih-i Taberî, c.4, s.407; İbn-i Ebil Hadit, Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.10, s.6).

 

(1)-Sulsul: Medine'ye yedi mil uzaklıkta bir yerdir. Mekke'nin fethi sırasında Resulullah (s.a.a) Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktığında istirahat için burada
konaklamıştı (Tacu'l-Arus, c.15, s.410).

 

تاريخ الطبري عن ابن عبّاس : قالَ لي عُثمانُ : إنّي قَدِ استَعمَلتُ خالِدَ بنَ العاصِ بنِ هِشامٍ عَلى مَكَّةَ ، وقَد بَلَغَ أهلَ مَكَّةَ ما صَنَعَ النّاسَ ، فَأَنَا خائِفٌ أن يَمنَعوهُ المَوقِفَ ، فَيَأبى ، فَيُقاتِلَهُم في حَرَمِ اللّه ِ ـ جَلَّ وعَزَّ ـ وأمنِهِ ! وإنَّ قَوما جاؤوا مِن كُلِّ فَجٍّ عَميقٍ لِيَشهَدوا مَنافِعَ لَهُم ، فَرَأَيتُ أن اُوَلِّيَكَ أمرَ المَوسِمِ ... . فَخَرَجَ ابنُ عَبّاسٍ ، فَمَرَّ بِعائِشَةَ في الصُّلصُلِ [1] ، فَقالَت : يَابنَ عَبّاسٍ ! أنشَدَكَ اللّه ُ فَإِنَّكَ قَد اُعطيتَ لِسانا إزعيلاً [2] ـ أن تُخَذِّلَ عَن هذَا الرَّجُلِ ، وأن تَشُكَّكَ فيهِ النّاسُ ؛ فَقَد بانَت لَهُم بَصائِرُهُم وأنهَجَت ، ورَفَعَت لَهُمُ المِنارُ ، وتَحَلَّبوا [3] مِنَ البُلدانِ لِأَمرٍ قَد حُمَّ . وقَد رَأَيتُ طَلحَةَ بنَ عُبَيدِ اللّه ِ قَدِ اتَّخَذَ عَلى بُيوتِ الأموالِ وَالخَزائِنِ مَفاتيحَ ، فَإن يَلِ يَسرِ بِسيرَةِ ابنِ عَمِّهِ أبي بَكرٍ . قالَ : قُلتُ : يا اُمَّه ! لَو حَدَثَ بِالرَّجُلِ حَدَثٌ ما فَزَعَ النّاسُ إلّا إلى صاحِبِنا ! ! فَقالَت : إيها عَنكَ ! إنّي لَستُ اُريدُ مُكابَرَتَكَ ، ولا مُجادَلَتَكَ.

 

(تاريخ الطبري : ج4 ص407 ، شرح نهج البلاغة : ج10 ص6 نحوه)

 

[1] الصُلْصُل: موضع على سبعة أميال من المدينة . منزل رسول اللّه صلى الله عليه و آله يوم خرج من المدينة إلى مكّة عام الفتح (تاج العروس : ج15 ص410) .

[2] إزعيل : نشيط (لسان العرب : ج11 ص303) .

[3] حَلَبَ القَومُ : اجتمعوا وتألّبوا من كلّ وجه (تاج العروس : ج1 ص438) .

 


Tarih-i Yakubî: Ayşe, Mekke'deydi. Osman öldürülmeden önce Medine'den ayrılmıştı. Haccını tamamlayınca geri döndü. Yolun bir bölümünde İbn-i Ümmü Kilab ile karşılaşınca ona "Osman ne yaptı?" diye sordu.
İbn-i Ümmü Kilab: Öldürüldü.
Ayşe: Rahmetten uzak olsun, mahrum kalsın! Peki, halk kime biat etti?
İbn-i Ümmü Kilab: Talha'ya. Ayşe: İyi birine ulaştı; şu parmak sahibine! (Bir savaşta parmağı kesilmişti.)

Daha sonra başka biriyle karşılaştı ve ona da "Halk ne yaptı?" diye sordu. "Ali'ye biat ettiler" cevabını alınca dedi ki: Vallahi işin buraya varacağını ummuyordum.

(Tarih-i Yakubî, c.2, s.180; Ensabu'l-Eşraf, c.3, s.18; Ebu Yusuf el Ensarî'den; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.6, s.215).

 

تاريخ اليعقوبي : كانَت عائِشَةٌ بِمَكَّةَ ، ـ خَرَجَت قَبلَ أن يُقتَلَ عُثمانُ ـ فَلَمّا قَضَت حَجَّهَا انصَرَفَت راجِعَةً ، فَلَمّا صارَت في بَعضِ الطَّريقِ لَقِيَها ابنُ اُمِّ كِلابٍ ، فَقالَت لَهُ : ما فَعَلَ عُثمانُ ؟ قال : قُتِلَ . قالَت : بُعدا وسُحقا ! قالَت : فَمَن بايَعَ النّاسُ ؟ قال : طَلحَةَ . قالَت : إيها ذُو الإِصبَعِ . ثُمَّ لَقِيَها آخَرُ ، فَقالَت : ما فَعَلَ النّاسُ ؟ قال : بايَعوا عَلِيّا . قالَت : وَاللّه ِ ، ما كُنتُ اُبالي أن تَقَعَ هذِهِ عَلى هذِهِ.

 

( تاريخ اليعقوبي : ج2 ص180 ؛ أنساب الأشراف : ج3 ص18 عن أبي يوسف الأنصاري ، شرح نهج البلاغة : ج6 ص215 كلاهما نحوه)

 

Keşke gök yere kapansaydı da Ali hilafete ulaşmasaydı

 

Ayşe, Osman'ın katledilmesinden sonra halkın Hz. Ali'ye biat ettiğini duyunca:  "Keşke gök, yere kapansaydı da Ali hilafete ulaşmasaydı" demiştir.

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehc'ül Belağa" C.6, S.215) 

 

عندما سمعت عائشة بأنّ الناس قد بايعوا عليا بالخلافة بعد قتل عثمان، فقالت: وددت لو أنّ السّماء انطبقت على الأرض قبل أن يليها ابن أبي طالب.

 

Ayşe’nin Hz. Ali (a.s.)’ın hükümetinden razı olmadığını gösteren bir delili Taberi kitabında şöyle naklediyor:

"Osman hadisesinde Ayşe Mekke’de idi.O, Hac vazifesini yolda Serf denen bölgede Osman’ın ölüm haberi ve Muhacir ve Ensar’ın Ali (a.s.)’ye olan biatı Ayşe’ye duyuruldu. O bu habere öylesine üzüldü ki o anda ölümü arzu ederek şöyle dedi: “Keşke gökyüzü benim tepeme yıkılsaydı.” Sonra o,oradan ayrılarak Mekke’ye döndü ve şöyle dedi:
“Osman suçsuz yere öldürüldü. Allah şahit olsun ki ben onu kanını geri almak için kıyam edeceğim.” Bu haberi Ayşe’ye ulaştıran şahıs cesaretini toplayarak ona şöyle dedi: “Sen daha düne kadar halka “Osman’ı öldürün, o kafir oldu” diyordun, şimdi ise nasıl oluyor da ona suçsuz ve mazlum diyorsun.” Ayşe cevaben şöyle dedi:
“İnkılapçılar onu, tövbe ettikten sonra öldürdüler."

(Tarih-i Taberi, c. 5, s. 173; Bulak baskısı)

 

Tarih-i Taberî [Esed b. Abdullah, huzurunda bulunduğu âlimden]: Ayşe Mekke'den dönüş yolunda Serif'e (1) vardığında Ubeyd b.Ümmü Kilab onunla karşılaştı. (O, İbn-i Ebi Seleme'nin kölesiydi ve annesine isnat ediliyordu.) Ayşe ona "Ne haber?" diye sordu.

Ubeyd: Osman'ı öldürdüler ve sekiz gün beklediler, dedi.
Ayşe: Sonra ne yaptılar?
Abd: Medine ahalisi bir araya geldi ve işlerinin sonu iyiye bağlandı. Derken Ali b. Ebu Talib üzerinde ittifak ettiler.
Ayşe: Eğer bu iş efendin için tamamlanmışsa, keşke şu (gökyüzü) şunun (yeryüzünün) üzerine inseydi de öyle tamamlansaydı!
Beni geri çevirin, beni geri çevirin!
Böylece Ayşe, Mekke'ye geri döndü. (Yoldayken) "Osman mazlum olarak öldürüldü; Allah'a yemin olsun ki onun (akan) kanının hesabını soracağım!" diyordu.
Bunun üzerine İbn-i Ümmü Kilab dedi ki: Neden (böyle söylüyorsun)? Vallahi sen lafını değiştiren ilk kişisin! "Şu ahmak ihtiyarı öldürün, çünkü o kâfir olmuştur!" diyen sen değil miydin?
Ayşe dedi ki: Önce ondan tövbe istediler, sonra da öldürdüler.
Ben bir şey söyledim, onlar da söylediler. Ama şu son sözüm, önceki sözümden çok daha iyi oldu!
Bunun üzerine İbn-i Ümmü Kilab şu şiiri okudu:

Başlangıç da senden, değişim de senden

Rüzgâr da senden, yağmur da senden

Halife öldürülsün diye sen emretmiştin

"Kâfir oldu" diyen de bize yine sendin

Kabul et ki, Osman'ı öldürmekte sana uyduk

Ölüm emrini veren katiliyse yanıbaşımızda!

(Tarih-i Taberî, c.4, s.458; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.312; el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.71, bu kaynakta "Ama şu son sözüm…" cümlesinden sonra "Ubeyd dedi ki: Ey müminlerin annesi! Özrün vallahi de zayıftır…" şeklinde geçer. Ayrıca bkz: Tezkiretu'l-Havas, s.69)

-----------------------------------------------

1-Serif: Mekke'ye altı mil uzaklıktadır. Yedi, dokuz ve on iki mil uzaklıkta olduğu da söylenmiştir. Resulullah (s.a.a), Haris kızı Meymune ile burada evlenmişti (Mucemu'l-Buldan, c.3, s.212)

 

تاريخ الطبري - عن أسد بن عبد اللّه عمّن أدرك من أهل أبي سَلَمَةَ ؛ يُنسَبُ إلى اُمِّهِ ـ فَقالَت لَهُ : مَهيَم [*] ؟ قالَ : قَتَلوا عُثمانَ ، فَمَكَثوا ثَمانِيا . قالَت : ثُمَّ صَنَعوا ماذا ؟ قالَ : أخَذَها أهلُ المَدينَةِ بِالاِجتِماعِ ، فَجازَت بِهِمُ الاُمورُ إلى خَيرِ مَجازٍ ، اِجتَمَعوا عَلى عَلِيِّ بنِ أبي طالِبٍ . فَقالَت : وَاللّه ِ ، لَيتَ أنَّ هذِهِ انطَبَقَت عَلى هذِهِ إن تَمَّ الأَمرُ لِصاحِبِكَ ! رُدّوني رُدّوني . فَانصَرَفَت إلى مَكَّةَ وهِيَ تَقولُ : قُتِلَ وَاللّه ِ عُثمانُ مَظلوما ، وَاللّه ِ لَأَطلُبَنَّ بِدَمِهِ . فَقالَ لَهَا ابنُ اُمِّ كِلابٍ : ولِمَ ؟ فَوَاللّه ِ إنَّ أوَّلَ مَن أمالَ حَرفَهُ لَأَنتِ ! ولَقَد كُنتِ تَقولينَ : اُقتُلوا نَعثَلاً فَقَد كَفَر ! قالَت : إنَّهُمُ استَتابوهُ ثُمَّ قَتَلوهُ ، وقَد قُلتُ وقالوا ، وقَولِيَ الأَخيرُ خَيرٌ مِن قَولِيَ الأَوَّلِ . فَقالَ لَهَا ابنُ اُمِّ كِلابٍ :

 

 فَمِنكِ البَداءُ ومِنكِ الغَيرُ *** ومِنكِ الرِّياحُ ومِنكِ المَطَر

وأنتِ أمَرتِ بِقَتلِ الإِمامِ *** وقُلتِ لَنا إنَّهُ قَد كَفَر

 فَهَبنا أطَعناكِ في قَتلِهِ ***  وقاتِلُهُ عِندَنا مَن أمَر.

 

(*) مَهْيَم : كلمة يمانيّة معناها : ما أمرك ، وما هذا الَّذي أرى بك ، ونحو من هذا الكلام (لسان العرب : ج12 ص565) .

 

(تاريخ الطبري : ج4 ص458 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص312 ، الإمامة والسياسة : ج1 ص71 وفيه «فقال عبيد : عذرٌ واللّه ضعيف يا اُمّ المؤمنين . . .» بعد «قولي الأوّل» ، الفتوح : ج2 ص437 وفيه «فقال لها عبيد بن اُمّ كلاب: هذا واللّه التخليط يا اُمّ المؤمنين . . .» بعد «واللّه لأطلبنّ بدمه» وكلاهما نحوه وراجع تذكرة الخواصّ : ص69)

 

(el-Futuh) Aişe de haccını tamamladıktan sonra dönmek için Mekke'den yola çıktı. Medine'ye yaklaştığında onu Ubeyd b.Ebi Selma el-Leysi karşıladı. Ona İbn-i Ümmü Kilab da denirdi.  Ayşe ona "Ne haber? Durum, bize mi, aleyhimize mi" diye sordu.

Ubeyd: "Osman bin Affan öldürüldü", dedi.
Ayşe: "Sonra ne oldu?" diye sordu. Ubeyd: "İnsanlar,  Ali b. Ebu Talib'e biat ettiler ettiler", dedi.
Ayşe: "Keşke şu (gökyüzü) üzerime düşseydi!, Vallahi, Osman bin Affan, mazlum olarak öldürüldü ve onun kanını isteyeceğim. Vallahi Osman'dan bir gün, Ali'nin bütün zamanlarından daha hayırlıdır." dedi.
Bunun üzerine İbn-i Ümmü Kilab ona dedi ki: "Neden böyle söylüyorsun? Allah'a yemin ederim ki, bu günde gökle yer arasında, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda Ali bin Ebi Talib'den daha şerefli bir kimse olduğunu düşünmüyorum.
  Onun velayetinden neden nefret ediyorsun? İnsanları onu (Osman') öldürmeye teşvik etmiyor muydun? Sonra onun ayıp ve kusurlarını ortaya çıkardın ve: 'Nasel (ihtiyar ahmak)'i öldürün, çünkü o kafir oldu' demedin mi?

Ayşe dedi ki: Hayatım adına, evet ben bir şey söyledim, onlar da söylediler. Onun haberini ilk baştan öğrendiğimde söylediklerimden döndüm. Siz ondan tövbe istediniz, hatta onu beyaz gümüş yapıp öldürdünüz. Allah'a ant olsun ki, onun kanını isteyeceğim.

Ubeyd b. Ümmü Kilab ona dedi ki: Ey müminlerin annesi! Vallahi bu, bocalamaktır, karıştırmaktır.

Bunun üzerine İbn-i Ümmü Kilab şu şiiri okudu:

Onu ziyaret edersen, ona söyle bu takdir ile kazayı indir

Başlangıç da senden, değişim de senden

Rüzgâr da senden, yağmur da senden

Halife öldürülsün diye sen emretmiştin

"Kâfir oldu" diyen de bize yine sendin

Kabul et ki, Osman'ı öldürmekte sana uyduk

Ölüm emrini veren katili (Ayşe'yi kastederek) ise yanıbaşımızda!

İnsanlar bir defa biat ettiler, şüpheyi ve boynun eğriliğini giderdiler.

Ve onun elbiselerini savaş için giyer..

Savaş için elbiseleri giydi. Hileli davranan kimse gibi nice vefalı insan vardır.

Tavan üstümüzden düşmedi, güneşimiz ve ayımız da tutulmadı

 

Bunun üzerine Âişe şöyle dedi:

"Ey Ubeyd! Eğer bu beyitleri senden başkası söyleseydi tahammül edilmezdi. Ancak sen Osman hakkında itham edilecek bir kimse değilsin."

 Âişe daha sonra Medine'den Mekke'ye gitti ve orada ikamet etti.

 

)İbn-i Asem "el-Futuh" C.2, S.437-438 / Taberi Tarihi türkçe yeni baskısı C.1, S.470-471)

 

ذكر قدوم عائشة من مكة وما كان من كلامها بعد قتل عثمان

 

وقدمت عائشة من مكة وقد قضت حجها، حتى إذا صارت قريبا من المدينة استقبلها عبيد بن أبي سلمة الليثي وكان يقال له ابن أم كلاب فقالت له عائشة: ويحك! ألنا أم علينا؟ فقال: قتل عثمان بن عفان، فقالت: ثم ماذا؟

فقال: بايع الناس علي بن أبي طالب، قالت عائشة: وددت أن هذه وقعت على قتل- والله- عثمان بن عفان مظلوما وأنا مطالبة بدمه، والله ليوم من عثمان خير من علي الدهر كله. فقال لها عبيد بن أم كلاب: ولم تقولين ذلك؟ فو الله ما أظن أن أحدا بين السماء والأرض في هذا اليوم أكرم من علي بن أبي طالب على الله عزّ وجلّ، فلم تكرهين ولايته؟ ألم تكونين تحرضين الناس على قتله؟ ثم إنك أظهرت عيبه وقلت: اقتلوا نعثلا فقد كفر، فقالت عائشة: لعمري قد قلت ذلك وقالوا، ثم رجعت عما قلت لما عرفت خبره من أوله، وذلك أنكم استتبتموه، حتى إذا جعلتموه كالفضّة البيضاء قتلتموه، فو الله لأطلبن بدمه! فقال لها عبيد بن أم كلاب: هذا والله التخليط يا أمير المؤمنين! ثم أنشأ يقول:

 

إذا زرتماها فقولا لها ... وحطّ القضاء بذاك القدر

فَمِنْكِ الْبَدَاءُ وَمِنْكِ الْغِيَرْ ... وَمِنْكِ الرِّيَاحُ وَمِنْكِ الْمَطَرْ

وَأَنْتِ أَمَرْتِ بِقَتْلِ الإِمَامِ ... وَقُلْتِ لَنَا إِنَّهُ قَدْ كَفَرْ

فَهَبْنَا أَطَعْنَاكِ فِي قَتْلِهِ ... وَقَاتِلُهُ عِنْدَنَا مَنْ أَمَرْ

فَقَدْ بَايَعَ النَّاسُ ذَا مَرّةٍ ... يُزِيلُ الشَّبَا وَيُقِيمُ الصَّعَرْ

وَيَلْبَسُ لِلْحَرْبِ أَثْوَابَهَا ... وَمَا مَنْ وَفَى مِثْلَ مَنْ قَدْ غَدَرْ

فَلَمْ يَسْقُطِ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِنَا ... وَلَمْ تنكف شَمْسُنَا وَالْقَمَرْ

 

قال: فقالت عائشة: يا عبيد إنه لو قال هذه الأبيات غيرك لم يحتمل ولكنك في عثمان غير ظنين. ثم إن عائشة رجعت إلى مكة من المدينة وأقامت بها.

 

 (الفتوح لابن اعثم الجزء : 2  صفحة : 437-438)

 

 

Zikredilir ki: Ayşe'ye , İmam Ali'ye beyat edildiğini bildirdiklerinde:

Ayşe,  Medine dışında idi ve ona Osman öldürüldü ve imam Ali'ye beyat edildi, dediler. Bunun üzerine dedi ki: Gökyüzü yere düşse umurumda olmaz. Allah'a ant olsun ki, o mazlum olarak öldürüldü ve ben onun kanını isteyeceğim.

Ubeyd ona dedi ki: Ona karşı halkı kışkırtan ve halkın ona göz dikmesini sağlayan sensin, ve diyordun ki: Bu ihtiyar budalayı öldürün, o facir oldu.

Ayşe dedi ki:  Evet, öyle söyledim, insanlar da böyle söyledi, ama benim en son sözüm, önceki sözümden daha iyidir.

Ubeyd dedi ki: Senden mezaret ey Ümmül Müminin ve şu şiiri okudu:

Başlangıç da senden, değişim de senden

Rüzgâr da senden, yağmur da senden

Halife öldürülsün diye sen emretmiştin

"facir oldu" diyen de bize yine sendin

Kabul et ki, Osman'ı öldürmekte sana uyduk

Onun katili de yanımızda ona öldürmemize emir verendir. (Ayşe'yi kastediyor)

 

(İbn-i Kuteybe "el-İmâmetü ves-Siyasetü" C.1, S.71-72 Dar'ül Adva - Beyrut Bas. 1410 Hicri)

 

وذكروا أن عائشة لما أتاها أنه بويع لعلي . وكانت خارجة عن المدينة ، فقيل لها : قتل عثمان . وبايع الناس عليا . فقالت : ما كنت أبالي أن تقع السماء على الأرض ، قتل والله مظلوما ، وأنا طالبة بدمه ، فقال لها عبيد إن أول من طعن عليه وأطمع الناس فيه لأنت ، ولقد قلت : اقتلوا نعثلا فقد فجر [1] ، فقالت عائشة : قد والله قلت وقال الناس ، وآخر قولي خير من أوله [2] فقال عبيد : عذر والله يا أم المؤمنين . ثم قال :

منك البداء ومنك الغير * ومنك الرياح ومنك المطر

وأنت أمرت بقتل الإمام * وقلت لنا إنه قد فجر

 فهبنا أطعناك في قتله * وقاتله عندنا من أمر

-----------------

[1] في فتوح ابن الأعثم 2 / 249 فقد كفر .

[2] العبارة في ابن الأعثم : ثم رجعت عما قلت لما عرفت خبره من أوله ، وذلك أنكم استتبتموه حتى إذا جعلتموه كالفضة البيضاء قتلتموه ، فوالله لأطلبن بدمه . ( وانظر الطبري 5 / 172 وابن الأثير 3 / 102 ) .

 

(ابن قتيبة الدِّينَوري في الإمامة والسياسة  الجزء : 1  صفحة : 72-71 ط دار الأضواء - بيروت 1410 هـ)

 

 

Ayşe'nin Osman aleyhinde söyledikleri ve Talha’yı öven şu sözleri meşhurdur:

“O ahmağı ve Allah’ın rahmetinden uzak olan Osman’ı bırakın da bana Talha’dan söz edin. O, savaş meydanlarının aslanı Talha’yı anlatın bana. Amcamın oğlunu anlatın. Ey Talha! Ne mutlu senin gibi evladı olan babaya ve selam olsun seni doğuran anneye! Halk kime biat edeceğini çok iyi biliyor. Bu makama ondan daha layık kimse yoktur. Sanki gözlerimle halkın Talha’ya nasıl biat ettiklerini görür gibiyim.

Yolda Medine’den gelen Ubeyd b. Ummu Kelab’la karşılaştı.

Aralarında şu konuşma geçti:

Ayşe: -Ubeyd! Medine’den ne haber?

Ubeyd: -Halk Osman’ı öldürdü. Sonra da sekiz gün teklifsiz kaldılar.

Ayşe: -Daha sonra ne oldu?

Ubeyd: -Elhamdülillah işin sonu iyiye bağlandı. Müslümanlar, bir ses ve bir kalple Ali’ye biat ettiler.

Ayşe: -Allah’a andolsun ki, hilafetin Ali’nin lehine tamam olması, gökyüzünün parçalanmasından daha kötüdür. Yazıklar olsun sana ey Ubeyd! Ne dediğinin farkında mısın?

Ubeyd: -Ayşe, ister inan ister inanma, olay budur.

Ubeyd’in haberine çok rahatsız olan Ayşe’nin feryadı yükselince, Ubeyd dedi ki:

-Ey Ayşe! Niçin, halkın Ali’ye biat etmesinden bu kadar rahatsızsın? Ali'nin bu makama herkesten daha layık olduğunu sen de biliyorsun.(1)

Ubeyd’in sözü buraya varınca, Ayşe ‘Beni geri döndürün! Çabucak beni geri döndürün!’ diye feryat etti. Mekke’ye döndü ve önceki sözünü değiştirerek: “Allah’a andolsun! Osman günahsız ve mazlum öldürüldü. Onun intikamını almak için kıyam etmeliyim” demeye başladı.

Fakat halk bu ağız değişikliğine “Dün onun öldürülmesi için insanları tahrik ediyordun, şimdi ise onun kanının intikamını almaktan bahsediyorsun” diye itiraz etmeye başlayınca, şu sözleriyle halkı ikna etmeye çalıştı: “Evet! Doğru diyorsunuz. Dün ben de ona itiraz edenlerden biriydim. Fakat Osman tövbe etti. Tövbe eden insanın suçu yoktur. Onlar Osman’ın tövbesine hiçbir değer vermeden, onu mazlum ve günahsız öldürdüler.”

Ayşe Mekke’ye döndü. Mescidu’l Haram’ın kapısında devesinden indi. Örtünerek Haceru’l Esved’e hareket etti. Halk da her taraftan etrafına toplandılar. Büyük bir kalabalığı etrafında gören Ayşe, onlara şöyle seslendi:

“Ey halk! Günahsız Osman’ı öldürdüler. Onun mazlum bir şekilde öldürülmesine ağlamalıyım. Allah’a andolsun onu intikamını almak için kıyam edeceğim! Ey halk! Osman’ın bir günlük ibadeti, Ali’nin bütün hayatından daha üstündür.”

Ebu Muhnif’in yazdığına göre, Ayşe halkın İmam Ali ye biat ettiğini duyunca şöyle dedi: “Vay onların haline eğer hilafeti Ben-i Tim’e geri döndürmezlerse!” (2)

--------------------------

(1)- Taberi C.5, S.172, İbn'ül Esir C.5, S.80, İbn-i Sad "Tabakat" C.4, S.88

(2)- Allamet'ül Askeri "Camel Savaşı" kitabı S.15-16'dan naklen.

 

EBÛ MİHNEF’İN YAZDIKLARI

Medâ’inî gibi tarihçi olan Ebû Mihnef Lût İbnu Yahyâ El-Ezdî (Öl: M.774) de:
“Mekke’de olduğu sırada Âişe, Osman’ın ölüm haberini alır almaz süratle yola çıkarken:
—Devam et ey parmağın sahibi! Baban sana feda olsun, Talha’yı buna uygun bulmadılar mı, dedikten sonra Şerâf’a varır varmaz kendisini, ‘Ubeydullah İbnu Ebî Selmatu’l-Leysî karşıladığında ona:
—Ne var ne yok, diye sormuş.  O da:
—Osman’ı öldürdüler, deyince:
—Başka daha ne var, diye sormuş. O da:
—İnsanlar şaşkınlığa düştüler, sonra da hayırlı bir sonuca vardılar ve böylelikle Ali’ye biat ettiler, deyince Âişe hiddetlenmiş ve:
—Keşke gök kubbe dünyaya, üzerime kapansaydı da böyle bir şey olmasaydı, dedikten sonra adama büyük bir şaşkınlık ve tepkiyle:
—Allah’tan kork, düşün bir kere ve Allah aşkına ne diyorsun, ne oluyor böyle, diye çırpınırcasına sorunca o da:

—Dediğim gerçektir yâ Ümmü’l-Mu’minîn, deyince bu kez sızlanması
üzerine de:
—Sana ne oluyor böyle yâ Ümmü’l-Mu’minîn! Allah’a ant olsun ki dünyanın bir ucundan öbür ucuna kadar buna, onun kadar layık, bunda onun kadar hak sahibi ve her haliyle kendisine benzer biri bulunamaz. Neden böyle davranıyorsun, onun velâyetine neden bu kadar büyük bir nefretle yaklaşıyorsun, diye sormuşsa da Âişe, buna hiçbir şekilde cevap vermemiştir.”

(Şerhu Nehci’l-Belâğa, İbnu Ebi’l-Hadîd, Muhammed Ebu’l-Fadıl İncelemesi, c.VI, s.215-216)

 

وقال أبو مخنف لوط بن يحيى الأزدي في كتابه: إن عائشة لما بلغها قتل عثمان وهي بمكة، أقبلت مسرعة، وهي تقول: إيه ذا الإصبع! لله أبوك، أما إنهم وجدوا طلحة لها كفوا. فلما انتهت إلى شراف استقبلها عبيد بن أبي سلمة الليثي، فقالت له: ما عندك؟

قال: قتل عثمان، قالت: ثم ماذا؟ قال: ثم حارت بهم الأمور إلى خير محار، بايعوا عليا، فقالت: لوددت أن السماء انطبقت على الأرض إن تم هذا، ويحك! انظر ما تقول! قال: هو ما قلت لك يا أم المؤمنين، فولولت، فقال لها: ما شأنك يا أم المؤمنين! والله ما أعرف بين لابتيها أحدا أولى بها منه ولا أحق، ولا أرى له نظيرا في جميع حالاته، فلماذا تكرهين ولايته؟ قال: فما ردت عليه جوابا.

 

)شرح نهج البلاغة - ابن أبي الحديد - ج ٦ - الصفحة ٢١٦-٢١٥)

 

KAYS İBNU EBÎ HÂZİM:

Kays İbnu Ebî Hâzim’den rivâyet edildiği üzere:

“Âişe’nin hacca gittiği ve Osman’ın da içerisinde öldürüldüğü mevsimde kendisi de orada bulunuyordu. Katlini duyar duymaz Âişe, Mekke’ye onunla gitmişti. Âişe’nin yolda zaman zaman ve kendi kendine:
—Yaptığını sürdür ey parmağın sahibi! Osman’ı da zikrederken Kays’a: ‘Allah onu bizden uzaklaştırsın de!’ diyorken Ali’ye biat edildiğini duyunca da:
‘Gök kubbenin yeryüzüne düşüp kapanmasını şu an ne kadar da isterdim, ne kadar sevinçle karşılardım (Yani bütün gök âlemi dünyadaki tüm yaratıkların üzerine düşüp onları ezip öldürseydi de Ali’yi halife olarak
görmeseydim.)’ diyordu.”

Âişe, yukarıdaki sözlerinden sonra eşyalarının Mekke’ye götürülmesini  emretti, kendisi de onlarla Mekke’ye gitti. Yolda kendi kendine ve biriyle konuşuyormuş gibi:
‘İbnu ‘Affân (Osman)’ı mazlûm olarak öldürdüler.’ sözlerini tekrar tekrar söylüyordu. Bunun üzerine Kays, kendisine:
‘Yâ Ümmü’l-Mu’minîn! Bundan biraz önce: Allah onu bizden uzaklaştırsın, diyen sen değil miydin? Daha önceleri de onun hakkında en kötü sözleri söylediğini, kendisine karşı en katı davranışları sergilediğini ben biliyorum!’ deyince o da:
—Evet, öyle idi; ama durumuna baktığımda gördüm ki onu, tövbe ettikten, gümüş gibi pampak olduktan sonra ve oruçlu bir halde, haram ayın içinde öldürdüler.”
diyordu
.

Başka bir kanaldan rivayet edildiği üzere:  Osman’ın öldürüldüğünü duyar duymaz:
“Allah kendisini bizden uzak tutsun! Kendi günahları onun ölüm nedeni olmuş ve böylece Allah, kendisini ameliyle buralara sürüklemiştir.” “Ey Kureyşliler! Semûd Kavmi’ni, Ahmer’in karıştırdığı gibi ‘OSMAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ DE SİZİ SAĞA SOLA SÜRÜKLEMESİN’ İŞTE BUNA DİKKAT EDİN. BU HAKKIN ASIL SAHİBİ DE KENDİSİDİR (TALHA'DIR.).”gibi söylemlerde bulunurken Hz. Ali’nin hilafete getirilme haberini alır almaz:
“Hata yaptılar, hata yaptılar! Bundan böyle bu hak hiçbir zaman Teym Kabilesi’ne dönme şansını yakalamayacaktır.” diye çırpınıyordu.

Bunun ardından kendisine Talha ve Zübeyr tarafından yazılıp yeğeni Abdullah İbnu’z-Zübeyr ile gönderilen mektup gelmişti. Bu mektupta şöyle yazılmıştı:
“Halka, Ali’nin mübayaasını reddetmeleri için girişimde bulun ve Osman’ın kanına karşılık bunu halktan iste!”


(İşte bununladır ki bu mektubu alır almaz Osman’ın intikâm nâralarını atmaya, Cemel’e hazırlanmaya ve insanları bununla ilgili olarak kışkırtmaya başlamıştı).

(Şerhu Nehci’l-Belâğa, İbnu Ebi’l-Hadîd, Muhammed Ebu’l-Fadıl İncelemesi, c.VI, s. 216)

 

وقد روى قيس بن أبي حازم أنه حج في العام الذي قتل فيه عثمان وكان مع عائشة لما بلغها قتله، فتحمل إلى المدينة، قال: فسمعها تقول في بعض الطريق: إيه ذا الإصبع!

وإذا ذكرت عثمان قالت: أبعده الله! حتى أتاها خبر بيعة على، فقالت: لوددت أن هذه وقعت على هذه،  ثم أمرت برد ركائبها إلى مكة فردت معها، ورأيتها في سيرها إلى مكة تخاطب نفسها، كأنها تخاطب أحدا: قتلوا ابن عفان مظلوما! فقلت لها: يا أم المؤمنين، ألم أسمعك آنفا تقولين: أبعده الله وقد رأيتك قبل أشد الناس عليه وأقبحهم فيه قولا!

فقالت: لقد كان ذلك، ولكني نظرت في أمره، فرأيتهم استتابوه حتى إذا تركوه كالفضة البيضاء أتوه صائما محرما في شهر حرام فقتلوه.

 

قال: وروى من طرق أخرى أنها قالت لما بلغها قتله، أبعده الله! قتله ذنبه، وأقاده الله بعمله! يا معشر قريش لا يسومنكم قتل عثمان، كما سام أحمر ثمود قومه، إن أحق الناس بهذا الامر ذو الإصبع، فلما جاءت الاخبار ببيعة علي عليه السلام، قالت: تعسوا تعسوا! لا يردون الامر في تيم أبدا.

 

كتب طلحة والزبير إلى عائشة وهي بمكة كتابا: أن خذلي الناس عن بيعة علي، وأظهري الطلب بدم عثمان، وحملا الكتاب مع ابن أختها عبد الله بن الزبير، فلما قرأت الكتاب كاشفت وأظهرت الطلب بدم عثمان...

 

 

(شرح نهج البلاغة - ابن أبي الحديد - ج ٦ - الصفحة ٢١٦)

 

MEDÂ’İNÎ,* (Ali İbnu Muhammed, M.752-839) “El-Cemel” adlı yapıtında bunu şöyle dile getiriyor:

“Osman öldürüldüğü zaman Âişe Mekke’de, Şerâf’ta bulunuyordu. Bunu yapacak olanın kesinlikle Talha olduğuna inanıyordu. Bu nedenle: ‘Uzaklaşası Na‘sel (Osman), ezilesice adam! Sen devam et ey bu parmağın sahibi, devam et ey Şibil’in babası, devam et ey amcamın oğlu!’ diyor. Ve: ‘Ama şunu da görüyorum ki o parmağıyla bile kendisine mübayaa ediliyor. Develeri hemen tımar edin ve gidip onu uyarın!’ diye sözlerini sürdürüyordu.

Ne var ki her umduğu olmamış, Talha beklediği üzere Osman’ı öldürmüşse de beytülmalın (hazinenin) anahtarlarını kendisinde tutmamış ve Hz. Ali’ye teslim etmiştir.”

*Medâ’inî, Bağdat’ta yaşamış olan bir tarihçidir. Taberî ve Belâzurî kendisinden almışlardır.


(Şerhu Nehci’l-Belâğa, İbnu Ebi’l-Hadîd, Muhammed Ebu’l-Fadıl İncelemesi, c.VI, s.215 / Ali İbnu Muhammed Medaini "El Cemel").

 

“Âişe’ye Mekke’de olduğu sırada Osman’ın katlinin haberi geldiği zaman Âişe, onun için: "Allah onu bizden uzak tutsun! 'Bu senin ellerinin önden takdim ettikleridir. Şüphesiz Allah kullarına karşı asla zalim değildir.’(Hac 10. Ayet)  demiştir. 

