Derleyen ve çeviri : Metin Gülbol

 

YENABİ’ÜL MEVEDDE’DEN SEÇME

 

HZ. ALİ VE EHL-İ BEYT’İN FAZİLETLERİ

 

Müellifin Adı: Şeyhülislam Süleyman el-Kunduzi el-Belhi el-Hanefi (Ö.1293 H.)

Kitabın Adı: Yenabi’ül Mevedde

Baskı: İstanbul

 

Mısırlı Hayrettin Zerkeli “el-Alam” kitabında C.3, S.125’de diyor ki: Süleyman bin Hoca Kaplan Hanefi, Nakşıbendi.

(Mahmut Reyhani “Mezhepte Aleviler” S.192 / Mucem el-Matbuat el-Arabi C.1, S.586)

 

Ez-Zeria C.21, S.307 de şöyle tanımlıyor:

 

El-Yenabi, Şeyh Süleyman bin İbrahim el-Kunduzi el-Belhi el-Hanefi teliflerindendir. Sufi, Nakşibendi şeyhlerindendir. Kitabı defalarca İstanbul, Beyrut,  Hindistan, Meşhed, Tahran’da basılmıştır. Son olarak da Necef’te basılmıştır. Ehli Beyt ve İmamların menkıbeleri hakkındadır.

 

 

 

1.      Said bin Cübeyr dedi ki : İbn-i Abbas dedi ki: Resulullah (saa)’ın  şöyle buyurduğunu duydum: “Ey Ali, ikimiz Allah’ın nurundan yaratıldık.” (Sayfa:11)

 

2.      Resulullah (saa)’ın  şöyle buyurdu: "Yıldızlar zemin ehli için aman vesilesidirler, yıldızlar yok olduğunda gök ehli de yok olacaktır. Benim Ehlibeyt'im zemin ehli için amandır. Öyley-se Ehlibeyt'im yok olursa, zemin ehli de yok olacaktır." (Sayfa: 19)

 

3.      Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Yıldızlar yeryüzündeki insanların gark olmaması için bir güvencedir. Benim Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilafa düşmemesinin güvencesidir. Herhangi bir Arap kabilesi onlara muhalefet ederse, İblis'in hizbinden olur" (Sayfa: 21)

 

4.      Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Al-i Muhammed'i tanımak Cehennem’den kurtuluştur; Al-i Muhammed'i sevmek Sırat Köprüsü’nden geçiştir; Al-i Muhammed'in velayetini kabul etmek azaptan emanda olmaktır." (Sayfa: 22)

 

5.      Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Benim Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali, Nuh'un gemisi gibidir, her kim gemiye binerse kurtulur, binmeyen ise boğulur" (Sayfa: 27)

 

6.      Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali, İsrailoğulları'nın Hitte kapısı gibidir. O kapıdan geçen affedilir." (Sayfa: 28)

 

7.      İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, ben ilmin şehriyim, sen ise onun kapısısın. Şehre ancak kapıdan varılır. Bir kimse beni sevdiğini söyleyip seni buğz ederse, beni sevmiyor ve yalancıdır. Zira sen bendensin ve ben de sendenim, senin etin etim, kanın kanım, ruhun ruhum, sırrıyetin sırriyetim ve senin adaletin benim adaletimdir. Sana itaat eden kişi ne saadetlidir ve sana karşı asi olan kişi ise ne bedhahtır. Seni Veliyyül emr kabul eden kazanır ve sana karşı çıkıp düşmanlık eden ise kaybeder. Sana iltizam eden kişi muradına erecektir ve seni terk eden kişi ise helak olacaktır. Senin ve senden gelecek evlatlarından olan imamların misali Nuh (as)’un gemisi gibidir. Her kim gemiye bindiyse kurtuldu ve her kim muhalefet ettiyse helak oldu. Sizin misaliniz de yıldızlar gibidir, bir yıldız kaybolduğunda Kıyamet’e kadar onun yerine başka bir yıldız (imam) doğacaktır.” (Sayfa: 28)

 

8.      Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Yıldızlar gök ehli için amandırlar. Hakikaten benim Ehlibeyt'im de ümmetim için amandırlar." (Sayfa: 29)

 

9.      Cabir bin Abdullah'tan naklen,  Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Ey insanlar! aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız taktirde sapmazsınız; o, Allah'ın kitabı ve soyum olan Ehl-i Beytim'dir." (Sayfa: 30)

 

10. Zeyd bin Erkam’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız müddetçe sapmazsınız: Allah'ın kitabını, o Allah'ın gökten yere uzanan bir ipidir ve soyum olan Ehl-i Beyt'imi. Havuz başında bana dönünceye kadar onlar birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız." (Sayfa: 30)

 

11. Ebu Said-i Hudri'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Kendimi, çağrılıp icabet etmiş gibi görüyorum; ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onlar Allah'ın kitabı ve benim soyumdur. Allah'ın kitabı gökle yer arasında çekilmiş olan bir iptir. Soyum da benim Ehl-i Beyt'im’dir. Latif ve her şeyden haberdar olan Allah bana onların Havz-u Kevser başında tekrar bana dönünceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber vermiştir. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız” (Sayfa: 31)

 

12. Ebu Belec şöyle der: "Amr bin Meymun dedi ki; ben İbn-i Abbas'ın yanında oturuyordum. Bu sırada dokuz kişi geldi ve ona şöyle dediler: "Ya bizimle gelirsin ya da meclisi boşaltır bizimle yalnız konuşursun." İbn-i Abbas onlara: "Hayır ben sizinle gelirim" dedi ve onlarla birlikte bizden uzaklaşıp, biraz konuştular. O zamanlar henüz İbn-i Abbas'ın gözleri kör olmamıştı. Onların konuşması bir süre çekti ve biz onların ne konuştuklarını bilmiyorduk. Ancak İbn-i Abbas onlardan ayrılıp bize dönünce yakasını silkerek ufluyor ve şöyle konuşuyordu: "Onlar öyle bir kişi aleyhinde konuşuyorlardı ki, o hiçbir kimseye nasip olmayan ondan fazla fazilet sahibidir. Onlar öyle bir kişinin aleyhinde konuşuyorlardı ki, Resulullah (saa) onun hakkında: "Öyle bir kişiyi göndereceğim ki, Allah onu hiçbir zaman mağlup etmez. Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu severler" buyurdu. O zaman herkes o kişinin kendisi olmasını arzuladı. Ama Resulullah: "Ali nerededir?" dedi. Bunun üzerine Ali geldi, fakat gözlerinin ağrımasından dolayı göremez durumdaydı. Resulullah onu böyle görünce, ağzının suyuyla Ali'nin gözüne sürdü ve sancağı üç kere sallayarak ona verdi. Böylece Ali (Hayber kalesini fethetti ve esirlerle birlikte sonradan Hz. Resulullah'ın zevcelerinden olan) Safiye bint-i Huyey'i de alarak geri döndü.

 

Yine Hz. Resulullah (Mekke'de okunmak üzere) Tevbe Sûresi'ni falanla (Ebu Bekir'le) gönderdi sonra da Ali'yi onun peşinden göndererek ondan almasını emretti. Ali de Tevbe Sûresi'ni ondan aldı. Hz. Resulullah bu konuda şöyle buyurdu: "Bu sûreyi ancak benden olan ve benim de ondan olduğum bir kimse götürebilir."

Yine Hz. Resulullah (s.a.a) (İnzar ayeti indiği zaman) kendi amca çocuklarına: "Hanginiz dünyada ve ahirette benim yardımcım olmaya hazırsınız?" buyurdu. Bu sırada Ali de onunla beraber oturmaktaydı. Onların hepsi bunu reddettiler ve yalnızca Ali: "Ben dünya ve ahirette senin yardımcınım" dedi. Hz. Resulullah da ona: "Sen dünya ve ahirette benim Velimsin" dedi.

Yine Ali, Hatice'den sonra ilk iman eden şahıstır.

Yine Hz. Resulullah (s.a.a) abasını alıp Hz. Ali, Fatime, Hasan ve Hüseyin'in üzerine atarak: "Ey Ehl-i Beyt'im Allah sizden her türlü günahı giderip tertemiz kılmak ister" buyurmuştur.

Yine Ali, Hz. Peygamber (s.a.a)'ın elbisesini giyerek, müşriklerin kendini taşladığı bir durumda onun yatağında yatarak kendi canını feda eden bir kimsedir."

Yine İbn-i Abbas devam ederek şöyle dedi: "Hz. Resulullah (s.a.a) "Tebük" savaşına gittiğinde insanlar da Hazret'le birlikte hareket ettiler. Ali Hazret'e: "Ben de sizinle beraber gelmek istiyorum" dedi. Hz. Resulullah (s.a.a): "Hayır" dedi. Bunun üzerine Ali ağladı. Bunu gören Hz. Resulullah ona: "Mevki açısından bana oranla Harun'un Musa'ya olan mevkisine sahip olmak istemiyor musun? Ancak benden sonra peygamber olmayacaktır. Seni kendi yerime halife kılmadan gitmem doğru olmaz" buyurdu.

Yine Hz. Resulullah (s.a.a) ona: "Sen benden sonra her mü'min erkek ve kadının velisisin" buyurmuştur.

Yine İbn-i Abbas şöyle dedi: "Hz. Resulullah (s.a.a) bütün ashabın evlerinden mescide açılan kapıları kapattırdı yalnız Ali’nin kapısını açık bıraktı. Yine Hz. Resulullah (s.a.a) onun hakkında: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır." buyurmuştur. (Sayfa: 34)

 

13. Resulullah (saa) Vedâ Haccı'ndan döndüklerinde Gadir-i Hum denilen yerde şöyle buyurmuştur: "Kendimi çağrılıp icabet etmiş gibi hissediyorum. Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onların biri diğerinden daha büyüktür. Allah'ın kitabını ve soyumu. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız. Çünkü onlar, havuz (Havz-i Kevser) başında bana dönünceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır." Sonra da şöyle devam eder: "Allah benim mevlamdır. Ben de her mü'minin mevlasıyım." Sonra da Ali'nin elinden tutarak: "Ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım! Ona dost olana dost ol ve ona düşman olana düşman ol...." (Sayfa: 36)

 

14. Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Onlardan (Ehl-i Beyt’imden) öne geçmeyin ki, helâk olursunuz; geri de kalmayın yine helâk olursunuz. Ve onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın ki, onlar sizden daha bilgilidirler.” (Sayfa: 37)

 

       "İnsanlardan öyleleri var ki Allah rızası uğrunda canlarını satarlar” (Bakara  Süresi 189. ayet)

 

15. Hz. Ali'nin Hz. Resulullah'ın yatağında yattığı gecede Hak Teala Cebrail ile Mikail'e; "Ben sizin ikinizi kardeş kıldım ve birinizin ömrünü diğerinden daha uzun yaptım, hanginiz kendi ömrünü arkadaşına bağışlamaya hazırdır" diye vahyeder. Fakat onların her ikisi de yaşamayı tercih eder ve ömrünü arkadaşına bağışlamaz.Bunun üzerine, Hak Teala onlara: "Neden siz Ali gibi olamadınız! Ben onunla resulüm Muhammed'i kardeş kıldım. Ali onun yaşamasını sağlamak için kendi canını ona feda ederek onun yatağında yatmıştır. Öyleyse inin yere ve onu düşmanlarından koruyun"diye vahyeder. Cebrail ile Mikail yere inerler ve Cebrail Hazret'in baş tarafında Mikail de ayak tarafında yer alır ve Cebrail Hazret'e seslenerek: "Ne mutlu sana, ne mutlu sana    ey Ali bin Ebu Talib! Allah seninle meleklerine iftihar ediyor" der. İşte bu sırada Allah Teala: "İnsanlardan öyleleri var ki Allah rızası uğrunda canlarını satarlar”  ayetini indirdi. (Sayfa: 38)

 

16. Hz. Fatma (sa) buyurdu ki: Resulullah (saa) vefat ettiği hastalığı esnasında yanında bulunanlara şöyle buyurdu: "Ey insanlar, ani bir şekilde ruhumu teslim eder, aranızdan ayrılırım, mazuretiniz olmasın diye size bir daha hatırlatıyorum: Aranızda iki halife bırakıyorum. Biri Rabbimin kitabı, öbürü de Ehl-i Beyt’imdir." Daha sonra Ali'yi elinden tutarak şöyle buyurdu: "Ali Kur'an'ladır, Kur'an da Ali'yledir, ikisi Kevser Havuzu’nun başına varana dek birbirinden asla ayrılmazlar, bunlara karşı nasıl davranacağınızı sizlere soracağım."  (Sayfa: 40)

 

17. İmam Ali buyurdu ki: “Resulullah (saa): ‘Seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder’ diye bana ahit verdi.”  (Sayfa: 47)

 

18. İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi ancak mümin sever ve kendisini ancak münafık buğz eder.” (Sayfa: 48)

 

19. İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “...Ey Ali, her kim sana karşı savaşırsa bana karşı savaşmıştır. Seni buğz eden, beni buğz etmiştir. Seni söven de beni sövmüştür. Çünkü sen benden nefsim gibisin. Senin ruhun ruhumdan ve tıynetin tıynetimdendir. Şanı Yüce olan Allah, seni ve beni nurundan yarattı. İkimizi seçip beni peygamberliğe ve seni de imamlığa tercih etti. Ey Ali, senin imamlığını inkar eden benim peygamberliğimi inkar etmiş olur. Ey Ali, sen benim vasim, varisim, çocuklarımın babası ve kızımın kocasısın. Senin emrin emrim ve senin nehyettiğin benim nehyettiğimdir. Beni peygamberlik ile gönderip, beni yaratılmışların en hayırlısı kılan Allah’a yemin olsun ki, sen yaratılmışların üzerine Allah’ın hüccetisin. Sen Allah’ın sırrına onun güvendiği ve yarattıkları üzerine onun halifesisin.” (Sayfa: 53)

 

20. İmran bin Husâyn dedi ki: "Resulullah (s.a.a) bir grup savaşçı gönderdi ve başlarına Ali bin Ebu Talibi verdi. Ali, elde edilen ganimetinin humusundan (beşte birinden) kendine bir cariye seçti. Bunu, maiyetindekilerin bazıları hazmedemedi; onlardan dört kişi anlaşıp Peygamber'e şikayet etmeyi kararlaştırdılar. Döndüklerinde biri Peygamber'in yanına yaklaşıp: "Ey Resulullah! Görüyor musun? Ali böyle-böyle yaptı" dedi. Peygamber onu duymazlıktan geldi. Bu sefer ikincisi yaklaşıp aynı sözleri tekrarladı. Hazret yine duymazlıktan geldi. Üçüncü ve dördüncü kişi de aynı şeyi tekrarlayınca, Resulullah (s.a.a)'ın kızdığı yüzünden belli olurcasına onlara dönerek: "Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali benden, ben de Ali'denim. O benden sonra her müminin velisidir" buyurdu. (Sayfa: 53)

 

21. Resulullah (saa) Sakif boyuna hitaben şöyle buyurdu: "Gerektiği gibi Müslüman olacak mısınız, yoksa üzerinize nefsim gibi birini gönderirim ki boyunlarınızı vurur, soyunuzu esir eder ve mallarınızı elinizden alır" Sonra  Resulullah (saa) Hz. Ali'ye iltifat ederek onu elinden tutarak şöyle buyurdu: "O adam budur, o adam budur"  (Sayfa: 53)

 

22. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali bendendir, ben de Ali'denim,  kendi yerime ancak ben veya Ali eda edebilir" (Sayfa: 54)

 

23. Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Ali hakladır, hak da Ali'yledir, ikisi Kıyamet Günü’nde havuz başına varana dek birbirinden asla ayrılmazlar" (Sayfa: 55)

 

24. Cabir bin Abdullah el-Ansari dedi ki: Resulullah (saa)’ın İmam Ali hakkında buyurduğu birtakım özellikler duydum ki, onlardan bir tanesi bir şahısta olsaydı, ona fazilet ve şeref olarak yeterliydi. O özellikler onun bu buyruklarıdır:

“Ben kimin mevlası isem Ali de onun  mevlasıdır.”

 “Ali benden Harun’un Musa’ya olan konumundadır.”

 “Ali benden, ben de ondanım.”

 “Ali benden, nefsim gibidir. Ona olan itaat bana itaattir,  ona karşı asi olmak bana karşı asi olmaktır.”

 “Ali’nin savaşı Allah’ın savaşıdır. Ali’nin barışı Allah’ın  barışıdır.”  

 “Ali’nin dostu Allah’ın dostudur. Ali’nin düşmanı Allah’ın  düşmanıdır.”

 “Ali, Allah’ın yaratıklarına olan hüccetidir.”

 “Ali’yi sevmek iman, onu buğz etmek küfürdür.”

 “Ali’nin tarafı Allah’ın tarafıdır, Ali’nin düşmanlarının tarafı da Şeytan’ın tarafıdır.”

 “Ali hakladır, hak da Ali’yledir. İkisi birbirinden ayrılmazlar.”

 “Ali Cennet ve Cehennem’in bölüştürücüsüdür.”

 “Ali’den ayrılan benden ayrılmıştır, benden ayrılan da Allah’tan ayrılmıştır.”

