GADİR SAYFASI

Ana Sayfa

Makaleler

Metin Gülbol Sayfası

 

 

Seyyid Haşim el-Behrani'nin "Tefsir'ül Burhan"'ında Nur Ayeti Tefsiri

Seyyid Haşim el-Behrâni, tefsirinde Nur süresinin 35. Ayetinin altında Ehl-i Beytten onyedi rivayet nakletmiştir.  Ayetin altında, bu ayetin tefsiri mahiyetindeki rivayetleri yazıyorum:

 

"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir ki, o ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda (aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara örnekler verir. O, her şeyi bilir". (Nur Süresi 35. Ayet)


1- Muhammed b. Yakup, Ali b. Muhammed’den o da Sehl b. Ziyad’dan o da Yakup b. Yezid’den o da Abbas b. Hilal’den şöyle naklediyor: “İmam Rıza (a.s)’a Allah’ın şu kelamını sordum: “Allah, göklerin ve yerin nurudur.” İmam (a.s) buyurdu ki: “(Allah), Göklerin ahalisi için hidayet edici ve yer yüzünün ahalisi için hidayet edicidir.”[1]

-Berki’nin rivayetinde şöyle geçmektedir: “(Allah), Göklerde bulunanlar için ve yeryüzünde bulunanlar için hidayet (edicidir).”

-İbn-i Babaveyh (Şeyh Saduk) “Tevhid”
[2] ve “Mean-il Ahbar”[3] adlı kitabında şöyle diyor: “Bana, babam nakletti ve dedi ki: “Bize, Sa’d b. Abdulllah, Yakup b. Yezid’den o da Abbas b. Hilal’den şöyle nakletti: “İmam Rıza’ya (a.s) şöyle sordum: (Sonra benzer bir hadis rivayet ediyor.”

2-Muhammed b. Yakup, Ali b. Muhammed’den ve Muhammed b. Hasan’dan o da Sehl b. Ziyad’dan o da Muhammed b. Hasan b. Şemmun’dan o da Abdullah b. Abdurrahman-el Asam’dan o da Abdullah b. Kasım’dan o da Salih b. Sehl-el Hemedani’den şöyle naklediyor: “Ebu Abdullah (a.s) Allah’ın şu kelamı hakkında şöyle buyurdu: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan…” O Fatıma’dır: “Bir kandil yuvası gibidir…” O Hasan’dır: “O ışık bir cam içindedir,” O Hüseyin’dir: “Cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır.” O Fatıma’dır. O sanki inci gibi dünya ehlinin kadınları arasında parıldayan bir yıldızdır: “Yakılır… bereketli ağacından…” İbrahim’dir: “Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda (aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli zeytin ağacından” Ne Yahudi ne de Hristiyan’dır. Ondan yakıcı bir ilim peyda olur: “Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur.” Biri diğerinden sonra gelen İmam manasındadır: “Allah dilediğini nuruna hidayet eder…” Allah dilediği kimseyi İmamlara hidayet eder: “Allah insanlara örnekler verir.” (Ravi diyor ki): “Ben dedim ki: “Peki şu ayet: “Ya da karanlıklara benzer…” İmam buyurdu ki: “Bu birincidir: “onun üstünü bir dalga kaplar…” Bu da ikincidir: “onun üstünde bir dalga” Bu da üçüncüdür: “Onun da üstünde bir bulut vardır…” Bu da Muaviye’dir (Allah’ın laneti onun üzerine olsun). Ümeyye oğullarının fitnesi: “Elini çıkardığında” Mümin bir kimse onların fitnelerinin karanlığından: “Neredeyse onu bile göremez! Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.” Onun için Fatıma (s.a) evlatlarından bir imam yoktur.” “Onun için bir nur yoktur: “Kıyamet günü onun için bir imam yoktur…”
[4]