(Şerhu Nehci’l-Belâğa, İbnu Ebi’l-Hadîd, Muhammed Ebu’l-Fadıl İncelemesi, c.VI, s.216)

وقد روى من طرق مختلفه أن عائشة لما بلغها قتل عثمان وهي بمكة، قالت: أبعده الله! (ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّٰمٍۢ لِّلْعَبِيدِ)(الحج 10).

 

(شرح نهج البلاغة - ابن أبي الحديد - ج ٦ - الصفحة ٢١٦)

 

 

Âişe, Osman’ın bizzat kendisinin döktürdüğü kanı adına, Hz. Ali’den bunun bedelini istemek için diğer katilleri ile beraber hareket etmişti. Bu nedenle Sa‘îd İbnu’l-‘Âs, kendisine yaklaşarak:
‘Nereye gidiyorsun yâ Ümmü’l-Mu’minîn?’ diye sorduktan sonra, aralarında şöyle bir konuşma geçiyordu.
—Basra’ya gidiyorum.
—Orada ne yapmayı düşünüyorsun?
—Osman’ın kanını arayacağım. Bunun üzerine alaylı alaylı tebessüm eden Sa‘îd İbnu’l-‘Âs, kendisine:
—İşte bunlar, senin yanındakiler Osman’ın katilleri yâ Ümmü’l-Mu’minîn! Nereye gidiyorsun böyle, diye soruyordu. Sa‘îd İbnu’l-‘Âs, Âişe’ye bunları söyledikten sonra Mervân İbnu’l-Hakem ve birtakım askerlerle birlikte, aralarında Osman’ın oğullarından Ebân ve Velîd’in bulunduğu bazı dostlarıyla yolda ilerlerken Talha ve Zübeyr de atlarının üzengisinde ayakları yerleşmiş vaziyette at sürüyorlardı. Sa‘îd İbnu’l-‘Âs, bu kez Mervân’a:
—Yoksa sen de mi Basra’ya gidiyorsun, diye soruyordu. O da:
—Evet, Osman’ın katilleri ile karşılaşmayı istiyorum, diyordu.
Sa‘îd, İbnu Mervân’a da aynı soruyu soruyor, bir gerçeği de dile getirerek:

 —Aradıkların işte bunlardır, senin yanındakilerdir. Buna rağmen nereye gidiyorsun, diyor ve Talha ile Zübeyr’i göstererek bir kez daha: ‘Osman’ı öldürenler işte bunlardır! Buna rağmen kalkmış bir de kendi
adlarına birtakım hayalî intikâmlar peşine gidiyorlar!’ diye söylüyordu.”

 

(Abdül Fettah Abdu’l-Maksûd, 'El-İmâmu ‘Alî İbnu Ebî Tâlib' c.III, s.28,29).

 

EL-AHNEF İBNU KAYS VE ÂİŞE


Sünnî fıkıh ve hadîs ilmi üstâdlarından olan Şâfi‘î İmâm Beyhakî (Ebû Bekir Ahmed Öl: H.458/ M.1066)’nin, Hasan-ı Basrî’den naklettiği hadiste olduğu üzere:
“El-Ahnef İbnu Kays, Cemel Vakası’nda Âişe’yle konuşurken aralarında şöyle bir konuşma geçiyordu:
—Yâ Ümmü’l-Mu’minîn! Elinde, bu yola çıkışınla ilgili Resûlullah (saa)’tan bir vasiyet veya bir ahit var mı?
—Allah’a ant olsun ki hayır!
—Kur’ân-ı Kerîm’in herhangi bir yerinde bununla ilgili böyle bir gerekçe gördün mü?
—Bizim, sizin (Kur’ân’dan) okuduklarınızdan başka bir şey yoktur.
—Resûlullah(S.A.V.)’ın bir azınlık ve düşmanlarının da çoğunlukta olduğu durumlarda dahi kadınlara başvurduğunu gördün mü?
—Allah’a ant olsun ki hayır!
—O halde bizim bundaki günahımız nedir, diye soruyordu.”

 

(El-Beyhaki "El-Mehâsin ve’l-Mesâvî" c.I, s.35)

 

Ayşe'nin Osman'a Ağlaması

 

 

Belâzurî’nin Ensâbu’l-Eşrâf adlı yapıtında Âişe’nin bu olayda ne denli samimi (!) olduğunun kanıtlarından biri de şudur:
“Âişe ağlayarak: ‘Osman öldürüldü mü?! Allah’ın rahmeti üzerine olsun!’ diyerek sızlanırken kendisini duyan ‘Ammâr İbnu Yâsir, ona şöyle demişti:
—"Osman’a karşı halkı daha dün kışkırtırken bugün kalkmış Osman için mi ağlıyorsun?"

 

(Belazuri "Ensâb'ül Eşraf" C.5, S.560)  

 

وخرجت عَائِشَةُ باكية تقول: قتل عُثْمَان رحمه اللَّه، فَقَالَ لَهَا عمار بْن ياسر: أَنْتَ بالأمس تحرضين عَلَيْهِ ثُمَّ أَنْتَ اليوم تبكينه؟

 

AİŞE'NİN EMİR'ÜL-MÜMİNİN ALİ (AS)'YE KARŞI KİNLİ TUTUMU

 

-Âişe, Emîr’ul-Mü’minîn Hz. Ali  (as)'ye karşı gayet olumsuz duygular taşıyor, ona karşı menfî tavır içinde bulunuyordu.

 Şöyle ki:  Âişe, Rasûlüllâh’ın (s.a.a) rahatsızlığının iyice arttığı son günlerde, biri Abbâs; iki kişi arasında, “ayakları yere çizgi çekerek” mescide vardığını...anlatıyor. Hz. Abdullâh b. Abbâs, olayı Âişe’den nakleden Ubeydullâh b.Abdillâh b. Utbe b. Mes’ûd’a, Âişe’nin adını vermediği öbür kişinin kim olduğunu bilip bilmediğini soruyor. Ubeydullâh bilmediğini söyleyince; İbn Abbâs “O kişi Ali b. Ebî Tâlib’tir!” buyuruyor.(1)

      Buhârî ile Müslim, “zülfü yâre dokunur” kaygısıyla, hadisi burada kesiyor! Oysa hadîsi aynı isnatla rivâyet eden pek çok hadisçi, İbn Abbâs’ın deminki sözüne devamla şu açıklamayı yaptığını da belirtiyor:
“Çünkü Âişe, Ali’ye karşı temiz duygular taşımıyordu!”(2)

--------------------

(1)- Buhârî: ezân, 39; Müslim: salât, 90~92
(2)- Abdürrazzâq, V, 430; İbn Sa’d, II, 232; Ahmed: VI, 34, 228 (22932, 24725); et-Taberî,II, 226; el-Aynî, IV, 368

 

Müsnedü'l-İmam Ahmed'den naklen: “Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ud kanalıyla Âişe'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resûlullah (s.a.a.) Meymune'nin evinde hasta oldu. Benim evimde bakılmak için zevcelerinden izin istedi. Onlar da kendisine izin verdiler. Sonra Resûlullah, Abbâs b. Abdülmuttalib ile başka birinin arasın­da, ayakları yerde sürünerek çıktı.

Ubeydullah demiş ki; Âişe'nin söylediklerini Abdullah'a haber verdim, Abdullah b. Abbâs bana ‘Âişe'nin ismini söylemediği diğer zatın kim olduğunu biliyor musun' dedi. ‘Hayır' dedim. İbn Abbas ‘O Ali'ydi' dedi.”

Bu hadise Şuayb el-Arnavut'un değerlendirmesi, diyor ki: "Bu hadisin isnadı Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir". “Fakat Âişe, Ali'den hoşnut değildi.”

(Müsnedü'l-İmam Ahmed, c. 40, s. 67-8, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut, Müessesetü'r-Risale)

 

-  Zühri dedi ki Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) ilk hastalığı Hz. Meymûne'nin evinde oldu… Abdullah b. Abbâs bana “Âişe'nin ismini söylemediği diğer zatın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. “Hayır” dedim. İbn Abbas “O, Ali b. Ebu Talib idi. Âişe, Ali'nin bir hayırdan nasibi olmasından hoşnut olmazdı” dedi.

(Abdurrezzak es-Sananî, El-Musannef, c. 5, s. 529)

 

- Balazuri isnadında: Ubeydullah dedi ki: Bu hadisi İbn Abbas’a anlattım. İbn Abbas, “[ Resûlullah’ın (sav) koluna giren] diğer adamın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. Ben, “Hayır, bilmiyorum” dedim. İbni Abbas, “O diğer adam Ali idi. Fakat Âişe yapabildiği halde Ali’yi bir türlü hayırla anmak istemiyordu” dedi.

(Belazuri "Ensab'ül Eşraf" C.1, S.627)

 

- Aişe diyor ki: “Resulullah (s.a.a) ağırlaşıp hastalığı şiddetlenince, iki kişinin (kolları) arasında, Abbas b. Abdulmuttalib ile başka bir adamın (kolları) arasında dışarıya çıktı, ayakları yerleri çiziyordu.” Bu hadisi ondan rivayet eden Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes’ud diyor ki: Ayşe’nin bu sözlerini, Abdullah b. Abbas’a anlattım. İbn Abbas bana dedi ki: “Aişe’nin adını söylemediği o adamın kim olduğunu biliyor musun?” “Hayır.” dedim. İbn Abbas dedi ki: “O, Ali b. Ebu Talib’di.” Sonra dedi ki: “Aişe, ondan hoşlanmaz ve hayırla anılmasını istemezdi.”

(Bkz. İbn Sa’d, et-Tabakat, 2. bölüm, c. 2, s. 29, Leiden ve c. 2, s. 232, Daru Sadır, Beyrut; Sahih-i Buharî, marazu’n-Nebi ve vefatüh babı, c. 5, s. 139-140, Daru’l-Fikir, c. 3, s. 93, Daru İhyai’l-Kütüb, c. 6, s. 13, Muhammed Ali Sabih, c. 6, s. 10, el-Fecale ve c. 3, s. 59, el-Meymeniy[1]ye, Mısır. Ancak Buharî, “Aişe, ondan hoşlanmaz ve hayırla anılmasını istemezdi.” cümlesini çıkarmıştır. Ama bu cümle, et-Tabakat’ta sahih senetle mevcuttur, ama Buhari, başka yerde imam Ali'nin anılmasına bile tahammül etmediğini nakletmiştir:

"Aişe, Hz. Ali'nin adını anmaya ve kendisini görmeye dahi tahammül edemiyordu".

(Sahih-i Buhari, c. 1, s. 70; c. 3, s. 205 ve c. 6, s. 13-14)

(Sevgili okuyucular, Ayşe, Peygamber efendimizden (saa) binlerce hadis duymasına rağmen, acaba Peygamberimizin (saa): "Ali'yi ancak mümin sever ve onu ancak münafık buğz eder"(*) hadisi ile buna benzer yüzlerce Hz. Ali'yi öven hadisler duymamış mıdır? Ya da duyduğu halde mi, ona karşı bu kadar kin beslediğini anlamış değiliz)

(*) Müsned-i Ahmet Bin Hanbel C.1, S.95

 

Atâ b. Yesar’dan şöyle dediğini tahriç eder: “Adamın biri geldi ve Aişe’nin yanında Ali ve Ammar’ın aleyhinde konuştu. Aişe dedi ki: Ali’ye gelince, onun hakkında sana bir şey diyecek değilim. Ammar’a gelince, Resulullah’ın (s.a.a) onun hakkında şöyle dediğini duydum: O, iki işten birini seçmek zorunda bırakıldığı zaman mutlaka en doğrusunu seçer.”

(İmam Ahmed, Müsned’inin 6. cildi, Sayfa: 113)

 

Numan b. Beşir rivayet ediyor: Ebubekir bir gün Allah Rasülü'nün (s) evine gitti. Avazı çıktığı kadar bağıran kızı Aişe'nin sesini işitti. Diyordu ki: "Ali'yi babamdan, hatta benden de çok seviyorsun öyle mi?!"

 (Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 477, Nesai, c. 5, s. 365)

Farklı bir rivayet:

– Ebûbekr, Rasûlüllâh’ın (s.a.a) huzuruna girmek için izin alacaktı ki, kızı Âişe’nin Rasûlüllâh’a karşı olanca avazıyla bağırarak “Allah’a yemin olsun ki; senin Ali’yi babamdan daha çok sevdiğini biliyorum!” dediğini duydu. İçeriye öfkeyle dalan Ebûbekr “Ey falan kadının kızı! Demek Allah’ın Rasûlü’ne (s.a.a) karşı sesini yükseltirsin ha!” dedi ve kızını dövmeye kalktı...

(Ahmed: IV, 275 (17694), el-Fedâil: I, 75; Ebû Dâvûd: edeb, 93; Nesâî, el-Hasâis: hadis no: 107; el-Bezzâr, VIII, 223; el-Heysemî, IX, 170, 325; Çuhacıoğlu, 392 = Hatta elHeysemî (IX, 325), Âişe’nin sözünü “Allah’a yemin olsun ki; senin Ali’yi babamdan, Fâtıma’yı da benden daha çok sevdiğini biliyorum!” şeklinde veriyor. Lâkin Ebû Dâvûd Âişe’nin durumunu kurtarmak için onun sözlerine yer vermezken, hadîsi “mizah” bölümüne koymak sûretiyle olayı saptırmaya çalışıyor!
Hadîsimizin isnâdı Müslim’in şartlarına göre sahih. “Sahihtir” diyenler arasında el-Heysemî ile İbn Hacer (VII, 27 = el-Münâvî, I, 168) de var).

AYŞE'NİN İMAM ALİ'YE KARŞI AYAKLANMAYA HAZIRLANMASI

 

[Muhammed ve Talha'dan]: Münadi şöyle seslendi:
Müminlerin annesi ve Talha ile Zübeyr Basra'ya doğru yola çıkmış bulunmaktadırlar. İslam'ı onurlandırmak ve (halifenin kanını) helal sayanlara karşı savaşarak Osman'ın kanının (intikamını) almak isteyip de merkebi ve savaş teçhizatı olmayan kim varsa (bize gelsin)! İşte teçhizat ve işte harçları!

(Tarih-i Taberî, c.4, s.451; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.314)

Ayşe'nin Küfe Halkına, Hz. Ali (as) aleyhindeki Mektupları

 

el-Kamil fi't-Tarih: Ayşe Kufe halkına onları öven bir mektup yazdı ve Ali'yi (a.s) kendilerinden uzaklaştırmalarını istedi. (Mektubunda) onları Osman'ın katillerini istemeye teşvik ediyordu. Yemame ve Medine halkına da aynı şekilde onları öven birer mektup yazdı.

(İbn'ül Esir, el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.322. Ayrıca bkz: Tarih-i Taberî, c.4, s.472, mektubun tam metnini de getirmiştir; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.234).

 

الكامل في التاريخ : كَتَبَت عائِشَةُ إلى أهلِ الكوفَةِ بِما كانَ مِنهُم ، وتَأمُرُهُم أن يُثَبِّطُوا النّاسَ عَن عَلِيٍّ ، وتَحُثُّهُم عَلى طَلَبِ قَتَلَةِ عُثمانَ ، وكَتَبَت إلى أهلِ اليَمامَةِ وإِلى أهل المَدينَةِ بِما كانَ مِنهُم أيضا.

 

(الكامل في التاريخ : ج2 ص322 وراجع تاريخ الطبري : ج4 ص472 وفيه نصّ الكتاب والبداية والنهاية : ج7 ص234)

 

Ayşe'nin Zeyd b. Suhan’a yazdığı mektup:

 

Taberi Mucalid b. Salid’den şöyle nakleder: Ayşe, bilgin ve dindar biri olan, Allah Resulünün de dostlarından sayılan, Zeyd b. Suhan’a hitaben şöyle bir mektup yazdı:

“Bu mektup, Ebu Bekir’in kızı ve Allah Resulü’nün eşi Ayşe’den, temiz ve Salih evladı Zeyd b. Suhan’adır. Aziz evladım! Senden her türlü işbirliği ve yardım beklemekteyim. Bu mektup eline ulaşınca, Basra’ya doğru hareket et ve bize yardıma koş. Benim bu isteğimi yerine getirmezsen, en azından Ali’den uzak’ ve ona yardım etmekten kaçın.”

Zeyd Ayşe’ye cevap olarak şöyle yazdı:

“Bu mektup Zeyd b. Suhan tarafından, Ebu Bekir’in kızı ve Allah Resulü’nün eşi Ayşe’yedir.

Ayşe! Evet, ben senin vefalı ve itaatkâr oğlunum. Fakat bu, senin bu tehlikeli işten vazgeçerek geldiğin ycddan evine dönmen şartıyladır. Ama, önerimi kabul etmez ve sözlerimi dinlemezsen, sadece evladın olmamakla kalmam, senin düşmanın olarak, sana karşı amansızca savaşırım.”

Bu mektuptan dolayı Zeyd o tarihi ve tatlı sözünü söyledi:

Allah Ayşe’yi affetsin! Bizimle çok iyi bir anlaşma yapıyordu. Bize, kendi vazifesi olan evde oturma görevini verip, Kendisi de, bizim vazifemiz olan, savaşı üsleniyordu.

 

(Tarih-i Taberî, c.4, s.476; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.319; el-İkdü'l-Ferid, c.3,s.317; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.6, s.226, Hasan el-Basrî'den; Rical-ı Keşşî, c.1, s.284, h.120; el-Cemel, s.431. Ayrıca bkz: el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.234. Muhsin el-Emîn, Harbu’l-Cemel ve harb Sıffin, Dâru’l-Fikr Y. 1969).

 

تاريخ الطبري عن مجالد بن سعيد : لَمّا قَدِمَت عائِشَةُ البَصرَةَ كَتَبَت إلى زَيدِ بنِ صوحانَ : مِن عائِشَةَ بِنتِ أبي بَكرٍ اُمِّ المُؤمِنينَ حَبيبَةِ رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله إلَى ابنِها الخالِصِ زَيدِ بنِ صوحانَ ، أمّا بَعدُ : فَإِذا أتاكَ كِتابي هذا فَاقدَم ، فَانصُرنا عَلى أمِرنا هذا ؛ فَإِن لَم تَفعَل فَخَذِّلِ النّاسَ عَن عَلِيٍّ . فَكَتَبَ إلَيها : مِن زَيدِ بنِ صوحانَ إلى عائِشَةَ بِنتِ أبي بَكرٍ الصِدّيقِ حَبيبَةِ رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله ، أمّا بَعدُ : فَأَنَا ابنُكِ الخالِصُ إنِ اعتَزَلتِ هذَا الأَمرَ ، ورَجَعتِ إلى بَيتِكِ ، وإِلّا فَأَنَا أوَّلُ مَن نابَذَكِ . قالَ زَيدُ بنُ صوحانَ : رَحِمَ اللّه ُ اُمَّ المُؤمِنينَ ! اُمِرَت أن تَلزَمَ بَيتَها ، واُمِرنا أن نُقاتِلَ ، فَتَرَكَت ما اُمِرَت بِهِ وأَمَرَتنا بِهِ ، وصَنَعَت ما اُمِرنا بِهِ ونَهَتنا عَنهُ !

 

)تاريخ الطبري : ج4 ص476 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص319 ، العقد الفريد : ج3 ص317 ، شرح نهج البلاغة : ج6 ص226 عن الحسن البصري ؛ رجال الكشّي : ج1 ص284 ح120 ، الجمل : ص431 والأربعة الأخيرة نحوه وراجع البداية والنهاية : ج7 ص234)

Malik-i Eşter'in Ayşe'ye Yazdığı Mektup

 

Malik-i Eşter'in Ayşe'ye akıllara durgunluk veren tarihi mektubu: "Ey Ayşe! Sen Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) hanımısın! Peygamber (Sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) sana evinde oturmanı emretti, itaat edersen senin hayrınadır. Eğer Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) emrinden çıkıp eline asa alarak halkın öncülüğünü yaparsan seninle savaşır, Allah ve Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) istediği yer olan evine gönderirim."

Ayşe, Malik'in mektubuna şöyle cevap verdi: "Sen toplumda fitne çıkaran ve halkı ihtilafa düşüren birisin! Osman'ın öldürülmesine öncülük ettin. Ey Malik! Sen çok iyi biliyorsun ki Allah güçsüz ve aciz değil, mazlum halife Osman'ın intikamını mutlaka senden alacaktır. Mektubunu aldım, maksadın ve demek istediklerini anladım. Çok yakında inşallah Allah bizi, senin ve senin zihniyetinden olan bedbaht ve sapıkların şerrinden koruyacaktır!"

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-u lbn-i Ebi’l-Hadid", c.6, s.225).

NAKISÎN (Ahdi Bozanlar)'ÎN SAVAŞ PLANLARI

 

Tarih-i Taberî: Talha ile Zübeyr Osman'ın öldürülmesinden dört ay sonra Mekke'ye gittiler. İbn-i Amir de oradaydı ve dünyalık işler peşindeydi. Ye'la b. Munye ise dört yüz deveden daha fazla bir servet ve çok miktarda mal ile Mekke'ye geldi. Hepsi Ayşe'nin evinde toplandılar ve görüş alışverişinde bulundular. Sonra da "Ali'ye doğru gidecek ve onunla savaşacağız!" dediler.
İçlerinden biri dedi ki: Medine halkına karşı sizin gücünüz yoktur. Ancak yola çıkalım; Basra ve Kufe'ye gidelim. Talha'nın Kufe'de taraftarları ve isteyenleri var; Zübeyr'in de Basra'da isteyenleri ve yandaşları var.
Bunun üzerine Basra ve Kufe'ye doğru yola çıkma konusunda görüş birliğine vardılar. Abdullah b. Amir onlara bol miktarda mal ve deve verdi. Mekke ve Medine halkından oluşan yedi yüz kişiyle birlikte yola çıktılar. Daha sonra kendilerine katılanlarla birlikte sayıları üç bin kişiye ulaştı.

(Tarih-i Taberî, c.4, s.452; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf, c.3, s.21. Bu kaynakta şöyle bir ilave de yer almıştır: "Dediler ki: Şam'a doğru hareket edeceğiz. Orada savaş erleri ve mallar var. Şam halkı ise Osman'ın taraftarlarındandır. Biz onun kanını istediğimizi söyler, böylece birçok yardımcı, yaver ve yandaş
toplarız. İçlerinden biri dedi ki: Orada Muaviye var; o, Şam'ın valisidir ve oranın halkı kendisine teslimdir. İsteklerinize ulaşamazsız. Sizin çaba sarf ettiğiniz şeye o, Medine halkından daha layıktır. Zira o, bu kişinin (Osman'ın) amcası oğludur.")

 

Ebû Huzeyfe’ye biri der ki: “Bize, Peygamber’den duyduğun bir şeyler anlat!” Ebû Huzeyfe: “Anlatsam beni taşlarsınız.” der. Herkes şaşırır. Huzeyfe, sözüne devam eder: “Peygamber’in hanımlarından birinin, sizleri kılıçla öldürmek için üzerinize bir orduyla yürüyeceğini söylersem, bana inanır mısınız?” Herkes: “Buna kim inanır?” diyerek karşılık verir. Huzeyfe der ki: “Ayşe, ahmaklardan oluşan bir orduyla yola çıktı bile!”

(Ez-Zemahşerî, el-Fâik, s. 190; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, c. 2, s. 10; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûs, c. 1, s. 65; el-Kencî, el-Kifâye, s. 71; el-Kastalânî, el-Mevâhib el-Liidniyye, c. 2, s. 195. Ayrıca bkz. el-Emînî, age., c. 3, s. 189; el-Heysemî, age., c. 7, s. 234; el-Halebî, es-Sîre, c. 3, s. 213; Zeynî Dehlân, es-Sîre, c. 3, s. 193; es-Sabbân, İs'ûfu’r-râgibîn, s. 67).

 

Câriye b. Kudâme es-Sa‘dî, Ayşe’ye şöyle demişti: “Ey müminlerin anası! Allah’a yemin ederim, senin evden çıkarak şu lanet olası deveye binmen ve kılıçlara maruz kalman, Osman’ın öldürülmesinden bile daha acıdır. Peygamber senin üzerine bir saygınlık, güvenlik perdesi çekmişti. Sen de kalkıp bu perdeyi yırttın. Saygınlığını ayaklar altına aldın. Sana karşı savaşı göze alan, seni öldürmeyi de göze almış demektir.”

(İbnu’l-Esîr, et-Târîh, c. 3, s. 109 / Taberi, c.5, s. 176)

 

AYŞE VE DEVESİNİN ADINI DUYDUĞUNDA YAPTIĞI İSTİRCA(*)

Ayşe, ayaklanmak üzere Basra'ya doğru gitmeye karar verince onun tahtırevanını taşıyacak güçlü bir deve istediler. Bunun üzerine Ye'la b. Munye Asker ismindeki devesini getirdi. Ayşe, kocaman ve iri yapılı bu deveyi görür görmez beğendi. Derken deveci, onun gücünden ve direncinden söz etmeye başladı. Sözünün arasında "Asker" diyordu. Ayşe bu kelimeyi duyunca istirca ederek "Geri çevirin, benim buna ihtiyacım yok!" dedi. Bunun sebebi kendisine sorulduğunda ise Resulullah'ın (s.a.a) daha önce bu ismi dile getirdiğini ve kendisini bu deveye binmekten men ettiğini söyledi. Onun yerine başka bir deve getirilmesini emretti. Fakat ona benzer başka bir deve yoktu. Bu yüzden üzerindeki örtüleri değiştirilerek aynı deve (bir kez daha) ona getirildi ve ona "Sana daha iri yapılı ve güçlü bir deve getirdik!" denildi. Ayşe de kendisine verilen bu deveye razı oldu.

(*) İstirca, musibet anında "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" demektir. Çev.

(İbn-i Ebil Hadit, Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.6, s.224)

Ve Ayşe Asker Adlı  Deveye Biniyor

Âişe o gün devesi Asker’in üzerinde meydana çıktı. Bu deveyi Yala b. Münye iki yüz dinar karşılığında Âişe için satın almıştı. Devenin üzerinde o gün tahtadan bir mahfe vardı. Devenin derilerinin üzeri kaplanmış ve büyük çiviler takılmıştı. Bunun da üzerine demir giydirilmişti. Taraflar birbirlerine yaklaşınca Ali (as) ortaya çıkıp iki saffın arasında durdu.

(İbn-i Asem "el-Futuh" C.2, S.468-469)

Cemel Savaşının Başlamasından Önce İmam Ali ile Zübeyr Arasında Geçen Diyalog

 

İmam Ali (sa) iki ordunun ortasında durdu. Üzerinde bir gömlek ve başında da siyah bir sarık bulunmaktaydı. Ali o gün adına düldül de denilen Rasûlullah’ın (sav.) katırı Şehbâ’nın üzerinde idi. Avazı çıktığı kadar “Zübeyr b. Avvâm nerede? Karşıma çıksın.” diye seslendi. İnsanlar “Ey Müminlerin Emiri! Silahını ve zırhını kuşanan Zübeyr’in karşısına zırhsız olarak mı çıkıyorsun?” dediler. Ali (sa) “Onun bana karşı koyabilecek gücü yoktur. Dolayısıyla kendinizi tutunuz.” dedi. Ardından “Zübeyr b. Avvâm nerede? Karşıma çıksın.” diye bir defa daha seslendi. Zübeyr Âişe’nin bakışları arasında Ali’nin karşısına çıktı. Âişe: “Eyvah Esma’ya!” deyince ona “Ey Müminlerin annesi! Zübeyr’in karşısında bir güç bulunmamaktadır. Çünkü Ali silahsıztır.” denildi. Zübeyr Ali’ye yaklaştı ve onun karşısında durdu. Ali (sa) ona şöyle dedi: “Ey Ebu Abdullah! Seni bu fiile zorlayan nedir?” Zübeyr: “Beni buna iten Osman’ın kanını talep etmek.” dedi. Ali, ona: “Sen ve ashabın onu öldürdünüz. Senin kendinin kısas edilmesi gerekir. Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına söyle! Hatırlıyor musun bir gün Rasûlullah (sav.) sana ‘ey Zübeyr! Ali’yi seviyor musun?’ diye sordu. Sen de ‘Ey Allah’ın Rasûlü! O benim dayımın oğlu iken onu sevmekten beni ne engelleyebilir ki!’ diye cevap verdin. Bunun üzerine O da sana ‘Ama sen kendisine haksızlık ederek onun karşısına çıkıp savaşacaksın.’ dedi.” Zübeyr: “Vallahi böyle oldu.” dedi. Ali: “Furkan’ı indiren Allah aşkına söyle. Hatırlıyor musun bir gün Rasûlullah (sav.) Benî Amr b. Avf’ın yanından geliyordu. Sen de onunla birlikte bulunuyordun ve O senin elini tutmuş idi.Ben onu karşıladım. O da bana selam verip gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Sen de bunun üzerine ‘İbn Ebî Tâlib gururunu asla bırakmıyor.’ deyince Hz. Peygamber (saa.) sana ‘Ağır ol ey Zübeyr! Ali’de gurur yoktur. Bir gün olacak ki sen ona karşı haksız olduğun bir hâlde onun karşısına çıkıp savaşacaksın.’ dedi.” Zübeyr: “Elbette öyle. Ancak ben unutmuş idim. Bana bunu hatırlattığına göre vallahi senden el çekerek ayrılacağım. Eğer bunu hatırlamış olsaydım kuşkusuz sana karşı çıkmazdım.”

(İbn-i Asem "el-Futuh" C.2, S.469-470 / Beyhakî ed-Delâil’inde (VI, 414) rivayet etmiştir. İbn Kesîr Bidâye ve’n-Nihâye adlı eserinde (VII, 269) ve Mesûdî de Murûcu’z-Zeheb (II,401)

ذكر ما جرى من الكلام بين علي والزبير في يوم الجمل قبل الوقعة

 

 

قال: فوقف عليّ (ع) بين الصفين، عليه قميص ورداء وعلى رأسه عمامة سوداء، وهو يومئذ على بغلة رسول الله صلّى الله عليه وسلّم الشهباء التي يقال لها دلدل، ثم نادى بأعلى صوته: أين الزبير بن العوام! فليخرج إليّ! فقال الناس: يا أمير المؤمنين! أتخرج إلى الزبير وأنت حاسر وهو مدجّج في الحديد؟ فقال علي (ع) : ليس عليّ منه بأس فأمسكوا، قال: ثم نادى الثانية: أين الزبير بن العوام؟ فليخرج إليّ! قال: فخرج إليه الزبير، ونظرت عائشة فقالت: وا ثكل أسماء! فقيل لها يا أم المؤمنين! ليس على الزبير بأس، فإن عليا بلا سلاح [1] .

قال: ودنا الزبير من عليّ حتى وافقه [2] ، فقال له علي (ع) : يا أبا عبد الله! ما حملك على ما صنعت؟ فقال الزبير: حملني على ذلك الطلب بدم عثمان، فقال له عليّ (ع): أنت وأصحابك قتلتموه فيجب عليك أن تقيد من نفسك، ولكن أنشدك بالله الذي لا إله إلّا هو أما تذكر يوما قال لك رسول الله صلّى الله عليه وآله وسلّم: «يا زبير! أتحبّ عليا» ؟ فقلت: يا رسول الله! وما يمنعني من حبه وهو ابن خالي [3] ؟ فقال لك: «أما! إنك ستخرج عليه يوما وأنت ظالم؟ فقال الزبير: اللهم بلى! قد كان ذلك، قال علي (ع): فأنشدك باللَّه الذي أنزل الفرقان أما تذكر يوما جاء رسول الله صلّى الله عليه وآله وسلّم من عند بني عمرو بن عوف [4] وأنت معه وهو آخذ بيدك، فاستقبلته أنا فسلم عليّ وضحك في وجهي وضحكت أنا إليه، فقلت أنت: لا يدع ابن أبي طالب زهوه أبدا! فقال لك النبي صلّى الله عليه وآله وسلّم: «مهلا يا زبير! فليس به زهو ولتخرجن عليه يوما وأنت ظالم له» ؟ فقال الزبير: اللهم بلى! ولكن أنسيت، فأما إذ ذكرتني ذلك فو الله لأنصرفن عنك! ولو ذكرت هذا لما خرجت عليك.

------------------

[1] زيد في مروج الذهب 2/ 401: فاطمأنت.

[2] في مروج الذهب: «واعتنق كل واحد منهما صاحبه» وفي البداية والنهاية 7/ 269: «حتى اختلفت أعناق دوابهما» .

[3] زيد في البداية والنهاية: وابن عمي وعلى ديني؟

[4] في الطبري 5/ 200 بني غنم

 

(الفتوح لابن اعثم الجزء : 2  صفحة : 469-470 / البيهقي في الدلائل 6/ 414 ونقله ابن كثير في البداية والنهاية 7/ 269 ومروج الذهب 2/ 401)

 

Heveb Köpeklerinin Ayşe'ye Havlaması Olayı ve Ayşe'nin Yaptığı İstirca:

 

Rasulullah (saa) bir gün Ayşe’ye: “Ey Ayşe! Hav’ab köpeklerinin sana havladığını görür gibiyim. Ali’ye karşı savaş açarak ona zulmetmiş olacaksın.”  demiştir.

(İbn ‘Abd Rabbih, el-'lkdu’l-ferîd, c. 2, s. 283).

 

İbn-i Kuteybe –ki ondan daha önce yaşamıştır- bu olayı şöyle naklediyor: “Ümmü’l Mü’minin Heveb bölgesinin adını duyduğunda Talha’nın oğluna şöyle dedi: “Ben geri dönmeliyim. Zira bir gün Peygamber (s.a.v)aralarında benim de bulunduğum hanımlarının yanında şöyle buyurmuştu: “Görmekteyim ki içinizden biri Heveb denilen bölgeden geçerken oranın köpekleri ona karşı havlıyorlar" ”Sonra Peygamber (s.a.v)bana dönerek şöyle dedi: “Humeyra, olmaya ki o kadın sen olasın.” Ayşe’nin bu sözü üzerine Talha’nın oğlu onu yola devam etmeye iknaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Sonra Ayşe’nin kız kardeşinin oğlu olan Abdullah İbn-i Zübeyr, Allah’ı şahit tutarak oranın Heveb olmadığını, Hev’eb’den çok önce geçildiğini söyledi. Ayşe bu söz ile de iktifa etmedi. Sonra onlar, oranın yerlilerini getirdiler ve o yerliler hep birden yalan üzere şahitlik ettiler. İslam tarihinde bunun benzeri bir yalancı şahitliğe hiç rastlanmamıştır. Sonra kafile yoluna devam etti. Basra yakınlarına geldiğinde onlar Osman İbn-i Huneyf’in vali olduğu bu şehire doğru inişe geçtiler.”

(Şerh-i Nehcü’l-Belağa İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 9, s. 312)

 

Hatta kaynaklarda Abdullâh’ın babası Zübeyr ile Talha’nın da; bölgenin “Hav’eb” olmadığına dair, para karşılığı 50 kadar yalancı şâhit tuttukları belirtilir!

(el-Mes’ûdî, II, 375; el-Halebî, III, 321; İbn Ebil-Hadîd, VI, 225, IX, 311 = el-Hamevî (II, 314) demagoji ile; orasının “Hav’eb” olmadığına dâir edilen yalan yemin sonucu Âişe’nin kandırıldığını” söyler. Ancak, bu işi kimlerin organize ettiğini belirtmez! Gölpınarlı (98~99) bunun da İbn Zübeyr’in tertîbi olduğunu belirtir).

 

İbn Abbâs’tan gelen rivâyet ise aynen şöyle:
“Vay başıma gelene! Kim bilir hanginiz o devenin sâhibi olacak! Dışarı çıkacak ve ona Hav’eb diyârının köpekleri ürüyecek; sağında ve solunda büyük katliam olacak! Sonunda kendisi ölümün eşiğinden dönecek.”

