GADİR SAYFASI
Şeyh Hüseyin Şanlı
EL-HASİBİ
(Kaddes Allahu Ruvhahü) -I-
Tarihî
Kaynaklarda El-Hasîbi (k.a.r.)
EL-HASİBİ
(Kaddes Allahu Ruvhahü) -II-
El-Hasîbî'nin İslam ümmeti için öngördüğü hayat
felsefesi nedir?
EL-HASÎBÎ
(Kaddes
Allahu Ruvhahü) -III-
Candan inanan ve
İslamın emirlerini harfiyyen uygulayan müminler, tarih boyunca elmas
cevheri gibi azınlıkta kalmıştır. Azınlıkta
olmalarına rağmen benliklerine fıtrî olarak işleyen mizaç,
akıllarında olgunlaşan fikir ile kalplerinden
fışkıran imanlarının gücü ve azmiyle zalim
asırlara meydan okumuştur. Çünkü onların kalpleri şüpheye
yer bırakmayacak derecede nurla aydınlanıp hak yolunda hidayete
erdi. Onlar, takva sahiplerinin adabı ve ahlakıyla
donanmışlardır. İşte onlardan biri:
Ehlibeyt ilim ve irfan
pınarının yetiştirdiği en yüce şahsiyet olan
Muhammed Bin Nusayrdan sonra gelen El-Hüseyin Bin Hamdan El- Hasîbi (k.a.r.)
Ebu Abdulleh El-Hüseyin
Bin Hamdan El-Hasîbi (k.a.r.) hicri 260 miladi 874 yılında bir
rivayete göre Mısırda diğer bir rivayete göre Irakın
Vâsıt ve Küfe şehirleri arasında bulanan Cenbelada dünyaya
gelmiştir. (Biz El-Hasîbinin doğduğu yerin Mısır
olduğu rivayetine daha fazla itibar ediyoruz.) Mensup olduğu
Hamdan ailesi ilim irfan ve fazilette ün salmış bir ailedir. Babası
İslamî ilim ve fıkıhta zamanının bilginleri
arasında sayılıyordu. İlk tahsilini babasının
yanında alan El-Hasîbi (k.a.r.) on bir yaşındayken Kuran-ı
Kerimi ezberledi. Yetiştiği ev sürekli alimlerin ve fakihlerin
uğrak yeri, ilim meclislerinin eksik olmadığı bir meskendi.
Kendisi evlerinde ve başka yerlerde kurulan ilim meclislerini hiç
kaçırmaz ilim yolunda her türlü fedakârlığa
katlanırdı. Çok genç yaşta olmasına karşın
Kuran-ı Kerimi ezberledikten sonra sarf, nahv, beyan, bedi, mantık,
felsefe ve tarih ilimlerinde otorite sayılabilecek konuma geldi. Hac
farizasını on beş yaşındayken eda etti.
Dinî
fıkıh ve şerî ilimlerini babasının dostu olan,
zamanının büyük allamesi muhaddis, fıkıh deryası
Esseyyid Ebu Mummed Abdullah Bin Muhammed Elcennan Elcenbelani (k.a.r.)'den
aldı. (Alevi din alimi olan El-Cenbelani hicri 235 miladi 849
yılında doğmuş hicri 287 miladi 900 yılında vefat
etmiştir.) Esseyyid Elcenbelani (k.a.r.) Ehlibeytin 10,11 ve 12. İmamları
zamanında yaşamış ilim ve feyizleriyle yoğrulmuş
yüce bir şahsiyettir. Yılın belli dönemlerinde ilim peşinde
ve dostlarıyla bir araya gelmek için Mısıra ziyaretler
yapardı. Bu ziyaretlerinin birisinde dostu Şeyh Hamdan El-Hasîbiyi
de (k.a.r.) ziyaret eder. Şeyh Hamdan Esseyyid El-Cenbelaniden oğlu
Hüseyini Cenbalaya beraberinde götürmesini ve dinî fıkıh ve
ilimleri kendisine öğretmesini rica eder. Bunun üzerine Esseyyid Elcennan
El-Hasîbiyi (k.a.r.) Cenbelaya beraberinde götürür. El-Hasîbi (k.a.r.)
kısa bir süre içinde hocasının en gözde talebesi olur. (1)
El Hasîbi (k.a.r.) üstadı El-Cenbalinin
en gözde talebesiydi. İlim ve irşat konusunda akranlarından çok
üst düzeydeydi. Hocasının hayatında bile müritleri ve talebeleri
vardı. Hocasının vefatından sonra Cenbeladaki medresenin
sorumluluğu kendisine geçti. Ömrünün tümünü ilim ve irfan için harcayan
El-Hasîbinin ocağına dünyanın her tarafından kendisine
akın eden talebeleri sayesinde ünü bütün İslam âlemine
yayılıyordu. Hocasından sonra kısa bir süre Cenbelada
ikamet ettikten sonra şöhretinin kendisinden önce
ulaştığı Abbasilerin başkenti Bağdata intikal
eder.
Bağdatta
Cenbeladaki gibi ilim dergahı kurar. Bağdatta
kaldığı yirmi beş yıl gibi uzun süre içinde
hayatının en yoğun dinî faaliyetlerini icra eder.
Dergahında Ehlibeyt ilimleriyle yoğurup yetiştirdiği birçok
müridi olmuştur. (2)
Hululî, vahdeti vücut felsefesine
inanıp dinî usul konusunda aykırı fikirlere sahip olan
El-Hüseyin ve El-Hallac gibi bir çok mutasavvıfla Bağdatta ilmî muhavere
ve münazaralar yaptı.(3) Bu münazaraların hepsinde muzaffer olan
Hasîbiye bu sayede kıskançlıklar oluşmaya başladı.
Kıskançlıkların boyutu iftiralara kadar vardı. Karmatîlik
(4) inancına mensup olduğu iftirası bir süre zindanlarda
hapsedilmesine neden oldu. El-Hasîbinin Karmıtîlik gibi batıl
inançlarla ve buna benzer iftiralarla ilgisinin olmadığı
faziletleri ve kerametleri sonucu anlaşılınca serbest
bırakıldı. Kendisinden af ve özür dilendi. Zira El Hasîbinin
masum olduğunu batıl inançlarla yaptığı mücadeleden,
eserlerinden ve kendisi hakkında söylenen rivayetlerden anlamak mümkündür.
