GADİR SAYFASI
Ehl-i Sünnet Kaynaklarında
Ayşe -2-
Ebubekir'in Kızı Ayşe ( Ümmül Müminin) -1-
Prof. Dr. Muhammed Ticani Simavi
PEYGAMBER'İN
HAYATI DÖNEMİNDE AİŞE
RESULULLAH'TAN
(S.A.A.) SONRA AİŞE
AİŞE'NİN
EMİR'ÜL-MÜMİNİN'E KARŞI TUTUMU
"EVLERİNİZDE
OTURUN, AÇILIP SAÇILMAYIN."
Ümmü
Seleme'nin Ayşe'yi Cemel Savaşı'nı Başlatmadan Önce
Uyarması
RESULULLAH'IN
(S.A.A.) AİŞE'NİN FİTNESİ HAKKINDAKİ UYARISI
Ebubekir'in Kızı Ayşe
( Ümmül Müminin) -2-
Ehl-i Sünnet, Aişe'nin
Peygamber'in eşleri arasında ona en yakın ve en sevimli
olduğunu iddia ederler. Öyle ki, öteki zevceleri Aişe'yi
kıskanmış ve Peygamber'den kendileri ile Ebu Kuhafe'nin (Ebu
Bekir) kızı arasında adaleti uygulamasını
istemişlerdir. Buna rağmen, ne Aişe'nin kendisi ve ne de
dostları hiçbir zaman Aişe'nin de o abanın altında
olduğunu iddia etmeye cesaret edeme- mişlerdir. Çünkü Resulullah söz
ve hareketleriyle buna izin vermemiş ve net bir şekilde Ehl-i Beyt'inin
kimler olduğunu belirtmiştir. Hatta müminlerin anası Ümmü Seleme
(Allah ondan razı olsun) Resulullah'ın (s.a.a.) ona izin
vereceğini umarak onlarla birlikte abanın altına girmek
istemiş, ama Peygamber onu reddederek şöyle buyurmuştur:
"Senin sonun hayırdır."
Peygamber'in eşlerinden hiçbirisi
onun kadar ün yapmamış ve Ehl-i Sünnet' e göre hiçbiri onun
makamına ulaşamamış, hatta hepsinin faziletlerini bir araya
toplasak bile Ebu Bekir' in kızının faziletlerinin onda biri
kadar dahi olamaz. Hatta Sünniler, dinlerinin yarısını
Aişe'den öğrendiklerini söylerler.
Eğer taassubu bir kenara
bırakarak gerçeklerin peşinde olursak, Aişe'nin günahlardan
masum olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa, Peygamber'in (s.a.a.)
vefatından.sonra Allah bu korumayı ondan kaldırdı mı,
diyeceksiniz?! Gelin gerçeği birlikte bulalım.
PEYGAMBER'İN HAYATI
DÖNEMİNDE AİŞE
Resulullah'ın
(s.a.a.) hayatı döneminde Aişe'nin hayatını
incelediğimizde onun birçok günahı gözümüze çarpmaktadır. O,
defalarca Hafsa ile birlikte Resulullah'a (s.a.a.) karşı plan hazırlamış,
bir defasında Resulullah'ı Allah'ın helal ettiğini
kendisine haram etmek durumunda bırakmışlardı. Bu
olayı Buhari ve Müslim Sahihlerinde kaydetmişlerdir. Bir
defasında da ikisi Peygamber' e karşı birbirine arka
vermişlerdi. Bu olay da Sahihlerin hepsinde ve tefsir kitaplarında
yazılıdır. Allah Teala her iki olaya da Kur'an-ı Kerim'de
işaret etmiştir.
Aişe'nin içi
kıskançlıkla doluydu. Bu durum, Peygamber'in
karşısında saygısız hareketler yapmasına sebep
oluyordu. Bir defasında Peygamber efendimiz Hatice'yi anınca
Aişe şöyle demişti: "Bana ne Hatice' den? O işi
bitmiş yaşlı bir kadındı ve Allah onun yerine sana
daha hayırlısını verdi." Resulullah (s.a.a.) bu
sözleri duyunca öfkeden tüyleri ürpermişti.1
Bir defasında, Peygamber-i Ekrem
(s.a.a.) Aişe'nin evinde iken eşlerinden biri ona, çok sevdiği
bir yemeği hazırlayıp göndermiş, Aişe yemek
dolu tabağı alıp kırmış ve Resulullah'ın
(s.a.a.) yemeği tatmasına engel olmuştu.2
Bir defasında, Resul-i Ekrem'e
(s.a.a.): "Allah'ın peygamberi olduğunu iddia eden sen
misin?!" demişti.3
Bir defasında
da, sinirlenerek Resulullah'a (s.a.a.): "Adaletli ol!" demiş,
bunun üzerine orada bulunan babası Aişe'ye bir tokat atmış,
Aişe kanlar içinde kalmıştı.4
Kıskançlığı o
dereceye varmıştı ki, Resul-i Ekrem (s.a.a.) Nu'man'ın
kızı Esma'yla evlenince, yalan konuşarak ona; "Peygamber
yanına gelince, "Senden Allah'a
sığınırım!" dersen, çok hoşuna gider."
demişti. Aişe bu planla Resulullah'ın o zavallı ve saf
kadını boşaması hedefini güdüyordu. Nihayet böyle de oldu
ve bu sözünden dolayı Resul-i Ekrem (s.a.a.) Esma'yı
boşadı.5
Resul-i Ekrem'in (s.a.a.) huzurunda
Aişe'nin saygısızlığı öyle bir hadde
varmıştı ki, Resulullah (s.a.a.) namaz kılarken
karşısına geçmiş, ayaklarını Resulullah'ın
secde yerine uzatmıştı. Resulullah işaret edince
ayaklarını topluyor,
-------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 231, Peygamber'in Haticeyle Evlenmesi Babı;
Sahih-i Müslim, c. 7, s.134, Müsned-i Ahmed c.6, s.150, Müstedrek el-Hakim c.4,
s.286 az bir lafız farkıyla.
2- Sahih-i Buhari, c. 7, s.46, Bab'ul-Gayre.
3- Gazali, İhya-u Ulum'id-Din, c. 2, s. 65, Edeb'ün-Nikah Kitabı.
4- Kenz'ül-Ummal, c. 13, s. 696; İhya-u Ulum'id-Din, c. 2, s. 65.
5- et-Tabakat'ul-Kubra, c. 8, s. 145 - 146; el-İsabe, c. 4, s. 233;
Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 85.
başını secdeden kaldırınca yine ayaklarını
uzatıyordu. 1
Bir defa Aişe'yle Hafsa
Resulullah'a (s.a.a.) karşı bir komplo hazırladılar. Bu
yüzden Resul-i Ekrem bir ay zevcelerinden uzaklaştı ve hasırın
üzerinde uyudu. 2
"Eşlerinden
istediğinin sırasını erteler, istediğini kabul
edersin..." ayeti inince utanmadan Peygamber' e; "Görüyorum
Rabbin, senin tutkularını hiç ihmal etmiyor!" 3
demişti.
Aişe sinirlendiğinde -ki
çok da sinirlenirdi- Resul-i Ekrem'in adını ağzına almaz,
yemin ederken de "İbrahim'in Rabbine andolsun" derdi.4
Aişe, Peygamber efendimize
(s.a.a.) çok eziyet eder ve mübarek kalbini sürekli kırardı. Ama
Resul-i Ekrem (s.a.a.) yüce ahlakı ve sabrı ile buna tahammül ederek
iyi davranır ve "Şeytan sana musallat olmuştur" derdi.
Keza, Allah Teala'nın onu ve Ömer'in kızı Hafsa'yı tehdit
etmesine üzülürdü.
Defalarca Aişe'nin
davranışlarını kınayıcı ayetler
inmiştir.5 Bir ayette Allah Teala ona ve Hafsa'ya hitap
ederek şöyle buyurmuştur:
------------
1-
Sahih-i Buhari, c. 1, s. 107.
2- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 175-176, Mezalim Kitabı.
3- Sahih-i Buhari, c. 6, s. 147 ve c. 7, s. 16; Sahih-i Müslim, c. 2, s. 1085,
h. 1464.
4- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 47.
5- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 176 - 177.
"Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü
kuşkusuz, kalpleriniz sapmıştır sizin."1
Yine buyurmuştur ki: "Ve
eğer Peygamber' e karşı birbirinize arka verirseniz, bilesiniz
ki, onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin
salihidir; bunların ardından da melekler onun destekçisidirler."2
Bu açık tehdit, Aişe ve
çoğu zaman onun sözlerini dinleyip ona uyan Hafsa'ya hitaptır.
Yine Allah Teala bu ikisi hakkında şöyle buyurmuştur:
"Eğer o sizi
boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, Müslüman,
mümin, ... kadınlar verir."3
Buhari yazıyor ki: Bu ayetler
Ömer bin Hattab'ın da dediği gibi Aişe ve Hafsa hakkında
nazil olmuştur.4 Bu ayet tek başına,
Müslümanlar arasında Aişe'den daha hayırlı kadınlar
olduğunu ispatlamaktadır.
Bir gün Resulullah (s.a.a.)
Aişe'yi Dahye-i Kelbi'nin kız kardeşi Şeraf'ı görmesi
ve Peygamber' e istemesi için gönderdi. Aişe geri döndüğünde
kıskançlık onun bütün benliğini kaplamıştı.
Resulullah, "Onu nasıl buldun ?" diye sorduğunda,
"Onda bir iyilik, güzellik görmedim." dedi. Resul-i Ekrem (s.a.a.):
"Gördün gördün! Hem de seni sarsan bir ben gördün!" dedi. Bunun
üzerine Aişe: "Ey Resulullah! Senden hiçbir şey gizlenmiyor
ki!" dedi.5
----------------------------------
1- Tahrim Suresi /4.
2- Tahrim Suresi /4.
3- Tahrim Suresi /5.
4- Sahih-i Buhaui, c. 6, s. 195 ve 197.
5- İbn-i Sa'd, et-Tabakat'ul-Kubra, c. 8, s. 160 - 161; Kenz'ül- Ummal, c.
12, s. 418, h. 3546.
Aişe hazırladığı planlara
genelde Ömer'in kızı Hafsa'yı da ortak ediyordu. Bu ikisi
arasında ilginç bir uyum görüyoruz. Tıpkı babaları
arasında olan uyum gibi. Ne var ki, burada inisiyatif ve önderlik
Aişe'nin elindedir. Ama diğer tarafta babası Ebu Bekir'in,
Ömer'in karşısında aciz olduğunu ve inisiyatifin Ömer'in
elinde olduğunu görüyoruz. Hatta Ebu Bekir'in hilafeti döneminde bile
hakimiyet Ömer'in elindeydi.
Bazı tarihçiler şöyle
yazarlar:
Aişe, Hz. Ali ile savaşmak
için Basra'ya gitmek istediğinde kendisine yardım etmeleri için
Peygamber'in eşlerine elçiler gönderdi. Ama Ömer'in kızı Hafsa
dışında hiçbiri onunla gitmeye razı olmadı.
Hafsa'yı da kardeşi Abdullah bin Ömer engelleyip vazgeçirdi.1
Tahrim Suresinin dördüncü ve
beşinci ayetlerinde de olduğu gibi Allah Teala Aişe ve
Hafsa'yı tehdit etmiştir. Yine aynı surede yüce Allah onlar
hakkında tehlikeli bir örnek vermiştir. Ayet, sırf Peygamber'in
eşleri oldukları için onların hesapsız ve kitapsız
olarak cennete gideceklerine inanan Müslümanlara şunu anlatmak istiyor:
Peygamber'in eşi olmanın onlara hiçbir yararı ve zararı
yoktur. Allah katında yararlı ve zararlı olabilecek tek
şey, insanın amelleridir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de
buyuruyor ki: "Allah inkar edenlere, Nuh'un karısıyla
Lut'un karısını örnek verdi. İkisi de
kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altındaydılar.
Derken onlara ihanet ettiler. Kocaları
-------------------------------
1-
İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 6, s. 225.
Allah'tan (gelen) hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara:)
"Haydi girenlerle beraber siz de ateşe girin" denildi.
"Ve Allah inananlara,
Firavun'un karısını örnek verdi. Hani o şöyle demişti:
"Ey Rabbim! Bana cennette bir ev kur ve beni Firavun'dan ve onun (kötü)
işlerinden kurtar, ve beni şu zalimler topluluğundan
kurtar!" (Yine Allah inananlara) İmran kızı Meryem'i (örnek
gösterdi). O iffetini korudu da ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve
kitaplarını doğruladı, gönülden itaat
edenlerdendi."1
Bu ayetlerden de
anlaşıldığı üzere Peygamber'in eşi ve zevcesi
olmanın her ne kadar birçok fazileti olsa da, insanı Allah'ın
azabından kurtarmada bir etkisi olamaz. Peygamber eşi olmak, iyi amelle
birlikte olursa faydalıdır. Aksi halde azap iki kat olur. Çünkü
Allah'ın adaleti, vahiyden uzak olan bir kimseyi, evinde vahiy nazil olan
ve vahye yakın olan kimse gibi azaplandırmamayı gerektirir.
Hakkı tanıdığı halde hakka muhalefet eden kimse,
hakkı hiç tanımayan cahilden daha kötüdür ve onun azabı daha
fazladır.
Aziz okuyucular! Aişe'yi daha
iyi tanımak için onun bazı rivayetlerini biraz detaylı olarak
getireceğiz. Böylece onun '. Hz. Ali'yi hilafetten
uzaklaştırmakta en büyük rolü oynadığını, tüm
gücüyle Hz. Ali'ye karşı savaştığını, Tathir
ayetinin gökle yer arasındaki mesafe kadar AİŞE'DEN uzak
olduğunu ve Ehl-i Sünnet'in büyük çoğunluğunun yalan ve hilelere
kanarak, farkına varmadan Ümeyye Oğullarına
uyduklarını ortaya koyacağız.
----------------------
1- Tahrim
Suresi / 10 - 12.
