بصائر الدرجات

 

Besair-ud Derecat

 

 

Yazar

محمد بن الحسن بن فروخ الصفار

Muhammed ibni Hasan ibni Ferruh es Saffar

 

 

Tercüme: Mustafa Yurtbay

mustafa_yurtbay@hotmail.com

http://www.kelamukumnur.com

 

 

Şubat 2021

 

 

 

İçindekiler

1. Cüz. 17

1. Bab: İlim Talep Etmenin İnsanlara Farz Oluşu.. 17

2. Bab: Alimin ve Öğrencinin Sevabı 18

3. Bab: Alimin Marifeti, Onu Tanımak Allah’ı Tanımak, Onu İnkar Etmek Allah Tealay’ı İnkar Etmektir ve Onu Tanımada Muvaffak Eden Sebep   23

4. Bab: Alimin Abide Olan Üstünlüğü.. 24

5. Bab: İnsanlar Üç Kısma Ayrılır: Âlim, Öğrenci ve Sel Suları Üzerinde Sürüklenen Çer çöpler; Â-li Muhammed’den Olan İmamlar Alimlerdir, Onların Şiaları Öğrencilerdir ve Geri Kalan İnsanlar da Çer Çöptür  28

6. Bab: İnsanlar İlmi Madeninden Talep Etmekle Emrolundular ve İlmin Madeni Â-li Muhammed’dir. 28

Nadir Bab Alimler Â-li Muhammed’dir. 30

7. Bab: İnsanların Susuzluğunu Gideren İlim Â-li Muhammed’in İmamlarının Yanındadır, Onlar Alimdir Zulmetmezler ve Cahil Olmazlar  32

O Babdan Nadir Rivayet. 33

8. Bab: İmamlardan Ayrılanların Sapık Oluşu ve Hak İmamlarından Hidayet olmadan Kendi Görüşünü Din Edinmeleri 33

9. Bab: İmamların aleyhimusselam ve Şialarının Bedenlerinin ve Kalplerinin Yaratılışı 34

10. Bab: İmamların aleyhimusselam Bedenlerinin, Ruhlarının ve Şialarının Yaratılışı 42

11. Bab: Â-li Muhammed’in İmamlarının Hadisinin Zor Oluşu ve Zor Görülüşü.. 43

12. Bab: Â-li Muhammed’in İmamlarının İşlerinin Zor Oluşu ve Zor Görülüşü   48

Emirlerinin Zor ve Zor Görülüşü Babının Tamamlanması 49

Nadir Bir Bab: Â-li Muhammed’in İlminin Sır Gizli Sır Oluşu   51

13. Bab :Â-li Muhammed’in İmamları Hidayetçidirler, Nebi Getirdiği Şeye Hidayet Ederler. 52

14. Bab: İmamlar aleyhimusselam Sadıklardır. 54

15. Bab: Â-li Muhammed’den olan Adaletin İmamlarıyla Onların Dışındaki Zulmün İmamları Arasındaki Fark. 55

16. Bab: Hidayetin İmamlarını Sapıklığın İmamlarından Ayırt Etmek, Onlar Cibtir Tağuttur ve Fahişeliktir. 56

17. Bab: Allahu Teala Â-li Muhammed’in İmamlarının İtaatini ve Sevgisini Vacip Etti ve Allah’ın Fazlından Verdiği Şeylerden Dolayı Haset Edilenler Onlardır. 59

18. Bab: Allah Â-li Muhammed’in İmamlarını Sorulmada Nebiye Denk Tuttu   61

19. Bab: Â-li Muhammed’in İmamları Allah Onlara Sormayı Emretti, İsterlerse Cevap Verirler İsterlerse Cevap Vermezler  62

20. Bab: Helal ve Haramın Bilgisi Her Ahvalde İmamların Yanındadır Velakin Cevap Vermezler. 66

21. Bab: İmamlar Kitabı Miras Alanlar ve Hayırda Öne Geçenler Onlardır  67

O Babdan Nadir Rivayet. 68

22. Bab: Rasûlullah’ın İmamlar Hakkında Allah Onlara Benim Algılayışımı ve İlmimi Verdi Sözü.. 70

23. Bab: Nebi Ali’ye Ondan Sonra da İmamlara İlimden Onlara Verilene İman Etmeyi Emretti ve Onlara Teslim Olmak. 73

24. Bab: İmamlar Bilenlerdir, Düşmanları Bilmeyenlerdir, Şiaları İse Akıl Sahipleridir. 78

2. Cüz. 78

1. Bab: İmamlar İlmin Madenidir, Nubuvvetin Ağacıdır, Hikmetin Anahtarlarıdır, Risaletin Konumudur ve Meleklerin Gidip Geldiği Yerdir  78

2. Bab: İmamların ve İlimlerinin Misali Allah’ın Zikrettiği Ağacın Misalidir  79

O Babdan Nadir Rivayetler. 82

3. Bab: İmamlar Huccetullahtır, Babullahtır, Kendisinden Ulaşılan Vechullahtır. 84

4. Bab: Allah’ın Kitabında Zikrettiği Vechullah Â-li Muhammed’den Olan İmamlardır. 88

5. Bab: Nebiye Verilen Mesani İmamlardır. 90

6. Bab: Allah’ın Â-li Muhammed’den Olan İmamları Meleklerin Velayetinin Onlara Oluşuyla Haslaştırması 91

O Babdan Nadir Rivayetler. 94

7. Bab: Allah’ın Â-li Muhammed’den Olan İmamları Ulul Azimlerin ve Diğerlerinin Misakta Velayetlerinin Onlara Oluşuyla Haslaştırması 94

8. Bab: Allah’ın Â-li Muhammed’den Olan İmamları Nebilerin Misakta Velayetlerinin Onlara Oluşuyla Haslaştırması 99

9. Bab: İmamların Velayeti Hakkında Başka Bir Bab   102

10. Bab: Velayet Hakkında Başka Bir Bab.. 103

11. Bab: Emîr'ül Müminîn’in Velayeti Hakkında Başka Bir Bab   103

Velayet Hakkında Bablardan Nadir Rivayetler. 104

12. Bab: Allah Â-li Muhammed’den İmamların Velayeti İçin Muminlerden Misak Aldı ve Onları Nurundan Yarattı ve Rahmetinde Boyadı ve Allah’ın Nuruyla Bakarlar. 111

13. Bab: Allah Â-li Muhammed’den Olan İmamların Velayeti İçin Yaratılmışlardan Misak Aldı 113

14. Bab: İmamlar Helaller ve Haramlar Hakkında Allah’ın Yarattıkları İçindeki Şahitleridir. 115

15. Bab: Rasûlullah Gölgelerde ve Onun Dışında Gördüğünü Tanıdı 116

16. Bab: Emîr'ül Müminîn Misakta ve Onun Dışında Gördüklerini Tanıdı 121

17. Bab: İmamlar Misakta ve Onun Dışında Gördüklerini Tanırlar  124

18. Bab: Melekler İmamların Evlerine Girerler Sergilerine Ayak Basarlar ve Onlara Haberler Getirirler. 126

O Babdan Nadir Rivayetler. 128

19. Bab: Cinler İmamlara Gelirler ve Din Esaslarını Sorarlar  129

20. Bab: İmamlar Allah’ın Semadaki ve Arzındaki İlminin Hazinedarlardır  135

21. Bab: Semaların ve Arzın Melekutu Rasûlullah’a Arz Edildiği Gibi İmamlara da Arz Edildi ve Hatta Arşın Ötesine de Baktılar  136

22. Bab: Nebilere ve Meleklere Çıkan İlimler İmamlara Ulaşmıştır  138

O Babdan Nadir Rivayetler. 139

3. Cüz. 141

1. Bab: İmamlar Âdem’in ve Bütün Alimlerin İlimlerine Varis Oldular  141

2. Bab: Alimlerin Bazıları Bazılarından İlmi Miras Alırlar ve İlim Onlardan Gitmez. 143

3. Bab: İmamlar Ulul Azimlerin İlmini Rasûlullah’tan Miras Almışlardır ve Ölümlerin ve Belaların İlmi Onların Yanındadır ve Onlar Allah’ın Arzında Eminleridir. 143

O Babdan Nadir Rivayetler. 145

4. Bab: İmamlardan Bir Şey Gizlenmez ve Ümmetin İhtiyaç Duyduğu Şeyler Onların Yanındadır. 147

O Babdan Nadir Rivayetler. 148

5. Bab :Semaların Arzın ve Onun Dışındakilerin İlmi ve Haberi İmamlardan Gizli Kalmaz. 149

6. Bab: İmamlar Semalarda Arzda Cennette Cehennemde Olanları Olmuş ve Kıyamete Kadar Olacak Şeyleri Bilirler. 150

7. Bab: İmamlara Geçmişin ve Kıyametin Gününe Kadar Geleceğin İlmi Verildi 151

O Babdan Nadir Rivayetler. 152

8. Bab: Cuma Gecesi İmamların İlmi Artar. 153

9. Bab: Emîr'ül Müminînin Benim İçin Bir Minber Kurulsa Tevrat’ta İncil’de Zebur’da ve Kur’an’da Olana Göre Hükmederim Sözü   153

10. Bab: Öncekilerin ve Sonrakilerin Kitapları Tevrat İncil Zebur ve Suhufu İbrahim İmamların Yanındadır. 155

11. Bab: Levhaların Â-li Muhammed’e Ulaşmasının Nasıllığı 156

12. Bab: Camia Sahifesı İmamların Yanındadır Onu Rasûlullah Ali’nin Eliyle Yazdırmıştır ve O Yetmiş Ziradır. 160

13. Bab: Kitaplarla İlgili Başka Bir Bab.. 163

14. Bab: Cifr Camia ve Fatime’nin Mushafı İmamlara Verilmiştir  165

4. Cüz. 174

1. Bab: Rasûlullah’ın ve Emîr'ül Müminîn’in Kitapları İmamlara Ulaşmıştır  174

2. Bab: İçinde Kralların İsimleri Yazan Kitap İmamların Yanındadır  176

O Babdan Nadir Rivayetler. 177

3. Bab: Şiaların ve Babalarının İsimlerinin Yazılı Olduğu Divan İmamların Yanındadır. 178

4. Bab: Rasûlullah’ın Silahı, Musa’nın Asası, Süleyman’ın Yüzüğü, Leğen, Tabut, Levhalar ve Adem’in Gömleği Gibi Ayetler İmamların Yanındadır  182

5. Bab: Cennet ve Cehennem Ehlinin İsimlerinin Olduğu Sahife İmamların Yanındadır. 187

6. Bab: Rasûlullah’a İndirilen Kur’an’ın Hepsi İmamların Yanındadır  190

7. Bab: Kur’an-ı Kerim’in Tefsiri ve Tevili İmamlara Verilmiştir  192

8. Bab: Ali Gece ve Gündüz, Hazırda ve Seferde Rasûlullah’a İndirilen Her Şeyi Bilir Ondan Sonra da İmamlar. 194

9. Bab :Rasûlullah İçin Geçerli Olan İmamlar İçin de Geçerlidir  196

10. Bab: Allah’ın Kitabında Zikrettiği İlimde Derinleşenler İmamlardır  203

11. Bab: İlim İmamlara Verilmiştir ve Onların Sinelerinde Sabit Edilmiştir  206

O Babdan Nadir Rivayetler. 207

12. Bab: İmamlara Allah’ın İsmi Azamı ve Kaç Harf Olduğu Verildi 207

O Babdan Nadir Rivayetler. 210

5. Cüz. 212

1. Bab:  Allahın İsmi Azamı ve Kitabın İlmi İmamların Yanındadır  212

2. Bab: Kendisiyle İstendiğinde İcabet Olunan Allah’ın İsmi Azamı İmamların Yanındadır. 215

3. Bab: Kadir’in Gecesinde O Sene Olacak Olan Şeylerin İmamlara Verilmesi ve Meleklerin Onlara İnişi 216

4. Bab: Rasûlullah Her Dilde Okuyup Yazıyordu.. 220

5. Bab: Emîr'ül Müminîn ve Ulul Azimler Onların Hangisi Daha Alimdir  223

6. Bab: İmamlar Musa’dan ve Hızır’dan Daha Alimdirler  225

7. Bab: İmamlar Hitap Olunurlar, Ses İşitirler ve Onlara Cabrail’den ve Mikail’den Daha Azam Bir Suret Gelir. 229

8. Bab: Cebrail Mikail ve Ölüm Meleği İmamlara Görünür  230

9. Bab: İmamlara İlham Edilen Kitapta Sünnette Olmayan Çözülmesi Gereken Şeyler. 231

10. Bab: İmamlar Kalplerde Olanları ve İçten Geçenleri Haber Verilmeden Önce Bilirler. 231

11. Bab: İmamlar Şialarına Onların Fiillerini Haber Verirler  238

12. Bab: İmamlar Şialarına Kalplerinde Olanları ve İçlerinden Geçenleri Haber Verirler. 240

13. Bab: Nebiye ve Ondan Sonra da İmamlara Verilen Kudret Ağaç Onlara İtaat Eder. 243

14. Bab: İmamlar Kapılarına Gelenleri Bilirler. 248

15. Bab: Â-li Muhammed’den Olan İmamlar Zuhur Ettiklerinde Davud ve Â-li Davud’un Hükmeyle Hükmedecekler İnsanlardan Delil İstemeyecekler  248

16. Bab: İmamlar Şialarını Hastalıklarında ve Dua Ettiklerinde Görürler  250

17. Bab: İmamların Şialarına Eğer Ağızlarında Düğüm Olsaydı ve Nefislerinde Tutsalardı Ölümlerden ve Belalardan Başlarına Gelecek Her Şeyi Haber Verirlerdi Sözü.. 252

6. Cüz. 254

1. Bab: İmamlar Şialarının Ecellerini ve Başlarına Gelecek Şeylerin Sebeplerini Bilirler. 254

2. Bab: İmamlar Ölümlerin ve Belaların İlmini Arab’ın Nesebini Bilirler  257

3. Bab: İmamlar Allah’ın İzniyle Ölüleri Diriltirler Anadan Doğma Körleri ve Beres Hastalarını İyileştirirler. 258

4. Bab: İmamlar Allah’ın İzniyle Ölüleri Diriltirler  263

5. Bab: İmamlar Ölüleri Ziyaret Ederler Ölüler de Onları Ziyaret Ederler  267

6. Bab: Rasûlullah’ın Emîr'ül Müminîn’e Vasiyyeti Ölümden Sonra Ondan Soru Sorması 275

7. Bab: İmamların Düşmanları Ölülerken Onlara Sunulur  277

8. Bab: İmamlar Yanlarına Girenleri İmanlarıyla ve Nifaklarıyla Tanırlar  282

9. Bab: İmamlar Yanlarına Girenleri Hayırlarından ve Şerlerinden, Sevgilerinden ve Nefretlerinden Tanırlar. 283

10. Bab: Nebi İlmin Hepsini Emîr'ül Müminîn’e Öğretti, İlimde Ona Ortak Oldu Ama Nubuvvette Ortak Olmadı 284

11. Bab: Emîr'ül Müminîn İlimde Rasûlullah’a Ortak Oldu Ama Nubuvvette Ortak Olmadı ve İki Nar Zikri 285

12. Bab: Rasûlullah’ın Öğrettiği İlim İmamlara Ulaşmıştır  288

13. Bab: İmamlar Her Bereketli ve Çorak Toprağı, Kıyamete Kadar Yüzlercesini Saptıran ve Hidayet Edeni Bilirler. 289

14. Bab: İlmin Usulleri İmamların Yanındadır, Onu Nebiden Miras Aldılar ve Kendi Görüşlerine Göre Konuşmazlar. 292

15. Bab: Kitapta ve Sünnette ne Varsa Hepsi İmamların Yanındadır Kendi Görüşlerine Göre Konuşmazlar, O Konuda Şialarına da Ruhsat Vermemişlerdir. 294

16. Bab: Rasûlullah’ın Emîr'ül Müminîn’e Öğrettiği Kapıların Zikri 295

17. Bab: Rasûlullah’ın Ali’ye Öğrettiği Harfler. 299

18. Bab: Rasûlullah’ın Emîr'ül Müminîne Öğrettiği Kelime  300

7. Cüz. 304

1. Bab: Rasûlullah’ın Ali’ye Öğrettiği Hadisin Zikri 304

2. Bab: İmamlar Bir Şeyi Bilmek İstediklerinde Bilirler  305

3. Bab: İmamın Kalbine Atılır Kulağına Seslenilir  306

4. Bab: İmamların İlimlerini Üç Yönüyle Tefsir Etmesi 308

5. Bab: İmamlar Muhaddeslerdir  ve Mufehhemlerdir  309

6. Bab: Muhaddesin Sıfatı Nasıldır, Kendisine Nasıl Davranılır, İmamlara Nasıl Haber Verilir. 310

7. Bab: Gün Gün, Saat Saat, Vuku Bulacak Şeylerin İmama Atılması 312

8. Bab: İmamlar İlimlerini Rasûlullah’tan ve Emîr'ül Müminîn’den Miras Alırlar, Hikmet Sinelerine Atılır ve Kulaklarına Seslenilir  314

9. Bab: İmamlar Yetmiş Yön Üzere Konuşurlar. 314

10. Bab: İmamlar Arzda Haktan ve Batıldan Artanı ve Eksileni Bilirler  316

11. Bab: İmamlar Bütün Dillerde Konuşurlar. 317

12. Bab: İmamlar Aleyhimusselam Bütün Dilleri Bilirler  319

13. Bab:  İmamlar Nebilere İnen Kitapları Tevrat’ı İncil’i ve Diğerlerini Dil Farklarına Rağmen Okurlar. 320

14. Bab: İmamlar Kuşların Dilini Bilirler. 321

15. Bab: İmamlar Hayvanların Dillerini Bilirler ve Onları Tanırlar, Dua Ettiklerinde Onlara İcabet Ederler. 325

16. Bab: İmamlar Meshedilenlerin Dilini Bilirler. 327

17. Bab: Allah’ın Kitabında Zikrettiği Arzdaki Mutevessimler İmamlardır, İnsanları Simalarından Tanırlar. 328

O Babdan Nadir Rivayetler. 331

18. Bab: İmamlar Ashaplarını Tanımada Kimseye İhtiyaç Duymazlar ve Kimsenin Sözünü de Kabul Etmezler. 332

19. Bab: Rasûlullah’ın, İmamlardan Ulaşan Hadislerin Genel ve Sadece Onlara Has Oluşu.. 334

20. Bab: İmamların Kendilerinden Öncekilere Olan Benzerlikleri 335

8. Cüz. 336

1. Bab: Nebilerle Resuller İmamlar Arasındaki Fark Sıfatları ve Muhaddesin İşi 336

2. Bab: Arzın Hazineleri İmamlara Verilmiştir. 343

3. Bab: Allah’ın Sırları İmamların Yanındadır Bazıları Bazılarına Verir ve Onlar Onun Eminleridir. 347

4. Bab: İşlerin Rasûlullah’a Bırakılması 348

5. Bab: Rasûlullah’a Ne Bıraktıysa İmamlara da Bırakmıştır  352

6. Bab: İmamlar Kitapta ve Sünnette Olmayan Şeylere Hidayet Edilirler ve Muvaffak Edilirler. 354

7. Bab: Kitapta ve Sünnette Olmayan Karmaşık Zor Şeyleri İmamlar Bilirler  355

8. Bab: İmamlar Şialarını Yaratıldıkları Çamurla Düşmanlarından Ayırıp Yüzleriyle ve İsimleriyle Tanırlar. 356

9. Bab: İmamlarda Artan Bir Şeyin Önceki Diğer İmamlara da Sunulması 359

10. Bab: İmamlarda Gece ve Gündüz Artış Olur, Öyle Olmasa Yanlarında Olan Tükenirdi 361

11. Bab: İmamlara Kendilerinden Gaip Olanlar Haberler Getirirler  362

12. Bab: İmamlara Arzda Hareket Etme Kudreti Verilmiştir  363

13. Bab: İmamlar Ashaplarından Dilediklerini Allah’ın Kendilerine Verdiği Kudretle Arzda Hareket Ettirirler. 365

14. Bab: İmamlara Verilen Kudret. 376

15. Bab: Emîr'ül Müminînin Buluta Binmesi, Sebeplere ve Feleklere Yaklaşması 377

16. Bab: Allah Taif’'te ve Başka Yerlerde Emîr'ül Müminîn’le Munacat Etti ve Cebrail İkisinin Arasında İndi 379

17. Bab: Rasûlullah’ın Sizin Aranızda İki Ağırlık Bırakıyorum Allah’ın Kitabı ve Ehli Beyt’im Sözü.. 380

18. Bab: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam Cennetle Cehennemin Bölücüsüdür  383

9. Cüz. 388

1. Bab: İnsanların Dışında Rasûlullah’a ve İmamlara Verilen Görme Sıfatı Uykuda ve Uyanık Halde Amelleri Görmeleri 389

2. Bab: İmamlar Şialarının Dillerinde Düğüm Olsaydı Başlarına Gelecekleri Onlara Bildirirdi 391

3. Bab: İmamın Artışı Kendisinden Öncekine Verilenin Aynısıdır ve Fazladan Beş Cüz. 391

4. Bab: Amellerin Rasûlullah’a ve İmamlara Sunuluşu   392

5. Bab: Amellerin Yaşayan ve Ölen İmamlara Sunulması 394

6. Bab: Amellerin Â-li Muhammed’den Olan Yaşayan İmamlara Sunulması 395

7. Bab: İmam İçin Yükseltilen Direk ve Annelerinin Karnında Onlara Yapılan   396

8. Bab: İmam Kendisine Verilen Nurla Doğuyla Batı Arasını Görür  398

9. Bab: İmam İçin Her Şehirde Bir Direk Yükseltilir, Onun İçinde Kulların Amellerine Bakar. 399

10. Bab: İmam İçin Şehirde Bir Direk Olur, Onunla Diğer Şehirleri Görür Hadislerinin Faslı 400

11. Bab:  İmamlar Hakkındaki Hadislerin Faslı O Hadislere Görüş Belirtilmez  400

12. Bab: Nurdan Direk ve Başka Şeylerin Zikredildiği Nadir Hadisler Faslı 401

13. Bab: Rasûlullah’ın Amellerin Kendisine Arzıyla İlgili Sözü Hayatı ve Ölümü Sizin İçin Hayırdır ve Arz Onlardan Birşey Tadamaz  406

14. Bab: Allah’ın Nebilerde, Vasilerde, Muminlerde ve Sair İnsanlarda Kıldığı Ruhlar Nebileri ve Â-li Muhammed’den Olan İmamları Ruhul Kudusla Üstün Kıldı ve Beş Ruhun Zikri 408

15. Bab: İmamlar İhtiyaç Duyduklarında Ruhul Kudus’la Karşılaşırlar  413

16. Bab: Allah’ın Kitabında Dediği Ruh (İşte Öyle Sana Emrimizden Bir Ruh Vahyettik) O Ayet Rasûlullah ve İmamlar Hakkındadır, Onları Haberdar Eder, Yönlendirir ve Muvaffak Eder. 416

17. Bab: Alime İlimden Sorulduğunda Bahsettiği Şey Yanlarındaki Suhuftandır veya Şerhiyle Haberdar Edildiği Rivayettir O da Ruhtandır  416

18. Bab: Allah’ın Dediği Ruh (Sana Ruhu Soruyorlar De ki Ruh Rabb’imin Emrindendir) O Ayet Rasûlullah ve Ehli Beyti Hakkındadır, Onları Yönlendirir, Muvaffak Eder ve Derin Kavrayışlı Yapar  418

19. Bab: Allah’ın Dediği Ruh (Melekleri Emrinden Bir Ruh İle İndirir) O Ruh Nebiler ve Vasilerle Beraberdir Ruhla Melek Arasındaki Fark  420

20. Bab: İmam Geçip Gittiği Saati Gece ve Gündüz Artanı Bilir Kendi Başına Bırakılmaz. 422

21. Bab: İmam Ne Zaman İmam Olacağını Bilir. 422

22. Bab: Rasûlullah Vefatı Zamanında İsmul Ekberi Nubuvvut İlminin Eserlerini ve İlmin Mirasını Ali ibni Ebu Talib’te Kıldı 423

10. Cüz. 426

1. Bab: İmamlar Kendilerinden Sonra Vasiyet Hakkında Rasûlullah’a Olan Ahdi Bilirler. 426

2. Bab: İmamlar Ölümlerinden Önce Allah’ın Öğrettiklerinden Kime Vasiyet Edeceklerini Bilirler. 427

3. Bab: İmam aleyhisselam Ölmeden Önce Kendisinden Sonra Kimin Olacağını Bilir. 427

4. Bab: İmam Kendisinden Sonra Olacak Olan İmama Emaneti Eda Eder  428

5. Bab:  Birinci imamın Yanında Son İmamın Bildiği Vakit  429

6. Bab: İmamlar Tahammül Edebilecekler Bulsalardı Onlara İlim Verirlerdi, Helalde ve Haramda Görüşe İhtiyaç Duymazlardı 429

7. Bab: İmamların Bazısı  Bazısından Daha Alimdir, Helalde ve Haramda İlimleri Birdir. 431

8. Bab: İmamlar Huccette, İtaatte, İlimde, Emirde ,Nehiyde, Şecaatte Birdir  431

9. Bab: İmamlar Ölüm Onlara Gelmeden Önce Ne Zaman Öleceklerini Bilirler. 433

10. Bab: Arz Huccetten Boş Kalmaz ve Onlar İmamlardır aleyhimusselam    436

11. Bab: Arz İmamlardan Boş Kalmaz, Arzda İki Kişi Kalsa Birisi Huccet Olurdu.. 438

12. Bab: Arz İmamsız aleyhisselam Kalmaz, Eğer Kalsaydı Batardı 439

13. Bab: İmamlardan Birisi Gittiğinde Ondan Sonraki İmam Tanınır  440

14. Bab: Doğunun ve Batının Arkasındaki Mahluklar İmamları Tanırlar, Onlara Gelirler ve Düşmanlarından Beraat Ederler  441

15. Bab: İmamlar Sultanın Yanına Girdiklerinde Kendileriyle Onun Arasına Engel Koymayı Severler ve Yaparlar. 448

16. Bab: Allah’ın Zikrettiği Cennetle Cehennemin Ehlini Tanıyanlar İmamlardır. 450

17. Bab: Hayvanlar Dışında Varlıklar İmamlarla Konuşurlar  456

18. Bab: İmamların Acayiplikleriyle Alakalı Başka Bir Bab   462

19. Bab: İnsanların Yanında Bulunan İlimlerin Hak Olanı Â-li Muhammed’in İmamlarından Onlara Ulaşmıştır, Görüş Kıyas ve Batıl Kendi Nefislerindendir. 472

20. Bab: Â-li Muhammed’den Gelen Şeylerde Onlara Teslim Olmak  474

21. Bab: Nebinin ve İmamların Kendilerinde Olan Şeylerin Şerhi Sözlerindeki Manaları Tanımadıkları İçin ve Cehaletlerinden Dolayı Onlarda Guluv Edenlere Reddiye Vermek. 481

22. Bab: Hadis Tanımayana Reddiye. 508

 

 

 

 

Mukaddime

Abdusselam ibni Salih Herevi şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselamı işittim şöyle dedi: Allah rahmet etsin bizim işimizi yaşatan kula. Dedim ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Sizin işiniz nasıl yaşatılır? Dedi ki: Bizim ilimlerimizi öğrenmek ve insanlara da öğretmekle. Eğer insanlar bizim kelamımızın güzelliğini bilseler bize tabi olurlar.

Besair-ud Derecat kitabı bu hadise muvaffak olmak için hazırlanan Ehli Beyt aleyhimusselamın fazilet rivayetlerini ihtiva eden mükemmel bir kaynak kitaptır. Ve kaynak kitapların en temel ve eskilerindendir. Kitabın yazarı Muhammed Saffar olarak maruf olan Muhammed ibnil Hasan ibni Ferruh Saffardır ve on birinci imamımız Hasan Askeri aleyhisselamın ashabındandır.

Ben de bu hadise muvaffak olmak için kitabı özet olarak Türkçeye tercüme ettim. Kitabın hazırlanmasında bana maddi ve manevi destek olan herkese teşekkür ediyorum. Allah çabalarımızın karşılığını Ehli Beyt aleyhimusselamın şefaatleriyle İlliyyinle ödüllendirsin.

 

 

 

 

 

 

1. Cüz

                                   1. Bab: İlim Talep Etmenin İnsanlara Farz Oluşu

1- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ أَلَا وَإِنَّ اللَّهَ تَعَالَى يُحِبُّ بُغَاةَ الْعِلْمِ.

1- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: İlim talep etmek bütün Müslümanlara farzdır. Doğrusu Allahu Teala ilim talep edenleri sever.

2- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ حَالٍ.

2- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İlim talep etmek her durumda farzdır.

3- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ.

3- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamdan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: İlim talep etmek her Müslümana farzdır.

4- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ مِنْ فَرَائِضِ اللهِ.

4- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İlim talep etmek Allah’ın farzlarından bir farzdır.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

2. Bab: Alimin ve Öğrencinin Sevabı

6- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: إِنَّ مُعَلِّمَ الْخَيْرِ يَسْتَغْفِرُ لَهُ دَوَابُّ الْأَرْضِ وَحِيتَانُ الْبَحْرِ وَكُلُّ ذِي رُوحٍ فِي الْهَوَاءِ وَجَمِيعُ أَهْلِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَإِنَّ الْعَالِمَ وَالْمُتَعَلِّمَ فِي الْأَجْرِ سَوَاءٌ يَأْتِيَانِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَفَرَسَيْ رِهَانٍ يَزْدَحِمَانِ.

6- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Arzın hayvanları, denizin büyük balıkları, havanın içindeki her ruhu olanlar ve bütün arz ve sema ehli hayırlı öğretmen için bağışlanma dilerler. Kıyametin günü alim ve öğrenci ecirleri eşit olarak gelirler, tıpkı başa baş koşarak yarışan iki at gibi.

7- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِيهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ‏ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَنْ سَلَكَ طَرِيقاً يَطْلُبُ فِيهِ عِلْماً سَلَكَ اللَّهُ تَعَالَى بِهِ طَرِيقاً إِلَى الْجَنَّةِ وَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ لَتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا لِطَالِبِ الْعِلْمِ رِضاً بِهِ وَإِنَّهُ لَيَسْتَغْفِرُ لِطَالِبِ الْعِلْمِ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ حَتَّى الْحُوتُ فِي الْبَحْرِ وَفَضْلُ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ عَلَى سَائِرِ النُّجُومِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ وَإِنَّ الْعُلَمَاءَ لَوَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ إِنَّ الْأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِينَاراً وَلَا دِرْهَماً إِنَّمَا وَرَّثُوا الْعِلْمَ فَمَنْ أَخَذَ مِنْهُ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ.

7- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam babasından aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Kim ilim talep etmek için bir yol izlerse Allahu Teala onun yolunu cennete kadar açar. Melekler aleyhimusselam kanatlarını razı olarak ilim talep edenin yoluna sererler. Semalarda ve arzda kim varsa hatta denizdeki büyük balık bile ilim talep eden için istiğfar eder. Alimin abide olan üstünlüğü on dördüncü gecedeki dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler nebilerin varisleridir, nebiler dinar ve dirhem miras bırakmazlar aksine sadece ilim miras bırakırlar.

8- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: طَالِبُ الْعِلْمِ يَسْتَغْفِرُ لَهُ كُلُّ شَيْ‏ءٍ وَالْحِيتَانُ فِي الْبِحَارِ وَالطَّيْرُ فِي جَوِّ السَّمَاءِ.

8- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Her şey, denizlerdeki büyük balıklar ve semadaki kuşlar ilim talep eden için bağışlanma dilerler.

9- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ جَمِيعَ دَوَابِّ الْأَرْضِ لَتُصَلِّي عَلَى طَالِبِ الْعِلْمِ حَتَّى الْحِيتَانُ فِي الْبَحْرِ.

9- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Arzın bütün canlıları ve denizlerdeki büyük balıklar ilim talep edene salat ederler. 

10- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ مُعَلِّمَ الْخَيْرِ لَتَسْتَغْفِرُ لَهُ دَوَابُّ الْأَرْضِ وَحِيتَانُ الْبَحْرِ وَكُلُّ صَغِيرَةٍ وَكُلُّ كَبِيرَةٍ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَسَمَائِهِ.

10- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Arzdaki canlılar, denizlerdeki büyük balıklar ve Allah’ın semasında ve arzında büyük küçük her şey hayırlı öğretmen için bağışlanma dilerler.

11- عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ:‏ أَوْحَى اللَّهُ إِلَيَّ أَنَّهُ مَنْ سَلَكَ مَسْلَكاً يَطْلُبُ فِيهِ الْعِلْمَ سَهَّلْتُ لَهُ طَرِيقاً إِلَى الْجَنَّةِ.

11- Nebi sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Allah bana vahyetti; Her kim ilim talebinde bir yola düşerse cennet yolu ona kolaylaştırılır.

12- عَنْ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلاَمُ قَالَ:‏ طَالِبُ الْعِلْمِ يُشَيِّعُهُ سَبْعُونَ أَلْفَ مَلَكٍ مِنْ مَفْرَقِ السَّمَاءِ يَقُولُونَ: رَبِّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ.

12- Ali aleyhisselam şöyle dedi: İlim talep edene semanın ortasından gelen yetmiş bin melek eşlik eder. Onlar derler ki: Rabbi salli ala Muhammedin ve Â-li Muhammed.

13- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ‏ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: الْعَالِمُ وَالْمُتَعَلِّمُ شَرِيكَانِ فِي الْأَجْرِ لِلْعَالِمِ أَجْرَانِ وَلِلْمُتَعَلِّمِ أَجْرٌ وَلَا خَيْرَ فِي مَا سِوَى ذَلِكَ.

13- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Alim ve öğrenci mükafatta iki ortaktırlar. Alimin iki, öğrencinin ise bir mükafatı vardır. Bu ikisinin dışındakinde hayır yoktur.

14- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ الَّذِي تَعَلَّمَ الْعِلْمَ مِنْكُمْ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ الَّذِي يُعَلِّمُهُ وَلَهُ الْفَضْلُ عَلَيْهِ تَعَلَّمُوا الْعِلْمَ مِنْ حَمَلَةِ الْعِلْمِ وَعَلِّمُوهُ إِخْوَانَكُمْ كَمَا عَلَّمَكُمُ الْعُلَمَاءُ.

14- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Sizden ilim öğrenen kişinin mükafatı ilim öğreten kişinin mükafatı gibidir. Öğretenin artı bir fazileti vardır. İlmi, ilmin taşıyıcılarından öğrenin. Alimlerin size öğrettiği gibi siz de kardeşlerinize öğretin.

15- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ: الْمُؤْمِنُ الْعَالِمُ أَعْظَمُ أَجْراً مِنَ الصَّائِمِ الْقَائِمِ الْغَازِي فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَإِذَا مَاتَ ثُلِمَ فِي الْإِسْلَامِ ثُلْمَةٌ لَا يَسُدُّهَا شَيْ‏ءٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

15- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Emîr'ül Müminîn Ali ibni Ebu Talib aleyhisselatu vesselamın şöyle dediğini rivayet etti: Alim olan muminin mükafatı, Allah’ın yolunda mücadeleye kalkmış oruçlu kimseden daha büyüktür. O öldüğünde kıyametin gününe kadar telafi edilemeyen bir kayıp, kapatılamayan bir boşluk oluşur.

16- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ‏: مَنْ عَلَّمَ خَيْراً فَلَهُ مِثْلُ أَجْرِ مَنْ عَمِلَ بِهِ قُلْتُ فَإِنْ عَلَّمَهُ غَيْرَهُ يَجْرِي ذَلِكَ لَهُ؟ قَالَ: إِنْ عَلَّمَهُ النَّاسَ كُلَّهُمْ جَرَى لَهُ قُلْتُ: فَإِنْ مَاتَ؟ قَالَ: وَإِنْ مَاتَ.

16- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Her kim bir hayır öğretirse ona hayra amel edenin mükafatı verilir. Dedim ki: O öğrettiği kişi bir başkasına öğretirse o zaman da mükafat alır mı? Dedi ki: Eğer o öğrettiği kişi diğer insanların tamamına öğretse dahi o öğreten ilk kişi her birinden aynı oranda mükafat alır. Dedim ki: Bu ilk kişi ölürse mükafatı devam eder mi? Dedi ki: Ölse de aynıdır.

17- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏ إِنَّ دَوَابَّ الْأَرْضِ لَتُصَلِّي عَلَى طَالِبِ الْعِلْمِ حَتَّى الْحِيتَانُ فِي الْمَاءِ.

17- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Arzın canlıları hatta sudaki büyük balıklar ilim talep edene salat ederler.

18- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‏ مَنْ عَلَّمَ خَيْراً فَلَهُ أَجْرُهُ قُلْتُ: فَإِنْ عَلَّمَ ذَلِكَ غَيْرَهُ؟ قَالَ: يَجْرِي لَهُ وَإِنْ عَلَّمَهُ النَّاسَ كُلَّهُمْ وَزَادَ فِيهِ بَعْضُهُمْ قُلْتُ: وَإِنْ مَاتَ؟ قَالَ: وَإِنْ مَاتَ.

18- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Her kim bir hayır öğretirse ona hayra amel edenin mükafatı verilir. Dedim ki: O öğrettiği kişi bir başkasına öğretirse o zaman da mükafat alır mı? Dedi ki: Eğer o öğrettiği kişi diğer insanların tamamına öğretse dahi o öğreten ilk kişi her birinden aynı oranda mükafat alır. Dedim ki: Bu ilk kişi ölürse mükafatı devam eder mi? Dedi ki: Ölse de aynıdır.

19- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏ مَا مِنْ عَبْدٍ يَغْدُو فِي طَلَبِ الْعِلْمِ وَيَرُوحُ إِلَّا خَاضَ الرَّحْمَةَ خَوْضاً.

19- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Gecesini gündüzünü ilim talebinde geçiren kişi, Allah’ın rahmetine dalmış olur.

20- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ الْعَالِمُ وَالْمُتَعَلِّمُ فِي الْأَجْرِ سَوَاءٌ.

20- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Alim ve öğrenci mükafatta aynı seviyededir.

21- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ‏: يَجِي‏ءُ الرَّجُلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَهُ مِنَ الْحَسَنَاتِ كَالسَّحَابِ الرُّكَامِ أَوْ كَالْجِبَالِ الرَّوَاسِي فَيَقُولُ: يَا رَبِّ أَنَّى لِي هَذَا وَلَمْ أَعْمَلْهَا فَيَقُولُ: هَذَا عِلْمُكَ الَّذِي عَلَّمْتَهُ النَّاسَ يُعْمَلُ بِهِ مِنْ بَعْدِكَ‏.

21- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselatu vesselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Bir kişi kıyamet günü birbiri üzerine yığılmış bulutlar ve semaya yükselmiş büyük dağlar kadar iyilikle gelir ve der ki: Ey Rabbim! Bütün bunlar nereden geldi? Oysa ben bu ameli etmemiştim. Rab der ki: Bunlar senin insanlara öğrettiğin ilmindir. Senden sonra bunlara amel edildi.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

3. Bab: Alimin Marifeti, Onu Tanımak Allah’ı Tanımak, Onu İnkar Etmek Allah Teala’yı İnkar Etmektir ve Onu Tanımada Muvaffak Eden Sebep

22- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‏ أَبَى اللَّهُ أَنْ يُجْرِيَ الْأَشْيَاءَ إِلَّا بِالْأَسْبَابِ فَجَعَلَ لِكُلِّ سَبَبٍ شَرْحاً وَجَعَلَ لِكُلِّ شَرْحٍ عِلْماً وَجَعَلَ لِكُلِّ عِلْمٍ بَاباً نَاطِقاً عَرَفَهُ مَنْ عَرَفَهُ وَجَهِلَهُ مَنْ جَهِلَهُ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ.

22- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allahu Teala sebepsiz iş yapmaktan şiddetle imtina eder. Her bir sebep için şerh, her şerh için ilim, her ilim için konuşan bir kapı karar kılmıştır. Onu tanıyan, O’nu (Allah’ı) tanımış, Ona cahil olan da O’na (Allah’a) cahil olmuştur. O, (tanınması gereken kapı) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve biziz. 

23- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: أَبَى اللَّهُ أَنْ يُجْرِيَ الْأَشْيَاءَ إِلَّا بِالْأَسْبَابِ فَجَعَلَ لِكُلِّ شَيْ‏ءٍ سَبَباً وَجَعَلَ لِكُلِّ سَبَبٍ شَرْحاً وَجَعَلَ لِكُلِّ شَرْحِ مِفْتَاحاً وَجَعَلَ لِكُلِّ مِفْتَاحٍ عِلْماً وَجَعَلَ لِكُلِّ عِلْمٍ بَاباً نَاطِقاً مَنْ عَرَفَهُ عَرَفَ اللَّهَ وَمَنْ أَنْكَرَهُ أَنْكَرَ اللَّهَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ وَنَحْنُ.

23- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allahu Teala işleri sebepsiz yapmaktan şiddetle imtina eder. Her şey için bir sebep, her sebep için bir şerh, her şerh için bir anahtar, her anahtar için bir ilim, her ilim içinse konuşan bir kapı karar kılmıştır. Onu tanıyan Allah’ı tanır, Onu inkâr eden Allah’ı inkâr eder. O, (tanınması gereken kapı) Rasûlullah ve biziz.

24- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ لَمْ يَدَعْ شَيْئاً يَحْتَاجُ إِلَيْهِ الْأُمَّةُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِلَّا أَنْزَلَهُ فِي كِتَابِهِ وَبَيَّنَهُ لِرَسُولِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَجَعَلَ لِكُلِّ شَيْ‏ءٍ حَدّاً وَجَعَلَ عَلَيْهِ دَلِيلًا يَدُلُّ عَلَيْهِ.

24- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Allahu Teala kıyametin günene kadar ümmetin ihtiyacı olan her şeyi kitabında nazil etmiş ve Resul’üne de sallallahu aleyhi ve alihi beyan edip açıklamıştır. Her şey için bir sınır ve ölçü koymuştur. Ve ona yönlendiren bir delil karar kılmıştır.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

4. Bab: Alimin Abide Olan Üstünlüğü

26- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ عَالِمٌ يُنْتَفَعُ بِعِلْمِهِ أَفْضَلُ مِنْ عِبَادَةِ سَبْعِينَ أَلْفَ عَابِدٍ.

26- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: İlmiyle faydalanılan alim, yetmiş bin abidin ibadetinden daha üstündür.

27- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِيهِ عَلَيْهِمَا الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: فَضْلُ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ عَلَى سَائِرِ النُّجُومِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ.

27- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) babasından aleyhimasselatu vesselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Alimin abide olan üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.

28- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ أَبِيهِ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ:‏ فَضْلُ الْعَالِمِ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ فَضْلِ الْعِبَادَةِ.

28- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam babasından, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: İlmin fazileti bana ibadetin faziletinden daha sevgilidir.

29- عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: يَأْتِي صَاحِبُ الْعِلْمِ قُدَّامَ الْعَابِدِ بِرَبْوَةٍ مَسِيرَةَ خَمْسِمِائَةِ عَامٍ.

29- Cafer ibni Muhammed (Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: İlim sahibi yüksekliği beş yüz sene olan bir mesafede abidin önünde gelir.

30- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ مُتَفَقِّهٌ فِي الدِّينِ أَشَدُّ عَلَى الشَّيْطَانِ مِنْ عِبَادَةِ أَلْفِ عَابِدٍ.

30- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Dinde derin kavrayış sahibi, Şeytan’a bin abidin ibadetinden daha şiddetlidir.

31- عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ عَمَّارٍ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: رَجُلٌ رَاوِيَةٌ لِحَدِيثِكُمْ يَبُثُّ ذَلِكَ إِلَى النَّاسِ وَيُسَدِّدُهُ فِي قُلُوبِ شِيعَتِكُمْ وَلَعَلَّ عَابِداً مِنْ شِيعَتِكُمْ لَيْسَتْ لَهُ هَذِهِ الرِّوَايَةُ أَيُّهُمَا أَفْضَلُ؟ قَالَ: الرَّاوِيَةُ لِحَدِيثِنَا يَبُثُّ فِي النَّاسِ وَيُسَدِّدُهُ فِي قُلُوبَ شِيعَتِنَا أَفْضَلُ مِنْ أَلْفِ عَابِدٍ.

31- Muaviye ibni Ammar şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Bir adam sizin hadislerinizi çokça rivayet ediyor, onu insanlara yayıyor ve Şialarınızın kalplerinde onun güçlenmesini sağlıyor. Şilarınızdan bir abid var, bu kadar çok rivayet etmiyor. O ikisinden hangisi daha üstündür? Dedi ki: Bizim hadislerimizi çokça rivayet eden, insanlara yayan ve Şialarımızın kalplerinde güçlenmesini sağlayan, bin abidden daha üstündür.

32- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ بَعَثَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ الْعَالِمَ وَالْعَابِدَ فَإِذَا وَقَفَا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ قَالَ لِلْعَابِدِ: انْطَلِقْ إِلَى الْجَنَّةِ وَقِيلَ لِلْعَالِمِ: قِفْ فَاشْفَعْ لِلنَّاسِ بِحُسْنِ تَأْدِيبِكَ لَهُمْ.‏

32- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kıyametin günü olduğunda Allah Azze ve Celle alimle abidi gönderir. Allah’ın önünde durduklarında Allah abide der ki: Cennete doğru koş! Ve alime denir ki: Dur! Güzel edebinle insanlara şefaat et.

33- عَنْ جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ:‏ إِنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الشَّمْسِ عَلَى الْكَوَاكِبِ وَفَضْلَ الْعَابِدِ عَلَى غَيْرِ الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ عَلَى الْكَوَاكِبِ.

33- Cafer (Sadık) aleyhisselam babasından Nebi sallallahu aleyhi ve alihi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki alimin abide olan üstünlüğü, Güneş’in diğer gezegenlere olan üstünlüğü gibidir. Ve abidin abid olmayanlara olan üstünlüğü ise Ay’ın diğer gezegenlere olan üstünlüğü gibidir.

34- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: رَكْعَةٌ يُصَلِّيهَا الفَقِيهُ أَفْضَلُ مِنْ سَبْعِينَ أَلْفَ رَكْعَةٍ يُصَلِّيهَا الْعَابِدُ.

34- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Fakihin kıldığı bir rekat salat, abidin kıldığı yetmiş bin rekat salattan üstündür.

35- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ عَالِمٌ أَفْضَلُ مِنْ أَلْفِ عَابِدٍ وَمِنْ أَلْفِ زَاهِدٍ وَقَالَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: عَالِمٌ يُنْتَفَعُ بِعِلْمِهِ أَفْضَلُ مِنْ عِبَادَةِ سَبْعِينَ أَلْفَ عَابِدٍ.

35- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Alim bin abidden ve bin zahitten üstündür. Aleyhisselam dedi ki: İlminden faydalanılan alim, yetmiş bin abidin ibadetinden üstündür.

36- عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ وَهْبٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ رَجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا فَقِيهٌ رَاوِيَةٌ لِلْحَدِيثِ وَالْآخَرُ عَابِدٌ لَيْسَ لَهُ مِثْلُ رِوَايَتِهِ فَقَالَ: الرَّاوِيَةُ لِلْحَدِيثِ الْمُتَفَقِّهُ فِي الدِّينِ أَفْضَلُ مِنْ أَلْفِ عَابِدٍ لَا فِقْهَ لَهُ وَلَا رِوَايَةَ.

36- İbni Veheb şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İki adam var. Onlardan birisi fakihtir ve çokça hadis rivayet ediyor. Ve diğeri abid ama onun gibi çok rivayet etmiyor. Dedi ki: Çokça hadis rivayet eden ve dinde derin düşünen, çokça hadis rivayet etmeyen ve dinde derin düşünmeyen bin abidden daha üstündür.

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

5. Bab: İnsanlar Üç Kısma Ayrılır: Âlim, Öğrenci ve Sel Suları Üzerinde Sürüklenen Çer çöpler; Â-li Muhammed’den Olan İmamlar Alimlerdir, Onların Şiaları Öğrencilerdir ve Geri Kalan İnsanlar da Çer Çöptür

37- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ يَغْدُو النَّاسُ عَلَى ثَلَاثَةِ صُنُوفٍ: عَالِمٍ وَمُتَعَلِّمٍ وَغُثَاءٍ فَنَحْنُ الْعُلَمَاءُ وَشِيعَتُنَا الْمُتَعَلِّمُونَ وَسَائِرُ النَّاسِ غُثَاءٌ.

37- Ebu Abdullah (Caferi Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: İnsanlar üç gruba ayrılır: Alimler, öğrenciler ve sel sularının üstünde sürüklenen çer çöpler. Biz alimleriz, Şialarımız öğrencilerdir ve geri kalan insanlarda çer çöp.

38- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ النَّاسَ رَجُلَانِ عَالِمٌ وَمُتَعَلِّمٌ وَسَائِرُ النَّاسِ غُثَاءٌ فَنَحْنُ الْعُلَمَاءُ وَشِيعَتُنَا الْمُتَعَلِّمُونَ وَسَائِرُ النَّاسِ غُثَاءٌ.

38- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki insanlar iki kısımdır: Alim ve öğrenci. Geri kalan insanlar ise sel sularının üstünde sürüklenen çer çöplerdir. Biz alimleriz, Şialarımız öğrencilerdir ve geri kalan insanlar da sel suları üzerinde sürüklenen çer çöptür.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

6. Bab: İnsanlar İlmi Madeninden Talep Etmekle Emrolundular ve İlmin Madeni Â-li Muhammed’dir

42- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ سُلَيْمَانَ قَالَ:‏ سَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَعِنْدَهُ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ يُقَالُ لَهُ عُثْمَانُ الْأَعْمَى وَهُوَ يَقُولُ: إِنَّ الْحَسَنَ الْبَصْرِيَّ يَزْعُمُ أَنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ الْعِلْمَ يُؤْذِي رِيحُ بُطُونِهِمْ أَهْلَ النَّارِ فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: فَهَلَكَ إِذاً مُؤْمِنُ آلِ فِرْعَوْنَ وَمَا زَالَ الْعِلْمُ مَكْتُوماً مُنْذُ بَعَثَ اللَّهُ نُوحاً عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلْيَذْهَبِ الْحَسَنُ يَمِيناً وَشِمَالًا فَوَ اللَّهِ مَا يُوجَدُ الْعِلْمُ إِلَّا هَاهُنَا.

42- Abdullah ibni Süleyman Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Yanında Basralı Kör Osman adında bir adam vardı, dedi ki: Hasan Basri iddia ediyor ki o ilmini gizleyenlerin karınlarının pis kokusu cehennem ehline eziyet edecek. Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Â-li Firavun’dan olan mumin şahıs helak oldu öyleyse? Allah’ın Nuh aleyhisselamı göndermesinden beri ilim gizlilikten çıkmadı. Hasan sağa gitsin veya sola gitsin, vallahi burası hariç hiçbir yerde ilim yoktur.

44- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ شَهَادَةِ وَلَدِ الزِّنَاءِ تَجُوزُ؟ قَالَ: لَا فَقُلْتُ: إِنَّ الْحَكَمَ بْنَ عُتَيْبَةَ يَزْعُمُ أَنَّهَا تَجُوزُ! فَقَالَ: اللَّهُمَّ لَا تَغْفِرْ لَهُ ذَنْبَهُ مَا قَالَ اللَّهُ لِلْحَكَم:ِ (إِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْئَلُونَ)‏ فَلْيَذْهَبِ الْحَكَمُ يَمِيناً وَشِمَالًا فَوَ اللَّهِ لَا يُوجَدُ الْعِلْمُ إِلَّا مِنْ‏ أَهْلِ بَيْتٍ نَزَلَ عَلَيْهِمْ جَبْرَئِيلُ.

44- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Veledi zinanın şehadeti caiz midir? Dedi ki: Hayır. Dedim ki: Hakem ibni Uteybe veledi zinanın şehadetinin caiz olduğunu iddia ediyor! Dedi ki: Allah’ım onun günahını bağışlama. (O senin ve kavmin için bir zikirdir ve ileride sorulacaksınız. Zuhruf 44) Allah bu ayeti Hakem’e indirmedi. Hakem sağa gitsin sola gitsin, vallahi Ehli Beyt’ten kendilerine Cebrail’in nazil oldukları dışında başka bir yerde ilim yoktur.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

Nadir Bab Alimler Â-li Muhammed’dir

48- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ وَذَلِكَ أَنَّ الْأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِرْهَماً وَلَا دِينَاراً وَإِنَّمَا وَرَّثُوا أَحَادِيثَ مِنْ أَحَادِيثِهِمْ فَمَنْ أَخَذَ شَيْئاً مِنْهَا فَقَدْ أَخَذَ حَظّاً وَافِراً فَانْظُرُوا عِلْمَكُمْ هَذَا عَمَّنْ تَأْخُذُونَهُ فَإِنَّ فِينَا أَهْلَ الْبَيْتِ فِي كُلِّ خَلَفٍ عُدُولًا يَنْفُونَ عَنْهُ تَحْرِيفَ الْغَالِينَ وَانْتِحَالَ الْمُبْطِلِينَ وَتَأْوِيلَ الْجَاهِلِينَ.

48- Ebu Abdullah (Caferi Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki alimler nebilerin varisleridir. Nebiler dirhem ve dinar miras bırakmazlar. Sadece kendi hadislerinden hadisler bırakırlar. Kim o hadislerden bir şey alırsa çok büyük bir pay almıştır. İlminizi kimden aldığınıza bakın. Her halefin döneminde Biz Ehli Beyt’ten adil olan birileri vardır. Aşırıların tahriflerini, bozguncuların intihallerini ve cahillerin tevillerini saf ilimden temizlerler.

49- عَنْ جَعْفَرٍ عَنْ أَبِيهِ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ‏: مَا وَجَدْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ فَالْعَمَلُ بِهِ لَازِمٌ لَا عُذْرَ لَكُمْ فِي تَرْكِهِ وَمَا لَمْ يَكُنْ فِي كِتَابِ اللَّهِ وَكَانَتْ فِيهِ سُنَّةٌ مِنِّي فَلَا عُذْرَ لَكُمْ فِي تَرْكِ سُنَّتِي وَمَا لَمْ يَكُنْ فِيهِ سُنَّةٌ مِنِّي فَمَا قَالَ أَصْحَابِي فَخُذُوهُ فَإِنَّمَا مَثَلُ أَصْحَابِي فِيكُمْ كَمَثَلِ النُّجُومِ فَبِأَيِّهَا أُخِذَ اهْتُدِيَ وَبِأَيِّ أَقَاوِيلِ أَصْحَابِي أَخَذْتُمْ اهْتَدَيْتُمْ وَاخْتِلَافُ أَصْحَابِي لَكُمْ رَحْمَةٌ قِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَنْ أَصْحَابُكَ؟ قَالَ: أَهْلُ بَيْتِي.

49- Cafer (Sadık) babasından aleyhimasselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Allah’ın kitabında ne bulursanız ona amel etmek zorunludur. Onu terk etmekteki özrünüz kabul edilmez. Ve Allah’ın kitabında olmayan şeylerde benden bir sünnet vardır ve sünnetimi terk etmekteki özrünüz kabul edilmez. Ve benden bir sünnet olmayan şeylerde ashabım ne derse onu alın. Gerçekten de ashabımın sizin aranızdaki misali yıldızların misali gibidir, hangisine uyulsa hidayet olunur. Ve ashabımın hangi sözlerini alırsanız hidayet olursunuz ve ashabımın ihtilafı ([1]) sizin için bir rahmettir. Denildi ki: Ya Rasûlullah! Ashabın kimdir? Dedi ki: Ehli Beyt’imdir.

51- عَنْ جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَلِيٍّ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: قِرَاءَةُ الْقُرْآنِ فِي الصَّلَاةِ أَفْضَلُ مِنْ قِرَاءَةِ الْقُرْآنِ فِي غَيْرِ الصَّلَاةِ وَذِكْرُ اللَّهِ أَفْضَلُ مِنَ الصَّدَقَةِ وَالصَّدَقَةُ أَفْضَلُ مِنَ الصَّوْمِ وَالصَّوْمُ جُنَّةٌ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: لَا قَوْلَ إِلَّا بِعَمَلٍ وَلَا قَوْلَ وَلَا عَمَلَ إِلَّا بِنِيَّةٍ وَلَا عَمَلَ وَلَا نِيَّةَ إِلَّا بِإِصَابَةِ السُّنَّةِ.

51- Cafer (Sadık) aleyhisselam babasından, o Ali aleyhisselamdan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Salatta Kur’an okumak, salatın dışında Kur’an okumaktan üstündür. Allah’ın zikri sadakadan üstündür ve sadaka oruçtan üstündür ve oruç korunmadır. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Amelsiz sözün bir değeri yoktur. Niyetsiz sözün ve amelin bir değeri yoktur. Sünnette delili olmayan amelin ve niyetin bir değeri yoktur.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

7. Bab: İnsanların Susuzluğunu Gideren İlim Â-li Muhammed’in İmamlarının Yanındadır, Onlar Alimdir Zulmetmezler ve Cahil Olmazlar

53- عَنِ ابْنِ هَرَاسَةَ الشَّيْبَانِيِّ عَنْ شَيْخٍ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ قَالَ‏: رَأَيْتُ عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِمِنًى فَقَالَ: مِمَّنِ الرَّجُلِ؟ فَقُلْتُ: رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْعِرَاقِ فَقَالَ لِي: يَا أَخَا أَهْلِ الْعِرَاقِ أَمَا لَوْ كُنْتُ عِنْدَنَا بِالْمَدِينَةِ لَأَرَيْنَاكَ مَوَاطِنَ جَبْرَئِيلَ مِنْ دُوَيْرِنَا اسْتَقَانَا النَّاسُ الْعِلْمَ فَتَرَاهُمْ عَلِمُوا وَجَهِلْنَا؟!

53- İbni Hurase Şeybani Kufeli birinden şöyle rivayet etti: Mina’da Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamı gördüm. Dedi ki: Sen kimlerdensin? Dedim ki: Ben Iraklıyım. Bana dedi ki: Ya Iraklı kardeş! Eğer Medine’de yanımızda olsaydın sana Cebrail’in evlerimizde durduğu yerleri gösterirdik. İnsanlar ilim susuzluğunu bizden talep eder. Onları görüyorsun ki onlar öğrendiler, biz cahil olduk!

54- عَنْ حْيَى بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَبِي الْحَسَنِ صَاحِبُ الدَّيْلَمِ قَالَ: سَمِعْتُ جَعْفَرَ بْنَ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ‏ وَعِنْدَهُ نَاسٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ: عَجَباً لِلنَّاسِ يَقُولُونَ إِنَّهُمْ أَخَذُوا عِلْمَهُمْ كُلَّهُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَعَلِمُوا بِهِ وَاهْتَدَوْا وَبَرُّوا وَإنَّا أَهْلَ بَيْتِهِ وَذُرِّيَّتَهُ لَمْ نَأْخُذْ عِلْمَهُ وَنَحْنُ أَهْلُ بَيْتِهِ وَذُرِّيَّتُهُ فِي مَنَازِلِنَا نَزَلَ الْوَحْيُ وَمِنْ عِنْدِنَا خَرَجَ الْعِلْمُ إِلَيْهِمْ أَ فَيَرَوْنَ أَنَّهُمْ عَلِمُوا وَاهْتَدَوْا وَجَهِلْنَا نَحْنُ وَضَلَلْنَا؟! إِنَّ هَذَا لَمُحَالٌ‏.

54- Yahya ibni Abdullah Cafer ibni Muhammed (Sadık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: -Yanında Kufe’nin ehlinden insanlar vardı-. İnsanlar ne acaip! Diyorlar ki onlar ilimlerinin hepsini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden aldılar. Onu öğrendiler ve hidayet oldular, itaat ettiler. Biz Ehli Beyt’i ve zurriyeti onun ilmini almadık. Biz onun Ehli Beyt’iyiz ve zurriyetiyiz.Vahiy bizim evimize indi ve ilim onlara bizden çıktı. Zannediyorlar ki onlar öğrendiler, hidayet oldular; biz cahil kaldık ve sapıttık! Bu kesinlikle muhaldir.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayet

55- عَنْ زُرَارَةَ قَالَ:‏ كُنْتُ قَاعِداً عِنْدَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ يَسْأَلُهُ عَنْ قَوْلِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ (سَلُونِي عَمَّا شِئْتُمْ وَلَا تَسْأَلُونِي عَنْ شَيْ‏ءٍ إِلَّا أَنْبَأْتُكُمْ بِهِ) فَقَالَ: إِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ عِنْدَهُ عِلْمٌ إِلَّا خَرَجَ مِنْ عِنْدِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلْيَذْهَبِ النَّاسُ حَيْثُ شَاءُوا فَوَ اللَّهِ لَيَأْتِيهِمُ الْأَمْرُ مِنْ هَاهُنَا وَأَشَارَ بِيَدِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ.

55- Zurare şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın yanında oturuyordum. Kufe’nin ehlinden biri Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamın ‘‘İstediğiniz şeyi bana sorun. Soracağınız birşey yoktur ki onun hakkında size haber vermeyecek olayım’’ sözünü sordu. Dedi ki: Kimin yanında bir ilim varsa o mutlaka Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın yanından çıkmıştır. İnsanlar istedikleri yere gitsinler, vallahi emir onlara buradan gelir. Ve eliyle Medine’yi işaret etti.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)

8. Bab: İmamlardan Ayrılanların Sapık Oluşu ve Hak İmamlarından Hidayet olmadan Kendi Görüşünü Din Edinmeleri

56- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (وَ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَواهُ بِغَيْرِ هُدىً مِنَ اللَّهِ)‏ يَعْنِي: مَنْ يَتَّخِذُ دِينَهُ رَأْيَهُ بِغَيْرِ هُدَى أَئِمَّةٍ مِنْ أَئِمَّةِ الْهُدَى.

56- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Allah’tan bir hidayet olmadan hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Kasas 50) ayeti hakkında şöyle dedi: Hidayetin imamlarından olan bir imamın dışında, kendi görüşünü din edineni kastediyor.

60- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ‏ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (وَ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَواهُ بِغَيْرِ هُدىً مِنَ اللَّهِ) يَعْنِي: اتَّخَذَ دِينَهُ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنْ أَئِمَّةِ الْهُدَى‏.

60- Ebul Hasan (Rıza) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Allah’tan bir hidayet olmadan hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Kasas 50) ayeti hakkında şöyle dedi: Hidayetin imamlarından olan bir hidayet dışında, kendi hevasını din edineni kastediyor.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamların aleyhimusselam ve Şialarının Bedenlerinin ve Kalplerinin Yaratılışı

65- عَنْ أَبِي الْحَجَّاجِ قَالَ:‏ قَالَ لِي أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا أَبَا الْحَجَّاجِ! إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ مُحَمَّداً وَآلَ مُحَمَّدٍ مِنْ طِينَةِ عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ قُلُوبَهُمْ مِنْ طِينَةِ فَوْقِ ذَلِكَ وَخَلَقَ شِيعَتَنَا مِنْ طِينَةٍ دُونَ عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ قُلُوبَهُمْ مِنْ طِينَةِ عِلِّيِّينَ فَقُلُوبُ شِيعَتِنَا مِنْ أَبْدَانِ آلِ مُحَمَّدٍ وَإِنَّ اللَّهَ خَلَقَ عَدُوَّ آلِ مُحَمَّدٍ مِنْ طِينِ سِجِّينٍ وَخَلَقَ قُلُوبَهُمْ مِنْ طِينٍ أَخْبَثَ مِنْ ذَلِكَ وَخَلَقَ شِيعَتَهُمْ مِنْ طِينٍ دُونَ طِينِ سِجِّينٍ وَخَلَقَ قُلُوبَهُمْ مِنْ طِينِ سِجِّينٍ فَقُلُوبُهُمْ مِنْ أَبْدَانِ أُولَئِكَ وَكُلُّ قَلْبٍ يَحِنُّ إِلَى بَدَنِهِ‏.

65- Ebul Haccac Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Ebul Haccac! Muhakkak ki Allah Muhammed ve Â-li Muhammed’i İlliyyin çamurundan yarattı, kalplerini ise İlliyyinin daha üstündeki bir çamurdan yarattı. Şialarımızı İlliyyinin aşağısındaki bir çamurdan yarattı, kalplerini ise İlliyyinden yarattı. Şialarımızın kalpleri Â-li Muhammed’in bedenlerindendir. Muhakkak ki Allah Â-li Muhammed’in düşmanlarını Siccin çamurundan yarattı, kalplerini ise Siccinden daha habis bir çamurdan yarattı. Onların Şialarını Siccinin aşağısındaki bir çamurdan yarattı, kalplerini ise Siccinden yarattı. Onların kalpleri de onların bedenlerindendir. Ve her kalp kendi bedenine özlem duyar.

66- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‏ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَنَا مِنْ أَعْلَى عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ قُلُوبَ شِيعَتِنَا مِمَّا خَلَقَنَا مِنْهُ وَخَلَقَ أَبْدَانَهُمْ مِنْ دُونِ ذَلِكَ فَقُلُوبُهُمْ تَهْوِي إِلَيْنَا لِأَنَّهَا خُلِقَتْ مِمَّا خُلِقْنَا مِنْهُ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (كَلَّا إِنَّ كِتابَ الْأَبْرارِ لَفِي عِلِّيِّينَ وَما أَدْراكَ ما عِلِّيُّونَ كِتابٌ مَرْقُومٌ يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ)‏ وَخَلَقَ عَدُوَّنَا مِنْ سِجِّينٍ وَخَلَقَ قُلُوبَ شِيعَتِهِمْ مِمَّا خَلَقَهُمْ مِنْهُ وَأَبْدَانَهُمْ مِنْ دُونِ ذَلِكَ فَقُلُوبُهُمْ تَهْوِي إِلَيْهِمْ لِأَنَّهَا خُلِقَتْ مِمَّا خُلِقُوا مِنْهُ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (كَلَّا إِنَّ كِتابَ الفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ وَما أَدْراكَ ما سِجِّينٌ كِتابٌ مَرْقُومٌ).

66- Ebu Hamza Sumali Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah bizi İlliyyinin en üstünden yarattı ve Şialarımızın kalplerini de bizi neden yarattıysa ondan yarattı ama bedenlerini onun aşağısından yarattı. Kalpleri bize yönelir. Çünkü neden yaratıldıysak ondan yaratıldılar. Sonra şu ayeti okudu: (Asla, şüphe yok ki hayırlıların kitabı, İlliyyindedir. Sana kim bildirdi İlliyyinin ne olduğunu? O yazılmış bir kitaptır, yakın olanlar ona şehadet eder. Mutaffifin 18-21) Düşmanlarımızı Siccinden yarattı ve onların Şialarının kalplerini onları neden yarattıysa ondan yarattı ama bedenlerini onun aşağısından yarattı. Kalpleri onlara yönelir çünkü onlar neden yaratıldıysa onlar da ondan yaratıldılar. Sonra şu ayeti okudu: (Asla, şüphe yok ki facirlerin kitabı siccindedir. Sana kim bildirdi Siccinin ne olduğunu? O yazılmış bir kitaptır. Mutaffifin 7-9)

67- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّا وَشِيعَتَنَا خُلِقْنَا مِنْ طِينَةٍ وَاحِدَةٍ وَخُلِقَ عَدُوُّنَا مِنْ طِينَةِ خَبَالٍ‏ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ‏.

67- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Biz ve Şialarımız bir çamurdan yaratıldık. Düşmanlarımız ise bozulmuş kokuşmuş kara çamurdan yaratıldı.

68- عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى خَلَقَ النَّبِيِّينَ مِنْ طِينَةِ عِلِّيِّينَ قُلُوبَهُمْ وَأَبْدَانَهُمْ وَخَلَقَ قُلُوبَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْ تِلْكَ الطِّينَةِ وَخَلَقَ أَبْدَانَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْ دُونِ ذَلِكَ وَخَلَقَ الْكُفَّارَ مِنْ طِينَةِ سِجِّينٍ قُلُوبَهُمْ وَأَبْدَانَهُمْ فَخَلَطَ بَيْنَ الطِّينَتَيْنِ فَمِنْ هَذَا يَلِدُ الْمُؤْمِنُ الْكَافِرَ وَيَلِدُ الْكَافِرُ الْمُؤْمِنَ وَمِنْ هَاهُنَا يُصِيبُ الْمُؤْمِنُ السَّيِّئَةَ وَمِنْ هَاهُنَا يُصِيبُ الْكَافِرُ الْحَسَنَةَ فَقُلُوبُ الْمُؤْمِنِينَ تَحِنُّ إِلَى مَا خُلِقُوا مِنْهُ وَقُلُوبُ الْكَافِرِينَ تَحِنُّ إِلَى مَا خُلِقُوا مِنْهُ.

68- Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allahu Teala nebilerin hem kalplerini hem bedenlerini İlliyyin çamurundan yarattı. Muminlerin kalplerini de aynı çamurdan yarattı ama bedenlerini onun aşağısından yarattı. Kafirlerin kalplerini ve bedenlerini de Siccin çamurundan yarattı ve sonra bu iki çamurun arasını karıştırdı. Bu yüzden muminden kafir doğar, kafirden mumin doğar. İşte bu yüzden mumin kötülüğe düçar olur ve yine bu yüzden kafir iyilik yapar. Muminlerin kalpleri yaratıldıkları şeye meyleder, kafirlerin kalpleri de yaratıldıkları şeye meyleder.

69- عَنْ جَابِرٍ الْجُعْفِيِّ قَالَ:‏ كُنْتُ مَعَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ‏: يَا جَابِرُ! خُلِقْنَا نَحْنُ وَمُحِبِّينَا مِنْ طِينَةٍ وَاحِدَةٍ بَيْضَاءَ نَقِيَّةٍ مِنْ أَعْلَى عِلِّيِّينَ فَخُلِقْنَا نَحْنُ مِنْ أَعْلَاهَا وَخُلِقَ مُحِبُّونَا مِنْ دُونِهَا فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ الْتَفَّتِ الْعُلْيَا بِالسُّفْلَى وَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ ضَرَبْنَا بِأَيْدِينَا إِلَى حُجْزَةِ نَبِيِّنَا وَضَرَبَ أَشْيَاعُنَا بِأَيْدِيهِمْ إِلَى حُجْزَتِنَا فَأَيْنَ تَرَى يُصَيِّرُ اللَّهُ نَبِيَّهُ وَذُرِّيَّتَهُ؟ وَأَيْنَ تَرَى يُصَيِّرُ ذُرِّيَّتُهُ مُحِبِّيهَا؟ فَضَرَبَ جَابِرٌ يَدَهُ عَلَى يَدِهِ فَقَالَ: دَخَلْنَاهَا وَرَبِّ الْكَعْبَةِ ثَلَاثاً.

69- Cabir El-Cufi şöyle rivayet etti: Muhammed ibni Ali (Bâkır) aleyhisselam ile beraberdim bana dedi ki: Ya Cabir! Biz ve sevenlerimiz İlliyyinin en üstündeki saf, beyaz bir çamurdan yaratıldık. Ama biz o çamurun daha üst kısmından yaratıldık, sevenlerimizi se onun aşağı kısmından yaratıldı. Kıyametin günü olduğunda üstte olanlar aşağıda olanları sarıp kuşatır. Kıyametin günü olduğunda biz elimizle nebimizin kuşağını tutacağız ve Şialarımız da elleriyle bizim kuşağımızı tutacak. Nerede görürsün Allah nebisinin ve nebisinin zurriyetinin bu durumunu değiştirdiğini? Nerede görürsün zurriyetinin ve zurriyetini sevenlerinin bu durumunu değiştirdiğini? Cabir elini onun elinin üzerine koydu ve üç defa dedi ki: And olsun Kabe’nin Rabb’ine cennete girdik!

70- عَنْ عَبْدِ الْغَفَّارِ الْجَارِي عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى خَلَقَ الْمُؤْمِنَ مِنْ طِينَةِ الْجَنَّةِ وَخَلَقَ النَّاصِبَ مِنْ طِينَةِ النَّارِ.

وَ قَالَ: إِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِعَبْدٍ خَيْراً طَيَّبَ رُوحَهُ وَجَسَدَهُ فَلَا يَسْمَعُ شَيْئاً مِنَ الْخَيْرِ إِلَّا عَرَفَهُ وَلَا يَسْمَعُ شَيْئاً مِنَ الْمُنْكَرِ إِلَّا أَنْكَرَهُ.

قَالَ: وَسَمِعْتُهُ يَقُولُ: الطِّينَاتُ ثَلَاثَةٌ: طِينَةُ الْأَنْبِيَاءِ وَالْمُؤْمِنُ مِنْ تِلْكَ الطِّينَةِ إِلَّا أَنَّ الْأَنْبِيَاءَ هُمْ فِي صَفْوَتُهَا وَهُمُ الْأَصْلُ وَلَهُمْ فَضْلُهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ الْفَرْعُ مِنْ طِينٍ لَازِبٍ كَذَلِكَ لَا يُفَرِّقُ اللَّهُ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ شِيعَتِهِمْ.

وَ قَالَ: طِينَةُ النَّاصِبِ‏ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ‏ وَأَمَّا الْمُسْتَضْعَفُونَ فَمِنْ تُرَابٍ لَا يَتَحَوَّلُ مُؤْمِنٌ عَنْ إِيمَانِهِ وَلَا نَاصِبٌ عَنْ نَصْبِهِ وَلِلَّهِ الْمَشِيَّةُ فِيهِمْ جَمِيعاً.

70- Abdul Gaffar Cazi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allahu Teala mumini cennettin çamurundan yarattı ve nasibiyi de cehennemin çamurundan yarattı.

Dedi ki: Allah bir kulu hakkında hayır dilerse onun ruhunu ve cesedini güzelleştirir ve o hayırdan bir şey işittiğinde mutlaka onu tanır ve munkerden bir şey işittiğinde de mutlaka onu inkar eder.

Şunu dediğini işittim: Çamurlar üçtür: Nebilerin çamuru, mumin de o çamurdandır ama nebiler o çamurun en güzel ve has kısmındadır, onlar asıldır ve üstünlük onlarındır muminler iç içe geçmiş sabit çamurdan bir koldur. Aynı onun gibi Allah onlarla taraftarlarının arasını ayırmaz.

Sonra dedi ki: Nasibinin çamuru kara ve kokuşmuş olandandır ama mustazaflar topraktandır. Mumin imanından dönmez, nasibi de nasibiliğinden dönmez. Allah’ın hepsinin hakkındaki dilemesi böyledir.

71- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اللَّهَ عَجَنَ طِينَتَنَا وَطِينَةَ شِيعَتِنَا فَخَلَطَنَا بِهِمْ وَخَلَطَهُمْ بِنَا فَمَنْ كَانَ فِي خَلْقِهِ شَيْ‏ءٌ مِنْ طِينَتِنَا حَنَّ إِلَيْنَا فَأَنْتُمْ وَاللَّهِ مِنَّا.

71- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah bizim çamurumuzu Şialarımızın çamuruyla yoğurdu. Bizi onlarla karıştırdı ve onları da bizimle karıştırdı. Kimin yaratılışında bizim çamurumuzdan bir şey varsa bize yönelir. Vallahi siz bizdensiniz.

73- عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ بَعَثَ جَبْرَئِيلَ إِلَى الْجَنَّةِ فَأَتَاهُ بِطِينَةٍ مِنْ طِينِهَا وَبَعَثَ مَلَكَ الْمَوْتِ إِلَى الْأَرْضِ فَجَائَهُ بِطِينَةٍ مِنْ طِينِهَا فَجَمَعَ الطِّينَتَيْنِ ثُمَّ قَسَمَهَا نِصْفَيْنِ فَجَعَلَنَا مِنْ خَيْرِ الْقِسْمَيْنِ وَجَعَلَ شِيعَتَنَا مِنْ طِينَتِنَا فَمَا كَانَ مِنْ شِيعَتِنَا مِمَّا يُرْغَبُ بِهِمْ عَنْهُ مِنَ الْأَعْمَالِ الْقَبِيحَةِ فَذَاكَ مِمَّا خَالَطَهُمْ مِنَ الطِّينَةِ الْخَبِيثَةِ وَمَصِيرُهَا إِلَى الْجَنَّةِ وَمَا كَانَ فِي عَدُوِّنَا مِنْ بِرٍّ وَصَوْمٍ صَلَاةٍ وَصَوْمٍ وَمِنَ الْأَعْمَالِ الْحَسَنَةِ فَذَاكَ لِمَا خَالَطَهُمْ مِنْ طِينَتِنَا الطَّيِّبَةِ وَمَصِيرُهُمْ إِلَى النَّارِ.

