HZ. ALİ  (AS)’NİN KENDİ YANDAŞLARINI ANLATAN SÖZLERİ

 

1- İmam Ali (as) bir cemaatın önünden geçerken, cemaat ayağa kalkıp acele ederek ona doğru geldiler. Hz. Ali: «Bana gelen cemaat kimlerdir?» diye sorunca: «Senin şiandanız ey Müminlerin Emiri!» dediler. Hz. Ali onlara: «Hoş geldiniz» dedikten sonra buyurdular ki: «Ey yanıma gelen kimseler! Bana ne oluyor ki şiamın alametini ve bizi seven dostumuzun süsünü sizde göremiyorum» diye sordu. Utandıklarından dolayı sustular. Hz. Ali ile beraber olanlar, ona « Sizinle Ehl-i Beyt’i şereflendiren ve sizi insanlar arasından methetmekle tahsis edip size bu nimeti veren zatın aşkına şianızın vasıflarını bize bildiriniz» Hz. Ali buyurdular ki:

 

 

“Şiamız, Allahu Teala’yı sıfatıyla bihakkın tanıyan, Allah’ın emirleriyle amel edenlerdir. Fazilet ehlidirler. Doğru konuşurlar. Yiyecekleri azık, giydikleri iktisatlıdır. Tevazu ile yolda yürürler. Allaha olan taatlarının çokluğundan cisimleri zayıflamış, yaptıkları ibadetle ona boyun eğmişlerdir. Allahın haram kıldığı şeyden gözlerini kapatmış, Allahı iyice tanımak için bütün hislerini seferber etmişlerdir. Dünyadan pervaları yoktur. Esenlik zamanlarında nefsani arzuları ne ise bela ve meşakkat anında da aynıdır. Allahın kazasına razıdırlar. Allahın onlara tahdid eylediği ecel müddeti olmasaydı, bir an evvel Allaha ve nail olacakları sevaba kavuşmaları iştiyakından ve can yakıcı azaptan korktuklarından dolayı, gözün çılıp kapatıldığı zaman kadarınca bile ruhları bedenlerinde sabit kalmayacaktı. Bu kainatın yaratıcısı onların nazarında yücelmiş, başkası gözlerinin önünde küçülmüştür. Cennet bahsinde onlar, sanki cenneti gözüyle görüp koltuklarının üzerine yaslanmış gibidirler. Cehennem bahsinde ise sanki cehennem ateşini gözleriyle görüp onda azaplandırılan kimseler gibidirler. Dünyanın birkaç gününün eziyetine sabır edip öldükten sonra onlara hemen uzun bir esenlik gelir. Dünya onları arzuladı, onlar dünyayı istemediler. Dünya onları talep eyledi fakat onlar, dünyayı emelinden aciz bıraktılar. Geceleyin namazda dururlarken, ayaklarını yan yana getirip Kuran-ı Kerim’in cüzlerini güzelce yavaş yavaş okurlar. Kuran’daki misallerden öğüt alırlar, gösterdiği ilaçla maddi ve manevi hastalıklarını tedavi edip şifa dilerler. Arka arkaya secdeye kapanıp alınlarını, ayaklarını ve dizlerini, ayak uçlarını yere koyar, Allaha yalvarmaktan gözyaşları yanaklarına akar, durumlarını ıslah eden yüce Allah’a sena ederler. Onları azaptan azadetmesi için, yüksek sesle Allah’a dua ederler. Geceki vasıfları böyle olup, gündüzleri ise onlar, hikmet sahibi, iyilik eden, alim ve takva ehilleridir. Onları yaratan Allahın korkusu, onları zayıflatmıştır. Onlar, çakmak taşı gibi ışığı içlerinde taşırlar. Onları hasta veya akılları oynamış zannedersin. Ama hakikatte öyle değillerdir. Belki Rabbi’nin azametinden ve saltanatının güçlülüğünden içlerin öyle bir şey karışmıştır ki, kalpleri hayrette kalmış, akılları her şeyden fariğ olmuştur. Bu durumlarından ayıldıklarında, hemen temiz ameller işlemekle Allaha doğru acele ederler. Allaha az ibadet etmeye razı olmaz, ona yaptıkları fazla ibadeti çok görmezler. Nefislerini töhmet altına alır, işledikleri amellerinin kabul olup olmayacağından korkarlar. Onları dininde kuvvetli, huyunda ihtiyatlı, imanında hakikatlı, ilim için hevesli, fıkıh ilminde zeki, ilmiyle beraber halim, niyet ve idaresinde azimli, zenginliğinde iktisatlı, fakirliğinde süslü, şafkatinde sabırlı, Allaha eylediği ibadetinde huşulu, kuvvetli ananda merhametli, doğru yolda malını sarfetmek için arzulu, kazançlarında suhuletli, helali kazanmakta istekli, hidayette neşeli, insani şehvete karşı ismetli görürsün. Tanımadığı bir kimse, onu aldatamaz. Yaptığı amelinin hesabını terk etmez. Allaha yapılan amel hususunda kendini kusurlu ve geç kalmış sayar. İşlediği salih amelinin kabulünden emin olmaz. İşi Allahın zikri olrak sabahlayıp, himmeti Allaha şükür olduğu halde akşamlar. Bir uyuklama kadarınca bile, Allahtan gafil kalmasından korkarak yatar. Allahın faziletine, rahmetine ve kavuştuğu nimetine neşeli olarak sabahlar. Kalbinin meyli, baki kalan şeyde olup fani olacak şeyin zevk ve sefasını terk eder. Kendinde gerçekten ilim ile ameli ve ilim ile hilmi birleştirmiştir. Neşesi devamlı olup tembellik ondan uzaktır. Uzun emel peşinde olmayıp arzusu yakın, hatası azdır. Ecelini bekler. Kalbi Allaha aşıktır. Rabbine şakirdir. Nefsini az bir şeyle ikna eder. Dinini korur. Öfkesini yutar. Komşusuna eziyet etmez. İşinde zorluk çıkarmaz. Onda böbürlenme yoktur. Sabır sahibidir. Allahı çok zikreder. İşlediği hayır işinde hiç riyakarlık yapmaz. İyi olan bir şeyi yapmayı terk etmez. İşte bu vasıflarda olan insanlar, bizim şiamız (yandaşlarımız), dostumuzdurlar. Onlar bizden ve beraberimizde olanlardır. Ayılın! İşte onlar herkesçe sevilir ve herkes onlara heveslenir”