AİŞE'NİN
KISKANÇLIĞI VE KENDİ ALEYHİNDEKİ
ŞAHİTLİĞİ
Şimdi Aişe'nin kendisinin
rivayet ettiği ve kadın kıskançlığı vücudunu
sararak Resulullah'ın (s.a.a.) huzurunda yaptığı
ahlaksızlık ve edepsizlikleri birlikte dinleyelim:
Aişe diyor ki:
"Resulullah'ın eşi
Safiyye Resulullah'a yemek gönderdi. O sırada Resulullah benim
yanımdaydı. Safiyye tarafından gelen cariyenin getirdiği
yemeği görür görmez vücudum titredi ve kendimi kaybettim. Tabağı
elinden alarak kırıp dışarı attım. Peygamber bana
bakınca gözlerinden bu hareketime öfkelendiğini anladım. Hemen
dedim ki: "Bugün bana beddua etmesinden Resulullah'a
sığınırım." Resul-i Ekrem (s.a.a.): "Öyleyse
bunu telafi etmelisin" buyurdu. Ben: "Ey Resulullah! Bunun keffareti
nedir?" diye sorunca buyurdu ki: "Onun yemeği gibi yemek ve onun
tabağı gibi tabak"1
Bir başka yerde de kendisi
hakkında şöyle diyor: "Bir gün Resul-i Ekrem'e: "Yeter
artık! Falanca ve filanca olan (küfürlü sözler) Safiyye'yi bu kadar
övme!" dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki:
"Denizlerin suyunun dahi temizleyemeyeceği bir şey
söyledin!"2
Sübhanallah! Müminlerin annesi,
İslam'ı ahlakın ilk kurallarına ve İslam'ın farz
kıldığı hakların en küçüğüne dahi riayet
etmeyerek başkalarını çekiştirecek ve dedikodu mu
------------------------------
1- Müsned-i
Ahmed bin Hanbel, c. 6, s. 277.
2- Sahih-i Tirmizi, c. 4, s. 660; Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 6, s. 189.
yapacak?! Safiyye hakkında söylediği söz ne kadar kötü ve çirkin ki,
Resulullah'ı (s.a.a.) gazaplandırıyor ve, bunun deniz suyuyla
dahi temizlenemeyeceğini buyuruyor.
Aişe'nin söylediği sözler
o kadar çirkinmiş ki, hadisi rivayet edenler bile o laf1arı söylemek
istememiş ve bu gibi durumlardaki alışkanlıklarıyla o
sözlerin yerine "falanca ve filanca olan" tabirini
kullanmışlardır.
Yine Aişe, kadın
kıskançlığı hakkında şöyle diyor:
"Hiçbir kadını Mariye
kadar kıskanmadım. Çünkü o güzel ve olgun bir kadındı.
Resul-i Ekrem (s.a.a.) ondan hoşlanıyordu. İlk önce Resulullah
onu Harise bin Nu'man'ın evine indirdi. Biz çok rahatsız olduk ve ben
sabırsızlık yaparak bu konuda Peygamber' i incittim. Sonra
Resulullah onu Ali'ye götürdü ve onu orada görmeye giderdi. Bu da bize çok
ağır gelirdi. Daha da kötüsü, Allah ona bir çocuk verdi ve bizi
bundan mahrum kıldı." 1
Aişe'nin
kıskançlığı, Mariye sınırlarını
aşarak Peygamber'in ondan olan oğlu, küçük ve masum İbrahim' i
de kapsamıştı. Aişe diyor ki:
"İbrahim dünyaya
geldiğinde Resul-i Ekrem (s.a.a.) onu benim yanıma getirerek:
"Bak yavrum ne kadar bana benziyor." buyurdu. Dedim ki: "Ben
onda sana benzer hiçbir şey göremiyorum!" Bunun üzerine Resulullah,
"Renginin beyazlığını ve etli oluşunu görmüyor
musun?" buyurdu. Ben dedim ki: "Bolca koyun sütü içen her çocuk beyaz
ve şişman olur."2
----------------------------
1-
İbn-i Sa'd, et-Tabakat'ul-Kubra, c. 8, s. 212; Ensab'ul-Eşraf, c. 1,
s. 449-450; el-İsabe Fi Marifet'is-Sahabe, c. 4, s. 405. Mariye'nin
Biyografisi.
2- et-Tabakat'ul-Kubra , c. 1, s. 134; Ensab'ul-Eşraf, c. 1, s. 450.
Aişe'nin
kıskançlığı bütün sınırları
aşmıştı. Hatta kötü zan ve vesveselere kapılarak
Resulullah'ın hakkında dahi şüphelenmeye başlamıştı.
Resul-i Ekrem, onun yanında kaldığı geceler kendisini
uyumuş gibi gösterir, sessizce Peygamber'i takip ederdi. Bu olayı
onun kendi ağzından dinleyelim:
"Resulullah benimle olduğu
gecelerden birinde aba ve ayakkabılarını çıkardı ve
örtüsünü yatağa serip uyudu. Bir süre sonra benim uyuduğumu
zannederek sessizce elbisesini giydi, ayakkabılarını aldı.,
kapıyı açıp dışarıya çıktı ve
kapıyı yavaşça kapadı. Ben hemen elbisemi giyip
başımı örttüm ve onun ardı sıra gittim. Resulullah
(s.a.a.) Baki mezarlığına gitti ve biraz orada durdu. Ellerini
üç kez göğe kaldırdı ve sonra hızla başka bir yöne
doğru gitti ve ben de peşinden gittim. Sonra eve doğru
geldiğini görünce ondan önce gelip hemen yatağa uzandım.
Resulullah (s.a.a.) içeriye girdiğinde buyurdu ki: "Aişe! Sana
ne oldu? Niçin böyle solukluyorsun? Neden kuşkulanıyorsun?" Ben:
"Bir şey yok." dedim. Resulullah: "Sen söylemezsen Rabbim
bana haber verir." buyurdu. Ben: "Ey Resulullah! Anam babam sana feda
olsun." dedim ve sonra olup bitenleri ona anlattım. "Önümdeki
karartı sendin öyleyse, değil mi?" buyurdu. "Evet
bendim." dedim. Sonra eliyle göğsüme öyle vurdu ki, göğsüm
ağrıdı. Sonra buyurdu ki: "Allah ve Resulünün sana
haksızlık yapacağını mı zannettin?"1
----------------------
1- Sahih-i
Müslim, c. 2, s. 669, h. 103; Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 6, s. 221.
Bir başka yerde şöyle
diyor:
"Resulullah'ı görmeyince
cariyelerinden birinin yanına gittiğini zannettim. Onu arayınca
secdede şu sözleri söylerken buldum: "Allah'ım beni
bağışla ve atfet."1
Ve yine şöyle der:
"Bir gece Resulullah (s.a.a.)
yanımdan çıkıp gitti. Ondan şüphelendim ve
kıskançlık duygum kabardı. Resulullah geri dönüp durumu mu
görünce buyurdu ki: "Aişe! Sana ne oldu? Yine mi
kıskandın?" Dedim ki: "Benim gibi birisi, senin gibi birini
nasıl kıskanmasın ki?" Bunun üzerine buyurdu ki "Yine
şeytanın mı seni tuttu?"2
Bu rivayetler açıkça şunu
gösteriyor: Aişe'nin kıskançlık duygusu kabardığı
zaman kendisini kaybederek tabakları kırıyor ve elbiselerini
yırtıyordu. Bu yüzden yukarıdaki rivayette diyor ki:
"Resulullah, gelip ne yaptığımı görünce; 'Yine şeytanın
mı seni tuttu?!" diye buyurdu. Şüphesiz, Aişe'nin
şeytanı ona çokça musallat olurdu. Çünkü şeytan, kadın
kıskançlığı yoluyla onun kalbine girmişti.
----------------------------------
1- Müsned-i
Ahmed bin Hanbel, c. 6, s. 147.
2- Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 6, s. 115; Sahih-i Müslim, 4, s. 2168, h.
2815.
Resulullah (s.a.a.) kemal, adalet ve
iyi ahlakta bütün insanlar için örnekti. Bu durumda Aişe'nin onu
kıskanmasının ne anlamı olabilirdi? Ehl-i Sünnet diyor ki:
Resul-i Ekrem (s.a.a.) Aişe'yi diğer hanımlarından daha çok
severdi. Hatta diğer zevceleri Resulullah'ın (s.a.a.) Aişe'yi
çok sevdiğini bildikleri için bazen kendi sıralarını
Aişe'ye verirlerdi. Eğer bu söz doğru ise Aişe'nin
aşırı kıskançlığı nasıl yorumlanabilir?
Çünkü o zaman durum bunun tam aksine olmalı ve dedikleri gibi Resulullah
(s.a.a.) Aişe'yi daha çok sevdiğine göre diğer zevceleri onu
kıskanmalıydılar.
Bütün bunlara rağmen tarih ve
hadis kitapları Aişe'nin övgüsüyle doludur. Hatta Resulullah'ın
(s.a.a.) onun ayrılığına dayanamadığını
yazarlar!
Ben şuna inanıyorum ki, bu
rivayetlerin tümü Aişe'yi çok seven Emevilerin uydurmasıdır.
Çünkü Aişe, Ermenilere büyük bir hizmet etmiş, onların istekleri
doğrultusunda hareket ederek düşmanları olan Ali bin Ebi Talib'e
karşı savaşmıştır.
Yine ben şuna inanıyorum
ki, Resulullah (s.a.a.), bu kötü ve çirkin davranışları yüzünden
onu hiç sevmezdi. Daha önce hatırlattığımız gibi,
Resulullah (s.a.a.) yalan konuşan, başkalarını
çekiştiren, ara bozuculuk yapan, Allah ve Resulüne kötü zanda bulunan ve
kendisine zulmedeceklerini sanan birini nasıl sevebilir ki? Peygamberimiz,
aşırı kıskanç ve meraklı olan, kocasının
nereye gittiğini öğrenmek için izinsiz evinden dışarıya
çıkan birini nasıl sevebilir? Resul-i Ekrem'in (s.a.a.) huzurunda
zevcelerine -ölmüş olanlarına dahi- çirkin laflar eden ve onlara
küfreden birini nasıl sevebilir? Oğlu İbrahim' e düşman
olan ve annesi Mariye'ye iftira eden kadını nasıl sevebilir?1
Bazen yalan uydurarak, bazen de eski
düşmanlıkların kinlerini kusarak kendisiyle eşlerinin
arasını bozan ve onları boşamasına sebep olan bir
kadını nasıl sevebilir? Resulullah, kızı
Fatıma'tüz-Zehra'nın ve amcası oğlu Ali bin Ebi Talib'in
düşmanını ve Hz. Ali'nin adını bile ağzına
almak istemeyen birini nasıl sevebilir?2
Bütün bunlar Resulullah'ın
(s.a.a.) hayatı döneminde vuku bulmuştur; Resulullah'ın (s.a.a.)
vefatından sonraki olaylar ise anlatmakla bitmez.
Şüphesiz bütün bu olaylar
Allah'ı ve Resulünü gazaplandırır ve onlar bu işlere
razı olmazlar. Çünkü Allah haktır ve Resulullah (s.a.a.) da
hakkın temsilcisidir. O halde, Resulullah (s.a.a.) batıl olan
birisini sevemez.
İleride Resulullah'ın
(s.a.a.) Aişe'yi sevmesi bir kenara dursun, hatta ümmetine onun
fitnesinden korunmayı öğütlediğini göreceğiz.3
Bazı Sünni alimlerine,
Resulullah'ın (s.a.a.) -diğer zevcelere nazaran- Aişe'yi daha
çok sevmesinin nedenini sorduğumda hiç alakası olmayan cevaplar
verdiler. Birisi dedi ki: "Aişe genç ve güzeldi ve Resulullah'ın
(s.a.a.) eşleri arasında daha önce evlenmeyen tek bakire oydu."
Bir başkası dedi ki: "O, Resulullah'ın (s.a.a.) mağara
arkadaşı Ebu Bekir'in kızıdır." Üçüncüsü
şöyle dedi: "O dininin
-----------------------------
1- Bu
konuda Cafer Murtaza Amili'nin "Hadis'ul-İfk" (s. 239) adlı
eserine bakınız.
2- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 207; et- Tabakat'ul-Kubra, c. 2, s. 231.
3- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 100, Cihat ve Siyer Kitabı.
yarısını Resulullah'tan öğrenmiş olup, alim ve fakih
idi." Dördüncüsü ise şöyle dedi: "Çünkü Cebrail, Resulullah' a
Aişe'nin resmini getirmişti ve Cebrail yalnızca Peygamber
Aişe'nin evinde iken vahiy nazil ederdi."
Aziz okuyucularımız!
Gördüğünüz gibi bu iddiaların hiçbirisi bir delile
dayanmamaktadır. Akıl da bunları asla kabul etmez ve biz
delillerle bunların hepsini reddedeceğiz. Eğer Resulullah
(s.a.a.) güzelliği ve bakireliği nedeniyle Aişe'yi sevmiş
olsaydı niçin o dillere destan güzel kızlarla evlenmemişti?
Halbuki herkes onun emri altındaydı! Ta- rihçilerin de
yazdığına göre Aişe'nin Cahş kızı Zeynep,
Huyay kızı Safıyye ve Mariye-i Kıbtiyye'yi
kıskanmasının sebebi, onların AİŞE'DEN daha güzel
olmalarıydı.
İbn-i Sa'd, Tabakal'ında
ve İbn-i Kesir, Tarih'inde şöyle yazarlar:
"Resulullah (s.a.a.),
güzelliğiyle meşhur olan Kab kızı Müleyke ile evlendi.
Aişe o kadının yanına giderek dedi ki: "Babanın
katili olan bir adamla evlenmekten utanmıyor musun?" O da
Resulullah'tan Allah'a sığındı. Bu nedenle Resulullah da
onu boşadı. Kavmi Resulullah'ın yanına gelerek; "Ya Resulullah!
O daha küçüktür, görüşüne itina edilmez, o
kandırılmıştır. Onu geriye çevir." dedilerse de
Resulullah (s.a.a.) kabul etmedi. Onun babası Mekke'nin fethinde Halid bin
Velid tarafından öldürülmüştü."1
Bu rivayet açıkça şuna
delalet ediyor: Eğer Resulullah'ın (s.a.a.) evlenmekten maksadı
kadının gençlik ve güzelliği
-------------------------------------
1-
et-Tabakat'ul-Kubra, c. 8, s. 148; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 5, s.299.
olsaydı, Müleyke bint-i Kab'ı asla boşamazdı. Çünkü o da
genç ve güzeldi. Bu rivayetten ayrıca, Aişe'nin günahsız ve
mümin kadınları Resulullah'tan (s.a.a.) ayırmak için ne gibi
hilelere başvurduğu ortaya çıkmaktadır.
