Derleyen ve çeviri : Metin Gülbol
YENABİ’ÜL MEVEDDE’DEN SEÇME
HZ. ALİ VE EHL-İ BEYT’İN FAZİLETLERİ
Müellifin Adı: Şeyhülislam Süleyman
el-Kunduzi el-Belhi el-Hanefi (Ö.1293 H.)
Kitabın Adı: Yenabi’ül Mevedde
Baskı: İstanbul
Mısırlı Hayrettin Zerkeli “el-Alam” kitabında C.3,
S.125’de diyor ki: Süleyman bin Hoca Kaplan Hanefi, Nakşıbendi.
(Mahmut Reyhani “Mezhepte Aleviler” S.192 / Mucem el-Matbuat el-Arabi
C.1, S.586)
Ez-Zeria C.21, S.307 de şöyle tanımlıyor:
El-Yenabi, Şeyh Süleyman bin İbrahim el-Kunduzi el-Belhi
el-Hanefi teliflerindendir. Sufi, Nakşibendi şeyhlerindendir.
Kitabı defalarca İstanbul, Beyrut,
Hindistan, Meşhed, Tahran’da basılmıştır. Son
olarak da Necef’te basılmıştır. Ehli Beyt ve
İmamların menkıbeleri hakkındadır.
1.
Said bin Cübeyr dedi ki :
İbn-i Abbas dedi ki: Resulullah (saa)’ın şöyle
buyurduğunu duydum: “Ey Ali, ikimiz Allah’ın nurundan
yaratıldık.” (Sayfa:11)
2.
Resulullah (saa)’ın
şöyle buyurdu: "Yıldızlar zemin
ehli için aman vesilesidirler, yıldızlar yok olduğunda gök ehli
de yok olacaktır. Benim Ehlibeyt'im zemin ehli için amandır. Öyley-se
Ehlibeyt'im yok olursa, zemin ehli de yok olacaktır." (Sayfa: 19)
3.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Yıldızlar yeryüzündeki insanların gark
olmaması için bir güvencedir. Benim Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilafa
düşmemesinin güvencesidir. Herhangi bir Arap kabilesi onlara muhalefet
ederse, İblis'in hizbinden olur" (Sayfa: 21)
4.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Al-i Muhammed'i tanımak Cehennem’den
kurtuluştur; Al-i Muhammed'i sevmek Sırat Köprüsü’nden geçiştir;
Al-i Muhammed'in velayetini kabul etmek azaptan emanda olmaktır." (Sayfa: 22)
5.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Benim Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali, Nuh'un
gemisi gibidir, her kim gemiye binerse kurtulur, binmeyen ise boğulur"
(Sayfa: 27)
6.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali,
İsrailoğulları'nın Hitte kapısı gibidir. O
kapıdan geçen affedilir." (Sayfa: 28)
7.
İbn-i Abbas’tan naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, ben ilmin şehriyim,
sen ise onun kapısısın. Şehre ancak kapıdan
varılır. Bir kimse beni sevdiğini söyleyip seni buğz
ederse, beni sevmiyor ve yalancıdır. Zira sen bendensin ve ben de
sendenim, senin etin etim, kanın kanım, ruhun ruhum,
sırrıyetin sırriyetim ve senin adaletin benim adaletimdir. Sana
itaat eden kişi ne saadetlidir ve sana karşı asi olan kişi
ise ne bedhahtır. Seni Veliyyül emr kabul eden kazanır ve sana
karşı çıkıp düşmanlık eden ise kaybeder. Sana
iltizam eden kişi muradına erecektir ve seni terk eden kişi ise
helak olacaktır. Senin ve senden gelecek evlatlarından olan
imamların misali Nuh (as)’un gemisi gibidir. Her kim gemiye bindiyse
kurtuldu ve her kim muhalefet ettiyse helak oldu. Sizin misaliniz de
yıldızlar gibidir, bir yıldız kaybolduğunda
Kıyamet’e kadar onun yerine başka bir yıldız (imam)
doğacaktır.” (Sayfa: 28)
8.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Yıldızlar gök ehli için
amandırlar. Hakikaten benim Ehlibeyt'im de ümmetim için
amandırlar." (Sayfa:
29)
9.
Cabir bin
Abdullah'tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey
insanlar! aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona
sarıldığınız taktirde sapmazsınız; o,
Allah'ın kitabı ve soyum olan Ehl-i Beytim'dir." (Sayfa: 30)
10. Zeyd bin Erkam’dan naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Sizin aranızda öyle bir
şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız
müddetçe sapmazsınız: Allah'ın kitabını, o
Allah'ın gökten yere uzanan bir ipidir ve soyum olan Ehl-i Beyt'imi. Havuz
başında bana dönünceye kadar onlar birbirlerinden ayrılmazlar.
Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız."
(Sayfa: 30)
11. Ebu Said-i Hudri'den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Kendimi, çağrılıp icabet
etmiş gibi görüyorum; ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet
bırakıyorum. Onlar Allah'ın kitabı ve benim soyumdur.
Allah'ın kitabı gökle yer arasında çekilmiş olan bir iptir.
Soyum da benim Ehl-i Beyt'im’dir. Latif ve her şeyden haberdar olan Allah
bana onların Havz-u Kevser başında tekrar bana dönünceye kadar
birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber vermiştir.
Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız” (Sayfa:
31)
12.
Ebu Belec şöyle der: "Amr bin Meymun dedi ki;
ben İbn-i Abbas'ın yanında oturuyordum. Bu sırada dokuz
kişi geldi ve ona şöyle dediler: "Ya bizimle gelirsin ya da
meclisi boşaltır bizimle yalnız konuşursun."
İbn-i Abbas onlara: "Hayır ben sizinle gelirim" dedi ve
onlarla birlikte bizden uzaklaşıp, biraz konuştular. O zamanlar
henüz İbn-i Abbas'ın gözleri kör olmamıştı.
Onların konuşması bir süre çekti ve biz onların ne konuştuklarını
bilmiyorduk. Ancak İbn-i Abbas onlardan ayrılıp bize dönünce
yakasını silkerek ufluyor ve şöyle konuşuyordu: "Onlar
öyle bir kişi aleyhinde konuşuyorlardı ki, o hiçbir kimseye
nasip olmayan ondan fazla fazilet sahibidir. Onlar öyle bir kişinin
aleyhinde konuşuyorlardı ki, Resulullah (saa) onun hakkında:
"Öyle bir kişiyi göndereceğim ki, Allah onu hiçbir zaman
mağlup etmez. Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu
severler" buyurdu. O zaman herkes o kişinin kendisi
olmasını arzuladı. Ama Resulullah: "Ali nerededir?"
dedi. Bunun üzerine Ali geldi, fakat gözlerinin ağrımasından
dolayı göremez durumdaydı. Resulullah onu böyle görünce,
ağzının suyuyla Ali'nin gözüne sürdü ve sancağı üç
kere sallayarak ona verdi. Böylece Ali (Hayber kalesini fethetti ve esirlerle
birlikte sonradan Hz. Resulullah'ın zevcelerinden olan) Safiye bint-i
Huyey'i de alarak geri döndü.
Yine Hz. Resulullah (Mekke'de okunmak
üzere) Tevbe Sûresi'ni falanla (Ebu Bekir'le) gönderdi sonra da Ali'yi onun
peşinden göndererek ondan almasını emretti. Ali de Tevbe
Sûresi'ni ondan aldı. Hz. Resulullah bu konuda şöyle buyurdu:
"Bu sûreyi ancak benden olan ve benim de ondan olduğum bir kimse
götürebilir."
Yine Hz.
Resulullah (s.a.a) (İnzar ayeti indiği zaman) kendi amca
çocuklarına: "Hanginiz dünyada ve ahirette benim yardımcım
olmaya hazırsınız?" buyurdu. Bu sırada Ali de onunla
beraber oturmaktaydı. Onların hepsi bunu reddettiler ve yalnızca
Ali: "Ben dünya ve ahirette senin yardımcınım" dedi.
Hz. Resulullah da ona: "Sen dünya ve ahirette benim Velimsin" dedi.
Yine Ali,
Hatice'den sonra ilk iman eden şahıstır.
Yine Hz.
Resulullah (s.a.a) abasını alıp Hz. Ali, Fatime, Hasan ve
Hüseyin'in üzerine atarak: "Ey Ehl-i Beyt'im Allah sizden her türlü
günahı giderip tertemiz kılmak ister" buyurmuştur.
Yine Ali, Hz. Peygamber (s.a.a)'ın elbisesini giyerek,
müşriklerin kendini taşladığı bir durumda onun
yatağında yatarak kendi canını feda eden bir
kimsedir."
Yine İbn-i
Abbas devam ederek şöyle dedi: "Hz. Resulullah (s.a.a)
"Tebük" savaşına gittiğinde insanlar da Hazret'le
birlikte hareket ettiler. Ali Hazret'e: "Ben de sizinle beraber gelmek
istiyorum" dedi. Hz. Resulullah (s.a.a): "Hayır" dedi.
Bunun üzerine Ali ağladı. Bunu gören Hz. Resulullah ona: "Mevki
açısından bana oranla Harun'un Musa'ya olan mevkisine sahip olmak
istemiyor musun? Ancak benden sonra peygamber olmayacaktır. Seni kendi
yerime halife kılmadan gitmem doğru olmaz" buyurdu.
Yine Hz. Resulullah (s.a.a) ona: "Sen benden sonra her mü'min
erkek ve kadının velisisin" buyurmuştur.
Yine İbn-i Abbas şöyle dedi: "Hz.
Resulullah (s.a.a) bütün ashabın evlerinden mescide açılan
kapıları kapattırdı yalnız Ali’nin
kapısını açık bıraktı. Yine Hz. Resulullah
(s.a.a) onun hakkında: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır."
buyurmuştur. (Sayfa: 34)
13. Resulullah (saa) Vedâ
Haccı'ndan döndüklerinde Gadir-i Hum denilen yerde şöyle
buyurmuştur: "Kendimi çağrılıp icabet etmiş gibi
hissediyorum. Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet
bırakıyorum. Onların biri diğerinden daha büyüktür.
Allah'ın kitabını ve soyumu. Bakın benden sonra onlara
nasıl davranacaksınız. Çünkü onlar, havuz (Havz-i Kevser)
başında bana dönünceye kadar birbirlerinden
ayrılmayacaklardır." Sonra da şöyle devam eder: "Allah
benim mevlamdır. Ben de her mü'minin mevlasıyım." Sonra da
Ali'nin elinden tutarak: "Ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun
mevlasıdır. Allah'ım! Ona dost olana dost ol ve ona düşman
olana düşman ol...." (Sayfa: 36)
14. Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Onlardan (Ehl-i Beyt’imden) öne geçmeyin ki, helâk olursunuz;
geri de kalmayın yine helâk olursunuz. Ve onlara bir şey
öğretmeye kalkışmayın ki, onlar sizden daha bilgilidirler.”
(Sayfa: 37)
"İnsanlardan
öyleleri var ki Allah rızası uğrunda canlarını
satarlar” (Bakara Süresi 189. ayet)
15. Hz. Ali'nin Hz.
Resulullah'ın yatağında yattığı gecede Hak Teala
Cebrail ile Mikail'e; "Ben sizin ikinizi kardeş kıldım ve
birinizin ömrünü diğerinden daha uzun yaptım, hanginiz kendi ömrünü
arkadaşına bağışlamaya hazırdır" diye
vahyeder. Fakat onların her ikisi de yaşamayı tercih eder ve
ömrünü arkadaşına bağışlamaz.Bunun üzerine, Hak Teala
onlara: "Neden siz Ali gibi olamadınız! Ben onunla resulüm
Muhammed'i kardeş kıldım. Ali onun yaşamasını
sağlamak için kendi canını ona feda ederek onun
yatağında yatmıştır. Öyleyse inin yere ve onu
düşmanlarından koruyun"diye vahyeder. Cebrail ile Mikail yere
inerler ve Cebrail Hazret'in baş tarafında Mikail de ayak
tarafında yer alır ve Cebrail Hazret'e seslenerek: "Ne mutlu
sana, ne mutlu sana ey Ali bin Ebu Talib! Allah seninle
meleklerine iftihar ediyor" der. İşte bu sırada Allah Teala:
"İnsanlardan öyleleri var ki Allah rızası uğrunda
canlarını satarlar” ayetini indirdi. (Sayfa: 38)
16. Hz. Fatma (sa) buyurdu ki:
Resulullah (saa) vefat ettiği hastalığı esnasında
yanında bulunanlara şöyle buyurdu: "Ey insanlar, ani bir
şekilde ruhumu teslim eder, aranızdan ayrılırım,
mazuretiniz olmasın diye size bir daha hatırlatıyorum:
Aranızda iki halife bırakıyorum. Biri Rabbimin kitabı,
öbürü de Ehl-i Beyt’imdir." Daha sonra Ali'yi elinden tutarak şöyle
buyurdu: "Ali Kur'an'ladır, Kur'an da Ali'yledir, ikisi Kevser
Havuzu’nun başına varana dek birbirinden asla ayrılmazlar,
bunlara karşı nasıl davranacağınızı sizlere
soracağım." (Sayfa: 40)
17. İmam Ali buyurdu ki:
“Resulullah (saa): ‘Seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz
eder’ diye bana ahit verdi.” (Sayfa: 47)
18. İmam Ali’den naklen
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi ancak mümin sever ve kendisini
ancak münafık buğz eder.” (Sayfa: 48)
19. İmam Ali’den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “...Ey Ali, her kim sana karşı
savaşırsa bana karşı savaşmıştır. Seni
buğz eden, beni buğz etmiştir. Seni söven de beni
sövmüştür. Çünkü sen benden nefsim gibisin. Senin ruhun ruhumdan ve
tıynetin tıynetimdendir. Şanı Yüce olan Allah, seni ve beni
nurundan yarattı. İkimizi seçip beni peygamberliğe ve seni de
imamlığa tercih etti. Ey Ali, senin imamlığını
inkar eden benim peygamberliğimi inkar etmiş olur. Ey Ali, sen benim
vasim, varisim, çocuklarımın babası ve kızımın
kocasısın. Senin emrin emrim ve senin nehyettiğin benim
nehyettiğimdir. Beni peygamberlik ile gönderip, beni
yaratılmışların en hayırlısı kılan
Allah’a yemin olsun ki, sen yaratılmışların üzerine
Allah’ın hüccetisin. Sen Allah’ın sırrına onun
güvendiği ve yarattıkları üzerine onun halifesisin.” (Sayfa: 53)
20. İmran bin
Husâyn dedi ki: "Resulullah (s.a.a) bir grup savaşçı gönderdi ve
başlarına Ali bin Ebu Talibi verdi. Ali, elde edilen ganimetinin
humusundan (beşte birinden) kendine bir cariye seçti. Bunu,
maiyetindekilerin bazıları hazmedemedi; onlardan dört kişi
anlaşıp Peygamber'e şikayet etmeyi
kararlaştırdılar. Döndüklerinde biri Peygamber'in yanına
yaklaşıp: "Ey Resulullah! Görüyor musun? Ali böyle-böyle
yaptı" dedi. Peygamber onu duymazlıktan geldi. Bu sefer ikincisi
yaklaşıp aynı sözleri tekrarladı. Hazret yine
duymazlıktan geldi. Üçüncü ve dördüncü kişi de aynı şeyi
tekrarlayınca, Resulullah (s.a.a)'ın kızdığı
yüzünden belli olurcasına onlara dönerek: "Ali'den ne istiyorsunuz?!
Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali benden, ben de
Ali'denim. O benden sonra her müminin velisidir" buyurdu. (Sayfa: 53)
21. Resulullah (saa) Sakif boyuna
hitaben şöyle buyurdu: "Gerektiği gibi Müslüman olacak
mısınız, yoksa üzerinize nefsim gibi birini gönderirim ki
boyunlarınızı vurur, soyunuzu esir eder ve mallarınızı
elinizden alır" Sonra Resulullah
(saa) Hz. Ali'ye iltifat ederek onu elinden tutarak şöyle buyurdu: "O
adam budur, o adam budur" (Sayfa:
53)
22. Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Ali bendendir, ben de Ali'denim, kendi yerime ancak ben
veya Ali eda edebilir" (Sayfa: 54)
23. Ümmü Seleme'den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali hakladır, hak
da Ali'yledir, ikisi Kıyamet Günü’nde havuz başına varana dek
birbirinden asla ayrılmazlar" (Sayfa: 55)
24. Cabir bin Abdullah el-Ansari dedi ki: Resulullah (saa)’ın İmam Ali hakkında buyurduğu birtakım özellikler duydum ki, onlardan bir tanesi bir şahısta olsaydı, ona fazilet ve şeref olarak yeterliydi. O özellikler onun bu buyruklarıdır:
“Ben kimin
mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”
“Ali benden Harun’un Musa’ya olan
konumundadır.”
“Ali benden, ben de ondanım.”
“Ali benden, nefsim gibidir. Ona olan itaat
bana itaattir, ona karşı asi olmak bana karşı
asi olmaktır.”
“Ali’nin savaşı Allah’ın
savaşıdır. Ali’nin barışı
Allah’ın barışıdır.”
“Ali’nin dostu Allah’ın dostudur. Ali’nin
düşmanı Allah’ın düşmanıdır.”
“Ali, Allah’ın yaratıklarına
olan hüccetidir.”
“Ali’yi sevmek iman, onu buğz etmek
küfürdür.”
“Ali’nin tarafı Allah’ın
tarafıdır, Ali’nin düşmanlarının tarafı
da Şeytan’ın tarafıdır.”
“Ali hakladır, hak da Ali’yledir.
İkisi birbirinden ayrılmazlar.”
“Ali Cennet ve Cehennem’in
bölüştürücüsüdür.”
“Ali’den ayrılan benden
ayrılmıştır, benden ayrılan da Allah’tan
ayrılmıştır.”
“Ali’nin şiası
(yandaşları) Kıyamet Günü’nde kurtulmuş
olanlardır.”(Sayfa: 55-56)
“Önde
geçenler, öne geçmişlerdir” (Vakia Süresi 10. Ayet)
25. İbn-i Abbas bu ayet için dedi
ki: “Bu ümmetin önde gideni Ali bin Ebi Talib’dir.” (Sayfa: 60)
26. Ebu Zer’den naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Sen bana bana ilk iman eden ve kıyamet gününde
benimle ilk tokalaşacak olansın. En büyük sıddık sensin.
Hak ile batılı birbirinden ayıran faruk sensin. Sen
müslümanların üstadısın, mal ise kafirlerin
üstadıdır.” (Sayfa: 62)
27. Hz. Ali: “Perde
kaldırılırsa yakinim (bilincim) artmaz benim.” (Sayfa:65)
28.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Sorun benden beni
yitirmeden, bana gök yollarını sorunuz, onları yeryüzü
yollarından daha iyi tanırım" (Sayfa: 66)
29.
Hz. Ali şöyle buyurdu: “Konuşan Kur’an
benim.” (Sayfa 69)
30.
İbn Abbas şöyle anlatıyor:
Emirü'l-Müminin Ali (a.s) "Bismillahirrahmanir-rahim"in
"ba"sının tefsirinde gecenin evvelinden sonuna kadar benim
için konuştu. (Sayfa
69)
31. İbn-i Abbas
dedi ki: Kuran 7 harf üzerine indi. Her harfin bir zahir bir de
batını vardır. Ali’nin yanında da Kuran’ın zahir ve
batın ilmi vardır.