(İbn Ebî Şeybe, VII, 538; el-Bezzâr, XI, 73 (= İbn Kesîr, el-Bidâye: VI, 236); İbn Abdilberr, IV, 361; ez-Zehebî, es-Siyer: II, 198; İbn Ebil-Hadîd, IX, 311; el-Emînî, III, 189 = İbn Abdilberr, el-Heysemî (VII, 474), İbn Hacer (Feth’ul-Bârî: XIII, 55) ve el-Haffâcî (III, 166) isnâdının sahih olduğuna hükmediyorlar.
Gerçekten de Cemel harbinde binlerce insanın kanının döküldüğünü tarih kitapları ortaya koymaktadır. bk. et-Taberî, III, 61)

 

Ebû’l-Fidâ’nın aktardığına göre Ayşe, Cemel Savaşı’na giderken köpek havlamaları duyar. Beraberindekilere sorar: “Bu suyun olduğu yere ne denir?” Derler ki: “Hav’ab suyu.” Ayşe der ki: “Aman Allah’ım! Peygamberin, sözünü ettiği hanımı benmişim! Peygamber, bir gün bütün hanımları önünde sormuştu: Acaba hanginize Hav’ab köpekleri havlayacak?” Ayşe, geri dönmek ister. Fakat Abdullah b. Zübeyir: “Sana yalan söylediler. Burası Hav’ab değil.” diyerek Ayşe’yi vazgeçtirir.

(Ebû’l-Fidâ, et-Târîh, c. 1, s. 173).

 

Hz. Muhammed birçok defa Hav’ab köpeklerinin havlamasından söz etmiştir. 

Bir defasında hanımlarına şöyle demiştir: “Aranızdan bol tüylü deveye binerek yol alacak, Hav’ab köpeklerinin havlamasını işitecek, etrafında birçok insan ölecek ve ölümüne ramak kala kurtulacak olan hanginizdir?” 

(El-Hâkim, el-Müstedrek, c. 4, s. 47; en-Nesâî, el-Hasâis, c. 2, s. 137).

 

Bir defasında da hanımlarına şöyle seslenmiştir: “Bir orduyla doğuya ilerlerken, acaba hanginize Hav’ab köpekleri havlayacak?” 

(Mu'cemil Buldan, c. 3, s. 356).

 

Şerh-i Nehcü'l-Belâğa [İbn-i Abbas, Amir Şa'bî ve Habib b.Umeyr'den]: Ayşe, Talha ve Zübeyr, Mekke'den Basra'ya doğru yola çıktıktan sonra geceleyin Hav'eb suyuna vardılar. [Burası, Amir b.Sa'saa oğullarına ait bir pınardı.] Civardaki köpekler onlara havlamaya başlayınca inatçı develer de böğürmeye başladılar.
İçlerinden biri "Allah Hav'eb'e lanet etsin, ne de çok köpeği var!" diye yakınınca "Hav'eb" kelimesini duyan Ayşe "Bu, Hav'eb suyu mu?" diye sordu. "Evet", dediler. Bunun üzerine Ayşe, (telaşla) "Beni geri çevirin, beni geri çevirin!" dedi.
Ne olduğunu, ne gibi bir hadise gerçekleştiğini sorduklarında ise şunları söyledi: Ben Resulullah'tan duydum; "Sanki ben Hav'eb ismi verilen suyun köpeklerinin kadınlarımdan birine havladığını görür gibiyim!" diyordu. Sonra da bana şöyle dedi: "Sakın o kadın sen olmayasın ey Humeyra!"
Zübeyr: Sakin ol! Allah sana rahmet etsin. Biz, Hav'eb suyundan fersahlarca uzaklaşmış bulunmaktayız, dedi.
Ayşe: Şu uluyan köpeklerin Hav'eb suyu bölgesine ait olmadıklarına dair şahidin var mı? diye sordu.

Bunun üzerine Zübeyr ve Talha elli bedeviye ücret tayin etmek suretiyle Ayşe için yemin ettirdiler. Onlar bu suyun Hav'eb suyu olmadığına dair şahitlik etmişlerdi. Bu, aynı zamanda İslam'daki ilk yalan şahitlikti. Sonra da Ayşe kendi yoluna devam etti.

(İbn-i Ebil Hadit, Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.9, s.310; el-Mesudi "Murucu'z-Zeheb", c.2, s.366; İbn-i Kuteybe "el-İmame ve'sSiyase", c.1, s.82; el-Fütuh, c.2, s.457. Ayrıca bkz: el-Menakıb, Harezmî, s.181, h.217).

 

شرح نهج البلاغة-  عن ابن عبّاس وعامر الشعبي وحبيب ب لَمّا خَرَجَت عائِشَةُ وطَلَحَةُ وَالزُّبَيرُ مِن مَكَّةَ إلَى البَصرَةِ ، طَرَقَت ماءَ الحَوأَبِ ـ وهُوَ ماءٌ لِبَني عامِرِ بنِ صَعصَعَةَ ـ فَنَبَحَتهُمُ الكِلابُ ، فَنَفَرَت صِعابُ إبِلِهِم . فَقالَ قائِلٌ مِنهُم : لَعَنَ اللّه ُ الحَوأَبَ ؛ فَما أكثَرَ كِلابَها ! فَلَمّا سَمِعَت عائِشَةُ ذِكرَ الحَوأَبِ ، قالَت : أ هذا ماءُ الحَوأَبِ ؟ قالوا : نَعَم ، فَقالَت : رُدّوني رُدّوني ، فَسَأَلوها ما شَأنُها ؟ ما بَدا لَها ؟ فَقالَت : إنّي سَمِعتُ رَسولَ اللّه ِ صلى الله عليه و آله يَقولُ : «كَأَنّي بِكِلابِ ماءٍ يُدعَى الحَوأَبَ ، قَد نَبَحَت بَعضَ نِسائي» ثُمَّ قالَ لي : «إيّاكِ يا حُميراءُ أن تَكونيها !» . فَقالَ لَهَا الزُّبَيرُ : مَهلاً يَرحَمُكِ اللّه ُ ؛ فَإِنّا قَد جُزنا ماءَ الحَوأَبِ بِفَراسِخَ كَثيرَةٍ . فَقالَت : أ عِندَكَ مَن يَشهَدُ بِأَنَّ هذِهِ الكِلابَ النابِحَةَ لَيسَت عَلى ماءِ الحَوأَبِ ؟ فَلَفَّقَ لَهَا الزُّبَيرُ وطَلحَةُ خَمسينَ أعرابِيّا جَعَلا لَهُم جُعلاً ، فَحَلَفوا لَها ، وشَهِدوا أنهذَا الماءَ لَيسَ بِماءِ الحَوأَبِ ، فَكانَت هذِهِ أوَّلُ شَهادَةِ زورٍ فِي الإِسلامِ ! فَسارَت عائِشَةُ لِوَجهِها.

 

(شرح نهج البلاغة : ج9 ص310 ، مروج الذهب : ج2 ص366 ، الإمامة والسياسة : ج1 ص82 ، الفتوح : ج2 ص457 كلّها نحوه وراجع المناقب للخوارزمي : ص181 ح217)

 

 

 

Resulullah (s.a.a) [Kadınlarına hitaben]: Keşke bilseydim; sizden hanginiz yüzü bol kürklü deveye binecek; Hav'eb köpekleri kendisine havlayacak, onun sağında ve solunda birçokları öldürülecek ve iş sona yaklaştığında kurtulacak?!

 

(el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, c.7, s.474, h.12026; İbn-i Ebil Hadit, Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.9, s.311; Tarih-i İslam, Zehebî, c.3, s.490; el-İstîab, c.4, s.439, h.3463; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.6, s.212. Ayrıca bkz: Müsned-i İbn-i Hanbel, c.9, s.310, h.24308; el-Müstedrek ala's-Sahiheyn, c.3, s.130, h.6413; Sahih-i İbn-i Habban, c.15, s.126, h.6732; el-Musannef, İbn-i Ebi Şeybe, c.8, s.708, h.15; el-Musannef, Abdurrezzak, c.11, s.365, h.20753; Müsned-i Ebi Ye'la, c.4, s.423, h.4848; Fethu'l-Bari, c.13, s.55, "senedi sahih olma şartıyla" ilavesi ile).

 

قال رسول اللّه صلى الله عليه و آله ـ لِنسِائِهِ ـ: لَيتَ شِعري، أيَّتُكُنَّ صاحِبَةُ الجَمَلِ الأَدَببِ [*] ، الَّتي تَنبَحُها كِلابُ الحَوأَبِ ، فَيُقتَلُ عَن يَمينِها وعَن يَسارِها قَتلى كَثيرَةٌ ، ثُمَّ تَنجو بَعدَما كادَت ؟ !

 

(*)  أراد الأدبّ ، فأظهر الإدغام لأجل الحَوْأب . والأدب : الكثير وبَرِ الوجه (النهاية : ج2 ص96)

 

(مجمع الزوائد : ج7 ص474 ح12026 ، شرح نهج البلاغة : ج9 ص311 ، تاريخ الإسلام للذهبي : ج3 ص490 ، الاستيعاب : ج4 ص439 ح3463 كلاهما نحوه ، البداية والنهاية : ج6 ص212 وراجع مسند ابن حنبل : ج9 ص310 ح24308 والمستدرك على الصحيحين : ج3 ص130 ح6413 وصحيح ابن حبّان : ج15 ص126 ح6732 والمصنّف لابن أبي شيبة : ج8 ص708 ح15 والمصنّف لعبد الرزّاق : ج11 ص365 ح20753 ومسند أبي يعلى : ج4 ص423 ح4848 وفتح الباري : ج13 ص55 وفيه «سنده على شرط الصحيح»).

 

 

[Cemel ashabının kılavuzu olan Arnî'den]: Ben onlarla birlikte hareket ediyordum. Suyu olan hangi vadiden geçtiysek hepsinin adını bana sordular. Derken bir gece vakti Hav'eb suyuna vardık. Oranın köpekleri bize havlamaya başladı. "Burası hangi su?" diye sordular. Ben de "Hav'eb suyu!" dedim.
Bunun üzerine Ayşe yüksek sesle feryat etti ve devesinin böğrüne vurarak onu yere yatırdı. "Vallahi ben yolu Hav'eb köpeklerine düşen kadınım, geri çevirin beni!" dedi. Bu sözü üç defa tekrar etti. Sonra da devesini yere yatırdı. Diğerleri de develerini Ayşe'nin devesinin etrafında yatırdılar. Onlar kendi görüşleri üzerinde ısrarlıydılar; Ayşe ise bundan çekiniyordu. Böylece develerini yatırdıkları saatten ertesi güne kadar burada kaldılar.
Sonra İbn-i Zübeyr Ayşe'nin yanına gelerek "Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın! Vallahi, Ali b. Ebu Talib size varmak üzeredir!" dedi.
Ravi der ki: Bunun üzerine onlar hareket ettiler ve bana sövdüler.
Ben de geri döndüm!

(Tarih-i Taberî, c.4, s.457; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.315; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.231).

 

عن العرني ـ دَليلُ أصحابِ الجَمَلِ ـ: سِرتُ مَعَهُم فَلا أمُرُّ عَلى وادٍ ولا ماءٍ إلّا سَأَلوني عَنهُ ، حَتّى طَرَقنا ماءَ الحَوأَبِ ، فَنَبَحَتنا كِلابُها ، قالوا : أيُّ ماءٍ هذا ؟قُلتُ : ماءُ الحَوأَبِ . قالَ : فَصَرَخَت عائِشَةُ بِأَعلى صَوتِها ، ثُمَّ ضَرَبَت عَضُدَ بَعيرِها فَأَناخَتهُ ، ثُمَّ قالَت : أنَا وَاللّه ِ صاحِبَةُ كِلابِ الحَوأَبِ طُروقا ، رُدّوني ! تَقولُ ذلِكَ ثَلاثا ، فَأَناخَت وأَناخوا حَولَها وهُم عَلى ذلِكَ ، وهِيَ تَأبى ، حَتّى كانَتِ السّاعَةُ الَّتي أناخوا فيها مِنَ الغَدِ . قالَ : فَجاءَهَا ابنُ الزُّبَيرِ فَقالَ : النَّجاءَ النَّجاءَ [2] ! ! فَقَد أدرَكَكُم وَاللّه ِ عَلِيُّ بنُ أبي طالِبٍ ! قالَ : فَارتَحَلوا وشَتَموني ، فَانصَرَفتُ.

 

(تاريخ الطبري : ج4 ص457 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص315 ، البداية والنهاية : ج7 ص231 كلاهما نحوه).

 

Basralı sahâbeden Ebûbekra es-Seqafî:
“Şayet Hz. Peygamber’den (s.a.a) işittiğim bir hadisi son anda hatırlamasaydım; az kalsın Cemel tarafına katılacaktım!” diyerek “İşlerinin başına kadını geçiren topluluk iflah olmaz!” hadîsini okuyor; o bununla, âdetâ Âişe’yi de bu hadîsin kapsamına sokuyordu!

(Buhârî: meğâzî, 82, fiten, 18; Tirmizî, fiten, 75; Nesâî, qudât, 8; Hâkim, III, 119, IV,291, 525; İbn Ebil-Hadîd, VI, 227)

ÜMMÜ SELEME'NİN AYŞE'Yİ AYAKLANMAKTAN MEN ETMEYE ÇALIŞMASI

 

el-Futuh [Ayşe'nin Cemel Savaşı'ndan önce Ümmü Seleme'ye gelerek onu Basra'ya doğru yapacağı harekete davet etmesi olayında]: Sonra Ümmü Seleme, Ayşe'ye Ali'nin (a.s) faziletlerini anlatmaya başladı. Abdullah b. Zübeyr kapının önünde durmuştu ve söylenenlerin hepsini duyuyordu. [Zübeyr], Ümmü Seleme'ye bağırarak "Ey Ebu Ümeyye'nin kızı! Biz, senin Zübeyr hanedanına olan düşmanlığını anladık!" dedi.
Bunun üzerine Ümmü Seleme şunları söyledi: Allah'a andolsun ki onu (Ayşe) soktuğunuz bu işten ne sen, ne de baban çıkaramayacaktır! Sen, muhacir ve ensarın baban Zübeyr ve arkadaşı Talha'nın hilafetine razı olacağını mı umuyorsun? Hâlbuki Ali hayattadır ve o, her mümin erkek ve kadının velisidir!

Abdullah b. Zübeyr: Biz bunu Resulullah'tan asla duymadık.
Ümmü Seleme: Eğer sen duymamış isen teyzen Ayşe kesinlikle duymuştur. İşte o burada, ona sor! Resulullah'ın (s.a.a) "Ali hayatımda ve ölümümde sizin üzerinizdeki halifemdir; kim ona asi olursa bana asi olmuştur!" dediğini kuşkusuz o da duymuştur.
Ey Ayşe! Buna şahitlik ediyor musun, etmiyor musun?
Ayşe: Allah'a yemin ederim ki evet, (doğrudur).

Ümmü Seleme: Öyleyse ey Ayşe! Allah'tan kork, Allah ve Resulünün seni sakındırdığı şeyden sakın! Hev'ab köpeklerinin havladığı kadın sen olma! Zübeyr ve Talha seni aldatmasın. Zira onlar seni Allah'tan hiçbir şekilde müstağni kılamazlar!

(İbn-i Asem "el-Futuh" c.2, s.454)

 

الفتوح ـ في خَبرِ دُخولِ عائِشَةَ عَلى اُمِّ سَلَمَةَ قَ: ثُمَّ جَعَلَت اُمُّ سَلَمَةَ تُذَكِّرُ عائِشَةَ فَضائِلَ عَلِيٍّ رضى الله عنه ، وعَبدُ اللّه ِ بنُ الزُّبَيرِ عَلَى البابِ يَسمَعُ ذلِكَ كُلَّهُ ، فَصاحَ بِاُمِّ سَلَمَةَ وقالَ : يا بِنتِ أبي اُمَيَّةَ ! إنَّنا قَد عَرَفنا عَداوَتِكِ لِالِ الزُّبَيرِ ! فَقالَت اُمُّ سَلَمَةَ : وَاللّه ِ لَتورِدَنَّها ، ثُمَّ لا تُصدِرَنَّها أنتَ ولا أبوكَ ! أ تَطمَعُ أن يَرضَى المُهاجِرونَ وَالأَنصارُ بِأَبيكَ الزُّبَيرِ وصاحِبِهِ طَلحَةَ ، وعَلِيُّ بنُ أبي طالِبٍ حَيٌّ ، وهُوَ وَلِيُّ كُلِّ مُؤمِنٍ ومُؤمِنَةٍ ! ! فَقالَ عَبدُ اللّه ِ بنُ الزُّبَيرِ : ما سَمِعنا هذا مِن رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله ساعَةً قَطُّ ! فَقالَت اُمُّ سَلَمَةَ : إن لَم تَكُن أنتَ سَمِعتَهُ فَقَد سَمِعَتهُ خالَتُكَ عائِشَةُ ، وها هِيَ فَاسأَلها !فَقَد سَمِعَتهُ صلى الله عليه و آله يَقولُ : «عَلِيٌّ خَليفَتي عَلَيكُم في حَياتي ومَماتي ؛ فَمَن عَصاهُ فَقَد عَصاني » أ تَشهَدينَ يا عائِشَةُ بِهذا ، أم لا ؟ فَقالَت عائِشَةُ : اللّهُمَّ نَعَم . قالَت اُمُّ سَلَمَةَ : فَاتَّقِي اللّه َ يا عائِشَةُ في نَفسِكِ ، وَاحذَري ما حَذَّرَكِ اللّه ُ ورَسولُهُ صلى الله عليه و آله ، ولا تَكوني صاحِبَةَ كِلابِ الحَوأَبِ ، ولا يَغُرَّنَّكِ الزُّبَيرُ وطَلحَةُ ؛ فَإِنَّهُما لا يُغنِيانِ عَنكِ من اللّه شيئا !

 

(الفتوح : ج2 ص454 . راجع : ج 3 ص 115 (استرجاع عائشة لمّا وصلت إلى ماء الحوأب))

 


Halkın toplanarak içine daldıkları mesele hakkındaki haber Ümmü Seleme'ye ulaştığında başörtüsü ıslanacak kadar ağladı. Daha sonra elbisesini istedi. Sıkıca giyinip örtündükten sonra Emirülmüminin'e (a.s) karşı muhalefet etme ve o kavimle birlikte ayaklanma konusunda verdiği kararından vazgeçirmek için Ayşe'ye nasihat etmeye gitti.

Ümmü Seleme Ayşe'nin yanına varınca şunları söyledi:
Doğrusu sen Resulullah'ın (s.a.a), ümmeti arasındaki kapısısın; hicabın onun saygınlığı esasına dayalıdır. Kurân senin eteğini toplamıştır. Öyleyse onu yayma; Kurân seni dokunulmaz kıldı, o halde iffet perdesini yırtma. Bu ayetten sonra artık Allah'tan kork ve O'ndan sakın!
Resulullah (s.a.a) senin konumunu biliyordu. Eğer sana özel bir sözü olsaydı muhakkak bunu yapardı. Aksine o, seni şehirlerde gezinmekten men etmiştir.
Dinin direği eğildiğinde kadınlarla düzeltilmez ve onda oluşacak yarık kadınlarla doldurulmaz. Kadınların en hummalı gayretleri namahreme karşı bakışları kısmak, kibir ve nefretten sıyrılmak, adımları kısa tutmak ve etekleri toplamaktır.
Eğer Resulullah (s.a.a) seni çöllerde genç develerin sırtında bir pınardan diğerine doğru hareket ederken görseydi ne derdin? Bu durumda sen onun sadakatini yırtmış; hürmetini ve ahdini terk etmiş olmaz mısın? Hiç şüphesiz yaptığın iş Allah'ın huzurundadır ve sen Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna çıkacaksın!
Vallahi senin tuttuğun şu yolu gitmem karşılığında bana "Firdevs cennetine gir" denilseydi ben yine de Muhammed'in (s.a.a) bana örttüğü hicap perdesini yırtmaktan hayâ ederdim. Ona kavuşuncaya dek evin kalen, onun köşesi kabrin olsun. Sen bu hâl üzereyken karar verdiğin şeyden daha çok Allah'a itaat etmiş, geri kalacağın işte dine daha çok yardımcı olmuş bulunacaksın.

Bunun üzerine Ayşe ona dedi ki: Vaazınla beni bilgilendirmedin, nasihatini kabul edecek de değilim! Seçtiğim yol ne de güzel bir yoldur. Şimdi, gitmekle oturmak arasındayım; eğer oturur da geri kalırsam bu, zorunluluk ve mecburiyetten değildir; eğer yola çıkacak olursam da ancak devam ettirilmesi gereken bir işi yapmış olurum!

(Ebu'l-Ahnes el-Erhabî'den; el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.76; el-İkdü'lFerid, c.3, s.316; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.6, s.219; Tarih-i Yakubî, c.2, s.180. Ek olarak şii kaynaklar: el-Cemel, s.236; el-İhticac, c.1, s.391, h.82, İmam Sadık'tan; Meani'l-Ahbar, s.375, h.1, Ayrıca bkz:; el-İhtisas, s.116)

 

تَحذيرُ اُمِّ سَلَمَةَ عائِشَةَ عَنِ الخُروجِ

 

بَلَغَ اُمَّ سَلَمَةَ اجتِماعُ القَومِ وما خاضوا فيهِ ، فَبَكَت حَتَّى اخضَلَّ خِمارُها ، ثُمَّ دَعَت بِثِيابِها ، فَلَبِسَتها وتَخَفَّرَت ومَشَت إلى عائِشَةَ لِتَعِظَها وتَصُدَّها عَن رأيِها في مُظاهَرَةِ أميرِ المُؤمِنينَ عليه السلام بِالخِلافِ ، وتَقعُدَ بِها عَنِ الخُروجِ مَعَ القَومِ . فَلَمّا دَخَلَت عَلَيها قالَت : إنَّكِ سُدَّةُ رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله بَينَ اُمَّتِهِ ، وحِجابُكِ مَضروبٌ عَلى حُرمَتِهِ ، وقَد جَمَعَ القُرآنُ ذَيلَكِ ؛ فَلا تَندَحيهِ ، ومَكَّنَكِ خُفرَتَكِ ؛ فَلا تُضحيها ، اللّه َ اللّه َ مِن وَراءِ هذِهِ الآيَةِ ! قَد عَلِمَ رَسولُ اللّه ِ صلى الله عليه و آله مَكانَكِ ؛ فَلَو أرادَ أن يَعهَدَ إلَيكِ لَفَعَلَ ، بَل نَهاكِ عَن الفَرطَةِ فِي البِلادِ . إنَّ عَمودَ الدّينِ لا يُقامُ بِالنِّساءِ إن مالَ ، ولا يُرأَبُ بِهِنَّ إن صُدِعَ ، حُمادَياتُ النِّساءِ : غَضُّ الأَطرافِ ، وخَفُّ الأعطافِ ، وقَصرُ الوَهازَةِ ، وضَمُّ الذُّيولِ . ما كُنتِ قائِلَةً لَو أنَّ رَسولَ اللّه ِ صلى الله عليه و آله عارَضَكِ بِبَعضِ الفَلَواتِ ، ناصَّةً قَلوصا مِن مَنهَلٍ إلى آخَرَ ! قَد هَتَكتِ صَداقَتَهُ ، وتَرَكتِ حُرمَتَهُ وعُهدَتَهُ ؟! إنَّ بِعَينِ اللّه ِ مَهواكِ ، وعَلى رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله ترِدينَ . وَاللّه ِ لَو سِرتُ مَسيرَكِ هذا ثُمَّ قيلَ لي : اُدخُلِي الفِردَوسَ ، لَاستَحيَيتُ أن ألقى مُحَمَّدا صلى الله عليه و آله هاتِكَةً حِجابا قَد سَتَرَهُ عَلَيَّ . اِجعَلي حِصنَكِ بَيتَكِ ، وقاعَةَ البَيتِ قَبرَكِ ، حَتّى تَلقَينَهُ ، وأَنتِ عَلى ذلِكَ أطوَعُ ما تَكونينَ للّه ِ ما لَزِمتيهِ، وأَنصَرُ ما تَكونينَ لِلدِّينِ ما جَلَستِ عَنهُ .فَقالَت لَها عائِشَةُ : ما أعرَفَني بِوَعظِكِ ، وأَقبَلَني لِنُصحِكِ ! ولَنِعمَ المَسيرُ مَسيرٌ فَزِعتُ إلَيهِ ، وأَنَا بَينَ سائِرَةٍ أو مُتَأَخِّرَةٍ ، فَإِن أقعُد فَعَن غَيرِ حَرَجٍ ، وإن أسِر فَإلى ما لابُدَّ مِنَ الِازدِيادِ مَنهُ.

 

(الإمامة والسياسة : ج1 ص76 ، العقد الفريد : ج3 ص316 ، شرح نهج البلاغة : ج6 ص219 وفي الأربعة الأخيرة «أنّها كتبت بهذا إلى عائشة» و ص220 وكلّها نحوه وراجع الاختصاص : ص116 وتاريخ اليعقوبي : ج2 ص180)

 

 

Ümmü Seleme, Aişe’ye şöyle dedi: Resulullah’ın (s.a.a), “Ali hayatımda da ölümümde benim halifemdir. Ona isyan eden bana isyan etmiş olur.” buyruğunu işittim. Ey Aişe! Sen buna şahit oldun mu, olmadın mı!?
Aişe: Evet.
Ümmü Seleme: Öyleyse Allah’tan kork ey Aişe! Allah-u Teâla’nın ve Resulü’nün sakındırdığı şeyden sakın. Hav’eb köpeklerinin kendisine uluyacağı kişi olma.
Ümmü Seleme’nin bu hatırlatma ve nasihatinin ardından Aişe ona karşı öfke dolu bir şekilde huzurundan çıktı.

(İbn-i Asem "el-Futuh" c. 2, s. 283; Şerhu Nehci’l-Belağa, c. 6, s. 217; el-Miyarü’l-Muvazene, s. 29).

 

Ayşe'nin İmam Ali (a.s) ile savaşmak için yola koyulduğunu gören Ümmü Seleme onunla asla konuşmayacağına dair yemin etti. Aişe, Cemel Savaşından dönüp de Ümmü Seleme’nin huzuruna varınca, ”Selam sana ey Müminlerin annesi!” diyerek selam verdi.

Ümmü Seleme: Ey duvar! Seni nehyetmedim mi, sana söylemedim mi!?
Bunun üzerine Aişe şöyle dedi: Allah-u Teâla’dan bağışlanma diliyor ve O’na tövbe ediyorum. Ey Müminlerin annesi, benimle konuşmuyor musun?

Ümmü Seleme: Ey duvar! Seni nehyetmedim mi, sana söylemedim mi!?
Ümmü Seleme vefat edinceye kadar onunla konuşmadı.

(Beyhakî, el-Mehasin ve’l-Mesavi, s. 297-8)

 

İbn-i Ebi’l-Hadid şöyle yazıyor. Aişe  Osman’ın intikamını almak için Ümmü Seleme’yi de tahrik ederek kendi safına katmak üzere onun yanına gitti. Daha sonra ona şöyle dedi: “Ey İbn-i Ümeyye’nin kızı! Sen Peygamber (s.a.a)’in hicret eden ilk zevcesisin. Sen Ümm’ül-Mümininlerin en büyüğüsün. Peygamber (s.a.a) senin evinde bizim sıralarımızı belirlerdi. Cebrail de çoğunlukla senin evindeydi.”
Ümmü Seleme: “Ne söylemek istiyorsun?” dedi.
Aişe şöyle dedi: “Halk Osman’ı tövbe etmeye zorladı. Tövbe edince de oruçlu olduğu halde muhterem bir ayda onun kanını döktüler. Ben, onun intikamını almak için Talha ve Zübeyr ile beraber Basra’ya gitmek
istiyorum. Sen de bizimle gel! Şayet Allah bizim elimizle bu işi yerine getirir!”
Ümmü Seleme şöyle dedi: “Sen daha dün halkı Osman’ın aleyhine kışkırtıyor, ona en kötü sözleri söylüyordun. Sen, ona “Na’sel” diye hitap ediyordun. Diğer taraftan sen, Hz. Ali’nin Peygamber (s.a.a)’in yanındaki
makamını da biliyorsun. Onu hatırlatayım mı?”
Aişe: “Evet.” diye cevap verdi.

Ümmü Seleme Aişe'ye şöyle dedi: "Hatırlıyor musun, bir gün Resulullah (s.a.a.) Hz. Ali ile halvet etmiş konuşuyordu. Konuşmaları uzayınca sen onlara saldırmak istedin de ben seni engellemeye çalıştım. Ama sen beni dinlemeyerek onlara saldırdın. Fakat çok geçmeden ağlayarak geri döndün. "Sana ne oldu?" diye sorduğumda dedin ki: "O ikisi fisıldaşırken yanlarına gidip Ali'ye; "Resulullah'ın dokuz gününden sadece bir günü bana aittir. Bu bir günde de beni yalnız bırakmayacak mısın ey Ebu Talib'in oğlu?" dedim. Bunun üzerine Resulullah öfkeden yüzü kıpkırmızı olduğu halde bana dönerek:

"Hadi geri dön git! Allah'a andolsun, Ali'ye düşman olan imandan çıkmış olur." diye buyurdu." Ve sen pişman ve kızgın bir halde geri döndün. "

Aişe; "Evet, hatırlıyorum." dedi.

Ümmü Seleme dedi ki:

 "Yine hatırlıyor musun, bir gün ben ve sen Resulullah'ın (s.a.a.) yanındayken bize buyurdu ki:

"Sizin hanginiz deveye binecek de Hav'eb köpekleri ona ürüyecek ve o doğru yoldan sapmış olacaktır?" Biz; "Bundan Allah' a ve Resulüne sığınırız." dedik. Sonra Resulullah eliyle senin sırtına vurup; "Sakın o sen olmayasın ey Humeyra!" buyurdu."

Aişe; "Evet, bunu da hatırlıyorum." dedi.

 Ümmü Seleme dedi ki: "Yine hatırlıyor musun, bir gün baban ile Ömer Resulullah'a geldiler. Biz perdenin arkasına geçtik. Onlar Resulullah'a;

"Ey Resulullah! Senin ne zamana kadar bizimle birlikte olacağını (yaşayacağını) bilmiyoruz. Keşke senden sonra kendisine sığınacağımız halifenin kim olduğunu bize bildirseydin!" dediler. Resulullah (s.a.a.) onlara buyurdu ki: "Evet, ben onun şu anda nerede olduğunu biliyorum. Ama bunu yaparsam siz onun etrafından dağılırsınız; tıpkı İsrail Oğullarının Harun'un etrafından dağıldığı gibi." Onlar da sustular. Sonra da çıkıp gittiler. Onlar dışarı çıkınca biz Resulullah'ın (s.a.a.) yanına gittik. Sen Resulullah'a karşı bizim hepimizden daha cesaretli olduğun için:

 "Ey Resulullah! Kimi onlara halife etmek istiyordun?" diye sordun.

Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki: "Ayakkabısını tamir eden adamı."

Aşağıya indiğimizde Ali'nin ayakkabısını tamir ettiğini gördük. Sen:

"Ey Resulullah! Biz sadece Ali'yi görüyoruz." dediğinde

 Resulullah (s.a.a.): "İşte halifem odur." buyurdu."

 Aişe; "Evet, bunu da hatırlıyorum" dedi.

Bunun üzerine Ümmü Seleme ona dedi ki: "Peki ey Aişe, niçin bildiğin halde bu savaşa gidiyorsun?" Aişe; "Halkın ararsını düzeltmek için kıyam yapacağım" dedi.(1)

Ümmü Seleme ona sert çıkışarak dedi ki: "İslam'ın direği eğilirse kadınlar onu düzeltemezler; kırılırsa kadınlar onu onaramazlar. Kadınların en iyisi, gözlerini aşağı indirenler, şeref ve haysiyetlerini koruyanlardır. Sana şunu soruyorum: Deveye binip bir su kaynağından diğer bir kaynağa gittiğin halde bu çöllerin birinde Resulullah'la (s.a.a.) karşılaşırsan, ne dersin acaba?! Vallahi eğer ben senin yaptığını yapsaydım, sonra da bana; "Cennete gir" denilseydi, üzerime örttüğü perdeyi yırttığımdan dolayı Muhammed'le karşılaşmaktan utanırdım..."(2)

--------------------

(1)-İbn-i Ebi'I-Hadid, Şerh-i Nehc'ü1-Belağa, c. 6, s. 217 - 218.

(2)- İbn-i Kuteybe "el-Musannef Fi Garib'il-Hadis", c. 2, s. 182; Zamehşeri "el-Fâik" C.2, S.132; İbn-i Ebi'I-Hadid, Şerh-i Nehc'ü1-Belağa C.6, S.220 / İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.55

 

قال أبو مخنف: جاءت عائشة إلى أم سلمة تخادعها على الخروج للطلب بدم عثمان، فقالت لها: يا بنت أبي أمية، أنت أول مهاجرة من أزواج رسول الله صلى الله عليه وآله، وأنت كبيرة أمهات المؤمنين، وكان رسول الله صلى الله عليه وآله يقسم لنا من بيتك، وكان جبريل أكثر ما يكون في منزلك، فقالت أم سلمة: لأمر ما قلت هذه المقالة، فقالت عائشة: إن عبد الله أخبرني أن القوم استتابوا عثمان، فلما تاب قتلوه صائما في شهر حرام، وقد عزمت على الخروج إلى البصرة ومعي الزبير، وطلحة، فأخرجي معنا، لعل الله أن يصلح هذا الامر على أيدينا بنا، فقالت أم سلمة: إنك كنت بالأمس تحرضين على عثمان، وتقولين فيه أخبث القول، وما كان اسمه عندك إلا نعثلا، وإنك لتعرفين منزلة علي بن أبي طالب عند رسول الله صلى الله عليه وآله، أفأذكرك؟ قالت: نعم، قالت لعائشة: أتذكرينَ يومَ أقبل رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) ونحن معه حتى إذا هبَط من قديد ذات الشمال، فخَلا بعلي يُناجيه فأطال، فأردتِ أن تهجمي عليهما، فنهيتُكِ فعصيتني وهجمتِ عليهما، فما لبثت أن رجعتِ باكية، فقلت: ما شأنك؟ فقلت: أتيتهما وهما يتناجيان، فقلت لعلي: ليس لي من رسول الله إلاّ يوم من تسعة أيام أفمَا تدعني يا بن أبي طالب ويومي، فأقبل رسول الله علىَّ وهم محمّر الوجه غضباً فقال: "ارجعي وراءك، والله لا يبغضه أحد من النّاس إلاّ وهو خارج من الإيمان"، فرجعت نادمةً ساخطة.

 

فقالت عائشة: نعم أذكر ذلك.

 

قالت: وأُذَكّركِ ـ أيضاً ـ كنت أنا وأنتِ مع رسول الله، فقال لنا: "أيتكنّ صاحبة الجمل الأدب تنبحها كلاب الحوأب فتكون ناكبة عن الصراط"؟ فقلنا: نعوذ بالله وبرسوله من ذلك، فضرب على ظهرك وقال: "إيّاك أن تكونيها يا حميراء"؟

 

قالت عائشة: أذكر ذلك.فقالت أُمّ سلمة: أتذكرين يوم جاء أبوك ومعه عمر، وقمنا إلى الحجاب، ودخلا يحدّثانه فيما أرادا إلى أن قالا: يا رسول الله، إنّا لا ندري أمَدُ ما تَصحبنا، فلو أعلمتنا من يستخلف علينا ليكون لنا بعدك مفزعاً؟ فقال لهما: "أما أنّي قد أرى مكانه، ولو فعلتُ لتفرّقتم عنه كما تفرّق بنو إسرائيل عن هارون"، فسكتا ثمّ خرجَا، فلمّا خرجا خرجنا إلى رسول الله، فقلتِ له أنت وكنتِ أجرأ عليه منّا: يا رسول الله مَنْ كنت مستخلفاً عليهم؟ فقال: "خاصف النّعل"، فنزلنا فرأيناه عليّاً. فقلتِ: يا رسول الله، ما أرى إلاّ عليّاً. فقال: "هو ذاك"؟

 

قالت عائشة: نعم أذكر ذلك.