73- Cafer ibni Muhammed (Sadık) babasından o da dedesi aleyhimusselam Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Allah Azze ve Celle Cebrail’i cennete gönderdi. O da cennet çamurundan bir çamur getirdi. Ölüm meleğini de arza gönderdi. O da arzın çamurundan bir çamur getirdi. Bu iki çamuru karıştırdı ve iki kısma böldü ve sonra bizi en hayırlı kısmından karar kıldı. Şialarımızı da bizim çamurumuzdan karar kıldı. Şialarımızdan pis amellere rağbet edenler olduğunda o habis çamurun onlara karışmasından dolayıdır. Onların ulaşacakları yer cennettir. Düşmanlarımızda iyilik, oruç, salat gibi güzel ameller olduğunda o bizim temiz çamurumuzun onlara karışmasından dolayıdır. Onların ulaşacakları yer ateştir.

74- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ الْحَمِيدِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الْأَوَّلِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ‏: خَلَقَ اللَّهُ الْأَنْبِيَاءَ وَالْأَوْصِيَاءَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَهُوَ الْيَوْمُ الَّذِي أَخَذَ اللَّهُ فِيهِ مِيثَاقَهُمْ وَقَالَ: خُلِقْنَا نَحْنُ وَشِيعَتُنَا مِنْ طِينَةٍ مَخْزُونَةٍ لَا يَشِذُّ مِنْهَا شَاذٌّ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

74- İbrahim ibni Abdulhamid babasından 1. Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Allah nebileri ve vasileri Cuma’nın günü yarattı ve o gün Allah’ın onlardan misak aldığı gündür. Biz ve Şialarımız saklanmış çamurdan yaratıldık. Kıyamet gününe kadar kimse o çamurdan dışarı çıkmaz.

75- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ خَلَقَ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعِتْرَتَهُ وَشِيعَتَهُ مِنْ طِينَةِ الْعَرْشِ فَلَا يَنْقُصُ مِنْهُمْ وَاحِدٌ وَلَا يَزِيدُ مِنْهُمْ وَاحِدٌ.  

75- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Azze ve Celle Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi, itretini ve Şialarını Arşın çamurundan yarattı. Onlardan ne bir  kişi eksilir ne de bir kişi artar.

76- عَنِ الْفَضْلِ بْنِ عِيسَى الْهَاشِمِيِّ قَالَ‏: دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَا وَأَبِي عِيسَى فَقَالَ لَهُ: أَ مِنْ قَوْلِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ سَلْمَانُ رَجُلٌ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ؟ فَقَالَ لَهُ: نَعَمْ فَقَالَ: أَيْ مِنْ وُلْدِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ؟ فَقَالَ: مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ فَقَالَ لَهُ: أَيْ مِنْ وُلْدِ أَبِي طَالِبٍ؟ فَقَالَ: مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ فَقَالَ لَهُ: إِنِّي لَا أَعْرِفُهُ فَقَالَ: فَاعْرِفْهُ يَا عِيسَى فَإِنَّهُ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ ثُمَّ أَوْمَأَ بِيَدِهِ إِلَى صَدْرِهِ ثُمَّ قَالَ: لَيْسَ حَيْثُ تَذْهَبُ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ طِينَتَنَا مِنْ عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ طِينَةَ شِيعَتِنَا مِنْ دُونِ ذَلِكَ فَهُمْ مِنَّا وَخَلَقَ طِينَةَ عَدُوِّنَا مِنْ سِجِّينٍ وَخَلَقَ طِينَةَ شِيعَتِهِمْ مِنْ دُونِ ذَلِكَ وَهُمْ مِنْهُمْ وَسَلْمَانُ خَيْرٌ مِنْ لُقْمَانَ.

76- Fazıl ibni İsa Haşimi şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Yanımda babam da vardı. Dedi ki: “Selman biz Ehli Beyt’tendir” sözü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden midir? Dedi ki: Evet. Dedi ki: Abdulmuttalib aleyhisselamın hangi evlatlarındandır? Dedi ki: Biz Ehli Beyt’tendir. Dedi ki: Ebu Talib aleyhisselamın hangi evlatlarındandır? Dedi ki: Biz Ehli Beyt’tendir. Babam dedi ki: Ben onu tanımıyorum. Dedi ki: Öyleyse onu tanı, ya İsa! -Eliyle göğsünü işaret ederek- o biz Ehli Beyt’tendir ve bu senin düşünce tarzınla değil. Muhakkak ki Allah bizim çamurumuzu İlliyyinden yarattı ve Şialarımızın çamurunu da o çamurun altındaki bir çamurdan yarattı ve onlar bizdendir. Düşmanlarımızın çamurunu da Siccinden yarattı ve onların taraftarlarını da o çamurun altındaki bir çamurdan yarattı ve onlar da onlardandır. Ve Selman, Lokman’dan hayırlıdır.

79- عَنْ فُضَيْلِ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ يَا فُضَيْلُ أَ مَا عَلِمْتَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ: إِنَّا أَهْلُ بَيْتٍ خُلِقْنَا مِنْ عِلِّيِّينَ وَخُلِقَ قُلُوبُنَا مِنَ الَّذِي خُلِقْنَا مِنْهُ وَخُلِقَ شِيعَتُنَا مِنْ أَسْفَلَ مِنْ ذَلِكَ وَخُلِقَ قُلُوبُ شِيعَتِنَا مِنَ الذَّي خُلِقْنَا مِنْهُ وَإِنَّ عَدُوَّنَا خُلِقُوا مِنْ سِجِّينٍ وَخُلِقَ قُلُوبُهُمْ مِنَ الَّذِي خُلِقُوا مِنْهُ وَخُلِقَ شِيعَتُهُمْ مِنْ أَسْفَلَ مِنْ ذَلِكَ وَخُلِقَ قُلُوبُ شِيعَتِهِمْ مِمَّا خُلِقُوا مِنْهُ فَهَلْ يَسْتَطِيعُ أَحَدٌ مِنْ أَهْلِ عِلِّيِّينَ أَنْ يَكُونَ مِنْ أَهْلِ سِجِّينٍ؟ وَهَلْ يَسْتَطِيعُ أَهْلُ سِجِّينٍ أَنْ يَكُونُوا مِنْ أَهْلِ عِلِّيِّينَ؟

79- Fuzeyl ibni Zubeyr Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dediğini rivayet etti: Ya Fuzeyl! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini bilmiyor musun? Biz Ehli Beyt İlliyyinden yaratıldık ve kalplerimiz de o yaratıldığımız şeyden yaratıldı. Şialarımız ise onun daha aşağısından yaratıldı ama Şialarımızın kalpleri o yaratıldığımız şeyden yaratıldı. Muhakkak ki düşmanlarımız da Siccinden yaratıldı ve kalpleri de onların yaratıldığı şeyden yaratıldı. Onların Şiaları, onların yaratıldığı şeyin daha aşağısından yaratıldı ama kalpleri onların yaratıldığı şeyden yaratıldı. İlliyyin ehlinden birisi Siccin ehlinden olmaya muktedir olabilir mi? Siccin ehli de İlliyyin ehlinden olmaya muktedir olabilir mi?

81- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ اللهَ خَلَقَنَا مِنْ طِينَةِ عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ قُلُوبَنَا مِنْ طِيْنَةِ فَوْقَ عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ شِيعَتَنَا مِنْ طِينَةٍ أَسْفَلَ مِنْ ذَلِكَ وَخَلَقَ قُلُوبَهُمْ مِنْ طِينَةِ عِلِّيِّينَ فَصَارَتْ قُلُوبُهُمْ إِلَيْنَا لِأَنَّهَا مِنَّا وَخَلَقَ عَدُوَّنَا مِنْ طِينَةِ سِجِّينَ وَخَلَقَ قُلُوبَهُمْ مِنْ طِينَةٍ أَسْفَلَ مِنْ سِجِّينَ وَإِنَّ اللهَ رَادٌ كُلَّ طِينَةٍ إِلَى مَعْدَنِهَا فَرَادَّهُمْ إِلَى عِلِّيِّينَ وَرَادَّهُمْ إِلَى سِجِّينَ.

81- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah bizi İlliyyin çamurundan yarattı, kalplerimizi de İlliyyinin daha üstündeki bir çamurdan yarattı. Şialarımızı ise onun daha aşağısındaki bir çamurdan yarattı ama kalplerini İlliyyinden yarattı. Şialarımızın kalpleri bize yönelir çünkü onlar bizdendir. Düşmanlarımızı da Siccin çamurundan yarattı. Kalplerini ise Siccinden daha aşağı bir çamurdan yarattı. Muhakkak ki Allah bütün çamurları kendi madenine geri gönderecek, onları İlliyyine gönderecek onları da Siccine gönderecek.

(Bu babda konuyla alakalı on dokuz tane rivayet vardı.)

10. Bab: İmamların aleyhimusselam Bedenlerinin, Ruhlarının ve Şialarının Yaratılışı

85- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ خَلَقَنَا اللَّهُ مِنْ نُورِ عَظَمَتِهِ ثُمَّ صَوَّرَ خَلْقَنَا مِنْ طِينَةٍ مَخْزُونَةٍ مَكْنُونَةٍ مِنْ تَحْتِ الْعَرْشِ فَأَسْكَنَ ذَلِكَ النُّورَ فِيهِ فَكُنَّا نَحْنُ خَلْقاً وَبَشَراً نُورَانِيِّينَ لَمْ يَجْعَلْ لِأَحَدٍ فِي مِثْلِ الَّذِي خَلَقَنَا مِنْهُ نَصِيباً وَخَلَقَ أَرْوَاحَ شِيعَتِنَا مِنْ طِينَتِنَا وَأَبْدَانَهُمْ مِنْ طِينَةٍ مَخْزُونَةٍ مَكْنُونَةٍ أَسْفَلَ مِنْ ذَلِكَ الطِّينَةِ وَلَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لِأَحَدٍ فِي مِثْلِ ذَلِكَ الَّذِي خَلَقَهُمْ مِنْهُ نَصِيباً إِلَّا الْأَنْبِيَاءَ وَالْمُرْسَلِينَ فَلِذَلِكَ صِرْنَا نَحْنُ وَهُمُ النَّاسَ وَصَارَ سَائِرُ النَّاسِ هَجَماً فِي النَّارِ وَإِلَى النَّارِ.

85- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah bizi azametinin nurundan yarattı. Sonra yaratılışımızı arşın altındaki saklanmış ve gizlenmiş çamurdan şekillendirdi. Sonra o nuru o şeklin içine oturttu. Bu yüzden biz yaratılmış beşeri nuraniler olduk ve bizi yarattığı şeyde kimseye bir pay nasip etmedi. Şialarımızın ruhlarını da bizim çamurumuzdan yarattı. Bedenlerini ise onun aşağısındaki saklanmış ve gizlenmiş çamurdan yarattı ve Allah, Nebiler ve Resullerden başka hiç kimseye onları yarattığı şeyden bir pay nasip etmedi. O yüzden biz ve onlar insanlar olduk. Geri kalan insanlar da zorla ateşe atılacak olanlar oldular, bir ateşten diğer ateşe.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

11. Bab: Â-li Muhammed’in İmamlarının Hadisinin Zor Oluşu ve Zor Görülüşü

86- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: إِنَّ حَدِيثَ آلِ مُحَمَّدٍ عَظِيمٌ صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يُؤْمِنُ بِهِ إِلَّا مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ عَبْدٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ فَمَا وَرَدَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَدِيثِ آلِ مُحَمَّدٍ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِمْ فَلَانَتْ لَهُ قُلُوبُكُمْ وَعَرَفْتُمُوهُ فَاقْبَلُوهُ وَمَا اشْمَأَزَّتْ مِنْهُ قُلُوبُكُمْ وَأَنْكَرْتُمُوهُ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَإِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى الْعَالِمِ مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ وَإِنَّمَا الْهَالِكُ أَنْ يُحَدَّثَ أَحَدُكُمْ بِشَيْ‏ءٍ مِنْهُ لَا يَحْتَمِلُهُ فَيَقُولَ وَاللَّهِ مَا كَانَ هَذَا شَيْئاً وَالْإِنْكَارُ هُوَ الْكُفْرُ.

86- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rusulullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Â-li Muhammed’in hadisi azimdir, zordur, zor görülür. Mukarreb melekten, mursel nebiden ve kalbi imanla imtihan olmuş muminden başkası ona iman etmez. Â-li Muhammed salevatullahi aleyhimin hadisinden size ne ulaşırsa kalpleriniz o hadise ısındığında, tanıdığınızda onu kabul edin. Kalbiniz ondan tiksindiğinde tanımadığınızda onu Allah’a, resule ve Â-li Muhammed aleyhimusselamdan olan alime dönderin. Kesinlikle helak olan, sizden birisine o hadisten bir şey bahseder, ona tahammul edemez ve şöyle der: Vallahi böyle bir şey yok, onun o inkarı küfürdür.

90- عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنْ حَدِيثَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ خَشِنٌ مَخْشُوشٌ فَانْبِذُوا إِلَى النَّاسِ نَبْذاً فَمَنْ عَرَفَ فَزِيدُوهُ وَمَنْ أَنْكَرَ فَأَمْسِكُوا لَا يَحْتَمِلُهُ إِلَّا ثَلَاثٌ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ عَبْدٌ مُؤْمِنٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ.

90- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizim hadisimiz zordur, zor görülür, serttir ve boyun eğdiricidir. Onu insanlara yayın ve kim tanırsa arttırın, kim de kabul etmezse tutun. Üç kişiden başkası ona tahammul edemez: Mukarreb melek, mursel nebi ve Allah’ın kalbini imanla imtihan ettiği mumin kul.

94- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ حَدِيثُنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ ذَكْوَانٌ أَمْرَدٌ مُقَنَّعٌ قَالَ: قُلْتُ: فَسِّرْ لِي جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: ذَكْوَانُ ذَكِيٌّ أَبَداً قُلْتُ: أَمْرَدُ؟ قَالَ: طَرِيٌّ أَبَداً قُلْتُ: مُقَنَّعٌ؟ قَالَ: مَسْتُورٌ.

94- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Bizim hadisimiz zordur, zor görülür, zekvandır, emreddir, mugannedir. Dedim ki: Sana feda olayım, bana tefsir et. Dedi ki: Zekvan sonsuza kadar zekidir. Dedim ki: Emred? Dedi ki: Sonsuza kadar tazedir. Dedim ki: Muganne? Dedi ki: Örtülüdür.

95- عن جَابِرٍعَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ حَدِيثَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ أَجْرَدُ ذَكْوَانُ وَعْرٌ شَرِيفٌ كَرِيمٌ فَإِذَا سَمِعْتُمْ مِنْهُ شَيْئاً وَلَانَتْ لَهُ قُلُوبُكُمْ فَاحْتَمِلُوهُ وَاحْمَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ وَإِنْ لَمْ تَحْتَمِلُوهُ وَلَمْ تُطِيقُوهُ فَرُدُّوهُ إِلَى الْإِمَامِ الْعَالِمِ مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ فَإِنَّمَا الشَّقِيُّ الْهَالِكُ الَّذِي يَقُولُ وَاللَّهِ مَا كَانَ هَذَا ثُمَّ قَالَ: يَا جَابِرُ إِنَّ الْإِنْكَارَ هُوَ الْكُفْرُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ.

95- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki bizim hadisimiz zordur, zor görülür, saf ve katıksızdır, zekidir, sarptır, çok şereflidir, çok kerimdir. Ondan bir şey işittiğinizde ve kalbiniz ona yumuşadığında ona tahammül edin ve onun için Allah’a hamd edin. Ona tahammül edemezseniz ve ona takat getiremezseniz Â-li Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiden alim olan imama dönderin. Kesinlikle helakta olan eşkiya der ki: Vallahi böyle bir şey yok. Sonra dedi ki: Ya Cabir! Muhakkak ki o inkarı Azim olan Allah’a kafir olmaktır.

96- عَنْ أَبِي الصَّامِتِ قال: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ حَدِيثَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ شَرِيفٌ كَرِيمٌ ذَكْوَانُ ذَكِيٌّ وَعْرٌ لَا يَحْتَمِلُهُ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ وَلَا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ وَلَا مُؤْمِنٌ مُمْتَحَنٌ قُلْتُ: فَمَنْ يَحْتَمِلُهُ جُعِلْتُ فِدَاكَ؟ قَالَ: مَنْ شِئْنَا يَا أَبَا الصَّامِتِ قَالَ أَبُو الصَّامِتِ: فَظَنَنْتُ أَنَّ لِلَّهِ عِبَاداً هُمْ أَفْضَلُ مِنْ هَؤُلَاءِ الثَّلَاثَةِ.

96- Ebu Samit Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki bizim hadisimiz zordur, zor görülür, çok şereflidir, çok kerimdir, zekvandır, zekidir, sarptır. Ona mukarreb melek tahammul edemez. Mursel nebi de tahammul edemez, imtiham olmuş mumin de tahammül edemez. Dedim ki: Sana feda olayım kim tahammül eder? Dedi ki: Biz kimi dilersek ya Ebu Samit! Ebu Samit dedi ki: Zannettim ki Allah’ın bu üç gruptan daha üstün kulları var.

97- عَنْ أَبِي الصَّامِتِ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ  عَلَيْهِ السَّلَام يَقُولُ: إِنَّ مِنْ حَدِيثِنَا مَا لَا يَحْتَمِلُهُ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ وَلَا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ وَلَا عَبْدٌ مُؤْمِنٌ قُلْتُ: فَمَنْ يَحْتَمِلُهُ؟ قَالَ: نَحْنُ نَحْتَمِلُهُ.

97- Ebu Samit Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Bizim hadisimizden bazısına mukarreb melek de tahammül edemez, mursel nebi de tahammül edemez, mumin kul da tahammül edemez. Dedim ki: Kim tahammül eder? Dedi ki: Biz tahammül ederiz.

100- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ:‏ إِنَّ حَدِيثَنَا هَذَا تَشْمَئِزُّ مِنْهُ قُلُوبُ الرِّجَالِ فَمَنْ أَقَرَّ بِهِ فَزِيدُوهُ وَمَنْ أَنْكَرَهُ فَذَرُوهُ إِنَّهُ لَا بُدَّ مِنْ أَنْ تَكُونَ فِتْنَةٌ يَسْقُطُ فِيهَا كُلُّ بِطَانَةٍ وَوَلِيجَةٍ حَتَّى يَسْقُطَ فِيهَا مَنْ كَانَ يَشُقُّ الشَّعْرَ بِشَعْرَتَيْنِ حَتَّى لَا يَبْقَى إِلَّا نَحْنُ وَشِيعَتُنَا.

100- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim hadisimizden adamların kalbi tiksinir. Kim onu ikrar ederse ona arttırın ve kim de inkar ederse onu da bırakın. O hadisin her sırdaşın ve güvenilir kişinin düştüğü bir imtihan olması kaçınılmazdır. Hatta o imtihanda kılı ikiye yaran da düşer ve nihayetinde bizden ve Şialarımızdan başka kimse kalmaz.

101- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ:‏ حَدِيثُنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَحْتَمِلُهُ إِلَّا مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ مُؤْمِنٌ مُمْتَحَنٌ أَوْ مَدِينَةٌ حَصِينَةٌ فَإِذَا وَقَعَ أَمْرُنَا وَجَاءَ مَهْدِيُّنَا كَانَ الرَّجُلُ مِنْ شِيعَتِنَا أَجْرَى مِنْ لَيْثٍ وَأَمْضَى مِنْ سِنَانٍ يَطَأُ عَدُوَّنَا بِرِجْلَيْهِ وَيَضْرِبُهُ بِكَفَّيْهِ وَذَلِكَ عِنْدَ نُزُولِ رَحْمَةِ اللَّهِ وَفَرَجِهِ عَلَى الْعِبَادِ.

101- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim hadisimiz zordur, zor görülür. Ona mukarreb melekten, mursel nebiden, imtihan olmuş muminden ve güçlü, korunaklı şehirden başkası tahammul edemez. Emrimiz vuku bulduğunda ve Mehdi’miz geldiğinde Şialarımızdan savaşan aslandan daha atılgan, mızrak ucundan daha keskin bir adam ayaklarıyla düşmanımızı ezer ve elleriyle onu tokatlar. O Allah’ın rahmetinin ve rahatlığının kullara indiği zaman olacaktır.

103- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‏ إِنَّ حَدِيثَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَحْتَمِلُهُ إِلَّا ثَلَاثٌ إِلَّا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ عَبْدٌ مُؤْمِنٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ ثُمَّ قَالَ: يَا أَبَا حَمْزَةَ أَ لَا تَرَى أَنَّهُ اخْتَارَ لِأَمْرِنَا مِنَ الْمَلَائِكَةِ: الْمُقَرَّبِينَ وَمِنَ النَّبِيِّينَ: الْمُرْسَلِينَ وَمِنَ الْمُؤْمِنِينَ: الْمُمْتَحَنِينَ.

103- Ebu Hamza Sumali Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki bizim hadisimiz zordur, zor görülür. Üç gruptan başkası ona tahammul edemez. Sadece mursel nebi, mukarreb melek ve Allah’ın kalbini imanla imtihan ettiği mumin. Sonra dedi ki: Ya Ebu Hamza! Görmüyor musun? O bizim işimiz için meleklerden mukarreb olanları seçti, nebilerden mursel olanları seçti ve muminlerden de imtihan olanları seçti.

105- عَنْ جَعْفَرٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ‏: ذُكِرَتِ التَّقِيَّةُ يَوْماً عِنْدَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَام فَقَالَ: وَاللَّهِ لَوْ عَلِمَ أَبُو ذَرٍّ مَا فِي قَلْبِ سَلْمَانَ لَقَتَلَهُ وَلَقَدْ آخَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بَيْنَهُمَا فَمَا ظَنُّكُمْ بِسَائِرِ الْخَلْقِ؟! إِنَّ عِلْمَ الْعُلَمَاءِ صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَحْتَمِلُهُ إِلَّا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ عَبْدٌ مُؤْمِنٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ قَالَ: وَإِنَّمَا صَارَ سَلْمَانُ مِنَ الْعُلَمَاءِ لِأَنَّهُ امْرُؤٌ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ فَلِذَلِكَ نَسَبُهُ إِلَيْنَا.

105- Cafer (Sadık) aleyhisselam babasından şöyle rivayet etti: Bir gün Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın yanında takiye zikredildi. Dedi ki: Vallahi Ebu Zer Selman’ın kalbinde ne olduğunu bilseydi onu öldürürdü. Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi o ikisini kardeş karar kıldı. Diğer mahlukatı ne zannediyorsunuz? Muhakkak ki alimlerin ilmi zordur, zor bulunur. Ona mursel nebiden, mukarreb melekten ve kalbi imanla imtihan olmuş muminden başkası tahammul edemez. Kesinlikle, Selman alimlerden oldu. Çünkü o biz Ehli Beyt’ten bir adamdır. O yüzden onun nisbeti bizedir.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi tane rivayet vardı.)

12. Bab: Â-li Muhammed’in İmamlarının İşlerinin Zor Oluşu ve Zor Görülüşü

107- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ‏: خَالِطُوا النَّاسَ بِمَا يَعْرِفُونَ وَدَعُوهُمْ مِمَّا يُنْكِرُونَهُ وَلَا تَحْمِلُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ وَعَلَيْنَا إِنَّ أَمْرَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَحْتَمِلُهُ إِلَّا مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ عَبْدٌ مُؤْمِنٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ‏.

107- Ebu Abdullah (Caferi Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: Bildikleri şeylerle insanların arasına karışın. İnkar ettikleri şeylerde ise onları bırakın, kendinize ve bize yük yüklemeyin. Muhakkak ki bizim işimiz zordur, zor görülür. Mukarrep melekten, mursel nebiden ve kalbi imanla imtihan olmuş muminden başkası ona tahammül edemez.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

Emirlerinin Zor ve Zor Görülüşü Babının Tamamlanması

108- عَنْ سَدِيرٍ الصَّيْرَفِيِّ قَالَ:‏ كُنْتُ بَيْنَ يَدَيْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام أَعْرِضُ عَلَيْهِ مَسَائِلَ قَدْ أَعْطَانِيهَا أَصْحَابُنَا إِذَ خَطَرَتْ بِقَلْبِي مَسْأَلَةٌ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ مَسْأَلَةٌ خَطَرَتْ بِقَلْبِي السَّاعَةَ قَالَ: أَ لَيْسَتْ فِي الْمَسَائِلِ؟ قُلْتُ: لَا قَالَ: وَمَا هِيَ؟ قُلْتُ: قَوْلُ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَام (إِنَّ أَمْرَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَعْرِفُهُ إِلَّا مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ عَبْدٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ) فَقَالَ: نَعَمْ إِنَّ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُقَرَّبِينَ وَغَيْرَ مُقَرَّبِينَ وَمِنَ الْأَنْبِيَاءِ مُرْسَلِينَ وَغَيْرَ مُرْسَلِينَ وَمِنَ الْمُؤْمِنِينَ مُمْتَحَنِينَ وَغَيْرَ مُمْتَحَنِينَ وَإِنَّ أَمْرَكُمْ هَذَا عُرِضَ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَلَمْ يُقِرَّ بِهِ إِلَّا الْمُقَرَّبُونَ وَعُرِضَ عَلَى الْأَنْبِيَاءِ فَلَمْ يُقِرَّ بِهِ إِلَّا الْمُرْسَلُونَ وَعُرِضَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ فَلَمْ يُقِرَّ بِهِ إِلَّا الْمُمْتَحَنُونَ.

108- Sedir Sayrefi şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzurundaydım. Arkadaşlarımızın bana verdiği soruları soruyordum. O anda aklıma bir soru geldi. Dedim ki: Sana feda olayım. Şimdi aklıma bir soru geldi. Dedi ki: O sorduğun soruların içinde yok muydu? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: O nedir? Dedim ki: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın ‘’Muhakkak ki bizim emrimiz zordur, zor görülür. Mukarreb melekten, mursel nebiden ve kalbi imamla imtihan olmuş mumin kuldan başkası onu tanımaz’’ sözü. Dedi ki: Evet muhakkak ki meleklerden mukarrebler ve mukarreb olmayanlar, nebilerden murseller ve mursel olmayanlar, muminlerden imtihan olanlar ve imtihan olmayanlar var. Muhakkak ki sizin bu işiniz meleklere sunuldu ve mukarreb olanlardan başkası ikrar etmedi. Nebilere de sunuldu ve mursel olanlardan başkası ikrar etmedi. Muminlere de sunuldu ve imtihan olanlardan başkası ikrar etmedi. 

109- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ‏: إِنَّ أَمْرَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَحْتَمِلُهُ إِلَّا مَنْ كَتَبَ اللَّهُ فِي قَلْبِهِ الْإِيمَانَ.

109- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizim işimiz zordur, zor görülür. Allah’ın  kalbine iman yazdığı kimseden başkası ona tahammül edemez.

112- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ‏: إِنَّ أَمْرَكُمْ هَذَا لَا يَعْرِفُهُ وَلَا يُقِرَّ بِهِ إِلَّا ثَلَاثَةٌ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُصْطَفًى أَوْ عَبْدٌ مُؤْمِنٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ.

112- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki sizin bu işiniz. Onu şu üç kısımdan başkası tanımaz ve ikrar etmez: Mukarreb melek, seçilmiş nebi ve Allah’ın kalbini imanla imtihan ettiği mumin kul.

113- قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَام: إِنَّ أَمْرَنَا أَهْلَ الْبَيْتِ صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَعْرِفُهُ وَلَا يُقِرُّ بِهِ إِلَّا مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ مُؤْمِنٌ نَجِيبٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ.

113- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki biz Ehli Beyt’in işi zordur, zor görülür. Mukarreb melekten, mursel nebiden ve kalbi imanla imtihan olmuş soylu muminden başkası onu tanımaz ve ikrar etmez.

114- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام: إِنَّ أَمْرَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ عَلَى الْكَافِرِ لَا يُقِرُّ بِأَمْرِنَا إِلَّا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ أَوْ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ أَوْ عَبْدٌ مُؤْمِنٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ‏.

114- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizim işimiz kafire zordur ve ona zor gelir. Bizim işimizi mursel nebiden, mukarreb melekten ve kalbi imanla imtihan olmuş mumin kuldan başkası ikrar etmez.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

Nadir Bir Bab: Â-li Muhammed’in İlminin Sır Gizli Sır Oluşu

117- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ‏: إِنَّ أَمْرَنَا سِرٌّ فِي سِرٍّ وَسِرٌّ مُسْتَسِرٌّ وَسِرٌّ لَا يُفِيدُ إِلَّا سِرٌّ وَسِرٌّ عَلَى سِرٍّ وَسِرٌّ مُقَنَّعٌ بِسِرٍّ.

117- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizim işimiz sır içinde sırdır, gizlenen sırdır, sırdan başkasının fayda vermediği sırdır, sır üstüne sırdır ve sırla örtünen sırdır.

119- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام: إِنَّ أَمْرَنَا هَذَا مَسْتُورٌ مُقَنَّعٌ بِالْمِيثَاقِ وَمَنْ هَتَكَهُ أَذَلَّهُ اللهِ.

119- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim bu işimiz gizlidir, misakla örtülüdür. Kim o misakı çiğnerse Allah onu zelil etsin.

120- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام: إِنَّ أَمْرَنَا هُوَ الْحَقُّ وَحَقُّ الْحَقِّ وَهُوَ الظَّاهِرُ وَبَاطِنُ الظَّاهِرِ وَبَاطِنُ الْبَاطِنِ وَهُوَ السِّرُّ وَسِرُّ السِّرِّ وَسِرُّ الْمُسْتَسِرِّ وَسِرٌّ مُقَنَّعٌ بِالسِّرِّ.

120- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizim işimiz haktır, hakkın hakkıdır. O zahirdir, zahirin batınıdır ve batının batınıdır. O sırdır, sırrın sırrıdır, gizlenen sırdır ve sırla örtülü sırdır.

121- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ‏: قَرَأْتُ عَلَيْهِ آيَةَ الْخُمُسِ فَقَالَ: مَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ لِرَسُولِهِ وَمَا كَانَ لِرَسُولِهِ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِ فَهُوَ لَنَا ثُمَّ قَالَ: لَقَدْ يَسَّرَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَنَّهُ رَزَقَهُمْ خَمْسَةَ دَرَاهِمَ وَجَعَلُوا لِرَبِّهِمْ وَاحِداً وَأَكَلُوا أَرْبَعَةً حَلَالًا ثُمَّ قَالَ: هَذَا مِنْ حَدِيثِنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يَعْمَلُ بِهِ وَلَا يَصْبِرُ عَلَيْهِ إِلَّا مُمْتَحَنٌ قَلْبُهُ لِلْإِيمَانِ‏.

121- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama hums ayetini okudum dedi ki: Her ne Allah’ın ise o aynı anda resulünündür. Her ne resulünün ise salevatullahi aleyh o bizimdir. Allah muminlere kolaylık getirdi, onları beş dirhemle rızıklandırdı. Onlarda birini Rabb’leri için ayırdılar ve dördünü helal olarak yediler. Bu bizim zor olan, zor bulunan hadisimizdendir. Kalbi imanla imtihan olandan başkası ona amel etmez ve sabretmez.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.) 

13. Bab :Â-li Muhammed’in İmamları Hidayetçidirler, Nebi Getirdiği Şeye Hidayet Ederler

124- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ:‏ (إِنَّما أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ) قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الْمُنْذِرُ وَعَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَام الْهَادِي.

124- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Sen sadece bir uyarıcısın ve her kavmin bir hidayetçisi vardır. Rad 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi uyrıcıdır ve Ali aleyhisselam da hidayetçidir.

126- عَنِ الْفُضَيْلِ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (إِنَّما أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ) قَالَ: كُلُّ إِمَامٍ هَادٍ لِلْقَرْنِ الَّذِي هُوَ فِيهِمْ.

126- Fuzeyl şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın (Sen sadece bir uyarıcısın ve her kavmin bir hidayetçisi vardır. Rad 7) ayetini sordum. Dedi ki: Her imam bulunduğu asırda olanlar için hidayetçidir.

128- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي هَذِهِ الْآيَة:ِ (إِنَّما أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ) قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الْمُنْذِرُ وَبِعَلِيٍّ يَهْتَدِي الْمُهْتَدُونَ.

128- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam (Sen sadece bir uyarıcısın ve her kavmin bir hidayetçisi vardır. Rad 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi uyarıcıdır ve hidayet olanlar Ali ile hidayet olur.

129- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: دَعَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِطَهُورٍ فَلَمَّا فَرَغَ أَخَذَ بِيَدِ عَلِيٍّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ فَأَلْزَمَهَا يَدَهُ ثُمَّ قَالَ‏: (إِنَّما أَنْتَ مُنْذِرٌ) ثُمَّ ضَمَّ يَدَ عَلِيٍّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ إِلَى صَدْرِهِ وَقَالَ: (وَ لِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ) ثُمَّ قَالَ: يَا عَلِيُّ أَنْتَ أَصْلُ الدِّينِ وَمَنَارُ الْإِيمَانِ وَغَايَةُ الْهُدَى وَقَائِدُ الْغُرِّ الْمُحَجَّلِينَ أَشْهَدُ لَكَ بِذَلِكَ.

129- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi abdest için su istedi, abdestten sonra Ali ibni Ebu Talib’in elini tuttu, eliyle elini kavradı ve sonra dedi ki: (Sen sadece bir uyarıcısın. Rad 7) Sonra Ali ibni Ebu Talib’in elini göğsüne bastırdı ve dedi ki: (Ve her kavmin bir hidayetçisi vardır. Rad 7) Sonra dedi ki: Ya Ali! Dinin kökü sensin ve imanın aydınlatıcısı ve hidayetin gayesi ve yüzü parıltılı olanların komutanı. O saydıklarımla alakalı sana şehadet getiriyorum.

130- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام:‏ (إِنَّما أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ) فَقَالَ: رَسُولُ اللَّهِ الْمُنْذِرُ وَعَلِيٌّ الْهَادِي يَا أَبَا مُحَمَّدٍ فَهَلْ مِنَّا هَادٍ الْيَوْمَ؟ قُلْتُ: بَلَى جُعِلْتُ فِدَاكَ مَا زَالَ فِيكُمْ هَادٍ مِنْ بَعْدِ هَادٍ حَتَّى رُفِعَتْ إِلَيْكَ فَقَالَ: رَحِمَكَ اللَّهُ يَا أَبَا مُحَمَّدٍ وَلَوْ كَانَتْ إِذَا نَزَلَتْ آيَةٌ عَلَى رَجُلٍ ثُمَّ مَاتَ ذَلِكَ الرَّجُلُ مَاتَتِ الْآيَةُ مَاتَ الْكِتَابُ وَلَكِنَّهُ حَيٌّ يَجْرِي فِيمَنْ بَقِيَ كَمَا جَرَى فِيمَنْ مَضَى.‏

130- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: (Sen sadece bir uyarıcısın ve her kavmin bir hidayetçisi vardır. Rad 7) Dedi ki: Rasûlullah uyarıcıdır ve Ali de hidayetçidir. Ya Ebu Muhammed! Bugün bizden bir hidayetçi var mı? Dedim ki: Sana feda olayım. Evet, bir hidayetçiden diğer hidayetçiye sana ulaşana kadar sizden hiç ayrılmadı. Bunun üzerine dedi ki: Allah sana rahmet etsin ya Ebu Muhammed! Bir adama ayet indikten sonra o adamın ölmesiyle ayet ölseydi, kitap da ölürdü. Velakin o diridir, geçip gidende cari olduğu gibi geriye kalanda da caridir.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

14. Bab: İmamlar aleyhimusselam Sadıklardır

131- عَنْ بُرَيْدٍ الْعِجْلِيِّ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ)‏ قَالَ: إِيَّانَا عَنَى.

131- Bureyd İcli şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama (Ey iman edenler Allaha karşı takvalı olun ve sadıklarla beraber olun. Tevbe 119) ayetini sordum. Dedi ki: Bizi kastetti.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

15. Bab: Â-li Muhammed’den olan Adaletin İmamlarıyla Onların Dışındaki Zulmün İmamları Arasındaki Fark

133- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ‏: قَرَأْتُ فِي كِتَابِ أَبِي: الْأَئِمَّةُ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِمَامَانِ: إِمَامُ هُدًى وَإِمَامُ ضَلَالٍ فَأَمَّا أَئِمَّةُ الْهُدَى فَيُقَدِّمُونَ أَمْرَ اللَّهِ قَبْلَ أَمْرِهِمْ وَحُكْمَ اللَّهِ قَبْلَ حُكْمِهِمْ وَأَمَّا أَئِمَّةُ الضَّلَالِ فَإِنَّهُمْ يُقَدِّمُونَ أَمْرَهُمْ قَبْلَ أَمْرِ اللَّهِ حُكْمُهُمْ قَبْلَ حُكْمِ اللَّهِ اتِّبَاعاً لِأَهْوَائِهِمْ وَخِلَافاً لِمَا فِي الْكِتَابِ.

133- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Babamın kitabında okudum: İmamlar Allah’ın kitabında iki kısım imamdır: Hidayet imamı ve sapıklık imamı. Hidayetin imamlarına gelince Allah’ın emrini kendi emirlerinden, Allah’ın hükmünü kendi hükümlerinden önce tutarlar. Sapıklığın imamları ise muhakkak ki onlar hevalarına tabi olarak ve kitapta olana hilaf olarak kendi emirlerini Allah’ın emrinden, kendi hükümlerini Allah’ın hükmünden önce tutarlar.

134- عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: قَالَ‏: الْأَئِمَّةُ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِمَامَانِ: قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (وَ جَعَلْناهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنا) لَا بِأَمْرِ النَّاسِ يُقَدِّمُونَ أَمْرَ اللَّهِ قَبْلَ أَمْرِهِمْ وَحُكْمَ اللَّهِ قَبْلَ حُكْمِهِمْ وَقَالَ‏: (وَ جَعَلْناهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ) يُقَدِّمُونَ أَمْرَهُمْ قَبْلَ أَمْرِ اللَّهِ وَحُكْمَهُمْ قَبْلَ حُكْمِ اللَّهِ وَيَأْخُذُونَ بِأَهْوَائِهِمْ خِلَافاً لِمَا فِي كِتَابِ اللَّهِ.

134- Cafer ibni Muhammed (Sadık) aleyhisselam babasından şöyle rivayet etti: İmamlar Allah’ın kitabında iki kısımdır: Allah Tebareke ve Teala şöyle dedi: (Onları emrimizle hidayet eden imamlar karar kıldık. Enbiya 73) İnsanların emriyle değil. Allah’ın emrini kendi emirlerinden Allah’ın hükmünü kendi hükümlerinden önce tutarlar. Ve şöyle dedi: (Onları eteşe çağıran imamlar karar kıldık. Kasas 41) Allah’ın kitabında olana hilaf olmayı heva edinerek kendi emirlerini Allah’ın emrinden, kendi hükümlerini Allah’ın hükmünden önce tutarlar.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

16. Bab: Hidayetin İmamlarını Sapıklığın İmamlarından Ayırt Etmek, Onlar Cibtir Tağuttur ve Fahişeliktir

138- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ: (يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ أُناسٍ بِإِمامِهِمْ)‏ قَالَ: فَقَالَ الْمُسْلِمُونَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ أَ لَسْتَ إِمَامَ النَّاسِ كُلِّهِمْ أَجْمَعِينَ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: أَنَا رَسُولُ اللَّهِ إِلَى النَّاسِ أَجْمَعِينَ وَلَكِنْ سَيَكُونُ بَعْدِي أَئِمَّةٌ عَلَى النَّاسِ مِنَ اللَّهِ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يَقُومُونَ فِي النَّاسِ فَيُكَذَّبُونَ وَيَظْلِمُهُمْ أَئِمَّةُ الْكُفْرِ وَالضَّلَالِ وَأَشْيَاعُهُمْ أَلَا وَمَنْ وَالاهُمْ وَاتَّبَعَهُمْ وَصَدَّقَهُمْ فَهُوَ مِنِّي وَمَعِي وَسَيَلْقَانِي أَلَا وَمَنْ ظَلَمَهُمْ وَأَعَانَ عَلَى ظُلْمِهِمْ وَكَذَّبَهُمْ فَلَيْسَ مِنِّي وَلَا مَعِي وَأَنَا مِنْهُ بَرِي‏ءٌ.

138- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Bu ayet indiğinde (Bütün insanları kendi imamıyla çağırdığımız gün. İsra 71) Müslümanlar dediler ki: Ya Rasûlullah! Sen bütün insanların imamı değil misin? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Ben bütün insanlara Allah’ın resulüyüm velakin benden sonra Allah’tan insanlara benim Ehli Beyt’imden imamlar olacak. İnsanların içinde dururlar ve yalanlanırlar. Sapıklığın ve küfrün imamları ve onların Şiaları onlara (imamlara) zulüm ederler. Kim onları (imamları) veli edinirse, tabi olursa ve doğrularsa o bendendir, benimledir ve benimle karşılaşacak. Kim onlara zulüm ederse, onlara zulme yardım ederse ve onları yalanlarsa benden değildir ve benimle de değildir. Ben de ondan beriyim.

139- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مَنْصُورٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ عَبْداً صَالِحاً عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (إِنَّما حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَواحِشَ ما ظَهَرَ مِنْها وَما بَطَنَ‏) فَقَالَ: إِنَّ الْقُرْآنَ لَهُ ظَهْرٌ وَبَطْنٌ فَجَمِيعُ مَا حَرَّمَ فِي الْكِتَابِ هُوَ الظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ مِنْ ذَلِكَ أَئِمَّةُ الْجَوْرِ وَجَمِيعُ مَا أَحَلَّ فِي الْكِتَابِ‏ وَهُوَ الظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ مِنْ ذَلِكَ أَئِمَّةُ الْحَقِّ. 

139- Muhammed ibni Mensur şöyle rivayet etti: Salih kul (Musa el-Kâzım) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın: (De ki: Rabb’im sadece hayasızlıkları, o hayasızlıklardan açıkta ve gizlide olanları haram etti. Araf 33) ayetini sordum. Dedi ki: Muhakkak ki Kur’an’ın zahiri ve batını vardır. Kitapta haram ettiği bütün her şey zahiridir ve onun batını ise zulmün imamlarıdır. Kitapta helal ettiği bütün her şey zahiridir ve onun batını ise hakkın imamlarıdır.

140- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‏: (أَ لَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيباً مِنَ الْكِتابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ‏) فُلَانٍ وَفُلَانٍ (وَ يَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا هؤُلاءِ أَهْدى‏ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا سَبِيلًا) يَقُولُونَ لِأَئِمَّةِ الضَّلَالَةِ وَالدُّعَاةِ إِلَى النَّارِ: هَؤُلَاءِ أَهْدَى مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ وَأَوْلِيَائِهِمْ سَبِيلًا (أُولئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ وَمَنْ يَلْعَنِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَصِيراً أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنَ الْمُلْكِ)‏ يَعْنِي الْإِمَامَةَ وَالْخِلَافَةَ (فَإِذاً لا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيراً) نَحْنُ النَّاسُ الَّذِينَ عَنَى اللَّهُ.

140- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Tebareke ve Teala’nın (Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Cibt’e ve Tağut’a  inanıyorlar. Nisa 51) ayeti hakkında şöyle dedi: Falan ve Falandır (İnkar eden kimseler için de, bunlar iman eden kimselerden daha doğru bir yoldadır diyorlar. Nisa 51) Sapıklığın imamları ve ateşe çağıranlar diyorlar ki: Bunlar Â-li Muhammed’den ve evliyalarından daha doğru yoldadır. (Onlar, Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Allah, kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. Nisa 52) (Yoksa onların mülkten bir payları mı var? Nisa 53) İmameti ve hilafeti kastediyor. (Öyle olsaydı insanlara hurma çekirdeğinin lifi kadar bile vermezlerdi. Nisa 53) Allah’ın kastettiği o insanlar biziz.

141- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مَنْصُورٍ قَالَ‏: سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (وَ إِذا فَعَلُوا فاحِشَةً قالُوا وَجَدْنا عَلَيْها آباءَنا وَاللَّهُ أَمَرَنا بِها قُلْ إِنَّ اللَّهَ لا يَأْمُرُ بِالْفَحْشاءِ أَ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ ما لا تَعْلَمُونَ)‏ فَقَالَ: أَ رَأَيْتَ أَحَداً يَزْعُمُ أَنَّ اللَّهَ أَمَرَ بِالزِّنَاءِ وَشُرْبِ الْخَمْرِ أَوْ بِشَيْ‏ءٍ مِنْ هَذِهِ الْمَحَارِمِ؟ فَقُلْتُ: لَا فَقَالَ: مَا هَذِهِ الْفَاحِشَةُ الَّتِي يَدَّعُونَ أَنَّ اللَّهَ أَمَرَ بِهَا؟ فَقُلْتُ: اللَّهُ أَعْلَمُ وَوَلِيُّهُ قَالَ: فَإِنَّ هَذِهِ فِي أَئِمَّةِ الْجَوْرِ ادَّعَوْا أَنَّ اللَّهَ أَمَرَهُمْ بِالإِيتِمَامِ بِقَوْمٍ لَمْ يَأْمُرِ اللَّهُ بِالإِيتِمَامِ بِهِمْ فَرَدَّ اللَّهُ ذَلِكَ عَلَيْهِمْ وَأَخْبَرَنَا أَنَّهُمْ قَدْ قَالُوا عَلَيْهِ الْكَذِبَ فَسَمَّى اللَّهُ ذَلِكَ مِنْهُمْ فَاحِشَةً.

141- Muhammed ibni Mensur şöyle rivayet etti: Ona Allahu Teala’nın (Onlar, bir fahişelik (çirkin bir hayasızlık) yaptıklarında: Biz babalarımızı o iş üzerinde bulduk. Allah onu bize emretti derler. De ki: Şüphesiz Allah, fahişeliği emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a iftira mı atıyorsunuz? Araf 28) ayetini sordum. Dedi ki: Allah’ın ona zina etmesini, içki içmesini veya bu haramlardan bir şey yapmasını emrettiğini iddia eden birisini gördün mü? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Allah’ın onlara yapmalarını emrettiğini iddia ettikleri bu fahişelik nedir? Dedim ki: Allah ve onun velisi daha iyi bilir. Dedi ki: Muhakkak ki bu zulmün imamları hakkındadır. Onlar iddia ediyorlar ki Allah onlara o kavme tabi olmalarını emretti. Allah onlara tabi olmalarını emretmedi. Allah onların sözünü inkar etti ve onların Allah’a yalanı iftira attıklarını bize bildirdi ve Allah onların o işini fahişelik adlandırdı.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

17. Bab: Allahu Teala Â-li Muhammed’in İmamlarının İtaatini ve Sevgisini Vacip Etti ve Allah’ın Fazlından Verdiği Şeylerden Dolayı Haset Edilenler Onlardır

144- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلى‏ ما آتاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ‏) قَالَ: نَحْنُ الْمَحْسُودُونَ.

144- Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Nisa 54) ayeti hakkında şöyle dedi: O haset edilenler biziz.

146- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلى‏ ما آتاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ‏) فَنَحْنُ النَّاسُ الْمَحْسُودُونَ عَلَى مَا آتَانَا اللَّهُ مِنَ الْإِمَامَةِ دُونَ خَلْقِ اللَّهِ جَمِيعاً‏.

146- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Tebareke ve Teala’nın (Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Nisa 54) ayeti hakkında şöyle dedi: Bütün yaratıklar dışında Allah’ın bize verdiği imametten dolayı o haset edilen insanlar biziz.

147- عَنْ بُرَيْدٍ الْعِجْلِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (فَقَدْ آتَيْنا آلَ إِبْراهِيمَ الْكِتابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْناهُمْ مُلْكاً عَظِيماً) فَجَعَلْنَا مِنْهُمُ الرُّسُلَ وَالْأَنْبِيَاءَ وَالْأَئِمَّةَ فَكَيْفَ يُقِرُّونَ فِي آلِ إِبْرَاهِيمَ وَيُنْكِرُونَ فِي آلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ؟ قُلْتُ: فَمَا مَعْنَى قَوْلِهِ‏: (وَ آتَيْناهُمْ مُلْكاً عَظِيماً) قَالَ: الْمُلْكُ الْعَظِيمُ أَنْ جَعَلَ فِيهِمْ أَئِمَّةً مَنْ أَطَاعَهُمْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ عَصَاهُمْ عَصَى اللَّهَ فَهُوَ الْمُلْكُ الْعَظِيمُ.

147- Bureyd İcli Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın Allah Tebareke ve Teala’nın (Doğrusu biz, Â-li İbrahim’e kitabı ve hikmeti verdik ve onlara azim bir mülk verdik. Nisa 54) ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: Onlardan resuller, nebiler ve imamlar kıldık. Nasıl Â-li İbrahim hakkındaki şeyleri ikrar ediyorlar da Â-li Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin hakkındaki şeyleri inkar ediyorlar? Dedim ki: Allah’ın (Onlara azim bir mülk verdik. Nisa 54) Sözünün manası nedir? Dedi ki: Azim mülk imameti onlarda karar kılmasıdır. Kim onlara itaat ederse Allah’a itaat eder ve kim onlara isyan ederse Allah’a isyan eder. Bu yüzden o azim olan mülktür.

148- عَنْ عِمْرَانَ قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‏: (فَقَدْ آتَيْنا آلَ إِبْراهِيمَ الْكِتابَ) فَقَالَ: النُّبُوَّةَ فَقُلْتُ:‏ (وَ الْحِكْمَةَ)؟ قَالَ: الْفَهْمَ وَالْقَضَاءَ قُلْتُ لَهُ قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (وَ آتَيْناهُمْ مُلْكاً عَظِيماً)؟ قَالَ: الطَّاعَةَ.

148- Humran şöyle rivayet etti: Ona (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allahu Tebareke ve Teala’nın (Biz Â-li İbrahim’e kitap verdik. Nisa 54) ayetini sordum. Dedi ki: Nubuvvettir. Dedim ki: (Ve hikmet. Nisa 54) Dedi ki: Algılama ve hükümdür. Allahu Tebareke ve Teala’nın (Biz onlara azim bir mülk verdik. Nisa 54) ayetini sordum. Dedi ki: İtaattir.

150- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي هَذِهِ الْآيَةِ: (أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلى‏ ما آتاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنا آلَ إِبْراهِيمَ الْكِتابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْناهُمْ مُلْكاً عَظِيماً) قَالَ: نَحْنُ وَاللَّهِ النَّاسُ الَّذِينَ قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى وَنَحْنُ وَاللَّهِ الْمَحْسُودُونَ وَنَحْنُ أَهْلُ هَذَا الْمُلْكِ الَّذِي يَعُودُ إِلَيْنَا.

150- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam (Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Biz Â-li İbrahim’e kitap ve hikmet verdik ve onlara azim bir mülk verdik. Nisa 54) ayeti hakkında şöyle dedi: Vallahi Allahu Tebareke ve Teala’nın dediği insanlar biziz. Vallahi o haset edilenler biziz ve biz bu mülkün ehliyiz. O mülk bize dönecek.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

18. Bab: Allah Â-li Muhammed’in İmamlarını Sorulmada Nebiye Denk Tuttu

151- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (وَ إِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْئَلُونَ)‏ قَالَ: الذِّكْرُ الْقُرْآنُ وَنَحْنُ قَوْمُهُ وَنَحْنُ الْمَسْئُولُونَ.

151- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allahu Teala’nın (O senin ve kavmin için bir zikirdir ve ileride sorulacaksınız. Zuhruf 44) ayeti hakkında şöyle dedi: Zikir Kur’an’dır, biz de onun kavmiyiz ve biz sorulacak olanlarız.

152- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (وَ إِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْئَلُونَ)‏ قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَهْلُ بَيْتِهِ الْمَسْئُولُونَ وَهُمْ أُولُو الذِّكْرِ.

152- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allahu Teala’nın (O sen ve kavmin için bir zikirdir ve ileride sorulacaksınız. Zuhruf 44) ayeti hakkında şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve onun Ehli Beyti sorulacak olanlardır ve onlar zikrin sahipleridir.

155- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام: (وَ إِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْئَلُونَ)‏ قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَهْلُ بَيْتِهِ أَهْلُ الذِّكْرِ وَهُمُ الْمَسْئُولُونَ.

155- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: (O senin ve kavmin için bir zikirdir ve ileride sorulacaksınız. Zuhruf 44) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve onun Ehli Beyti zikrin ehlidir ve onlar sorulacak olanlardır.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

19. Bab: Â-li Muhammed’in İmamları Allah Onlara Sormayı Emretti, İsterlerse Cevap Verirler İsterlerse Cevap Vermezler

158- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ:ُ قَالَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَام: عَلَى الْأَئِمَّةِ مِنَ الْفَرْضِ مَا لَيْسَ عَلَى شِيعَتِهِمْ وَعَلَى شِيعَتِنَا مَا لَيْسَ عَلَيْنَا أَمَرَهُمُ اللَّهُ أَنْ يَسْأَلُونَّا فَقَالَ: (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ فَأَمَرَهُمْ أَنْ يَسْأَلُونَا وَلَيْسَ عَلَيْنَا الْجَوَابُ إِنْ شِئْنَا أَجَبْنَا وَإِنْ شِئْنَا أَمْسَكْنَا.

158- Ebul Hasan Rıza aleyhisselam Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: İmamlara farz olan şeylerden bazıları Şialarına farz değildir ve Şialarımıza farz olan şeyler de bize farz değildir. Allah bize sormalarını onlara farz etti ve dedi ki: (Bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) Bize sormalarını onlara farz etti ve cevap vermeyi bize farz etmedi. İstersek cevap veririz, istersek cevap vermeyiz.

160- عَنْ هِشَامِ بْنِ سَالِمٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ مَنْ هُمْ؟ قَالَ: نَحْنُ قَالَ: قُلْتُ: عَلَيْنَا أَنْ نَسْأَلَكُمْ؟ قَالَ: نَعَمْ قُلْتُ: عَلَيْكُمْ أَنْ تُجِيبُونَا؟ قَالَ: ذَلِكَ إِلَيْنَا.

160- Hişam ibni Salim şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) alehisselama Allahu Teala’nın (Bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayetini sordum dedim ki: Onlar kim? Dedi ki: Biziz. Dedim ki: Bize düşen size sormamız mıdır? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Size düşen bize cevap vermeniz midir? Dedi ki: O bize kalmış.

163- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ قَالَ: هُمْ آلُ مُحَمَّدٍ فَعَلَى النَّاسِ أَنْ يَسْأَلُوهُمْ وَلَيْسَ عَلَيْهِمْ أَنْ يُجِيبُوا ذَلِكَ إِلَيْهِمْ إِنْ شَاءُوا أَجَابُوا وَإِنْ شَاءُوا لَمْ يُجِيبُوا.

163- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Onlar Â-li Muhammed’dir. İnsanlara düşen onlara sormalarıdır ama cevap vermek onlara zorunlu değildir. O onlara kalmış. Eğer isterlerse cevap verirler ve isterlerse de cevap vermezler.

165- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ قَالَ: نَحْنُ أَهْلُ الذِّكْرِ وَنَحْنُ الْمَسْئُولُونَ.

165- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Zikrin ehli biziz ve sorulanlar da biziz.

166- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ‏: (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَهْلُ بَيْتِهِ هُمْ أَهْلُ الذِّكْرِ وَهُمُ الْأَئِمَّةُ.

166- Ebu Cafer (Muhammed Bakır) aleyhisselam Allah’ın (Bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve onun Ehli Beyti. Onlar zikrin ehlidir ve onlar imamlardır.

167- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ‏) قَالَ: الذِّكْرُ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ أَهْلُهُ وَنَحْنُ الْمَسْئُولُونَ.

167- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Eğer bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Zikir Muhammed sallallahu aleyhi ve alihidir ve biz de onun ehliyiz ve biz sorulanlarız.

170- عَنْ بُرَيْدِ بْنِ مُعَاوِيَةَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ:‏ قُلْتُ قَوْلُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ قَالَ: الذِّكْرُ الْقُرْآنُ وَنَحْنُ الْمَسْئُولُونَ.

170- Bureyd ibni Muaviye şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Eğer bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayetini sordum. Dedi ki: Zikir Kur’an’dır, biz de sorulanlarız.

175- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ‏) قَالَ: كِتَابُ اللَّهِ الذِّكْرُ وَأَهْلُهُ آلُ مُحَمَّدٍ الَّذِينَ أَمَرَ اللَّهُ بِسُؤَالِهِمْ وَلَمْ يُؤْمَرُوا بِسُؤَالِ الْجُهَّالِ وَسَمَّى اللَّهُ الْقُرْآنَ ذِكْراً فَقَالَ‏: (وَ أَنْزَلْنا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ ما نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ)‏.

175- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam (Eğer bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Zikir Allah’ın kitabıdır ve onun ehli de Â-li Muhammed’dir. Allah onlara sormayı emretti, cahillere sormayı emretmedi ve Allah Kur’an’ı zikir olarak isimlendirdi ve dedi ki: (Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için biz sana zikri indirdik. Belki düşünüp öğüt alırlar. Nahl 44)

181- عَنْ زُرَارَةَ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (فَسْئَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ)‏ مَنِ الْمَعْنِيُّ بِذَلِكَ؟ قَالَ: نَحْنُ قَالَ: قُلْتُ: فَأَنْتُمُ الْمَسْئُولُونَ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: قُلْتُ: وَنَحْنُ السَّائِلُونَ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: قُلْتُ:‏ فَعَلَيْنَا أَنْ نَسْأَلَكُمْ؟ قَالَ: نَعَمْ قُلْتُ: وَعَلَيْكُمْ أَنْ تُجِيبُونَا؟ قَالَ: لَا ذَاكَ إِلَيْنَا إِنْ شِئْنَا فَعَلْنَا وَإِنْ شِئْنَا لَمْ نَفْعَلْ ثُمَّ قَالَ: (هذا عَطاؤُنا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسابٍ‏).

181- Zurare şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın (Eğer bilmiyorsanız zikrin ehline sorun. Enbiya 7) ayetini sordum dedim ki: Onunla kastedilenler kimlerdi? Dedi ki: Biziz. Dedim ki: Siz sorulanlar mısınız? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Biz de soranlar mıyız? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Bize düşen size sormak mıdır? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Size düşen de bize cevap vermeniz midir? Dedi ki: Hayır, o bize kalmış dilersek yaparız, dilersek de yapmayız. Sonra dedi ki: (Bu bizim verdiğimizdir, istersen hesapsızca lütufta bulun istersen tut. Sad 39)

(Bu babda konuyla alakalı yirmi sekiz tane rivayet vardı.)

 

20. Bab: Helal ve Haramın Bilgisi Her Ahvalde İmamların Yanındadır Velakin Cevap Vermezler

188- عَنْ صَفْوَانَ بْنِ يَحْيَى قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَام: يَكُونُ الْإِمَامُ فِي حَالٍ يُسْأَلُ عَنِ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ وَالَّذِي يَحْتَاجُ النَّاسُ إِلَيْهِ فَلَا يَكُونُ عِنْدَهُ شَيْ‏ءٌ؟ قَالَ: لَا وَلَكِنْ قَدْ يَكُونُ عِنْدَهُ وَلَا يُجِيبُ.

188- Safvan ibni Yahya şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Rıza) aleyhisselama dedim ki: Zamanın imamına insanların ihtiyaç duyduğu helalden ve haramdan sorulur ve onun yanında bununla ilgili bir şey olmaz. Bu olabilir mi? Dedi ki: Hayır onun yanındadır velakin cevap vermez.

189- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ حَكِيمٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَام عَنِ الْإِمَامِ هَلْ يُسْأَلُ عَنْ شَيْ‏ءٍ مِنَ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ وَالَّذِي يَحْتَاجُ إِلَيْهِ النَّاسُ وَلَا يَكُونُ عِنْدَهُ فِيهِ شَيْ‏ءٌ؟ قَالَ: لَا وَلَكِنْ يَكُونُ عِنْدَهُ وَلَا يُجِيبُ ذَاكَ إِلَيْهِ إِنْ شَاءَ أَجَابَ وَإِنْ شَاءَ لَمْ يُجِبْ.

189- Muhammed ibni Hekim şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Rıza) aleyhisselama imamı sordum insanların ihtiyaç duyduğu helalden ve haramdan bir şey sorulur ve onun yanında bununla ilgili bir şey olmaz, bu olabilir mi? Dedi ki: Hayır, velakin onun yanındadır ama cevap vermez. O, ona kalmış. Eğer dilerse cevap verir ve eğer dilerse cevap vermez.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

21. Bab: İmamlar Kitabı Miras Alanlar ve Hayırda Öne Geçenler Onlardır

190- عَنْ سَوْرَةَ بْنِ كُلَيْبٍ قَالَ:‏ سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنا مِنْ عِبادِنا فَمِنْهُمْ ظالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سابِقٌ بِالْخَيْراتِ بِإِذْنِ اللَّهِ‏) قَالَ: السَّابِقُ بِالْخَيْرَاتِ الْإِمَامُ.

190- Suret ibni Kuleyb şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama (Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır, öne geçer. Fatır 32) ayetini sordum. Dedi ki: Hayırlarda öne geçen imamdır.

192- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام أَنَّهُ قَالَ‏ فِي هَذِهِ الْآيَةِ: (ثُمَّ أَوْرَثْنَا ٱلْكِتَٰبَ ٱلَّذِينَ ٱصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا) إِلَى آخِرِ الْآيَةِ قَالَ: السَّابِقُ بِالْخَيْرَاتِ الْإِمَامُ فَهِيَ فِي وُلْدِ عَلِيٍّ وَفَاطِمَةَ عَلَيْهِمَا السَّلَام.

192- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam (Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır, öne geçer. Fatır 32) ayeti hakkında şöyle dedi: Hayırlarda öne geçen imamdır ve o Ali ve Fatime aleyhimasselamın evlatları hakkındadır.

(Bu babda konuyla alakalı on beş tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayet

205- عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الْأَوَّلِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ أَخْبِرْنِي عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ وَرِثَ مِنَ النَّبِيِّينَ كُلِّهِمْ؟ قَالَ لِي: نَعَمْ قُلْتُ: مِنْ لَدُنْ آدَمَ إِلَى أَنِ انْتَهَتْ إِلَى نَفْسِهِ؟ قَالَ: مَا بَعَثَ اللَّهُ نَبِيّاً إِلَّا وَكَانَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَعْلَمَ مِنْهُ.

قَالَ: قُلْتُ: إِنَّ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ كَانَ يُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللَّهِ قَالَ: صَدَقْتَ قُلْتُ: وَسُلَيْمَانَ بْنَ دَاوُدَ كَانَ يَفْهَمُ مَنْطِقَ الطَّيْرِ هَلْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ يَقْدِرُ عَلَى هَذِهِ الْمَنَازِلِ؟

قَالَ: فَقَالَ: إِنَّ سُلَيْمَانَ بْنَ دَاوُدَ قَالَ لِلْهُدْهُدِ حِينَ فَقَدَهُ وَشَكَّ فِي أَمْرِهِ فَقَالَ:‏ (ما لِيَ لا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كانَ مِنَ الْغائِبِينَ) حِينَ فَقَدَهُ‏ وَغَضِبَ عَلَيْهِ فَقَالَ: (لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذاباً شَدِيداً أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطانٍ مُبِينٍ)‏ وَإِنَّمَا غَضِبَ عَلَيْهِ لِأَنَّهُ كَانَ يَدُلُّهُ عَلَى الْمَاءِ فَهَذَا وَهُوَ طَيْرٌ فَقَدْ أُعْطِيَ مَا لَمْ يُعْطَ سُلَيْمَانُ وَقَدْ كَانَتِ الرِّيحُ وَالنَّمْلُ وَالْجِنُّ وَالْإِنْسُ وَالشَّيَاطِينُ الْمَرَدَةُ لَهُ طَائِعِينَ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ يَعْرِفُ الْمَاءَ تَحْتَ الْهَوَاءِ فَكَانَ الطَّيْرُ يَعْرِفُهُ.

إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ فِي كِتَابِهِ: (وَ لَوْ أَنَّ قُرْآناً سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتى‏ بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعاً) وَقَدْ وَرِثْنَا نَحْنُ هَذَا الْقُرْآنَ فَفِيهِ مَا يُقَطَّعُ بِهِ الْجِبَالُ وَيُقَطَّعُ الْمَدَائِنُ بِهِ وَيُحْيَا بِهِ الْمَوْتَى وَنَحْنُ نَعْرِفُ الْمَاءَ تَحْتَ الْهَوَاءِ وَإِنَّ فِي كِتَابِ اللَّهِ لَآيَاتٍ مَا يُرَادُ بِهَا أَمْرٌ إِلَّا إِلَى أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ بِهِ مَعَ مَا فِيهِ إِذْنُ اللَّهِ فَمَا كَتَبَهُ لِلْمَاضِينَ جَعَلَهُ اللَّهُ لَنَا فِي أُمِّ الْكِتَابِ إِنَّ اللَّهَ يَقُولُ فِي كِتَابِهِ:‏ (ما مِنْ غائِبَةٍ فِي السَّماءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتابٍ مُبِينٍ‏) ثُمَّ قَالَ: (ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنا مِنْ عِبادِنا) فَنَحْنُ الَّذِينَ اصْطَفَانَا اللَّهُ فَوَرَّثَنَا هَذَا الَّذِي فِيهِ تِبْيَانُ كُلِّ شَيْ‏ءٍ.‏

205- İbrahim babasından şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım bana nebi sallallahu aleyhi ve alihiden haber ver. Nebilerin hepsine mi varis oldu? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Âdem’den kendisine ulaşana kadar mı? Dedi ki: Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi Allah’ın gönderdiği bütün nebilerden daha alimdi.

Dedim ki: Muhakkak ki İsa ibni Meryem Allah’ın izniyle ölüyü diriltiyordu. Dedi ki: Doğru söyledin. Dedim ki: Süleyman ibni Davud kuşların dilini anlıyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de bu işleri yapabiliyor muydu?

Dedi ki: Süleyman ibni Davud Hüdhüd’ü kaybettiğinde ve onun işinde şekke düştüğünde ona dedi ki: (Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı? Neml 20) Onu kaybettiğinde ona gazaplandı ve dedi ki: (Onu gerçekten şiddetli bir azapla azaplandıracağım ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir. Neml 21) Kesinlikle ona gazaplandı. Çünkü o, ona suyun yerini gösteriyordu. Bu o kuştu ki Süleyman’a verilmeyen ona verilmişti. Rüzgâr, karınca, cin, insan ve azgın şeytanlar ona itaat ediyordu ama havanın altında suyun yerini bilmiyordu. Fakat kuş suyun yerini biliyordu.

Allah Tebareke ve Teala kitabında diyor ki: (Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı. Hayır, emrin tümü Allah’ındır. Rad 31) Biz bu Kur’an’a varis olduk. Onun içinde olanla dağlar parçalanır, onunla şehirler katedilir, onunla ölüler diriltilir. Biz havanın altındaki suyun yerini de biliyoruz. Muhakkak ki Allah’ın kitabında öyle ayetler vardır ki Allah izin verene kadar o ayetle bir işin olması istenmez. Allah’ın o kitapta olan izni ve onun geçmiştekiler için yazdığı şeylerle beraber, Allah hepsini ummul kitapta bizim için karar kıldı. Muhakkak ki Allah kitabında şöyle diyor: (Gökte ve yeryüzünde hiçbir gizli şey yoktur ki apaçık kitapta tespit edilmemiş olsun. Neml 75) Sonra dedi ki: (Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Fatır 32) Biziz, Allah bizi seçti ve içinde her şeyin beyanı olduğu bu kitaba bizi varis kıldı.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)

22. Bab: Rasûlullah’ın İmamlar Hakkında Allah Onlara Benim Algılayışımı ve İlmimi Verdi Sözü

207- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَحْيَا حَيَاتِي وَيَمُوتَ مَمَاتِي وَيَدْخُلَ جَنَّةَ رَبِّي جَنَّةَ عَدْنٍ قَضِيبٌ مِنْ قُضْبَانِهَا غَرَسَهُ رَبِّي بِيَدِهِ فَقَالَ لَهُ كُنْ فَكَانَ فَلْيَتَوَلَّ عَلِيّاً وَالْأَوْصِيَاءَ مِنْ بَعْدِهِ وَلْيُسَلِّمْ لِفَضْلِهِمْ فَإِنَّهُمُ الْهُدَاةُ الْمَرْضِيُّونَ أَعْطَاهُمْ فَهْمِي وَعِلْمِي وَهُمْ عِتْرَتِي مِنْ دَمِي وَلَحْمِي أَشْكُو إِلَى اللَّهِ عَدُوَّهُمْ مِنْ أُمَّتِي الْمُنْكِرِينَ لِفَضْلِهِمْ الْقَاطِعِينَ فِيهِمْ صِلَتِي وَاللَّهِ لَيَقْتُلُنَّ ابْنِي وَلَا أَنَالُهُمُ اللَّهُ شَفَاعَتِي‏.

207- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Benim hayatımla yaşamak, ölümümle ölmek ve Rabb’imin Adn cennetine girmek kimi sevindirirse. Rabb’im onun fidanını kendi eliyle dikti. Sonra ona ol dedi o da oluverdi. Ali’yi ve ondan sonra da vasileri veli edinsin ve faziletlerini kabul etsin. Onlar razı olmuş hidayetçilerdir. Onlara benin algılayışımı ve ilmimi verdi. Onlar benim kanımdan ve etimden, itretimdir. Onların ümmetimden olan düşmanını, onların faziletini inkâr edenleri, bana ulaşmayı onlarda kesenleri Allah’a şikâyet ediyorum. Vallahi oğlumu öldürecekler, Allah onları şefaatime nail etmesin.

210- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قال: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَنْ أَرَادَ أَنْ يَحْيَا حَيَاتِي وَيَمُوتَ مَمَاتِي وَيَدْخُلَ جَنَّةَ رَبِّي جَنَّةَ عَدْنٍ غَرَسَهَا بِيَدِهِ فَلْيَتَوَلَّ عَلِيّاً وَلْيَتَوَلَّ وَلِيَّهُ وَلْيُعَادِ عَدُوَّهُ وَلْيَأْتَمَّ بِالْأَوْصِيَاءِ مِنْ بَعْدِهِ فَإِنَّهُمْ عِتْرَتِي مِنْ لَحْمِي وَدَمِي أَعْطَاهُمُ اللَّهُ فَهْمِي وَعِلْمِي إِلَى اللَّهِ أَشْكُو مِنْ أُمَّتِي الْمُنْكِرِينَ لِفَضَائِلِهِمْ الْقَاطِعِينَ فِيهِمْ صِلَتِي وَايْمُ اللَّهِ لَيَقْتُلُنَّ ابْنِي لَا أَنَالَهُمُ اللَّهُ شَفَاعَتِي.

210- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Kim benim hayatımla yaşamak, ölümümle ölmek ve Rabb’imin Adn cennetine girmek isterse. Rabb’im onun fidanını kendi eliyle dikti. Ali’yi ve onun velisini veli edinsin ve onun düşmanına düşmanlık etsin, ondan sonraki vasileri imam edinsin. Onlar benim etimden ve kanımdan, itretimdir. Allah onlara benim algılayışımı ve ilmimi verdi. Ümmetimden onların faziletlerini inkâr edenleri, bana ulaşmayı onlarda kesenleri, Allah’a şikâyet ediyorum. Allah’a yemin ederim oğlumu öldürecekler. Allah onları şefaatime nail etmesin.

211- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَحْيَا حَيَاتِي وَيَمُوتَ مِيتَتِي وَيَدْخُلَ جَنَّةَ عَدْنٍ قَضِيبٌ غَرَسَهُ رَبِّي فَلْيَتَوَلَّ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ وَأَوْصِيَاءَهُ مِنْ بَعْدِي فَإِنَّهُمْ لَا يُدْخِلُونَكُمْ فِي بَابِ ضَلَالٍ وَلَا يُخْرِجُونَكُمْ مِنْ بَابِ هُدًى وَلَا تُعَلِّمُوهُمْ فَإِنَّهُمْ أَعْلَمُ مِنْكُمْ وَإِنِّي سَأَلْتُ رَبِّي أَنْ لَا يُفَرِّقَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْكِتَابِ حَتَّى يَرِدَا عَلَيَّ الْحَوْضَ مَعِي هَكَذَا وَضَمَّ بَيْنَ إِصْبَعَيْهِ وَعَرْضُهُ مَا بَيْنَ صَنْعَاءَ إِلَى أَبٍ فِيهِ قُدْحَانُ فِضَّةٍ وَذَهَبٍ عَدَدَ النُّجُومِ‏.

211- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Benim hayatımla yaşamak, ölümümle ölmek ve Adn cennetine girmek kimi sevindirirse. Rabb’im onun fidanını kendi eliyle dikti. Benden sonra Ali ibni Ebu Talib’i ve onun vasilerini veli edinsin. Çünkü onlar sizi sapıklık kapısına sokmazlar ve hidayet kapısından da çıkarmazlar. Sakın onlara öğretmeye kalkmayın. Çünkü onlar sizden daha alimdir. Rabb’imden havuzda bana ulaşıncaya kadar onlarla kitabın arasını ayırmamasını istedim. Bu şekilde iki parmağını birbirine birleştirdi. O havuzun genişliği Sana’yla Eb (Yemen’de iki şehir) arası kadardır. Onda yıldızlar sayısınca altından ve gümüşten kadehler vardır.

219- قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَحْيَا حَيَاتِي وَيَمُوتَ مِيتَتِي وَيَدْخُلَ جَنَّةَ رَبِّي جَنَّةَ عَدْنٍ غَرَسَهَا بِيَدِهِ فَلْيَتَوَلَّ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَام وَالْأَوْصِيَاءَ مِنْ بَعْدِهِ فَإِنَّهُمْ لَحْمِي وَدَمِي أَعْطَاهُمُ اللَّهُ فَهْمِي وَعِلْمِي.

219- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Benim hayatımla yaşamak, ölümümle ölmek ve Rabb’imin Adn cennetine girmek kimi sevindirirse. Rabb’im onun fidanını kendi eliyle dikti. Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamı ve ondan sonra da vasileri veli edinsin. Çünkü onlar benim etimdir ve kanımdır. Allah onlara benim algılayışımı ve ilmimi verdi.

221- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: مَنْ أَرَادَ أَنْ يَحْيَا حَيَاتِي وَيَمُوتَ مَمَاتِي وَيَدْخُلَ جَنَّةَ رَبِّي جَنَّةَ عَدْنٍ غَرَسَهُ رَبِّي فَلْيَتَوَلَّ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ وَلْيُعَادِ عَدُوَّهُ وَلْيَأْتَمَّ بِالْأَوْصِيَاءِ مِنْ بَعْدِهِ فَإِنَّهُمْ أَئِمَّةُ الْهُدَى مِنْ بَعْدِي أَعْطَاهُمُ اللَّهُ فَهْمِي وَعِلْمِي وَهُمْ عِتْرَتِي مِنْ لَحْمِي وَدَمِي إِلَى اللَّهِ أَشْكُو مِنْ أُمَّتِي الْمُنْكِرِينَ لِفَضْلِهِمْ الْقَاطِعِينَ فِيهِمْ صِلَتِي وَايْمُ اللَّهِ لَيَقْتُلُنَّ ابْنِي يَعْنِي الْحَسَنَ لَا أَنَالَهُمُ اللَّهُ شَفَاعَتِي.

221- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam babasından, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Kim benim hayatımla yaşamak, ölümümle ölmek ve fidanlarını Rabb’imin diktiği Adn cennetine girmek isterse Ali ibni Ebu Talib’i veli edinsin ve onun düşmanına düşmanlık etsin, ondan sonraki vasileri imam edinsin. Çünkü onlar benden sonraki hidayet imamlarıdır. Allah onlara benim algılayışımı ve ilmimi verdi ve onlar benim etimden ve benim kanımdan itretimdir. Ümmetimden onların faziletini inkâr edeni ve bana ulaşmayı onlarda keseni Allah’a şikâyet ediyorum. Allah’a yemin ederim oğlum Huseyn’i öldürecekler. Allah onları şefaatime nail etmesin.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)

23. Bab: Nebi Ali’ye Ondan Sonra da İmamlara İlimden Onlara Verilene İman Etmeyi Emretti ve Onlara Teslim Olmak

223- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَام قَالَ: النَّاسُ غَفَلُوا قَوْلَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه فِي عَلِيٍّ يَوْمَ غَدِيرِ خُمٍّ كَمَا غَفَلُوا يَوْمَ مَشْرَبَةِ أُمِّ إِبْرَاهِيمَ أَتَاهُ النَّاسُ يَعُودُونَهُ فَجَاءَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ لِيَدْنُوَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه فَلَمْ يَجِدْ مَكَاناً فَلَمَّا رَأَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه أَنَّهُمْ لَا يُوَسِّعُونَ لِعَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ نَادَى يَا مَعْشَرَ النَّاسِ فَرِّجُوا لِعَلِيٍّ ثُمَّ أَخَذَ بِيَدِهِ فَقَعَّدَهُ مَعَهُ عَلَى فِرَاشِهِ ثُمَّ قَالَ:

يَا مَعْشَرَ النَّاسِ هَؤُلَاءِ أَهْلُ بَيْتِي تَسْتَخِفُّونَ بِهِمْ وَأَنَا حَيٌّ بَيْنَ ظَهْرَانَيْكُمْ أَمَّا وَاللَّهِ لَئِنْ غِبْتُ عَنْكُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَغِيبُ عَنْكُمْ إِنَّ الرَّوْحَ وَالرَّاحَةَ وَالرِّضْوَانَ وَالْبِشْرَ وَالْبِشَارَةَ وَالْحُبَّ وَالْمَحَبَّةَ لِمَنِ ائْتَمَّ بِعَلِيٍّ وَتَوَلَّاهُ وَسَلَّمَ لَهُ وَلِلْأَوْصِيَاءِ مِنْ بَعْدِهِ حَقٌّ عَلَيَّ لَأُدْخِلَنَّهُمْ فِي شَفَاعَتِي لِأَنَّهُمْ أَتْبَاعِي وَمَنْ‏ تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي‏ مَثَلٌ جَرَى فِي مَنِ اتَّبَعَ إِبْرَاهِيمَ لِأَنِّي مِنْ إِبْرَاهِيمَ وَإِبْرَاهِيمُ مِنِّي وَدِينُهُ دِينِي وَدِينِي دِينُهُ وَسُنَّتُهُ سُنَّتِي وَفَضْلُهُ مِنْ فَضْلِي وَأَنَا أَفْضَلُ مِنْهُ وَفَضْلِي لَهُ فَضْلٌ تَصْدِيقُ قَوْلِي قَوْلُهُ تَعَالَى: (ذُرِّيَّةً بَعْضُها مِنْ بَعْضٍ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ‏) وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ  صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ وَثَبَتَ قَدِمَ فِي مَشْرَبَةِ أُمِّ إِبْرَاهِيمَ حِينَ عَادَهُ النَّاسُ فِي مَرَضِهِ قَالَ هَذَا.

223- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İnsanlar aynı Meşrebeti Ummu İbrahim gününden gafil oldukları gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin Gadir Hum günü Ali hakkındaki sözünden de gafiller. İnsanlar dönüp ona geliyordu ve Ali aleyhisselam geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye yaklaşmak istedi fakat yaklaşabileceği bir mekân bulamadı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onların Ali aleyhisselama yol açmadıklarını görünce şöyle seslendi: Ey insan topluluğu! Ali’ye yol açın! Sonra onun elini tuttu ve kendi yanına oturttu. Sonra şöyle dedi:

Ey insan topluluğu! Bunlar benim Ehli Beyt’imdir. Ben sizin aranızda hayattayım ve siz onları hafife alıyorsunuz! Vallahi ben sizden gaip olsam da Allah sizden gaip değildir. Kim Ali’ye ve ondan sonra da vasilere uyarsa, veli edinirse ve teslim olursa muhakkak ki genişlik ve rahatlık, rızvan, sevinç ve güzel haber, sevgi ve muhabbet onundur. Onları şefaatimin kapsamına almak benim üstüme bir hak olur. Çünkü onlar bana tabi olanlardır ve kim bana tabi olursa o bendendir. İbrahim’den bana bir örnek vardır. Ben İbrahim’denim, İbrahim bendendir. Onun dini benim dinimdir, benim dinim onun dinidir. Onun sünneti benim sünnetimdir ve onun üstünlüğü benim üstünlüğümdendir. Ve ben ondan daha üstünüm ve benim üstünlüğüm ona üstünlüktür. Benim bu sözümün tasdiki Teala’nın şu ayetidir: (Bazısı bazısından olma zürriyettir ve Allah çok işiten ve çok bilendir. Â-li İmran 34) Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi hastalandığında, insanlar ona geldiği zaman Meşrebeti Ummu İbrahim de bunu dedi ve onun ayağını sabit etti.

224- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: خُذُوا بِحُجْزَةِ هَذَا الْأَنْزَعِ يَعْنِي عَلِيّاً فَإِنَّهُ الصَّدِيقُ الْأَكْبَرُ وَهُوَ الْفَارُوقُ يُفَرِّقُ بَيْنَ الْحَقِّ وَالْبَاطِلِ مَنْ أَحَبَّهُ هَدَاهُ اللَّهُ وَمَنْ أَبْغَضَهُ أَضَلَّهُ اللَّهُ وَمَنْ تَخَلَّفَ عَنْهُ مَحَقَهُ اللَّهُ وَمِنْهُ سِبْطَا أُمَّتِي الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ وَهُمَا ابْنَايَ وَمِنَ الْحُسَيْنِ أَئِمَّةُ الْهُدَى أَعْطَاهُمُ اللَّهُ فَهْمِي وَعِلْمِي فَأَحِبُّوهُمْ وَتَوَلَّوْهُمْ وَلَا تَتَّخِذُوا وَلِيجَةً مِنْ دُونِهِمْ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبٌ مِنْ رَبِّهِ‏ فَقَدْ هَوى‏ وَمَا الْحَياةُ الدُّنْيا إِلَّا مَتاعُ الْغُرُورِ.

224- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Bu Enzenin ([2]) Ali’nin kuşağından tutunun. Muhakkak ki o Sıddıkul Ekberdir ve o Faruktur, hakla batılın arasını ayırır. Kim onu severse Allah onu hidayet eder ve kim ona buğz ederse Allah onu saptırır. Kim ondan geriye düşerse Allah onu helak eder. Ümmetimin iki torunu Hasan ve Huseyn aleyhimasselam ondandır ve o ikisi benim oğlumdur. Hidayetin imamları Huseyn’in soyundandır. Allah onlara benim algılayışımı ve ilmimi verdi. Onları sevin ve veli edinin. Onların dışında veliyce ([3]) edinmeyin aksi takdirde üzerinize Rabb’inizin gazabı iner. Kimin üzerine Rabb’inin gazabı inerse aşağılanır. Ve dünya hayatı geçici bir faydalanmadan başka bir şey değildir.

225- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ‏ إِنَّ مِنِ اسْتِكْمَالِ حُجَّتِي عَلَى الْأَشْقِيَاءِ مِنْ أُمَّتِكَ مَنْ تَرَكَ وَلَايَةَ عَلِيٍّ وَاخْتَارَ وَلَايَةَ مَنْ وَالَى أَعْدَاءَهُ وَأَنْكَرَ فَضْلَهُ وَفَضْلَ الْأَوْصِيَاءِ مِنْ بَعْدِهِ فَإِنَّ فَضْلَكَ فَضْلُهُمْ وَحَقَّكَ حَقُّهُمْ وَطَاعَتَكَ طَاعَتُهُمْ وَمَعْصِيَتَكَ مَعْصِيَتُهُمْ وَهُمُ الْأَئِمَّةُ الْهُدَاةُ مِنْ بَعْدِكَ جَرَى فِيهِمْ رُوحُكَ وَرُوحُهُمْ جَرَى فِيكَ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ عِتْرَتُكَ مِنْ طِينَتِكَ وَلَحْمُكَ وَدَمُكَ قَدْ أَجْرَى اللَّهُ فِيهِمْ سُنَّتَكَ وَسُنَّةَ الْأَنْبِيَاءِ قَبْلَكَ وَهُمْ خُزَّانِي عَلَى عِلْمِي مِنْ بَعْدِكَ حَقّاً عَلَيَّ لَقَدِ اصْطَفَيْتُهُمْ وَانْتَجَبْتُهُمْ وَأَخْلَصْتُهُمْ وَارْتَضَيْتُهُمْ وَنَجَا مَنْ أَحَبَّهُمْ وَوَالاهُمْ وَسَلَّمَ بِفَضْلِهِمْ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه وَلَقَدْ أَتَانِي جَبْرَئِيلُ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ وَأَحِبَّائِهِمْ وَالْمُسَلِّمِينَ لِفَضْلِهِمْ.

225- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala diyor ki: Senin ümmetinden eşkiyalara huccetimin tamamlanması, onların Ali’nin velayetini terk etmeleri ve onun düşmanlarını veli edinmeleri, onun ve ondan sonra da vasilerin üstünlüğünü inkâr etmeleridir. Çünkü senin üstünlüğün onların üstünlüğüdür ve senin hakkın onların hakkıdır. Senin itaatin onların itaatidir ve sana isyan onlara isyandır. Onlar senden sonraki hidayetin imamlarıdır. Rabb’in tarafından senin ruhun onlara geçti ve onların ruhu sana geçti. Onlar senin çamurundan senin etinden ve senin kanından itretindir. Allah senin ve senden önceki nebilerin sünnetini onlarda icra etti. Onlar senden sonra ilmime olan hazinedarlarımdır. Üzerime bir hak olarak onları seçip üstünleştirdim, onları özenle seçip ayırdım, onları saflaştırdım ve onlardan razı oldum. Kim onları severse ve veli edinirse ve onların üstünlüğüne teslim olursa kurtulur. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Cebrail onların ve babalarının isimlerini, onları sevenlerin ve onların faziletine teslim olanların isimlerini bana verdi.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

24. Bab: İmamlar Bilenlerdir, Düşmanları Bilmeyenlerdir, Şiaları İse Akıl Sahipleridir

226- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ إِنَّما يَتَذَكَّرُ أُولُوا الْأَلْبابِ)‏ فَقَالَ: نَحْنُ الَّذِينَ نَعْلَمُ وَعَدُوُّنَا الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ وَشِيعَتُنَا أُولُو الْأَلْبَابِ.

226- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Sadece akıl sahipleri hatırlayıp anar. Zumer 9) ayeti hakkında şöyle dedi: O bilenler biziz, bilmeyenler ise düşmanlarımızdır ve bizim Şialarımız da akıl sahipleridir.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

2. Cüz

1. Bab: İmamlar İlmin Madenidir, Nubuvvetin Ağacıdır, Hikmetin Anahtarlarıdır, Risaletin Konumudur ve Meleklerin Gidip Geldiği Yerdir

235- قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: إِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ أَهْلُ بَيْتِ الرَّحْمَةِ وَشَجَرَةُ النُّبُوَّةِ وَمَوْضِعُ الرِّسَالَةِ وَمُخْتَلَفُ الْمَلَائِكَةِ وَمَعْدِنُ الْعِلْمِ.

235- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Biz Ehli Beyt rahmet evinin ehliyiz, nubuvvetin ağacıyız, risaletin koyulduğu yeriz, meleklerin gidip geldiği yeriz ve ilmin madeniyiz.

236- قَالَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَا تَنْقِمُ النَّاسُ مِنَّا؟! نَحْنُ وَاللَّهِ شَجَرَةُ النُّبُوَّةِ وَبَيْتُ الرَّحْمَةِ وَمَوْضِعُ الرِّسَالَةِ وَمَعْدِنُ‏ الْعِلْمِ وَمُخْتَلَفُ الْمَلَائِكَةِ.

236- Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: İnsanlar bize ne kini duyuyorlar! Vallahi biz nubuvvetin ağacıyız, rahmetin eviyiz, risaletin koyulduğu yeriz, ilmin madeniyiz ve meleklerin gidip geldiği yeriz.

237- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ نَحْنُ شَجَرَةُ النُّبُوَّةِ وَبَيْتُ الرَّحْمَةِ وَمَفَاتِيحُ الْحِكْمَةِ وَمَعْدِنُ الْعِلْمِ وَمَوْضِعُ الرِّسَالَةِ وَمُخْتَلَفُ الْمَلَائِكَةِ وَمَوْضِعُ وَحْيِ اللَّهِ وَنَحْنُ وَدِيعَةُ اللَّهِ فِي عِبَادِهِ وَنَحْنُ حَرَمُ اللَّهِ الْأَكْبَرُ وَنَحْنُ عَهْدُ اللَّهِ فَمَنْ وَفَى بِذِمَّتِنَا فَقَدْ وَفَى بِذِمَّةِ اللَّهِ وَمَنْ وَفَى بِعَهْدِنَا فَقَدْ وَفَى بِعَهْدِ اللَّهِ وَمَنْ خَفَرَهُمَا فَقَدْ خَفَرَ ذِمَّةَ اللَّهِ وَعَهْدَهُ.

237- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Biz nubuvvetin ağacıyız, rahmetin eviyiz, hikmetin anahtarlarıyız, ilmin madeniyiz, risaletin koyulduğu yeriz, meleklerin gidip geldiği yeriz, Allah’ın sırrının koyulduğu yeriz. Ve biz Allah’ın kulları arasındaki emanetiyiz ve biz Allah’ın en büyük haremleriyiz ve biz Allah’ın ahdiyiz. Kim bizim zimmetimize vefa ederse Allah’ın zimmetine vefa etmiştir. Kim bizim ahdimize vefa ederse Allah’ın ahdine vefa etmiştir ve kim o ikisini gözetirse Allah’ın zimmetini ve ahdini gözetmiştir.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

2. Bab: İmamların ve İlimlerinin Misali Allah’ın Zikrettiği Ağacın Misalidir

244- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُها ثابِتٌ وَفَرْعُها فِي السَّماءِ تُؤْتِي أُكُلَها كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّها) قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه جَذْرُهَا وَعَلِيٌّ فَرْعُهَا وَالْأَئِمَّةُ أَغْصَانُهَا وَعِلْمُنَا ثَمَرُهَا وَشِيعَتُنَا وَرَقُهَا يَا أَبَا حَمْزَةَ هَلْ تَرَى فِيهَا فَصْلًا؟ قَالَ: قُلْتُ: لَا وَاللَّهِ مَا أَرَى فِيهَا فَصْلًا قَالَ: فَقَالَ: يَا أَبَا حَمْزَةَ وَاللَّهِ إِنَّ الْمَوْلُودَ يُولَدُ مِنْ شِيعَتِنَا فَتُورِقُ وَرَقَةً مِنْهَا وَيَمُوتُ فَتَسْقُطُ وَرَقَةٌ مِنْهَا.

244- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allahu Teala’nın (Güzel bir ağaç, kökü sabit dalı semada* Rabb’inin izniyle her zaman yiyeceğini verir. İbrahim 24- 25) ayetini sordum. Şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi o ağacın köküdür ve Ali gövdesidir, imamlar dallarıdır, ilmimiz semeresidir ve Şialarımız da yaprağıdır. Ya Ebu Hamza! Onda bir kopukluk, ayrılık görüyor musun? Dedim ki: Vallahi hayır görmüyorum! Dedi ki: Ya Ebu Hamza! Muhakkak ki Şialarımızdan biri doğduğunda o ağaçtan bir yaprak çıkar ve öldüğünde ondan bir yaprak düşer.

245- عَنْ سَلَّامِ بْنِ الْمُسْتَنِيرِ قَالَ:‏ سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُها ثابِتٌ وَفَرْعُها فِي السَّماءِ تُؤْتِي أُكُلَها كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّها) قَالَ: الشَّجَرَةُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه نَسَبُهُ ثَابِتٌ فِي بَنِي هَاشِمٍ وَفَرْعُ الشَّجَرَةِ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَعُنْصُرُ الشَّجَرَةِ فَاطِمَةُ عَلَيْهَا السَّلَامُ وَأَغْصَانُهَا الْأَئِمَّةُ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ وَوَرَقُهَا الشِّيعَةُ وَإِنَّ الرَّجُلَ مِنْهُمْ لَيَمُوتُ فَتَسْقُطُ مِنْهَا وَرَقَةٌ وَإِنَّ الْمَوْلُودَ مِنْهُمْ لَيُولَدُ فَتُورِقُ وَرَقَةً قَالَ: قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ قَوْلُهُ تَعَالَى‏: (تُؤْتِي أُكُلَها كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّها) قَالَ: هُوَ مَا يَخْرُجُ مِنَ الْإِمَامِ مِنَ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ فِي كُلِّ سَنَةٍ إِلَى شِيعَتِهِ.

245- Selam ibni Mustenir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın Allahu Teala’nın (Güzel bir ağaç, kökü sabit dalı semada* Rabb’inin izniyle her zaman yiyeceğini verir. İbrahim 24-25) ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: Ağaç Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihidir. Nesebi Haşimoğulları içinde sabittir. Ağacın gövdesi Ali aleyhisselamdır, ağacın kökü Fatime aleyhasselamdır, onun dalları imamlar aleyhimusselamdır ve onun yaprağı Şialarımızdır. Muhakkak ki onlardan bir adam öldüğünde o ağaçtan bir yaprak düşer. Onlardan biri doğduğunda ondan bir yaprak çıkar. Dedim ki: Sana feda olayım! Teala’nın (Rabb’inin izniyle her zaman yiyeceğini verir. İbrahim 25) ayeti? Dedi ki: O her sene helalden ve haramdan imamın Şialarına doğru çıkan şeydir. 

247- عَنْ عُمَرَ بْنِ يَزِيدَ بَيَّاعِ السَّابُرِيِّ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (شَجَرَةٍ أَصْلُها ثابِتٌ وَفَرْعُها فِي السَّماءِ)؟ قَالَ: فَقَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه وَاللَّهِ جَذْرُهَا وَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَرْعُهَا وَالْأَئِمَّةُ مِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا أَغْصَانُهَا وَعِلْمُ الْأَئِمَّةِ ثَمَرُهَا وَشِيعَتُهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَرَقُهَا هَلْ تَرَى فِيهَا فَصْلًا يَا أَبَا جَعْفَرٍ؟ قَالَ: قُلْتُ: لَا وَاللَّهِ فَقَالَ: وَاللَّهِ إِنَّ الْمُؤْمِنَ يُولَدُ فَيُورِقُ وَرَقَةً وَإِنَّ الْمُؤْمِنَ لَيَمُوتُ فَتَسْقُطُ وَرَقَتُهُ مِنْهَا‏. 

247- Ömer ibni Yezid şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allahu Teala’nın: (Güzel bir ağaç gibi, kökü sabit, dalı semada. İbrahim 24) ayetini sordum dedi ki: Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi o ağacın köküdür, Emîr'ül Müminîn aleyhisselam onun gövdesidir, o ikisinin zurriyetinden olan imamlar onun dallarıdır, imamların ilmi onun semeresidir ve onların mumin Şiaları da onun yaprağıdır. Ya Ebu Cafer! Onda bir kopukluk, ayrılık görüyor musun? Dedim ki: Vallahi hayır! Dedi ki: Vallahi muhakkak ki bir mumin doğduğunda bir yaprak çıkar ve bir mumin öldüğünde de bir yaprak düşer.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

248- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُها ثابِتٌ وَفَرْعُها فِي السَّماءِ) قَالَ: النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه وَاللَّهِ وَالْأَئِمَّةُ هُمُ الْأَصْلُ الثَّابِتُ وَالْفَرْعُ الْوَلَايَةُ لِمَنْ دَخَلَ فِيهَا.

248- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibi kökü sabit, dalı semada. İbrahim 24) ayeti hakkında şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi ve imamlar; onlar sabit olan köktür, velayet de ağaca dahil olan için bir daldır.

249- عَنْ سُلَيْمَانَ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (سِدْرَةِ الْمُنْتَهى) وَقَوْلِهِ: (أَصْلُها ثابِتٌ وَفَرْعُها فِي السَّماءِ) فَقَالَ: رَسُولُ اللَّهِ  صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَاللَّهِ جَذْرُهَا وَعَلِيٌّ ذِرْوُهَا وَفَاطِمَةُ فَرْعُهَا وَالْأَئِمَّةُ أَغْصَانُهَا وَشِيعَتُهُمْ أَوْرَاقُهَا قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ فَمَا مَعْنَى (الْمُنْتَهَى)؟ قَالَ: إِلَيْهَا وَاللَّهِ انْتَهَى الدِّينُ مَنْ لَمْ يَكُنْ مِنَ الشَّجَرَةِ فَلَيْسَ بِمُؤْمِنٍ وَلَيْسَ لَنَا شِيعَةً.

249- Süleyman şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allahu Teala’nın (Sidretul Munteha. Necm 14) ve (Aslı sabit, onun dalları semada. İbrahim 24) ayetini sordum dedi ki: Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi o ağacın köküdür. Ali onun zirvesidir, Fatime onun gövdesidir, imamlar onun dallarıdır ve onların Şiaları da onun yapraklarıdır. Dedim ki: Sana feda olayım (Munteha. Necm 14) ne demek? Dedi ki: Vallahi din o ağaçta sonlanır. Kim o ağaçtan olmadıysa mumin değildir ve bizim Şiamız da değildir.

250- عَنْ عُمَرَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ:‏ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (أَصْلُها ثابِتٌ وَفَرْعُها فِي السَّماءِ)؟ فَقَالَ: رَسُولُ اللَّهِ  صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ وَاللَّهِ جَذْرُهَا وَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ ذِرْوُهَا وَفَاطِمَةُ عَلَيْهَا السَّلَامُ فَرْعُهَا وَالْأَئِمَّةُ مِنْ ذُرِّيَّتِهَا أَغْصَانُهَا وَعِلْمُ الْأَئِمَّةِ ثَمَرُهَا وَشِيعَتُهُمْ وَرَقُهَا فَهَلْ تَرَى فِيهِمْ فَصْلًا؟ فَقُلْتُ: لَا فَقَالَ: وَاللَّهِ إِنَّ الْمُؤْمِنَ لَيَمُوتُ فَتَسْقُطُ وَرَقَةٌ مِنْ تِلْكَ الشَّجَرَةِ وَإِنَّهُ لَيُولَدُ فَتُورَقُ وَرَقَةٌ فِيهَا فَقُلْتُ: قَوْلُهُ (تُؤْتِي أُكُلَها كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّها)؟ فَقَالَ: يَعْنِي مَا يَخْرُجُ إِلَى النَّاسِ مِنْ عِلْمِ الْإِمَامِ فِي كُلِّ حِينٍ يُسْئَلُ عَنْهُ‏.

250- Ömer ibni Yezid şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allahu Teala’nın (Onun kökü sabit, dalı semada. İbrahim 24) ayetini sordum dedi ki: Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi o ağacın köküdür, Emîr'ül Müminîn aleyhisselam onun zirvesidir, Fatime aleyhasselam onun gövdesidir, o ikisinin zurriyetinden olan imamlar onun dallarıdır, imamların ilmi onun meyvesidir ve onların Şiaları da onun yaprağıdır. Onlarda bir kopukluk görüyor musun? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Vallahi bir mümin öldüğünde o ağaçtan bir yaprak düşer ve o doğduğunda onda bir yaprak çıkar. Dedim ki: (Rabb’inin izniyle her zaman yiyeceğini verir. İbrahim 25)? Dedi ki: Her zaman imama sorulan ve imamın ilminden insanlara doğru çıkan şey.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

3. Bab: İmamlar Huccetullahtır, Babullahtır, Kendisinden Ulaşılan Vechullahtır

251- عَنْ أَسْوَدَ بْنِ سَعِيدٍ قَالَ:‏ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَأَنْشَأَ يَقُولُ ابْتِدَاءً مِنْ غَيْرِ أَنْ يُسْئَلَ: نَحْنُ حُجَّةُ اللَّهِ وَنَحْنُ بَابُ اللَّهِ وَنَحْنُ لِسَانُ اللَّهِ وَنَحْنُ وَجْهُ اللَّهِ وَنَحْنُ عَيْنُ اللَّهِ فِي خَلْقِهِ وَنَحْنُ وُلَاةُ أَمْرِ اللَّهِ فِي عِبَادِهِ.

251- Esved ibni Said şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın yanındaydım. Bir şey sorulmadan söze başladı ve dedi ki: Biz Allah’ın huccetiyiz, biz Allah’ın kapısıyız, biz Allah’ın diliyiz, biz Allah’ın yüzüyüz, biz Allah’ın yaratıkları içindeki gözüyüz ve biz Allah’ın kulları arasında işinin valileriyiz.

252- عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ أَنَا عَيْنُ اللَّهِ وَأَنَا يَدُ اللَّهِ وَأَنَا جَنْبُ اللَّهِ وَأَنَا بَابُ اللَّهِ.

252- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şöyle dedi: Ben Allah’ın gözüyüm, ben Allah’ın eliyim, ben Allah’ın yanıyım ve ben Allah’ın kapısıyım.

253- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: نَحْنُ وُلَاةُ أَمْرِ اللَّهِ وَخَزَنَةُ عِلْمِ اللَّهِ وَعَيْبَةُ وَحْيِ اللَّهِ وَأَهْلُ دِينِ اللَّهِ وَعَلَيْنَا نَزَلَ كِتَابُ اللَّهِ وَبِنَا عُبِدَ اللَّهُ وَلَوْلَانَا مَا عُرِفَ اللَّهُ وَنَحْنُ وَرَثَةُ نَبِيِّ اللَّهِ وَعِتْرَتُهُ.

253- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Allah’ın işinin valileriyiz, Allah’ın ilminin hazinedarıyız, Allah’ın vahyinin heybesiyiz ve Allah’ın dininin ehliyiz. Allah’ın kitabı bize indi. Bizimle Allah'a ibadet edilir. Eğer biz olmasaydık Allah tanınmazdı. Biz Allah’ın nebisinin varisleriyiz ve onun itretiyiz.

254- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي يَعْفُورٍ قَالَ:‏ قَالَ لِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا ابْنَ أَبِي يَعْفُورٍ إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى وَاحِدٌ مُتَوَحِّدٌ بِالْوَحْدَانِيَّةِ مُتَفَرِّدٌ بِأَمْرِهِ فَخَلَقَ خَلْقاً فَفَرَّدَهُمْ لِذَلِكَ الْأَمْرِ فَنَحْنُ هُمْ يَا ابْنَ أَبِي يَعْفُورٍ فَنَحْنُ حُجَجُ اللَّهِ فِي عِبَادِهِ وَشُهَدَاؤُهُ فِي خَلْقِهِ وَأُمَنَاؤُهُ وَخُزَّانُهُ عَلَى عِلْمِهِ وَالدَّاعُونَ إِلَى سَبِيلِهِ وَالْقَائِمُونَ بِذَلِكَ فَمَنْ أَطَاعَنَا فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ‏.

254- Abdullah ibni Ebu Yafur şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam bana dedi ki: Ey Ebu Yafur’un oğlu! Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala birdir ve birliğinde bir başına olandır, işinde ferd (ortaksız) olandır. O bir varlık yarattı ve o iş için onları fertleştirdi. Onlar biziz. Ey Ebu Yafur’un oğlu! Biz Allah’ın kulları arasındaki huccetleriyiz, yaratıkları içindeki onun şahitleriyiz. Onun ilmi üstünde eminleriyiz ve hazinedarlarıyız. Onun yoluna davetçileriz ve o saydıklarımı icra edenleriz. Kim bize itaat ederse Allah’a itaat etmiştir.

255- عَنْ مَالِكٍ الْجُهَنِيِّ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ: إِنَّا شَجَرَةٌ مِنْ جَنْبِ اللَّهِ فَمَنْ وَصَلَنَا وَصَلَهُ اللَّهُ قَالَ: ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (أَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يا حَسْرَتى‏ عَلى‏ ما فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللَّهِ وَإِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ).

255- Malik Cehni Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki biz Allah’ın yanından bir ağacız, kim bize ulaşırsa Allah da ona ulaşır. Sonra şu ayeti okudu: (Nefs Allah’ın yanı meselesinde taşkınlık etmemden dolayı vay olsun bana! Ben hüsranda olanlardan oldum dediğinde. Zumer 56)

258- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سُلَيْمَانَ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَوْلُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (أَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يا حَسْرَتى‏ عَلى‏ ما فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللَّهِ) قَالَ: عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَنْبُ اللَّهِ. 

258- Abdullah ibni Süleyman şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Nefs Allah’ın yanı meselesinde taşkınlık etmemden dolayı vay olsun bana! Ben hüsranda olanlardan oldum dediğinde. Zumer 56) ayetini sordum dedi ki: Allah’ın yanı Ali aleyhisselamdır.

260- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: نَحْنُ جَنْبُ اللَّهِ وَنَحْنُ صَفْوَتُهُ وَنَحْنُ خِيَرَتُهُ وَنَحْنُ مُسْتَوْدَعُ مَوَارِيثِ الْأَنْبِيَاءِ وَنَحْنُ أُمَنَاءُ اللَّهِ وَنَحْنُ حُجَّةُ اللَّهِ وَنَحْنُ أَرْكَانُ الْإِيمَانِ وَنَحْنُ دَعَائِمُ الْإِسْلَامِ وَنَحْنُ مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ عَلَى خَلْقِهِ وَنَحْنُ الَّذِينَ بِنَا يَفْتَحُ اللَّهُ وَبِنَا يَخْتِمُ وَنَحْنُ أَئِمَّةُ الْهُدَى وَنَحْنُ مَصَابِيحُ الدُّجَى وَنَحْنُ مَنَارُ الْهُدَى وَنَحْنُ السَّابِقُونَ وَنَحْنُ الْآخِرُونَ وَنَحْنُ الْعَلَمُ الْمَرْفُوعُ لِلْخَلْقِ

مَنْ تَمَسَّكَ بِنَا لَحِقَ وَمَنْ تَخَلَّفَ عَنَّا غَرِقَ وَنَحْنُ قَادَةُ الْغُرِّ الْمُحَجَّلِينَ وَنَحْنُ خِيَرَةُ اللَّهِ وَنَحْنُ الطَّرِيقُ وَصِرَاطُ اللَّهِ الْمُسْتَقِيمُ إِلَى اللَّهِ وَنَحْنُ مِنْ نِعْمَةِ اللَّهِ عَلَى خَلْقِهِ وَنَحْنُ الْمِنْهَاجُ وَنَحْنُ مَعْدِنُ النُّبُوَّةِ وَنَحْنُ مَوْضِعُ الرِّسَالَةِ وَنَحْنُ الَّذِينَ إِلَيْنَا مُخْتَلَفُ الْمَلَائِكَةِ وَنَحْنُ السِّرَاجُ لِمَنِ اسْتَضَاءَ بِنَا وَنَحْنُ السَّبِيلُ لِمَنِ اقْتَدَى بِنَا وَنَحْنُ الْهُدَاةُ إِلَى الْجَنَّةِ وَنَحْنُ عِزُّ الْإِسْلَامِ وَنَحْنُ الْجُسُورُ وَالْقَنَاطِرُ مَنْ مَضَى عَلَيْهَا سَبَقَ وَمَنْ تَخَلَّفَ عَنْهَا مَحَقَ وَنَحْنُ السَّنَامُ الْأَعْظَمُ وَنَحْنُ الَّذِينَ بِنَا تَنَزَّلُ الرَّحْمَةُ وَبِنَا تُسْقَوْنَ الْغَيْثَ وَنَحْنُ الَّذِينَ بِنَا يُصْرَفُ عَنْكُمُ الْعَذَابُ فَمَنْ عَرَفَنَا وَنَصَرَنَا وَعَرَفَ حَقَّنَا وَأَخَذَ بِأَمْرِنَا فَهُوَ مِنَّا وَإِلَيْنَا.

260- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Allah’ın yanıyız, biz onun saf ve halis olanlarıyız, biz onun seçtikleriyiz, biz nebilerin miraslarının hepsine sahip olanlarız. Biz Allah’ın eminleriyiz, biz Allah’ın huccetiyiz, biz imanın rükunlarıyız, biz İslamın dayanaklarıyız, biz Allah’ın yaratıklarının üstüne olan rahmetindeniz, biz o kimseleriz ki Allah bizimle başlatır ve bizimle tamamlar. Biz hidayetin imamlarıyız, biz karanlığın lambalarıyız, biz hidayetin fenerleriyiz. Biz öne geçenleriz ve biz en sondakileriz. Biz mahluk için yükseltilen ilimiz.

Kim bize tutunduysa kurtuldu ve kim de bizden ayrıldıysa boğuldu. Biz yüzü parıltılı olanların komutanıyız, biz Allah’ın seçkinleriyiz. Biz yoluz ve Allah’a giden Sıratı Mustekim biziz. Biz Allah’ın yaratıkları üstüne olan nimetindeniz. Biz anlaşılır ve açık olan yoluz, biz nubuvvetin madeniyiz ve biz risaletin konulduğu yeriz. Biz o kimseleriz ki melekler bize doğru gelip gitmekteler. Biz bizimle aydınlanmak isteyene kandiliz ve biz bize tabi olana yoluz. Biz cennete taraf hidayetçileriz, biz İslamın izzetiyiz. Biz çevik olan cesurlarız. Kim onlara taraf geçerse öne geçmiştir, kim de onlardan ayrılırsa aşağılanmıştır. Biz en yüce ve en azim olanız. Biz o kimseleriz ki rahmet üst üste bizimle iner, bereket bulutları bizimle yürütülür. Biz o kimseleriz ki azap sizden bizimle bertaraf olur. Kim bizi tanırsa, bize yardım ederse, bizim hakkımızı tanırsa ve bizim emrimizi alırsa o bizdendir ve gidişatı bize doğrudur. 

263- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَال: كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ: أَنَا عِلْمُ اللَّهِ وَأَنَا قَلْبُ اللَّهِ الْوَاعِي وَلِسَانُ اللَّهِ النَّاطِقُ وَعَيْنُ اللَّهِ النَّاظِرُ وَأَنَا جَنْبُ اللَّهِ وَأَنَا يَدُ اللَّهِ.

263- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam derdi ki: Ben Allah’ın ilmiyim, ben Allah’ın idrak eden kalbiyim, ben Allah’ın konuşan diliyim, ben Allah’ın gören gözüyüm, ben Allah’ın yanıyım ve ben Allah’ın eliyim.

266- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: بِنَا عُبِدَ اللَّهُ وَبِنَا عُرِفَ اللَّهُ وَبِنَا وُحِّدَ اللَّهُ وَمُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حِجَابُ اللَّهِ.

266- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Allah’a bizimle ibadet edilir ve Allah bizimle tanınır ve Allah bizimle bir bilinir ve Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi Allah’ın hicabıdır.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

 4. Bab: Allah’ın Kitabında Zikrettiği Vechullah Â-li Muhammed’den Olan İmamlardır

267- عَنِ الْحَرْثِ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ:‏ كُنَّا عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَأَلَهُ رَجُلٌ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (كُلُّ شَيْ‏ءٍ هالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ)‏ فَقَالَ: مَا يَقُولُونَ فِيهِ؟ قُلْتُ: يَقُولُونَ: يَهْلُكُ كُلُّ شَيْ‏ءٍ إِلَّا وَجْهَهُ فَقَالَ: سُبْحَانَ اللَّهِ لَقَدْ قَالُوا عَظِيماً إِنَّمَا عَنَى كُلَّ شَيْ‏ءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ يَعْنِي وَجْهَهُ الَّذِي يُؤْتَى مِنْهُ وَنَحْنُ وَجْهُهُ الَّذِي يُؤْتَى مِنْهُ.

267- Haris ibni Muğiyre şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık. Bir adam ona Allahu Teala’nın: (Onun yüzü hariç her şey helak olucudur. Kasas 88) ayetini sordu. Dedi ki: Onlar ne diyorlar? Dedim ki: Diyorlar ki: Onun yüzü hariç her şey helak olacak. Bunun üzerine dedi ki: Subhanellah! Çok büyük bir söz söylediler. Onun yüzü hariç her şey helak olucudur. Kastettiği sadece: O yüz ki Allah’a ondan ulaşılır. Ve biz onun yüzüyüz, o yüz ki kendisine ondan ulaşılır.

269- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَعَلَنِيَ اللَّهُ فِدَاكَ أَخْبِرْنِي عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (كُلُّ شَيْ‏ءٍ هالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ‏)؟ قَالَ: يَا فُلَانُ فَيَهْلُكُ كُلُّ شَيْ‏ءٍ وَيَبْقَى الْوَجْهُ؟! اللَّهُ أَعْظَمُ مِنْ أَنْ يُوصَفَ وَلَكِنْ مَعْنَاهَا: كُلُّ شَيْ‏ءٍ هَالِكٌ إِلَّا دِينَهُ نَحْنُ الْوَجْهُ الَّذِي يُؤْتَى اللَّهُ مِنْهُ لَمْ نَزَلْ فِي عِبَادٍ لِلَّهِ مَا دَامَ لِلَّهِ فِيهِمْ رَوِيَّةٌ قُلْتُ: وَمَا الرَّوِيَّةُ جَعَلَنِيَ اللَّهُ فِدَاكَ؟ قَالَ: حَاجَةٌ فَإِذَا لَمْ يَكُنْ لَهُ فِيهِمْ حَاجَةٌ رَفَعَنَا إِلَيْهِ فَيَصْنَعُ بِنَا مَا أَحَبَّ. 

269- Ebu Hamza şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Allah beni sana feda etsin! Bana Allah Tebareke ve Teala’nın (Onun yüzü hariç her şey helak olucudur. Kasas 88) ayetini açıkla. Bunun üzerine dedi ki: Ya Falan! Her şey helak olur da yüz mü kalır? Allah sıfatlandırılmaktan daha azimdir. Velakin o ayetin manası: Onun dini hariç her şey helak olucudur. Biz onun yüzüyüz o yüz ki Allah’a ondan ulaşılır. Biz Allah’ın kullarının içinde hep var olduk. Onların Allah’a reviyyeleri olduğu müddetçe. Dedim ki: Allah beni sana feda etsin reviyye nedir? Dedi ki: İhtiyaç, eğer onların içinde ona ihtiyaç olmazsa bizi kendi yanına yükseltir ve bize sevdiği şeyleri bahşeder.

270- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: نَحْنُ الْمَثَانِي الَّتِي أَعْطَاهَا اللَّهُ نَبِيَّنَا صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ وَجْهُ اللَّهِ فِي الْأَرْضِ نَتَقَلَّبُ بَيْ أَظْهُرِكُمْ عَرَفَنَا مَنْ عَرَفَنَا وَجَهِلَنَا مَنْ جَهِلَنَا فَمَنْ جَهِلَنَا فَأَمَامَهُ الْيَقِينُ. 

270- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Biz mesaniyiz (Fatiha) öyleki Allah onu nebimiz sallallahu aleyhi ve alihiye verdi. Ve biz arzda Allah’ın yüzüyüz, sizin aranızda dolaşırız. Bizi tanıyan tanıdı ve bize cahil olan da cahil oldu ve kim bize cahil olduysa onun önünde ölüm var.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

5. Bab: Nebiye Verilen Mesani İmamlardır

273- قَالَ أَبُو الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: نَحْنُ الْمَثَانِي الَّتِي أُوتِيَهَا رَسُولُ اللَّهِ  صَلَّى الله ُعَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ وَجْهُ اللَّهِ نَتَقَلَّبُ بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ فَمَنْ عَرَفَنَا عَرَفَنَا وَمَنْ لَمْ يَعْرِفْنَا فَأَمَامَهُ الْيَقِينُ.

273- Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye verilen o mesani (Fatiha) biziz ve biz Allah’ın yüzüyüz, sizin aranızda dolaşırız. Bizi tanıyan tanıdı, kim de bizi tanımadıysa onun önünde ölüm var.

274- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ نَحْنُ الْمَثَانِي الَّتِي أَعْطَى اللَّهُ نَبِيَّنَا صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ وَجْهُ اللَّهِ نَتَقَلَّبُ فِي الْأَرْضِ بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ‏.

274- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Biz mesaniyiz (Fatiha) öyleki onu Allah nebimiz sallallahu aleyhi ve alihiye verdi. Biz Allah’ın yüzüyüz, arzda sizin aranızda dolaşırız.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

6. Bab: Allah’ın Â-li Muhammed’den Olan İmamları Meleklerin Velayetinin Onlara Oluşuyla Haslaştırması

275- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: وَاللَّهِ إِنَّ فِي السَّمَاءِ لَسَبْعِينَ صِنْفاً مِنَ الْمَلَائِكَةِ لَوِ اجْتَمَعَ عَلَيْهِمْ أَهْلُ الْأَرْضِ كُلُّهُمْ يُحْصُونَ عَدَدَ كُلِّ صِنْفٍ مِنْهُمْ مَا أَحْصَوْهُمْ وَإِنَّهُمْ لَيَدِينُونَ بِوَلَايَتِنَا.

275- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Vallahi semada yetmiş sınıf melek vardır. Eğer arzın ehlinin hepsi onlardan her bir sınıfını hesap etmek için toplansalar hesap edemezler. Ve onlar kesinlikle bizim velayetimizle dindar olurlar.

277- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ أَمْرَكُمْ هَذَا عُرِضَ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَلَمْ يُقِرَّ بِهِ إِلَّا الْمُقَرَّبُونَ.

277- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki sizin bu işiniz meleklere sunuldu ve mukarreblerden başka kimse onu ikrar etmedi.

281- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ عَرَضَ وَلَايَةَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ فَقَبِلَهَا الْمَلَائِكَةُ وَأَبَاهَا مَلَكٌ يُقَالُ لَهُ فُطْرُسُ فَكَسَرَ اللَّهُ جَنَاحَهُ فَلَمَّا وُلِدَ الْحُسَيْنُ بْنُ عَلِيٍّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَعَثَ اللَّهُ جَبْرَئِيلَ فِي سَبْعِينَ أَلْفَ مَلَكٍ إِلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يُهَنِّئُهُمْ بِوِلَادَتِهِ فَمَرَّ بِفُطْرُسَ فَقَالَ لَهُ فُطْرُسُ: يَا جَبْرَئِيلُ إِلَى أَيْنَ تَذْهَبُ؟ قَالَ: بَعَثَنِي اللَّهُ إِلَى مُحَمَّدٍ يُهَنِّئُهُمْ بِمَوْلُودٍ وُلِدَ لَهُ فِي هَذِهِ اللَّيْلَةِ فَقَالَ لَهُ فُطْرُسُ: احْمِلْنِي مَعَكَ وَسَلْ مُحَمَّداً يَدْعُو لِي فَقَالَ لَهُ جَبْرَئِيلُ: ارْكَبْ جَنَاحِي فَرَكِبَ جَنَاحَهُ فَأَتَى مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَدَخَلَ عَلَيْهِ وَهَنَّأَهُ فَقَالَ لَهُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ فُطْرُسَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ أُخُوَّةٌ وَسَأَلَنِي أَنْ أَسْأَلَكَ أَنْ تَدْعُوَ اللَّهَ لَهُ أَنْ يَرُدَّ عَلَيْهِ جَنَاحَهُ.

فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِفُطْرُسَ: أَ تَفْعَلُ؟ قَالَ: نَعَمْ فَعَرَضَ عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَايَةَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَبِلَهَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: شَأْنَكَ بِالْمَهْدِ فَتَمَسَّحْ بِهِ وَبِمَنْ فِيهِ قَالَ: فَمَضَى فُطْرُسُ إِلَى مَهْدِ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ وَرَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَدْعُو لَهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: فَنَظَرْتُ إِلَى رِيشِهِ وَإِنَّهُ لَيَطْلَعُ وَيَجْرِي فِيهِ الدَّمُ وَيَطُولُ حَتَّى لَحِقَ بِجَنَاحِهِ الْآخَرِ وَعَرَجَ مَعَ جَبْرَئِيلَ إِلَى السَّمَاءِ وَصَارَ إِلَى مَوْضِعِهِ.

281- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Emîr'ül Müminînin velayetini sundu ve melekler kabul etti. Bir melek çekindi, ona Futrus denir. O sebepten Allah onun kanadını kırdı. Huseyn ibni Ali aleyhisselam doğduğunda, Allah Cebrail’i yetmiş bin melekle, onun doğumundan dolayı onları tebrik etmek için Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye göndedi. O Futrus’a uğradı ve Futrus ona dedi ki: Ey Cebrail! Nereye gidiyorsun? Dedi ki: Allah beni Muhammed’e gönderdi. Bu gece doğan oğlundan dolayı onları tebrik ediyor. Futrus dedi ki: Beni de yanında götür ve Muhammed’den bana dua etmesini iste. Cebrail ona dedi ki: Kanadıma bin! O da kanadına bindi. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye geldi ve huzuruna geçti. Onu tebrik ettiler ve ona dedi ki: Ya Rasûlullah! Benimle Futrus arasında kardeşlik var. O benden, senin onun kanadının geri verilmesi için Allah’a dua etmeni rica etmemi istedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Futrus’a dedi ki: İstiyormusun? Dedi ki: Evet. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın velayetini sundu, o da onu kabul etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: İşin beşiğe ve içinde bulunana el sürmendir. Futrus Huseyn ibni Ali aleyhisselamın beşiğinin yanına geçti, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona dua etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Onun tüyüne baktım, çıkıyordu ve ondan kan akıyordu. Kanadı diğer kanadına yetişene kadar uzadı, Cebrail’le beraber semaya çıktı ve oradaki yerini aldı. 

283- عَنْ حَمَّادِ بْنِ عِيسَى‏ قَالَ:‏ سَأَلَ رَجُلٌ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: الْمَلَائِكَةُ أَكْثَرُ أَمْ بَنُو آدَمَ؟ فَقَالَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَمَلَائِكَةُ اللَّهِ فِي السَّمَاوَاتِ أَكْثَرُ مِنْ عَدَدِ التُّرَابِ فِي الْأَرْضِ وَمَا فِي السَّمَاءِ مَوْضِعُ قَدَمٍ إِلَّا وَفِيهِ مَلَكٌ يُسَبِّحُ لَهُ وَيُقَدِّسُهُ وَلَا فِي الْأَرْضِ شَجَرَةٌ وَلَا مِثْلُ غَرْزَةٍ إِلَّا وَفِيهَا مَلَكٌ مُوَكَّلٌ بِهَا يَأْتِي اللَّهَ كُلَّ يَوْمٍ بِعَمَلِهَا وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِهَا وَمَا مِنْهُمْ أَحَدٌ إِلَّا وَيَتَقَرَّبُ إِلَى اللَّهِ فِي كُلِّ يَوْمٍ بِوَلَايَتِنَا أَهْلَ الْبَيْتِ وَيَسْتَغْفِرُ لِمُحَبِّينَا وَيَلْعَنُ أَعْدَاءَنَا وَيَسْأَلُ اللَّهَ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْهِمْ مِنَ الْعَذَابِ إِرْسَالًا.

283- Hammad ibni İsa şöyle rivayet etti: Bir adam Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama soru sordu: Melekler mi çok yoksa Âdemoğlu mu? Ona dedi ki: Nefsim elinde olana and olsun! Semalarda Allah’ın meleklerinin sayısı arzdaki toprağın sayısından daha fazladır. Arzda meleğin olmadığı bir adımlık yer yoktur. Onu tenzih eder ve yücelikle anarlar. Arzda bir ağaç ve ağaç oyuğu yoktur ki orada vekil tayin edilen bir melek olmasın. Her gün ameliyle Allah’a gelir. Vallahi ben o meleği çok iyi biliyorum. Onlardan bir tane bile yoktur ki Allah’a her gün biz Ehli Beyt’in velayetiyle yaklaşmamış olsun. Bizim sevenlerimize bağışlanma dilerler ve düşmanlarımıza lanet okurlar ve Allah’tan onların üstüne azap göndermesini isterler.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

285- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ الْكَرُوبِيِّينَ قَوْمٌ مِنْ شِيعَتِنَا مِنَ الْخَلْقِ الْأَوَّلِ جَعَلَهُمُ اللَّهُ خَلْفَ الْعَرْشِ لَوْ قُسِمَ نُورُ وَاحِدٍ مِنْهُمْ عَلَى أَهْلِ الْأَرْضِ لَكَفَاهُمْ ثُمَّ قَالَ: إِنَّ مُوسَى لَمَّا سَأَلَ رَبَّهُ مَا سَأَلَ أَمَرَ وَاحِداً مِنَ الْكَرُوبِيِّينَ فَتَجَلَّى لِلْجَبَلِ فَجَعَلَهُ دَكًّا.

285- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Kerrubiyyinler ilk yaratılan Şialarımızdan olan bir kavimdir. Allah onları Arşın arkasına yerleştirdi. Eğer onlardan birinin nuru arzın ehline taksim edilecek olsa onlara yeterdi. Musa Rabb’inden istediğini istediğinde Allah Kerrubiyyinden birine emretti, o da dağa tecelli etti ve onu un ufak etti.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

7. Bab: Allah’ın Â-li Muhammed’den Olan İmamları Ulul Azimlerin ve Diğerlerinin Misakta Velayetlerinin Onlara Oluşuyla Haslaştırması

286- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (وَ لَقَدْ عَهِدْنا إِلى‏ آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً) قَالَ: عَهِدَ إِلَيْهِ فِي مُحَمَّدٍ وَالْأَئِمَّةِ مِنْ بَعْدِهِ فَتُرِكَ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ عَزْمٌ فِيهِمْ أَنَّهُمْ هَكَذَا وَإِنَّمَا سُمِّيَ أُولُو الْعَزْمِ أُولُو الْعَزْمِ لِأَنَّهُ عَهِدَ إِلَيْهِمْ فِي مُحَمَّدٍ وَالْأَوْصِيَاءِ مِنْ بَعْدِهِ وَالْمَهْدِيِّ وَسِيرَتِهِ فَأَجْمَعَ عَزْمُهُمْ أَنْ ذَلِكَ كَذَلِكَ وَالْإِقْرَارَ بِهِ.

286- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (And olsun, biz bundan önce Âdem’e ahid (vasiyet) vermiştik, fakat o unuttu. Biz onda bir azim bulmadık. TaHa 115) ayeti hakkında şöyle dedi: Ona Muhammed ve ondan sonra da imamlar hakkında ahid vermişti, unuttu. Onun, onlar hakkında bir azmi de olmadı. Ulul Azimin Ulul Azim olarak isimlenmesinin sebebi, Allah’ın Muhammed ve ondan sonra da vasiler, Mehdi ve onun siyreti hakkında onlara ahd vermesidir. Onlar da onu ikrar ve itaat konusunda diğerleriyle aynı tutacakları konusunda bütün azimlerini topladılar.

287- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى حَيْثُ خَلَقَ الْخَلْقَ خَلَقَ مَاءً عَذْباً وَمَاءً مَالِحاً أُجَاجاً فَامْتَزَجَ الْمَاءَانِ فَأَخَذَ طِيناً مِنْ أَدِيمِ الْأَرْضِ فَعَرَكَهُ عَرْكاً شَدِيداً فَقَالَ لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ وَهُمْ كَالذَّرِّ: يَدِبُّونَ إِلَى الْجَنَّةِ بِسَلَامٍ وَقَالَ لِأَصْحَابِ الشِّمَالِ يَدِبُّونَ إِلَى النَّارِ وَلَا أُبَالِي ثُمَّ قَالَ: أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ؟ قالُوا: بَلى‏ شَهِدْنا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هذا غافِلِينَ‏. 

قَالَ: ثُمَّ أَخَذَ الْمِيثَاقَ عَلَى النَّبِيِّينَ فَقَالَ:‏ أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ؟‏ ثُمَّ قَالَ: وَإِنَّ هَذَا مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَإِنَّ هَذَا عَلِيٌّ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ؟ قَالُوا: بَلَى قَالَ: فَثَبَتَتْ لَهُمُ النُّبُوَّةُ وَأَخَذَ الْمِيثَاقَ عَلَى أُولِي الْعَزْمِ أَلَا إِنِّي رَبُّكُمْ وَمُحَمَّدٌ رَسُولِي وَعَلِيٌّ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ وَأَوْصِيَاؤُهُ مِنْ بَعْدِهِ وُلَاةُ أَمْرِي وَخُزَّانُ عِلْمِي وَإِنَّ الْمَهْدِيَّ أَنْتَصِرُ بِهِ لِدِينِي وَأُظْهِرُ بِهِ دَوْلَتِي وَأَنْتَقِمُ بِهِ مِنْ أَعْدَائِي وَأُعْبَدُ بِهِ طَوْعاً وَكَرْهاً قَالُوا: أَقْرَرْنَا وَشَهِدْنَا يَا رَبِّ وَلَمْ يَجْحَدْ آدَمُ وَلَمْ يُقِرَّ فَثَبَتَتِ الْعَزِيمَةُ لِهَؤُلَاءِ الْخَمْسَةِ فِي الْمَهْدِيِّ وَلَمْ يَكُنْ لآِدَمَ عَزْمٌ عَلَى الْإِقْرَارِ بِهِ وَهُوَ قَوْلُهُ عَزَّ وَجَلَ‏: (وَ لَقَدْ عَهِدْنا إِلى‏ آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً) قَالَ: إِنَّمَا يَعْنِي فَتَرَكَ.

ثُمَّ أَمَرَ نَاراً فَأُجِّجَتْ فَقَالَ‏ لِأَصْحَابِ الشِّمَالِ: ادْخُلُوهَا فَهَابُوهَا وَقَالَ لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ: ادْخُلُوهَا فَدَخَلُوهَا فَكَانَتْ عَلَيْهِمْ بَرْداً وَسَلَاماً فَقَالَ أَصْحَابُ الشِّمَالِ: يَا رَبِّ أَقِلْنَا فَقَالَ: قَدْ أَقَلْتُكُمْ اذْهَبُوا فَادْخُلُوهَا فَهَابُوهَا فَثَمَّ ثَبَتَتِ الطَّاعَةُ وَالْمَعْصِيَةُ وَالْوَلَايَةُ.

287- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Allah Tebareke ve Teala mahluku yarattığı yerde bir tatlı su ve bir de tuzlu ve acı su yarattı ve bu iki su birbirine karıştı. Arzın üst kısmından bir çamur aldı ve o çamuru şiddetli bir 0valamayla ovdu. Sağ ashabına dedi ki: Selametle cennete doğru gidin! Onlar hareketli zerrecikler gibiydiler. Sol ashabına dedi ki: Cehenneme doğru gidin, umursamıyorum! Sonra dedi ki: (Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Tabii ki, dediler. Şahit olduk, bu kıyamet günü biz bundan hebersizdik demiyesiniz diyedir. Araf 172)

Sonra Nebilerden misak aldı ve (Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Araf 172) Sonra şöyle dedi: Muhakkak ki bu Muhammed Rasûlullah’tır ve muhakkak ki bu Emîr'ül Müminîn Ali’dir? Tabii ki dediler ve bundan ötürü muminlikleri onaylandı ve sabit oldu. Ulul Azimlerden misak aldı ve dedi ki: Muhakkak ben sizin Rabb’inizim, Muhammed resulümdür ve Ali Emîr'ül Müminîndir. Onun kendisinden sonraki vasileri emrimin sahipleridir ve ilmimin hazinedarlarıdır. Mehdi; dinime onunla yardım ederim, devletimi onunla ortaya çıkartırım, düşmanlarımdan onunla intikam alırım ve gönüllü gönülsüz, onunla itaat edilirim. Dediler ki: Ya Rab! İkrar ettik ve şahit olduk! Âdem ne inkâr etti ne de ikrar etti. Mehdi de azim sahibi (kararlı) olmak bu beş kişi için onaylandı ve sabit oldu. Âdem, Mehdi’yi ikrar etmede kararlı olmadı. Azze ve Celle’nin şu sözü: (Biz önceden Adem’e ahid (vasiyet) vermiştik fakat o unuttu. Onda, ahde azimde bulamadık. Ta Ha 115) Kesinlikle unuttuğunu kastediyor.

Sonra ateşe emretti, ateş tutuştu. Solun ashabına ateşe girin diye emretti, onlar korkup çekindiler. Sağın ashabına ateşe girin diye emretti, onlar girdiler. Ateş onlara serin ve selametli oldu. Solun ashabı dedi ki: Ya Rab! Bizi mazur gör. Rab dedi ki: Sizi mazur gördüm. Tekrar gidin ve ateşe girin! Onlar yine korkup çekindiler. Orada itaat, isyan ve velayet sabit oldu.

289- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِهِ‏: (وَ لَقَدْ عَهِدْنا إِلى‏ آدَمَ مِنْ قَبْلُ‏ كَلِمَاتٍ فِي مُحَمَّدٍ وَعَلِيٍّ وَالْحَسَنِ وَالْحُسَيْنِ وَالْأَئِمَّةِ مِنْ ذُرِّيَّتِهِمْ‏ فَنَسِيَ) هَكَذَا وَاللَّهِ أُنْزِلَتْ عَلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.

289- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah’ın (And olsun biz Âdem’e önceden ahid (vasiyet) verdik. Muhammed, Ali, Hasan, Huseyn ve onların zurriyetinden olan imamlar hakkında kelimelerdi, o unuttu. Ta Ha 115) ayeti hakkında şöyle dedi: Vallahi Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye böyle indirilmişti.

290- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ عَلِيّاً آيَةٌ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ إِنَّ مُحَمَّداً يَدْعُو إِلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

290- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Ali, Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye bir ayettir ve Muhammed Ali aleyhisselamın velayetine çağırır.

291- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (وَ إِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ) إِلَى آخِرِ الْآيَةِ قَالَ: أَخْرَجَ اللَّهُ مِنْ ظَهْرِ آدَمَ ذُرِّيَّتَهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَخَرَجُوا كَالذَّرِّ فَعَرَّفَهُمْ نَفْسَهُ وَلَوْ لَا ذَلِكَ لَمْ يَعْرِفْ أَحَدٌ رَبَّهُ ثُمَّ قَالَ:‏ أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ؟ قالُوا: بَلى‏ وَإِنَّ هَذَا مُحَمَّدٌ رَسُولِي وَعَلِيٌّ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ خَلِيفَتِي وَأَمِينِي.

291- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Rabb’in Âdemoğullarının sırtlarından zurriyetlerini aldı. Araf 172) ayeti hakkında şöyle dedi: Allah, Âdem’in sırtından kıyametin gününe kadar olan zurriyetini çıkardı. Onlar da çıktılar. Tıpkı zerrecik gibiydiler. Onlara nefsini tanıttı. Eğer o tanıtma olmasaydı hiç kimse Rabb’ini tanıyamazdı. Sonra dedi ki: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Tabii ki dediler. Bu Muhammed resulümdür, Emîr'ül Müminîn Ali halifem ve eminimdir.

292- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: أَوْحَى اللَّهُ إِلَى نَبِيِّهِ (فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلى‏ صِراطٍ مُسْتَقِيمٍ) قَالَ: إِنَّكَ عَلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ وَعَلِيٌّ هُوَ الصِّرَاطُ الْمُسْتَقِيمُ.

292- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Allah nebisine şöyle vahyetti: (Artık sana vahyedilene sarıl. Muhakkak ki sen, Sıratı Mustakim üstünesin. Zuhruf 43) Muhakkak ki sen Ali’nin velayeti üstünesin ve Ali o Sıratı Mustekimdir.

293- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (وَ إِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلى‏ أَنْفُسِهِمْ أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ) قَالَ: أَخْرَجَ اللَّهُ مِنْ ظَهْرِ آدَمَ ذُرِّيَّتَهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كَالذَّرِّ فَعَرَّفَهُمْ نَفْسَهُ وَلَوْ لَا ذَلِكَ لَمْ يَعْرِفْ أَحَدٌ رَبَّهُ وَقَالَ: أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ؟ قَالُوا: بَلَى وَإِنَّ هَذَا مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلِيٌّ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

293- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Rabb’in Âdemoğullarının sırtlarından zurriyetlerini aldı, onları kendilerine şahit tuttu. Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Araf 172) ayeti hakkında şöyle dedi: Allah, Âdem’in sırtından kıyamete kadar olan zurriyetini çıkardı, zerrecik gibiydiler. Onlara nefsini tanıttı. Eğer o tanıtma olmasaydı hiç kimse Rabb’ini tanıyamazdı ve şöyle dedi: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Tabii ki dediler. Bu Muhammed Rasûlullah’dır sallallahu aleyhi ve alihi ve Ali Emîr'ül Müminîndir aleyhisselam.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

8. Bab: Allah’ın Â-li Muhammed’den Olan İmamları Nebilerin Misakta Velayetlerinin Onlara Oluşuyla Haslaştırması

294- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ وَلَايَةُ عَلِيٍّ مَكْتُوبَةٌ فِي جَمِيعِ صُحُفِ الْأَنْبِيَاءِ وَلَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ نَبِيّاً إِلَّا بِنُبُوَّةِ مُحَمَّدٍ وَوَلَايَةِ وَصِيِّهِ عَلِيٍّ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِمَا.

294- Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam şöyle dedi: Ali’nin velayeti bütün nebilerin suhuflarında yazılıdır. Allah, Muhammed’in nubuvveti ve vasisi Ali’nin velayeti olmadan asla bir nebi göndermedi salevatullahi aleyhima.

295- قال رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: يَا عَلِيُّ مَا بَعَثَ اللَّهُ نَبِيّاً إِلَّا وَقَدْ دَعَاهُ إِلَى وَلَايَتِكَ طَائِعاً أَوْ كَارِهاً.

295- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Ya Ali! Allah bir nebi göndermeden önce istese de istemese de onu mutlaka senin velayetine çağırmıştır.

296- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (أَ لَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ‏) قَالَ: فَقَالَ: بِوَلَايَةِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

296- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Tebareke ve Teala’nın (Senin göğsünü genişletmedik mi? İnşirah 1) ayeti hakkında şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselamın velayetiyle.

297- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَخَذَ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ عَلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ وَأَخَذَ عَهْدَ النَّبِيِّينَ بِوَلَايَةِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

297- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala nebilerin misakını Ali’nin velayeti üstüne aldı ve nebilerin ahdini de Ali aleyhisselamın velayetiyle aldı.

298- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ عَلى‏ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ بِلِسانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ)‏ قَالَ: هِيَ الْوَلَايَةُ لِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ.

298- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin: (Onu Ruhul Emin indirdi* Uyaranlardan olman için senin kalbine* Apaçık Arap diliyle. Şuara 193- 195) ayeti hakkında şöyle dedi: O Emîr'ül Müminînin velayetidir.

299- عَنْ أَبِي مُحَمَّدٍ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَخْبِرْنِي عَنِ الْوَلَايَةِ أَ نَزَلَ بِهَا جَبْرَئِيلُ مِنْ عِنْدِ رَبِّ الْعَالَمِينَ يَوْمَ الْغَدِيرِ؟ فَقَالَ:‏ (نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ عَلى‏ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ بِلِسانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ)‏ قَالَ: هِيَ الْوَلَايَةُ لِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ.

299- Ebu Muhammed şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Bana velayetten haber ver. Cebrail onu Gadir Hum günü alemlerin Rabb’inin katından mı indirdi? Dedi ki: (Onu Ruhul Emin indirdi* Uyaranlardan olman için senin kalbine* Apaçık Arap diliyle* O evvelkilerin kitaplarında da vardı. Şuara. 193- 196) O Emîr'ül Müminînin velayetidir.

300- قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَا تَكَامَلَتِ النُّبُوَّةُ لِنَبِيٍّ فِي الْأَظِلَّةِ حَتَّى عُرِضَتْ عَلَيْهِ وَلَايَتِي وَوَلَايَةُ أَهْلِ بَيْتِي وَمَثُلُوا لَهُ فَأَقَرُّوا بِطَاعَتِهِمْ وَوَلَايَتِهِمْ‏.

300- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Benim ve Ehli Beyt’imin velayeti sunulana kadar hiçbir nebi için nubuvveti gölgede kemale ermez. O nebinin önünde dikilip durdular. Bunun üzerine onlar da itaatlerini ve velayetlerini ikrar ettiler.

301- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‏: (يا أَهْلَ الْكِتابِ لَسْتُمْ عَلى‏ شَيْ‏ءٍ حَتَّى تُقِيمُوا التَّوْراةَ وَالْإِنْجِيلَ وَما أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيراً مِنْهُمْ ما أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْياناً وَكُفْراً) قَالَ: هِيَ وَلَايَةُ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

301- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Ey Kitabın Ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabb’inizden size indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz. And olsun, Rabb’inden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Maide 68) ayeti hakkında şöyle dedi: O (indirilen) Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın velayetidir.

302- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: أَلَا إِنَّ جَبْرَئِيلَ أَتَانِي فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ رَبُّكَ يَأْمُرُكَ بِحُبِّ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ وَيَأْمُرُكَ بِوَلَايَتِهِ‏.

302- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Cebrail bana geldi ve dedi ki: Ya Muhammed! Rabb’in sana Ali ibni Ebu Talib’in sevgisini ve onun velayetini emrediyor.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamların Velayeti Hakkında Başka Bir Bab

303- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: مَا نُبِّئَ نَبِيٌّ قَطُّ إِلَّا بِمَعْرِفَةِ حَقِّنَا وَتَفَضِيلَنَا عَلَى مَنْ سِوَانَا.

303- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Hiçbir nebi hakkımızın marifetine ve bizim, bizim dışımızda olanlara karşı üstünlüğümüze inanmadan asla gönderilmedi.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

10. Bab: Velayet Hakkında Başka Bir Bab

308- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَلَايَتُنَا وَلَايَةُ اللَّهِ الَّتِي لَمْ يَبْعَثْ نَبِيّاً قَطُّ إِلَّا بِهَا.

308- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim velayetimiz Allah’ın velayetidir o velayet ki Allah hiçbir nebiyi onun dışında bir şeyle göndermedi.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

11. Bab: Emîr'ül Müminîn’in Velayeti Hakkında Başka Bir Bab

312- قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ عَرَضَ وَلَايَتِي عَلَى أَهْلِ السَّمَاوَاتِ وَعَلَى أَهْلِ الْأَرْضِ أَقَرَّ بِهَا مَنْ أَقَرَّ وَأَنْكَرَهَا مَنْ أَنْكَرَ أَنْكَرَهَا يُونُسُ فَحَبَسَهُ اللَّهُ فِي بَطْنِ الْحُوتِ حَتَّى أَقَرَّ بِهَا.

312- Emîr'ül Müminîn aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah benim velayetimi semaların ehline ve arzın ehline sundu. Onu ikrar eden ikrar etti ve onu inkâr eden de inkâr etti. Yunus onu inkâr etti. Bunun üstüne Allah da ikrar edene kadar onu balığın karnına hapsetti.

313- عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ يَقُولُ‏: (إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمانَةَ عَلَى السَّماواتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَها وَأَشْفَقْنَ مِنْها وَحَمَلَهَا الْإِنْسانُ إِنَّهُ كانَ ظَلُوماً جَهُولًا) قَالَ: هِيَ وَلَايَةُ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

313- Cafer ibni Muhammed (Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah diyor ki: (Muhakkak ki biz, emaneti semalara, arza ve dağlara sunduk. Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o çok zalimdir, çok cahildir. Ahzap 72) Dedi ki: O (emanet) Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın velayetidir.

314- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمانَةَ عَلَى السَّماواتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَها وَأَشْفَقْنَ)‏ قَالَ: الْوَلَايَةُ أَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا كُفْراً بِهَا وَعِنَاداً (وَ حَمَلَهَا الْإِنْسانُ)‏ وَالْإِنْسَانُ الَّذِي حَمَلَهَا أَبُو فُلَانٍ.

314- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Tebareke ve Teala’nın (Muhakkak ki biz, emaneti semalara, arza ve dağlara sunduk. Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ahzap 72) ayeti hakkında şöyle dedi: Velayettir; onu küfür ve inat üstüne yüklenmekten çekindiler (Ve insan onu yüklendi. Ahzap 72) İnsan ki onu yüklendi o çok cahildir.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

Velayet Hakkında Bablardan Nadir Rivayetler

315- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اللَّهَ عَرَضَ وَلَايَتَنَا عَلَى أَهْلِ الْأَمْصَارِ فَلَمْ يَقْبَلْهَا إِلَّا أَهْلُ الْكُوفَةِ.

315- Ebu Abdullah (Caferi Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah bizim velayetimizi şehirlerin ehline sundu ve Kufe’nin ehli dışında onu kimse kabul etmedi.

316- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‏: (وَ لَوْ أَنَّهُمْ أَقامُوا التَّوْراةَ وَالْإِنْجِيلَ وَما أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ)‏ قَالَ: الْوَلَايَةُ.

316- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Ve eğer onlar, Tevrat ve İncil’i ve Rabb’lerinden kendilerine indirileni gereği gibi uygulasalardı. Maide 66) ayeti hakkında şöyle dedi: O velayettir.

317- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنَّ الشِّيعَةَ يَسْأَلُونَكَ عَنْ تَفْسِيرِ هَذِهِ الْآيَةِ: (عَمَّ يَتَساءَلُونَ عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ)؟‏ قَالَ: فَقَالَ: ذَلِكَ إِلَيَّ إِنْ شِئْتُ أَخْبَرْتُهُمْ وَإِنْ شِئْتُ لَمْ أُخْبِرْهُمْ قَالَ: فَقَالَ: لَكِنِّي أُخْبِرُكَ بِتَفْسِيرِهَا قَالَ: فَقُلْتُ:‏ (عَمَّ يَتَساءَلُونَ)؟‏ قَالَ: فَقَالَ: هِيَ فِي أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهَ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ يَقُولُ: مَا لِلَّهِ آيَةٌ أَكْبَرُ مِنِّي وَلَا لِلَّهِ مِنْ نَبَإٍ عَظِيمٍ أَعْظَمُ مِنِّي وَلَقَدْ عُرِضَتْ وَلَايَتِي عَلَى الْأُمَمِ الْمَاضِيَةِ فَأَبَتْ أَنْ تَقْبَلَهَا.

قَالَ: قُلْتُ لَهُ: (قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ أَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ)؟‏ قَالَ: هُوَ وَاللَّهِ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ.‏

317- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım Şialarınız senden bu (Neyi soruyorlar* O azim haberi mi? Nebe 1- 2) ayetinin tefsirini soruyor. Dedi ki: O bana kalmış, eğer istersem onlara haber veririm ve eğer istersem de onlara haber vermem. Lakin ben sana onun tefsirini haber vereceğim. Dedim ki: (Neyi soruyorlar. Nebe 1) Dedi ki: O Emîr'ül Müminîn aleyhisselatu vesselam hakkındadır. Emîr'ül Müminîn dedi ki: Allah’ın benden daha büyük bir ayeti yoktur ve Allah’ın azim haberlerinden benden daha azimi yoktur. Benim velayetim geçmiş ümmetlere sunuldu, onu kabul etmekten çekindiler.

Dedim ki: (De ki: O azim haberdir* Ve siz ondan yüz çevirenlersiniz. Sad 67- 68) Dedi ki: Vallahi o Emîr'ül Müminîn aleyhisselatu vesselamdır.

318- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ وَلَايَتَنَا عُرِضَتْ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ وَالْأَمْصَارِ مَا قَبِلَهَا قَبُولَ أَهْلِ الْكُوفَةِ.

318- Ebu Abdullah (Caferi Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizim velayetimiz semalar, arza, dağlara ve şehirlere sunuldu, onu Kufe’nin ehlinin kabul edişiyle kabul etmediler.

319- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (وَ مَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخاسِرِينَ‏)؟ قَالَ: تَفْسِيرُهَا فِي بَطْنِ الْقُرْآنِ يَعْنِي وَمَنْ يَكْفُرْ بِوَلَايَةِ عَلِيٍّ وَعَلِيٌّ هُوَ الْإِيمَانُ.

قَالَ: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (وَ كانَ الْكافِرُ عَلى‏ رَبِّهِ ظَهِيراً)؟ قَالَ: تَفْسِيرُهَا فِي بَطْنِ الْقُرْآنِ يَعْنِي عَلِيٌّ هُوَ رَبُّهُ فِي الْوَلَايَةِ وَالطَّاعَةِ وَالرَّبُّ هُوَ الْخَالِقُ الَّذِي لَا يُوصَفُ.

وَ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ عَلِيّاً آيَةٌ لِمُحَمَّدٍ وَإِنَّ مُحَمَّداً يَدْعُو إِلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ أَ مَا بَلَغَكَ قَوْلُ رَسُولِ اللَّهِ  صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَنْ كُنْتُ مَوْلَاهُ فَعَلِيٌّ مَوْلَاهُ اللَّهُمَّ وَالِ مَنْ وَالاهُ وَعَادِ مَنْ عَادَاهُ؟ فَوَالَى اللَّهَ مَنْ وَالاهُ وَعَادَى اللَّهَ مَنْ عَادَاهُ.

وَ أَمَّا قَوْلُهُ‏: (إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ)‏ فَإِنَّهُ عَلِيٌّ يَعْنِي إِنَّهُ لَمُخْتَلَفٌ عَلَيْهِ وَقَدِ اخْتَلَفَ هَذِهِ الْأُمَّةُ فِي وَلَايَتِهِ فَمَنِ اسْتَقَامَ عَلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ‏ خَالَفَ وَلَايَةَ عَلِيٍّ دَخَلَ النَّارَ.

وَ أَمَّا قَوْلُهُ‏: (يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ)‏ فَإِنَّهُ يَعْنِي عَلِيّاً مَنْ أُفِكَ عَنْ وَلَايَتِهِ أُفِكَ عَنِ الْجَنَّةِ فَذَلِكَ قَوْلُهُ‏: (يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ).

وَ أَمَّا قَوْلُهُ: (وَ إِنَّكَ لَتَهْدِي إِلى‏ صِراطٍ مُسْتَقِيمٍ)‏ إِنَّكَ لَتَأْمُرُ بِوَلَايَةِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَتَدْعُو إِلَيْهَا وَعَلِيٌّ هُوَ الصِّرَاطُ الْمُسْتَقِيمُ.

وَ أَمَّا قَوْلُهُ: (فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ) فِي عَلِيٍّ (إِنَّكَ عَلى‏ صِراطٍ مُسْتَقِيمٍ)‏ إِنَّكَ عَلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ وَعَلِيٌّ هُوَ الصِّرَاطُ الْمُسْتَقِيمُ.

وَ أَمَّا قَوْلُهُ: (فَلَمَّا نَسُوا ما ذُكِّرُوا بِهِ) يَعْنِي فَلَمَّا تَرَكُوا وَلَايَةَ عَلِيٍّ وَقَدْ أُمِرُوا بِهَا (فَتَحْنا عَلَيْهِمْ أَبْوابَ كُلِّ شَيْ‏ءٍ) يَعْنِي مَعَ دَوْلَتِهِمْ فِي الدُّنْيَا وَمَا بَسَطَ لَهُمْ فِيهَا.

وَ أَمَّا قَوْلُهُ‏: (حَتَّى إِذا فَرِحُوا بِما أُوتُوا أَخَذْناهُمْ بَغْتَةً فَإِذا هُمْ مُبْلِسُونَ)‏ يَعْنِي قِيَامَ الْقَائِمِ.

319- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın (Ve kim imanı inkâr ederse artık onun ameli boşa gitmiştir. Ve o ahirette hüsranda olanlardandır. Maide 5) ayetini sordum. Dedi ki: O ayetin Kur’an’ın batınındaki tefsiri: Yani kim Ali’nin velayetini inkâr ederse ve o iman Ali’dir.

Ebu Cafer aleyhisselama Allahu Teala’nın (Kafir Rabb’ine karşı arka çıkandır. Furkan 55) ayetini sordum. Dedi ki: O ayetin Kuran’ın batınındaki tefsiri: Yani Ali’dir. Velayette ve itaatte onun Rabb’idir ve Rab, o yaratıcıdır ve o asla sıfatlandırılmaz.

Ebu Cafer aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Ali, Muhammed için bir ayettir ve muhakkak ki Muhammed, Ali’nin velayetine çağırır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şu sözü sana ulaşmadı mı? Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım ona dost olana dost ol ve ona düşman olana düşman ol. Allah da ona dost olana dost oldu ve ona düşman olana düşman oldu.

Onun şu ayeti ise: (Muhakkak ki siz, mutlaka ihtilaflı bir söz içindesiniz. Zariyat 8) Muhakkak ki o Ali’dir. Yani o üstünde ihtilaf edilendir. Bu ümmet onun velayetinde ihtilaf etti. Kim Ali’nin velayetinde dosdoğru olursa cennete girer. Kim de Ali’nin velayetinden ayrılırsa ateşe girer.

Onun şu ayeti ise: (Kim saptırılsa ondan saptırılır. Zariyat 9) Muhakkak ki o Ali’dir. Kim onun velayetinden saptırılırsa cennetten saptırılmıştır. Ve o Allah’ın şu ayetidir: (Kim saptırılsa ondan saptırılır. Zariyat 9)

Onun şu ayeti ise: (Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakime hidayet ediyorsun. Şura 52) Muhakkak ki sen Ali aleyhisselamın velayetini emrediyorsun ve o velayete çağırıyorsun. Ve Ali o Sıratı Mustekimdir (dosdoğru yol).

Onun şu ayeti ise: (Sana o vahyedilene sımsıkı tutun. Zuhruf 43) Ali hakkında (Muhakkak ki sen, Sıratı Mustakim üzerindesin. Zuhruf 43) Muhakkak ki sen Ali’nin velayeti üzerindesin. Ve Ali o Sıratı Mustekimdir.