(Sayfa: 70)
32. El-Kelbi’den naklen,
Abdullah bin Abbas şöyle demiştir: “Resulullah (saa)’ın ilmi
Allah’tandır. Benim ilmim Ali’dendir. Benim ve tüm sahabenin ilmi, Ali’nin
ilmi yanında ancak yedi denizden bir damla kadardır.” (Sayfa: 70)
33. İbn-i Abbas’tan dedi ki: "Hikmet on parçaya bölünda. Dokuz
parçası Ali’ye verildi ve bir parçası da insanlara verildi. Ali de o
parçayı insanlardan daha iyi bilir" (Sayfa:
70)
34. İbn-i Mesud dedi ki:
Resulullah’ın yanındayken ona İmam Ali’nin ilmi hakkında
soruldu. Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: “Hikmet
on parçaya bölünda. Dokuz parçası Ali’ye verildi ve bir parçası da
bütün insanlara verildi. Ali de o parçayı da insanlardan daha iyi bilir.” (Sayfa: 70)
35. Selman dedi ki: Resulullah
şöyle buyurdu: “Ümmetimin en bilgini Ali bin Ebi Talib’dir” (Sayfa: 70)
36. Resulullah (saa) Hz. Ali'nin
kolundan tutarak şöyle buyurmuştur: "Bu sadıkların
imamı, kafirlerin katilidir. Ona yardımcı olana yardım
olunur, ondan yardımı esirgeyenden yardım esirgenir." (Sayfa:
72)
37.
Ali bin Musa el-Rida (as)’dan, babası ve
dedelerinden, Hz.Ali 'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Ey Ali, ben ilmin kentiyim, sen de kapısısın, her kim
kente, kapıdan değil de başka bir yerden geçtiğini söylerse
yalancıdır" (Sayfa: 72)
38.
Hz.Ali 'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ben ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır. Evlere ancak
kapılarından girilir” (Sayfa: 72)
39.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ben cennet kentiyim, Ali de kapısıdır, her kim cenneti
isterse kapıya gelsin.” (Sayfa: 73)
40.
Ebu Said Bahteri’den şöyle rivayet etmektedir: “Hz.
Ali (a.s)’ı Kufe minberinde gördüm. Peygamber (s.a.a)’in yün elbisesini
giymiş, sarığını takmış,
kılıcına dayanmıştı. Sonra minbere oturup
şöyle buyurdu:
“Beni
kaybetmeden önce bana sorunuz. Şüphesiz şu göğsüm ilimle
doludur. Şu içim ilim yatağıdır. Bu Peygamber (s.a.a)’in
(ağzıma sürdüğü) tükürüktür. Peygamber (s.a.a) bana böylece
ilmin tanelerini yedirdi. Allah-u Teala’ya and olsun ki oturup Tevrat ehline
Tevrat’la, İncil ehline de İncil’le hüküm verecek olsam ve Allah-u
Teala da o iki kitabı konuşturacak olsa şöyle derler: “Ali
sizlere bizimle hak üzere hüküm verdi. Siz kitabı okuyorsunuz, hâla
akıl etmeyecek misiniz?” (Sayfa: 74)
41.
İbn-i Abbas’dan naklen Hz. Ali (a.s)’nin minberde
şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Beni kaybetmeden bana
Allah’ın kitabından sorun. Her ayetin nerede indiğini,
dağda mı, yumuşak toprakta mı indiğini herkesten iyi
bilirim. Bana fitneleri sorun, her fitnenin ne zaman kopacağını
ve onda öldürülecekleri bilirim.” (Sayfa: 74)
42.
Said bin Musib dedi ki: Sahabeden Ali’den başka hiç
kimse ‘bana sorunuz’ diyemedi. (Sayfa: 74)
“Biz her şeyi apaçık bir imamda
saymışız” (Yasin Süresi: 12)
43.
Abdullah bin Mes’ud dedi ki: “Kur’ân yedi harf üzere
inmiştir. Her harfin bir zahiri, bir de batını vardır.
Zahir ve batın ilmi ise Hz. Ali (a.s)’ın nezdindedir.” (Sayfa: 74)
44.
Hz. Hüseyin (as) buyurdu ki: “Biz her şeyi
apaçık bir imamda saymışız” ayeti indiğinde
Resulullah (saa)’a sordular ki: Ey Resullullah, Kuran’ da geçen bu imam
Tevrat, İncil, Zebur veya Kuran mıdır? Resulullah (saa):
Hayır, dedi. O anda babam (Hz. Ali) Resulullah (saa)’ın huzuruna
geldi. Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu: İşte,
Allah’ın her şeyin ilmini içinde saydığı imam
şudur. (Sayfa: 77)
45.
Ammar bin Yasir hazretleri dedi ki: “Müminlerin Emiri Hz.
Ali (as) ile beraber giderken, karıncalarla dolu bir vadiye vardık.
Ben ona: Ey Müminlerin Emiri, Allah’ın yarattıklarından bu
karıncaların sayısını, aralarında kaç erkek ve
kaç dişi mevcut olduğunu bilen birini bilir misin? diye sordum. Hz.
Ali şöyle cevap buyurdu: Evet, ben bir kişiyi tanırım
ki bu karıncaların sayısını, aralarında kaç
erkek ve kaç dişi olduklarını bilir. Ben dedim ki: O kişi
kimdir? Buyurdu ki: Ey Ammar, Yasin süresindeki (12.Ayet) “Biz, her
şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayetini
okumadın mı? Dedim ki: Evet ey Mevlam. Bunun üzerine Müminlerin Emiri
şöyle buyurdu: İşte o apaçık İmam benim.
(Karıncaların sayısını, içlerinde kaç erkek ve kaç
dişi olduklarını ben bilirim)” (Sayfa: 77)
46.
Ebu Zer dedi ki: “Ali aleyhisselam ile
yürürken karıncalarla dolu bir vadiye vardık. Allahu ekber,
tenzih ederim bunların sayısını bilene, dedim. Bana dedi
ki: Öyle deme, bunları yaratanı de. Ben Allah’ın izniyle
bunların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç
dişi olduklarını bilirim” (Sayfa: 77)
47. Hz. Cafer es-Sadık (as) şöyle buyurdu: “Biz, her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayeti Emir’ül Müminin Hz. Ali (as) hakkında inmiştir. (Sayfa: 77)
48.
Asbağ bin Nebate diyor ki: İmam Ali’nin
şöyle buyurduğunu duydum: “Resulullah bana bin kapı
öğretti, her kapı bin kapıyı açar. Böylece birmilyon
kapı oldu ki, şimdiye kadar olan ve kıyamet gününe kadar olacak
her şeyi öğrendim.” (Sayfa: 77)
49.
Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Allah her peygambere bir Vasi tayin etti, Ali de soyumda,
Ehli Beytimde ve ümmetimde benden sonra vasimdir" (Sayfa: 79)
50. Enes b. Malik'ten
şöyle naklediyor: "Peygamber (s.a.a) abdest alarak iki rekat namaz kıldılar
ve sonra şöyle buyurdular: "Bu kapıdan sana doğru içeri
girecek ilk şahıs, muttakilerin imamı, Müslümanların efendisi,
dinin önderi ve vasilerin sonuncusudur." O sırada Ali (a.s) içeri
girdi. Peygamber kimin geldiğini sorunca Ali, dedim. Bunu işiten
Peygamber (s.a.a) Ali'ye doğru gelerek onu sevinçle kucakladı. (Sayfa: 79)
51. Ebu Büreyde ve babasından
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Her Peygamberin bir vasisi
ve varisi olur, benim vasim ve varisim de Ali'dir" (Sayfa: 79)
52.
İmam Cafer es-Sadık, babası ve
dedelerinden naklen, Resulullah (saa) İmam Ali’ye hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Ali, ben peygamberlerin sonuncusu olmasaydım, sen
peygamberliğime ortak olurdun. Sen peygamber değilsin, ama
peygamberin vasisi ve varisisin. Sen vasilerin üstadı ve takva
sahiplerinin imamısın" (Sayfa: 80)
53. Asbağ bin Nebate dedi ki:
Emir’ül Müminin bir hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey insanlar,
yaratılmışların imamı ve
yaratılmışların en hayırlısının vasisi
benim. Ben tahir ve hadi olan zürriyetin babasıyım. Resulullah (saa)’ın
kardeşi, vasisi, safiysi ve habibi benim. Müminlerin Emiri, elleri ve ayakları
temiz olanların önderi ve vasilerin seyyidi benim. Bana karşı
savaşmak, Allah’a karşı savaşmaktır. Bana
karşı barış içinde olan, Allah’a karşı
barış içindedir. Bana itaat etmek Allah’a itaat etmektir. Benim
velayetim, Allah’ı velayetidir. Bana tabi olanlar Allah’ın
evliyalarıdır ve bana yardımcı olanlar Allah’a
yardımcı olanlardır.” (Sayfa: 81)
54. İmam Cafer-i Sadık,
babası ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ey Ümmü Seleme, kendin duy ve söyleyeceklerime şahid ol. Bu Ali, dünyada
ve ahirette kardeşimdir, kendisi dünyada sancağımı
taşıdığı gibi yarın Kıyamet gününde de
Liva-i hamdi taşıyacaktır. Bu Ali, vasim, bana lazım olacak
şeyleri yerine getirecek ve münafıkları Cennet’teki Kevser
Havuzu’mun kenarından kovacak olandır. Ey Ümmü Seleme, bu Ali
müslümanların seyyidi, takva sahiplerinin imamı, elleri ve
ayakları temiz olanların önderidir. Kendisi ahdi bozanlara, adaletten
sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı
savaşıp onları öldürendir.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Resulullah,
ahdi bozanlar kimlerdir?” Resulullah buyurdu ki: “Onlar, Ali’ye Medine’de beyat
edip, Basra’da beyati bozanlardır.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Resulullah,
adaletten sapıp zulmedenler kimlerdir?” Resullah buyurdu ki: “Onlar Ebu
Süfyan’ın oğlu (Muaviye) ve Şam’daki
yardımcılarıdır.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Resulullah,
dinden çıkanlar kimlerdir?” Resulullah buyurdu ki: “Onlar, Nehrivan
ashabıdır (Haricilerdir)” (Sayfa: 81)
“Senden
önceki peygamberlere sor” (Zuhruf Süresi 45. Ayet)
55. İbn-i Abdül Birr dedi ki: Resulullah
(saa) isra gecesinde miraca çıktığında Allahu Teala onunla
birlikte peygamberleri bir araya topladı ve şöyle buyurdu: “Ey
Muhammed, ‘Senden önceki peygamberlere sor,’ ne üzere gönderildiniz?”
Peygamber efendimiz onlara sorunca onlar dediler ki: “Biz, Lâ ilâhe illallâh
şahadeti, senin peygamberliğinin ikrarı ve Ali bin Ebi Talib’in
velayeti üzerine gönderildik.” (Sayfa: 82)
56. İmam Cafer-i
Sadık, babası ve dedelerinden, İmam Ali’den naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Fatıma kalbimin sürurudur.
Oğulları ise ilmimin semeresidir. Kocası da gözlerimin nurudur.
Evladından olan imamlar da, Rabbimin emanı ve gökten yere
uzanmış Allah'ın ipidir. Her kim onlara tutunursa kurtulur ve
her kim muhalefet ederse aşağılara düşüp helak olur.”
(Sayfa: 82)
57.
Hz. Ali, Cabir bin Abdullah el-Ansari ve Mücahit'ten
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ben ilmin kentiyim,
Ali de kapısıdır, her kim ilim isterse kapıya gelsin"
(Sayfa: 82)
58. İbn-i Ömer dedi ki:
Resulullah (saa)’a sordular ki: Mirac gecesinde Allah seninle kimin lugatı
ile muhatap oldu? Resulullah buyurdu ki: Allah, Ali bin Ebi Talib’in
lugatı ile bana muhatap oldu ve bana ilham edip ona sordum ki: Ey Rab, sen
mi bana muhatap oluyorsun yoksa Ali mi? Allah bana buyurdu ki: Ey Ahmed, ben eşyalar
gibi bir şey değilim, insanlar ile kıyas edilemem ve
eşyalar ile vasıflanamam. Seni nurumdan yarattım ve senin
nurundan Ali’yi yarattım. Kalbinin içine baktım, kalbinde Ali bin Ebi
Talib’den daha sevgili olanı görmedim ve böylece kalbin mütmain olsun diye
onun lugatı ile sana muhatap oldum. (Sayfa: 83)
59. İmam Ali Şura ehline
dedi ki: “Allah aşkı için
söyleyin, Resulullah (saa)’ın: ‘Sen
cennet ve cehennemi bölensin’ buyruğunu içinizden benden başkasına
buyurduğunu duydunuz mu? Beş kişi dediler ki: “Allah için senden
başkasını bu sözü
buyurduğunu duymadık” (Sayfa: 84)
“Siz ikiniz, atın Cehennem’e her inatçı kafiri” (Kaf Süresi 24. Ayet)
60. Ebi Said el-Hudri’den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Kıyamet Günü olduğunda
Allahu Teala bana ve Ali’ye şöyle buyuracak: Sizi buğz edenlerinizi
Cehennem’e, sevenlerinizi de Cennet’e geçirin. Bu da onun şu
buyruğudur: “Siz ikiniz, atın Cehennem’e her inatçı kafiri”
maksat peygamberliğimde kafir olup, Ali'nin itaatinde inatlık
edendir. (Sayfa: 85)
61. Bir gün Harun İmam
Rıza (a.s)’a şöyle dedi: “Ya Ebe’l- Hasan! Ceddin Emir’ul- Muminin
Ali bin Ebi Talib’den bana haber ver; Hangi delil ve sebepten dolayı O
cennetle cehennemi bölendir? Bu söz sürekli olarak zihnimi meşgul
etmektedir.” İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey
müminlerin emiri! Babanın dedelerinden, onların da Abdullah bin
Abbas’tan şöyle naklettiklerini görmemiş misin?: Resulullah
(s.a.a)’den duydum ki şöyle buyuruyordu: ‘Ali’nin sevgisi imandır, buğzu
ise küfürdür.” Memun; “Evet görmüşüm” dedi. İmam Rıza (a.s);
‘İşte bu, cennetle cehennemin bölünmesidir; bundan
dolayıdır ki Hz. Ali (a.s) cennetle cehennemi bölendir.” Memun
İmam (a.s)’ın bu sözü üzerine; “Ya Ebe’l- Hasan, Allah beni senden
sonra yaşatmasın; tanıklık ediyorum ki sen Resulullah’ın
ilminin varisisin.” dedi.
Ebu Salt-ı Herevi
diyor ki: İmam Rıza (a.s) evine döndükten sonra; “Ey
Resulullah’ın oğlu! Memun’a ne kadar da güzel cevap verdiniz!”
dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Ben onun kabul
edeceği bir yolla konuştum. Ant olsun Allah’a, babamdan duydum ki
babaları vasıtasıyla Hz. Ali (a.s)’dan şöyle naklettiler:
‘Ya Ali! Sen kıyamet günü cennetle cehennemi böleceksin; ateşe
diyeceksin ki; Bu (adam) benimdir, bu da seninindir.” (Sayfa: 85)
62. İmam Ali’den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen benim vasimsin. Senin
savaşın benim savaşımdır, senin barışın
da benim barışımdır. Sen imamsın ve aynı zamanda
onbir imamın babasısın, onlar masum ve temiz olanlardır.
Dünyayı adalet ve hak ile dolduracak olan Mehdi de onlardadır.
Onları buğz edenlerin vay haline olsun. Ey Ali, bir kişi seni ve
evladını Allah ile severse, Allah o kişiyi sizlerle beraber
haşr edecektir. Sizler de benimle yüksek derecede olacaksınız.
Ey Ali sen Cennet ve Cehennem’i bölensin. Seni sevenleri Cennet’e ve seni
buğz edenleri de Cehennem’e geçireceksin.” (Sayfa: 85)
63. Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Kıyamet Günü’nde Ali bin Ebi Talib,
Cennet’in yüksekliklerinde olan Firdevs Dağı’nın üzerinde
bulunacak, o dağın üstünde Alemlerin Rabbinin arşı ve
altında kol kol akan Cennet’in içine akan nehirler vardır, kendisi
nurdan bir kürsüye oturup elinde tesnim (içecek) olacak, onun ve Ehl-i
Beyt’inin velayetini kabul etmeyenler, Sırat’ın üstünden geçemeyecek.
Ali o gün, sevenlerini Cennet’e, buğz edenlerini de Cehennem’e
geçirecektir" (Sayfa:
86)
64.
Şafii Mezhebinin imamı Şafii diyor ki:
“Ali’nin sevgisi kalkandır,
Cehennem ve Cennet’i bölendir,
Mustafa’nın gerçek vasisidir,
İnsanların
ve cinlerin imamıdır.” (Sayfa: 86)
65.
İmam Cafer’üs-Sadık babalarından, Ali bin
Ebi Talib'ten naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen
benden Şit'in Adem'e olan mertebesinde, Sam'ın Nuh'a olan
mertebesinde, İshak'ın İbrahim'e olan mertebesin-de Ki
Allah’ın buyurduğu gibi: 'İbrahim de bunu oğullarına
vasiyyet etti ve Yakup da' (Bakara-132), Harun'un Musa'ya olan
mertebesinde ve Şem'un'un İsa'ya olan mertebesindesin, sen de benim
vasim ve varisimsin. Sen onlardan daha kıdemli, daha bilgili ve daha
anlayışlısın, kalbin onların kalplerinden daha
şecaatlidir, sen onlardan daha cömertsin. Sen ümmetimin imamı ve
Cennet ve Cehennem’in taksimcisisin. Senin sevginle müminler, kafirler ve
münafıklar ayırt edilir." (Sayfa: 86)
66. Resulullah saa şöyle
buyurdu: "Allah’ım, ben de kardeşim
Musa'nın söylediğini söylüyorum:
'Allah’ım bana Ehlimden bir vezir kıl, kardeşim Ali'yi, onunla
arkamı kuvvetlendir, onu işime ortak kıl, seni bol bol tesbih
edelim, seni çok analım, şüphesiz sen bizi görmektesin' " (Sayfa:
87)
67. Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Ali'nin kapısından başka mescide açılan tüm
kapıları kapatmaya emrolundum, aranızda konuşanlar oldu,
Allah’a yemin olsun ki ben kendimden ne açtım, ne de kapattım, ben
ancak emrolunduğum şeyi yerine getirdim" (Sayfa: 87)
68. İbn-i Ömer, Huzeyfe, Sa'd
bin Ebu Vakkas, Berra bin Azib ve İbn-i Abbas'tan nakledilen bir hadiste
şöyle yazıyor: "Bir gün Hz. Resulullah mescide gelerek:
"Allah Musa'ya vahyedip: "Benim için temiz bir mescit yap ve onda
ancak sen ve kardeşin Harun yaşayabilirsiniz" buyurdu. Allah
Tela bana da temiz bir mescit yapmamı ve onda ancak ben ve kardeşim
Ali'nin yaşayabileceğini emretmiştir" buyurdu."
(Sayfa: 87)
69. Zeyd bin Erkam,
İbn-i Abbas, Cabir bin Abdullah ve Cabir bin Semra'dan naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin kapısı müstesna,
mescide açılan tüm kapıları kapatınız" (Sayfa:
88)
70. Ayşe’den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin yüzüne bakmak
ibadettir" (Sayfa:
90)
71. İbn-i Abbas’tan
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali nereye dönerse dönsün her
zaman hak onunla beraberdir” (Sayfa: 91)
“Seni yardımı ve
müminlerle destekleyen odur”(Enfal Süresi 62. Ayet)
72.
Resulullah (saa) bu ayet için şöyle buyurdu: “Arş’a şöyle
yazılmıştır: Lâ ilâhe illallâh, tekim ve ortağım yoktur. Muhammed kulum ve elçimdir, onu
Ali ile teyid ettim” (Sayfa: 94)
73.