 

فقالت لها أُمّ سلمة: فأيّ خروج تخرجين بعد هذا يا عائشة؟

 

فقالت: إنّما أخرج للإصلاح بين الناس(1)

 

فنهتها أُمّ سلمة عن الخروج بكلام شديد وقالت لها: إنّ عمود الإسلام لا يثأب بالنساء إن مال، ولا يَرْأبُ بهن إن صُدِعَ، حماديات النساء غضّ الأطراف، وخفر الأعراض، ما كنتِ قائلة لو أنّ رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) عارضك في بعض هذه الفلوات، ناصّة قلوصاً من منهل إلى آخر؟ والله لو سرتُ سيرك هذا ثمّ قيل لي: أدخلي الفردوس، لاستحييت أن ألقى محمّداً هاتكةً حجاباً ضربه علىَّ.(2)

 

(1) شرح نهج البلاغة لابن أبي الحديد 6: 217 ونحوه المعيار والموازنة: 28.

(2) غريب الحديث لابن قتيبة 2: 182، الفائق للزمخشري 2: 132، شرح نهج البلاغة لابن أبي الحديد 6: 220.

 

Malik-i Eşter'in Konuşmasından:

 

Şerh-i Nehcü’l-Belağa [İmam Ali’nin (a.s) Basra’ya giderken Zikar’da yaptığı konuşma ve Talha ile Zübeyr’e beddua etmesinin ardından Malik’in söylediklerini anlatırken]: Bize lütufta bulunup fazilet veren, iyilik ve güzellik ihsan eden Allah’a hamd olsun. Ey Emirülmüminin! Senin sözünü işittik. Doğruyu söyledin ve muvaffak oldun. Sen, Peygamberimizin (s.a.a) amcası oğlu, damadı ve vasisisin. Onu ilk tasdik eden ve onunla ilk namaz kılansın. Onun bütün savaşlarında hazır bulundun. Tüm bu savaşlarda ümmetin tümü üzerindeki üstünlük sana aitti. Sana tabi olan nasibine ulaşmış ve zaferle müjdelenmiştir. Sana asi olup senden yüz çevirense cehennem çukuruna düşmüştür!

Ey Emirülmüminin! Canıma yemin olsun ki Talha, Zübeyr ve Ayşe’nin işi bizim için tasavvur edilmez bir durum değildi. O ikisi bir işe girdiler; sen hiçbir şey yapmadığın ve hiçbir zulümde bulunmadığın halde de ayrıldılar. Eğer Osman’ın kanını istediklerini zannediyorlarsa bunu önce kendilerinden istemelidirler. Zira onlar insanları onun aleyhinde kışkırtan ve kanını dökmelerine sebep olan ilk kimselerdi. Allah’ı şahit tutarım ki eğer çıktıkları biatlerine girmezlerse o ikisini muhakkak Osman’ın yanına göndereceğiz. Bizim kılıçlarımız omuzlarımızda ve kalplerimiz sinelerimizdedir. Biz dün ne idiysek bugün de onun üzerindeyiz.

(Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c.1, s.310 / Muhammed Reyşehri "İmam Ali Ansiklopedisi" C.9, S.56-57, Hadis: 3909'dan  naklen).

 

شرح نهج البلاغة ـ في ذِكرِ ما قالَهُ الأَشتَرُ بَعدَ خُطبَةِ الإِ: الحَمدُ للّه ِ الَّذي مَنَّ عَلَينا فَأَفضَلَ ، وأحسَنَ إلَينا فَأَجمَلَ ، قَد سَمِعنا كلامَكَ يا أميرَ المُؤمِنينَ ، ولَقَد أصَبتَ ووُفِّقتَ ، وأنتَ ابنُ عَمِّ نَبِيِّنا وصهِرُهُ ووَصِيُّهُ ، وأوَّلُ مُصَدِّقٍ بِهِ ، ومُصَلٍّ مَعَهُ ، شَهِدتَ مَشاهِدَهُ كُلَّها ، فَكانَ لَكَ الفَضلُ فيها عَلى جَميعِ الاُمَّةِ ، فَمَنِ اتَّبَعَكَ أصابَ حَظَّهُ ، وَاستَبشَرَ بِفَلجِهِ [*] ، ومَن عَصاكَ ورَغِبَ عَنكَ ، فَإِلى اُمِّهِ الهاوِيَةِ ! لَعَمري يا أميرَ المُؤمِنينَ ! ما أمرُ طَلحَةَ وَالزُّبَيرِ وعائِشَةَ عَلَينا بِمُخيلٍ ، ولَقَد دَخَلَ الرَّجُلانِ فيما دَخَلا فيهِ ، وفارَقا عَلى غَيرِ حَدَثٍ أحدَثتَ ، ولا جَورٍ صَنَعتَ ، فَإِن زَعَما أنَّهُما يَطلُبانِ بِدَمِ عُثمانَ فَليُقيدا مِن أنفُسِهِما ؛ فَإَنَّهُما أوَّلُ مَن ألَّبَ عَلَيهِ وأغرَى النّاسَ بِدَمِهِ ، واُشهِدُ اللّه َ لَئِن لَم يَدخُلا فيما خَرَجا مِنهُ لَنُلحِقَنَّهُما بِعُثمانَ ؛ فَإِنَّ سُيوفَنا في عَواتِقِنا ، وقُلوبَنا في صُدورِنا ، ونَحنُ اليَومَ كَما كُنّا أمسِ.

 

(شرح نهج البلاغة : ج1 ص310 )

---------------------------

(*)الفَلج : الظَّفَر والفوز (تاج العروس : ج3 ص 457)

Malik'in İmam Ali'nin (a.s) Emrine İtaati

 

Zikar denen bölgede Basra'nın biatlerini bozan Talha ve Zübey tarafından işgal haberi imam Ali'ye (Aleyhisselam) verildiğinde İmam (Aleyhisselam) bir konuşma yaparak Talha ve Zübeyr'i Allah'a şöyle şikâyet etti: "Allah'ım! Talha ve Zübeyr bana zulüm ederek biatlerini bozdular. Allah'ım! Onların attığı düğümü çöz ve birliklerini dağıt! O ikisini hiçbir zaman affetme ve arzuladıklarına ulaştırma!"

İmam Ali'nin (Aleyhisselam) konuşması bittikten sonra Malik ayağa kalkarak Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Ey Emirülmüminin! Konuşmanı dinledik, gerçekleri söyledin, Allah seni muvaffak etsin. Ey Ali! Sen Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) amcasının oğlu ve damadısın. Onu ilk tasdik eden sensin. Onunla namaz kıldın ve tüm savaşlarına katıldın, dolayısıyla sen ümmetin en üstünüsün ve Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) makamında oturmaya herkesten daha layıksın! Ya Ali! Sana itaat eden cennetle müjdelenmiş ve senden yüz çeviren hazırlanmış cehennemde yer edinmiş olur.

Ey Emirülmüminin! Yemin olsun ki Talha, Zübeyr ve Ayşe'nin durumu bizim için aşikârdır. Onlar senden hiç bir yanlışlık ve haksızlık görmeden emrinden çıktılar ve bu tehlikeli işe koyuldular. Eğer Osman'ın kanını istiyorlarsa önce kendilerini kısas etmelidirler, çünkü Talha ve Zübeyr halkı Osman aleyhine kışkırtanların öncüleriydi. Allah şahit olsun ki eğer bozdukları biate dönmezlerse ikisini de Osman'a kavuşturacağım. Kılıçlarımız elimizde, kalplerimiz sinemizde sağlam ve sabittir. Biz dün ne idiysek bu gün de oyuz!"

Malik bu sözleri söyledikten sonra yerine oturdu.

(Şerh-u İbn-i Ebi’l-Hadid, c.1, s.309)

İmam Ali (aleyhisselam)'ın Ayşe, Talha ve Zübeyr'e Mektubu

 

İmam Ali (as) Basra’ya muhaliflerine bir mektup yazdı. Sıbt b. Cevzi mektubun metnini şöyle nakleder:

“Allah’ın adıyla! Bu Müminlerin Emiri Ali’den; Talha, Zubeyr ve Ayşe’ye. Selamun aleykum, Ey Talha ve Zubeyr! Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, benim hilafette gözüm yoktu. Sizin de içinde bulunduğunuz halkın, büyük baskıları sonucu bu ağır sorumluluğun altına girmek zorunda kaldım ve hilafeti kabul ettim.

Siz iki kişi de, kendi isteğinizle ve arzulu bir şekilde bana biat ettiniz. Bugün, yaptıklarınızdan dolayı sizden cevap bekliyorum. Eğer o gün kendi isteğinizle bana biat ettiyseniz, bugün niçin ahdinizi bozuyorsunuz?

Allah’tan korkun! Ve ahdi bozma günahından kaçının. Eğer istemeyerek biat ettiyseniz; yine size itiraz etme hakkım vardır. Çünkü bu surette, sizin ikiyüzlü münafık olduğunuz anlaşılır. İman etmediğiniz, inanmadığınız bir ameli yapmış olursunuz. Zahirde bana biat ettiniz, ama batinde muhalif yolu gittiniz.

Ey Talha ve Zubeyir! Eğer benimle biatten önce muhalefet etseydiniz, bu, biat ettikten sonra muhalefet etmenizden daha onurlu ve inandırıcı olurdu.

Ayşe! Sen de hem Allah’ın emrini çiğnedin, hem de kocan Allah Resulü’nün sözlerini dinlemeyerek evinden çıktın. Sen, sana vazife olmayan bir işi yapmak istiyorsun. Bu şekilde Müslümanlar arasında barış sağlayacağını mı iddia ediyorsun? Vay sana! Ne kadar da yanlış yapmakta ve hakikatten uzaklaşmaktasın.

Ayşe! Sen kendince, Osman’ın kanının intikamını almak için isyan ettiğini söylüyorsun. Seninle Osman’ın ne ilgisi var? Onun kanını istemek sana düşmez ki. O Ben-i Umeyye kabilesinden sen ise Tim kabilesindensin. Vay sana! Meğer dün onun ölüm fermanını veren sen değil miydin? Sen “Öldürün bu ahmak ve Yahudi suratlı adamı! İslam dininden çıkan bu adamı öldürün” demiyor muydun? Bu gün ise, onun kanını nasıl almak bahanesiyle ortaya çıkabilirsin?

Ayşe! Allah’tan kork! Evine dön ve iffet perdesini yırtma!”

İmam Ali’nin Basra yakınlarında buluna Zaviye bölgesinden, Ayşe’nin ordusunun komutanlarına yazdığı mektubun içeriği böyle idi. Ayşe ve komutanları mektubu okudular fakat hiçbir cevap yazmadılar.

Bazı tarih yazarlarının naklettiğine göre; Ayşe İmam Ali’ye şöyle bir cevap yazdı: “Ey Ebu Talib’in oğlu! Bizim işimiz kınama ve nasihatten geçti. Biz, asla senin emirlerine uymayacağız. Ne istersen yap! Elinden geleni ardına bırakma!

(İbn-i Kuteybe 'el-İmame ve’s Siyase', c.l, s.55, 62; Resailu’l Arap, c.l, s.397; A’semi tarihi tercümesi, s. 174)

 

Cemel savaşı başlamadan önce İmam Ali (aleyhisselam) defalarca Zübeyr, Talha ve Ayşe’ye onlara hüccet olması için mektup yazdı. Ayşe'ye yazdığı mektupta şöyle buyurdu: Ey Aişe, sen evinden dışarı çıkmakla Allaha ve Resulune asi oldun. Müslümanların arasında sulhu sağlamak için çıktığını söylüyorsan, bu iş kadının deveye binip askerlerin arasında gezmesiyle mi, bizlere haber et? Sonra Osman’ın kanını talep ettiğini iddia ediyorsun, biliyorsun ki Osman Ben-i Ümeyye’dendir, seni Ben-i Temim’densin. Sen daha birkaç gün önce diyordun ki: "Bu ihtiyar budalayı öldürün, Allah onu öldürsün küfre saptı". Ey Aişe, bilmelisin ki, senin bana karşı asi olman Osman’ın katlinden daha da günahtır.

(Menakıb-ı Hüvarezmi s.117 Haydariyye Bas. H.1385 baskısı, az bir farkla İbn-i Kuteybe "el-İmametü Ves-Siyasetü" C.1, S.70)

 

ذكر ابن اعثم في فتوحه : أن أمير المؤمنين علي بن أبي طالب عليه السلام كتب إلى طلحة والزبيروعائشة قبل قتال الجمل اخذاً للحجة عليهما  : أما بعد ، فإنك قد خرجت من بيتك عاصية لله ولرسوله محمد صلى الله عليه وآله وسلم ، اتطلبين أمراً كان عنك موضوعاً وتزعمين أنك تريدين الاصلاح بين المسلمين ، فخبرينا ما للنساء وقود العساكر والاصلاح بين الناس؟ وطلبت كما زعمت بدم عثمان وعثمان رجل من بني أمية ، وأنت امرأة من بني تيم بن مرة ، ولقد كنت تقويلين بالأمس: "اقتلوا نعثلا قتل الله نعثلا فقد كفر" ولعمري  ان الذي عرضك للبلاء وحملك على المعصية لأعظم اليك ذنبا من قتلة عثمان ، وما غضبت حتى اغضبت ولا هجت حتى تهيجت ، فاتق الله يا عائشة وارجعي إلى منزلك واسبلي عليك سترك والسلام.

 

(المناقب للخوارزمي ص ١١٧  المطبعة الحيدرية هـ ١٣٨٥ـ ، ونحوه الامامة والسياسة لابن قتيبة الدينوري ١ / ٧٠)

 

 

Hz. Ali, Talha, Zübeyr ve Ayşe'nin isyanı için şöyle buyurmuştu: “Allah’a yemin olsun, şu kırmızı deveye binenin geçtiği her patika, çözdüğü her düğüm, onu Allah’a karşı isyana ve O’nun gazabını çekmeye götürüyor. Kendisine ve yanındakilere yıkım kaynaklarını sağlayana kadar. Allah'a ant olsun ki, onların üçte biri öldürülecek, üçte biri kaçacak, üçte biri de kaçacaktır. Haveb köpeklerinin kendisine havlayacağı kişi odur. Onlar (Talha, Zübeyr ve Ayşe) kendileri de biliyorlar ki, günahkardırlar"

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehc'ül Belağa" C.1, S.233) 

 

في حديث خروج عائشة و طلحة و الزبير أنّ عليا عليه السّلام قال عند خروجهم من مكة يريدان البصرة:

 

(... واللّه إن راكبة الجمل الأحمر ما تقطع عقبة و لا تحل عقدة إلا في معصية اللّه و سخطه حتى تورد نفسها و من معها موارد الهلكة، إي و الله ليقتلن ثلثهم و ليهربن ثلثهم و ليتوبن ثلثهم و إنها التي تنبحها كلاب الحوأب و إنهما ليعلمان أنهما مخطئان...)

 

)شرح نهج البلاغة -ابن ابي الحديد ، الجزء : 1 ، الصفحة : (233

 

Yolunda ısrar eden Âişe’ye, Emîr’ul-Mü’minîn şu mektubu yazar:
“İddiana bakılırsa Osman’ın kanını talep etmektesin. Oysa daha düne kadar ona saldırıyor, ashâbın içinde "Öldürün şu Na’sel suratlıyı; o gerçekten kafir oldu! Allah onun canını alsın!" diyordun. Bugünse çıkmış onun intikamı peşindesin.
Allah’tan kork, dön evine!...”

(Sibt b. el-Cevzî, et-Tezkira: s. 69, bab: 4)

 

el-Fütuh: İmam Ali (as) ayrıca Âişe’ye de bir mektup yazdı. “İmdi, sen Allah’a (cc.) ve Rasûlü Muhammed’e (saa.) isyan ederek ve sorumluluğu senin üzerinden kaldırılmış bir konuyu talep etmek gayesiyle evinden çıktın. Ayrıca müslümanların arasını ıslah etmek istediğini iddia etmektesin. Bana haber ver bakayım, askerlerin komutanlığı ve insanların arasında ıslah talebi nere kadınlar nere? Osman’ın kanını talep ediyorsun. Hâlbuki Osman Ümeyyeoğullarından bir adamdır, sen ise Benî Teym b. Mürre’den bir kadınsın. Ömrüme kasem olsun ki seni bu belaya arz etmeleri ve seni bu isyana sevk etmeleri senin için Osman’ın katillerinin günahından daha büyük bir günahtır. Sen öfkelendirilmedin ki öfkelenesin, tahrik edilmedin ki tahrik olasın. Allah’tan kork ey Âişe, evine dön. Örtünü takın. Selam ile.”

(İbn-i Asem, el-Fütuh, c.2, s.465-466)

كتب الإمام عليّ ع إلى عائشة

 

 ثم كتب الإمام عليّ إلى عائشة: أما بعد فإنك قد خرجت من بيتك عاصية لله تعالى ولرسوله محمد صلّى الله عليه وسلّم تطلبين أمرا كان عنك موضوعا، ثم تزعمين أنك تريدين الإصلاح بين المسلمين، فأخبريني ما للنساء وقود العساكر والإصلاح بين الناس فطلبت! زعمت بدم عثمان وعثمان رجل من بني أمية وأنت امرأة من بني تيم بن مرة، ولعمري أن الذي عرضك للبلاء وحملك على المعصية لأعظم إليك ذنبا من قتلة عثمان! وما غضبت حتى أغضبت ولا هجت حتى هيّجت، فاتقي الله يا عائشة وارجعي إلى منزلك واسبلي عليك بسترك- والسلام-. قال: وأما طلحة والزبير فإنهم لم يجيبوا عليا عن كتابه بشيء لكنهم بعثوا إليه برسالة أن يا أبا الحسن! قد سرت مسيرا له ما بعده، ولست براجع وفي نفسك منه حاجة، ولست راضيا دون أن ندخل في طاعتك، ونحن لا ندخل في طاعتك أبدا، واقض ما أنت قاض- والسلام.

 

(إبن أعسم في الفتوح : ج2 ص465-466)

 

el-Fütuh: Ertesi sabah Ali (a.s), Zeyd b. Suhan ile Abdullah b. Abbas'ı çağırıp onlara dedi ki: Ayşe'ye gidip deyin ki: "Şanı yüce Allah sana, evinde oturmanı emretmedi mi? Fakat sen aldatıldın ve aldandın; savaşa çağrıldın ve yola çıktın. Artık Allah'tan sakın; dönüp varacağın yer O'nun tapusudur. O halde O'na tövbe et. Zira O, kullarının tövbesini kabul eder. Talha'nın yakınlığı ve Abdullah b. Zübeyr'e olan sevgin, seni ateşe sürükleyecek amellere düşürmesin!"

Bu iki kişi Ayşe'ye giderek Ali'nin (a.s) mesajını ona ilettiler. Ayşe de "Ben size cevap verecek değilim; zira Ali b. Ebu Talib'in delilleri karşısında gücümün olmadığını çok iyi biliyorum!" dedi. Bunun üzerine iki (arkadaş) Ali'nin (a.s) yanına geri dönüp bu haberi kendisine bildirdiler.

(İbn-i Asem, el-Fütuh, c.2, s.467)

 

الفتوح : فَلَمّا كانَ مِنَ الغَدِ دَعا عَلِيٌّ )ع) زَيدَ بنَ صوحانَ وعَبدَ اللّه ِ بنَ عَبّاسٍ ، فَقالَ لَهُما : اِمضِيا إلى عائِشَةَ فَقولا لَها : أ لَم يَأمُركِ اللّه ُ تَبارَكَ وتَعالى أن تَقَرّي في بَيتِكِ ؟ فَخُدِعتِ وَانخَدَعتِ ، وَاستُنفِرتِ فَنَفَرتِ ، فَاتَّقِي اللّه َ الَّذي إلَيهِ مَرجِعُكِ ومَعادُكِ ، وتوبي إلَيهِ فَإِنَّهُ يَقبَلُ التَّوبَةَ عَن عِبادِهِ ، ولا يَحمِلَنَّكِ قَرابَةُ طَلحَةَ وحُبُّ عَبدِ اللّه ِ بنِ الزُّبَيرِ عَلَى الأَعمالِ الَّتي تَسعى بِكِ إلَى النّارِ . قالَ : فَانطَلَقا إلَيها وبَلَّغاها رِسالَةَ عَلِيٍّ رضى الله عنه ، فَقالَت عائِشَةُ : ما أنَا بِرادَّةٍ عَلَيكُم شَيئا فَإِنّي أعلَمُ أنّي لا طَاقَةَ لي بِحُجَجِ عَلِيِّ بنِ أبي طالِبٍ ؛ فَرَجَعا إلَيهِ وأخبَراهُ بِالخَبَرِ.

 

(إبن أعسم في الفتوح : ج2 ص467)

 

Tarih-i Taberî [Kasım b. Muhammed'den]: Cariye b. Kudame es-Sadî öne çıkarak dedi ki: Ey müminlerin annesi! Vallahi Osman b. Affan'ın öldürülmesi, senin, evinden çıkarak şu lanetlenmiş deve üzerinde silahlara hedef olmandan daha hafif bir iştir! Zira senin Allah katından örtülü kalman ve hürmetin vardı; ama sen hicabını yırttın ve hürmetini bozdun. Doğrusu seninle savaşmayı uygun gören seni öldürmeyi de reva görür. Şimdi kendi isteğinle bize doğru geldiysen evine geri dön; yok, eğer istemediğin halde bize geldiysen o halde halktan yardım iste!

(Tarih-i Taberî, c.4, s.465; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.318; el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.88; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.233, bu kaynakta "Cariye" yerine "Harise" şeklinde geçmiş)

 

تاريخ الطبري عن القاسم بن محمّد : أقبَلَ جارِيَةُ بنُ قُدامَةَ السَّعدِيُّ ، فَقالَ : يا اُمَّ المُؤمِنينَ ! وَاللّه ِ ، لَقَتلُ عُثمانَ بنِ عَفّانَ أهوَنُ مِن خُروجِكِ مِن بَيتِكِ عَلى هَذا الجَمَلِ المَلعونِ عُرضَةً لِلسِّلاحِ ! إنَّهُ قَد كانَ لَكِ مِنَ اللّه ِ سِترٌ وحُرمَةٌ ، فَهَتَكتِ سِترَكِ وأبَحتِ حُرمَتَكِ ، إنَّهُ مَن رأى قِتالَكِ فَإِنَّهُ يَرى قَتلَكِ ، وإن كُنتِ أتَيتِنا طائِعَةً فَارجِعي إلى مَنزِلِكِ ، وإن كُنتِ أتَيتِنا مُستَكرَهَةً فَاستَعيني بِالنّاس.

 

(تاريخ الطبري : ج4 ص465 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص318 ، الإمامة والسياسة : ج1 ص88 ، البداية والنهاية : ج7 ص233 وفيه «حارثة» بدل «جارية» وكلاهما نحوه)

 

İmam Ali (a.s)'nin Cemel Savaşı için hareket ettiğinde yaptığı konuşmasından:

 

Ben dört şeyle imtihan edildim: Halkın en zeki ve eli açık olanı Talha, en şecaatlisi Zübeyr, halk arasında en çok itaat edilen Ayşe ve insanların fitne çıkarmada en hızlı olanı Ye'la b. Munye ile.Vallahi benden bir kötülük görmediler ve hiçbir malı kendime ayırmadım, hiçbir hevese kapılmadım. Doğrusu onlar kendilerinin terk ettiği hakkı ve kendilerinin döktüğü kanı benden  istemektedirler. Eğer ben bu kötülükte onlara ortak olsaydım, onu kötü saymazlardı. Osman'ın kanının yükü ancak onlara aittir; o azgın güruh bizzat kendileridir. Onlar bana biat ettiler; sonra da biatimi bozdular; zulmümü adaletimden tanıyabilmeleri için bana fırsat tanımadılar. Doğrusu ben, Allah'ın onlar üzerindeki hücceti ve haklarındaki ilminden dolayı hoşnudum. Bununla birlikte onları (itaate) çağırmakta, özürlerini kabul etmekteyim. Eğer kabul ederlerse tövbe makbuldür ve hak, dönecekleri en güzel yoldur. Eğer imtina edecek olurlarsa onlara kılıcın keskinliğini hediye edeceğim ki bu, batıla tedavi ve hakka yardımcı olarak yeter.

(el-İstîab, c.2, s.318, h.1289, Salih b. Kisan, Abdulmelik b. Nufel b. Musahik,Şabi ve İbn-i Ebu Leyla'dan; Usdu'l-Gabe, c.3, s.87, h.2627).

 

Aişe’nin Emriyle Basra’da Sahabe ve Müminlerin Katliamı

 

     Tarihçiler yazarlar ki: Basra valisi Osman bin Huneyf'i, beytülmalı korumakla görevli olan yetmiş adamıyla birlikte hile ile esir edip Aişe'nin yanına getirdiklerinde Aişe onların hepsinin öldürülmesine emir verdi. Onlar da bu müminleri koyunları boğazlar gibi boğazladılar. Onların dörtyüz kişi oldukları da söylenir. Müslümanlardan boyunları vurularak öldürülen ilk topluluğun bunlar olduğu söylenir.

( Tarih-i Taberi, c. 4, s. 465 / Belazuri 'Ensâb'ül Eşraf' S.227).

يقول المؤرّخون: إنّ أصحاب عائشة لمّا غدروا بعثمان بن حنيف والي البصرة، وأسروه هو وسبعين من أصحابه الذين كانوا يحرسون بيت المال، جاؤوا بهم إلى عائشة فأمرتْ بقتلهم، فذبحوهم كما يذبح الغنم، وقيل: كانوا أربعمائة رجل يقال: إنّهم أوّل قوم من المسلمين ضربتْ أعناقهم صبراً.

 

(راجع: أنساب الأشراف: 227، شرح نهج البلاغة لابن أبي الحديد 9: 321)

 

 

Ayşe'nin adamları, Emirulmüminin Ali'nin (a.s) valisi Osman b. Huneyf'e en ağır işkenceleri yaptılar; yüzünü ve başını kıllarını çok büyük eziyetler vererek yoldular!

Ve Aişe'nin emriyle Basra'nın beytülmalını korumak için görevlendirilen bütün korumaların başlarını bedenlerinden ayırdılar.

 

(İbn-i Esir "el-Kamil" c.3, s.215).

 

 

Uyunu'l-Ahbar: Ümmü Ef'i el-Abdiye [Cemel Savaşı'ndan sonra] Ayşe'nin yanına vararak "Ey müminlerin annesi! Küçücük oğlunu öldüren bir kadın hakkında ne düşünürsün?" diye sordu.
Ayşe: Cehennem ona farz olur, dedi.
Ümmü Ef'i: Peki, yetişkin evlatlarından 20 binini öldüren bir kadın hakkında ne düşünürsün? diye sordu.
Bunun üzerine Ayşe (yanındakilere): Şu Allah düşmanını tutuklayın, diye emretti.

(Uyunu'l-Ahbar, İbn-i Kuteybe, c.1, s.202; el-İkdü'l-Ferid, c.3, s.328, "Ümmü Evfa el-Abdiyye" olarak. Ayrıca bkz: Ensabu'l-Eşraf, c.3, s.59).

 

عيون الأخبار : دَخَلَت اُمُّ أفعَى العَبدِيَّةُ عَلى عائِشَةَ [بَعدَ وَقعَةِ الجَمَلِ ]فَقالَت : يا اُمَّ المُؤمِنينَ ، ما تَقولينَ فِي امرَأَةٍ قَتَلَت ابنا لَها صَغيرا ؟ قالَت : وَجَبَت لَهَا النّارُ . قالَت : فَما تَقولينَ فِي امرَأَةٍ قَتَلَت مِن أولادِها الأَكابِرِ عِشرينَ ألفا ؟! قالَت : خُذوا بِيَدِ عَدُوَّةِ اللّه ِ.

 

(عيون الأخبار لابن قتيبة : ج1 ص202 ، العقد الفريد : ج3 ص328 وفيه «اُمّ أوفى العبديّة» وراجع أنساب الأشراف : ج3 ص59 ).

 

(Bu rivayet hakkında Açıklama: Ümmü Efi el-Abdiye, Ayşe'nin 20 bin çocuğunu öldürdüğünü ima etmiştir, Ayşe, müminlerin annesi sayıldığı için ve kendisinin başlattığı Cemel savaşında 20 bin kişi öldürülmesi, onun 20 bin çocuğunu öldürdüğünü ima etmiştir, Ayşe de, bunun farkına varır varmaz, hemen yanındakileri  Ümmü Efi el-Abdiye'yi tutuklamalarına emir verdi)

 

Allame Mes’udi Müruc’uz- Zeheb, c. 2, s. 7’de şöyle yazıyor: “Yaraladıkları hariç yetmişten fazla insanı öldürdüler. Bu yetmiş kişiden ellisinin boynunu vurdular. Bu öldürülenler İslâm’da mazlumca öldürülen ilk kimselerdi.”

İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 67’de Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali’ye; “Benden sonra Nakisin, Kasitin ve Marikin ile savaşacaksın” sözünü rivayet ettikten sonra şöyle diyor:

“Bu rivayet de Peygamber (s.a.a)’in nübüvvet delillerinden biridir. Zira bu hadiste gayptan apaçık haber vermektedir. Nitekim bu rivayet yaklaşık 30 yıl sonra gerçekleşmiştir. Zira Nakisin’den maksat Cemel ehlidir, Talha Zübeyr ve Aişe Hz. Ali (a.s)’a isyan ettiler. Kasitin ise Siffin ehli olan Muaviye taraftarlarıdır. Marikin ise dinden çıkan Nehrevan haricileridir.”

 

İbn-i Ebil Hadit, İmam Ali (aleyhesselam)'nin : ["Bilin ki Allah bana, yeryüzünde bozgunculuk eden, biat edip biatinden dönen, azgınlık edip yeryüzünde fitne çıkaran kimselerle savaşmamı emretti. Bu esas üzere ahdi bozanlar (Nakısîn) ile savaştım, zalimlerle (Kasıtîn ile) mücadele ettim, dinden çıkanları (Marıkîni) mahvedip zelil kıldım." sözünün şerhinde diyor ki]:

Peygamber'den (s.a.a) ona hitaben buyurduğu "Sen benden sonra Nakısîn, Kasıtîn ve Marıkînle savaşacaksın" sözü sabit olmuştur.

Nakısîn, Cemel ashabı idi. Çünkü onlar Ali'ye olan biatlerini bozdular. Kasıtîn Sıffın'da hazır bulunan Şam halkı idi; Marıkîn ise Nehrevan'daki Hariciler idi. Bu üç fırka hakkında Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur." (Feth 10. Ayet).   Yine şöyle buyurmuştur: "Hak yolundan sapanlara (Kasıtîne) gelince; onlar cehenneme odun olmuşlardır."(Cin 15. Ayet).  Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bunların içinden öyle bir kavim ortaya çıkacak ki onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar; sizlerden her biri okun ucuna baktığında bir şey bulamaz; her kim de yukarı baksa bir şey bulamaz; hâlbuki karından ve kandan geçmiştir." Bu hadis, onun (s.a.a) peygamberlik alametlerinden ve gaiple ilgili detaylı haberlerindendir.

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehcü'l-Belâğa", c.13, s.182).

 

شرح نهج البلاغة ـ في شَرح قَولِ الإمام علي عليه السلام : ألا وقَد أمَرَنِي: قَد ثَبَتَ عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وآله أنَّهُ قالَ لَهُ عليه السلام : «سَتُقاتِلُ بَعدِي النّاكِثينَ وَالقاسِطينَ وَالمارِقينَ» ، فَكانَ النّاكِثونَ أصحابَ الجَمَلِ ؛ لِأَنَّهُم نَكَثوا بَيعَتَهُ عليه السلام ، وكانَ القاسِطونَ أهلَ الشّامِ بِصِفّينَ، وكانَ المارِقونَ الخَوارِجَ فِي النَّهرَوانِ . وفِي الفِرَقِ الثَّلاثِ قالَ اللّه ُ تَعالى: «فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ»[الفتح : 10]، وقالَ: «وَأَمَّا الْقَـسِطُونَ فَكَانُواْ لِجَهَنَّمَ حَطَبًا»[الجنّ : 15]، وقالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه و آله : «يَخرُجُ مِن ضِئضِئِ هذا قَومٌ يَمرُقونَ مِنَ الدّينِ كَما يَمرُقُ السَّهمُ مِنَ الرَّمِيَّةِ ، يَنظُرُ أحَدُكُم فِي النَّصلِ فَلا يَجِدُ شَيئا ، فَيَنظُرُ فِي الفوقِ [*] فَلا يَجِدُ شَيئا ، سَبَقَ الفَرثُ وَالدَّمُ» . وهذَا الخَبَرُ مِن أعلامِ نُبُوَّتِهِ صلى الله عليه و آله ، ومِن أخبارِهِ المُفَصَّلَةِ بِالغُيوبِ.

 

(*)  الفُوقُ: مَوضِع الوتَر من السهم، والجمع: أفواق (الصحاح: ج4 ص1546)

 

(شرح نهج البلاغة لإبن أبي الحديد : ج13 ص182 )

 

Ayşe'nin İmam Ali ashabından Müslim'i Öldürtmesi

 

İbn-i Abbas der ki: [Emirülmüminin'e (a.s)] "Neyi  bekliyoruz? Vallahi şu topluluk sana kılıçtan başka cevap vermeyecek; o halde onlar sana saldırmadan önce üzerlerine hamle et!" deyince Ali (a.s) de bana "Onlara karşı Allah'tan yardım istemekteyiz" diye cevap verdi.
İbn-i Abbas der ki: Yerimden kalkmamıştım ki onların fırlattıkları oklar uçuşan çekirgeler gibi bana doğru geldi. "Ey Emirülmüminin! Şu kavmin yaptığını görmüyor musun? Emir ver, onları geri püskürtelim!" dedim.
Ali (a.s), "Onlara karşı bir gerekçem daha olsun diye (sabredeceğim)" dedi. Daha sonra "Kim bu Kurân'ı almak, onları buna davet etmek ve bu yolda öldürülmek ister; ben onun için Allah'tan cenneti garanti edeyim?" dedi. Beyaz elbiseli bir gençten başka kimse ayağa kalkmadı. Abdulkays kabilesinden Müslim adlı oldukça genç bir delikanlıyı adeta şimdi de görür gibiyim. O dedi ki: Ey Emirülmüminin! Ben, Kurân'ı onlara sunacağım; canımın karşılığını da Yüce Allah'ın katında hesaba koydum!
Ali (a.s), ona şefkat nazarıyla baktığı için kendisinden yüz çevirdi ve ikinci kez şöyle seslendi: Kim bu Kurân'ı alıp şu kavme sunarsa bilsin ki kendisi öldürülecek ve ona cennet vardır!
Yine Müslim öne çıkarak "Ben sunarım!" dedi. Ali (a.s) yüz çevirdi ve üçüncü kez aynı çağrıda bulundu. Tekrar o gençten başkası ayağa kalkmadı. Bunun üzerine Kurân'ı ona verdi. Ve "Onlara doğru git, Kurân'ı onlara göster ve kendilerini onun içindekilere davet et!" dedi. Genç öne doğru hareket etti ve safların karşısında durarak Kurân'ı açıp şunları söyledi: Bu, aziz ve celil olan Allah'ın kitabıdır, Emirülmüminin (a.s) sizleri bunun hükmüne davet etmektedir. Ayşe dedi ki: Onu mızraklarla vurun! Allah onu çirkinleştirsin! Böylece süratle ona saldırdılar ve her taraftan mızraklarla ona
darbe indirdiler. Gencin annesi oradaydı; feryat ederek kendisini evladının üzerine attı ve onu düştüğü yerden geriye doğru çekmeye başladı. Emirülmüminin'in (a.s) ordusundan bir grup, onun yanına giderek oğlunu taşımasına yardımcı oldular. Ta ki gencin cansız bedenini getirip Emirülmüminin'in (a.s) önüne bıraktılar. Annesi ağlıyor, ağıt yakıyor ve şöyle diyordu:

Ey Rabbim, Müslim davet etti onları
Kurân okuyordu, korkmuyordu onlardan
Mızraklarını onun kanıyla boyadıklarında
Annesi (Ayşe) durmuş seyrediyordu onları
Öldürmeyi emrediyordu da engellemiyordu onları

(Tarih-i Taberî, c.4, s.511, Ammar b. Muaviye Duhni'den. Ayrıca bkz: Tarih-i Taberî, c.4, s.509; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.350; Murucu'z-Zeheb, c.2, s.370).