Daha önce Aişe'nin, Nu'man
kızı Esma'nın boşanmasına nasıl yol
açtığını da görmüştük. Aişe onun güzelliğini
kıskandığı için ona demişti ki: "Resulullah
(s.a.a.) kadının yanına geldiği zaman, kadının
ona, "Senden Allah'a sığınırım." demesinden
hoşlanır. Zavallı Müleyke hususunda da, babasının
öldürülmesi gibi hassas bir noktaya değinerek duygusunu körüklüyor ve;
"Babanın katiliyle evlenmekten utanmıyor musun?" diyor.
Zavallı kadın da Resulullah'tan Allah'a
sığınıyor. Cahiliye devrinin etkilerinin devam ettiği
ve babasının katilinden intikam almayanın
kınandığı bir ortamda bundan başka ne söyleyebilirdi
ki?
Şimdi haklı olarak şu
soruyu sorabiliriz: Resulullah (s.a.a.) Aişe'nin hilesine aldanan bu iki
kadını niçin boşadı?
Her şeyden önce bilmeliyiz ki,
Resulullah (s. a. a.) ma- sumdur, kimseye zulmetmez ve yaptığı
her şey doğrudur. O halde onları Allah ve Resulünün bildiği
bir hi km etten dolayı boşamıştır. Aynı
şekilde, onca yaptıklarına rağmen Aişe'yi
boşamamasının da bir hikmeti vardır muhakkak. Belki
ilerideki bahislerde bunun sırlarından bazılarını
çözeriz.
Resulullah'ın (s.a.a.)
boşadığı ilk kadın olan Esma bint-i Nu'man o kadar saf
bir insandı ki Aişe'nin hilesine hemen kanarak Resulullah (s.a.a.)
ile karşılaşınca hemen "Senden Allah'a
sığınırım." dedi. Çok güzel olmasına
rağmen saflığı ve akılsızlığından
dolayı Resulullah (s.a.a.) onu boşadı.
İbn-i Abbas der ki:
"Resulullah, zamanının en güzel kadınlarından olan
Esma bint-i Nu'man ile evlendi."1 Belki
de Resulullah bu hareketiyle aklın, güzellikten daha önemli olduğunu
anlatmak istemiştir. Çünkü genç ve güzel bir kadın,
saflığı ve akılsızlığı yüzünden kolayca
fesada düşebilir.
Resulullah'ın
boşadığı ikinci kadına, yani Aişe' nin;
"Babanın katiliyle mi evleniyorsun?" diyerek
duygularını hırpaladığı Müleyke bint-i Kab'a
gelince; Resulullah, -akrabalarının da dediği gibi,
yaşı küçük ve sözlerine itina edilmeyecek- bu kadının korku
ve kabusla yaşamasını ve daha büyük belalarla
karşılaşmasını istemediği için onu
boşadı. Ayrıca, Aişe onun Resulullah'la birlikte rahat bir
hayat sürdürmesine de engel olacaktı. Şüphesiz bunların
dışında, Allah ve Resulünün bildiği ve bizim
bilmediğimiz başka sebepler de vardır.
Önemli olan, bazı cahiller ve
oryantalistlerin zannettiklerinin tam aksine, Resulullah'ın (s.a.a.) asla
güzel kadınlar peşinde koşan şehvetperest birisi
olmadığını bilmemizdir.
Tarih ve hadis kitaplarında
kaydedildiği üzere, zamanlarının en güzel
kadınlarından olan bu iki kadını Resulullah'ın
(s.a.a.) nasıl boşadığını gördük. O halde,
"Resulullah Aişe'yi genç ve güzel olduğu için seviyordu."
görüşünü kabul edemeyiz.
"Aişe Ebu Bekir'in
kızı olduğu için Resulullah (s.a.a.) onu daha çok
seviyordu" sözüne gelince... Bu söz de doğru değildir. Ama
şunu söyleyebiliriz ki: Resulullah (s.a.a.) Ebu Bekir için Aişe'yle
evlendi. Çünkü Resulullah (s.a.a.) siyasi sebeplerden dolayı ve
düşmanlığın yerini dostluk alsın diye çeşitli
kabilelerden olan kadınlarla evlenmişti. Örneğin; Resulullah
--------------------
1-
et-Tabakat'ul Kubra, c.8, s.145
(s.a.a.), baş düşmanı olan Ebu Süfyan'ın kızı ve
Muaviye'nin kız kardeşi Ümmü Habibe ile de evlenmişti. Çünkü
Resulullah (s.a.a.) bütün alemlere rahmet olarak gönderilmişti ve kalbinde
kimseye karşı kin ve düşmanlık yoktu. Onun
muhabbet ve rahmeti Arap kabilelerini aşmış, Kitap Ehli'ni de
kapsamına almış ve semavi dinlere mensup olanları birbirine
yakınlaştırmak için Yahudi, Hıristiyan ve
Kıptilerden de kız almıştı.
Siyer kitaplarında da
okuduğumuz gibi, bizzat Ebu Bekir'in kendisi Resulullah'tan (s.a.a.)
kızı Aişe ile evlenmesini istemiştir. Aynı
şekilde Ömer de Peygamber efendimizden kızı Hafsa ile
evlenmesini istemiştir. Resulullah (s.a.a.) da onların bu
isteğini kabul etmiştir. Çünkü onun kalbi bütün yeryüzündekileri
kapsayacak kadar genişti.
Allah Teala buyuruyor ki:
"Eğer kaba ve katı
yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından
dağılıp giderlerdi.'1
Şimdi Aişe'nin
rivayetine dönelim. Aişe diyor ki:
"Resulullah (s.a.a.) benim
uyuduğumu görünce yavaşça elbisesini giyerek kapıyı
açtı ve dışarı çıktı."
Buradan Resulullah'ın (s.a.a.)
Aişe'den ayrı kalmaya dayanamadığını ileri süren
rivayetin de yalan ve uydurma olduğunu anlıyoruz. 2
-------------
1- Al-i
İmran Suresi / 159.
2- Sahih-i Müslim, c. 2, s. 669, h. ıo3; Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 221.
Bu sonuca sadece ben
varmış değilim. Bu konuda Ehl-i Sünnet'in Sahihlerinde birçok
delil mevcuttur. Örneğin; Sahih-i Müslim ve diğer
Sıhah'ta Ömer bin Hattap'tan şöyle nakledilir:
"Resulullah (s.a.a.)
hanımlarından uzaklaştığında ben mescide girdim.
Halk çakıllarla oynayarak, Resulullah (s.a.a.) zevcelerini
boşadı, diyorlardı. O zaman daha hicap ayeti nazil
olmamıştı. Ben onlara, "Bugün olayı
öğreneceğim" dedim. Sonra Aişe'nin yanına giderek;
"Ey Ebu Bekir'in kızı!" dedim, "Sen
yaptıklarınla Resulullah'a (s.a.a.) eziyet edecek hadde mi
ulaştın?" Aişe; "Benden sana ne, ey Hattab'ın
oğlu! Sen kendi kızına öğüt ver!" dedi. Ben de
Hafsa'nın yanına giderek; "Ey Hafsa!" dedim, "Sen
yaptıklarınla Resulullah'a (s.a.a.) eziyet edecek hadde mi
ulaştın? Vallahi sen çok iyi biliyorsun ki, Resulullah (s.a.a.) seni
hiç sevmiyor ve eğer ben olmasaydım, mutlaka seni
boşardı." Bunun üzerine Hafsa şiddetle
ağladı."1
Bu rivayetten açıkça
anlaşılıyor ki, Resulullah'ın (s.a.a.) Ömer'in
kızı Hafsa ile evlenmesi onu sevdiğinden değil, sadece
zamanın siyası şartları bunu gerektirdiği içindi.
Ömer'in, Resulullah'ın (s.a.a.)
Hafsa'yı sevmediğine dair yemin edip; "Vallahi sen iyi
biliyorsun ki Resulullah (s.a.a.) seni hiç sevmiyor." diyerek
Hafsa'nın kendisinin de bunu bildiğini belirtmesi, ardından da
"Eğer ben olmasaydım, Resulullah (s.a.a.) mutlaka seni
boşardı." diye eklemesi, bu evliliğin sırf siyası
maksatla gerçekleştiğinde hiçbir şüpheye yer
bırakmıyor.
----------------------
1- Sahih-i
Müslim, c. 4, s. 1106, h. 1479.
Bu rivayet, ayrıca
Resulullah'ın (s.a.a.) Aişe ile evlenmesi hususunda da bize bir fikir
vermekte ve Aişe'nin tüm eziyetlerine Ebu Bekir için
katlandığı konusunda bizi aydınlatmaktadır. Çünkü
Hafsa, Aişe'ye oranla Resulullah'ın muhabbetine daha
layıktı. O, Aişe'nin yaptığı çirkin hareketlerin
yüzde birini dahi yapmamış ve Resul-i Ekrem'e onun kadar eziyet
etmemişti.
Eğer Emevilerin Aişe'nin
faziletleri hakkında uydurdukları rivayetlere itina etmeyerek
gerçeği araştıracak olursak, Resulullah'ın Aişe'den
çok eziyet gördüğünü ve ona çokça öfkelendiğini görürüz. Şimdi
Buhari ve diğer birçok Ehl-i Sünnet hadisçilerinin rivayet ettiği ve
Aişe'nin, kocası Resulullah'ın kendisinden ne kadar nefret
ettiğini hissettiğini anlatan şu rivayete dikkat edelim:
Buhari, Sahih'inde şöyle
nakleder:
"Kasım bin Muhammed'den
duydum; dedi ki: "Aişe; "Ah! Başım
ağrıyor!" deyince Resulullah (s.a.a.)"Eğer bir gün
gelir de ben yaşarsam (ve sen ölürsen) senin için dua eder ve mağfiret
dilerdim." buyurdu. Bunun üzerine Aişe; "Eyvahlar olsun!"
dedi, "Vallahi ben biliyorum ki sen benim ölmemi istiyorsun. Eğer o
gün gelirse, o günün son saatlerinde eşlerinden bazısıyla
birlikte olursun."1
Sizce bu rivayet, Resulullah'ın
(s.a.a.) Aişe'yi sevdiğini gösterebilir mi?
-------------------------
1- Sahih-i
Buhari, c. 7, s. 155, Hastalar ve Tıp Kitabı; Sünen-i Beyhaki, c. 3,
s. 378.
Bütün bunlardan şu sonuca varıyoruz: Ümeyye Oğulları ve
özellikle de Muaviye bin Ebu Süfyan , Resulullah'a (s.a.a.) karşı
büyük bir kin beslemekteydiler. Bu yüzden, hilafeti ellerine geçirdikleri zaman
gerçekleri değiştirmeye çalıştılar; Resulullah'ın
(s.a.a.) zamanında kayda değer hiçbir faaliyetleri olmayan
sıradan bazılarını yüceliğin doruğuna çıkardılar;
Resulullah'ın (s.a.a.) zamanında fazilet ve yüceliğin
doruğunda olanları ise küçük gösterdiler.
Bence Emevilerin insanları
yüceltip alçaltmadaki tek ölçüleri, Muhammed ve Ehl-i Beyti olan Ali,
Fatıma, Hasan ve Hüseyin' e olan haddinden fazla kin ve
düşmanlıklarıydı. Bu durumda, Allah'ın her türlü
pislikten arındırıp tertemiz kıldığı
Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine düşman olanları yüceltip onların
faziletleriyle ilgili hadisler uydurdular; onları kendilerine
yakınlaştırarak, makam ve mevkilere getirdiler. Böylece halk da
onları sevip saymaya başladı.
Resulullah'ı (s.a.a.) kalpten
sevip savunanları ise küçültmeye, faziletlerini gizlemeye
çalıştılar; onlar için kusurlar üretip aleyhlerinde yerici
hadisler uydurdular.
Böylece, her zaman Resulullah'a
(s.a.a.) karşı çıkan ve mübarek ömrünün son günlerinde onu
sayıklamakla suçlayan Ömer bin Hattap, Emevilerin hükümeti döneminde
İslam'ın en yüce şahsiyeti olarak tanıtılıyor.
Ama, Musa'ya göre Harun
nasılsa, Resulullah'a (s.a.a.) göre öyle olan, Allah ve Resulünü seven,
Allah ve Resulünün de kendisini sevdiği, bütün müminlerin velisi Ali bin
Ebi Talip (a.s.), Müslümanların minberlerinde seksen yıl
lanetleniyor!
Aynı şekilde, Resulullah'a
(s.a.a.) her gün gam ve keder yudumlatmış, Rabbinin emirlerine
karşı çıktığı gibi onun da emirlerine
karşı çıkmış, Resulullah'ın vasisi olan Hz.
Ali'ye karşı savaş açmış, İslam tarihinde
binlerce Müslümanın kanının döküldüğü en büyük fitneye
sebep olmuş olan Aişe, İslam kadınlarının en meşhuru
oluveriyor ve Müslümanlar dinin hükümlerini ondan alıyorlar.
Ama, rızası Allah'ın
rızası, gazabı Allah'ın gazabı olan Hz.
Fatıma'tüz-Zehra unutulup gidiyor; geceleyin gizlice defnediliyor; ondan
önce de evi yakılmakla tehdit edilip, kapıyla duvar arasında
sıkıştırılarak kaburgaları
kırılıyor, hamile olduğu bebeğini düşürüyor ve
Ehl-i Sünnet, onun; babasından rivayet ettiği tek bir hadis dahi
bilmiyorlar!
Aynı şekilde,
Allah'ın Kitabının nassıyla ve Resulullah'ın diliyle
lanetlenen Yezid bin Muaviye, Ziyad bin Ebih, İbn-i Mercane, İbn-i
Mervan, Haccac, İbn-i As ve diğerleri, yönetimi ele geçirip
müminlerin emirleri olarak adlandırılıyorlar.
Ama, cennet gençlerinin efendileri
ve Peygamber'in güzel kokulu iki gülü Hasan ile Hüseyin ve Peygamber'in
soyundan olan Ümmetin İmamları sürgün ediliyor, zindanlara
kapatılıyor ve sonunda kılıçla veya zehirlenerek
öldürülüyorlar.
Aynı şekilde, Resul-i
Ekrem'e (s.a.a.) karşı açılan her savaşın
başında yer alan münafık Ebu Süfyan'a övgüler
yağdırılırken; Resulullah'ı var gücüyle savunan,
yeğeninin davası yolunda her şeyi göze alan, bu uğurda
kavmi ve /aşiretindan kovulan, üç yıl Şi'b-i Ebu Talip'te
mahsur kalıp ekonomik ambargoya katlanan, İslam'ın
maslahatı için, yani tüm köprüleri yıkmayıp Kureyş'in,
Müslümanlara istedikleri eziyeti yapabilmelerini önlemek için, Firavun
ailesinin mümini gibi imanını gizleyen Ebu Talip, küfürle itham
edilip, cehennemde ayağının altına beynini kaynatacak
ateşten bir pompa koyularak cezalandırılacağı söyleniyor!