Hz. Ali, Amru İbn-i Ved'e karşı
savaşmak için karşı çıktığında ve bütün
müslümanlar ona karşı aciz kaldıklarında Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "İman'ın hepsi, Şirk'in hepsine
indi" (Sayfa: 94)
“Allah müminlere kifayet etti” (Ahzap Süresi -25)
74.
Abdullah bin Mesud; “Allah müminlere kifayet etti”
ayetini şöyle okurdu: “Allah müminlere Ali ile kifayet etti”
(Sayfa: 95)
“Hani Rabbi İbrahim’i birtakım kelimelerle
imtihana çekmiş, o da onların hakkını vermişti.
(Bakara 124. Ayet)
75.
Mufaddal bin
Ömer dedi ki: İmam Cafer’üs Sâdık (as)’a: ‘Hani Rabbi
İbrahim’i birtakım kelimelerle imtihana çekmiş’
hakkında sordum. Buyurdu ki: ‘O kelimeler, Adem aleyhisselam’ın
onlarla telakki ettiği kelimelerdir ki, Rabbi onu tövbesini kabu edip
bağışlamıştı. Adem demişti ki: ‘Ey Rab,
Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkı için sana soruyorum,
sana tövbe ediyorum, tövbemi kabu et’ Allah da onun tövbesini kabul etti, çünkü
o tövbeyi kabul eden ve bağışlayandır. Sonra da ona ey
Resulullah’ın oğlu ‘onları sona erdirince’ ne demektir, diye
sordum. Buyurdu ki: “Yani onları el-Kaim el-Mehdi’ye kadar sona erdirince
demektir. Onlar oniki imamdır ki, dokuzu İmam Hüseyin’dendir.”(Sayfa:
97)
“Adem, Rabbinden bir
takım kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti”
(Bakara 37. Ayet)
76.
İbn-i
Abbas, Resulullah’a Adem’in hangi kelimeler ile telakki ettiğini sordu.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Adem; Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve
Hüseyin hakkı için tövbesinin kabul edilmesini dilemişti, Allah da
onun tevbesini kabul edip onu bağışlamıştı.” (Sayfa:
97)
77.
“Her
kim bir iyilikle gelirse ona ondan daha hayırlısı vardır” (Neml
89. Ayet)
Ebi Abdullah el-Cedeli diyor
ki: İmam Ali bana şöyle buyurdu: “Ey Ebu Abdullah, her kim onunla
gelirse Allah’ın onu cennete geçireceği iyilik ile her kim onunla
gelirse Allah onu cehenneme dökeceği ve ondan Kabul etmeyeceği
kötülükten haber vereyim mi?” Dedim ki: “Evet, haber ver” Buyurdu ki:
“İyilik, biz Ehli-Beyt’in
sevgisidir, kötülük ise bize olan düşmanlıktır” (Sayfa: 98)
“Ve aralarında bir müezzin (münadi),
Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun diye
bağırır. (Araf Süresi 44. Ayet)
78.
el-Hakim el-Haskani senedinde Muhammed bin
Hanefi’den, o da babası Hz. Ali şöyle buyurdu: “Ve
aralarında bir müezzin (münadi), Allah’ın laneti
yalancıların üzerine olsun diye bağırır”
ayetindeki müezzin (münadi) benim. (Sayfa: 101)
79. el-Hakim el-Haskani
senedinde Ebi Salih’ten, o da İbn-i Abbas’tan naklen diyor ki: İmam Ali’nin Allah’ın kitabında
insanların bilmediği isimleri vardır. Onlardan biri şudur:
“Ve aralarında bir müezzin (münadi)...” bu ayetteki müezzin
odur. Kendisi şöyle buyurur: Velayetimde yalanlama yapanlara
ve hakkımı hafife alanlara Allah lanet etsin. (Sayfa: 101)
“Aralarında
perde vardır, Araf’ın üzerinde onları yüzlerinden tanıyan
adamlar vardır.” (Araf
Süresi 46. Ayet)
80. el-Menakıb senedinde
Zadan’dan, o da Selman-ı Farisi’den, dedi ki: “Resulullah’ın, Hz.
Ali’ye on kereden fazla şöyle buyurduğunu duydum: Ey Ali, sen ve senden
sonraki vasiler Cennet ve Cehennem arasındaki Araf’sınız.
Cennet’e, sizi tanıyıp, sizin de kendisini
tanıdığı kimseden başka kimse geçmeyecek. Cehennem’e
de sizi inkar eden ve sizin de kendisini inkar ettiği kimseden başka
geçmeyecektir.” (Sayfa: 102)
81. el-Hakim senedinde Asbağ
bin Nebate’den, dedi ki: Hz. Ali’nin yanındaydım, İbn’ il Keva
onun yanına geldi ve ona bu ayeti “Araf üzerinde onları
yüzlerinden tanıyan adamlar vardır.” (Araf Süresi 46.Ayet)
hakkında sordu. Hz. Ali ona şöyle buyurdu: Ey İbn’ il Keva,
Kıyamet Günü’nde Cennet ve Cehennem arasında duracaklar biziz. Bizi
seveni yüzünden tanıyıp onu Cennet’e geçireceğiz, bizi
buğzedeni de yüzünden tanıyacağız ve Cehennem’e geçecek.
(Sayfa: 102)
“De ki, benimle sizin aranızda tanık
olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.” (Rad
Süresi 43)
82. Fudayl bin Yaser’ den, İmam
Bakır (as) şöyle buyurdu: “De ki, benimle sizin aranızda
tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.”ayeti
Hz.Ali (as) hakkında indi. Kendisi, bu ümmetin alimidir. (Sayfa: 102)
83. İmam Musa bin Cafer
(as)’den, Zeyd bin Ali’den, Muhammed bin Hanefi’den, Selman-ı Farisi’ den,
Ebu Said el-Hudri’den, dediler ki: “De ki, benimle sizin aranızda
tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter”
ayeti Hz.Ali hakkında indi. (Sayfa: 103)
84. Ebi Said el-Hudri dedi ki:
“Resulullah’a: ‘Yanında kitaptan
ilmi olan’ (Neml 40. Ayet) hakkında sordum, buyurdu ki: ‘Kardeşim
Süleyman bin Davut (as)’ın veziri Asıf bin Berhiya’dır.’ Sonra
ona: ‘De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi
bulunan yeter’ (Rad Süresi 43) hakkında sordum. Buyurdu ki:
‘Kardeşim Ali bin Ebi Talib’dir.’ ” (Sayfa: 103)
85. İbn-i Abbas dedi ki: “De
ki, benimle sizin aranızda tanık olarak Allah ve yanında
kitabın ilmi bulunan yeter.” O, Ali (as)’dir. Çünkü kendisi tefsirde,
tevilde, nesih ve mensuhta alimdir. (Sayfa: 104)
86. Muhammed bin Hanefi dedi ki:
“Babam Hz.Ali’nin yanında ilk ve son kitabın ilmi vardır.”
(Sayfa: 104)
87. “Yakın
akrabalarını korkut” (Şuara 214) ayeti nazil olduğunda Resulullah (saa)
akrabalarını yemeğe davet etti. Yemeklerini yedikten sonra
ayağa kalkarak şöyle buyurdular: “Ey Abdulmuttalip
oğulları! Allah Teala, beni bütün halka genel olarak ve size de özel
olarak peygamber göndermiş ve bana “yakın akrabalarını
korkut” emrini vermiştir. Ben de sizi dile hafif gelen ama terazide
ağır olan iki söze davet ediyorum. Eğer onları kabul
ederseniz Arap ve gayri Araba hakim olursunuz ve bütün ümmetler sizin emriniz
altında olurlar; onlarla cennete girer ve onlarla cehennem ateşinden
kurtulursunuz. O iki söz; ‘Allah’tan gayri bir mabudun
olmadığına ve benim de onun elçisi olduğuna şehadet
getirmektir.’ Her kim bu konuda benim davetimi icabet eder ve bu risaleti
gerçekleştirmemde bana yardımcı olursa benim kardeşim, vasim,
vezirim, varisim ve benden sonra halifem olacaktır.” Mecliste hazır
bulunanlardan, on yaşında olan Hz. Ali (a.s)’dan başka hiç kimse
cevap vermedi. Resulullah (s.a.a) bu sözü üç kez tekrarladı. Her üç
defasında da Hz. Ali’den başka O’nun davetini kabul eden olmadı.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) orada hazır olan cemaata şöyle
buyurdular: “Bu (Ali), sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve
halifemdir.” (Sayfa: 105)
88. Hz. Ali şöyle
buyurdu: "Bu ümmet yetmiş üç fırkaya bölündü, yetmiş ikisi
ateşin içinde ve biri -Ki Allah haklarında şöyle buyurmuş: 'Yarattıklarımızdan
hakka hidayet eden ve adaleti yerine getiren bir ümmet vardır' (Araf 181.
Ayet)- onlar ben ve benim tabilerim (yandaşlarım)' dir, cennetteyiz."
(Sayfa: 109)
“Ben tevbe eden, iman edip yararlı işler
yapan sonra da hidayete eren kimse için
bağışlayıcıyım.” (Taha 82.
Ayet)
89. İmam Ali bu ayet
hakkında buyurdu ki: “Hidayete erenden maksat bizim velayetimize
hidayete eren demektir” (Sayfa:110)
“Ant olsun ki nimetlerden
sorulacaksınız” (Tekasür Süresi 8.Ayet)
90. Bu ayet için İmam Cafer es-Sadık şöyle
buyurdu: “Nimetler, Emirül Müminin Ali bin Ebi Talib’in velayetidir.” (Sayfa:
111)
“Ant olsun ki nimetlerden
sorulacaksınız” (Tekasür Süresi 8.Ayet)
91. Bu ayet için İmam
Muhammed’il Bâkır şöyle buyurdu: “Vallahi ne yemeden ne içmeden,
velakin velayetimizden (Sorulacaksınız)” (Sayfa: 111)
“Sen onları Sıratt’ul Müstakim
(Doğru olan yol)’e çağırıyorsun” (Müminun 73. Ayet)
92. İmam Cafer’üs Sadık
buyurdu ki: “Sırat’ul Müstakim Ali bin Ebi Talib’in velayetidir” (Sayfa: 113)
93. Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Kıyamet Günü olunca, kul bir adım atmadan dört
şeyden sorgulanacaktır. Ömrünü nasıl tükettiğinden,
bedenini nerede eksilttiğinden, malını nereden kazanıp
nerede harcadığından ve biz Ehl-i Beyt'in sevgisinden."
(Sayfa: 113)
94. Resulullah (saa) Tebük seferine giderken
yerine İmam Ali’yi halife bırakır. İmam Ali Resulullah
(saa)’a: “Ey Resulullah! Beni kadınların ve çocukların
arasında halife mi bırakıyorsun” diye sorunca Resulullah (saa)
ona şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen benden Harun’un Musa’ya olan menzilinde
olmaya razı olmaz mısın? ‘Musa: (Kardeşi Harun’a) milletim içinde halifem ol ve
onları ıslah et, dedi.’ (Araf Süresi 142. Ayet).” (Sayfa: 114)
“Ey iman edenler, Allah’a, Resulü’ne ve sizden olan
emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa 59. Ayet)
95.
Abdullah bin Cabir şöyle diyor: "Allah'a,
Resulü'ne ve emir sahiplerine itaat etmenin vacip olduğunu bildiren ayet
indiği gün Peygamber'e sordum: "Allah ve Resulü'nü tanıyoruz.
Ama emir sahiplerinin kimler olduğunu bilmiyoruz. Onlar kimlerdir?"
Hazret şöyle buyurdular: Onlar benim
halifelerimdir. Onların ilki Ali bin Ebu Talib, sonra Hasan, sonra
Hüseyin, sonra Ali bin Hüseyin, sonra da Tevrat'ta Bakır diye anılan
Muhammed bin Ali'dir. Ey Cabir! Sen onu göreceksin. Gördüğünde benim
selamımı ona iletirsin. Ondan sonra Cafer bin Muhammed Es-Sadık,
sonra Musa bin Cafer, sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin
Muhammed, sonra Hasan bin Ali ve en sonuncusu Allah'ın yeryüzündeki hücceti
ve kulları arasındaki saklantısı olan, benim isim ve
künyemi taşıyan Hasan bin Ali'nin oğludur. (Sayfa: 114)
“Bilmediklerinizi Zikir Ehli’ne sorunuz” (Nahl
Süresi 43.ayet – Enbiya Süresi 7.ayet)
96. Cabir el-Cufi dedi ki: “Bilmediklerinizi
Zikir Ehli’ne sorunuz” ayeti indiğinde Hz. Ali şöyle
buyurdu: Zikir Ehli biziz. (Sayfa: 119)
“Allah’ın ipine sımsıkı
sarılın, parçalanmayın” (Ali İmran 103. Ayet)
97. Said bin Cübeyr’den, İbn-i
Abbas diyor ki: Resulullah (saa)’ın yanında idik. Bir Arabi
gelip: “Ey, Resulullah, seni duydum,
diyorsun ki: ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın’
Sarılmamız gereken
Allah’ın ipi nedir? Diye sordu. Bunun üzerine Resulullah (saa)
elini İmam Ali’nin eline vurup buyurdu ki: ‘Buna sarılın,
Allah’ın sağlam ipi budur” (Sayfa: 119)
“Allah’ın ipine sımsıkı
sarılın, parçalanmayın” (Ali İmran 103. Ayet)
98. İmam Cafer’üs Sadık
(as) buyuruyor ki: “Allah’ın ona sımsıkı
tutunmalarını buyurmuş olduğu Allah’ın ipi biziz.”
(Sayfa: 119)
“Ey peygamber, Rabbinden indirileni tebliğ et, eğer bu
tebliği ifa etmezsen, onun elçiliğini
yapmış sayılmazsın, Allah seni insanlardan korur” (Maide
Süresi 67. Ayet)
99. Ebi Salih, İbn-i Abbas ve
İmam Muhammed el-Bakır’dan dediler ki: “Bu ayet Ali hakkında
indi.” (Sayfa: 120)
100.
İmam Cafer-i Sadık, babası ve
dedelerinden, İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) bir grup
ashabına şöyle buyurdu: “Allah-u Teala, kardeşim Ali’ye
sayılmayacak kadar çok faziletler vermiştir. Kim onun faziletlerinden
birini, ona ikrar ettiği halde zikrederse, Allah-u Teala onun geçmişte
ve son zamanda işlediği günahlarını
bağışlar. Kim onun faziletlerinden birini yazarsa, melekler
sürekli olarak o yazıdan bir eser kaldıkça ona mağfiret
dilerler. Kim onun faziletlerinden birini dinlerse, Allah Teala, onun
işitmek yoluyla işlediği günahlarını
bağışlar. Kim onun faziletlerini içeren bir kitaba bakarsa,
Allah Teala, onun bakmak yoluyla işlediği günahlarını
affeder. Ali bin Ebi Talib’e bakmak ibadet ve onu zikretmek ibadettir, bir
kulun imanı ancak onun velayetini kabul edip ve onun düşmanlarından
uzaklaşırsa kabul olur” (Sayfa: 121)
101.
İsa bin Abdullah, babası ve dedesinden:
Adamın biri Abdullah bin Abbas’a dedi ki: “Sübhanallah, İmam Ali’nin
(nakledilen) özellikleri ve faziletleri ne kadar çoktur ki, onların üçbin
olduğunu hesap ediyorum. Abdullah bin Abbas dedi ki: “Eğer
onların otuzbin olduğunu söylersen daha doğru olur” (Sayfa: 121)
102.
Semmak bin Harp’ten, Said bin Cübeyr’den dedi ki:
İbn-i Abbas’a dedim ki: İnsanların Ali hakkındaki
ihtilafını soracaktım sana. Dedi ki: “Ey Cübeyr oğlu, bana
tek bir gecede üç bin fazileti olan bir şahıs hakkında
soruyorsun ve o kurbet gecesinde Bedir’deki Kalib adlı kuyuda iken
Rabbinin yanından üç bin melek ona selam verdi. Sen bana Resulullah
(saa)’ın vasisi, havuzunun sahibi, mahşerde bayrağının
sahibi hakkında soruyorsun. Abdullah bin Abbas’ın nefsi elinde olana
and olsun ki, dünyanın denizleri mürekkep olsa, ağaçları kalem
olsa, halkı da katip olsalar Ali bin Ebi Talib’in fazilet ve özelliklerini
sayamazlardı.” (Sayfa: 122)
103.
Ali bin Hüseyin’den, babası ve dedesi İmam
Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Sizlerin bana itaat
etmenizi Allah farz kıldı ve sizlerin bana karşı asi
olmanızı nehyetti. Ben de sizlerin benden sonra Ali'ye itaat etmenizi
farz kılıp, ona asi olmanızı sizlere nehyediyorum. Ali
benim vasim ve varisimdir. Kendisi bendendir, ben de ondanım. Onu sevmek
imandir ve onu buğz etmek ise küfürdür. Ali'yi seven beni sevmiştir
ve onu buğz eden ise beni buğz etmiştir. Ben kimin mevlası
ise Ali de onun mevlasıdır, ben de her kadın, erkek
müslümanın mevlasıyım. Ben ve Ali bu ümmetin
babalarıyız.” (Sayfa: 123)
104.
İmam Cafer-i Sadık, babası ve
dedelerinden, İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, sen benim kardeşim, varisim ve vasimsin. Seni
seven beni sevmiştir ve seni buğz eden beni buğz etmiştir.
Ey Ali, ben ve sen bu ümmetin babalarıyız. Ey Ali, ben ve sen ve
evladından olan imamlar dünyada seyyid ve ahirette melikleriz. Her kim
bizleri tanırsa Allah'ı tanımıştır ve her kim
bizleri inkar ederse Allah'ı inkar etmiştir.” (Sayfa: 123)
105.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali,
sen benim kardeşim, safiyim, vasim, vezirim ve eminimsin. Sen benden
Harun’un Musa’ya olan menzilesindesin, ancak şu farkla ki, benden sonra
peygamber yoktur. Her kim seni sevip ölürse, Allah o kişiye iman ve eman ile
hatmedecektir. Her kim seni buğz edip ölürse, o kişiye İslam’dan
bir nasip olmayacaktır.” (Sayfa:124-125)
106.
Ebu Zer’den o da İmam Ali’den naklen Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Cebrail inip bana dedi ki: Ey Muhammed, Allah;
Ali'yi ve sevenlerini sevmeni emretti.” (Sayfa: 125)
107.
İbn-i Abbas’tan naklen Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ya Ali! Halk arasındaki misalin, Kur’ân’daki
“Kulhuvallahu ehed” suresine benzer; kim onu bir defa okursa, adeta
Kur’ân’ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta
Kur’ân’ın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, adeta
Kur’ân’nın hepsini okumuştur. Ya Ali, sen de böylesin! Kim seni
kalbiyle severse, imanın üçte birini elde etmiştir; kim kalbi ve
diliyle seni severse imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni
kalbi, dili ve eliyle severse imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak
olarak peygamber gönderen Allah’a ant olsun ki, eğer yeryüzünün ehli, gök
ehli gibi seni sevmiş olsaydı, Allah onlardan bir kişiyi bile
ateşle azap etmezdi.” (Sayfa: 125)
108.
Abdullah bin Abbas dedi ki: “Allah’ın
kitabında Ali hakkında indiği kadar hiç kimse hakkında
(ayet) inmemiştir.” (Sayfa: 125)
109.