 

قالَ ابنُ عَبّاسٍ : قُلتُ [لِأَميرِ المُؤمِنينَ عليه السلام ] : ما تَنتَظِرُ ؟ وَاللّه ِ ، ما يُعطيكَ القَومُ إلَا السَّيفَ ، فَاحمِل عَلَيهِم قَبلَ أن يَحمِلوا عَلَيكَ . فَقالَ : نَستَظهِرُ بِاللّه ِ عَلَيهِم . قالَ ابنُ عَبّاسٍ : فَوَاللّه ِ ، ما رُمتُ مِن مَكاني حَتّى طَلَعَ عَلَيَّ نُشّابُهُم كَأَنَّهُ جَرادٌ مُنتَشِرٌ ، فَقُلتُ : أما تَرى يا أميرَ المُؤمِنينَ إلى ما يَصنَعُ القَومُ ؟ مُرنا نَدفَعهُم ! فَقالَ : حَتّى اُعذِرَ إلَيهِم ثانِيَةً . ثُمَّ قالَ : مَن يَأخُذُ هذَا المُصحَفَ فَيَدعوهُم إلَيهِ وهُوَ مَقتولٌ وأنَا ضامِنٌ لَهُ عَلَى اللّه ِ الجَنَّةَ ؟ فَلَم يَقُم أحَدٌ إلّا غُلامٌ عَلَيه قَباءٌ أبيَضُ ، حَدَثُ السِّنِّ مِن عَبدِ القَيسِ يُقالُ لَهُ مُسلِمٌ كَأَنّي أراهُ ، فقَالَ : أنَا أعرِضُهُ عَلَيهِم يا أميرَ المُؤمِنينَ ، وقَدِ احتَسَبتُ نَفسي عِندَ اللّه ِ تَعالى . فَأَعرَضَ عَنهُ إشفاقا عَلَيهِ، ونادى ثانِيَةً : مَن يَأخُذُ هذَا المُصحَفَ ويَعرِضُهُ عَلَى القَومِ وَليَعلَم أنَّهُ مَقتولٌ ولَهُ الجَنَّةُ ؟ فَقامَ مُسلِمٌ بِعَينِهِ وقالَ : أنَا أعرِضُهُ . فَأَعرَضَ ، ونادى ثالِثَةً فَلَم يَقُم غَيرُ الفَتى ، فَدَفَعَ إلَيهِ المُصحَفَ . وقالَ : اِمضِ إلَيهِم وَاعرِضهُ عَلَيهِم وَادعُهُم إلى ما فيهِ . فَأَقبَلَ الغُلامُ حَتّى وَقَفَ بِإِزاءِ الصُّفوفِ ونَشَرَ المُصحَفَ ، وقالَ : هذا كِتابُ اللّه ِ عَزَّ وجَلَّ ، وأميرُ المُؤمِنينَ عليه السلام يَدعوكُم إلى ما فيهِ . فَقالَت عائِشَةُ : اُشجُروهُ بِالرِّماحِ قَبَّحَهُ اللّه ُ ! فَتَبادَروا إلَيهِ بِالرِّماحِ فَطَعَنوهُ مِن كُلِّ جانِبٍ ، وكانَت اُمُّهُ حاضِرَةً فَصاحت وطَرَحَت نَفسَها عَلَيهِ وجَرَّتهُ مِن مَوضِعِهِ ، ولَحِقَها جَماعَةٌ مِن عَسكَرِ أميرِ المُؤمِنينَ عليه السلام أعانوها عَلى حَملِهِ حَتّى طَرَحوهُ بَينَ يَدي أميرِ المُؤمِنينَ عليه السلام واُمُّهُ تَبكي وتَندُبُهُ وتَقولُ : 

 

يا رَبِّ إنَّ مُسلِما دَعاهُم *** يَتلو كِتابَ اللّه ِ لا يَخشاهُم

  فَخَضَّبوا مِن دَمِه قَناهُم *** واُمُّهُم قائِمَةٌ تَراهُم

             تَأمُرُهُم بِالقَتلِ لا تَنهاهُم

 

)الجمل : ص339 ، إرشاد القلوب : ص341 ؛ تاريخ الطبري : ج4 ص511 عن عمّار بن معاوية الدهني نحوه وراجع تاريخ الطبري : ج4 ص509 والكامل في التاريخ : ج2 ص350 ومروج الذهب : ج2 ص370)

 

 

İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “Ahdi bozanlar (Talha, Zübeyr ve Ayşe) ile savaşmaya emrolundum”

Ebu Naim dedi ki: “Ahdi bozanlar; Cemel savaşında İmam Ali (as)'ye karşı çıkanlardır. Adaletten sapıp zulmedenler; Sıffin savaşında İmam Ali (as)'ye karşı savaşanlardır. Dinden çıkanlar da; Nehrivan’da İmam Ali (as)'ye karşı savaşanlardır.”

(Belazuri, Ensab’ul Eşrâf C.2, S.138)

 

Ebû Eyyüb el-Ensârî nakletti: Emirü’l-Mü’minin Ali b. Ebî Tâlib, Nehrevan Savaşı gününde şöyle buyurdu: “Ahdi bozanlara (Talha, Zübeyr ve Âişe), hak yoldan sapıp zulmedenlere (Muâviye ve toplumuna) ve dinden çıkıp hükümlerine uymayanlara (Hâricîler) karşı savaşmamı Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bana emretti.”

(Hatîb Bağdâdî, VIII, 340-341; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1117; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 169; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 115; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 550)

 

Hz. Ali (as)'nin Cemel Savaşındaki Üstünlüklerinden ve Savaşla İlgili Çeşitli Rivayetler

 

Şerh-i Nehcü'l-Belâğa [Ebu Mihnef'ten]: [Basralıların elebaşı ve hanedanının en zengini olan] Abdullah b. Halef el-Hüzaî, meydana çıktı ve rakip istedi. Karşısına Ali'den (a.s) başkasının çıkmamasını talep etti ve şu recezi okudu:

Ey Ebu Turab, yaklaş bir parmak bana
Yaklaş da ben de yaklaşayım bir karış sana
Zira göğsümde birikmiş bol kinim var sana


Ali (a.s) ona doğru hareket etti ve hiç fırsat vermeden vurduğu bir darbeyle kafasını yardı.

(Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.1, s.261)

شرح نهج البلاغة عن أبي مخنف : خَرَجَ عَبدُ اللّه ِ بنُ خَلَفٍ الخُزاعِيُّ ـ وهُوَ رَئيسُ البَصرَةِ ، وأكثَرُ أهلِها مالاً وضِياعا ـ فَطَلَبَ البِرازَ ، وسَأَلَ ألّا يَخرُجَ إلَيهإلّا عَلِيٌّ عليه السلام ، وَارتَجَزَ فَقالَ :

 أبا تُرابٍ ادنُ مِنّي فِترا *** فَإِنَّني دانٍ إلَيكَ شِبرا

 وإنَّ في صَدري عَلَيكَ غِمرا

 فَخَرَجَ إلَيهِ عَلِيٌّ عليه السلام ، فَلَم يُمهِلُهُ أن ضَرَبَهُ فَفَلَقَ هامَتَهُ.

 

(شرح نهج البلاغة : ج1 ص261)

 

Şerh-i Nehcü'l-Belâğa [Ebu Mihnef'ten]: Abdullah b. Ebza (Ayşe'yi taşıyan) devenin yularını tutmuştu. [Nitekim o gün ciddi şekilde ve ölünceye kadar savaşmak istiyen kimse deveye doğru ilerliyor ve onun yularını tutuyordu.] İbn-i Ebza daha sonra Ali'nin (a.s) ordusuna doğru hücum etti ve şöyle dedi:

Vururum onlara, Ebulhasan'ı görmeksizin
Bilesiniz ki bu hüzünlerden bir hüzündür benim için

Derken imam Ali (a.s) mızrakla ona hamle etti. Sonra da bir mızrak darbesi indirip onu öldürdü ve "Doğrusu Ebulhasan'ı gördün; (sahi) onu nasıl gördün?!" dedi ve mızrağı üzerinde bıraktı.

(Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.1, s.256. Ayrıca bkz: Ensabu'l-Eşraf, c.3, s.148; Tarih-i Taberî, c.4, s.519.)

 

شرح نهج البلاغة عن أبي مخنف : تَناوَلَ عَبدُ اللّه ِ بنُ أبزى خِطامَ الجَمَلِ ، وكانَ كُلُّ مَن أراد الجِدَّ فِي الحَربِ وقاتَلَ قِتالَ مُستَميتٍ يَتَقَدَّمُ إلَى الجَمَلِ فَيَأخُذُ بِخِطامِهِ ، ثُمَّ شَدَّ عَلى عَسكَرِ عَلِيٍّ عليه السلام وقالَ :

أضرِبُهُم ولا أرى أبا حَسَن *** ها إنَّ هذا حَزَنٌ مِنَ الحَزَن

 فَشَدَّ عَلَيهِ عَلِيٌّ أميرُ المُؤمِنينَ عليه السلام بِالرُّمحِ ، فَطَعَنَهُ ، فَقَتَلَهُ وقالَ : قَد رَأَيتَ أبا حَسَنٍ ، فَكَيفَ رَأَيتَهُ ! وتَرَكَ الرُّمحَ فيهِ.

 

(شرح نهج البلاغة : ج1 ص256 وراجع أنساب الأشراف : ج3 ص148 وتاريخ الطبري : ج4 ص519)

 

[Ebuzer'in azatlı kölesi Ebu Sabit'ten]: Cemel günü Ali'yle (a.s) birlikteydim. Ayşe'nin karşı tarafta olduğunu görünce diğer insanlar gibi içime şüphe girdi.
Ancak öğle namazında Allah, kalbimden bu şüpheyi giderdi ve ben Emirülmüminin'in yanında savaşmaya başladım.
Savaş son bulduğunda Medine'ye, Ümmü Seleme'nin yanına gittim. "Allah'a yemin ederim ki yiyecek veya içecek bir şey istemek için gelmedim; Ebuzer'in azat ettiği köleyim" dedim.

Ümmü Seleme: Hoş geldin, dedi. Sonra başımdan geçenleri anlattım. Ümmü Seleme: Kalpler sarsıldığı (insanların Ali hakkında teredüt ettikleri) gün sen neredeydin, diye sordu.
-Allah'ın öğle vakti şüphemi giderdiği yerdeydim, dedim.
Ümmü Seleme: İyi yaptın, dedi. Ben Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Ali Kurân ile Kurân da Ali iledir; havuzun yanında bana varıncaya dek asla birbirlerinden ayrılmazlar.

(Hakim Nişaburi el-Müstedrek ala's-Sahiheyn, c.3, s.134, h.4628; - Ek olarak şia kaynakları: el-Cemel, s.417; el-Emali,Şeyh Tusî, s.460, h.1028 ve s.506, h.1108).

 

المستدرك على الصحيحين عن أبي ثابت مولى أبي ذرّ : كُنتُ مَعَ عَلِيٍّ رضى الله عنه يَومَ الجَمَلِ ، فَلَمّا رَأَيتُ عائِشَةَ واقِفَةً دَخَلَني بَعضُ ما يَدخُلُ النّاسَ ، فَكَشَفَ اللّه ُ عَنّي ذلِكَ عِندَ صَلاةِ الظُّهرِ ، فَقاتَلتُ مَعَ أميرِ المُؤمِنينَ ، فَلَمّا فَرَغَ ذَهَبتُ إلَى المَدينَةِ فَأَتَيتُ اُمَّ سَلَمَةَ ، فَقُلتُ : إنّي وَاللّه ِ ما جِئتُ أسأَلُ طَعاما ولا شَرابا ولكِنّي مَولىً لِأَبي ذَرٍّ ، فَقالَت : مَرحَبا .فَقَصَصتُ عَلَيها قِصَّتي ، فَقالَت : أينَ كُنتَ حينَ طارَتِ القُلوبُ مَطائِرَها ؟ قُلتُ : إلى حَيثُ كَشَفَ اللّه ُ ذلِكَ عَنّي عِندَ زَوالِ الشَّمسِ ، قالَت : أحسَنتَ ، سَمِعتُ رَسولَ اللّه ِ صلى الله عليه و آله يَقولُ : عَلِيٌّ مَعَ القُرآنِ وَالقُرآنُ مَعَ عَلِيٌّ ، لَن يَتَفَرَّقا حَتّى يَرِدا عَلَيَّ الحَوضَ.

 

(المستدرك على الصحيحين : ج3 ص134 ح4628 ؛ الجمل : ص417 ، الأمالي للطوسي : ص460 ح1028 و ص 506 ح1108 كلّها نحوه)

 

el-Mahasin ve'l-Mesavi [Salim b. Ebi'l-Cud'dan]: Cemel Savaşı vuku bulduğunda Ayşe demirden yapılmış hevdeciyle öne çıktı; hevdecinde açılmış delikten dışarı bakıyordu. Derken Dabbe kabilesinden onun devesinin yularını tutan kişiye "Ali b. Ebu Talib'i görebiliyor musun?" diye sordu. O da "İşte, şurada durmuş ve  elini göğe kaldırmış!" dedi. Ayşe ona baktı ve şöyle dedi: Ne kadar da kardeşine benziyor!
Dabbe kabilesinden olan adam, "Onun kardeşi kim ki?" diye sorunca Ayşe, "Resulullah (s.a.a)" diye yanıt verdi.
Bunun üzerine adam "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kardeşi olan biriyle savaşmayı kendime yakıştırmam!" deyip Ayşe'nin devesinin yularını elinden salarak Ali'nin (a.s) tarafına yöneldi.

(El-Beyhaki "el-Mahasin ve'l-Mesavi" s.49)

 

المحاسن والمساوئ عن سالم بن أبي الجعد : فَلَمّا كانَ حَربُ الجَمَلِ أقبلَتَ [عائِشَةُ ]في هَودَجٍ مِن حَديدٍ وهِيَ تَنظُرُ مِن مَنظَرٍ قَد صُيِّرَ لَها في هَودَجِها ، فَقالَتِ لرَجُلٍ مِن ضَبَّةَ وهُوَ آخِذٌ بِخِطامِ جَمَلِها أو بَعيرِها : أينَ تَرى عَلِيَّ بنَ أبي طالِبٍ ؟قالَ : ها هُوَ ذا واقِفٌ رافِعٌ يَدَهُ إلَى السَّماءِ ، فَنَظَرَت فَقالَت : ما أشبَهَهُ بِأَخيهِ !

 قالَ الضَّبِّيُّ : ومَن أخوهُ ؟ قالَت : رَسولُ اللّه ِ صلى الله عليه و آله . قالَ : فَلا أراني اُقاتِلُ رَجُلاً هُوَ أخو رَسولِ اللّه ِ صلى الله عليه و آله . فَنَبَذَ خِطامَ راحِلَتِها مِن يَدِهِ ومالَ إلَيهِ.

 

(البيهقي في المحاسن والمساوئ : ص49)

 

İbn-i Ebil Hadid, Ensar'dan olan bir adamdan şöyle naklediyor: "Ben Cemel savaşında ilk saftaydım. Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) geldiğini görünce yanına gittim bana "Düşmanın merkez gücü neresidir?" buyurdu. Ben "Ayşe'nin bulunduğu yer ve etrafı" dedim. İmam Ali (a.s), Malik-i Eşter'e o bölgeye saldırmasını buyurdu. Malik, İmam'ın (a.s) emriyle o bölgeye hamle etti ve Ayşe'nin muhafız komutanlığını üstlenen Hilal b. Vek'i öldürdü. Askerler Ayşe'nin etrafına sığındılar. Basra ordusundan Ezd, Naciye ve Bahile Ayşe'nin devesinin etrafına toplanarak adeta etten bir duvar ördüler. Savaş iyice şiddetlenmişti. Ayşe'nin devesinin yularını tutan Basra kadısı, Ka'b b. Sur ve Amr b. Yesrib öldürüldü.

(İbn-i Ebi’l-Hadid "Şerh-u Nehc'ül Belağa" c.1, s.258).

 

İbn-i Ebil Hadit'in şerhinden naklen: "... Ayşe yerden bir avuç toprak aldı, sonra bu toprağı alarak Hz. Ali (a.s.)’ın ashabına doğru serpti ve şöyle dedi: “Yüzünüz kara olsun” Resulullah, Huneyn'de yaptığı gibi. Bunun üzerine birisi ona şöyle dedi: “Attığın zaman sen atmadın, şeytan attı.”

(İbn-i Ebi’l-Hadid "Şerh-u Nehc'ül Belağa" c.1, s.257 / İbn-i Asem "Futuh" C.2, S.478).

)... وأخذت عائشة كفا من حصى، فحصبت به أصحاب علي عليه السلام، وصاحت بأعلى صوتها شاهت الوجوه! كما صنع رسول الله صلى الله عليه وآله يوم حنين، فقال لها قائل:

وما رميت إذ رميت ولكن الشيطان رمى.)

 

(شرح نهج البلاغة - ابن أبي الحديد - ج ١ - الصفحة ٢٥٧)

 

Cemel ashabından Amr b. Yesribî ortaya çıktı ve iki ordunun arasında Âişe’nin devesine yakın bir yerde durdu. Düello (*) için davette bulundu ve çarpışmak istedi. Onun karşısına Hz. Ali’nin (as) ashabından İlbâ b. Heysem çıktı. Amr, saldırarak onu öldürdü. Sonra tekrar mübareze için adam istedi. Karşısına hiçbir kimse çıkmadı. O da bunun üzerine recez okuyarak ve şiir söyleyerek savaş meydanında dolaşmaya başladı. Sonra tekrar düello etmek için adam istedi. İnsanlar ondan çekiniyor ve onun gücünden korkuyorlardı. Ammâr b. Yâsir şiirine cevap vererek derhal onun karşısına çıktı. İkisi kılıçla vuruşmaya başladılar. Ammâr daha atik davranıp ilk darbeyi vurdu ve onu atından yere yuvarladı. Ammâr ardından onun üzerine çok süratli bir şekilde atladı. Ayağından yakalayıp onu çekmeye başladı ve Ali’nin (as) önüne getirip attı. Ali, Ammâr’a: “Onun boynunu vur!” deyince Amr:
“Ey Müminlerin Emiri! Sizden adam öldürdüğüm gibi onlardan da adam öldürebilmem için benim hayatımı bağışla.” diye istekte bulundu. Ali: “Ey Allah’ın düşmanı! Ashabımın seçkinlerinden üç tanesini öldürdükten sonra mı seni hayatta bırakacağım? Hayır, bu asla olacak şey değil.” diye karşılık verdi. Amr: “Bana yaklaş ki senin kulağına bir şey söyleyeyim.” deyince Ali: “Sen inatçı ve azgın bir kişisin! Rasûlullah (sav.) azgınların adını bana haber vermişti. Seni de onların arasında zikretti.” dedi. Amr b. Yesribî: “Vallahi eğer sana ulaşabilseydim senin kulağını öyle bir koparırdım (dişlerdim) ki.” dedi. Ravi der ki; ‘veya burnunu öyle dişlerdim ki…’ Ali onu öne aldı, boynunun zorla vurulmasını emretti.

Daha sonra kardeşi Umeyre recez ve şiir söyleyerek meydana çıktı. Ali (sa) de onun şiirine karşılık verdikten sonra ona saldırarak yüzüne öyle bir darbe vurdu ki başını ikiye yardı. Ali onun ashabını yarmak  arzusundaydı. Bir kişi Ali’nin arkasından bağırdı. Ali arkasına döndü bir de ne görsün. Âişe’nin Basra’da kaldığı evin sahibi Abdullah b. Halef Huzâî. Ali’nin gözü ona ilişince Ali onu hemen tanıdı ve ona şöyle nida etti: “Ey İbn Halef ne istiyorsun?” Abdullah b. Halef: “Düello edebilecek misin?” deyince Ali “Yazıklar olsun sana ey İbn Halef! Benim kim olduğumu bildiğin hâlde öldürülmekle ne tür bir rahata kavuşacaksın?” dedi. Abdullah b. Halef: “Ey Ebu Tâlib’in oğlu! Kendini övmeyi bir tarafa bırak. Yaklaş bana da hangimizin adamını öldüreceğini gör.” dedi. Daha sonra bir şiir inşad etti. Ali de onun bu şiirine karşılık verdi. İlk darbeyi Abdullah b. Halef vurdu. Ali onun darbesini kalkanıyla karşıladıktan sonra kenara çekildi. Ona bir darbe vurdu. Sağ tarafına bir darbe indirdi. Ardından ona ikinci bir darbe vurdu ve kafatasını uçurdu. Ali ardından ashabının karşısına çıktı. Cemel ashabından Mübâriz b. Avf Dabbî şiir söyleyerek öne çıktı. Onun şiirine cevap vermek üzere karşısına Ali’nin ashabından Abdullah b. Nehşel çıkıp Dabbî’ye saldırdı ve onu öldürdü. Dabbî’nin ardından amcasının oğlu Sevr b. Adiy şiir inşad ederek ortaya çıktı. Karşısına ona cevap vermek üzere Muhammed b. Ebî Bekir şiir söyleyerek çıktı. Muhammed b. Ebî Bekir, Sevr’e saldırarak bir darbe vurdu. Sağ eliyle onu yere çaldı. Sonra ikinci bir darbe vurup onu öldürdü.
Bu manzara karşısında Âişe öfkelenerek şöyle dedi:
“Bana bir avuç çakıl taşı veriniz.” Cemel ashabı Âişe’ye çakıl taşı verdi. O da bu çakıl taşlarını Ali’nin ashabına atarak “Yüzleri çirkin olasıcalar!(kara olsun)” diye haykırdı. Ali’nin (as) ashabından bir adam ona şöyle haykırdı:

“Ey Âişe! Attığında sen atmadın, ancak şeytan attı.”
Ardından da şu şiiri söylemeye başladı:

 Ey Ayş! Sen bilmek için geldin; hezimete uğramak için soğuğu yaydın.
Bize cehalet eseri olarak çakıl taşı atıyorsun. Çok yakında bileceksin.

(*) Düello, iki kişi arasında bir onur sorununu çözmek için belirli kurallara göre ölümcül silahlarla yapılan dövüştür. İlk Çağ'da savaştan önce ya da savaş sırasında teke tek çarpışmalar yapılırdı. Kabileler arasındaki anlaşmazlıkların çözüm yolu da bu tür dövüşlerdi. Bu uygulama Orta Çağ'da Avrupa'ya giderek biçim değiştirdi.

(İbn-i Asem "Futuh" C.2, S.477-478)

 

Müslümanların birbirini öldürdüğü savaş meydanında ‘Amretu İbnu Baharata, Âişe’ye:
“Ey anamız, ey asi ana!
Ana evlâdına bakar, onu korur.

Görmez misin kaç bahadır öldü de,
Ondan bunca el, bunca bilek yoksun kaldı?”

(Târîhu’t-Taberî, c.V, s.209)

 

Muhammed b. Ebubekir'in Cemel Savaşı'ndaki Rolü

 

Hz. Ali (Aleyhisselam), Cemel savaşı için Basra'ya hareket ettiğinde Muhammed b. Ebubekir ve oğlu Muhammed Hanefiye'yi Irak halkını cihada davet için görevlendirdi. Muhammed, Cemel savaşında Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) güvendiği vefalı komutanlarındandı.

(İbn'ül Esir 'Usdu'l-Gabe', c 4, s.324)

 

Bedir gazilerinden olan Huzeyme b. Sabit Zü’ş-Şehadeteyn de, Cemel Vakası sırasında söylemiş olduğu beyitlerinden birinde şöyle der:

“Ey Aişe! Ali’den ve onu onda olmayan şeylerle ayıplamaktan el çek;

çünkü sen ancak bir annesin. O, bütün hanedanı içinden Resulullah’ın vasisidir. Sen, bu konuda olanlara şahitsin.”

(İbn Ebu’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c.1, s.48, 1. baskı, Mısır ve c. 1, s.146, M. Ebulfazl’ın tahkikiyle, Mısır).

 

Cemel Savaşı’nda Benî Zabbe kabilesinden Aişe’nin ordusunun nişanesini taşıyan bir genç meydana çıktı ve şöyle dedi:

“Biz Zabbe Oğulları Ali’nin düşmanlarıyız.

 Hani eskiden beri ‘vasi’ diye tanınanın.

Ve Peygamber zamanında süvariler pehlivanının.

Ben Ali’nin faziletlerinden habersiz değilim.

Lâkin takva sahibi (Osman) İbn Affan’ın kan davasını güdüyorum.”

(İbn Ebu’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 1, s. 48, 1. baskı, Mısır ve c. 1, s. 144, M. Ebulfazl’ın tahkikiyle, Mısır).

 

DEVENİN ÖLDÜRÜLMESİ VE CEMEL ASHABININ DAĞILMASI

 

el-Ahbaru't-Tival: Ali (a.s), Basralıların (Ayşe'yi taşıyan) deveyi adeta tavaf ettiklerini gördü; öyle ki ondan uzaklaştırıldıklarında tekrar dönüp ona sığınıyorlardı. Ali (a.s); Said b. Kays, Kays b. Sâd b. Ubade, Eşter, İbn-i Budeyl ve Muhammed b. Ebubekir gibi ashabından bazı savaşçılarına dedi ki: "Şu deve bunların gözleri önünde durduğu sürece savaşa devam edeceklerdir; eğer o öldürülür ve düşerse hiç kimse savaşta sabit kalmaz!" Bunun üzerine onlar Ali'nin (a.s) ashabından olan diğer yiğitlerle birlikte deveye doğru saldırdılar. Basralıları ondan uzaklaştırdılar. Kufe'nin Murad taifesinden Âyen b. Zubey'â adlı bir kişi kendisini deveye ulaştırdı. Sonra da devenin dizlerinin arkasındaki kirişlerini kesti. Deve acı içinde inleyerek yere yığıldı ve maktüllerin arasında gark oldu.

)Ebu Hanife ed-Deynuri "el-Ahbaru't-Tival" s.150)

الأخبار الطوال : لَمّا رَأى عَلِيٌّ لَوثَ [1] أهلِ البَصرَةِ بِالجَمَلِ ، وأنَّهُم كُلَّما كُشِفوا عَنهُ عادوا فَلاثوا بِهِ ، قالَ لِعمّارٍ وسَعيدِ بنِ قَيسٍ وقَيسِ بنِ سَعدِ بنِ عُبادَةَ وَالأَشتَرِ وَابنِ بُدَيل ومُحَمَّدِ بنِ أبي بَكرٍ وأشباهِهِم مِن حُماةِ أصحابِهِ : إنَّ هؤُلاءِ لا يَزالونَ يُقاتِلونَ ما دامَ هذا الجَمَلُ نَصبَ أعيُنِهِم ، ولَو قَد عُقِرَ فَسَقَطَ لَم تَثبُت لَهُ ثابِتَةٌ . فَقَصَدوا بِذَوِي الجِدِّ مِن أصحابِهِ قَصدَ الجَمَلِ حَتّى كَشَفوا أهلَ البَصرَةِ عَنهُ ، وأفضى إلَيهِ رَجُلٌ مِن مُرادِ الكوفَةِ يُقالُ لَهُ : أعيَنُ بنُ ضُبَيعَةَ ، فَكَشَفَ عُرقوبَهُ (2) بِالسَّيفِ ، فَسَقَطَ ولَهُ رُغاءٌ ، فَغَرِقَ فِي القَتلى.

 

(أبو حنيفة الدينوري في الأخبار الطوال : ص150)

---------------------------

(1) لاث بالشيء : إذا أطاف به ، وفلان يلوث بي : أي يلوذ بي (لسان العرب : ج2 ص187)

(2) العُرقوب : هو الوَتَر الذي خلف الكعبين بين مفصل القدم والساق من ذوات الأربع (النهاية : ج3 ص221) .

 

İbn-i Asem diyor ki: (Cemel savaş sonunu kastederek) Yeryüzü kana boyandı. Onun ardından deve boğazlandı, bağırdı ve böğürdü. Ali “Boğazlayın o deveyi çünkü o şeytandır.”dedi. Daha sonra Muhammed b. Ebî Bekir’e yönelerek şöyle dedi: “Haydi devenin ayaklarını kesmeye bak. Kız kardeşine ulaş da onu ört.” Abdurrahman b. Surad Tenûhî derhal kılıcına davrandı. Deveye ulaşıncaya kadar çarpıştı. Deveye ulaşınca da onun iki ayağını kesti. Deve de yanı üzere düştü ve yere yığıldı. Deve şiddetli bir şekilde böğürdü. Ammâr b. Yâsir derhal harekete geçip mahfenin iplerini kılıcıyla kesti. Ali (ra.), Rasûlullah’ın (sav.) katırının üzerine binmiş bir hâlde deveye yöneldi. Mızrağıyla mahfeye dürttü. Sonra da şöyle dedi: “Ey Âişe! Rasûlullah (sav.)sana bunları yapmanı mı emretti?” Âişe: “Zafere ulaştın. Öyleyse iyilikte bulun.” dedi. Ali (ra.) Muhammed b. Ebî Bekir’e şöyle dedi: “Kız kardeşin senin şanındır. Senin dışında kimse ona yaklaşmasın.” Muhammed elini Âişe’ye uzatarak onu kucakladı. Sonra da “Sana bir şey oldu mu?” diye sorunca Âişe: “Hayır, bana bir şey olmadı. Ancak kimsin sen yazıklar olsun sana. Benim bedenim sana helal değildir ki bedenini bana dokunduruyorsun.” dedi. Bunun üzerine Muhammed: “Sus, ben senin kardeşin Muhammed!Ne yaptıysan kendine yaptın ve Rabbine isyan ettin. Saygınlığını çiğnedin, hürmetini mübah eyledin ve ölüme maruz kaldın.”
Daha sonra onu bineğine bindirip Basra’ya götürdü. Abdullah b. Halef Huzâî’nin evine onu yerleştirdi.

(İbn-i Asem "Futuh" C.2, S.483-485)

Not: Kitabın Arapça orijinalinde sayfalarının dizilişinde bir yanlışlık olduğundan biz anlam bütünlüğünü temel alarak çeviriyi ona göre düzenledik. Muhammed b. Ebî Bekir’in sözlerinin devamı 483. sayfada değil de 485.sayfadadır (çev.).

Ayşe'nin Çığlığı

 

İnsanlar devenin etrafından dağılınca Emirülmüminin (a.s) onların devenin yanına geri dönmelerinden ve savaşın tekrar başlamasından endişelendi. Bu yüzden "Devenin arka dizlerindeki kirişlerini kesin!" dedi. Bunun üzerin Emirülmüminin'in (a.s) ashabı hızla deveye yöneldi; derken kirişlerini kestiler. Deve, böğrü üzerine yere düştü. Ayşe öyle bir bağırdı ki her iki ordu onun çığlığını işitti.

(Tarih-i Taberî, c.4, s.519; el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.343. Ayrıca bkz: Murucu'z-Zeheb, c.2, s.376; el-Ahbaru't-Tival, s.150; Şerh-i Nehcü'l Belâğa, c.1, s.262; el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.98)

 

لَمّا تَفَرَّقَ النّاسُ عَنِ الجَمَلِ أشفَقَ أميرُ المُؤمِنينَ عليه السلام أن يَعودَ إلَيهِ فَتعودَ الحَربُ ، فَقالَ : عَرقِبُوا الجَمَلَ . فَتَبادَرَ إلَيهِ أصحابُ أميرِ المُؤمِنينَ عليه السلام فَعَرقَبوهُ ، ووَقَعَ لِجَنبِهِ ، وصاحَت عائِشَةُ صَيحَةً أسمَعَت مَن فِي العَسكَرَينِ.

 

(تاريخ الطبري : ج4 ص519 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص343 كلاهما نحوه وراجع مروج الذهب : ج2 ص376 والأخبار الطوال : ص150 وشرح نهج البلاغة : ج1 ص262 والإمامة والسياسة: ج1 ص98)

 

[Meysere Ebu Cemile'den]: Deve öldürülünce Muhammed b. Ebubekir ve Ammar b. Yasir Ayşe'nin yanına geldiler; yükün kementini kestiler. Daha sonra hakkında Ali'den (a.s) emir alıncaya dek beklemek üzere hevdeci alıp bir köşeye bıraktılar. Derken Ali (a.s) "Onu Basra'ya götürün" dedi. Onlar da Ayşe'yi Basra'da Abdullah b. Halef el-Hüzaî'nin evine götürdüler.

(Tarih-i Taberî, c.4, s.533. Ayrıca bkz: el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.346; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.245; el-Fütuh, c.2, s.485)

 

Cemel Savaşında Ayşe ve Yandaşlarının Yenilgisi

 

[Şâbî'den]: Emirülmüminin (a.s) ordusunun sağ kanadı Basralıların sol kanadına hamle etti, derken savaşa giriştiler. Çoğunluğu Dabbe ve Ezd kabilesinden olan insanlar Ayşe'ye sığındılar. Savaşları günün yükselişinden ikindi sularına kadar devam etti. Güneş batıncaya kadar devam ettiği de söylenmektedir. Daha sonra yenilgiye uğradılar.

(Tarih-i Taberî, c.4, s.512)

تاريخ الطبري عن الشعبي : حَمَلَت مَيمَنَةُ أميرِ المُؤمِنينَ عَلى مَيسَرَةِ أهلِ البَصرَةِ فَاقتَتَلوا، ولاذَ النّاسُ بِعائِشَةَ ، أكثَرُهُم ضُبَّةُ وَالأَزدُ . وكانَ قِتالُهُم مِن ارتِفاعِ النَّهارِ إلى قَريبٍ مِنَ العَصرِ ، ويُقالُ : إلى أن زالَتِ الشَّمسُ ، ثُمَّ انهَزَموا.

 

(تاريخ الطبري : ج4 ص512)

 

Zaferden Sonra Hz. Ali (as)'nin Centilmenliği

 

İmam Muhammed el-Bakır (a.s): Ali (a.s), Basra günü (Cemel Savaşı'nda) münadisine şöyle seslenmesini emretti: "Kaçan takip edilmeyecek, yaralı öldürülmeyecek ve esir katledilmeyecek; [evine girip] kapısını kapatan güvendedir, silahını bırakan güvendedir." Onların mallarından hiçbir şeyi [ganimet olarak] almadı.

(es-Sunenu'l-Kubra, c.8, s.314, h.16747; el-Musannef, İbn-i Ebi Şeybe, c.8, s.718, h.60, her ikisi de Hafs b. Gıyas vasıtası ile İmam Sadık'tan (a.s). Ayrıca bkz: el-Emali, Müfid, s.25, h.8).

الإمام الباقر عليه السلام : أمَرَ عَلِيٌّ رضى الله عنه مُنادِيَهُ فَنادى يَومَ البَصرَةِ : «لا يُتَّبَعُ مُدبِرٌ ، ولا يُذَفَّفُ [*] عَلى جَريحٍ ، ولا يُقتَلُ أسيرٌ ، ومَن أغلَقَ بابَهُ فَهُوَ آمِنٌ ، ومَن ألقى سِلاحَهُ فَهُوَ آمِنٌ» ، ولَم يَأخُذ مِن مَتاعِهِم شَيئا.