3- Muhammed b. Yakup, Ali b. Muhammed’den o da Ali b. Abbas’tan o da Ali b. Hammad’dan o da Amr b. Şimr’den o da Cabir’den o da Ebu Cafer İmam Bakır’dan (a.s) şöyle naklediyor: “Resulullah (s.a.a) kendi yanında bulunan ilmi, vasinin yanına koymuştur. İşte bu Allah’ın şu kelamıdır: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği…” Allah şöyle buyuruyor: “Ben göklerdeki ve yerdekileri hidayet edenim. İlmin misali sana verdiğimdir. O kendisine hidayet eden nurdur. İçinde meşaleli ışık olan (misbah) kandil yuvasının (mişkat) örneği ise şudur ki: “Kand
il hücresi Muhammed'in (s.a.a) kalbidir. Lamba ise içinde ilim bulunan nurdur. Allah’ın şu buyruğu ise: “O ışık bir cam içindedir,” Allah şöyle buyurdu: “Ben senin ruhunu kabzedeceğim. O halde yanında bulunan ilmini tıpkı ışığın cam şişeye konduğu gibi vasinin yanına bırak: “(Aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli zeytin ağacından” (Sonra İmam şöyle buyurdu): “O mübarek ağacın kökü İbrahim’dir. O, Allah’ın şu buyruğunda (şöyle yad edilir): “Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun Ey Ehlibeyt! Şüphesiz ki O (Allah) Hamid ve Mecid’dir.” O yine Allah’ın şu kelamıdır: “Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip (kendi zamanlarında) âlemlere üstün kıldı.  Birbirlerinden türemiş bir soydur onlar ve Allah duyar, bilir.” “O ağaç ne doğulu ne de batılıdır…” İmam buyurdu ki: “O ne batıya doğru namaz kılan Yahudi ne de doğuya doğru namaz kılanlar olan Hristiyanlardandı. Ve sizler de İbrahim’in milleti üzeresiniz.” Allah (c.c) gerçekten de şöyle buyurmuştur: “İbrahim ne Yahudi ve ne de Hıristiyan idi; ama Allah'ı bir tanıyan ve (Allah'a) teslim olan biriydi ve şirk koşanlardan değildi.” Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur.” Sizden doğacak olan evlatların misali kendisinden zeytin yağı çıkarılan zeytinin misalidir. Onun nuru, ateş değmese dahi parlar: “Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur.” (İmam buyurdu ki): “(Bu zikredilen) Hatta onlara vahiy inmese dahi Peygamberlikle (nübüvvet ilmiyle) konuşan kimselerin parıltısıdır…”[5]

4- İbn-i Babaveyh diyor ki: “Bize, İbrahim b. Harun b. Heyti Medinet-üs Selam’da (Bağdat’ta) nakletti ve dedi ki: “Bize, Muhammed b. Ahmed b. Ebi Selc nakletti ve dedi ki: “Bize, Hüseyin b. Eyyub, Muhammed b. Galip’ten o da Ali b. Hüseyin’den o da Hasan b. Eyyub’dan o da Hüseyin b. Selman’dan o da Muhammed b. Mervan Ez-Zühli’den o da Fudayl b. Yesar’dan şöyle nakletti: “Ebu Abdullah İmam Sadık (a.s)’a; “Allah göklerin ve yerin nuru mudur?” diye sordum. Buyurdu ki: “Evet, Allah azze ve celle böyledir.” Dedim ki: “Nurunun misali nedir?” Buyurdu ki: “Muhammed’dir (s.a.a).” Dedim ki: “Kandil” nedir?” Buyurdu ki: “Muhammed’in sinesidir.” “İçinde lamba bulunan” ne demektir?” diye sordum. Buyurdu ki: “Onda nur vardır, yani nübüvvet vardır.” O ışık bir cam içindedir” ne demek?” diye sordum. Buyurdu ki: “Allah Resulü’nün ilmi Ali’nin kalbine doğru yol buldu manasındadır.” O camın içinde sanki: (Ke enneha- müennes/dişil zamir kipinde) dedim.” Buyurdu ki: “Neden müennes kipinde (hâ ifadesiyle okuyorsun?)” Dedim ki: “Sana feda olayım, peki nasıl okuyayım?” Buyurdu ki: “O, camın içinde sanki inciye benzeyen bir yıldız gibidir. (Müzekker ifade ile eril olarak “Ke Ennehu” şeklinde okudu). “Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda (aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır.” Buradaki ağaçtan maksat nedir? Diye sordum.” Buyurdu ki: “O Hristiyan ve Yahudi olmayan Müminlerin Emiri Ali b. Ebu Talip’tir (a.s).” Dedim ki: “Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak!  “Bu ne demektir? Buyurdu ki: “Muhammed Ailesinin (a.s) ağzından; kendilerine soru sorulmadan önce dahi ilim akmaktadır.” Dedim ki: “Nur üstüne nurdur” ifadesinden maksat nedir?” Buyurdu ki: “Bir imamın önceki imamdan hemen sonra (onun izi üzere) gelmesi manasındadır.”
[6]         