Asbağ bin Nebate’den Hz..Ali (as) şöyle
buyurdu: “Kuran dört çeyrek indi: Bir çeyrek bizim hakkımızda, bir
çeyrek düşmanlarımız hakkında, bir çeyrek sünen ve örnekler,
bir çeyrek de farzlar ve hükümler hakkında inmiştir.” (Sayfa
126)
110.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali bin Ebi
Talib, kıyamet gününde havuzumun sahibidir.” (132)
111.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen havuzumun ve sancağımın
sahibisin ve sen benim kalbimin sevgilisisin. Sen benim vasim, ilmimin varisi
ve tüm peygamberlerin ilim yerisin. Sen Allah'ın yeryüzündeki
güvendiği ve insanlar üzerinde onun hüccetisin. Sen imanın
rüknü ve İslamın direğisin. Sen, zifri karanlığın
aydınlığı ve hidayetin nurusun. Sen aşikar, belli olan
yol ve dosdoğru olan sıratsın. Sen elleri ve ayakları temiz
olan insanların önderi ve müminlerin melikisin. Ben kimin mevlası
isem sen de onun mevlasısın. Ben ise her erkek ve kadın
müminlerin mevlasıyım. Seni ancak temiz doğumlu bir kişi
sever ve ancak kötü doğumlu olan kişi buğz eder. Miraç’ta Allah
beni katına aldığında bana şöyle bildirdi: ‘Ey
Muhammed, Ali'ye benden selam söyle ve bildir ki, kendisi evliyamın
imamı ve bana itaat edenlerin nurudur. Ona bu keramet kutlu olsun.’”
(Sayfa: 133)
112.
Hz. Ali Hendek gününde Amru bin Vedd’i
öldürdüğünde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ali’nin Hendek
günündeki darbesi, ümmetimin Kıyamet Günü’ne dek bütün amellerinden daha
üstündür.” (Sayfa 137)
“Allah müminlere kifayet etti” (Ahzap
Süresi 25. Ayet)
113.
Ebu Naim el-Hafız senedinde, Abdullah bin
Mesud dedi ki: Hz.Ali Hendek gününde Amru bin Ved’i öldürdüğünde
Allahu Teala şu ayeti indirdi: “Vekefallâhul mümininel kitâl bi Ali” Meali: “Allah
müminlere Ali ile kifayet etti.” (Sayfa: 137)
114.
Celaleddin es-Suyuti rivayet eder ki: Bu ayet: “Allah
müminlere Ali ile kifayet etti” Abdullah bin Mesud’un
mushafındandır. (Elimizdeki Kuran’da “Ali ile” (Bi Ali)
sözcükleri bulunmamaktadır). (Sayfa: 137)
115.
İmam Muhammed’ül Bâkır’dan, o da babasından,
o da dedesi Hüseyin bin Ali’den:
Emir’ül Müminin Hz. Ali (as) Nehrivan ehliyle yaptığı savaştan dönerken Babil toprağına geçtiler.
İkindi namaz vaktiydi, namaz kılmaları vacip oldu. Müslümanlar
nida ettiler: “Ey Emir’ül Müminin, ikindi vakti oldu.” Emir’ül Müminin dedi
ki: “Bu yer lanetlenmiştir, Allah
burayı üç kez lanetledi, dördüncü kere de lanet edecektir. Burada ne
peygambere ne Vasi’ye namaz
kılması helal olmaz. Sizden burada namaz kılmak isterse
kılabilir.” O anda münafıklar Nehrivan ehlini (Hariciler) kastederek
dediler ki: “Doğru o namaz kılmaz, ama namaz kılanları
öldürür.”
Cüveyriyye bin Mesher el-Abdi dedi ki: “Yüz farisle onu
takip ettim. Ve dedim ki: Allah'a ant olsun ki, o namaz kılmadan ben de
namaz kılmayacağım. Bugünkü namazımda onu taklit
edeceğim. Emir’ül Müminin Babil toprağını geçince
güneş batmaya yüz tuttu, sonra battı ve ufuk
kızıllaştı. Sonra bana iltifat ederek buyurdu ki: “Ey Cüveyriyye!
Suyu ver” Ona malzemeleri takdim edince abdest aldı ve: “Ey Cüveyriyye!
Ezan oku” dedi.
“Akşam namazı vakti gelmedi” dedim. İmam
Ali: “İkindi vakti için ezan oku”
dedi. Kendi kendime dedim ki: İkindi için ezan oku dedi, halbuki güneş battı, ama bana ona itaat
etmek düşer ve ezan okudum. Bana: “Kalk” dedi, kalktım. Ben
ikametteyken anlamadığım kelimelerle dudakları
kıpırdadı. O anda hemen güneş ikindi vakti yerini alacak
şekilde geri döndü. Sonra İmam
kalktı, tekbir getirdi, namaz kıldı, biz de arkasından
namaz kıldık. Namazını bitirdikten sonra güneş sanki leğende
ışık kayar gibi kaydı, battı ve yıldızlar
dizildi. Sonra bana iltifat ederek:
“Akşam ezanı için ezan oku, ey bilinci zayıf olan”
buyurdu.[1]
(Sayfa: 138)
116.
İmam Hasan el-Askeri, babası, dedelerinden
naklen, Resulullah (saa) İmamı Ali’ye şöyle buyurdu: “Ey
Hasan’ın babası Güneş’e hitap et, o sana cevap verecektir.
Müminlerin Emiri şöyle hitap etti: Selam olsun sana ey Allah'ın
itaatkar kulu. Güneş şöyle cevap verdi: Selam senin üzerine de olsun
ey Müminlerin Emiri, takva sahibi olan insanların imamı ve ak
yüzlülerin komutanı.” (Sayfa: 140)
117.
İmam Şafii bir şiirinde şöyle
diyor:
Bana diyorlar ki: Ali için bir övgü söyle.
Ben de: O’nun zikri, kızgın ateşi söndürür dedim.
Ben öyle bir adamı övüyorum ki,
Onun yoluna uyup onun arkasındakiler
Hepsi ancak akıl ehlidir.
Nebiyyül Mustafa bize, miraca çıktığı zaman
Allah’ın onun omuzuna elini koyduğunu
zaman da kalbinde soğukluk hissettiğini söyledi.
Ali ise Allah’ın elini koyduğu yere, ayağını
koydu. (Sayfa: 140)[2]
118.
Mücahit ve İbn-i Abbas’tan naklen: Resulullah a
bir halı hediye ederler.Bununüzerine Resulullah Enes bin Malik’e buyurur
ki: Halıyı ortaya ser ve ashabından bir toplumu çağır
da buraya gelsinler. Ashaptan bazıları geldiğinde
halının kenar tarafına oturmalarını söyledi. Sonra
İmam Ali’yi çağırıp onunla uzun bir müddet tenha bir yerde
konuştuktan sonra Ali’nin halının ortasına
oturmasını buyurur. Herkes hazır olduktan sonra İmam Ali
şöyle buyurdu: Ey rüzgar, bizi taşı. Sonra bir yere vardıklarında
İmam Ali şöyle sordu: Bizim nereye geldiğimizi biliyor musunuz?
Ashap dediler ki: Hayır nerde olduğumuzu bilmiyoruz. İmam Ali
buyurdu ki: Burası Ashab-ı Kehf’in yeridir. Hadi ayağa
kalkıp kardeşlerinizi selamlayınız. Bütün ashap selam
verirler, fakat Ashab-ı Kehf’ten bir cevap gelmez. Sonra İmam Ali
şöyle buyurdu: “Selamün aleyküm ey sıddıklar” Bunun üzerine
Ashab-ı Kehf şöyle cevap verirler: “Aleykümesselam ve rahmetullahi ve
berekatüh.- Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.”
İmam Ali buyurdu ki: “Niçin kardeşlerime cevap vermediniz?” Ashab-ı
Kehf şöyle cevap verdiler: “Biz sıddıklar toplumu ancak bir
peygamberle veya bir vasiyle muhatap olabiliriz.” Hitaptan sonra Ashab-ı
Kehf eski hallerine döndüler. (Sayfa: 140)
119.
Menakıb sahibi Ebi Cafer el-Bakır’dan, Cabir
bin Abdullah’tan nakleder ki: “Güneş, İmam Ali'ye yedi kere hitap
etti.” (Sayfa: 141)
120.
İbn-i Abbas’a: “Senin ilmin amcanoğlu
Ali’nin ilmi yanında ne
kadardır?” diye soruldu. Dedi ki: “Yağmur tanelerinden derin denize düşen bir damla
kadardır.”(Sayfa: 148)
121.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Kim benim gibi yaşayıp, benim
gibi ölmeyi ve bana Allah'ın va'dettiği ebedi Cennet'e gitmeyi
istiyorsa, Ali ve ondan sonraki zürriyetini kendine veli edinsin. Çünkü hiçbir
zaman onlar sizi hidayet kapısından çıkarıp dalalet
kapısına yöneltmezler." (Sayfa: 149-150)
122.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Kim, benim hayatımla yaşamayı, benim
ölümümle ölmeyi ve Rabb’imin bana vadettiği Huld cennetine girmeyi
arzuluyorsa, benden sonra Ali’yi, ondan sonra da zürreyitini sevmelidir. Çünkü
onlar, sizi hidayet kapısından çıkarmaz ve sapıklık
kapısına da sokmazlar.” (Sayfa: 150)
123.
Ebu Osman Amr b. Bahr (Cahiz) Hz. Ali’nin babası Ebu Talib hakkında şöyle diyoe:
"Ebu Talib Resulullah’ın (s.a.a) hamisi, yardımcısı ve
seveniydi. Onun kefili eğiticisi ve nübüvvetini ikrar eden biriydi.
Menkıbeleri hakkında bir çok beyitler insad etmiştir:
Kureyş'in de büyüğü idi. (Sayfa:
152)
124.
Hz. Ali
şöyle buyurdu: "Ben Cehennem’in taksimcisiyim, Kıyamet Günü’nde
Cehennem’e bu senin, bu da benim diyeceğim" (Sayfa: 162)
125.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey
insanlar, fazilet, şeref ve menzilet Allah Resulü’nün ve zürriyetinin
velâyetini kabul etmektedir. Öyleyse, batıl yollar sizi kapıp
almasın.” (Sayfa:
169)
126.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Müjde olsun ey Ali, hayatın ve ölümün benimle beraberdir” (Sayfa: 179)
127.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey
Fatıma, müjde olsun ki mehdi sendendir” (Sayfa: 179)
128.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Sırat’a en sabit olanınız Ehli Beyt’imi en aşırı
seveninizdir.” (Sayfa: 179)
129.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Allahım, Ali’yi koruyanı sen koru, ona ikramda bulunana sen de
ikramda bulun, onu hor göreni sen de hor gör.” (Sayfa: 179)
130.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Allahım ben onları (Hasan ve Hüseyin) seviyorum, sen de sev. Onlara
buğz edene sen de buğzet.” (Sayfa: 179)
131.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey
Allahım, ondan (Ali’den) sıcak ve soğuğu gider.” (Sayfa: 179)
132.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey
Ali, razı olmaz mısın ki ben senin kardeşinim, sen de benim
kardeşimsin.” (Sayfa:
179)
133.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Fatıma’yı Ali ile evlendirmemi Allah bana emretti.” (Sayfa: 179)
134.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Allah, Fatıma’nın gazabına gazaplanır, razı
olmasına razı olur.” (Sayfa: 179)
135.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Allah, meleklerine karşı her gün Ali’yle övünür.” (Sayfa: 179)
136.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey
Ali, Allah senin rızana rıza, gazabına da gazap gösterir.”
(Sayfa: 179)
137.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Hasan ve Hüseyin Cennet gençlerinin sultanlarıdır.” (Sayfa: 179)
138.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali
benden, ben de Ali'denim, kendisi tüm müminlerin Veli'sidir” (Sayfa: 179)
139.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Fatıma benden bir parçadır, onu gazaplandıran beni
gazaplandırır.” (Sayfa:
179)
140.
Ebu Zer el-Gaffari’den naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Ben peygamberlerin sonuncusuyum, sen de ey Ali
vasilerin sonuncususun.” (Sayfa:
179)
141.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
hikmet eviyim, Ali de kapısıdır.” (Sayfa: 179)
142.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır.” (Sayfa: 179)
143.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
Adem oğullarının efendisiyim, Ali de Arapların
efendisidir.” (Sayfa: 179)
144.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
ve Ali, Allah’ın yaratıklarına olan hüccetiyiz.” (Sayfa: 179)
145.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
ve Ali, aynı ağaçtanız, insanlar ise çeşitli
ağaçlardandırlar.” (Sayfa:
179)
146.
Resulullah (saa) İmam Ali’ye hitaben
şöyle buyurdu: “Ey Ali, Allah, Resulü ve cebrail senden
razıdırlar.” (Sayfa: 179)
147.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Sırrımın sahibi Ali bin Ebi Talib'tir" (Sayfa: 180)
148.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali’ye
düşmanlık edene Allah düşmanlık etsin” (Sayfa: 180)
149.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben-i
Haşim, arapların ve yaratılmışların en
hayırlısıdır.” (Sayfa: 180)
150.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benim dinimi ilk
değiştiren Ben-i Ümeyye’den bir şahıstır.”[3] (Sayfa:
180)
151.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Cefa ve
baği Şam’dadır.”[4] (Sayfa: 180)
152.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek
ateşten (Cehennemden) kurtuluştur, Ali'yi sevmek ateşin odunu
yediği gibi günahları yer, Ali'yi sevmek nifaktan kurtuluştur.”
(Sayfa: 180)
153.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Mümin
sahifesinin ünvanı Ali'ye olan sevgisidir.” (Sayfa:180)
154.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Ali ve şiası (yandaşları)
Kıyamet gününde kurtulmuş olanlardır" (Sayfa: 180)
155.
Resulullah (saa) Hz. Ali'ye hitaben
şöyle buyurdu: "Müslümanlar'ın efendisi, müttakilerin
(çekinenlerin) imamı hoş geldin." (Sayfa: 181)
156.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim
halifelik için Ali ile savaşırsa nerde olursa olsun onu öldürünüz.” (Sayfa: 181)
157.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Ali'ye sövmeyiniz, zira Ali, Allah’ın zatına
sürülmüştür" (Sayfa:
181)
158.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ben-i Ümeyye’nin vay haline, Ben-i Ümeyye’nin vay haline,
Ben-i Ümeyye’nin vay haline!”[5]
(Sayfa: 181)
159.
Resulullah (saa)
Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurmuştur: “Benden sonra ümmetime ihtilâf
ettikleri hususları açıklayacak olan sensin.” (Sayfa: 182)
160.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, seni
ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder.” (Sayfa: 182)
161.
Resulullah’ın hanımı Ümmü
Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali
Kur'an’ladır, Kur'an da Ali'yledir, ikisi havuz başına
varana dek birbirinden ayrılmazlar" (Sayfa: 185)
162.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Biz Ehl-i Beyt'i ancak mü'min ve muttaki olan sever; ve bize ancak
münafık ve şaki olan kin besler." (Sayfa: 192)
163.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "En
büyük Sıddık benim, Ebu Bekir iman edip Müslüman olmadan önce iman
edip Müslüman oldum" (Sayfa:
202)
164.
İmam Aliyyür Rıda’dan, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen Cennet’e ilk girecek olansın ve
hesapsız Cennet’e geçeceksin.” (Sayfa: 203)
165.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali benden, başımın gövdemdeki
menzilesi gibidir” (Sayfa: 204)
166. Bir kişi Ebu Zer hazretlerinin yanına gelir, Ebu Zer ise o anda mescidin içinde oturuyordu. İmam Ali de Ebu Zer’in önünde namaz kılıyordu. O kişi Ebu Zer hazretlerine dedi ki: “Ey Ebu Zer, sana en sevgili olan kişiden haber edecek misin ki, Allah’a yemin olsun ki sana en sevgili olan insanın Resulullah’a da en sevgili olduğunu biliyorum. Ebu Zer şöyle buyurdu : Evet öyledir, nefsim, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, bana en sevgili olan zamanında Resulullah (saa)’a en sevgili olanı idi ki, kendisi şu şeyhtir. Eliyle İmam Ali (as)’ye işaret etti. (Sayfa: 204)
167.
Abdullah bin
Abbas diyor ki: İmam Ali Resulullah (saa)’ın yanına geçer. Bunun
üzerine Resulullah ayağa kalkar, onu karşılar ve iki gözü
arasından öper. Abbas Resulullah’a: “Ali’yi seviyor musun, ey Resulullah?”
diye sorar. Bunun üzerine Resululah (saa) şöyle buyurur: “Allah’a ant
olsun, Allahu Teala onu benden daha çok seviyor.” (Sayfa: 204)
168.
İbn-i
Abbas dedi ki: Allah’a ant olsun ki, Resulullah (saa)’ın
şöyle buyurduğunu duydum: "Ali'ye söven bana sövmüştür,
bana söven de Allah’a sövmüştür, Allah’ı söven kişiyi, Allah onu
burnu üzere ateşe dökecektir" (Sayfa: 205)
169.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur,
bana isyan eden ise Allah'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden ise bana
itaat etmiş olur, ona isyan eden ise bana isyan etmiş olur."
(Sayfa: 205)
170.
Ebu Bekir'den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:"Ali'den izni olmayan hiç
kimse Sırat'tan geçemeyecektir." (Sayfa: 207)
171.
İmam Hasan bin Ali’den naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ben Adem oğlunun seyyidiyim. Ali de arapların
seyyididir.” Sonra Ansar halkına
İmam Ali’yi çağırmalarını söyledi.
Çağırdıklarında onlara hitaben şöyle buyurdu:
“Ey Ansar halkı, ona tutunduğunuz müddetçe
benden sonra asla sapmayacağınız bir şeyi sizlere tavsiye
edeyim mi?” Dediler ki: “Evet” Bunun
üzerine Resulullah (saa) onlara şöyle buyurdu:
“Bu, Ali'dir, onu seviniz, ona ikramda bulununuz, ona
uyunuz. O Kuran ile beraberdir, Kuran da onunla beraberdir. O sizi hidayete
eriştirir, sapıklığa sürüklemez, size söylediklerimi
Cebrail vasıtasıyla Allah bana emretti.” (Sayfa: 207)
172.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Vasim, varisim,
borcumu ödeyen ve vad ettiğimi yerine getiren Ali bin Ebi Talib’dir.” (Sayfa: 208)
173.
Ömer bin el-Hattap dedi ki: “Şüphesiz Ali bin Ebu
Talib’e üç özellik verilmiştir. Eğer onlardan birisi bana
verilmiş olsaydı, benim için kırmızı tüylü
hayvanlardan daha hayırlıydı; o özellikler şunlardır:
-Peygamber (s.a.a), onu kendi kızıyla
evlendirdi.
-Peygamber (s.a.a), onun kapısı
dışındaki mescide açılan bütün
kapıları kapattı ve o Resulullah ile birlikte mescitte oturdu ve
Peygambere mescitte helal olan her şey ona da helal oldu.
-Peygamber (s.a.a) Hayber gününde, İslam
bayrağını ona verdi.” (Sayfa: 210)
174.
Mutlib bin Abdullah bin Hantab’tan naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Size kardeşim ve amcamın oğlu
Ali'yi sevmenizi tavsiye ederim. Onu müminden başkası sevmez,
münafıktan başkası da ona buğz etmez.” (Sayfa: 213)
175.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Kim azminden dolayı Nuh'a, ilminden dolayı Adem'e, hilminden
dolayı İbrahim'e, zekasından dolayı Musa'ya ve zühdünden
dolayı İsa'ya bakmak isterse, Ali bin Ebu Talib'e
baksın." (Sayfa:
214)
176.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Her vardığım gökte muhakkak gök ehli Ali
bin Ebi Talib’i özlemişlerdi. Cennette bulunan bütün peygamberler de Ali
bin Ebi Talib’i özlemişlerdi.” (Sayfa: 215)
177.