Aynı şekilde, Allah ve
Resulünün hükümleriyle alay eden, onlara asla değer vermeyen, çirkin
emellerine ulaşmak için müminleri katleden ve Müslümanların gözünün
önünde Resulullah'a (s.a.a.) küfreden, azatlı oğlu azatlı ve
mel'un oğlu mel'un Muaviye, vahiy katibi olarak
adlandırılıyor; "Allah'ın vahiyde güvendiği üç
kişi vardı: Cebrail, Muhammed, Muaviye." deniliyor ve hikmet,
tedbir ve siyaset adamı olarak tanıtılıyor.
Ama, yeryüzünün
taşıdığı ve gökyüzünün üzerine gölge düşürdüğü
en doğru konuşan insan olan Ebuzer,1 fitneci
olarak tanıtılıyor, dövülüyor ve Rebeze'ye sürgün ediliyor.
Selman, Mikdad, Ammar, Huzeyfe ve Hz. Ali'nin velaye- tini kabul edip izinde
yürüyen diğer bütün gerçek sahabiler, zulüm, işkence, sürgün ve katle
maruz kalıyorlar.
Ve böylece, Hulefa Mektebi'nin
izcileri, Muaviye'nin taraftarları ve zalim iktidarın
oluşturduğu mezheplerin takipçileri, "Ehl-i Sünnet ve
Cemaat" olarak tanıtılıp İslam'ı temsil ettikleri
ileri sürülüyor; muhalifleri ise, tertemiz olan Ehl-i Beyt İmamlarına
uymuş olsalar dahi, kafir ilan ediliyor!
Ama, ilim şehrinin
kapısı, hakkın ekseni ve İslam'ı ilk kabul eden Hz.
Ali'ye ve onun soyundan gelen Masum İmamlar'a uyan Ehl-i Beyt Mektebi'nin
izcileri, bidat ve dalalet ehli olarak tanıtılıyor; onlara
karşı savaşanlar ise Müslümanlardan sayılıyor!
"Fe sübhanellah ve la havle ve la kuvvete illa billah!"
-------------------------
1- Sünen-i
Tirmizi, c. 5, s. 669; Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 163.
Yüce Allah ne güzel buyuruyor:
"Ve onlara, yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın, denince, biz ıslah ediciyiz diyorlar. Halbuki
onların kendileri bozguncudurlar da anlamazlar. Onlara, siz de halk gibi
iman edin, denince; biz de sefihler gibi mi inanalım, derler. Onların
kendileri sefihtirler, ama bunu bilemezler."1
Resulullah'ın (s.a.a.), dinin
yarısını bildiği için Aişe' yi sevdiği
iddiasına gelince... Bu iddia, Resulullah'tan (s.a.a.) rivayet ettikleri
şu hadise dayanıyor: "Dininizin yarısını bu
Humeyra'dan (Aişe'den) öğrenin." Ancak bu hadis, kesinlikle
batıl ve uydurmadır. Çünkü bu, Aişe'den naklolunan komik ve
üzücü hükümlerle uyuşmamaktadır ve Resulullah (s.a.a.) bu gibi
sözlerden münezzehtir. Bu konuda, Müslim'in Sahih'inde ve
Malik'in Muvatta'sında naklettiği, kadının kendisine mahrem
olmayan erkeğe süt emzirmesi hadisine değinebiliriz.2 Bu
hadis hakkında "Doğrularla Birlikte" adlı
kitabımızda yeterince bahsettik. Daha fazla bilgi için oraya
başvurabilirsiniz.
Bu yüz kızartıcı
rivayetin reddi için Resulullah'ın (s.a.a.) bütün zevcelerinin onu inkar
etmiş olmaları yeterlidir. Ayrıca bu rivayeti nakleden
şahıs, çok çirkin ve yüz kızartıcı olduğundan bir
yıl onu nakletmeye cesaret edememiştir.
-------------------
1- Bakara
Suresi /13.
2- Sahih-i Müslim, c. 2, s. 107; el-Muvatta, c. 2, s. 606.
Sahih-i Buhari'de de "Vatanından Uzaklaşan
Namazı Dörtten iki Rekata İndirir Babı"nda Zühri'nin
Urve'den, onun da Aişe'den şöyle naklettiğini görüyoruz:
"Namaz farz olduğunda sadece iki rekat idi; bu yolcu namazı
olarak sayıldı. Ama kendi şehrinde olan namazı tam olarak
kılmalıdır." Zühri der ki: Urve'ye, "Peki Aişe
yolculukta niçin namazını tam kılardı?" diye
sorduğumda dedi ki: "Aişe de Osman gibi te'vil yaptı."
Müslim de Sahih'inin "Yolcu
Namazı Babı"nda aynı rivayeti Buhari' den daha net bir
şekilde nakletmiştir.1
Bu ise apaçık bir
tezattır. Aişe'nin kendisi yolcu namazının iki rekat
olduğunu, Allah'ın bunu farz kıldığını ve
Resulullah'ın bunu böyle uyguladığını söylüyor. Ama
kendisi buna muhalefet ederek sırf Osman' m sünnetini ihya etmek için
Allah'ın ve Resulünün hükmünü değiştiriyor. Bu nedenlerle Ehl-i
Sünnet'in sahih kitaplarında birçok hükmün naklolunduğunu, ama
Sünnilerin bunlara uymadığını görüyoruz. Çünkü onlar,
çoğu zaman Ebu Bekir, Ömer, Osman, Aişe ve Muaviye gibilerinin
te'villerini Allah'ın hükümlerine tercih etmektedirler.
Eğer dinlerinin
yarısını kendisinden öğrendikleri "Humeyra"
Allah'ın hükümlerini te' vil edip değiştiriyorsa kocası
Resulullah'ın (s.a.a.) buna razı olacağını ve dininizi
Aişe'den öğrenin diyebileceğini hiç zannetmiyorum. Bunun
dışında ileride, Sahih-i Buhari ve Sahih-i
Müslim' de Aişe'ye uymanın günah olduğunu bildiren
hadislere değineceğiz, inşaallah.
-------------------------------------
1- Sahih-i
Buhari, c. 2, s. 55; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 478, h. 3.
Resulullah'ın Aişe'yi sevmesinin nedenini, "Resulullah (s.a.a.) Aişe ile evlenmeden önce
Cebrail, Aişe'nin resmini Peygamber' e getirmişti ve sadece
Aişe'nin evinde iken Peygamber' e vahiy nazil olurdu." şeklinde
açıklayanların sözlerine gelince... Bu sözlere deliler dahi gülerler.
Acaba Cebrail'in Peygamber'e getirdiği resim bir fotoğraf
mıydı, yoksa bir yağlı boya tablosu muydu?!
Kaldı ki, Ehl-i Sünnet'in
Sahihleri, Resulullah (s.a.a.) Aişe'yi görsün diye Ebu Bekir onu bir tabak
hurma ile Resul-i Ekrem' e gönderdiğini ve kızıyla evlenmesini
kendisi Peygamber' e teklif ettiğini naklederler. Öyleyse Cebrail'in
Resulullah'a (s.a.a.) Aişe'nin resmini getirmesine ne lüzum vardı?!
Ayrıca Aişe'nin evinin Peygamber-i Ekrem'in evine
uzaklığı birkaç metreden fazla değildi. Eğer
Cebrail'in Resulullah'a (s.a.a.) herhangi birinin resmini getirmesi gerekseydi,
Mısırlı Mariye-i Kıptiyye'nin resmini getirmeli ve ondan
İbrahim adlı oğlunun dünyaya geleceğini müjdelemeliydi.
Çünkü Mariye Mısır'da yaşıyor ve kimse onun geleceğini
bilmiyordu.
Bu nedenle; bu rivayetlerin,
kumalarına karşı övünecek hiçbir şeyi olmayan Aişe'nin
hayalinin ürünü veya sığ düşünceli insanların gözünde
Aişe'nin makamını yüceltmek için Emevilerin Aişe'nin
dilinden uydurdukları yalanlar olduğunu söylemekten başka bir
çaremiz yoktur.
"Resulullah (s.a.a.) sadece
Aişe'nin evinde iken Cebrail ona nazil olurdu" sözü ise, öncekinden
daha çirkindir. Oyşa Kur'an-ı Kerim'den bildiğimiz, Yüce
Allah'ın; Resulullah'a karşı geldiği takdirde Aişe'yi
Cebrail, müminlerin salihi ve meleklerle tehdit ettiğidir. O halde bu gibi
sözler, Ehl-i Sünnet alimlerinin hayal ve zanlarından başka bir
şey değildir; zan ise asla hakkın yerini tutamaz. "De
ki: "Bize gösterecek bir deliliniz varsa getirin." Siz zandan
başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz ancak tahmin yürütüyorsunuz."1
RESULULLAH'TAN (S.A.A.) SONRA
AİŞE
Şimdi
Ebu Bekir'in kızı Aişe'nin Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonraki
hayatını inceleyelim. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra artık
Aişe'nin önünde hiçbir engel yoktur. Babası İslam ümmetinin
halifesi ve hakimi, kendisi ise İslam hükümetinin bir numaralı
kadınıdır. Çünkü kocası Resulullah, babası ise
Resulullah'ın (s.a.a.) halifesidir. Üstelik, kendisinin de Peygamber'in
zevcelerinin en üstünü olduğunu zannetmektedir. Çünkü o,
Resulullah'ın zevceleri arasında onunla evlenen tek bakiredir.
Resulullah vefat ettiğinde ise gençliğinin baharı olan on sekiz
yaşındadır. En meşhur rivayetlere göre Resulullah'la
(s.a.a.) altı veya sekiz yıl yaşamış ve ilk
yıllarını Peygamber'in eşi olmasına rağmen
çocuklar gibi oynamakla geçirmiştir. Resulullah'ın (s.a.a.) cariyesi
Büreyre, onu şöyle tanıtır: "Aişe gencecik bir
kızdı; hamur yaparken uyurdu; evdeki hayvanlar (tavuk, güvercin vs.)
gelip yaptığı hamlim yerlerdi."2
Evet, ömrünün
yarısını, dokuz veya on kuma arasında Resulullah'la
(s.a.a.) birlikte geçirmiş olan on sekiz yaşındaki genç bir
kadın! Unutmadan şunu da hatırlatalım ki, Aişe'nin
hayatında, kumalarından daha çok kıskandığı bir
başka kadın daha var: Fatıma'tüz-Zehra, Peygamber'in Hatice' den
olan kızı.
-------------------------------
1- En'am Suresi / 148.
2- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 229.
Hatice hakkında ben ne
diyebilirim ki! O, Cebrail-i Emin'in kendisine selam verdiği ve kendisini
cennette gürültüsü ve yorgunluğu olmayan bir ev ile müjdelediği
Sıddıyka-ı Kubra'dır.1 Resulullah
(s.a.a.) her münasebette kendisini hayırla anardı. Resulullah
(s.a.a.) onu her andığında Aişe yanıp yakılır,
kalbi kıskançlık ateşiyle tutuşurdu. Bazen kendisini öyle
kaybederdi ki ona söver ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a.) duygularını
rencide ederdi.
Hatice hakkında ne dediklerini
kendisinden işitelim. Buhari, Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Mace,
Aişe'den şöyle naklederler:2
Resulullah'ın
hanımlarından hiçbirini Hatice'yi kıskandığım
gibi kıskanmadım. Çünkü Resulullah (s.a.a.) onu çok anar ve överdi.
Bir gün Resulullah'a (s.a.a.); "Ölüp gitmiş avurdu
kırmızı ihtiyar bir kadını niçin bu kadar övüyorsun? Halbuki
Allah sana ondan daha hayırlı bir kadın vermiştir."
dedim. Resulullah'ın yüzünün rengi öyle değişti vahiy inmesi
dışında böyle değiştiğini hiç görmemiştim.
Sonra şöyle buyurdu: "Hayır, Allah ondan daha
hayırlısını bana vermemiştir. Halk bana karşı
kafir olduğunda o iman etti; halk beni yalanladığında o
doğruladı; halk beni mahrum ettiğinde o malıyla beni
destekledi; Allah bana ondan evlat verdi ve diğer kadınlardan
vermedi."
--------------------------------
1-Sahih-i
Buhari, c. 5, s. 48; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1887, h. 71, Hz. Hatice'nin
Faziletleri Babı.
2-Daha önce de şöyle dediğini görmüştük: "Hiçbir
kadını Safiyye kadar kıskanmadım." Veya "Hiçbir
kadını Mariye kadar kıskanmadım." Allah
aşkına, Peygamber'in hangi zevcesinin senin eziyet ve kıskançlığından
kurtulduğunu söyler misin?!
Hiç şüphesiz,
Resulullah'ın (s.a.a.) bu sözleri, Aişe'yi Peygamber'in en üstün ve
en sevgili zevcesi olarak kabul edenlerin iddiasını çürütüyor. Yine
hiç şüphesiz, Resulullah (s.a.a.) Aişe'yi böyle kınayıp
Allah Teala'nın kendisine Hatice'den daha hayırlısını
vermediğini söyleyince, Aişe'nin haset ve
kıskançlığı daha da çoğalıyor.
Acaba ömründe Hz. Hatice'yi hiç
görmemiş ve onunla konuşmamış olan Aişe'ye, Hz. Hatice
aleyhinde niçin bu kadar konuştuğunu sorabilir miyiz? Yaşayan
birinin aleyhinde konuşmak mümin bir kadına yakışmayan bir
davranış iken, Rabbine kavuşan bir insanın aleyhinde
konuşmak acaba nasıl yorumlanabilir? Hele bir de aleyhinde
konuşulan kimse, Resulullah'ın (s.a.a.) zevcesi olup Cebrail'in evine
nazil olduğu ve kendisini cennette gürültüsü ve yorgunluğu olmayan
bir ev ile müjdelediği Hz. Hatice olursa...1
----------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 48; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1887, h. 71.
Aişe, kalbinde Hz. Hatice'ye karşı olan kin ve nefretini
herhangi bir yolla açığa vurması gerekiyordu. Aksi hale her an
patlayabilirdi. Aişe, karşısında kendisinden biraz küçük
veya aynı yaşta olan Hatice'nin kızı Fatıma'dan
başka birini görmüyordu. Doğal olarak da Hz. Peyganber'in Hz.