5- İbn-i Babaveyh diyor ki: “Bize, İbrahim b. Harune-l Hiyti nakletti ve dedi ki: “Bize, Muhammed b. Ahmed b. Ebi Selc nakletti ve dedi ki: “Bize, Cafer b. Muhammed b. Hasan-ez Zuhri nakletti ve dedi ki: “Bize, Ahmed b. Subeyh nakletti ve dedi ki: “Bize Zarif b. Nasih, İsa b. Raşid’den o da Muhammed b. Ali b. Hüseyin’den Allah’ın şu kelamı hakkında: “İçinde ışık olan bir kandil (cam) gibidir…” Şöyle naklediyor: “Kandil, Peygamber’in göğsündeki ilim nurudur: “O ışık bir cam içindedir” ayetinde ki kristal cam Ali’nin göğsüdür ve Peygamber’in ilmi Ali’nin göğsüne doğru intikal etmiştir. “O cam da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir…” İfadesinde ki yıldız, nurdur: “Doğuya da batıya da nispet edilmeyen…” İmam (a.s) buyurdu ki: “Yahudi’ye de Hristiyan’a da nispet edilmeyen (manasındadır). “Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak!” İmam (a.s) buyurdu ki: “Al-i Muhammed’den olan alim (imam) neredeyse kendisine soru sorulmadan cevap vermeye başlayacak.” “O nur üstüne nurdur” Yani; ilim ve hükmet nuruyla tasdik edilmiş İmam’ın, Al-i Muhammed’in (a.s) imamının peşi sıra Adem’den bugüne kadar devam etmesi ve kıyamet gününe kadar devam etmesi demektir.”
[7]


6- İbn-i Babaveyh diyor ki: “Bize, Ali b. Abdullahe-l Verrâq nakletti ve dedi ki: “Bize, Sa’d b. Abdullah nakletti ve dedi ki: “Bize, Muhammed b. Hüseyin b. Ebu’l Hattab, Muhammed b. Eslem-el Cebeli’den o da Hattab b. Ömer’den o da Mus’ab v. Abdullahe-l Kufiyyin’den o da Cabir b. Yezid-el Cufi’den o da Ebu Cafer’den (a.s) şöyle nakletmiştir: “Ebu Cafer İmam Bakır (a.s) Allah’ın şu kelamı hakkında şöyle buyurdu: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir…” “Kandil, içinde lamba olan Allah’ın peygamberinin (s.a.a) göğsüdür. Lamba, fanus/cam içerisinde ki ilimdir, cam ise Müminlerin Emiri (a.s) ve O’nun nezdindeki Peygamber’in (s.a.a) ilmidir.”
[8]

7- İbn-i Babaveyh aynı şekilde Mürsel olarak İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle naklediyor: “Kendisine şu ayetin manası hakkında soruldu: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir.” İmam (a.s) buyurdu ki: “Bu Allah’ın bizim için söylediği bir örnektir.”
[9]                                                   