Selman-ı Farisi, Resulullah (saa)'a:
Senin vasin kimdir, diye sordu. Resulullah (saa) ona şöyle buyurdu: Ey
Selman, kardeşim Musa’nın vasisi kimdi? Selman dedi ki: Yuşa bin
Nun idi. O zaman Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Vasim, varisim, borcumu
ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali'dir" (Sayfa: 231)
178.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benden sonra
fitneler zuhur edecektir. O zamanı gördüğünüzde Ali bin Ebi Talib’i
iltizam ediniz. Çünkü kendisi doğru ve yanlışı birbirinden
ayırt edendir.” (Sayfa: 233)
179.
Ebu Eyyub el-Ansari, Ammar bin Yasir ve Hz. Ali'den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin müslümanlar
üzerindeki hakkı, bir babanın oğlu üzerindeki hakkı
gibidir" (Sayfa: 234)
180.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Bekir,
benim elim ile Ali’nin eli adalette eşittir.” (Sayfa: 234)
“Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan
intikam alırız” (Zuhruf
Süresi 41.Ayet )
181.
Bu ayet indiği zaman Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Bu ayet Ali bin Ebi Talib hakkında indi. Kendisi benden sonra
ahdi bozanlardan, adaletten sapıp zulmedenlerden ve dinden
çıkanlardan intikam alacaktır.” (Sayfa: 235)
182.
Ebu Zer’den naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali ilmimin kapısı ve risaletimi benden sonra
ümmetime açıklayacak olandır. Onu sevmek iman, onu buğz etmek
nifaktır. Ona bakmak huzur ve refah getirir, ona yakınlık
ibadettir.” (Sayfa: 235)
183.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali bin Ebi
Talib din kapısıdır. Her kim o kapıdan içeri geçerse
mümin ve her kim o kapıdan dışarı çıkarsa kafir olur.”
(Sayfa: 236-237)
184.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Bana iman edip beni doğrulayana Ali bin Ebi
Talib'in velayetini tavsiye ederim. Kim onu veli edinirse beni veli
edinmiş olur, beni veli edinen de Allah’ı veli edinmiş olur, onu
seven beni sevmiştir, beni seven de Allah’ı sevmiştir, onu
buğzeden beni buğzetmiştir, beni buğzeden de Allah’ı
buğzetmiştir" (Sayfa: 237)
185. Hüzeyfe'den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "İnsanlar, Ali bin Ebi Talib'in ne zamandan beri 'Emir'ül Müminin' olarak adlandırıldığını bilselerdi, onun faziletlerini inkar etmezlerdi: Adem, ruh ve ceset arasındayken, Allah o zaman hazır bulunanlara şöyle buyurmuştu: Rabbinize inandınız mı? Hazır olanlar (Ruh alemi): Evet inandık (Kalü bela) dediler. Allah da onlara şöyle buyurdu: Ben Rabbinizim, Muhammed peygamberiniz, Ali de Emir’inizdir" (Sayfa: 238)
186.
Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Arşta şöyle yazılmıştır:
“Allah’tan başka ilah yoktur, tektir ve ortağı yoktur. Muhammed
kulum ve peygamberimdir. Onu Ali bin Ebi Talib ile güçlendirdim.” (Sayfa: 238)
“Sen ancak ve ancak bir uyarıcı korkutucusun ve her
kavmin bir hidayete eriştiricisi vardır” (Rad Süresi 7. Ayet)
187.
Abdullah bin Abbas dedi ki: “Sen ancak ve ancak bir
uyarıcı korkutucusun ve her kavmin bir hidayete
eriştiricisi vardır” ayeti indiği zaman, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Uyarıcı-Korkutucu benim, Hidayete Eriştiren de Ali'dir, ey
Ali, hidayete varmak isteyenler, ancak seninle hidayeti bulurlar"
(Sayfa: 238)
“Durdurun onları, onlar sorguya
çekileceklerdir” (Saffat Süresi 24. Ayet)
188.
Resulullah (saa) bu ayet için şöyle
buyurdu: “Onlar, Ali bin Ebi Talib’in velayetinden sorguya çekileceklerdir”
(Sayfa: 238)
“Adem, Rabbinden bir takım
kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti” (Bakara 37.
Ayet)
189.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Adem, tövbesinin kabul edilmesi için Rabbinden
bazı kelimeler telakki ettiğinde, Muhammed, Ali, Fatma, Hasan
ve Hüseyin hakkı için tövbesinin kabul edilmesini dilemişti.” (Sayfa: 238-239)
“Ey peygamber, sana Rabibinden
indirileni tebliğ et, eğer bu tebliği ifa etmezsen onun
elçiliğini yapmamış olursun” (Maide: 67)
190.
Sahabi Berai bin Azib’ten, dedi ki: “Ey
peygamber, sana Rabibnden indirileni tebliğ et...” ayetinde maksat
Ali'nin faziletlerinden tebliğ et, ayeti Gadir-i Hum’da indi.
Resulullah (saa) hutbesinde şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası
isem Ali de onun mevlasıdır.”
191.
Bunun üzerine Ömer bin Hattab dedi ki:
Sana kutlu olsun, sana kutlu olsun ey Ali, bu gün benim ve
kadın ve erkek tüm müminlerin mevlası oldun. (Sayfa: 239)
192.
Abdullah bin Selem dedi ki: Resulullah (saa)’a
Allahın bu buyruğunu “De ki, benimle sizin aranızda
tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.”
(Ra’d Süresi 43.Ayet) hakkında sordum, buyurdu ki: Ali bin Ebi
Talib’dir. (Sayfa: 239)
193.
İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Allah biz Ehli Beyt’ ten zahir ve batin her tür çirkinlikten
(günahtan) temizledi ve arındırdı.” (Sayfa:
244)
194.
İmam Ali’ den, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Her kim Urvet’ul Vuska (sağlam bir kulp)ya tutunmak
istiyorsa Ali ve Ehli Beyt’inin sevgisine tutunsun. (Sayfa: 245)
195.
İbn-i Mesud’tan naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Ali Muhammed’i bir gün sevmek bir yıllık
ibadetten daha hayırlıdır ve her kim onları severse
Cennet’e gider.”(Sayfa: 245)
196.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim rahmet
ile yürüyüp, rahmet ile sabahlamayı severse, zürriyetimin en faziletli
zürriyet olduğunu ve vasimin (Ali'nin) en faziletli vasi olduğunu
hiçbir zaman kalbiyyen şüphe etmesin.” (Sayfa:
245)
197.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Biz Ehl-i Beyt’in meveddetini iltizam ediniz. Her kim Allah’tan
sakınıp, bizlere bağlanır ve bizleri severse, Cennet’te
bizimle beraber olacaktır. Muhammed’in nefsi onun kudret elinde olan
Allah’a yemin olsun ki, bir kulun ameli ancak bizim hakkımızı
bilirse kabul görür.” (Sayfa: 246)
198.
Ata dedi ki: “Aişe’ye İmam Ali'yi sordular.
Dedi ki: O, insanların en hayırlısıdır. Bundan ancak
kafir olan şüphe eder.” (Sayfa: 246)
199.
Hüzeyfe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ali insanların en hayırlısıdır. Bunu kabul etmeyen
kafir olur.” (Sayfa: 246)
200.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, sen insanların en
hayırlısısın, bunda kim şüpheye düşerse kafir
olur.” (Sayfa: 246)
201.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali'yi buğz etmek küfürdür, Ben-i Haşim’i buğz etmek
nifaktır.” (Sayfa: 246)
202.
Âişe bint Abdullah, Ümmü Seleme'den:
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hangi topluluk Muhammedin ve Âl-i Muhammedin faziletlerini
zikredirlerse, muhakkak o mekâna gökten melekler inerler, onlar topluluğa
karışıp sohbet ederler, o topluluk dağılınca melekler göğe
yükselirler. Öyle güzel bir koku ile dönerler ki, diğer melekler onlara:
‘Sizden şimdiye kadar hiç koklamadığımız güzel bir
koku kokluyoruz’ derler. ‘Ne olur, bizimle beraber oraya inin.’ Diğer
melekler: ‘Artık onlar dağıldılar’ deyince, inmek isteyen melekler şöyle cevap
verirler ‘Olsun, bizimle onların olduğu yere inin’ derler” (Sayfa:
246)
203.
Cabir bin Abdullah el-Ansari'den naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Ali insanların
en hayırlısıdır, bundan şüphe eden kafir olur" (Sayfa:
247)
204.
Ebu Talib’ in kızı Ümmü Hani’
den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah’ın yanında en
faziletli insanlar, Ali ve Zürriyetinin yaratılmışların en
hayırlısı olduklarından şüphe etmeden
mezarlarında yatanlardır.” (Sayfa: 247)
205.
Salim dedi ki: “Cabir’e: Bana Ali hakkında
bahset, dedim. Dedi ki: O Cennet şahıslarındandır. Ona yine
sordum: Ali'yi buğz edenin hakkında ne dersin? Dedi ki: Onu ancak
kafir olan buğz eder.” (Sayfa: 247)
206.
Ayşe dedi ki: “Resulullah bana ahdetti ki, Ali’ye
karşı çıkan kafirdir ve Cehennem’dedir. Ona dediler ki: O zaman
sen niye ona karşı çıktın? Dedi ki: Cemel gününde
unutmuştum, Basra’ya gittiğimde hatırladım, Allah’a
istiğfar ediyorum.” (Sayfa: 247)
207.
Cabir bin Abdullah el-Ansari dedi ki: “Her kim Ali
hakkında şüphe ederse kafirdir. Biz münafıklamızı
ancak Ali'ye olan buğzlarından dolayı tanırdık.”
(Sayfa: 247)
208.
Enes dedi ki: “Resulullah’la beraberken Ali geldi. O
anda Resulullah şöyle buyurdu: ‘Bu, Kıyamet Günü’nde Allah'ın
ümmetime olan hüccetidir.’” (Sayfa: 248)
209.
Hasan bin Ali ve İmam Ali’den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Arşın altında Levh-i
Mahfuz’da ‘Emir’ül Müminin Ali bin Ebi Talib’ yazılmıştır.”[6] (Sayfa: 248)
210.
İmam
Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen
zimmetimi beraat edensin. Sen ümmetim üzerine benim halifemsin.” (Sayfa:
248)
211.
Hz.Ali'den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Allahu Teala her peygambere
bir Vasi kıldı: Şit'i Adem'in vasisi kıldı,
Yuşa'yı Musa'nın vasisi kıldı, Şem'un'u
İsa'nın vasisi kıldı, benim vasim de Ali'dir. Benim vasim,
vasilerin en hayırlısıdır, ben dua edenim, Ali de
aydınlatandır." (Sayfa: 248)
212.
Ebu Hüreyra dedi ki: “Resulullah Gadir-i
Hum gününde Ali’nin elinden tutup: ‘Ben kimin mevlası isem Ali onun
mevlasıdır. Ey Allahım, bunu kabul edip ona yardımcı
olana sen de yardımcı ol. Ona düşman olana sen de düşman
ol. Ona nusret verene sen de nusret ver ve onu hor göreni sen de hor gör’
buyurmuş olduğu Zilhicce Ayının on sekizinde oruç tutan,
altmış ay oruç tutmuş gibidir.” (Sayfa: 249)
213.
Ömer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Deniz mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa, insanlar katip olsa,
cinler de hesap etseler Ali'nin faziletlerini sayamazlardı.” (Sayfa:
249-250)
214.
Alkame bin Kays ve Esved bin Berid’den, dediler ki:
“Ebu Eyub’il Ansari’ye varıp ona dedik ki: Ey Ebu Eyyub, şanı
yüce olan Allah, Peygamberin devesini yöneltip senin evinin önünde
durmasıyla seni kerametli kıldı. Resulullah da senin evinde
kalıp, seni çok faziletlerle yüceltti. Biz haber aldık ki, sen Ali
aleyhisselam ile La ilahe illalah ehline karşı
savaşmışsın. Ebu Eyyub bize dedi ki: Allah'a yemin ederim
ki, şimdi sizlerin bulunduğunuz bu evimde Resulullah (saa) mevcut
idi. Benden ve Resulullah’tan başka, Resulullah’ın hizmetçisi Enes
bin Malik ve Resulullah’ın sağında İmam Ali vardı.
Bizler içerdeyken kapı vuruldu. Resulullah (saa) buyurdu ki: Ey Enes,
kapıyı aç bak kim geldi. Enes kapıyı açıp
Ammar’ın geldiğini söyledi. Resulullah (saa) buyurdu ki: Tayyib,
mutayyib olan Ammar’a kapıyı aç içeri gelsin. Enes kapıyı
açıp, Ammar içeri Resulullah’ın yanına geldi. Resulullah (saa)
Ammar’a hitaben şöyle buyurdu: Ey Ammar, ümmetimin içinde felaketler
ortaya çıkacak ve kılıçlar araya geçecek. Ümmetim birbirini
vurup öldürecek, işte o durumu görürsen sağımda duranı
(İmam Ali’yi) takip et. İnsanların hepsi bir vadiye geçse, Ali
ise başka bir vadiye geçse, Ali'nin geçtiği vadiye geç ve
insanları bırak. Ey Ammar, Ali seni hiçbir zaman hidayetten
çıkarmaz ve seni hiçbir zaman sapıklığa sürüklemez. Ey
Ammar, Ali'ye itaat bana itaattir, bana itaat ise Allah'a itaat etmektir.”
(Sayfa: 250)
215.
Enes’ten naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Allah beni Peygamberlerin içinden seçip beni tercih etti.
Aynı zamanda bana hayırlılardan bir vasi seçti, o amcamın
oğludur. Onunla beni kuvvetlendirdi. Tıpkı Musa’yı
kardeşi Harun ile kuvvetlendirdiği gibi. Kendisi benim halifem ve
vezirimdir. Benden sonra peygamber olsaydı Ali peygamber olurdu, fakat
benden sonra peygamberlik yoktur.” (Sayfa: 250-251)
216.
Ömer bin Hattab dedi ki: “Resulullah (saa) ashabı
arasında kardeşlik kurduğunda şöyle buyurdu: Bu Ali,
dünyada ve ahirette kardeşimdir. Ehlim içinde halifem ve ümmetim üzerine
vasim ve ilmimin varisidir. Kendisi borcumu ödeyendir. Onun malı benim
malımdır, ona yaramak bana yaramaktır, ona zarar vermek bana
zarar vermektir. Her kim onu severse beni sever ve her kim onu buğz ederse
beni buğz etmiştir.” (Sayfa: 251)
217.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek ateşin odunu yediği gibi
günahları yer.” (Sayfa: 251)
218.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek ateşten (Cehennem’den)
kurtuluştur.” (Sayfa: 251)
“Ey iman edenler, hepiniz barışa girin ve şeytanın
adımlarına uymayın” (Bakara
208)
219.
İmam Muhammed’ül Bâkır: ‘Ey iman edenler,
hepiniz barışa girin ve şeytanın adımlarına
uymayın’ayeti için buyuruyor ki: ‘Yani İmam Ali ve kendisinden
sonraki vasilerin velayetine girin’ (Sayfa: 251)
220.
Ebu Musa el-Hamidi’den naklen, Resulullah
(saa) bir gün Ebu Bekir, Osman ve İmam Ali ile beraber otururken
şöyle buyurdu: "Ey Ebu Bekir, bu gördüğün Ali, benim gökte ve
yeryüzünde vezirimdir, senden razı olduğu halde Allah’a kavuşmak
istiyorsan Ali'nin senden razı olmasına bak, zira Ali'nin
rızası Allah’ın rızasıdır, Ali'nin gazabı da
Allah’ın gazabıdır" (Sayfa: 251)
221.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Yer ve gök yaratılmadan bin yıl önce Cennet’in kapısına
şöyle yazılmıştı: La ilahe illallah, Muhammed
Resulullah, Ali Resulullah’ın kardeşidir.” (Sayfa: 251)
222.
Ebu Rafi dedi ki: “Uhud gününde bir münadi (melek)
şöyle nida etti: Zülfikar’dan başka kılıç yok, Ali’den
başka fatih yoktur.” (Sayfa: 251)
223.
Ömer bin Hattab’tan ve İbn-i Abbas’tan naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İnsanlar Ali bin Ebi Talib’in
sevgisinde birleşselerdi Allah Cehennem’i yaratmazdı.” (Sayfa: 251,
252)
224.
İmam Ali’den naklen Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ey Ali, bir kul Allah’a karşı Nuh’un kavmi
içinde kaldığı gibi ibadet etse, Uhut dağı kadar
altını olup onu Allah’ın yolunda harcasa, ömrü uzun olup bin
kere yayan hac etmeğe ömrü yetse ve sonra Safa ve Merve arasında
mazlum olarak öldürülse ve bütün bunlara rağmen senin velayetin
altında değilse o kişi hiçbir zaman ne cennete girecek, ne de
cennetin kokusunu koklayacaktır.” (Sayfa: 252)
225.
Muhammed bin
Hanefi’den, Cabir’den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahu Teala
Ali'yi müslümanları Cennet’e götüren olarak kıldı.
Onunla Cennet’e giderler ve onunla Cehennem’e giderler ve onunla azab görürler.”
Dedik ki: “Ey Resulullah, bu nasıl mümkündür?” Buyurdu ki: “Onun
sevgisiyle Cennet’e gidilir ve onun buğzuyla Cehennem’e gidilir ve azab
olunur.” (Sayfa: 252)
226.
Ebu Rafi'den,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin hakkını
tanımayan üç kişiden biridir: Ya zina kadının oğlu,
veya temiz olmadığı halde hamile kalan annenin oğlu veyahut
da o kişi münafık bir kimsedir" (Sayfa: 252)
227.
Abdullah bin Ömer dedi ki: Selman-ı Farisî
yanımızdan geçiyordu. Aramızdan biri ona dedi ki: Şu gelene
sorsanız, peygamberden sonra aramızda olan Ebu Bekir ve Ömer’den daha
faziletli olan adamın kim olduğunu sizlere bildirirdi. Hazır
olanlar Selman’a sordular. Selman bize dedi ki: İsteseydim, sizlere
peygamberden sonra ümmetin ve aranızda oturan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli
olan adamın kim olduğunu bildirirdim. Selman yoluna devam edince
arkasından gelip ona dediler ki: Ey Ebu Abdullah, o adamın kim
olduğunu bize söyleseydin. Bunun üzerine Selman şöyle buyurdu:
Resulullah (saa)’a hastalığı şiddetli olduğu vakitte
yanına geçip ona sordum ki: Ey Resulullah, vasiyet ettin mi? Resulullah
bana buyurdu ki: Ey Selman, vasi olanların kim olduklarını
biliyor musun? Ben dedim ki: Allah ve Resulü daha iyi bilirler. Bunun üzerine
Resulullah bana şöyle buyurdu: Adem’in vasisi Şit idi, nitekim
kendisi Adem’den sonra en faziletli olanı idi. Nuh’un vasisi Sam idi,
çünkü Nuh’tan sonra geri kalanların içinde en faziletlisi kendisi idi.
Musa’nın vasisi Yuşa idi. Yuşa Musa’nın terk ettiklerinin
en faziletlisi idi. İsa’nın
vasisi Şemun bin Ferhiya idi. Şemun İsa’nın terk
ettiklerinin en faziletlisi idi. Ben de Ali’yi vasi kıldım,
kendisi terk ettiklerimin en faziletlisidir. (Sayfa: 253)
228.
Cabir bin Abdullah’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ey Ali, bir kul Allah’a hakkıyla ibadet
ettiği halde, senin ve Ehl-i Beyt’inin insanların en faziletlileri
olduğunuzdan şüpheye düşerse, o kişi Cehennem’in içinde
olacaktır.” (Sayfa: 253)
229.