Bağdatta katlandığı bunca meşakkatten sonra kısa
süreliğine Ehlibeytin öğretilerini öğretmek ve faziletlerini
yaymak amacıyla Halepe geçer. Aynı amaçla oradan Şama seyahat
eder. Ehlibeyt öğretisini yaymaya
çalıştığını öğrenen Emevi
kalıntıları kendisine tuzak kurup öldürmek isterler. Bunun
üzerine Kufeye gider. Hicri 333 yılında Seyfüddevlenin Halepe
girip Hamdanî devletini kurmasıyla El-Hasîbi (k.a.r.) Seyfüddevlenin
yanına Halepe geri döner. Seyfüddevle El-Hasîbiye çok büyük değer
verdiğinden müridi ve talebesi olur. El-Hasîbi (k.a.r.) hicri 346 miladi
957 yılındaki vefatına kadar Halepte sevilen yüce bir insan
olarak yaşar.
Bir
araştırmacının ulaştığı
kaynağın gerçeği yansıtıp
yansıtmadığına bakmadan hüküm vermemesi gerekir.
Ulaştığı kaynağı diğer kaynaklarla
karşılaştırıp mukayeseli olarak bilgileri vermesi ilmî
çalışmaların gereğidir. Ancak taraflı yazılan yazıların
çoğunda belirtilen hükümlerin doğruluğunu tespit etmek bir
tarafa kalsın, kaynak belirtilmeden, bazı saçmalıkların
çalakalem yazıldığına şahit oluyoruz. Bilhassa
Alevilerle ilgili yazılan yazılarda öznel, taraflı ve gerçekle
bağdaşmayan birçok saçmalığın yer
aldığı bilinmekle birlikte bu saçmalıkları
çağdaşlarımızın dillendirdiğini de görmekteyiz.
Doğruları yazmakla mükellef
olan yazarlar, mezhebî taassuplarının etkisinde kalıp
doğruları çarpıttıklarını ortaya koydukları
eserlerinden anlamaktayız. Bu yazarlar, gayretlerinin tümünü
başkalarını kötüleyip kendilerini temize çıkarmaya
harcamışlardır. Ne acıdır ki temyizden ve titizlikten
yoksun okuyucuları ve inananları çoğunluğu
oluşturmuşlardır. Gerçekleri saptırmak, her zaman
çelişkileri doğurur. Doğrularda ise çelişkilere yer yoktur.
Okuyucunun okuduğunda gerçekçi, inandığında
mantıklı, tahlil ettiğinde becerikli olması gerekir. Aksi
takdirde kendisinin ve başkalarının rahatı için hiç
okumaması daha doğru olur.
Hilekâr siyasetin ürünü uyuz tarih; imamımız,
şeyhimiz ve fakihimiz El-Hüseyin Bin Hamdan El-Hasîbiyi (k.a.r.) unutup
unutturmak istemiştir. Kişiliği, mizacı, ilmi ve
irfanı yanında ortaya koyduğu eserleri kıskanç ve kindar
kalemlerce yok edilmeye çalışılmış; ancak bu çabalar
ismini ölümsüzleştirmekten başka işe
yaramamıştır.
Bazı tarihçi ve
biyografi yazarları El-Hasîbiyi (k.a.r.) karalamak ve onu küçük
düşürmek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Mezhebi
taassuplarının etkisinde kalıp kindar bir tavırla
saldıranların karşısında duranlar da vardı.
Aynı mezhebe mensup olup da duygularıyla değil
akıllarıyla hareket edenler El-Hasîbinin hakkını
vermişlerdir. Mezhepdaşlarından korkup hiç fikir beyan
etmeyenler olduğu gibi ona duydukları sevgiyi dile getirenlerin
sayısı da azımsanmayacak derecededir.
Makamının
yüceliğini zayıflatmayı amaçlayan Ennecaşi ve Bin El
Gadairi gibi yazarların nezdimizde düşkünlükleri sabittir. Şafii
Bin Hacer ElAskaleni Lisanül Mizan adlı eserinde: El-Hüseyin Bin Hamdan
El-Hasîbi İmamiyye (5) mezhebinde fıkıh müellifi (yazar) Ebul
Abbas kendisinden rivayet etmiştir. Kendisini methedip övgüde yere
göğe sığdıramaz. Halepte Seyfüddevlenin
imamıydı. (6) diye tanıtmıştır.
Büyük alim, tarihçi, yazar Şeyh
Muhsin El-Emin Ayan'üş Şia adlı dev eserinde El-Hasîbiye ait
tercümesinde övgü ve methiyelerden sonra: Kendisi İmamiyye mezhebinin
alimlerindendir. Muasırları ve diğerleri tarafından
hakkında söylenen iddiaların aslı astarı yoktur. Tertemiz
bir sır ve içtenliğe sahiptir.
Es-Seyyid El-Emin
aynı kitapta El Hasîbi hakkında ulemanın söyledikleri övgüleri
rivayet eder. El-Hasîbiyi kötülemeyi amaçlayan İbnül Gadairi ve
Ennecaşi gibi yalancıları ince bir üslupla reddeder.
İddiaları ve kendisine attıkları iftiralar doğru
olsaydı İslamî inancı ve Ehlibeyt imamlarına velayetiyle ün
salan El-Emir Seyfüddevle (7) El-Hasîbiyi imam olarak kabul etmez, cenazesine
namaz kıldırmazdı. Kaldı ki Errical adlı
kitabın yazarı İbnül Gadairinin yaralamasından hiç kimse
kurtulamamıştır. diye yazmaktadır. Ünlü yazar Ettelakberi
El-Hasîbi de muasırları arasında gördüğü doğruluk ve
güven üzerine El-Hasîbiden ilim konusunda icazet aldığını
belirtmektedir. El-Emin El-Hasîbinin kitaplarını ve o kitaplardan
rivayet edenlerden bahsederken on adet kitabın isimlerini
sıralar. Elihvan, Elmesail, Tarihül Eimmeh, Errisaleh, Esmaü
Ennebi, Esmaül Eimmeh, Elmaideh, Elhidayetül Kübra ne yazık ki
günümüze ve elimize sadece Elmaideh ve Elhidayetül Kübra adlı
kitapları dışında başka eser ulaşamamıştır.
(8)
Hıristiyanlar tarafından
yazılıp basılan El Müncid adlı ansiklopedinin El-Alam
bölümünde El-Husaybi başlığı altında
yaptığı tercümesinde: Ebu Abdullah El Hüseyin Bin Hamdan,
Aslen Mısırlı olup Büyük Alevi muallimidir.(9)
"el-Hidayetül Kübra"
kitabı Şiiler tarafından en sağlam, geçerli ve sözüne
güvenilir kaynaklar arasında sayılmış ve onlarca Şii
büyük yazar El kübrayı kaynak göstererek Ehli beyt imamları ve
fıkıhları hakkında alıntı
yapmışlardır. El-Hasîbi (k.a.r) bütün eserlerinde Ehlibeyt
imamlarının öğretileri, faziletleri, tarihleri,
insanlığa örnek ve ibret olan yaşamları ve mucizeleri
hakkında bizleri aydınlatmıştır. Ehlibeyt
imamlarından sonra yegane ilim kapısının Ebu Şuayb
Muhammed Bin Nusayr'dan başkası olmadığını
bildirmiştir. Kendisinden alıntı yapıp övgüler dizen
Şii yazarlar konu Muhammed Bin Nusayra gelince ağız
değiştirip övgüleri sövgüye dönüşebiliyor. Bu öyle bir
çelişkidir ki aşağıda sayacağımız yazar ve
kaynakların ünlü sahipleri bu kadar geniş ilme ve irfana sahip
olmalarına rağmen mezhebi taassuplarından dolayı böyle bir
çelişkiyle anılabiliyorlar. İlmine ve tarihi bilgisine
dayanıp kendisinden rivayet aldıkları bir şahsiyetin bir
dediğini kabul edecek kendi sefirlerinin makamının gerçek sahibi
Muhammed Bin Nusayra ait olduğunu söylediğinde ona inanmayacaklar.