Hatice'ye karşı olan derin sevgisi, biricik kızı Hz.
Fatıma'da tecelli ediyordu. Çünkü o babasıyla birlikte
yaşamış ve Resulullah'ın (s.a.a.) Hz. Hatice'yle birlikte
yaşadığı güzel anılara tanık olmuştu. Bu
sebeple Resulullah kızı Zehra'ya "Ümmü Ebiha (Babasının
Annesi)" adını vermişti.
Resulullah'ın (s.a.a.),
kızı Fatıma'yı yüceltmesi, onu cennet
kadınlarının hanımefendisi1 olarak adlandırması, cennet
gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin' in ondan dünyaya gelmesi,
Resulullah'ın (s.a.a.) Fatıma'nın evine giderek
torunlarını eğitmek için geceleri uyumaması "Hasan
ve Hüseyin, benim bu ümmet arsında güzel kokulu iki gülümdür."2 diye
buyurması ve o ikisini sırtına alarak
dolaştırması, Aişe'nin
kıskançlığını arttıran diğer etkenlerdi. En
fazla da Resulullah'ın Hasan ve Hüseyin'le o kadar ilgilenmesinden
rahatsız oluyordu. Çünkü kendisi kısırdı ve çocuk
doğuramıyordu.
Aişe'nin nefret ve
kıskançlığı Fatıma'nın kocası, Hasan ve
Hüseyin'in babası Hz. Ali'yi de kapsamaktaydı. Çünkü Resulullah'ın
(s.a.a.) Hz. Ali'yi çok sevdiğini ve onu her yerde babası Ebu Bekir
ve diğerlerinden öne geçirdiğini görüyordu.
Aişe, babasının
Hayber savaşında yanındaki askerlerle birlikte başı
eğik ve yenilgiye uğramış olarak döndüğünü ve
Resulullah'ın (s.a.a.) buna çok üzülerek; "Yarın
bayrağı
------------------
1- Sahilı-i Buhari, c. 4,
s. 183, 209, c.7, s.142
2- İbn-i Asakir "Tarih-i Dimaşk"
c.13, s.202, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.2, s.85
öyle birisine vereceğim ki Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de
onu severler. O, sürekli hamle eden ve asla geri dönüp kaçmayan cesur bir
savaşçıdır." diye buyurup ertesi gün
bayrağı, Hz. Fatıma'nın kocası Ali bin Ebi Talib'in
eline verdiğini görmüştü.l Hz. Ali, Hayber'i
fethedip dönerken beraberinde Huyay kızı Safiyye'yi getirmiş ve
Resulullah (s.a.a.) da onunla evlenmişti. Bu olay da
yıldırım gibi Aişe'nin kalbine işlemişti.
Yine Aişe; Resulullah'ın
(s.a.a.), babası Ebu Bekir'i Beraat (Tevbe) Suresini hacılara
ulaştırması için Mekke'ye gönderdiğini ve hemen
ardından Ali bin Ebi Talib'i göndererek sureyi onun elinden
aldırdığını, babasının ağlayarak geri
dönüp bunun sebebini Resulullah'tan (s.a.a.) sorunca da Resulullah'ın
(s.a.a.); "Rabbim, bu sureyi ben ve Ehl-i Beyt'imden olan biri
dışında kimsenin tebliğ edemeyeceğini emretti"
diye cevap verdiğini görmüştü. 2
Yine Aişe; Resulullah'ın
(s.a.a.), amcası oğlu Ali bin Ebi Talib'i Müslümanların halifesi
olarak tayin ettiğine, ashabı ve zevcelerinden de ona
"Emir'ül-Müminin" diye hitap ederek tebrik etmelerini istediğine
ve babasının da halkın gözleri önünde; "Ne mutlu sana ey
Ebu Talib'in oğlu! Sen bütün mümin erkek ve kadınların
mevlası oldun." dediğine şahit olmuştu.
Yine Aişe; Resulullah'ın
(s.a.a.), daha bıyıkları terlememiş olan on yedi
yaşındaki genç Üsame'yi babasına komutan ettiğine ve
babası Ebu Bekir'e onun bayrağı altına girip arkasında
namaz kılmasını emrettiğine tanık olmuştu.
-----------------------
1- Hasais-i Nesei, s. 39, h. 14.
2- Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 283; Hasais-i Nesei, s. 83, h. 73.
Şüphesiz, Aişe tüm bu
olaylarda babasından yana tavır alıyor ve hilafeti ele geçirme
yarışında Kureyşli kabilelerin başkanları
arasında babasının kazanmasına çalışıyordu.
Bu nedenle de Ali ve Fatıma'ya karşı kin ve düşmanlığı
artıyor, her ne olursa olsun durumu babasının lehine
değiştirmek istiyordu. Nitekim onun; halka namazda İmamlık
etmesi için kocası adına babasını
çağırttığını gördük. Oysa Resulullah (s. a. a.)
bu işi yapması için Hz. Ali'nin peşi sıra adam
göndermişti. Resulullah (s.a.a.) olaydan haberi olunca, hasta olduğu
halde evden çıkmak zorunda kalmış ve Ebu Bekir'i kenara iterek
oturduğu halde kendisi namaz kıldırmış ve Aişe'ye
öfkelenerek şöyle buyuruştu: "Sizler, Yusuf'u seven
kadınlar gibisiniz." Yani sizin hileleriniz çok büyüktür. 1
Aişe'nin değişik
şekillerde rivayet ettiği bu olayda açık bir çelişki
gözlemlenmektedir. Çünkü sözü edilen namazdan üç gün önce Resulullah (s.a.a.),
Aişe'nin babasının da Üsame bin Zeyd'in komutasındaki
orduya katılarak çıkmasını emretmişti.
Açıktır ki, ordu komutanı aynı zamanda cemaat
İmamıdır da. Yani bu orduda namazda Ebu Bekir'e
İmamlık yapan Üsame'dir. Ashabın birçoğu gibi, Resulullah'ın
ömrünün son günlerini yaşadığını bilen Aişe,
kocasının bu orduyu düzenlemekten maksadının ne
olduğunu sezmişti. Çünkü Resulullah bu orduya Muhacirler ve
Ensar'ın önde gelenlerini ve Kureyş büyüklerini katmış, ama
Ali bin Ebi Talib'i ayırmıştı. Kim bilir Aişe de belki
------------------------
1- Sahih-i
Buhari, c.1 , s. 174; İbn-i Ebi'l-Hadid , Şerh-i Nehc'ül- Beleğa
, c. 9, s. 197.
Ömer bin Hattap gibi, artık Resulullah'ın -haşa-
sayıkladığına ve ne yaptığının
farkında olmadığına inanıyordu. İşin içine
bildiğimiz kıskançlığı da karışınca,
Hz. Ali karşısında kendi zannınca babasının
makamını yüceltecek girişimlerde bulunacaktır elbet. Bu
bağlamda Resulullah'ın (s.a.a.) Hz. Ali hakkındaki vasiyetini
inkar edecek, saf insanları buna inandırabilmek için
Resulullah'ın (s.a.a.) kendisinin odasında ve göğsü üzerinde can
verdiğini ve ölürken kendisine şöyle buyurduğunu söyleyecek:
"Babanla kardeşini çağır, onlara bir şey yazayım
da kimse herhangi bir iddiada bulunmasın. Çünkü Allah, Resulü ve müminler
(hilafet için) Ebu Bekir'den başkasını istemezler."
"Öyleyse neden onları
çağırmadı?" diye sorabilir miyiz acaba?!
Araştırmacılar, Aişe'nin Hz. Ali'ye (a.s.) karşı
tutumunda şaşırtıcı bir durumla
karşılaşmakta ve bunun, Resulullah'ın (s.a.a.) Ehl-i Beyt'ine
olan kin ve nefretinden başka bir yorumu olamayacağını
söylemektedirler. Tarihin kaydettiği şekliyle Aişe'nin Hz.
Ali'ye olan kin ve nefretinin bir benzeri daha görülmemiştir. O, Hz.
Ali'nin adını anmaya ve kendisini görmeye dahi tahammül edemiyordu.1
Osman'ın ölümünden sonra halkın Hz. Ali'ye biat ettiğini duyunca
da; "Keşke gök yere kapansaydı da Ali hilafete
ulaşmasaydı."2 diyor ve bütün gücüyle onu devirmeye
çalışıyor, büyük bir ordu tertipleyerek ona karşı
savaşıyor. Hz. Ali' nin şehadet haberini duyduğunda da
şükür secdesi yerine getiriyor.3
----------------
1- Sahih-i
Buhari, c. 1, s. 70; c. 3, s. 205 ve c. 6, s. 13-14.
2-
Şerhi Nehc'ül Belağa İbn-i Ebil Hadit c.6, s.215
3- Ebul
Ferec el-Asfahani "Mekatil'üt Talibin" s.55
Siz de benim gibi Ehl-i
Sünnet ve Cemaat'e şaşırmıyor musunuz?! Çünkü onlar, bir
yandan kendi Sahihlerinde Resulullah'ın (s.a.a.), "Ey Ali!
Müminden başkası seni sevmez ve münafıktan başkası
sana düşman olmaz."1 diye buyurduğunu, öte
yandan da yine kendi Sahih, Müsned ve Tarih kitaplarında Aişe'nin,
Hz. Ali'ye karşı kin duyduğunu ve adını işitmeye
dahi dayanamadığını yazıyorlar. Bu, Ehl-i Sünnet'in
Aişe'nin mahiyeti hakkındaki tanıklığı
değil midir?!
Nitekim Buhari, Sahih'inde bir
yandan Resulullah'ın (s.a.a.), "Fatıma benim vücudumun
bir parçasıdır; kim onu gazaplandırırsa beni
gazaplandırmış olur ve kim beni gazaplandırırsa
Allah'ı gazaplandırmış olur."2 diye
buyurduğunu naklederken, öte yandan "Fatıma dünyadan
göçtüğünde Ebu Bekir'e karşı gazaplıydı ve ölünceye
kadar onunla konuşmadı."3 diye
yazmaktadır. Bu da Ehl-i Sünnet' in, Allah ve Resulünün Ebu Bekir'e
gazaplı olduğuna dair şahitliği değil midir?! Bütün
akıl sahipleri bunu anlarlar. Bu yüzden ben her zaman diyorum ki: "Ne
olursa olsun hak, batıl ehlinin çektiği kalın perdelerin arkasından
ortaya çıkmalıdır ve Ümeyye Oğullarının
dostları her ne kadar hakkı batıla karıştırmak
isteseler de Kur'an'ın nazil olduğu günden kıyamete kadar
Allah'ın kullarına olan hücceti dimdik ayakta olmalıdır.
Bunun övgüsü de alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur."
-------------
1- Sahih-i
Müslim, c. 1, s. 86, h. 78; Sahih-i Tirmizi, c. 5, s. 635 ve s. 643, h. 3736;
Sünen-i Nesei, c. 8, s. 116.
2- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 26; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1902, h. 2449; Sahih-i
Tirmizi, c. 5, s. 698, 3867.
3- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 177 ve c. 8, s. 185.
Ahmed bin Hanbel şöyle
nakleder: "Bir gün Ebu Bekir Resulullah'ı evinde ziyaret
etmek için izin istedi. İçeri girerken Aişe'nin Resulullah'a yüksek
sesle şöyle dediğini duydu: "Allah'a andolsun ki senin, Ali'yi
benden ve babamdan daha çok sevdiğini biliyorum." Ve bunu
iki üç kez tekrarladı. " 1
Aişe elinden geldiğince
Hz. Ali'yi Resulullah'tan (s.a.a.) uzaklaştırmaya
çalışıyordu. İbn-i Ebi-l Hadid-i Mutezili, Şerh-i
Nehc'ül-Belağa' da şöyle yazar:
"Resulullah (s.a.a.), Hz.
Ali'den gelip yanında oturmasını istedi. Ali de giderek
birbirine yapışık halde oturan Aişe ile Resulullah'ın
arasında oturdu. Aişe Ali'ye; "Benim uyluğumdan başka
şuranı koyacak yer bulamadın mı?!" dedi."
Yine şöyle rivayet eder:
"Bir gün Resulullah (s.a.a.)
Hz. Ali ile yürüdükleri halde konuşuyorlardı. Konuşmaları
uzayınca Aişe arkalarından gelerek aralarına girdi ve;
"Ne yapıyorsunuz? Konuşmanız çok uzadı!" dedi.
Bunun üzerine Resulullah Aişe'ye öfkelendi." 2
Yine şöyle rivayet eder:
"Bir gün Resulullah, Hz. Ali
ile konuşurken Aişe, "Ben senin yüzünden nereye gideyim ey Ebu
Talib'in oğlu! Benim Resulullah ile sadece bir sıram var." diye
bağırdı.
----------------
1- Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 4, s. 275.
2- İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Be1ağa, c. 9, s. 195.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) ona çok kızdı."
Evet, Aişe
kıskançlığından kaynaklanan davranışları ve
edepsizce hareketleriyle defalarca Resulullah'ı öfkelendirmiştir.
Acaba Resulullah (s.a.a.), kalbinde
amcasının oğlu ve Ehl-i Beyt'inin büyüğü olan Ali'ye
karşı böyle kin ve düşmanlık besleyen bir erkek veya
kadından razı olur mu? Halbuki Resulullah buyurmuştur ki:
"Ali, Allah ve Resulünü sever;
Allah ve Resulü de onu severler."1
Ve buyurmuştur ki:
"Ali'yi seven beni sever,
AIi'ye düşman olan bana düşman olur."2
"EVLERİNİZDE OTURUN,
AÇILIP SAÇILMAYIN."
Yüce Allah Peygamber'in
(s.a.a.) zevcelerine evde oturmalarını, örtüsüz dışarı
çıkmamalarını, Kur' an okumalarını, namaz
kılmalarını, zekat vermelerini ve Allah ve Resulüne itaat
etmelerini emretmektedir.
Resulullah (s.a.a.) da
vefatından önce onları uyararak şöyle buyurmuştu: "Sizden
hangisi deveye binecek de Hav'eb köpekleri ona ürüyecek?"3
Aişe dışında
Resul-i Ekrem'in (s.a.a.) bütün zevceleri Allah ve Resulünün emrine boyun
eğip itaat ettiler. Ama Aişe bütün emirleri çiğneyerek
Resulullah'ın (s.a.a.) uyarılarını dikkate almadı.