Onun şu ayeti ise: (Kendisiyle uyarıldıkları şeyi unuttukları zaman. Enam 44) Yani Ali’nin velayetini terk ettiklerinde ona emredildiler. (Biz onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Enam 44) Yani dünyada onların devletleriyle beraber ve o devlet içinde onlara sunup yaydığı ne varsa.

Onun şu ayeti ise: (Kendilerine verilen şeylere sevindiler. Onları ansızın alıverdik ve o zaman onlar umutları kesilenler oldular. Enam 44) Yani Kaimin kıyamı. 

320- عَنْ يَعْقُوبَ بْنِ شُعَيْبٍ قَالَ‏: وَسَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (وَ إِنِّي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صالِحاً ثُمَّ اهْتَدى)‏ قَالَ: وَمَنْ تَابَ مِنْ ظُلْمٍ وَآمَنَ مِنْ كُفْرٍ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدَى إِلَى وَلَايَتِنَا وَأَوْمَأَ بِيَدِهِ إِلَى صَدْرِهِ.

320- Yakup ibni Şuayb şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın (Şüphe yok ki ben, tevbe edip iman eden, salih amel işleyen, sonra da hidayet olan kimse için son derece affediciyim. Taha 82) ayetini sordum. Dedi ki: Kim bir zulümden tevbe ederse, bir küfürden dönüp iman ederse ve salih amel işlerse, sonra bizim velayetimize hidayet olur –ve eliyle göğsünü işaret etti-.

321- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْها) قَالَ: فَقَالَ: عَلَى التَّوْحِيدِ وَمُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلِيٍّ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

321- Ebu Abdullah (Caferi Sadık) aleyhisselam Azze ve Celle’nin (Allah’ın fıtratı o fıtrat ki insanları onun üstüne var etti. Rum 30) ayeti hakkında şöyle dedi: Tevhid, Muhammedun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve Aliyyun Emîr'ül Müminîn aleyhisselam üstüne.

322- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏( وَلا تَجْهَرْ بِصَلاتِكَ وَلا تُخافِتْ بِها وَابْتَغِ بَيْنَ ذلِكَ سَبِيلًا) قَالَ: تَفْسِيرُهَا: وَلَا تَجْهَرْ بِوَلَايَةِ عَلِيٍّ وَلَا بِمَا أَكْرَمْتَهُ بِهِ حَتَّى نَأْمُرَكَ بِذَلِكَ (وَ لا تُخافِتْ بِها) يَعْنِي وَلَا تَكْتُمْهَا عَلِيّاً وَأَعْلِمْهُ وَمَا أَكْرَمْتَهُ بِهِ وَأَمَّا قَوْلُهُ‏: (وَ ابْتَغِ بَيْنَ ذلِكَ سَبِيلًا) فَإِنَّهُ يَعْنِي اطْلُبْ إِلَيَّ وَسَلْنِي أَنْ آذَنَ لَكَ أَنْ تَجْهَرَ بِوَلَايَةِ عَلِيٍّ وَادْعُ النَّاسَ إِلَيْهَا فَأَذِنَ لَهُ يَوْمَ غَدِيرِ خُمٍّ.

322- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Salatı ilan edip yükseltme ve onu örtüp gizleme. Bu ikisi arasında bir yol tut. İsra 110) ayetini sordum. Dedi ki: O ayetin tefsiri: Sana emredene kadar Ali’nin velayetini ve ona ikramda bulunduğun şeyleri ilan edip yükseltme. (Ve onu örtüp gizleme. İsra 110) Yani: Onu gizleme, Ali aleyhisselamı. Onu ve ona ikramda bulunduğun şeyi tanıt.  Şu sözü ise (İkisi arasında bir yol tut. İsra 110) Yani bana rağbet et ve benden Ali’nin velayetini ilan etmene ve insanları ona davet etmene izin vermemi iste. Ve ona Gadir Hum günü izin verdi.

323- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (وَ أَنَّ هذا صِراطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ)‏ قَالَ: هُوَ وَاللَّهِ عَلِيٌّ هُوَ وَاللَّهِ الْمِيزَانُ وَالصِّرَاطُ.

323- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Muhakkak ki bu benim sıratımdır, ona tabi olun. Enam 153) ayetini sordum. Dedi ki: Vallahi o Ali’dir. Vallahi o mizan ve sırattır.

324- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ عُرِجَ بِالنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ إِلَى السَّمَاءِ مِائَةً وَعِشْرِينَ مَرَّةً مَا مِنْ مَرَّةٍ إِلَّا وَقَدْ أَوْصَى اللَّهُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِوَلَايَةِ عَلِيٍّ وَالْأَئِمَّةِ مِنْ بَعْدِهِ أَكْثَرَ مِمَّا أَوْصَاهُ بِالْفَرَائِضِ‏.

324- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi yüz yirmi sefer semaya yükseltildi. Her bir seferde de Allah nebi sallallahu aleyhi ve alihiye farzları vasiyet ettiğinden daha fazla Ali’nin ve ondan sonraki imamların velayetini vasiyet etti.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

12. Bab: Allah Â-li Muhammed’den İmamların Velayeti İçin Muminlerden Misak Aldı ve Onları Nurundan Yarattı ve Rahmetinde Boyadı ve Allah’ın Nuruyla Bakarlar

325- عَنْ سُلَيْمَانَ الْجَعْفَرِيِّ قَالَ:‏ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا سُلَيْمَانُ اتَّقِ فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بِنُورِ اللَّهِ فَسَكَتَ حَتَّى أَصَبْتُ خَلْوَةً فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ سَمِعْتُكَ تَقُولُ اتَّقِ فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بِنُورِ اللَّهِ قَالَ: نَعَمْ يَا سُلَيْمَانُ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْ نُورِهِ وَصَبَّغَهُمْ فِي رَحْمَتِهِ وَأَخَذَ مِيثَاقَهُمْ لَنَا بِالْوَلَايَةِ وَالْمُؤْمِنُ أَخُو الْمُؤْمِنِ لِأَبِيهِ وَأُمِّهِ أَبُوهُ النُّورُ وَأُمُّهُ الرَّحْمَةُ وَإِنَّمَا يَنْظُرُ بِذَلِكَ النُّورِ الَّذِي خُلِقَ مِنْهُ.

325- Süleyman Caferi şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselamın yanındaydım. Bana dedi ki: Ya Süleyman! Sakının (hafife almayın) muminin ileri görüşünden. Doğrusu o, Allah Azze ve Celle’nin nuruyla bakar. Sonra ortam sakin olana kadar sustu. Dedim ki: Sana feda olayım! Senden işittim, diyordun ki sakının muminin ileri görüşünden doğrusu o, Allah Azze ve Celle’nin nuruyla bakar. Dedi ki: Evet ya Süleyman! Allah Azze ve Celle muminleri kendi nurundan yarattı ve onları rahmetinde boyadı ve bizim velayetimiz hakkında onlardan misak aldı. Babası ve annesinden dolayı mumin muminin kardeşidir, babası nurdur ve annesi rahmettir. Sadece o nurla bakar çünkü ondan yaratıldı.

326- عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ عَمَّارٍ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ هَذَا الْحَدِيثُ الَّذِي سَمِعْتُهُ مِنْكَ مَا تَفْسِيرُهُ؟ قَالَ: وَمَا هُوَ؟ قُلْتُ: إِنَّ الْمُؤْمِنَ يَنْظُرُ بِنُورِ اللَّهِ فَقَالَ: يَا مُعَاوِيَةُ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْ نُورِهِ وَصَبَغَهُمْ فِي رَحْمَتِهِ وَأَخَذَ مِيثَاقَهُمْ لَنَا بِالْوَلَايَةِ عَلَى مَعْرِفَتِهِ يَوْمَ عَرَّفَهُمْ نَفْسَهُ فَالْمُؤْمِنُ أَخُو الْمُؤْمِنِ لِأَبِيهِ وَأُمِّهِ أَبُوهُ النُّورُ وَأُمُّهُ الرَّحْمَةُ فَإِنَّمَا يَنْظُرُ بِذَلِكَ النُّورِ الَّذِي خُلِقَ مِنْهُ.

326- Muaviye ibni Ammar şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım! Bu hadisi senden işittim. Onun tefsiri nedir? Dedi ki: O hangi hadis? Dedim ki: Muhakkak ki mumin Allah’ın nuruyla bakar. Dedi ki: Ey İbni Ammar! Muhakkak ki Allah muminleri kendi nurundan yarattı ve onları rahmetinde boyadı ve kendisini tanıtma üstüne bizim velayetimiz için onlardan misak aldı, bu kendisini onlara tanıttığı günde oldu. Babasından ve annesinden dolayı mumin muminin kardeşidir. Babası nurdur ve annesi rahmettir. Sadece o nurla bakar, çünkü ondan yaratıldı.

327- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ جَعَلَ لَنَا شِيعَةً فَخَلَقَهُمْ مِنْ نُورِهِ وَصَبَغَهُمْ فِي رَحْمَتِهِ وَأَخَذَ مِيثَاقَهُمْ لَنَا بِالْوَلَايَةِ عَلَى مَعْرِفَتِهِ يَوْمَ عَرَّفَهُمْ نَفْسَهُ فَهُوَ الْمُتَقَبِّلُ مِنْ مُحْسِنِهِمْ الْمُتَجَاوَزُ عَنْ مُسِيئِهِمْ مَنْ لَمْ يَلْقَ اللَّهَ بِمَا هُوَ عَلَيْهِ لَمْ يَتَقَبَّلْ مِنْهُ حَسَنَةً وَلَمْ يَتَجَاوَزْ عَنْهُ سَيِّئَةً.

327- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah bizim için Şia karar kıldı ve onları kendi nurundan yarattı. Onları rahmetinde boyadı ve kendisini tanıtma üstüne bizim velayetimiz için onlardan misak aldı. Bu kendisini onlara tanıttığı günde oldu. O onların ihsan sahibi olanlarının hayırlarını kabul edendir ve kabahatli olanların kabahatlerinden geçendir. Kim Allah’la üzerinde bulunduğu şey üzere karşılaşmazsa, ondan bir hayır kabul etmez ve onun kabahatinden de geçmez.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

13. Bab: Allah Â-li Muhammed’den Olan İmamların Velayeti İçin Yaratılmışlardan Misak Aldı

328- عَنْ عُقْبَةَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْخَلْقَ فَخَلَقَ مَنْ‏ أَحَبَّ مِمَّا أَحَبَّ وَكَانَ مَا أَحَبَّ أَنْ يَخْلُقَهُ مِنْ طِينَةِ الْجَنَّةِ وَخَلَقَ مَنْ أَبْغَضَ مِمَّا أَبْغَضَ وَكَانَ مَا أَبْغَضَ أَنْ يَخْلُقَهُ مِنْ طِينَةِ النَّارِ ثُمَّ بَعَثَهُمْ فِي الظِّلَالِ قَالَ: قُلْتُ: وَأَيُّ شَيْ‏ءٍ الظِّلَالُ؟ قَالَ: أَ لَمْ تَرَ ظِلَّكَ فِي الشَّمْسِ شَيْ‏ءٌ وَلَيْسَ بِشَيْ‏ءٍ ثُمَّ بَعَثَ فِيهِمُ النَّبِيِّينَ يَدْعُونَهُمْ إِلَى الْإِقْرَارِ بِاللَّهِ وَهُوَ قَوْلُهُ: (وَ لَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ‏) ثُمَّ دَعَاهُمْ إِلَى الْإِقْرَارِ بِالنَّبِيِّينَ فَأَقَرَّ بَعْضُهُمْ وَأَنْكَرَ بَعْضُهُمْ ثُمَّ دَعَاهُمْ إِلَى وَلَايَتِنَا فَأَقَرَّ وَاللَّهِ بِهَا مَنْ أَحَبَّ وَأَنْكَرَهَا مَنْ أَبْغَضَ وَهُوَ قَوْلُهُ:‏ (فَما كانُوا لِيُؤْمِنُوا بِما كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ‏) ثُمَّ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَانَ التَّكْذِيبُ ثَمَّةَ.

328- Ukbe Ebu Adullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah yaratıkları yarattı ve sevdiğini sevdiği şeyden yarattı ve sevdiği onu cennetin çamurundan yaratmasıydı. Buğz ettiğini buğz ettiği şeyden yarattı ve onun buğzu onu cehennemin çamurundan yaratmasıydı. Sonra onları gölgelerin içine gönderdi. Dedim ki: Gölgeler nedir? Dedi ki: Güneş’te gölgeni görmüyor musun? Bir şeydir ve bir şey değildir. Sonra onlara nebileri gönderdi. Onları, Allah’ı ikrar etmeye çağırdılar ve onun delili Allah’ın şu ayetidir: (Gerçekten de onlara kendilerini kim yarattı diye sorsan kesinlikle Allah derler. Zuhruf 87) Sonra onları, nebileri ikrar etmeye çağırdı. Bazıları ikrar etti bazıları da inkâr etti. Sonra onları bizim velayetimize çağırdı. Vallahi velayetimizi onun sevdiği ikrar etti ve onun buğz ettiği de inkâr etti. Onun delili Allah’ın şu ayetidir: (Önceden de yalanladıkları şeye iman etmediler. Yusuf 74) Ebu Cafer aleyhisselam sonra dedi ki: Yalanlama oradaydı.

329- عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ نُعَيْمٍ الصَّحَّافِ قَالَ:‏ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (فَمِنْكُمْ كافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌ)‏ فَقَالَ: عَرَفَ اللَّهُ وَاللَّهِ إِيمَانَهُمْ بِوَلَايَتِنَا وَكُفْرَهُمْ بِهَا يَوْمَ أَخَذَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْمِيثَاقَ فِي صُلْبِ آدَمَ وَهُمْ ذَرٌّ.

329- Huseyn ibni Naim şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın (Sizden bir kısmı kafirdir ve sizden bir kısmı da mumin. Teğabun 2) ayetini sordum. Dedi ki: Vallahi, Allah onların imanlarını ve küfürlerini bizim velayetimizle tanıdı. Bu, Âdem’in sülbünde onlardan misak aldığı zaman oldu ve onlar zerreydiler.

332- عَنْ أَبِي يُوسُفَ الْبَزَّازِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ تَلَا عَلَيْنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ هَذِهِ الْآيَة:َ (فَاذْكُرُوا آلاءَ اللَّهِ)‏ قَالَ: أَ تَدْرِي مَا آلَاءُ اللَّهِ؟ قُلْتُ: لَا قَالَ: هِيَ أَعْظَمُ نِعَمِ اللَّهِ عَلَى خَلْقِهِ وَهِيَ وَلَايَتُنَا.

332- Ebu Yusuf Bezzaz şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam bize bu ayeti okudu: (Allah’ın nimetlerini hatırlayın. Araf 69) Ve şöyle dedi: Bilir misin nedir Allah’ın nimetleri? Hayır dedim. Dedi ki: O Allah’ın yarattıklarına olan en büyük nimetidir ve o bizim velayetimizdir.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

14. Bab: İmamlar Helaller ve Haramlar Hakkında Allah’ın Yarattıkları İçindeki Şahitleridir

333- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‏: (وَ كَذلِكَ جَعَلْناكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَداءَ عَلَى النَّاسِ) قَالَ: نَحْنُ الشُّهَدَاءُ عَلَى النَّاسِ بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ وَمَا ضَيَّعُوا مِنْهُ.

333- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Tebareke ve Teala’nın (Böylece, insanlara şahit olmanız için sizi orta bir ümmet olarak karar kıldık. Bakara 143) ayeti hakkında şöyle dedi: Yanlarında olan helal, haram ve onlardan zayi ettikleri şey hususunda biz insanların üstüne şahitleriz. 

335- بُرَيْدِ بْنِ مُعَاوِيَةَ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى:‏ (وَ كَذلِكَ جَعَلْناكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَداءَ عَلَى النَّاسِ‏) قَالَ: نَحْنُ الْأُمَّةُ الْوَسَطُ وَنَحْنُ شُهَدَاءُ اللَّهِ عَلَى خَلْقِهِ وَحُجَّتُهُ فِي أَرْضِهِ.

335- Bureyd şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allahu Teala’nın (Böylece, insanlara şahit olmanız için sizi orta bir ümmet olarak karar kıldık. Bakara 143) ayetini sordum. Dedi ki: Biziz orta ümmet ve biziz Allah’ın yarattıklarının şahitleri ve onun arzındaki hucceti.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

15. Bab: Rasûlullah Gölgelerde ve Onun Dışında Gördüğünü Tanıdı

339- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قال: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه قَالَ: إِنَّ اللَّهَ مَثَّلَ لِي أُمَّتِي فِي الطِّينِ وَعَلَّمَنِي أَسْمَاءَهُمْ كُلَّهَا كَمَا عَلَّمَ آدَمَ الْأَسْماءَ كُلَّها فَمَرَّ بِي أَصْحَابُ الرَّايَاتِ فَاسْتَغْفَرْتُ لِعَلِيٍّ وَشِيعَتِهِ إِنَّ رَبِّي وَعَدَنِي فِي شِيعَةِ عَلِيٍّ خَصْلَةً قِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا هِيَ؟ قَالَ: الْمَغْفِرَةُ مِنْهُمْ لِمَنْ آمَنَ وَاتَّقَى لَا يُغَادِرُ مِنْهُمْ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً وَلَهُمْ تُبَدَّلُ السَّيِّئَاتُ حَسَنَاتٍ.

339- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Muhahhak ki Allah bana ümmetimi çamurun içindeyken gösterdi. Âdem’e isimlerin hepsini öğrettiği gibi bana da onların isimlerinin hepsini öğretti. Sancakların ashabı bana uğradı, ben de Ali ve onun Şiaları için bağışlanma diledim. Muhakkak ki Rabb’im bana Ali’nin Şiaları hakkında özellik vadetti. Denildi ki: Ya Rasûlullah! O nedir? Dedi ki: Onlardan kim iman edip küçük veya büyük hiçbir şeyi göz ardı etmeden takvalı olursa, onun için bağışlanma vardır ve onların kabahatleri iyiliklerle değiştirilir.

340- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ بَعْضَ قُرَيْشٍ قَالَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: بِأَيِّ شَيْ‏ءٍ سَبَقْتَ الْأَنْبِيَاءَ وَأَنْتَ بُعِثْتَ آخِرَهُمْ وَخَاتَمَهُمْ؟ قَالَ: إِنِّي كُنْتُ أَوَّلَ مَنْ أَقَرَّ بِرَبِّي وَأَوَّلَ مَنْ أَجَابَ حَيْثُ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ‏ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ؟ قالُوا: بَلى‏ فَكُنْتُ أَنَا أَوَّلَ نَبِيٍّ قَالَ: بَلَى فَسَبَقْتُهُمْ بِالْإِقْرَارِ بِاللَّهِ‏.

340- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kureyş’ten bazıları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye dediler ki: Hangi şeyle nebilerin önüne geçtin ve onların sonuncusu ve tamamlayıcısı olarak gönderildin? Dedi ki: Rabb’imi ilk ben ikrar ettim, ilk ben icabet ettim nebilerden misak aldığında. Onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: (Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Tabiki dediler. Araf 172) Ben tabii ki diyen ilk nebiydim. Allah’ı ikrar etmede onların önüne geçtim.

341- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: إِنَّ أُمَّتِي عُرِضَتْ عَلَيَّ عِنْدَ الْمِيثَاقِ فَكَانَ أَوَّلَ مَنْ آمَنَ بِي وَصَدَّقَنِي عَلِيٌّ وَكَانَ أَوَّلَ مَنْ آمَنَ بِي وَصَدَّقَنِي حِيْنَ بُعِثْتُ فَهُوَ الصَّدِيقُ الْأَكْبَرُ.

341- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki misak zamanı ümmetim bana sunuldu ve bana ilk iman eden ve beni doğrulayan Ali’ydi. Ve gönderildiğimde bana ilk iman eden ve beni doğrulayan oydu. O Sıddıkul Ekberdir.

342- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: ذَاتَ يَوْمٍ وَعِنْدَهُ جَمَاعَةٌ مِنْ أَصْحَابِهِ: اللَّهُمَّ لَقِّنِي إِخْوَانِي مَرَّتَيْنِ قَالَ: فَقَالَ مَنْ حَوْلَهُ مِنْ أَصْحَابِهِ: أَ مَا نَحْنُ إِخْوَانُكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟  فَقَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: لَا إِنَّكُمْ أَصْحَابِي وَإِخْوَانِي قَوْمٌ فِي آخِرِ الزَّمَانِ آمَنُوا بِي وَلَمْ يَرَوْنِي لَقَدْ عَرَّفَنِيهِمُ اللَّهُ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُخْرِجَهُمْ مِنْ أَصْلَابِ آبَائِهِمْ وَأَرْحَامِ أُمَّهَاتِهِمْ لَأَحَدُهُمْ أَشَدُّ عَلَى تَقِيَّةِ دِينِهِ مِنْ خَرْطِ الْقَتَادِ فِي اللَّيْلَةِ الظَّلْمَاءِ أَوْ كَالْقَابِضِ عَلَى جَمْرِ الْغَضَا أُولَئِكَ مَصَابِيحُ الدُّجَى يُنْجِيهِمُ اللَّهُ مِنْ كُلِّ فِتْنَةٍ غَبْرَاءَ مُظْلِمَةٍ.

342- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin yanında ashabından bir cemaat varken şöyle dedi: Allah’ım beni kardeşlerimle karşılaştır! Allah’ım beni kardeşlerimle karşılaştır! Ashabından etrafında bulunanlar dediler ki: Ya Rasûlullah! Biz senin kardeşlerin değil miyiz? Sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Hayır. Muhakkak ki siz benim ashabımsınız, kardeşlerim ahir zamandan bir kavimdir. Onlar bana, beni görmeden iman ettiler. Allah onları bana babalarının sulblerinden ve annelerinin rahimlerinden çıkmadan önce kendi isimleriyle ve babalarının isimleriyle tanıttı. Onlardan birisinin dinindeki takiyyesi gecenin karanlığında dikenli bir ağacın dikenlerini soyandan ve tahammül edilemeyecek bir durumda olandan daha şiddetlidir. Onlar karanlıkların lambalarıdır. Allah onları tozu dumana katan her karanlık fitnelerden kurtarmıştır.

343- عَنْ جَعْفَرٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: يَا عَلِيُّ لَقَدْ مُثِّلَتْ لِي أُمَّتِي فِي الطِّينِ حَتَّى رَأَيْتُ صَغِيرَهُمْ وَكَبِيرَهُمْ أَرْوَاحاً قَبْلَ أَنْ يخلق [تُخْلَقَ الْأَجْسَادُ وَإِنِّي مَرَرْتُ بِكَ وَبِشِيعَتِكَ فَاسْتَغْفَرْتُ لَكُمْ فَقَالَ عَلِيٌّ: يَا نَبِيَّ اللَّهِ زِدْنِي فِيهِمْ قَالَ: نَعَمْ يَا عَلِيُّ تَخْرُجُ أَنْتَ وَشِيعَتُكَ مِنْ قُبُورِكُمْ وَوُجُوهُكُمْ كَالْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ وَقَدْ فُرِّجَتْ عَنْكُمُ الشَّدَائِدُ وَذَهَبَتْ عَنْكُمُ الْأَحْزَانُ تَسْتَظِلُّونَ تَحْتَ الْعَرْشِ يَخَافُ النَّاسُ وَلَا تَخَافُونَ وَيَحْزَنُ النَّاسُ وَلَا تَحْزَنُونَ وَتُوضَعُ لَكُمْ مَائِدَةٌ وَالنَّاسُ فِي الْحِسَابِ.

343- Cafer es-Sâdık aleyhisselam babasından o da dedesinden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Ya Ali! Ümmetim çamurun içindeyken bana gösterildi. Ben onların küçüklerini ve büyüklerini cesetler yaratılmadan önce ruhlar olarak gördüm. Ben sana ve senin Şialarına uğradım ve sizin için bağışlanma diledim. Ali dedi ki: Ya Nebiyyullah! Bana onlar hakkındaki sözünü biraz daha arttır. Dedi ki: Evet ya Ali! Sen ve senin Şiaların kabirlerinizden çıkarsınız ve yüzleriniz ayın on dördüncü gecedeki hali gibidir. Zorluklar sizden uzaklaşır, hüzünler sizi terk eder, Arşın altında gölgelenirsiniz. İnsanlar korkarken siz korkmazsınız, insanlar hüzünlenirken siz hüzünlenmezsiniz ve insanlar hesaptayken sizin için bir sofra kurulur.

344- عَنْ عَلِيِّ بْنِ مَعْمَرٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ:‏ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (هذا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولى) قَالَ: يَعْنِي بِهِ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه حَيْثُ دَعَاهُمْ بِالْإِقْرَارِ إِلَى اللَّهِ فِي الذَّرِّ الْأَوَّلِ.

344- Ali ibni Muammer babasından şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın: (Bu diğer uyarılardan bir uyarıcıdır. Necm 56) ayetini sordum. Dedi ki: Onunla Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi kastediyor. Zira birinci zerde onları, Allah’ı ikrar etmeye çağırmıştı.

345- قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه: مُثِّلَ لِي أُمَّتِي فِي الطِّينِ وَعُلِّمْتُ الْأَسْمَاءَ كَمَا عَلَّمَ آدَمَ الْأَسْماءَ كُلَّها وَرَأَيْتُ أَصْحَابَ الرَّايَاتِ فَكُلَّمَا مَرَرْتُ بِكَ يَا عَلِيُّ وَبِشِيعَتِكَ اسْتَغْفَرْتُ لَكُمْ.

345- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Ümmetim çamurun içindeyken bana gösterildi. Âdem’e isimlerin hepsini öğretmesi gibi bana da isimler öğretildi. Ve sancaklar ashabını gördüm. Ya Ali! Sana ve senin Şialarına her uğradığımda sizin için istiğfar ettim. 

346- عَنْ مُقَاتِلِ بْنِ مُقَاتِلٍ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِمُ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ  صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه مُثِّلَتْ لَهُ أُمَّتُهُ فِي الطِّينِ فَعَرَفَهُمْ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ وَأَخْلَاقِهِمْ وَحَلَّاهُمْ قَالَ: قُلْنَا لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ جَمِيعُ الْأُمَّةِ مِنْ أَوَّلِهَا إِلَى آخِرِهَا؟ قَالَ: هَكَذَا قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

346- Mukatil ibni Mukatil Ebul Hasan Rıza aleyhisselamdan Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye ümmeti çamurun içindeyken gösterildi. Onları kendi isimleriyle ve babalarının isimleriyle, ahlaklarıyla ve güzellikleriyle tanıdı. Dedik ki: Sana feda olayım. İlkinden sonuna bütün ümmet mi? Dedi ki: Ebu Cafer aleyhisselam böyle dedi.

(Bu babda konuyla alakalı on beş tane rivayet vardı.)

16. Bab: Emîr'ül Müminîn Misakta ve Onun Dışında Gördüklerini Tanıdı

354- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ رَجُلًا جَاءَ إِلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَهُوَ مَعَ أَصْحَابِهِ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: أَنَا وَاللَّهِ أُحِبُّكَ وَأَتَوَلَّاكَ فَقَالَ لَهُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ: كَذِبْتَ قَالَ: بَلَى وَاللهِ إِنِّي لَأُحِبُّكَ وَأَتَوَلَّاكَ قَالَ لَهُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ: كَذِبْتَ مَا أَنْتَ كَمَا قُلْتَ وَيْلَكَ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْأَرْوَاحَ قَبْلَ الْأَبْدَانِ بِأَلْفَيْ عَامٍ ثُمَّ عَرَضَ عَلَيْنَا الْمُحِبَّ لَنَا فَوَ اللَّهِ مَا رَأَيْتُ رُوحَكَ فِيمَنْ عَرَضَ عَلَيْنَا فَأَيْنَ كُنْتَ قَالَ: فَسَكَتَ الرَّجُلُ عِنْدَ ذَلِكَ وَلَمْ يُرَاجِعْهُ.

354- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ashabıyla beraberken bir adam yanına geldi, ona selam verdi ve dedi ki: Vallahi seni seviyorum ve seni veli ediniyorum. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ona dedi ki: Yalan söyledin! Dedi ki: Hayır! Vallahi, kesinlikle seni seviyorum ve seni veli ediniyorum. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ona dedi ki: Yalan söyledin! Sen dediğin gibi biri değilsin. Veyl olsun sana Allah ruhları bedenleri yaratmadan iki bin sene önce yarattı ve bizi sevenleri bize gösterdi. Vallahi senin ruhunu bize gösterdikleri arasında görmedim. Sen neredeydin? O sözden sonra adam sustu ve bir daha geri cevap vermedi.

355- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ رَجُلٌ لِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَنَا وَاللَّهِ أُحِبُّكَ قَالَ: فَقَالَ لَهُ: كَذَبْتَ قَالَ: بَلَى وَاللَّهِ إِنِّي أُحِبُّكَ وَأَتَوَلَّاكَ فَقَالَ لَهُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ: كَذَبْتَ قَالَ: سُبْحَانَ اللَّهِ! يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَحْلِفُ بِاللَّهِ أَنِّي أُحِبُّكَ فَتَقُولُ كَذَبْتَ! قَالَ: وَمَا عَلِمْتَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْأَرْوَاحَ قَبْلَ الْأَبْدَانِ بِأَلْفَيْ عَامٍ فَأَسْكَنَهَا الْهَوَاءَ ثُمَّ عَرَضَهَا عَلَيْنَا أَهْلَ الْبَيْتِ فَوَ اللَّهِ مَا مِنْهَا رُوحٌ إِلَّا وَقَدْ عَرَفْنَا بَدَنَهُ فَوَ اللَّهِ مَا رَأَيْتُكَ فِيهَا فَأَيْنَ كُنْتَ؟ قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَانَ فِي النَّارِ.

355- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bir adam Emîr'ül Müminîn Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Vallahi seni seviyorum. Ona dedi ki: Yalan konuştun. Dedi ki: Hayır! Vallahi kesinlikle seni seviyorum ve seni veli ediniyorum. Emîr'ül Müminîn ona dedi ki: Yalan konuştun. Dedi ki: Subhanellah! Ya Emîr'ül Müminîn! Ben seni seviyorum diye Allah’a yemin ediyorum, sen yalan söyledin diyorsun. Dedi ki: Bilmiyor musun muhakkak ki Allah ruhları bedenlerden iki bin yıl önce yarattı ve onları havada oturttu, sonra onları biz Ehli Beyt’e gösterdi. Vallahi o ruhlardan her bir ruhu bedeniyle tanıdık. Seni onların arasında görmedim. Sen neredeydin? Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Cehennemdeydi.

356- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: وَاللَّهِ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنِّي لَأُحِبُّكَ فَقَالَ: كَذَبْتَ فَقَالَ الرَّجُلُ: سُبْحَانَ اللَّهِ! كَأَنَّكَ تَعْرِفُ مَا فِي قَلْبِي فَقَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْأَرْوَاحَ قَبْلَ الْأَبْدَانِ بِأَلْفَيْ عَامٍ ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَيْنَا فَأَيْنَ كُنْتَ لَمْ أَرَكَ؟

356- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bir adam Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın yanına geldi ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Vallahi ben seni seviyorum. Dedi ki: Yalan söyledin! Adam dedi ki: Subhanellah! Sanki kalbimde ne olduğunu biliyor. Ali aleyhissselam dedi ki: Muhakkak ki Allah ruhları bedenlerden iki bin sene önce yarattı, sonra onları bize gösterdi. Sen neredeydin seni görmedim?

357- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: بَيْنَا أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ فِي مَسْجِدِ الْكُوفَةِ إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ وَاللَّهِ إِنِّي لَأُحِبُّكَ قَالَ: مَا تَفْعَلُ؟ قَالَ: وَاللَّهِ إِنِّي لَأُحِبُّكَ قَالَ: مَا تَفْعَلُ قَالَ: بَلَى وَاللَّهِ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ قَالَ: وَاللَّهِ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ مَا تُحِبُّنِي فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ سُبْحَانَ اللهِ! إِنِّي أَحْلِفُ بِاللَّهِ أَنِّي أُحِبُّكَ وَأَنْتَ تَحْلِفُ بِاللَّهِ مَا أُحِبُّكَ؟! وَاللَّهِ كَأَنَّكَ تُخْبِرُنِي أَنَّكَ أَعْلَمُ بِمَا فِي نَفْسِي قَالَ: فَغَضِبَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَإِنَّمَا كَانَ الْحَدِيثُ الْعَظِيمُ يَخْرُجُ مِنْهُ عِنْدَ الْغَضَبِ قَالَ: فَرَفَعَ يَدَهُ إِلَى السَّمَاءِ وَقَالَ: كَيْفَ يَكُونُ ذَلِكَ وَهُوَ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى خَلَقَ الْأَرْوَاحَ قَبْلَ الْأَبْدَانِ بِأَلْفَيْ عَامٍ ثُمَّ عَرَضَ عَلَيْنَا الْمُحِبَّ مِنَ الْمُبْغِضِ فَوَ اللَّهِ مَا رَأَيْتُكَ فِيمَنْ أَحَبَّنَا فَأَيْنَ كُنْتَ؟

357- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn Kufe’nin mescidindeyken bir adam geldi ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Vallahi ben seni seviyorum. Dedi ki: Sevmiyorsun. Dedi ki: Vallahi ben seni seviyorum. Dedi ki: Sevmiyorsun. Dedi ki: Hayır. Ondan başka İlah olmayan Allah’a and olsun seviyorum. Dedi ki: Ondan başka İlah olmayan Allah’a and olsun beni sevmiyorsun. Dedi ki: Subhanellah! Ya Emîr'ül Müminîn! Ben seni seviyorum diye Allah’a yemin ediyorum sen, seni sevmiyorum diye Allah’a yemin ediyorsun. Vallahi sen öyle şey diyorsun ki sanki sen benim nefsimde ne olduğunu daha iyi biliyorsun. Bunun üstüne Emîr'ül Müminîn aleyhisselam gazaplandı ve gazabının şiddeti dışarıya yansıdı. Elini göğe kaldırdı ve şöyle dedi: O nasıl bir söz? Rabb’imiz olan Tebareke ve Teala ruhları bedenlerden iki bin yıl önce yarattı. Sonra bize buğz edenlerin arasından bizi sevenleri bize gösterdi. Vallahi bizi sevenlerin içinde seni görmedim. Sen neredeydin?

358- عَنْ عُمَارَةَ قَالَ‏: كُنْتُ جَالِساً عِنْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذْ أَقْبَلَ رَجُلٌ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ وَاللَّهِ إِنِّي لَأُحِبُّكَ فَسَأَلَهُ ثُمَّ قَالَ لَهُ: إِنَّ الْأَرْوَاحَ خُلِقَتْ قَبْلَ الْأَبْدَانِ بِأَلْفَيْ عَامٍ ثُمَّ أُسْكِنَتِ الْهَوَاءَ فَمَا تَعَارَفَ مِنْهَا ثُمَّ ايْتَلَفَ هَاهُنَا وَمَا تَنَاكَرَ مِنْهَا ثُمَّ اخْتَلَفَ هَاهُنَا وَإِنَّ رُوحِي أَنْكَرَ رُوحَكَ.

358- Umare şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın yanında oturuyordum. Bir adam geldi, selam verdi ve dedi ki: Vallahi ya Emîr'ül Müminîn! Ben seni seviyorum. Bunun üstüne onu sorguladı ve şöyle dedi: Muhakkak ki ruhlar bedenlerden iki bin sene önce yaratıldı. Sonra havada oturtuldu. Onlardan kim kiminle tanımış ve aşina olmuşsa sonra burada karşılaşıp buluşur ve onlardan kim kimden hoşlanmamışsa, sonra burada ihtilaf eder. Muhakkak ki benim ruhum senin ruhundan hoşlanmıyor.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)    

17. Bab: İmamlar Misakta ve Onun Dışında Gördüklerini Tanırlar

362- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ أَخَذَ مِيثَاقَ شِيعَتِنَا بِالْوَلَايَةِ لَنَا وَهُمْ ذَرٌّ يَوْمَ أَخَذَ الْمِيثَاقَ عَلَى الذَّرِّ وَبِالْإِقْرَارِ لَهُ بِالرُّبُوبِيَّةِ وَلِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِالنُّبُوَّةِ وَعَرَضَ اللَّهُ عَلَى مُحَمَّدٍ أُمَّتَهُ فِي الطِّينِ وَهُمْ أَظِلَّةٌ وَخَلَقَهُمْ مِنَ الطِّينَةِ الَّتِي خُلِقَ مِنْهَا آدَمُ وَخَلَقَ اللَّهُ أَرْوَاحَ شِيعَتِنَا قَبْلَ أَبْدَانِهِمْ بِأَلْفَيْ عَامٍ وَعَرَضَهُمْ عَلَيْهِ وَعَرَّفَهُمْ رَسُولَ اللَّهِ وَعَرَّفَهُمْ عَلِيّاً وَنَحْنُ نَعْرِفُهُمْ‏ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ‏.

362- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah zerde kendisine Rabb’liği için ve Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye nubuvveti için misak aldığı günde, Şialarımızdan bizim velayetimize de misak aldı ve onlar zerreciktiler. Allah Muhammed’e, ümmetini çamurun içinde gösterdi ve onlar gölgeler halindeydiler ve onları Âdem’i yarattığı o çamurdan yarattı. Allah Şialarımızın ruhlarını bedenlerinden iki bin sene önce yarattı ve onları Rasûlullah’a sundu, ona ve Ali’ye tanıttı. Biz de onları konuşma tarzlarından tanıyoruz. 

363- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (يُوفُونَ بِالنَّذْرِ) الَّذِي أَخَذَ عَلَيْهِمُ الْمِيثَاقَ مِنْ وَلَايَتِنَا.

363- Ebul Hasan Rıza aleyhisselam Allahu Teala’nın: (Nezirlerini yerine getirirler. İnsan 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Onlardan bizim velayetimize misak alındı.

364- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اللَّهَ أَخَذَ مِيثَاقَ شِيعَتِنَا مِنْ صُلْبِ آدَمَ فَنَعْرِفُ بِذَلِكَ في ذَاكَ حُبَّ الْمُحِبِّ وَإِنْ أَظْهَرَ خِلَافَ ذَلِكَ بِلِسَانِهِ وَنَعْرِفُ بُغْضَ الْمُبْغِضِ وَإِنْ أَظْهَرَ حُبَّنَا أَهْلَ الْبَيْتِ.

364- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Şialarımız Âdem’in sulbündeyken Allah onlardan söz aldı ve bizi sevenin sevgisini onunla tanıyoruz, eğer o verdiği sözün aksine diliyle bir şey söylese bile. Ve bizden nefret edeni nefretinden tanıyoruz, eğer biz Ehli Beyt’i sevdiğini izhar etse bile. 

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

18. Bab: Melekler İmamların Evlerine Girerler Sergilerine Ayak Basarlar ve Onlara Haberler Getirirler

365- عَنْ مِسْمَعٍ كِرْدِينٍ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنِّي اعْتَلَلْتُ فَكُنْتُ إِذَا أَكَلْتُ عِنْدَ الرَّجُلِ تَأَذَّيْتُ بِهِ وَإِنِّي أَكَلْتُ مِنْ طَعَامِكَ وَلَمْ أَتَأَذَّ بِهِ قَالَ: إِنَّكَ لَتَأْكُلُ طَعَامَ قَوْمٍ تُصَافِحُهُمُ الْمَلَائِكَةُ عَلَى فُرُشِهِمْ قَالَ: قُلْتُ: وَيَظْهَرُونَ لَكُمْ؟ قَالَ: هُمْ أَلْطَفُ بِصِبْيَانِنَا مِنَّا.

365- Misma Kerdin şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Ben birinin yanında yemek yediğimde hasta oluyorum ve eziyet çekiyorum, senin yemeğini yediğimde ondan eziyet çekmiyorum. Dedi ki: Sen öyle bir kavmin yemeğini yiyorsun ki, melekler onlarla, onların sergileri üstünde tokalaşırlar. Dedim ki: Onlar size görünüyorlar mı? Dedi ki: Onlar bizim küçük çocuklarımıza şefkatle yaklaşırlar.

367- عَنْ الْيَسَعِ قَالَ:‏ دَخَلَ حُمْرَانُ بْنُ أَعْيَنَ عَلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَقَالَ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ يَبْلُغُنَا أَنَّ الْمَلَائِكَةَ تَنْزِلُ عَلَيْكُمْ فَقَالَ: إِنَّ الْمَلَائِكَةَ وَاللَّهِ لَتَنْزِلُ عَلَيْنَا تَطَأُ فَرَشْنَا أَ مَا تَقْرَأُ كِتَابَ اللَّهِ تَعَالَى: (إِنَّ الَّذِينَ قالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلائِكَةُ أَلَّا تَخافُوا وَلا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ).

367- Ebu Yesa şöyle rivayet etti: Humran ibni Ayan Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna vardı ve dedi ki: Sana feda olayım! Bize diyorlar ki melekler gruplar halinde size iniyorlarmış? Dedi ki: Vallahi melekler gruplar halinde bize inerler, sergimize ayak basarlar. Allahu Teala’nın kitabını okumuyor musun? (Şüphesiz bizim Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar, onların üzerine melekler iner ve der ki: Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin. Fussilet 30)

370- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ‏: دَخَلْتُ عَلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ فَاحْتُبِسْتُ فِي الدَّارِ سَاعَةً ثُمَّ دَخَلْتُ عَلَيْهِ الْبَيْتَ وَهُوَ يَلْتَقِطُ شَيْئاً وَأَدْخَلَ يَدَهُ فِي وَرَاءِ السِّتْرِ فَنَاوَلَهُ مَنْ كَانَ فِي الْبَيْتِ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ هَذَا الَّذِي أَرَاكَ تَلْتَقِطُ أَيُّ شَيْ‏ءٍ هُوَ؟ فَقَالَ: فَضْلَةٌ مِنْ زَغَبِ الْمَلَائِكَةِ نَجْمَعُهُ إِذَا جَاءُونَا نَجْعَلُهُ سِخَاباً لِأَوْلَادِنَا قَالَ: قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ وَإِنَّهُمْ لَيَأْتُونَكُمْ؟ قَالَ:‏ يَا أَبَا حَمْزَةَ إِنَّهُمْ لَيُزَاحِمُونَّا عَلَى تُكَأَتِنَا.

370- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın yanına gittim, evinde biraz bekledim, sonra huzuruna vardım. Bir şey topluyordu ve elini örtünün arkasına sokup orada kim varsa ona veriyordu. Dedim ki: Sana feda olayım topladığını gördüğüm bu şey nedir? Dedi ki: Meleklerin küçük yumuşak tüylerinin artıkları. Bize geldiklerinde onu toplarız ve çocuklarımızın kullanımına veririz. Dedim ki: Onlar size mi geliyorlar? Dedi ki: Ya Ebu Hamza! Onlar yaslandığımız yerde, üstümüze üşüşürler.

371- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: نَحْنُ الَّذِينَ إِلَيْنَا تَخْتَلِفُ الْمَلَائِكَةُ.

371- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Biz o kimseleriz ki melekler bize doğru gelip giderler.

377- عَنِ الْمُفَضَّلِ بْنِ عُمَرَ قَالَ‏: دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَبَيْنَا أَنَا جَالِسٌ عِنْدَهُ إِذْ أَقْبَلَ مُوسَى ابْنُهُ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَفِي رَقَبَتِهِ قِلَادَةٌ فِيهَا رِيشٌ غِلَاظٌ فَدَعَوْتُ بِهِ فَقَبَّلْتُهُ وَضَمَمْتُهُ إِلَيَّ ثُمَّ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ أَيُّ شَيْ‏ءٍ هَذَا الَّذِي فِي رَقَبَةِ مُوسَى؟ فَقَالَ: هَذَا مِنْ أَجْنِحَةِ الْمَلَائِكَةِ قَالَ: فَقُلْتُ: وَإِنَّهَا لَتَأْتِيَنَّكُمْ؟ قَالَ: نَعَمْ إِنَّهَا لَتَأْتِيَنَّا وَتَتَعَفَّرُ فِي فُرُشِنَا وَإِنَّ هَذَا الَّذِي فِي رَقَبَةِ مُوسَى مِنْ أَجْنِحَتِهَا.

377- Mufaddal ibni Ömer şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Onun yanına oturduğumda Musa aleyhisselam geldi. Boynunda tüyden, kalın bir kolye vardı. Onu çağırdım ve öptüm ve bağrıma bastım. Sonra Ebu Abdullah aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım! Musa aleyhisselamın boynundaki şey de nedir? Dedi ki: Bu meleklerin kanatlarındandır. Dedim ki: Onlar size geliyorlar mı? Dedi ki: Evet, onlar bize gelirler ve sergimizle sarılırlar ve Musa’nın boynundaki şey de onların kanatlarından kalan şeydir.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi iki tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

387- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَعْدَ قَتْلِ عُمَرٌ حِينَ نَاشَدَ الْقَوْمَ: نَشَدْتُكُمُ اللَّهَ هَلْ فِيكُمْ أَحَدٌ سَلَّمَ عَلَيْهِ جَبْرَئِيلُ وَمِيكَائِيلُ وَإِسْرَافِيلُ فِي ثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ يَوْمَ بَدْرٍ غَيْرِي؟ قَالُوا: اللَّهُمَّ لَا.

387- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ömer öldürüldükten sonra kavim onu arkasından çağırıp seslendiğinde, Emîr'ül Müminîn aleyhisselam dedi ki: Size Allah’ı hatırlatıyorum! Sizin içinizde Bedir günü Cebrail, Mikail ve İsrafil’in üç bin meleğin içinde benden başka selam verdiği birisi var mı? Dediler ki: Allah’ım, hayır.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)

19. Bab: Cinler İmamlara Gelirler ve Din Esaslarını Sorarlar

390- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ‏: كُنْتُ أَسْتَأْذِنُ عَلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقِيلَ لِي: عِنْدَهُ قَوْمٌ اثْبُتْ قَلِيلًا حَتَّى يَخْرُجُوا فَخَرَجَ قَوْمٌ أَنْكَرْتُهُمْ وَلَمْ أَعْرِفْهُمْ ثُمَّ أَذِنَ لِي فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! هَذَا زَمَانُ بَنِي أُمَيَّةَ وَسَيْفُهُمْ يَقْطُرُ دَماً فَقَالَ لِي: يَا أَبَا حَمْزَةَ هَؤُلَاءِ وَفْدُ شِيعَتِنَا مِنَ الْجِنِّ جَاءُوا يَسْأَلُونَنَا عَنْ مَعَالِمِ دِينِهِمْ.

390- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet eder: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna varmak için izin istedim. Bana: Yanında bir kavim var, onlar çıkana kadar biraz bekle denildi. Onlar çıktılar ve onları tanımadım. Bana izin verildi, ben de huzuruna vardım ve dedim ki: Sana feda olayım! Bu Ümeyyeoğullarının zamanı, kılıçlarından kan damlıyor. Bana dedi ki: Ya Ebu Hamza! Bunlar cinlerden olan Şialarımızın elçileridir. Geldiler, dinlerinin esaslarını sordular.

392- عَنْ سَعْدٍ الْإِسْكَافِ قَالَ:‏ أَتَيْتُ بَابَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَعَ أَصْحَابٍ لَنَا لِنَدْخُلَ عَلَيْهِ فَإِذَا ثَمَانِيَةُ نَفَرٍ كَأَنَّهُمْ مِنْ أَبٍ وَأُمٍّ عَلَيْهِمْ ثِيَابٌ زَرَابِيُّ وَأَقْبِيَةٌ طَاقَ طَاقَ وَعَمَائِمُ صُفْرٌ دَخَلُوا فَمَا احْتَبَسُوا حَتَّى خَرَجُوا قَالَ لِي: يَا سَعْدُ رَأَيْتَهُمْ؟ قُلْتُ: نَعَمْ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: أُولَئِكَ إِخْوَانُكُمْ مِنَ الْجِنِّ أَتَوْنَا يَسْتَفْتُونَنَا فِي حَلَالِهِمْ وَحَرَامِهِمْ كَمَا تَأْتُونَّا وَتَسْتَفْتُونَنَا فِي حَلَالِكُمْ وَحَرَامِكُمْ.

392- Saad İskaf şöyle rivayet etti: Arkadaşlarımla beraber Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna varmak için kapısına geldim. Sekiz kişi belirdi. Sanki bir anne ve babadan olmuşlardı. Üzerlerinde kilimci elbisesi, kemerli aba, sarı emmame vardı. İçeri girdiler ve oyalanmadan çıktılar. Bana dedi ki: Ya Ebu Saad! Onları gördün mü? Dedim ki: Sana feda olayım! Evet. Dedi ki: Onlar cinlerden olan kardeşlerinizdir. Bize geldiler, sizin helalleriniz ve haramlarınızla ilgili fetva sormanız gibi helalleriyle ve haramlarıyla ilgili bizden fetva sordular.

394- عَنْ جَابِرٍ  عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: بَيْنَا أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَلَى الْمِنْبَرِ إِذَا أَقْبَلَ ثُعْبَانٌ مِنْ نَاحِيَةِ بَابٍ مِنْ أَبْوَابِ الْمَسْجِدِ فَهَمَّ النَّاسُ أَنْ يَقْتُلُوهُ فَأَرْسَلَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِلَيْهِمْ أَنْ كُفُّوا فَكَفُّوا وَأَقْبَلَ الثُّعْبَانُ يَنْسَابُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى الْمِنْبَرِ فَتَطَاوَلَ وَسَلَّمَ عَلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَأَشَارَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ بِيَدِهِ فَنَظَرَ النَّاسُ وَالثُّعْبَانُ فِي أَصْلِ الْمِنْبَرِ حَتَّى فَرَغَ عَلِيٌّ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنْ خُطْبَتِهِ ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْهِ فَقَالَ لَهُ: مَنْ أَنْتَ؟ قَالَ: أَنَا عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ خَلِيفَتُكَ عَلَى الْجِنِّ وَإِنَّ أَبِي مَاتَ وَأَوْصَانِي أَنْ آتِيَكَ فَأَسْتَطْلِعَ رَأْيَكَ فَقَدْ أَتَيْتُكَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ فَمَا تَأْمُرُنِي بِهِ وَمَا تَرَى؟ فَقَالَ لَهُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أُوصِيكَ بِتَقْوَى اللَّهِ وَأَنْ تَنْصَرِفَ فَتَقُومَ مَقَامَ أَبِيكَ فِي الْجِنِّ فَإِنَّكَ خَلِيفَتِي عَلَيْهِمْ قَالَ فَوَدَّعَ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ وَانْصَرَفَ فَهُوَ خَلِيفَتُهُ عَلَى الْجِنِّ قَالَ: فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ فَيَأْتِيكَ عَمْرٌو؟ قَالَ: نَعَمْ وَذَلِكَ الْوَاجِبُ عَلَيْهِ‏. 

394- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam minberdeyken, mescidin kapılarının olduğu taraftaki bir kapıdan bir yılan belirdi. İnsanlar onu öldürmeye kalkıştı. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam durmalarını söyledi onlarda durdular. Yılan minbere ulaşıncaya kadar ilerledi, boynunu uzattı ve Emîr'ül Müminîn aleyhisselama selam verdi. Emîr'ül Müminîn eliyle insanlara bakmalarını işaret etti. Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselam hutbesini bitirinceye kadar yılan minberin dibinde bekledi. Sonra yılana yöneldi ve dedi ki: Sen kimsin? Dedi ki: Ben cinlere halifen olan Amr ibni Osman’ım. Babam öldü ve sana gelmemi ve görüşünü öğrenmemi vasiyet etti. Bende geldim ya Emîr'ül Müminîn! Bana ne emrediyorsun? Görüşün nedir? Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ona dedi ki: Sana Allah’a karşı takvalı olmayı ve cinlerin arasına dönüp babanın makamında durmanı vasiyet ediyorum ve sen benim onlara olan halifemsin. O da Emîr'ül Müminîne veda etti ve ayrıldı ve o cinlere olan halifesidir. Dedim ki: Sana feda olayım! Amr sana geliyor mu? Dedi ki: Evet. Bana gelmesi ona vaciptir.

395- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ ذَاتَ يَوْمٍ جَالِسٌ إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ طَوِيلٌ كَأَنَّهُ نَخْلَةٌ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ فَرَدَّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: تُشْبِهُ الْجِنَّ وَكَلَامَهُمْ فَمَنْ أَنْتَ يَا عَبْدَ اللَّهِ؟ فَقَالَ: أَنَا الْهَامُ بْنُ هِيمِ بْنِ لَاقِيسَ بْنِ إِبْلِيسَ.

فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ إِبْلِيسَ إِلَّا أَبَوَيْنِ؟ فَقَالَ: نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ: فَكَمْ أَتَى لَكَ؟ قَالَ أَكَلْتُ عُمُرَ الدُّنْيَا إِلَّا أَقَلَّهُ أَنَا أَيَّامَ قَتْلِ قَابِيلَ هَابِيلَ غُلَامٌ أَفْهَمُ الْكَلَامَ وَأَنْهَى عَنْ الإِعْتِصَامِ وَأَطُوفُ الْآجَامَ وَآمُرُ بِقَطِيعَةِ الْأَرْحَامِ وَأُفْسِدُ الطَّعَامَ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: بِئْسَ سِيرَةُ الشَّيْخِ الْمُتَأَمِّلِ وَالْغُلَامِ الْمُقْبِلِ.

فَقَالَ الْهَامُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي تَائِبٌ قَالَ: وَعَلَى يَدِ مَنْ جَرَتْ تَوْبَتُكَ مِنَ الْأَنْبِيَاءِ؟ قَالَ: عَلَى يَدَيْ نُوحٍ وَكُنْتُ مَعَهُ فِي سَفِينَتِهِ وَعَاتَبْتُهُ عَلَى دُعَائِهِ عَلَى قَوْمِهِ حَتَّى بَكَى وَأَبْكَانِي وَقَالَ: لَا جَرَمَ إِنِّي عَلَى ذَلِكَ مِنَ النَّادِمِينَ وَأَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ ثُمَّ كُنْتُ مَعَ هُودٍ فِي مَسْجِدِهِ مَعَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ فَعَاتَبْتُهُ عَلَى دُعَائِهِ عَلَى قَوْمِهِ حَتَّى بَكَى وَأَبْكَانِي وَقَالَ: لَا جَرَمَ إِنِّي عَلَى ذَلِكَ مِنْ النَّادِمِينَ وَأَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ ثُمَّ كُنْتُ مَعَ إِبْرَاهِيمَ حِينَ كَادَهُ قَوْمُهُ فَأَلْقَوْهُ فِي النَّارِ وَجَعَلَهَا اللَّهُ عَلَيْهِ بَرْداً وَسَلَاماً ثُمَّ كُنْتُ مَعَ يُوسُفَ حِينَ حَسَدَهُ إِخْوَتُهُ فَأَلْقَوْهُ فِي الْجُبِّ فَبَادَرْتُهُ إِلَى قَعْرِ الْجُبِّ فَوَضَعْتُهُ وَضْعاً رَفِيقاً ثُمَّ كُنْتُ مَعَهُ فِي السِّجْنِ أُؤْنِسُهُ فِيهِ حَتَّى أَخْرَجَهُ اللَّهُ مِنْهُ ثُمَّ كُنْتُ مَعَ مُوسَى وَعَلَّمَنِي سِفْراً مِنَ التَّوْرَاةِ وَقَالَ: إِنْ أَدْرَكْتَ عِيسَى فَأَقْرِئْهُ مِنِّي السَّلَامَ فَلَقِيتُهُ وَأَقْرَأْتُهُ مِنْ مُوسَى السَّلَامَ وَعَلَّمَنِي سِفْراً مِنَ الْإِنْجِيلِ وَقَالَ: إِنْ أَدْرَكْتَ مُحَمَّداً فَأَقْرِئْهُ مِنِّي السَّلَامَ فَعِيسَى يَا رَسُولَ اللَّهِ يَقْرَأُ عَلَيْكَ السَّلَامَ.

فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: وَعَلَى عِيسَى رُوحِ اللَّهِ وَكَلِمَتِهِ وَجَمِيعِ أَنْبِيَاءِ اللَّهِ وَرُسُلِهِ مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ السَّلَامُ وَعَلَيْكَ يَا هَامُ بِمَا بَلَّغْتَ السَّلَامُ فَارْفَعْ إِلَيْنَا حَوَائِجَكَ قَالَ: حَاجَتِي أَنْ يُبْقِيَكَ اللَّهُ لِأُمَّتِكَ وَيُصْلِحَهُمْ لَكَ وَيَرْزُقَهُمُ الِاسْتِقَامَةَ لِوَصِيِّكَ مِنْ بَعْدِكَ فَإِنَّ الْأُمَمَ السَّالِفَةَ إِنَّمَا هَلَكَتْ بِعِصْيَانِ الْأَوْصِيَاءِ وَحَاجَتِي يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْ تُعَلِّمَنِي سُوَراً مِنَ الْقُرْآنِ أُصَلِّي بِهَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِعَلِيٍّ: يَا عَلِيُّ عَلِّمِ الْهَامَ وَارْفُقْ بِهِ فَقَالَ هَامُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ مَنْ هَذَا الَّذِي ضَمَمْتَنِي إِلَيْهِ فَإِنَّا مَعَاشِرَ الْجِنِ‏ قَدْ أُمِرْنَا أَنْ لَا نُكَلِّمَ إِلَّا نَبِيّاً أَوْ وَصِيَّ نَبِيٍّ.

فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ: يَا هَامُ مَنْ وَجَدْتُمْ فِي الْكِتَابِ وَصِيَّ آدَمَ؟ قَالَ: شَيْثُ بْنُ آدَمَ قَالَ: فَمَنْ وَجَدْتُمْ وَصِيَّ نُوحٍ؟ قَالَ: سَامُ بْنُ نُوحٍ قَالَ: فَمَنْ كَانَ وَصِيَّ هُودٍ؟ قَالَ: يُوحَنَّا بْنُ حَنَّانَ ابْنُ عَمِّ هُودٍ قَالَ: فَمَنْ كَانَ وَصِيَّ إِبْرَاهِيمَ؟ قَالَ: إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ: فَمَنْ كَانَ وَصِيُّ مُوسَى؟ قَالَ: يُوشَعُ بْنُ نُونٍ قَالَ: فَمَنْ كَانَ وَصِيُّ عِيسَى؟ قَالَ: شَمْعُونُ بْنُ حَمُّونَ الصَّفَا ابْنُ عَمِّ مَرْيَمَ قَالَ: فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِي الْكِتَابِ وَصِيَّ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ؟ قَالَ: هُوَ فِي التَّوْرَاةِ آلِيَا قَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: هَذَا آلِيَا هُوَ عَلِيٌّ وَصِيِّي قَالَ الْهَامُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ فَلَهُ اسْمٌ غَيْرُ هَذَا؟ قَالَ: نَعَمْ هُوَ حَيْدَرَةُ فَلِمَ تَسْأَلُنِي عَنْ ذَلِكَ؟ قَالَ: إِنَّا وَجَدْنَا فِي كِتَابِ الْأَنْبِيَاءِ أَنَّهُ فِي الْإِنْجِيلِ هَيْدَارَا قَالَ: هُوَ حَيْدَرَةُ قَالَ: فَعَلَّمَهُ عَلِيٌّ سُوَراً مِنَ الْقُرْآنِ فَقَالَ هَامُ: يَا عَلِيُّ يَا وَصِيَّ مُحَمَّدٍ أَكْتَفِي بِمَا عَلَّمْتَنِي مِنَ الْقُرْآنِ؟ قَالَ: نَعَمْ يَا هَامُ قَلِيلٌ مِنَ الْقُرْآنِ كَثِيرٌ ثُمَّ قَامَ هَامٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَوَدَّعَهُ فَلَمْ يَعُدْ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حَتَّى قُبِضَ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

395- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi bir gün oturmuştu. O esnada hurma ağacı gibi uzun bir adam geldi. Selam verdi, o da selamın cevabını verdi ve dedi ki: Cinlere benziyorsun ve konuşman da onlarınki gibi. Ey Allah’ın kulu! Sen kimsin? Dedi ki: Ben Ham ibni Him ibni Lakis ibni İblisim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona dedi ki: Seninle İblis arasında iki baba mı var? Dedi ki: Evet ya Rasûlullah! Dedi ki: Kaç yaşındasın? Dedi ki: Dünyanın ömründen biraz yedim. Ben Kabil’in Habil’i öldürdüğü günlerde konuşmaları anlayan bir çocuktum. Takvadan nehyediyordum, kasırları dolaşıyordum, yakınlarla ilişkiyi kesmeyi emrediyordum, yemeği bozuyordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Kötü düşünceli ihtiyarın çok kötü siyresi ve onu kabul eden genç. Ham dedi ki: Ya Rasûlullah! Ben tevbe ettim. dedi ki: Tevben nebilerden kimin eliyle gerçekleşti?

Dedi ki: Nuh’un eliyle oldu. Gemisinde onunla beraberdim. Kavmine beddua ettiğinde onu kınadım, sonunda ağladı ve beni de ağlattı. Kesinlikle o yaptığımdan ötürü pişmanlık duyuyorum ve cahillerden olmaktan Allah’a sığınıyorum. Sonra Hud’la beraber mescidindeyim. Ona iman edenler de vardı. Kavmine beddua ettiğinde onu kınadım, sonunda ağladı ve beni de ağlattı. Kesinlikle o yaptığımdan dolayı pişmanlık duyuyorum ve cahillerden olmaktan Allah’a sığınıyorum. Sonra kavmi İbrahim’le savaştığında ve onu ateşe attığında onunla beraberdim ve Allah ateşi ona serin ve selametli karar kıldı. Sonra kardeşleri Yusuf’a haset ettiklerinde ve onu kuyuya attıklarında onunla beraberdim. Kuyunun içinde hızlıca ona yetiştim ve onu yumuşak bir yere koydum. Sonra Allah onu hapisten çıkarana kadar onunla hapiste beraberdim, ona arkadaşlık ettim. Sonra Musa’yla beraberdim. Bana Tevrat’tan bir cüz öğretti ve dedi ki: Eğer İsa’ya ulaşırsan benden ona selam söyle. Onunla karşılaştım ve Musa’nın selamını ona söyledim ve bana İncil’den bir cüz öğretti ve dedi ki: Eğer Muhammed’e ulaşırsan benden ona selam söyle ya Rasûlullah! İsa sana selam söylüyor. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Allah’ın Ruhu ve Kelimesi İsa’ya, Allah’ın bütün nebilerine ve resullerine gökler ve arz var oldukça selam olsun! Ya Ham! Ulaştırmandan dolayı sana da selam olsun. Bizden isteklerin nedir?

Dedi ki: İsteğim Allah’ın seni ümmetine bırakması ve onları da senin için salih kılması ve senden sonra da vasine doğru istikametle onları rızıklandırması. Gerçekten de geçmiş ümmetler vasilere isyan etmekle helak oldular. Senden isteğim ya Rasûlullah! Bana kendisiyle salat kılabileceğim, Kur’an’dan bir ayet öğretmeni istiyorum.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali’ye dedi ki: Ya Ali! Ham’a öğret ve arkadaşlık et! Ham dedi ki: Ya Rasûlullah! Beni yanına kattığın bu kimdir? Biz cinler topluluğu nebi ve nebinin vasisi dışında kimseyle konuşmamakla emrolunduk. Rasûlullah ona dedi ki: Ya Ham! Kitapta Âdem’in vasisi olarak kimi buldunuz? Dedi ki: Şeys ibni Âdem. Dedi ki: Nuh’un vasisi olarak kimi buldunuz? Dedi ki: Sam ibni Nuh. Dedi ki: Hud’un vasisi kimdi? Dedi ki: Hud’un amcasının oğlu Yuhanna ibni Hizan. Dedi ki: İbrahim’in vasisi kimdi? Dedi ki: İshak ibni İbrahim. Dedi ki: Musa’nın vasisi kimdi? Dedi ki: Yuşa ibni Nun. Dedi ki: İsa’nın vasisi kimdi? Dedi ki: Meryem’in amcasının oğlu Şemun ibni Hamun es Safa. Dedi ki: Kitapta Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin vasisi olarak kimi buldunuz? Dedi ki: O Tevrat’ta Âliya’dır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona dedi ki: Bu bahsettiğin Âliya, o vasim Ali’dir. Dedi ki: Ya Rasûlullah! Onun bundan başka ismi var mı? Dedi ki: Evet, Heydera’dır. Onu neden soruyorsun? Dedi ki: Biz nebilerin kitaplarında onu bulduk. İncil’de Heydara’dır. Dedi ki: O Heydera’dir.

Dedi ki: Ali ona Kur’an’dan sure öğretti. Ham dedi ki: Ya Ali! Ey Muhammed’in vasisi! Kur’an’dan öğrettiğin bana yeterli midir? Dedi ki: Evet ya Ham! Kur’an’dan az bir şey çok sayılır. Sonra Ham nebi sallallahu aleyhi ve alihiye doğru kalktı ve ona veda etti ve nebi sallallahu aleyhi ve alihi vefat edene kadar yanına dönmedi.

(Bu babda konuyla alakalı on beş tane rivayet vardı.)

20. Bab: İmamlar Allah’ın Semadaki ve Arzındaki İlminin Hazinedarlardır

403- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَاللَّهِ إِنَّا لَخُزَّانُ اللَّهِ فِي سَمَائِهِ وَأَرْضِهِ لَا عَلَى ذَهَبٍ وَلَا عَلَى فِضَّةٍ إِلَّا عَلَى عِلْمِهِ إِنَّ مِنَّا لَحَمَلَةُ الْعَرْشِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.

403- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Vallahi biz Allah’ın semasındaki ve arzındaki hazinedarlarıyız ama altına ve gümüşe değil sadece onun ilmine. Muhakkak ki kıyametin günü Arş’ı taşıyan bizdendir.

408- عَنْ سَدِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ مَا أَنْتُمْ؟ قَالَ: نَحْنُ خُزَّانُ اللَّهِ عَلَى عِلْمِ اللَّهِ وَنَحْنُ تَرَاجِمَةُ وَحْيِ اللَّهِ نَحْنُ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ عَلَى مَنْ دُونَ السَّمَاءِ وَفَوْقَ الْأَرْضِ.

408- Sedir şöyle rivayet eder: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım! Siz nesiniz? Dedi ki: Biz Allah’ın ilmine Allah’ın hazinedarlarıyız, Allah’ın vahyinin tercümanlarıyız, semanın altında ve arzın üstünde olanlara ulaşan huccetleriz. 

410- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ نَحْنُ وُلَاةُ أَمْرِ اللَّهِ وَخَزَنَةُ عِلْمِ اللَّهِ وَعَيْبَةُ وَحْيِ اللَّهِ.

410- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Allah’ın işinin valileriyiz, Allah’ın ilminin hazinedarıyız ve Allah’ın vahyinin heybesiyiz.

413- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: نَحْنُ خُزَّانُ اللَّهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَشِيعَتُنَا خُزَّانُنَا وَلَوْلَانَا مَا عُرِفَ اللَّهُ.

413- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Allah’ın dünyadaki ve ahiretteki hazinedarlarıyız ve Şialarımız da bizim hazinedarlarımızdır. Eğer biz olmasaydık Allah tanınmazdı.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

21. Bab: Semaların ve Arzın Melekutu Rasûlullah’a Arz Edildiği Gibi İmamlara da Arz Edildi ve Hatta Arşın Ötesine de Baktılar

419- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي هَذِهِ الْآيَة:ِ (وَ كَذلِكَ نُرِي إِبْراهِيمَ مَلَكُوتَ السَّماواتِ وَالْأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ)‏ قَالَ: كُشِطَ اللهُ لَهُ عَنِ الْأَرْضِ حَتَّى رَآهَا وَمَنْ فِيهَا وَعَنِ السَّمَاءِ حَتَّى رَآهَا وَمَنْ فِيهَا وَالْمَلَكُ الَّذِي يَحْمِلُهَا وَالْعَرْشُ وَمَنْ عَلَيْهِ وَكَذَلِكَ أُرِيَ صَاحِبُكُمْ.

419- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam bu ayet hakkında şöyle dedi: (Böylece, biz İbrahim’e yakin edenlerden olması için semaların ve arzın melekutunu gösterdik. Enam 75) Arzı görene kadar Allah onun görüş gücünü açtı. Arzı ve içinde olanı gördü. Semayı ve semada olanı görene kadar onun görüş gücünü açtı, Arşı taşıyan meleği ve onun üstünde olanı gördü. Aynı şekilde sizin sahibinize de (kendisini kastediyor) gösterildi.

423- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَحَدِهِمَا عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ:‏ (وَ كَذلِكَ نُرِي إِبْراهِيمَ مَلَكُوتَ السَّماواتِ وَالْأَرْضِ)‏ قَالَ: كُشِفَتْ‏ لَهُ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ حَتَّى رَآهَا وَرَأَى مَا فِيهَا وَالْعَرْشَ وَمَنْ عَلَيْهِ قَالَ: قُلْتُ لَهُ: فَأُوتِيَ مُحَمَّدٌ مِثْلَ مَا أُوتِيَ إِبْرَاهِيمُ؟ قَالَ: نَعَمْ وَصَاحِبُكُمْ هَذَا أَيْضاً.  

423- Ebu Basir ikisinden birinden aleyhimasselam şöyle rivayet etti: Ona dedim ki: (Böylece, biz İbrahim’e semaların ve arzın melekutunu gösterdik. Enam 75)? Dedi ki: Semaları, arzı ve onlarda olanları, Arşı ve onun üstünde olanı görene kadar onun göz perdeleri açıldı. Dedim ki: İbrahim aleyhisselama ne verildiyse Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye de aynısı verildi mi? Dedi ki: Evet! Ve sizin bu sahibiniz de aynıdır.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)

22. Bab: Nebilere ve Meleklere Çıkan İlimler İmamlara Ulaşmıştır

432- عَنْ سَدِيرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ لِلَّهِ عِلْماً عَامّاً وَعِلْماً خَاصّاً فَأَمَّا الْخَاصُّ فَالَّذِي لَمْ يَطَّلِعْ عَلَيْهِ مَلَكٌ مُقَرَّبٌ وَلَا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ وَأَمَّا عِلْمُهُ الْعَامُّ الَّذِي اطلعت أَطْلَعَ عَلَيْهِ الْمَلَائِكَةَ الْمُقَرَّبُونَ وَالْأَنْبِيَاءَ الْمُرْسَلُونَ قَدْ وَقَعَ ذَلِكَ كُلُّهُ إِلَيْنَا ثُمَّ قَالَ: أَ مَا تَقْرَأُ: (عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ ما فِي الْأَرْحامِ وَما تَدْرِي نَفْسٌ ما ذا تَكْسِبُ غَداً وَما تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ).

432- Sedir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah’ın bir genel bir de has ilmi vardır. Has olan ilmine gelince; ne mukarreb melek ne de mursel nebi ona ulaşamaz. Onun genel ilmi ise; ona mukarreb melekler ve mursel nebiler ulaşabilir ve o ilmin hepsi bize ulaşır. Okumuyor musun: (Saatin ilmi onun yanındadır, bereket yağmurunu yağdırır. Rahimlerde olanı bilir. Nefs yarın ne kazanacağını bilmez, arzın neresinde öleceğini bilmez. Lokman 34)

433- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ لِلَّهِ عِلْمَيْنِ عِلْمٌ مَكْنُونٌ مَخْزُونٌ لَا يَعْلَمُهُ إِلَّا هُوَ مِنْ ذَلِكَ يَكُونُ الْبَدَاءُ وَعِلْمٌ عَلَّمَهُ مَلَائِكَتَهُ وَرُسُلَهُ وَأَنْبِيَاءَهُ وَنَحْنُ نَعْلَمُهُ.

433- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah’ın iki çeşit ilmi vardır. Saklanmış ve gizlenmiş ilim; o ilmi ondan başkası bilmez ve beda o ilimden olur. Ve diğer ilm; onu meleklerine, resullerine ve nebilerine öğretti ve biz o ilmi biliyoruz.

434- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏:‏ إِنَّ لِلَّهِ عِلْمَيْنِ عِلْمٌ مَبْذُولٌ وَعِلْمٌ مَكْفُوفٌ فَأَمَّا الْمَبْذُولُ فَإِنَّهُ لَيْسَ مِنْ شَيْ‏ءٍ يَعْلَمُهُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّسُلُ إِلَّا وَنَحْنُ نَعْلَمُهُ وَأَمَّا الْمَكْفُوفُ فَهُوَ الَّذِي عِنْدَهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ إِذَا خَرَجَ نَفَذَ.

434- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah’ın iki çeşit ilmi vardır. Sunulmuş ilim ve tutulmuş ilim. Sunulmuş ilime gelince; melekler ve resuller ondan ne biliyorsa mutlaka biz de onu biliriz. Tutulmuş ilim ise; o ilim onun yanındaki Ummul Kitaptadır. Oradan çıktığında nüfuz eder.

(Bu babda konuyla alakalı on sekiz tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

450- عَنْ سَدِيرٍ قَالَ:‏ سَمِعْتُ حُمْرَانَ بْنَ أَعْيَنَ يَسْأَلُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (بَدِيعُ السَّماواتِ وَالْأَرْضِ)‏ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ ابْتَدَعَ الْأَشْيَاءَ كُلَّهَا عَلَى غَيْرِ مِثَالٍ كَانَ قَبْلَهُ وَابْتَدَعَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرَضِينَ وَلَمْ يَكُنْ قَبْلَهُنَّ سَمَاوَاتٌ وَلَا أَرَضُونَ أَ مَا تَسْمَعُ لِقَوْلِهِ تَعَالَى: (وَ كانَ عَرْشُهُ عَلَى الْماءِ)؟ فَقَالَ لَهُ حُمْرَانُ بْنُ أَعْيَنَ: أَ رَأَيْتَ قَوْلَهُ‏: (عالِمُ الْغَيْبِ فَلا يُظْهِرُ عَلى‏ غَيْبِهِ أَحَداً) فَقَالَ لَهُ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: (إِلَّا مَنِ ارْتَضى‏ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَداً) وَكَانَ مُحَمَّدٌ وَاللَّهِ مِمَّنْ ارْتَضَاهُ وَأَمَّا قَوْلُهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (عالِمُ الْغَيْبِ)‏ فَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى عَالِمٌ بِمَا غَابَ عَنْ خَلْقِهِ بِمَا يُقَدِّرُ مِنْ شَيْ‏ءٍ وَيَقْضِيهِ فِي عِلْمِهِ قَبْلَ أَنْ يَخْلُقَهُ وَقَبْلَ أَنْ يَقْبِضَهُ إِلَى الْمَلَائِكَةِ فَذَلِكَ يَا حُمْرَانُ عِلْمٌ مَوْقُوفٌ عِنْدَهُ غَيْرُ مَقْضَيٍّ لَا يَعْلَمُهُ غَيْرُهُ إِلَيْهِ فِيهِ الْمَشِيَّةُ فَيَقْضِيهِ إِذَا أَرَادَ وَيَبْدُو لَهُ فِيهِ فَلَا يُمْضِيهِ فَأَمَّا الْعِلْمُ الَّذِي يُقَدِّرُهُ اللَّهُ وَيَقْضِيهِ وَيُمْضِيهِ فَهُوَ الْعِلْمُ الَّذِي انْتَهَى إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ ثُمَّ إِلَيْنَا.

450- Sedir şöyle rivayet etti: Humran ibni Ayan Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın (Semaları ve yeryüzünü örneksiz yarattı. Bakara 117) ayetini sordu. Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Muhakkak ki Allah, şeylerin hepsini örneksiz, öncesinde bir benzeri olmadan yarattı. Semaları ve yeryüzünü de örneksiz yarattı. Onların öncesinde semalar ve yeryüzü yoktu. AllahuTeala’nın (Onun arşı suyun üstündeydi. Hud 7) ayetini işitmedin mi? Humran ibni Ayan dedi ki: (O, gaybı bilendir. Kendi gaybını kimseye açmaz. Cin 26) ayetini görmedin mi? Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: (Sadece Resullerden razı olduğu hariç ve o onun önünden ve arkasından gözetleyici gönderir. Cin 27) Ve Muhammed vallahi onun razı olduklarındandı. Ama Tebareke ve Tala’nın (Gaybı bilir. Cin 26) ayeti. Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala yaratıklarından gaib olan şeyde alimdir. O şeyi yaratmadan ve meleklere sunmadan önce takdir eder ve ilminde onaylar. Ya Humran! O durdurulan ilim onun yanındadır, onaylanmamıştır ve onu, onun dışında kimse bilmez. O ilim hakkında onun dilemesi söz konusudur. İsterse onaylar, ilmin içinde onu zahir ettirir ama imzalamaz. Ama Allah’ın takdir ettiği, sunduğu ve imzaladığı o ilim; o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihide son bulur, sonra da bizde.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

3. Cüz

1. Bab: İmamlar Âdem’in ve Bütün Alimlerin İlimlerine Varis Oldular

452- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ الْعِلْمَ الَّذِي هَبَطَ مَعَ آدَمَ لَمْ يُرْفَعْ وَإِنَّ الْعِلْمَ يُتَوَارَثُ وَمَا يَمُوتُ مِنَّا عَالِمٌ حَتَّى يُخْلِفَهُ مِنْ أَهْلِهِ مَنْ يَعْلَمُ عِلْمَهُ أَوْ مَا شَاءَ اللَّهُ.

452- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki ilim Âdem’le beraber indi ve geri gitmedi. Muhakkak ki ilimi miras alınır. Bizden bir alim kendi ehlinden, kendi ilmi kadarını veya Allah’ın dilediği kadarını bilen birini halife bırakana kadar ölmez.  

453- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ كَانَتْ فِي عَلِيٍّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ سُنَّةُ أَلْفِ نَبِيٍّ وَقَالَ: إِنَّ الْعِلْمَ الَّذِي نَزَلَ مَعَ آدَمَ لَمْ يُرْفَعْ وَمَا مَاتَ عَالِمٌ فَذَهَبَ عِلْمُهُ وَإِنَّ الْعِلْمَ لَيُتَوَارَثُ إِنَّ الْأَرْضَ لَا تَبْقَى بِغَيْرِ عَالِمٍ.

453- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ali’de sallallahu aleyhi bin nebinin sünneti vardır. Muhakkak ki ilim Âdem’le beraber indi ve geri gitmedi. Alim ölmez ki onun ölümüyle ilmi de gitsin. Muhakkak ki ilimi miras alınır ve arz alimsiz kalmaz.

463-عَنْ جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَمُصُّونَ الثِّمَادَ وَيَدَعُونَ النَّهَرَ الْعَظِيمَ قِيلَ لَهُ: وَمَا النَّهَرُ الْعَظِيمُ؟ قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَإِنَّهُ وَالْعِلْمُ الَّذِي آتَاهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ جَمَعَ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ سُنَنَ النَّبِيِّينَ مِنْ آدَمَ هَلُمَّ جَرّاً إِلَى مُحَمَّدٍ قِيلَ لَهُ: وَمَا تِلْكَ السُّنَنُ؟ قَالَ: عِلْمُ النَّبِيِّينَ بِأَسْرِهِ إِنَّ اللَّهَ جَمَعَ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عِلْمَ النَّبِيِّينَ بِأَسْرِهِ وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ صَيَّرَ ذَلِكَ كُلَّهُ عِنْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ الرَّجُلُ: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ فَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ أَعْلَمُ أَوْ بَعْضُ النَّبِيِّينَ؟ فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: اسْمَعُوا مَا نَقُولُ إِنَّ اللَّهَ يَفْتَحُ مَسَامِعَ مَنْ يَشَاءُ إِنِّي حَدَّثْتُ أَنَّ اللَّهَ جَمَعَ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عِلْمَ النَّبِيِّينَ وَأَنَّهُ جَعَلَ ذَلِكَ كُلَّهُ عِنْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَهُوَ يَسْأَلُنِي هُوَ أَعْلَمُ أَمْ بَعْضُ النَّبِيِّينَ.

463- Cafer (es-Sadık) aleyhisselam şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam dedi ki: Yerde birikmiş azıcık suyu emiyorlar azim nehri bırakıyorlar. Denildi ki: Azim nehir kimdir? Dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve Allah’ın ona verdiği ilimdir. Muhakkak ki Allah Âdem’den Muhammed’e kadar olan bütün nebilerin sünnetini Muhammed sallallahu aleyhi ve alihide topladı. Denildi ki: O sünnetler nelerdir? Dedi ki: Nebilerin ilminin tamamı. Allah nebilerin ilminin tamamını Muhammed sallallahu aleyhi ve alihide topladı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de onun hepsini Emîr'ül Müminîn aleyhisselama bıraktı. Birisi dedi ki: Ey Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin oğlu! Emîr'ül Müminîn aleyhisselam mı daha alimdir yoksa bazı nebiler mi? Dedi ki: Ne dediğimizi iyi dinleyin. Allah dilediğinin kulaklarını açar. Ben, muhakkak ki Allah nebilerin ilmini Muhammed sallallahu aleyhi ve alihide topladı, o da hepsini Emîr'ül Müminîn aleyhisselama bıraktı diyorum. O bana; o mu daha alimdir yoksa bazı nebiler mi? Diye soruyor.

(Bu babda konuyla alakalı on dört tane rivayet vardı.)

2. Bab: Alimlerin Bazıları Bazılarından İlmi Miras Alırlar ve İlim Onlardan Gitmez

466- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ الْعِلْمَ يُتَوَارَثُ وَلَا يَمُوتُ عَالِمٌ إِلَّا تَرَكَ مَنْ يَعْلَمُ مِثْلَ عِلْمِهِ أَوْ مَا شَاءَ اللَّهُ.

466- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki ilim miras alınır. Alim kendi ilmini veya Allah’ın dilediği kadarını bilen birini bırakmadan ölmez.

467- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَ عَالِماً وَإِنَّ الْعِلْمَ يُتَوَارَثُ وَلَنْ يَهْلِكَ عَالِمٌ إِلَّا بَقِيَ مِنْ بَعْدِهِ مَنْ يَعْلَمُ مِثْلَ عِلْمِهِ أَوْ مَا شَاءَ اللَّهُ.

467- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Ali aleyhisselam alimdi. İlim miras alınır. Alim kendinden sonra kendi ilmini veya Allah’ın dilediği kadarını bilen birini bırakmadan asla ölmez.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

3. Bab: İmamlar Ulul Azimlerin İlmini Rasûlullah’tan Miras Almışlardır ve Ölümlerin ve Belaların İlmi Onların Yanındadır ve Onlar Allah’ın Arzında Eminleridir

470- قَالَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كَانَ أَمِينَ اللَّهِ فِي أَرْضِهِ فَلَمَّا قُبِضَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كُنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ وَرَثَتَهُ وَنَحْنُ أُمَنَاءُ اللَّهِ فِي أَرْضِهِ عِنْدَنَا عِلْمُ الْبَلَايَا وَالْمَنَايَا وَأَنْسَابُ الْعَرَبِ وَمَوْلِدُ الْإِسْلَامِ وَإِنَّا لَنَعْرِفُ الرَّجُلَ إِذَا رَأَيْنَاهُ بِحَقِيقَةِ الْإِيمَانِ وَحَقِيقَةِ النِّفَاقِ وَإِنَّ شِيعَتَنَا لَمَكْتُوبُونَ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ أَخَذَ اللَّهُ عَلَيْنَا وَعَلَيْهِمُ الْمِيثَاقَ يَرِدُونَ مَوْرِدَنَا وَيَدْخُلُونَ مَدْخَلَنَا نَحْنُ النُّجَبَاءُ وَأَفْرَاطُنَا أَفْرَاطُ الْأَنْبِيَاءِ وَنَحْنُ أَبْنَاءُ الْأَوْصِيَاءِ.

وَ نَحْنُ الْمَخْصُوصُونَ فِي كِتَابِ اللَّهِ وَنَحْنُ أَوْلَى النَّاسِ بِاللَّهِ وَنَحْنُ أَوْلَى النَّاسِ بِكِتَابِ اللَّهِ وَنَحْنُ أَوْلَى النَّاسِ بِدِينِ اللَّهِ وَنَحْنُ الَّذِينَ شَرَعَ لَنَا دِينَهُ فَقَالَ فِي كِتَابِهِ‏: (شَرَعَ لَكُمْ)‏ يَا آلَ مُحَمَّدٍ (مِنَ الدِّينِ ما وَصَّى بِهِ نُوحاً) فَقَدْ وَصَّانَا بِمَا أَوْصَى بِهِ نُوحاً (وَ الَّذِي أَوْحَيْنا إِلَيْكَ)‏ يَا مُحَمَّدُ (وَ ما وَصَّيْنا بِهِ إِبْراهِيمَ‏ وَمُوسى‏ وَعِيسى)‏ وَإِسْمَاعِيلَ‏ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ فَقَدْ عَلَّمَنَا وَبَلَّغَنَا مَا عَلِمْنَا وَاسْتَوْدَعَنَا عِلْمَهُمْ نَحْنُ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ وَنَحْنُ وَرَثَةُ أُولِي الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ (أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ)‏ يَا آلَ مُحَمَّدٍ (وَ لا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ)‏ وَكُونُوا عَلَى جَمَاعَةٍ (كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ)‏ مَنْ أَشْرَكَ بِوَلَايَةِ عَلِيٍ‏ (ما تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ)‏ مِنْ وَلَايَةِ عَلِيٍّ إِنَّ اللَّهَ‏ يَا مُحَمَّدُ (يَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ‏) مَنْ يُجِيبُكَ إِلَى وَلَايَةِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

470- Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi Allah’ın arzındaki eminiydi. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi şehid edildiğinde biz Ehli Beyt onun varisleriydik. Biz Allah’ın arzındaki eminleriyiz. Belaların ve ölümlerin, Arab’ın nesebi ve İslam üzerine doğanın ilmi bizim yanımızdadır. Biz bir adamı gördüğümüzde onu imanının ve nifakının hakikatiyle tanırız. Muhakkak ki Şialarımız kendi isimleriyle ve babalarının isimleriyle yazılıdır. Allah bizden ve onlardan misak aldı. Bizim ulaştığımız yere ulaşırlar ve bizim girdiğimiz yere girerler. Biz soylularız. Çocuklarımız nebilerin çocuklarıdır, biz de vasilerin oğullarıyız.

Biz Allah’ın kitabındaki özel olanlarız. İnsanların Allah’a en layık olanları biziz. Allah’ın kitabına insanların en layık olanları biziz. Allah’ın dinine insanların en layık olanları biziz. Allah dinini bize şeriat kıldı ve kitabında dedi ki: (Size şeriat kıldı. Şura 13) Ey Â-li Muhammed! (Dinden Nuh’a vasiyet ettiği şeyi. Şura 13) Nuh’a ne vasiyet ettiyse bize de vasiyet etti. (Onu sana biz vahyetttik. Şura 13) Ya Muhammed! (İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi. Şura 13) İsmail’e, İshak’a ve Yakub’a. Biz nebilerin ve resullerden Ulul Azimlerin varisleriyiz. (Dini ikame etmeniz için. Şura 13) Ya Â-li Muhammed! (Onda ayrılığa düşmeyin. Şura 13) Bir topluluk olun! (Muşriklere büyük geldi. Şura 13) Ali’nin velayetine şirk koşana. (Onları davet ettiğin şeyde. Şura 13) Ali’nin velayetine. Muhakkak ki Allah, ya Muhammed! (Yöneleni ona hidayet eder. Şura. 13) Kim Ali aleyhisselamın velayetinde sana icabet ederse.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

474- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: إِنَّ أَوَّلَ وَصِيٍّ كَانَ عَلَى وَجْهِ الْأَرْضِ هِبَةُ اللَّهِ بْنُ آدَمَ وَمَا مِنْ نَبِيٍّ مَضَى إِلَّا وَلَهُ وَصِيٌّ وَكَانَ عَدَدُ جَمِيعِ الْأَنْبِيَاءِ مِائَةَ أَلْفِ نَبِيٍّ وَأَرْبَعَةً وَعِشْرِينَ أَلْفَ نَبِيٍّ خَمْسَةٌ مِنْهُمْ أُولُو الْعَزْمِ: نُوحٌ وَإِبْرَاهِيمُ وَمُوسَى وَعِيسَى وَمُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَإِنَّ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَ هِبَةُ اللَّهِ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَرِثَ عِلْمَ الْأَوْصِيَاءِ وَعِلْمَ مَنْ كَانَ قَبْلَهُ أَمَا إِنَّ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَرِثَ عِلْمَ مَنْ كَانَ قَبْلَهُ مِنَ الْأَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ وَعَلَى قَائِمَةِ الْعَرْشِ مَكْتُوبٌ: حَمْزَةُ أَسَدُ اللَّهِ وَأَسَدُ رَسُولِهِ وَسَيِّدُ الشُّهَدَاءِ وَفِي زَوَايَا الْعَرْشِ مَكْتُوبٌ عَنْ يَمِينِ رَبِّهَا وَكِلْتَا يَدَيْهِ يَمِينٌ: عَلِيٌّ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَهَذِهِ حُجَّتُنَا عَلَى مَنْ أَنْكَرَ حَقَّنَا وَجَحَدَنَا مِيرَاثَنَا وَمَا مَنَعَنَا مِنْ كَلَامٍ وَأَمَامَنَا الْيَقِينُ فَأَيُّ حُجَّةٍ تَكُونُ أَبْلَغَ مِنْ هَذَا؟!

474- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Arzdaki ilk vasi Hibetullah ibni Âdem’di. Geçip giden her nebinin mutlaka bir vasisi vardır. Nebilerin sayısı yüz yirmi dört bindir. Onlardan beş tanesi Ulul Azimdir: Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi. Ali ibni Ebu Talib aleyhisselam Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin Hibetullahıdır, vasilerin ve kendinden öncekilerin ilminin mirasçısıdır. Şüphesiz Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi de kendinden önceki nebilerin ve mursellerin ilminin mirasçısıdır. Arşın direğinin üstünde şöyle yazılıdır: Hamza Allah’ın aslanıdır, resulünün aslanıdır ve şehitlerin seyyididir. Arşın köşelerinde Rabb’in sağ eliyle şöyle yazılmıştır ve onun iki eli de sağdır: Ali Emîr'ül Müminîn aleyhisselamdır. Bu bizim hakkımızı inkâr edene ve mirasımızı tanımayana karşı huccetimizdir. Ne bizi kelamdan meneder ve önümüzde hangi delil bundan daha beliğ olur?

475- قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ خَتَمَ مِائَةَ أَلْفِ نَبِيٍّ وَأَرْبَعَةً وَعِشْرِينَ أَلْفَ نَبِيٍّ وَخَتَمْتُ أَنَا مِائَةَ أَلْفِ وَصِيٍّ وَأَرْبَعَةً وَعِشْرِينَ أَلْفَ وَصِيٍّ وَكُلِّفْتُ وَمَا تَكَلَّفَ الْأَوْصِيَاءُ قَبْلِي‏ وَاللَّهُ الْمُسْتَعانُ‏ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ فِي مَرَضِهِ: لَسْتُ أَخَافُ عَلَيْكَ أَنْ تَضِلَّ بَعْدَ الْهُدَى وَلَكِنْ أَخَافُ عَلَيْكَ فُسَّاقَ قُرَيْشٍ وَعَادِيَتَهُمْ‏ حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ‏ عَلَى أَنَّ ثُلُثَيِ الْقُرْآنِ فِينَا وَفِي شِيعَتِنَا فَمَا كَانَ مِنْ خَيْرٍ فَلَنَا وَلِشِيعَتِنَا وَالثُلُثَ الْبَاقِي أَشْرَكْنَا فِيهِ النَّاسَ فَمَا كَانَ فِيهِ مِنْ شَرٍّ فَلِعَدُوِّنَا ثُمَّ قَالَ: (قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ)‏ إِلَى آخِرِ الْآيَةِ فَنَحْنُ أَهْلَ الْبَيْتِ وَشِيعَتُنَا أُولُو الْأَلْبَابِ‏ وَالَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ‏ عَدُوُّنَا وَشِيعَتُنَا هُمُ الْمُهْتَدُونَ‏.

475- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi yüz yirmi dört bin nebiyi tamamlamıştır ve ben de yüz yirmi dört bin vasiyi tamamladım ve  benden önceki vasilerin üstlendiğini üstlendim. Allah yardım istenecek olandır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi hastalığında şöyle dedi: Hidayetten sonra sapıtacağından korkmuyorum; velakin senin için Kureyş’in fasıklarından ve düşmanlıklarından korkuyorum. Allah bize yeter ve o en güzel vekildir. Muhakkak ki Kur’an’ın üçte ikisi biz ve Şialarımız hakkındadır ve kalan üçte birlik kısmına da insanlarla ortağız. Kur’an’da şerle alakalı ne varsa o düşmanımız hakkındadır. (De ki bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Sadece akıl sahipleri düşünüp öğüt alır. Zumer 9) Biz Ehli Beyt ve Şialarımız akıl sahipleriyiz ve o bilmeyenler ise düşmanımızdır. Şialarımız; onlar hidayet olanlardır.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

4. Bab: İmamlardan Bir Şey Gizlenmez ve Ümmetin İhtiyaç Duyduğu Şeyler Onların Yanındadır

476- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ اللَّهَ أَحْكَمُ وَأَكْرَمُ وَأَجَلُّ وَأَعْلَمُ مِنْ أَنْ يَكُونَ احْتَجَّ عَلَى عِبَادِهِ بِحُجَّةٍ ثُمَّ يُغَيِّبُ عَنْهُمْ شَيْئاً مِنْ أَمْرِهِمْ.

476- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah kullarına bir huccet karar kılıp sonra da onların işlerini onlardan saklamaktan daha hekim, daha kerim, daha yüce ve daha alimdir.

477- عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ الصَّائِغِ قَالَ: قَالَ لِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ تَرَى أَنَّ اللَّهَ اسْتَرْعَى رَاعِياً عَلَى عِبَادِهِ وَاسْتَخْلَفَ خَلِيفَةً عَلَيْهِمْ يَحْجُبُ عَنْهُ شَيْئاً مِنْ أُمُورِهِمْ؟!

477- Abdulaziz Saiğ şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam bana dedi ki: Görüyor musun Allah kullarının başına bir güden getirir, onların başına bir halife bırakır ve onların işlerinde bir şeyi ondan gizler?

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

481- عَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِي الْأَصْبَغِ قَالَ‏: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَالِساً إِذْ دَخَلَ عَلَيْهِ الْحَسَنُ بْنُ السَّرِيِّ الْكَرْخِيُّ فَسَأَلَ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ شَيْ‏ءٍ فَأَجَابَهُ أَبُو عَبْدِ اللهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ: لَيْسَ كَذَلِكَ! فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: هُوَ كَذَلِكَ وَرَدَّهَا عَلَيْهِ مِرَاراً كُلُّ ذَلِكَ يَقُولُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ هُوَ كَذَلِكَ وَيَقُولُ هُوَ لَا فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ تَرَى مَنْ جَعَلَهُ اللَّهُ حُجَّةً عَلَى خَلْقِهِ يَخْفَى عَلَيْهِ شَيْ‏ءٌ مِنْ أُمُورِهِمْ؟!

481- Said ibni Ebu Esbağ şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanında oturuyordum. O esnada huzuruna Hasan ibni Serra Kerhi geldi ve Ebu Abdullah aleyhisselama bir şey sordu ve o da cevabını verdi. Dedi ki: Öyle değil. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: O öyle. Ebu Abdullah aleyhisselam her o öyle dediğinde o da defalarca reddetti ve hayır dedi. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Öyle mi görüyorsun? Allah birisini yaratıklarına huccet karar kılıp sonra da onların işlerini ondan mı gizliyor?

483- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَنْ زَعَمَ أَنَّ اللَّهَ يَحْتَجُّ بِعَبْدِهِ فِي بِلَادِهِ ثُمَّ يَسْتُرُ عَنْهُ جَمِيعَ مَا يَحْتَاجُ إِلَيْهِ فَقَدِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ‏.

483- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kim Allah’ın şehirlerinde, kullarına huccet karar kılıp sonra ihtiyaç duydukları şeyi ondan gizlediğini iddia ederse Allah’a iftira atmıştır.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

5. Bab :Semaların Arzın ve Onun Dışındakilerin İlmi ve Haberi İmamlardan Gizli Kalmaz

484- عَنْ سَمَاعَةَ بْنِ سَعْدٍ الْخَثْعَمِيِ‏ أَنَّهُ كَانَ مَعَ الْمُفَضَّلِ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ الْمُفَضَّلُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! يَفْرِضُ اللَّهُ طَاعَةَ عَبْدٍ عَلَى الْعِبَادِ ثُمَّ يَحْجُبُ عَنْهُ خَبَرَ السَّمَاءِ؟ قَالَ: لَا اللَّهُ أَرْحَمُ وَأَكْرَمُ وَأَرْأَفُ بِعِبَادِهِ مِنْ أَنْ يَفْرِضْ عَلَيْهِمْ طَاعَةَ عَبْدٍ يَحْجُبُ عَنْهُ خَبَرَ السَّمَاءِ صَبَاحاً أَوْ مَسَاءً.

484- Semae ibni Saad şöyle rivayet etti: Mufaddal ile Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Mufaddal dedi ki: Sana feda olayım! Allah birisinin itaatini kullara farz edip sonra semanın haberini ondan gizler mi? Dedi ki: Hayır! Allah kullarına birisinin itaatini farz edip sonra da sabah olsun, akşam olsun semanın haberini ondan gizlemekten daha rahim daha kerim ve daha şefkatlidir.

485- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ لَا وَاللَّهِ لَا يَكُونُ عَالِمٌ جَاهِلًا أَبَداً عَالِمٌ بِشَيْ‏ءٍ جَاهِلٌ بِشَيْ‏ءٍ ثُمَّ قَالَ: اللَّهُ أَجَلُّ وَأَعَزُّ وَأَعْظَمُ وَأَكْرَمُ مِنْ أَنْ يَفْرِضَ طَاعَةَ عَبْدٍ يَحْجُبُ عَنْهُ عِلْمَ سَمَائِهِ وَأَرْضِهِ ثُمَّ قَالَ: لَا يَحْجُبُ ذَلِكَ عَنْهُ.

485- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Vallahi alim ebeden cahil olmaz! Alim bir şeydir, cahil bir şeydir. Allah birisinin itaatini farz edip sonra da ondan semasının ve arzının ilmini gizlemekten daha yüce, daha aziz, daha azim, daha kerimdir. Onlar ondan gizlemez.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

6. Bab: İmamlar Semalarda Arzda Cennette Cehennemde Olanları Olmuş ve Kıyamete Kadar Olacak Şeyleri Bilirler

493- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ سُئِلَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ عِلْمِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ: عَلِمَ النَّبِيُّ عِلْمَ جَمِيعِ النَّبِيِّينَ وَعِلْمَ مَا كَانَ وَعِلْمَ مَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى قِيَامِ السَّاعَةِ ثُمَّ قَالَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إِنِّي لَأَعْلَمُ عِلْمَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعِلْمَ مَا كَانَ وَعِلْمَ مَا هُوَ كَائِنٌ فِيمَا بَيْنِي وَبَيْنَ قِيَامِ السَّاعَةِ.

493- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselama nebi sallallahu aleyhi ve alihinin ilmi soruldu. Dedi ki: Nebinin ilmi bütün nebilerin ilmidir ve olmuş şeylerin ve kıyamet saatine kadar olacak şeylerin ilmidir. Sonra dedi ki: Nefsim elinde olana and olsun! Ben de nebi sallallahu aleyhi ve alihinin ilmini, olmuş şeylerin ve benimle saatin kıyamı arasında olacak şeylerin ilmini biliyorum.

495- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنِّي لَأَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَأَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا فِي الْجَنَّةِ وَأَعْلَمُ مَا فِي النَّارِ وَأَعْلَمُ مَا كَانَ وَأَعْلَمُ مَا يَكُونُ عَلِمْتُ ذَلِكَ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى تَعَالَى يَقُولُ: (فِيهِ تِبْيَانُ كُلِّ شَيْ‏ءٍ).

495- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ben semada ve arzda ne olduğunu biliyorum. Cennette ve cehennemde ne olduğunu biliyorum. Olmuş şeyleri ve olacak şeyleri biliyorum. Onların hepsini Allah’ın kitabından öğrendim. Allah şöyle diyor: (Onda her şeyin açıklaması vardır.)

497- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَشِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنِّي لَأَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَأَعْلَمُ مَا فِي الْأَرَضِينَ وَأَعْلَمُ مَا فِي الْجَنَّةِ وَأَعْلَمُ مَا فِي النَّارِ وَأَعْلَمُ مَا كَانَ وَمَا يَكُونُ قَالَ: ثُمَّ مَكَثَ هُنَيْئَةً فَرَأَى أَنَّ ذَلِكَ كَبُرَ عَلَى مَنْ سَمِعَهُ فَقَالَ: عَلِمْتُ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَقُولُ: (فِيهِ تِبْيَانُ كُلِّ شَيْ‏ءٍ).

497- Abdullah ibni Beşir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ben semalarda ve arzda ne olduğunu biliyorum. Cennette ve cehennemde ne olduğunu biliyorum. Olmuş ve olacak şeyleri biliyorum. Sonra rahat bir şekilde bir müddet bekledi. Gördü ki o dediği dinleyenlere büyük ve ağır geldi dedi ki: Allah’ın kitabından öğrendim. Allah diyor ki: (Onda her şeyin açıklaması vardır.)

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

7. Bab: İmamlara Geçmişin ve Kıyametin Gününe Kadar Geleceğin İlmi Verildi

499- عَنْ سَيْفٍ التَّمَّارِ قَالَ‏: كُنَّا مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَمَاعَةً مِنَ الشِّيعَةِ فِي الْحِجْرِ فَقَالَ: عَلَيْنَا عَيْنٌ؟ فَالْتَفَتْنَا يَمْنَةً وَيَسْرَةً فَلَمْ نَرَ أَحَداً فَقُلْنَا: لَيْسَ عَلَيْنَا عَيْنٌ فَقَالَ: وَرَبِّ الْكَعْبَةِ وَرَبِّ الْبَيْتِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ لَوْ كُنْتُ بَيْنَ مُوسَى وَالْخَضِرِ لَأَخْبَرْتُهُمَا أَنِّي أَعْلَمُ مِنْهُمَا وَلَأَنْبَأْتُهُمَا بِمَا لَيْسَ فِي أَيْدِيهِمَا لِأَنَّ مُوسَى وَالْخَضِرَ أُعْطِيَا عِلْمَ مَا كَانَ وَلَمْ يُعْطَيَا عِلْمَ مَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ أُعْطِيَ عِلْمَ مَا كَانَ وَمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَوَرِثْنَاهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وِرَاثَةً.

499- Seyf Temmar şöyle rivayet etti: Şialardan bir cemaatle Hicirde Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık. Dedi ki: Bizi gözetleyen var mı? Sağa sola göz attık, kimseyi göremedik ve aramızda casus yok dedik. Dedi ki: Kabe’nin Rabb’ine and olsun! Kabe’nin Rabb’ine and olsun! Kabe’nin Rabb’ine and olsun! Musa’yla Hızır’ın arasında olsaydım, o ikisinden daha alim olduğumu, o ikisine söylerdim ve o ikisinin elinde olmayan şeyleri, o ikisine haber verirdim. Çünkü Musa’ya ve Hızır’a olmuş şeylerin ilmi verildi ama kıyamet gününe kadar olacak şeylerin ilmi verilmedi. Rasûlullah’a olmuş ve kıyamete kadar olacak şeylerin ilmi verildi ve biz o ilmi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden miras olarak aldık.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

502- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِهِ: (هَذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي)‏ فَقَالَ:‏ ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ‏ مَا هُوَ كَائِنٌ‏ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي‏ مَا قَدْ كَانَ‏.

502- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah’ın: (Bu benimle beraber olanın ve benden öncekilerin zikridir. Enbiya 24) ayeti hakkında şöyle dedi: Bu benimle beraber olanların zikri: Olacak olan şeydir. Benden öncekilerin zikri: Olmuş olan şeydir.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)

8. Bab: Cuma Gecesi İmamların İlmi Artar

508- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَاللَّهِ إِنَّ أَرْوَاحَنَا وَأَرْوَاحَ النَّبِيِّينَ لَتُوَافي الْعَرْشَ كُلُّ لَيْلَةِ جُمُعَةٍ فَمَا تُرَدُّ فِي أَبْدَانِنَا إِلَّا بِجَمِّ الْغَفِيرِ مِنَ الْعِلْمِ.

508- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Vallahi her Cuma gecesi bizim ruhlarımız ve nebilerin ruhları Arş’a gelirler ve ilimden çokça bir miktar almadan bedenlerine geri dönmezler.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

9. Bab: Emîr'ül Müminînin Benim İçin Bir Minber Kurulsa Tevrat’ta İncil’de Zebur’da ve Kur’an’da Olana Göre Hükmederim Sözü

510- قَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَوْ ثُنِيَتْ لِيَ وِسَادَةٌ لَحَكَمْتُ بَيْنَ أَهْلِ الْقُرْآنِ بِالْقُرْآنِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى اللَّهِ وَلَحَكَمْتُ بَيْنَ أَهْلِ التَّوْرَاةِ بِالتَّوْرَاةِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى اللَّهِ وَلَحَكَمْتُ بَيْنَ أَهْلِ الْإِنْجِيلِ بِالْإِنْجِيلِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى اللَّهِ وَلَحَكَمْتُ بَيْنَ أَهْلِ الزَّبُورِ بِالزَّبُورِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى اللَّهِ وَلَوْ لَا آيَةٌ فِي كِتَابِ اللَّهِ لَأَنْبَأْتُكُمْ بِمَا يَكُونُ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ.

510- Ali (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: Benim için iki kat minder kurulsaydı, Kur’an’ın ehli arasında o Allah’a doğru ışıldayıncaya kadar Kur’an’la hükmederdim. Tevrat’ın ehli arasında o Allah’a doğru ışıldayıncaya kadar Tevrat’la hükmederdim. İncil’in ehli arasında o Allah’a doğru ışıldayıncaya kadar İncil’le hükmederdim. Zebur’un ehli arasında o Allah’a doğru ışıldayıncaya kadar Zebur’la hükmederdim. Allah’ın kitabında bir ayet olmasaydı bile saat ([4]) ayağa kalkana kadar olacak şeyleri size haber verirdim.

514- عَنْ جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ صَلَوَاتُ اللهِ وَسَلَامُهُ عَلَيْهِ أَنَّهُ قَالَ‏: لَوْ وُضِعَتْ لِي وِسَادَةٌ ثُمَّ اتَّكَأْتُ عَلَيْهَا لَقَضَيْتُ بَيْنَ أَهْلِ التَّوْرَاةِ بِالتَّوْرَاةِ حَتَّى تَزْهَرَ إِلَى رَبِّهَا وَلَوْ وُضِعَتْ لِي وِسَادَةٌ ثُمَّ اتَّكَأْتُ عَلَيْهَا لَقَضَيْتُ بَيْنَ أَهْلِ الْإِنْجِيلِ بِالْإِنْجِيلِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى رَبِّهِ وَلَوْ وُضِعَتْ لِي وِسَادَةٌ ثُمَّ اتَّكَأْتُ عَلَيْهَا لَقَضَيْتُ بَيْنَ أَهْلِ الزَّبُورِ بِالزَّبُورِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى رَبِّهِ وَلَوْ وُضِعَتْ لِي وِسَادَةٌ ثُمَّ اتَّكَيْتُ عَلَيْهَا لَقَضَيْتُ بَيْنَ أَهْلِ الْقُرْآنِ بِالْقُرْآنِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى رَبِّهِ.

514- Cafer (Sadık) aleyhisselam babasından Ali ibni Ebu Talib salevatullahi ve selamuhu aleyhinin şöyle dediğini rivayet etti: Benim için bir minder koyulsaydı sonra ben de ona yaslansaydım, Tevrat’ın ehli arasında o Rabb’ine doğru ışıldayıncaya kadar Tevrat’la hükmederdim. Benim için bir minder koyulsaydı sonra ben de ona yaslansaydım, İncil’in ehli arasında o Rabb’ine doğru ışıldayıncaya kadar İncil’le hükmederdim. Benim için bir minder koyulsaydı, sonra ben de ona yaslansaydım, Zebur’un ehli arasında o Rabb’ine doğru ışıldayıncaya kadar Zebur’la hükmederdim. Benim için bir minder koyulsaydı sonra ben de ona yaslansaydım, Kur’an’ın ehli arasında o Rabb’ine doğru ışıldayıncaya kadar Kur’an’la hükmederdim.

515- قَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَوْ اسْتَقَامَتْ لِيَ الْأُمَّةُ وَثُنِيَتْ لِيَ الْوِسَادَةُ لَحَكَمْتُ فِي التَّوْرَاةِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِي التَّوْرَاةِ وَلَحَكَمْتُ فِي الْإِنْجِيلِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِي الْإِنْجِيلِ وَلَحَكَمْتُ فِي الزَّبُورِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِي الزَّبُورِ حَتَّى يَزْهَرَ إِلَى اللَّهِ وَإِنِّي قَدْ حَكَمْتُ فِي الْقُرْآنِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ.

515- Ali aleyhisselam şöyle dedi: Ümmet bana dürüst olsaydı ve benim için iki kat minder koyulsaydı, Allah Tevrat’ta ne indirmişse onunla Tevrat’ta hükmederdim. Allah İncil’de ne indirmişse, onunla İncil’de hükmederdim. Allah Zebur’da ne indirmişse, onunla Allah’a doğru ışıldayıncaya kadar Zebur’da hükmederdim. Ben Allah’ın indirdiği şeyle Kur’an’da hükmettim.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

10. Bab: Öncekilerin ve Sonrakilerin Kitapları Tevrat İncil Zebur ve Suhufu İbrahim İmamların Yanındadır

524- عَنِ النَّضْرِ بْنِ سُوَيْدٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سِنَانٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ سَأَلَهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (وَ لَقَدْ كَتَبْنا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ) مَا الذِّكْرُ وَمَا الزَّبُورُ؟ قَالَ: الذِّكْرُ عِنْدَ اللَّهِ وَالزَّبُورُ الَّذِي نَزَلَ عَلَى دَاوُدَ وَكُلُّ كِتَابٍ نَزَلَ فَهُوَ عِنْدَ الْعَالِمِ‏.

524- Nedr ibni Suveyd Abdullah ibni Sinan’dan şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allahu Teala’nın (Biz Zikir’den sonra Zebur’a da yazdık. Enbiya 105) ayetini sordu. Zikir nedir ve Zebur nedir? Dedi ki: Zikir Allah’ın yanındadır. Zebur ise Davud’a indi. İnen her kitap alimin yanındadır.

531- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: عِنْدَنَا صُحُفُ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَوَرِثْنَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.

531- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İbrahim’in ve Musa’nın sahifeleri bizim yanımızdadır ve biz onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden miras aldık.

533- عَنْ الْمُفَضَّلِ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَرِثَ سُلَيْمانُ داوُدَ وَإِنَّ مُحَمَّداً وَرِثَ سُلَيْمَانَ وَإِنَّا وَرِثْنَا مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَإنا عِنْدَنَا عِلْمَ التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالزَّبُورِ وَتِبْيَانَ مَا فِي الْأَلْوَاحِ قَالَ:‏ قُلْتُ: إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْعِلْمُ قَالَ: لَيْسَ هَذَا الْعِلْمَ إِنَّمَا الْعِلْمُ مَا يَحْدُثُ يَوْماً بِيَوْمٍ وَسَاعَةً بَعْدَ سَاعَةٍ.

533- Mufaddal Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Süleyman Davud’a mirasçı oldu ve muhakkak ki Muhammed de Süleyman’a mirasçı oldu ve biz de Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye mirasçı olduk. Tevrat’ın, İncil’in ve Zebur’un ilmi ve levhalarda olanların açıklaması bizim yanımızdadır. Dedim ki: Bu ilim midir? Dedi ki: Bu ilim değildir ilim sadece gün be gün saatten saate olan şeydir.

(Bu babda konuyla alakalı on beş tane rivayet vardı.)

11. Bab: Levhaların Â-li Muhammed’e Ulaşmasının Nasıllığı

536- عَنْ مَنْصُورِ بْنِ حَازِمٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: قُلْتُ: إِنَّ النَّاسَ يَذْكُرُونَ أَنَّ عِنْدَكُمْ صَحِيفَةً طُولُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً فِيهَا مَا يَحْتَاجُ إِلَيْهِ النَّاسُ وَأَنَّ هَذَا هُوَ الْعِلْمُ فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَيْسَ هَذَا هُوَ الْعِلْمُ إِنَّمَا هُوَ أَثَرٌ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ إِنَّ الْعِلْمَ الَّذِي يَحْدُثُ فِي كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ.

536- Mensur ibni Hazm şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedi ki: İnsanlar sizin yanınızda uzunluğu yetmiş zira olan ve içinde insanların kendisine ihtiyaç duyduğu şeyler bulunan bir sahifenin olduğunu konuşuyor. Bu ilim midir? Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Bu ilim değildir. Sadece Rasûlullah’dan bir eserdir. Muhakkak ki ilim her gün ve her gece olan şeydir.

537- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ فِي الْجَفْرِ أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَمَّا أَنْزَلَ أَلْوَاحَ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنْزَلَهَا عَلَيْهِ وَفِيهَا تِبْيَانُ كُلِّ شَيْ‏ءٍ وَهُوَ كَائِنٌ إِلَى أَنْ تَقُومَ السَّاعَةُ.

فَلَمَّا انْقَضَتْ أَيَّامُ مُوسَى أَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ أَنِ اسْتَوْدِعِ الْأَلْوَاحَ وَهِيَ زَبَرْجَدَةٌ مِنَ الْجَنَّةِ الْجَبَلَ فَأَتَى مُوسَى الْجَبَلَ فَانْشَقَّ لَهُ الْجَبَلُ فَجَعَلَ فِيهِ الْأَلْوَاحَ مَلْفُوفَةً فَلَمَّا جَعَلَهَا فِيهِ انْطَبَقَ الْجَبَلُ عَلَيْهَا فَلَمْ تَزَلْ فِي الْجَبَلِ حَتَّى بَعَثَ اللَّهُ نَبِيَّهُ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَأَقْبَلَ رَكْبٌ مِنَ الْيَمَنِ يُرِيدُونَ النَّبِيَّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا انْتَهَوْا إِلَى الْجَبَلِ انْفَرَجَ الْجَبَلُ وَخَرَجَتِ الْأَلْوَاحُ مَلْفُوفَةً كَمَا وَضَعَهَا مُوسَى فَأَخَذَهَا الْقَوْمُ فَلَمَّا وَقَعَتْ فِي أَيْدِيهِمْ أُلْقِيَ فِي قُلُوبِهِمْ أَنْ لَا يَنْظُرُوا إِلَيْهَا وَهَابُوهَا حَتَّى يَأْتُوا بِهَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَنْزَلَ اللَّهُ جَبْرَئِيلَ عَلَى نَبِيِّهِ فَأَخْبَرَهُ بِأَمْرِ الْقَوْمِ وَبِالَّذِي أَصَابُوا.

فَلَمَّا قَدِمُوا عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ ابْتَدَأَهُمُ النَّبِيُّ فَسَأَلَهُمْ عَمَّا وَجَدُوا فَقَالُوا: وَمَا عِلْمُكَ بِمَا وَجَدْنَا؟ فَقَالَ: أَخْبَرَنِي بِهِ رَبِّي وَهِيَ الْأَلْوَاحُ قَالُوا: نَشْهَدُ أَنَّكَ رَسُولُ اللَّهِ فَأَخْرَجُوهَا وَدَفَعُوهَا إِلَيْهِ فَنَظَرَ إِلَيْهَا وَقَرَأَهَا وَكِتَابُهَا بِالْعِبْرَانِيِّ ثُمَّ دَعَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ: دُونَكَ هَذِهِ فَفِيهَا عِلْمُ الْأَوَّلِينَ وَعِلْمُ الْآخِرِينَ وَهِيَ أَلْوَاحُ مُوسَى وَقَدْ أَمَرَنِي رَبِّي أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكَ قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ لَسْتُ أُحْسِنُ قِرَاءَتَهَا قَالَ إِنَّ جَبْرَئِيلَ أَمَرَنِي أَنْ آمُرَكَ أَنْ تَضَعَهَا تَحْتَ رَأْسِكَ لَيْلَتَكَ هَذِهِ فَإِنَّكَ تُصْبِحُ وَقَدْ عُلِّمْتَ قِرَاءَتَهَا.

قَالَ: فَجَعَلَهَا تَحْتَ رَأْسِهِ فَأَصْبَحَ وَقَدْ عَلَّمَهُ اللَّهُ كُلَّ شَيْ‏ءٍ فِيهَا فَأَمَرَهُ رَسُولُ اللَّهِ  صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنْ يَنْسَخَهَا فَنَسَخَهَا فِي جِلْدِ شَاةٍ وَهُوَ الْجَفْرُ وَفِيهِ عِلْمُ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ وَهُوَ عِنْدَنَا وَالْأَلْوَاحُ وَعَصَا مُوسَى عِنْدَنَا وَنَحْنُ وَرِثْنَا النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.

537- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Cifir hakkında: Allahu Tebareke ve Teala Musa aleyhisselamın levhalarını indirdiğinde onun içinde her şeyin açıklaması vardı ve o, saat kalkıp gelene kadar olacak şeylerdir.

Musa’nın günleri sona erdiğinde, Allah ona levhaları -ki o levhalar cennetten zeberced taşındandı- dağa bırakmasını vahyetti. Musa dağa geldi ve dağ onun için yarıldı. O da levhaları dürülmüş bir halde dağın içine yerleştirdi. Onu yerleştirdiğinde dağ levhaları örttü ve Allah nebisi Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi gönderene kadar da hiçbir zarar görmedi. Yemen’den bir grup geldi ve onlar nebi aleyhisselamı görmek istiyorlardı. Dağa vardıklarında dağ açıldı ve levhalar Musa’nın dürülü bir şekilde koyduğu gibi açığa çıktı. Kavim levhaları aldı. Ellerindeyken onların kalplerine levhalara bakmamaları ilham edildi. Onlar da levhaları Resululullah sallallahu aleyhi ve alihiye getirinceye kadar bu işten çekindiler. Allah nebisine Cebrail’i indirdi ve o kavmin başından geçenleri ona bildirdi.

Nebi sallallahu aleyhi ve alihiye ulaştıklarında nebi onlardan önce söze başladı ve onlardan buldukları şeyi istedi. Dediler ki: Ne bulduğumuzu sen nereden biliyorsun? Dedi ki: Rabb’im onunla ilgili bana haber verdi. O, levhalardır. Şehadet ediyoruz ki sen Rasûlullah’sın! Dediler ve levhaları çıkarıp ona verdiler. Ona baktı ve onu okudu. Yazısı İbraniceydi. Sonra Emîr'ül Müminîn aleyhisselamı çağırdı ve ona dedi ki: Bu senindir. İçinde öncekilerin ve sonrakilerin ilmi var. Ve bu Musa’nın levhalarıdır. Rabb’im sana vermemi emretti. Ali dedi ki: Ya Rasûlullah! Onu okumayı bilmiyorum. Rasûlullah dedi ki: Cebrail bu gece onu başının altına koymanı sana söylememi dedi. Sabahladığında onun okunuşu sana öğretilmiş olacaksın.

O da onu başının altına koydu ve sabahladı ve Allah da onun içinde olan her şeyi ona öğretti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onu kopyalamasını söyledi. O da onu bir koyun derisine kopyaladı ve o Cifir’dir. Onun içinde öncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır ve o bizim yanımızda. Levhalar ve Musa’nın asası bizim yanımızda. Ve biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin mirasçılarıyız.

540- عَنْ شُعَيْبِ بْنِ غَزْوَانَ عَنْ رَجُلٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ دَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَلْخٍ فَقَالَ لَهُ: يَا خُرَاسَانِيُّ تَعْرِفُ وَادِي كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ لَهُ: تَعْرِفُ صَدْعاً فِي الْوَادِي مِنْ صِفَتِهِ كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ: نَعَمْ مِنْ ذَلِكَ الصَّدْعِ يَخْرُجُ الدَّجَّالُ قَالَ: ثُمَّ دَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْيَمَنِ فَقَالَ لَهُ: يَا يَمَانِيُّ أَ تَعْرِفُ شِعْبَ كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ لَهُ: نَعَمْ قَالَ‏ لَهُ: تَعْرِفُ شَجَرَةً فِي الشِّعْبِ مِنْ صِفَتِهَا كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ لَهُ: نَعَمْ قَالَ لَهُ: تَعْرِفُ صَخْرَةً تَحْتَ الشَّجَرَةِ؟ قَالَ لَهُ: نَعَمْ قَالَ: فَتِلْكَ الصَّخْرَةُ الَّتِي حَفِظَتْ أَلْوَاحَ مُوسَى عَلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.

540- Şuayb ibni Gazvan birisinden şöyle rivayet eder: Belhli birisi Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna geldi ve İmam aleyhisselam ona dedi ki: Ya Horasanlı! Şu şu özellikte bir vadi var biliyor musun? Dedi ki: Evet. Ona dedi ki: O vadide şu şu özellikte bir yarık var biliyor musun? Dedi ki: Evet. Ona dedi ki: Deccal oradan çıkacak. Sonra Yemen’in ehlinden birisi imam aleyhisselamın huzuruna geldi. İmam aleyhisselam ona dedi ki: Ey Yemenli! Şu şu özellikte bir patika yol var biliyor musun? Dedi ki: Evet. Ona dedi ki: O yolda şu şu özellikte bir ağaç var biliyor musun? Dedi ki: Evet. Dedi ki: O ağacın altında bir kaya var biliyor musun? Dedi ki: Evet. Ona dedi ki: O kaya Musa’nın levhalarını Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi için koruyan kayadır.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

12. Bab: Camia Sahifesı İmamların Yanındadır Onu Rasûlullah Ali’nin Eliyle Yazdırmıştır ve O Yetmiş Ziradır

541- عَنْ بَكْرِ بْنِ كَرِبٍ قَالَ:‏ كُنَّا عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَمِعْنَاهُ يَقُولُ: أَمَا وَاللَّهِ إِنَّ عِنْدَنَا مَا لَا نَحْتَاجُ إِلَى النَّاسِ وَإِنَّ النَّاسَ لَيَحْتَاجُونَ إِلَيْنَا إِنَّ عِنْدَنَا الصَّحِيفَةَ سَبْعُونَ ذِرَاعاً بِخَطِّ عَلِيٍّ وَإِمْلَاءِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلَى أَوْلَادِهِمَا فِيهَا مِنْ كُلِّ حَلَالٍ وَحَرَامٍ وَإِنَّكُمْ لَتَأْتُونَنَا فَتَدْخُلُونَ عَلَيْنَا فَنَعْرِفُ خِيَارَكُمْ مِنْ شِرَارِكُمْ.

541- Bekir ibni Kerb şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık şöyle dedi: Vallahi bizim yanımızda olanlardan dolayı insanlara ihtiyaç duymayız. Muhakkak ki insanlar bize muhtaçtırlar. Bizim yanımızda bir sahife var. Yetmiş zira ([5]) uzunluğundadır. Ali’nin hattıyla Rasûlullah sallallahu aleyhima ve alihima yazdırdı. İçinde bütün helaller ve haramlar var. Siz bize gelip huzurumuza vardığınızda, hayırlılarınızla şerlilerinizi tanırız.

543- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ عِنْدَنَا لَصَحِيفَةً سَبْعُونَ ذِرَاعاً أَمْلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَخَطُّهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِيَدِهِ مَا مِنْ حَلَالٍ وَلَا حَرَامٍ إِلَّا وَهُوَ فِيهَا حَتَّى أَرْشُ الْخَدْشِ.    

543- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim yanımızda bir sahife var. Yetmiş zira uzunluğundadır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alih yazdırdı. Ali aleyhisselam da yazdı. Haramdan ve helalden hiçbir şey yoktur ki onun içinde olmasın hatta tırmalamanın cezası bile var.

545- عَنْ حُمْرَانَ بْنِ أَعْيَنَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ أَشَارَ إِلَى بَيْتٍ كَبِيرٍ وَقَالَ: يَا حُمْرَانُ إِنَّ فِي هَذَا الْبَيْتِ صَحِيفَةً طُولُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً بِخَطِّ عَلِيٍّ وَإِمْلَاءِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِمَا وَلَوْ وَلِينَا النَّاسَ لَحَكَمْنَا بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ لَمْ نَعْدُ مَا فِي هَذِهِ الصَّحِيفَةِ.

545- Humran ibni Ayan şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam büyük odasını işaret ederek şöyle dedi: Ya Humran! Muhakkak ki bu odada bir sahife var, uzunluğu yetmiş ziradır. Ali’nin hattı ile Rasûlullah yazdırmıştır sallallahu aleyhima. İnsanlar bizi veli edinseydiler o sahifede olana rücu etmeden, Allah’ın indirdiğiyle onların arasında hükmederdik.

548- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ عِنْدَنَا لَصَحِيفَةً يُقَالُ لَهَا الْجَامِعَةُ مَا مِنْ حَلَالٍ وَلَا حَرَامٍ إِلَّا وَهُوَ فِيهَا حَتَّى أَرْشُ الْخَدْشِ.

548- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim yanımızda bir sahife var ona Camia denir. Helalden ve haramdan hiçbir şey yoktur ki onun içinde olmasın. Hatta onun içinde tırmalamanın cezası bile var.

551- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ قَالَ‏: كُنَّا عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ نَحْواً مِنْ سِتِّينَ رَجُلًا قَالَ: فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ: عِنْدَنَا وَاللَّهِ صَحِيفَةٌ طُولُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً مَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ حَلَالٍ أَوْ حَرَامٍ إِلَّا وَهُوَ فِيهَا حَتَّى إِنَّ فِيهَا أَرْشَ الْخَدْشِ.

551- Muhammed ibni Abdulmelik şöyle rivayet etti: Yaklaşık altmış kişi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık şöyle dedi: Vallahi bizim yanımızda bir sahife var, uzunluğu yetmiş ziradır. Allah helal ve haramla ilgili ne yaratmışsa, o mutlaka onun içindedir. Hatta onun içinde tırmalamanın cezası bile var.

562- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‏ وَذُكِرَ ابْنُ شُبْرُمَةَ فِي فُتْيَا أَفْتَى بِهَا أَيْنَ هُوَ مِنْ الْجَامِعَةِ إِمْلَاءِ رَسُولِ اللَّهِ وَخَطَّهُ عَلِيٌّ بِيَدِهِ فِيهَا الْحَلَالُ وَالْحَرَامُ حَتَّى أَرْشُ الْخَدْشِ؟

562- Ebu Basir Abu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: -İbni Şubrume’nin fetvaları zikredildi- dedi ki: O Camia’nın neresinde? Rasûlullah yazdırdı ve Ali kendi hattıyla yazdı. İçinde bütün helal ve haramlar var hatta tırmalamanın cezası bile var.

563- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: ضَلَّ عِلْمُ ابْنِ شُبْرُمَةَ عِنْدَ الْجَامِعَةِ إِنَّ الْجَامِعَةَ لَمْ تَدَعْ لِأَحَدٍ كَلَاماً فِيهَا عِلْمُ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ إِنَّ أَصْحَابَ الْقِيَاسِ طَلَبُوا الْعِلْمَ بِالْقِيَاسِ فَلَمْ يَزِدْهُمْ مِنَ الْحَقِّ إِلَّا بُعْداً وَإِنَّ دِينَ اللَّهِ لَا يُصَابُ بِالْقِيَاسِ.

563- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İbni Şibrimenin ilmi Camia’nın yanında sapıttı. Muhakkak ki Camia hiç kimseye söz bırakmadı. İçinde helalin ve haramın ilmi var. Muhakkak ki kıyas ashabı, ilmi kıyasla talep ettiler ve onlar için haktan uzaklaşmaktan başka bir şeyi arttırmadı. Muhakkak ki Allah’ın dini kıyasla öğrenilmez.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi dört tane rivayet vardı.)

13. Bab: Kitaplarla İlgili Başka Bir Bab

567- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِالْقِيَاسِ وَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَمْ يَقْبِضْ نَبِيَّهُ حَتَّى أَكْمَلَ لَهُ جَمِيعَ دِينِهِ فِي حَلَالِهِ وَحَرَامِهِ فَجَاءَكُمْ بِمَا تَحْتَاجُونَ إِلَيْهِ فِي حَيَاتِهِ وَتَسْتَعِينُونَ بِهِ وَبِأَهْلِ بَيْتِهِ بَعْدَ مَوْتِهِ وَإِنَّهَا مُخَيِّبَةٌ عِنْدَ أَهْلِ بَيْتِهِ حَتَّى أَنَّ فِيهِ لَأَرْشَ خَدْشِ الْكَفِّ ثُمَّ قَالَ: إِنَّ أَبَا حَنِيفَةَ لَعَنَهُ اللَّهُ مِمَّنْ يَقُولُ: قَالَ عَلِيٌّ وَأَنَا قُلْتُ.

567- Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam şöyle dedi: Kesinlikle sizden öncekiler kıyas yüzünden helak oldular. Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala, nebisiyle dininin helalini ve haramını tamamlamadan onu yanına almadı. Kendi hayatında ihtiyaç duyduğunuz şeyleri size getirdi. Onunla ve ölümünden sonra da Ehli Beyt’iyle yardım bulursunuz. O (sahifeler) Ehli Beyt’inin korumasındadır. Hatta onun içinde eli tırmalamanın cezası bile vardır. Muhakkak ki Ebu Hanife Allah ona lanet etsin Ali şöyle diyor, ben de böyle diyorum diyenlerdendi.

571- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: مَا خَلَقَ اللَّهُ حَلَالًا وَلَا حَرَاماً إِلَّا وَلَهُ حَدٌّ كَحَدِّ الدُّورِ وَإِنَّ حَلَالَ مُحَمَّدٍ حَلَالٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَحَرَامَهُ حَرَامٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَلِأَنَّ عِنْدَنَا صَحِيفَةً طُولُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً وَمَا خَلَقَ اللَّهُ حَلَالًا وَلَا حَرَاماً إِلَّا فِيهَا فَمَا كَانَ مِنَ الطَّرِيقِ فَهُوَ مِنَ الطَّرِيقِ وَمَا كَانَ مِنَ الدُّورِ فَهُوَ مِنَ الدُّورِ حَتَّى أَرْشُ الْخَدْشِ وَمَا سِوَاهَا وَالْجَلْدَةِ وَنِصْفِ الْجَلْدَةِ.

571- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah helal ve haram olarak ne yaratmışsa, onun mutlaka evin sınırı gibi bir sınırı vardır. Muhakkak ki Muhammed’in helali kıyametin gününe kadar helal ve onun haramı kıyametin gününe kadar haramdır. Çünkü bizim yanımızda bir sahife var, uzunluğu yetmiş ziradır. Allah helal ve haram olarak ne yaratmışsa, mutlaka onun içindedir. Yolla alakalı ne varsa yoldandır ve sınırla alakalı ne varsa o da sınırdandır hatta eli tırmalamak ve onun dışında bir kırbaç ve yarım kırbaç.

581- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ جَبْرَئِيلَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِصَحِيفَةٍ مَخْتُومَةٍ بِسَبْعِ خَوَاتِيمَ مِنْ ذَهَبٍ وَأَمَرَهُ إِذَا حَضَرَهُ أَجَلُهُ أَنْ يَدْفَعَهَا إِلَى عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَيَعْمَلَ بِمَا فِيهَا وَلَا يَجُوزُهُ إِلَى غَيْرِهِ.

581- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Cebrail Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye yedi altın mühürle mühürlenmiş bir sahife getirdi. Eceli geldiğinde onu Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama vermesini ve içinde yazan şeyle amel etmesini dedi. Onun dışında bir başkasına caiz olmaz.

(Bu babda konuyla alakalı on sekiz tane rivayet vardı.)

14. Bab: Cifr Camia ve Fatime’nin Mushafı İmamlara Verilmiştir

583- عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ أَبِي الْعَلَاءِ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‏ عِنْدِي الْجَفْرُ الْأَبْيَضُ قَالَ: قُلْنَا: وَأَيُّ شَيْ‏ءٍ فِيهِ؟ قَالَ: فَقَالَ لِي: زَبُورُ دَاوُدَ وَتَوْرَاةُ مُوسَى وَإِنْجِيلُ عِيسَى وَصُحُفُ إِبْرَاهِيمَ وَالْحَلَالُ وَالْحَرَامُ وَمُصْحَفُ فَاطِمَةَ مَا أَزْعُمُ أَنَّ فِيهِ قُرْآناً وَفِيهِ مَا يَحْتَاجُ النَّاسُ إِلَيْنَا وَلَا نَحْتَاجُ إِلَى أَحَدٍ شَيْءٍ حَتَّى إِنَّ فِيهِ الْجَلْدَةَ وَنِصْفَ الْجَلْدَةِ وَثُلُثَ الْجَلْدَةِ وَرُبُعَ الْجَلْدَةِ وَأَرْشَ الْخَدْشِ وَعِنْدِي الْجَفْرُ الْأَحْمَرُ وَمَا يُدْرِيهِمْ مَا الْجَفْرُ؟ قَالَ: قُلْنَا: جُعِلْتُ فِدَاكَ وَأَيُّ شَيْ‏ءٍ فِي الْجَفْرِ الْأَحْمَرِ؟ قَالَ: السِّلَاحُ وَذَلِكَ أَنَّهَا تُفْتَحُ لِلدَّمِ يَفْتَحُهَا صَاحِبُ السَّيْفِ لِلْقَتْلِ فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِي يَعْفُورٍ: أَصْلَحَكَ اللَّهُ! فَيَعْرِفُ هَذَا بَنُو الْحَسَنِ؟ قَالَ: إِي وَاللَّهِ كَمَا يَعْرِفُ اللَّيْلَ أَنَّهُ لَيْلٌ وَالنَّهَارَ أَنَّهُ نَهَارٌ وَلَكِنْ يَحْمِلُهُمُ الْحَسَدُ وَطَلَبُ الدُّنْيَا وَلَوْ طَلَبُوا الْحَقَ بِالْحَقِّ لَكانَ خَيْراً لَهُمْ‏.

583- Huseyn ibni Ebul Ala Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Beyaz Cifir benim yanımdadır. Dedik ki: İçinde ne var? Bana dedi ki: Davud’un Zebur’u, Musa’nın Tevrat’ı, İsa’nın İncil’i, İbrahim’in Suhuf’u, helaller, haramlar ve Fatime’nin mushafı. Kur’an’ın onun içinde olduğunu iddia etmiyorum. İçinde insanların bize ihtiyaç duyduğu şeyler var ama bizim kimseye ihtiyacımız yok. Hatta içinde bir kırbaç cezası, yarım kırbaç, üçte bir kırbaç, dörtte bir kırbaç ve tırmalamanın cezası var. Ve Kırmızı Cifir’de benim yanımda kim onlara bildirecek ki Cifir nedir? Dedik ki: Sana feda olayım! Kırmızı Cifir’in içinde ne var? Dedi ki: Silah; muhakkak ki o kan için açılır. Kılıcın sahibi onu öldürmek için açar. Abdullah ibni Ebu Yafur dedi ki: Allah seni salih kılsın! Hasanoğulları bunu biliyor mu? Dedi ki: Evet vallahi, gecenin gece ve gündüzün gündüz olduğunu bildiği gibi biliyor. Velakin haset onları bürümüş, dünyayı talep ediyorlar. Hakkı hak olarak talep etselerdi onlar için daha hayırlıydı.

585- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‏: دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقُلْتُ لَهُ: إِنِّي أَسْأَلُكَ جُعِلْتُ فِدَاكَ عَنْ مَسْأَلَةٍ لَيْسَ هَاهُنَا أَحَدٌ يَسْمَعُ كَلَامِي؟ قَالَ: فَرَفَعَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ سِتْراً بَيْنِي وَبَيْنَ بَيْتٍ آخَرَ فَاطَّلَعَ فِيهِ ثُمَّ قَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ سَلْ عَمَّا بَدَا لَكَ.

قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنَّ الشِّيعَةِ يَتَحَدَّثُونَ‏ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلَّمَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ بَاباً يُفْتَحُ مِنْهُ أَلْفُ بَابٍ قَالَ: فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ عَلَّمَ وَاللَّهِ رَسُولُ اللَّهِ عَلِيّاً أَلْفَ بَابٍ يُفْتَحُ لَهُ مِنْ كُلِّ بَابٍ أَلْفُ بَابٍ قَالَ: قُلْتُ لَهُ: هَذَا وَاللَّهِ الْعِلْمُ قَالَ: فَنَكَتَ سَاعَةً فِي الْأَرْضِ ثُمَّ قَالَ: إِنَّهُ لَعِلْمٌ وَمَا هُوَ بِذَلِكَ.

قَالَ: ثُمَّ قَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ وَإِنَّ عِنْدَنَا الْجَامِعَةَ وَمَا يُدْرِيهِمْ مَا الْجَامِعَةُ؟ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَمَا الْجَامِعَةُ؟ قَالَ: صَحِيفَةٌ طُولُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً بِذِرَاعِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَمْلَاهُ مِنْ فَلْقِ فِيهِ وَخَطَّهُ عَلِيٌّ بِيَمِينِهِ فِيهَا كُلُّ حَلَالٍ وَحَرَامٍ وَكُلُّ شَيْ‏ءٍ يَحْتَاجُ النَّاسُ إِلَيْهِ حَتَّى الْأَرْشُ فِي الْخَدْشِ وَضَرَبَ بِيَدِهِ إِلَيَّ فَقَالَ: تَأْذَنُ لِي يَا أَبَا مُحَمَّدٍ؟ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! إِنَّمَا أَنَا لَكَ اصْنَعْ مَا شِئْتَ قَالَ: فَغَمَزَنِي بِيَدِهِ فَقَالَ: حَتَّى أَرْشُ هَذَا كَأَنَّهُ مُغْضَبٌ.

قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! هَذَا وَاللَّهِ الْعِلْمُ قَالَ: إِنَّهُ لَعِلْمٌ وَلَيْسَ بِذَلِكَ ثُمَّ سَكَتَ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ: إِنَّ عِنْدَنَا الْجَفْرَ وَمَا يُدْرِيهِمْ مَا الْجَفْرُ؟ مِسْكُ شَاةٍ أَوْ جِلْدُ بَعِيرٍ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! مَا الْجَفْرُ؟ قَالَ: وِعَاءٌ أَحْمَرُ أَوْ أَدَمُ أَحْمَرُ فِيهِ عِلْمُ النَّبِيِّينَ وَالْوَصِيِّينَ وَعِلْمُ الْعَلَمَاءِ الَّذِينَ مَضَوْا مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلِ.

قُلْتُ: هَذَا وَاللَّهِ هُوَ الْعِلْمُ قَالَ: إِنَّهُ لَعِلْمٌ وَمَا هُوَ بِذَلِكَ ثُمَّ سَكَتَ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ: وَإِنَّ عِنْدَنَا لَمُصْحَفَ فَاطِمَةَ عَلَيْهَا السَّلَامُ وَمَا يُدْرِيهِمْ مَا مُصْحَفُ فَاطِمَةَ؟ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَمَا مُصْحَفُ فَاطِمَةَ؟ قَالَ: مُصْحَفٌ فِيهِ مِثْلُ قُرْآنِكُمْ هَذَا ثَلَاثَ مَرَّاتٍ وَاللَّهِ مَا فِيهِ مِنْ قُرْآنِكُمْ حَرْفٌ وَاحِدٌ إِنَّمَا هُوَ شَيْ‏ءٌ أَمْلَاهُ اللَّهُ عَلَيْهَا وَأَوْحَى إِلَيْهَا قَالَ: قُلْتُ: هَذَا وَاللَّهِ هُوَ الْعِلْمُ قَالَ: إِنَّهُ لَعِلْمٌ وَلَيْسَ بِذَاكَ قَالَ: ثُمَّ سَكَتَ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ: إِنَّ عِنْدَنَا لَعِلْمٌ مَا كَانَ وَمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى أَنْ تَقُومَ السَّاعَةُ.

قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ هَذَا وَاللَّهِ هُوَ الْعِلْمُ قَالَ: إِنَّهُ لَعِلْمٌ وَمَا هُوَ بِذَاكَ قَالَ قُلْتُ جُعِلْتُ فِدَاكَ! فَأَيُّ شَيْ‏ءٍ هُوَ الْعِلْمُ؟ قَالَ: مَا يَحْدُثُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ الْأَمْرُ بَعْدَ الْأَمْرِ وَالشَّيْ‏ءُ بَعْدَ الشَّيْ‏ءِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

585- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım ve dedim ki: Sana feda olayım! Sana bir mesele soracağım. Burada sözümü işitecek başka birisi var mı? Ebu Abdullah aleyhisselam benimle diğer oda arasındaki örtüyü kaldırdı ve odaya baktı ve sonra dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Aklına geleni sor.

Dedim ki: Sana feda olayım! Şialarınız diyorlar ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi, Ali aleyhisselama bir kapı öğretti ve o kapıdan bin kapı açılır. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Vallahi Rasûlullah Ali’ye bin kapı öğretti ve her bir kapıdan onun için bin kapı açılır. Dedim ki: Vallahi bu ilimdir. Bir müddet yere bir şeyler çizdikten sonra dedi ki: Muhakkak ki o ilimdir ve o tamamı değildir.

Sonra şöyle dedi: Ya Ebu Muhammed! Muhakkak ki Camia bizim yanımızdadır. Kim bildirecek ki onlara Camia nedir? Dedim ki: Sana feda olayım! Camia nedir? Dedi ki: Sahifedir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin zirasıyla yetmiş ziradır. Kendisi yazdırdı ve Ali sağ eliyle yazdı. Bütün helal ve haram onun içindedir ve insanların kendisine ihtiyaç duyduğu şeyler ve hatta tırmalamanın cezası bile. Eliyle bana dokundu ve dedi ki: Bana izin verir misin, Ya Ebu Muhammed! Dedim ki: Sana feda olayım! Kesinlikle ben senin içinim, ne istersen yap. Öfkeli bir şekilde bedenime biraz bastırdı ve hatta bunun bile cezası var dedi.

Dedim ki: Sana feda olayım! Vallahi bu ilimdir. Dedi ki: Muhakkak ki o ilimdir ve o tamamı değildir. Sonra bir müddet sustu ve dedi ki: Muhakkak ki Cifir bizim yanımızdadır. Kim bildirecek ki onlara Cifir nedir? Koyun derisi mi yoksa deve cildi mi? Dedim ki: Cifir nedir? Dedi ki: Kırmızı bir kap veya kırmızı bir cilt. İçinde nebilerin, vasilerin ilmi ve İsrailoğullarından geçmiş alimlerin ilmi var.

Dedim ki: Vallahi bu ilimdir. Dedi ki: Muhakkak ki o ilimdir ve o tamamı değildir. Sonra bir müddet sustu ve dedi ki: Muhakkak ki Fatime’nin aleyhasselamın mushafı bizim yanımızdadır. Kim bildirecek ki onlara Fatime’nin mushafı nedir? Dedim ki: Sana feda olayım! Fatime aleyhasselamın mushafı nedir? Dedi ki: Mushaftır. Sizin bu Kur’an’ınızın üç katı ilim var. Vallahi içinde sizin Kur’an’ınızdan bir harf bile yoktur. Kesinlikle o bir şeydir ve onu Allah yazdırdı. Dedim ki: Vallahi bu ilimdir. Dedi ki: Muhakkak ki o ilimdir ve o tamamı değildir. Sonra bir müddet sustu ve sonra dedi ki: Muhakkak ki saat ayağa kalkana kadar olmuş ve olacak şeylerin ilmi bizim yanımızdadır.

Dedim ki: Sana feda olayım! Vallahi bu ilimdir. Dedi ki: Muhakkak ki o ilimdir ve o tamamı değildir. Dedim ki: Sana feda olayım! İlim nedir? Dedi ki: İlim, kıyametin gününe kadar gece ve gündüz, bir işten sonra başka bir iş ve bir şeyden sonra başka bir şeyle ilgili vuku bulan hadisedir.

586- عَنْ رُفَيْدٍ مَوْلَى أَبِي هُبَيْرَةَ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ! يَسِيرُ الْقَائِمُ بِسِيرَةِ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ‏ فِي أَهْلِ السَّوَادِ؟ فَقَالَ: لَا يَا رُفَيْدُ إِنَّ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ سَارَ فِي أَهْلِ السَّوَادِ بِمَا فِي الْجَفْرِ الْأَبْيَضِ وَإِنَّ الْقَائِمَ يَسِيرُ فِي الْعَرَبِ بِمَا فِي الْجَفْرِ الْأَحْمَرِ.

قَالَ: فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَمَا الْجَفْرُ الْأَحْمَرُ؟ قَالَ: فَأَمَرَّ إِصْبَعَهُ إِلَى حَلْقِهِ فَقَالَ: هَكَذَا يَعْنِي الذَّبْحَ ثُمَّ قَالَ: يَا رُفَيْدُ إِنَّ لِكُلِّ أَهْلِ بَيْتٍ نَجِيباً شَاهِداً عَلَيْهِمْ شَافِعاً لِأَمْثَالِهِمْ.

586- Rufeyd şöyle rivayet eder: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım ey Rasûlullah’ın oğlu! Kaim aleyhisselam, Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın Sevad’ın ehline karşı ettiği hareketle mi hareket edecek? Dedi ki: Hayır ya Rufeyd! Ali ibni Ebu Talib Sevad’ın ehlinin içinde Beyaz Cifir’de yazılı olan şeye göre hareket etti ama Kaim Arab’ın içinde Kırmızı Cifir’de yazılı olan şeye göre hareket edecek.

Dedim ki: Sana feda olayım! Kırmızı Cifir nedir? Parmağını boğazında gezdirerek: İşte böyle! Yani boğazlamak. Sonra dedi ki: Ya Rufeyd! Muhakkak ki Ehli Beyt’in her biri için onlara icabet eden, şahit olan ve emsallerine şefaat eden biri vardır.

588- عَنْ أَبِي عُبَيْدَةَ قَالَ‏: سَأَلَ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَعْضُ أَصْحَابِنَا عَنِ الْجَفْرِ فَقَالَ: هُوَ جِلْدُ ثَوْرٍ رَثٍّ مَمْلُوٍّ عِلْماً فَقَالَ لَهُ: فَالْجَامِعَةُ؟ قَالَ: تِلْكَ صَحِيفَةٌ طُولُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً فِي عَرْضِ الْأَدِيمِ مِثْلُ فَخِذِ الْفَالِجِ فِيهَا كُلَّمَا يَحْتَاجُ النَّاسُ إِلَيْهِ وَلَيْسَ مِنْ قَضِيَّةٍ إِلَّا وَهِيَ فِيهَا أَرْشُ الْخَدْشِ.

قَالَ لَهُ: فَمُصْحَفُ فَاطِمَةَ؟ فَسَكَتَ طَوِيلًا ثُمَّ قَالَ: إِنَّكُمْ لَتَبْحَثُونَ عَمَّا تُرِيدُونَ وَعَمَّا لَا تُرِيدُونَ إِنَّ فَاطِمَةَ مَكَثَتْ‏ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ  صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ خَمْسَةً وَسَبْعِينَ يَوْماً وَقَدْ كَانَ دَخَلَهَا حُزْنٌ شَدِيدٌ عَلَى أَبِيهَا وَكَانَ جَبْرَئِيلُ يَأْتِيهَا فَيُحْسِنُ عَزَاهَا عَلَى أَبِيهَا وَيُطَيِّبُ نَفْسَهَا وَيُخْبِرُهَا عَنْ أَبِيهَا وَمَكَانِهِ وَيُخْبِرُهَا بِمَا يَكُونُ بَعْدَهَا فِي ذُرِّيَّتِهَا وَكَانَ عَلِيٌّ يَكْتُبُ ذَلِكَ فَهَذَا مُصْحَفُ فَاطِمَةَ.

588- Ebu Ubeyde şöyle rivayet etti: Arkadaşlarımızdan birisi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Cifir’i sordu. Bunun üzerine dedi ki: O ilimle dolu, yıpranmış bir sığır derisidir. Camia nedir diye sordu? Dedi ki: O, uzunluğu yetmiş zira olan geniş bir deri içindeki bir sahifedir. Aynı iri bir devenin bacağının genişliği gibi içinde insanların her zaman ihtiyaç duyduğu her şey vardır. Hiçbir olay yoktur ki o onun içinde olmasın. Hatta tırmalamanın cezası bile vardır.

Fatime aleyhasselamın mushafı? diye sordu. Uzun bir müddet sustuktan sonra dedi ki: Sizler istediğinizi ve istemediğinizi de sorup araştırıyorsunuz. Fatime Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden sonra yetmiş beş gün kaldı. Babasından dolayı şiddetli bir hüzün içindeydi. Cebrail geliyor, babasının hüznünden dolayı ona teselli veriyor, onu hoş tutuyordu. Babasının ve onun mekânı hakkında ve kendisinden sonra zürriyetinin karşılaşacağı şeyleri ona haber veriyordu ve Ali de onu yazıyordu. İşte bu Fatime’nin mushafıdır.

590- عَنْ عَبْدٍ صَالِحٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: عِنْدِي مُصْحَفُ فَاطِمَةَ لَيْسَ فِيهِ شَيْ‏ءٌ مِنَ الْقُرْآنِ.

590- Musa el-Kâzım aleyhisselam şöyle dedi: Fatime’nin mushafı benim yanımdadır ve onda Kur’an’dan hiçbir şey yoktur.

595- عَنْ رُفَيْدٍ مَوْلَى أَبِي هُبَيْرَةَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ لِي: يَا رُفَيْدُ كَيْفَ أَنْتَ إِذَا رَأَيْتَ أَصْحَابَ الْقَائِمِ قَدْ ضَرَبُوا فَسَاطِيطَهُمْ فِي مَسْجِدِ الْكُوفَةِ ثُمَّ أَخْرَجَ الْمِثَالَ الْجَدِيدَ عَلَى الْعَرَبِ الشَّدِيدِ؟ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! مَا هُوَ؟ قَالَ: الذَّبْحُ قَال:َ قُلْتُ: بِأَيِّ شَيْ‏ءٍ يَسِيرُ فِيهِمْ؟ بِمَا سَارَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ فِي أَهْلِ السَّوَادِ؟ قَالَ: لَا يَا رُفَيْدُ إِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ سَارَ بِمَا فِي الْجَفْرِ الْأَبْيَضِ وَهُوَ الْكَفُّ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ سَيَظْهَرُ عَلَى شِيعَتِهِ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنَّ الْقَائِمَ يَسِيرُ بِمَا فِي الْجَفْرِ الْأَحْمَرِ وَهُوَ الذَّبْحُ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ لَا يَظْهَرُ عَلَى شِيعَتِهِ.

595- Rufeyd Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Rufeyd! Kaimin ashabını, Kufe’nin mescidinde çadırlarını kurmuş oldukları halde gördüğünde nasıl olurdun? Sonra Arab’ın şiddetlilerine yeni şeyler getirir. Dedim ki: Sana feda olayım! O nedir? Dedi ki: Kesmek. Dedim ki: Hangi şeyle hareket edecek? Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın Sevad’ın ehlinin içinde hareket ettiği şeyle mi hareket edecek? Dedi ki: Hayır ya Rufeyd! Ali aleyhisselam Beyaz Cifir’de bildirilene göre hareket etti ve oda geri durmaktı. Çünkü O, kendisinden sonra Şialarına arka çıkılacağını biliyordu. Kaim Kırmızı Cifir’de bildirilene göre hareket edecek ve onda bildirilen kesmektir. Çünkü o biliyor ki Şialarına arka çıkılmaz.

612- عَنْ عَلِيِّ بْنِ سَعِيدٍ قَالَ:‏ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَلِيٍّ: الْعَجَبُ لِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَسَنِ يَهْزَأُ وَيَقُولُ: هَذَا فِي جَفْرِكُمُ الذَّيِ تَدَّعُونَ فَغَضِبَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ فَقَالَ: الْعَجَبُ لِعَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ لَيْسَ فِينَا إِمَامُ صِدْقٍ وَلَيْسَ هُوَ بِإِمَامٍ وَمَا كَانَ أَبُوهُ بِإِمَامٍ يَزْعُمُ أَنَّ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَمْ يَكُنْ إِمَاماً وَكَذَبَ وَأَمَّا قَوْلُهُ فِي الْجَفْرِ فَإِنَّهُ جِلْدُ ثَوْرٍ مَدْبُوغٌ كَالْجِرَابِ فِيهِ كُتُبٌ وَعِلْمُ مَا يَحْتَاجُ النَّاسُ إِلَيْهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مِنْ حَلَالٍ وَحَرَامٍ إِمْلَاءُ رَسُولِ اللَّهِ بِخَطِّ عَلِيٍّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِمَا وَفِيهِ مُصْحَفُ فَاطِمَةَ عَلَيْهَا السَّلَامُ مَا فِيهِ آيَةٌ مِنَ الْقُرْآنِ وَإِنَّ عِنْدِي لَخَاتَمَ رَسُولِ اللَّهِ وَدِرْعَهُ وَسَيْفَهُ وَلِوَاهُ وَعِنْدِي الْجَفْرُ عَلَى رَغْمِ أَنْفِ مَنْ زَعَمَ.