 

Hz. Ali bunları buyurduktan sonra, onlar beraberindekilerden bazısı ve âbid olan Hammam bin Ubbad bin Heysem, onun söylediği bu sözlerden vecde gelip bağırarak baygın halde yere düştü. Onu kıpırdattıklarında vefat ettiğini gördüler. Hemen Emir’ül Müminin  ile beraberindekiler, onu yıkayıp cenaze namazını kıldılar.

 

(İbn-i Hacer “es-Sevaik’ul Muhrika” S.154-155 ve “el-İsabe” C.4, S.113 / Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ül Mevedde” S.416-417)

 

 

2- Müminlerin Emiri Hz. Ali aleyhisselam şöyle buyurdu:

“Resulullah (saa) ve ben zürriyetimiz ile Kevser Havuzu’nun başı ucunda olacağız. Kim bizimle beraber olmak istiyorsa, bizim buyruklarımıza tutunsun ve bizim amelimiz ile hareket etsin. Bizim Ehl-i Beyt’in şefaati vardır ki, hepiniz benimle Kevser Havuzu’nun başı ucunda bizimle beraber olmaya gayret ediniz. Bizler, Kevser Havuzu’ndan düşmanlarımızı kovacak ve dostlarımızı da ondan içireceğiz.  Kim o havuzdan bir kere içerse bir daha asla su içmeye ihtiyaç duymayacaktır. Havuzlarımızın içinde cennetin iki suyu vardır: Biri tesnimden, öbürü de tatlı akan sudandır. Havuzun etrafındaki çakılar da yakuttandır. Biz Ehl-i Beyt’in zikri hastalığa, vesveseye, rahatsızlığa, illete ve korkuya karşı şifadır. Bizi sevmek, Rabbinizin rızasını kazanmanız demektir. Bizim emrimizi dinleyen ve yolumuzdan gelen, bizimle beraber Arş’ın gölgeliğinde beraber olacaktır. Bizim emrimizi yürütebilmek için kanını akıtanlar, Allah’ın yolunda kanını akıtanlar gibidir. Kim bize yardımcı olmaktan çekinirse, Kıyamet Günü’nde burun üstü Allah tarafından cehenneme sürüklenecektir. Bizler o kapıyız ki, Kıyamet Günü’nde herkes hangi yoldan gideceğini şaşırdığında ona varılacak olan yeriz. Bizler, selamet ve kurtuluş kapısıyız ki, o İslam’ın kapısıdır. Kim ondan içeri geçerse kurtulur ve kim ondan vaz geçerse helak olur. Şanı yüce olan Allah bizimle başlattı ve bizimle de bitirecektir. Allah, istediği günahları ve amelleri bizimle bağışlar ve bizimle de sabit kılar. Yağmurlar, ancak bizimle yeryüzüne iner ki, bu sizleri gurura almasın. Sizler, Kıyamet koptuğunda düşmanlarımıza karşı sabretttiğinizden dolayı, hak edeceğiniz makamı bilseydiniz, gözleriniz sevinçten yaşarırdı. Beni kaybettikten sonra öyle dayanılmaz haksızlıklar, zulümler ve Allah’ın emrettiğine karşı asilikler göreceksiniz ki, her an ölmeyi tercih edeceksiniz. O zamanı yaşadığınızda sakın parçalanmayınız ve sımsıkı Allah’ın ipine sarılınız. Sizlere sabır, namaz ve takiyyeye sarılmanızı vasiyet ediyorum. İyi biliniz ki, şanı yüce olan Allah, zayıf ve korkak olan kullarını sevmez., böylece hakkın tarafını ve hak ehlinin velayeti olan velayetimizi terk etmeyiniz. Nitekim her kim bizleri başkalarına değişirse