 “Ali’nin şiası (yandaşları) Kıyamet Günü’nde kurtulmuş olanlardır.”(Sayfa: 55-56)  

 

     “Önde geçenler, öne geçmişlerdir” (Vakia Süresi 10. Ayet)

 

25. İbn-i Abbas bu ayet için dedi ki: “Bu ümmetin önde gideni Ali bin Ebi Talib’dir.” (Sayfa: 60)

 

26. Ebu Zer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Sen bana bana ilk iman eden ve kıyamet gününde benimle ilk tokalaşacak olansın. En büyük sıddık sensin. Hak ile batılı birbirinden ayıran faruk sensin. Sen müslümanların üstadısın, mal ise kafirlerin üstadıdır.” (Sayfa: 62)

 

 

27. Hz. Ali: “Perde kaldırılırsa yakinim (bilincim) artmaz benim.” (Sayfa:65)

 

28. Hz. Ali şöyle buyurdu:  "Sorun benden beni yitirmeden, bana gök yollarını sorunuz, onları yeryüzü yollarından daha iyi tanırım" (Sayfa: 66)

 

29. Hz. Ali şöyle buyurdu: “Konuşan  Kur’an benim.” (Sayfa 69)

 

30. İbn Abbas şöyle anlatıyor: Emirü'l-Müminin Ali (a.s) "Bismillahirrahmanir-rahim"in "ba"sının tefsirinde gecenin evvelinden sonuna kadar benim için konuştu. (Sayfa 69)

 

31. İbn-i Abbas dedi ki: Kuran 7 harf üzerine indi. Her harfin bir zahir bir de batını vardır. Ali’nin yanında da Kuran’ın zahir ve batın ilmi vardır. (Sayfa: 70)

 

32. El-Kelbi’den naklen, Abdullah bin Abbas şöyle demiştir: “Resulullah (saa)’ın ilmi Allah’tandır. Benim ilmim Ali’dendir. Benim ve tüm sahabenin ilmi, Ali’nin ilmi yanında ancak yedi denizden bir damla kadardır.” (Sayfa: 70)

 

33. İbn-i Abbas’tan dedi ki:  "Hikmet on parçaya bölünda. Dokuz parçası Ali’ye verildi ve bir parçası da insanlara verildi. Ali de o parçayı insanlardan daha iyi bilir" (Sayfa: 70)

 

34. İbn-i Mesud dedi ki: Resulullah’ın yanındayken ona İmam Ali’nin ilmi hakkında soruldu. Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: Hikmet on parçaya bölünda. Dokuz parçası Ali’ye verildi ve bir parçası da bütün insanlara verildi. Ali de o parçayı da insanlardan daha iyi bilir.” (Sayfa: 70)

 

35. Selman dedi ki: Resulullah şöyle buyurdu: “Ümmetimin en bilgini Ali bin Ebi Talib’dir” (Sayfa: 70)

 

36. Resulullah (saa) Hz. Ali'nin kolundan tutarak şöyle buyurmuştur: "Bu sadıkların imamı, kafirlerin katilidir. Ona yardımcı olana yardım olunur, ondan yardımı esirgeyenden yardım esirgenir." (Sayfa: 72)

 

37. Ali bin Musa el-Rida (as)’dan, babası ve dedelerinden,  Hz.Ali 'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, ben ilmin kentiyim, sen de kapısısın, her kim kente, kapıdan değil de başka bir yerden geçtiğini söylerse yalancıdır" (Sayfa: 72)

 

38. Hz.Ali 'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır. Evlere ancak kapılarından girilir” (Sayfa: 72)

 

39. İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben cennet kentiyim, Ali de kapısıdır, her kim cenneti isterse kapıya gelsin.” (Sayfa: 73)

 

40. Ebu Said Bahteri’den şöyle rivayet etmektedir: “Hz. Ali (a.s)’ı Kufe minberinde gördüm. Peygamber (s.a.a)’in yün elbisesini giymiş, sarığını takmış, kılıcına dayanmıştı. Sonra minbere oturup şöyle buyurdu:

 

“Beni kaybetmeden önce bana sorunuz. Şüphesiz şu göğsüm ilimle doludur. Şu içim ilim yatağıdır. Bu Peygamber (s.a.a)’in (ağzıma sürdüğü) tükürüktür. Peygamber (s.a.a) bana böylece ilmin tanelerini yedirdi. Allah-u Teala’ya and olsun ki oturup Tevrat ehline Tevrat’la, İncil ehline de İncil’le hüküm verecek olsam ve Allah-u Teala da o iki kitabı konuşturacak olsa şöyle derler: “Ali sizlere bizimle hak üzere hüküm verdi. Siz kitabı okuyorsunuz, hâla akıl etmeyecek misiniz?” (Sayfa: 74)

 

41. İbn-i Abbas’dan naklen Hz. Ali (a.s)’nin minberde şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Beni kaybetmeden bana Allah’ın kitabından sorun. Her ayetin nerede indiğini, dağda mı, yumuşak toprakta mı indiğini herkesten iyi bilirim. Bana fitneleri sorun, her fitnenin ne zaman kopacağını ve onda öldürülecekleri bilirim.” (Sayfa: 74)

 

42. Said bin Musib dedi ki: Sahabeden Ali’den başka hiç kimse ‘bana sorunuz’ diyemedi. (Sayfa: 74)

 

     “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışız” (Yasin Süresi: 12)

 

43. Abdullah bin Mes’ud dedi ki: “Kur’ân yedi harf üzere inmiştir. Her harfin bir zahiri, bir de batını vardır. Zahir ve batın ilmi ise Hz. Ali (a.s)’ın nezdindedir.” (Sayfa: 74)

 

44. Hz. Hüseyin (as)  buyurdu ki: “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayeti indiğinde Resulullah  (saa)’a sordular ki: Ey Resullullah, Kuran’ da geçen bu imam Tevrat, İncil, Zebur veya Kuran mıdır? Resulullah (saa): Hayır, dedi. O anda babam (Hz. Ali) Resulullah (saa)’ın huzuruna geldi. Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu: İşte, Allah’ın her şeyin ilmini içinde saydığı imam şudur. (Sayfa: 77)

 

45. Ammar bin Yasir hazretleri dedi ki: “Müminlerin Emiri Hz. Ali (as) ile beraber giderken, karıncalarla dolu bir vadiye vardık. Ben ona: Ey Müminlerin Emiri, Allah’ın yarattıklarından bu karıncaların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi mevcut olduğunu bilen birini bilir misin? diye sordum. Hz. Ali şöyle cevap buyurdu: Evet, ben bir kişiyi tanırım ki  bu karıncaların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi olduklarını bilir.  Ben dedim ki: O kişi kimdir? Buyurdu ki: Ey Ammar, Yasin süresindeki (12.Ayet) “Biz, her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayetini okumadın mı? Dedim ki: Evet ey Mevlam. Bunun üzerine Müminlerin Emiri şöyle buyurdu: İşte o apaçık İmam benim. (Karıncaların sayısını, içlerinde kaç erkek ve kaç dişi olduklarını ben bilirim)” (Sayfa: 77)

 

46. Ebu Zer  dedi ki:  “Ali aleyhisselam ile yürürken karıncalarla dolu bir vadiye vardık.  Allahu ekber, tenzih ederim bunların sayısını bilene, dedim. Bana dedi ki: Öyle deme, bunları yaratanı de. Ben Allah’ın izniyle bunların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi olduklarını bilirim” (Sayfa: 77)

 

47. Hz. Cafer es-Sadık (as) şöyle buyurdu: “Biz, her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayeti Emir’ül Müminin Hz. Ali (as) hakkında inmiştir. (Sayfa: 77)

 

48. Asbağ bin Nebate diyor ki: İmam Ali’nin şöyle buyurduğunu duydum: “Resulullah bana bin kapı öğretti, her kapı bin kapıyı açar. Böylece birmilyon kapı oldu ki, şimdiye kadar olan ve kıyamet gününe kadar olacak her şeyi öğrendim.” (Sayfa: 77)

 

49. Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Allah her peygambere bir Vasi  tayin etti, Ali de soyumda, Ehli Beytimde ve ümmetimde benden sonra vasimdir" (Sayfa: 79)

 

50. Enes b. Malik'ten şöyle naklediyor: "Peygamber (s.a.a) abdest alarak iki rekat namaz kıldılar ve sonra şöyle buyurdular: "Bu kapıdan sana doğru içeri girecek ilk şahıs, muttakilerin imamı, Müslümanların efendisi, dinin önderi ve vasilerin sonuncusudur." O sırada Ali (a.s) içeri girdi. Peygamber kimin geldiğini sorunca Ali, dedim. Bunu işiten Peygamber (s.a.a) Ali'ye doğru gelerek onu sevinçle kucakladı. (Sayfa: 79)

 

51. Ebu Büreyde ve babasından naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Her Peygamberin bir vasisi ve varisi olur, benim vasim ve varisim de Ali'dir" (Sayfa: 79)

 

52. İmam Cafer es-Sadık, babası ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa) İmam Ali’ye hitaben şöyle buyurdu: "Ey Ali, ben peygamberlerin sonuncusu olmasaydım, sen peygamberliğime ortak olurdun. Sen peygamber değilsin, ama peygamberin vasisi ve varisisin. Sen vasilerin üstadı ve takva sahiplerinin imamısın" (Sayfa: 80)

 

53. Asbağ bin Nebate dedi ki: Emir’ül Müminin bir hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey insanlar, yaratılmışların imamı ve yaratılmışların en hayırlısının vasisi benim. Ben tahir ve hadi olan zürriyetin babasıyım. Resulullah (saa)’ın kardeşi, vasisi, safiysi ve habibi benim. Müminlerin Emiri, elleri ve ayakları temiz olanların önderi ve vasilerin seyyidi benim. Bana karşı savaşmak, Allah’a karşı savaşmaktır. Bana karşı barış içinde olan, Allah’a karşı barış içindedir. Bana itaat etmek Allah’a itaat etmektir. Benim velayetim, Allah’ı velayetidir. Bana tabi olanlar Allah’ın evliyalarıdır ve bana yardımcı olanlar Allah’a yardımcı olanlardır.” (Sayfa: 81)

 

54. İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ümmü Seleme, kendin duy ve söyleyeceklerime şahid ol. Bu Ali, dünyada ve ahirette kardeşimdir, kendisi dünyada sancağımı taşıdığı gibi yarın Kıyamet gününde de Liva-i hamdi taşıyacaktır. Bu Ali, vasim, bana lazım olacak şeyleri yerine getirecek ve münafıkları Cennet’teki Kevser Havuzu’mun kenarından kovacak olandır. Ey Ümmü Seleme, bu Ali müslümanların seyyidi, takva sahiplerinin imamı, elleri ve ayakları temiz olanların önderidir. Kendisi ahdi bozanlara, adaletten sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı savaşıp onları öldürendir.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Resulullah, ahdi bozanlar kimlerdir?” Resulullah buyurdu ki: “Onlar, Ali’ye Medine’de beyat edip, Basra’da beyati bozanlardır.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Resulullah, adaletten sapıp zulmedenler kimlerdir?” Resullah buyurdu ki: “Onlar Ebu Süfyan’ın oğlu (Muaviye) ve Şam’daki yardımcılarıdır.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Resulullah, dinden çıkanlar kimlerdir?” Resulullah buyurdu ki: “Onlar, Nehrivan ashabıdır (Haricilerdir)” (Sayfa: 81)

 

     “Senden önceki peygamberlere sor” (Zuhruf Süresi 45. Ayet)

 

55. İbn-i Abdül Birr dedi ki: Resulullah (saa) isra gecesinde miraca çıktığında Allahu Teala onunla birlikte peygamberleri bir araya topladı ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed, ‘Senden önceki peygamberlere sor,’ ne üzere gönderildiniz?” Peygamber efendimiz onlara sorunca onlar dediler ki: “Biz, Lâ ilâhe illallâh şahadeti, senin peygamberliğinin ikrarı ve Ali bin Ebi Talib’in velayeti üzerine gönderildik.” (Sayfa: 82)

 

56. İmam  Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden, İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Fatıma kalbimin sürurudur. Oğulları ise ilmimin semeresidir. Kocası da gözlerimin nurudur. Evladından olan imamlar da, Rabbimin emanı ve gökten yere uzanmış Allah'ın ipidir. Her kim onlara tutunursa kurtulur ve her kim muhalefet ederse aşağılara düşüp helak olur.” (Sayfa: 82)

 

57. Hz. Ali, Cabir bin Abdullah el-Ansari ve Mücahit'ten naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Ben ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır, her kim ilim isterse kapıya gelsin" (Sayfa: 82)

 

58. İbn-i Ömer dedi ki: Resulullah (saa)’a sordular ki: Mirac gecesinde Allah seninle kimin lugatı ile muhatap oldu? Resulullah buyurdu ki: Allah, Ali bin Ebi Talib’in lugatı ile bana muhatap oldu ve bana ilham edip ona sordum ki: Ey Rab, sen mi bana muhatap oluyorsun yoksa Ali mi? Allah bana buyurdu ki: Ey Ahmed, ben eşyalar gibi bir şey değilim, insanlar ile kıyas edilemem ve eşyalar ile vasıflanamam. Seni nurumdan yarattım ve senin nurundan Ali’yi yarattım. Kalbinin içine baktım, kalbinde Ali bin Ebi Talib’den daha sevgili olanı görmedim ve böylece kalbin mütmain olsun diye onun lugatı ile sana muhatap oldum. (Sayfa: 83)

 

59. İmam Ali Şura ehline dedi ki:  “Allah aşkı için söyleyin,  Resulullah (saa)’ın: ‘Sen cennet ve cehennemi bölensin’ buyruğunu içinizden benden başkasına buyurduğunu duydunuz mu? Beş kişi dediler ki: “Allah için  senden  başkasını  bu sözü buyurduğunu duymadık” (Sayfa: 84)  

 

                “Siz ikiniz, atın Cehennem’e her inatçı kafiri” (Kaf Süresi 24. Ayet)

 

60. Ebi Said el-Hudri’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  Kıyamet Günü olduğunda Allahu Teala bana ve Ali’ye şöyle buyuracak: Sizi buğz edenlerinizi Cehennem’e, sevenlerinizi de Cennet’e geçirin. Bu da onun şu buyruğudur: “Siz ikiniz, atın Cehennem’e her inatçı kafiri” maksat peygamberliğimde kafir olup, Ali'nin  itaatinde inatlık edendir. (Sayfa: 85)

 

61. Bir gün Harun İmam Rıza (a.s)’a şöyle dedi: “Ya Ebe’l- Hasan! Ceddin Emir’ul- Muminin Ali bin Ebi Talib’den bana haber ver; Hangi delil ve sebepten dolayı O cennetle cehennemi bölendir? Bu söz sürekli olarak zihnimi meşgul etmektedir.” İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey müminlerin emiri! Babanın dedelerinden, onların da Abdullah bin Abbas’tan şöyle naklettiklerini görmemiş misin?: Resulullah (s.a.a)’den duydum ki şöyle buyuruyordu: ‘Ali’nin sevgisi imandır, buğzu ise küfürdür.” Memun; “Evet görmüşüm” dedi. İmam Rıza (a.s); ‘İşte bu, cennetle cehennemin bölünmesidir; bundan dolayıdır ki Hz. Ali (a.s) cennetle cehennemi bölendir.” Memun İmam (a.s)’ın bu sözü üzerine; “Ya Ebe’l- Hasan, Allah beni senden sonra yaşatmasın; tanıklık ediyorum ki sen Resulullah’ın ilminin varisisin.” dedi.

 

       Ebu Salt-ı Herevi diyor ki: İmam Rıza (a.s) evine döndükten sonra; “Ey Resulullah’ın oğlu! Memun’a ne kadar da güzel cevap verdiniz!” dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Ben onun kabul edeceği bir yolla konuştum. Ant olsun Allah’a, babamdan duydum ki babaları vasıtasıyla Hz. Ali (a.s)’dan şöyle naklettiler: ‘Ya Ali! Sen kıyamet günü cennetle cehennemi böleceksin; ateşe diyeceksin ki; Bu (adam) benimdir, bu da seninindir.” (Sayfa: 85)

 

62. İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen benim vasimsin. Senin savaşın benim savaşımdır, senin barışın da benim barışımdır. Sen imamsın ve aynı zamanda onbir imamın babasısın, onlar masum ve temiz olanlardır. Dünyayı adalet ve hak ile dolduracak olan Mehdi de onlardadır. Onları buğz edenlerin vay haline olsun. Ey Ali, bir kişi seni ve evladını Allah ile severse, Allah o kişiyi sizlerle beraber haşr edecektir. Sizler de benimle yüksek derecede olacaksınız. Ey Ali sen Cennet ve Cehennem’i bölensin. Seni sevenleri Cennet’e ve seni buğz edenleri de Cehennem’e geçireceksin.” (Sayfa: 85)

 

63. Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Kıyamet Günü’nde Ali bin Ebi Talib, Cennet’in yüksekliklerinde olan Firdevs Dağı’nın üzerinde bulunacak, o dağın üstünde Alemlerin Rabbinin arşı ve altında kol kol akan Cennet’in içine akan nehirler vardır, kendisi nurdan bir kürsüye oturup elinde tesnim (içecek) olacak, onun ve Ehl-i Beyt’inin velayetini kabul etmeyenler, Sırat’ın üstünden geçemeyecek. Ali o gün, sevenlerini Cennet’e, buğz edenlerini de Cehennem’e geçirecektir" (Sayfa: 86)

 

64. Şafii Mezhebinin imamı Şafii diyor ki:

 

          “Ali’nin sevgisi kalkandır,

     Cehennem ve Cennet’i bölendir,

           Mustafa’nın gerçek vasisidir,

İnsanların ve cinlerin imamıdır.” (Sayfa: 86)

 

65. İmam Cafer’üs-Sadık babalarından, Ali bin Ebi Talib'ten naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen benden Şit'in Adem'e olan mertebesinde, Sam'ın Nuh'a olan mertebesinde, İshak'ın İbrahim'e olan mertebesin-de Ki Allah’ın buyurduğu gibi: 'İbrahim de bunu oğullarına vasiyyet etti ve  Yakup da' (Bakara-132), Harun'un Musa'ya olan mertebesinde ve Şem'un'un İsa'ya olan mertebesindesin, sen de benim vasim ve varisimsin. Sen onlardan daha kıdemli, daha bilgili ve daha anlayışlısın, kalbin onların kalplerinden daha şecaatlidir, sen onlardan daha cömertsin. Sen ümmetimin imamı ve Cennet ve Cehennem’in taksimcisisin. Senin sevginle müminler, kafirler ve münafıklar ayırt edilir." (Sayfa: 86)

 

66. Resulullah saa şöyle buyurdu: "Allah’ım, ben de kardeşim Musa'nın söylediğini söylüyorum: 'Allah’ım bana Ehlimden bir vezir kıl, kardeşim Ali'yi, onunla arkamı kuvvetlendir, onu işime ortak kıl, seni bol bol tesbih edelim, seni çok analım, şüphesiz sen bizi görmektesin' " (Sayfa: 87)

 

67. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin kapısından başka mescide açılan tüm kapıları kapatmaya emrolundum, aranızda konuşanlar oldu, Allah’a yemin olsun ki ben kendimden ne açtım, ne de kapattım, ben ancak emrolunduğum şeyi yerine getirdim" (Sayfa: 87)

 

68. İbn-i Ömer, Huzeyfe, Sa'd bin Ebu Vakkas, Berra bin Azib ve İbn-i Abbas'tan nakledilen bir hadiste şöyle yazıyor: "Bir gün Hz. Resulullah mescide gelerek: "Allah Musa'ya vahyedip: "Benim için temiz bir mescit yap ve onda ancak sen ve kardeşin Harun yaşayabilirsiniz" buyurdu. Allah Tela bana da temiz bir mescit yapmamı ve onda ancak ben ve kardeşim Ali'nin yaşayabileceğini emretmiştir" buyurdu." (Sayfa: 87)

 

69. Zeyd bin Erkam, İbn-i  Abbas, Cabir bin Abdullah ve Cabir bin Semra'dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin kapısı müstesna, mescide açılan tüm kapıları kapatınız" (Sayfa: 88)

 

70. Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir" (Sayfa: 90)        

 

71. İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali nereye dönerse dönsün her zaman  hak onunla beraberdir”   (Sayfa: 91)                                 

 

Seni yardımı ve müminlerle destekleyen odur”(Enfal Süresi 62. Ayet)

 

72. Resulullah (saa) bu ayet için  şöyle buyurdu: “Arş’a şöyle yazılmıştır: Lâ ilâhe illallâh, tekim ve ortağım yoktur.  Muhammed kulum ve elçimdir, onu Ali ile teyid ettim” (Sayfa: 94)

 

73. Hz. Ali, Amru İbn-i  Ved'e karşı savaşmak için karşı çıktığında ve bütün müslümanlar ona karşı aciz kaldıklarında Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "İman'ın hepsi, Şirk'in hepsine indi" (Sayfa: 94)