Tarihçiler, Ömer'in kızı Hafsa'nın da
--------------------------------
1- Sahih-i
Buhari, c. 5, s. 23; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1871,h. 2404, Hz. Ali'nin
Faziletleri Babı.
2-
Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 130; Tabarani, el-Mu'cem'ul-Kebir,
c. 23,s. 380,h. 901.
3- Müsned-i
Ahmet bin Hanbel c.6, s.97 sahih bir senetle nakletti.
Aişe ile birlikte Hz. Ali'ye karşı savaşa çıkmak
istediğini, fakat kardeşinin yukarıda işaret edilen ayeti
okuyarak onu bu işten vazgeçirdiğini yazarlar. Ama Aişe deveye
bindi ve Hav' eb köpekleri ona ürüdüler.
Taha Hüseyin el-Fitnet
'ul-Kubra (Büyük Fitne) adlı kitabında şöyle yazar:
"Aişe savaşa giderken
yolda bir suya vardı. Orada köpekler ona ürüdüler. Oranın neresi
olduğunu sorunca, "Burası Ha'veb'dir." dediler.
"Hav'eb" ismini duyunca Aişe korktu ve ürpererek şöyle
bağırdı: "Beni geri çevirin, beni geri çevirin! Çünkü
Resulullah'tan (s.a.a.) eşlerine "Hav'eb köpekleri hanginize ürüyecek
acaba?" diye buyurduğunu duydum. Bunun üzerine Abdullah bin Zübeyr
gelerek Aişe'yi sakinleştirdi. Sonra Beni Amir kabilesinden elli
kişiyi getirterek oranın Hav' eb olmadığına dair yalan
yere onlara yemin ettirdiler.
Bence bu rivayet, Aişe'nin
suçunu hafifletmek için Ümeyye Oğulları tarafından
uydurulmuştur. Onlar Aişe'nin, kızkardeşinin oğlu Abdullah
bin Zübeyr tarafından kandırılmış olduğunu ve
elli kişinin oranın Hav'eb olmadığına dair yemin
etmesinden sonra Aişe' nin artık yoluna devam etmesinde bir
sakınca olmadığına inandırmak istemişlerdir.
Peki bu ahmak ve akılsız insanlar, Aişe'nin Hav'eb suyuna
ulaşmadan önce, evinde oturmayıp deveye binerek Allah ve
Resulünün emirlerini çiğnemesine ve müminlerin anası Ümmü Seleme'nin
öğütlerini dinlememesine ne diyecekler?!
Ümmü Seleme'nin Ayşe'yi Cemel
Savaşı'nı Başlatmadan Önce Uyarması
Tarihçiler yazıyorlar ki:
Ümmü Seleme Aişe'ye şöyle
dedi: "Hatırlıyor musun, bir gün Resulullah (s.a.a.) Hz. Ali ile
halvet etmiş konuşuyordu. Konuşmaları uzayınca sen
onlara saldırmak istedin de ben seni engellemeye çalıştım.
Ama sen beni dinlemeyerek onlara saldırdın. Fakat çok geçmeden
ağlayarak geri döndün. "Sana ne oldu?" diye sorduğumda
dedin ki: "O ikisi fisıldaşırken yanlarına gidip
Ali'ye; "Resulullah'ın dokuz gününden sadece bir günü bana aittir. Bu
bir günde de beni yalnız bırakmayacak mısın ey Ebu Talib'in
oğlu?" dedim. Bunun üzerine Resulullah öfkeden yüzü
kıpkırmızı olduğu halde bana dönerek;
"Hadi geri dön git! Allah'a
andolsun, Ali'ye düşman olan imandan çıkmış
olur." diye buyurdu." Ve sen pişman ve kızgın
bir halde geri döndün. "
Aişe; "Evet,
hatırlıyorum." dedi.
Ümmü Seleme dedi ki:
"Yine hatırlıyor
musun, bir gün ben ve sen Resulullah'ın (s.a.a.) yanındayken bize
buyurdu ki:
"Sizin hanginiz deveye binecek
de Hav'eb köpekleri ona ürüyecek ve o doğru yoldan sapmış
olacaktır?" Biz; "Bundan Allah' a ve Resulüne
sığınırız." dedik. Sonra Resulullah eliyle senin
sırtına vurup; "Sakın o sen olmayasın ey
Humeyra!" buyurdu."
Aişe; "Evet, bunu da
hatırlıyorum." dedi.
Ümmü Seleme dedi ki: "Yine
hatırlıyor musun, bir gün baban ile Ömer Resulullah'a geldiler. Biz
perdenin arkasına geçtik. Onlar Resulullah'a; "Ey Resulullah! Senin
ne zamana kadar bizimle birlikte olacağını (yaşayacağını)
bilmiyoruz. Keşke senden sonra kendisine sığınacağımız
halifenin kim olduğunu bize bildirseydin!" dediler. Resulullah
(s.a.a.) onlara buyurdu ki: "Evet, ben onun şu anda nerede
olduğunu biliyorum. Ama bunu yaparsam siz onun etrafından dağılırsınız;
tıpkı İsrail Oğullarının Harun'un etrafından
dağıldığı gibi." Onlar da sustular. Sonra da
çıkıp gittiler. Onlar dışarı çıkınca biz
Resulullah'ın (s.a.a.) yanına gittik. Sen Resulullah'a
karşı bizim hepimizden daha cesaretli olduğun için;
"Ey Resulullah! Kimi onlara
halife etmek istiyordun?" diye sordun.
Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki:
"Ayakkabısını
tamir eden adamı."
Aşağıya
indiğimizde Ali'nin ayakkabısını tamir ettiğini
gördük. Sen;
"Ey Resulullah! Biz sadece
Ali'yi görüyoruz." dediğinde Resulullah
(s.a.a.):
"İşte halifem
odur." buyurdu."
Aişe; "Evet, bunu da
hatırlıyorum" dedi.
Bunun üzerine Ümmü Seleme ona dedi
ki: "Peki ey Aişe, niçin bildiğin halde bu savaşa
gidiyorsun?" Aişe; "Ben halkın arasını ıslah
etmek, düzeltmek istiyorum." dedi.1 Ümmü
Seleme ona sert çıkışarak dedi ki: "İslam'ın
direği eğilirse kadınlar onu düzeltemezler;
kırılırsa kadınlar onu onaramazlar. Kadınların en
iyisi, gözlerini aşağı indirenler, şeref ve haysiyetlerini
koruyanlardır. Sana şunu soruyorum: Deveye binip bir su
kaynağından diğer bir kaynağa gittiğin halde bu
çöllerin birinde Resulullah'la (s.a.a.) karşılaşırsan, ne
dersin acaba?! Vallahi eğer ben senin yaptığını
yapsaydım, sonra da bana; "Cennete gir" denilseydi, üzerime
örttüğü perdeyi yırttığımdan dolayı Muhammed'le
karşılaşmaktan utanırdım..."2
--------------------
1- İbn-i Ebi'I-Hadid, Şerh-i Nehc'ü1-Belağa, c.
6, s. 217 - 218.
2- el-Musannef Fi Garib'il-Hadis, c. 2, s. 184; el-İmame ve's-Siyase, c.1,
s.55
Aişe Ümmü Seleme'nin
öğütlerine kulak asmadığı gibi birçok ihlaslı
sahabenin de nasihatlarını dinlemedi. Taberi, Tarih kitabında
Cariye bin Kudame-i Sa'di'nin ona şöyle dediğini rivayet eder:
"Ey müminlerin anası!
Vallahi Osman bin Affan'ın öldürülmesi, senin bu mel'un deveye binerek
evinden çıkıp kendini silahlara hedef kılmandan daha
kolaydır. Allah sana evinde oturmanı ve
saygınlığını korumanı emretmişti; ama sen
evinden çıkarak saygınlığını korumadın.
Seninle savaşan, seni öldürmeyi de göze almıştır. Eğer
iyi niyetle yanımıza geldiysen, evine geri dön ve eğer niyetin
iyi değilse git halktan yardım iste!"1
-----------------------------
1- Tarih-i Taberi, c. 4, s. 465.
AİŞE'NİN
KOMUTANLIĞI
Tarihçiler,
ordunun başkomutanının Aişe olduğunu yazarlar.
Emirleri o verir, komutanları o tayin eder, o azlederdi. Hatta Talha ile
Zübeyr namazda imamlık yapma hususunda ihtilaf ettiklerinde Aişe her
ikisini de azlederek kız kardeşinin oğlu Abdullah bin Zübeyr'i
bu iş için görevlendirdi. Çeşitli şehirlere mektup göndererek
onlardan Ali bin Ebi Talib'e karşı yardım isteyen ve
onların cahiliye duygularını körükleyen de oydu. Sonunda o,
Emir'ül- Müminin'e karşı savaşmak, onu hilafetten
uzaklaştırmak için Arap dünya perestlerinden yirmi bin kişilik
bir ordu hazırladı ve Ümm'ül-Müminin'i koruma, ona yardım etme
adı altında binlerce Müslümanın ölümüne yol açan kör bir fitneye
sebep oldu. Tarihçiler yazarlar ki: Basra valisi Osman bin Huneyfi,
beytülmalı korumakla görevli olan yetmiş -bir nakle göre de dört yüz-
adamıyla birlikte hile ile esir edip Aişe'nin yanına
getirdiklerinde Aişe onların hepsinin öldürülmesini istedi. Onlar da
bu müminleri koyunları boğazlar gibi boğazladılar.
Müslümanlardan boyunları vurularak öldürülen ilk topluluğun bunlar
olduğu söylenir.1
Şa'bi, Müslim bin Ebu Bukre'
den, o da babasından şöyle nakleder: "Talha ile Zübeyr Basra'ya
geldiklerinde onlara yardım etmek üzere kılıcımı
kuşandım. Aişe'nin yanına gittiğimde onun emredip
nehyettiğini ve tüm yetkinin onun elinde olduğunu gördüm.
Resulullah'tan (s.a.a.) duyduğum; "Bir kadının
yönettiği topluluk, asla kurtuluşa ermez." şeklindeki
hadisi hatırlayarak onlardan uzaklaştım."
Buhari de Ebu Bukre'den şöyle
nakleder: Allah Teala Cemel günü bir hadisi hatırlatarak doğru yolu
bulmarnı sağladı. Resulullah (s.a.a.) İranlıların
Kisra'nın kızını padişah yaptıklarını
duyduğunda şöyle buyurmuştu: "İşlerinin
idaresini bir kadına bırakan topluluk, asla
kurtuluşa." ermez.."2
Aişe'nin hem güldürücü, hem de
ağlatıcı tutumlarından biri de; kendisi Allah'a ve Resulüne
isyan ederek evinden çıktığı halde ashaba evlerinde
oturmalarını emretmesidir. Çok ilginç, değil mi?!
İbn-i Ebi-l Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa' da ve
diğer tarihçiler de kendi kitaplarında şöyle yazarlar:
-------------------
1- Tarih-i
Taberi, c. 4, s. 470 - 474; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i
Nehc'ül-Belağa, c. 9, S. 321.
2- Sahih-i Buhari c. 9, s. 70, Fitneler Babı; Nesei, c. 8, s. 227;
Müstedrek, c. 4, s. 524 - 525.
Aişe Basra' da iken Zeyd
bin Suhan-ı Abdi'ye şöyle bir mektup yazdı:
"Ebu Bekir-i
Sıddık'ın kızı, müminlerin anası, Peygamber'in
zevcesi Aişe'den, ihlaslı oğlu Zeyd bin Suhan'a: Evinde otur ve
halkın Ali bin Ebi Talib'e yardım etmemesi için çalış.
Senin hakkında sevdiğim şeyleri duymak isterim. Çünkü sen
yakınlarımın içinde en çok güvendiğim kişisin.
Vesselam!"
O salih insan da ona şu
cevabı verdi.
"Zeyd bin Suhan'dan Ebu
Bekir'in kızı Aişe'ye: Allah sana bir şeyi, bize de
başka bir şeyi emretmiştir. Sana evinde oturmanı, bize de
cihat etmemizi emretmiştir. Sen mektubunda Allah'ın emrine
aykırı olan bir işi yapmamızı istemişsin.
Gerçekte sen, Allah'ın sana verdiği emri bizim yapmamızı
istiyorsun. Kendin de Allah'ın bize emrettiği işi
yapmaktasın. Bu nedenle emrin kabul edilemez. Vesselam!"1
Bundan anlaşılan
şudur: Aişe yalnızca Cemel ordusunun
komutanlığıyla yetinmiş değildi. O, bütün İslam
topraklarında Müminlerin Emiri olmak istiyordu. Bundan dolayı,
Ömer'in halife adayı olarak gösterdiği Talha ve Zübeyr'e de o emir
veriyor, valilere ve kabile başkanlarına mektuplar yazarak
onları yardıma çağırıyordu.
Bütün bunlardan dolayı da
Ümeyye Oğullarının yanında Aişe'nin makamı
yüceldi ve onlar tarafından saygıyla anıldı. Çünkü en ünlü
kahramanlar bile, Ali bin Ebi Talib'e karşı çıkmaya cüret edemezken
o Hz.Ali'ye karşı savaş açtı ve halkı ona
karşı kışkırttı.
------------------------------
1- Tarih-i
Taberi, c. 4, s. 476, İbn-i
Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa
c.6, s.226
Aişe'nin, İmam Ali
gelmeden önce Küçük Cemel Savaşındaki, İmam Ali geldikten sonra
da Büyük Cemel Savaşındaki tutumlarını bilen tarihçiler
gerçekten de şaşırıyorlar. Büyük Cemel Savaşında
Hz. Ali onu Allah'ın Kitabına davet ederken o, Allah'ın salih
kulları ve Resulullah'ın gerçek yaranına karşı
beslediği derin kin ve düşmanlıktan başka
açıklaması olmayan bir inatla Hz. Ali'nin davetini redderek
savaşmak konusunda ısrar ediyor.
RESULULLAH'IN (S.A.A.)
AİŞE'NİN FİTNESİ HAKKINDAKİ UYARISI
Hiç şüphesiz, Resulullah
(s.a.a.) etrafında dönen dolapların farkındaydı.