 

(*) الذفّ : الإجهاز على الجريح (الصحاح : ج4 ص1362)

 

(السنن الكبرى : ج8 ص314 ح16747 ، المصنّف لابن أبي شيبة : ج8 ص718 ح60 كلاهما عن حفص بن غياث عن الإمام الصادق عليه السلام وراجع الأمالي للمفيد : ص25 ح8)

 

 

Ehl-i Sünnet alimlerinden olan İbn Ebi'l-Hadid el-Mutezilî, Emirulmüminin Ali (a.s) ile halife Ömer'i şöyle karşılaştırıyor:

"Ali Cemel savaşından sonra Aişe'ye saygı gösterdi ve konumunu korudu. Fakat Ali'nin yerine Ömer olsaydı ve Aişe de ona bunları yapsaydı, Aişe'yi esir etseydi öldürür, vücudunu parça parça yapardı. Fakat Ali sürekli sabırlı ve yüceydi!"

(İbn Ebi'l-Hadid, Şerh-u Nehci'l-Belâğa, c.17, s.254; Ek olarak şii kaynak: Biharu'l-Envar, c.33, s.92, bab: 16, hadis: 401)

 


el-Ahbaru't-Tival: Ali (a.s) yarenlerinin arasında şöyle seslendi: Hiçbir kaçanı takip etmeyin, hiçbir yaralıyı öldürmeyin ve hiçbir malı talan etmeyin. Her kim silahını bırakırsa güvendedir ve her kim (evine girip) kapısını kapatırsa güvendedir.

(el-Ahbaru't-Tival, s.151; Tarih-i Yakubî, c.2, s.183; Şerhu'l-Ahbar, c.1, s.395, h.334, Ebu Buterî'den. Ayrıca bkz: Fethu'l-Bari, c.13, s.57; el-İkdü'l-Ferid, c.3, s.327).

 

الأخبار الطوال : نادى عَلِيٌّ رضى الله عنه في أصحابِهِ : لا تَتَّبِعوا مُوَلِّيا ، ولا تُجهِزوا عَلى جَريحٍ ، ولا تَنتَهِبوا مالاً ، ومَن ألقى سِلاحَهُ فَهُوَ آمِنٌ ، ومَن أغلَقَ بابَهُ فَهُو آمِنٌ.

 

(الأخبار الطوال: ص151 ؛ تاريخ اليعقوبي : ج2 ص183 ، شرح الأخبار : ج1 ص395 ح334 عن أبي البختري وكلاهما نحوه وراجع فتح الباري : ج13 ص57 والعقد الفريد : ج3 ص327)

 


el-Cemel [Muaz b. Ubeydullah et-Temimî'den]: Allah'a andolsun ki Ali'nin (a.s) yarenlerinin deveye ulaştıklarını gördüm. İçlerinden biri "Onu öldürün, onu öldürün!" diye bağırdı. Sonra da yere düştü. Derken Ali (a.s) şöyle seslendi: Her kim silahını bırakırsa güvendedir ve her kim evine girecek olursa güvendedir. Vallahi affetmede ondan daha asil birini görmedim!

(Tarih-i Yakubî, c.2, s.183; Şerhu'l-Ahbar, c.1, s.295, h.281; Murucu'z-Zeheb, c.2, s.378; el-Ahbaru'tTival, s.151 - Ayrıca ek olarak şii kaynaklar bkz: el-Cemel, s.365. el-Emali, Müfid, s.25, h.8;)

 

الجمل - عن معاذ بن عبيد اللّه التميمي : فَوَاللّه ِ ، لَقَد رَأَيتُ أصحابَ عَلِيٍّ عليه السلام وقَد وَصَلوا إلَى الجَمَلِ ، وصاحَ مِنهُم صائِحٌ : اِعقِروهُ ، فَعَقَروهُ فَوَقَعَ . فَنادى عَلِيٌّ عليه السلام : مَن طَرَحَ السِّلاحَ فَهُوَ آمِنٌ ، ومَن دَخَلَ بَيتَهُ فَهُوَ آمِنٌ .فَوَاللّه ِ ، ما رَأَيتُ أكرَمَ عَفوا مِنهُ.

 

( الجمل : ص365 وراجع الأمالي للمفيد : ص25 ح8 وتاريخ اليعقوبي : ج2 ص183 وشرح الأخبار : ج1 ص295 ح281 ومروج الذهب : ج2 ص378 والأخبار الطوال : ص151)

 

 

[Meysere Ebu Cemile'den]: Deve öldürülünce Muhammed b. Ebubekir ve Ammar b. Yasir Ayşe'nin yanına geldiler; yükün kementini kestiler. Daha sonra hakkında Ali'den (a.s) emir alıncaya dek beklemek üzere hevdeci alıp bir köşeye bıraktılar. Derken  Ali (a.s) "Onu Basra'ya götürün" dedi. Onlar da Ayşe'yi Basra'da Abdullah b. Halef el-Hüzaî'nin evine götürdüler.

(Tarih-i Taberî, c.4, s.533. Ayrıca bkz: el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.346; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.245; el-Fütuh, c.2, s.485)

 

İmam Ali (as)'nin Cemel Ashabına Bedduası

 

Osman b. Huneyf yola çıktı ve Zikâr'da bulunan Emirülmüminin'in (a.s) yanına geldi. Emirülmüminin (a.s) Osman'a bakınca Cemel kavminin ona yaptığı işkenceleri gördü ve ağlayarak dedi ki: Ey Osman! Seni sakallı bir şeyh olarak göndermiştim; şimdi ise tüysüz bir genç gibi bana gelmişsin! Allah'ım! Sen de biliyorsun ki onlar sana karşı cüret etmişler ve yasaklarını çiğnemişlerdir. Allah'ım! Benim takipçilerimden öldürdüklerine karşı onları öldür ve temsilcime yaptıkları karşısında onlara azabı çabuklaştır.

(Tarih-i Yakubî, c.2, s.182; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa,c.14, s.18; Nihayetu'l-İreb, c.20, s.45; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.236).

 

خَرَجَ ابنُ حُنَيفٍ حَتّى أتى أميرَ المُؤمِنينَ عليه السلام وهُوَ بِذي قارٍ ، فَلَمّا نَظَرَ إلَيهِ أميرُ المُؤمِنينَ عليه السلام ، وقَد نَكَّلَ بِهِ القَومُ ، بَكى وقالَ : يا عُثمانُ، بَعَثتُكَ شَيخا ألحى فَرَدّوكَ أمرَدَ إلَيَّ ! اللّهُمَّ إنَّكَ تَعلَمُ أنَّهُمُ اجتَرَؤوا عَلَيكَ وَاستَحَلّوا حُرُماتِكَ ، اللّهُمَّ اقتُلهُم بِمَن قَتَلوا مِن شيعَتي ، وعَجِّل لَهُمُ النَّقمَةَ بِما صَنَعوا بِخَليفَتي.

 

(تاريخ اليعقوبي : ج2 ص182 وشرح نهج البلاغة : ج14 ص18 ونهاية الأرب : ج20 ص45 والبداية والنهاية : ج7 ص236)

 

İmam Ali (as)'nin Cemel Savaşı Sonrası Ayşe'yi Kınaması

 

Asem-i Kufi 'Futuh’ul Buldan' kitabında şöyle nakletmiştir:

Savaş sona erdikten sonra İmam Ali (a.s) Resulullah’ın Düldül adındaki özel atına bindi ve Ayşe’nin Basra’da geçici olarak kaldığı eve doğru hareket etti. İzin aldıktan sonra, eve girdi. İmam Ali, Ayşe ile bir gurup Basralı kadının oturup ağladıklarını gördü. O anda Haris-i Sahafi’nin kızı Safiye ve birkaç kadın İmam Ali’ye hitaben dediler ki:

Ey Ali! Sen bizim azizlerimizi ve dostlarımızı öldürdün, topluluğumuzu dağıttın. Allah senin evlatlarını yetim koysun! Nasıl ki sen Abdullah Halefin evlatlarını yetim bıraktın. Onun ayrılığı ile bizleri ağlar koydun.

İmam Ali Safiye’yi tanıdı ve cevaben şöyle buyurdu.

Safiye, bu adavet ve düşmanlığına karşı seni kınamıyorum. Zira Bedir savaşında ceddini, Uhut savaşında amcanı ve şimdi de bu savaşta kocanı öldürdüm. Ama, eğer ben azizleri ve dostları öldüren bir olsaydım, bu evde toplanmış dostlarınızı da öldürürdüm.(1)

Daha sonra İmam Ali Ayşe’ye buyurdu ki:

Ey Ayşe! Neden köpeklerini benden uzaklaştırmıyorsun? Şunu iyi bil ki eğer ben insanların hayır ve selametini istemeseydim şu anda bu evde saklannmış olanları çıkarır teker teker boyunlarını vururdum.

Âsem diyor ki: İmam Ali’nin bu sözleri üzerine Ayşe ve diğer kadınlar seslerini kestiler. Konuşma ve cevap verme gücünü kaybettiler.

Daha sonra, İmam Ali şu sözlerle Ayşe’yi kınamaya başladı: Ayşe! Allah, evinde oturman, kendini namahremden uzak tutman konusunda sana emir verdi. Fakat sen, evet sen..! Yüce Allah’ın emrine muhalefet ettin. Elini Müslümanların kanına buladın. İnsanları benim aleyhime ayaklandırdın. Haksız yere benim aleyhime savaş çıkarttın. Hâlbuki sen ve ailen, bizim sayemizde izzet ve şerefe nail olmuştunuz. Bizim hanedanımızın sayesinde, sen “müminlerin annesi” oldun.

Ayşe! Şimdi hareket etmeye hazır ol! Allah’ın Resulünün seni bıraktığı haneye döneceksin ve ölünceye kadar orada kalacaksın!

Asem şöyle devam ediyor: O günün sabahında imam Ali’nin oğlu Hasan, Ayşe’nin yanına geldi ve dedi ki: Ayşe! müminlerin emiri olan babam diyor ki:

‘Anclolsun tohumu yaran Allah'a! Ve andolsun insanları yaratan Allah'a! Eğer şu anda Medine'ye doğru hareket etmezsen, senin hakkında, senin de bildiğini yapacağım.'

Bu sözü duyan Ayşe hemen ayağa kalktı ve hazırlanmaya başladı.

Ayşe’nin bu acelesini güren kadınlardan birisi sordu: Ey Ayşe! Ey müminlerin annesi! Abdullah b. Abbas senin yanına geldi. Senden Medine’ye doğru hareket etmeni istedi ve tartıştınız. İbn-i Abbas sinirlenerek yanından ayrıldı. Daha sonra Ali’nin kendisi geldi. Senin en ufak bir heyecana kapıldığını görmedik. Fakat şu genç, babasından aldığı bir görevi bildirmek için yanına geldiğinde, acayip bir endişe ve heyecana kapıldın. Onun sözünü derhal kabul ettin.

Ayşe dedi ki: Evet benim ıstırap ve heyecanım şudur ki: Bu genç Resulullah’ın evladı ve yadigârıdır. Aynı zamanda o Hazretin fiziki ve ahlaki özelliklerinin mazharıdır. Onu görünce Resulullah’ı hatırladım. Her kim Allah’ın Resulü’nü görmek isterse bu gence baksın.(2) Öte yandan bu genç babasının önemli bir mesajını getirdi. O mesaj beni çok korkuttu. Evime hareket etmek zorunda bıraktı.(3)

Ayşe’nin sözleri burada sona erince, o kadının merak duygusu, bu konuyu biraz daha irdelemesine sebep oldu ve dedi ki: Ayşe! Senin yüce Allah’a ant veriyorum, Ali’nin mesajı ne idi ki, seni bu kadar derinden etkiledi ve korkuttu?

Ayşe vay olsun sana, dedi, savaşlardan birinde, Resulullah’ın eline çok kıymetli eşyalar ulaşmıştı. Allah Resulü (s.a.a) onların hepsini ashabı ve yarenleri arasında paylaştı. Onun eşleri olarak, bize de bir pay vermesini istedik ve bu hususta ısrar ederek ayak diredik. Sonunda Ali sinirlenerek bizi kınadı. “Yeter artık! Yeter artık! Allah’ın Resulünü incittiniz” dedi. Biz de Ali ile tartıştık ve ona karşı da sert konuştuk.

İmam Ali (as) şu ayeti okudu: “Eğer sizi boşayacak olursa, Allah sizin yerinize daha iyi ve üstün kadınlar ona nasip eder.”(Tahrim 5. Ayet)

Biz onun bu sözü karşısında daha çok sinirlendik ve konuşmamızı biraz daha sertleştirdik. O anda Resulullah çok sinirlendi. Rahatsızlıktan damarları şişti. Ali’ye dönerek buyurdu ki: “Ey Ali! Eşlerimi boşama vekâletini sana veriyorum. Onlardan hangisini boşayacak olursan, benimle onun arasındaki eş ilişkisi kesilmiş olsun.”

Allah’ın Resulü bu vekâleti verirken özel bir vakit be-lirlemeden, genel vekâlet verdi. Dolayısıyla bu irade daima Ali için mahfuzdur. O, istediği zaman Resulullah’ın eşlerini, onun tarafından boşayabilir. Bu mesajdan Ali’nin maksadı o mevzu idi. Eğer hemen, harekete hazırlanmazsak beni boşar, böylece müminlerin annesi olma makamını benden almış olur.

(Tercüme-i Futuh-u İbn-i Âsem, c.2, s.339)

-----------------------------

(1) Abdullah b. Zubeyir, Mervan ve diğerleri o evde saklanmışlardı.

(2) Birçok rivayette İmam Hasan’ın, fiziki açıdan dedesi Resulullah’a çok benzediği nakledilmiştir.

(3) İmam Hasan'ın bütün bu özelliklerini bilen Ayşe, İmam Hasan şehit olduğunda, dedesinin yanına gömülmeyi vasiyel etmiş, fakat Ayşe bir kısım Ben-i Umeyye ile buna engel olmuştu. Hatta İmam Hasan'm tabutunu oklatlığı dahi bazı rivayetlerde gelmiştir. Ayşe'nin Hz. Fatıma’nm çocuklarına olan nefreti meşhurdur. Medine’de iken, İmam Hasan ve Hüseyin’le, bir kere dahi görüşmemiştir. Oysa onlar en azından eşinin torunları idi. Bunun detaylı açıklaması kitabın sonunda gelecektir.

 

İmam Ali (a.s) Ayşe'nin yanına geldi. Ayşe, o sırada oğlu Talhatu't-Talhât adıyla tanınan Abdullah b. Halef el-Hüzaî'nin evindeydi. (Derken aralarında şu konuşmalar geçti):                              İmam Ali (a.s): Ey Hümeyra! Bu gidişattan vazgeçmeyecek misin?

Ayşe: Ey Ebu Talib'in oğlu! Kudrete ulaştın; öyleyse yumuşak davran!
Ali (a.s): Medine'ye doğru yola çık ve Resulullah'ın (s.a.a) sana oturmanı emrettiği evine geri dön.
Ayşe: Bunu yapacağım!

(Tarih-i Yakubî, c.2, s.183)

Âişe’nin Medine’ye Doğru Basra’dan Ayrılması ve Yolda İmam Ali Aleyhinde Konuşması

 

Ali (ra.) daha sonra Basra ahalisinden bir grup kadını çağırdı. Onlara Âişe ile birlikte Medine’ye doğru yola çıkmalarını emretti.  Âişe bu kadınların arasında Basra’dan yola çıktı. Ali (ra.) onlara birtakım tavsiyelerde bulundu; erkekler gibi giyinmelerini ve başlarına sarık takınmalarını emretti. Âişe yolda kendi kendisine “Ali bana yapacağını yaptı. Beni Medine’ye geri götürsünler diye erkekleri benimle birlikte gönderdi.” Kervandaki kadınlardan birisi Âişe’nin sözünü işitti. Devesini hareket ettirerek Âişe’ye yaklaştı. Sonra da şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana ey Âişe! Yaptıkların sana yetmedi mi ki şimdi de Ebü’l-Hasan hakkında söyleyeceklerini söylüyorsun.” Kadınlar öne çıktılar ve yüzlerindeki nikapları açtılar. Âişe istirca ayetini  okudu, istiğfar etti ve şöyle dedi: “Bu, Ebu Tâlib’in oğlundan karşılaştığım bir şeydir.”

(İbn-i Asem "Futuh'ul Buldan" C.2, S.486-487)

 

Muhammed bin Ebi Bebir, Ayşe'nin yanına geldi. Ona: Rasulullah (saa)'ın: "Ali hak ile, hak da Ali iledir" dediğini duymadın mı? Sonra Osman'ın kanı ile onunla savaşmak için çıktın. Sonra imam Ali (as) selam vererer yanına geldi. Ve ona dedi ki: "Ey Hevdec'in sahibi, Allah, sana evinde oturmanı emretti. Sonra çıkıp savaşmaya geldin. Dönecek misin?". Ayşe: "Döneceğim" dedi.  İmam Ali (as) onunla kırk kadın gönderdi, onları emame giymelerini, kılıç kuşanmalarını, erkek kılığına geçip, onların kadın olduğu anlaşılmaması gerektiğini söyler. Ayşe yolda: "Allahım, Ali b. Ebi Talib'in bana yaptığını ona yap, benimle erkekleri gönderdi. Medine'ye doğru yaklaştıklarında, emameleri ve kılıçları çıkarıp eski haline döndüklerinde ve onun yanına vardıklarında dedi: Allah, Ali bin Ebi Talib'e cenneti ödüllendirsin.

(İbn-i Kuteybe "el-İmametü Ves-Siyasetü" C.1, S.98)

محمد بن أبي بكر ، فدخل على أخته عائشة ، قال لها : أما سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : علي مع الحق ، والحق مع علي ؟ ثم خرجت تقاتلينه بدم عثمان ، ثم دخل عليهما علي فسلم وقال : يا صاحبة الهودج ، قد أمرك الله أن تقعدي في بيتك ، ثم خرجت تقاتلين . أترتحلين ؟ قالت : أرتحل .

فبعث معها علي رضي الله عنه أربعين امرأة ، وأمرهن أن يلبسن العمائم ، ويتقلدن السيوف ، وأن يكن من الذين يلينها ، ولا تطلع على أنهن نساء ، فجعلت عائشة تقول في الطريق فعل الله في ابن أبي طالب وفعل ، بعث معي الرجال ، فلما قدمن المدينة وضعن العمائم والسيوف ، ودخلن عليها . فقالت :

جزى الله ابن أبي طالب الجنة .

 

(الإمامة والسياسة - ت الشيري - الدِّينَوري، ابن قتيبة  الجزء : 1  صفحة : 98)

 

 

İbn Abbas-Âişe Diyaloğu

İmam Ali (as) daha sonra Abdullah b. Abbâs’ı çağırarak ona şöyle dedi: “Âişe’ye git! Ona geldiği gibi Medine’ye doğru yola çıkmasını ve Basra’da ikamet etmemesi gerektiğini söyle.” Abdullah b. Abbâs Âişe’ye doğru yöneldi. Onun huzuruna girmek için izin istedi. Âişe de ona izin vermekten kaçındı. Abdullah da bunun üzerine izinsiz bir şekilde girdi. Âişe’ye yöneldi. Bir de ne görsün! Bir palan ve üzerinde de yastıklar var. O yastıklardan birisini aldı, yere attı ve üzerine oturdu. Âişe “Ey İbn Abbâs! Sünnete aykırı davrandın. Evimize iznimiz olmadan girdin.” dedi. İbn Abbâs: “Eğer sen Rasûlullah’ın (sav.) seni bıraktığı evinde olsaydın senin huzuruna ancak izninle girebilirdim. O ev Allah’ın (cc.) sana oturmasını emrettiği evindi. Sen ise o evden Allah’a (cc.) ve Rasûlü Muhammed’e (sav.) isyan ederek çıktın. İşte şimdi Müminlerin Emiri sana Medine’ye gitmeni emrediyor. Yola çık ve isyan etme.” dedi. Âişe: “Allah Müminlerin Emirine rahmet eylesin. Müminlerin Emiri Ömer b. Hattâbtır.” dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs “Bu (Ali) vallahi Müminlerin Emiridir. Burunlar yerde sürtünse ve yüzlerin rengi değişse de bu böyledir.” diye karşılık verdi. Âişe: “Ey İbn Abbâs! Bunu kabul edemem.” deyince İbn Abbâs: “Kuşkusuz ömrünün kalan günlerinin müddeti kısa, uğursuzluğu açık, yapısı çoraktır. Ömrünün kalan günleri bir ineğin süt miktarı kadardır. Ondan ne bir şey alabilir, ne de ona bir şey verebilir, ne emredebilir ne de nehyedebilirsin. Sen ancak şu şiiri söyleyen Benî Esedli kardeş gibi oldun:

Aramızda sürekli kasideler hediye edildi; sıddıklara sövgü ve çokça lakap takma.

Öyle ki senin bütün toplumlarda onların yanında söylediğin sözler sanki bir sinek vızıltısı gibiydi.

Bu sözler karşısında Âişe çok şiddetli bir şekilde ağladı. Sonra da şöyle dedi: “Evet! Vallahi sizlerden ayrılıp göçüp gideceğim.Ey Hâşimoğulları! Sizin içinde bulunduğunuz beldeden bana daha sevimsiz gelen bir beldeyi Allah yaratmamıştır.” İbn Abbâs: “Peki neden? Vallahi ey Ebu Bekir’in kızı! Senden dolayı karşılaştığımız sıkıntı bu olmamalıydı!” diye sorunca Âişe: “Benden dolayı çektiğiniz sıkıntı nedir ey İbn Abbâs!” dedi. İbn Abbâs: “Senden dolayı çektiğimiz sıkıntı sen Ümmü Rumân’ın kızı iken bizler seni müminlerin annesi konumunda gördük.. Bizim sayemizde Teym ve Adiy kabilelerine nispet edilerek değil de Ümmü’l-Müminin olarak isimlendirildin.” Âişe: “Ey İbn Abbâs! Rasûlullah’ı (sav.) başıma minnet olarak mı kakıyorsun?” deyince İbn Abbâs: “Neden başına minnet etmeyeceğiz ki! Eğer sende ondan bir kıl veya bir tırnak olsaydı kuşkusuz sen bununla bize ve âlemlerin bütününe minnet ederdin. İmdi sen onun dokuz hanımından bir tanesisin. Sen yüz olarak ne onların en güzeli ne hasep olarak en saygını ne de damar olarak en soylususun. Sen şimdi söz söylemeyi, sana isyan edilmemesini, emrettiğinde muhalefet edilmemesini istiyorsun. Bizler Rasûlullah’ın (sav.) eti ve kanıyız. Onun mirası ve ilmi bizim aramızdadır.” dedi. Âişe: “Ey İbn Abbâs! Ali b. Ebî Tâlib sana ne hediye etti?” deyince İbn Abbâs: “Vallahi o benden daha çok hak sahibi iken ve daha evla iken ben hilafetin ona ait olduğunu ikrar ediyorum. Çünkü o Rasûlullah’ın kardeşi, onun amcasının oğlu, tertemiz kızının eşi, onun torunlarının babası, ilminin şehri, ondan tasayı giderendir. Sana gelince vallahi sen üzerindeki nimetlerimize ve senden önce de babanın üzerindeki nimetlerimize şükretmedin.” diye karşılık verdi. Bu sözleri söyledikten sonra Âişe’nin huzurundan çıkıp Ali’nin yanına vardı. Kendisiyle Âişe arasında cereyan eden diyaloğu ona haber verdi.

(İbn-i Asem "Futuh'ul Buldan" C.2, S.483-486)

Murucu'z-Zeheb: Ali (a.s), Abdullah b. Abbas'ı Ayşe'nin yanına gönderdi ve ona Ayşe'yi Medine'ye doğru yola çıkarmasını emretti. İbn-i Abbas izin almadan Ayşe'nin yanına girdi ve bir minder çekip üzerine oturdu. Ayşe ona dedi ki: Ey Abbas'ın oğlu! Emrolunan sünnette hata ettin; izin almadan yanımıza girdin ve desturumuz olmadan sergimizin üzerine oturdun!
İbn-i Abbas: Eğer Resulullah'ın (s.a.a) seni bıraktığı evde otursaydın ancak izninle girerdik ve serginin üzerine ancak desturunla otururduk. Emirülmüminin sana Medine'ye dönmek üzere yola çıkman için hemen hazırlanmanı emrediyor, dedi.
Ayşe: Söylediklerine katılmıyor ve anlattıklarına muhalefet ediyorum, dedi. Bunun üzerine İbn-i Abbas Ali'nin (a.s) yanına giderek ona, Ayşe'nin bu işten imtina ettiğini haber verdi. Ali de (a.s) tekrar İbn-i Abbas'ı Ayşe'nin yanına göndererek "Emirülmüminin (a.s) senin dönmene karar vermiştir" dedi. Bunun üzerine Ayşe yumuşadı ve yola çıkmayı kabul etti.

(el-Mesudi, Murucu'z-Zeheb, c.2, s.377; İbn-i Abdu Rabbih, el-İkdü'l-Ferid, c.3, s.326).

 

مروج الذهب : بَعَثَ [عَلِيٌّ عليه السلام ] بِعَبدِ اللّه ِ بنِ عَبّاسٍ إلى عائِشَةَ يَأمُرُها بِالخُروجِ إلَى المَدينَةِ ، فَدَخَلَ عَلَيها بِغَيرِ إذنِها ، وَاجتَذَبَ وِسادَةً فَجَلَسَ عَلَيها . فَقالَت لَهُ : يَابنَ عَبّاسٍ ! أخطَأتَ السُّنَّةَ المَأمورَ بِها ؛ دَخَلتَ إلَينا بِغَيرِ إذنِنا ، وجَلَستَ عَلى رَحلِنا بِغَير أمرِنا . فَقالَ لَها : لَو كُنتِ فِي البَيتِ الَّذي خَلَّفَكِ فيهِ رَسولُ اللّه ِ صلى الله عليه و آله ما دَخَلنا إلّا بِإِذنِكِ ، وما جَلَسنا عَلى رَحلِكِ إلّا بِأَمرِكِ ، وإنَّ أميرَ المُؤمِنينَ يَأمُرُكِ بِسُرعَةِ الأَوبَةِ ، وَالتَّأَهُّبِ لِلخُروجِ إلَى المَدينَةِ . فَقالَت : أبيَتُ ما قُلتَ ، وخالَفتُ ما وَصَفتَ . فَمَضى إلى عَلِيٍّ ، فَخَبَّرَهُ بِامتِناعِها ، فَرَدَّهُ إلَيها ، وقالَ : إنَّ أميرَ المُؤمِنينَ يَعزِمُ عَلَيكِ أن تَرجِعي ، فَأَنعَمَت وأجابَت إلَى الخُروجِ.

 

(مروج الذهب : ج2 ص377 ، العقد الفريد : ج3 ص326)

 

Ayşe'nin Fitnesi Sonucu Cemel Savaşında Her İki Taraftan Ölenlerin Sayısı

 

Ebu Yakûb İshâk b. Yûsuf Fezârî dedi ki: “Ebü’l-Münzir Hişâm b. Muhammed b. Sâib’e Cemel Savaşında Ali ve Âişe’nin ashabından öldürülen kimseler hakkında sordum.” O şöyle dedi:
“İmam Ali’nin ordusunda yirmi bin kişi bulunmaktaydı. Onun ordusundan öldürülenlerin sayısı bin yetmiş kişi idi. Âişe’nin ordusu ise otuz bin kişiyi aşmaktaydı. Sadece Ezd kabilesinden öldürülenlerin sayısı dört bini buluyordu. Benî Dabbe’den bin, Benî Nâciye’den dört yüz,
 Benî Udey* ve mevalilerinden ise doksan kişi öldürülmüş idi. Bekr b. Vâil’den sekiz yüz, Benî Hanzala’dan ise yedi yüz kişi öldürülmüş idi. Diğer insanlardan da dokuz bin kişi öldürülmüş idi.”

Bu olaydan sonra Benî Teym b. Mürre’den bir adam Âişe’nin devesini boğazlayan Abdurrahman b. Surad Tenûhî ile karşılaştı. Ona “Basra Savaşında devenin dizlerini kesip yere yığan sen miydin?” diye sorunca Tenûhî şöyle karşılık verdi: “Vallahi ben o adamım. Eğer ben onu yere yığmasaydım o gün Âişe’nin ashabından kimse kalmazdı. Dilersen öfkelen dilersen razı ol.” Ardından bir şiir inşad etti.

                                 (*) Beni Udey, Ömer'in kabilesidir.

(İbn-i Asem "Futuh'ul Buldan" C.2, S.487-488)

Ayşe'nin Cemel Savaşı Sonrası Pişmanlığı

 

[Cemel Savaşı sonrasında Ayşe'den]: Vallahi bugünden yirmi yıl önce ölmek isterdim!

(el-Kamil fi't-Tarih, c.2, s.345; Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.1, s.264, Cundeb b. Abdullah'tan; el-Fütuh, c.2, s.487; el-Miyar ve'l-Muvazene, s.61)

نَدَمُ عائِشَةَ

 

الكامل في التاريخ- عن عائشة ـ بَعدَ حَربِ الجَمَلِ ـ: وَاللّه ِ ، لَوَدِدتُ أنّي مِتُّ قبَلَ هذَا اليَومِ بِعشرينَ سَنَةً .

 

)الكامل في التاريخ : ج2 ص345 ، شرح نهج البلاغة : ج1 ص264 عن جندب بن عبد اللّه ، الفتوح : ج2 ص487 ، المعيار والموازنة : ص61)

 

 

Nihayetu'l-İreb: Aralarında Ka'kaâ b. Amr'ın da bulunduğu halkın ileri gelenlerinden bir grup Ayşe'nin yanına geldiler.
Ka'kaâ ona selam vediğinde Ayşe dedi ki: Vallahi bugünden yirmi yıl önce ölmeyi isterdim!

(Nihayetu'l-İreb, c.20, s.79)

نهاية الأرب : أتى وُجوهُ النّاسِ إلى عائِشَةَ وفيها : القَعقاعُ بنُ عَمروٍ ، فَسلَّمَ عَلَيها فَقالَت : وَاللّه ِ ، لَوَدِدتُ أنّي مِتُّ قَبلَ هذَا اليَومِ بِعِشرينَ سَنَةً !

 

( نهاية الأرب : ج20 ص79)

 

et-Tabakatu'l-Kubra [Umare b. Umeyr'den]: Ayşe'den "Ve evlerinizde oturun" (Ahzab, 33 ) ayetini okuduğunu duyan biri bana rivayet etti ki Ayşe (bu ayeti okurken] başörtüsü ıslanıncaya kadar ağladı. (Not: Allah'ın bu ayetine muhalefet edip, imam Ali'ye karşı çıkmasından ötürü)

(et-Tabakatu'l-Kübra, c.8, s.81; ez-Zühd, İbni Hanbel, s.205; Ensabu'lEşraf, c.3, s.60, her ikisi de Ebu Duha vasıtası ile Ayşe'den işitmiştir; Siyer-uÂlami'n-Nubela, c.2, s.177, h.19; ed-Dürru'l-Mensur, c.6, s.600, Mesruk'tan)

الطبقات الكبرى عن عمارة بن عمير : حَدَّثَني مَن سَمِعَ عائِشَةَ إذا قَرَأَت هذِهِ الآيَةَ : «وَقَرْنَ فِى بُيُوتِكُنَّ» (الأحزاب : 33 ) بَكَت حَتّى تَبُلَّ خِمارَها.

 

(الطبقات الكبرى: ج8 ص81، الزهد لابن حنبل: ص205 ، أنساب الأشراف: ج3 ص60 كلاهما فعن أبي الضحى عمّن سمع عائشة، سير أعلام النبلاء : ج2 ص177 الرقم19، الدرّ المنثور : ج6 ص600 عن مسروق)

 

-Aişe sürekli kendi arzularını dile getirirken şöyle diyordu: “Keşke bir ağaç olsaydım.”(1) Ve şöyle diyordu: “Keşke bir taş olsaydım.”(2) Hakeza şöyle diyordu: “Keşke yaratılmamış olsaydım.”(3) Hakeza: “Keşke o gün savaşa katılmasaydım ve Peygamber’in diğer eşleri gibi evimde otursaydım. Zira Peygamber’in diğer eşleri gibi yerimde oturmak, benim için Abdullah b. Zübeyr ve Abdurrahman b. Haris gibi ünlü on çocuğumun olmasından daha hayırlıydı.”(4) -Aişe ölüm halindeyken çok rahatsız ve perişan idi. Ona şöyle dediler: “Sen Ebu Bekir Sıddık’ın kızısın ve bütün müminlerin annesisin. Neden bu kadar rahatsızsın?” Aişe cevap olarak şöyle dedi: “Cemel savaşı bir kemik gibi boğazıma saplanmıştır. Keşke o gün ölseydim veya unutulmuşlardan biri olsaydım (ve kimse benim yanıma gelmeseydi).”(5)

Bu açıdan Ayşe, “Allah Resulü’nün yanına gömülmeyi ister misiniz?” sorusuna cevap verirken şöyle demiştir: “Hayır, ben Peygamber’den sonra bir takım olaylara sebep oldum. Beni Baki mezarlığında Peygamber’in eşlerinin yanına gömünüz.”(6) Ehl-i Sünnet bilgini Zehebi ise şöyle diyor: “Aişe’nin kastettiği olaylardan maksadı, Cemel savaşıdır.”(7)

(1) Tabakar’ul-Kübra, c. 6, s. 54

(2) Tabakar’ul-Kübra, c. 6, s. 54

(3) Tabakar’ul-Kübra, c. 6, s. 54

(4) Bu konuda daha fazla bilgi edinmek ve tümü Ehl-i Sünnet’in temel kitaplarından olan kaynaklarına bakmak için nekş-i Aişe der tarih-i İslam adlı kitabın, c. 3, s. 209, Aişe’nin Cemel savaşı hususundaki pişmanlığı bölümüne müracaat ediniz.

(5) Nekş-i Aişe der tarih-i İslam, c. 3, s. 209, Belâğat’un-Nisa’dan naklen.

(6) İkd’ul-Ferid, c. 4, s. 305 ve Tabakat’ul-Kübra, c. 4, s. 54

(7) Bkz. Nekş-i Aişe der Tarih-i İslam, c. 3, s. 209

 

Cümey b. Umeyr et-Temîmî nakletti: “Annem ve teyzem,  Âişe’nin yanına girip: “Bize Ali’den bahset”

dediler.  Âişe: “Elini Resûlüllah’ın elinin üzerine koyan, kendisini O’nun için feda eden, Resûlüllah’ın eliyle yüzünün terini sildiği bir adamın neyini bana soruyorsunuz?” Annem ve teyzem: “O halde neden onun karşısına çıktın?” dediler.  Âişe: “Hükmolunmuş bir şey… Yeryüzündeki her şeyi ona; “karşı çıkışıma” karşılık, fidye vermek isterdim.” dedi.

(El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4473)

 

SAVAŞ GANİMETLERİ

 

Şerh-i Nehcü'l-Belâğa: Tüm rivayetçiler şu konuda ittifak etmişlerdir ki Ali (a.s) Cemel ordusunda bulduğu silah, hayvan, köle, meta ve malları alıp kendi yarenleri arasında taksim etti.
-[Savaşta yenilgiye uğramış] Basra halkını da aramızda taksim et; onları köle kıl, dediler.
Ali (a.s): Hayır, dedi.
-O halde nasıl oluyor da onların kanını dökmeyi bize helal, kendilerini esir almamızı ise haram kılıyorsun?!" diye sordular.
Ali (a.s): İslam ve hicret yurdunda bulunan zayıf ve güçsüz insanlar nasıl size helal olabilir ki?! Ancak şu kavmin karargâhında aleyhinize kullandıkları mallar sizler için ganimettir. Fakat evlerin sakladıkları ve üzerine kapıların kapatıldığı şeyler sahiplerine aittir; sizin onların hiçbirinde nasibiniz yoktur, dedi.
Bu konuda ısrarları artınca Ali (a.s) şöyle buyurdu: Öyleyse Ayşe üzerinde kura çekin; kuraya göre kime çıkarsa Ayşe'yi ona vereyim!
Bunun üzerine: Ey Emirülmüminin! Allah'tan mağfiret diliyoruz, dediler; sonra da vazgeçtiler.