 

           “Allah müminlere kifayet etti” (Ahzap Süresi -25)

 

74. Abdullah bin Mesud; “Allah müminlere kifayet etti” ayetini şöyle okurdu: “Allah müminlere Ali ile kifayet etti” (Sayfa: 95)

 

 

“Hani Rabbi İbrahim’i birtakım kelimelerle imtihana çekmiş, o da onların hakkını vermişti. (Bakara 124. Ayet)

 

75. Mufaddal bin Ömer dedi ki: İmam Cafer’üs Sâdık (as)’a: ‘Hani Rabbi İbrahim’i birtakım kelimelerle imtihana çekmiş’ hakkında sordum. Buyurdu ki: ‘O kelimeler, Adem aleyhisselam’ın onlarla telakki ettiği kelimelerdir ki, Rabbi onu tövbesini kabu edip bağışlamıştı. Adem demişti ki: ‘Ey Rab, Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkı için sana soruyorum, sana tövbe ediyorum, tövbemi kabu et’ Allah da onun tövbesini kabul etti, çünkü o tövbeyi kabul eden ve bağışlayandır. Sonra da ona ey Resulullah’ın oğlu ‘onları sona erdirince’ ne demektir, diye sordum. Buyurdu ki: “Yani onları el-Kaim el-Mehdi’ye kadar sona erdirince demektir. Onlar oniki imamdır ki, dokuzu İmam Hüseyin’dendir.”(Sayfa: 97)

 

“Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti” (Bakara 37. Ayet)

 

76. İbn-i Abbas, Resulullah’a Adem’in hangi kelimeler ile telakki ettiğini sordu. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Adem; Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin hakkı için tövbesinin kabul edilmesini dilemişti, Allah da onun tevbesini kabul edip onu bağışlamıştı.” (Sayfa: 97)

 

 

77. “Her kim bir iyilikle gelirse ona ondan daha hayırlısı vardır” (Neml 89. Ayet)

 

Ebi Abdullah el-Cedeli diyor ki: İmam Ali bana şöyle buyurdu: “Ey Ebu Abdullah, her kim onunla gelirse Allah’ın onu cennete geçireceği iyilik ile her kim onunla gelirse Allah onu cehenneme dökeceği ve ondan Kabul etmeyeceği kötülükten haber vereyim mi?” Dedim ki: “Evet, haber ver” Buyurdu ki: “İyilik,   biz Ehli-Beyt’in sevgisidir, kötülük ise bize olan düşmanlıktır” (Sayfa: 98)

 

“Ve aralarında bir müezzin (münadi), Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun diye bağırır. (Araf Süresi 44. Ayet)

 

78. el-Hakim el-Haskani senedinde Muhammed bin Hanefi’den,  o da babası Hz. Ali şöyle buyurdu: “Ve aralarında bir müezzin (münadi), Allah’ın laneti  yalancıların üzerine olsun diye bağırır” ayetindeki  müezzin (münadi) benim. (Sayfa: 101)

 

79. el-Hakim el-Haskani senedinde Ebi Salih’ten, o da İbn-i Abbas’tan naklen diyor ki:  İmam Ali’nin Allah’ın kitabında insanların bilmediği isimleri vardır. Onlardan biri şudur: “Ve aralarında bir müezzin (münadi)...” bu ayetteki müezzin odur. Kendisi şöyle buyurur: Velayetimde yalanlama yapanlara ve hakkımı hafife alanlara Allah lanet etsin. (Sayfa: 101)

 

 “Aralarında perde vardır, Araf’ın üzerinde onları yüzlerinden tanıyan adamlar vardır.” (Araf Süresi 46. Ayet)

 

80. el-Menakıb senedinde Zadan’dan, o da Selman-ı Farisi’den, dedi ki: “Resulullah’ın, Hz. Ali’ye on kereden fazla şöyle buyurduğunu duydum: Ey Ali, sen ve senden sonraki vasiler Cennet ve Cehennem arasındaki Araf’sınız. Cennet’e, sizi tanıyıp, sizin de kendisini tanıdığı kimseden başka kimse geçmeyecek. Cehennem’e de sizi inkar eden ve sizin de kendisini inkar ettiği kimseden başka geçmeyecektir.” (Sayfa: 102)

 

81. el-Hakim senedinde Asbağ bin Nebate’den, dedi ki: Hz. Ali’nin yanındaydım, İbn’ il Keva onun yanına geldi ve ona bu ayeti “Araf üzerinde onları yüzlerinden tanıyan adamlar vardır.” (Araf Süresi 46.Ayet) hakkında sordu. Hz. Ali ona şöyle buyurdu: Ey İbn’ il Keva, Kıyamet Günü’nde Cennet ve Cehennem arasında duracaklar biziz. Bizi seveni  yüzünden tanıyıp onu Cennet’e geçireceğiz, bizi buğzedeni de yüzünden tanıyacağız ve Cehennem’e geçecek. (Sayfa: 102)

 

“De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak  Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.” (Rad Süresi 43)

 

82. Fudayl bin Yaser’ den, İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak  Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.”ayeti Hz.Ali (as) hakkında indi. Kendisi, bu ümmetin alimidir. (Sayfa: 102)

 

83. İmam Musa bin Cafer (as)’den, Zeyd bin Ali’den, Muhammed bin Hanefi’den, Selman-ı Farisi’ den, Ebu Said el-Hudri’den, dediler ki: “De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak  Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter” ayeti Hz.Ali hakkında indi. (Sayfa: 103)

 

84. Ebi Said el-Hudri dedi ki: “Resulullah’a:  ‘Yanında kitaptan ilmi olan’ (Neml 40. Ayet) hakkında sordum, buyurdu ki: ‘Kardeşim Süleyman bin Davut (as)’ın veziri Asıf bin Berhiya’dır.’ Sonra ona: ‘De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak  Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter’ (Rad Süresi 43) hakkında sordum. Buyurdu ki: ‘Kardeşim Ali bin Ebi Talib’dir.’ ” (Sayfa: 103)

 

85. İbn-i Abbas dedi ki: “De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak  Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.” O, Ali (as)’dir. Çünkü kendisi tefsirde, tevilde, nesih ve mensuhta alimdir. (Sayfa: 104)

 

86. Muhammed bin Hanefi dedi ki: “Babam Hz.Ali’nin yanında ilk ve son kitabın ilmi vardır.” (Sayfa: 104)

 

87. “Yakın akrabalarını korkut” (Şuara 214) ayeti nazil olduğunda Resulullah (saa) akrabalarını yemeğe davet etti. Yemeklerini yedikten sonra ayağa kalkarak şöyle buyurdular: “Ey Abdulmuttalip oğulları! Allah Teala, beni bütün halka genel olarak ve size de özel olarak peygamber göndermiş ve bana “yakın akrabalarını korkut” emrini vermiştir. Ben de sizi dile hafif gelen ama terazide ağır olan iki söze davet ediyorum. Eğer onları kabul ederseniz Arap ve gayri Araba hakim olursunuz ve bütün ümmetler sizin emriniz altında olurlar; onlarla cennete girer ve onlarla cehennem ateşinden kurtulursunuz. O iki söz; ‘Allah’tan gayri bir mabudun olmadığına ve benim de onun elçisi olduğuna şehadet getirmektir.’ Her kim bu konuda benim davetimi icabet eder ve bu risaleti gerçekleştirmemde bana yardımcı olursa benim kardeşim, vasim, vezirim, varisim ve benden sonra halifem olacaktır.” Mecliste hazır bulunanlardan, on yaşında olan Hz. Ali (a.s)’dan başka hiç kimse cevap vermedi. Resulullah (s.a.a) bu sözü üç kez tekrarladı. Her üç defasında da Hz. Ali’den başka O’nun davetini kabul eden olmadı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) orada hazır olan cemaata şöyle buyurdular: “Bu (Ali), sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve halifemdir.” (Sayfa: 105)

 

88. Hz. Ali şöyle buyurdu: "Bu ümmet yetmiş üç fırkaya bölündü, yetmiş ikisi ateşin içinde ve biri -Ki Allah haklarında şöyle buyurmuş: 'Yarattıklarımızdan hakka hidayet eden ve adaleti yerine getiren bir ümmet vardır' (Araf 181. Ayet)- onlar ben ve benim tabilerim (yandaşlarım)' dir, cennetteyiz." (Sayfa: 109)

 

“Ben tevbe eden, iman edip yararlı işler yapan sonra da hidayete eren kimse için bağışlayıcıyım.”  (Taha 82. Ayet)

 

89. İmam Ali bu ayet hakkında buyurdu ki: “Hidayete erenden maksat bizim velayetimize hidayete eren demektir(Sayfa:110)

 

“Ant olsun ki nimetlerden sorulacaksınız” (Tekasür Süresi 8.Ayet)

 

90.  Bu ayet için İmam Cafer es-Sadık şöyle buyurdu: “Nimetler, Emirül Müminin Ali bin Ebi Talib’in velayetidir.” (Sayfa: 111)

 

“Ant olsun ki nimetlerden sorulacaksınız” (Tekasür Süresi 8.Ayet)

 

91. Bu ayet için İmam Muhammed’il Bâkır şöyle buyurdu: “Vallahi ne yemeden ne içmeden, velakin velayetimizden (Sorulacaksınız)” (Sayfa: 111)

 

“Sen onları Sıratt’ul Müstakim (Doğru olan yol)’e çağırıyorsun” (Müminun 73. Ayet)

 

92. İmam Cafer’üs Sadık buyurdu ki: “Sırat’ul Müstakim Ali bin Ebi Talib’in velayetidir” (Sayfa: 113)

 

93. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kıyamet Günü olunca, kul bir adım atmadan dört şeyden sorgulanacaktır. Ömrünü nasıl tükettiğinden, bedenini nerede eksilttiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehl-i Beyt'in sevgisinden." (Sayfa: 113)

 

94.  Resulullah (saa) Tebük seferine giderken yerine İmam Ali’yi halife bırakır. İmam Ali Resulullah (saa)’a: “Ey Resulullah! Beni kadınların ve çocukların arasında halife mi bırakıyorsun” diye sorunca Resulullah (saa) ona şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen benden Harun’un Musa’ya olan menzilinde olmaya razı olmaz mısın? ‘Musa: (Kardeşi Harun’a) milletim içinde halifem ol ve onları ıslah et, dedi.’ (Araf Süresi 142. Ayet).” (Sayfa: 114)

 

“Ey iman edenler, Allah’a, Resulü’ne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa 59. Ayet)

 

95. Abdullah bin Cabir şöyle diyor: "Allah'a, Resulü'ne ve emir sahiplerine itaat etmenin vacip olduğunu bildiren ayet indiği gün Peygamber'e sordum: "Allah ve Resulü'nü tanıyoruz. Ama emir sahiplerinin kimler olduğunu bilmiyoruz. Onlar kimlerdir?"

 

Hazret şöyle buyurdular: Onlar benim halifelerimdir. Onların ilki Ali bin Ebu Talib, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali bin Hüseyin, sonra da Tevrat'ta Bakır diye anılan Muhammed bin Ali'dir. Ey Cabir! Sen onu göreceksin. Gördüğünde benim selamımı ona iletirsin. Ondan sonra Cafer bin Muhammed Es-Sadık, sonra Musa bin Cafer, sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin Muhammed, sonra Hasan bin Ali ve en sonuncusu Allah'ın yeryüzündeki hücceti ve kulları arasındaki saklantısı olan, benim isim ve künyemi taşıyan Hasan bin Ali'nin oğludur. (Sayfa: 114)

 

“Bilmediklerinizi Zikir Ehli’ne sorunuz” (Nahl Süresi 43.ayet – Enbiya Süresi 7.ayet)

 

96. Cabir el-Cufi dedi ki: “Bilmediklerinizi Zikir Ehli’ne sorunuz” ayeti indiğinde Hz. Ali şöyle buyurdu: Zikir Ehli biziz. (Sayfa: 119)

 

“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın” (Ali İmran 103. Ayet)

 

97. Said bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas diyor ki: Resulullah (saa)’ın yanında idik. Bir Arabi gelip:  “Ey, Resulullah, seni duydum, diyorsun ki: ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın’ Sarılmamız gereken  Allah’ın ipi nedir? Diye sordu. Bunun üzerine Resulullah (saa) elini İmam Ali’nin eline vurup buyurdu ki: ‘Buna sarılın, Allah’ın sağlam ipi budur” (Sayfa: 119)

 

“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın” (Ali İmran 103. Ayet)

 

98. İmam Cafer’üs Sadık (as) buyuruyor ki: “Allah’ın ona sımsıkı tutunmalarını buyurmuş olduğu Allah’ın ipi biziz.” (Sayfa: 119)

 

“Ey peygamber, Rabbinden indirileni tebliğ et, eğer bu tebliği ifa  etmezsen, onun elçiliğini yapmış sayılmazsın, Allah seni insanlardan korur” (Maide Süresi 67. Ayet)

 

99. Ebi Salih, İbn-i Abbas ve İmam Muhammed el-Bakır’dan dediler ki: “Bu ayet Ali hakkında indi.” (Sayfa: 120)

 

100.        İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden, İmam Ali’den naklen,  Resulullah (saa) bir grup ashabına şöyle buyurdu: “Allah-u Teala, kardeşim Ali’ye sayılmayacak kadar çok faziletler vermiştir. Kim onun faziletlerinden birini, ona ikrar ettiği halde zikrederse, Allah-u Teala onun geçmişte ve son zamanda işlediği günahlarını bağışlar. Kim onun faziletlerinden birini yazarsa, melekler sürekli olarak o yazıdan bir eser kaldıkça ona mağfiret dilerler. Kim onun faziletlerinden birini dinlerse, Allah Teala, onun işitmek yoluyla işlediği günahlarını bağışlar. Kim onun faziletlerini içeren bir kitaba bakarsa, Allah Teala, onun bakmak yoluyla işlediği günahlarını affeder. Ali bin Ebi Talib’e bakmak ibadet ve onu zikretmek ibadettir, bir kulun imanı ancak onun velayetini kabul edip ve onun düşmanlarından uzaklaşırsa kabul olur” (Sayfa: 121)

 

101.        İsa bin Abdullah, babası ve dedesinden: Adamın biri Abdullah bin Abbas’a dedi ki: “Sübhanallah, İmam Ali’nin (nakledilen) özellikleri ve faziletleri ne kadar çoktur ki, onların üçbin olduğunu hesap ediyorum. Abdullah bin Abbas dedi ki: “Eğer onların otuzbin olduğunu söylersen daha doğru olur” (Sayfa: 121)

 

102.        Semmak bin Harp’ten, Said bin Cübeyr’den dedi ki: İbn-i Abbas’a dedim ki: İnsanların Ali hakkındaki ihtilafını soracaktım sana. Dedi ki: “Ey Cübeyr oğlu, bana tek bir gecede üç bin fazileti olan bir şahıs hakkında soruyorsun ve o kurbet gecesinde Bedir’deki Kalib adlı kuyuda iken Rabbinin yanından üç bin melek ona selam verdi. Sen bana Resulullah (saa)’ın vasisi, havuzunun sahibi, mahşerde bayrağının sahibi hakkında soruyorsun. Abdullah bin Abbas’ın nefsi elinde olana and olsun ki, dünyanın denizleri mürekkep olsa, ağaçları kalem olsa, halkı da katip olsalar Ali bin Ebi Talib’in fazilet ve özelliklerini sayamazlardı.” (Sayfa: 122)

 

103.        Ali bin Hüseyin’den, babası ve dedesi İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Sizlerin bana itaat etmenizi Allah farz kıldı ve sizlerin bana karşı asi olmanızı nehyetti. Ben de sizlerin benden sonra Ali'ye itaat etmenizi farz kılıp, ona asi olmanızı sizlere nehyediyorum. Ali benim vasim ve varisimdir. Kendisi bendendir, ben de ondanım. Onu sevmek imandir ve onu buğz etmek ise küfürdür. Ali'yi seven beni sevmiştir ve onu buğz eden ise beni buğz etmiştir. Ben kimin mevlası ise Ali de onun mevlasıdır, ben de her kadın, erkek müslümanın mevlasıyım. Ben ve Ali bu ümmetin babalarıyız.” (Sayfa: 123)

 

104.        İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden, İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, sen benim kardeşim, varisim ve vasimsin. Seni seven beni sevmiştir ve seni buğz eden beni buğz etmiştir. Ey Ali, ben ve sen bu ümmetin babalarıyız. Ey Ali, ben ve sen ve evladından olan imamlar dünyada seyyid ve ahirette melikleriz. Her kim bizleri tanırsa Allah'ı tanımıştır ve her kim bizleri inkar ederse Allah'ı inkar etmiştir.” (Sayfa: 123)

 

105.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, sen benim kardeşim, safiyim, vasim, vezirim ve eminimsin. Sen benden Harun’un Musa’ya olan menzilesindesin, ancak şu farkla ki, benden sonra peygamber yoktur. Her kim seni sevip ölürse, Allah o kişiye iman ve eman ile hatmedecektir. Her kim seni buğz edip ölürse, o kişiye İslam’dan bir nasip olmayacaktır.” (Sayfa:124-125)

 

106.        Ebu Zer’den o da İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Cebrail inip bana dedi ki: Ey Muhammed, Allah; Ali'yi ve sevenlerini sevmeni emretti.” (Sayfa: 125)

 

107.        İbn-i Abbas’tan naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ya Ali! Halk arasındaki misalin, Kur’ân’daki “Kulhuvallahu ehed” suresine benzer; kim onu bir defa okursa, adeta Kur’ân’ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta Kur’ân’ın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, adeta Kur’ân’nın hepsini okumuştur. Ya Ali, sen de böylesin! Kim seni kalbiyle severse, imanın üçte birini elde etmiştir; kim kalbi ve diliyle seni severse imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni kalbi, dili ve eliyle severse imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak olarak peygamber gönderen Allah’a ant olsun ki, eğer yeryüzünün ehli, gök ehli gibi seni sevmiş olsaydı, Allah onlardan bir kişiyi bile ateşle azap etmezdi.” (Sayfa: 125)

 

108.        Abdullah bin Abbas dedi ki: “Allah’ın kitabında Ali hakkında indiği kadar hiç kimse hakkında (ayet) inmemiştir.” (Sayfa: 125)

 

109.        Asbağ bin Nebate’den Hz..Ali (as) şöyle buyurdu: “Kuran dört çeyrek indi: Bir çeyrek bizim hakkımızda, bir çeyrek düşmanlarımız hakkında, bir çeyrek sünen ve örnekler, bir çeyrek de farzlar ve hükümler hakkında inmiştir.”  (Sayfa 126)

 

110.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali bin Ebi Talib, kıyamet gününde havuzumun sahibidir.” (132)

 

111.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen havuzumun ve sancağımın sahibisin ve sen benim kalbimin sevgilisisin. Sen benim vasim, ilmimin varisi ve tüm peygamberlerin ilim yerisin. Sen Allah'ın yeryüzündeki güvendiği ve  insanlar üzerinde onun hüccetisin. Sen imanın rüknü ve İslamın direğisin. Sen, zifri karanlığın aydınlığı ve hidayetin nurusun. Sen aşikar, belli olan yol ve dosdoğru olan sıratsın. Sen elleri ve ayakları temiz olan insanların önderi ve müminlerin melikisin. Ben kimin mevlası isem sen de onun mevlasısın. Ben ise her erkek ve kadın müminlerin mevlasıyım. Seni ancak temiz doğumlu bir kişi sever ve ancak kötü doğumlu olan kişi buğz eder. Miraç’ta Allah beni katına aldığında bana şöyle bildirdi: ‘Ey Muhammed, Ali'ye benden selam söyle ve bildir ki, kendisi evliyamın imamı ve bana itaat edenlerin nurudur. Ona bu keramet kutlu olsun.’” (Sayfa: 133)

 

112.        Hz. Ali Hendek gününde Amru bin Vedd’i öldürdüğünde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ali’nin Hendek günündeki darbesi, ümmetimin Kıyamet Günü’ne dek bütün amellerinden daha üstündür.” (Sayfa 137)

 

“Allah müminlere  kifayet etti” (Ahzap Süresi 25. Ayet)

 

113.        Ebu Naim el-Hafız senedinde,  Abdullah bin Mesud dedi ki: Hz.Ali Hendek gününde Amru bin Ved’i  öldürdüğünde Allahu Teala şu ayeti indirdi:  “Vekefallâhul mümininel kitâl bi Ali” Meali: “Allah müminlere Ali ile kifayet etti.” (Sayfa: 137)

 

114.        Celaleddin es-Suyuti rivayet eder ki: Bu ayet: “Allah müminlere Ali ile kifayet etti” Abdullah bin Mesud’un mushafındandır. (Elimizdeki Kuran’da “Ali ile” (Bi Ali)  sözcükleri bulunmamaktadır). (Sayfa: 137)

 

115.         İmam Muhammed’ül Bâkır’dan, o da babasından, o da dedesi Hüseyin bin Ali’den:

 

Emir’ül Müminin Hz. Ali (as) Nehrivan ehliyle  yaptığı savaştan  dönerken Babil toprağına geçtiler. İkindi namaz vaktiydi, namaz kılmaları vacip oldu. Müslümanlar nida ettiler: “Ey Emir’ül Müminin, ikindi vakti oldu.” Emir’ül Müminin dedi ki:  “Bu yer lanetlenmiştir, Allah burayı üç kez lanetledi, dördüncü kere de lanet edecektir. Burada ne peygambere ne Vasi’ye  namaz kılması helal olmaz. Sizden burada namaz kılmak isterse kılabilir.” O anda münafıklar Nehrivan ehlini (Hariciler) kastederek dediler ki: “Doğru o namaz kılmaz, ama namaz kılanları öldürür.”