Kadınların erkekleri kolayca etkileyebileceklerini, onları
fitneye sürükleyebileceklerini, hilelerinin dağları bile yerinden
oynatabileceğini biliyordu. Özellikle eşi Aişe'de bu tehlikeli
rolü üstlenme zemininin var oldu- ğunu da biliyordu. Çünkü Resulullah
(s.a.a.) defalarca Aişe'nin genelde Ehl-i Beyt' e, özelde de Hz. Ali'ye
karşı kin ve nefret beslediğine şahit olmuş, bazen
sinirlenerek, bazen de yüzünü ekşiterek Aişe'ye; Ali dostunun Allah
dostu, Ali düşmanının ise Allah düşmanı ve
münafık olduğunu söylemişti. Ama ne yazık ki,
Resulullah'ın bu sözleri onu hiç etkilememişti. Çünkü o, hakkı
ancak kendi çıkarları için istemekteydi.
Allah geçmiş ümmetleri
imtihanlardan geçirdiği gibi bu ümmeti de Aişe'nin fitnesiyle
sınayacaktı. "İnsanlar imtihandan geçirilmeden,
sadece "iman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini
mi sandılar?"1
Resulullah (s.a.a.), bu fitne
konusunda defalarca ümmetini uyarmış, hatta bir gün eliyle
Aişe'nin evini göstererek şöyle buyurmuştu:
"Fitne işte buradadır;
fitne işte buradadır; şeytanın boynuzu buradan zuhur
edecektir."
Buhari, Sahih'inde Nafı'den,
o da Abdullah'tan şöyle nakleder:
Resulullah (s.a.a.) bir gün
konuşurken eliyle Aişe'nin evini göstererek şöyle buyurdu: "Fitne
işte buradadır. (Bu sözü üç defa tekrarladı.) Şeytanın
boynuzu buradan çıkacaktır."2
Müslim de Sahih'inde İkrime
bin Ammar'dan, o da Salim' den, o da İbn-i Ömer'den şöyle nakleder:
Resulullah (s.a.a.) bir gün Aişe'nin evinden çıkarken şöyle
buyurdu:
"Küfrün başı
buradan çıkacak; şeytanın boynuzu buradan zuhur edecektir."3
Hadisin sonunda,
"Resulullah'ın maksadı doğudur" şeklindeki
yorumun ne kadar mantıksız olduğu ve sırf Aişe'yi
temiz e çıkarmak için yapıldığı ortadır.
Yine Sahih-i Buhari'de şöyle geçer: "Talha, Zübeyr
ve Aişe Basra'ya gittiklerinde Hz. Ali, oğlu Hasan'ı ve Ammar bin
Yasir'i Kufe'ye gönderdi. Hasan bin Ali minbere çıktı. Ammar bin
Yasir ise ondan aşağıda durdu. Biz de toplanarak onları
dinledik. Ammar şöyle diyordu: "Aişe Basra'ya gitmiştir.
Vallahi o, Peygamberinizin dünya ve ahiretteki zevcesidir. Ama Allah sizlerin,
kendisine mi yoksa Aişe'ye mi itaat edeceğinizi sınamak için
sizi onunla imtihan etmektedir." 4
------------------------------
1- Ankebut
Suresi /2.
2- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 100.
3- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 2229, h. 2905.
4- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 70.
Hayret! Bu rivayet de, Aişe'ye
itaatin, Allah'a isyan ve Aişe'ye muhalefetin, Allah'a itaat olduğunu
vurgulamaktadır.
Ne var ki, Ümeyye
Oğullarının taraftarları raviler, riva- yete bir
"ahiret" kelimesini ekleyerek halkı kandırmaya ve yüce
Allah'ın Aişe' nin bütün günahlarını atfettiğini, onu
cennete götürerek orada da Resulullah'ın zevcesi kıldığını
anlatmaya çalışmışlardır. Yoksa Ammar, Aişe'nin
ahirette de Resulullah'ın zevcesi olacağını ne bilecek?
Ümeyye Oğulları
dönemindeki ravilerin hilelerinden biri de şuydu: Halkın
arasında meşhur olan bir rivayeti inkar edemeyeceklerini görünce,
anlaşılmasını zorlaştırmak veya ağır
dilini hafifletmek amacıyla ona bazı kelimeler ekliyor veya bazı
kelimelerini değiştiriyorlardı. Örneğin Resulullah'ın
(s.a.a.) "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun
kapısıdır." hadisine şunları ekliyorlar:
"Ebu Bekir onun temeli, Ömer duvarları, Osman ise
çatısıdır."!
Araştırmacıların
gözünden kaçmayan bu eklemeler, genelde onları uyduranların
aptallığını ve nebevi hadislerin nur ve hikmetinden ne
kadar uzak olduklarını gösterir.
Mesela; "Ebu Bekir ilim şehrinin
temelidir" demek, Resulullah'ın bütün ilmini Ebu Bekir'den
aldığı anlamına gelir. Bu inanç kesinlikle kafirliğe
sebep olur. "Ömer bu şehrin duvarlarıdır" demek,
Ömer'in halkın bu şehre girmesine engel olduğu anlamına
gelir. Yani Ömer onların ilme ulaşmasını önlemektedir.
"Osman o şehrin çatısıdır" demenin de zaten bir
anlamı yoktur. Çünkü şehrin çatısı olmaz. Ayrıca
görüyorsunuz ki, Ammar Allah' a yemin ederek Aişe'nin dünyada ve ahirette
Resulullah'ın zevcesi olduğunu söylüyor. Bu ise gayıptan haber
vermektir. Ammar, ilmi olmadığı ve bilmediği bir şey
hakkında nasıl yemin edebilir? Bu konuda Allah'ın
Kitabından bir ayet mi var, yoksa Resulullah (s.a.a.) mı bunu ona
bildirmiştir?
O halde rivayetin doğrusu
şöyledir:
"Aişe Basra'ya doğru
hareket etmiştir ve o Peygamberinizin zevcesidir. Ama Allah kendisine mi,
yoksa Aişe'ye mi itaat edeceğinizi görmek için sizi onunla
deniyor!"1
Hakkı batıldan
ayırmak için bize akıl veren ve kıyamette hüccet
tamamlansın diye bizi çeşitli imtihanlardan geçiren Allah'a
hamdolsun.
BAHSİN SONU
Biz geçen bahislerde özetle
şunu anlatmak istiyorduk: Ebu Bekir'in kızı ve
Resulullah'ın (s.a.a.) zevcesi olan Aişe, Allah'ın kendilerini
tertemiz kılıp her türlü günahtan koruduğu Ehl-i Beyt'ten
değildir.
-------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 70.
Aişe ömrünün son günlerini ağlayarak, pişmanlık ve
üzüntüyle geçirmiş, yaptıklarını hatırlayarak
gözyaşı dökmüştür. Bu da onun için yeterlidir. Tabii bizler
hüküm sahibinin Allah olduğuna ve hiçbir şeyin O'na gizli
kalmadığına inanıyoruz.
"Göklerde ve
yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa
vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir;
sonra dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah her şeye
kadirdir."ı
Bizler bu durumda Aişe'ye uyup
onun yaptıklarını övemeyiz. Aksine, hakka uymaları ümidiyle
hiç çekinmeden gerçekleri halka anlatmak zorundayız.
Emir'ül-Müminin Ali (a.s.)
şöyle buyuruyor: "Çok küf retmeyin ve çok lanet de etmeyin. Ama
hüccetin tamamlanması için onların yaptıklarını halka
anlatın."
(Muhammed
Ticani Semavi "Zikir Ehline Sorun" kitabı S.106-151)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Prof. Dr. Muhammed Ticani Simavi
Peygamberimizin hanımı ve müminlerin annesidir. Hicretten iki
veya üç yıl sonra Peygamberimiz onunla evlenmiştir. Meşhur
görüşe göre Peygamberimiz vefat ettiğinde Ayşe on sekiz
yaşında idi. Peygamber'in bütün hanımları için "Ümmül
Müminin" (müminlerin annesi) lakabı geçerlidir. Mesela şöyle
denir: Ümmül müminin Hatice, ümmül müminin Hafsa ve ümmül müminin Mariya…
Bu noktaya değinmemin özel bir nedeni
vardı. Çünkü insanların çoğu "ümmül müminin"
lakabının Peygamber'in bütün hanımları için geçerli
olduğunu bilmiyor. Zira Ehlisünnet hadislerinin hepsi Ayşe'den
rivayet ediliyor ve Peygamberimizin diğer hanımları
hakkında bir şey rivayet edecek olsalar yine Ayşe'nin
rivayetlerine müracaat ediyorlar. Adeta dinlerinin yarısı
Ayşe'den veya başka bir deyişle Hümeyra'dan[1] (al yanaklı)
öğreniyorlar. Sanki ümmül müminin lakabı Peygamber
hanımları arasında sadece Ayşe için geçerliymiş gibi…
Oysa Allah-u Teâla, Peygamberimizin
vefatından sonra onun bütün eşleriyle evlenmeyi tüm Müslümanlara
haram kılmış ve şöyle buyurmuştur:
"Sizin Allah Resulüne eziyet etmeniz
ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız asla (caiz) olmaz. Bu, Allah
katında çok büyük bir günahtır."[2]
"Peygamber, müminlere canlarından
daha ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir."[3]
Daha önce de söylediğimiz gibi, Talha
"Muhammed (s.a.a) öldüğünde amcamın kızı Ayşe'yle
ben evleneceğim" demiş, bu sözüyle Peygamberimizi incitmiş
ve Allah-u Taâla da yukarıdaki ayetle müminlere, "Peygamber
eşleriyle evlenmek, tıpkı annelerinizle evlenmek gibi size
haramdır" mesajını vermiştir.
Dikkat etmek gerekirse, Ayşe
kısırdı ve çocuğu da olmuyordu. İslam tarihinin en
önemli şahsiyetlerinden biriydi ve Müslümanların dikkatini üzerine
çekmeyi başarmıştı. Zira bazı şahsiyetlerin
hilafete geçmesinde, bazılarının azledilmesinde,
bazılarının şahsiyetinin ön plana çıkmasında ve
bazılarının da gözden düşmesinde önemli bir rol
oynamıştı. Birkaç savaşa katılmış, bazı
savaşlarda önderlik etmiş ve erkekleri yönetmişti. Kabile
reislerine mektuplar gönderir, onlara emir ve nehiylerde bulunurdu. Bazı
ordu komutanlarını görevden alır, yerlerine
başkalarını atardı. Cemel Savaşı'nda da asıl
komutan oydu. Talha ve Zübeyr ise, onun emirlerine göre hareket ediyordu.
Biz, burada, Ayşe'nin
hayatını çeşitli yönleriyle incelemek amacında
değiliz. Bu konuyu araştırmak isteyen olursa Zikir Ehline Sorun
adlı kitabımıza bakabilir. Burada, onun yaptığı
içtihatlara ve değiştirmiş olduğu Peygamber sünnetlerine
değinmek istiyoruz. Zira Ehlisünnet ve'l-Cemaat mensupları Ebubekir,
Ömer ve Ayşe gibi öncülerini pak Ehlibeyt (a.s) imamlarından üstün
tutuyorlar. Bu yüzden de haklarında örnekler vermemiz, nasıl bir
kişiliğe ve nasıl bir inanca sahip olduklarını
anlatmamız gerekir.
Bunların yaptıkları
kabilecilikten başka bir şey değildi. Peygamber'in (s.a.a)
sünnetini yok etmiş, nişanelerini ortadan kaldırmış ve
ışığını söndürmüşlerdi. Ali (a.s) ve Ehlibeyt imamları
bunların karşısında olmasaydı, bugün Peygamberimizin sünnetinden
geriye pek fazla bir şey kalmayacaktı.
Daha önce Ayşe'nin, Peygamber
sünnetini görmezden geldiğini, onu önemsemediğini ve Hz. Ali
hakkında Resul-i Ekrem'den birçok hadis işitmesine rağmen aksine
hareket ettiğini söylemiştik. Ayşe, Allah ve Peygamber'inin
emrine karşı gelerek evinden dışarı çıkmış,
kötü sonuçlar doğuran Cemel savaşını yönetmiş ve
sonuçta binlerce günahsız insanın kanının dökülmesine
vesile olmuştu. Osman b. Hanif ile yapmış olduğu
barış anlaşmasını da ayaklar altına alarak
adamlarını yakalatmış, ellerini bağlatmış,
elleri bağlı bir şekilde yanına getirildiklerinde hepsinin
ölüm emrini vermişti. Sanki Peygamberimizin şu sözünü
duymamıştı: "Bir Müslüman'a sövmek takvasızlık,
onu öldürmek veya onunla savaşmak küfürdür."[4]
Bizler Ümmül Müminin'in
başlattığı savaşları, sebep olduğu can ve
mal kayıplarını görmezden gelerek Allah'ın dini
hakkında ortaya koyduğu şahsî görüşlerini ve
içtihatlarını inceleyeceğiz.
Ne ilginçtir ki kendisi de bir sahabe
olduğu halde aynı dönemde yaşayan insanlar
karşılaştıkları meselelerde ona müracaat ediyor,
görüşlerini hüccet kabul ediyor ve "dinlerinin
yarısını" ondan öğreniyorlarmış!
Buharî kendi Sahih'inde taksir (dört
rekâtlı namazları yarım kılmak) bölümünde Zührî'den, o da
Urve'den, o da Ayşe'den şöyle naklediyor: «"Namaz ilk vacip
olduğunda iki rekâttı. Yolculukta namaz iki rekât olarak kaldı.
Ama hazır durumda dört rekâta çıktı."
Zührî der ki: Urve'ye, "Peki neden
Ayşe yolculukta namazı dört rekât tam olarak kılıyor?"
diye sordum. Urve şöyle cevap verdi: "O da Osman gibi içtihat
etmiş."»[5]
Sizin için de şaşılacak bir
durum değil mi? Nasıl oluyor da Ümmül Müminin olan Peygamber
hanımı, kendisi nakledip doğrulamasına rağmen
Resulullah'ın sünnetini bir kenara bırakıp, öldürmeleri için
insanları üzerine kışkırttığı Osman'ın
bidatlerine amel ediyor? Hâlbuki Peygamber'in gömleği henüz
eskimemişti. Ama Ayşe onun sünnetini eskitti ve unutturdu.
Evet, bu işi Osman zamanında
yaptı. Ama Muaviye zamanında da görüşünü değiştirdi.
Osman'ı öldürmesi için halkı kışkırttı.
Halkın Osman'ı öldürüp biat için Ali'ye koştuğunu duyunca
bir kez daha görüşünü değiştirdi ve zorla da olsa Osman için
ağlayıp, bu kez de Osman'ın kanının
intikamını almak için ayaklanma başlattı.