8- Ali b. İbrahim diyor ki: “Bize, Muhammed b. Hemmam nakletti ve dedi ki: “Bize, Cafer b. Muhammed nakletti ve dedi ki: “Bize, Muhammed b. Hüseyin-es Saiğ nakletti ve dedi ki: “Bize, Hasan b. Ali, Salih b. Sehl-el Hemedani’den nakletti ve dedi ki: “Ebu Abdullah’tan (a.s) Allah’ın şu kelamının manasını sordum: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir.” İmam buyurdu ki: “Kandil, Fatıma’dır (s.a). “İçinde ışık olan” O ışık, Hasan ve Hüseyin’dir (a.s).” “O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır.” Fatıma (s.a) yeryüzü ehlinin kadınları içerisinde parıldayan bir yıldızdır: “Bereketli… ağacından yakılır…” Yani İbrahim’den yakılır: “O ne doğulu ne de batılıdır” Yani ne Yahudi ne de Hristiyan’dır: “Ateş değmese bile nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak!” Ona dokunan ilim neredeyse fışkıracak: “Ateş değmese bile… Nur üstüne nurdur.” Bu, bir öncekinden sonra gelen imamdır: “Allah dilediğini nuruna hidayet eder” Allah dilediğini İmamlar’ a hidayet eder. Allah dilediği kimsenin kalbine onların velayetinin nurunu dahil eder: “Allah insanlara örnekler verir. O, her şeyi bilir.”
[10]

9- Ali b. İbrahim diyor ki: “Bize, Humeyd b. Ziyad, Muhammed b. Hüseyin’den o da Muhammed b. Yahya’dan o da Talha b. Zeyd’den o da Cafer b. Muhammed’den (a.s) o da babası İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şu ayetin açıklaması hususunda şöyle naklediyor: “Allah, göklerin ve yerin nurudur.” “Allah söze kend
i nuruyla başlıyor. “O'nun nurunun örneği” yani müminin kalbindeki hidayetinin temsili, “şuna benzer: İçinde lamba bulunan bir kandil hücresi.” Lamba müminin göğüs boşluğudur, kandillik ise müminin kalbidir. Lamba, Allah'ın müminin kalbine yerleştirdiği nurdur. “Lambanın yakıtı, ne (sadece) doğu yönünde ne de (sadece) batı yönünde bulunan kutlu bir zeytin ağacından tutuşturulur.” Burada geçen ağaç örneğinden maksat, mümin insandır. Bu ağaç bir dağda yetişir ki, bu dağ batıya nispet edilmez, yani doğusu yoktur. Doğuya da nispet edilmez, yani batısı yoktur. Güneş doğduğunda onun üzerine doğar, battığında da onun üzerinde batar. “O ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa dahi ışık verir.” Yani, mümin konuşmasa bile onun kalbindeki nur neredeyse ışık verir. “Nur üstüne nurdur.” Yani, farz üstüne farz ve sünnet üstüne sünnettir. “Allah, dilediğini kendi nuruna iletir.” Yani, Allah dilediği kimseleri farzlarına ve sünnetlerine iletir. “Allah, insanlara örnekler verir.” O hâlde bu, Yüce Allah'ın mümin insan için verdiği bir örnektir.” İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Dolayısıyla mümin beş nur içinde dönüp durur. Müminin girişi nurdur, çıkışı nurdur, bilgisi nurdur, sözleri nurdur, kıyamet günü cennete gidecek olması nurdur.” Ravi der ki: “İmam Cafer Sadık'a (a.s) dedim ki: “Diyorlar ki, burada kastedilen, Allah'ın nurunun örneğidir.” Buyurdu ki: “Sübhanallah! Allah'ın örneği olmaz. Zaten kendisi de “Allah için örnekler vermeyin”[11] diye buyuruyor.”[12]