Cüveyriyye bin Mesher el-Abdi dedi ki: “Yüz farisle onu takip ettim. Ve dedim ki: Allah'a ant olsun ki, o namaz kılmadan ben de namaz kılmayacağım. Bugünkü namazımda onu taklit edeceğim. Emir’ül Müminin Babil toprağını geçince güneş batmaya yüz tuttu, sonra battı ve ufuk kızıllaştı. Sonra bana iltifat ederek buyurdu ki: “Ey Cüveyriyye! Suyu ver” Ona malzemeleri takdim edince abdest aldı ve: “Ey Cüveyriyye! Ezan oku” dedi.

 

“Akşam namazı vakti gelmedi” dedim. İmam Ali: “İkindi vakti  için ezan oku” dedi. Kendi kendime dedim ki: İkindi için ezan oku dedi, halbuki  güneş battı, ama bana ona itaat etmek düşer ve ezan okudum. Bana: “Kalk” dedi, kalktım. Ben ikametteyken anlamadığım kelimelerle dudakları kıpırdadı. O anda hemen güneş ikindi vakti yerini alacak şekilde  geri döndü. Sonra İmam kalktı, tekbir getirdi, namaz kıldı, biz de arkasından namaz kıldık. Namazını bitirdikten sonra güneş sanki leğende ışık kayar gibi kaydı, battı ve yıldızlar dizildi. Sonra bana iltifat ederek:  “Akşam ezanı için ezan oku, ey bilinci zayıf olan” buyurdu.[1] (Sayfa: 138)

 

 

116.        İmam Hasan el-Askeri, babası, dedelerinden naklen, Resulullah (saa) İmamı Ali’ye şöyle buyurdu: “Ey Hasan’ın babası Güneş’e hitap et, o sana cevap verecektir. Müminlerin Emiri şöyle hitap etti: Selam olsun sana ey Allah'ın itaatkar kulu. Güneş şöyle cevap verdi: Selam senin üzerine de olsun ey Müminlerin Emiri, takva sahibi olan insanların imamı ve ak yüzlülerin komutanı.” (Sayfa: 140)

 

117.        İmam Şafii bir şiirinde şöyle diyor:

 

Bana diyorlar ki: Ali için bir övgü söyle.

Ben de: O’nun zikri, kızgın ateşi söndürür dedim.

Ben öyle bir adamı övüyorum ki,

Onun yoluna uyup onun arkasındakiler

Hepsi ancak akıl ehlidir.

Nebiyyül Mustafa bize, miraca çıktığı zaman

Allah’ın onun omuzuna elini koyduğunu

zaman da kalbinde soğukluk hissettiğini söyledi.

Ali ise Allah’ın elini koyduğu yere, ayağını koydu. (Sayfa: 140)[2]

 

118.        Mücahit ve İbn-i Abbas’tan naklen: Resulullah a bir halı hediye ederler.Bununüzerine Resulullah Enes bin Malik’e buyurur ki: Halıyı ortaya ser ve ashabından bir toplumu çağır da buraya gelsinler. Ashaptan bazıları geldiğinde halının kenar tarafına oturmalarını söyledi. Sonra İmam Ali’yi çağırıp onunla uzun bir müddet tenha bir yerde konuştuktan sonra Ali’nin halının ortasına oturmasını buyurur. Herkes hazır olduktan sonra İmam Ali şöyle buyurdu: Ey rüzgar, bizi taşı. Sonra bir yere vardıklarında İmam Ali şöyle sordu: Bizim nereye geldiğimizi biliyor musunuz? Ashap dediler ki: Hayır nerde olduğumuzu bilmiyoruz. İmam Ali buyurdu ki: Burası Ashab-ı Kehf’in yeridir. Hadi ayağa kalkıp kardeşlerinizi selamlayınız. Bütün ashap selam verirler, fakat Ashab-ı Kehf’ten bir cevap gelmez. Sonra İmam Ali şöyle buyurdu: “Selamün aleyküm ey sıddıklar” Bunun üzerine Ashab-ı Kehf şöyle cevap verirler: “Aleykümesselam ve rahmetullahi ve berekatüh.- Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.” İmam Ali buyurdu ki: “Niçin kardeşlerime cevap vermediniz?” Ashab-ı Kehf şöyle cevap verdiler: “Biz sıddıklar toplumu ancak bir peygamberle veya bir vasiyle muhatap olabiliriz.” Hitaptan sonra Ashab-ı Kehf eski hallerine döndüler. (Sayfa: 140)

 

 

119.        Menakıb sahibi Ebi Cafer el-Bakır’dan, Cabir bin Abdullah’tan nakleder ki: “Güneş, İmam Ali'ye yedi kere hitap etti.” (Sayfa: 141)

 

120.        İbn-i Abbas’a: “Senin ilmin amcanoğlu Ali’nin ilmi yanında ne  kadardır?” diye soruldu. Dedi ki: “Yağmur tanelerinden  derin denize düşen bir damla kadardır.”(Sayfa: 148)

 

121.        Resulullah (saa)  şöyle buyurdu: "Kim benim gibi yaşayıp, benim gibi ölmeyi ve bana Allah'ın va'dettiği ebedi Cennet'e gitmeyi istiyorsa, Ali ve ondan sonraki zürriyetini kendine veli edinsin. Çünkü hiçbir zaman onlar sizi hidayet kapısından çıkarıp dalalet kapısına yöneltmezler." (Sayfa: 149-150)

 

122.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Kim, benim hayatımla yaşamayı, benim ölümümle ölmeyi ve Rabb’imin bana vadettiği Huld cennetine girmeyi arzuluyorsa, benden sonra Ali’yi, ondan sonra da zürreyitini sevmelidir. Çünkü onlar, sizi hidayet kapısından çıkarmaz ve sapıklık kapısına da sokmazlar.” (Sayfa: 150)

 

123.        Ebu Osman Amr b. Bahr (Cahiz) Hz. Ali’nin babası  Ebu Talib hakkında şöyle diyoe: "Ebu Talib Resulullah’ın (s.a.a) hamisi, yardımcısı ve seveniydi. Onun kefili eğiticisi ve nübüvvetini ikrar eden biriydi. Menkıbeleri hakkında bir çok beyitler insad etmiştir: Kureyş'in de büyüğü idi. (Sayfa: 152) 

 

124.        Hz. Ali şöyle buyurdu: "Ben Cehennem’in taksimcisiyim, Kıyamet Günü’nde Cehennem’e bu senin, bu da benim diyeceğim" (Sayfa: 162)

 

125.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey insanlar, fazilet, şeref ve menzilet Allah Resulü’nün ve zürriyetinin velâyetini kabul etmektedir. Öyleyse, batıl yollar sizi kapıp almasın.” (Sayfa: 169)

 

126.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Müjde olsun ey Ali, hayatın ve ölümün benimle beraberdir” (Sayfa: 179)

 

127.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Fatıma, müjde olsun ki mehdi sendendir” (Sayfa: 179)

 

128.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Sırat’a en sabit olanınız Ehli Beyt’imi en aşırı seveninizdir.” (Sayfa: 179)

 

129.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahım, Ali’yi koruyanı sen koru, ona ikramda bulunana sen de ikramda bulun, onu hor göreni sen de hor gör.” (Sayfa: 179)

 

130.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahım ben onları (Hasan ve Hüseyin) seviyorum, sen de sev. Onlara buğz edene sen de buğzet.” (Sayfa: 179)

 

131.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Allahım, ondan (Ali’den) sıcak ve soğuğu gider.” (Sayfa: 179)

 

132.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, razı olmaz mısın ki ben senin kardeşinim, sen de benim kardeşimsin.” (Sayfa: 179)

 

133.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Fatıma’yı Ali ile evlendirmemi Allah bana emretti.” (Sayfa: 179)

 

134.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah, Fatıma’nın gazabına gazaplanır, razı olmasına razı olur.” (Sayfa: 179)

 

135.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah, meleklerine karşı her gün Ali’yle övünür.” (Sayfa: 179)

 

136.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, Allah  senin rızana rıza, gazabına da gazap gösterir.” (Sayfa: 179)

 

137.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin Cennet gençlerinin sultanlarıdır.” (Sayfa: 179)

 

138.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali benden, ben de Ali'denim, kendisi tüm müminlerin Veli'sidir” (Sayfa: 179)

 

139.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Fatıma benden bir parçadır, onu gazaplandıran beni gazaplandırır.” (Sayfa: 179)

 

140.        Ebu Zer el-Gaffari’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ben peygamberlerin sonuncusuyum, sen de ey Ali vasilerin sonuncususun.” (Sayfa: 179)

 

141.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben hikmet eviyim, Ali de kapısıdır.” (Sayfa: 179)

 

142.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır.” (Sayfa: 179)

 

143.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben Adem oğullarının efendisiyim, Ali de Arapların efendisidir.” (Sayfa: 179)

 

144.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ve Ali, Allah’ın yaratıklarına olan hüccetiyiz.” (Sayfa: 179)

 

145.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ve Ali, aynı ağaçtanız, insanlar ise çeşitli ağaçlardandırlar.” (Sayfa: 179)

 

146.        Resulullah (saa) İmam Ali’ye hitaben şöyle buyurdu: “Ey Ali, Allah, Resulü ve cebrail senden razıdırlar.” (Sayfa: 179)

 

147.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Sırrımın sahibi Ali bin Ebi Talib'tir" (Sayfa: 180)

 

148.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ali’ye düşmanlık edene Allah düşmanlık etsin” (Sayfa: 180)

 

149.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ben-i Haşim, arapların ve yaratılmışların en hayırlısıdır.” (Sayfa: 180)

 

150.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benim dinimi ilk değiştiren Ben-i Ümeyye’den   bir şahıstır.”[3] (Sayfa: 180)

 

151.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Cefa ve baği Şam’dadır.”[4] (Sayfa: 180)

 

152.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek ateşten (Cehennemden) kurtuluştur, Ali'yi sevmek ateşin odunu yediği gibi günahları yer, Ali'yi sevmek nifaktan kurtuluştur.” (Sayfa: 180)

 

153.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Mümin sahifesinin ünvanı Ali'ye olan sevgisidir.” (Sayfa:180)

 

154.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali ve şiası (yandaşları) Kıyamet gününde kurtulmuş olanlardır"  (Sayfa: 180)

 

155.        Resulullah (saa) Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurdu:  "Müslümanlar'ın efendisi, müttakilerin (çekinenlerin) imamı hoş geldin." (Sayfa: 181)

 

156.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim halifelik için Ali ile savaşırsa nerde olursa olsun  onu öldürünüz.” (Sayfa: 181)

 

157.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'ye sövmeyiniz, zira Ali, Allah’ın zatına sürülmüştür" (Sayfa: 181)

 

158.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben-i Ümeyye’nin vay haline, Ben-i Ümeyye’nin vay haline, Ben-i Ümeyye’nin vay haline!”[5] (Sayfa: 181)

 

159.        Resulullah (saa) Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurmuştur: “Benden sonra ümmetime ihtilâf ettikleri hususları açıklayacak olan sensin.” (Sayfa: 182)

 

160.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder.” (Sayfa: 182)

 

161.        Resulullah’ın hanımı Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali Kur'an’ladır, Kur'an da Ali'yledir, ikisi havuz başına  varana  dek  birbirinden ayrılmazlar" (Sayfa: 185)

 

162.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Biz Ehl-i Beyt'i ancak mü'min ve muttaki olan sever; ve bize ancak münafık ve şaki olan kin besler." (Sayfa: 192)

 

163.        Hz. Ali  şöyle buyurdu: "En büyük Sıddık benim, Ebu Bekir iman edip Müslüman olmadan önce iman edip Müslüman oldum" (Sayfa: 202)

 

164.        İmam Aliyyür Rıda’dan, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen Cennet’e ilk girecek olansın ve hesapsız Cennet’e geçeceksin.” (Sayfa: 203)

 

165.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ali benden,  başımın gövdemdeki menzilesi gibidir” (Sayfa: 204)

 

166.        Bir kişi Ebu Zer hazretlerinin yanına gelir, Ebu Zer ise o anda mescidin içinde oturuyordu. İmam Ali de Ebu Zer’in önünde namaz kılıyordu. O kişi Ebu Zer hazretlerine dedi ki: “Ey Ebu Zer, sana en sevgili olan kişiden haber edecek misin ki, Allah’a yemin olsun ki sana en sevgili olan insanın Resulullah’a da en sevgili olduğunu biliyorum. Ebu Zer şöyle buyurdu : Evet öyledir, nefsim, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, bana en sevgili olan zamanında Resulullah (saa)’a en sevgili olanı idi ki, kendisi şu şeyhtir. Eliyle İmam Ali (as)’ye işaret etti. (Sayfa: 204)

 

167.        Abdullah bin Abbas diyor ki: İmam Ali Resulullah (saa)’ın yanına geçer. Bunun üzerine Resulullah ayağa kalkar, onu karşılar ve iki gözü arasından öper. Abbas Resulullah’a: “Ali’yi seviyor musun, ey Resulullah?” diye sorar. Bunun üzerine Resululah (saa) şöyle buyurur: “Allah’a ant olsun, Allahu Teala onu benden daha çok seviyor.” (Sayfa: 204)

 

168.        İbn-i  Abbas dedi ki: Allah’a ant olsun ki,  Resulullah (saa)’ın  şöyle buyurduğunu duydum: "Ali'ye söven bana sövmüştür, bana söven de Allah’a sövmüştür, Allah’ı söven kişiyi, Allah onu burnu üzere ateşe dökecektir" (Sayfa: 205)

 

169.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur, bana isyan eden ise Allah'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden ise bana itaat etmiş olur, ona isyan eden ise bana isyan etmiş olur." (Sayfa: 205)

 

170.        Ebu Bekir'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:"Ali'den izni olmayan hiç kimse Sırat'tan geçemeyecektir." (Sayfa: 207)

 

171.        İmam Hasan bin Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben Adem oğlunun seyyidiyim. Ali de arapların seyyididir.”  Sonra Ansar halkına İmam Ali’yi çağırmalarını söyledi. Çağırdıklarında onlara hitaben şöyle buyurdu:

“Ey Ansar halkı, ona tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapmayacağınız bir şeyi sizlere tavsiye edeyim mi?”  Dediler ki: “Evet” Bunun üzerine Resulullah (saa) onlara şöyle buyurdu:

“Bu, Ali'dir, onu seviniz, ona ikramda bulununuz, ona uyunuz. O Kuran ile beraberdir, Kuran da onunla beraberdir. O sizi hidayete eriştirir, sapıklığa sürüklemez, size söylediklerimi Cebrail vasıtasıyla Allah bana emretti.” (Sayfa: 207)

172.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vad ettiğimi yerine getiren Ali bin Ebi Talib’dir.” (Sayfa: 208)

 

173.        Ömer bin el-Hattap dedi ki: “Şüphesiz Ali bin Ebu Talib’e üç özellik verilmiştir. Eğer onlardan birisi bana verilmiş olsaydı, benim için kırmızı tüylü hayvanlardan daha hayırlıydı; o özellikler şunlardır:

-Peygamber (s.a.a), onu kendi kızıyla evlendirdi.

-Peygamber (s.a.a), onun kapısı dışındaki mescide açılan bütün kapıları   kapattı ve o  Resulullah ile birlikte mescitte oturdu ve Peygambere mescitte helal olan her şey ona da helal oldu.