Böyle bir tavır sağlıklı bir şahsiyetin
davranış şekli olamaz. El Hasîbiden (k.a.r.) rivayet alan çok
sayıdaki ünlü Şii yazarın ve kitaplarından birkaç tanesini
sayalım:
El-Meclisi: Biharül
Envar, Elkassi: Tefsir, Ettelakberi:
Elcevami, Muhsin El-Emin: Ayan Eş-Şia, Muhammed Bakır
Abdulkerim: Eddem-atüs Sakibeh El-Behrani: Medinetül Meaciz Abdullah
Şubber: Hakkul Yakıyn El-İhsai: Errac'ah, Mirza Muhammed
Taki: Sahifet'ül Ebrar Hasan El-Kıbbenci: Müsned'ül İmami Ali, Hüseyin Bin Abdülvahhab: Uyun'ul Mucizat
gibi birçok yazar ve eser Hasîbiyi kaynak göstermiştir. Bu onun güvenilir
bir şahsiyet olduğu hakkında kanıttır.
Bazı bağnazların
beyinlerini kaplayan kara bulutlar dağıldıkça El-Hasîbinin
değeri daha iyi anlaşılacak yada onu hakketmeden yok olup
gideceklerdir.
-------
Dipnotlar:
(1) El Hasîbi kudvatün müsla Hüseyin Muhammed El-Mazlum
(2) El Hasîbi kudvatün müsla Hüseyin Muhammed El-Mazlum
(3) Divan'ül Hallac ve yelihi Ehbarühü ve Tavasinuhü Sadi Danavi
(4) Karmatilik İsmailî Hamdan Bin Karmıti'ye
dayanır. İlk ortaya çıkışı Irakta hicri 258
yılında Bahreyn ve Yemende yaygınlaşır. 317
yılında Mekkeyi ele geçirip hacıları öldürürler. Haceri
esvedi kendi bölgelerine taşıdıktan 22 yıl sonra yerine
iade ederler.
(5) İmamiyye mezhebi 12 İmamlara inananların
mensup olduğu Şii Alevi mezhebi)
(6) El-Hidayetül Kübra, Lübnan baskısı mukaddimesi
(7) Seyfüddevle (919- 967) Halep'te kurulan Hamdani devletinin
emiridir. Adaleti, ilim ve alimlere verdiği değerle bilinen
Seyfüddevle şöhretini Rumlara karşı yaptığı
mücadele ve savaşlarla kazandı. Zamanında Hamdani devleti
İslam aleminin en yükselen ve gelişen devletiydi. El-Hasîbi Halep'te
kaldığı süre içinde Seyfüddevle'nin hocası ve
imamıydı.
(8) Es-seyyid Muhsin El-Emin El-Amili "Ayan Eşşia"
c.4 s.345
(9) El-Müncid Ansiklopedisi El-Alam bölümü
(10) Muhammed Ahmed Ali "El-Aleviyyun Fittarih" S.102
(AKAD - Alevi
Kültürünü Araştırma Derneği Dergisi Yıl: 3, Sayı: 5,
Nisan 2009, Sayfa: 25-26)
Ş. Hüseyin Şanlı
Ehlibeyt pınarının
yetiştirdiği hidayet meşalesi ve ilim nuru El-Hüseyn Bin Hamdan El-Hasîbî
yaşadığı dönemde İslam sevgisini yürekten yüreğe
taşıyan büyük bir gönül adamıdır. Müslümanların birlik
ve beraberlik içinde saf ve temiz bir yürekle yaşamalarını
tavsiye eden, bilime ve bilim sahiplerine önem veren bir düşünür. Hz.
Peygamber ve Ehlibeyt felsefesinin takipçisi, sonsuz mutluluğa ermek için
insanlara yol gösteren bir elçi, bir mümin, Allahın bir sevgili kulu, bir
evliya...
El-Hasîbînin
(k.a.r.) yaşadığı dönemde gerek dinî, gerekse sosyal
konularda farklı görüş ve inanışların olduğu
bilinmekte; bu farklılıklar toplumda bölünmelere ve parçalanmalara
neden olmaktaydı. Farklı görüşlerin ortaya atılmasının
sebebi iktidar hırsı, kişisel çıkarlar ve dünyevî menfaatlerdir.
Kişisel hırs ve çıkarlar uğruna oluşturulan dinden
kopuk anlayışlar ve bu anlayışa hizmet edecek
inançların yerleşmesi toplumda onarılmaz yaraların
çıkmasına neden olmaktaydı. O çağın en önemli
âlimlerinden biri olan El-Hasîbî, oluşan yaraların tedavisi için
bildiği tek yol İslam; önerdiği ilaç da Kuran, Sünnet-i nebevi
ve Ehlibeyt düşüncesiydi.
Yoz düşünce ve
uygulamalarla bir yere varılamayacağını bilen, ilimsiz
amelin insanı istenilen sonuca götürmeyeceğini gören El-Hasibi,
kurduğu medreselerle halkı eğitme yoluna gitmiştir. Gerek
medreselerinde gerekse halkı aydınlatmak için yaptığı
seyahatlerde ve okuduğu hutbelerde bilim adına Hz. Peygamberin izinde
yürünmesi gerektiğini her zaman vurgulamıştır. Hurafelere
dayalı anlayışlarla mücadele etmiş Hak uğruna
haktan ayrılmamıştır. Birlik ve beraberliğin ve
dayanışmanın önemini de hatırlatmadan edememiştir.
Ehlibeyt
İmamlarının aktardığı bilgi ve deneyimleri
insanlara ulaştırabilmek için çalışmış, birçok
fedakârlığı seve seve yapmıştır. Hak yolu
insanlara gösterip o yolda amel etmelerini isteyen El Hasibi toplumun her
kesiminden insanın sevgisini kazanmayı
başarmıştır. Toplumsal hayatın düzenlenmesinde
başta Büveyhî ve Hamdanî hükümdarları olmak üzere zamanın birçok
hükümdarı kendisinden faydalanmıştır. Toplumu ayakta
tutabilmek ve huzurlu yaşam sürmelerini sağlayacak en doğru
yolun adalet olacağını bildiği için zamanın
hükümdarlarına adaleti telkin etmiş, insan sevgisinin önemi üzerinde
durmuştur. Nihayet sözünü dinleyen hükümdarlar hakimiyet
sınırlarını genişletmiş, başarılı
bir devlet idare yöntemi uygulamışlardır.