612- Ali ibni Said şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım Muhammed ibni Abdullah ibni Ali dedi ki: Abdullah ibni Hasan’a şaşıyorum. Alay ediyor ve diyor ki: Bu sizin iddia ettiğiniz Cifir’inizdedir. Ebu Abdullah aleyhisselam bunun üstüne gazaplandı ve dedi ki: Şaşıyorum Abdullah’a! Diyor ki: Doğruluk imamı bizde değil. O imam değildir, babası da imam değildi. İddia ediyor ki; Ali ibni Ebu Talib imam olmadı. Yalan konuştu. Ama onun Cifir hakkındaki sözü ise: Cifir aynı çanta gibi tabaklanmış sığır derisidir. İçinde kitaplar ve insanların kıyamete kadar kendisine ihtiyaç duyduğu helalden ve haramdan ilim var. Rasûlullah Ali’nin hattıyla yazdırdı sallallahu aleyhima. Ve onun içinde Fatime aleyhasselamın mushafı var. Onda Kur’an’dan hiçbir şey yoktur. Rasûlullah’ın yüzüğü, zırhı, kılıcı ve sancağı benim yanımda. Ve Cifir de benim yanımdadır. İnkâr edenin burnu yere sürtse bile.

615- عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي حَمْزَةَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ وَعَلَى آبَائِهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قِيلَ لَهُ: إِنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الْحَسَنِ يَزْعُمُ أَنَّهُ لَيْسَ عِنْدَهُ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا مَا عِنْدَ النَّاسِ فَقَالَ: صَدَقَ وَاللَّهِ عَبْدُاللهِ مَا عِنْدَهُ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا مَا عِنْدَ النَّاسِ وَلَكِنْ عِنْدَنَا وَاللَّهِ الْجَامِعَةُ فِيهَا الْحَلَالُ وَالْحَرَامُ وَعِنْدَنَا الْجَفْرُ أَ فَيَدْرِي عَبْدُ اللَّهِ مَا الْجِفْرِ؟ أَ مِسْكُ بَعِيرٍ أَوْ مِسْكُ شَاةٍ؟ وَعِنْدَنَا مُصْحَفُ فَاطِمَةَ أَمَا وَاللَّهِ مَا فِيهِ حَرْفٌ مِنَ الْقُرْآنِ وَلَكِنَّهُ إِمْلَاءُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَخَطُّ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ كَيْفَ يَصْنَعُ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا جَاءَهُ النَّاسُ مِنْ كُلِّ فَنٍّ يَسْأَلُونَهُ أَ مَا تَرْضَوْنَ أَنْ تَكُونُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ آخِذِينَ بِحُجْزَتِنَا وَنَحْنُ آخِذُونَ بِحُجْزَةِ نَبِيِّنَا وَنَبِيُّنَا آخِذٌ بِحُجْزَةِ رَبِّهِ؟

615- Ali ibni Ebu Hamza Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ona denildi ki: Abdullah ibni Sinan iddia ediyor ki, kendisinin insanların yanında olan ilimden başka bir ilmi yokmuş. Bunun üzerine dedi ki: Vallahi Abdullah doğru söyledi. İnsanların yanında olan ilimden başka bir ilmi yok. Lakin Câmia bizim yanımızdadır. İçinde helal ve haramlar var. Ve Cifir de bizim yanımızdadır. Abdullah Cifir’in ne olduğunu biliyor mu? Deve cildi mi yoksa koyun cildi mi? Fatime’nin mushafı da bizim yanımızdadır vallahi onun içinde Kur’an’dan bir harf dahi yoktur velakin onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselamın hattıyla yazdırdı. Her fenden soru sormak için insanlar ona geldiğinde Abdullah ne yapacak. Kıyametin günü bizim kuşağımızdan tutanlardan olmaya razı olmaz mısınız? Bizde nebimizin kuşağından tutanlarız nebimizde Rabb’inin kuşağından tuttu.

(Bu babda konuyla alakalı otuz dört tane rivayet vardı.)

4. Cüz

1. Bab: Rasûlullah’ın ve Emîr'ül Müminîn’in Kitapları İmamlara Ulaşmıştır

617- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ الْكُتُبَ كَانَتْ عِنْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ فَلَمَّا سَارَ إِلَى الْعِرَاقِ اسْتَوْدَعَ الْكُتُبَ أُمَّ سَلَمَةَ فَلَمَّا مَضَى عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَتْ عِنْدَ الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا مَضَى الْحَسَنُ كَانَتْ عِنْدَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا مَضَى الْحُسَيْنُ كَانَتْ عِنْدَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ ثُمَّ كَانَتْ عِنْدَ أَبِي.

617- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kitaplar Emîr'ül Müminîn sallallahu aleyhinin yanındaydı. Irak’a hareket ettiğinde Ummu Seleme’ye emanet bıraktı. Ali aleyhisselam geçip gittiğinde Hasan aleyhisselama geçti. Hasan geçip gittiğinde Huseyn aleyhisselama geçti. Huseyn geçip gittiğinde Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselama geçti. Sonra da babama geçti.

622- أَبُو الْجَارُودِ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‏ لَمَّا حَضَرَ مِنَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَا حَضَرَ دَعَا فَاطِمَةَ بِنْتَهُ فَدَفَعَ إِلَيْهَا كِتَاباً مَلْفُوفاً وَوَصِيَّةً ظَاهِرَةً فَقَالَ: يَا بِنْتِي ضَعِي هَذَا فِي أَكَابِرِ وُلْدِي فَلَمَّا رَجَعَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ دَفَعَتْهُ إِلَيْهِ وَهُوَ عِنْدَنَا قُلْتُ: مَا ذَاكَ الْكِتَابُ؟ قَالَ: مَا يَحْتَاجُ إِلَيْهِ وُلْدُ آدَمَ مُنْذُ كَانَتِ الدُّنْيَا حَتَّى تَفْنَى.

622- Ebu Carud Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Huseyn aleyhisselam için vuku bulacak olan hazır olduğunda, kızı Fatime’yi çağırdı ve ona dürülmüş bir kitap ve zahiri vasiyetini verdi ve dedi ki: Ey kızım! Bunu evlatlarımın en büyüklerine bırak. Ali ibni Huseyn (Zeyul Âbidin) aleyhisselam döndüğünde ona verdi ve o şimdi bizim yanımızda. Dedim ki: O kitap nedir? Dedi ki: Dünyanın oluşundan fani oluşuna kadar Âdemoğullarının kendisine ihtiyaç duyduğu şey.

638- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: اكْتُبْ مَا أُمْلِي عَلَيْكَ قَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا نَبِيَّ اللَّهِ وَتَخَافُ عَلَيَّ النِّسْيَانَ؟ قَالَ: لَسْتُ أَخَافُ عَلَيْكَ النِّسْيَانَ وَقَدْ دَعَوْتُ اللَّهَ لَكَ أَنْ يَحْفَظَكَ فَلَا يَنْسَاكَ لَكِنِ اكْتُبْ لِشُرَكَائِكَ قَالَ: قُلْتُ: وَمَنْ شُرَكَائِي يَا نَبِيَّ اللَّهِ؟ قَالَ: الْأَئِمَّةُ مِنْ وُلْدِكَ بِهِمْ تُسْقَى أُمَّتِي الْغَيْثَ وَبِهِمْ يُسْتَجَابُ دُعَاؤُهُمْ وَبِهِمْ يُصْرَفُ الْبَلَاءُ عَنْهُمْ وَبِهِمْ تَنْزِلُ الرَّحْمَةُ مِنَ السَّمَاءِ وَهَذَا أَوَّلُهُمْ أَوْمَأَ بِيَدِهِ إِلَى الْحَسَنِ ثُمَّ أَوْمَأَ بِيَدِهِ إِلَى الْحُسَيْنِ ثُمَّ قَالَ: الْأَئِمَّةُ مِنْ وُلْدِكَ.

638- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi, Emîr'ül Müminîn aleyhisselama dedi ki: Sana söylediklerimi yaz! Ali aleyhisselam da dedi ki: Ya Nebiyyullah! Unutmamdan mı korkuyorsun? Dedi ki: Senin unutmandan korkmuyorum. Senin ezberlemen ve unutmaman için Allah’a dua ettim. Lakin ortakların için yaz. Dedi ki: Ortaklarım kimdir? Ya Nebiyullah! Dedi ki: Senin evlatlarından olan imamlardır. Ümmetim rahmet yağmurunu onlar sayesinde içer. Dualarına onların sayesinde icabet edilir. Onların sayesinde belalar onlardan uzaklaşır. Onların sayesinde gökten rahmet iner. Bu onların ilkidir eliyle Hasan’ı işaret etti. Sonra eliyle Huseyn’i işaret etti ve sonra dedi ki: İmamlar senin evlatlarındandır.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi dört tane rivayet vardı.)

2. Bab: İçinde Kralların İsimleri Yazan Kitap İmamların Yanındadır

641- عَنِ الْمُعَلَّى بْنِ خُنَيْسٍ قَالَ‏: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذْ أَقْبَلَ مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ‏ الْحَسَنِ فَسَلَّمَ ثُمَّ ذَهَبَ وَرَقَّ لَهُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ وَدَمَعَتْ عَيْنُهُ فَقُلْتُ لَهُ: لَقَدْ رَأَيْتُكَ صَنَعْتَ بِهِ مَا لَمْ تَكُنْ تَصْنَعُ؟ قَالَ: رَقَقْتُ لَهُ لِأَنَّهُ يُنْسَبُ فِي أَمْرٍ لَيْسَ لَهُ لَمْ أَجِدْهُ فِي كِتَابِ عَلِيٍّ مِنْ خُلَفَاءِ هَذِهِ الْأُمَّةِ وَلَا مُلُوكِهَا.

641- Mualla ibni Huneys şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. O sırada Muhammed ibni Abdullah ibni Hasan uğradı, selam verdi ve gitti. Ebu Abdullah aleyhisselam ona üzüldü ve gözünden yaş geldi. Dedim ki: Seni onun için önceden yapmadığın bir şey yaptığını gördüm. Dedi ki: Acıdım ona çünkü onun hakkı olmayan bir işte anılıyor. Onu Ali’nin kitabında, bu ümmetin ne halifelerinin ne de krallarının arasında görmedim.

643- عَنْ فُضَيْلٍ سُكَّرَةَ قَالَ:‏ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا فُضَيْلُ أَ تَدْرِي فِي أَيِّ شَيْ‏ءٍ كُنْتُ أَنْظُرُ فِيهِ قَبِيلُ؟ قَالَ: قُلْتُ: لَا قَالَ: كُنْتُ أَنْظُرُ فِي كِتَابِ فَاطِمَةَ عَلَيْهَا السَّلَامُ فَلَيْسَ مَلِكٌ يَمْلِكُ إِلَّا وَهُوَ فِيهِ مَكْتُوبٌ بِاسْمِهِ وَاسْمِ أَبِيهِ فَمَا وَجَدْتُ لِوُلْدِ الْحَسَنِ فِيهِ شَيْ‏ئاً.

643- Fuzeyl Sukkere şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Bana dedi ki: Ya Fuzeyl! Biliyor musun sen gelmeden önce neye bakıyordum? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Fatime aleyhasselamın kitabına bakıyordum. Krallık yapan hiçbir kral yoktur ki onda adı ve babasının adı geçmesin. Hasanoğulları için onda bir şey bulamadım.

644- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَا مِنْ نَبِيٍّ وَلَا وَصِيٍّ وَلَا مَلِكٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ عِنْدِي لَا وَاللَّهِ مَا لِمُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَسَنِ فِيهِ اسْمٌ.

644- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Benim yanımdaki kitapta mevcut olmayan hiçbir nebi, vasi ve kral yoktur. Vallahi Muhammed ibni Abdullah ibni Hasan’ın ismi onda yoktur.

647- عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ صَبِيحٍ قَالَ‏: قَالَ لِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا وَلِيدُ إِنِّي نَظَرْتُ فِي مُصْحَفِ فَاطِمَةَ عَلَيْهَا السَّلَامُ فَلَمْ أَجِدْ لِبَنِي فُلَانٍ فِيهِ إِلَّا كَغُبَارِ النَّعْلِ.

647- Velid ibni Sabih şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam bana dedi ki: Ya Velid! Fatime’nin mushafına baktım ve onda Falanoğulları için terliğin tozundan başka bir şey bulamadım.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

648- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَطَاءٍ التَّمِيمِيِّ قَالَ‏: كُنْتُ مَعَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ فِي الْمَسْجِدِ فَمَرَّ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَلَيْهِ شِرَاكَا فِضَّةٍ وَكَانَ مِنْ أَمْجَنِ النَّاسِ وَهُوَ شَابٌّ قَالَ: فَنَظَرَ إِلَيْهِ عَلِيُّ بْنِ الْحُسَيْنِ فَقَالَ: يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَطَاءٍ أَ تَرَى هَذَا الْمُتْرِفَ إِنَّهُ لَنْ يَمُوتَ حَتَّى يَلِيَ النَّاسَ قَالَ: قُلْتُ: لَهُ هَذَا الْفَاسِقُ؟ قَالَ: نَعَمْ لَا يَلْبَثُ فِيهِمْ إِلَّا يَسِيراً حَتَّى يَمُوتَ فَإِذَا هُوَ مَاتَ لَعَنَهُ أَهْلُ السَّمَاءِ وَاسْتَغْفَرَتْ لَهُ أَهْلُ الْأَرْضِ‏.

648- Abdullah ibni Ata Temimi şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyn’le (Zeynul Âbidin) beraber mesciddeydim. Ömer ibni Abdulaziz geçti. Üzerinde gümüşten bir kolye vardı. Henüz gençti ve insanların en hayasızıydı. Ali ibni Huseyn ona baktı ve dedi ki: Ya Abdullah ibni Ata! Bu şımarığı görüyorsun değil mi? O insanların başına gelmeden ölmez. Dedim ki: Bu fasık mı? Dedi ki: Evet. Ölene kadar çok kolay bir şekilde hükmeder. Öldüğünde gök ehli ona lanet okurken, arzın ehli rahmet okur.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)  

3. Bab: Şiaların ve Babalarının İsimlerinin Yazılı Olduğu Divan İmamların Yanındadır

649- عَنْ حَبَابَةَ الْوَالِبِيَّةِ قَالَتْ‏: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ لِيَ ابْنَ أَخٍ وَهُوَ يَعْرِفُ فَضْلَكُمْ وَإِنِّي أُحِبُّ أَنْ تُعْلِمَنِي أَ مِنْ شِيعَتِكُمْ؟ قَالَ: وَمَا اسْمُهُ؟ قَالَتْ: قُلْتُ: فُلَانُ بْنُ فُلَانٍ قَالَتْ: فَقَالَ: يَا فُلَانَةُ هَاتِ النَّامُوسَ فَجَاءَتْ بِصَحِيفَةٍ تَحْمِلُهَا كَبِيرَةٍ فَنَشَرَهَا ثُمَّ نَظَرَ فِيهَا فَقَالَ: نَعَمْ هُوَ ذَا اسْمُهُ وَاسْمُ أَبِيهِ هَاهُنَا.

649- Hebabe Valibiyye şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Kardeşimin bir oğlu var. O sizin faziletinizi tanıyor. Bana bildirmenizi istiyorum, o sizin Şialarınızdan mıdır? Dedi ki: İsmi nedir? Dedim ki: Falan ibni Falan. Dedi ki: Ya fulane! Namus’u getir. O da büyük bir sahife getirdi. Onu yaydı ve içine baktı. Sonra dedi ki: Evet onun ismi ve babasının ismi; işte burada!

650- عَنْ أَبِي بَكْرٍ الْحَضْرَمِيِّ عَنْ رَجُلٍ مِنْ بَنِي حَنِيفَةَ قَالَ:‏ كُنْتُ مَعَ عَمِّي فَدَخَلَ عَلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ فَرَأَى بَيْنَ يَدَيْهِ صَحَائِفَ يَنْظُرُ فِيهَا فَقَالَ لَهُ: أَيُّ شَيْ‏ءٍ هَذِهِ الصُّحُفُ جُعِلْتُ فِدَاكَ؟ قَالَ: هَذَا دِيوَانُ شِيعَتِنَا قَالَ: أَ فَتَأْذَنُ أَطْلُبُ اسْمِي فِيهِ؟ قَالَ: نَعَمْ فَقَالَ: فَإِنِّي لَسْتُ أَقْرَأُ وَابْنُ أَخِي مَعِي عَلَى الْبَابِ فَتَأْذَنُ لَهُ فَيَدْخُلُ حَتَّى يَقْرَأَ؟ قَالَ: نَعَمْ فَأَدْخَلَنِي عَمِّي فَنَظَرْتُ فِي الْكِتَابِ فَأَوَّلُ شَيْ‏ءٍ هَجَمْتُ عَلَيْهِ اسْمِي فَقُلْتُ اسْمِي وَرَبِّ الْكَعْبَةِ قَالَ: وَيْحَكَ! فَأَيْنَ أَنَا؟ فَجُزْتُ بِخَمْسَةِ أَسْمَاءَ أَوْ سِتَّةٍ ثُمَّ وَجَدْتُ اسْمَ عَمِّي.

فَقَالَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَهُمْ مَعَنَا عَلَى وَلَايَتِنَا لَا يَزِيدُونَ وَلَا يَنْقُصُونَ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَنَا مِنْ أَعْلَى عِلِّيِّينَ وَخَلَقَ شِيعَتَنَا مِنْ طِينَتِنَا أَسْفَلَ مِنْ ذَلِكَ وَخَلَقَ عَدُوَّنَا مِنْ سِجِّينٍ وَخَلَقَ أَوْلِيَاءَهُمْ مِنْهُمْ أَسْفَلَ مِنْ ذَلِكَ.

650- Ebu Bekir Hazremi, Hanifeoğullarından bir adamdan şöyle rivayet etti: Amcamla beraberdim. Ali ibni Huseyn’in (Zeynul Âbidin) huzuruna geçti ve onun önünde sahifeler gördü, ona bakıyordu. Dedi ki: Sana feda olayım! Bu sahifeler de nedir? Dedi ki: Bu Şialarımızın divanıdır. Dedi ki: Bana izin verir misin içinde ismimi arıyım? Dedi ki: Evet. Dedi ki: Ben okuyamıyorum. Kardeşimin oğlu benimle, kapıda bekliyor. Ona izin ver ki gelsin okusun. Dedi ki: tamam. Bunun üzerine amcam beni içeri soktu, kitaba baktım ve ilk hücum ettiğim şey kendi ismim oldu. Dedim ki: Kabe’nin Rabb’ine and olsun! İşte ismim. Amcam dedi ki: Vay olsun sana! Ben neredeyim? Beş altı isim geçtim ki amcamın ismini buldum.

Ali ibni Huseyn aleyhisselam dedi ki: Allah onların misakını bizimle, bizim velayetimiz üstüne aldı. Ne artarlar ne de eksilirler. Allah bizi İlliyyinin en üstünden yarattı ve Şialarımızı da bizim çamurumuzun daha alt kısmından yarattı. Düşmanlarımızı da Siccinden yarattı. Onların dostlarını da onların daha aşağısından yarattı.

653- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ قَالَ:‏ خَرَجْتُ بِأَبِي بَصِيرٍ أَقُودُهُ إِلَى بَابِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَقَالَ لِي: لَا تَتَكَلَّمْ وَلَا تَقُلْ شَيْئاً فَانْتَهَيْتُ بِهِ إِلَى الْبَابِ فَتَنَحْنَحَ فَسَمِعْتُ أَبَا عَبْدَ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا فُلَانَةُ افْتَحِي لِأَبِي مُحَمَّدٍ الْبَابَ قَالَ: فَدَخَلْنَا وَالسِّرَاجُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَإِذَا سَفَطٌ بَيْنَ يَدَيْهِ مَفْتُوحٌ قَالَ: فَوَقَعَتْ عَلَيَّ الرِّعْدَةُ فَجَعَلْتُ أَرْتَعِدُ فَرَفَعَ رَأْسَهُ إِلَيَّ فَقَالَ: أَ بَزَّازٌ أَنْتَ؟ قُلْتُ: نَعَمْ جَعَلَنِيَ اللَّهُ فِدَاكَ قَالَ: فَرَمَى إِلَيَّ بِمُلَاةٍ قُوهِيَّةٍ كَانَتْ عَلَى الْمِرْفَقَةِ فَقَالَ: اطْوِ هَذِهِ فَطَوَيْتُهَا ثُمَّ قَالَ: أَ بَزَّازٌ أَنْتَ وَهُوَ يَنْظُرُ فِي الصَّحِيفَةِ؟ قَالَ: فَازْدَدْتُ رِعْدَةً.

قَالَ: فَلَمَّا خَرَجْنَا قُلْتُ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ مَا رَأَيْتُ كَمَا مَرَّ بِي اللَّيْلَةَ إِنِّي وَجَدْتُ بَيْنَ يَدَيْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ سَفَطاً قَدْ أَخْرَجَ مِنْهُ صَحِيفَةً فَنَظَرَ فِيهَا فَكُلَّمَا نَظَرَ فِيهَا أَخَذَتْنِي الرِّعْدَةُ قَالَ: فَضَرَبَ أَبُو بَصِيرٍ يَدَهُ عَلَى جَبْهَتِهِ ثُمَّ قَالَ: وَيْحَكَ! أَ لَا أَخْبَرْتَنِي؟ فَتِلْكَ وَاللَّهِ الصَّحِيفَةُ الَّتِي فِيهَا أَسَامِي الشِّيعَةِ وَلَوْ أَخْبَرْتَنِي لَسَأَلْتُهُ أَنْ يُرِيَكَ اسَمَكَ فِيهَا.

653- İbni Ebu Hamza şöyle rivayet etti: Ebu Basir’le dışarı çıktım ve onu Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın kapısına götürdüm. Bana dedi ki: Konuşma ve bir şey deme. Onu kapıya ulaştırdım. Ulaştığında kısa kısa öksürdü. Ebu Abdullah aleyhisselamı işittim. Cariyesine dedi ki: Ya fulane! Ebu Muhammed’e kapıyı aç! Biz de içeri girdik. Önünde lamba vardı ve bir de açık bir sepet vardı. İçime bir telaş düştü ve korkuya kapıldım. Başını bana doğru kaldırdı ve dedi ki: Sen Bezzaz mısın? Dedim ki: Evet, Allah beni sana feda etsin! Dirseğinin üstündeki dolu bir kumaşı bana uzattı ve dedi ki: Bunu katla! Bende katladım. Sonra dedi ki: Sen Bezzaz mısın? (Ve o esnada sahifelere bakıyordu.) Bunun üstüne telaşım arttı.

Oradan çıktığımızda dedim ki: Ya Ebu Muhammed! Bu gece karşılaştığım olay gibi bir şey görmedim. Ebu Abdullah aleyhisselamın önünde bir sepet vardı. Ondan bir sahife çıkarttı ve ona baktı ve ona her bakışında beni bir telaş aldı. Bunun üstüne Ebu Basir elini alnına vurdu ve şöyle dedi: Vay olsun! Neden bana haber vermedin? O Vallahi Şiaların isimlerinin bulunduğu sahifeydi. Bana haber verseydin. Ondan, o sahifede sana ismini göstermesini isterdim. 

655- عَنْ دَاوُدَ الرَّقِّيِّ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي الْحَسَنِ الْمَاضِي عَلَيْهِ السَّلَامُ: اسْمِي عِنْدَكُمْ فِي السَّفَطِ الَّتِي فِيهَا أَسْمَاءُ شِيعَتِكُمْ؟ فَقَالَ: إِي وَاللَّهِ فِي النَّامُوسِ.

655- Davud Reggi şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselama dedim ki: Sizin yanınızda, içinde Şialarınızın isimleri bulunan bir sepet var. Benim ismimde o sepette mi? Dedi ki: Evet vallahi Namus’tadır.

657- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جُنْدَبٍ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ كَتَبَ إِلَيْهِ فِي رِسَالَةٍ أَنَّ شِيعَتَنَا لَمَكْتُوبُونَ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ أَخَذَ اللَّهُ عَلَيْنَا وَعَلَيْهِمُ الْمِيثَاقَ يَرِدُونَ مَوْرِدَنَا وَيَدْخُلُونَ مَدْخَلَنَا لَيْسَ عَلَى مِلَّةِ الْإِسْلَامِ غَيْرُنَا وَغَيْرُهُمْ.

657- Abdullah ibni Cundeb şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselam bana bir mektup yazarak şöyle dedi: Muhakkak ki Şialarımızın isimleri babalarının isimleriyle beraber yazılıdır. Allah bizim ve onların üstüne misak aldı. Bizim ulaştığımız yere ulaşırlar ve girdiğimiz yere girerler. Bizden ve onlardan başka kimse İslam’ın milleti üzerine değildir. 

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

 

4. Bab: Rasûlullah’ın Silahı, Musa’nın Asası, Süleyman’ın Yüzüğü, Leğen, Tabut, Levhalar ve Adem’in Gömleği Gibi Ayetler İmamların Yanındadır

659- عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ هَارُونَ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ الْعِجْلِيَّةَ يَزْعُمُونَ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الْحَسَنِ يَدَّعِي أَنَّ سَيْفَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عِنْدَهُ فَقَالَ: وَاللَّهِ لَقَدْ كَذَبَ فَوَ اللَّهِ مَا هُوَ عِنْدَهُ وَمَا رَآهُ بِوَاحِدَةٍ مِنْ عَيْنَيْهِ قَطُّ وَلَا رَآهُ أَبُوهُ إِلَّا أَنْ يَكُونَ رَآهُ عِنْدَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ وَإِنَّ صَاحِبَهُ لَمَحْفُوظٌ وَمَحْفُوظٌ لَهُ وَلَا تَذْهَبَنَّ يَمِيناً وَلَا شِمَالًا فَإِنَّ الْأَمْرَ وَاللهِ وَاضِحٌ وَاللَّهِ لَوْ أَنَّ أَهْلَ الْأَرْضِ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يُحَوِّلُوا هَذَا الْأمْرَ مِنْ مَوْضِعِهِ الَّذِي وَضَعَهُ اللَّهُ مَا اسْتَطَاعُوا وَلَوْ أَنَّ خَلْقَ اللَّهِ كُلَّهُمْ جَمِيعاً كَفَرُوا حَتَّى لَا يَبْقَى أَحَدٌ لَجَاءَ اللَّهُ لِهَذَا الْأَمْرِ بِأَهْلٍ يَكُونُونَ هُمْ أَهْلَهُ.

659- Süleyman ibni Harun şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İcliyye (Zeydiyye mezhebinden bir grup) diyor ki: Abdullah ibni Hasan iddia ediyormuş ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin kılıcı onun yanındaymış. Dedi ki: Vallahi yalan konuşmuş! Vallahi onun yanında değil! Kesinlikle iki gözünden biriyle bile görmedi. Babası da görmedi. Sadece Ali ibni Huseyn’in yanında görmüş olabilir. Kılıcın sahibi korunmaktadır ve kılıç da sahibi için korunmaktadır. Sağa sola gitmesine gerek yok, iş çok açık. Vallahi arzın ehli Allah’ın bu yere koyduğu bu işi kendi yerinden başka bir yere götürmek için toplansa başaramazlar. Allah’ın yarattıklarının hepsi topluca kafir olsalar ve bir kimse dahi kalmasa bile Allah bu iş için bu işin ehlini getirir.

663- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ السِّلَاحَ فِينَا كَمَثَلِ التَّابُوتِ فِي بَنِي‏ إِسْرَائِيلَ كَانَ حَيْثُ مَا دَارَ التَّابُوتُ فَثَمَّ الْمُلْكُ وَحَيْثُ مَا دَارَ السِّلَاحُ فَثَمَّ الْعِلْمُ.

663- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki silahın bizdeki konumu, tabutun İsrailoğullarındaki konumu gibidir. Tabut nereye dönerse, krallık oradadır. Silah da nereye dönerse ilim oradadır.

666- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ لَمَّا قُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَرِثَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ عِلْمَهُ وَسِلَاحَهُ وَمَا هُنَالِكَ ثُمَّ صَارَ إِلَى الْحَسَنِ وَالْحُسَيْنِ ثُمَّ صَارَ إِلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِمُ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ.

666- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi vefat ettiğinde Ali aleyhisselam ilmine, silahına ve orada ne varsa onlara mirasçı oldu. Sonra Hasan’a sonra Huseyn’e geçti. Sonra da Ali ibni Huseyn’e (Zeynul Âbidin) geçti aleyhimussalatu vesselam.

670- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ عِنْدِي لَخَاتَمَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَدِرْعَهُ وَسَيْفَهُ وَلِوَاهُ. 

670- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin yüzüğü benim yanımdadır. Zırhı, kılıcı ve sancağı da.

678- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ السِّلَاحُ فِينَا بِمَنْزِلَةِ التَّابُوتِ إِذَا وُضِعَ التَّابُوتُ عَلَى بَابِ رَجُلٍ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَعَلِمَ بَنُو إِسْرَائِيلِ أَنَّهُ وَقَدْ أُوتِيَ الْمُلْكَ وَكَذَلِكَ السِّلَاحُ حَيْثُ مَا دَارَتْ دَارَتِ الْإِمَامَةُ.

678- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Silah bizde tabut konumundadır. Tabut İsrailoğullarından bir adamın kapısına konulduğunda, İsrailoğulları ona krallık verildiğini bilirdi. Aynı öyle. Silah nereye dönerse imamet de oraya döner.

680- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ الْإِمَامُ يُعْرَفُ بِثَلَاثِ خِصَالٍ إِنَّهُ أَوْلَى النَّاسِ بِالَّذِي كَانَ قَبْلَهُ وَعِنْدَهُ سِلَاحُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعِنْدَهُ الْوَصِيَّةُ وَهُوَ الَّذِي قَالَ اللَّهُ تَعَالَى:‏ (إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ‏ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَماناتِ إِلى‏ أَهْلِها) وَقَالَ: السِّلَاحُ فِينَا بِمَنْزِلَةِ التَّابُوتِ فِي بَنِي إِسْرَائِيلَ يَدُورُ الْمُلْكُ حَيْثُ دَارَ السِّلَاحُ كَمَا كَانَ يَدُورُ حَيْثُ دَارَ التَّابُوتُ.

680- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İmam üç özellikle tanınır: O, kendisinden önceki imama insanların en evlasıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin silahı ve vasiyyet onun yanındadır. Onun hakkında Allahu Teala dedi ki: (Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. Nisa 58) Silah bizde İsrailoğullarındaki tabut konumundadır. Krallık silahın döndüğü yere döner, aynı tabutun döndüğü gibi.

694- عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ خَالِدٍ قَالَ‏: قُلْتُ: إِنَّ الْعِجْلِيَّةَ يَزْعُمُونَ أَنَّ سِلَاحَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عِنْدَ وُلْدِ الْحَسَنِ؟ قَالَ: كَذَبُوا وَاللَّهِ قَدْ كَانَ لِرَسُولِ اللَّهِ سَيْفَانِ وَفِي أَحَدِهِمَا عَلَامَةٌ فِي مَيْمَنَتِهِ فَلْيُخْبِرُوا بِعَلَامَتِهِمَا وَأَسْمَائِهِمَا إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ وَلَكِنْ لَا أُزْرِي ابْنَ عَمِّي قَالَ: قُلْتُ: وَمَا اسْمُهَا؟ فَقَالَ: اسْمُ أَحَدَهُمَا الرَّسُومُ وَالْآخَرُ مِخْذَمٌ.

694- Süleyman ibni Halit şöyle rivayet etti: Dedim ki: İcliyye Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin silahının Hasanoğullarında olduğunu iddia ediyor. Dedi ki: Vallahi yalan söylüyorlar! Rasûlullah’ın iki tane kılıcı vardı. Birinin sağ tarafında da alamet vardı. Eğer doğru söylüyorlarsa, alametini ve o ikisinin ismini söylesinler. Velakin amcamın oğlunu küçük düşürmek istemiyorum. Dedim ki: O iki kılıcın ismi nedir? Dedi ki: Birinin ismi Resum diğerinin ki Mihzem.

709- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ خَرَجَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ ذَاتَ لَيْلَةٍ عَلَى أَصْحَابِهِ بَعْدَ عَتَمَةٍ وَهُمْ فِي الرَّحْبَةِ وَهُوَ يَقُولُ: هَمْهَمَةٌ هَمْهَمَةٌ فِي لَيْلَةٍ مُظْلِمَةٍ خَرَجَ عَلَيْكُمُ الْإِمَامُ وَعَلَيْهِ قَمِيصُ آدَمَ وَفِي يَدِهِ خَاتَمُ سُلَيْمَانَ وَعَصَى مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ.

709- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam bir gece yatsı vaktinden sonra ashabının yanına çıktı. Onlar açık bir alandaydılar. Şöyle diyordu: Mırıldanma! Mırıldanma! Gecenin karanlığında imam size doğru çıktı, üstünde Âdem’in gömleği, elinde de Süleyman’ın yüzüğü ve Musa aleyhisselamın asası var.

715- عَنِ الْمُفَضَّلِ الْجُعْفِيِّ أَظُنُّهُ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‏ أَ تَدْرِي مَا كَانَ قَمِيصُ يُوسُفَ؟ قَالَ: قُلْتُ: لَا قَالَ: إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَمَّا أُوقِدَ لَهُ النَّارُ أَتَاهُ جَبْرَئِيلُ بِثَوْبٍ مِنْ ثِيَابِ الْجَنَّةِ فَأَلْبَسَهُ إِيَّاهُ فَلَمْ يَضُرَّهُ مَعَهُ حَرٌّ وَلَا بَرْدٌ فَلَمَّا حَضَرَ إِبْرَاهِيمَ الْوَفَاةُ جَعَلَهُ‏ فِي تَمِيمَةٍ وَعَلَّقَهَا عَلَى إِسْحَاقَ وَعَلَّقَهَا إِسْحَاقُ عَلَى يَعْقُوبَ فَلَمَّا وُلِدَ يُوسُفُ عَلَّقَهَا عَلَيْهِ وَكَانَ فِي عَضُدِهِ حَتَّى كَانَ مِنْ أَمْرِهِ مَا كَانَ فَلَمَّا أَخْرَجَ يُوسُفُ بِمِصْرَ الْقَمِيصَ مِنَ التَّمِيمَةِ وَجَدَ يَعْقُوبُ رِيحَهُ فَهُوَ قَوْلُهُ: (إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْ لا أَنْ تُفَنِّدُونِ)‏ فَهُوَ ذَلِكَ الْقَمِيصُ الَّذِي أُنْزِلَ بِهِ مِنَ الْجَنَّةِ قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ فَإِلَى مَنْ صَارَ ذَلِكَ الْقَمِيصُ؟ فَقَالَ: إِلَى أَهْلِهِ ثُمَّ قَالَ: كُلُّ نَبِيٍّ وَرَّثَ عِلْماً أَوْ غَيْرَهُ فَقَدِ انْتَهَى إِلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَهْلِ بَيْتِهِ.

715- Mufaddal Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Biliyor musun Yusuf’un gömleği neydi? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: İbrahim için ateş yakıldığında, Cebrail ona cennet giysilerinden bir giysi getirdi. Onu, ona giydirdi ve o giysiyle ne sıcak ne de soğuk ona zarar vermezdi. İbrahim ölüme hazırlandığında, onu muska içine yerleştirdi ve İshak’ın üzerine astı. İshak da onu Yakub’un üzerine astı. Yusuf doğduğunda, O da onun üzerine astı. Onun pazusundaydı. Ta ki o iş olana kadar onun pazusundaydı. Yusuf onu Mısır’da muskadan çıkardığında, Yakup onun kokusunu hissetti. Onun delili şu sözüdür: (Bana bunamış demezseniz ben Yusuf’un kokusunu hissediyorum. Nisa 94) O gömlek cennetten indirilen gömlektir. Dedim ki: Sana feda olayım! O gömlek kime ulaştı? Dedi ki: Ehline ulaştı her nebinin miras bıraktığı ilmi ve onun dışındakiler, Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye ve Ehli Beyt’ine ulaştı.

(Bu babda konuyla alakalı elli yedi tane rivayet vardı.)  

5. Bab: Cennet ve Cehennem Ehlinin İsimlerinin Olduğu Sahife İmamların Yanındadır

717- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: حَدَّثَنِي أَبِي عَمَّنْ ذَكَرَهُ‏ قَالَ: خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَفِي يَدِهِ الْيُمْنَى كِتَابٌ وَفِي يَدِهِ الْيُسْرَى كِتَابٌ فَنَشَرَ الْكِتَابَ الَّذِي فِي يَدِهِ الْيُمْنَى فَقَرَأَ: بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ‏ كِتَابٌ لِأَهْلِ الْجَنَّةِ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ لَا يُزَادُ فِيهِمْ وَاحِدٌ وَلَا يَنْقُصُ مِنْهُمْ وَاحِدٌ قَالَ: ثُمَّ نَشَرَ الَّذِي بِيَدِهِ الْيُسْرَى فَقَرَأَ كِتَابٌ مِنَ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ لِأَهْلِ النَّارِ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ لَا يُزَادُ فِيهِمْ وَاحِدٌ وَلَا يَنْقُصُ مِنْهُمْ وَاحِدٌ.

717- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Babam adını zikrettiği birisinden şöyle nakletti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi bize doğru geldi. Sağ ve sol elinde kitap vardı. Sağ elindeki kitabı açtı ve okudu: Bismillahir Rahmanir Rahim. Cennetin ehlinin, babalarının ve kabilelerinin isimlerinin yazılı olduğu kitaptır. Onlardan ne bir kişi artar ne de bir kişi eksilir. Sonra sol elindeki kitabı açtı ve okudu: Bismillahir Rahmanir Rahim. Cehennemin ehlinin, babalarının ve kabilelerinin isimlerinin yazılı olduğu kitaptır. Onlardan ne bir kişi artar ne de bir kişi eksilir.

718- عَنِ الْأَعْمَشِ قَالَ: قَالَ الْكَلْبِيُّ: يَا أَعْمَشُ أَيُّ شَيْ‏ءٍ أَشَدُّ مَا سَمِعْتَ مِنْ مَنَاقِبِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: فَقَالَ: حَدَّثَنِي مُوسَى بْنُ طَرِيفٍ عَنْ عَبَايَةَ قَالَ: سَمِعْتُ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ وَهُوَ يَقُولُ:‏ أَنَا قَسِيمُ النَّارِ فَمَنْ تَبِعَنِي فَهُوَ مِنِّي وَمَنْ عَصَانِي فَهُوَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَقَالَ الْكَلْبِيُّ: عِنْدِي أَعْظَمُ مِمَّا عِنْدَكَ أَعْطَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كِتَاباً فِيهِ أَسْمَاءُ أَهْلِ الْجَنَّةِ وَأَسْمَاءِ أَهْلِ النَّارِ فَوَضَعَهُ عِنْدَ أُمِّ سَلَمَةَ فَلَمَّا وَلَّى أَبُو بَكْرٍ طَلَبَهُ فَقَالَتْ: لَيْسَ لَكَ فَلَمَّا وَلَّى عُمَرُ طَلَبَهُ فَقَالَتْ: لَيْسَ لَكَ فَلَمَّا وَلَّى عُثْمَانُ طَلَبَهُ فَقَالَتْ: لَيْسَ لَكَ فَلَمَّا وَلَّى عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ دَفَعَتْهُ إِلَيْهِ‏.

718- Ameş şöyle rivayet etti: Kelbi dedi ki: Ya Ameş! Ali aleyhisselamın menakiblerinden işittiğin en şiddetli olanı hangisidir? Ameş: Musa ibni Zarif Abaye’den işittim. Dediki: Ali aleyhisselamdan şöyle işittim: Cenhennemin bölücüsü benim. Kim bana tabi olursa o bendendir ve kim de bana asi olursa o da ateşin ehlindendir. Kelbi dedi ki: Sen de olandan daha azimini biliyorum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama bir kitap verdi. İçinde cennetin ehlinin ve ateşin ehlinin isimleri vardı. Onu Ummu Seleme’nin yanına bıraktı. Ebu Bekir işin başına geçtiğinde, Ummu Seleme ona dedi ki: Bu senin değil. Ömer işin başına geçtiğinde onu istedi ona da senin değil dedi. Osman işin başına geçtiğinde onu istedi, ona da senin değil dedi. Ali aleyhisselam işin başına geçtiğinde onu, ona verdi.

719- جَعْفَرُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: خَطَبَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ النَّاسَ ثُمَّ رَفَعَ يَدَهُ الْيُمْنَى قَابِضاً عَلَى كَفِّهِ قَالَ: أَ تَدْرُونَ مَا فِي كَفِّي؟ قَالُوا: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ فَقَالَ: فِيهَا أَسْمَاءُ أَهْلِ الْجَنَّةِ وَأَسْمَاءُ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ثُمَّ رَفَعَ يَدَهُ الْيُسْرَى فَقَالَ: أَيُّهَا النَّاسُ أَ تَدْرُونَ مَا فِي يَدِي؟ قَالُوا: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ فَقَالَ: فِيهَا أَسْمَاءُ أَهْلِ النَّارِ وَأَسْمَاءُ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ثُمَّ قَالَ: حَكَمَ اللَّهُ وَعَدَلَ وَحَكَمَ اللَّهُ وَعَدَلَ وَحَكَمَ اللَّهُ وَعَدَلَ‏ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ.

719- Cafer ibni Muhammed (es-Sadık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi insanlara hitap etti ve sonra avucu kapalı bir şekilde sağ elini kaldırıp şöyle dedi: Biliyor musunuz avucumda ne var? Dediler ki: Allah ve onun resulü daha iyi bilir. Dedi ki: İçinde kıyametin gününe kadar olan cennetin ehlinin, babalarının ve kabilelerinin isimleri var. Sonra sol elini kaldırdı ve şöyle dedi: Ey insanlar! Elimde ne olduğunu biliyor musunuz? Dediler ki: Allah ve onun resulu daha iyi bilir. Dedi ki: İçinde kıyametin gününe kadar olan ateşin ehlinin, babalarının ve kabilelerinin isimleri var. Sonra şöyle dedi: Allah hükmetti ve adil davrandı! Allah hükmetti ve adil davrandı! Allah hükmetti ve adil davrandı! Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.

721- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ انْتَهَى النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ إِلَى السَّمَاءِ السَّابِعَةِ وَانْتَهَى إِلَى سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى قَالَ: فَقَالَتِ السِّدْرَةُ: مَا جَازَنِي مَخْلُوقٌ قَبْلَكَ (ثُمَّ دَنا فَتَدَلَّى فَكانَ قابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنى‏ فَأَوْحى إِلَىٰ عَبْدِهِۦ مَآ أَوْحَىٰ) قَالَ: فَدَفَعَ إِلَيْهِ كِتَابَ أَصْحَابِ الْيَمِينِ وَكِتَابَ أَصْحَابِ الشِّمَالِ فَأَخَذَ كِتَابَ أَصْحَابِ الْيَمِينِ بِيَمِينِهِ وَفَتَحَهُ وَنَظَرَ فِيهِ فَإِذَا فِيهِ أَسْمَاءُ أَهْلِ الْجَنَّةِ وَأَسْمَاءُ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ قَالَ: وَفَتَحَ كِتَابَ أَصْحَابِ الشِّمَالِ وَنَظَرَ فِيهِ فَإِذَا فِيهِ أَسْمَاءُ أَهْلِ النَّارِ وَأَسْمَاءُ آبَائِهِمْ وَقَبَائِلِهِمْ ثُمَّ نَزَلَ وَمَعَهُ الصَّحِيفَتَانِ فَدَفَعَهُمَا إِلَى عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

721- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi yedinci semaya ulaştı ve Sidretul Muntehaya ulaştı. Sidretul Munteha dedi ki: Senden önce hiçbir mahluk beni geçmedi. (Sonra yaklaştı, derken sarkı verdi* Böylece iki yay kadar veya daha yakınlaştı *Böylece Allah kuluna vahyettiğini vahyetti. Necim 8- 10) Ona sağın ashabının ve solun ashabının kitabı verildi. Sağın ashabının kitabını sağ eliyle aldı. Onu açtı ve baktı ve içinde cennetin ehlinin, babalarının ve kabilelerinin isimlerini buldu. Solun ashabının kitabını açtı. İçine baktı ve içinde ateşin ehlinin, babalarının ve kabilelerinin isimlerini buldu. Sonra o iki sahifeyle indi ve o ikisini Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama verdi.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)  

6. Bab: Rasûlullah’a İndirilen Kur’an’ın Hepsi İmamların Yanındadır

722- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‏ مَا يَسْتَطِيعُ أَحَدٌ أَنْ يَدَّعِيَ أَنَّهُ جَمَعَ الْقُرْآنَ كُلَّهُ ظَاهِرَهُ وَبَاطِنَهُ غَيْرُ الْأَوْصِيَاءِ.

722- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Vasilerden başka kimse Kur’an’ın hepsini, zahirini ve batınını topladığını iddia edemez.

723- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: مَا ادَّعَى أَحَدٌ مِنَ النَّاسِ يَقُولُ أَنَّهُ جَمَعَ الْقُرْآنَ كُلَّهُ كَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَّا كَذَّابٌ وَمَا جَمَعَهُ وَمَا حَفِظَهُ كَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَّا عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ وَالْأَئِمَّةُ مِنْ بَعْدِه.

723- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: İnsanlardan birisi: Kur’an’ın hepsini Allah’ın indirdiği gibi topladım derse çok yalancıdır. Allah’ın indirdiği gibi Ali ibni Ebu Talib ve ondan sonra da imamlardan başkası onu toplamadı ve korumadı.

724- عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِي سملة قَالَ‏: قَرَأَ رَجُلٌ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَنَا أَسْمَعُ حُرُوفاً مِنَ الْقُرْآنِ لَيْسَ عَلَى مَا يَقْرَؤُهَا النَّاسُ فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَهْ مَهْ كُفَّ عَنْ هَذِهِ الْقِرَاءَةِ اقْرَأْ كَمَا يَقْرَأُ النَّاسُ حَتَّى يَقُومَ الْقَائِمُ فَإِذَا قَامَ قَرَأَ كِتَابَ اللَّهِ عَلَى حَدِّهِ وَأَخْرَجَ الْمُصْحَفَ الَّذِي كَتَبَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَقَالَ: أَخْرَجَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِلَى النَّاسِ حَيْثُ فَرَغَ مِنْهُ وَكَتَبَهُ فَقَالَ لَهُمْ: هَذَا كِتَابُ اللَّهِ كَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَى مُحَمَّدٍ وَقَدْ جَمَعْتُهُ بَيْنَ اللَّوْحَيْنِ قَالُوا: هُوَ ذَا عِنْدَنَا مُصْحَفٌ جَامِعٌ فِيهِ الْقُرْآنُ لَا حَاجَةَ لَنَا فِيهِ قَالَ: أَمَا وَاللَّهِ لَا تَرَوْنَهُ بَعْدَ يَوْمِكُمْ هَذَا أَبَداً إِنَّمَا كَانَ عَلَيَّ أَنْ أُخْبِرَكُمْ بِهِ حِينَ جَمَعْتُهُ لِتَقْرَؤُوهُ.

724- Salim ibni Ebu Seleme şöyle rivayet etti: Adamın birisi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Kur’an’dan ayetler okudu ve ben dinliyordum. Ama insanların okuduğu gibi okumadı. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Bırak! Bırak! Bu okuyuşu terk et! Kaim kıyam edene kadar insanların okuduğu gibi oku! Kıyam ettiğinde Allah’ın kitabını kendi haddinde okuyacak. Bir mushaf çıkartacak ki onu Ali aleyhisselam yazmıştır. Ali aleyhisselam yazıp bitirdikten sonra onu insanlara sundu ve şöyle dedi: Bu Allah’ın kitabıdır. Muhammed’e indirdiği gibi. Onu iki cilt arasında topladım. Dediler ki: Bizde içinde Kur’an olan bir mushaf var. Senin getirdiğine ihtiyacımız yok. Dedi ki: Onu topladığımda okuyasınız diye size haber vermem gerekiyordu. Vallahi bu gününüzden sonra onu ebediyyen göremeyeceksiniz.

728- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: وَاللَّهِ إِنِّي لَأَعْلَمُ كِتَابَ اللَّهِ مِنْ أَوَّلِهِ إِلَى آخِرِهِ كَأَنَّهُ فِي كَفِّي فِيهِ خَبَرُ السَّمَاءِ وَخَبَرُ الْأَرْضِ وَخَبَرُ مَا يَكُونُ وَخَبَرُ مَا هُوَ كَائِنٌ قَالَ اللَّهُ: (فِيهِ تِبْيَانُ كُلِّ شَيْ‏ءٍ).

728- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Vallahi ben Allah’ın kitabını sanki avucumun içindeymiş gibi başından sonuna kadar biliyorum. Onun içinde semanın haberi ve yeryüzünün haberi vardır. Olan şeylerin haberi ve olacak şeylerin haberi vardır. Allah şöyle buyurdu: (Onun içinde her şeyin açıklaması vardır.)

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

7. Bab: Kur’an-ı Kerim’in Tefsiri ve Tevili İmamlara Verilmiştir

729- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ مِنْ عِلْمِ مَا أُوتِينَا تَفْسِيرَ الْقُرْآنِ وَأَحْكَامَهُ وَعِلْمَ تَغْيِيرِ الزَّمَانِ وَحَدَثَانِهِ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ خَيْراً أَسْمَعَهُمْ وَلَوْ أَسْمَعَ مَنْ لَمْ يَسْمَعْ لَوَلَّى مُعْرِضاً كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْ ثُمَّ أَمْسَكَ هُنَيْئَةً ثُمَّ قَالَ: لَوْ وَجَدْنَا وِعَاءً أَوْ مُسْتَرَاحاً لَقُلْنَا وَاللَّهُ الْمُسْتَعانُ‏.

729- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bize verilen ilimler arasında, Kur’an’ın tefsiri ve hükümleri ile zamanın ve olayların değişmesinin ilmi vardır. Allah, bir topluluğa hayır dilerse, onlara işittirir. Dinlemeyenlere işittirse bile, onlar hiç dinlememişler gibi dönüp yüz çevirirler. Sonra bir müddet sustu ve sonra şöyle dedi: Eğer sır tutan veya güvenebileceğimiz kimseleri bulsaydı derdik. Yardım, Allah’tan dilenir.

731- قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِعَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا عَلِيُّ أَنْتَ تُعَلِّمُ النَّاسَ تَأْوِيلَ الْقُرْآنِ بِمَا لَا يَعْلَمُونَ فَقَالَ عَلَيٌ: مَا أُبَلِّغُ رِسَالَتَكَ بَعْدَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: تُخْبِرُ النَّاسَ بِمَا أَشْكَلَ عَلَيْهِمْ مِنْ تَأْوِيلِ الْقُرْآنِ.

731- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Ya Ali! İnsanlara bilmedikleri konularda Kur’an’ın tevilini sen öğretirsin. Dedi ki: Ya Rasûlullah! Senden sonra senin risaletini tebliğ ederim değil mi? Dedi ki: Kur’an’ı tevilinden insanlara anlaşılmaz gelenleri onlara haber verirsin.

733- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ لِلْقُرْآنِ تَأْوِيلًا فَمِنْهُ مَا قَدْ جَاءَ وَمِنْهُ مَا لَمْ يَجِئْ فَإِذَا وَقَعَ التَّأْوِيلُ فِي زَمَانِ إِمَامٍ مِنَ الْأَئِمَّةِ عَرَفَهُ إِمَامُ ذَلِكَ الزَّمَانِ.

733- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Kur’an’ın tevili vardır. Ondan bazısı vuku buldu ve bazısı da vuku bulmadı. Tevil imamlardan bir imamın hakimiyetinde vuku bulursa o zamanın imamı onu tanır.

735- عَنْ فُضَيْلِ بْنِ يَسَارٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ هَذِهِ الرِّوَايَةِ: (مَا مِنَ الْقُرْآنِ آيَةٌ إِلَّا وَلَهَا ظَهْرٌ وَبَطْنٌ)؟ فَقَالَ: ظَهْرُهُ تَنْزِيلُهُ وَبَطْنُهُ تَأْوِيلُهُ مِنْهُ مَا قَدْ مَضَى وَمِنْهُ مَا لَمْ يَكُنْ يَجْرِي كَمَا يَجْرِي الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ كَمَا جَاءَ تَأْوِيلُ شَيْ‏ءٍ مِنْهُ يَكُونُ عَلَى الْأَمْوَاتِ كَمَا يَكُونُ عَلَى الْأَحْيَاءِ قَالَ اللَّهُ‏: (وَ ما يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ‏) نَحْنُ نَعْلَمُهُ.

735- Fuzeyl ibni Yesar şöyle rivayet eder: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama bu rivayeti sordum: Kur’an’da hiçbir ayet yoktur ki onun bir zahiri ve bir batını olmasın. Dedi ki: Zahiri tenzilidir batını ise tevilidir. Ondan bir kısmı geçmiştir bir kısmı da olmamıştır. Güneş’in ve Ay’ın akması gibi akar. Onun tevilinden gelen bir şeyin ölüler hakkındaki geçerliliği, diriler hakkındaki geçerliliği gibidir. Allahu Teala’nın dediği gibi: (Onun tevilini ancak Allah ve ilimde derinleşenler bilir)(Â-li İmran 7). Biz onu biliyoruz.

738- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: كِتَابُ اللَّهِ فِيهِ نَبَأُ مَا قَبْلَكُمْ وَخَبَرُ مَا بَعْدَكُمْ وَفَصْلُ مَا بَيْنَكُمْ وَنَحْنُ نَعْلَمُهُ‏.

738- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah’ın kitabı, onda sizden öncekilerin ve sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki ayrım vardır. Biz onu biliyoruz.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

8. Bab: Ali Gece ve Gündüz, Hazırda ve Seferde Rasûlullah’a İndirilen Her Şeyi Bilir Ondan Sonra da İmamlar

740- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَدْ وَلَّدَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَنَا أَعْلَمُ كِتَابَ اللَّهِ وَفِيهِ بَدْءُ الْخَلْقِ وَمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَفِيهِ خَبَرُ السَّمَاءِ وَخَبَرُ الْأَرْضِ وَخَبَرُ الْجَنَّةِ وَخَبَرُ النَّارِ وَخَبَرُ مَا كَانَ وَخَبَرُ مَا هُوَ كَائِنٌ أَعْلَمُ ذَلِكَ كَأَنَّمَا أَنْظُرُ إِلَى كَفِّي إِنَّ اللَّهَ يَقُولُ: (فِيهِ تِبْيَانُ كُلِّ شَيْ‏ءٍ).

740- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Beni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi büyüttü ve ben Allah’ın kitabını biliyorum. İçinde yaratılışın başlangıcı ve kıyametin gününe kadar olacak şeyler var. İçinde semanın ve arzın haberi var. Cennetin ve cehennemin haberi var. İçinde olan ve olacak şeylerin haberi var. Onları sanki avucumun içine bakıyormuş gibi biliyorum. Muhakkak ki Allah diyor ki: (Onda her şeyin açıklaması var.)

741- عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ كُنْتُ إِذَا سَأَلْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَجَابَنِي وَإِنْ فَنِيَتْ مَسَائِلِي ابْتَدَأَنِي فَمَا نَزَلَتْ عَلَيْهِ آيَةٌ فِي لَيْلٍ وَلَا نَهَارٍ وَلَا سَمَاءٍ وَلَا أَرْضٍ وَلَا دُنْيَا وَلَا آخِرَةٍ وَلَا جَنَّةٍ وَلَا نَارٍ وَلَا سَهْلٍ وَلَا جَبَلٍ وَلَا ضِيَاءٍ وَلَا ظُلْمَةٍ إِلَّا أَقْرَأَنِيهَا وَأَمْلَاهَا عَلَيَّ وَكَتَبْتُهَا بِيَدِي وَعَلَّمَنِي تَأْوِيلَهَا وَتَفْسِيرَهَا وَمُحْكَمَهَا وَمُتَشَابِهَهَا وَخَاصَّهَا وَعَامَّهَا وَكَيْفَ نَزَلَتْ وَأَيْنَ نَزَلَتْ وَفِيمَنْ أُنْزِلَتْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَدَعَا اللَّهَ لِي أَنْ يُعْطِيَنِي فَهْماً وَحِفْظاً فَمَا نَسِيتُ آيَةً مِنْ كِتَابِ اللَّهِ وَلَا عَلَى مَنْ أُنْزِلَتْ إِلَّا أَمْلَاهُ عَلَيَّ.

741- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye soru sorduğumda cevap verirdi. Eğer sorularım son bulsa ona inen hiçbir ayet yoktur ki ister gece ister gündüz, ister semada ister arzda, ister dünya hakkında ister ahiret hakkında, ister cennet ister ateş hakkında, ister düzlükte ister dağlıkta, ister aydınlıkta ister karanlıkta mutlaka onu bana okur ve yazdırırdı, ben de elimle yazardım. Bana kıyametin gününe kadar tevilini ve tefsirini, muhkemini ve muteşabihini, has olanını ve genel olanını, nasıl indi, nerede indi, kimin hakkında indirildiğini öğretti. Bana algılama ve hafıza vermesi için Allah’a dua etti. Allah’ın kitabından bir ayet bile kimin hakkında indiğini unutmadım ve mutlaka onu yazdırdı.

742- عَنْ يَعْقُوبُ بْنِ جَعْفَرٍ قَالَ:‏ كُنْتُ مَعَ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِمَكَّةَ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: إِنَّكَ لَتُفَسِّرُ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ مَا لَمْ تَسْمَعْ بِهِ فَقَالَ أَبُو الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: عَلَيْنَا نَزَلَ قَبْلَ النَّاسِ وَلَنَا فُسِّرَ قَبْلَ أَنْ يَفْشُوا فِي النَّاسِ فَنَحْنُ نَعْرِفُ حَلَالَهُ وَحَرَامَهُ وَنَاسِخَهُ وَمَنْسُوخَهُ وَسَفَرِيَّهُ وَحَضَرِيَّهُ وَفِي أَيِّ لَيْلَةٍ نَزَلَتْ كَمْ مِنْ آيَةٍ وَفِيمَنْ نَزَلَتْ وَفِيمَا نَزَلَتْ فَنَحْنُ حُكَمَاءُ اللَّهِ فِي أَرْضِهِ وَشُهَدَاؤُهُ عَلَى خَلْقِهِ وَهُوَ قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‏: (سَتُكْتَبُ شَهادَتُهُمْ وَيُسْئَلُونَ‏) فَالشَّهَادَةُ لَنَا وَالْمَسْأَلَةُ لِلْمَشْهُودِ عَلَيْهِ فَهَذَا عِلْمُ مَا قَدْ أَنْهَيْتُهُ إِلَيْكَ وَأَدَّيْتُهُ إِلَيْكَ مَا لَزِمَنِي فَإِنْ قَبِلْتَ فَاشْكُرْ وَإِنْ تَرَكَتْ فَاسْتُرْ فَإِنَّ اللَّهَ عَلى‏ كُلِّ شَيْ‏ءٍ شَهِيدٌ.

742- Yakup ibni Cafer şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselamla Mekke’de beraberdim. Bir adam dedi ki: Sen Allah’ın kitabından duymadığın şeyi tefsir ediyorsun. Ebul Hasan aleyhisselam dedi ki: İnsanlardan önce bize indi ve insanların içinde yaymadan önce bize tefsir edildi. Helalini ve haramını, nasihini ve mensuhunu, seferi ve seferi olmayanını biz biliyoruz. Hangi gecede indi, kaç tanesi kimin hakkında indi, ne hakkında indi. Biz Allah’ın arzındaki hekimleriyiz ve yaratıklarına olan şahitleriyiz. Allahu Tebareke ve Teala’nın şu ayeti delildir: (Onların şehadetleri yazılacak ve sorulacaklar)(Zuhruf 19). Şehadet ve kendisine şehadet isteme meselesi bizedir. Bu sana ulaştırdığım ve eda ettiğim bir ilimdi ki bunu yapmam gerekliydi. Eğer kabul edersen şükret, terk edersen üzerini ört. Muhakkak ki Allah her şeye şahittir.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

9. Bab :Rasûlullah İçin Geçerli Olan İmamlar İçin de Geçerlidir

743- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: فَضْلُ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَا جَاءَ أُخِذَ بِهِ وَمَا نَهَى عَنْهُ انْتُهِي عَنْهُ وَجَرَى لَهُ مِنَ الطَّاعَةِ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مِثْلَ الَّذِي جَرَى لِرَسُولِ اللَّهِ وَالْفَضْلُ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الْمُتَقَدِّمُ بَيْنَ يَدَيْهِ كَالْمُتَقَدِّمِ بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْمُتَفَضِّلُ عَلَيْهِ كَالْمُتَفَضِّلِ عَلَى اللَّهِ وَعَلَى رَسُولِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْمُتَفَضِّلُ عَلَيْهِ فِي صَغِيرَةٍ أَوْ كَبِيرَةٍ عَلَى حَدِّ الشِّرْكِ بِاللَّهِ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بَابُ اللَّهِ الَّذِي لَا يُؤْتَى إِلَّا مِنْهُ وَسَبِيلُهُ الَّذِي مَنْ سَلَكَهُ وَصَلَ إِلَى اللَّهِ وَكَذَلِكَ كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنْ بَعْدِهِ وَجَرَى فِي الْأَئِمَّةِ وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ جَعَلَهُمُ اللَّهُ أَرْكَانَ الْأَرْضِ أَنْ تَمِيدَ بِأَهْلِهَا وَعُمَدَ الْإِسْلَامِ وَرَابِطَةً عَلَى سَبِيلِ هُدَاهُ وَلَا يَهْتَدِي هَادٍ إِلَّا بِهُدَاهُمْ وَلَا يَضِلُّ خَارِجٌ مِنْ هُدًى إِلَّا بِتَقْصِيرٍ عَنْ حَقِّهِمْ لِأَنَّهُمْ أُمَنَاءُ اللَّهِ عَلَى مَا هَبَطَ مِنْ عِلْمٍ أَوْ عُذْرٍ أَوْ نُذْرٍ وَالْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ عَلَى مَا فِي الْأَرْضِ يَجْرِي لِآخِرِهِمْ مِنَ اللَّهِ مِثْلُ الَّذِي جَرَى لِأَوَّلِهِمْ وَلَا يَصِلُ أَحَدٌ إِلَى شَيْ‏ءٍ مِنْ ذَلِكَ إِلَّا بِعَوْنِ اللَّهِ.

وَ قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَا قَسِيمُ اللهِ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ لَا يَدْخُلُهَا دَاخِلٌ إِلَّا عَلَى أَحَدِ قِسْمَيْنِ وَأَنَا الْفَارُوقُ الْأَكْبَرُ وَأَنَا الْإِمَامُ لِمَنْ بَعْدِي وَالْمُؤَدِّي عَمَّنْ كَانَ قَبْلِي وَلَا يَتَقَدَّمُنِي أَحَدٌ إِلَّا أَحْمَدُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَإِنِّي وَإِيَّاهُ لَعَلَى سَبِيلٍ وَاحِدٍ إِلَّا أَنَّهُ هُوَ الْمَدْعُوُّ بِاسْمِهِ وَلَقَدْ أُعْطِيتُ السِّتَّ: عِلْمَ الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا وَالْوَصَايَا وَالْأَنْسَابَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ وَإِنِّي لَصَاحِبُ الْكَرَّاتِ وَدَوْلَةِ الدُّوَلِ وَإِنِّي صَاحِبُ الْعَصَا وَالْمِيسَمِ وَالدَّابَّةُ الَّتِي تُكَلِّمُ النَّاسَ.

743- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın üstünlüğü: O ne getirse alınır ve neden nehyederse ondan nehy olunur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden sonra Rasûlullah için geçerli olan itaat aynı şekilde onun için de geçerlidir. Üstünlük Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinindir. Onun önüne geçen aynı Allah’ın önüne geçen gibidir ve ona üstünlük kuran aynı Allah’a üstünlük kuran gibidir. Küçük veya büyük bir şeyde ona üstünlük kuran Allah’a şirk üstündedir. Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Allah’ın kapısıdır ki Allah’a ondan başka bir yerden ulaşılmaz. Ve onun yoludur ki kim o yolu giderse Allah’a ulaşır. Ondan sonra da Emîr'ül Müminîn aynı şekildedir ve imamlarda da bir imamdan sonra diğer bir imam aynı şekildedir. Arzın ehli sarsılır diye Allah onları arzın rükunları, İslam’ın direkleri ve hidayet yolunun rabıtası karar kıldı. Hiçbir hidayetçi onların hidayeti olmadan hidayet edemez. Hidayetten çıkıp sapıtan hiçbir kimse yoktur ki onların hakkında kusur etmemiş olsun. Çünkü onlar ilimden, delilden ve uyarılardan inen şeylere Allah’ın eminleridir ve arzda kim varsa onlara ulaşan huccettir. Allah’tan sonuncuları için geçerli olan şerler birincileri için geçerli olması gibidir. Allah’ın yardımı olmaksızın kimse o şeylere ulaşamaz.

Emîr'ül Müminîn aleyhisselam şöyle dedi: Ben Allah’ın cennetle cehennemin arasının bölücüsüyüm. Kişi mutlaka bu iki kısımdan birisine girecektir. Ben Farukul Ekberim. Ben benden sonrakilerin imamıyım ve benden öncekilerin işlerinin sürdürücüsüyüm. Ahmed sallallahu aleyhi ve alihiden başka kimse benim önüme geçmedi. Ben ve o bir yoldayız sadece yol onun adıyla bilinir. Bana altı şey verildi: Ölümlerin ilmi, belaların ilmi, vasiyetlerin ilmi, neseblerin ilmi, faslul hitap. Ben defalarca tekrar gelişlerin sahibiyim ve devletlerin devletiyim. Ben asanın, güzel alametlerin ve insanlarla konuşan dabbenin sahibiyim.

744- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: الْفَضْلُ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَهُوَ الْمُقَدَّمُ عَلَى الْخَلْقِ جَمِيعاً لَا يَتَقَدَّمُهُ أَحَدٌ وَعَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ الْمُتَقَدِّمُ مِنْ بَعْدِهِ وَالْمُتَقَدِّمُ بَيْنَ يَدَيْ عَلِيٍّ كَالْمُتَقَدِّمِ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَكَذَلِكَ يَجْرِي لِلْأَئِمَّةِ مِنْ بَعْدِهِ وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ جَعَلَهُمُ اللَّهُ أَرْكَانَ الْأَرْضِ أَنْ تَمِيدَ بِأَهْلِهَا وَرَابِطِيهِ عَلَى سَبِيلِ هُدَاهُ لَا يَهْتَدِي هَادٍ مِنْ ضَلَالَةٍ إِلَّا بِهِمْ وَلَا يَضِلُّ خَارِجٌ مِنْ هُدًى إِلَّا بِتَقْصِيرٍ عَنْ حَقِّهِمْ وَأُمَنَاءَ اللَّهِ عَلَى مَا أَهْبَطَ اللَّهُ مِنْ عِلْمٍ أَوْ عُذْرٍ أَوْ نُذْرٍ وَشُهَدَاؤُهُ عَلَى خَلْقِهِ وَالْحُجَّةَ الْبَالِغَةَ عَلَى مَنْ فِي الْأَرْضِ جَرَى لِآخِرِهِمْ مِنَ اللَّهِ مِثْلُ الَّذِي جَرَى لِأَوَّلِهِمْ فَمَنِ اهْتَدَى بِسَبِيلِهِمْ وَسَلَّمَ لِأَمْرِهِمْ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِحَبْلِ اللَّهِ الْمَتِينِ وَعُرْوَةِ اللَّهِ الْوُثْقَى وَلَا يَصِلُ إِلَى شَيْ‏ءٍ مِنْ ذَلِكَ إِلَّا بِعَوْنِ اللَّهِ.

وَ إِنَّ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ قَالَ: أَنَا قَسِيمُ بَيْنِ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ لَا يَدْخُلُهَا أَحَدٌ إِلَّا عَلَى أَحَدِ قِسْمَيَّ وَإِنِّي الْفَارُوقُ الْأَكْبَرُ وَقَرْنٌ مِنْ حَدِيدٍ وَبَابُ الْإِيمَانِ وَإِنِّي لَصَاحِبُ الْعَصَا وَالْمِيسَمِ لَا يَتَقَدَّمُنِي أَحَدٌ إِلَّا أَحْمَدُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَيُدْعَى فَيُكْسَى ثُمَّ أُدْعَى فَأُكْسَى ثُمَّ يُدْعَى فَيُسْتَنْطَقُ فَيَنْطِقُ ثُمَّ أُدْعَى فَأَنْطِقُ عَلَى حَدِّ مَنْطِقِهِ وَلَقَدْ أَقَرَّتْ لِي جَمِيعُ الْأَوْصِيَاءِ وَالْأَنْبِيَاءِ بِمِثْلِ مَا أَقَرَّتْ بِهِ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَقَدْ أُعْطِيتُ السَّبْعَ الَّتِي لَمْ يَسْبِقَنِي إِلَيْهَا أَحَدٌ عُلِّمْتُ الْأَسْمَاءَ وَالْحُكُومَةَ بَيْنَ الْعِبَادِ وَتَفْسِيرَ الْكِتَابِ وَقِسْمَةَ الْحَقِّ مِنَ الْمَغَانِمِ بَيْنَ بَنِي آدَمَ فَمَا شَذَّ عَنِّي مِنَ الْعِلْمِ شَيْ‏ءٌ إِلَّا وَقَدْ عَلَّمَنِيهِ الْمُبَارَكُ وَلَقَدْ أُعْطِيتُ حَرْفاً يَفْتَحُ أَلْفَ حَرْفٍ وَلَقَدْ أُعْطِيَتْ زَوْجَتِي مُصْحَفاً فِيهِ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَسْبِقْهَا إِلَيْهِ أَحَدٌ خَاصَّةً مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ.

744- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Üstünlük Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinindir ve o bütün yaratıklardan öndedir. Hiç kimse onun önüne geçemez. Ondan sonra da önder Ali aleyhisselamdır. Ali’nin huzurunda öne geçen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin huzurunda öne geçen gibidir. Aynı şekilde ondan sonra da imamlar için tek tek geçerlidir. Allah onları sarsılmasın diye arzın rükunları ve hidayet yolunun rabıtası karar kıldı. Hiçbir hidayetçi onlar olmadan sapıklıktan kurtaramaz. Hidayetten çıkıp sapıtan hiçbir kimse yoktur ki onların hakkında kusur etmemiş olsun. Çünkü onlar Allah’ın ilimden, delilden ve uyarılardan indirdiği şeylere Allah’ın eminleridir ve yaratıklarına şahitleridir. Ve arzda kim varsa onlara ulaşan huccettir. Allah’tan birincileri için geçerli olan şerler sonuncuları için de geçerlidir. Kim onların yoluna hidayet olursa ve emirlerine teslim olursa o zaman sağlam ipine, en güvenilir kulpuna tutunmuştur. Ve onlara Allah’ın yardımı olmadan asla ulaşılmaz.

Emîr'ül Müminîn dedi ki: Ben cennet ve cehennemin bölücüsüyüm! Kişi mutlaka ikisinden birine girecektir. Ben Farukul Ekberim! Ben demirden kaleyim, imanın kapısıyım! Ben asanın ve güzel alametlerin sahibiyim! Ahmed sallallahu aleyhi ve alihiden başka kimse benim önüme geçemez. Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi davet edildi ve giydirildi. Sonra ben davet edildim ve giydirildim. Sonra davet edildi ve konuşturuldu. O da konuştu. Sonra ben davet edildim ve onun konuştuğu şey üstüne konuştum. Bütün vasiler ve nebiler Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi için ikrar ettikleri gibi benim içinde ikrar ettiler. Bana yedi şey verildi ki benden önce kimse onlara ulaşamadı: Bana isimler, kullar arasında hükümet etmek, kitabın tefsiri ve Âdemoğulları arasında ganimetleri hak üstüne taksim etmek öğretildi. İlim adına benden ne çıkmışsa mutlaka onu bana Mubarek öğretmiştir. Bana bir harf verildi, ondan bin harf açılır. Eşime Allah’tan ve onun resulünden has olarak içinde ilim olan bir mushaf verildi ki hiç kimse onun önüne geçemez.

745- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَضْلُ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَا جَاءَ بِهِ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ آخُذُ بِهِ وَمَا نَهَى عَنْهُ انْتَهِي عَنْهُ جَرَى لَهُ مِنَ الْفَضْلِ مِثْلُ مَا جَرَى لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلِمُحَمَّدٍ الْفَضْلُ عَلَى جَمِيعِ مَنْ خَلَقَ اللَّهُ الْمُتَعَقِّبُ عَلَيْهِ فِي شَيْ‏ءٍ مِنْ أَحْكَامِهِ كَالْمُتَعَقِّبِ عَلَى اللَّهِ وَعَلَى رَسُولِهِ وَالرَّادُّ عَلَيْهِ فِي صَغِيرَةٍ أَوْ كَبِيرَةٍ عَلَى حَدِّ الشِّرْكِ بِاللَّهِ كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ بَابَ اللَّهِ الَّذِي لَا يُؤْتَى إِلَّا مِنْهُ وَسَبِيلَهُ الَّذِي مَنْ سَلَكَ بِغَيْرِهِ هَلَكَ وَكَذَلِكَ جَرَى لِأَئِمَّةِ الْهُدَى وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ جَعَلَهُمُ اللَّهُ أَرْكَانَ الْأَرْضِ أَنْ تَمِيدَ بِأَهْلِهَا وَالْحُجَّةَ الْبَالِغَةَ عَلَى مِنْ فَوْقِ الْأَرْضِ وَمِنْ تَحْتِ الثَّرَى.

وَ قَالَ: كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ كَثِيراً مَا يَقُولُ: أَنَا قَسِيمُ اللَّهِ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ وَأَنَا الْفَارُوقُ الْأَكْبَرُ وَأَنَا صَاحِبُ الْعَصَا وَالْمِيسَمِ وَلَقَدْ أَقَرَّتْ لِي جَمِيعُ الْمَلَائِكَةِ وَالرُّوحُ وَالرُّسُلُ بِمِثْلِ مَا أَقَرُّوا لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَقَدْ حُمِلْتُ عَلَى مِثْلِ حَمُولَتِهِ وَهِيَ حَمُولَةُ الرَّبِّ تَبَارَكَ وَتَعَالَى وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ يُدْعَى فَيُكْسَى وَيُسْتَنْطَقُ فَيَنْطِقُ ثُمَّ أُدْعَى فَأُكْسَى فَأُسْتَنْطَقُ فَأَنْطِقُ عَلَى حَدِّ مَنْطِقِهِ وَلَقَدْ أُعْطِيتُ خِصَالًا مَا سَبَقَنِي إِلَيْهَا أَحَدٌ قَبْلِي عِلْمَ الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا وَالْأَنْسَابِ وَفَصْلَ الْخِطَابِ فَلَمْ يَفُتْنِي مَا سَبَقَنِي وَلَمْ يَعْزُبْ عَنِّي مَا غَابَ عَنِّي أنشر [أُبَشِّرُ بِإِذْنِ اللَّهِ وَأُؤَدِّي عَنْهُ كُلُّ ذَلِكَ مَنّاً مِنَ اللَّهِ مَكَّنَنِي فِيهِ بِعِلْمِهِ.

745- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın üstünlüğü. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi ne getirdiyse alınır ve neden nehyettiyse ondan nehyolunur. Muhammed sallallah aleyhi ve alihi için geçerli olan üstünlük onun için de geçerlidir. Ve Muhammed’in üstünlüğü Allah’ın bütün yaratıklarına karşıdır. Onun ahkamında olan bir şeyde kusur arayan Allah’ta ve onun resulünde kusur arayan gibidir. Küçük veya büyük bir şeyde ona itiraz etmek Allah’a şirk koşmaktır. Emîr'ül Müminîn Allah’ın kapısıdır ki ona ondan başka bir yolla ulaşılmaz ve onun yoludur ki kim onun dışında bir gidişat tutturursa helak olur. Aynı şekilde hidayet imamları için de bir bir geçerlidir. Allah onları sarsılmasın diye arzın rükunları ve arzın üstünde ve seranın/toprağın ([6]) altında kim varsa onlara ulaşan huccetler kıldı.

Emirul Mumin aleyhisselam çokça derdi ki: Ben Allah’ın cennetle cehennemin arasını bölücüsüyüm. Ben Farukul Ekberim. Ben asanın ve güzel alametlerin sahibiyim. Bütün melekler, Ruh, Resuller Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi ikrar ettikleri gibi aynı şekilde beni de ikrar ettiler. Onun yükünün aynısı bana da yüklendi ki bu Rab Tebareke ve Teala’nın yüküdür. Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi davet edildi ve giydirildi, konuşturuldu ve o da konuştu. Sonra ben davet edildim ve giydirildim, konuşturuldum ve onun konuştuğu şey üstüne konuştum. Bana bazı özellikler verildi ki benden önce hiç kimse o özellikleri kazanmada benim önüme geçemedi: Ölümlerin belaların ve neseblerin ilmi ve faslul hitap. Benden önceki şeyler benden kaçamadı. Benden gaip olanlar benden uzaklaşamadı. Allah’ın izniyle yayarım ve onun adına eda ederim. Onların hepsi Allah’tan bir minnettir. Allah ilmiyle onları benim hizmetime sundu.

746- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ:‏ وَاللَّهِ لَقَدْ أَعْطَانِي اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى تِسْعَةَ أَشْيَاءَ لَمْ يُعْطِهَا أَحَداً قَبْلِي خَلَا مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَقَدْ فُتِحَتْ لِيَ السُّبُلُ وَعُلِّمْتُ الْأَنْسَابَ وَأُجْرِيَ لِيَ السَّحَابُ وَعُلِّمْتُ الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا وَفَصْلَ الْخِطَابِ وَلَقَدْ نَظَرْتُ فِي الْمَلَكُوتِ بِإِذْنِ رَبِّي فَمَا غَابَ عَنِّي مَا كَانَ قَبْلِي وَلَا فَاتَنِي مَا يَكُونُ مِنْ بَعْدِي وَإِنَّ بِوَلَايَتِي أَكْمَلَ اللَّهُ لِهَذِهِ الْأُمَّةِ دِينَهُمْ وَأَتَمَّ عَلَيْهِمُ النِّعَمَ وَرَضِيَ لَهُمُ إِسْلَامَهُمْ إِذْ يَقُولُ يَوْمَ الْوَلَايَةِ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْهُمْ أَنِّي الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَهُمْ دِينَهُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْهِمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَهُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً وَكُلُّ ذَلِكَ مَنّاً مِنَ اللَّهِ مَنَّ بِهِ عَلَيَّ فَلَهُ الْحَمْدُ.

746- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Vallahi Allah Tebareke ve Teala bana dokuz şey verdi ki benden önce Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi hariç onu kimseye vermedi. Benim için yollar açıldı, bana nesebler öğretildi ve benim için bulutlar hareket ettirildi. Bana ölümler, belalar ve faslul hitap öğretildi. Rabb’imin izniyle melekuta baktım. Benden önce olanlar benden gaib değildi ve benden sonra olacak olanlarda benden kaçmadı. Muhakkak ki Allah bu ümmetin dinini benim velayetimle kemale erdirdi ve onlara olan nimetini tamamladı ve onlar için İslam’a razı oldu. Velayet günü Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye şöyle dedi: Ya Muhammed! Onlara haber ver! Ben bugün onların dinlerini kemale erdirdim, onlara olan nimetimi tamamladım ve onlar için din olarak İslam’a razı oldum. Onların hepsi Allah’tan bir minnettir. Onunla bana minnet etti ve hamd onadır.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

10. Bab: Allah’ın Kitabında Zikrettiği İlimde Derinleşenler İmamlardır

749- عَنْ أَبِي الصَّبَّاحِ الْكِنَانِيِّ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا أَبَا الصَّبَّاحِ نَحْنُ قَوْمٌ فَرَضَ اللَّهُ طَاعَتَنَا لَنَا الْأَنْفَالُ وَلَنَا صَفْوُ الْمَالِ وَنَحْنُ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ وَنَحْنُ الْمَحْسُودُونَ الَّذِينَ قَالَ اللَّهُ: (أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلى‏ ما آتاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ).

749- Ebu Sabbah Kenani Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Ebu Sabbah! Biz Allah’ın itaatini farz ettiği kavimiz. Ganimetler ve malın temizi bizimdir. Biz ilimde derinleşenleriz ve biz hased edilenleriz ki Allah şöyle dedi: (Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Nisa 54)

750- عَنِ الْفُضَيْلِ بْنِ يَسَارٍ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ هَذِهِ الرِّوَايَةِ: (مَا مِنْ آيَةٍ إِلَّا وَلَهَا ظَهْرٌ وَبَطْنٌ وَمَا فِيهِ حَرْفٌ إِلَّا وَلَهُ حَدٌّ وَمَطْلَعُ) مَا يَعْنِي بِقَوْلِهِ (لَهَا ظَهْرٌ وَبَطْنٌ)؟ قَالَ: ظَهْرٌ وَبَطْنٌ هُوَ تَأْوِيلُهَا مِنْهُ مَا قَدْ مَضَى وَمِنْهُ مَا لَمْ يَجِئْ يَجْرِي كَمَا تَجْرِي الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ كُلَّمَا جَاءَ فِيهِ تَأْوِيلُ شَيْ‏ءٍ مِنْهُ يَكُونُ عَلَى الْأَمْوَاتِ كَمَا يَكُونُ عَلَى الْأَحْيَاءِ كَمَا قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (وَ ما يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ)‏ وَنَحْنُ نَعْلَمُهُ.

750- Fuzeyl ibni Yesar şöyle rivayet eder: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama bu rivayeti sordum: Hiçbir ayet yoktur ki onun bir zahiri ve bir batını olmasın. Onda ne harf varsa onun bir sınırı ve çıkışı vardır. Onun bir zahiri ve bir batını vardır. Sözüyle neyi kastediyor? Dedi ki: Zahiri ve batını onun tevilidir. Ondan bir kısmı gelip geçmiştir ve bir kısmı da daha gelmemiştir. Güneş’in ve Ay’ın akması gibi akar. Onun tevilinden gelen bir şeyin ölüler hakkındaki geçerliliği, diriler hakkındaki geçerliliği gibidir. Allahu Teala’nın dediği gibi: (Onun tevilini Allahtan ve ilimde derinleşenlerden başka kimse bilmez. Â-li İmran 7) Ve biz onu biliyoruz.

751- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ الْقُرْآنَ فِيهِ مُحْكَمٌ وَمُتَشَابِهٌ فَأَمَّا الْمُحْكَمُ فَنُؤْمِنُ بِهِ فَنَعْمَلُ بِهِ وَنَدِينُ بِهِ وَأَمَّا الْمُتَشَابِهُ فَنُؤْمِنُ بِهِ وَلَا نَعْمَلُ بِهِ وَهُوَ قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ ما تَشابَهَ مِنْهُ ابْتِغاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغاءَ تَأْوِيلِهِ وَما يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ).

751- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Kur’an’da muhkem ve muteşabih vardır. Muhkem: Ona iman ederiz, amel ederiz ve onunla dindar oluruz. Muteşabih ise: Ona iman ederiz ama onunla amel etmeyiz. Allah Tebareke ve Teala’nın şu ayeti: (Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu açıklamak için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Onun tevilini Allah’tan ve ilimde derinleşenlerden başka kimse bilmez. Â-li İmran 7)

752- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (وَ ما يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ) قَالَ: رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَفْضَلُ الرَّاسِخِينَ قَدْ عَلَّمَهُ اللَّهُ جَمِيعَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْهِ مِنَ التَّنْزِيلِ وَالتَّأْوِيلِ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُنْزِلَ عَلَيْهِ شَيْئاً لَمْ يُعَلِّمْهُ تَأْوِيلَهُ وَأَوْصِيَاؤُهُ مِنْ بَعْدِهِ يَعْلَمُونَهُ كُلَّهُ قَالَ: وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ تَأْوِيلَهُ إِذَا قَالَ الْعَالِمُ فِيهِ بِعِلْمٍ فَأَجَابَهُمُ اللَّهُ بِقَوْلِهِ: (يَقُولُونَ‏ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنا) وَالْقُرْآنُ لَهُ خَاصٌّ وَعَامٌّ وَمُحْكَمٌ وَمُتَشَابِهٌ وَنَاسِخٌ وَمَنْسُوخٌ.

752- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Onun tevilini Allah’tan ve ilimde derinleşenlerden başka kimse bilmez. Â-li İmran 7) ayeti hakkında şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ilimde derinleşenlerin en üstünüdür. Allah tenzil ve tevilden ne indirmişse hepsini ona öğretmiştir. Allah’ın bir şey indirip de ona ve ondan sonra da onun vasilerine tevilini öğretmediği olmadı, onun hepsini bilirler. Alim o hususta bir şey dediğinde Allah tevilini bilmeyenlere icabet edip onlar hakkında şöyle dedi: (Derler ki ona iman ettik hepsi Rabb’imizin katındandır. Â-li İmran 7) Kur’an’ın özeli ve geneli, muhkemi ve muteşabihi, nasihi ve mensuhu vardır.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)  

11. Bab: İlim İmamlara Verilmiştir ve Onların Sinelerinde Sabit Edilmiştir

757- عَنْ بُرَيْدِ بْنِ مُعَاوِيَةَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ قَوْلُ اللَّهِ‏ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (بَلْ هُوَ آياتٌ بَيِّناتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ‏) قَالَ: إِيَّانَا عَنَى.

757- Bureyd ibni Muaviye şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın: (Hayır O, ilim verilenlerin sinelerinde beyan olunan ayetlerdir. Ankebut 49) ayetini sordum. Dedi ki: Sadece bizi kastediyor.

758- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (بَلْ هُوَ آياتٌ بَيِّناتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ) قُلْتُ: أَنْتُمْ هُمْ؟ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَنْ عَسَى أَنْ يَكُونُوا؟!

758- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam bu ayeti okudu: (Hayır O, ilim verilenlerin sinelerinde beyan olunan ayetlerdir. Ankebut 49) Dedim ki: Onlar siz misiniz? Ebu Cafer aleyhisselam dedi: Başkaları olabilir mi?!

761- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: (بَلْ هُوَ آياتٌ بَيِّناتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ‏) قَالَ: هِيَ لِلْأَئِمَّةِ خَاصَّةً.

761- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: (Hayır O, ilim verilenlerin sinelerinde beyan olunan ayetlerdir. Ankebut 49) O ayet has olarak imamlar hakkındadır.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

774- عَنْ سَدِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (بَلْ هُوَ آياتٌ بَيِّناتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ)‏ قَالَ: هُمُ الْأَئِمَّةُ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ وَقَوْلُهُ تَعَالَى‏: (قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ أَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ‏) قَالَ:‏ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ‏ الْأَئِمَّةُ وَالنَّبَأُ الْإِمَامَةُ.

774- Sedir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın: (Hayır O, ilim verilenlerin sinelerinde beyan olunan ayetlerdir. Ankebut 49) ayetini sordum dedi ki: Onlar imamlar aleyhimusselamdır. Ve Allah’ın şu ayeti: (De ki o azim haberdir* Siz ondan yüz çevirenlersiniz. Sad 67- 68) O ilim verilenler imamlardır, haber ise imamettir.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)

12. Bab: İmamlara Allah’ın İsmi Azamı ve Kaç Harf Olduğu Verildi

775- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اسْمَ اللَّهِ الْأَعْظَمَ عَلَى ثَلَاثَةٍ وَسَبْعِينَ حَرْفاً وَإِنَّمَا كَانَ عِنْدَ آصَفَ مِنْهَا حَرْفٌ وَاحِدٌ فَتَكَلَّمَ بِهِ فَخُسِفَ بِالْأَرْضِ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ سَرِيرِ بِلْقِيسَ ثُمَّ تَنَاوَلَ السَّرِيرَ بِيَدِهِ ثُمَّ عَادَتِ الْأَرْضُ كَمَا كَانَتْ أَسْرَعَ مِنْ طَرْفَةِ عَيْنٍ وَعِنْدَنَا نَحْنُ مِنْ الِاسْمِ اثْنَانِ وَسَبْعُونَ حَرْفاً وَحَرْفٌ عِنْدَ اللَّهِ اسْتَأْثَرَ بِهِ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَهُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ.

775- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah’ın ismi azamı yetmiş iki harf üstünedir. Asıf’ın yanında ondan sadece bir harf vardı. Onu konuştu ve kendisiyle Belkıs’ın tahtının arasını göçertti. Sonra tahtı eliyle aldı, sonra arz bir göz kırpmadan daha hızlı bir şekilde eski haline döndü. Bizim yanımızda o isimden yetmiş iki harf var. Bir harfi Allah’ın yanındadır, onu gaybın ilmi hakkında kendisine has kıldı. La Havle Velâ Kuvvete İllâ Billâhil Aliyyil Azîm.

776- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أُعْطِيَ حَرْفَيْنِ وَكَانَ يَعْمَلُ بِهِمَا وَأُعْطِيَ مُوسَى بْنُ عِمْرَانَ أَرْبَعَةَ أَحْرُفٍ وَأُعْطِيَ إِبْرَاهِيمُ ثَمَانِيَةَ أَحْرُفٍ وَأُعْطِيَ نُوحٌ خَمْسَةَ عَشَرَ حَرْفاً وَأُعْطِيَ آدَمُ خَمْسَةً وَعِشْرِينَ حَرْفاً وَإِنَّ اللَّهَ جَمَعَ ذَلِكَ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَهْلِ بَيْتِهِ وَإِنَّ اسْمَ اللَّهِ الْأَعْظَمَ ثَلَاثَةٌ وَسَبْعُونَ حَرْفاً أَعْطَى اللَّهُ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ اثْنَيْنِ وَسَبْعِينَ حَرْفاً وَحَجَبَ عَنْهُ حَرْفاً وَاحِداً.

776- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İsa ibni Meryem’e iki harf verildi ve o iki harfle iş yapıyordu. Musa ibni İmran’a dört harf verildi. İbrahim’e sekiz harf verildi. Nuh’a on beş harf verildi. Âdem’e yirmi beş harf verildi. Allah o harflerin hepsini Muhammed sallallahu aleyhi ve alihide ve onun Ehli Beyt’inde topladı. Muhakkak ki Allah'ın İsmi Azamı yetmiş üç harftir. Allah Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye yetmiş ki tanesini verdi ve ondan bir harfi gizledi.

777- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏‏ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ جَعَلَ اسْمَهُ الْأَعْظَمَ عَلَى ثَلَاثَةٍ وَسَبْعِينَ حَرْفاً: فَأَعْطَى آدَمَ مِنْهَا خَمْسَةً وَعِشْرِينَ حَرْفاً وَأَعْطَى نُوحاً مِنْهَا خَمْسَةَ عَشْرِينَ حَرْفاً وَأَعْطَى مِنْهَا إِبْرَاهِيمَ ثَمَانِيَةَ أَحْرُفٍ وَأَعْطَى مُوسَى مِنْهَا أَرْبَعَةَ أَحْرُفٍ وَأَعْطَى عِيسَى مِنْهَا حَرْفَيْنِ وَكَانَ يُحْيِي بِهِمَا الْمَوْتَى وَيُبْرِئُ بِهِمَا الْأَكْمَهَ‏ وَالْأَبْرَصَ وَأَعْطَى مُحَمَّداً اثْنَيْنِ وَسَبْعِينَ حَرْفاً وَاحْتَجَبَ بِحَرْفٍ لِئَلَّا يَعْلَمْ أَحَدٌ مَا فِي نَفْسِهِ وَيَعْلَمْ مَا فِي أَنَفْسِ الْعِبَادِ.

777- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Azze ve Celle İsmi Azamını yetmiş üç harf üstüne karar kıldı. Âdem’e o isimden yirmi beş tane verdi, Nuh’a on beş tane verdi, İbrahim’e sekiz tane verdi, Musa’ya dört tane verdi ve İsa’ya da iki harf verdi. O iki harfle ölüleri diriltiyor, anadan doğma körleri ve beres hastalığını iyileştiriyordu. Muhammed’e yetmiş iki harf verdi ve bir harfi hiç kimse kendi nefsinde olanı ve kulların nefislerinde olanı bilmesin diye gizledi.

780- عَنْ جَابِرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! قَوْلُ الْعَالِمِ‏: (أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ‏) قَالَ: فَقَالَ: يَا جَابِرُ إِنَّ اللَّهَ جَعَلَ اسْمَهُ الْأَعْظَمَ عَلَى ثَلَاثَةٍ وَسَبْعِينَ حَرْفاً فَكَانَ عِنْدَ الْعَالِمِ مِنْهَا حَرْفٌ وَاحِدٌ فَانْخَسَفَ الْأَرْضُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ السَّرِيرِ حَتَّى الْتَقَتِ الْقِطْعَتَانِ وَحَوَّلَ مِنْ هَذِهِ عَلَى هَذِهِ وَعِنْدَنَا مِنِ اسْمِ اللَّهِ الْأَعْظَمِ اثْنَانِ وَسَبْعُونَ حَرْفاً وَحَرْفٌ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ الْمَكْنُونِ عِنْدَهُ.

780- Cabir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım! Alimin: (Ben onu, sen gözünü açıp kapamadan önce sana getiririm. Neml 40) sözü? Dedi ki: Ya Cabir! Muhakkak ki Allah İsmi Azamını yetmiş üç harf üstüne karar kıldı. Alimin yanında o harften bir tane vardı ve kendisiyle taht arasındaki yeri göçürttü. O iki kısım birleşti ve bundan buna geçirdi. Bizim yanımızda Allah’ın İsmi Azamından yetmiş iki tane harf var ve bir harf gaybın ilmi hakkında onun yanında gizlidir.

783- َعَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏‏ إِنَّ اسْمَ اللَّهِ الْأَعْظَمَ عَلَى اثْنَيْنِ وَسَبْعِينَ حَرْفاً وَإِنَّمَا كَانَ عِنْدَ آصَفَ كَاتِبِ سُلَيْمَانَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَكَانَ يُوحَى إِلَيْهِ حَرْفٌ وَاحِدٌ (أَلِفٌ) أَوْ (وَاوٌ) فَتَكَلَّمَ فَانْخَرَقَتْ لَهُ الْأَرْضُ حَتَّى الْتَفَتَ فَتَنَاوَلَ السَّرِيرَ وَإِنَّ عِنْدَنَا مِنَ الِاسْمِ أَحَداً وَسَبْعِينَ حَرْفاً وَحَرْفٌ عِنْدَ اللَّهِ فِي غَيْبِهِ.

783- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah’ın İsmi Azamı yetmiş iki harf üstünedir. Süleyman aleyhisselamın kâtibi Asıf’a sadece bir harf elif veya vav harfi vahyolundu. Onu konuştu ve onun için arz yarıldı ve tahta kavuşup onu aldı. Allah’ın İsmi Azamından bizim yanımızda yetmiş bir harf var ve bir harf ise gaybı hakkında Allah’ın yanındadır.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

784- عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِنَا عَنْ عُمَرَ بْنِ حَنْظَلَةَ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنِّي أَظُنُّ أَنَّ لِي عِنْدَكَ مَنْزِلَةً؟! قَالَ: أَجَلْ قَالَ: قُلْتُ: فَإِنَّ لِي إِلَيْكَ حَاجَةً قَالَ: وَمَا هِيَ؟ قَالَ: قُلْتُ: تُعَلِّمُنِي الِاسْمَ الْأَعْظَمَ قَالَ: وَتُطِيقُهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ قَالَ: فَادْخُلِ الْبَيْتَ قَالَ: فَدَخَلَ الْبَيْتَ فَوَضَعَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَدَهُ عَلَى الْأَرْضِ فَأَظْلَمَ الْبَيْتُ فَأَرْعَدَتْ فَرَائِصُ عُمَرَ فَقَالَ: مَا تَقُولُ؟ أُعَلِّمُكَ؟ فَقَالَ: لَا قَالَ: فَرَفَعَ يَدَهُ فَرَجَعَ الْبَيْتُ كَمَا كَانَ‏.

784- Ashabımızdan birisi Ömer ibni Hanzala’nın şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Benim senin yanında bir menzilem olduğunu zannediyorum. Dedi ki: Evet. Dedim ki: Senden bir isteğim var. Dedi ki: Nedir? Dedim ki: Bana İsmi Azamı öğret. Dedi ki: Ona takat getirebilir misin? Dedim ki: Evet. Dedi ki: Odaya gir o da odaya girdi. Ebu Cafer aleyhisselam elini yere koydu ve oda karardı. İbni Hanzala’nın göğsü şiddetle titredi. Dedi ki: Ne diyorsun öğreteyim mi? Dedi ki: Hayır. Bunun üstüne elini kaldırdı ve oda eski haline döndü.

786- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الْعَسْكَرِيِّ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: اسْمُ اللَّهِ الْأَعْظَمُ ثَلَاثَةٌ وَسَبْعُونَ حَرْفاً وَإِنَّمَا كَانَ عِنْدَ آصَفَ مِنْهُ حَرْفٌ وَاحِدٌ فَتَكَلَّمَ فَانْخَرَقَتْ لَهُ الْأَرْضُ فِيمَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ سَبَإٍ فَتَنَاوَلَ عَرْشَ بِلْقِيسَ حَتَّى صَيَّرَهُ إِلَى سُلَيْمَانَ ثُمَّ انْبَسَطَتِ الْأَرْضُ فِي أَقَلَّ مِنْ طَرْفَةِ عَيْنٍ وَعِنْدَنَا مِنْهُ اثْنَانِ وَسَبْعُونَ حَرْفاً وَحَرْفٌ عِنْدَ اللَّهِ اسْتَأْثَرَ بِهِ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ‏.

786- Ebul Hasan Askeri (Ali Nâki) aleyhisselam şöyle dedi: Allah’ın İsmi Azamı yetmiş üç harftir. Asıf’ın yanında ondan sadece bir harf vardı, onu konuştu ve yer kendisiyle Sebe arasındaki mesafe onun için yarıldı. Belkıs’ın arşını aldı ve Süleyman’a getirdi. Sonra yer bir göz açıp kapamadan daha hızlı bir sürede geri yayıldı. Bizim yanımızda o harften yetmiş iki tanesi var ve bir harf Allah’ın yanında onu gaybın ilmi hakkında kendisine has kıldı.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

5. Cüz

1. Bab:  Allahın İsmi Azamı ve Kitabın İlmi İmamların Yanındadır

787- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُكَيْرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ كُنْتُ عِنْدَهُ فَذَكَرُوا سُلَيْمَانَ وَمَا أُعْطِيَ مِنَ الْعِلْمِ وَمَا أُوتِيَ مِنَ الْمُلْكِ قَالَ: فَقَالَ لِي: وَمَا أُعْطِيَ سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ؟! إِنَّمَا كَانَ عِنْدَهُ حَرْفٌ وَاحِدٌ مِنَ الِاسْمِ الْأَعْظَمِ وَصَاحِبُكُمُ الَّذِي قَالَ اللَّهُ: (قُلْ كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ‏) وَكَانَ وَاللَّهِ عِنْدَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ عِلْمُ الْكِتَابِ فَقُلْتُ: صَدَقْتَ وَاللَّهِ جُعِلْتُ فِدَاكَ.

787- Abdullah ibni Bukeyr şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Cemaat Süleyman’ı, ona ilimden ve mülkten verilen şeyleri zikrettiler. Bana dedi ki: Süleyman ibni Davud’a ne verilmiş ki? Onun yanında İsmi Azamdan sadece bir harf var. Sahibiniz hakkında Allah şöyle diyor: (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43) Vallahi kitabın ilmi Ali aleyhisselamın yanındadır. Dedim ki: Vallahi doğru konuştun! Sana feda olayım!

788- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ (قالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ)‏ قَالَ: فَفَرَّجَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَيْنَ أَصَابِعِهِ فَوَضَعَهَا عَلَى صَدْرِهِ ثُمَ‏ قَالَ: وَاللَّهِ عِنْدَنَا عِلْمُ الْكِتَابِ كُلُّهُ.

788- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kendi yanında kitaptan ilmi olan dedi ki: (Ben onu, sen gözünü açıp kapamadan önce sana getiririm. Neml 40) Ebu Abdullah aleyhisselam iki elinin parmaklarını birbirinden ayırdı ve sinesine koydu ve şöyle dedi: Vallahi kitabın ilminin hepsi bizim yanımızdadır.

790- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي هَذِهِ الْآيَةِ: (قُلْ كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ‏) قَالَ: هُوَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

790- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam bu ayet hakkında şöyle dedi: (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43) O Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamdır.

796- عَنْ مُثَنًّى قَالَ:‏ سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (وَ مَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ)‏ قَالَ: نَزَلَتْ فِي عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَفِي الْأَئِمَّةِ بَعْدَهُ.

796- Musenna şöyle rivayet etti: Allah Azze ve Celle’nin: (Yanında kitabın ilmi olan. Rad 43) ayetini sordum dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden sonra Ali aleyhisselam hakkında indi. Ondan sonra da imamlar hakkındadır.

798- عَنْ بُرَيْدِ بْنِ مُعَاوِيَةَ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: (قُلْ كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ‏) قَالَ: إِيَّانَا عَنَى وَعَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَوَّلُنَا وَعَلِيٌّ أَفْضَلُنَا وَخَيْرُنَا بَعْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.

798- Bureyd şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43) Dedi ki: Sadece bizi kastetti ve Ali aleyhisselam ilkimizdir ve Ali, nebi sallallahu aleyhi ve alihiden sonra en üstünümüz ve en hayırlımızdır.

801- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (قُلْ كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ)أَ‏ قُلْتُ: هُوَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: فَمَنْ عَسَى أَنْ يَكُونَ غَيْرَهُ؟!

801- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43) ayetini sordum dedim ki: O Ali ibni Ebu Talib aleyhisselam mıdır? Dedi ki: Ondan başka kim olabilir ki?!

806- عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‏ (قُلْ كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ‏) فَقَالَ: أَنَا هُوَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ وَقَدْ صَدَّقَهُ اللَّهُ وَأَعْطَاهُ الْوَسِيلَةَ فِي الْوَصِيَّةِ إِذْ لَا يُخَلِّي أُمَّتَهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مِنْ وَسِيلَةٍ إِلَيْهِ وَإِلَى اللَّهِ قَالَ: (يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ).

806- Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın Allah Azze ve Celle’nin (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43) ayeti hakkında şöyle dedi: O yanında kitabın ilmi olan benim. Sallallahu aleyhi ve alihi ümmetini kendisine ve Allah’a vesilesiz bırakmadan Allah onu doğruladı ve ona vasiyyet hakkında vesile verdi ve dedi ki: (Ey iman edenler! Allah’a karşı takva sahibi olun ve Ona ulaştıracak vesile isteyin. Maide 35)

(Bu babda konuyla alakalı yirmi tane rivayet vardı.)

2. Bab: Kendisiyle İstendiğinde İcabet Olunan Allah’ın İsmi Azamı İmamların Yanındadır

810- قَالَ جُوَيْرِيَةُ بْنُ مُسَهِّرٍ: قَطَعْنَاَ مَعَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ جِسْرَ الصُّرَاةِ فِي وَقْتِ الْعَصْرِ فَقَالَ: إِنَّ هَذِهِ الْأَرْضَ مُعَذَّبَةٌ لَا يَنْبَغِي لِنَبِيٍّ وَلَا لِوَصِيِّ نَبِيٍّ أَنْ يُصَلِّيَ فِيهَا فَمَنْ أَرَادَ مِنْكُمْ أَنْ يُصَلِّيَ فَلْيُصَلِّ قَالَ: فَتَفَرَّقَ النَّاسُ يَمْنَةً وَيَسْرَةً يُصَلُّونَ قَالَ: قُلْتُ: أَنَا وَاللَّهِ لَأُقَلِّدَنَّ هَذَا الرَّجُلَ صَلَاتِيَ الْيَوْمَ وَلَا أُصَلِّي حَتَّى يُصَلِّيَ قَالَ: فَسِرْنَا وَجَعَلَتِ الشَّمْسُ تَسْفُلُ قَالَ: وَجَعَلَ يَدْخُلُنِي مِنْ ذَلِكَ أَمْرٌ عَظِيمٌ قَالَ: حَتَّى وَجَبَ الشَّمْسُ وَقَطَعْنَا الْأَرْضَ قَالَ: فَقَالَ: يَا جُوَيْرِيَةُ أَذِّنْ فَقُلْتُ تَقُولُ لِي أَذِّنْ وَقَدْ غَابَتِ الشَّمْسُ قَالَ: أَذِّنْ فَأَذَّنْتُ ثُمَّ قَالَ لِي: أَقِمْ فَأَقَمْتُ فَلَمَّا قُلْتُ قَدْ قَامَتِ الصَّلَاةُ رَأَيْتُ شَفَتَيْهِ يَتَحَرَّكَانِ وَسَمِعْتُ كَلَاماً كَأَنَّهُ كَلَامُ الْعِبْرَانِيَّةِ قَالَ: فَارْتَفَعَتِ الشَّمْسُ حَتَّى صَارَتْ فِي مِثْلِ وَقْتِهَا فِي الْعَصْرِ فَصَلَّى فَلَمَّا انْصَرَفَ هَوَتْ إِلَى مَكَانِهَا وَاشْتَبَكَتِ النُّجُومُ قَالَ: فَقُلْتُ: إِنِّي أَشْهَدُ أَنَّكَ وَصِيُّ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ: فَقَالَ لِي: يَا جُوَيْرِيَةُ أَ مَا سَمِعْتَ اللَّهَ يَقُولُ: (فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ)؟ فَقُلْتُ: بَلَى قَالَ: فَإِنِّي سَأَلْتُ اللهَ رَبِّي بِاسْمِهِ الْعَظِيمِ فَرَدَّهَا اللَّهُ عَلَيَّ‏.

810- Cuveyriyye ibni Musehhir şöyle rivayet eder: Emîr'ül Müminîn Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamla birlikte ikindi vakti Surat köprüsünü aştık. Dedi ki: Bu yer azap görmüştür. Bir nebi veya nebinin vasisi için orada salat kılması doğru olmaz. Sizden kim salat kılmak isterse kılsın. İnsanlar sağa sola dağılıp salat kıldılar. Dedim ki: Vallahi bugün salatımızda bu adamı taklit edeceğim. O salat kılana kadar kılmayacağım ve yürüdük. Güneş inmeye başladı ve içimi büyük bir endişe kapladı. Nihayetinde Güneş battı ve biz o yeri aştık. Dedi ki: Ya Cuveyriyye! Ezan oku. Dedim ki: Sen bana ezan oku diyorsun ama Güneş battı. Dedi ki: Ezan oku. Ben de ezan okudum. Sonra bana dedi ki: İkame oku. Bende ikame okudum. 'Kad kâmet'is salât' dediğimde gördüm ki dudakları hareket etmeye başladı. Bir kelam işittim sanki İbraniceydi. Bunun üzerine Güneş yükseldi. Hatta ikindi vaktindeki olduğu yere geldi. Salat kıldı, salattan ayrıldığında Güneş kendi yerine düştü ve yıldızlara karıştı. Dedim ki: Şehadet ediyorum ki sen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve aihinin vasisisin. Dedi ki: Ya Cuveyriyye! Allah’ı işitmedin mi? Diyor ki: (Öyleyse Rabbini ismi azamıyla tesbih et. Vakia 97) Dedim ki: Evet. Dedi ki: Rabbim Allah’tan ismi azamıyla istedim. Bunun üzerine Allah Güneş’i geri çevirdi.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

3. Bab: Kadir’in Gecesinde O Sene Olacak Olan Şeylerin İmamlara Verilmesi ve Meleklerin Onlara İnişi

811- عَنِ ابْنِ بُكَيْرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ لَيْلَةَ الْقَدْرِ يُكْتَبُ مَا يَكُونُ مِنْهَا فِي السَّنَةِ إِلَى مِثْلِهَا مِنْ خَيْرٍ أَوْ شَرٍّ أَوْ مَوْتٍ أَوْ حَيَاةٍ أَوْ مَطَرٍ وَيُكْتَبُ فِيهَا وَفْدُ الْحَاجِّ ثُمَّ يُفْضَى ذَلِكَ إِلَى أَهْلِ الْأَرْضِ فَقُلْتُ: إِلَى مَنْ مِنْ أَهْلِ الْأَرْضِ؟ فَقَالَ: إِلَى مَنْ تَرَى؟

811- İbni Bukeyr Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Kadir’in gecesi ([7]) bir sene içerisinde ondan diğer bir geceye kadar hayırdan, şerden, ölümden, hayattan, yağmurdan olacak şeyler ve hac ziyaretçisi o gecede yazılır. Sonra o arzın ehline ulaşır. Dedim ki: Arzın ehlinden kime ulaşır? Dedi ki: Kime bakıyorsun?

812- عَنْ دَاوُدَ بْنِ فَرْقَدٍ قَالَ‏: سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (إِنَّا أَنْزَلْناهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ وَما أَدْراكَ ما لَيْلَةُ الْقَدْرِ) قَالَ: نَزَلَ فِيهَا مَا يَكُونُ مِنَ السَّنَةِ إِلَى السَّنَةِ مِنْ مَوْتٍ أَوْ مَوْلُودٍ قُلْتُ لَهُ: إِلَى مَنْ؟ فَقَالَ: إِلَى مَنْ عَسَى أَنْ يَكُونَ؟ إِنَّ النَّاسَ فِي تِلْكَ اللَّيْلَةِ فِي صَلَاةٍ وَدُعَاءٍ وَمَسْأَلَةٍ وَصَاحِبَ هَذَا الْأَمْرِ فِي شُغُلٍ‏ تَنَزَّلُ الْمَلائِكَةُ إِلَيْهِ بِأُمُورِ السَّنَةِ مِنْ غُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى طُلُوعِهَا مِنْ كُلِّ أَمْرٍ سَلامٌ سَلامٌ هِيَ‏ لَهُ إِلَى أَنْ يَطْلُعَ الْفَجْرُ.

812- Davut ibni Ferkad şöyle rivayet etti: Allah Azze ve Celle’nin (Biz onu Kadir’in gecesinde indirdik* Kadir’in gecesinin ne olduğunu kim sana bildirdi. Kadir 1- 2) ayetini sordum dedi ki: Bir seneden diğer seneye kadar ölümden ve doğumdan olan şeyler o gecede iner. Dedim ki: Kime iner? Dedi ki: Kime olabilir? Muhakkak ki insanlar o gece salattalar, duadalar, istek içindeler ve bu işin sahibi bir iştedir. Melekler selamın her işinden Güneş’in doğuşundan batışına kadar bir senenin işleriyle alakalı ona iner. O gece fecir doğana kadar ona selamettir, selamettir.

814- عَنْ هِشَامٍ قَالَ:‏ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى فِي كِتَابِهِ: (فِيها يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ) قَالَ: تِلْكَ لَيْلَةُ الْقَدْرِ يُكْتَبُ فِيهَا وَفْدُ الْحَاجِّ وَمَا يَكُونُ فِيهَا مِنْ طَاعَةٍ أَوْ مَعْصِيَةٍ أَوْ مَوْتٍ أَوْ حَيَاةٍ وَيُحْدِثُ اللَّهُ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مَا يَشَاءُ ثُمَّ يُلْقِيهِ إِلَى صَاحِبِ الْأَرْضِ قَالَ الْحَرْثُ بْنُ الْمُغِيرَةِ الْبَصْرِيُّ قُلْتُ: وَمَنْ صَاحِبُ الْأَرْضِ؟ قَالَ: صَاحِبُكُمْ.

814- Hişam şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Hikmetli her iş onda ayrılır taksim edilir. Duhan 4) ayetini sordum dedi ki: O Kadir’in gecesidir. Hac ziyaretçisi, itaatten, isyandan, ölümden ve hayattan olacak şeyler onda yazılır. Allah gece ve gündüz istediği şeyi oluşturup başlatır. Sonra da onu arzın sahibine atar. Haris ibni Muğiyre ve ben dedik ki: Arzın sahibi kim? Dedi ki: Sizin sahibiniz.

816- عَنْ دَاوُدَ بْنِ فَرْقَدٍ قَالَ:‏ سَأَلْتُهُ عَنْ لَيْلَةِ الْقَدْرِ الَّتِي تَنَزَّلُ فِيهَا الْمَلَائِكَةُ فَقَالَ: (تَنَزَّلُ الْمَلائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيها بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ سَلامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ) قَالَ: ثُمَّ قَالَ لِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مِمَّنْ؟ وَإِلَى مَنْ؟ وَمَا تَنْزِلُ؟

816- Davut ibni Ferkad şöyle rivayet etti: Ona meleklerin onda indiği o Kadir’in gecesini sordum dedi ki: (Melekler ve Ruh o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, fecrin doğuşuna kadar esenliktir. Kadir 4- 5) Sonra Ebu Abdullah aleyhisselam bana dedi ki: Kimden? Kime? Ne iner?

818- عَنْ مُعَلَّى‏ بْنِ خُنَيْسٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِذَا كَانَ لَيْلَةُ الْقَدْرِ كَتَبَ اللَّهُ فِيهَا مَا يَكُونُ قَالَ: ثُمَّ يَرْمِي بِهِ قَالَ: قُلْتُ: إِلَى مَنْ؟ قَالَ: إِلَى مَنْ تَرَى يَا أَحْمَقُ.

818- Mualla ibni Huneys Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Kadir’in gecesi olduğunda Allah olacak olan şeyleri o gecede yazar ve onu atar. Dedim ki: Kime atar? Dedi ki: Kime bakıyorsun ey ahmak?

821- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ حُمْرَانَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: قُلْتُ لَهُ: إِنَّ النَّاسَ يَقُولُونَ إِنَّ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ تُكْتَبُ فِيهِ الْآجَالُ وَتُقْسَمُ فِيهِ الْأَرْزَاقُ وَتُخْرَجُ صِكَاكُ الْحَاجِّ فَقَالَ: مَا عِنْدَنَا فِي هَذَا شَيْ‏ءٌ وَلَكِنْ إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ تِسْعَ عَشْرَةَ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ يُكْتَبُ فِيهَا الْآجَالُ وَيُقَسَّمُ فِيهَا الْأَرْزَاقُ وَيُخْرَجُ صِكَاكُ الْحَاجِّ وَيَطَّلِعُ اللَّهُ عَلَى خَلْقِهِ فَلَا يَبْقَى مُؤْمِنٌ إِلَّا غُفِرَ لَهُ إِلَّا شَارِبَ مُسْكِرٍ فَإِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ ثَلَاثٍ وَعِشْرِينَ‏ فِيها يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ أَمْضَاهُ ثُمَّ أَنْهَاهُ قَالَ: قُلْتُ: إِلَى مَنْ جُعِلْتُ فِدَاكَ؟ فَقَالَ: إِلَى صَاحِبِكُمْ وَلَوْ لَا ذَلِكَ لَمْ يُعْلَمْ مَا يَكُونُ فِي تِلْكَ السَّنَةِ.

821- Muhammed ibni Humran şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İnsanlar diyorlar ki Şaban’ın ayının ortasında, o zaman eceller yazılır, erzaklar taksim edilir, hac izni çıkar. Şöyle dedi: Bizim yanımızda bu şeylerle alakalı bir şey yok. Velakin Ramazan’ın ayının on dokuzuncu gecesi olduğunda ecelleri o gecede yazar, erzakları o gecede taksim eder ve hac iznini çıkarır. Allah yaratıklarına bakar ve içki içen hariç bağışlamadığı hiçbir mümin kalmaz. Yirmi üçüncü gece olduğunda, hikmetli her iş onda ayrılır, taksim edilir ve onu imzalar. Sonra da onu ulaştırır. Dedim ki: Sana feda olayım kime? Dedi ki: Sahibinize. Eğer o olmazsa o sene ne olacağı bilinmez.

824- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سُلَيْمَانَ الدَّيْلَمِيِّ عَنْ أَبِيهِ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ نُطْفَةَ الْإِمَامِ مِنَ الْجَنَّةِ وَإِذَا وَقَعَ مِنْ بَطْنِ أُمِّهِ إِلَى الْأَرْضِ وَقَعَ وَهُوَ وَاضِعٌ يَدَهُ عَلَى الْأَرْضِ رَافِعٌ رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ وَلِمَ ذَاكَ؟ قَالَ: لِأَنَّ مُنَادِياً يُنَادِيهِ مِنْ جَوِّ السَّمَاءِ مِنْ بُطْنَانِ الْعَرْشِ مِنَ الْأُفُقِ الْأَعْلَى: يَا فُلَانَ بْنَ فُلَانٍ اثْبُتْ فَإِنَّكَ صَفْوَتِي مِنْ خَلْقِي وَعَيْبَةُ عِلْمِي لَكَ وَلِمَنْ تَوَلَّاكَ أَوْجَبْتُ رَحْمَتِي وَمَنَحْتُ جِنَانِي وَأُحِلُّتْ جِوَارِي ثُمَّ وَعِزَّتِي وَجَلَالِي لَأَصْلِيَنَّ مَنْ عَادَاكَ أَشَدَّ عَذَابِي وَإِنْ أَوْسَعْتُ عَلَيْهِمْ فِي دُنْيَايَ مِنْ سَعَةِ رِزْقِي قَالَ: فَإِذَا انْقَضَى صَوْتُ الْمُنَادِي أَجَابَهُ هُو:َ (شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لا إِلهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلائِكَةُ وَأُولُوا الْعِلْمِ قائِماً بِالْقِسْطِ) لا إِلهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ‏ فَإِذَا قَالَهَا أَعْطَاهُ الْعِلْمَ الْأَوَّلَ وَالْعِلْمَ الْآخِرَ وَاسْتَحَقَّ زِيَادَةَ الرُّوحِ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ.

824- Süleyman ibni Deylemi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki imamın nutfesi cennettendir. Annesinin karnından arza düştüğünde ellerini yere koymuş ve başını semaya kaldırmış bir vaziyettedir. Dedim ki: Sana feda olayım niye öyle? Dedi ki: Çünkü bir munadi semanın içinden, Arşın ortasından, en yüce ufuktan ona nida eder: Ey falan oğlu falan! İkrar et! Muhakkak ki sen yaratıklarımın safısın ve ilmimin heybesisin. Rahmetimi sana ve seni veli edinene vacip ettim. Cennetlerimi has kıldım ve civarımı helal kıldım. İzzetime ve Celalime and olsun; Kim sana düşmanlık ederse onu en şiddetli azabıma götüreceğim. Dünyamda onları geniş rızkımla rızıklandırmış olsam bile. Munadinin sesi kesildiğinde ona cevap verir: (Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Â-li İmran 18) O ayeti dediğinde ilk ilmi ve son ilmi ona verir. Daha fazla gerekirse, Ruh Kadir’in gecesindedir.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)

4. Bab: Rasûlullah Her Dilde Okuyup Yazıyordu

828- عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ الصُّوفِيِّ قَالَ:‏ سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ مُحَمَّدَ بْنَ عَلِيٍّ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ وَقُلْتُ لَهُ: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ لِمَ سُمِّيَ النَّبِيُّ الْأُمِّيَّ؟ قَالَ: مَا يَقُولُ النَّاسُ؟ قَالَ: قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! يَزْعُمُونَ إِنَّمَا سُمِّيَ النَّبِيُّ الْأُمِّيَّ لِأَنَّهُ لَمْ يَكْتُبْ فَقَالَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَذَبُوا عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ أَنَّى يَكُونُ ذَلِكَ وَاللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ فِي مُحْكَمِ‏ كِتَابِهِ‏: (هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ آياتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتابَ وَالْحِكْمَةَ) فَكَيْفَ كَانَ يُعَلِّمَهُمْ مَا لَا يُحْسِنُ وَاللَّهِ لَقَدْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَقْرَأُ وَيَكْتُبُ بِاثْنَيْنِ وَسَبْعِينَ أَوْ بِثَلَاثَةٍ وَسَبْعِينَ لِسَاناً وَإِنَّمَا سُمِّيَ الْأُمِّيَّ لِأَنَّهُ كَانَ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ وَمَكَّةُ مِنْ أُمَّهَاتِ الْقُرَى وَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى فِي كِتَابِهِ: (لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرى‏ وَمَنْ حَوْلَها).

828- Cafer ibni Muhammed Sufi şöyle rivayet etti: Ebu Cafer Muhammed ibni Ali Rıza (Tâki) aleyhisselama dedim ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Nebi sallallahu aleyhi ve alihi neden ummi olarak isimlendi? Dedi ki: İnsanlar ne diyorlar? Dedim ki: Sana feda olayım! İddia ediyorlar ki nebi sallallahu aleyhi ve alihi ummi olarak isimlendi çünkü o yazmadı. Bunun üzerine dedi ki: Yalan söylediler Allah’ın laneti onların üzerine olsun. Nasıl öyle olabilir? Allah Tebareke ve Teala muhkem kitabında diyor ki: (O, ummiler içinde, onlardan, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir resul gönderendir. Cuma 2) Sahip olmadığı şeyi onlara nasıl öğretiyor? Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi yetmiş iki veya yetmiş üç lisan okuyup yazıyordu. Ummi olarak isimlendirilmesinin sebebi sadece Mekke’nin ehlinden olmasıdır. Ve Mekke şehirlerin analarındandır. Allahu Teala’nın kitabındaki şu ayeti: (Şehirlerin anasını ve etrafında kim varsa uyarman için. Şura 7)

829- عَنْ يَحْيَى بْنِ عُمَرَانَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَنَّهُ سُئِلَ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‏: (وَ أُوحِيَ إِلَيَّ هذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ)‏ قَالَ: بِكُلِّ لِسَانٍ.

829- Yahya ibni Ömer babasından şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allahu Tebareke ve Teala’nın (Bu Kur’an onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım diye bana vahyolundu. Enam 19) ayeti soruldu. Dedi ki: Her bir lisanla.

830- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (اجْعَلْنِي عَلى‏ خَزائِنِ الْأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ)‏ قَالَ: حَفِيظٌ بِمَا تَحْتَ يَدَيَّ عَلِيمٌ بِكُلِّ لِسَانٍ.

830- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin (Beni arzın hazineleri üzerine sorumlu kıl! Muhakkak ki; ben iyi korurum, iyi bilirim. Yusuf 55) ayeti hakkında şöyle dedi: Elinin altında bulunan şeyleri çok iyi koruyandır ve bütün dilleri çok iyi bilendir.

831- عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَسْبَاطٍ أَوْ غَيْرِهِ قَالَ‏: قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ النَّاسَ يَزْعُمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَمْ يَكُنْ يَكْتُبُ وَلَا يَقْرَأُ؟! فَقَالَ: كَذَبُوا لَعَنَهُمُ اللَّهُ أَنَّى ذَلِكَ وَقَدْ قَالَ اللَّهُ: (هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ آياتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُبِينٍ‏) فَيَكُونُ أَنْ يُعَلِّمَهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَلَيْسَ يُحْسِنُ أَنْ يَقْرَأَ وَيُكْتُبَ؟ قَالَ: قُلْتُ: فَلِمَ سُمِّيَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أُمِّيّاً؟ قَالَ: نُسِبَ إِلَى مَكَّةَ وَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‏ (لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرى‏ وَمَنْ حَوْلَها) فَأُمُّ الْقُرَى‏ مَكَّةُ فَقِيلَ أُمِّيٌّ لِذَلِكَ.

831- Ali ibni Esbat şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: İnsanlar iddia ediyorlar ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi okuma yazması yoktu. Bunun üzerine dedi ki: Allah onlara lanet etsin yalan söylüyorlar. Nasıl olabilir? Allah diyor ki: (O, ummiler içinde, onlardan, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir Resul gönderendir. Onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. Cuma 2) Onlara kitabı ve hikmeti öğretecek ama kendisi okuma yazma bilmeyecek? Dedim ki: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi neden ummi olarak isimlendi? Dedi ki: Mekke’ye nisbet edildi. Onun delili Allah Azze ve Celle’nin şu ayetidir: (Şehirlerin anasını ve etrafında kim varsa uyarman için. Şura 7) Şehirlerin anası Mekke’dir onun için ummi dendi.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

5. Bab: Emîr'ül Müminîn ve Ulul Azimler Onların Hangisi Daha Alimdir

833- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْوَلِيدِ قَالَ:‏ قَالَ لِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَيُّ شَيْ‏ءٍ يَقُولُ الشِّيعَةُ فِي عِيسَى وَمُوسَى وَأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: قُلْتُ: يَقُولُونَ: إِنَّ عِيسَى وَمُوسَى أَفْضَلُ مِنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَقَالَ أَ يَزْعُمُونَ أَنَّ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَدْ عَلِمَ مَا عَلِمَ رَسُولُ اللَّهِ؟ قُلْتُ: نَعَمْ وَلَكِنْ لَا يُقَدِّمُونَ عَلَى أُولِي الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ أَحَداً قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: فَخَاصِمْهُمْ بِكِتَابِ اللَّهِ قَالَ: قُلْتُ: وَفِي أَيِّ مَوْضِعٍ مِنْهُ أُخَاصِمُهُمْ؟ قَالَ: قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ تَعَالَى لِمُوسَى‏: (كَتَبْنا لَهُ فِي الْأَلْواحِ مِنْ كُلِّ شَيْ‏ءٍ) عَلِمْنَا أَنَّهُ لَمْ يَكْتُبْ لِمُوسَى كُلَّ شَيْ‏ءٍ وَقَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لِعِيسَى:‏ (وَ لِأُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ)‏ وَقَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: (وَ جِئْنا بِكَ عَلى‏ هؤُلاءِ شَهِيداً) (نَزَّلْنا عَلَيْكَ الْكِتابَ تِبْياناً لِكُلِّ شَيْ‏ءٍ).

833- Abdullah ibni Velid Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Şialarımız Musa, İsa ve Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselam hakkında ne diyor? Dedim ki: Diyorlar ki Musa ve İsa Emîr'ül Müminîn aleyhisselamdan daha üstündür. Dedi ki: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın Rasûlullah’ın bildiği her şeyi bildiğini iddia etmiyorlar mı? Dedim ki: Evet, velakin resullerden Ulul Azimlerin önüne kimseyi geçirmiyorlar. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Allah’ın kitabını kullanarak onlarla mücadele et. Dedim ki: Kitabın hangi yeriyle onlarla mücadele edeyim? Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala Musa’ya şöyle dedi: (Onun için levhalara her şeyden yazdık. Araf 145) Bildik ki O Musa’ya her şeyi yazmadı. Allah Tebareke ve Teala İsa’ya şöyle dedi: (Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için. Zuhruf 63) Allah Tebareke ve Teala Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye şöyle dedi: (Seni de onların üzerine şahit olarak getirdiğimiz zaman. Nisa 41) (Biz sana her şeyin açıklayıcısı olarak kitabı indirdik. Nahl 89)

837- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ أُولِي الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَفَضَّلَهُمْ بِالْعِلْمِ وَوَرِثْنَا عِلْمَهُمْ وَفَضَّلَنَا عَلَيْهِمْ فِي عِلْمِهِمْ وَعَلَّمَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مَا لَمْ يَعْلَمُوا وَعَلَّمَنَا عِلْمَ الرَّسُولِ وَعِلْمَهُمْ وَأُمَنَاءُ شِيعَتِنَا أَفْضَلُهُمْ أَيْنَ مَا كُنَّا فَشِيعَتُنَا مَعَنَا.

837- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Resullerden Ulul Azimleri yarattı ve onları ilimle üstün kıldı. Bizi de onların ilmine mirasçı kıldı ve onların ilimleri hakkında bizi onlara üstün kıldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye onların bilmediklerini öğretti. Bize resulün ve onların ilmini öğretti. Şialarımızın eminleri onların en üstünleridir biz nerede olursak Şialarımız da bizimledir.

838- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْوَلِيدِ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَا يَقُولُ أَصْحَابُكَ فِي أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَعِيسَى وَمُوسَى عَلَيْهِمُ السَّلَامُ أَيُّهُمْ أَعْلَمُ؟ قَالَ: قُلْتُ: مَا يُقَدِّمُونَ عَلَى أُولِي الْعَزْمِ أَحَداً قَالَ: أَمَا إِنَّكَ لَوْ حَاجَجْتَهُمْ بِكِتَابِ اللَّهِ لَحَجَجْتَهُمْ قَالَ: قُلْتُ: وَأَيْنَ هَذَا فِي كِتَابِ اللَّهِ؟ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ قَالَ فِي مُوسَى‏: (وَ كَتَبْنا لَهُ فِي الْأَلْواحِ مِنْ كُلِّ شَيْ‏ءٍ مَوْعِظَةً) وَلَمْ يَقُلْ كُلَّ شَيْ‏ءٍ وَقَالَ فِي عِيسَى‏: (وَ لِأُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ)‏ وَلَمْ يَقُلْ كُلَّ شَيْ‏ءٍ وَقَالَ فِي صَاحِبِكُمْ: (كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ‏).

838- Abdullah ibni Velid Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ashabın Emîr'ül Müminîn, Musa ve İsa aleyhimusselam hakkında ne diyor? Onların hangisi daha alim? Dedim ki: Ulul Azimlerin önüne hiç kimseyi geçirmiyorlar. Dedi ki: Sen onlarla Allah’ın kitabı üstünden tartışsaydın onlara delil getirirdin. Dedim ki: Bu Allah’ın kitabında nerede? Dedi ki: Allah Musa hakkında dedi ki: (Biz Musa için levhalarda her şeyden vaaz olarak yazdık. Araf 145) Her şey demedi. Ve İsa hakkında dedi ki: (Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için. Zuhruf 63) Her şey demedi. Ve sahibiniz hakkında dedi ki: (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43)

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

6. Bab: İmamlar Musa’dan ve Hızır’dan Daha Alimdirler

839- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَقَدْ سَأَلَ‏ مُوسَى الْعَالِمَ مَسْأَلَةً لَمْ يَكُنْ عِنْدَهُ جَوَابُهَا وَلَقَدْ سَأَلَ الْعَالِمُ مُوسَى مَسْأَلَةً لَمْ يَكُنْ عِنْدَهُ جَوَابُهَا وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُمَا لَأَخْبَرْتُ كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا بِجَوَابِ مَسْأَلَتِهِ وَلَسَأَلْتُهُمَا عَنْ مَسْأَلَةٍ لَا يَكُونُ عِنْدَهُمَا جَوَابُهَا.

839- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Musa alime bir mesele sordu. Alim cevabı bilmiyordu. Ve alim Musa’ya bir mesele sordu. Musa cevabı bilmiyordu. O ikisinin yanında olsaydım her birine kendi sorusunun cevabını verirdim. Ve o ikisine soru sorardım. O soruya cevapları olmazdı.

840- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ لَمَّا لَقِيَ مُوسَى الْعَالِمَ كَلَّمَهُ وَسَاءَلَهُ نَظَرَ إِلَى خُطَّافٍ يَصْفِرُ وَيَرْتَفِعُ فِي السَّمَاءِ وَيَتَسَفَّلُ فِي الْبَحْرِ فَقَالَ الْعَالِمُ لِمُوسَى: أَ تَدْرِي مَا يَقُولُ هَذَا الْخُطَّافُ؟ قَالَ: وَمَا يَقُولُ؟ قَالَ: يَقُولُ وَرَبِّ السَّمَاءِ وَرَبِّ الْأَرْضِ وَرَبِّ الْبَحْرِ مَا عِلْمُكُمَا فِي عِلْمِ رَبِّكُمَا إِلَّا مِثْلَ مَا أَخَذْتُ بِمِنْقَارِي مِنْ هَذَا الْبَحْرِ قَالَ: فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَمَا لَوْ كُنْتُ عِنْدَهُمَا لَسَأَلْتُهُمَا عَنْ مَسْأَلَةٍ لَا يَكُونُ عِنْدَهُمَا فِيهَا عِلْمٌ.

840- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Musa alimle karşılaştığında onunla konuştu ve sohbet etti. Bir tane kırlangıca baktı. Ötüyor, semada yükseliyor, denize iniyor. Alim Musa’ya dedi ki: Bu kırlangıcın ne dediğini biliyor musun? Musa dedi ki: Ne diyor? Alim dedi ki: Diyor ki: Semanın Rabb’ine and olsun! Arzın Rabb’ine and olsun! Denizin Rabb’ine and olsun! Rabb’inizin ilmine göre siz ikinizin ilmi nedir ki? Sadece gagamla bu denizden aldığım kadardır. Ebu Abdullah aleyhisselam şöyle dedi: O ikisinin yanında olsaydım o ikisine hakkında ilimleri olmayan bir soru sorardım.

842- عَنْ سَيْفٍ التَّمَّارِ قَالَ:‏ كُنَّا مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَمَاعَةٌ مِنْ أَصْحَابِنَا فِي الْحِجْرِ فَأَقْبَلَ عَلَيْنَا فَقَالَ: عَلَيْنَا عَيْنٌ؟ فَالْتَفَتْنَا يَمْنَةً وَيَسْرَةً وَقُلْنَا: لَيْسَ عَلَيْنَا عَيْنٌ فَقَالَ: وَرَبِّ هَذِهِ الْكَعْبَةِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ أَنَّ لَوْ كُنْتُ بَيْنَ مُوسَى وَالْخَضِرِ لَأَخْبَرْتُهُمَا أَنِّي أَعْلَمُ مِنْهُمَا وَلَأَنْبَأْتُهُمَا بِمَا لَيْسَ فِي أَيْدِيهِمَ.

842- Seyf Temmar şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla birlikte hicirdeydik dedi ki: Bizi gözetleyen var mı? Sağa sola bakındık ve dedik ki: Bizi gözetleyen yok. Şöyle dedi: Kabe’nin Rabb’ine and olsun! Kabe’nin Rabb’ine and olsun! Kabe’nin Rabb’ine and olsun! Musa’yla Hızır’ın yanında olsaydım, o ikisine haber verirdim ki ben o ikisinden daha çok biliyorum ve o ikisine ellerinde olmayan şeyleri bildirirdim. 

843- عَنْ سَدِيرٍ قَالَ:‏ كُنْتُ أَنَا وَأَبُو بَصِيرٍ وَيَحْيَى الْبَزَّازُ وَدَاوُدُ بْنُ كَثِيرٍ الرَّقِّيُّ فِي مَجْلِسِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذْ خَرَجَ إِلَيْنَا وَهُوَ مُغْضَبٌ فَلَمَّا أَخَذَ مَجْلِسَهُ قَالَ: يَا عَجَبَاهْ لِأَقْوَامٍ يَزْعُمُونَ أَنَّا نَعْلَمُ الْغَيْبَ مَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ لَقَدْ هَمَمْتُ بِضَرْبِ جَارِيَتِي فُلَانَةَ فَهَرَبَتْ مِنِّي فَمَا عَلِمْتُ فِي أَيِّ بُيُوتِ الدَّارِ هِيَ.

قَالَ سَدِيرٌ: فَلَمَّا أَنْ قَامَ مِنْ مَجْلِسِهِ صَارَ فِي مَنْزِلِهِ وَأَعْلَمْتُ دَخَلْتُ أَنَا وَأَبُو بَصِيرٍ وَمُيَسِّرٌ وَقُلْنَا لَهُ: جَعَلَنَا اللَّهُ فِدَاكَ! سَمِعْنَاكَ وَأَنْتَ تَقُولُ كَذَا وَكَذَا فِي أَمْرِ خَادِمَتِكَ وَنَحْنُ نَزْعُمُ أَنَّكَ تَعْلَمُ عِلْماً كَثِيراً وَلَا نَنْسُبُكَ إِلَى عِلْمِ الْغَيْبِ.

قَالَ: فَقَالَ لِي: يَا سَدِيرُ أَ لَمْ تَقْرَأِ الْقُرْآنَ؟ قَالَ: قُلْتُ: بَلَى قَالَ: فَهَلْ وَجَدْتَ فِيمَا قَرَأْتَ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ‏: (قالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ)؟‏ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ قَدْ قَرَأْتُ قَالَ: فَهَلْ عَرَفْتَ الرَّجُلَ؟ وَهَلْ عَلِمْتَ مَا كَانَ عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ؟ قَالَ: قُلْتُ: فَأَخْبِرْنِي أَفْهَمْ قَالَ: قَدْرُ قَطْرَةِ الثَّلْجِ فِي الْبَحْرِ الْأَخْضَرِ فَمَا يَكُونُ ذَلِكَ مِنْ عِلْمِ الْكِتَابِ؟ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! مَا أَقَلَّ هَذَا! قَالَ: فَقَالَ لِي: يَا سَدِيرُ مَا أَكْثَرَ هذا لِمَنْ يَنْسُبُهُ اللَّهُ إِلَى الْعِلْمِ الَّذِي أُخْبِرُكَ بِهِ.

يَا سَدِيرُ فَهَلْ وَجَدْتَ فِيمَا قَرَأْتَ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ: (قُلْ كَفى‏ بِاللَّهِ شَهِيداً بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتابِ)؟‏ قَالَ: قُلْتُ: قَدْ قَرَأْتُهُ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: فَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَفْهَمُ أَمْ مَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ كُلُّهُ؟ قَالَ: لَا بَلْ مَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ كُلُّهُ قَالَ: فَأَوْمَى بِيَدِهِ إِلَى صَدْرِهِ وَقَالَ: وَعِلْمُ الْكِتَابِ وَاللَّهِ كُلُّهُ عِنْدَنَا عِلْمُ الْكِتَابِ وَاللَّهِ كُلُّهُ عِنْدَنَا.

843- Sedir şöyle rivayet etti: Ben, Ebu Basir, Yahya Bezzaz ve Davut ibni Kesir Reggi’yle beraber Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın meclisindeydim ki bize doğru sinirli bir şekilde çıkageldi. Kendi yerine oturduğunda şöyle dedi: Millet ne kadar acayip. Bizim gaybı bildiğimizi iddia ediyorlar. Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Cariyem fulaneye vurmakla üzüldüm. Benden kaçtı. O evin hangi odalarında bilmiyorum. Sedir dedi ki: Meclisinden kalktığında evine geçti. Ben Ebu Basir ve Meyser içeri girdik ve dedik ki: Allah bizi sana feda etsin senden işittik ki hizmetçinin hakkında şöyle şöyle diyordun. Biz senin çok ilim bildiğini iddia ediyoruz ama seni gayb ilmine nisbet etmiyoruz.

Bana dedi ki: Ya Sedir! Kur’an okumuyor musun? Dedim ki: Okuyorum. Dedi ki: Allah’ın kitabından okuduklarının arasında (Kendi yanında kitaptan ilmi olan dedi ki: Ben onu, sen gözünü açıp kapamadan önce sana getiririm. Neml 40) ayetini buldun mu? Dedim ki: Sana feda olayım! Okudum. Dedi ki: O adamı tanıdın mı? Ve onun yanında kitaptan olan ilimin ne olduğunu bildin mi? Dedim ki: Öğret ki anlayayım. Dedi ki: Yeşil denizde bir katre kar miktarı. O miktar kitabın ilmi yanında ne ifade eder? Dedim ki: Sana feda olayım! Bu ne kadar da azdır. Dedi ki: Ya Sedir! Allah’ın ilme nisbet verdiği o kişi için bu çok değil. O ilim ki hakkında sana haber verdim.

Ya Sedir! Allah Azze ve Celle’nin kitabından okuduklarının arasında: (De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi olan yeter. Rad 43) ayetini buldun mu? Dedim ki: Sana feda olayım! Onu okudum. Dedi ki: Yanında kitaptan bir ilmi olan mı daha iyi anlar yoksa kitabın ilminin hepsi olan mı? Hayır. Aksine yanında kitabın ilminin hepsi olan daha iyi anlar. Eliyle göğsünü işaret ederek şöyle dedi: Vallahi kitabın ilminin hepsi bizim yanımızda! Vallahi kitabın ilminin hepsi bizim yanımızda!

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

7. Bab: İmamlar Hitap Olunurlar, Ses İşitirler ve Onlara Cabrail’den ve Mikail’den Daha Azam Bir Suret Gelir

844- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ‏: إِنَّ مِنَّا لَمَنْ يُعَايِنُ مُعَايَنَةً وَإِنَّ مِنَّا لَمَنْ يَنْقُرُ فِي قَلْبِهِ كَيْتَ وَكَيْتَ وَإِنَّ مِنَّا لَمَنْ يَسْمَعُ كَمَا تَقَعُ السِّلْسِلَةُ فِي الطَّسْتِ قَالَ: قُلْتُ: فَالَّذِينَ تُعَايِنُونَ مَا هُمْ؟ قَالَ: خَلْقٌ أَعْظَمُ مِنْ جَبْرَئِيلَ وَمِيكَائِيلَ.

844- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki bizden bazısı görme suretiyle keşfeder. Ve bizden bazısı şöyle şöyle kalbine yazılır. Ve bizden bazısı zincirin leğene düşmesi gibi ses işitir. Dedim ki: O gördüğünüz şeyler onlar kim? Dedi ki: Cebrail ve Mikail’den daha azam bir yaratıktır.

847- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: إِنَّ مِنَّا لَمَنْ يُنْكَتُ فِي أُذُنِهِ وَإِنَّ مِنَّا لَمَنْ يُؤْتَى فِي مَنَامِهِ وَإِنَّ مِنَّا لَمَنْ يَسْمَعُ الصَّوْتَ مِثْلَ صَوْتِ السِّلْسِلَةِ تَقَعُ عَلَى الطَّسْتِ وَإِنَّ مِنَّا لَمَنْ يَأْتِيهِ صُورَةٌ أَعْظَمُ مِنْ جَبْرَئِيلَ وَمِيكَائِيلَ.  

847- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bizden bazısının kulağına söylenir. Ve bizden bazısına rüyasında gelinir. Ve bizden bazısı leğene düşen zincirin sesi gibi ses işitir. Ve bizden bazısına Cebrail ve Mikail’den daha azam bir şekil gelir.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

8. Bab: Cebrail Mikail ve Ölüm Meleği İmamlara Görünür

852- عَنْ مُعَتَّبٍ قَالَ:‏ كُنْتُ مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِالْعَرِيضِ فَجَاءَ يَمْشِي حَتَّى دَخَلَ مَسْجِداً كَانَ يَتَعَبَّدُ فِيهِ أَبُوهُ وَهُوَ يُصَلِّي فِي مَوْضِعٍ مِنَ الْمَسْجِدِ فَلَمَّا انْصَرَفَ قَالَ: يَا مُعَتَّبُ أَ تَرَى هَذَا الْمَوْضِعَ؟ قَالَ: قُلْتُ: نَعَمْ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: بَيْنَا أَبِي قَائِمٌ يُصَلِّي فِي هَذَا الْمَكَانِ إِذْ جَاءَهُ شَيْخٌ يَمْشِي حَسَنَ السَّمْتِ فَجَلَسَ وَبَيْنَا هُوَ جَالِسٌ إِذْ جَاءَ رَجُلٌ آدَمُ حَسَنُ الْوَجْهِ وَالسِّيمَةِ فَقَالَ لِلشَّيْخِ: مَا يُجْلِسُكَ؟ فَلَيْسَ بِهَذَا أُمِرْتَ فَقَامَا يَتَسَاوَقَانِ وَانْطَلَقَا وَيَوَارَيَا عَنِّي فَلَمْ أَرَ شَيْئاً فَقَالَ أَبِي: يَا بُنَيَّ هَلْ رَأَيْتَ الشَّيْخَ وَصَاحِبَهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ فَمَنِ الشَّيْخُ وَمَنْ صَاحِبُهُ؟ فَقَالَ: الشَّيْخُ مَلَكُ الْمَوْتِ وَالَّذِي جَاءَ جَبْرَئِيلُ.  

852- Muattab şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla beraber arizdeydim. Babasının ibadet ettiği mescide girene kadar yürüdü. Mescidin bir yerinde salata başladı salattan ayrıldığında dedi ki: Ya Muattab! Bu yeri görüyor musun? Dedim ki: Sana feda olayım! Evet. Dedi ki: Babam bu mekânda salata durduğunda görünümü güzel bir ihtiyar geldi ve oturdu. O oturduğunda güzel yüzlü zarif biri geldi. İhtiyara şöyle dedi: Seni oturtan nedir buna emrolunmadın? Bunun üstüne ikisi de kalktı peş peşe çıktılar ve benim gözümden kayboldular hiçbir şey görmedim. Babam dedi ki: Ey oğlum! İhtiyarı ve arkadaşını gördün mü? Dedim ki: Evet ihtiyar ve arkadaşı kimdi? Dedi ki: İhtiyar ölüm meleğiydi, o gelen de Cebrail’di.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamlara İlham Edilen Kitapta Sünnette Olmayan Çözülmesi Gereken Şeyler

856- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ كَانَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَعْمَلُ بِكِتَابِ اللَّهِ وَسُنَّةِ نَبِيِّهِ فَإِذَا وَرَدَ عَلَيْهِ شَيْ‌ءٌ وَالْحَادِثُ الَّذِي لَيْسَ فِي الْكِتَابِ وَلَا فِي السُّنَّةِ أَلْهَمَهُ اللَّهُ تَعَالَى الْحَقَّ فِيهِ إِلْهَاماً وَذَلِكَ وَاللَّهِ مِنَ الْمُعْضِلَاتِ.

856- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselam Allah’ın kitabı ve onun nebisinin sünnetiyle amel ediyordu. Kitapta ve sünnette olmayan bir hadiseyle karşılaştığında Allah Teala ona hakkı ilham eder. Vallahi o (ilham) çözülmesi güç şeylerdendir.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

10. Bab: İmamlar Kalplerde Olanları ve İçten Geçenleri Haber Verilmeden Önce Bilirler

859- عَنْ عُمَرَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَهُوَ مُضْطَجِعٌ وَوَجْهُهُ إِلَى الْحَائِطِ فَقَالَ لِي حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ: يَا عُمَرُ اغْمِزْ رِجْلِي فَقَعَدْتُ أَغْمِزُ رِجْلَهُ فَقُلْتُ فِي نَفْسِي: السَّاعَةَ أَسْأَلُهُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ وَعَنْ مُوسَى أَيُّهُمَا الْإِمَامُ قَالَ: فَحَوَّلَ وَجْهَهُ إِلَيَّ وَقَالَ: إِذَنْ وَاللَّهِ لَا أُجِيبُكَ‌.

859- Ömer ibni Yezid şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Yüzü duvara dönük yatıyordu. Bana dedi ki: Ya Ömer! Ayağımı ov. Oturdum, ayağını ovuyordum. İçimden şöyle geçirdim: Şimdi, bu saatte Abdullah ve Musa aleyhisselamı sorayım hangisi imamdır? Yüzünü bana döndü ve dedi ki: Öyleyse vallahi sana cevap vermeyeceğim.

860- عَنْ شِهَابِ بْنِ عَبْدِ رَبِّهِ قَالَ‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَسْأَلَهُ عَنِ الْجُنُبِ يَغْرِفُ الْمَاءَ مِنَ الْحُبِّ فَلَمَّا صِرْتُ عِنْدَهُ أُنْسِيْتُ الْمَسْأَلَةَ فَنَظَرَ إِلَيَّ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا شِهَابُ لَا بَأْسَ بِأَنْ يَغْرِفَ الْجُنُبُ مِنَ الْحُبِّ.

860- Şihab ibni Abdurabbihi şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Ona cünübün eliyle küpten su almasını sormak istiyordum. Yanına ulaştığımda unuttum. Ebu Abdullah aleyhisselam bana baktı ve dedi ki: Ya Şihab! Cünübün eliyle küpten su almasında sorun yok.

864- عَنْ عُمَرَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَذُكِرَ مُحَمَّدٌ فَقَالَ: إِنِّي جَعَلْتُ عَلَى نَفْسِي أَنْ لَا يُظِلَّنِي وَإِيَّاهُ سَقْفُ بَيْتٍ‌ فَقُلْتُ فِي نَفْسِي: هَذَا يَأْمُرُ بِالْبِرِّ وَالصِّلَةِ وَيَقُولُ هَذَا لِعَمِّهِ قَالَ: فَنَظَرَ إِلَيَّ فَقَالَ: هَذَا مِنَ الْبِرِّ وَالصِّلَةِ إِنَّهُ مَتَى مَا يَأْتِينِي وَيَدْخُلُ عَلَيَّ فَيَقُولُ وَيُصَدِّقُهُ النَّاسُ وَإِذَا لَمْ يَدْخُلْ عَلَيَّ لَمْ يُقْبَلْ قَوْلُهُ إِذَا قَالَ.

864- Ömer ibni Yezid şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Rıza) aleyhisselamın yanındaydım. Muhammed zikredildi. Dedi ki: Ben kendi nefsimde onunla bir evin çatısı altında gölgelenmeme kararı aldım. Kendi içimden şöyle geçirdim: Bu iyiliği ve sılai rahimi emrediyor ve amcası için bunu söylüyor. Bana baktı ve şöyle dedi: Bu iyilik ve sılai rahimdir. O ne zaman bana gelip bir şey derse insanlar onu doğrularlar. Eğer yanıma gelmezse o dediğinde sözü kabul edilmez.

865- عَنْ هِشَامِ بْنِ أَحْمَرَ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَسْأَلَهُ عَنِ الْمُفَضَّلِ بْنِ عُمَرَ وَهُوَ فِي مَصْنَعَةٍ لَهُ فِي يَوْمٍ شَدِيدِ الْحَرِّ وَالْعَرَقُ يَسِيلُ عَلَى خَدِّهِ فَيَجْرِي عَلَى صَدْرِهِ فَابْتَدَأَنِي فَقَالَ: نِعْمَ وَاللَّهِ الرَّجُلُ الْمُفَضَّلُ بْنُ عُمَرَ نِعْمَ وَاللهِ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الرَّجُلُ الْمُفَضَّلُ بْنُ عُمَرَ الْجُعْفِيُّ حَتَّى أَحْصَيْتُ بِضْعاً وَثَلَاثِينَ مَرَّةً يَقُولُهَا وَيُكَرِّرُهَا وَقَالَ: إِنَّمَا هُوَ وَالِدٌ بَعْدَ وَالِدٍ.

865- Hişam ibni Ahmer şöyle etti: Şiddetli sıcak bir günde Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım kendi bahçesindeydi, yanaklarına ve sinesine kadar ter akıyordu. Ona Mufaddal ibni Ömer’i soracaktım ben bir şey sormadan söze başladı ve şöyle dedi: Vallahi çok güzel bir adam Mufaddal ibni Ömer, ondan başka ilah olmayan Allah’a and olsun, çok güzel bir adam Mufaddal ibni Ömer El-Cufi. Hatta saydım otuz kere söyledi ve tekrarladı ve şöyle dedi: Gerçekten de o babasından sonra başka bir babadır.

869- زِيَادُ بْنُ أَبِي الْحَلَّالِ قَالَ:‌ اخْتَلَفَ النَّاسُ فِي جَابِرِ بْنِ يَزِيدَ وَأَحَادِيثِهِ وَأَعَاجِيبِهِ قَالَ: فَدَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَسْأَلَهُ عَنْهُ فَابْتَدَأَنِي مِنْ غَيْرِ أَنْ أَسْأَلَهُ فَقَالَ: رَحِمَ اللَّهُ جَابِرَ بْنَ يَزِيدَ الْجُعْفِيَّ كَانَ يُصَدِّقُ عَلَيْنَا وَلَعَنَ اللَّهُ الْمُغِيرَةَ بْنَ سَعِيدَ كَانَ يَكْذِبُ عَلَيْنَا.

869- Ziyad ibni Ebul Hellal şöyle rivayet etti: İnsanlar Cabir El-Cufi hakkında, hadisleri ve acaiblikleri hakkında ihtilafa düştüler. Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Ona Cabir’i sormak istiyordum. Ben sormadan önce söze başlayıp şöyle dedi: Allah Cabir El-Cufi’ye rahmet etsin. O bizi tasdik ederdi. Allah Muğiyre ibni Said’e lanet etsin. O da bizi yalanlardı.

870- عَنْ شِهَابِ بْنِ عَبْدِ رَبِّهِ قَالَ‌: أَتَيْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَسْأَلُهُ فَابْتَدَأَنِي فَقَالَ: إِنْ شِئْتَ فَاسْأَلْ يَا شِهَابُ وَإِنْ شِئْتَ أَخْبَرْنَاكَ بِمَا جِئْتَ لَهُ قُلْتُ: أَخْبِرْنِي جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: جِئْتَ لِتَسْأَلَنِي عَنِ الْجُنُبِ يَغْرِفُ الْمَاءَ مِنَ الْحُبِّ بِالْكُوزِ فَيُصِيبُ يَدُهُ الْمَاءَ؟ قُلْتُ: نَعَمْ قَالَ: لَيْسَ بِهِ بَأْسٌ.

قَالَ: وَإِنْ شِئْتَ سَلْ وَإِنْ شِئْتَ أَخْبَرْتُكَ؟ قَالَ: قُلْتُ: أَخْبِرْنِي قَالَ: جِئْتَ تَسْأَلُ عَنِ الْجُنُبِ يَسْهُو فَيَغْمُزُ يَدَهُ فِي الْمَاءِ قَبْلَ أَنْ يَغْسِلَهَا؟ قَالَ: قُلْتُ: وَذَاكَ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: إِذَا لَمْ يَكُنْ أَصَابَ يَدَهُ شَيْ‌ءٌ فَلَا بَأْسَ بِذَاكَ.