-Peygamber (s.a.a) Hayber gününde, İslam bayrağını ona verdi.” (Sayfa: 210)

 

174.        Mutlib bin Abdullah bin Hantab’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Size kardeşim ve amcamın oğlu Ali'yi sevmenizi tavsiye ederim. Onu müminden başkası sevmez, münafıktan başkası da ona buğz etmez.” (Sayfa: 213)

 

175.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kim azminden dolayı Nuh'a, ilminden dolayı Adem'e, hilminden dolayı İbrahim'e, zekasından dolayı Musa'ya ve zühdünden dolayı İsa'ya  bakmak isterse, Ali bin Ebu Talib'e baksın."  (Sayfa: 214)

 

176.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her vardığım gökte muhakkak gök ehli Ali bin Ebi Talib’i özlemişlerdi. Cennette bulunan bütün peygamberler de Ali bin Ebi Talib’i özlemişlerdi.” (Sayfa: 215)

 

177.        Selman-ı Farisi, Resulullah (saa)'a: Senin vasin kimdir, diye sordu. Resulullah (saa) ona şöyle buyurdu: Ey Selman, kardeşim Musa’nın vasisi kimdi? Selman dedi ki: Yuşa bin Nun idi. O zaman Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali'dir" (Sayfa: 231)

 

178.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benden sonra fitneler zuhur edecektir. O zamanı gördüğünüzde Ali bin Ebi Talib’i iltizam ediniz. Çünkü kendisi doğru ve yanlışı birbirinden ayırt edendir.” (Sayfa: 233)

 

179.        Ebu Eyyub el-Ansari, Ammar bin Yasir ve Hz. Ali'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin müslümanlar üzerindeki hakkı, bir babanın oğlu üzerindeki hakkı gibidir" (Sayfa: 234)

 

180.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Bekir, benim elim ile Ali’nin eli adalette eşittir.” (Sayfa: 234)

 

“Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız” (Zuhruf Süresi 41.Ayet  )

 

181.        Bu ayet indiği zaman Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Bu ayet Ali bin Ebi Talib hakkında indi. Kendisi benden sonra ahdi bozanlardan, adaletten sapıp zulmedenlerden ve dinden çıkanlardan intikam alacaktır.” (Sayfa: 235)

 

182.        Ebu Zer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali ilmimin kapısı ve risaletimi benden sonra ümmetime açıklayacak olandır. Onu sevmek iman, onu buğz etmek nifaktır. Ona bakmak huzur ve refah getirir, ona yakınlık ibadettir.” (Sayfa: 235)

 

183.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali bin Ebi Talib  din kapısıdır. Her kim o kapıdan içeri geçerse mümin ve her kim o kapıdan dışarı çıkarsa kafir olur.” (Sayfa: 236-237)

 

184.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Bana iman edip beni doğrulayana Ali bin Ebi Talib'in velayetini tavsiye ederim. Kim onu veli edinirse beni veli edinmiş olur, beni veli edinen de Allah’ı veli edinmiş olur, onu seven beni sevmiştir,  beni seven de Allah’ı sevmiştir, onu buğzeden beni buğzetmiştir, beni buğzeden de Allah’ı buğzetmiştir" (Sayfa: 237)

 

185.        Hüzeyfe'den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "İnsanlar, Ali bin Ebi Talib'in ne zamandan beri 'Emir'ül Müminin' olarak adlandırıldığını bilselerdi, onun faziletlerini inkar etmezlerdi: Adem, ruh ve ceset arasındayken, Allah o zaman hazır bulunanlara şöyle buyurmuştu: Rabbinize inandınız mı? Hazır olanlar (Ruh alemi): Evet inandık (Kalü bela) dediler. Allah da onlara şöyle buyurdu: Ben Rabbinizim, Muhammed peygamberiniz, Ali de Emir’inizdir" (Sayfa:  238)

 

186.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Arşta şöyle yazılmıştır: “Allah’tan başka ilah yoktur, tektir ve ortağı yoktur. Muhammed kulum ve peygamberimdir. Onu Ali bin Ebi Talib ile güçlendirdim.” (Sayfa: 238)

 

            “Sen ancak ve ancak bir uyarıcı korkutucusun  ve her kavmin bir hidayete eriştiricisi vardır” (Rad Süresi 7. Ayet)

 

187.        Abdullah bin Abbas dedi ki: “Sen ancak ve ancak bir uyarıcı korkutucusun  ve her kavmin bir hidayete eriştiricisi vardır” ayeti indiği   zaman, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Uyarıcı-Korkutucu benim, Hidayete Eriştiren de Ali'dir, ey Ali, hidayete varmak isteyenler, ancak seninle hidayeti bulurlar" (Sayfa: 238)

 

“Durdurun onları, onlar sorguya çekileceklerdir” (Saffat Süresi 24. Ayet)

 

188.        Resulullah (saa)  bu ayet için şöyle buyurdu: “Onlar, Ali bin Ebi Talib’in velayetinden sorguya çekileceklerdir” (Sayfa: 238)

 

           “Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı ve Allah, derhal onun tövbesini kabul etti” (Bakara 37. Ayet)

 

189.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Adem, tövbesinin kabul edilmesi için Rabbinden bazı  kelimeler telakki ettiğinde, Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin hakkı için tövbesinin kabul edilmesini dilemişti.” (Sayfa: 238-239)

 

           “Ey peygamber, sana Rabibinden indirileni tebliğ et, eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun” (Maide: 67)

 

190.        Sahabi Berai bin Azib’ten, dedi ki: “Ey peygamber, sana Rabibnden indirileni tebliğ et...” ayetinde maksat Ali'nin  faziletlerinden tebliğ et, ayeti  Gadir-i Hum’da indi. Resulullah (saa) hutbesinde şöyle buyurdu:  “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”

 

191.        Bunun üzerine Ömer bin Hattab dedi ki: Sana kutlu olsun, sana kutlu olsun ey   Ali, bu gün benim ve kadın ve erkek tüm müminlerin mevlası oldun. (Sayfa: 239)

 

192.        Abdullah bin Selem dedi ki: Resulullah (saa)’a Allahın bu buyruğunu “De ki, benimle sizin aranızda tanık olarak  Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.” (Ra’d Süresi 43.Ayet) hakkında sordum, buyurdu ki: Ali bin Ebi Talib’dir. (Sayfa: 239)

 

193.        İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Allah biz Ehli Beyt’ ten zahir ve batin her tür çirkinlikten (günahtan) temizledi ve arındırdı.” (Sayfa: 244)

 

194.        İmam Ali’ den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim Urvet’ul Vuska (sağlam bir kulp)ya tutunmak istiyorsa Ali ve Ehli Beyt’inin sevgisine tutunsun. (Sayfa: 245)

 

195.        İbn-i Mesud’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali Muhammed’i bir gün sevmek bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır ve her kim onları severse Cennet’e gider.”(Sayfa: 245)

 

196.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim rahmet ile yürüyüp, rahmet ile sabahlamayı severse, zürriyetimin en faziletli zürriyet olduğunu ve vasimin (Ali'nin) en faziletli vasi olduğunu hiçbir zaman kalbiyyen şüphe etmesin.” (Sayfa: 245)

 

197.        Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’in meveddetini iltizam ediniz. Her kim Allah’tan sakınıp, bizlere bağlanır ve bizleri severse, Cennet’te bizimle beraber olacaktır. Muhammed’in nefsi onun kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, bir kulun ameli ancak bizim hakkımızı bilirse kabul görür.” (Sayfa: 246)

 

198.        Ata dedi ki: “Aişe’ye İmam Ali'yi sordular. Dedi ki: O, insanların en hayırlısıdır. Bundan ancak kafir olan şüphe eder.” (Sayfa: 246)

 

199.        Hüzeyfe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali insanların en hayırlısıdır. Bunu kabul etmeyen kafir olur.” (Sayfa: 246)

 

200.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, sen insanların en hayırlısısın, bunda kim şüpheye düşerse kafir olur.” (Sayfa: 246)

 

201.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi buğz etmek küfürdür, Ben-i Haşim’i buğz etmek nifaktır.” (Sayfa: 246)

 

202.        Âişe bint Abdullah, Ümmü Seleme'den:

Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hangi topluluk  Muhammedin ve Âl-i Muhammedin faziletlerini zikredirlerse, muhakkak o mekâna gökten melekler inerler, onlar topluluğa karışıp sohbet ederler, o topluluk  dağılınca melekler göğe yükselirler. Öyle güzel bir koku ile dönerler ki, diğer melekler onlara: ‘Sizden şimdiye kadar hiç koklamadığımız güzel bir koku kokluyoruz’ derler. ‘Ne olur, bizimle beraber oraya inin.’ Diğer melekler: ‘Artık onlar dağıldılar’ deyince,  inmek isteyen melekler şöyle cevap verirler ‘Olsun, bizimle onların olduğu yere inin’ derler” (Sayfa: 246)

 

203.        Cabir bin Abdullah el-Ansari'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali insanların en hayırlısıdır, bundan şüphe eden kafir olur" (Sayfa: 247)

 

204.        Ebu Talib’ in kızı Ümmü Hani’ den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah’ın yanında en faziletli insanlar, Ali ve Zürriyetinin yaratılmışların en hayırlısı olduklarından şüphe etmeden mezarlarında yatanlardır.” (Sayfa: 247)

 

205.        Salim dedi ki: “Cabir’e: Bana Ali hakkında bahset, dedim. Dedi ki: O Cennet şahıslarındandır. Ona yine sordum: Ali'yi buğz edenin hakkında ne dersin? Dedi ki: Onu ancak kafir olan buğz eder.” (Sayfa: 247)

 

206.        Ayşe dedi ki: “Resulullah bana ahdetti ki, Ali’ye karşı çıkan kafirdir ve Cehennem’dedir. Ona dediler ki: O zaman sen niye ona karşı çıktın? Dedi ki: Cemel gününde unutmuştum, Basra’ya gittiğimde hatırladım, Allah’a istiğfar ediyorum.” (Sayfa: 247)

 

207.        Cabir bin Abdullah el-Ansari dedi ki: “Her kim Ali hakkında şüphe ederse kafirdir. Biz münafıklamızı ancak Ali'ye olan buğzlarından dolayı tanırdık.” (Sayfa: 247)

 

208.        Enes dedi ki: “Resulullah’la beraberken Ali geldi. O anda Resulullah şöyle buyurdu: ‘Bu, Kıyamet Günü’nde Allah'ın ümmetime olan hüccetidir.’” (Sayfa: 248)

 

209.        Hasan bin Ali ve İmam Ali’den naklen,  Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Arşın altında Levh-i Mahfuz’da ‘Emir’ül Müminin Ali bin Ebi Talib’ yazılmıştır.”[6] (Sayfa: 248)

 

210.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, sen zimmetimi beraat edensin. Sen ümmetim üzerine benim halifemsin.”  (Sayfa: 248)

 

211.        Hz.Ali'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Allahu Teala her peygambere bir Vasi kıldı: Şit'i Adem'in vasisi kıldı, Yuşa'yı Musa'nın vasisi kıldı, Şem'un'u İsa'nın vasisi kıldı, benim vasim de Ali'dir. Benim vasim, vasilerin en hayırlısıdır, ben dua edenim, Ali de aydınlatandır." (Sayfa: 248)

 

212.        Ebu Hüreyra dedi ki: “Resulullah Gadir-i Hum gününde Ali’nin elinden tutup: ‘Ben kimin mevlası isem Ali onun mevlasıdır. Ey Allahım, bunu kabul edip ona yardımcı olana sen de yardımcı ol. Ona düşman olana sen de düşman ol. Ona nusret verene sen de nusret ver ve onu hor göreni sen de hor gör’ buyurmuş olduğu Zilhicce Ayının on sekizinde oruç tutan, altmış ay oruç tutmuş gibidir.” (Sayfa: 249)

 

213.        Ömer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Deniz mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa,  insanlar katip olsa, cinler de hesap etseler Ali'nin  faziletlerini sayamazlardı.” (Sayfa: 249-250)

 

214.        Alkame bin Kays ve Esved bin Berid’den, dediler ki: “Ebu Eyub’il Ansari’ye varıp ona dedik ki: Ey Ebu Eyyub, şanı yüce olan Allah, Peygamberin devesini yöneltip senin evinin önünde durmasıyla seni kerametli kıldı. Resulullah da senin evinde kalıp, seni çok faziletlerle yüceltti. Biz haber aldık ki, sen Ali aleyhisselam ile La ilahe illalah ehline karşı savaşmışsın. Ebu Eyyub bize dedi ki: Allah'a yemin ederim ki, şimdi sizlerin bulunduğunuz bu evimde Resulullah (saa) mevcut idi. Benden ve Resulullah’tan başka, Resulullah’ın hizmetçisi Enes bin Malik ve Resulullah’ın sağında İmam Ali vardı. Bizler içerdeyken kapı vuruldu. Resulullah (saa) buyurdu ki: Ey Enes, kapıyı aç bak kim geldi. Enes kapıyı açıp Ammar’ın geldiğini söyledi. Resulullah (saa) buyurdu ki: Tayyib, mutayyib olan Ammar’a kapıyı aç içeri gelsin. Enes kapıyı açıp, Ammar içeri Resulullah’ın yanına geldi. Resulullah (saa) Ammar’a hitaben şöyle buyurdu: Ey Ammar, ümmetimin içinde felaketler ortaya çıkacak ve kılıçlar araya geçecek. Ümmetim birbirini vurup öldürecek, işte o durumu görürsen sağımda duranı (İmam Ali’yi) takip et. İnsanların hepsi bir vadiye geçse, Ali ise başka bir vadiye geçse, Ali'nin  geçtiği vadiye geç ve insanları bırak. Ey Ammar, Ali seni hiçbir zaman hidayetten çıkarmaz ve seni hiçbir zaman sapıklığa sürüklemez. Ey Ammar, Ali'ye itaat bana itaattir, bana itaat ise Allah'a itaat etmektir.” (Sayfa: 250)

 

215.        Enes’ten naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Allah beni Peygamberlerin içinden seçip beni tercih etti. Aynı zamanda bana hayırlılardan bir vasi seçti, o amcamın oğludur. Onunla beni kuvvetlendirdi. Tıpkı Musa’yı kardeşi Harun ile kuvvetlendirdiği gibi. Kendisi benim halifem ve vezirimdir. Benden sonra peygamber olsaydı Ali peygamber olurdu, fakat benden sonra peygamberlik yoktur.” (Sayfa: 250-251)

 

216.        Ömer bin Hattab dedi ki: “Resulullah (saa) ashabı arasında kardeşlik kurduğunda şöyle buyurdu: Bu Ali, dünyada ve ahirette kardeşimdir. Ehlim içinde halifem ve ümmetim üzerine vasim ve ilmimin varisidir. Kendisi borcumu ödeyendir. Onun malı benim malımdır, ona yaramak bana yaramaktır, ona zarar vermek bana zarar vermektir. Her kim onu severse beni sever ve her kim onu buğz ederse beni buğz etmiştir.” (Sayfa: 251)

 

217.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ali'yi sevmek ateşin odunu yediği gibi günahları yer.” (Sayfa: 251)

 

218.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek ateşten (Cehennem’den) kurtuluştur.” (Sayfa: 251)

 

           “Ey iman edenler, hepiniz barışa girin ve şeytanın adımlarına uymayın”  (Bakara 208)

 

219.        İmam Muhammed’ül Bâkır: ‘Ey iman edenler, hepiniz barışa girin ve şeytanın adımlarına uymayın’ayeti için buyuruyor ki: ‘Yani İmam Ali ve kendisinden sonraki vasilerin velayetine girin’ (Sayfa: 251)

 

220.        Ebu Musa el-Hamidi’den naklen, Resulullah (saa) bir gün Ebu Bekir, Osman ve İmam Ali ile beraber otururken şöyle buyurdu: "Ey Ebu Bekir, bu gördüğün Ali, benim gökte ve yeryüzünde vezirimdir, senden razı olduğu halde Allah’a kavuşmak istiyorsan Ali'nin senden razı olmasına bak, zira Ali'nin rızası Allah’ın rızasıdır, Ali'nin gazabı da Allah’ın gazabıdır" (Sayfa: 251)

 

221.        Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Yer ve gök yaratılmadan bin yıl önce Cennet’in kapısına şöyle yazılmıştı: La ilahe illallah, Muhammed Resulullah, Ali Resulullah’ın kardeşidir.” (Sayfa: 251)

 

222.        Ebu Rafi dedi ki: “Uhud gününde bir münadi (melek) şöyle nida etti: Zülfikar’dan başka kılıç yok, Ali’den başka fatih yoktur.” (Sayfa: 251)

 

223.        Ömer bin Hattab’tan ve İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İnsanlar Ali bin Ebi Talib’in sevgisinde birleşselerdi Allah Cehennem’i yaratmazdı.” (Sayfa: 251, 252)

 

224.        İmam Ali’den naklen  Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, bir kul  Allah’a karşı Nuh’un kavmi içinde kaldığı gibi ibadet etse, Uhut dağı kadar altını olup onu Allah’ın yolunda harcasa, ömrü uzun olup bin kere yayan hac etmeğe ömrü yetse ve sonra Safa ve Merve arasında mazlum olarak öldürülse ve bütün bunlara rağmen senin velayetin altında değilse o kişi hiçbir zaman ne cennete girecek, ne de cennetin kokusunu koklayacaktır.” (Sayfa: 252)

 

225.        Muhammed bin Hanefi’den, Cabir’den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahu Teala Ali'yi müslümanları Cennet’e götüren olarak kıldı.  Onunla  Cennet’e giderler ve onunla Cehennem’e giderler ve onunla azab görürler.” Dedik ki: “Ey Resulullah, bu nasıl mümkündür?” Buyurdu ki: “Onun sevgisiyle Cennet’e gidilir ve onun buğzuyla Cehennem’e gidilir ve azab olunur.” (Sayfa: 252)

 

226.        Ebu Rafi'den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin hakkını tanımayan üç kişiden biridir: Ya zina kadının oğlu, veya temiz olmadığı halde hamile kalan annenin oğlu veyahut da o kişi münafık bir kimsedir" (Sayfa: 252)

 

227.        Abdullah bin Ömer dedi ki: Selman-ı Farisî yanımızdan geçiyordu. Aramızdan biri ona dedi ki: Şu gelene sorsanız, peygamberden sonra aramızda olan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim olduğunu sizlere bildirirdi. Hazır olanlar Selman’a sordular. Selman bize dedi ki: İsteseydim, sizlere peygamberden sonra ümmetin ve aranızda oturan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim olduğunu bildirirdim. Selman yoluna devam edince arkasından gelip ona dediler ki: Ey Ebu Abdullah, o adamın kim olduğunu bize söyleseydin. Bunun üzerine Selman şöyle buyurdu: Resulullah (saa)’a hastalığı şiddetli olduğu vakitte yanına geçip ona sordum ki: Ey Resulullah, vasiyet ettin mi? Resulullah bana buyurdu ki: Ey Selman, vasi olanların kim olduklarını biliyor musun? Ben dedim ki: Allah ve Resulü daha iyi bilirler. Bunun üzerine Resulullah bana şöyle buyurdu: Adem’in vasisi Şit idi, nitekim kendisi Adem’den sonra en faziletli olanı idi. Nuh’un vasisi Sam idi, çünkü Nuh’tan sonra geri kalanların içinde en faziletlisi kendisi idi. Musa’nın vasisi Yuşa idi. Yuşa Musa’nın terk ettiklerinin en faziletlisi idi. İsa’nın vasisi Şemun bin Ferhiya idi. Şemun İsa’nın terk ettiklerinin en faziletlisi idi. Ben de Ali’yi vasi kıldım, kendisi terk ettiklerimin en faziletlisidir. (Sayfa: 253)

 

228.        Cabir bin Abdullah’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, bir kul Allah’a hakkıyla ibadet ettiği halde, senin ve Ehl-i Beyt’inin insanların en faziletlileri olduğunuzdan şüpheye düşerse, o kişi Cehennem’in içinde olacaktır.” (Sayfa: 253)

 

229.        İbn-i Abbas’tan Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Zamanımda alemin erkeklerinin en faziletlisi Ali’ dir. Öncekilerin ve sonrakilerin en faziletli kadını da Fatıma’dır.” (Sayfa: 253)