Bu anlayışla
toplumun her kesiminden insanın, bilhassa yöneticilerin Elhasibinin
fikirlerini öğrenmesi ve onları uygulaması gerekir. Çünkü bu
fikirler Ehlibeyt düşüncesinin süzgecinden geçmiş,
doğruluğu denenmiş ve kanıtlanmış
düşüncelerdir. Bu düşünceler doğrultusunda hareket eden
insanların sonu hayırlara vesile olacak müjdelerle doludur.
Hayatımızı renklendirecek müjdelerin oluşması için
öncelikle Alevi kardeşlerimizin ona uyması gerekir. Çünkü o bizim
atamız ve büyük alimlerimizdendir.
El-Hasibi Halepin önde gelen
şahsiyetlerine ve müritlerine hitap ettiği hutbesi onun ileri
görüşlülüğünün ve keskin zekasının bir
kanıtıdır. Sahip olduğu bilgi, birikim ve deneyimleri her
zaman takdirle karşılanmış; söylediği her söz
kıymetli bir cevher kabul edilmiştir.
Ulaştığımız uygarlık seviyesiyle övündüğümüz
bugünlerde dahi onun fikirlerinin hâlâ geçerli olduğunu açıkça ifade
edebiliriz.
Engin bilgi ve öngörünün sahibi El-Hasibinin hutbesinden bir bölüm
sunuyorum:
Allah sizi muvaffak etsin. Olağanüstü veya tabii görünen olaylarla
karşılaştığınızda Hz. Peygamber ve
yaşadığınız dönem arasında ihtilaf
gördüğünüzde donakalıp şaşırmayın. Çünkü
halkın hayat şartları ve toplumun insanî ahvalleri hakkında
tartışmak için hicretten sonra 350 sene geçmiş olması
yeterlidir. Doğrular, içtihatlarla ve farklı fikirlerle
değişikliğe uğramaktadır. Nasıl
uğramasın? Hükümdarlar değişti. Şatafat, zevk ve
sefahat doruğa ulaştı. Mal bollaştı. Sapkın
hevesler (bidat) ortaya çıktı. Siyasal, toplumsal ve dinsel
değişikliklerle ifadeler ve düşünceler yaralandı. Zaman
döndü. Şartlar değişti.
Toplumsal ıslahımız
asrımızın bütün fikir sahiplerinin katılımıyla
sağlanacak fikir birliğiyle mümkün olabilir.
Sayın efendiler; sizden
isteğim şudur. Aranızda bilen, anlayan, kavrayan ve yetenekli
insanlar yetişsin. Yetişen yetenekli insanlar muhtelif yollardan
doğruları, feri hükümlerden usulleri, seleflerinin sözlerinden
gerçek olanlarını ortaya çıkarsınlar. Ortaya
çıkardıkları hükümler Şeri hükümlere mutabık ve
makbul fikirler olsun.
Her beldede kendisine müracaat
edebileceğiniz ve güvenebileceğiniz dini reisiniz olsun. Çünkü dini
görevlere tayin edilenlerin yetenekli ve yeterli olmaları; dinin
faziletlerine dönmeyi, ahlakî ıslahı sağlayarak eğitimde en
tesirli ve hayırlı amellerin oluşmasına olanak tanır.
Buna çok ihtiyacımız var. Unutmayın ki aranızda inanç
birliği, söz birliği ve ittifak vardır. Birbirinizi düşürüp
zayıflamayın. Birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin.
Kıskançlık edip birbirinize gıptayla bakmayın. Birbirinize
yardımcı olmaktan geri kalmayın. Bütün konu ve tedbirlerinizde
tek bir can gibi davranın.
Allah yardımcınız olsun.
Unutmayın ki halkınızın hayırlı bir şekilde
gelişimini sağlamak ve vatanının bekasını
muhafaza için hizmet etmek bir zorunluluktur. Çünkü insanın gücü
birlikten, üstünlüğü de dayanışmadan doğar. Aranızdaki
herkesin hakları olduğu gibi yükümlülükleri de vardır. Her
insanın mükellef olduğu en önemli yükümlülük yüce Allaha ve
Allahın mevcudiyetine tam olarak yürekten inanmasıdır. Evreni
hareket ettiren, düzenleyen, ihtiyaçlarını karşılayan ilahî
güçtür. Bu güç evrenin mevcudiyetinin ve bekasının tek sebebidir.
Dolayısıyla en mükemmel şekilde Allahın emirlerine
uyulması ve bütün yasaklarından kesinlikle
uzaklaşılması şarttır. Bütün ibadet ve ameller uyumlu
olarak eda edilmeli, ahlaklı ve bilinçli bir şekilde
yaşanmalıdır. Yükselişiniz ve konumunuzun saadeti ancak bu
şekilde kemale erebilir. Aksi takdirde birlik, beraberlik ve
dayanışmanız zayıflar. Asaletinizi ve
itibarınızı kaybedersiniz. Aranızda hizipleşme duygusu
ortaya çıkar. Bencillik ruhu size hâkim olur. Başkalarının
haklarını hiçe sayarak bencilliğinizi önemseyip öne
çıkardığınızda aranızda yozlaşma hâsıl
olur. Allah katında hiçbir dereceniz ve itibarınız olmaz.
Sizin için
kaygılandığım durum kitabın (Kuran) şahitlik
yapmadığı hadis ve rivayetlerin peşinden sürüklenmenizden
size korkuyorum. Çünkü o rivayetlerin kaynağı vehimlere ve
şüphelere dayanmaktadır. O rivayet hatalı ve
yanlıştır. Ey efendiler, her ne kadar rivayet edenin
güvenilirliği ve doğruluğundan emin olsak dahi aramızda
zanna yer kalmaktadır. Gözlerinizden perdeyi çekin. Cahilliği
kalplerinizden men edin. Tahayyül ettiğiniz ya da ettirildiğiniz
şeyler üzerine donakalmayın. İlim ehli, bilginin
ışığında hareket ederken; siz cahilliğin
karanlığı içinde kalabilirsiniz. Gelecekte hayırlı
yerlere yakın olmak için bilgiyi öne çıkarın. Her zaman
mükemmeli yakalamak size müyesser kılındı. Faziletleri
kazanmaktan geri kalınmamalıdır. Çünkü fazilet hangi toplumda
yerleşirse o toplum amaçlarına ve hedeflerine mutlaka
ulaşır.