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehcü'l-Belâğa", c.1, s.250. Ayrıca bkz: el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.97)

غَنائِمُ الحَربِ

 

شرح نهج البلاغة : اِتَّفَقَتِ الرُّواةُ كُلُّها عَلى أنَّهُ[عَلِيّا عليه السلام ] قَبَضَ ما وَجَدَ في عَسكَرِ الجَمَلِ مِن سِلاحٍ ودابَّةٍ ومَملوكٍ ومَتاعٍ وعُروضٍ ، فَقَسَّمَهُ بَينَ أصحابِهِ ، وأنَّهُم قالوا لَهُ : اِقسِم بَينَنا أهلَ البَصرَةِ فَاجعَلهُم رَقيقا ، فَقالَ : لا . فَقالوا : فَكَيفَ تُحِلُّ لَنا دِماءَهُم ، وتُحَرِّمُ عَلَينا سَبيَهُم ؟! فَقالَ : كَيفَ يَحِلُّ لَكُم ذُرِّيَّةٌ ضَعيفَةٌ في دارِ هِجرَةٍ وإسلامٍ ؟! أمّا ما أجلَبَ بِهِ القَومُ في مُعَسكَرِهِم عَلَيكُم فَهُوَ لَكُم مَغنَمٌ ، وأمّا ما وارَتِ الدّورُ واُغلِقَت عَلَيهِ الأَبوابُ فَهُوَ لِأَهلِهِ ، ولا نَصيبَ لَكُم في شَيءٍ مِنهُ . فَلَمّا أكثَروا عَلَيهِ قالَ : فَأَقرِعوا علَى عائِشَةَ ؛ لِأَدفَعَها إلى مَن تُصيبُهُ القُرعَةُ ! فَقالوا : نَستَغفِرُ اللّه َ يا أميرَ المُؤمِنينَ ! ثُمَّ انصَرَفوا.

 

(رح نهج البلاغة : ج1 ص250 وراجع الإمامة والسياسة : ج1 ص97)

 

İmam Ali (as)'nin Cemel Savaşı Sonra Basra Halkını Kınaması

 

[Haris b. Seri'den]: Emirülmüminin (a.s) Basra halkına galip gelip düşman karargâhındaki malları taksim edince onların arasında konuşmak üzere ayağa kalktı. Allah'a hamd-ü senada bulundu, Resulüne salât-ü selam gönderdi ve şöyle seslendi:
Ey halk! Doğrusu aziz ve celil olan Allah, kendisine itaat ehli olanlara karşı geniş rahmet ve daimî mağfiret sahibidir; gazap ve azabını kendisine karşı günah ehli olanlar hakkında geçerli kılmıştır.
Ey Basra halkı! Ey alt-üst olmuş şehrin ahalisi! Ey kadının ordusu! Ey hayvanın takipçileri! [O hayvanın] böğürdüğünde icabet ettiniz; öldürüldüğünde ise geri çekildiniz. Beyinleriniz küçüktür, ahdiniz dağınıktır, dininiz nifaktır ve sizler dinden çıkmış fasıklarsınız.

Ey Basra halkı! Sizler Allah'ın yaratıklarının en kötülerisiniz; toprağınız suya yakın, göğe uzaktır; akıllarınız hafif ve arzularınız ahmakçadır. Kılıçlarınızı çektiniz ve kanlarınızı döktünüz, imamınıza muhalefet ettiniz. Bu yüzden sizler yiyicinin lokması ve yırtıcı bir hayvanın avısınız; ateş sizin için biriktirilmiş; utanç ise sizin iftiharınızdır. Ey Basra halkı! Biatimi bozdunuz; bana karşı düşmanlarıma destek verdiniz. O halde ey Basra halkı, şimdi ne düşünüyorsunuz?

(Ali bin Hüseyin el-Mesudi, Murucu'z-Zeheb, c.2, s.377, ayrıca ek olarak şii kaynaklar: el-Cemel, s.407. Ayrıca bkz: Tefsir-i Kummi, c.2, s.339; el-İhticac, c.1, s.250; Nasru'd- Dürr, c.1, s.315)

 

الجمل - عن الحارث بن سريع : لَمّا ظَهَرَ أميرُ المُؤمِنينَ عليه السلام عَلى أهلِ البَصرَةِ وقَسَّمَ ما حَواهُ العَسكَرُ ، قامَ فيهِم خَطيبا ، فَحَمِدَ اللّه َ وأثنى عَلَيهِ ، وصَلّى عَلى رَسولِهِ وقالَ : أيُّهَا النّاسُ ! إنَّ اللّه َ عَزَّ وجَلَّ ذو رَحمَةٍ واسِعَةٍ ومَغفِرَةٍ دائِمَةٍ لِأَهلِ طاعَتِهِ ، وقَضى أنَّ نِقمَتَهُ وعِقابَهُ عَلى أهلِ مَعصِيَتِهِ . يا أهلَ البَصرَةِ ! يا أهلَ المُؤتَفِكَةِ ، ويا جُندَ المَرأَةِ ، وأتباعَ البَهيمَةِ ! رَغا فَأَجَبتُم ، وعُقِرَ فَانهَزَمتُم ، أحلامُكُم دِقاقٌ ، وعَهدُكُم شِقاقٌ ، ودينُكُم نِفاقٌ ، وأنتُم فَسَقَةٌ مُرّاقٌ . يا أهلَ البَصرَةِ ! أنتُم شَرُّ خَلقِ اللّه ِ ؛ أرضُكُم قَريبَةٌ مِنَ الماءِ ، بَعيدَةٌ مِنَ السَّماءِ . خَفَّت عُقولُكُم ، وسَفِهَت أحلامُكُم . شَهَرتُم سُيوفَكُم ، وسَفَكتُم دِماءَكُم ، وخالَفتُم إمامَكُم ؛ فَأَنتُم اُكلَةُ الآكِلِ ، وفَريسَةُ الظّافِرِ ، فَالنّارُ لَكُم مُدَّخَرٌ ، وَالعارُ لَكُم مَفَخَرٌ ، يا أهلَ البَصرَةِ ! نَكَثتُم بَيعَتي ، وظاهَرتُم عَلَيَّ ذوي عَداوَتي ، فَما ظَنُّكُم يا أهل البَصرَةِ الآنَ.

 

(الجمل : ص407 وراجع تفسير القمّي : ج2 ص339 والاحتجاج : ج1 ص250 ونثر الدرّ : ج1 ص315 ومروج الذهب : ج2 ص377)

 

-İmam Ali (a.s) [Cemel vakasından sonra Basra halkına serzenişte bulunurken]: Bir kadının (Ayşe'nin) ordusu oldunuz, bir hayvana (Ayşe'nin devesine) uydunuz. Böğürdüğünde koştunuz; öldürüldüğünde de kaçtınız. Ahlakınız kötülük, ahdiniz ayrılık, dininiz nifak, suyunuz acıdır. Sizinle yaşayan günahının cezasına duçardır. Sizden ayrılan Rabbinin rahmetine ermiştir. Sanki mescidinizi denizde yüzen bir gemi gibi görür gibiyim. Allah da ona üstünden ve altından azap göndermekte [üstten yağmur yağdırmada, alttan dalgalar denizi coşturmada] ve içindeki herkes boğulmaktadır.

) Seyyid Radi "Nehcü'l-Belâğa", 13. hutbe; el-Menakıb, Harezmî, s.189)

 

الإمام عليّ عليه السلام ـ في ذَمِّ أهلِ البَصرَةِ بَعدَ وَقعَةِ الجَمَلِ: كُنتُم جُندَ المَرأَةِ ، وأتباعَ البَهيمَةِ ؛ رَغا فَأَجَبتُم ، وعُقِرَ فَهَرَبتُم . أخلاقُكُم دِقاقٌ ، وعَهدُكُم شِقاقٌ ، ودينُكُم نِفاقٌ ، وماؤُكُم زُعاقٌ ، وَالمُقيمُ بَينَ أظهُرِكُم مُرتَهَنٌ بِذَنبِهِ ، وَالشّاخِصُ عَنكُم مُتدارَكٌ بِرَحمَةٍ مِن رَبِّهِ . كَأَنّي بِمَسجِدِكُم كَجُؤجُؤِ سَفينَةٍ قَد بَعَثَ اللّه ُ عَلَيهَا العَذابَ مِن فَوقِها ومِن تَحتِها ، وغَرِقَ مَن في ضِمنِها.

 

( نهج البلاغة : الخطبة 13 ؛ المناقب للخوارزمي : ص189)

 

Hz. Ali (as) Hak Üzerinde idi, Ona Karşı Savaşanlar da Azgınlardı

 

 

[Ebu'l-Mealî'den1]: Ali (a.s) yönetiminde hak üzere olan bir imamdı; ona karşı savaşanlar ise azgınlardı.

 

(et-Tezkire, Kurtubî, c.2, s.423, no.1792;  eş-Şeyh Abdullah ez-Zeylai "Nesbu'r-Raye", c.4, s.69).

 

 

Siyer-u Âlami'n-Nubela: Ali'nin (a.s), savaştığı kimselerden daha üstün ve hakka daha yakın olduğu konusunda şüphemiz yoktur.

 

Ebu Abdullah Şemseddin ez-Zehebi "Siyer-u Âlami'n-Nubela", c.8, s.210, no.37.

 

 

Fethu'l-Bari [Haricilerle ilgili hadisi zikrettikten sonra]:
Bu hadiste daha önce zikri geçen faydaların yanı sıra Ali için büyük bir fazilet vardır. O da şudur ki; Ali, hakkın önderiydi. Cemel, Sıffın ve diğer savaşlarda kendisiyle savaşanlar karşısında hep hak üzereydi.

 

(İbn-i Hacer el-Askalani, Fethu'l-Bari, c.12, s.299, h.6934).

 

[Yüce Allah'ın "Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa…"  sözü hakkında]: Bu ayette de azgın gruba karşı savaş emri vardır ve Ali'ye karşı savaşanların azgınlar olduğu ispatlanmıştır.

 

(İbn-i Hacer el-Askalani, Fethu'l-Bari, c.13, s.67, h.7110).

 

 

Aişe'nın Fatıma Ana'nın şehadetine sevinmesi......

İbn-i Ebil Hadid şöyle naklediyor:

"... Ve Fatıma (s.a.) vefat etti. Peygamberin (s.a.a.) eşleri Aişe hariç hepsi başsağlığı dilemek için Beni Haşimin (Haşim Evlatlarının ) yanına geldiler. Aişe gelmedi ve kendisinin hasta olduğunu açıkladı ( veya kendini hastalığa vurdu). Ali'ye (a.s.) Ayşe'nin bazı sözler ulaştırıldı ki, bu sözler onun bu olaydan mutlu olduğuna işaret ediyor.

(İbn-i Ebil Hadid "Şerh-u Nehcul belağa" C.9, S.198)

قال ابن ابي الحديد: ... ثم ماتت فاطمة، فجاء نساء رسول الله صلى الله عليه وآله كلهن إلى بني هاشم في العزاء إلا عائشة، فإنها لم تأت، وأظهرت مرضا ونقل إلى علي عليه السلام عنها كلام يدل على السرور.

 

                               Aişe'nin Hz. Ali (as)'nin Yaptıklarını Yadırgaması

 

Abdullah b. Şeddad nakletti: Nehrevan Savaşı’ndan önce Hz. Ali (kv), Abdullah b. Abbas’ı gönderip, Hâricîler’e nasihat ettirdi, sonra kendisi nasihat etti. Büyük çoğunluğu bu nasihatlerle dağıldı. Hz. Ali (kv), Hâricîler’e şöyle ruhsat verdi: “Şehre gelmiyorsanız, dilediğiniz yerde konaklayabilirsiniz. Bir yol kesmez, bir kan talebinde bulunmazsanız size mızraklarımızın bir zararı dokunmaz. Ancak yanlış bir şey yapacak olursanız: ‘Allah hâinleri sevmez.’ (Enfâl, 8/58)” buyurdu.

 Âişe: “Ancak yine onları öldürdü.” dedi. İbn Şeddad: “Allah’a yemin olsun onlar yol kestiler, hakları olmadan kan döktüler, İbn Habbab’ı öldürdüler, zimmet ehlinin haklarını çiğnediler. Hz. Ali bunlar yapılana kadar hiç kimseye zarar vermedi. Ancak onlar hadlerini aşınca başlarına bunlar geldi.” dedi. Âişe daha başka sorular sordu ve aldığı cevaplar karşısında: “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” buyurdu.

(Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2704 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 343; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 461)

 

İMAM ALİ (Aleyhisselam)'nin  ÖLDÜRÜLMESİ KARŞISINDA AYŞE’NİN SEVİNMESİ VE ŞÜKÜR SECDESİ ETMESİ

 

Makatilu’t-Talibiyyin [Ebu Buhteri’den]: Ali’nin (a.s) öldürüldüğü haberi Ayşe’ye ulaşınca Ayşe, secde etti.

Ebu Ferec el-Asfahani "Makatilu’t-Talibiyyin" , s.55; el-Cemel, s.159, bu kaynakta şöyle gelmiştir:
“Onun öldürüldüğünü duyunca şükür secdesine kapandı.”

مقاتل الطالبيّين عن أبي البختري : لَمّا أن جاءَ عائِشَةَ قَتلُ عَلِيٍّ عليه السلام سَجَدَت.

(مقاتل الطالبيّين : ص 55)

 

el-İstiab [Ayşe’den]: Ali’nin öldürüldüğü haberi ona ulaştığında dedi ki: Şimdi Arap dilediğini yapsın, artık onu engelleyecek biri yoktur.

el-İstiâb, c.3, s.218, no.1875; Zehairu’l-Ukba, s.201; er-Riyazu’n-Nazra, c.3, s.237.

الاستيعاب عن عائشة ـ لَمّا بَلَغَها قَتلُ عَلِيٍّ عليه السلام ـ: لِتَصنَعِ العَرَبُ ما شاءَت ؛ فَلَيسَ أحَدٌ يَنهاها.

Tarih-i Taberi: Ali’nin (a.s) öldürülme haberi Ayşe’ye ulaştığında şu şiiri okudu:

Asasını attı da arzular böylece sükûnete erişti
Sanki misafir seferden döndü de göze ışık geldi

“Onu kim öldürdü?” diye sorduğunda “Murad kabilesinden biri” dediler. Dedi ki:

Her ne kadar uzak olsa da onun ölüm haberini getirdi ya
Bu haberi getiren oğlanın ağzı değmesin toprağa

Ebu Seleme’nin kızı Zeynep dedi ki: Ali hakkında böyle mi söylüyorsun? Dedi ki: Ben unutuyorum. Unuttuğumda bana hatırlatın.

(Tarih-i Taberi, c.5, s.150; İbn'ül Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, c.2, s.438; Makatil’ut Talibin, s.55; et-Tabakatu’l-Kubra, c.3, s.40; Ensabu’l-Eşraf, c.3, s.263, bu kaynakta “Sanki misafir seferden döndü de göze ışık geldi” cümlesine kadar olan bölüm; Cevahiru’lMetalib, c.2, s.104; el-Cemel, s.159; eş-Şafi, c.4, s.355; Ayrıca bkz. el-Ahbaru’l-Muvaffakayat, s.131, h.59).

تاريخ الطبري : لَمَّا انتَهى إلى عائِشَةَ قَتلُ عَلِيٍّ رضى الله عنه قالَت : أَلقَت عَصاها وَاستَقَرَّت بِهَا النَّوى ***  كَما قَرَّ عَينا بِالإِيابِ المُسافِرُ

 

فَمَن قَتَلَهُ ؟ فَقيلَ : رَجُلٌ مِن مُرادٍ ، فَقالَت : فَإِن يكُ نائِيا فَلَقَد نَعاهُ *** غُلامٌ لَيسَ في فيهِ التُّرابُ

 

قالَت زَينَبُ ابنَةُ أبي سَلَمَةَ : أ لِعَلِيٍّ تَقولينَ هذا ؟ فَقالَت : إنّي أنسى ، فَإِذا نَسيتُ فَذَكِّروني.

 

(تاريخ الطبري : ج5 ص150 ، الكامل في التاريخ : ج2 ص438 ، مقاتل الطالبيّين : ص55 ، الطبقات الكبرى : ج3 ص40 ، أنساب الأشراف : ج3 ص263 وفيهما إلى «المسافر» ، جواهر المطالب : ج2 ص104 ؛ الجمل : ص159 نحوه ، الشافي : ج4 ص355 ، بحار الأنوار : ج 32 ص340 ح318 ـ 326 وراجع الأخبار الموفّقيّات : ص131 ح59)

 

Süfyan İbni Ümeyye Hz. İmam Ali aleyhisselamın öldürülme haberini Hicaza götürdü. O şöyle anlatıyor; Bu haber Aişe'ye ulaştığı zaman elindeki asasını yere attı ve misafir yolculuktan döndüğü zaman gözler aydınlandığı gibi yerinde sakinleşti.

(Tabakat'ul Kübra, c.3 s.40, Tarihi Taberi, c.3 s.159)

 

(Peygamber (saa) efendimizden binlerce hadis duyan Ayşe, acaba Peygamber'in şu sözünü duymamış mı?

Rasulullah (saa) “Ali’yi seven beni sever, Ali’ye düşman olan bana düşman olur”

(Hakim Nişaburi “Müstedrek alas-Sahihayn” C.3, S.130; Tabarani “Mucem el-Kebir” C.23, S.380, Hadis No: 901)

 

 

el-İkdu'l-Ferid: Ali b. Ebu Talib (a.s) derdi ki: "Ben, insanların en çok altın biriktireni, en çok konuşanı ve en fazla itaat edileni ile imtihan edildim."
"İnsanların en çok altın biriktireni"
ifadesiyle Yâlâ b. Munye'yi, "En çok konuşanı" ile Talha b. Ubeydullah'ı, "En fazla itaat edileni" ile de Ümmül Müminin Ayşe'yi kastediyordu.

(el-İkdü'l-Ferid, c.3, s.323; Cevahiru'l-Metalib, c.2, s.22)

العقد الفريد : كانَ عَلِيُّ بنُ أبي طالِبٍ يَقولُ : «بُليتُ بأَنَضِّ النّاسِ ، وأنطَقِ النّاسِ ، وأطوَعِ النّاسِ فِي النّاسِ» . يُريدُ بِأَنَضِّ النّاسِ : يَعلَى بنَ مُنيَةَ ؛ وكانَ أكثَرَ النّاسِ ناضّا (*) ، ويُريدُ بِأَنطَقِ النّاسِ : طَلحَةَ بنَ عُبَيدِ اللّه ِ ، وأطوَعِ النّاسِ فِي النّاسِ: عائِشَةَ اُمَّ المُؤمِنينَ.

 

(العقد الفريد : ج3 ص323 ، جواهر المطالب : ج2 ص22).

-------------------

(*) الناضّ : هو ما كان ذهبا أو فضّة ، عينا وورِقا . وقد نَضَّ المالُ ينِضّ إذا تحوّل نقدا بعد أن كان متاعا (النهاية : ج5 ص72)

 

 

Ayşe'nin Öldürülmesi  ve Ebu Hüreyre'nin Ona Cenaze Namazı Kıldırması

 

DR MUHAMMED SALİH MUSFİR / KATAR ÜNİVERSİTESİ

-Peygamberin hanımı Ayşe nasıl öldü?

Bu soruyu soran Ehli sünnet kardeşlerimize cevabımızdır :

Nasıl öldürüldü ? Nerede ve nasıl defnedildi.. Ve ne zaman?

Sadece Ehli sünnet kaynaklarından yazıyoruz :

Muaviye , oğlu Yezid için biat almak istediğinde Medine'de bir çok sahabi buna karşı çıktı. Yezit açık günah işliyordu ve cahildi. Muaviye de onlardan intikam almak istedi. Özellikle halife Osmanın katillerinden intikam almak istedi. Ebu Bekir oğlu Abdurrahman ile kızkardeşi Ayşe’yi öldürmelerini emretti. Ve her ikisini de hile ile öldürttü. Abdurrahman bir Ebubekiri zehirletti ve onu diri diri gömdürdüğü de söylenir. Muaviye her iki yola da başvurdu. Hem zehirleme hem de diri diri gömmek.

( İbni Kesir el Bidayetu ven Nihaye 8/123)

 

Ayşe , kardeşi Abdurrahmanı öldürdüğü için Muaviyeye isyan etti. Ve Muaviyenin Medine valisi Mervan ile kavga etti. Muaviye de Ayşeyi , kardeşi Abdurrahman ve Muhammed gibi öldürttü.

( İbn-i Kesir "El Bidayetu ven Nihaye" 8/ 96)

 

(Ayşe öldüğünde) "... Medine valisi Mervân b. Hakem idi. Ancak Mervân umre için Mekke’ye gitmiş, yerine Ebû Hüreyre’yi bırakmıştı. Bu yüzden onun cenaze
namazını Ebû Hüreyre kıldı..."

(Belazuri "Ensâb'ül Eşraf" C.1, S.494)

 

Ayşe'nin İmam Hasan'ın Rasulullah (saa)'ın Yanında Defnedilmesine Engel Olması ve İmam Hüseyin (as)'in, Ayşe'yi Rasulullah (saa)'tan Boşaması

 

1- Belazuri diyor ki: Bana el-Hirmâzî anlattı. O Ebû Zeyd el-Ensârî’den, o Ebû Amr b. Alâ’dan rivayet etti, dedi ki: Âişe’nin bir işi vardı. İbn Ebû Atîk’e haber yollayıp, bir ihtiyacı için kullanmak üzere katırını göndermesini söyledi. [Râvi] dedi ki: İbn Ebû Atîk şakacı ve matrak biriydi. Âişe’nin elçisine, “Müminlerin annesine söyle; vallahi biz henüz Cemel gününün ayıbını üzerimizden atamadık. Bir de Bağle [katır] gününü mü yaşamamızı istiyorsun?” dedi.

(Belazuri "Ensab'ül Eşraf" C.10, S.106 ve türkçe baskısı C.1, S.494)

1- قال البلاذري ( 10 / 106 ) : ( بعثت عائشة إلى ابن أبي عتيق تسأله أن يعيرها بغلة له لترسل عليها رسولاً في حاجة لها ، فقال لرسولها : قل لها والله ما غسلنا رؤسنا من عار يوم الجمل ، أفمن رأيك أن تأتينا بيوم البغلة)

 

2- El-Mesudi diyor ki: “İmam Hasan vefat ettikten sonra, kardeşi İmam Hüseyin onu Resulullah (saa)’ın yanında defnetmek istediğinde Aişe bir katıra binip insanları ona karşı tahrik edip, orada defnedilmesine mani oldu. İmam Hüseyin, bu durumu görünce onu Baki'de annesinin yanında defnetti. Ben-i Haşim'den bazı kimseler, onunla (Ayşe ile) karşılaştı. Rivayet edilir ki, Abdullah bin Abbas, evinden çıkarken Aişe ile karşılaştı ve ona dedi ki: Cemel günü denmesi sana yetmez mi, şimdi  katır günü densin?  Bir gün deve üzerinde, bir gün katır üzerindesin,  Resulullah’ın hicabını yırtıyorsun. Sen Allah'ın nurunu söndürmek istiyorsun, ama Allah,  nurunu müşrikler istemese de tamamlayacaktır, Bizler Allah’tanız ve sonunda ona döneceğiz. Aişe ona dedi ki: “Benden uzak dur, öf olsun sana.”

Rivayet edilir ki: İmam Hüseyin (aleyhisselam), Ayşe'nin bu yaptıklarından sonra  ona haber verip onu Resulullah (saa)’tan boşadığını bildirdi. Zira Resulullah (saa) hayatında boşama yetkisini  Emir’ül Müminin Ali (as)’ye vermişti. Emir’ül Müminin Ali (as) de oğlu Hasan’a, imam Hasan da kardeşi Hüseyin’e vermişti.

Rasulullah (saa) şöyle buyurdu ki: “Kadınlarımdan Kıyamet Günü’nde beni göremeyecekler vardır, onlar da vasilerin benden sonra boşadıkları kadınlardır.”

(Ebul Hasan Ali bin El-Hüseyn El-Mesudi "İsbat'ül Vasiyya li Ali bin Ebi Talib" s.124 Seyyid Murtada Yayını 1902 Tahran Bas. ve Sayfa 163 H.1384 Ansariyan Kum Baskısı)

 

2- قال المسعودي: وكان الحسين عليه السّلام قد عزم على دفنه مع رسول الله صلّى الله عليه وآله فمنعت عائشة من ذلك وركبت بغلة لها وخرجت تؤلّب الناس عليه وتحرّضهم.

فلما رأى الحسين عليه السّلام ذلك دفنه بالبقيع مع أمّه ، ولقتها بعض بني هاشم ـ وروي ان ابن عباس لقيها ـ منصرفة الى منزلها فقال لها : اما كفاك أن يقال يوم الجمل حتى يقال يوم البغل؟ يوما على جمل ويوما على بغل بارزة عن حجاب رسول الله صلّى الله عليه وآله تريدين إطفاء نور الله ؛ والله متمّ نوره ولو كره المشركون ، انّا لله وانّا إليه راجعون.

فقالت له : إليك عني أفّ لك.

وروي ان الحسين عليه السّلام عند ما فعلت عائشة وجّه إليها بطلاقها ، وكان رسول الله صلّى الله عليه وآله جعل طلاق أزواجه بعده الى أمير المؤمنين عليه السّلام وجعله أمير المؤمنين بعده الى الحسن وجعله الحسن الى الحسين عليهما السّلام.

وقال النبيّ (صلوات الله عليه) : ان في نسائي من لا تراني يوم القيامة وتلك من يطلّقها الأوصياء بعدي.

 

(علي بن الحسين المسعودي في اثبات الوصية الإمام علي بن أبي طالب  ص 124)

 

3- İbn-i Ebil Hadit diyor ki: Medâ’inî Yahyâ İbnu Zekeriyâ’dan, o da Hişâm İbnu ‘Urve’den rivayet etmiştir: İmam Hasan (as) vefatı yaklaştığında şöyle vasiyet etmiştir: Öldükten sonra beni Resûlullah (saa)’ın kabri yanına defnedin. Ancak bunda şer/kötülük olmayacaksa. Onun orada defnini istediklerinde, “Mervân İbnu’l-Hakem:
‘Osman, Haşşı Kevkeb’de* gömülecek de Hasan mı burada gömülecek?!’ diye araya girmiş, bunun üzerine Hâşim Oğulları ve Ümeyye Oğulları birbirine karşı silahlanmışlar, bu kez Ebû Hüreyre, Mervân’ı:
—Hasan’ın burada (ceddi Resûlullah’ın yanında) gömülmesine mi engel oluyorsun? Allah’a ant olsun Resûlullah(saa)’ın:
‘Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin seyyidleridir.’ buyurduğunu duymuştum, diye uyarmak istemişse de Mervân:
—Bırak bunları, eğer ki Resûlullah’ın hadisi sadece sende ve Ebû Sa‘îd El-Hudrî’de kaldıysa o zaman kaybolmuş demektir. Sen daha dün Hayber Günü’nde Müslüman oldun, diye cevep vermiş, Ebû Hüreyre de:

—Doğru söylüyorsun. Ben, Hayber Günü’nde Müslüman oldum; ama Resûlullah’ın yanından ayrılmadım. Ona birçok şey sordum ve ondan cevap aldım, ona ilgi duydum, diyordu. Âişe ise:
‘Ev benim evimdir. Bu nedenle içerisinde hiç bir kimsenin gömülmesine izin vermiyorum, dedi.

 İmam Hüseyin (as), imam Hasan (as)'ı sadece ve sadece Rasulullah (saa)'ın yanında defnetmek istiyor ve bunda kararlıydı. Bunun üzerine Muhammed bin Hanefiyye ona dedi ki: "Şayet (sadece) orada defnedilmesini vasiyet etseydi, muhakkak ki onu orada defnederdik veyahut önce ölürdük, ama kendisi bunda şer çıkmamasını şart koşmuştu. Bizim bulunduğumuz durumdan daha şerli (kötü) ne olabilir!

Sonra onu Baki'de defnettiler. 

(İbn-i Ebil Hadit "Şerh-i Nehc'ül Belağa" C.16, S.13-14)

(*)Haşşı Kevkeb: Bakî‘u’l-Ğarkad adı altında bulunan yerde Osman’ın aldığıbir arazi adı. Öldürülmesinden sonra da orada konuldu. Onun Yahudî mezarlığına gömüldüğünü yazanlar da vardır.  

(Açıklama: İmam Ali'ye kin besleyen ve göründüğü gibi tövbe etmeyen biri, bu kinini İmam Hasan ve imam Hüseyin'e göstermesi doğaldır. Hem de defalarcak "Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir" hadisi şerifini duymasına rağmen. İmam Hasan'ın Rasulullah (saa)'ın evinde gömülmesine engel olan Ayşe, daha önceleri babası Ebû Bekir’i ve Ömeri bu evde gömdürmüştü)

 

3- قال ابن أبي الحديد: وروى المدائني عن يحيى بن زكريا، عن هشام بن عروة، قال: قال الحسن عند وفاته:

ادفنوني عند قبر رسول الله صلى الله عليه وآله، إلا أن تخافوا أن يكون في ذلك شر، فلما أرادوا دفنه، قال مروان بن الحكم: لا يدفن عثمان في حش كوكب (*)، ويدفن الحسن ها هنا، فاجتمع بنو هاشم وبنو أمية، وأعان هؤلاء قوم وهؤلاء قوم، وجاءوا بالسلاح، فقال أبو هريرة لمروان: أتمنع الحسن أن يدفن في هذا الموضع، وقد سمعت رسول الله صلى الله عليه وآله يقول: " الحسن والحسين سيدا شباب أهل الجنة "! قال مروان: دعنا منك، لقد ضاع حديث رسول الله صلى الله عليه وآله إذ كان لا يحفظه غيرك وغير أبي سعيد الخدري!

وإنما أسلمت أيام خيبر، قال أبو هريرة: صدقت، أسلمت أيام خيبر، ولكنني لزمت رسول الله صلى الله عليه وآله ولم أكن أفارقه، وكنت أسأله، وعنيت بذلك حتى علمت من أحب ومن أبغض، ومن قرب ومن أبعد، ومن أقر ومن نفى، ومن لعن ومن دعا له، فلما رأت عائشة السلاح والرجال، وخافت أن يعظم الشر بينهم، وتسفك الدماء، قالت: البيت بيتي، ولا آذن لأحد أن يدفن فيه، وأبى الحسين عليه السلام أن يدفنه إلا مع جده، فقال له محمد بن الحنفية: يا أخي، إنه لو أوصى أن ندفنه لدفناه أو نموت قبل ذلك، ولكنه قد استثنى، وقال: " إلا أن تخافوا الشر "، فأي شر يرى أشد مما نحن فيه! فدفنوه في البقيع.

 

(شرح نهج البلاغة - ابن أبي الحديد - ج ١٦ - الصفحة ١٣- ١٤)

-------------

(*) حش كوكب، بفتح أوله وتشديد ثانيه: موضع عند بقيع الغرقد، اشتراه عثمان، وزاده في البقيع، ولما قتل ألقي فيه.

 

 

4- Mekatilu’t Talibin kitabının yazdıklarına göre; Ayşe, Emevilerden bir gurupla beraber imam Hasan'ın cenazesinin önünü keserek, İmam Hasan’ın, kendi ceddinin yanına defnedilmesine mani oldu ve “Burası benim evim ve oraya defnedemezsiniz” diyerek vasiyetin yerine getirilmesine engel oldu. İmam Hüseyin de kardeşinin vasiyeti üzere, cenazesinde kan dökülmemesi için, cenazeyi Baki kabristanında defnetti.

(Yakubi Tarihi C.2, S.200/ Mekatil'üt Talibin S.75, Tezkiret-u Havas'ul Ummet S.122, Ravdat'ül Evail C.11, S.33)

 

5- Yakubi’nin yazdığına göre, Ayşe bir katıra binmiş olduğu halde, Mervan b. Hakem ve Said b. As ile beraber cenazenin önüne geçerek peygamberin evladının, ceddinin yanında defnedilmesine izin vermedi. Ayşe “Burası benim evim ve hiç kimsenin oraya defnedilmesine izin vermiyorum” diye bağırıyordu. O anda Muhammed bin Ebi Bekir’in oğlu Kasım, Ayşe’nin yanına gelerek şöyle dedi:

Ey hala! Biz henüz. başımızdan Cemel savaşının kanını yıkamadık. Şimdi de gelecekte “Katır savaşı” denilen yeni bir savaş mı çıkarmak istiyorsun?”

(Yakubi Tarihi C.2, S.225)

 

6- Doç. BAHRİYE ÜÇOK. Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında 1983’te basımı yapılan İSLAM TARİHİ. EMEVİLER-ABBASİLER kitabında şöyle yazar:

 

Hz. Hasan 46 yaşındayken Taberi'nin rivâyetine göre böyle bir tertiple öldü. Vasiyeti üzerine Hz. Peygamber'in yanında hazırlanan yere gömülecekti, ama Ayşe hemen devesine binip yanına adamlarını alarak Hz. Hasan' ın vasiyetinin gerçekleşmesine izni vermedi. Medineliler bunda çok üzüntü duydular. Ona : «Sen bir gün deve üzerinde savaşa girer, bir başka gün peygamberin torununu kendi yanına gömülmeğe bırakmazsın» dedilerse de, onu kararından caydıramadılar.  Ayşe'nin adamlan karşı tarafa ok atmaya başladılar. Atılan oklardan Hasan bin Ali'nin tabutu delik deşik oldu. Bunun üzerine, onu Baki mezarlığına defnetmeğe mecbur kaldılar.

 

(Taberi, Tarih, IV., S. 8; Cevdet Paşa, VIII., S. 271 / Doç. Dr. Bahriye Üçok " İSLAM TARİHİ. EMEVİLER-ABBASİLER" -Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Sevinç Matbaası 1968- S.26'dan naklen ve S.29 MEB Yayınları 1983 )

 

HZ. Fatıma (sa)'nın Vefatında, Ayşe Kapı Dışarı Edildi

 

Hz. Fatıma, vefat edeceği sırada Esma'ya şöyle vasiyette bulundu: 

فإذا انا مت فاغسليني أنت وعلي ولا تدخلي علي أحدا، فلما توفيت جاءت عائشة فمنعتها أسماء

"Öldüğümde sen ve Ali bana gusül  verin ve yanıma hiçkimse gelmesin!" Fatıma vefat ettiğinde Ayşe geldi ama Esma onu içeri almadı....

(İbn'ül Esir "Üsdü'l-Gabe' C.5, S.524)

AYŞE'DEN NAKLEDİLEN BAZI HABER VE HADİSLER

 

Ayşe'nin Hz. Ali ve Ehl-i Beyt ile ilgili kendisinden nakledilen hadisler, onun Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'in hakkaniyetini bildiğini göstermektedir, bütün bunlara rağmen, Hz. Ali'ye buğzetmesi, onu kıskanması, ona kin tutması kabul edilecek bir durum değildir. Şimdi bu hadis ve haberlerin bir kısmını sunuyorum.

 

İmam Ali (as) ve Ehl-i Beyt  Hakkında Naklettiği Hadisler

 

Ayşe şöyle derdi: (Zeyyinü mecaliseküm bizikri Ali bin Ebi Talib) Meali: “Meclisinizi Ali b. Ebi Talib'i zikrederek süsleyiniz”

(İbn-i Meğâzeli "Menâkibu Ali bin Ebi Tâlib aleyhisselâm" S.211)

 

Ayşe diyor ki, Rasulullah (saa)'ın şöyle buyurduğunu duydum: (Zikru Aliyyin ibadeh) Meali: "Ali'yi zikretmek ibadettir"

(İbn-i Asakir "Tarih-i Dimaşk" C.2, S.408)

 

Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: (Hubbu Aliyyin ibadeh) Meali: "Ali'yi sevmek ibadettir"

(Abdül Ali el-Kureşi el-Haşimi el-Hanefi el-Hindi “Tefrih’ul Ehbab fi Menakib el-Âl vel Ashab” s. 340)

 

Resulullah (saa) Ayşe'ye hitaben şöyle buyurdu: (Hâze Aliyyün, evvelü men âmene bi) Meali: "Bu Ali, bana iman edenlerin ilkidir."