İbn-i Abbas’tan Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Zamanımda alemin erkeklerinin en faziletlisi Ali’
dir. Öncekilerin ve sonrakilerin en faziletli kadını da
Fatıma’dır.” (Sayfa:
253)
230.
Selman’dan naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ümmetimin en alimi Ali bin Ebi Talib’dir.” (Sayfa: 254)
231.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “İlim on kısma bölündü. 9 kısmı Ali'ye
verildi. Öbür kısmı da insanlara verildi. Ali, o kısmı da
insanlardan daha iyi bilir.” (Sayfa: 254)
232.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Bu ümmetin uyarıcısı benim. Hidayete erişitiricisi de
Ali’dir.” (Sayfa: 254)
233.
Ömer bin Hattap ve İbn-i Ömer'den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Şayet yer ve gök ehlinin
imanı terazinin bir tarafına konsa, Ali'nin imanı da terazinin
öbür tarafına konsa, şüphesiz Ali'nin imanı daha ağır
basardı" (Sayfa: 254)
234.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ey Ali, sen benden Harun’un Musa’ya olan mertebesindesin. Ancak benden sonra
peygamber gelmeyecektir.” (Sayfa: 254)
235.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her
kim Allah'ın gazabını söndürmek ve amelinin Allah'ın
yanında kabul edilmesini istiyorsa Ali bin Ebi Talib’i sevsin. Çünkü onun
sevgisi imanı arttırır, onun sevgisi ateşin
kurşunları erittiği gibi kötülükleri eritir.” (Sayfa: 255)
236.
Ebu Zer’den naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Allahu Tebareke ve Teala bu dini Ali ile teyid
etti. O bendendir, ben de ondanım.” (Sayfa: 256)
237.
Hz. Fatıma buyurdu ki: Babam (Resulullah) Ali'ye
bakıp şöyle buyurdu: “Bu ve şiası (yandaşları)
Cennet’tedir.” (Sayfa: 257)
238.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Benden sonra on iki halife gelecek. hepsi de Ben-i Haşim’dendir. (Sayfa: 258)
239.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
peygamberlerin seyyidiyim, Ali de vasilerin seyyididir. Benden sonra vasilerim
12 dir, birincisi Ali, sonuncuları el-Kaim Mehdi’dir.” (Sayfa: 258)
240.
Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali'yi zikretmek ibadettir.” (Sayfa: 262)
241.
Selman’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Selman, her kim kızım Fatıma’yı severse
Cennet’te benimle beraber olacaktır. Her kim onu buğz ederse
Cehennem’de olacaktır. Ey Selman, Fatıma’yı sevmek, o seven
kişiye yüz durakta faydalı olur. O duraklardan bazıları
şunlardır: Mezarda, terazide, Sırat Köprüsü’nde ve Hesap
Günü’nde. Kızım Fatıma, kimden razı olursa, ben de o kişiden
razı olacağım. Benim ondan razı olduğum kişiden
de Allah da razı olacaktır. Kızım kime öfkelenirse ben de o
kişiye öfkeleneceğim, benim ondan öfkelendiğim kişi
Allah’ın öfkesine maruz olacaktır. Ey Selman, kızıma ve
kocası Ali'ye zulmedenlerin vay haline olsun. Kızımın
zürriyetine ve onların şialarına zulmedenlerin vay haline
olsun.” (Sayfa: 263)
242.
Selman’dan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Bir kul beni sevdiği sevgi ile Ehl-i Beyt’imi de
severse ancak iman sahibi olabilir.” (Sayfa: 272)
243.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Biz
Ehl-i Beyt'in sevgisine sarılın. Çünkü Allah'ın huzuruna bizi
severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle Cennet’e gider. Nefsimin
elinde olduğu Allah'a yemin ederim ki, bizim hakkımızı
tanımadıktan sonra hiçbir kulun ameli kendine bir fayda sağlamayacaktır."
(Sayfa: 272)
"İsteyen biri, inecek
azabı istedi; kâfirler için olan bu azabı
başlarından defedecek kimse yok; o, yüksek dereceler sahibi
Allah'tandır." (Mearic 1-3. Ayetler)
244.
Ebu İshak Sa'lebi şöyle diyor: Süfyan b.
Aniye'den "Seele sailun" ayetinin kimin hakkında nazil
olduğu soruldu. O cevapta "Benden öyle bir soru sordun ki senden önce
hiç kimse bu soruyu benden
sormamıştı." dedi. Babam Cafer b. Muhammed ve
kardeşleri benim için şu hadisi naklettiler: "Hz. Peygamber
(s.a.a) Gadir-i Hum'a ulaşır ulaşmaz, halka seslendi ve sonra
Ali'nin (a.s) elini yukarı kaldırdı ve şöyle buyurdu:
"Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." Bu
haber bütün şehirlerde yayıldı. Bu haberi Haris b. Nu-man
duyduğunda Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna geldi. Devesinden inerek
Allah Resulü'ne (s.a.a) şöyle dedi: "Ey Muhammed! Bize Allah’tan
başka ilah olmadığına ve senin onun peygamberi
olduğuna tanıklık
etmemezi emrettik, tanıklık ettik. Bize günde beş vakit namaz
kılmayı, Ramazan ayında oruç tutmayı, hac için Beyt'ullah'a gitmeyi ve mahmızdan
zekat vermeyi emrettin; biz bunları da kabul ettik. Ve sen bunlarla
yetinmeyerek amcanın oğlunun elini yukarı kaldırdın ve
onu bize üstün kıldın ve "Ben kimin mevlası isem, Ali de
onun mevlasıdır." dedin. Bu, senin görüşün mü? Yoksa
Allah'ın emri mi? Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "O'ndan
başka ilah olmayana andolsun ki, bu, Allah (c.c)
katındandır." Bu cevabı alan Haris b. Nu'man göğe
dönerek şöyle söylendi: "Ey Allah'ım! Eğer Peygamber'in
dediği hak ise gökten bana taş yağdır. Veya beni acı
bir azaba müptela et." O henüz devesine ulaşmamışken,
gökten bir taş iniverdi, başından girip altından
dışarı çıktı ve onu helak etti." Bu sırada
şu ayet indi: "İsteyen biri, inecek azabı istedi …"
(Sayfa: 274)
245.
Muhammed bin Ali, babasından o da dedesinden
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim soyumda bana eziyet
ederse ona Allah’ın laneti olsun.” (Sayfa: 277)
246.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: Her kim ehlimde bana eziyet ederse Allah’a eziyet etmiştir.”
(Sayfa: 277)
247.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Allahu Teala, Ehl-i Beyt’ime zulmedene, onları öldürene, onlara
yardımcı olanlara ve onları sövene cenneti haram
kılmıştır.” (Sayfa: 277)
248.
Hüseyin’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Her kim Ehl-i Beyt’ime söverse ben ondan beriyim.” (Sayfa: 277)
249.
Hz. Ali şöyle buyurdu: “Resulullah (saa),
pazartesi günü (peygamberliğe) gönderildi. Ben ise Salı günü Müslüman
oldum.” (Sayfa: 279)
250.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali din
kapısıdır, her kim içine
geçerse mümindir, her kim içinden çıkarsa kafirdir.” (Sayfa: 281)
251.
Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurduğuna tanık oldum: "Ali'yi seven beni sevmiş olur,
beni seven de Allahı sevmiş olur, Ali'ye buğzeden bana
buğzetmiş olur, bana buğzeden de Allaha buğzetmiş
olur" (Sayfa: 282)
252.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali,
ben Kuran’ın tenzili için savaştığım gibi sen de
Kuran’ın tevili için savaşacaksın.” (Sayfa: 283)
253.
İbn-i Abbas'tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Ali, mağfiret kapısıdır,
her kim içine geçerse mümin, her kim içinden çıkarsa kafirdir."
(Sayfa: 284)
254.
Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Kardeşlerimin en hayırlısı Ali,
amcalarımın en hayırlısı Hamza ve Ali’yi zikretmek
ibadettir." (Sayfa: 284)
255.
İmam-ı Ali’yyür Rıda, babası ve
dedelerinden naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen
Cennet ve Cehennem’in taksimcisisin, Kıyamet Günü’nde Cehennem’e bu senin,
bu da benim diyeceksin." (Sayfa: 285)
256.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali müminlerin, mal ise münafıkların sultanıdır.”
(Sayfa: 285)
257.
Ömer bin Hattap dedi ki: “En doğru hüküm
verenimiz Ali’dir.” (Sayfa: 286)
258.
İbn-i Abbas dedi ki: “Allahu Teala her ne kadar
‘ey iman edenler’ diye bir ayet indirmişse muhakkak Ali o ayetin emiri ve şerifidir.
Allah, Muhammed’in ashabını başka yerlerde yerdi ama Ali’yi
daima hayır içinde andı.” (Sayfa: 286)
259.
Adullah bin Abbas dedi ki: “Ali hakkında 300 ayet
indi.” (Sayfa: 286)
260.
İbn-i Abbas dedi ki: “Ali’nin onsekiz
menkıbesi vardır ki, bu ümmetten hiçbir kimsede yoktur” (Sayfa: 286)
261.
Hz. Ali Küfe’ye geçtiğinde yanına Hakim bin
el-Arap gelip dedi ki: “Ey Emir’ül Müminin, Allah’a ant olsun ki, sen hilafeti
süsledin, hilafet seni süslemedi, hilafeti yükselttin, o seni yükseltmedi.
Hilafetin sana olan ihtiyacı senin ona ihtiyacından daha
fazladır.” (Sayfa: 287)
262.
Hz. Ali’nin parlak kerametlerindendir ki, bir zaman
Peygamber (saa)’e vahiy nazil olurken, mübarek başı Ali’nin
kucağında idi. İmam Ali, ikindi namazını
kılmamış olduğu halde, Hz. Peygamberden o haletin geçmesini
bekliyordu. Ancak Güneş battıktan sonra o durum geçti. Hz. Peygamber
İmam Ali’nin ikindi namazını kılmadığına
üzülerek: «Ey Allahım! Ali senin ve Resulünün taatında idi. Ona
Güneş’i tekrar geri çevir” diye dua ederler, güneş battıktan
sonra tekrar çıktı.
Güneşin tekrar çıkması hakkındaki bu hadis-i
şerifi Tahavi ve Kadı Iyad da «Şifa» adlı kitabında
sahihlemişlerdir. Şeyhülislam Ebu Zür’a ve başkaları da ona
tabi olup hasendir demişlerdir, bu hadisin mevzu (uyduruk) ileri sürenleri
de reddetmişlerdir.
Sıbt İbn-i Cevzi şöyle der: “Güneş’in batıp
tekrar çıkması babında acayip bir hikaye vardır ki, onu
Irak’taki hocalarımızdan biri cemaate şu şekilde
açıkladı: Onlar, vaiz Ebu Mansur el-Muzaffer bin Ezdeşir
el-Kubavi’yi gördüler ki, ikindi namazından sonra verdiği
vaazında bu hadisten (Güneş’in geri gelmesi olayı) bahsedip
aynı kelimeleri anlatıyordu. Ehl-i Beyt’in faziletlerinden
bahsederken öyle bir bulut, güneşi örttü ki, herkes onun battığını
sandı. Ebu Mansur minbere çıkıp güneşe işaretle şu
mealdeki şiir okudu:
“Ey Güneş batma ki, ta bula hitam
Mustafa’ın âl ü nesline senâm
Dileğinse bu çevir dizginini
Sen unuttun mu ona durduğunu
Sen eğer Allah’a durdunsa o an
Bu da olsun ceyşine şimdi hemen.”
Mecliste hazır bulunanlar: “Ebu Mansur bunu okuduktan sonra, bulut
geçip güneş çıktı” dediler. (Sayfa: 287) [7]
263.
Ebi Tufayl dedi ki: Hz. Ali’nin hutbe okursen
şöyle buyurduğuna tanık oldum. "Bana sorunuz, Allah’a ant
olsunki, bana neyden sorarsanız size haber veririm. Bana Allah’ın
kitabından sorunuz, her ayetin gece mi, gündüz mü, dağlıkta
mı, düzlükte mi indiğini bilirim" (Sayfa: 287)
264.
İmam Ali bir hadis anlatırken, bir adam onu
yalanladı. Hz. Ali ona: “Sana yalan söylüyorsan, sana beddua edeyim mi?”
diye sordu. Adam: “Beddu et” dedi. İmam Ali ona beddua etti. O kişi
yerinden kalkmadan hemen o esnada kör oldu. (Sayfa: 288)
265.
İbn-i Abbas ve Mücahit dediler ki: Ali’nin dört
dirhemi vardı, birini gece birini gündüz, birini gizli, birini de
açık olarak nafaka verdi. Sonra şu ayeti şerife indi: “Mallarını
gece, gündüz, gizli ve açıkta harcayanlar yok mu, onların ödülleri
Rableri yanındadır, onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da
olmazlar” (Bakara Süresi 274. Ayet) (Sayfa: 290)
“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizlerden her tür
günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor (Ahzab 33. Ayet)
266.
Ebi Said el-Hudri dedi ki: “Bu ayet beş kişi
hakkında indi: Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin
hakkında.” (Sayfa: 294)
“Allah ve Melekleri peygambere salavat
ederler, ey iman edenler, siz de ona salat ve selam edin” (Ahzab 55.Ayet)
267.
Ka’b bin Acre dedi ki: Bu ayet indiğinde
Resulullah’a dedik ki: ‘Ey Resulullah! Sana nasıl selam vereceğimizi
biliyoruz ama sana nasıl salat getireceğimizi bilmiyoruz’ dedik.
Bunun üzerine Resulullah (saa) buyurdu ki: ‘Allahumma salli alâ Muhammed’in ve
ala âli Muhammed’in /Allahım! Muhammed’e ve âli Muhammed (Ehl-i Beyt)’e
salat kıl.” (Sayfa: 295)
268.
Resulullah (saa): “Bana betra (kesik) salat
getirmeyiniz” buyurdu. Ona: “Ey
Resulullah! Kesik salat nedir, diye sordular. Buyurdu ki: “‘Allahumma salli âla Muhammed’(Yani
sallallahu aleyhi ve sellem) deyip
durmanızdır. Salatın tamamı şudur: “Allahumma salli
alâ Muhammed’in ve ala âli Muhammed’in (Yani Sallallâhu aleyhi ve âlihi ve
sellem)” (Sayfa: 295)
269.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Muhammed ve âli
Muhammed (Ehl-i Beyt)’e salavat getirilmeden hiçbir dua kabul edilmez.” (Sayfa:
295)
270.
Şafii mezhebinin imamı
Şafii bin İdris şöyle demiştir:
"Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i!
Sizleri sevmek,
Allah tarafından farzdır, onu
Kur'an'da nazil etmiştir.
Sizin şanınızın
büyüklüğü için bu kadarı yeter ki,
Kim size salavat getirmezse, onun
namazı yoktur." (Sayfa:
295)
271.
“İman edip de salih ameller işleyenler
yaratılmışların en hayırlısıdır.” ayeti indiğinde Resulullah (saa) Hz. Ali
(as)’ye hitaben şöyle buyurdu: “Onlar sen ve senin
yandaşlarındır ey Ali. Kıyamet Günü’nde razı
olmuş ve rıza görmüş olarak geleceksiniz, senin
düşmanların ise gazap ve suç yüklü olarak gelecekler.” (Sayfa: 301)
272.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Bir kişi, Beyt-ül Haram'da Rükun ile Makam arasında
devamlı namaz kılıp oruç tutsa dahi, Âl-i Muhammed'e kin
duyduğu taktirde mutlaka Cehennem’e gidecektir." (Sayfa: 305)
273.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kim
benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor ve
Rabbimin diktiği Cennet’te mesken edinmeyi arzu ediyorsa, benden sonra
kendine veli olarak Ali'yi seçsin, ona sadık kalanlara sadık
kalsın. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek
alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim tıynetimden yaratılmışlar
ve benim ilim ve kavrayışımı kazanmışlardır.
Ümmetimden onların faziletini yalanlayanlara, onlarla
bağımı kesenlere yazıklar olsun. Allah onlara
şefaatimi nasip etmesin." (Sayfa: 313)
274.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ansar halkı, ona tutunduğunuz müddetçe
benden sonra asla sapmayacağınız bir şeyi sizlere tavsiye
edeyim mi? "Dediler ki: "Evet ey Resulullah" Bunun üzerine
Resulullah (saa) onlara hitaben şöyle buyurdu: "Bu, Ali'dir, beni
sevdiğiniz gibi onu seviniz ve bana ikramda bulunduğunuz gibi ona
ikramda bulununuz. Size söylediklerimi Cebrail vasıtasıyla Allah bana
emretti." (Sayfa: 313)
275.
Adamın biri İmam Hüseyin (as)’e “Kâf, Hâ,
Yâ, Ayn, Sâd” ın anlamını sordu. İmam Hüseyin (as) o
kişiye buyurdu ki: “Sana, bunun manasını tefsir edersem, su üzerinde
yürürsün.” (Sayfa: 402)
276.
İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “Eğer ben
sizlere Ebul Kasım (Resulullah s.a.a)’ın ağzından
duyduğum her şeyi haberder edersem, burdan çıkar çıkmaz,
Ali yalancıların en yalancısı ve fasıkların en
fasığı derdiniz” (Sayfa: 403)
277.
HZ. ALİ’NİN “HUTBET’ÜL
BEYAN” ADLI MEŞHUR HUTBESİ[8]
Tarikat uleması ve hakikat şeyhlerince,
sahih nakledilen ve keşfi sarih ile tespit olmuştur ki, Emir’ül
Müminin Ali aleyhisselam Küfe’de mimbere çıktı ve Hutbet’ül Beyan
ismiyle bilinen şu hutbeyi beyan etti:
“Gökleri ve yeri yaratan,
yeryüzünü yayıp döşeyip, semayı ona tavan yapan,
dağları yüceltip arza direk yapan, pınarları var edip
fışkırtan, rüzgarları estiren, felaketleri emreden ve
istediği zaman kaldıran, gökleri yıldızlarla süsleyen,
felekleri tedbir ve teshir eden, onları paylaştırıp
menziller takdir eden, bulutları yaratıp yerden yere sevk eden,
yıldızlara ışık veren, cisimleri ölçüsü ile evsafiyle
halkeden, dehri dürüp dertop edip bulandıran, hadiseleri getiren ve
götüren, rızıkları tekeffül eden ve tedbir eden ve ölüleri
dirilten Allaha hamd ederim. Nimetlerine ve nimetlerinin bolluğuna ve o
nimetlerin devamlılığına hamd ederim. Ortağı
olmayan Allah’ın birliğine tanıklık ederim, öyle bir
tanıklık ki tanıklık edeni selamete götürür ve azabtan emin
kılar. Ve yine tanıklık ederim ki Muhammed (saa) onun resulü ve
resullerin sonuncusu, keremlisi, en faziletlisi ve kainatın
efendisidir. Hak olan davetinin fatihi ve yayıcısıdır.
Allah o yüce zatı öyle bir ümmete gönderdi ki, onların şairleri
putlara övgü yazarlardı. İşte o ümmete öyle nasihat etti ve
hidayet kapıların açtı ki sancakları yükseldi ve mimberleri
aydınlandı. Kuran mucizesi ile Şeytan’ı ve
saltanatını perişan etti. Arabın en
azgınlarının ve kafirlerinin burnunu yere sürttü. Onun
davası ilk ziyaretçisi ile hak oldu. Onun temiz şeriatı ile
şereflenen ebediyen şereflenir. Allah’ın salat ve selamı
Resulüne ve onun mübarek ağacına (soyuna) olsun.