Kanıtları
araştırmadan maksatları belirlemeden acele bir şekilde
karar vermekten sakınmanızı şiddetle uyarıyorum.
Doğru tanıklığa sahip olmadan yargılama yapmayın.
Gerçek kaynak bulunduğunda ona dayanın olmaması durumunda ancak
içtihatta bulunabilirsiniz."(*)
Hutbede yer alan uyarılar bir
toplumun maddi ve manevi yönlerden güçlenmesini sağlayacak
uyarılardır. Toplumun yaşadığı zorluklar ve
uğradığı baskılar neticesinde ruhunda hasıl olan
umutsuzluğu ancak El-Hasibinin fikirleriyle yenebilir. Kültürünü
oluşturan değerlere ancak bu yolla tekrar kavuşabilir. Çünkü bu
yol Ehlibeyt yoludur.
El-Hasibinin idealindeki toplum
yapısını kurabilmek için okuyan, araştıran,
çıkarımlar yapan, düşünen, veriler ortaya koyabilen bireylere
ihtiyaç vardır. Bu bireyler hak uğruna hakla yüreyecekler, hakla alıp
hakla vereceklerdir. Bu da eğitimle mümkündür. Temiz yürek ve saf
duygularla birbirini seven tek vücut olabilen, kardeşinin
acısını kendi acısıymış gibi hisseden,
kinden, hasetten, dünyevî şehvet ve heveslerden arınık insanlara
ihtiyaç vardır. Kendi zindanını kendi taşıyan, o
zindandan bir türlü kurtulamayan, kapalı, bencil ve dünyevi bağlarla
kendini zincirleyen insanlarla ideal toplum yapısına
ulaşılamaz.
Kendi öz kimliğini haraç mezat
satan, çağdaş olayım derken kendine yabancı kalan ve
hayatta başarılı olamayan, umudu tükenmiş, batağa
sürüklenmiş, yalnız kalmış birbirinden habersiz
yaşayan insanlarla da ideal topluma ulaşılamaz. Kendinden çok
başkasını gözlemleyen, başkası gibi olmaya
çalışan, kendine güvenmeyen, zayıf karakterli, basit amaçlar
uğrunda koşan, beş kuruş uğruna insan kalbini yerle
bir eden insanlarla da olmaz. Elhasibinin çizdiği yolda bu gibi
vasıflara yer yoktur.
Peygamberden sonraki dönemlerde ortaya
çıkan değişik yol ve fikirlerden arınmamız bizi
yozlaşmadan ve yobazlıktan kurtaracaktır.
Mallarımızın çoğalması hayat
şartlarımızın eskiye oranla kolaylaşması bizi
manevi değerlerimizden uzaklaştırmamalıdır. Fikir ve
inanç ehlinin fikir birliği imamımızın belirttiği gibi
çok önemlidir. İnsanlar inanç ve fikir önderlerinin birbirleriyle
çeliştiğini sezdiklerinde güven ve inanç duyguları
zedelenmektedir. Biz Alevilerin inanç ataları olan Ehlibeyt
imamlarımızın on ikisinin gerek kendi aralarında, gerekse
Kuran ve sünnetle çeliştiklerini günümüze dek tespit ve iddia eden
olmamıştır. Diğer inançlara
bakıldığında bir mezhep imamının savunduğu
görüşü diğeri yalanlamış ve aksini iddia etmiştir.
İnanç kaynağımız olan imamların fikir ve fıkıh
konularında dünyevi ve uhrevi meselelerde aynı ağızdan
konuşmaları, inancımızın temellerinin sağlamlığına
işaret eden sağlam delillerin sadece bir tanesidir.
El-Hasîbî'nin (k.a.r.)
vurguladığı çok önemli bir husus her beldede kendisine müracaat
edilebilecek, güvenilir bir dini reisin olmasıdır. İnanç
konularında bir başın olması toplumun ruhani ihtiyaçlarının
sağlıklı bir şekilde karşılanabilmesi
açısından çok önemlidir. İnanç önderlerinin toplumun
ihtiyaçlarının karşılayabilecek nitelikte olabilmeleri
ancak sağlıklı bir yapı içinde düzenli bir şekilde
eğitim görmeleriyle mümkün olabilir. Görecekleri eğitim sonucu ancak
yetenekli ve yeterli olabilirler. Eğitimin tesisi ve
sağlıklı olabilmesi için düzenli bir idare tarafından
yönetilmesi şarttır. Sağlıklı bir idarenin çok
başlılıkla yürümesi mümkün değildir. Çok
başlılık yerine tek bir başın önderliği ve
yönetiminde bölgesel sorumluların denetiminde bir yapının
oluşturulması elzem olmuştur. Alevi toplumunda böyle bir
yapının oluşturulması için AKAD lokomotif görevini
üstlenmiş kendi içinde yönetim kuruluyla beraber başkan ve on iki
üyeden oluşan inanç önderleri kurulunu kurmuştur. Bu kurumun verimli
bir şekilde çalışabilmesi ancak toplumun
sağlayacağı maddi ve manevi destek ve katılımla mümkün
olabilir.
El-Hasîbî'nin sözlerinde
çarpıcı bir şekilde öne çıkan bir husus daha vatan sevgisi,
vatanın bekası ve bağımsızlığı için
hizmetin gerekliliğidir. Birlik ve beraberlikle beraber
dayanışmaya çok büyük önem vermektedir. Ülkemizin ekonomik ve
sosyolojik alanlarda kalkınmasını sağlamak ancak birlik ve
dayanışma içinde ortak değerlere sahip çıkarak karşılıklı
saygı ve sevgiyle mümkün olabilir. Vatana hizmet ibadet kadar faziletli
sayılmıştır.
Şüphesiz ki, El-Hasîbî (k.a.r.)
kendisine mensup olan bizlerin inançsal ve kültürel yönden mükemmeli
yakalamamız gerektiğini söyleyerek çıtayı çok yükseğe
taşımıştır. Yükseğe
taşıdığı hedefe ulaşmak elbette kolay
değildir. Yalnız hedef çok yüksekte diyerek oturup
pısırıklık edip tembelleşirsek sahibi olduğumuz
bütün değerleri kaybedeceğimiz açıktır.
Atalarımızın asırlar boyu bütün baskılara rağmen
Tarihin zorlu dönemlerinden etkilenmeden günümüze kadar bize getirdikleri
aslına sadık değerlerimizi zamanımızın rehavetine
kapılarak kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Baskı, sürgün ve katliamların bütün şiddetiyle sürdüğü
zamanlarda bile inanç ve kültür değerlerimize sarılarak kendimizi
korumayı başarmamıza rağmen son yıllarda sadece
dünyevi heveslere kapıldık. Bu yozlaşmanın sonucu maalesef
kutsal değerlerimizden uzak mükellef olduğumuz yükümlülükleri ihmal
eden bir yaşantı sürmeye başladık. Bu yaşam biçimi toplumumuzda
inanç ve kültürel yönden erozyona sebep olmuştur.