Bu rivayetten de anlaşılıyor
ki Ayşe, Muaviye zamanında seferdeyken namazlarını tam
olarak (dört rekât) kılıyordu. Ama Muaviye, velinimeti olan
Osman'ın bidatlerini gündemde tutup, yaşatabilmek için onun gibi dört
rekât kılıyordu. Zaten halk da hükmedicilerin sözlerini dinliyordu.
Ayşe de Muaviye ile düşman olduktan sonra onunla barışan
halktan biriydi. Hâlbuki Muaviye, Ayşe'nin kardeşi olan Muhammed b.
Ebubekir'i feci şekilde öldürmüş, bedenini paramparça etmişti.
Bunca şeye rağmen müşterek
dünya menfaatleri düşmanları bir araya getirebiliyordu. Bu ortak
emeller yüzünden Muaviye kendisini ona yakınlaştırdı ve o
da Muaviye'ye yakınlaştı. Muaviye, sık sık ona
hediyeler ve paralar gönderiyordu. Bu konuda tarihçiler şunları
söylüyorlar:
«Muaviye Medine'ye geldiğinde
Ayşe'yle de görüşmüş olmak için onun yanına gitti. Oturur
oturmaz Ayşe ona, "Ey Muaviye, kardeşim Muhammed'in
intikamını almak için evde adam saklamadığımdan nasıl
emin olabildin?" diye sordu. Muaviye, "Ben insanların güven
yurdu olarak bildiği emin bir eve geldim" dedi.
Ayşe, "Hicr b. Adiyy ve
dostlarını öldürürken hiç mi Allah'tan korkmadın?" diye
sorunca Muaviye şu cevabı verdi: "Onları öldüren kimse
aleyhinde şahitlik yapan kimselerdi."»[6]
Tarihçilerin yazdığına göre
Muaviye, Ayşe'ye çeşitli hediyeler ve elbiseler gönderiyordu, o da bu
hediyeleri sandığında saklıyordu. Öyle ki bir seferinde
Muaviye ona yüz bin[7] (dinar veya dirhem) göndermişti.[8]
Bir keresinde de Ayşe Mekke'de iken
Muaviye ona, değeri yüz bin (dinar veya dirhem) olan bir gerdanlık
göndermişti. Ayrıca Ayşe'nin on sekiz bin dinarlık borcunu
yine Muaviye ödemiş, halka bağışladığı her
şeyi yine Muaviye temin etmişti.[9]
Zikir Ehline Sorun adlı kitabımızda
da yazdığımız üzere, Ayşe bozduğu bir yeminin
kefareti olarak bir günde kırk köle azat etmişti.[10] Benî Ümeyye'nin
vali ve komutanları da ona para ve bazı hediyeler gönderirlerdi.[11]
Muaviye ile Ayşe arasındaki
yakınlaşmadan söz açılmışken, ne zaman aralarına
düşmanlık girdiğini ve eğer düşman olmuşlarsa ne
zaman birbirlerine yaklaştıklarını da belirtelim.
Muaviye'yi hükümete ortak eden ilk
kişi Ebubekir olmuştu. Kardeşinin ölümünden sonra onu Şam'a
vali olarak atadı. Bundan dolayı Muaviye, her yerde Ebubekir'in
kendisine yaptığı iyiliklerden bahsederdi. O olmasaydı,
Muaviye hilafeti rüyasında bile göremezdi.
Muaviye, öncü büyüklerinin
hazırladığı entrikalarda yer almış, Peygamber
sünnetini ve Ehlibeyt'ini (a.s) ortadan kaldırmak için bu grupla birlikte
çalışmıştır. Onlar bu işleri aralarında
paylaşmışlardı. Öncekiler sünneti ateşe
vermişler, Ehlibeyt'i ortadan kaldırma işini de Muaviye'ye
bırakmışlardı. Muaviye, mücadelesini sonuna kadar götürdü.
Bu amaçla işini kolaylıkla yapabilmek için halka zorla Ehlibeyte
lanet okuttu. Onun hileleri sonucu Haricîler, Hz. Ali'ye (a.s) karşı
ayaklandılar ve bu fitneler neticesinde de İmam Ali'yi (a.s) ve
İmam Hasan'ı (a.s) şehit ettiler. İmam Hasan'ın
öldürülmesi için zehri gönderen Muaviye idi. O, bunlarla yetinmeyip kendinden
sonra yerine oğlu Yezit melununu bıraktı ve o da
babasının işini devralarak Ehlibeyt'ten geri kalanları
şehit etti.
Aslında Ayşe ile Muaviye
arasında düşmanlık yoktu. Ayşe'nin "Ey Muaviye,
kardeşim Muhammed'in intikamını almak için evde adam saklamadığımdan
nasıl emin olabildin?" sözü de şakadan başka bir niyetle
söylenmemişti. Çünkü Muhammed b. Ebubekir, Cemel Savaşı'nda, Hz.
Ali'nin yanında yer almış, Ayşe'ye karşı
savaşmıştı. Dolayısıyla Ayşe, onun
kanının dökülmesini bizzat kendi helal kılmıştı.
Zaten anneleri de ayrıydı ve onu sevmiyordu.
Onun İmam Ali'ye (a.s) karşı
inanılmaz bir düşmanlığı vardı. Bilemiyorum,
acaba düşmanlıkta hangisi daha ileriydi: İmam Ali ile
savaşan, ona küfreden, lanet okutan ve nurunu söndürmek isteyen Muaviye
mi, yoksa yine İmam ile savaşan, adını ağzına
bile almayan, namını ortadan kaldırmaya çalışan ve o
hazretin ölüm haberini alınca şükür secdesine kapanan Ayşe mi?
Ayşe, İmam Ali'den (a.s) sonra
onun evlatlarıyla da düşmanlıktan geri kalmadı. Öyle ki,
İmam Hasan (a.s) şehit edildikten sonra dahi cenazesinin dedesi
Resul-i Ekrem'in (s.a.a) mezarının yanına defnedilmesine izin
vermedi. Feryatlarla evden çıkmış, bir katıra binmiş,
Haşim oğullarına karşı Ümeyye oğullarından
yardım istemiş, "Sevmediğim bir kimseyi evimde
istemiyorum!" diye bağırmıştı. Böylece yeni bir
savaş çıkarmak istiyordu. Hatta yakınlarından biri ona
şöyle demişti: "Kızıl bir deveye bindiğin gün
bize yetmiyormuş gibi şimdi de haki bir katıra binerek ne
yapmaya çalışıyorsun; halk bize ne der sonra?"
Ayşe, Ümeyye
oğullarının hükümeti zamanında uzun süre
yaşamış, onların minberlerde Ali'ye (a.s) ve Ehlibeyt'e
lanet okumalarına şahitlik etmiş ve ne yazık ki buna hiçbir
şekilde muhalefet etmemişti. Belki de aksine, onları gizlice bu
işe teşvik ediyordu.
Ahmet b. Hanbel, Müsned'inde şöyle
yazar: Adamın biri Ayşe'nin yanına gelerek Ali ve Ammar
hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Bunun üzerine
Ayşe şu cevabı verdi: "Ali hakkında sana bir diyeceğim
yok. Ama Ammar hakkında Peygamber'in şöyle dediğini duydum:
Eğer Ammar'ı iki şeyden birini seçmeye zorlasalar, o, en zor
olanı seçer."[12]
Bu yüzden Ayşe'nin Peygamber sünnetini
yok etmeye çalışması, Muaviye'yi ve Ümeyye
oğullarını razı edebilmek için Osman'ın bidatini
sahiplenmesi ve seferde namazı tam kılması pek de
şaşılacak şey olmasa gerek. O, hem yolculukta, hem de
hazırda namazlarını tam kılıyor, halk da dinlerinin
yarısını (!) ondan öğreniyordu.
Ayşe'nin fetvasına göre,
yetişkin erkeklere de süt verilebilirdi. Erkekler kadınların
memesinden süt emebilir, böylece onlara mahrem olabilirlerdi.[13]
İmam Malik'in Muvatta adlı
kitabında öyle bir rivayet var ki, kadın erkek tüm inananların
tüylerini diken diken eder. Rivayete göre; Ayşe, erkekleri kız
kardeşi Ümmü Kulsum'a ve erkek kardeşinin kızlarına
gönderir, onlardan süt emzirir, böylece Ümmül Müminin Ayşe, onlarla
hicapsız olarak görüşmeyi kendine helal bilirdi.[14] Çünkü
Ayşe'nin içtihadına göre bu erkekler artık ona mahrem
oluyorlardı!
Düşünün bir kere… Müslüman bir erkek
eve geliyor, ansızın karısının yanında
yabancı birini, onun göğüslerini ellerken görüyor. Sonra da
karısı ona, "Kocacığım, yanlış anlama!
Bize mahrem olabilmesi ve eve rahat gelip gidebilmesi için ona süt veriyorum;
artık bu adam da bizim evladımız sayılır!" diyor.
Zavallı koca da bu durumu mecburen kabulleniyor. Çünkü Ümmül Müminin
Ayşe'nin bidatine, her ne kadar kendisine zor da gelse uymak
zorundadır.
Ben burada,
araştırmacıların dikkatini bu büyük musibete çekmek
istiyorum. Çünkü sadece bu musibet, hakikatin ortaya çıkmasında ve
hak ile batılın birbirinden ayırt edilmesinde başlı
başına önemli bir etkendir. Buradan da şu sonuca varıyoruz
ki; Ehlisünnet ve'l-Cemaat, Allah'a, onun göndermediği şeylere
dayanarak tapıyor. Bunlar hiçbir surette araştırma
yapmıyorlar. Eğer bu bidatlerin iç yüzünü anlasalar, onlardan nefret
edecek ve kendi istekleriyle onları terk edeceklerdir.
Ben özgürce düşünebilen öyle
Ehlisünnet âlimlerine rastladım ki, yetişkin insanların
emzirilmesi hakkındaki rivayeti gördüklerinde şaşkına
dönmüş, "Biz neden bu hadisi daha önce görmedik!" diye
hayıflanmışlardı.[15]
Bu ilginç rivayetler, Şia'nın
uydurduğu rivayetler değil, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in sahih
kitaplarında yer alan rivayetlerdir. Ama gelin görün ki, Ehlisünnet
mensupları dahi henüz bu rivayetleri duymamışlardır.
Üstelik bunları okuyanları da kâfir bilmektedirler.
"Allah, kâfir olanlara, Nuh'un ve
Lut'un karısıyla örnek getirmededir; ikisi de, temiz
kullarımızdan ikisinin nikâhı altındaydı, derken
onlara karşı hainlikte bulundular da o iki temiz kul, hiçbir suretle
onları Allah'ın cezasından kurtaramadı ve onlara 'Haydi,
ateşe girenlerle beraber siz de girin ateşe!' dendi."[16]
Muhammed Ticani es-Simavi "Gerçek EhliSünnet Şiadır"
kitabından alınmıştır.
Dipnotlar:
------------------------------------------------
[1]-Yanakları kırmızı
olduğu için Peygamberimiz (s.a.a), Ayşe'ye Hümeyra lakabını
vermiş ve Ehlisünnet rivayetine göre ümmetine, "Dininizin
yarısını bu Hümeyra'dan alınız" buyurmuştur.
Çev.
[2]-Ahzab, 53.
[3]-Ahzab, 6.
[4]-Sahih-i Buharî, c.8, s.91; Sahih-i
Müslim, İman bölümü.
[5]-Sahih-i Buharî, c.2, s.36.
[6]-Tarih, İbn-i Kesir, c.8 s.55;
el-İstiâb, İbn-i Abdülbirr, c.1, s.331, Hicr b. Adiyy'in Biyografisi
bölümü.
[7]-Kitabın orijinalinde bu
meblağın dinar mı, dirhem mi olduğu belirtilmemiştir.
Çev.
[8]-Tarih, İbn-i Kesir, c.8 s.136-137;
Müstedrek, Hakim, c.4, s.13.
[9]-Tarih, İbn-i Kesir, c.8, s.136.
[10]-Sahih-i Buharî, c.7, s.90, Edeb
Kitabı, Hicret bölümü.
[11]-Müsned, Ahmed b. Hanbel, c.6, s.77.
[12]-Müsned, Ahmet b. Hanbel, c.6, s.113.
[13]-Biz, bu komedi-trajik konu
hakkında Doğrularla Birlikte adlı kitabımızda
"Ayşe ile Diğer Peygamber Hanımları Arasındaki
İhtilaflar" bölümünde geniş açıklama
yapmıştık.
[14]-Muvatta, Malik, c.2, s.606,
Yetişkinlere Süt Verme bölümü.
[15]-Mütercim der ki: Bugün bu meseleyi
hangi Ehlisünnet alimine veya hangi Ehlisünnet mensubuna söyleyecek
olsanız şaşkınlıkla karşılar, bu
rivayetlerin uydurma olduğunu söylerler. Oysaki onların gözden
kaçırdığı bir-iki nokta var: Bu rivayetler Müslim, Buharî,
Malik vb. şahsiyetlerin kitaplarında yer alıyor. Eğer
uydurmaysa (ki çoğu Ehlisünnet bu görüşü itiraf ediyor) nasıl
oluyor da bu rivayetler "sahih" olarak addettikleri kitaplarda yer
alabiliyor? Ve neden bu kitaplara "sahih kitaplar" adı
veriliyor? Ve eğer bu kitaplarda (birçoğunun dediği gibi)
uydurma hadis ve uydurma rivayet çoksa, o zaman onca hadis ve rivayeti
nasıl birbirinden ayırt edebiliyorlar? Neden ha bire aynı
ravilerin uyduruk rivayetlerini kabul ediyorlar da Ehlibeyt'in rivayetlerini
araştırmayı, biraz da onları tanımaya
çalışmayı düşünmüyorlar? Şimdilerde Ehlisünnet'in tek
dayanağı olan Kütüb-ü Sitte (altı kaynak kitap) uyduruk
rivayetlerle doluyken (bunu biz değil, onlar söylüyorlar) hangi güvenceyle
ibadet ediyorlar?
"Onlardan
aşırılığa kaçmayan bir zümre vardır; fakat
çoğunun yaptıkları ne kötüdür!"
(Maide, 66)
"Onların çoğu zandan
başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan hiçbir şeyin
yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pekiyi
bilendir." (Yunus, 36)
"Allah'ı bırakıp da
taptıklarınız, sizin ve atalarınızın
taktığı birtakım isimlerden başka bir şey
değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir.
Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet
etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat
insanların çoğu bilmezler." (Yusuf, 40)
"Andolsun ki onların çoğu
gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman
etmiyorlar." (Yasin, 7)
[16]-Tahrim, 10.