10- Ebu’l Hasan İmam Rıza’ya (a.s) bu ayetin tefsirini sorduğum bir mektup yazdım. İmam (a.s) onun cevabında şöyle yazdı: “Ama sonra… Şüphesiz ki Muhammed (s.a.a) yaratılanları arasında ki güveniliriydi, Allah peygamberin ruhunu kabzettiğinde, bir Ehlibeyt ona varis olduk. Şimdi ise bizler Allah’ın yeryüzünde ki güvenilirleriyiz. Bizim yanımızda olmuşların ve olacakların ilmi, Arapların soy bilimi, Müslümanların doğanlarına ait bilgi vardır. Hiçbir insan topluluğu yoktur ki yüz şeyden sapmasın ve yüz şeye hidayet olmasın biz onların bineğinin sürücüsünü, onu çekeni ve ona bineni biliyoruz. Biz bir kimseye baktığımız zaman onu imanının hakikati yahut nifakının hakikati ile tanırız. Eğer bizim Şiilerimizden ise onların ve babalarının isimleri Allah’ın bizden ve onlardan aldığı misak gününe (atfen) bizim yanımızda yazılıdır. Onlar bizim gittiğimiz yere gider bizim girdiğimiz yere giderler. Kıyamet gününe kadar bizden ve onlardan (Şiilerimizden) başkası İslam milleti değildir. Bizler Peygamberimizin ipinden tutunanlarız, Peygamberimiz ise Rabbimizin ipinden tutunandır. Burada ki ip (El Hucze) ifadesi ise nur manasındadır. Ve Şiilerimizde bizim ipimize tutunacaklardır. Her kim o ipten ayrılırsa helak olmuştur her kimde bize tabi olursa kurtulmuştur, bizden yüz çeviren ve velayetimizle savan kimse kafir olmuştur. Bize ve velilerimize tabi olanlar ise mümindirler. Bizler kafiri sevmez, mümine ise buğzetmeyiz. Her kim bizi severek ölürse, Allah’ın onu bizimle kabrinden kaldırması O’na düşen bir haktır. Bizler bize tabi olanlar için nuruz ve bize hidayet olanlar için hidayetiz. Eğer (insanların elindekiler) bizden değilse onun içinde İslam’a dair hiçbir şey yok demektir. Allah dini bizimle açtı ve bizimle hatmedecektir. Allah, sizleri bizim sayemizde yeryüzünün toprağıyla beslemektedir. Bizim sayemizde Allah gökten yağmur damlalarını indirir. Bizim sayemizde Allah sizleri denizlerinizde boğulmaktan ve çöllerinizin yere batmasından korur. Bizim sayemizde (hürmetimize) Allah size hayatınızda, kabirlerinizde, mahşerinizde, Sırat’ın yanında, Mizan’ın yanında ve Cennet’e giriş anında menfaatler bahşeder.” Bizim Allah’ın kitabında ki misalimiz, kandilin içindeki cam gibidir. Bizler o camız ki içinde ışık saçan misbah vardır. Misbah, Resulullah Muhammed’dir (s.a.a): “Lamba camın içerisindedir.” Onun unsuru tertemizdir: “Cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda (aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır…” Onun ne davet edeni ne de inkâr edeni vardır: “Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak!” O Kur’an’dır: “Nur üstüne nurdur.” Biri diğerinden hemen sonra gelen imam mnasındadır: “Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara örnekler verir. O, her şeyi bilir.” Nur Ali’dir. Allah sevdiği kimseyi bizim velayetimize hidayet eder. Allah’ın üzerine ise, bizim velimizi yüzü parlak ve çehresi nurlu şeklinde kabrinden çıkarması bir haktır. Allah’ın yanında hücceti zahir olan kimseyi ise, Allah’ın bizim takvalı dostlarımızdan yapması ve onu şehitlerden on derece üstün kılması bir haktır. Şiilerimizden olan şehidin derecesi ise diğer şehitlere nazaran dokuz derecedir. Bizler seçkinleriz. Bizler Peygamberlerin efradıyız. Bizler vasilerin evlatlarıyız. Bizler Allah’ın kitabında hususi kıldığı kimseleriz. Bizler Resulullah’a evla olma bakımında diğer insanlardan daha öndeyiz. Allah’ın şeriat haline getirdiği dini bizleriz. Allah kitabında şöyle buyuruyor: “O, “Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi…” Ey Muhammed: “İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de yasadı.” Bizler bildik ve bildiğimiz şey bize ulaştı. Biz onların ilmine davet ettik. Bizler peygamberlerin varisleriyiz bizler ilim sahiplerinin ve azim sahiplerinin (ul’il azm peygamberlerden olan) resullerin varisleriyiz: “Dini dosdoğru ikame edin…” Tıpkı Allah’ın şu buyruğu gibi: “Senin kendilerini çağırmakta olduğun şey, müşriklere ağır gelmektedir.” Dolayısıyla kim Ali’nin velayetine ortak koşarsa: “Onları davet ettiğin şey” Yani Ali’nin velayeti hususunda Ey Muhammed: “Allah, dilediğini buna (çağırmakta olduğun şeye) seçer” Ali’nin velayetinden dolayı çağırmakta olduğun şeye seçer manasındandır. Şüphesiz ki Allah’ın kitabında hidayet vardır o halde onu tedebbür edin onu kavrayın zira O, göğüslerdekiler için (kalpler için) şifadır.”
[13]