Karşılaştığımız bu kötü tabloyu aleyhimizden
lehimize çevirebilmek için atalarımızın bize
bıraktıkları kutsal emanet ve değerlere sahip
çıkmamız, emirlerine ve uyarılarına itaat etmemiz gerekir.
Atalarımızın çizdiği yolda geri kalmadan ilerleyebilmemiz
için mutlaka kaynaklarımıza ait eserleri okuyup anladıktan sonra
amellerimizi istenen şekilde uygulamalıyız. Bir filozofun
söylediği gibi ilim ağacın yaprakları, amel meyvesi
gibidir. Yapraksız ve meyvesiz ağaç ancak odun olarak ateşe
yarar. Ateşe malzeme olmadan cennetin sonsuz nimetlerine mazhar olabilmek
için Allahın yolunda, Hz. Peygamberin izinde, Ehlibeytin
rehberliğinde olmak bize bahşedilen en büyük nimettir. El-Hasîbî
hazretlerinden öğrendiğimiz bu hak yola bizi hidayet ettiği için
yüce Allaha ne kadar hamdı şükür etsek azdır. Allah Bizi hak
yoldan ayırmasın ve El-Hasîbî hazretlerinden razı olsun.
----------------
Dipnotlar: (*) El-Aleviyyun Fittarih Muhammed Ahmed
Ali S.102
(AKAD - Alevi Kültürünü
Araştırma Derneği Dergisi Yıl: 3, Sayı: 6, Aralık 2009,
Sayfa: 14-16)
Ş. Hüseyin Şanlı
Hidayet yolunda yürüyenlerin her zaman
minnet ve rahmetle andıkları El Hüseyn Bin Hamdan El-Hasîbîyi (k.r.)
üstün kılan özelliklerinin başında şüphesiz
itikadını ve inancını Kuran-ı Kerim, Sünnet-i Nebevi
ve Ehlibeyt imamlarına dayandırdığı hayat felsefesi
oluşturur. Zira İslam bu üç ana kaynağa dayandığı
zaman gerçek anlamıyla yaşanabilir. Ehlibeyti (a.s.) öğrenmek
için her zaman ilminin ve inancının nuruyla
aydınlandığımız El-Hasîbînin (k.r.) itikadı ve
inancı İslâmî usullere ve Alevi velayetine dayandığı
kendi eserlerinden anlaşıldığı gibi ilim ve irfan
ehlinin ikrarıyla sabittir. İtikadının
paklığı ve yüceliği şüphe götürmez bir gerçektir.
Şüphesiz ki itikadı ve engin deryalar misali bilgisiyle El-Hasîbî;
kendisinden sonraki kuşakların iktibas edecekleri ve
itikatlarını perçinleştirecekleri bir kaynak olmuştur.
El-Hasîbînin (k.r.) inancı ve
itikadı kelime-i tevhid (Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü
enne Muhammeden Rasüluilah) üzerine kuruludur. Engin bilgisine
ulaşabildiğimiz El-Hidayetül Kübra adlı şaheserinin
önsözünde yüce Allahı yücelttiği tevhit ettiği sözleri ender
rastlanabilecek türdendir. Yüce Allahı yüceltip inancını
vurguladığı sözlerinden bir bölüm sunuyoruz.
Allah a hamdü senalar olsun. Hamd ü
senayı başlatıp yaratan ve mukadder kılıp hükmeden,
onunla emredip rıza gösteren, kullarına bahşettiği
nimetlerin karşılığı olarak kabul eden, rahmetiyle
başlatıp yaratan ve mukadder kılıp hükmeden, onunla emredip
rıza gösteren, kullarına bahşettiği nimetlerin
karşılığı olarak kabul eden, rahmetiyle kullarına
karşı yükümlülüğünü yerine getiren, öfkesinin şerrinden
onları koruyan, onları indirdiği kurallarla yargılayan,
nimetleri ve hidayeti için hamdü senayı hak eden, çünkü nimetleri için
kullarının kendisine hamdü sena etmeleri kendilerine verilmiş
bir nimetti. Karanlıkların nurunu kapatamadığı, bütün
mekânların gücünü kıışatamadığı, ululuğunun
özünde madenlerin azalmadığı,
hükümdarlığının sınırı olmayan odur.
Şekle girmeyen ilk,
yaratılamayan son, öncesizliği ve sonsuzluğunda (ezel) ebedi,
uluhiyetinde baki olan, yarattıklarına şahit olan, hikmetinin
güzel tedbiriyle yaratılmışları yaratan, cisimlerle,
şahsiyetlerle, biçimlerle, ruhlarla, değişken ve
değişmeyen, benzeşen ve benzeşmeyen suretlerle onları
var eden odur.
Kudreti yarattıklarının
arasından bir yardımcıya kendisini muhtaç etmeyen,
bitiştirip ayırdığı (yer ve gök) göz alıcı
ve harika mucizeleri kendisini yardımcıya ve danışmana
muhtaç bırakmayan, gözle görünen meydana getirdikleri ve
yarattıklarıyla aşikar olan, kesin delillerle gösterilen,
akılların olağanüstü icatlarını
sayamadığı, ilim ve akıl sahipleri tarafından kendisine
şahitlik edilen odur. İnsanların, dillerini, benliklerini
yarattığı halde onlar, onun ilminin boyutuna ve gerçek
anlamına ulaşamazlar. Çünkü kendilerini yaratan başka birisi
yoktur. Onları terkip edip derleyen bir başkası değildir.
Kendisinden Sınıflandırmada daha yetenekli, derlemede ve
planlamada daha üstünü yoktur.
Her şeyi en güzel bir
şekilde yarattı. Göklerin gizemli basamakları,
döşenmiş yerlerin karanlıkları ve kabaran denizlerin
dibindeki her şeyin bilgisi kendisinden uzak ve gizli olmayan odur.
Yaratılmış olan her şeyi ilmiyle, gücüyle ve hakimiyetiyle
kuşatmıştır.
Neden olmasın ki? Her şeyin
dizgini avucunun ve gücünün emrindedir. Her şeyi onunla yönetir; kendisi
yönetilemez. Her şey onun önünde boyun eğmiştir. O her şeye
muktedirdir.
O, kendisinden başka ilah
olmadığına şahitlik ettiğimiz yüce Allahtır.
Hükümdarlığında tek olan, ortağı olmayan odur.
Muhammed (s.a.a.v.) onun kulu ve resulüdür. Hidayet ve hak dini getirmek üzere
onu gönderdi ki ortak koşanlar hoşlanmasa bile onu tüm dinlerden
üstün kılsın.