 

230.        Selman’dan naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ümmetimin en alimi Ali bin Ebi Talib’dir.” (Sayfa: 254)

 

231.        İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “İlim on kısma bölündü. 9 kısmı Ali'ye verildi. Öbür kısmı da insanlara verildi. Ali, o kısmı da insanlardan daha iyi bilir.” (Sayfa: 254)

 

232.        Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Bu ümmetin uyarıcısı benim. Hidayete erişitiricisi de Ali’dir.” (Sayfa: 254)

 

233.        Ömer bin Hattap ve İbn-i Ömer'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Şayet yer ve gök ehlinin imanı terazinin bir tarafına konsa, Ali'nin imanı da terazinin öbür tarafına konsa, şüphesiz Ali'nin imanı daha ağır basardı" (Sayfa: 254)

 

234.        Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen benden Harun’un Musa’ya olan mertebesindesin. Ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir.” (Sayfa: 254)

 

235.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim Allah'ın gazabını söndürmek ve amelinin Allah'ın yanında kabul edilmesini istiyorsa Ali bin Ebi Talib’i sevsin. Çünkü onun sevgisi imanı arttırır, onun sevgisi ateşin kurşunları erittiği gibi kötülükleri eritir.” (Sayfa: 255)

 

236.        Ebu Zer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahu Tebareke ve Teala bu dini Ali ile teyid etti. O bendendir, ben de ondanım.” (Sayfa: 256)

 

237.        Hz. Fatıma buyurdu ki: Babam (Resulullah) Ali'ye bakıp şöyle buyurdu: “Bu ve şiası (yandaşları) Cennet’tedir.” (Sayfa: 257)

 

238.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Benden sonra on iki halife gelecek. hepsi de Ben-i Haşim’dendir. (Sayfa: 258)

 

239.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben peygamberlerin seyyidiyim, Ali de vasilerin seyyididir. Benden sonra vasilerim 12 dir, birincisi Ali, sonuncuları el-Kaim Mehdi’dir.” (Sayfa: 258)

 

240.        Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi zikretmek ibadettir.” (Sayfa: 262)

 

241.        Selman’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Selman, her kim kızım Fatıma’yı severse Cennet’te benimle beraber olacaktır. Her kim onu buğz ederse Cehennem’de olacaktır. Ey Selman, Fatıma’yı sevmek, o seven kişiye yüz durakta faydalı olur. O duraklardan bazıları şunlardır: Mezarda, terazide, Sırat Köprüsü’nde ve Hesap Günü’nde. Kızım Fatıma, kimden razı olursa, ben de o kişiden razı olacağım. Benim ondan razı olduğum kişiden de Allah da razı olacaktır. Kızım kime öfkelenirse ben de o kişiye öfkeleneceğim, benim ondan öfkelendiğim kişi Allah’ın öfkesine maruz olacaktır. Ey Selman, kızıma ve kocası Ali'ye zulmedenlerin vay haline olsun. Kızımın zürriyetine ve onların şialarına zulmedenlerin vay haline olsun.” (Sayfa: 263)

 

242.        Selman’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Bir kul beni sevdiği sevgi ile Ehl-i Beyt’imi de severse ancak iman sahibi olabilir.” (Sayfa: 272)

 

243.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Biz Ehl-i Beyt'in sevgisine sarılın. Çünkü Allah'ın huzuruna bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle Cennet’e gider. Nefsimin elinde olduğu Allah'a yemin ederim ki, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra hiçbir kulun ameli kendine bir fayda sağlamayacaktır." (Sayfa: 272)

 

 

              "İsteyen biri, inecek  azabı istedi; kâfirler için olan bu azabı başlarından defedecek kimse yok; o, yüksek dereceler sahibi Allah'tandır." (Mearic 1-3. Ayetler)

 

244.        Ebu İshak Sa'lebi şöyle diyor: Süfyan b. Aniye'den "Seele sailun" ayetinin kimin hakkında nazil olduğu soruldu. O cevapta "Benden öyle bir soru sordun ki senden önce hiç kimse bu soruyu benden  sormamıştı." dedi. Babam Cafer b. Muhammed ve kardeşleri benim için şu hadisi naklettiler: "Hz. Peygamber (s.a.a) Gadir-i Hum'a ulaşır ulaşmaz, halka seslendi ve sonra Ali'nin (a.s) elini yukarı kaldırdı ve şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." Bu haber bütün şehirlerde yayıldı. Bu haberi Haris b. Nu-man duyduğunda Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna geldi. Devesinden inerek Allah Resulü'ne (s.a.a) şöyle dedi: "Ey Muhammed! Bize Allah’tan başka ilah olmadığına ve senin onun peygamberi olduğuna  tanıklık etmemezi emrettik, tanıklık ettik. Bize günde beş vakit namaz kılmayı, Ramazan ayında oruç tutmayı,  hac için Beyt'ullah'a gitmeyi ve mahmızdan zekat vermeyi emrettin; biz bunları da kabul ettik. Ve sen bunlarla yetinmeyerek amcanın oğlunun elini yukarı kaldırdın ve onu bize üstün kıldın ve "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." dedin. Bu, senin görüşün mü? Yoksa Allah'ın emri mi? Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "O'ndan başka ilah olmayana andolsun ki, bu, Allah (c.c) katındandır." Bu cevabı alan Haris b. Nu'man göğe dönerek şöyle söylendi: "Ey Allah'ım! Eğer Peygamber'in dediği hak ise gökten bana taş yağdır. Veya beni acı bir azaba müptela et." O henüz devesine ulaşmamışken, gökten bir taş iniverdi, başından girip altından dışarı çıktı ve onu helak etti." Bu sırada şu ayet indi: "İsteyen biri, inecek azabı istedi …" (Sayfa: 274)

 

245.        Muhammed bin Ali, babasından o da dedesinden naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim soyumda bana eziyet ederse ona Allah’ın laneti olsun.”  (Sayfa: 277)

 

246.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: Her kim ehlimde bana eziyet ederse Allah’a eziyet etmiştir.” (Sayfa: 277)

 

247.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahu Teala, Ehl-i Beyt’ime zulmedene, onları öldürene, onlara yardımcı olanlara ve onları sövene cenneti haram kılmıştır.” (Sayfa: 277)

 

248.        Hüseyin’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim Ehl-i Beyt’ime söverse ben ondan beriyim.” (Sayfa: 277)

 

249.        Hz. Ali şöyle buyurdu: “Resulullah (saa), pazartesi günü (peygamberliğe) gönderildi. Ben ise Salı günü Müslüman oldum.” (Sayfa: 279)

250.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali din kapısıdır, her kim içine  geçerse mümindir, her kim içinden çıkarsa kafirdir.” (Sayfa: 281)

 

251.        Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurduğuna tanık oldum: "Ali'yi seven beni sevmiş olur, beni seven de Allahı sevmiş olur, Ali'ye buğzeden bana buğzetmiş olur, bana buğzeden de Allaha buğzetmiş olur" (Sayfa: 282)

 

252.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ey Ali, ben Kuran’ın tenzili için savaştığım gibi sen de Kuran’ın tevili için savaşacaksın.” (Sayfa: 283)

 

253.        İbn-i  Abbas'tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Ali, mağfiret kapısıdır, her kim içine geçerse mümin, her kim içinden çıkarsa kafirdir." (Sayfa: 284)

 

254.        Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Kardeşlerimin en hayırlısı Ali, amcalarımın en hayırlısı Hamza ve Ali’yi zikretmek ibadettir." (Sayfa: 284)

 

255.        İmam-ı Ali’yyür Rıda, babası ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen Cennet ve Cehennem’in taksimcisisin, Kıyamet Günü’nde Cehennem’e bu senin, bu da benim diyeceksin." (Sayfa: 285)

 

256.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali müminlerin, mal ise münafıkların sultanıdır.” (Sayfa: 285)

 

257.        Ömer bin Hattap dedi ki: “En doğru hüküm verenimiz Ali’dir.” (Sayfa: 286)

 

258.        İbn-i Abbas dedi ki: “Allahu Teala her ne kadar ‘ey iman edenler’ diye bir ayet indirmişse muhakkak Ali o ayetin emiri ve şerifidir. Allah, Muhammed’in ashabını başka yerlerde yerdi ama Ali’yi daima hayır içinde andı.” (Sayfa: 286)

 

259.        Adullah bin Abbas dedi ki: “Ali hakkında 300 ayet indi.” (Sayfa: 286)

 

260.        İbn-i Abbas dedi ki: “Ali’nin onsekiz menkıbesi vardır ki, bu ümmetten hiçbir kimsede yoktur” (Sayfa: 286)

 

261.        Hz. Ali Küfe’ye geçtiğinde yanına Hakim bin el-Arap gelip dedi ki: “Ey Emir’ül Müminin, Allah’a ant olsun ki, sen hilafeti süsledin, hilafet seni süslemedi, hilafeti yükselttin, o seni yükseltmedi. Hilafetin sana olan ihtiyacı senin ona ihtiyacından daha fazladır.” (Sayfa: 287)

 

262.        Hz. Ali’nin parlak kerametlerindendir ki, bir zaman Peygamber (saa)’e vahiy nazil olurken, mübarek başı Ali’nin kucağında idi. İmam Ali, ikindi namazını kılmamış olduğu halde, Hz. Peygamberden o haletin geçmesini bekliyordu. Ancak Güneş battıktan sonra o durum geçti. Hz. Peygamber İmam Ali’nin ikindi namazını kılmadığına üzülerek: «Ey Allahım! Ali senin ve Resulünün taatında idi. Ona Güneş’i tekrar geri çevir” diye dua ederler, güneş battıktan sonra tekrar çıktı.

Güneşin tekrar çıkması hakkındaki bu hadis-i şerifi Tahavi ve Kadı Iyad da «Şifa» adlı kitabında sahihlemişlerdir. Şeyhülislam Ebu Zür’a ve başkaları da ona tabi olup hasendir demişlerdir, bu hadisin mevzu (uyduruk) ileri sürenleri de reddetmişlerdir.

 

Sıbt İbn-i Cevzi şöyle der: “Güneş’in batıp tekrar çıkması babında acayip bir hikaye vardır ki, onu Irak’taki hocalarımızdan biri cemaate şu şekilde açıkladı: Onlar, vaiz Ebu Mansur el-Muzaffer bin Ezdeşir el-Kubavi’yi gördüler ki, ikindi namazından sonra verdiği vaazında bu hadisten (Güneş’in geri gelmesi olayı) bahsedip aynı kelimeleri anlatıyordu. Ehl-i Beyt’in faziletlerinden bahsederken öyle bir bulut, güneşi örttü ki, herkes onun battığını sandı. Ebu Mansur minbere çıkıp güneşe işaretle şu mealdeki şiir okudu:

 

“Ey Güneş batma ki, ta bula hitam

Mustafa’ın âl ü nesline senâm

Dileğinse bu çevir dizginini

Sen unuttun mu ona durduğunu

Sen eğer Allah’a durdunsa o an

Bu da olsun ceyşine şimdi hemen.”

 

Mecliste hazır bulunanlar: “Ebu Mansur bunu okuduktan sonra, bulut geçip güneş çıktı” dediler. (Sayfa: 287) [7]  

 

263.        Ebi Tufayl dedi ki: Hz. Ali’nin hutbe okursen şöyle buyurduğuna tanık oldum. "Bana sorunuz, Allah’a ant olsunki, bana neyden sorarsanız size haber veririm. Bana Allah’ın kitabından sorunuz, her ayetin gece mi, gündüz mü, dağlıkta mı, düzlükte mi indiğini bilirim" (Sayfa: 287)

 

264.        İmam Ali bir hadis anlatırken, bir adam onu yalanladı. Hz. Ali ona: “Sana yalan söylüyorsan, sana beddua edeyim mi?” diye sordu. Adam: “Beddu et” dedi. İmam Ali ona beddua etti. O kişi yerinden kalkmadan hemen o esnada kör oldu. (Sayfa: 288)

 

265.        İbn-i Abbas ve Mücahit dediler ki: Ali’nin dört dirhemi vardı, birini gece birini gündüz, birini gizli, birini de açık olarak nafaka  verdi. Sonra şu ayeti şerife indi: “Mallarını gece, gündüz, gizli ve açıkta harcayanlar yok mu, onların ödülleri Rableri yanındadır, onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar” (Bakara Süresi 274. Ayet) (Sayfa: 290)

 

“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizlerden her tür günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor (Ahzab 33. Ayet)

 

266.        Ebi Said el-Hudri dedi ki: “Bu ayet beş kişi hakkında indi: Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkında.” (Sayfa: 294)

 

“Allah ve Melekleri peygambere salavat ederler, ey iman edenler, siz de ona salat ve selam edin” (Ahzab 55.Ayet)

 

267.        Ka’b bin Acre dedi ki: Bu ayet indiğinde Resulullah’a dedik ki: ‘Ey Resulullah! Sana nasıl selam vereceğimizi biliyoruz ama sana nasıl salat getireceğimizi bilmiyoruz’ dedik. Bunun üzerine Resulullah (saa) buyurdu ki: ‘Allahumma salli alâ Muhammed’in ve ala âli Muhammed’in /Allahım! Muhammed’e ve âli Muhammed (Ehl-i Beyt)’e salat kıl.” (Sayfa: 295)

 

268.        Resulullah (saa): “Bana betra (kesik) salat getirmeyiniz”  buyurdu. Ona: “Ey Resulullah! Kesik salat nedir, diye sordular. Buyurdu ki:  “‘Allahumma salli âla Muhammed’(Yani sallallahu aleyhi ve sellem)  deyip durmanızdır. Salatın tamamı şudur: “Allahumma salli alâ Muhammed’in ve ala âli Muhammed’in (Yani Sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem)” (Sayfa: 295)

 

269.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Muhammed ve âli Muhammed (Ehl-i Beyt)’e salavat getirilmeden hiçbir dua kabul edilmez.” (Sayfa: 295)

 

270.        Şafii mezhebinin imamı Şafii bin İdris şöyle demiştir:

 

"Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i! Sizleri sevmek, 

Allah tarafından farzdır, onu Kur'an'da nazil etmiştir.

Sizin şanınızın büyüklüğü için bu kadarı yeter ki,

Kim size salavat getirmezse, onun namazı yoktur." (Sayfa: 295)

 

          

 

271.        “İman edip de salih ameller işleyenler yaratılmışların en hayırlısıdır.” ayeti indiğinde Resulullah (saa) Hz. Ali (as)’ye  hitaben şöyle buyurdu: “Onlar sen ve senin yandaşlarındır ey Ali. Kıyamet  Günü’nde razı olmuş ve rıza görmüş olarak geleceksiniz, senin düşmanların ise gazap ve suç yüklü olarak gelecekler.” (Sayfa: 301)

 

 

272.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Bir kişi, Beyt-ül Haram'da Rükun ile Makam arasında devamlı namaz kılıp oruç tutsa dahi, Âl-i Muhammed'e kin duyduğu taktirde mutlaka Cehennem’e gidecektir." (Sayfa: 305)

 

273.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  "Kim benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor ve Rabbimin diktiği Cennet’te mesken edinmeyi arzu ediyorsa, benden sonra kendine veli olarak Ali'yi seçsin, ona sadık kalanlara sadık kalsın. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim tıynetimden yaratılmışlar ve benim ilim ve kavrayışımı kazanmışlardır. Ümmetimden onların faziletini yalanlayanlara, onlarla bağımı kesenlere yazıklar olsun. Allah onlara şefaatimi nasip etmesin." (Sayfa: 313)

 

274.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ansar halkı, ona tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapmayacağınız bir şeyi sizlere tavsiye edeyim mi? "Dediler ki: "Evet ey Resulullah" Bunun üzerine Resulullah (saa) onlara hitaben şöyle buyurdu: "Bu, Ali'dir, beni sevdiğiniz gibi onu seviniz ve bana ikramda bulunduğunuz gibi ona ikramda bulununuz. Size söylediklerimi Cebrail vasıtasıyla Allah bana emretti." (Sayfa: 313)

 

275.        Adamın biri İmam Hüseyin (as)’e “Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd” ın anlamını sordu. İmam Hüseyin (as) o kişiye buyurdu ki: “Sana, bunun manasını tefsir edersem, su üzerinde yürürsün.” (Sayfa: 402)

 

276.        İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “Eğer ben sizlere Ebul Kasım (Resulullah s.a.a)’ın ağzından duyduğum her şeyi haberder edersem, burdan çıkar çıkmaz, Ali yalancıların en yalancısı ve fasıkların en fasığı derdiniz” (Sayfa: 403)

 

277.        HZ. ALİ’NİN “HUTBET’ÜL BEYAN” ADLI MEŞHUR HUTBESİ[8]

 

Tarikat uleması ve hakikat şeyhlerince, sahih nakledilen ve keşfi sarih ile tespit olmuştur ki, Emir’ül Müminin Ali aleyhisselam Küfe’de mimbere çıktı ve Hutbet’ül Beyan ismiyle bilinen şu hutbeyi beyan etti:

 

“Gökleri ve yeri yaratan, yeryüzünü yayıp döşeyip, semayı ona tavan yapan, dağları yüceltip arza direk yapan, pınarları var edip fışkırtan, rüzgarları estiren, felaketleri emreden ve istediği zaman kaldıran, gökleri yıldızlarla süsleyen, felekleri tedbir ve teshir eden, onları paylaştırıp menziller takdir eden, bulutları yaratıp yerden yere sevk eden, yıldızlara ışık veren, cisimleri ölçüsü ile evsafiyle halkeden, dehri dürüp dertop edip bulandıran, hadiseleri getiren ve götüren, rızıkları tekeffül eden ve tedbir eden ve ölüleri dirilten Allaha hamd ederim. Nimetlerine ve nimetlerinin bolluğuna ve o nimetlerin devamlılığına hamd ederim. Ortağı olmayan Allah’ın birliğine tanıklık ederim, öyle bir tanıklık ki tanıklık edeni selamete götürür ve azabtan emin kılar. Ve yine tanıklık ederim ki Muhammed (saa) onun resulü ve resullerin sonuncusu, keremlisi, en faziletlisi  ve kainatın efendisidir. Hak olan davetinin fatihi ve yayıcısıdır. Allah o yüce zatı öyle bir ümmete gönderdi ki, onların şairleri putlara övgü yazarlardı. İşte o ümmete öyle nasihat etti ve hidayet kapıların açtı ki sancakları yükseldi ve mimberleri aydınlandı. Kuran mucizesi ile Şeytan’ı ve saltanatını perişan etti. Arabın en azgınlarının ve kafirlerinin burnunu yere sürttü. Onun davası ilk ziyaretçisi ile hak oldu. Onun temiz şeriatı ile şereflenen ebediyen şereflenir. Allah’ın salat ve selamı Resulüne ve onun mübarek ağacına (soyuna) olsun.