helak olur ve her kim bizi takip ederse, şüphesiz olarak varacağımız yere varır. Bizim emrimizi takip edenler şüppesiz olarak hakka varır ve bizim yolumuzun dışındakilerini takip edenler batıp yok olacaklardır. Bizi sevenlere, fevc fevc Allah’ın rahmeti ve esenliği vardır ve bizi buğz edenlere de fevc fevc Allah’ın gazabı ve azabı vardır. Bizim yolumuz haktır ve bizim emrimizde de rüşd vardır. Cennet ehli, şiamızın varacakları makamlara, gökte parlayan yıldıza bakıldığı gibi bakacaklardır. Bizlere uyanlar asla delalete varmazlar ve bizi terk edenler de asla hidayete varmazlar. Bize karşı çıkanlara yardımcı olanlar ve bize teslimiyet gösterenlere de yardımcı olmayanlar asla kurtulamayacaklardır. Bizleri, sakın kalıcı olmayan geçici dünya hayatı ve mülkü için terk etmeyiniz. Nitekim bizleri bunun için terk edenler, buna da sahip olamayacaklardır. Bizleri dünyaya karşı terk ettiklerinden dolayı da, dünyadan ayrılmaları onlara o kadar zor ve azim gelecektir. Bunu şanı yüce olan Allah şöyle buyurdu: ‘Kişi (o günde), Allah’ın tarafına yapmış olduğum kusurdan dolayı yazıklar olsun bana, gerçekten ben alaya alanlardanım’(Zümer 56). İman edenlerin meşalesi, bizim hakkımızı bilmesidir. Körlüğün ve karanlığın en şiddetlisi odur ki, kişi bizim faziletimizi görmez ve hakkımıza karşı nedensiz mücadele etmesidir. Bizim yaptığımız sadece kişiyi hakka davet etmektir. Başkalarımız ise kişiyi ancak fitneye davet etmektedirler. İşte bu durum, davetimizi terk edenler için fitneye girmeleri demektir. Bizim hak bayrağımız vardır ki, onun gölgesine gelen kurtulur. Oraya tez gelmek isteyenler de ilimleri ile kurtulmuşlardır. Sizler (ey aleviler), dünyayı imar edenlersiniz. Allah, sizlerin yapacağınızı görebilmesi için, sizi dünyada halef olarak bırakmıştır. Allah’ın sizden görmek istediği için ancak yarışın. Sizlere en büyük hüccet yüklenmiştir, onu takip ediniz: ‘Ve yarışarak koşun Rabbinizin yargılamasına ve cennetteki genişliği, göğün ve yeryüzünün genişliği gibidir, hazırlamıştır. Allah’a ve peygamberlerine inananlara: Bu, Allah’ın lütfudur, ihsanıdır, dilediğine verir onu ve Allah pek büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir’(Hadid 21). İyi biliniz ki, sizler bu makama ancak takva ile sahip olabilirsiniz. Eğer, Allah’ın emirlerini onlardan almanızı emrettiği kişilerden (Ehl-i Beyt’ten) değil de başkalarından alırsanız, o sizlere her zaman beraber olacak olan şeytanı musallat eder. Nasıl görmez misiniz ki, dininiz mübtela edilir, sizler ise dünyanın gafleti içindesiniz. Zikri yüce olan Allah buyurdu ki: ‘Ve zulmedenlere meyletmeyin, sonra ateşle azaba uğrarsınız ve Allah’tan başka bir dostunuz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz’(Hud 113).