11- Muhammed b. Abbas diyor ki: “Bize, Cafer b. Muhammed Hasani, İdris b. Ziyad-el Hannat’tan o da Ebu Abdullah Ahmed b. Abdullah-el Horasani’den o da Yezid b. İbrahim’den o da Ebu Habib-en Ninaci’den o da Ebu Abdullah’tan o da babasından o da Ali b. Hüseyin’den şöyle dediğini naklediyor: “Bizim; Allah’ın kitabındaki örneğimiz kandil gibidir. İşte biz kandilleriz ki onun içinde cam (içinde ki ışık vardır ve ışık camdan bir fanus içindedir). Fanus, Muhammed’dir: “cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda (aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli… ağaçtan yakılır.” O da Ali’dir: “Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda (aksine, bağın tam ortasında) bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur.” Allah sevdiği kimseyi (böylece) bizim velayetimize hidayet eder.”
[14]

12- Muhammed b. Abbas diyor ki: “Bize, Hüseyin b. Ahmed, Muhammed b. İsa’dan o da Yunus b. Abdurrahman’dan şöyle naklediyor ve o diyor ki: “Bize, ashabımız Ebu’l Hasan (İmam Rıza’nın) Abdullah b. Cundeb’e şöyle yazdığını naklettiler: “Ali b. Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Bizim; Allah’ın kitabındaki örneğimiz ayette ki kandil yuvası gibidir. Kandil de cam şişenin içindedir. İşte biz o kandil yuvasıyız ki: “İçinde misbah vardır” Misbah, Muhammed’dir. “Misbah, camdan şişenin içerisindedir.” Bizler o cam şişeyiz: “Mübarek bir ağaçtan yakılır” O, Ali’dir: “Zeytin ağacından” Bilinen manasındadır: “O ne doğulu ne de batılıdır.” “O ne inkâr edilir ne de ona davet edilir: “Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak!” O Kur’an’dır: “Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara örnekler verir. O, her şeyi bilir.” Dolayısıyla Allah sevdiği kimseyi bizim velayetimize hidayet eder.”
[15]

13- Muhammed b. Abbas diyor ki: “Bize; Abbas b. Muhammed b. Hüseyin b. Ebu’l Hattap-ez Zeyyat nakletti ve dedi ki: “Bana, babam; Musa b. Sa’dan’dan o da Abdullah b. Kasım’dan isnadı ile Salih b. Sehl-el Hemedani’den şöyle dediğini naklediyor: “Ebu Abdullah (a.s) Allah’ın şu kelamı hakkında şöyle buyurdu: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir.” O Hasan’dır: “O ışık bir cam içindedir.” O Hüseyin’dir: “Cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır.” O Fatıma’dır. O, yeryüzü ehlinin kadınları arasında parlayan bir yıldızdır: “Onun yakıtı mübarek bir ağaçtandır: “İbrahim’den: “Ne doğulu ne de batılı olmayan zeytin ağacından” Yani İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dır: “Onun yağı aydınlatır…” Yani ilim ondan fışkırır: “Ateş değmese bile… Nur üstüne nurdur.” Bir imamdan sonra gelen imam manasındadır: “Allah dilediğini nuruna hidayet eder” Yani Allah dilediği kimseyi İmamlara hidayet eder: “Allah insanlara örnekler verir. O, her şeyi bilir.”
[16]

14- Şeyh Müfid “El İhtisas” adlı kitabında: “Muhammed b. Hüseyin b. Ebu’l Hattab’dan o da Muhammed b. Sinan’dan o da Ammar b. Mervan’dan o da Munehhel b. Cemil’den o da Cabir b. Yezid’den o da Ebu Cafer’den (a.s) Allah’ın şu kelamı hakkında şöyle naklediyor: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği…” O Muhammed’dir: “İçinde ışık bir kandil yuvası gibidir” O (ışık) ilimdir: “bir kandil yuvası gibidir” Cam şişe: Müminlerin Emiri’dir ki onun yanında (içinde) Allah’ın Peygamber’inin ilmi vardır.”[17]