 

Ey insanlar, olan oldu ve olacak olan olmaktadır. Önümüzde öyle bir zaman var ki; iş başına namertler geçecek, idareyi kadınlar ele alacak, arzu ve istekler artacak, reyler çoğalacak, müşküller büyüyecek, şikayetler artacak, davaların ve sorunların ardı ve arkası kesilmeyecek, yer depremlerle sarsılacak, farzlar yerine getirilmeyecek, emanet gizlenecek, hiyanet ortaya çıkacak, iddialar çoğalacak, eşkıya galip gelecek, sefihler öne çıkacak, salihler geride kalacak, Kuran sınırlanmaya ve saptırılmaya çalışılacak, Ay’ın menzilleri kızaracak, fetret zirveye çıkacak, Hicret altılanınca çökük burunlular ortaya çıkacak, önüne geleni yakıp yıkacaklar, silip süpürecekler. Keysan’a gelecekler, Horasan’ı tahrik edecekler, kaleleri yıkacaklar, kan dökerek Irak’ı fethedecekler... Âh...âh, tekrar âh, âh onlara, her bulduğunu yiyip bitiren geniş ağızlara...”

İmam Ali bundan sonra, bir sağına ve bir soluna baktı ve derin bir nefes aldı. “Hayır... hiç çare yok, bunlar mutlaka olacak” buyurdu ve bir müddet huşu ve sakinlik içinde kaldı.

Bu esnada Süveyd bin Nevfel el-Hilali yanına gitti ve “Ey Emir’ül Müminin, sen bunlar olurken orada mıydın, gözünle mi gördün, nereden biliyorsun?” deyince Emir’ül Müminin ona döndü, baktı  ve gazapla şunları söyledi: “Keşki anan seni doğurmamış olsaydı, ey korkak, ey habis ve ey yalancı! Kahrolası ve yok olası seni” ve tekrar söze başladı:

 

“Ben sırların sırrıyım,  ben nurların ağacıyım, ben göklerin deliliyim, ben tesbih edenlerin enisiyim, ben Cebrail'in dostuyum, ben Mikail'in arkadaşıyım, ben meliklerin kumandanıyım, ben feleklerin semendeliyim, ben safilerin kabıyım, ben elvahın muhafızıyım, ben karanlığın kutbuyum, ben Beyt-i Mamur’um, ben bulutların yağmuruyum, ben Gaypların nuruyum, ben hüccetlerin feleğiyim, ben hüccetlerin hüccetiyim, ben yaratılmışların doğru yola sevk edicisiyim, ben hakikatların muhakkıkıyım, ben tevilin açıklayanıyım, ben İncil’in müfessiriyim, ben Âli Abâ’nın beşincisiyim, ben yol göstericilerin rehberiyim, ben koruyucuların koruyucusuyum,  ben Araf’ın ricaliyim, ben İbrahim’in sırrıyım, ben Kelim’in (Musa’nın) yılanıyım (asasıyım), ben evliyaların velisiyim, ben peygamberlerin varisiyim,  ben Gafur’un hicabıyım,  ben celilin en seçkiniyim,  ben İncil’in ilya'sıyım,  ben şedidül kuvayım. Ben Hamd Bayrağı’nın taşıyıcısıyım,  ben Mahşer’in imamıyım,  ben Kevser'in sakisiyim, ben Cennetlerin taksim edicisiyim,  ben ateşten uzaklaştıranım, ben dinin aribeyiyim,  ben çekinenlerin imamıyım, ben Muhtar (Muhammed)’ın varisiyim,  ben yardımcıların yardımcısıyım, ben kafirlerin yok edicisiyim,  ben imamların babasıyım,  ben (Hayber) kapıyı sökenim,  ben Ahzab'ı dağıtanım, ben kıymetli cevherim,  ben ilim kentinin kapısıyım, ben beyyinatın müfessiriyim, ben müşküllerin halledicisiyim, ben Nun vel kalemim, ben karanlıkların kandiliyim. Meta Suali benim. ben Hel Eta süresinde övülenim, ben en-Nebeil Azim (Büyük olan Haber)’im, ben Sırat’ıl Müstakim (Doğru olan yol)’im, ben sedeflerin incisiyim, ben Kaf dağıyım, ben harflerin sırrıyım,  ben zamanı kısaltanım, ben sarsılmayan dağım, ben ilmin zirvesiyim, ben Gaypların anahtarıyım, ben kalplerin kandiliyim,  ben ruhların nuruyum, ben eşbahın nuruyum, ben önüne geçilmeyen süvariyim, ben kınından sıyrılan kılıcım, ben katledilen şehidim, ben Kuran’ı toplayanım, ben Beyanın binasıyım,  ben Resülüllah'ın kardeşiyim, ben Betül Fatıma'nın kocasıyım. ben İslam'ın direğiyim, ben putları kıranım, ben en iyi işiten kulak sahibiyim, ben Cinnin katiliyim. ben müminlerin salihiyim, ben felaha erenlerin imamıyım, ben kerem ve seha sahiplerinin imamıyım, ben nübüvvet esrarının hazinesiyim, ben öncekilerin haberlerini bilenim, ben sonrakilerin haberlerini verenim, ben kutupların kutbuyum, ben sevgililerin sevgilisiyim, ben zamanın beşiğiyim, ben zamanın İsa'sıyım, vallahi ben Allah'ın yüzüyüm, vallahi ben Allah'ın arslanıyım, ben Arapların  seyyidiyim, ben hüzünleri giderenim, ben hakkında Le feta illa Ali denilenim, Resülullah'ın senin benim yanımdaki misalin Musanın Harun'u gibidir, dediği kimse benim. ben Allah'ın galip aslanıyım, ben Ebu Talib’in oğlu Ali’yim”

 

Bu esnada soruyu soran şahıs bir feryat ile bağırdı ve düşerek yerinde öldü.

 

İmam Ali devamla şöyle buyurdu: “Rüzgarları yaratan, ümmetleri tasarruf eden Allah’a hamd eder, İsm-i Azam ve Nur-u Akdem olan Muhammed ve âline salatu ve selam ederim.” Sonra şöyle buyurdu: “Bana göklerin yollarını sorunuz, ben onları yeryüzü yollarından daha iyi bilirim. Beni kaybetmeden önce sorunuz. Göğsüm ilahi ilimle denizler gibi coşup taştı, bana istediğinizi sorunuz”

 

İlimde derinleşenler, hakimler, evliyalar ve asfiya yanına yaklaştılar, bastığı yerleri öptüler ve İsm-i  Azam bahşı için söze devam etmesini istediler. Yüce zat sözüne şöyle devam etti:

 

“Sancak-ı Muhammedinin ve Devlet-i Ahmedinin kılıcı ile ve hali ile Mehdi kaim  zuhur edecek, yeryüzünü yaşanacak hale getirecek, farzı ve sünneti diriltecek” dedikten sonra şöyle devam etti: “Ey şanımdan mahcup ve halimden gafil olan! Acaibat havatırımın asarıdır, garaib zamairimin esrarıdı. Zira ben hicabı yırttım, acaibatı izhar ettim. Kapıyı getirdim, doğruyu söyledim. Gaypların hazinelerini açtım, kalplerin esrarını çözdüm, maarifin letaifini derledim. Letaifin irfan rumuzlarını vazettim. Söylediğim bu sözlerin kulpuna ve yapışanlara ne mutlu! Zuhurunu haber verdiğim o imamın arkasında namaz kılanlara müjdeler olsun. Çünkü o Kitab-ı Mastur’un ve Rakkı Menşur’un manalarına vakıftır. Beyt-i Mamur’a ve Bahr-i Mescur’a girer çıkar” dedikten sonra şu şiiri okudu:

 

“İşte ben öncekilerin ilmine haiz oldum,

Ve ben sonrakilerin ilmini gizledim.

Bütün Gayp sırlarının kaşifiyim.   

Geçmiş ve gelecek hepsi bende,

Ben her küçük ve büyüğün emiriyim.

İlmim bütün alemlere ihata etmiştir”

 

Sonra buyurdu ki: “Şayet isteseydim, Fatiha’nın tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım.”  (Sayfa: 404-405-406)

 

 

278.        Muhammed bin Ebi Talha eş-Şafii “ed-Dar’ul Manzum” kitabında şöyle yazmıştır:

 

"Bil ki tüm semavi kitapların esrarı Kur'an'da toplanmıştır, Kur'an'ın tüm esrarı Fatiha'dadır, Fatiha'nın tüm esrarı Besmelededir, Besmelenin tüm esrarı 'B' harfindedir, 'B' harfinin tüm esrarı da onun altındaki noktadadır." Hz. Ali de  şöyle buyurdu: " 'B' harfinin altındaki nokta benim." (Sayfa: 408)

 

279.        Hz. Ali şöyle buyurdu: "Gayb sırlarından bana sorunuz, mürsel peygamberlerin tüm ilimlerine varisim ben" (Sayfa: 408 ve 69)

 

280.        İmam Cafer bin Muhammed, babasından, dedesinden, naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben, İmran oğlu Harun, Zekeriyya oğlu Yahya ve Ebu Talib oğlu Ali, aynı balçıktan yaratıldık.” (Sayfa: 408)

 

 

281.        HZ. ALİ’NİN ŞİASININ ÖZELLİKLERİ

 

İmam Ali bir cemaatın önünden geçerken, cemaat ayağa kalkıp acele ederek ona doğru geldiler. Hz. Ali: «Bana gelen cemaat kimlerdir?» diye sorunca: «Senin şiandanız ey Müminlerin Emiri!» dediler. Hz. Ali onlara: «Hoş geldiniz» dedikten sonra buyurdular ki: «Ey yanıma gelen kimseler! Bana ne oluyor ki şiamın alametini ve bizi seven dostumuzun süsünü sizde göremiyorum» diye sordu. Utandıklarından dolayı sustular. Hz. Ali ile beraber olanlar, ona « Sizinle Ehl-i Beyt’i şereflendiren ve sizi insanlar arasından methetmekle tahsis edip size bu nimeti veren zatın aşkına şianızın vasıflarını bize bildiriniz» Hz. Ali buyurdular ki:

 

 

“Şiamız, Allahu Teala’yı sıfatıyla bihakkın tanıyan, Allah’ın emirleriyle amel edenlerdir. Fazilet ehlidirler. Doğru konuşurlar. Yiyecekleri azık, giydikleri iktisatlıdır. Tevazu ile yolda yürürler. Allaha olan taatlarının çokluğundan cisimleri zayıflamış, yaptıkları ibadetle ona boyun eğmişlerdir. Allah’ın haram kıldığı şeyden gözlerini kapatmış, Allahı iyice tanımak için bütün hislerini seferber etmişlerdir. Dünyadan pervaları yoktur. Esenlik zamanlarında nefsani arzuları ne ise bela ve meşakkat anında da aynıdır. Allah’ın kazasına razıdırlar. Allah’ın onlara tahdid eylediği ecel müddeti olmasaydı, bir an evvel Allaha ve nail olacakları sevaba kavuşmaları iştiyakından ve can yakıcı azaptan korktuklarından dolayı, gözün çılıp kapatıldığı zaman kadarınca bile ruhları bedenlerinde sabit kalmayacaktı. Bu kainatın yaratıcısı onların nazarında yücelmiş, başkası gözlerinin önünde küçülmüştür. Cennet bahsinde onlar, sanki cenneti gözüyle görüp koltuklarının üzerine yaslanmış gibidirler. Cehennem bahsinde ise sanki cehennem ateşini gözleriyle görüp onda azaplandırılan kimseler gibidirler. Dünyanın birkaç gününün eziyetine sabır edip öldükten sonra onlara hemen uzun bir esenlik gelir. Dünya onları arzuladı, onlar dünyayı istemediler. Dünya onları talep eyledi fakat onlar, dünyayı emelinden aciz bıraktılar. Geceleyin namazda dururlarken, ayaklarını yan yana getirip Kuran-ı Kerim’in cüzlerini güzelce yavaş yavaş okurlar. Kuran’daki misallerden öğüt alırlar, gösterdiği ilaçla maddi ve manevi hastalıklarını tedavi edip şifa dilerler. Arka arkaya secdeye kapanıp alınlarını, ayaklarını ve dizlerini, ayak uçlarını yere koyar, Allaha yalvarmaktan gözyaşları yanaklarına akar, durumlarını ıslah eden yüce Allah’a sena ederler. Onları azaptan azadetmesi için, yüksek sesle Allah’a dua ederler. Geceki vasıfları böyle olup, gündüzleri ise onlar, hikmet sahibi, iyilik eden, alim ve takva ehilleridir. Onları yaratan Allahın korkusu, onları zayıflatmıştır. Onlar, çakmak taşı gibi ışığı içlerinde taşırlar. Onları hasta veya akılları oynamış zannedersin. Ama hakikatte öyle değillerdir. Belki Rabbi’nin azametinden ve saltanatının güçlülüğünden içlerin öyle bir şey karışmıştır ki, kalpleri hayrette kalmış, akılları her şeyden fariğ olmuştur. Bu durumlarından ayıldıklarında, hemen temiz ameller işlemekle Allah’a doğru acele ederler. Allah’a az ibadet etmeye razı olmaz, ona yaptıkları fazla ibadeti çok görmezler. Nefislerini töhmet altına alır, işledikleri amellerinin kabul olup olmayacağından korkarlar. Onları dininde kuvvetli, huyunda ihtiyatlı, imanında hakikatlı, ilim için hevesli, fıkıh ilminde zeki, ilmiyle beraber halim, niyet ve idaresinde azimli, zenginliğinde iktisatlı, fakirliğinde süslü, şafkatinde sabırlı, Allah’a eylediği ibadetinde huşulu, kuvvetli ananda merhametli, doğru yolda malını sarfetmek için arzulu, kazançlarında suhuletli, helali kazanmakta istekli, hidayette neşeli, insani şehvete karşı ismetli görürsün. Tanımadığı bir kimse, onu aldatamaz. Yaptığı amelinin hesabını terk etmez. Allah’a yapılan amel hususunda kendini kusurlu ve geç kalmış sayar. İşlediği salih amelinin kabulünden emin olmaz. İşi Allah’ın zikri olrak sabahlayıp, himmeti Allaha şükür olduğu halde akşamlar. Bir uyuklama kadarınca bile, Allah’tan gafil kalmasından korkarak yatar. Allah’ın faziletine, rahmetine ve kavuştuğu nimetine neşeli olarak sabahlar. Kalbinin meyli, baki kalan şeyde olup fani olacak şeyin zevk ve sefasını terk eder. Kendinde gerçekten ilim ile ameli ve ilim ile hilmi birleştirmiştir. Neşesi devamlı olup tembellik ondan uzaktır. Uzun emel peşinde olmayıp arzusu yakın, hatası azdır. Ecelini bekler. Kalbi Allaha aşıktır. Rabbine şakirdir. Nefsini az bir şeyle ikna eder. Dinini korur. Öfkesini yutar. Komşusuna eziyet etmez. İşinde zorluk çıkarmaz. Onda böbürlenme yoktur. Sabır sahibidir. Allah’ı çok zikreder. İşlediği hayır işinde hiç riyakarlık yapmaz. İyi olan bir şeyi yapmayı terk etmez. İşte bu vasıflarda olan insanlar, bizim şiamız (yandaşlarımız), dostumuzdurlar. Onlar bizden ve beraberimizde olanlardır. Ayılın! İşte onlar herkesçe sevilir ve herkes onlara heveslenir”

 

Hz. Ali bunları buyurduktan sonra, onlar beraberindekilerden bazısı ve âbid olan Hammam bin Ubbad bin Heysem, onun söylediği bu sözlerden vecde gelip bağırarak baygın halde yere düştü. Onu kıpırdattıklarında vefat ettiğini gördüler. Hemen Emir’ül Müminin  ile beraberindekiler, onu yıkayıp cenaze namazını kıldılar.[9] (Sayfa: 416-417)

 

 

282.        Rifaa bin Musa, Hz. İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Hz. Kaim Mehdi aleyhi's-selâm’ın kıyam ettiği zamanda yeryüzünde Allah’ın birliğine (La ilahe illellah) ve Hz. Resulullah’ın O’nun Peygamberi olduğuna (Muhammed’un Resulullah) şehadet getirme sesinin yükselmediği hiç bir bölge kalmayacaktır.” (Sayfa: 421)

 

 

“Onlar ki, eğer onlara yeryüzünde egemenlik verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekat verirler, marufu emreder ve münkerden sakındırırlar. İşlerin sonu Allah’a aittir.” (Hac Süresi 41. Ayet)

 

283.        Ebu’l Carud, Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu söyler: “Bu ayet Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah Teala onları yerin doğu ve batısına egemen kılacak, onların eliyle dini aşikâr edecektir. O, zuhur edince, artık zulüm ve sapıklıktan eser kalmayacaktır.” (Sayfa: 425)

 

“Ve onun arkasında baki kalacak bir kelime bıraktık da belki onlar geriye dönerler” (Zuhruf Suresi 28.)

 

284.        Ali bin Hüseyin’den, o babasından, o da Ali bin Ebu Talib aleyhi’s-selâm’dan bu ayeti hakkında rivayet eder ki, şöyle buyurmuştur: “Bu ayet, bizim hakkımızda nazil olmuştur. Allah İmameti Kıyamet’e kadar Hüseyin’in zürriyetinde karar kılmıştır. Bizden olan Gaybette bulunacak İmam’ın iki gaybeti vardır. Birisi diğerinden daha uzun olacaktır. Onun İmametine sadece yakini güçlü olan ve marifeti sahih olanlar bağlı kalacaklardır.”