(İbn'ül Esir "Üsd'ül Gabe" c.7, s.259)

 

Ata dedi ki: Ayşe’ye Hz. Ali’yi sordum. Dedi ki: “O, insanların en hayırlısıdır, bundan ancak kafir olan şüphe eder.”

(İbn-i Asakir "Tarih-i Dimaşk" c.2, s.448 Beyrut Bas. / el-Hemedani  “Meveddet’ül Kurba” 3. Meveddet. / el-Kunduzi el-Hanefi  "Yenabi'ül Mevedde" s.246)

 

Âişe, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden sordu: “Ey Allah’ın Resûlü! Senden sonra insanların en hayırlısı kimdir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ali b. Ebî Tâlib’dir. Kendisi nefsimdir, ben de onun nefsiyim!”

(Harezmî, Menâkıb, s. 90)

 

Ayşe dedi ki:  Ben Ebu Bekir’i Hz. Ali’ye sürekli baktığına şahit oldum. Dedim ki: Görüyorum ki, Ali’nin yüzüne çok bakıyorsun. Bana dedi ki: Ey kızım, Resulullah’tan duydum buyurdu ki : Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.

(Menakıb-ı Hüvarezmi s.252 / el-Tabari' nin "Zehair' ul Ukba" s.95 / el-Künci "Kifayet' üt Talib" s.157 / el-Hamvini eş-Şafii "Feraid es-Simtayn" c.1, s.182 / el-Hakim Nişaburi "Müstedrek ala Sahihayn" c.3, s.141 / el-Heysemi "Mecma' üz Zevaid" c.9, s.119)

 

Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: (En-nazaru ila vechi Aliyyin ibadeh) Meali: "Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir"

(el-Kunduzi el-Hanefi  "Yenabi'ül Mevedde" Sayfa: 90)  

 

Muâzet el-Gıffârî nakletti: Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Âişe’nin evindeydi. Ben oraya vardığımda Ali evden yeni çıkmıştı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Âişe’ye hitaben şöyle buyurduğunu kendim duydum: “Ey Âişe! Ali bana en sevgili ve en keremli olan erkektir. Onun hakkını daima bil ve ona ikramda bulun!”

(Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 62; El-Askalânî, El-İsâbe, IV, 183; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 21)

 

Seleme b. Kehiyl nakletti: Bir gün Âişe, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanındaydı. Hz. Ali (kv) de onlara doğru geliyordu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Âişe; Araplar’ın seyyidine bakıp şereflenmek istiyorsan, Ali b. Ebî Tâlib’e bak!”  Âişe dedi ki: “Sen, Araplar’ın seyyidi değil misin?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben Müslümanların imamı ve takvâ ehlinin seyyidiyim. Ali ise Araplar’ın seyyididir.

(Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4684; Hatîb Bağdâdî, XI, 89-90; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 213; Kundûzî, Yenâbi'ül Mevedde, s. 118)

 

Âişe ve Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Önde gelenler (önce iman edenler) üç kişidir. Mûsa’ya önde gelen Yûşa, İsa’ya önde gelen Yâsîn (Habib-i Neccar) ve bana önde gelen Ali’dir.”

(Deylemî ve Taberânî’den; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 536; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 284)

 

Âişe  nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kardeşlerimin en sevgilisi (hayırlısı) Ali’dir. Amcalarımın en sevgilisi (hayırlısı) Hamza’dır. Ali’den bahsetmek ibadettir.

(Deylemî’den; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 38 / s. 299; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, III, 109; El-Askalânî, El-İsâbe, II, 2; Süyûtî, Cem’ul Cevâmi, IV, 266)

 

 Âişe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum: “Sana şunlar yeterlidir: Seni sevene ölüm esnasında üzüntü yok! Ölünce kabrinde vahşet bulmaz! Kıyamet gününde ise ona korku yoktur!”

(Hatîb Bağdâdî, IV, 102; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 89)

 

Hz. Hasan (as) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana, Araplar’ın seyyidini çağırın!” Âişe: “Sen, Araplar’ın seyyidi değil misin?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ben bütün insanların seyyidiyim, Ali ise Araplar’ın seyyididir.” Hz. Ali (kv) geldikten sonra Ensâr toplumunu da çağırmamızı buyurdu. Ensâr toplumu da hazır olunca Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:

“Ey Ensâr toplumu; size bir yol göstereyim mi, ona tutunduğunuz müddetçe asla yoldan sapmazsınız.” Ensâr toplumu dediler ki: “Evet, Ey Allah’ın Resûlü! Göster!” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “O yol Ali’dir. Beni sevdiğiniz sevgiyle onu seviniz. Bana ikram ettiğiniz gibi, ona da ikram ediniz. Bunu size söylememi şanı yüce olan Allah (celle celâlühü) tarafından, Cebrâil (as) bana bildirdi.”

(Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 379; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 70; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 47; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 618)

 

el-İsabe [Leyla Gifari'den]: Peygamberle birlikte savaşa katılmıştım; yaralıları tedavi ediyordum ve hastalarla ilgileniyordum. Ali, Basra'ya doğru yola çıktığında onunla birlikte çıktım. Ayşe'yi görünce onun yanına gittim ve dedim ki: 'Resulullah'tan (s.a.a) Ali hakkında bir fazilet duydun mu?' Dedi ki: 'Evet. Resulullah'ın (s.a.a) yanına geldi. Peygamber benimle birlikteydi ve üzerinde bir pelüş vardı. O, ikimizin arasına oturdu.

"Kendin için buradan daha geniş bir yer bulamadın mı?!" dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Ya Ayşe! Kardeşimi bana bırak! Zira o, halkın İslam'ı ilk kabul edeni, bana en son veda edeni ve kıyamet günü benimle görüşecek ilk kişidir.'

(el-İsabe, c.8, s.307, h.11831; Tarih-i Dımeşk, c.42, s.45, h.8376; Kufi, el-Menakıb, c.1, s.287, h.204).

 

Âişe nakletti: “Şüphesiz Sünnet ilminde, insanların en bilgini Ali’dir.”

(İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1104; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 399; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 78; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 49)

 

Aişe’den Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Allah-u Teala, Ali’ye karşı kıyam edenin kafir ve ateş ehli olduğunu bana bildirdi.”

(Mir Seyyid Ali Şafii Meveddet’ul- Kurba 3. Mevedde’de)

 

Âişe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu kendim duydum: “Her kim Ali’ye karşı çıkarsa ateştedir.” Hazır olanlar Âişe’ye dediler ki: “Ey Âişe, sen niye karşı çıktın?” Âişe buyurdu ki: “Bu hadisi, Cemel Vak’ası’nda unutmuştum. Fakat Basra’ya gittiğimde aklıma geldi. Şimdi de Allah’tan mağfiret diliyorum.”

(Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 79 / Muhammed Salih et-Tirmizi “Menakıb el-Murtadavi” s.117 / Es-Seyyid Ali bin Şehabettin el-Hemedani “Meveddet’ül Kurba” s.43 / Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ül Mevedde” s.247)

 (Bu rivayet hakkındaki açıklamamız: Şayet, Ayşe, dediği gibi ise ve unuttu diye, Hz. Ali'ye karşı savaş açtıysa ve hatırladığında bağışlanma talep ediyorsa, o zaman, Hz. Ali öldürüldüğü zaman sevinmez ve şükür secdesine kapanmazdı)

 

Âişe nakletti: “Resûlüllah bir gün, Ali’nin boynuna sarıldı ve onu öperek: “Babam bir benzeri daha olmayan bir tek şehide kurban olsun!” buyurdu.

(El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3965)

 

 “Ey Ehl-i Beyt; Allah kusurlarınızı giderip, sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab 33. Ayet)

Âişe; Tathir âyetinin tefsiri hakkında şu hadisi rivâyet etmiştir: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, üzerinde siyah kıldan nakışlı bir kumaş olduğu halde sabahleyin evden çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına aldı. Sonra Hüseyin geldi, onu da örtü altına aldı. Sonra Fâtıma geldi, onu da aldı. Sonra Ali geldi, onu da örtünün altına aldı. Sonra da: “Ey Ehl-i Beyt; Allah kusurlarınızı giderip, sizi tertemiz yapmak istiyor” buyurdu.”

(Müslim, Fazilet 61 / X, 299; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4761 BMT; Beyhakî, Sünen, II, 149)

 

Âişe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cebrâil (as) bana dedi ki: Yeryüzünü doğusundan batısına kadar aradım. Muhammed’den daha faziletli bir insan bulamadım. Yeryüzünü doğusundan batısına kadar aradım, Hâşimoğulları’ndan daha faziletli bir toplum göremedim.”

(Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 84; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 415)

 

Bir kadın, Âişe'ye, Hz. Ali (kv)’yi sordu:  Âişe  buyurdu ki: “Allah’a yemin olsun ki, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme yeryüzünde Ali’den daha sevgili kimse yoktu. Kadınlardan da Fâtıma’dan daha sevgili birisi yoktu.”

(Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4784 BMT; Hatîb Bağdâdî, XI, 430; Harezmî, Menâkıb, s. 37; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 223; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 277)

 

 Âişe şöyle buyurdu: “Resûlüllah’a Ali’den ve Fâtıma’dan daha sevgili kimseyi görmedim.”

(İbn Âsâkir ve Zehebî’den; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 44)

 

Âişe nakletti: “Fâtıma’dan daha sâdık birini görmedim. Fâtıma’dan daha faziletli olan ancak babasıydı.”

(Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4810 BMT; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 201; Taberânî, Mu’cemül Evsât, II, 118, 2721; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3986)

 

Âişe nakletti: “Şekil, hâl ve tavır bakımından, kalkışında ve oturuşunda Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme, kızı Fâtıma’dan daha çok benzeyen hiç kimseyi görmedim. Fâtıma, Resûlüllah’ın yanına girdiği zaman, Resûlüllah ona doğru ayağa kalkar, onu öper ve kendi yanına oturturdu. Resûlüllah efendimiz de Fâtıma’nın yanına girdiği zaman, Fâtıma oturduğu yerden kalkar, Resûlüllah’ı öper ve O’nu kendi yanına oturturdu.” Farklı rivâyet: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme, hadis ve kelam bakımından, Fâtıma kadar benzer birini görmedim. Fâtıma babasının yanına geldiği zaman, Resûlüllah (sav) ayağa kalkardı. Onu karşılar, elinden tutar ve meclisinde yer verirdi.”

(Buhârî, Fazilet 27; Müslim, Fazilet 98 / X, 350; Tirmîzî, Menâkıb 60, 3872; Ebû Dâvud, Edeb, III, 5217; İbn Hibban, II, 477; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4785-4807 BMT; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 41)

 

Âişe ise şöyle nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefatına doğru olan hastalığında, bütün hanımları huzurunda toplanmıştık. Fâtıma, aynı Resûlüllah (sav)’in yürümesi gibi yürüyerek yanımıza geldi.

Resûlüllah (sav), kızı Fâtıma’ya: “Merhaba! Hoşgeldin, Ey Kızım!” diyerek yanına oturttu. Sonra, ona bir şeyler fısıldadı. Bunun üzerine Fâtıma; şiddetli bir şekilde ağladı. Resûlüllah (sav), onun üzüntüsünü görünce ikinci defa bir şeyler daha fısıldadı. Bunun üzerine Fâtıma güldü. Fâtıma, o zaman bunu açıklamadı. Resûlüllah (sav)’in vefatından sonra, o gün ağlamasının ve gülmesinin sebebini sorduk; Fâtıma buyurdu ki: “Resûlüllah bana, “Her sene Cebrâil (as) bir defa gelir, Kur’ân’ı mukabele ederdik. Bu sene ise, iki defa geldi ve iki defa mukabele ettirdi. Bundan ecelimin yaklaştığını anladım. Sabırlı ve anlayışlı ol! Ben senin için ne güzel selefim (öncüyüm).” buyurdu. Bu haberi alınca, ben de ağladım. Resûlüllah benim üzüldüğümü görünce bana şöyle haber verdi: “Ey Fâtıma! Ev halkımdan bana cennette, ilk kavuşacak olan sensin. cennet kadınlarının seyyidesi olmaya razı değil misin?” buyurunca ben de razıyım deyip; tebessüm ettim, güldüm.”

(Buhârî, Fazilet 12, 3715-3716 / Menâkıb 25, 3623-3626 / İzin 43; Müslim, Fazilet 97-99 / X, 349; Ebû Dâvud, Edeb 143-144, 5217; Tirmîzî, Menâkıb 61, 3872 / III, 616; İbn Mâce, Cenaze, IV, 64, 16271).

 

Âişe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cebrâil (as), bana torunum Hüseyin’in Tıff denilen yerde öldürüleceğini ve benden sonra ümmetimin fitneye düşeceğini haber verdi.”

(Taberânî’den; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 575; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 138)

 

Âişe nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, kurban keseceği zaman iri, besili, boynuzlu, alacalı, iğdiş ya da hadım edilmiş iki koç satın alırdı. Bunlardan birini ümmetinden Allah’ı birleyen ve peygamberliğine şehâdet eden kimseler için keserdi. Diğerini ise kendisi ve Ehl-i Beyt’i adına keserdi.”

(Ahmed, Müsned, IX, 12475)

 

HARİCİLER HAKKINDAKİ RİVAYETLERİ


es-Sünnet
[Ebu Said Rakkaşi'den]: Ayşe'nin yanına vardım.
Bana dedi ki: Ebul Hasan'a ne oluyor ki Kur'ân kârileri olan yarenlerini öldürüyor?!
Dedim ki: Ey Müminlerin Annesi! Biz öldürülenler arasında ZuSudeyye'yi bulduk.
Ayşe derinden bir ah veya nefes çekti ve şöyle dedi: Şahitliği gizleyen yalancı şahit gibidir. [Onun için ben de gizlemeyeceğim ve söylüyorum:] Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Bu güruhu ümmetimin en hayırlısı öldürecektir."

(es-Sünnet, İbn-i Ebu Asim, s.585, h.1327; el-Mucamu’l-Evsat, c.7, s.210,h.7295)

 

Şerh-i Nehcü'l-Belağa [Mesruk'tan]: Ayşe, Ali'nin (a.s) ZuSudeyye'yi öldürdüğünü duyunca Mesruk'a dedi ki: Allah Amr b. As'a lanet etsin! Bana yazdığı mektubunda onu kendisinin İskenderiye'de öldürdüğünü haber vermişti. Şimdi o benim içimdeki şeyi, Resulullah'tan (s.a.a) işittiğim şu sözü söylememe engel olamaz: "Onu (ZuSudeyye'yi) ümmetimin benden sonra en hayırlısı öldürecektir."

(Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c.2, s.268; Keşfu’l-Ğumme, c.1, s.158, Ebu Yusr Ensari'den rivayet etmiştir; Biharu’l-Envar, c.33, s.340).


Şerh-i Nehcü'l-Belağa [Mesruk'tan]: Ayşe bana dedi ki: Sen benim evlatlarımdansın ve onların arasından bana en sevimli olansın. Acaba şu eli nakıs adam (Zu-Sudeyye) hakkında bilgin var mı? Dedim ki: Evet, Ali b. Ebu Talib onu nehrin yanında öldürdü. O nehrin yukarısına Tamerra, aşağısına ise Nehrevan deniliyor. Derelerle ılgın ağaçları arasındadır.
Ayşe dedi ki: Benim için buna dair şahit getir. Ben de birkaç kişi getirdim; onlar Ayşe'nin yanında buna şahitlik ettiler.
Ona dedim ki: Seni şu kabrin sahibine (Peygamberin (s.a.a) kabrine) yemin veriyorum, Resulullah'tan (s.a.a) onlar hakkında ne duydun?
Ayşe dedi ki: Evet, onun şöyle buyurduğunu duydum: Onlar halkın ve yaratılmışların en kötüsüdürler. Onları halkın ve yaratılmışların en iyisi ve Allah katında vesile olarak en yakın olanı öldürecektir.

(Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c.2, s.267; el-Menakib, İbn-i Meğazili, s.56, h.79; Şerhu’l-Ahbar, c.1, s.141, h.74).

 

Ayşe'nin Rivayetiyle, Hz. Fatıma (sa), Ebu Bekir'e Dargın Olarak Vefat Etti

 

Sahih-i Buharî [Ayşe'den]: Peygamber'in kızı Fatıma (s.a) Ebubekir'e bir mesaj göndererek Allah'ın savaş olmaksızın ve kan dökülmeksizin Medine topraklarından Peygamber'e bahşettiği şeyleri, Fedek'i ve Hayber humusundan kalan malları… içeren Resulullah'tan kendisine ulaşmış mirası istedi.
Ancak Ebubekir, bunlardan Fatıma'ya bir şey vermekten kaçındı.
Bu yüzden Fatıma (s.a) Ebubekir'e kızdı, küstü ve ölünceye dek onunla konuşmadı. Fatıma, Peygamber'den sonra altı ay yaşadı.

Vefat edince eşi Ali onu geceleyin toprağa verdi. Ölümünü Ebubekir'e haber vermemişti. Namazını da kendisi kıldı.


(Sahih-i Buharî, c.4, s.1549, h.3998; Sahih-i Müslim, c.3, s.1380, h.52)

 

Aişe dedi ki: Hz. Fatma, Ebu Bekr'e bir risale yazıp babası Resulullah tan mirasını sordu. Ebu Bekir kabul etmeyip bir şey vermedi. Bu yüzden fatma darıldı ve ölünceye kadar onunla konuşmadı.

(Bkz. Sahih-i Buhari c.3, s.39)

İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 2, s. 18’inde Zuhri vasıtasıyla Aişe’den şöyle dediğini nakletmiştir: “Ali 6 ay boyunca biat etmedi; O biat etmedikçe Beni Haşim’den de kimse biat etmedi.”

 

Mervan, Mervan ve Amr bin As'a Bedduaları

 

Muâviye; Hz. Ali (kv) tarafından Mısır’a vali tayin edilen Muhammed b. Ebî Bekir’i öldürttü. Muâviye’nin komutanlarından Muâviye b. Hudeyc, yardımsız kalan Muhammed b. Ebû Bekir’i öldürüp, sonra da cesedini bir eşek leşinin içine koyarak yakmıştır. Bunu duyan Âişe; Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’a bedduâ eder oldu.”

(Tarih-i Taberî, IV, 57; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 367; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 354; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 494; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 526; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 582 1)

 

Ayşe, Mervan bin el-Hakem'e şöyle demiştir:

“‘Ey Mervân! Sen henüz baba sülbünde iken Resûlullah(S.A.V.), babana lanet etmişti. Ve işte sen ey Mervân, bu lanetin bir parçasısın!’ dedikten sonra bir kez daha kendisine dönmüş ve ‘Ayrıca, Kur’ân’da lanet edilmiş şecere/ağaç sizsiniz!’”

(El-İsâbe Fî Temyîzi’s-Sahâbe, İbnu Hacer, c.I, s.345, 346, 2. Sîretu’l Halabiyye, c.I, s.337, 3. El-Fâ’ık, Zemahşerî, c.II, s.305, (El-Ğadîr, El-Emînî, c.VIII, s.242, 243’ten)).

 

Babasının Hadisleri Yaktığına dair Rivayet

 

Ebu Bekir, hilafeti döneminde beş yüz hadis toplattı. Ayşe söylüyor: Babamı bir gece sabaha kadar muztarip halde gördüm ve sabah olunca bana dedi ki: Hadisleri getir. Sonra hepsini yaktı.

 

 (el-Müttaki el-Hindi, Kenz-ul Ummal, c.5, s.237)

 

Ayşe'den Nakledilen Uyduruk Hadisler  ve Yalan Haberler

 

Zühri, Ayşe’nin şöyle söylediğini rivayet etmektedir:
“Bir gün Resulullah’ın yanında idim, bu sırada Abbas ve Ali’nin gelmekte olduklarını gördüm, Resulullah: Ey Ayşe! Bu iki kişi benim dinimden başka bir din üzere ölürler, buyurdu.”

(Şerh-i Nehcü’l-Belağa, İbni Ebi’l-Hadid, C.4, S.63).

Zühri bu hadisi “Urvet b. Zübeyr” kanalıyla Ayşe’den rivayet etmektedir. Herkes de Ayşe’nin Ali’ye karşı ne kadar kin taşıdığını bilmektedir. Urve’nin de Peygamber ailesi düşmanlarından olduğunu bilmekteyiz. “İbni Ebi’l-Hadid”, onun da, Ebu Hureyre, Amr b. As ve Muğayre b. Şu’be gibi Muâviye’nin, Ali (a.s) aleyline hadis uydurmak için parayla satın aldıkları arasında olduğunu açıkça belirtmektedir.

(Şerh-i Nehcü’l-Belağa, İbni Ebi’l-Hadid, C.4, S.63).

 

Âişe diyor ki: “Allah'ın Rasûlü (s.a.a) başı kucağımdayken ruhunu teslim etti!!!”

(İbn Sa’d, II, 230, 260~262; Mâlik: cenâiz, 46; Ahmed: VI, 32)

 

Ayşe'den nakledilen bu söz doğru değildir, hem Hz. Ali (as)'den birçok yerde Rasulullah (saa)'ın onun göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat ettiği nakledilmiştir, hem de Ayşe'nin kendisi başka rivayetlerinde Rasulullah (saa)'ın vefat ettiği esnada imam Ali'nin yanında olduğu kaydedilmiştir. Örnekleri bunlardır:

- İmam Ali (a.s): “Allah'ın Rasûlü (s.a.a) başı kucağımdayken ruhunu teslim etti!”

(İbn Ebil-Hadîd, V, 181)

- [Alkame b. Esved'den, o da Ayşe'den]: Resulullah (s.a.a) evimde ölüm anında iken şöyle buyurdu: 'Bana habibimi çağırın!' Ben onun için Ebubekir'i çağırdım. Ona baktı ve başını indirdi. Sonra buyurdu: 'Bana habibimi çağırın!' Ömer'i çağırdılar. Peygamber ona baktı ve başını indirdi. Sonra yine buyurdu: 'Bana habibimi çağırın!' Ben dedim ki: 'Yazıklar olsun size! Ona Ali b. Ebu Talib'i çağırın! Vallahi ondan başkasını istemiyor.' Ali'yi görünce kendi üzerindeki örtüyü açtı, onu da örtünün altına aldı, bağrına bastı ve vefat edinceye kadar böyle kaldı; vefat ettiğinde eli onun üzerindeydi.

(Tarih-i Dımeşk, c.42, s.393; Harezmî, el-Menakıb, s.68, h.41; Harezmi, Maktelu'l-Hüseyn, c.1, s.38; er-Riyazu'n-Nazra, c.3, s.141; Tusi, el-Emali, s.332, h.665; İbn-i Şehrâşub, el-Menakıb, c.1, s.236; es-Sıratu'l-Mustakim, c.2, s.48. Ayrıca bkz: el-Hisal, s.646, h.32; Basairu'd-Derecat, s.314, h.2).

Yine Abdullâh b. Abbâs'tan bir Rivayet: “Vallâhi, Allah'ın Rasûlü (s.a.a) Ali’nin göğsüne yaslanmış iken ruhunu teslim etti!”

(İbn sa’d, II, 263)

AYŞE'NİN AKLA VE MANTIĞA SIĞMAYAN FETVALARI VE DAVRANIŞLARI

 

Ayşe'nin Yüz Kızartıcı Fetvalarından:

 

Ayşe'nin fetvasına göre, yetişkin erkeklere de süt verilebilirdi. Erkekler kadınların memesinden süt emebilir, böylece onlara mahrem olabilirlerdi.

İmam Malik'in Muvatta adlı Rivayete göre; Ayşe, erkekleri kız kardeşi Ümmü Kulsum'a ve erkek kardeşinin kızlarına gönderir, onlardan süt emzirir, böylece Ümmül Müminin Ayşe, onlarla hicapsız olarak görüşmeyi kendine helal bilirdi.

İmam Malik, "Muvatta", c.2, s.606, Yetişkinlere Süt Verme bölümü.

Ayşe'nin içtihadına göre bu erkekler artık ona mahrem oluyorlardı!

 

Resulullah (saa)'ın Yıkanmasını Tatbiki Olarak Anlatması

 

Ebu Seleme diyor ki: Aişe’nin yanına girmiştim. Yanımda Aişe’nin süt kardeşi vardı. Kendisine, Resulullah’ın cenabetten nasıl yıkandığını sorduk. Bir sa’ miktarında bir kap getirtti ve onunla yıkandı. Aişe ile aramızda bir perde vardı. (Yıkanırken) üzerine üç kere su döktü ve dedi ki: Resulullah’ın zevceleri, saçları kulak memesi civarında olması için saçlarının başlarını alırlardı.”

(Buhari, Gusl 2; Müslim, Hayz 41, 42, (319, 320); Ebu Davud, Taharet 97, (238); Nesai, Taharet 144, (1, 127).

 

Ayşe'nin Yetimleri Dövmesi

 

Ayşe, yetimi kucağındayken yere düşüp yığılıncaya kadar döverdi.

 

(Mecdüddin İbn-'ül Esîr "En-Nihaye Fî Garîb'ül Hadîs Vel-Eser" C.2, S.334-335 / Muhammed bin Ahmed el-Ezheri "Tehzîb'ül Luğat" C.12, S.241 /  İbn-i Manzur "Lisân'ül Arab" C.7, S.311)

 

 

 

وَفِي حَدِيثِ عَائِشَةَ «كَانَتْ تَضرِبُ اليتيمَ يَكُونُ فِي حِجْرِهَا حَتَّى يُسْبِطَ» أَيْ يَمتدّ عَلَى وَجْهِ الْأَرْضِ (ساقطاً).

 

(مجدالدين ابن الأثير في النهايه في غريب الحديث والاثر الجزء : 2  صفحة : 334 - 335 / محمد بن أحمد الأزهري في تهذيب اللغة الجزء : 12  صفحة : 241 / الزمخشري في الفائق في غريب الحديث الجزء : 2 صفحة : 152)

 

 

 

Ayşe, yetimi kucağındayken yere düşüp yığılıncaya kadar döverdi.  Ve Ondan şu söz de nakledilmiştir:  "Hastaya girdim ve onu hareket edemiyor ve konuşamıyor halde yalnız bıraktım"

 

(Murtada ez-Zübeydi "Tâc'ül Arûs Min Cevâhir'ül Kâmûs" C.10, S.274 Dâr'ül Fikir Yayınları  /  Zemahşeri "el-Fâik Fî Garîb'ül Hadîs" C.2, S.152 / Es-Sağâni "El'âb'üz Zâhir" C.1, S.261)

 

(Not: Bu rivayetleri nakleden Ehl-i Sünnet alimleri, mezhep taassubundan dolayı 'Allah ondan razı olsun' tabirini kullanmadan da edememişlerdir. Şu şekilde nakletmişlerdir: "Ayşe Allah ondan razı olsun, yetimi kucağındayken yere düşüp yığılıncaya kadar döverdi" İnsanın aklına şu soru gelebilir: Yetimi dövdüğü için mi, 'Allah ondan razı olsun' temennisini diyorlar?)  

 

 

وَفِي حَديثِ عائِشَة: أنَّها كَانَت تَضْرِبُ اليَتيمَ يَكُونُ فِي حَجْرِها حتَّى يُسْبِطَ أَي يَمْتَدَّ عَلَى وَجْهِ الأرْضِ. ويُقَالُ: دَخَلْتُ عَلَى المَريضِ فتَرَكْتُه مُسْبِطاً أَي لَقًى لَا يَتَحَرَّكُ وَلَا يَتَكَلَّم.

 

(المرتضى الزبيدي في تاج العروس من جواهر القاموس الجزء : 10  صفحة : 274 ط دار الفكر / الصغاني في العباب الزاخر الجزء : 1  صفحة : 261 / ابن منظور في لسان العرب   الجزء : 7  صفحة : 311 / الزمخشري في الفائق في غريب الحديث الجزء : 2 صفحة : 152 / الصغاني في العباب الزاخر الجزء : 1  صفحة : 261)

 

 

Rahmetli Op. Doktor Mehmet Ali DERMAN'ın, Öne Sürülen Ayşe'nin Tövbesi İle İlgili Değerlendirmesi

 

Büyük EHLİBEYT Dostu ve muhibbi Doktor MEHMET ALÎ DERMAN, İstanbul Üçler matbaasınca 1977 yılında basımı yapılan İMAMI ALİ VE MUAVÎYE kitabının 3/301-302 sayfaları ile 307-308. sayfalarında aynen şöyle yazar:

 

 

Hz. Hasan şehit olduğu vakit 46 yaşında idi. Dilediler ki, Peygamber (saa)'in Kabr-i Şerifi'nin yanına defnedilsin. Aişe buna razı olmadı, o sebepten Baki'ül Garkad dedikleri makama defnettiler.

(Taberi tercümesi Konya can ya. 1974 basımı 3/223)

 

Ahzab Süresi 33'üncü ayette (Ey Peygamberin hanımları! Evlerinizde oturunuz, kendinizi süsleyip sokaklarda cahiliyyet zamanında olduğu gezmeyiniz) emri vardır.

Oysa Ayşe, bu emri dinlemeyerek, hatta Peygamberin öteki eşi Ümmü Seleme tarafından kendisine ayetin okunmasına rağmen Mekke'ye giderek erkeklerin arasına karıştı ve ayrı ayrı yerlerden asker toplayıp Cemel savaşı denile savaşa sebep oldu. Bu suretle yirmi bine yakın müslümanın ölümüne yol açtı. Peygamberin vasisi ve halifesi bulunan İmam-ı Müslimin olan Allah'ın arslanı, Evliyalar Şahı'na karşı cenge gitti.

 

 

Hazreti Peygamber (saa) Ayşe'ye buyurmuştu ki:

'Bir gün İmam Ali'ye karşı geleceksin, eğer sana Hav'ab köpekleri saldırırsa bil ki sen haksızsın'.

Ayşe, askerlerin arasına karışarak onların başlarına geçti. Peygamberin postunda oturan ve hemen hemen bütün sahabeler tarafından iş başına getirilmiş bulunan Peygamber vasisi İmam Ali ile cenk etmekten çekinmedi. Basra'ya giderken yoldan gerçekten de Hav'ab suyunun köpekleri, Ayşe'nin devesine saldırdılar. Artık pişman olmuştu, ama iş işten geçmişti. Menfaat peşinde geçen birtakım müslümanlar, başta Zübeyr'in oğlu Abdullah olduğu halde 50 sarıklı ve sakallı hoca getirerek, 'Burası Hav'ab değildir, bu köpekler başka köpeklerdir' demişlerdi.

 

Ayşe anamız bunları duymadı mı?

"Niçin böyle yaptın?" denince: "Bu hadisi ben Cemel günü unuttum, Basra'da hatırıma geldi" diyor.

Haydi diyelim, bu hadisi unuttu. Ama Mekke'den hareket ederken bütün dostları hatta Hazreti Rasülün (saa) pak hanımları ona bu hareketi mene kalktılar. "Ali'ye muhalefet, Peygambere muhalefettir" diye onu uyardılar, neden dinlemedi?

 

Yine Hazreti Resul (saa) buyuruyor: "Kim Ali'ye eziyet ederse bana ve Allah'a eziyet etmiş olur"

Oysa onbeşbinden fazla müslümanın ölümüne sebebiyet verdi. Sahabeyi Pak-ı Rasulullah (saa) (Rasulullah'ın temiz ashabından) olan Osman B. Huneyfe eziyet etti. Sakalının, bıyığının, kaşlarının yolunmasına müsade etti. Silahsız hafızlardan ve hazine muhafızlarından 100 kişiyi suçsuz yere öldürttü.

 

İbn-i Cerir, İbn-i Esir, bunları yazar, hatta hatta tarafsız Ehl-i Sünnet kitaplarında da vardır.

 

Ayşe'yi kurtarmak isteyenlerden bazıları diyorlar ki:

 

'Bunlar sahihtir, ama Ümmül Müminin Ayşe de insandır, aldanabilir, çünkü masum değildir, bazı kimselerin hilesine aldandı, ama sonradan tövbe etti'.

 

Onun tövbesi ile ölen onbeşbin müslüman geri gelir mi?

Ayşe, Cenab-ı Hakkın ve Peygamberin emirlerini hiçe saymıştır.

Onun savaşta, müslümanların öldürülmesine vesile olduğu kesindir, ama tövbesi bilinmez.

 

Sıbt-ı Rasül (Rasulullah'ın torunu) İmam Hasan'ın cenazesine yaptığı muamele herkesçe bilinmektedir. İçten tövbe etseydi bunları yapmazdı. Ayşe'nin o ismi pak (imam Hasan)'a, yaptığını, yaptırttığını her işiten bundan üzüntü duyar. Ayşe deveye bindi, cahiliyyet zamanının kadınları gibi erkeklerin arasına karışarak peygamberin ve Cenab-ı Hak'kın halifesi ile savaşa girişti. İmam Hasan'ın cenezasi kaldırılınca, Ayşe bir katıra binerek, Ben-i Ümeyye'den bir cemaat ile cenazenin önünü kesti ve dedi ki: 'Peygamber'in yanınan Hasan'ın gömülmesini ben istemiyorum'. Hatta bazı yazarlara göre imam Hasan'ın tabutunu oka tutturdu. 

 

Sahabenin büyüklerinden olan Abdullah B. Abbas diyor ki:

"Cemel günü, deveye binip savaş meydanına geldin, bu sana yetmedi mi ki, şimdi katıra binip Peygamberin oğlunun cenazesinin önününü kestin. Sana "Evde Otur" dendiği halde, bir gün deveye, başka bir gün de katıra binip erkekler arasına karışman, Rasulü Hüdanın hicabını parçalamadı mı?

 

Bu beyanın devam eden kısmında da şöyle denilmektedir:

 

Ben-i Haşim, İmam Hasan'ın cenazesinin yolunu kesenlere kılıç çekmek istediler. Ama İmam Hüseyin, onları bırakmadı, önünü aldı, sonra dedi ki: "Kardeşim vasiyet etti ki: 'Benim cenazemin arkasından kan dökülmesini istemiyorum'" Bunun üzerine cenazeyi Baki mezarlığına gömdüler.

 

EĞER AYŞE'NİN TÖVBE ETTİĞİ DOĞRU OLSA HAZRET-İ ALİ'NİN ŞEHADETİNİ DUYUNCA NEDEN ŞÜKÜR SECDESİNE KAPANDI?!!!

 

Rahmetli Doktor, bu beyanına, şu kaynak kitapları belge getirir:

 

1: Sıbt-ı İbn-i CEVZÎ "HAVAS-ÜL EİMME" Sayfa: 122.

2: Mesudi "MÜRUCÜZ-ZEHEB" Sayfa: 136.

3: İbni Ebil Hadid "NEHCÜL BELAĞA ŞERHİ" 4/18.

Ayrıca RAVZATÜ'S-SAFA, VAKIDİ TARİHİ,  EBÜL-FİDA TARİHİ'ni de belge gösteriyor.

 

 

Yine, HAZRETİ ALİ külliyesi C.4, S.212. sayfada der ki.

 

— BAZILARI YAZIYORLAR Kİ: "BASRA HADİSELERİNDEN SONRA AYŞE ANAMIZ TÖVBE ETTİ"

 

"EĞER TEVBE ETMİŞ İDİYSE, HAZRETİ PEYGAMBERİN SEVGİLİ TORUNUNUN CENAZESİNİN ÖNÜNE GEÇEREK NEDEN OK'A TUTTU VE GERİ ÇEVİRDİ.??"