15- Tabersi diyor ki: “İmam Rıza’dan (a.s) şöyle dediği aktarılır: “Biz içinde ışık olan cam şişeyiz. Işık ise Muhammed’dir (s.a.a). “Allah dilediğini nuruna hidayet eder: “Yani sevdiği kimseyi bizim velayetimize hidayet eder.”
[18]

16- Muhaliflerin (Ehlisünnet’in) tariki ile İbn-i Mağazili Şafii “Menakıb” adlı kitabında Ali b. Cafer’den şöyle naklediyor: “Ebu’l Hasan (İmam Rıza’ya) Allah’ın şu kelamının manasını sorduğumda buyurdu ki: “İçinde ışık bulunan cam şişesi…” Şişe/fanus Hz. Fatıma’dır. Işık ise Hasan ve Hüseyin’dir: “Cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır.” “O Fatıma’dır. O, yeryüzü ehlinin kadınları arasında parlayan bir yıldızdır: “Onun yakıtı mübarek bir ağaçtandır.” O, İbrahim’dir: “Ne doğulu ne de batılı olmayan zeytin ağacından” Yani İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dır: “Onun yağı aydınlatır…” Ondan konuşan ilim manasındadır: “Ateş değmese bile… Nur üstüne nurdur.” Bir imamdan sonra gelen imam manasındadır: “Allah dilediğini nuruna hidayet eder”
Yani dilediği kimseyi bizim velayetimize hidayet eder.”[19]


17- “Cabir bin Abdullah diyor ki:Kûfe mescidine gittiğimde Müminlerin Emiri’ni (a.s) gördüm. O, parmaklarıyla yere bir şeyler yazıp tebessüm ediyordu. Dedim ki: “Ey Emir-ül Mü’minin! Seni güldüren şey nedir? Buyurdu ki: Şu ayeti okuyup da manasını bilmeyenlere şaşırıyorum?” Dedim ki: O hangi ayettir Ey Emir-ül Mü’minin diye sordum. Şöyle buyurdu: “Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nuru tıpkı bir kandile benzer.” Kandil Muhammed’dir (s.a.a). “Kandil bir sırça içinde” işte o sırça benim o da bir camın içinde, cam Hasan ve Hüseyin’dir. O sanki parlak bir yıldız gibidir. Ali bin Hüseyin’dir. “Mübarek bir ağaçtandır.” O, Muhammed bin Ali’dir. “Zeytin ağacından” Cafer b. Muhammed, “Ne doğuya aittir” Musa b. Cafer “Ne de batıya aittir” Ali b. Musa. “Yağı neredeyse kendiliğinden yanacak” Muhammed b. Ali ateş ona değmese dahi Ali b. Muhammed Nâki. “Nûr üzerine nurdur” Hasan b. Ali-el Askeri. “Allah o nura istediğini hidayet eder” İşte o nur Kâim olan Mehdi’dir. Allah’ın salât ve selamı onlara olsun. “Allah insanlara örnekler gösterir Allah her şeyi bilendir.”
[20] 

 

 

 



[1] El Kâfi c.1 s.89 h.4

[2] Et Tevhid s.155 h.1

[3] Mean-il Ahbar s.15 h.6

[4] El Kâfi c.1 s.151 h.5

[5] El Kâfi c.8 s.380 h.574

[6] Et Tevhid s.157 h.3

[7] Et Tevhid s.158 h.4

[8] Et Tevhid s.159 h.5

[9] Et Tevhid s.157 h.2

[10] Tefsir-el Kummi c.2 s.78

[11] Nahl Suresi 74. Ayet

[12] Tefsir-el Kummi c.2 s.79

[13] Tefsir-el Kummi c.2 s.79

[14] Tevil-il Ayat c.1 s.359 h.5

[15] Tevil-il Ayat c.1 s.360 h.6

[16] Tevil-il Ayat c.1 s.360 h.7

[17] El İhtisas s.278

[18] Mecma-ul Beyan c.7 s.250

[19] Menakıb-ı İbn-i Mağazili s.263 h.361

[20] Ravzat-ul Emsâl /benzeri; Usul-i Kâfi c.1 s.195’te geçmektedir.