 

Sonra buyurdu ki: “Allah (c.c)’ın velisi, Resulullah ve sonraki İmamların vasisi olan onikinci İmam’ın gaybeti çok uzun sürecektir. Ey Ebu Halid! Onun gaybetinde onun İmametine inananlar ve onun zuhurunu bekleyenler, bütün zamanların ehlinden daha efdaldirler. Çünkü yüce Allah onlara öyle akıl, zeka ve marifet vermiş ki gaybet, onların yanında müşahede gibidir. Allah, o zamanda olanları tıpkı Resulullah yanında kılıçla savaşan mücahitler gibi karar kılmıştır. Onlar gerçek ihlas sahipleri, bizim sadık Şiilerimiz ve Allah (c.c)’in dinine gizli ve açık olarak davet edenlerdirler.” Yine buyurdu ki: “En üstün amellerden biri de Mehdi’nin zuhurunu beklemektir.” (Sayfa:427)

 

“Eğer kâfirlerle mü’minler birbirinden ayrılmış olsalar onlardan kâfir olanları acı bir azapla azaplandırırız.” (Fetih 25. Ayet)

 

285.        Bu Ayet hakkında İmam Cafer-i Sadık aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Doğrusu kâfirlerin ve münafıkların sulbünde Allah’ın mü’min emanetleri vardır. Allah’ın o emanetleri onlardan ayrılmadıkça Kaim’imiz zuhur etmeyecektir. O, emanetler ayrılınca zuhur edecek, kâfirleri ve münafıkları öldürecektir.” (Sayfa: 428)

 

“Burçlar taşıyan göğe ant olsun” (Buruc 1. Ayet)

 

286.        Resulullah bu ayet için buyurdu ki: “Gök benim, burçlar da Ehli Beytimden ve soyumdan olan imamlardır. Onların ilki Ali, sonuncuları da mehdidir. Oniki kişididirler.”  (S.430)

 

287.        Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Eğer zamandan sadece bir gün kalsa bile, Allah, benim Ehlibeyt'imden, yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle dolduracak birini gönderecektir." (Sayfa: 432)

 

288.        Eyup el-Ansari’den naklen, Resulullah (saa) kız Fatıma’ya şöyle buyurdu: “Peygamberlerin en hayırlısı bizdendir, o da senin babandır. Vasilerin en hayırlısı bizdendir, o da senin kocandır. Şehitlerin en hayırlısı bizdendir, o da babanın amcası Hamza’dır. İki kanadı olup da onlarla cennette istediği şekilde uçan bizdendir, o da babanın amcası oğlu Cafer’dir. Bu ümmetin iki torunu ve cennet gençlerinin seyyidleri bizdendir, onlar da senin çocuklarındır. Mehdi de bizdendir, o da senin çocuklarındandır.”[10] (Sayfa: 434)

 

289.        İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir:  Na'sel adında bir yahudi Resulullah'ın (s.a.a.)huzuruna gelerek: Ya Muhammed,senden sonra yerinde oturacak vasilerin kimlerdir? diye sordu. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benim vasim Ali b. Ebi Talib'dir ve ondan sonra onun iki evladı İmam Hasan ve İmam Hüseyin'dir.Sonra da Hüseyn'in dokuz evladıdır. buyurdu. Yahudinin : Ey Muhammed,onların isimlerini bana söyle demesi üzerine Resulullah (s.a.a.)şöyle devam etti: Hüseyin'den sonra oğlu Ali,Ali'den sonra oğlu Muhammed, Muhammed'den sonra oğlu Câfer,Câfer'den sonra oğlu Musa, Musa'dan sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu Muhammed, Muhammed'den sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu Hasan, Hasan'dan sonra da Allah'ın hücceti Muhammed Mehdi.Onlar Toplam on kişidirler. Evlatlarımın on ikincisi gaybete çekilecek ve gözlere görünmiyecektir. Ümmtim için bir zaman gelecektir ki, İslam ve Kur'ân'dan sadece bir isim kalacaktır.Bu zaman da Allah onun ( Mehdi'nin) kıyam etmesine izin verecek ve İslam'ı onun eliyle izhar edecek ve İslam'a hayatbağişlayacaktır.”  (Sayfa: 440)

 

290.        Menakıb’ta, Vâsıla bin el-Eska’dan, Cabir bin Abdullah el-Ansari’den: Cendel bin Cenade bin Cübeyr isminde bir Yahudi, Resulullah (saa)’a geldi ve “Ey Muhammed, Allah için olmayanı, Allah’ta olmayanı ve Allah'ın bilmediğini bana haber verir misin?” dedi. Resulullah (saa): Allah için olmayan, Allah'ın şanına yakışmayan ona şirk koşmaktır. Allah indinde olmayan, kullarına zulm etmektir. Allah'ın bilmediğine gelince, o sizin Yahudi cemaatinin sözleridir. Siz Uzeyr Allah'ın oğludur, dersiniz, Allah ise Üzeyr’in kendi oğlu olduğunu bilmez, onun mahluku ve kulu olduğunu bilir” buyurdu, o zaman Cendel şehadet getirdi ve “Sen Allah'ın hak ve sadık Resulü’sün” dedi ve müslüman oldu. Sonra Cendel sözüne devam etti ve: “Ey Resulullah! Dün gece rüyamda Hz. Musa’yı gördüm, bana şöyle dedi: ‘Ey Cendel! Peygamberlerin sonuncusu Muhammed (saa)’in eliyle müslüman ol, ona ve vasilerine sımsıkı sarıl’ ben kendisine: ‘Peki’ dedim. Ey Resulullah! Allah seninle bana hidayet etti, müslüman oldum. Bana vasilerinin kim olduklarını bildir ki onlara sımsıkı sarılayım.”

Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Vasilerim onikidir”

Cendel: “Onları Tevrat’ta da oniki olduklarını okuduk, ey Resulullah! Onların isimlerini bana bildirir misin?” diye sordu.

Resulullah (saa): “Onların ilkleri vasilerin efendisi, imamların babası Ali, sonra iki oğlu Hasan ve Hüseyin. Onlara sımsıkı sarıl ve sakın cahillere aldanma! Hüseyin’in oğlu Ali Zeynel Âbidin doğunca sen öleceksin ve dünyadan son içtiğin bir yudum süt olacaktır.” Buyurdu.

Cendel: “Tevrat’ta ve diğer peygamberlerin kitaplarında Ali’nin ve iki oğlu Hasan ve Hüseyin’in isimlerini: İliya, Şeber ve Şübeyr olarak gördüm. Hüseyin’den sonrakilerin isimleri nedir?” diye sordu.

Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Hüseyin’den sonra oğlu Ali Zeynel Âbidin, ondan sonra oğlu Muhammed’ül Bâkır, sonra oğlu Cafer’üs Sâdık, sonra oğlu Musa’l Kâzım, sonra oğlu Ali’yyür Ridâ, sonra oğlu Muhammed’ül Cevvâd, sonra oğlu Ali’yyül Hâdi, sonra oğlu Hasan el-Askeri, sonra oğlu Muhammed el-Mehdi el-Kâim el-Hüccet’tir. Bu sonuncu imam gizlenecek, sonra vakti geldiğinde çıkacaktır. Zulme, fitne ve fesada bulanmış olan yeryüzünü, huzur ve adalet ile dolduracaktır. Onun gaybetinde, onu severek, onun çıkacağına inanarak, sabrederek bekleyenlere müjde olsun! Onların vasıflarını Allahu Teala şöyle zikretmiştir: “Öyle bir kitaptır ki, onda şüphe yoktur. Çekinenler için bir hidayettir. Onlar ki gayba inanırlar..”Bakara 2-4. Ayetler) sonra da şu ayeti kerimeyi okudular: “Her kim Allah'ı, Resulünü ve müminleri veli edinirse onlardır Allah'ın galip olan taraftarları” (Maide 56. Ayet).

 

Bunun üzerine Cendel şöyle dedi: “Allah'a hamd ederim ki, onları tanımakla beni şereflendirdi”

Cendel, Resulullah (saa)’ın haber verdiği gibi İmam Ali Zeynel Âbidin hazretlerinin doğumuna kadar yaşadı. O zat dünyaya geldiği zaman Taif’e gitti, orada hastalandı, son içeceği süt oldu ve ölmeden önce: “Resulullah (saa) bunu bana haber vermişti” dedi ve vefat etti. Taif’te Kevzare mevkiinde defnedildi.[11] (Sayfa: 442-443)

 

 

291.        İmam Ali’ den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim kurtuluş gemisine binmeyi, sağlam olan kulpa ve Allah’ın sağlam olan ipine tutunmayı severse Ali’ yi veli edinsin, onun düşmanıyla düşman olsun  ve onun evlatlarından olan Hidayet imamlarına uysun. Onlar benim halifelerim, vasilerim, benden sonra Allah’ın yaratıklarına olan hüccetleridir. Onlar ümmetimin üstatları, takvalıları ve Cennet’e götürenlerdir. Onların tarafı benim tarafımdır, benim tarafım da Allah’ın tarafıdır. Onların düşmanlarının tarafı da Şeytan’ın tarafıdır.” (Sayfa: 445)

 

292.        Hz. Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Hüseyin’in evlatlarından biri ümmetimde kıyam etmedikçe dünya yok olmaz. O, yeryüzü zulümle dolduğu gibi, onu adaletle dolduracaktır.” (Sayfa: 445)

 

293.        İbn-i Abbas’tan, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:  “Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evladından dokuz (imam) hepimiz temiz ve masumuz.” (Sayfa: 445)

 

294.        İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Çocuklarımdan olan imamlara kim itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Onlara kim asi olursa Allah’a asi olmuştur. Sağlam kulp  ve Allahu Teala’ya olan vesile onlardır.” (Sayfa: 445) 

 

295.        Hasan bin Halid’den, İmam Ali bin Musa er-Rıza aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Benim evlatlarımın dördüncüsü, cariyelerin en üstününün oğludur. Allah onun vesilesiyle yeryüzünü bütün zulüm ve haksızlıklardan temizleyecektir. Halkın doğumunda tereddüt ettiği gaybet sahibi odur. O, zuhur ettiğinde yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak. Halkın arasında adalet ölçüsünü kuracak. Böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek. Yeryüzü ona itaat edecek ve onun gölgesi olmayacak.”

Ona şöyle soruldu: “Ey Allah resulünün oğlu! Siz Ehl-i Beyt’ten olan Kaim kimdir?”

Buyurdu ki: “Benim evlatlarımdan dördüncüsü. Cariyelerin en üstününün oğludur. Allah, onun vesilesiyle yeryüzünü her türlü kaksızlıktan temizleyecek ve her türlü zulümden pâk kılacaktır. Halkın, veladetinde tereddüt edeceği odur. Zuhurundan önce gaybete çekilecek olan odur. O zuhur ettiğinde yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanacak ve halkın içinde adalet ölçüsünü kuracak. Böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek. Yeryüzü ona itaat edecek ve onun gölgesi olmayacaktır. Gökten bir münadi onun adına nida edecek ve yeryüzündeki bütün halk ona doğru yapılan şu çağrıyı işitecek: “Bilin ki, Allah’ın hücceti Beytullah’ın yanında zuhur etti, ona tabi olun. Şüphesiz hak onunladır ve ondadır.” Ve bu konuda Allah’ın ayeti şöyle geçer: “Eğer istersek onlara gökten bir ayet nazil ederiz de hepsinin boynu onun karşısında eğilir”(Şuara Süresi 4. Ayet)  “Yakın bir mekandan bir münadi, o gün nida eder ve onlar da o hak sesi  duyarlar. İşte o zuhur günüdür.” Yani oğlum Kaim Mehdi’nin zuhuru.” (Sayfa: 448)

 

 

"Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene lman etti. Müminler de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti..." (Bakara 285. Ayet)

 

296.        Ebi Selma dedi ki; Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Miraca çiktığımda yüce Allah bana buyurdu ki: 'Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti.' Ben de dedim ki: 'MüminIer de'

 

Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurdu:  'Ey Muhammed! doğruyu söyledin. Senden sonra ümmetine senin yerine geçmek üzere kimi seçtin?'

        Ben dedim ki: 'Ehlimin en hayırlısı olan Ali bin Ebu Talib'i seçtim. '

        Cenab-ı Hak bunun üzerine bana hitaben şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed! Yeryüzüne baktım: Seni seçtim sana isimlerimden bir isim verdim. Ben her zikredildiğimde sen de zikredilesin Mahmud olan benim, sen ise Muhammed’sin, sonra yeryüzüne bir daha baktım ve Ali'yi seçtim, ona isimlerimden bir isim verdim. En yüce olan (Aliyyul Ala) benim: O da   Ali'dir.

        Ey Muhammed seni, Ali’yi,  Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i ve soyundan gelen imamları nurumdan yarattım. Sonra da sizlerin velayetini göklerin ve yer yüzünün ehline sundum. Kim sizin velayetinizi kabul ettiyse benim yanımda müminlerden oldu. Kimde sizin velayetinizi inkar ettiyse kafirlerden oldu.

Ya Muhammed! bir kul nefesi kesilinceye ve derisi kemiğe yapışıncaya kadar kadar bana ibadet etse, sonra yanıma sizin velayetinizi inkar ettiği halde gelirse onu kesinlikle affetmeyeceğim. Ta ki sizin velayetinizi ikrar edinceye kadar.

 

 

Ey Muhammed! Onları görmek ister misin? Hz. Muhammed dedi ki: ‘Evet, ey Rabbim’ Bana buyurdu ki: ‘Arşın sağına bak!’ Arşın sağına baktığımda orada Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i, Ali bin Hüseyin (Zeynel Abidin)’i, Muhammed bin Ali (el-Bâkır)’yi, Cafer bin Muhammed (es-Sâdık)’i, Musa bin Cafer (el-Kâzım)’i, Ali bin Musa (er-Ridâ)’yı, Muhammed bin Ali (el-Cevvâd)’ı, Ali bin Muhammed (el-Hâdi), Hasan b. Ali (el-Askeri) ve Muhammed Mehdi b. Hasan’ı gördüm. O, onların içinde inci gibi parlayan yıldız gibiydi. Buyurdu ki: Ey Muhammed! Onlar benim kullarıma olan hüccetlerimdir. Onlar senin vasilerindir. Onlardan Mehdi, senin evlatlarından öldürülenlerin kanının intikamını alacak. İzzetime ve celalime andolsun ki o, düşmanlarımdan intikam alacak ve dostlarımı sevindirecektir. ” (Sayfa: 486)

 

 

297.         Câbir Cu'fi, Câbir b. Abdullah Ensârî'den şöyle duyduğunu nakletmektedir:

"Allah (azze ve celle), Peygamberi Muhammed'e (s.a.a) 'Ey iman edenler, Allah'a itâat edin, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itâat edin' (Nisa 59. Ayet) âyeti nazil olduğunda, 'Ya Resulallah dedim, "Allah ve Resulü'nü tanıyoruz. Peki Allah'ın, itâatlerini senin itâatinle beraber kılan emir sahipleri kimlerdir?'

Resulullah (saa) şöyle buyurdular:  ‘Ey Cabir! Onlar benim vasilerim ve benden sonra müslümanların imamlarıdır; onların ilki Ali bin Ebi Talib’dir, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali bin Hüseyin, sonra “Bakır” olarak meşhur olacak Muhammed bin Ali; -Ey Cabir, sen onu (İmam Bakır’ı) göreceksin, onunla karşılaştığın vakit benim selamımı kendisine söyle- sonra Cafer bin Muhammed, sonra Musa bin Cafer, sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin Muhammed, sonra Hasan bin Ali, sonra da Kâim (Mehdi)’dir ki, onun ismi benim ismim, künyesi benim künyemdir. O, Hasan bin Ali’nin oğludur. Allah onun eliyle yeryüzünün doğusu ve batısını fetheder. O kendi dostlarına o kadar gizli kalır ki, artık Allah’ın kalplerini imanla imtihan ettiği kimselerden başkası onun imametine inanmakta sabit kalmaz.’” (Sayfa: 494)

 

298.        Abdurrahman bin Kesir dedi ki: İmam Cafer-i Sadık (as)’a Allah’ın bu buyruğu: “Onlar birbirlerine neyi soruyorlar, o büyük haberi mi, onda ihtilafa düşmüşlerdir.” (Nebe Süresi 1,2 ve 3. Ayetler) Ve bu buyruğu: “Velayet hak olan Allaha mahsustur.” (Kehf Süresi 44. Ayet) hakkında sordum. Buyurdu ki: Emir’ül Müminin Hz. Ali (as)’nin velayetidir. Kendisi şöyle diyordu: Allah’ın benden daha büyük  bir haberi ve daha  büyük bir ayeti yoktur.” (Sayfa: 495)

 

299.        Hz. Ali şöyle buyurdu: “Ben hidayete eriştiren ve hidayete eren kişiyim, ben miskinlerin  ve yetimlerin babasıyım, ben dulların kocasıyım, ben her zayıfın iltica yeriyim, ben her korkanın eman yeriyim, ben müminlerin cennetteki önderiyim, ben sapasağlam olan Allah’ın ipiyim, ben kopmak bilmeyen kulpayım, ben takva kelimesiyim, ben Allah’ın gözüyum, ben Allah’ın doğru konuşan diliyim, ben hakkında: “Nefsin: Yazıklar olsun bana, Allah’ın tarafına nasıl kusurda bulundum” (Zümer 56.ayet)  diyeceği kimseyim, ben Allah’ın kulları üzerine rahmet ve mağfiret ile uzanmış olan Allah’ın eliyim, ben o kapıyım ki, kim beni ve hakkımı hakkıyla tanırsa şüphesiz olarak Rabbini tanımış olur. Nitekim ben, onun peygamberinin yeryüzündeki vasisi ve kulları üzerine olan hüccetiyim. Bu sıfatlarımı ancak Allah’a ve Resulüne karşı çıkanlar inkar ederler.” (Sayfa: 495)

 

300.        Yasir bin Hammad, İmam Ali el-Rıda'dan, babaları ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa) Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen Allah’ın hüccetisin, sen Allah’ın kapısısın, sen  Allah’a götüren yolsun, Nebe'ül Azim (Büyük olan haber), Sırat-ı Müstakim (Doğru olan yol) ve Mesel-i Ala (En yüce örnek) sensin. Sen müslümanların imamı ve Müminlerin Emiri'sin. Sen vasilerin en hayırlısı ve Sıddık (doğrulayıcı)' ların üstadısın. Ey Ali, sen en yüce faruk ve en büyük sıddıksın. Senin fırkan benim fırkamdır, benim fırkam da Allah’ın fırkasıdır, senin düşmanlarının fırkası da Şeytanın fırkasıdır" (Sayfa: 495-496)

 

 

 

Vesallallâhu alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.

 

 



[1]  Et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkâk’ul Hak” C.5, S.538-539

[2] Hz. Ali,  Kabe’deki putları kırmak için Resulullah (saa)’ın omuzuna çıkmıştı. İmam Şafii de bu olaya işaret etmiştir.

[3] Peygamber efendimiz (saa) burada Muaviye bin Ebi Süfyan’ı kastetmiştir.

[4] Peygamber efendimiz (saa) burada yine Şam valisi Muaviye’yi kastetmiştir.

[5] Ben-i Ümeyye, Emevilerdir. Peygamber efendimiz, ilerde Emevilerin Ehl-i Beyt’ine zulmedip onları katledeceklerine işaret etmiştir.  Nitekim öyle oldu. Muaviye peygamberin sevgili torunu Hz. Hasan’ı zehirlemiş, İmam Ali bin Ebi Talib (as)’e mimberlerde lanet ettirmiş, oğlu melun Yezid de Hz. Hüseyin’i Kerbela’da şehit ettirmiştir.

[6] Muhammed Salih et-Tirmizi “Menakıb-ı Murtadavi” s.118 / et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.6, s.152

[7]  İbn-i Hacer “es-Sevaik’ul Muhrika” S.76 Mısır Bas. / Sıbt İbn-i Cevzi “Tezkiret’ül Havas” s.59 / el-Künci “Kifayet’üt Talib” s.243 / el-Bedhaşi “Miftah’ün Neca” s.37

[8] Hutbet’ül Beyan’ı şu kitaplar da nakletmiştir: Yunus Ramadân “Buğyet’üt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib” S.401,402,403 / Es-Seyyid Ali el-Milani “Nefhatül Ezhar” C.10, S.404; C.12, S.81 / İbni Ebi Talha eş-Şafii “ed-Darr’ül Manzum  fis-Sirril Azam” / Abdür Resul Zeyniddin “el-Hutab’ün Nadire Li Emir’ül Müminin” S.140-148 / Tefsir’ül Fatiha Mısır el-Ezher Bas.

 

[9] İbn-i Hacer “es-Sevaik’ul Muhrika” S.349-350 İstanbul 1411 Bas.

[10] et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.13, s.109

[11] Et-tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkak’ul Hak” c.13, s.53-54