Ey insanlar, olan oldu ve olacak
olan olmaktadır. Önümüzde öyle bir zaman var ki; iş başına
namertler geçecek, idareyi kadınlar ele alacak, arzu ve istekler artacak,
reyler çoğalacak, müşküller büyüyecek, şikayetler artacak,
davaların ve sorunların ardı ve arkası kesilmeyecek, yer
depremlerle sarsılacak, farzlar yerine getirilmeyecek, emanet gizlenecek,
hiyanet ortaya çıkacak, iddialar çoğalacak, eşkıya galip
gelecek, sefihler öne çıkacak, salihler geride kalacak, Kuran
sınırlanmaya ve saptırılmaya çalışılacak,
Ay’ın menzilleri kızaracak, fetret zirveye çıkacak, Hicret
altılanınca çökük burunlular ortaya çıkacak, önüne geleni
yakıp yıkacaklar, silip süpürecekler. Keysan’a gelecekler,
Horasan’ı tahrik edecekler, kaleleri yıkacaklar, kan dökerek
Irak’ı fethedecekler... Âh...âh, tekrar âh, âh onlara, her bulduğunu
yiyip bitiren geniş ağızlara...”
İmam Ali bundan sonra, bir sağına
ve bir soluna baktı ve derin bir nefes aldı. “Hayır... hiç çare
yok, bunlar mutlaka olacak” buyurdu ve bir müddet huşu ve sakinlik içinde
kaldı.
Bu esnada Süveyd bin Nevfel
el-Hilali yanına gitti ve “Ey Emir’ül Müminin, sen bunlar olurken orada
mıydın, gözünle mi gördün, nereden biliyorsun?” deyince Emir’ül
Müminin ona döndü, baktı ve gazapla şunları söyledi:
“Keşki anan seni doğurmamış olsaydı, ey korkak, ey
habis ve ey yalancı! Kahrolası ve yok olası seni” ve tekrar söze
başladı:
“Ben sırların
sırrıyım, ben nurların ağacıyım, ben
göklerin deliliyim, ben tesbih edenlerin enisiyim, ben Cebrail'in dostuyum, ben
Mikail'in arkadaşıyım, ben meliklerin kumandanıyım,
ben feleklerin semendeliyim, ben safilerin kabıyım, ben elvahın
muhafızıyım, ben karanlığın kutbuyum, ben Beyt-i
Mamur’um, ben bulutların yağmuruyum, ben Gaypların nuruyum, ben
hüccetlerin feleğiyim, ben hüccetlerin hüccetiyim, ben
yaratılmışların doğru yola sevk edicisiyim, ben
hakikatların muhakkıkıyım, ben tevilin açıklayanıyım,
ben İncil’in müfessiriyim, ben Âli Abâ’nın beşincisiyim, ben yol
göstericilerin rehberiyim, ben koruyucuların koruyucusuyum, ben
Araf’ın ricaliyim, ben İbrahim’in sırrıyım, ben Kelim’in
(Musa’nın) yılanıyım (asasıyım), ben
evliyaların velisiyim, ben peygamberlerin varisiyim, ben Gafur’un
hicabıyım, ben celilin en seçkiniyim, ben İncil’in
ilya'sıyım, ben şedidül kuvayım. Ben Hamd
Bayrağı’nın taşıyıcısıyım,
ben Mahşer’in imamıyım, ben Kevser'in sakisiyim, ben
Cennetlerin taksim edicisiyim, ben ateşten
uzaklaştıranım, ben dinin aribeyiyim, ben çekinenlerin
imamıyım, ben Muhtar (Muhammed)’ın varisiyim, ben
yardımcıların yardımcısıyım, ben kafirlerin
yok edicisiyim, ben imamların babasıyım, ben
(Hayber) kapıyı sökenim, ben Ahzab'ı
dağıtanım, ben kıymetli cevherim, ben ilim kentinin
kapısıyım, ben beyyinatın müfessiriyim, ben
müşküllerin halledicisiyim, ben Nun vel kalemim, ben
karanlıkların kandiliyim. Meta Suali benim. ben Hel Eta süresinde övülenim,
ben en-Nebeil Azim (Büyük olan Haber)’im, ben Sırat’ıl Müstakim
(Doğru olan yol)’im, ben sedeflerin incisiyim, ben Kaf
dağıyım, ben harflerin sırrıyım, ben
zamanı kısaltanım, ben sarsılmayan dağım, ben
ilmin zirvesiyim, ben Gaypların anahtarıyım, ben kalplerin
kandiliyim, ben ruhların nuruyum, ben eşbahın nuruyum, ben
önüne geçilmeyen süvariyim, ben kınından sıyrılan
kılıcım, ben katledilen şehidim, ben Kuran’ı
toplayanım, ben Beyanın binasıyım, ben Resülüllah'ın
kardeşiyim, ben Betül Fatıma'nın kocasıyım. ben
İslam'ın direğiyim, ben putları kıranım, ben en
iyi işiten kulak sahibiyim, ben Cinnin katiliyim. ben müminlerin
salihiyim, ben felaha erenlerin imamıyım, ben kerem ve seha
sahiplerinin imamıyım, ben nübüvvet esrarının hazinesiyim,
ben öncekilerin haberlerini bilenim, ben sonrakilerin haberlerini verenim, ben
kutupların kutbuyum, ben sevgililerin sevgilisiyim, ben zamanın
beşiğiyim, ben zamanın İsa'sıyım, vallahi ben
Allah'ın yüzüyüm, vallahi ben Allah'ın arslanıyım, ben
Arapların seyyidiyim, ben hüzünleri giderenim, ben hakkında Le
feta illa Ali denilenim, Resülullah'ın senin benim yanımdaki misalin
Musanın Harun'u gibidir, dediği kimse benim. ben Allah'ın galip
aslanıyım, ben Ebu Talib’in oğlu Ali’yim”
Bu esnada soruyu soran
şahıs bir feryat ile bağırdı ve düşerek yerinde
öldü.
İmam Ali devamla şöyle
buyurdu: “Rüzgarları yaratan, ümmetleri tasarruf eden Allah’a hamd eder,
İsm-i Azam ve Nur-u Akdem olan Muhammed ve âline salatu ve selam ederim.”
Sonra şöyle buyurdu: “Bana göklerin yollarını sorunuz, ben onları
yeryüzü yollarından daha iyi bilirim. Beni kaybetmeden önce sorunuz.
Göğsüm ilahi ilimle denizler gibi coşup taştı, bana
istediğinizi sorunuz”
İlimde derinleşenler,
hakimler, evliyalar ve asfiya yanına yaklaştılar,
bastığı yerleri öptüler ve İsm-i Azam bahşı
için söze devam etmesini istediler. Yüce zat sözüne şöyle devam etti:
“Sancak-ı Muhammedinin ve
Devlet-i Ahmedinin kılıcı ile ve hali ile Mehdi kaim zuhur
edecek, yeryüzünü yaşanacak hale getirecek, farzı ve sünneti
diriltecek” dedikten sonra şöyle devam etti: “Ey şanımdan mahcup
ve halimden gafil olan! Acaibat havatırımın asarıdır,
garaib zamairimin esrarıdı. Zira ben hicabı yırttım,
acaibatı izhar ettim. Kapıyı getirdim, doğruyu söyledim.
Gaypların hazinelerini açtım, kalplerin esrarını çözdüm,
maarifin letaifini derledim. Letaifin irfan rumuzlarını vazettim.
Söylediğim bu sözlerin kulpuna ve yapışanlara ne mutlu! Zuhurunu
haber verdiğim o imamın arkasında namaz kılanlara müjdeler
olsun. Çünkü o Kitab-ı Mastur’un ve Rakkı Menşur’un
manalarına vakıftır. Beyt-i Mamur’a ve Bahr-i Mescur’a girer
çıkar” dedikten sonra şu şiiri okudu:
“İşte ben öncekilerin ilmine haiz oldum,
Ve ben sonrakilerin ilmini gizledim.
Bütün Gayp sırlarının
kaşifiyim.
Geçmiş ve gelecek hepsi bende,
Ben her küçük ve büyüğün emiriyim.
İlmim bütün alemlere ihata etmiştir”
Sonra buyurdu ki: “Şayet isteseydim,
Fatiha’nın tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım.”
(Sayfa: 404-405-406)
278.
Muhammed bin Ebi
Talha eş-Şafii “ed-Dar’ul Manzum” kitabında şöyle yazmıştır:
"Bil ki tüm semavi kitapların
esrarı Kur'an'da toplanmıştır, Kur'an'ın tüm
esrarı Fatiha'dadır, Fatiha'nın tüm esrarı Besmelededir,
Besmelenin tüm esrarı 'B' harfindedir, 'B' harfinin tüm esrarı da
onun altındaki noktadadır." Hz. Ali de
şöyle buyurdu: " 'B' harfinin
altındaki nokta benim." (Sayfa: 408)
279.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Gayb
sırlarından bana sorunuz, mürsel peygamberlerin tüm ilimlerine
varisim ben" (Sayfa: 408 ve 69)
280.
İmam Cafer bin Muhammed, babasından,
dedesinden, naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben, İmran
oğlu Harun, Zekeriyya oğlu Yahya ve Ebu Talib oğlu Ali,
aynı balçıktan yaratıldık.” (Sayfa: 408)
281.
HZ. ALİ’NİN ŞİASININ
ÖZELLİKLERİ
İmam Ali bir cemaatın önünden geçerken, cemaat ayağa
kalkıp acele ederek ona doğru geldiler. Hz. Ali: «Bana gelen cemaat
kimlerdir?» diye sorunca: «Senin şiandanız ey Müminlerin Emiri!»
dediler. Hz. Ali onlara: «Hoş geldiniz» dedikten sonra buyurdular ki: «Ey
yanıma gelen kimseler! Bana ne oluyor ki şiamın alametini ve
bizi seven dostumuzun süsünü sizde göremiyorum» diye sordu.
Utandıklarından dolayı sustular. Hz. Ali ile beraber olanlar,
ona « Sizinle Ehl-i Beyt’i şereflendiren ve sizi insanlar arasından
methetmekle tahsis edip size bu nimeti veren zatın aşkına
şianızın vasıflarını bize bildiriniz» Hz. Ali
buyurdular ki:
“Şiamız, Allahu Teala’yı
sıfatıyla bihakkın tanıyan, Allah’ın emirleriyle amel
edenlerdir. Fazilet ehlidirler. Doğru konuşurlar. Yiyecekleri
azık, giydikleri iktisatlıdır. Tevazu ile yolda yürürler. Allaha
olan taatlarının çokluğundan cisimleri
zayıflamış, yaptıkları ibadetle ona boyun
eğmişlerdir. Allah’ın haram kıldığı
şeyden gözlerini kapatmış, Allahı iyice tanımak için
bütün hislerini seferber etmişlerdir. Dünyadan pervaları yoktur.
Esenlik zamanlarında nefsani arzuları ne ise bela ve meşakkat
anında da aynıdır. Allah’ın kazasına
razıdırlar. Allah’ın onlara tahdid eylediği ecel müddeti
olmasaydı, bir an evvel Allaha ve nail olacakları sevaba
kavuşmaları iştiyakından ve can yakıcı azaptan
korktuklarından dolayı, gözün çılıp kapatıldığı
zaman kadarınca bile ruhları bedenlerinde sabit kalmayacaktı. Bu
kainatın yaratıcısı onların nazarında
yücelmiş, başkası gözlerinin önünde küçülmüştür. Cennet
bahsinde onlar, sanki cenneti gözüyle görüp koltuklarının üzerine
yaslanmış gibidirler. Cehennem bahsinde ise sanki cehennem
ateşini gözleriyle görüp onda azaplandırılan kimseler
gibidirler. Dünyanın birkaç gününün eziyetine sabır edip öldükten
sonra onlara hemen uzun bir esenlik gelir. Dünya onları arzuladı,
onlar dünyayı istemediler. Dünya onları talep eyledi fakat onlar,
dünyayı emelinden aciz bıraktılar. Geceleyin namazda
dururlarken, ayaklarını yan yana getirip Kuran-ı Kerim’in
cüzlerini güzelce yavaş yavaş okurlar. Kuran’daki misallerden
öğüt alırlar, gösterdiği ilaçla maddi ve manevi
hastalıklarını tedavi edip şifa dilerler. Arka arkaya
secdeye kapanıp alınlarını, ayaklarını ve
dizlerini, ayak uçlarını yere koyar, Allaha yalvarmaktan
gözyaşları yanaklarına akar, durumlarını ıslah
eden yüce Allah’a sena ederler. Onları azaptan azadetmesi için, yüksek
sesle Allah’a dua ederler. Geceki vasıfları böyle olup, gündüzleri
ise onlar, hikmet sahibi, iyilik eden, alim ve takva ehilleridir. Onları
yaratan Allahın korkusu, onları zayıflatmıştır.
Onlar, çakmak taşı gibi ışığı içlerinde
taşırlar. Onları hasta veya akılları oynamış
zannedersin. Ama hakikatte öyle değillerdir. Belki Rabbi’nin azametinden
ve saltanatının güçlülüğünden içlerin öyle bir şey
karışmıştır ki, kalpleri hayrette kalmış,
akılları her şeyden fariğ olmuştur. Bu
durumlarından ayıldıklarında, hemen temiz ameller
işlemekle Allah’a doğru acele ederler. Allah’a az ibadet etmeye
razı olmaz, ona yaptıkları fazla ibadeti çok görmezler.
Nefislerini töhmet altına alır, işledikleri amellerinin kabul
olup olmayacağından korkarlar. Onları dininde kuvvetli, huyunda
ihtiyatlı, imanında hakikatlı, ilim için hevesli,
fıkıh ilminde zeki, ilmiyle beraber halim, niyet ve idaresinde
azimli, zenginliğinde iktisatlı, fakirliğinde süslü,
şafkatinde sabırlı, Allah’a eylediği ibadetinde
huşulu, kuvvetli ananda merhametli, doğru yolda malını
sarfetmek için arzulu, kazançlarında suhuletli, helali kazanmakta istekli,
hidayette neşeli, insani şehvete karşı ismetli görürsün.
Tanımadığı bir kimse, onu aldatamaz. Yaptığı
amelinin hesabını terk etmez. Allah’a yapılan amel hususunda
kendini kusurlu ve geç kalmış sayar. İşlediği salih
amelinin kabulünden emin olmaz. İşi Allah’ın zikri olrak
sabahlayıp, himmeti Allaha şükür olduğu halde akşamlar. Bir
uyuklama kadarınca bile, Allah’tan gafil kalmasından korkarak yatar.
Allah’ın faziletine, rahmetine ve kavuştuğu nimetine neşeli
olarak sabahlar. Kalbinin meyli, baki kalan şeyde olup fani olacak
şeyin zevk ve sefasını terk eder. Kendinde gerçekten ilim ile
ameli ve ilim ile hilmi birleştirmiştir. Neşesi devamlı
olup tembellik ondan uzaktır. Uzun emel peşinde olmayıp arzusu
yakın, hatası azdır. Ecelini bekler. Kalbi Allaha
aşıktır. Rabbine şakirdir. Nefsini az bir şeyle ikna
eder. Dinini korur. Öfkesini yutar. Komşusuna eziyet etmez.
İşinde zorluk çıkarmaz. Onda böbürlenme yoktur. Sabır
sahibidir. Allah’ı çok zikreder. İşlediği hayır
işinde hiç riyakarlık yapmaz. İyi olan bir şeyi
yapmayı terk etmez. İşte bu vasıflarda olan insanlar, bizim
şiamız (yandaşlarımız), dostumuzdurlar. Onlar bizden
ve beraberimizde olanlardır. Ayılın! İşte onlar
herkesçe sevilir ve herkes onlara heveslenir”
Hz. Ali bunları buyurduktan sonra, onlar
beraberindekilerden bazısı ve âbid olan Hammam bin Ubbad bin Heysem,
onun söylediği bu sözlerden vecde gelip bağırarak baygın
halde yere düştü. Onu kıpırdattıklarında vefat
ettiğini gördüler. Hemen Emir’ül Müminin
ile beraberindekiler, onu yıkayıp cenaze namazını
kıldılar.[9]
(Sayfa: 416-417)
282.
Rifaa bin Musa, Hz. İmam Sadık
aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Hz. Kaim
Mehdi aleyhi's-selâm’ın kıyam ettiği zamanda yeryüzünde
Allah’ın birliğine (La ilahe illellah) ve Hz. Resulullah’ın
O’nun Peygamberi olduğuna (Muhammed’un Resulullah) şehadet getirme
sesinin yükselmediği hiç bir bölge kalmayacaktır.” (Sayfa: 421)
“Onlar ki, eğer onlara yeryüzünde
egemenlik verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekat verirler,
marufu emreder ve münkerden sakındırırlar. İşlerin
sonu Allah’a aittir.” (Hac Süresi 41. Ayet)
283.
Ebu’l Carud, Hz. İmam Muhammed Bâkır
aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu söyler: “Bu ayet Hz. Mehdi
aleyhi’s-selâm ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah Teala
onları yerin doğu ve batısına egemen kılacak,
onların eliyle dini aşikâr edecektir. O, zuhur edince, artık
zulüm ve sapıklıktan eser kalmayacaktır.” (Sayfa: 425)
“Ve onun arkasında baki kalacak bir
kelime bıraktık da belki onlar geriye dönerler” (Zuhruf Suresi 28.)
284.
Ali bin Hüseyin’den, o babasından, o da Ali bin
Ebu Talib aleyhi’s-selâm’dan bu ayeti hakkında rivayet eder ki, şöyle
buyurmuştur: “Bu ayet, bizim hakkımızda nazil olmuştur.
Allah İmameti Kıyamet’e kadar Hüseyin’in zürriyetinde karar
kılmıştır. Bizden olan Gaybette bulunacak İmam’ın
iki gaybeti vardır. Birisi diğerinden daha uzun olacaktır. Onun
İmametine sadece yakini güçlü olan ve marifeti sahih olanlar
bağlı kalacaklardır.”
Sonra buyurdu ki: “Allah (c.c)’ın velisi, Resulullah
ve sonraki İmamların vasisi olan onikinci İmam’ın gaybeti
çok uzun sürecektir. Ey Ebu Halid! Onun gaybetinde onun İmametine
inananlar ve onun zuhurunu bekleyenler, bütün zamanların ehlinden daha
efdaldirler. Çünkü yüce Allah onlara öyle akıl, zeka ve marifet
vermiş ki gaybet, onların yanında müşahede gibidir. Allah,
o zamanda olanları tıpkı Resulullah yanında
kılıçla savaşan mücahitler gibi karar
kılmıştır. Onlar gerçek ihlas sahipleri, bizim sadık
Şiilerimiz ve Allah (c.c)’in dinine gizli ve açık olarak davet
edenlerdirler.” Yine buyurdu ki: “En üstün amellerden biri de Mehdi’nin
zuhurunu beklemektir.” (Sayfa:427)
“Eğer kâfirlerle mü’minler birbirinden
ayrılmış olsalar onlardan kâfir olanları acı bir
azapla azaplandırırız.” (Fetih 25. Ayet)
285.
Bu Ayet hakkında İmam Cafer-i Sadık
aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Doğrusu kâfirlerin ve
münafıkların sulbünde Allah’ın mü’min emanetleri vardır.
Allah’ın o emanetleri onlardan ayrılmadıkça Kaim’imiz zuhur
etmeyecektir. O, emanetler ayrılınca zuhur edecek, kâfirleri ve
münafıkları öldürecektir.” (Sayfa: 428)
“Burçlar taşıyan göğe ant
olsun” (Buruc 1. Ayet)
286.
Resulullah bu ayet için buyurdu ki: “Gök benim,
burçlar da Ehli Beytimden ve soyumdan olan imamlardır. Onların ilki
Ali, sonuncuları da mehdidir. Oniki kişididirler.” (S.430)
287.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Eğer
zamandan sadece bir gün kalsa bile, Allah, benim Ehlibeyt'imden, yeryüzü
zulümle dolduğu gibi onu adaletle dolduracak birini gönderecektir."