 

(el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.65, S.61-62; Tefsir-i Fırat bin İbrahim el-Kûfi S.367-368, Hadis No: 499, H.1410, 1. Bas.; eş-Şeyh el-Mahmûdi “Nehc’üs Saade Fi Müstedrek Nehc’ül Belağa” C.3, S.421-426, Hadis No: 112, 1. Baskı, H.1397 Beyrut Bas.; es-Seyyid Murtada el-Abtahi “eş-Şia Fi Ahadis el-Ferikayn” S.267-270, Hadis No: 376; Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” S.243-244)

 

 

1- عن الإمام علي (كرم الله وجهه) ومن جملته: انه مر على جمع فأسرعوا إليه قياما فقال: من القوم أنتم ؟ قالوا: من شيعتك يا أمير المؤمنين. فقال لهم خيرا، ثم قال لهم: يا هؤلاء مالي لا أرى فيكم سمة شيعتنا، وحلية أحبائنا ؟ فأمسكوا عن الجواب حياء فقال من معه: نسألك بالذي أكرمكم أهل البيت، وخصكم وحباكم، أنبئنا صفة شيعتكم. قال: شيعتنا هم العارفون بالله، العاملون بأمر الله، هم أهل الفضائل، الناطقون بالصواب، مأكولهم القوت، وملبوسهم الاقتصاد، ومشيهم التواضع، خشعوا لله بطاعته، وخضعوا إليه بعبادته، مضوا غامضين أبصارهم عما حرم الله عليهم، رامقين اسماعهم على العلم بربهم، رضوا عن الله بالقضاء، فلولا الآجال التي كتب الله عليهم لما استقرت أرواحهم في أجسادهم طرفة عين شوقا الى لقاء الله تعالى والثواب وخوفا من أليم العقاب، عظم الخالق في أنفسهم وصغر ما دونه في أعينهم، فهم والجنة كمن رآها، فهم على أرائكها متكئون وهم والنار كمن رآها فهم فيها معذبون، صبروا أياما قليلة فأعقبتهم راحة طويلة، أرادتهم الدنيا فلم يريدوها، وطلبتهم الدنيا فامتنعوا عنها. أما الليل فصافون أقدامهم، تالون لاجزاء القرآن ترتيلا، يعظون أنفسهم بأمثاله، ويستشفون بلاءهم بدوائه تارة، وتارة يفترشون جباههم وأكفهم وركبهم وأطراف أقدامهم على الارض، تجري دموعهم عل خدودهم، يمجدون جبارا عظيما، يلتجئون إليه في فكاك رقابهم، هذا ليلهم. وأما النهار، فعلماء حكماء، بررة أتقياء، بادروا الى الله تعالى بالاعمال الزاكية، لا يرضون عنها هم بالقليل، ولا يستكثرونها بالجزيل، فهم لأنفسهم متهمون، ومن أعمالهم مشفقون، ويرى لأحدهم قوة في دين، وحزما في لين، وإيمانا في يقين، وحرصا على علم، وفهما في فقه، وعلما في حلم، وكيسا في قصد، وقصدا في غناء، وتحملا في فاقة، وصبرا في مشقة، وخشوعا في عبادة، ورحمة لجمهور، وعطاء في حق، ورفقا في كسب، وطلبا في حلال، ونشاطا في هدى، واعتصاما في شهوة وعمله الذكر، وهمه الشكر، يبيت حذرا من سنة الغفلة، ويصبح فرحا بما أصاب من الفضل والرحمة، ورغبته فيما يبقى، وزهادته فيما يفنى، قد قرن العلم بالعمل، والعلم بالحلم، دائما نشاطه، بعيدا كسله، قريبا أمله، قليل زلله، متوقع قلبه، شاكرا ربه، مانعا نفسه، محرزا دينه، كاظما غيظه، آمنا منه جاره، سهلا أمره، معدوما كبره، بينا صبره، كثيرا ذكره، لا يعمل شيئا من الخير رياء ولا يتركه حياء، أولئك شيعتنا وأحبتنا، ومنا ومعنا، آها شوقا إليهم.

فصاح بعض من معه، وهو همام بن عباد بن خيشم، وكان من المتعبدين صيحة فوقع مغشيا عليه، فحركوه فإذا هو فارق الدنيا، فغسل وصلى عليه أمير المؤمنين ومن معه.