Allahım! pak rahmetini, cömert
bereketini, şefkatinin merhametini, geniş rahmetini, en güzel
selamını, cennetinin kazancını, elçin, kulun, peygamberin,
seçkinin, yarattığın halkın içinden tercih ettiğin, Muhammede,
kardeşi Emirel Müminin (müminlerin emiri) ariflerin nuru, takva
sahiplerinin imamı, meşhur ve onurlu insanların önderi,
vasilerin ve akıllı insanların en faziletlisi, Aliye, temiz
olanların en temizi Hasana, pak olanların en pakı, musibette en
sabırlısı şehit Hüseyin e, Kulların efendisine (Ali
Zeynel Abidin), öncekilerin ve sonrakilerin derin ilmine sahip olana (Muhammed
El-Bakır), konuşanların içinde en doğru (sadık) olan
Cafere, öfkesine hakim olanların içinde nurun Musaya, müminlerin içinde
Aliyyül Rızaya, seçkinlerin içinden en hayırlısı
Muhammede (El-Cevad), doğru yolu gösterenlerin içinde Aliye (El-Hadi),
emin olanların içinde sırrının emanetçisi olan soylu
Hasana indir, onlara vasıl eyle.
Allahım! mümin kullarına
tebliğ ettiklerini tebliğ eden, kâmil ıslahınla ıslah
eden, kendine seçtiğin kullarının içinde pak olan,
halkının içinde halife kıldığın, saklı olan
ilmini emanet ettiğin ve güvendiğin, gök ve yer ehli için kanıt
olarak edindiğin, evliyalarının yanındaki nimetini
koruduğun, gözetleyici gözün, emrini ve yasaklarını tebliğ
eden, onunla tutup kavradığın elin, gaybının (gizinin)
ve vahyinin hakikatini ve rahmetini açıklayan konuşan dilin, senin
birliğine yol gösterici olan yüzün, dininin hidayeti, anlaşılan
en doğru yolun, hidayetinin bilinen yolu, doğru konuşan,
ayıran ve birleştiren, itaatine emreden, sana itaatsizliği
yasaklayan, sevabına teşvik eden, azabından
sakındıran, hüccetinin oğlu olan hüccetin (delilin) seçkininin
oğlu olan seçkinin, tercihinin oğlu olan tercihin, halkının
içinden seni en candan seven, vasin, dedesinin (s.a.a.v.) adaşı imam
El-Mehdi hüccetine vasıl eyle ya Rabbel Alemin.
El-Hasîbî yüce Allahı hiçbir
şüpheye yer bırakmaksızın en halis duygularla ve tevhit
inancıyla ortak, muadil ve eşlerden tenzih etmiştir. Mutlak
hakimiyetin, adaletin, kudretin, rahmetin, ilmin, yüceliğin,
yaratıcılığın ve sonsuzluğun tek sahibi yüce
Allahtır. El-Hasîbî, Yüce Allahı yüce zatına ve sıfatlarına
yakışmayacak her şeyden tenzih etmiştir. Yüce Allaha tevhidinin
belagati görüldüğü gibi ender rastlanabilecek düzeydedir.
El-Hasîbînin Hz. Muhammedin
peygamberliğine ve Ehlibeytinin imamlıklarına
bağlılığının ve sevgisinin sınırı
yoktur. Yüce Allahtan sonra kulların nezdinde Peygamberlik
makamının geldiğini ve onun seçkin elçi, doğru yola hidayet
eden ve Allaha en yakın kulu ve sevgilisi olan son peygamberin Hz.
Muhammed (s.a.a.v) olduğunu önemle vurgulamaktadır.
İnancımızın temelini oluşturan yüce Allahın
tevhidi ve Hz.Muhammedin peygamberliğinden sonra gelen Ehlibeyt
imamlarımızın imamet makamı El-Hasîbînin
inancının temel unsurudur. Çünkü imamet makamı yüce Allah
tarafından Hz. Muhammedin pak ve masum torunlarına tahsis
edilmiştir. İmamlıkları Kuranı Kerimle yüce Allah ve
hadislerle Hz. Peygamberimiz tarafından tescil edilmiştir. El-Hasîbî
(k.r) Ehlibeytten başka imamlık iddiasında bulunanlara itibar
etmediği gibi onlarla mücadele etmiştir. Kuran- ı Kerim,
sünneti nebevi ve Ehlibeyt imamları itikadımızın hak
terazisidir. İnancımızın bu üç ana unsurunun birbirleriyle
çeliştikleri görülmemiştir. Ehlibeytin on iki imamının ne
kendi aralarında, ne sünneti nebeviyle, ne de Kuranla çeliştikleri
görülmemiştir. Herhangi bir rivayette bu üç ana kaynağın
çelişmesi durumunda o rivayet geçersiz sayılır.
İnancımızın bu denli sağlam temellere dayanması
bu hak terazisinin işleviyle olmuştur. Bu sağlam temellere
dayanan öğretiye ulaşmamız El-Hasîbî gibi büyük bilginlerin
sayesinde olmuştur. Allah onlardan razı olsun.
Bütün Aleviler gibi El-Hasîbî,
Ehlibeytin 12. İmamının (Hz. Muhammed bin Hasan El-Askeri)
gaybetinden (görünmezliği) sonra kıyamet gününde mehdi olarak zuhur
(görünmesi) edeceğine inanır. El- Mehdi (a.s.) dünyayı bütün
kötülüklerden temizleyeceği ve kötülüklerle dolu dünyanın yerine
gerçek dini ve adaleti tesis edeceğini belirten El-Hasîbî El Hidayeh
adlı kitabında bu konuya geniş bir şekilde yer vermektedir.
El-Hasîbînin Ehlibeyt imamlanndan
sonra kabul ettiği ilim kapısı makamı Ehlibeyt ilminin
insanlara aktarılmasında çok büyük etkisi olmuştur. Bütün
imamların yanında onların en yakınında her zaman bab
diye adlandırılan imamların ilimlerine ve sevgilerine mazhar
olmuş büyük şahsiyetler olmuştur. Ehlibeyt imamlarının
sonuncusu El Mehdinin gaybetinin ardından Ehlibeyti temsil etmek isteyen
ve imamların vekili olduklarını iddia eden bir sürü insan ortaya
çıkar. Çoğunun amacı Ehlibeyti kullanarak kendilerine dünyevi
bir makam ve menfaat elde etmek olan bu çıkarcıların karşısında
El-Hasîbî büyük mücadeleler vermiştir. Ehlibeyt imamları
zamanında büyük ölçüde yekvücut olan Aleviler bu
çıkarcıların yüzünden bölünme sürecine girdiler. Aleviler gerçek
vekilin kim olduğu arayışına girdiler. Bu yoğun
kargaşa ve tartışma dönemi El-Hasîbînin üstadı El- Cennan
zamanına denk gelir. Zamanının ilim otoritesi olan El-Hasîbî son
üç Ehlibeyt imamları zamanında yaşayan üstadı El-Cennan
El-Cenbelani ve diğer büyük şahsiyetlerden aldığı
bilgilerle gerçek vekilin ve ilim kapısının Ebu Şuayb
Muhammed Bin Nusayr olduğunu eserlerinde belirtmiştir. Muhammed Bin
Nusayr on birinci imam El-Hasan El-Askeri'nin yanında en sadık
talebesi ve en yakınında olan kişi olduğunu biz
El-Hasîbîden öğrendik. Ehlibeyt ilminin El-Hasîbîye ve ondan sonraki
kuşaklara Muhammed Bin Nusayr tarafından aktarıldığı
sabittir. El-Hasîbînin inancı Bin Nusayrın
taşıdığı Ehlibeyt öğretileriyle
şekillenmiştir. Bundan dolayıdır ki Bin Nusayra
bağlılığını her fırsatta dile getirmektedir.