(Sayfa: 432)
288.
Eyup el-Ansari’den naklen, Resulullah (saa) kız
Fatıma’ya şöyle buyurdu: “Peygamberlerin en hayırlısı
bizdendir, o da senin babandır. Vasilerin en hayırlısı
bizdendir, o da senin kocandır. Şehitlerin en
hayırlısı bizdendir, o da babanın amcası Hamza’dır.
İki kanadı olup da onlarla cennette istediği şekilde uçan
bizdendir, o da babanın amcası oğlu Cafer’dir. Bu ümmetin iki
torunu ve cennet gençlerinin seyyidleri bizdendir, onlar da senin
çocuklarındır. Mehdi de bizdendir, o da senin
çocuklarındandır.”[10] (Sayfa:
434)
289.
İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Na'sel adında bir yahudi
Resulullah'ın (s.a.a.)huzuruna gelerek: Ya Muhammed,senden sonra yerinde
oturacak vasilerin kimlerdir? diye sordu. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benim
vasim Ali b. Ebi Talib'dir ve ondan sonra onun iki evladı İmam Hasan
ve İmam Hüseyin'dir.Sonra da Hüseyn'in dokuz evladıdır. buyurdu.
Yahudinin : Ey Muhammed,onların isimlerini bana söyle demesi üzerine
Resulullah (s.a.a.)şöyle devam etti: Hüseyin'den sonra oğlu
Ali,Ali'den sonra oğlu Muhammed, Muhammed'den sonra oğlu Câfer,Câfer'den
sonra oğlu Musa, Musa'dan sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu
Muhammed, Muhammed'den sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu Hasan,
Hasan'dan sonra da Allah'ın hücceti Muhammed Mehdi.Onlar Toplam on
kişidirler. Evlatlarımın on ikincisi gaybete çekilecek ve
gözlere görünmiyecektir. Ümmtim için bir zaman gelecektir ki, İslam ve
Kur'ân'dan sadece bir isim kalacaktır.Bu zaman da Allah onun ( Mehdi'nin)
kıyam etmesine izin verecek ve İslam'ı onun eliyle izhar edecek
ve İslam'a hayatbağişlayacaktır.” (Sayfa: 440)
290.
Menakıb’ta, Vâsıla bin
el-Eska’dan, Cabir bin Abdullah el-Ansari’den: Cendel bin Cenade bin Cübeyr
isminde bir Yahudi, Resulullah (saa)’a geldi ve “Ey Muhammed, Allah için
olmayanı, Allah’ta olmayanı ve Allah'ın bilmediğini bana
haber verir misin?” dedi. Resulullah (saa): Allah için olmayan, Allah'ın
şanına yakışmayan ona şirk koşmaktır. Allah
indinde olmayan, kullarına zulm etmektir. Allah'ın bilmediğine
gelince, o sizin Yahudi cemaatinin sözleridir. Siz Uzeyr Allah'ın
oğludur, dersiniz, Allah ise Üzeyr’in kendi oğlu olduğunu
bilmez, onun mahluku ve kulu olduğunu bilir” buyurdu, o zaman Cendel
şehadet getirdi ve “Sen Allah'ın hak ve sadık Resulü’sün” dedi
ve müslüman oldu. Sonra Cendel sözüne devam etti ve: “Ey Resulullah! Dün gece
rüyamda Hz. Musa’yı gördüm, bana şöyle dedi: ‘Ey Cendel!
Peygamberlerin sonuncusu Muhammed (saa)’in eliyle müslüman ol, ona ve
vasilerine sımsıkı sarıl’ ben kendisine: ‘Peki’ dedim. Ey
Resulullah! Allah seninle bana hidayet etti, müslüman oldum. Bana vasilerinin
kim olduklarını bildir ki onlara sımsıkı
sarılayım.”
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Vasilerim onikidir”
Cendel: “Onları Tevrat’ta da oniki
olduklarını okuduk, ey Resulullah! Onların isimlerini bana
bildirir misin?” diye sordu.
Resulullah (saa): “Onların ilkleri
vasilerin efendisi, imamların babası Ali, sonra iki oğlu Hasan
ve Hüseyin. Onlara sımsıkı sarıl ve sakın cahillere
aldanma! Hüseyin’in oğlu Ali Zeynel Âbidin doğunca sen öleceksin ve
dünyadan son içtiğin bir yudum süt olacaktır.” Buyurdu.
Cendel: “Tevrat’ta ve diğer
peygamberlerin kitaplarında Ali’nin ve iki oğlu Hasan ve Hüseyin’in
isimlerini: İliya, Şeber ve Şübeyr olarak gördüm. Hüseyin’den
sonrakilerin isimleri nedir?” diye sordu.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Hüseyin’den sonra oğlu Ali Zeynel
Âbidin, ondan sonra oğlu Muhammed’ül Bâkır, sonra oğlu Cafer’üs
Sâdık, sonra oğlu Musa’l Kâzım, sonra oğlu Ali’yyür Ridâ,
sonra oğlu Muhammed’ül Cevvâd, sonra oğlu Ali’yyül Hâdi, sonra
oğlu Hasan el-Askeri, sonra oğlu Muhammed el-Mehdi el-Kâim
el-Hüccet’tir. Bu sonuncu imam gizlenecek, sonra vakti geldiğinde
çıkacaktır. Zulme, fitne ve fesada bulanmış olan yeryüzünü,
huzur ve adalet ile dolduracaktır. Onun gaybetinde, onu severek, onun
çıkacağına inanarak, sabrederek bekleyenlere müjde olsun!
Onların vasıflarını Allahu Teala şöyle
zikretmiştir: “Öyle bir kitaptır ki, onda şüphe yoktur.
Çekinenler için bir hidayettir. Onlar ki gayba inanırlar..”Bakara 2-4.
Ayetler) sonra da şu ayeti kerimeyi okudular: “Her kim Allah'ı,
Resulünü ve müminleri veli edinirse onlardır Allah'ın galip olan
taraftarları” (Maide 56. Ayet).
Bunun üzerine Cendel şöyle dedi:
“Allah'a hamd ederim ki, onları tanımakla beni şereflendirdi”
Cendel, Resulullah (saa)’ın haber
verdiği gibi İmam Ali Zeynel Âbidin hazretlerinin doğumuna kadar
yaşadı. O zat dünyaya geldiği zaman Taif’e gitti, orada
hastalandı, son içeceği süt oldu ve ölmeden önce: “Resulullah (saa)
bunu bana haber vermişti” dedi ve vefat etti. Taif’te Kevzare mevkiinde
defnedildi.[11] (Sayfa:
442-443)
291.
İmam Ali’ den, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Her kim kurtuluş gemisine binmeyi, sağlam olan
kulpa ve Allah’ın sağlam olan ipine tutunmayı severse Ali’ yi
veli edinsin, onun düşmanıyla düşman olsun ve onun
evlatlarından olan Hidayet imamlarına uysun. Onlar benim halifelerim,
vasilerim, benden sonra Allah’ın yaratıklarına olan
hüccetleridir. Onlar ümmetimin üstatları, takvalıları ve
Cennet’e götürenlerdir. Onların tarafı benim tarafımdır,
benim tarafım da Allah’ın tarafıdır. Onların
düşmanlarının tarafı da Şeytan’ın
tarafıdır.” (Sayfa:
445)
292.
Hz. Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Hüseyin’in evlatlarından biri ümmetimde kıyam etmedikçe
dünya yok olmaz. O, yeryüzü zulümle dolduğu gibi, onu adaletle
dolduracaktır.” (Sayfa: 445)
293.
İbn-i Abbas’tan, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in
evladından dokuz (imam) hepimiz temiz ve masumuz.” (Sayfa: 445)
294.
İmam Ali’den naklen, Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Çocuklarımdan olan imamlara kim itaat
ederse Allah’a itaat etmiştir. Onlara kim asi olursa Allah’a asi
olmuştur. Sağlam kulp ve
Allahu Teala’ya olan vesile onlardır.” (Sayfa: 445)
295.
Hasan bin Halid’den, İmam Ali bin Musa
er-Rıza aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Benim evlatlarımın
dördüncüsü, cariyelerin en üstününün oğludur. Allah onun vesilesiyle
yeryüzünü bütün zulüm ve haksızlıklardan temizleyecektir. Halkın
doğumunda tereddüt ettiği gaybet sahibi odur. O, zuhur ettiğinde
yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak. Halkın arasında adalet
ölçüsünü kuracak. Böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek. Yeryüzü
ona itaat edecek ve onun gölgesi olmayacak.”
Ona şöyle soruldu: “Ey Allah resulünün oğlu! Siz Ehl-i
Beyt’ten olan Kaim kimdir?”
Buyurdu ki: “Benim evlatlarımdan dördüncüsü.
Cariyelerin en üstününün oğludur. Allah, onun vesilesiyle yeryüzünü her türlü
kaksızlıktan temizleyecek ve her türlü zulümden pâk
kılacaktır. Halkın, veladetinde tereddüt edeceği odur.
Zuhurundan önce gaybete çekilecek olan odur. O zuhur ettiğinde yeryüzü
Rabbinin nuruyla aydınlanacak ve halkın içinde adalet ölçüsünü
kuracak. Böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek. Yeryüzü ona itaat
edecek ve onun gölgesi olmayacaktır. Gökten bir münadi onun adına
nida edecek ve yeryüzündeki bütün halk ona doğru yapılan şu
çağrıyı işitecek: “Bilin ki, Allah’ın hücceti
Beytullah’ın yanında zuhur etti, ona tabi olun. Şüphesiz hak
onunladır ve ondadır.” Ve bu konuda Allah’ın ayeti şöyle
geçer: “Eğer istersek onlara gökten bir ayet nazil ederiz de hepsinin
boynu onun karşısında eğilir”(Şuara Süresi 4. Ayet) “Yakın
bir mekandan bir münadi, o gün nida eder ve onlar da o hak sesi duyarlar.
İşte o zuhur günüdür.” Yani oğlum Kaim Mehdi’nin zuhuru.”
(Sayfa: 448)
"Peygamber Rabbi
tarafından kendisine indirilene lman etti. Müminler de hepsi Allah’a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti..." (Bakara 285.
Ayet)
296.
Ebi Selma dedi ki; Hz. Resulullah'ın
şöyle buyurduğunu duydum: "Miraca çiktığımda yüce
Allah bana buyurdu ki: 'Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene
iman etti.' Ben de dedim ki: 'MüminIer de'
Bunun üzerine yüce Allah şöyle
buyurdu: 'Ey Muhammed! doğruyu
söyledin. Senden sonra ümmetine senin yerine geçmek üzere kimi seçtin?'
Ben dedim ki: 'Ehlimin en
hayırlısı olan Ali bin Ebu Talib'i seçtim. '
Cenab-ı Hak bunun üzerine bana
hitaben şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed! Yeryüzüne baktım: Seni seçtim
sana isimlerimden bir isim verdim. Ben her zikredildiğimde sen de
zikredilesin Mahmud olan benim, sen ise Muhammed’sin, sonra yeryüzüne bir daha
baktım ve Ali'yi seçtim, ona isimlerimden bir isim verdim. En yüce olan (Aliyyul
Ala) benim: O da Ali'dir.
Ey Muhammed seni, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i
ve soyundan gelen imamları nurumdan yarattım. Sonra da sizlerin
velayetini göklerin ve yer yüzünün ehline sundum. Kim sizin velayetinizi kabul
ettiyse benim yanımda müminlerden oldu. Kimde sizin velayetinizi inkar
ettiyse kafirlerden oldu.
Ya Muhammed! bir kul nefesi kesilinceye ve derisi kemiğe
yapışıncaya kadar kadar bana ibadet etse, sonra yanıma
sizin velayetinizi inkar ettiği halde gelirse onu kesinlikle
affetmeyeceğim. Ta ki sizin velayetinizi ikrar edinceye kadar.
Ey Muhammed! Onları görmek ister
misin? Hz. Muhammed dedi ki: ‘Evet, ey Rabbim’ Bana buyurdu ki:
‘Arşın sağına bak!’ Arşın sağına
baktığımda orada Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i,
Ali bin Hüseyin (Zeynel Abidin)’i, Muhammed bin Ali (el-Bâkır)’yi, Cafer
bin Muhammed (es-Sâdık)’i, Musa bin Cafer (el-Kâzım)’i, Ali bin Musa
(er-Ridâ)’yı, Muhammed bin Ali (el-Cevvâd)’ı, Ali bin Muhammed
(el-Hâdi), Hasan b. Ali (el-Askeri) ve Muhammed Mehdi b. Hasan’ı gördüm.
O, onların içinde inci gibi parlayan yıldız gibiydi. Buyurdu ki:
Ey Muhammed! Onlar benim kullarıma olan hüccetlerimdir. Onlar senin
vasilerindir. Onlardan Mehdi, senin evlatlarından öldürülenlerin kanının
intikamını alacak. İzzetime ve celalime andolsun ki o,
düşmanlarımdan intikam alacak ve dostlarımı
sevindirecektir. ” (Sayfa: 486)
297. Câbir Cu'fi, Câbir b. Abdullah Ensârî'den şöyle duyduğunu nakletmektedir:
"Allah (azze ve celle), Peygamberi Muhammed'e
(s.a.a) 'Ey iman
edenler, Allah'a itâat edin, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itâat
edin' (Nisa 59. Ayet) âyeti nazil olduğunda, 'Ya Resulallah dedim, "Allah
ve Resulü'nü tanıyoruz. Peki Allah'ın, itâatlerini senin itâatinle
beraber kılan emir sahipleri kimlerdir?'
Resulullah (saa) şöyle buyurdular:
‘Ey Cabir! Onlar benim vasilerim
ve benden sonra müslümanların imamlarıdır; onların ilki Ali
bin Ebi Talib’dir, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali bin Hüseyin, sonra
“Bakır” olarak meşhur olacak Muhammed bin Ali; -Ey Cabir, sen onu
(İmam Bakır’ı) göreceksin, onunla
karşılaştığın vakit benim selamımı
kendisine söyle- sonra Cafer bin Muhammed, sonra Musa bin Cafer, sonra Ali bin
Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra
Ali bin Muhammed, sonra Hasan bin Ali, sonra da Kâim (Mehdi)’dir ki, onun ismi
benim ismim, künyesi benim künyemdir. O, Hasan bin Ali’nin oğludur. Allah
onun eliyle yeryüzünün doğusu ve batısını fetheder. O kendi
dostlarına o kadar gizli kalır ki, artık Allah’ın
kalplerini imanla imtihan ettiği kimselerden başkası onun
imametine inanmakta sabit kalmaz.’” (Sayfa: 494)
298.
Abdurrahman bin Kesir dedi ki: İmam Cafer-i
Sadık (as)’a Allah’ın bu buyruğu: “Onlar birbirlerine neyi
soruyorlar, o büyük haberi mi, onda ihtilafa düşmüşlerdir.” (Nebe
Süresi 1,2 ve 3. Ayetler) Ve bu buyruğu: “Velayet hak olan Allaha
mahsustur.” (Kehf Süresi 44. Ayet) hakkında sordum. Buyurdu ki:
Emir’ül Müminin Hz. Ali (as)’nin velayetidir. Kendisi şöyle diyordu:
Allah’ın benden daha büyük bir haberi ve daha büyük bir ayeti
yoktur.” (Sayfa: 495)
299.
Hz. Ali şöyle buyurdu: “Ben hidayete
eriştiren ve hidayete eren kişiyim, ben miskinlerin ve
yetimlerin babasıyım, ben dulların kocasıyım, ben her
zayıfın iltica yeriyim, ben her korkanın eman yeriyim, ben
müminlerin cennetteki önderiyim, ben sapasağlam olan Allah’ın ipiyim,
ben kopmak bilmeyen kulpayım, ben takva kelimesiyim, ben Allah’ın
gözüyum, ben Allah’ın doğru konuşan diliyim, ben hakkında: “Nefsin:
Yazıklar olsun bana, Allah’ın tarafına nasıl kusurda
bulundum” (Zümer 56.ayet) diyeceği kimseyim, ben
Allah’ın kulları üzerine rahmet ve mağfiret ile
uzanmış olan Allah’ın eliyim, ben o kapıyım ki, kim
beni ve hakkımı hakkıyla tanırsa şüphesiz olarak
Rabbini tanımış olur. Nitekim ben, onun peygamberinin
yeryüzündeki vasisi ve kulları üzerine olan hüccetiyim. Bu
sıfatlarımı ancak Allah’a ve Resulüne karşı
çıkanlar inkar ederler.” (Sayfa: 495)
300.
Yasir bin Hammad, İmam Ali el-Rıda'dan,
babaları ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa) Hz. Ali'ye hitaben
şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen Allah’ın hüccetisin, sen
Allah’ın kapısısın, sen Allah’a götüren yolsun,
Nebe'ül Azim (Büyük olan haber), Sırat-ı Müstakim (Doğru olan
yol) ve Mesel-i Ala (En yüce örnek) sensin. Sen müslümanların imamı
ve Müminlerin Emiri'sin. Sen vasilerin en hayırlısı ve
Sıddık (doğrulayıcı)' ların üstadısın.
Ey Ali, sen en yüce faruk ve en büyük sıddıksın. Senin
fırkan benim fırkamdır, benim fırkam da Allah’ın fırkasıdır,
senin düşmanlarının fırkası da Şeytanın
fırkasıdır" (Sayfa: 495-496)
Vesallallâhu alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ
âli Muhammed.
[1] Et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkâk’ul Hak” C.5, S.538-539
[2] Hz. Ali, Kabe’deki putları kırmak için Resulullah (saa)’ın omuzuna çıkmıştı. İmam Şafii de bu olaya işaret etmiştir.
[3] Peygamber efendimiz (saa) burada Muaviye bin Ebi Süfyan’ı kastetmiştir.
[4] Peygamber efendimiz (saa) burada yine Şam valisi Muaviye’yi kastetmiştir.
[5] Ben-i Ümeyye, Emevilerdir. Peygamber efendimiz, ilerde Emevilerin
Ehl-i Beyt’ine zulmedip onları katledeceklerine işaret etmiştir.
Nitekim öyle oldu. Muaviye peygamberin
sevgili torunu Hz. Hasan’ı zehirlemiş, İmam Ali bin Ebi Talib
(as)’e mimberlerde lanet ettirmiş, oğlu melun Yezid de Hz. Hüseyin’i
Kerbela’da şehit ettirmiştir.
[6] Muhammed Salih et-Tirmizi “Menakıb-ı Murtadavi” s.118 / et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.6, s.152
[7] İbn-i Hacer “es-Sevaik’ul Muhrika” S.76
Mısır Bas. / Sıbt İbn-i Cevzi “Tezkiret’ül Havas” s.59 /
el-Künci “Kifayet’üt Talib” s.243 / el-Bedhaşi “Miftah’ün Neca” s.37
[8] Hutbet’ül Beyan’ı şu kitaplar da nakletmiştir: Yunus Ramadân “Buğyet’üt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib” S.401,402,403 / Es-Seyyid Ali el-Milani “Nefhatül Ezhar” C.10, S.404; C.12, S.81 / İbni Ebi Talha eş-Şafii “ed-Darr’ül Manzum fis-Sirril Azam” / Abdür Resul Zeyniddin “el-Hutab’ün Nadire Li Emir’ül Müminin” S.140-148 / Tefsir’ül Fatiha Mısır el-Ezher Bas.
[9] İbn-i Hacer “es-Sevaik’ul Muhrika”
S.349-350 İstanbul 1411 Bas.
[10] et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.13, s.109
[11] Et-tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.13, s.53-54