 

(ابن حجر في الصواعق المحرقة ص 154 – 155 /  وفي الإصابة ج  4 ص 113 ترجمة 676 حرف الطاء القسم الاول. /الشيخ سليمان بن ابراهيم القندوزي الحنفي في ينابيع المودة لذوي القربى ج 3 ص 225-227 ط دار الاسوة ،   و ص 416-417 ط إستانبول)

 

2- عن عبيد بن كثير معنعنا عن أمير المؤمنين علي بن أبي طالب عليه السلام قال: أنا ورسول الله صلى الله عليه وآله على الحوض، ومعنا عترتنا، فمن أرادنا فليأخذ بقولنا وليعمل بأعمالنا فانا أهل البيت لنا شفاعة فتنافسوا في لقائنا على الحوض فانا نذود عنه أعداءنا ونسقي منه أولياءنا، ومن شرب منه لم يظمأ أبدا، وحوضنا مترع فيه مثعبان ينصبان من الجنة أحدهما تسنيم والاخر معين، على حافتيه الزعفران، وحصباه الدر والياقوت، وإن الامور إلى الله وليست إلى العباد، و لو كانت إلى العباد ما اختاروا علينا أحدا ولكنه يختص برحمته من يشاء من عباده فاحمد الله على ما اختصكم به من النعم وعلى طيب المولد فان ذكرنا أهل البيت شفاء من الوعك والاسقام ووسواس الريب وإن حبنا رضى الرب والاخذ بأمرنا و طريقتنا معنا غدا في حظيرة القدس والمنتظر لامرنا كالمتشحط بدمه في سبيل الله ومن سمع واعيتنا فلم ينصرنا أكبه الله على منخريه في النار. نحن الباب إذا بعثوا فضاقت بهم المذاهب، نحن باب حطة وهو باب الاسلام من دخله نجا ومن تخلف عنه هوى. بنا فتح الله وبنا يختم، وبنا يمحو الله ما يشاء ويثبت، وبنا ينزل الغيث، فلا يغرنكم بالله الغرور لو تعلمون مالكم في الغناء بين أعدائكم وصبركم على الاذى لقرت أعينكم، ولو فقدتموني لرأيتم امورا يتمنى أحدكم الموت مما يرى من الجور والعدوان والاثرة والاستخفاف بحق الله والخوف، فإذا كان كذلك فاعتصموا بحبل الله جميعا ولا تفرقوا، وعليكم بالصبر والصلاة والتقية. واعلموا أن الله تبارك وتعالى يبغض من عباده المتلون، فلا تزولوا عن الحق وولاية أهل الحق فانه من استبدل بنا هلك، ومن اتبع أثرنا لحق، ومن سلك غير طريقنا غرق، وإن لمحبينا أفواجا من رحمة الله، وإن لمبغضينا أفواجا من عذاب الله طريقنا القصد وفي أمرنا الرشد، أهل الجنة ينظرون إلى منازل شيعتنا كما يرى الكوكب الدرى في السماء لا يضل من اتبعنا، ولا يهتدي من أنكرنا ولا ينجو من أعان علينا [عدونا] ولا يعان من أسلمنا، فلا تخلفوا عنا لطمع دنيا بحطام زائل عنكم [وأنتم] تزولون عنه، فانه من آثر الدنيا علينا عظمت حسرته وقال الله تعالى " يا حسرتى على ما فرطت في جنب الله " (الزمر: 56). سراج المؤمن معرفة حقنا، وأشد العمى من عمي من فضلنا، وناصبنا العداوة بلا ذنب إلا أن دعوناه إلى الحق ودعاه غيرنا إلى الفتنة فأثرها علينا، لنا رأية من استظل بها كنته، ومن سبق إليها فاز، ومن تخلف عنها هلك، ومن تمسك بها نجا، أنتم عمار الارض [الذين] استخلفكم فيها، لينظر كيف تعملون، فراقبوا الله فيما يرى منكم، وعليكم بالمحجة العظمى فاسلكوها لا يستبدل بكم غيركم " سابقوا إلى مغفرة من ربكم وجنة عرضها السماوات والارض اعدت للمتقين " (الحديد: 21). فاعلموا أنكم لن تنالوها إلا بالتقوى، ومن ترك الاخذ عمن أمر الله بطاعته قيض الله له شيطانا فهو له قرين. ما بالكم قد ركنتم إلى الدنيا، ورضيتم بالضيم، وفرطتم فيما فيه عزكم وسعادتكم وقوتكم على من بغي عليكم، لا من ربكم تستحيون ولا لانفسكم تنظرون، وأنتم في كل يوم تضامون ولا تنتبهون من رقدتكم، ولا تنقضي فترتكم أما ترون [إلى] دينكم يبلى وأنتم في غفلة الدنيا قال الله عز ذكره " ولا تركنوا إلى الذين ظلموا فتمسكم النار وما لكم من دون الله من أولياء ثم لا تنصرون. (هود : 113)

 

(المجلسي في بحار الأنوار ج 65 ص 61-62 / تفسير فرات بن إبراهيم الكوفي ص 367-368)