El-Hasîbî, Bin Nusayra karşı olup kendisini kötülemeye
kalkışanların karşısma dikilmiş ve Bin Nusayri
her yerde savunmuştur.
El-Hasîbînin Muhammed Bin Nusayr
üzerinden aldığı Ehlibeyt öğretisinden zamanının
birçok bilge ve devlet adamı etkilenmiş ve kendisinin talebesi
olmuşlardır. Kendisiyle aynı itikadı ve inancı
paylaşan en ünlü talebeleri hiç şüphesiz ki Hamdani Devletinin
hükümdarı Seyfüddevle ve akrabası ünlü şair Ebu Firas El-Hamadanidir.
Büveyhi Devletinin hanedanından da birçok talebesi olmuştur. Ama
aralarında en bilgesi kendisinden sonra Alevilerin başvuru mercii
olan Ebul Hüseyin Muhammed bin Ali El-Cillidir. Aslen Antakyalı
olduğu söylenen El-Cilli Halepte El-Hasîbînin yanında uzun zaman
geçirir. El Cilli, ilminden en fazla istifade eden öğrencisi olduğu
için Hasîbînin en sevdiği talebesi olmuştur. El-Cilli Hasîbînin
diğer talebeleri ve Alevi din kardeşleri tarafından da çok
sevilir. El-Hasîbîden sonra önder olarak kabul edilir. El Cilli,
üstadından sonra Ehlibeyt öğretisinin daha iyi
anlaşılması ve yaygınlaşması için çok büyük
çabalar sarf eden büyük bir evliyadır.
El-Hasîbî; gerek inancı ve
itikadı, gerek yetiştiği çevre, gerekse yetiştirdiği
öğrencileri ve yaşadığı dönem bakımından
stratejik bir öneme sahiptir. Son üç Ehlibeyt imamı döneminde yaşayan
El-Cenbelani gibi büyük bir evliyanın öğrencisi olması, Muhammed
bin Nusayrın aktardığı Ehlibeyt öğretisine sahip
olması, henüz on bir yaşında Kuranı ezberlemesi, sünnet-i
nebeviyi öğrenmesi ve Îslamî bir çerçevede yaşamını
sürdürmesi, o dönemde Mısır, Bağdat, Halep gibi kültür
merkezlerinde yaşaması önemini arttıran diğer
hususlardandır.
İlmi, Ehlibeyt imamlarına en
yakın kimselerden alması ve onu gelecek nesillere aktarması ona
tarihi bir rol tayin etmiştir. Ehlibeyt öğretisinin bugüne
ulaşmasında ve halk arasında yaygınlaşmasında
yazdığı eserlerin tuttuğu ışık, gelecek
nesilleri de aydınlatacaktır. Aleviliğin gücü, derinliği,
felsefesi ve geleceğe bakışı bu eserlerle daha kolay
anlaşılabilecek, bu eserlerin öğrenilmesi ve gelecek nesillere
aktarılmasıyla Alevilik daha çok gelişecektir.
Alevi kardeşlerimizin bu
evliyaların hikmetli sözlerini öğrenmesi, bu sözlerin
yarattığı düşünce iklimi içinde yaşaması birçok
sorunun daha kolay çözülmesini sağlayacaktır. İnsan,
sorunların çözümünde şiddet yerine merhameti, kin yerine sevgiyi,
zulüm yerine adaleti yaşatabilirse ve sabırla hareket ederse
El-Hasîbînin çizdiği yolda yürümüş olur. İşte o zaman
hayatı farklı bir çerçeveden yorumlayıp çözüme daha farklı
yöntemlerle yaklaşmış olur. Akılların olağanüstü
icatlarını sayamadığı, ilim ve akıl sahipleri
tarafından kendisine şahitlik edilen yüce Allahın azameti o
vakit görülür.
Kendisini yaratan Allaha hamdü senalar
edeceği yerde insanın icat ettiği basit makinelere veya
cihazlara hayretle bakan ve onlara tapan, kainat gibi karmaşık bir
yapı karşısında basit görünen bir insan hücresini yapay
ortamda çoğaltabildi diye; o hekimi yere göğe
sığdıramayan şahıslar; Allahın
yarattığı kompleks yapı karşısında neden
hayrete düşmüyorlar? Mutlak hakimiyetin, adaletin, kudretin, rahmetin,
ilmin, yüceliğin, yaratıcılığın ve
sonsuzluğun tek sahibi yüce Allahı neden göremiyorlar?
Güzel ahlakı, iyiliği,
merhameti, saygıyı, sevgiyi ve erdemi yaşam tarzı edinerek
herkesin evinde mutlu, sokakta huzurlu, seyahatte güvenli olduğu bir
dünyada yaşamayı arzulamaz mısınız? Bu hayat
tarzını yakalayabilmek, hüsnü hakim kılmak, yardımı ve
yardımlaşmayı yapabilmek ve bereketi sofranızda görebilmek
ancak inançla ve ibadetle geçirilecek yaşamla mümkün olacaktır.
El-Hasîbî bu hayat tarzını telkin eder. Hem bu dünyada hem de öbür
dünyada insanın ereceği saadet mertebesine ulaşmasında bu
hayat biçimini gerekli gören bir anlayışla insana yaklaşır.
Rehber olarak kabul ettiğimiz,
inancından, itikadından ve ilminden
faydalandığımız El-Hasîbînin izinden gitmek manevi hayatta
yapacağımız en önemli iştir. Kendisine ve sevenlerine
önyargıyla yaklaşıp hakkında yalan yanlış
söylemleri sarf edenler nazarımızda doğru yoldan
sapmış ve hidayet nurundan mahrum kalmışlardır.
(AKAD - Alevi
Kültürünü Araştırma Derneği Dergisi Yıl: 4, Sayı: 7, Eylül
2010, Sayfa: 22-24)