سَلْ وَإِنْ شِئْتَ‌ أَخْبَرْتُكَ قَالَ: قُلْتُ: أَخْبِرْنِي قَالَ: جِئْتَ لِتَسْأَلَنِي عَنِ الْجُنُبِ يَغْتَسِلُ فَيَقْطُرُ الْمَاءُ مِنْ جِسْمِهِ فِي الْإِنَاءِ أَوْ يَنْضَحُ الْمَاءُ مِنَ الْأَرْضِ فَيَقَعُ فِي الْإِنَاءِ؟ قُلْتُ: نَعَمْ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: لَيْسَ بِهَذَا بَأْسٌ كُلِّهِ.

فَسَلْ وَإِنْ شِئْتَ أَخْبَرْتُكَ قُلْتُ أَخْبِرْنِي قَالَ: جِئْتَ لِتَسْأَلَنِي عَنِ الْغَدِيرِ يَكُونُ فِي جَانِبِهِ الْجِيفَةُ أَتَوَضَّأُ مِنْهُ أَوْ لَا؟ قُلْتُ: نَعَمْ قَالَ: فَتَوَضَّأْ مِنَ الْجَانِبِ الْآخَرِ إِلَّا أَنْ يَغْلِبَ عَلَى الْمَاءِ الرِّيحُ فَيَنْتِنُ وَجِئْتَ لِتَسْأَلَ عَنِ الْمَاءِ الرَّاكِدِ مِنَ الْبِئْرِ قَالَ: فَمَا لَمْ يَكُنْ فِيهِ تَغْيِيرٌ أَوْ رِيحٌ غَالِبَةٌ قُلْتُ: فَمَا التَّغْيِيرُ؟ قَالَ: الصُّفْرَةُ فَتَوَضَّأْ مِنْهُ وَكُلَّمَا غَلَبَ عَلَيْهِ كَثْرَةُ الْمَاءِ فَهُوَ طَاهِرٌ.

870- Şihab ibni Abdurabbihi şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanına soru sormaya gittim, benden önce söze başladı ve şöyle dedi. Ya Şihab! Eğer istersen sen sor, eğer istersen sorularını biz sana haber verelim. Dedim ki: Sana feda olayım! Sen haber ver. Dedi ki: Cünübün elini suya sokarak tasla küpten su almasını sormaya geldin. Dedim ki: Evet. Dedi ki: Onun bir sakıncası yoktur.

Dedi ki: İstersen sen, istersen ben sana haber vereyim. Dedim ki: Sen bana haber ver. Dedi ki: Cünübün elini yıkamadan önce elini yanlışlıkla suya sokmasını sormak için geldin. Dedim ki: Evet o sana feda olayım! Dedi ki: Eğer elinde bir şey yoksa onun bir sakıncası yoktur.

Sor, eğer istersen ben sana haber vereyim. Dedim ki: Sen bana haber ver. Dedi ki: Cünüb banyo yapar ve cisminden kovanın içine su damlar veya su yerden sıçrar kovanın içine düşer. Bunu sormaya geldin. Dedim ki: Evet sana feda olayım. Dedi ki: Hiçbirinde sorun yok.

Sor, istersen ben sana haber vereyim. Dedim ki: Sen bana haber ver. Dedi ki: Bir su birikintisi yanında bir leş var. O sudan abdest alabilir misin yoksa alamaz mısın? Dedim ki: Evet. Dedi ki: Diğer taraftan alabilirsin; kokunun suya galebe etmesi ve yayılması başka. Ve kuyunun içindeki durgun suyu sormak için geldin. O suda değişim olmadığı ve koku ona galebe etmediği müddetçe. Dedim ki: Değişim nedir? Dedi ki: Bulanıklık. Suyun çokluğu her galip olduğunda ondan abdest alabilirsin ve o temizdir.

873- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ‌: كُنْتُ عِنْدَ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ فَأَصَابَنِي عَطَشٌ شَدِيدٌ فَكَرِهْتُ أَنْ أَسْتَسْقِيَ فِي مَجْلِسِهِ وَدَعَا بِمَاءِ بَارِدٍ فَذَاقَهُ وَنَاوَلَنِي فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ اشْرَبْ فَإِنَّهُ بَارِدٌ فَشَرِبْتُ‌.

873- Muhammed ibni Abdullah şöyle rivayet eder: Rıza aleyhisselamın yanındaydım şiddetli bir şekilde susadım ve onun meclisinde su istemekten çekindim. Soğuk su istedi, tadına baktı ve bana verdi ve şöyle dedi: Ya Muhammed! İç! Soğuktur. Ben de içtim.

874- عَنْ جَمِيلِ بْنِ دَرَّاجٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ سَأَلْتُهُ عَنِ الْقَضَاءِ وَالْقَدَرِ فَقَالَ: هُمَا خَلْقَانِ مِنْ خَلْقِ اللَّهِ وَاللَّهُ‌ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ ما يَشاءُ وَأَرَدْتُ أَنْ أَسْأَلَهُ فِي الْمَشِيَّةِ فَنَظَرَ إِلَيَّ فَقَالَ: يَا جَمِيلُ لَا أُجِيبُكَ فِي الْمَشِيَّةِ.

874- Cemil ibni Derrac şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama kaza ve kaderi sordum. Dedi ki: O ikisi Allah’ın yaratıklarından iki yaratıktır. Allah yaratıkları içinde ne dilerse onu arttırır. Ona meşiyyeti (dilemeyi) sormak istedim. Bana baktı ve şöyle dedi: Ya Cemil! Meşiyyet hakkında sana cevap vermeyeceğim. 

875- عَنْ مَالِكٍ الْجُهَنِيِّ قَالَ‌: كُنْتُ بَيْنَ يَدَيْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَوَضَعْتُ يَدِي عَلَى خَدِّي وَقُلْتُ: لَقَدْ عَظَّمَكَ اللَّهُ وَشَرَّفَكَ فَقَالَ: يَا مَالِكُ الْأَمْرُ أَعْظَمُ مِمَّا تَذْهَبُ إِلَيْهِ.

875- Malik Cehni şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Elimi yanağıma koydum ve dedim ki: Allah seni azametlendirmiş ve şereflendirmiş. Dedi ki: Ya Malik! İş senin düşünce tarzından daha azimdir.

880- عَنْ بَكْرِ بْنِ مُحَمَّدٍ قَالَ‌: خَرَجْنَا مِنَ الْمَدِينَةِ نُرِيدُ مَنْزِلَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَحِقَنَا أَبُو بَصِيرٍ خَارِجاً مِنْ زُقَاقٍ وَهُوَ جُنُبٌ وَنَحْنُ لَا نَعْلَمُ حَتَّى دَخَلْنَا عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَرَفَعَ رَأْسَهُ إِلَى أَبِي بَصِيرٍ فَقَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ أَ مَا تَعْلَمُ أَنَّهُ لَا يَنْبَغِي لِجُنُبٍ أَنْ يَدْخُلَ بُيُوتَ الْأَنْبِيَاءِ وَالْأَوْصِيَاءِ؟! قَالَ: فَرَجَعَ أَبُو بَصِيرٍ وَدَخَلْنَا.

880- Bekir ibni Muhammed şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın evine gitmek için Medine’den çıktık. Ebu Basir sokaktan çıkarak bize katıldı ve o cünüpmüş. Ebu Abdullah aleyhisselamın huzuruna varana kadar bilmiyorduk. Başını Ebu Basir’e doğru kaldırıp şöyle dedi: Ya Ebu Muhammed! Cünübün nebilerin ve vasilerin evlerine giremeyeceğini bilmiyor musun?! Bunun üzerine Ebu Basir döndü, biz girdik.

884- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! الْأَئِمَّةُ يَعْلَمُونَ مَا يُضْمَرُ؟ فَقَالَ: عَلِمْتُ وَاللَّهِ مَا عَلِمَتِ الْأَنْبِيَاءُ وَالرُّسُلُ ثُمَّ قَالَ: أَزِيدُكَ؟ قُلْتُ: نَعَمْ قَالَ: وَتُزَادُ مَا لَمْ تُزَدِ الْأَنْبِيَاءُ.

884- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım! İmamlar gizlenen şeyleri biliyorlar mı? Şöyle dedi: Vallahi nebiler ve resuller ne biliyorlarsa ben de biliyorum. Sana daha fazlasını söyleyeyim mi? Dedim ki: Evet. Şöyle dedi: Nebilerde artmayan bizim için arttırılır.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi yedi tane rivayet vardı.)

11. Bab: İmamlar Şialarına Onların Fiillerini Haber Verirler

885- عَنْ أَبِي كَهْمَشٍ قَالَ:‌ كُنْتُ نَازِلًا بِالْمَدِينَةِ فِي دَارٍ فِيهَا وَصِيفَةٌ كَانَتْ تُعْجِبُنِي فَانْصَرَفْتُ لَيْلًا مُمْسِياً فَاسْتَفْتَحْتُ الْبَابَ فَفَتَحَتْ لِي فَمَدَدْتُ يَدِي فَقَبَضْتُ عَلَى ثَدْيِهَا فَلَمَّا كَانَ مِنَ الْغَدِ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا أَبَا كَهْمَشٍ تُبْ إِلَى اللَّهِ مِمَّا صَنَعْتَ الْبَارِحَةَ.

885- Ebu Kehmeş şöyle rivayet etti: Medine’de bir eve misafir oldum ve o evde bir genç kız vardı. Beni çok heyecanlandırdı. Geceleyin dinlenmek için iyi akşamlar dileyerek ayrıldım ve ondan kapıyı açık bırakmasını istedim. O da benim için kapıyı açtı. Elimi uzattım ve göğüslerini elledim. Ertesi gün olduğunda Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Bana dedi ki: Ey Ebu Kehmeş! Dün yaptığın şeyden ötürü Allah’a tevbe et.

887- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ مِهْزَمٍ قَالَ:‌ خَرَجْتُ مِنْ عِنْدِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَيْلَةً مُمْسِياً فَأَتَيْتُ مَنْزِلِي بِالْمَدِينَةِ وَكَانَتْ أُمِّي مَعِي فَوَقَعَ بَيْنِي وَبَيْنَهَا كَلَامٌ فَأَغْلَظْتُ لَهَا فَلَمَّا أَنْ كَانَ مِنَ الْغَدِ صَلَّيْتُ الْغَدَاةَ وَأَتَيْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا دَخَلْتُ عَلَيْهِ فَقَالَ لِي مُبْتَدِئاً: يَابْنَ مِهْزَمٍ مَا لَكَ وَلِلْوَالِدَةِ أَغْلَظْتَ فِي كَلَامِهَا الْبَارِحَةَ؟ أَ مَا عَلِمْتَ أَنَّ بَطْنَهَا مَنْزِلٌ قَدْ سَكَنْتَهُ؟ وَأَنَّ حِجْرَهَا مَهْدٌ قَدْ غَمَرْتَهُ؟ وَثَدْيَهَا وِعَاءٌ قَدْ شَرِبْتَهُ؟ قَالَ: قُلْتُ بَلَى: قَالَ: فَلَا تُغْلِظْ لَهَا.

887- İbrahim ibni Mihzem şöyle rivayet etti: Geceleyin Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanından iyi akşamlar dileyerek çıktım. Medine’deki evime geldim ve annem de benimleydi. Benimle annem arasında konuşma başladı ve ben ona kaba davrandım. Sabah olduğunda sabah salatını kıldım ve Ebu Abdullah aleyhisselamın yanına geldim. Huzuruna vardığımda benden önce söze başlayarak şöyle dedi: Ya Ebu Mihzem! Sana ne oluyor? Dün annene sözünden dolayı sertleştin. Bimiyor musun onun karnı güzel bir mekandır ki orada oturdun? Kucağı bir beşiktir ona sarıldın? Memesi gıda kabıdır onu içtin? Dedim ki: Tabii ki. Dedi ki: Asla ona kaba davranma.

889- عَنِ الْحَارِثِ بْنِ حَصِيرَةَ الْأَزْدِيِّ قَالَ:‌ قَدِمَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ إِلَى خُرَاسَانَ فَدَعَا النَّاسَ إِلَى وَلَايَةِ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَفِرْقَةٌ أَطَاعَتْهُ وَأَجَابَتْ وَفِرْقَةٌ جَحَدَتْ وَأَنْكَرَتْ وَفِرْقَةٌ وَرَعَتْ وَوَقَفَتْ قَالَ: فَخَرَجَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ رَجُلٌ فَدَخَلُوا عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَكَانَ الْمُتَكَلِّمُ مِنْهُمْ الَّذِي وَرَعَ وَوَقَفَ وَقَدْ كَانَ مَعَ بَعْضِ الْقَوْمِ جَارِيَةٌ فَخَلَا بِهَا الرَّجُلُ وَوَقَعَ عَلَيْهَا فَلَمَّا دَخَلْنَا عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَكَانَ هُوَ الْمُتَكَلِّمُ فَقَالَ لَهُ: أَصْلَحَكَ اللَّهُ! قَدِمَ عَلَيْنَا رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ فَدَعَا النَّاسَ إِلَى طَاعَتِكَ وَوَلَايَتِكَ فَأَجَابَ قَوْمٌ وَأَنْكَرَ قَوْمٌ وَوَرَعَ قَوْمٌ وَوَقَفُوا قَالَ: فَمِنْ أَيِّ الثَّلَاثِ أَنْتَ؟ قَالَ: أَنَا مِنَ الْفِرْقَةِ الَّتِي وَرَعَتْ وَوَقَفَتْ قَالَ: فَأَيْنَ كَانَ وَرَعُكَ لَيْلَةَ كَذَا وَكَذَا مَعَ الجَارِيَةِ؟ قَالَ: فَارْتَابَ الرَّجُلُ.

889- Haris ibni Hasire şöyle rivayet etti: Kufe’nin ehlinden birisi Horasan’a geldi ve insanları Cafer ibni Muhammed (Sadık) aleyhisselamın velayetine çağırdı. Bir fırka itaat edip icabet etti. Bir fırka kabul etmedi inkâr etti. Bir fırka veralı oldu (sakındı) durdu. Her fırkadan biri çıkıp Ebu Abdullah aleyhisselamın huzuruna geldi. -Onların konuşmacısı veralı ve duran, o kavimlerden birisinin cariyesi vardı. Onunla yalnız kalıp zina etti-. Ebu Abdullah aleyhisselamın huzuruna girdiğimizde o konuşmacıydı. Dedi ki: Allah işlerini yoluna koysun. Bize Kufe’nin ehlinden birisi geldi ve insanları senin itaatine ve velayetine çağırdı. Bir kavim icabet etti, bir kavim inkâr etti ve bir kavim de veralı oldu durdular. Dedi ki: Sen bu üçün hangisindensin? Dedi ki: Ben veralı ve duran fırkadanım. Dedi ki: Şu şu gece cariyeyle veran neredeydi? Bunun üstüne adam şekketti şaşırdı.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

12. Bab: İmamlar Şialarına Kalplerinde Olanları ve İçlerinden Geçenleri Haber Verirler

902- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: قَدِمَ عَلَيْنَا رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الشَّامِ فَعَرَضْتُ عَلَيْهِ هَذَا الْأَمْرَ فَقَبِلَهُ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ وَهُوَ فِي سَكَرَاتِ الْمَوْتِ فَقَالَ لِي: يَا أَبَا بَصِيرٍ قَدْ قَبِلْتُ مَا قُلْتَ لِي فَكَيْفَ لِي بِالْجَنَّةِ فَقُلْتُ: أَنَا ضَامِنٌ لَكَ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِالْجَنَّةِ فَمَاتَ فَدَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَابْتَدَأَنِي وَقَالَ لِي: قَدْ وُفِيَ لِصَاحِبِكَ بِالْجَنَّةِ.

902- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Şam’ın ehlinden birisi bize geldi ve ben ona bu işi (velayet) sundum, o da kabul etti. Ölüm sarhoşluğunda onun yanına gittim. Bana dedi ki: Ya Ebu Basir! Ne dedinse kabul ettim. Ben cennetlik miyim? Dedim ki: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam adına senin cennetine güvence veriyorum. O öldü, bende Ebu Abdullah alehisselamın huzuruna vardım. Ben bir şey demeden söze başladı ve şöyle dedi: Arkadaşının cennetine vefa edildi.

904- عَنْ هِشَامِ بْنِ سَالِمٍ قَالَ‌: لَمَّا دَخَلْتُ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ فَسَأَلْتُهُ فَلَمْ أَرَ عِنْدَهُ شَيْئاً فَدَخَلَنِي مِنْ ذَلِكَ مَا اللَّهُ بِهِ عَلِيمٌ وَخِفْتُ أَنْ لَا يَكُونَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ تَرَكَ خَلَفاً فَأَتَيْتُ قَبْرَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَجَلَسْتُ عِنْدَ رَأْسِهِ أَدْعُو اللَّهَ وَأَسْتَغِيثُ بِهِ ثُمَّ فَكَّرْتُ فَقُلْتُ: أَصِيرُ إِلَى قَوْلِ الزَّنَادِقَةِ ثُمَّ فَكَّرْتُ فِيمَا يَدْخُلُ عَلَيْهِمْ وَرَأَيْتُ قَوْلَهُمْ يَفْسُدُ ثُمَّ قُلْتُ: لَا بَلْ قَوْلِ الْخَوَارِجِ فَآمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَأَنْهَى عَنِ الْمُنْكَرِ وَأَضْرِبُ بِسَيْفِي حَتَّى أَمُوتَ ثُمَّ فَكَّرْتُ فِي قَوْلِهِمْ وَمَا يَدْخُلُ عَلَيْهِمْ فَوَجَدْتُهُ يَفْسُدُ ثُمَّ قُلْتُ: أَصْبِرُ إِلَى الْمُرْجِئَةِ ثُمَّ فَكَّرْتُ فِيمَا يَدْخُلُ عَلَيْهِمْ فَإِذَا قَوْلُهُمْ يَفْسُدُ فَبَيْنَا أَنَا أُفَكِّرُ فِي نَفْسِي وَأَبْكِي إِذْ مَرَّ بِي بَعْضُ مَوَالِي أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لِي: أَ تُحِبُّ أَنْ أَسْتَأْذِنَ لَكَ عَلَى أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ فَذَهَبَ فَلَمْ يَلْبَثْ أَنْ عَادَ إِلَيَّ فَقَالَ: قُمْ وَادْخُلْ عَلَيْهِ فَلَمَّا نَظَرَ إِلَيَّ أَبُو الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لِي مُبْتَدِئاً: يَا هِشَامُ لَا إِلَى الزَّنَادِقَةِ وَلَا إِلَى الْخَوَارِجِ وَلَا إِلَى الْمُرْجِئَةِ وَلَا إِلَى الْقَدَرِيَّةِ وَلَكِنْ إِلَيْنَا قُلْتُ: أَنْتَ صَاحِبِي ثُمَّ سَأَلْتُهُ فَأَجَابَنِي عَمَّا أَرَدْتُ.

904- Hişam ibni Salim şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın oğlu Abdullah’ın yanına gittiğimde ona soru sordum ve onun yanından cevap olarak bir şey bulamadım. İçime bir kuşku girdi ki Allah onu daha iyi biliyor. Ebu Abdullah aleyhisselamın halifesini bırakmamasından dolayı korktum. Nebi sallallahu aleyhi ve alihinin kabrine geldim ve baş tarafında oturdum. Allah’a dua ettim ve ondan yardım istedim. Sonra kendi kendime düşündüm ve dedim ki: Zındıkların sözü üzerine olayım. Sonra onların içine giren şeyleri düşündüm ve sözlerinin bozulmuş olduğunu gördüm. Sonra dedim ki: Hayır. Hariciler’in sözü üzerine hareket ederim. Marufu emrederim, munkerden sakındırırım ve ölene kadar kılıcımla savaşırım. Sonra onların sözlerini, içlerine giren şeyleri düşündüm, onları da bozulmuş buldum. Sonra dedim ki: Murcie’nin üzerine olayım. Sonra içlerine giren şeyleri düşündüm. Onların sözlerini de bozulmuş buldum. Kendi içimde düşünüp ağlıyorken Ebu Abdullah aleyhisselamın bir dostu geldi ve bana dedi ki: Senin Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam huzuruna varman için izin istememi ister misin? Dedim ki: Evet. Bunun üzerine gitti ve oyalanmadan bana geri döndü. Dedi ki: Kalk ve huzuruna geç! Ebul Hasan aleyhisselam bana baktığında ben bir şey sormadan söze başladı ve şöyle dedi: Ya Hişam! Zındıklara doğru değil, Hariciler’e doğru da değil, Murcie’ye doğru da değil, Kaderiyye’ye doğru da değil velakin bize doğru. Dedim ki: Sen benim sahibimsin. Sonra istediğim şeyleri ona sordum o da cevap verdi.

905- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْفُضَيْلِ الصَّيْرَفِيِّ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَأَلْتُهُ عَنْ أَشْيَاءَ وَأَرَدْتُ أَنْ أَسْأَلَهُ عَنِ السِّلَاحِ فَأَغْفَلْتُهُ فَخَرَجْتُ وَدَخَلْتُ إِلَى مَنْزِلِ الْحُسَيْنِ بْنِ بَشِيرٍ فَإِذَا غُلَامُهُ وَمَعَهُ رُقْعَتُهُ وَفِيهَا بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ‌ أَنَا بِمَنْزِلَةِ أَبِي وَوَارِثُهُ وَعِنْدِي مَا كَانَ عِنْدَهُ.

905- Muhammed ibni Fuzeyl Sayrefi şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselamın huzuruna vardım ve ona bazı şeyler sordum. Ona silahı sormak istiyordum. Sorumdan vazgeçtim. Çıktım ve Huseyn ibni Beşir’in evine girdim. O esnada hizmetçisi geldi ve elinde bir parça vardı ve içinde şöyle yazıyordu: Bismillahir Rahmanir Rahim. Ben babamın konumundayım ve onun varisiyim. Onun yanında olan şeyler şimdi benim yanımdadır.

907- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَطَا الْمَكِّيِّ قَالَ‌: اشْتَقْتُ إِلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَنَا بِمَكَّةَ فَقَدِمْتُ‌ الْمَدِينَةَ وَمَا قَدِمْتُهَا إِلَّا شَوْقاً إِلَيْهِ فَأَصَابَنِي تِلْكَ اللَّيْلَةَ مَطَرٌ وَبَرْدٌ شَدِيدٌ فَانْتَهَيْتُ إِلَى بَابِهِ نِصْفَ اللَّيْلِ فَقُلْتُ مَا أَطْرَقُهُ هَذِهِ السَّاعَةَ وَأَنْتَظِرُ حَتَّى أُصْبِحَ وَإِنِّي لَأُفَكِّرُ فِي ذَلِكَ إِذْ سَمِعْتُهُ يَقُولُ: يَا جَارِيَةُ افْتَحِي الْبَابَ لِابْنِ عَطَا فَقَدْ أَصَابَهُ فِي هَذِهِ اللَّيْلَةِ بَرْدٌ وَأَذًى قَالَ فَجَاءَتْ فَفَتَحَتِ الْبَابَ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

907- Abdullah ibni Ata Mekki şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamı özledim ve ben Mekke’deydim. Medine’ye doğru hareket ettim ve hareketim ona olan özlemimden başka bir şey için değildi. O gece yağmura ve şiddetli soğuğa yakalandım. Gece yarısı kapısına ulaştım. Dedim ki: Bu saatte kapıyı çalmayacağım. Sabah olana kadar bekleyeceğim. Ben öyle düşünürken ona şöyle dediğini işittim: Ya cariye! İbni Ata’ya kapıyı aç! Bu gece ona soğuk değmiş ve eza çekmiş. Cariye geldi kapıyı açtı. Ben de huzuruna vardım aleyhisselam.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

13. Bab: Nebiye ve Ondan Sonra da İmamlara Verilen Kudret Ağaç Onlara İtaat Eder

908- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ مِنَ النَّاسِ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْكَلَامِ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ إِلَّا بِالنَّظَرِ إِنَّ رَجُلًا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ لَهُ: أَرِنِي آيَةً فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِشَجَرَتَيْنِ: اجْتَمِعَا فَاجْتَمَعَتَا ثُمَّ قَالَ: تَفَرَّقَا فَافْتَرَقَا وَرَجَعَ كُلُّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا إِلَى مَكَانِهِمَا قَالَ: فَآمَنَ الرَّجُلُ.

908- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki insanlardan bazıları kelamla iman ediyor, bazıları da sadece görmekle iman ediyor. Bir adam nebi sallallahu aleyhi ve alihinin yanına geldi ve dedi ki: Bana ayet göster! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi iki tane ağaca dedi ki: Bir araya gelin! Onlar da bir araya geldi. Sonra dedi ki: Ayrılın! Onlar da ayrıldılar ve her biri kendi yerine döndü. Bunun üzerine adam iman etti.

909- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ نَزَلَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِوَادٍ فَضَرَبَ خِبَاءً ثُمَّ خَرَجَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِشَيْ‌ءٍ حَتَّى انْتَهَى إِلَى النَّخْلَةِ فَحَمِدَ اللَّهَ عِنْدَهَا بِمَحَامِدَ لَمْ أَسْمَعْ بِمِثْلِهَا ثُمَّ قَالَ: أَيَّتُهَا النَّخْلَةُ أَطْعِمِينَا مِمَّا جَعَلَ اللَّهُ فِيكِ قَالَ: فَتَسَاقَطَ رُطَبٌ أَحْمَرُ وَأَصْفَرُ فَأَكَلَ وَمَعَهُ أَبُو أُمَيَّةَ الْأَنْصَارِيُّ فَأَكَلَ مِنْهُ وَقَالَ هَذِهِ الْآيَةُ فِينَا كَالْآيَةِ فِي مَرْيَمَ إِذْ هَزَّتْ إِلَيْهَا بِجِذْعِ النَّخْلَةِ فَتَسَاقَطَ عَلَيْهَا رُطَباً جَنِيًّا.

909- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam bir vadiye indi ve hibasını ([8]) kurdu. Sonra Ebu Cafer aleyhisselam bir şey çıkardı ve hurma ağacına gitti. Ağacın yanında duymadığım medhiyelerle Allah’a hamd etti. Sonra dedi ki: Ey hurma ağacı! Allah’ın sende karar kıldığı şeylerden bizi doyur. Bunun üzerine kırmızı ve sarı hurma düşmeye başladı. O da yedi ve yanında Ebu Umeyye Ensari’de vardı o da ondan yedi ve şöyle dedi: Bizdeki bu ayet aynı Meryem’deki ayet gibidir. Hurma ağacının gövdesini salladığında üzerine hurma döküldü.

910- عَنِ الْحَارِثِ قَالَ‌: خَرَجْنَا مَعَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ حَتَّى انْتَهَيْنَا إِلَى الْعَاقُولِ فَإِذَا هُوَ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ قَدْ وَقَعَ لِحَاؤُهَا وَبَقِيَ عَمُودُهَا فَضَرَبَهَا بِيَدِهِ ثُمَّ قَالَ: ارْجِعِي بِإِذْنِ اللَّهِ خَضْرَاءَ مُثْمِرَةً فَإِذَا هِيَ تَهْتَزُّ بِأَغْصَانِهَا حَمْلَهَا الْكُمَّثْرَى فَقَطَعْنَا وَأَكَلْنَا وَحَمَلْنَا مَعَنَا فَلَمَّا كَانَ مِنَ الْغَدِ غَدَوْنَا فَإِذَا نَحْنُ بِهَا خَضْرَاءَ فِيهَا الْكُمَّثْرَى.  

910- Haris şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ile çıktık ve agul bitkilerine kadar gittik. Kabuğu düşmüş, gövdesi kalmış bir ağacın dibinde durdu ve eliyle o ağaca vurdu. Sonra dedi ki: Allah’ın izniyle yeşil ve ürünlenmiş olarak dön. O anda ağaç dallarıyla beraber hareket etti ve armut belirdi. Kopardık yedik ve yanımızda da taşıdık. Ertesi gün olduğunda yine yeşildi ve armut vardı.

912- عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ كَانَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْبَلْخِيُّ مَعَهُ فَانْتَهَى إِلَى نَخْلَةٍ خَاوِيَةٍ فَقَالَ: أَيَّتُهَا النَّخْلَةُ السَّامِعَةُ الْمُطِيعَةُ لِرَبِّهَا أَطْعِمِينَا فِيمَا جَعَلَ اللَّهُ فِيكِ قَالَ: فَتَسَاقَطَ عَلَيْنَا رُطَبٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فَأَكَلْنَا حَتَّى تَضَلَّعْنَا فَقَالَ الْبَلْخِيٌّ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! سُنَّةٌ فِيكُمْ كَسُنَّةِ مَرْيَمَ.

912- Süleyman ibni Halid şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Belhliyle beraber meyvesiz bir hurma ağacının yanına gitti ve şöyle dedi: Ey Rabb’ini işiten ve itaat eden hurma ağacı! Allah’ın sende karar kıldığı şeylerden bizi doyur. Bunun üstüne üzerimize çeşitli hurma düştü doyana kadar yedik. Belhli dedi ki: Sana feda olayım! Sizdeki bu sünnet aynı Meryem’in sünneti gibi.

913- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ فُلَانٍ الرَّافِعِيِّ قَالَ:‌ كَانَ لِيَ ابْنُ عَمٍّ يُقَالُ لَهُ الْحَسَنُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَكَانَ زَاهِداً وَكَانَ مِنْ أَعْبَدِ أَهْلِ زَمَانِهِ وَكَانَ يَلْقَاهُ السُّلْطَانُ وَرُبَّمَا اسْتَقْبَلَ السُّلْطَانَ بِالْكَلَامِ الصَّعْبِ يَعِظُهُ وَيَأْمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَكَانَ السُّلْطَانُ يَحْتَمِلُ لَهُ ذَلِكَ لِصَلَاحِهِ فَلَمْ يَزَلْ هَذِهِ حَالُهُ حَتَّى كَانَ يَوْماً دَخَلَ أَبُو الْحَسَنِ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ الْمَسْجِدَ فَرَآهُ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ‌ ثُمَّ قَالَ لَهُ: يَا أَبَا عَلِيٍّ! مَا أَحَبَّ إِلَيَّ مَا أَنْتَ فِيهِ وَأَسَرَّنِي بِكَ إِلَّا أَنَّهُ لَيْسَتْ لَكَ مَعْرِفَةٌ فَاذْهَبْ فَاطْلُبِ الْمَعْرِفَةَ قَالَ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَمَا الْمَعْرِفَةُ؟ فَقَالَ لَهُ: اذْهَبْ وَتَفَقَّهْ وَاطْلُبِ الْحَدِيثَ قَالَ: عَمَّنْ؟ قَالَ: عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَعَنْ فُقَهَاءِ أَهْلِ الْمَدِينَةِ ثُمَّ اعْرِضِ الْحَدِيثَ عَلَيَّ.

قَالَ: فَذَهَبَ وَتَكَلَّمَ مَعَهُمْ ثُمَّ جَاءَهُ فَقَرَأَهُ عَلَيْهِ فَأَسْقَطَهُ كُلَّهُ ثُمَّ قَالَ لَهُ: اذْهَبْ وَاطْلُبِ الْمَعْرِفَةَ وَكَانَ الرَّجُلُ مَعْنِيّاً بِدِينِهِ فَلَمْ يَزَلْ يَتَرَصِّدُ أَبَا الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ حَتَّى خَرَجَ إِلَى ضَيْعَةٍ لَهُ فَتَبِعَهُ وَلَحِقَهُ فِي الطَّرِيقِ فَقَالَ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! إِنِّي أَحْتَجُّ عَلَيْكَ بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ فَدُلَّنِي عَلَى الْمَعْرِفَةِ قَالَ: فَأَخْبَرَهُ بِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَقَالَ لَهُ: كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِمَا وَأَخْبَرَهُ بِأَمْرِ أَبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ فَتَقَبَّلَ مِنْهُ ثُمَّ قَالَ: فَمَنْ كَانَ بَعْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: الْحَسَنُ ثُمَّ الْحُسَيْنُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى نَفْسِهِ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ ثُمَّ سَكَتَ قَالَ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! فَمَنْ هُوَ الْيَوْمَ؟ قَالَ: إِنْ أَخْبَرْتُكَ تَقْبَلُ؟ قَالَ: بَلَى جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: أَنَا هُوَ قَالَ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! فَشَيْ‌ءٌ أَسْتَدِلُّ بِهِ قَالَ: اذْهَبْ إِلَى تِلْكَ الشَّجَرَةِ وَأَشَارَ إِلَى أُمِّ غَيْلَانَ فَقُلْ لَهَا يَقُولُ لَكِ مُوسَى بْنُ جَعْفَرٍ أَقْبِلِي قَالَ: فَأَتَيْتُهَا قَالَ: فَرَأَيْتُهَا وَاللَّهِ تَجُبُّ الْأَرْضَ جُبُوباً حَتَّى وَقَفَتْ بَيْنَ يَدَيْهِ ثُمَّ أَشَارَ إِلَيْهَا فَرَجَعَتْ قَالَ: فَأَقَرَّ بِهِ ثُمَّ لَزِمَ السُّكُوتَ فَكَانَ لَا يَرَاهُ أَحَدٌ يَتَكَلَّمُ بَعْدَ ذَلِكَ وَكَانَ مِنْ قَبْلِ ذَلِكَ يَرَى الرُّؤْيَا الْحَسَنَةَ وَتُرَى لَهُ ثُمَّ انْقَطَعَتْ عَنْهُ الرُّؤْيَا فَرَأَى لَيْلَةً أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِيمَا يَرَى النَّائِمُ فَشَكَا إِلَيْهِ انْقِطَاعَ الرُّؤْيَا فَقَالَ لَهُ: لَا تَغْتَمَّ فَإِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا رَسَخَ فِي الْإِيمَانِ رُفِعَ عَنْهُ الرُّؤْيَا.

913- Muhammed ibni Fulan Rafii şöyle rivayet etti: Hasan ibni Abdullah adında bir amcamın oğlu vardı. Zahit ve zamanı­nın en çok ibadet edenlerinden biriydi. Sultanla karşılaştığında sultana sert sözler söyler, ona öğüt verir, marufu emreder ve munkerden de sakındırırdı. Sultan da onun salih bir insan oluşundan dolayı ona tahammül ederdi. Bu durum, uzun süre böy­le devam etti. Bir gün mesciddeyken, Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam geldi. Onu orada gördü, işaret ederek yanına gelmesini istedi, o da geldi. Ona dedi ki: Ya Ebu Ali! Senin bu halin ne kadar da hoşuma gidiyor, beni sevindiriyor. Sadece marifetten yoksunsun git ve marifet taleb et. Dedi ki: Sana feda olayım marifet nedir? Ona şöyle dedi: Git dinde derin kavrayış sahibi ol ve hadis öğren. Dedi ki: Kimden? Dedi ki: Enes ibni Malik’ten ve Medine’nin ehlinin fakihlerinden. Sonra o hadisi bana göster. Bunun üzerine gitti onlarla konuştu ve gelip öğrendiklerini ona okudu o da hepsini geçersiz saydı. Sonra dedi ki: Git ve marifet talep et. O adam, dininde çok çalışkandı ve bir gün karşılaşma umuduyla Ebul Hasan aleyhisselamı gözetlerdi. Bir gün, Ebul Hasan aleyhisselama tarlasına giderken yolda takip edip onunla buluştu ve dedi ki:

Sana feda olayım ben, Allah’ın huzurunda sana özür getiriyorum. Bana marifeti göster. Bunun üzerine ona Emîr'ül Müminînin işini anlattı ve ona dedi ki: Rasûlullah’tan sonra Emîr'ül Müminîn’di sallallahu aleyhima. Sonra ona Ebu Bekir’in ve Ömer’in işini anlattı. O da anlatılan her şeyi kabul etti. Sonra dedi ki: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamdan sonra kimdi? İmam aleyhisselam dedi ki: Hasan sonra Huseyn kendisine gelene kadar saydı aleyhimusselam ve sustu. Dedi ki: Sana feda olayım. Bugün kimdir? Dedi ki: Eğer söylesem kabul eder misin? Dedi ki: Sana feda olayım tabii ki. Dedi ki: O benim. Dedi ki: Sana feda olayım delil edinebileceğim bir şey var mı? Dedi ki: Şu ağacın yanına git. – eliyle ummu gaylan ağacını gösterdi- Ona de ki: Musa ibni Cafer gelmeni söylüyor. Adam dedi ki: Ağacın yanına geldim. Gördüm ki: Toprağı yara yara gidip onun önünde durdu, sonra eliyle ona dönmesini işaret etti ve o da yerine geri döndü. Sonra onun imamlığını kabul etti. O günden itibaren sessizliğe büründü ve bir daha konuştuğunu gören olmadı. Ondan önce güzel rüya görürdü, sonra rüya kesildi bir gece uyurken Ebu Abdullah aleyhisselamı gördü ve ona rüyanın kesilmesini şikâyet etti. Ona dedi ki: Üzülme mumin imanda derinleşince rüya ondan kesilir.

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

14. Bab: İmamlar Kapılarına Gelenleri Bilirler

921- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَطَا قَالَ:‌ دَخَلْتُ إِلَى مَكَّةَ فِي اللَّيْلِ فَفَرَغْتُ مِنْ طَوَافِي وَسَعْيِي وَبَقِيَ عَلَيَّ لَيْلٌ فَقُلْتُ أَمْضِي إِلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَأَتَحَدَّثُ عِنْدَهُ بَقِيَّةَ لَيْلِي فَجِئْتُ إِلَى الْبَابِ فَقَرَعْتُهُ فَسَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ: إِنْ كَانَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَطَا فَأَدْخِلْهُ قَالَ: مَنْ هَذَا؟ قُلْتُ: عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَطَا قَالَ: ادْخُلْ‌.

921- Abdullah ibni Ata şöyle rivayet etti: Geceleyin Mekke’ye girdim. Tavafımı ve amellerimi bitirip boşa çıktım ve vaktim çoktu. Dedim ki: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama gideyim, gecenin kalan kısmını onunla konuşayım. Kapıya geldim ve çaldım. Ebu Cafer aleyhisselamı işittim şöyle dedi: Abdullah ibni Ata’ysa içeri al. Dedi ki: Kimsin? Dedim ki: Abdullah ibni Ata. Dedi ki: İçeri gir.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

15. Bab: Â-li Muhammed’den Olan İmamlar Zuhur Ettiklerinde Davud ve Â-li Davud’un Hükmeyle Hükmedecekler İnsanlardan Delil İstemeyecekler

924- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِذَا قَامَ قَائِمُ آلِ مُحَمَّدٍ حَكَمَ بِحُكْمِ دَاوُدَ وَسُلَيْمَانَ لَا يَسْأَلُ النَّاسَ بَيِّنَةً.

924- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Â-li Muhammed’in Kaimi kıyam ettiğinde Davud’un ve Süleyman’ın hükmüyle hükmedecek insanlardan delil istemeyecek.

925- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ لَنْ تَذْهَبَ الدُّنْيَا حَتَّى يَخْرُجَ رَجُلٌ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ يَحْكُمُ بِحُكْمِ دَاوُدَ وَلَا يَسْأَلُ النَّاسَ بَيِّنَةً.

925- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Ehli Beyt’ten bir adam çıkana kadar bu dünya asla yok olup gitmez. Davud’un ve Â-li Davud’un hükmüyle hükmedecek, insanlardan delil istemeyecek.

926- عَنْ أَبِي عُبَيْدَةَ الْحَذَّاءِ قَالَ‌: كُنَّا زَمَانَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ حِينَ قُبِضَ عَلَيْهِ السَّلَامُ نَتَرَدَّدُ كَالْغَنَمِ لَا رَاعِيَ لَهَا فَلَقِينَا سَالِمَ بْنَ أَبِي حَفْصَةَ فَقَالَ: يَا أَبَا عُبَيْدَةَ مَنْ إِمَامُكَ؟ قُلْتُ: أَئِمَّتِي مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ فَقَالَ: هَلَكْتَ وَأَهْلَكْتَ أَ مَا سَمِعْتَ أَنَا وَأَنْتَ مَعِي أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَهُوَ يَقُولُ: مَنْ مَاتَ وَلَيْسَ عَلَيْهِ إِمَامٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً أَ مَا تَعْرِفُ أَنَّهُ قَدْ خَلَّفَ وَلَدَهُ جَعْفَراً إِمَاماً عَلَى الْأُمَّةِ؟ قُلْتُ: بَلَى لَعَمْرِي قَدْ رَزَقَنِي اللَّهُ الْمَعْرِفَةَ قَالَ: فَقُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَعْدَ مَا لَقِيتُهُ: إِنَّ سَالِمَ بْنَ أَبِي حَفْصَةَ قَالَ لِي كَذَا وَكَذَا قَالَ لِي: يَا أَبَا عُبَيْدَةَ أَ مَا عَلِمْتَ أَنَّهُ لَمْ يَمُتْ مِنَّا مَيِّتٌ حَتَّى يُخَلِّفَ مِنْ بَعْدِهِ مَنْ يَعْمَلُ مِثْلَ عَمَلِهِ وَيَسِيرُ بِمِثْلِ سِيرَتِهِ وَيَدْعُو إِلَى مِثْلِ الَّذِي دَعَا إِلَيْهِ؟ يَا أَبَا عُبَيْدَةَ إِنَّهُ لَمْ يُمْنَعْ مَا أُعْطِيَ دَاوُدَ أَنْ أُعْطِيَ سُلَيْمَانَ قَالَ: ثُمَّ قَالَ: يَا أَبَا عُبَيْدَةَ إِنَّهُ إِذَا قَامَ قَائِمُ آلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حَكَمَ بِحُكْمِ آلِ دَاوُدَ وَكَانَ سُلَيْمَانُ لَا يَسْأَلُ النَّاسَ بَيِّنَةً.

926- Ebu Ubeyde Hezzai şöyle rivayet tti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın zamanındaydık. Aleyhisselam vefat ettiğinde çobanı olmayan sürü gibi sağa sola gidip geliyorduk. Salim ibni Ebu Hafsa’yla karşılaştık. Dedi ki: Ya Ebu Ubeyde! İmamın kim? Dedim ki: İmamlarım Â-li Muhammed sallallahu aleyhi ve alihidendir. Dedi ki: Helak oldun ve helak ettin. Ebu Cafer aleyhisselamı işitmedin mi? Sen benimle beraberdin. Dedi ki: Kim imamı olmadan ölürse cahiliyye ölümüyle ölmüştür. Bilmiyor musun O oğlu Cafer aleyhisselamı ümmete imam olarak bıraktı? Dedim ki: Tabii ki. Ömrüme and olsun Allah beni marifetle rızıklandırdı. Sonra Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla karşılaştığımda dedim ki: Salim ibni Ebu Hafsa bana şöyle şöyle dedi. Bana dedi ki: Ya Ebu Ubeyde! Bilmiyor musun bizden biri kendisinden sonra bir halife bırakmadan ölmez. Halife onun ameliyle amel eder ve onun siyretinde gider ve onun davet ettiği şeye davet eder? Ya Ebu Ubeyde! Davud’a verdiği şeyi Süleyman’a da vermesine engel yoktur. Sonra dedi ki: Ya Ebu Ubeyde! Â-li Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin Kaimi kıyam ettiğinde Davud ve Süleyman’ın hükmüyle hükmedecek ve insanlardan delil istemeyecek.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

16. Bab: İmamlar Şialarını Hastalıklarında ve Dua Ettiklerinde Görürler

927- عَنْ رُمَيْلَةَ قَالَ:‌ وُعِكْتُ وَعَكاً شَدِيداً فِي زَمَانِ‌ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَوَجَدْتُ مِنْ نَفْسِي خِفَّةً فِي يَوْمِ الْجُمُعَةِ وَقُلْتُ لَا أَعْرِفُ شَيْئاً أَفْضَلَ مِنْ أَنْ أُفِيضَ عَلَى نَفْسِي مِنَ الْمَاءِ وَأُصَلِّيَ خَلْفَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَفَعَلْتُ ثُمَّ جِئْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَلَمَّا صَعِدَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ الْمِنْبَرَ عَادَ عَلَيَّ ذَلِكَ الْوَعْكُ فَلَمَّا انْصَرَفَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَدَخَلَ الْقَصْرَ دَخَلْتُ مَعَهُ فَقَالَ: يَا رُمَيْلَةُ رَأَيْتُكَ وَأَنْتَ مُتَشَبِّكٌ بَعْضُكَ فِي بَعْضٍ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ وَقَصَصْتُ عَلَيْهِ الْقِصَّةَ الَّتِي كُنْتُ فِيهَا وَالَّذِي حَمَلَنِي عَلَى الرَّغْبَةِ فِي الصَّلَاةِ خَلْفَهُ فَقَالَ: يَا رُمَيْلَةُ لَيْسَ مِنْ مُؤْمِنٍ يَمْرَضُ إِلَّا مَرِضْنَا بِمَرَضِهِ وَلَا يَحْزُنُ إِلَّا حَزِنَّا بِحُزْنِهِ وَلَا يَدْعُو إِلَّا أَمَّنَّا لِدُعَائِهِ وَلَا يَسْكُتُ إِلَّا دَعَوْنَا لَهُ فَقُلْتُ لَهُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاكَ هَذَا لِمَنْ مَعَكَ فِي الْقَصْرِ أَ رَأَيْتَ مَنْ كَانَ فِي أَطْرَافِ الْأَرْضِ؟! قَالَ: يَا رُمَيْلَةُ لَيْسَ يَغِيبُ عَنَّا مُؤْمِنٌ فِي شَرْقِ الْأَرْضِ وَلَا فِي غَرْبِهَا.

927- Rumeyle şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam zamanında şiddetli bir şekilde rahatsızlandım. Cuma’nın günü kendimde bir hafifleme gördüm ve dedim ki: Üstüme su döküp Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın arkasında salat kılmaktan daha üstün bir şey bilmiyorum ve yaptım. Sonra mescide geldim ve Emîr'ül Müminîn aleyhisselam minbere çıktı. O rahatsızlık tekrar geri geldi. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam minberden ayrılıp geniş odaya girdi. Ben de onunla girdim. Dedi ki: Ya Rumeyle! Seni görüyorum ki üstün başın birbirine karışmış. Dedim ki: Evet ve kıssamı ve onun arkasında salat kılmaya olan rağbetimi anlattım. Dedi ki: Ya Rumeyle! Hiçbir mumin yoktur ki biz onun hastalığıyla hastalanmayalım ve onun hüznüyle hüzünlenmeyelim ve o dua ettiğinde duasına âmin demeyelim, sustuğunda ona dua etmeyelim. Dedim ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Allah beni sana feda etsin! Bu seninle kasırda olan için midir yoksa yeryüzünün etrafında kim varsa görüyor musun?  Dedi ki: Ya Rumeyle! Yeryüzünün doğusunda ve batısında hiçbir mümin bizden gaib olmaz.

928- عَنْ أَبِي الرَّبِيعِ الشَّامِيِّ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بَلَغَنِي عَنْ عَمْرِو بْنِ الْحَمْقِ حَدِيثٌ فَقَالَ: أَعْرِضْهُ قُلْتُ: دَخَلَ عَلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَرَأَى صُفْرَةً فِي وَجْهِهِ فَقَالَ: مَا هَذِهِ الصُّفْرَةُ؟ فَذَكَرَ وَجَعاً بِهِ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّا لَنَفْرَحُ لِفَرَحِكُمْ وَنَحْزَنُ لِحُزْنِكُمْ وَنَمْرَضُ لِمَرَضِكُمْ وَنَدْعُو لَكُمْ فَتَدْعُونَ فَنُؤَمِّنُ قَالَ عَمْرٌو: قَدْ عَرَفْتُ مَا قُلْتَ وَلَكِنْ كَيْفَ نَدْعُو فَتُؤَمِّنُ؟ فَقَالَ: إِنَّا سَوَاءٌ عَلَيْنَا الْبَادِي وَالْحَاضِرُ فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: صَدَقَ عَمْرٌو.

928- Ebu Rebii Şami şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Amr ibni Hamg’dan bana bir hadis ulaştı. Dedi ki: Onu göster. Dedim ki: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın huzuruna varmış, onun yüzünü sararmış görmüş ve demiş ki: Bu sarılık nedir? Ağrısını zikretmiş. Ali aleyhisselam demiş ki: Biz sizin sevincinizle seviniyoruz ve hüznünüzle hüzünleniyoruz ve hastalığınızla hastalanıyoruz. Sizin için dua ediyoruz, siz dua ettiğinizde âmin diyoruz. Amr dedi ki: Dediğini anladım velakin biz dua ettiğimizde nasıl âmin diyorsunuz? Dedi ki: Bizim için dışarıda olanla huzurda olan aynıdır. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Amr doğru demiş.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

17. Bab: İmamların Şialarına Eğer Ağızlarında Düğüm Olsaydı ve Nefislerinde Tutsalardı Ölümlerden ve Belalardan Başlarına Gelecek Her Şeyi Haber Verirlerdi Sözü

929- عَنِ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مِنْ أَيْنَ أَصَابَ أَصْحَابَ عَلِيٍّ مَا أَصَابَهُمْ مِنْ عِلْمِهِمْ بِمَنَايَاهُمْ وَبَلَايَاهُمْ؟ قَالَ: فَأَجَابَنِي شِبْهَ الْمُغْضَبِ مِمَّ ذَلِكَ إِلَّا مِنْهُمْ قَالَ: قُلْتُ: فَمَا يَمْنَعُكَ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاكَ؟ قَالَ: ذَلِكَ بَابٌ أُغْلِقَ إِلَّا أَنَّ الْحُسَيْنَ بْنَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَتَحَ مِنْهُ شَيْئاً يَسِيراً ثُمَّ قَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ إِنَّ أُولَئِكَ كَانَتْ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ أَوْكِيَةٌ.

929- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Ali aleyhisselamın ashabının başına gelen musibetler nereden geldi? Ölümlerinin ve başlarına gelen belaların bilgisini de biliyorlardı. Kızgın bir halde şöyle cevap verdi: Kendilerinden başka kimden olacak? Dedim ki: Bu konuyla ilgili bize bir şeyler demenizden sizi engelleyen nedir? Dedi ki: O kapatılmış bir kapıdır. Sadece Huseyn ibni Ali aleyhimasselam o kapıyı birazcık açtı. Sonra dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Muhakkak ki onların ağızlarında düğüm vardı.

933- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَا لَنَا مَنْ يُحَدِّثُنَا بِمَا يَكُونُ كَمَا كَانَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ يُحَدِّثُ أَصْحَابَهُ؟ قَالَ: بَلَى وَاللَّهِ وَإِنَّ ذَاكَ لَكُمْ وَلَكِنْ هَاتِ حَدِيثاً وَاحِداً حَدَّثْتُكَ بِهِ فَكَتَمْتَهُ! فَسَكَتُّ فَوَ اللَّهِ مَا حَدَّثَنِي بِحَدِيثٍ إِلَّا وَقَدْ وَجَدْتُهُ حَدَّثْتُ بِهِ‌.

933- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Ali aleyhisselamın ashabına anlattığı gibi olacak şeyler bize niçin anlatılmıyor? Şöyle dedi: Evet. Vallahi o sizin hakkınızdır. Velakin sen bana bir hadis getir, ben onu sana anlatayım ve sen onu açığa vurmamış ol! Bunun üstüne sustum. Vallahi bir hadis bulamadım. O bana desin ve ben de onu açmamış olayım.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

6. Cüz

1. Bab: İmamlar Şialarının Ecellerini ve Başlarına Gelecek Şeylerin Sebeplerini Bilirler

934- عَنْ سَعْدِ بْنِ طَرِيفٍ عَنِ الْأَصْبَغِ بْنِ نُبَاتَةَ قَالَ:‌ كَانَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ إِذَا وَقَفَ الرَّجُلُ بَيْنَ يَدَيْهِ قَالَ: يَا فُلَانُ اسْتَعِدَّ وَأَعِدَّ لِنَفْسِكَ مَا تُرِيدُ فَإِنَّكَ تَمْرَضُ فِي يَوْمِ كَذَا وَكَذَا فِي سَاعَةِ كَذَا وَكَذَا وَسَبَبُ مَرَضِكَ كَذَا وَكَذَا وَتَمُوتُ فِي شَهْرِ كَذَا وَكَذَا فِي يَوْمِ كَذَا وَكَذَا فِي سَاعَةِ كَذَا وَكَذَا فَيَكُونُ كَمَا قَالَ فَقَالَ سَعْدٌ: فَقُلْتُ هَذَا الْكَلَامَ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: قَدْ كَانَ ذَاكَ فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! فَلِمَ لَا تُخْبِرُنَا أَنْتَ أَيْضاً بِهَذَا فَنَسْتَعِدَّ لَهُ؟ قَالَ: هَذَا بَابٌ أَغْلَقَ الْجَوَابَ فِيهِ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ حَتَّى يَقُومَ قَائِمُنَا.

934- Saad ibni Tarif Esbağ ibni Nubate’den şöyle rivayet etti: Adamın birisi Emîr'ül Müminîn sallallahu aleyhinin önünde durdu dedi ki: Ya Falan! İstediğin şeye hazır ol ve nefsini hazırla çünkü sen şöyle şöyle bir günde ve şöyle şöyle bir saatte hastalanacaksın ve hastalık sebebin de şöyle şöyledir. Şöyle şöyle bir ayda ve şöyle şöyle bir günde ve şu şu saatte öleceksin. Ve dediği gibi de oldu. Saad dedi ki: Bu sözü Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama sordum. Dedi ki: Öyle oldu. Dedim ki: Sana feda olayım sen neden bize böyle şeyleri haber vermiyorsun ki ona hazırlanalım? Dedi ki: Bu bir kapıdır ki Ali ibnil Huseyn aleyhisselam Kaimimiz kıyam edene kadar onun hakkında cevap vermeyi kapattı. 

937- عَنْ هِشَامٍ قَالَ:‌ أَرَدْتُ شِرَى جَارِيَةٍ بِثَمَنٍ وَكَتَبْتُ إِلَى أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَسْتَشِيرُهُ فِي ذَلِكَ فَأَمْسَكَ فَلَمْ يُجِبْنِي فَإنِّي مِنَ الْغَدِ عِنْدَ مَوْلَى الْجَارِيَةِ إِذْ مَرَّ بِي وَهِيَ جَالِسَةٌ عِنْدَ جَوَارٍ فَصِرْتُ بِتَجْرِبَةِ الْجَارِيَةِ فَنَظَرَ إِلَيْهَا قَالَ: ثُمَّ رَجَعَ إِلَى مَنْزِلِهِ فَكَتَبَ إِلَيَّ لَا بَأْسَ إِنْ لَمْ يَكُنْ فِي عُمُرِهَا قِلَّةٌ قَالَ: فَأَمْسَكْتُ عَنْ شِرَائِهَا فَلَمْ أَخْرُجْ مِنْ مَكَّةَ حَتَّى مَاتَتْ.

937- Hişam şöyle rivayet etti: Bir fiyata bir cariye almak istedim ve konuyla alakalı istişare etmek için Ebul Hasan aleyhisselama mektup yazdım. O gün bana bir cevap vermedi, ertesi gün olduğunda cariyenin efendisinin yanındaydım o esnada bana uğradı, cariye de diğer cariyelerin yanında oturuyordu. Cariyeyi tecrübe etmeye başladım ona baktı. Sonra evine döndü ve bana bir mektup yazdı: Ömrü az olmasaydı sorun yoktu. Ben de onu almaktan çekindim. Mekke’den çıkmamıştım ki cariye öldü.

940- عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ مُوسَى قَالَ‌: اشْتَكَى عَمِّي مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَتَّى أَشْرَفَ عَلَى الْمَوْتِ قَالَ: فَكُنَّا مُجْتَمِعِينَ عِنْدَهُ فَدَخَلَ أَبُو الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَعَدَ فِي نَاحِيَةٍ وَإِسْحَاقُ عَمِّي عِنْدَ رَأْسِهِ يَبْكِي فَقَعَدَ قَلِيلًا ثُمَّ قَامَ فَتَبِعْتُهُ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! يَلُومُكَ إِخْوَتُكَ وَأَهْلُ بَيْتِكَ يَقُولُونَ دَخَلْتَ عَلَى عَمِّكَ وَهُوَ فِي الْمَوْتِ ثُمَّ خَرَجْتَ قَالَ فَقَالَ: أَيْ أَخِي أَ رَأَيْتَ هَذَا الْبَاكِيَ سَيَمُوتُ وَيَبْكِي ذَاكَ عَلَيْهِ؟! قَالَ: فَبَرَأَ مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ وَاشْتَكَى إِسْحَاقُ فَمَاتَ وَبَكَى مُحَمَّدٌ عَلَيْهِ.

940- Huseyn ibni Musa şöyle rivayet eder: Amcam Muhammed ibni Cafer ölüm anına kadar şikâyet etti. Onun yanında toplanmıştık. Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam geldi ve bir köşede oturdu. Amcam İshak da onun başındaydı, ağlıyordu. Birazcık oturdu ve sonra kalktı. Ben de onu takip ettim. Dedim ki: Sana feda olayım kardeşlerin ve ev halkın seni kınıyor ve diyorlar ki: Amcanın yanına geldin ve o ölüm halindeydi sonra çıktın. Dedi ki: Evet kardeşim, bu ağlayanı görüyor musun o ölecek ve diğeri ona ağlayacak. Muhammed ibni Cafer iyileşti ve şikâyet eden İshak öldü ve Muhammed ona ağladı.

941- عَنْ أَبِي أُسَامَةَ قَالَ‌: قَالَ لِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا زَيْدُ كَمْ أَتَى عَلَيْكَ مِنْ سَنَةٍ؟ قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! كَذَا سَنَةً قَالَ: يَا أَبَا أُسَامَةَ! جَدِّدْ عِبَادَةَ رَبِّكَ وَأَحْدِثْ تَوْبَةً فَبَكَيْتُ فَقَالَ لِي: مَا يُبْكِيكَ يَا زَيْدُ؟ قُلْتُ: نَعَيْتَ إِلَيَّ نَفْسِي قَالَ: يَا زَيْدُ أَبْشِرْ فَإِنَّكَ مِنْ شِيعَتِنَا وَأَنْتَ فِي الْجَنَّةِ.

941- Ebu Usame şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam bana dedi ki: Ya Zeyd! Ömründen kaç sene geçti? Dedim ki: Sana feda olayım şu kadar sene. Dedi ki: Ya Ebu Usame! Rabb’ine olan ibadetini yenile ve tevbeye başla. Bunun üstüne ağladım. Dedi ki: Ya Zeyd! Seni ağlatan şey ne? Dedim ki: Nefsim bana ölümümü haber verdi. Dedi ki: Ya Zeyd! Sevin muhakkak ki sen bizim Şialarımızdansın ve sen cennettesin.

942- عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَمَّارِ قَالَ:‌ سَمِعْتُ الْعَبْدَ الصَّالِحَ أَبَا الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَنْعَى إِلَى رَجُلٍ نَفْسَهُ فَقُلْتُ فِي نَفْسِي: وَإِنَّهُ لَيَعْلَمُ مَتَى يَمُوتُ الرَّجُلُ مِنْ شِيعَتِهِ فَقَالَ شِبْهَ الْمُغْضَبِ: يَا إِسْحَاقُ قَدْ كَانَ رُشَيْدٌ الْهَجَرِيُّ يَعْلَمُ عِلْمَ الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا فَالْإِمَامُ أَوْلَى بِذَلِكَ.

942- İshak ibni Ammar şöyle rivayet eder: Salih kul Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselamı bir adama ne zaman öleceğinin haberini verirken işittim. Kendi kendime dedim ki: O Şialarından olan bir adamın ne zaman öleceğini biliyor! Sinirli bir halde şöyle dedi: Ya İshak! Reşid Hucri ölümlerin ve belaların ilmini biliyordu. İmam o ilmi bilmeye daha evladır.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

2. Bab: İmamlar Ölümlerin ve Belaların İlmini Arab’ın Nesebini Bilirler

961- قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّا أَهْلُ بَيْتٍ عُلِّمْنَا عِلْمَ الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا وَالْأَنْسَابِ وَاللَّهِ لَوْ أَنَّ رَجُلًا مِنَّا قَامَ عَلَى جِسْرٍ ثُمَّ عُرِضَتْ عَلَيْهِ هَذِهِ الْأُمَّةُ لَحَدَّثَهُمْ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَنْسَابِهِمْ.

961- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Ehli Beyt ölümlerin, belaların ve neseplerin ilmini öğrendik. Vallahi bizden bir adam bir köprünün üzerinde ayağa kalksa ve bu ümmet ona gösterilse onlara isimlerini ve neseplerini anlatırdı.

963- عَنْ عَبَايَةَ قَالَ: سَمِعْتُ عَلِياً عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ: سَلُونِي قَبْلَ أَنْ تَفْقِدُونِي أَ لَا تَسْأَلُونَ مَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا وَالْأَنْسَابِ؟!

963- Abaye Ali aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Sorun benden beni kaybetmeden! Kendisinde ölümlerin, belaların ve neseplerin ilminin olduğu kimseden sormaz mısınız?

964- عَنْ جَابِرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ إِنَّا أَهْلُ بَيْتٍ عُلِّمْنَا الْمَنَايَا وَالْبَلَايَا وَالْأَنْسَابَ فَاعْتَبِرُوا بِنَا وَبِعَدُوِّنَا وَبِهُدَانَا وَبِهَدْيِهِمْ وَبِقَضَائِنَا وَبِقَضَائِهِمْ وَبِحُكْمِنَا وَبِحُكْمِهِمْ وَمِيتَتِنَا وَمِيتَتِهِمْ يَمُوتُونَ بِالْقَرْحَةِ وَالدُّبَيْلَةِ وَنَمُوتُ بِمَا شَاءَ اللَّهُ.

964- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Biz Ehli Beyt ölümleri, belaları ve nesepleri öğrendik. Bizden ve düşmanlarımızdan hidayetimizden ve gidişatlarından, bizim yerine getirişimizden ve onların yerine getirişinden, bizim hükmümüzden ve onların hükmünden bizim ölümümüzden ve onların ölümünden ibret alın. Onlar çıbanlı ve belalı bir şekilde ölürler biz ise Allah’ın istediği şekilde.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

3. Bab: İmamlar Allah’ın İzniyle Ölüleri Diriltirler Anadan Doğma Körleri ve Beres Hastalarını İyileştirirler

966- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقُلْتُ: أَنْتُمْ وَرَثَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ؟ قَالَ: نَعَمْ قُلْتُ: فَرَسُولُ اللَّهِ وَارِثُ الْأَنْبِيَاءِ عَلِمَ كُلَّمَا عَلِمُوا؟ فَقَالَ لِي: نَعَمْ فَقُلْتُ: أَنْتُمْ تَقْدِرُونَ عَلَى أَنْ تُحْيُوا الْمَوْتَى وَتُبْرِءُوا الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ؟ فَقَالَ لِي: نَعَمْ بِإِذْنِ اللَّهِ ثُمَّ قَالَ: ادْنُ مِنِّي يَا أَبَا مُحَمَّدٍ فَمَسَحَ يَدَهُ عَلَى عَيْنِي وَوَجْهِي وَأَبْصَرْتُ الشَّمْسَ وَالسَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَالْبُيُوتَ وَكُلَّ شَيْ‌ءٍ فِي الدَّارِ قَالَ فَقَالَ: أَ تُحِبُّ أَنْ تَكُونَ هَكَذَا وَلَكَ مَا لِلنَّاسِ وَعَلَيْكَ مَا عَلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَوْ تَعُودَ كَمَا كُنْتَ وَلَكَ الْجَنَّةُ خَالِصاً؟ قُلْتُ أَعُودُ كَمَا كُنْتُ قَالَ: فَمَسَحَ عَلَى عَيْنَيَّ فَعُدْتُ كَمَا كُنْتُ قَالَ عَلِيٌّ: فَحَدَّثْتُ بِهِ ابْنَ أَبِي عُمَيْرٍ فَقَالَ: أَشْهَدُ أَنَّ هَذَا حَقٌّ كَمَا أَنَّ النَّهَارَ حَقٌّ. 

966- Ali ibni Hekim Musenna Hennattan Ebu Basirin şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna vardım ve dedim ki: Siz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin varisleri misiniz? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi nebilerin varisidir ve onlar ne biliyorlarsa o da biliyor? Bana dedi ki: Evet. Dedim ki: Siz ölüleri diriltebilir, anadan doğma körü ve beres hastasını iyileştirebilir misiniz? Dedi ki: Evet Allah’ın izniyle. Sonra dedi ki: Bana yaklaş ya Ebu Muhammed! Elini gözlerimin üzerine ve yüzüme sürdü. Güneş’i gördüm, semayı gördüm, arzı, evleri ve evin içinde olan her şeyi gördüm. Dedi ki: Böyle olmayı ve insanlar için olanların senin için de olmasını, kıyamet günü onların başına gelecek olan şeylerin senin de başına gelmesini mi istersin? Veya eski olduğun haline dönmeyi ve halis olarak cennetin senin olmasını mı? Dedim ki: Eski olduğum halime döneyim. Ve elini gözlerimin üzerine sürdü eski olduğum halime döndüm. Ali dedi ki: O olayı ibni Ebu Umeyr’e anlattım dedi ki: Şehadet ederim ki gündüzün hak olduğu gibi bu da haktır.

967- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ لَهُ: أَسْأَلُكَ جُعِلْتُ فِدَاكَ عَنْ ثَلَاثِ خِصَالٍ أَنْفِي عَنِّي فِيهِ التَّقِيَّةَ قَالَ: فَقَالَ: ذَلِكَ لَكَ قُلْتُ: أَسْأَلُكَ عَنْ فُلَانٍ وَفُلَانٍ قَالَ: فَعَلَيْهِمَا لَعْنَةُ اللَّهِ بِلَعَنَاتِهِ كُلِّهَا مَاتَا وَاللَّهِ وَهُمَا كَافِرَانِ مُشْرِكَانِ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ.

ثُمَّ قُلْتُ: الْأَئِمَّةُ يُحْيُونَ الْمَوْتَى وَيُبْرِءُونَ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ وَيَمْشُونَ عَلَى الْمَاءِ؟ قَالَ: مَا أَعْطَى اللَّهُ نَبِيّاً شَيْئاً قَطُّ إِلَّا وَقَدْ أَعْطَاهُ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَعْطَاهُ مَا لَمْ يَكُنْ عِنْدَهُمْ.

قُلْتُ: وَكُلُّ مَا كَانَ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَدْ أَعْطَاهُ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: نَعَمْ ثُمَّ الْحَسَنَ وَالْحُسَيْنَ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ بَعْدُ ثُمَّ كُلُّ إِمَامٍ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَعَ الزِّيَادَةِ الَّتِي تَحْدُثُ فِي كُلِّ سَنَةٍ وَفِي كُلِّ شَهْرٍ إِي وَاللَّهِ فِي كُلِّ سَاعَةٍ.

967- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım! Sana üç şey soracağım onlarda bana takiyye olmasın. Dedi ki: Sor. Dedim ki: Falanı ve Falanı soruyorum. Dedi ki: Allah’ın laneti ve lanetlerinin tamamı o ikisinin üzerine olsun. Vallahi o ikisi kafir olarak ve Azim Allah’a muşrik olarak öldüler.

Dedim ki: İmamlar ölüleri diriltiyorlar, anadan doğma körleri ve beres hastalığını iyileştiriyorlar ve suyun üzerinde yürüyorlar? Dedi ki: Allah bir nebiye ne vermişse onu mutlaka Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye de verdi. Ve ona onların yanında olmayanları da verdi.

Dedim ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin yanında olan her ne varsa Emîr'ül Müminîn aleyhisselama da verdi mi? Dedi ki: Evet, sonra Hasan ve Huseyn aleyhimasselam. Sonra da kıyametin gününe kadar her imamdan sonra bir imam fazladan her sene ve her ay bahsettiği şey evet vallahi her saat.

969- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: حَجَجْتُ مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا كُنَّا فِي الطَّوَافِ قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ يَغْفِرُ اللَّهُ لِهَذَا الْخَلْقِ؟ فَقَالَ: يَا أَبَا بَصِيرٍ إِنَّ أَكْثَرَ مَنْ تَرَى قِرَدَةٌ وَخَنَازِيرُ قَالَ: قُلْتُ لَهُ: أَرِنِيهِمْ قَالَ: فَتَكَلَّمَ بِكَلِمَاتٍ ثُمَّ أَمَرَّ يَدَهُ عَلَى بَصَرِي فَرَأَيْتُهُمْ قِرَدَةً وَخَنَازِيرَ فَهَالَنِي ذَلِكَ ثُمَّ أَمَرَّ يَدَهُ عَلَى بَصَرِي فَرَأَيْتُهُمْ كَمَا كَانُوا فِي الْمَرَّةِ الْأُولَى ثُمَّ قَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ أَنْتُمْ فِي الْجَنَّةِ تُحْبَرُونَ وَبَيْنَ أَطْبَاقِ النَّارِ تُطْلَبُونَ فَلَا تُوجَدُونَ وَاللَّهِ لَا يَجْتَمِعُ فِي النَّارِ مِنْكُمْ ثَلَاثَةٌ لَا وَاللَّهِ وَلَا اثْنَانِ لَا وَاللَّهِ وَلَا وَاحِدٌ.

969- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla beraber hac yaptım tavaftayken dedim ki: Sana feda olayım ey Rasûlullah’ın oğlu! Allah bu yaratıkları bağışlar mı? Dedi ki: Ya Ebu Basir! Muhakkak ki gördüklerinin çoğu maymundur ve domuzdur. Dedim ki: Onları bana göster. Bazı kelimeler konuştu, sonra elini gözümün üstünde gezdirdi. Bundan sonra maymunları, domuzları gördüm. Gördüğüm o manzara beni dehşete düşürdü. Sonra elini gözümün üstünde gezdirdi. Bunun üstüne onları önceki oldukları halde gördüm. Dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Siz sevinç ve nimetler içinde cennettesiniz. Cehennemin tabakaları arasında ise aranırsınız ama bulunmazsınız. Vallahi sizden üç kişi bile cehennemde bir araya getirilmez hayır vallahi iki kişi bile değil hayır vallahi bir kişi bile değil.

972- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ مَا فَضْلُنَا عَلَى مَنْ خَالَفَنَا؟! فَوَ اللَّهِ إِنِّي لَأَرَى الرَّجُلَ مِنْهُمْ مَنْ هُوَ أَرْخَى بَالًا وَأَنْعَمُ رِيَاشاً وَأَحْسَنُ حَالًا و أَطْمَعُ فِي الْجَنَّةِ قَالَ: فَسَكَتَ عَنِّي حَتَّى إِذَا كُنَّا بِالْأَبْطَحِ أَبْطَحِ مَكَّةَ وَرَأَيْنَا النَّاسَ يَضِجُّونَ إِلَى اللَّهِ فَقَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ هَلْ تَسْمَعُ مَا أَسْمَعُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ النَّاسَ يَضِجُّونَ إِلَى اللَّهِ فَقَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ مَا أَكْثَرَ الضَّجِيجَ وَالْعَجِيجَ وَأَقَلَّ الْحَجِيجَ وَالَّذِي بَعَثَ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِالنُّبُوَّةِ وَعَجَّلَ بِرُوحِهِ إِلَى الْجَنَّةِ مَا يَتَقَبَّلُ اللَّهُ إِلَّا مِنْكَ وَمِنْ أَشْبَاهِكَ خَاصَّةً وَمَسَحَ يَدَهُ عَلَى وَجْهِي وَقَالَ: يَا أَبَا بَصِيرٍ انْظُرْ قَالَ: فَإِذَا أَنَا بِالْخَلْقِ كَلْبٌ وَخِنْزِيرٌ وَحِمَارٌ إِلَّا رَجُلٌ بَعْدَ رَجُلٍ.

972- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım ve dedim ki: Sana feda olayım bizim bize muhalif olanlara karşı üstünlüğümüz nedir? Vallahi ben onlardan birini aklı çok rahat, geçimi çok geniş, hali çok iyi olarak görüyorum ve ben de cennete rağbet ediyorum. Mekke’nin ebtahına ([9]) varana kadar bana cevap vermedi ve Allah’a doğru haykıran insanları gördük. Dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Duyduğum şeyi duyuyor musun? Dedim ki: Evet insanlar Allah’a doğru haykırıyor. Bunun üzerine dedi ki: Ne kadar çok gürültü ve böğürme var ve ne kadar da az hacı var. Muhammed sallallahu aleyhi ve ahihiyi nubuvvetle gönderip onun ruhunu acilen cennete götürene and olsun Allah sadece has olarak senden ve sana benzeyenlerden kabul eder. Ve elini yüzüme sürdü. Dedi ki: Ya Ebu Basir! Bak. Bir baktım ki köpekten, domuzdan ve eşekten yaratıklarla baş başa kaldım. Sadece birkaç adam vardı.

973- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ تَجَسَّسْتُ‌ جَسَدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَمَنَاكِبَهُ قَالَ: فَقَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ تُحِبُّ أَنْ تَرَانِي؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: فَمَسَحَ يَدَهُ عَلَى عَيْنِي فَإِذَا أَنَا أَنْظُرُ إِلَيْهِ قَالَ: فَقَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ لَوْ لَا شُهْرَةُ النَّاسِ لَتَرَكْتُكَ بَصِيراً عَلَى حَالِكَ وَلَكِنْ لَا تَسْتَقِيمُ قَالَ: ثُمَّ مَسَحَ يَدَهُ عَلَى عَيْنِي فَإِذَا أَنَا كَمَا كُنْتُ.

973- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın bedenine ve omuzlarına dokundum. Dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Beni görmek hoşuna gider mi? Dedim ki: Evet sana feda olayım. Bunun üstüne elini gözlerimin üzerine sürdü. O anda onu gördüm. Dedi ki: Ya Ebu Muhammed! İnsanların şöhreti olmasaydı seni gören olarak haline bırakırdım velakin sen dosdoğru duramazsın. Sonra elini gözlerimin üzerine sürdü. O anda eski olduğum halime döndüm.

974- عَنْ أَبِي عَوْفٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: دَخَلْتُ عَلَيْهِ فَأَلْطَفَنِي وَقَالَ: إِنَّ رَجُلًا مَكْفُوفَ الْبَصَرِ أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ ادْعُ اللَّهَ أَنْ يَرُدَّ عَلَيَّ بَصَرِي قَالَ: فَدَعَا اللَّهَ لَهُ فَرَدَّ عَلَيْهِ بَصَرَهُ ثُمَّ أَتَاهُ آخَرُ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ ادْعُ اللَّهَ لِي أَنْ يَرُدَّ عَلَيَّ بَصَرِي قَالَ: فَقَالَ: الْجَنَّةُ أَحَبُّ إِلَيْكَ أَوْ يَرُدُّ عَلَيْكَ بَصَرُكَ؟ قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ وَإِنَّ ثَوَابَهَا الْجَنَّةُ؟ فَقَالَ: إِنَّ اللَّهَ أَكْرَمُ مِنْ أَنْ يَبْتَلِيَ عَبْدَهُ الْمُؤْمِنَ بِذَهَابِ بَصَرِهِ ثُمَّ لَا يُثِيبُهُ الْجَنَّةَ.

975- Ebu Avf şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Bana lütufta bulundu ve dedi ki: Gözleri kör bir adam nebi sallallahu aleyhi ve alihinin yanına geldi ve dedi ki: Ya Rasûlullah! Allah’a gözlerimi bana geri vermesi için dua et. Bunun üstüne Allah’a dua etti ve gözleri geri verildi. Sonra başkası geldi ve dedi ki: Ya Rasûlullah! Allah’a gözlerimi bana geri vermesi için dua et. Dedi ki: Cennet mi sana daha sevgilidir yoksa gözlerinin geri verilmesi mi? Dedi ki: Ya Rasûlullah! Gözlerimin sevabı cennet midir? Dedi ki: Allah mumin kulunu gözlerinin gidişiyle imtihan edip sonra onu cennetle sevaplandırmamaktan daha kerimdir.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

4. Bab: İmamlar Allah’ın İzniyle Ölüleri Diriltirler

975- عَنْ جَمِيلِ بْنِ دَرَّاجٍ قَالَ‌: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَدَخَلَتْ عَلَيْهِ امْرَأَةٌ فَذَكَرَتْ أَنَّهَا تَرَكَتِ ابْنَهَا بِالْمِلْحَفَةِ عَلَى وَجْهِهِ مَيِّتاً قَالَ لَهَا: لَعَلَّهُ لَمْ يَمُتْ فَقُومِي فَاذْهَبِي إِلَى بَيْتِكِ وَاغْتَسِلِي وَصَلِّي رَكْعَتَيْنِ وَادْعِي وَقُولِي يَا مَنْ وَهَبَهُ لِي وَلَمْ يَكُ شَيْئاً جَدِّدْ لِي هِبَتَهُ ثُمَّ حَرِّكِيهِ وَلَا تُخْبِرِي بِذَلِكَ أَحَداً قَالَ: فَفَعَلَتْ فَجَاءَتْ فَحَرَّكَتْهُ فَإِذَا هُوَ قَدْ بَكَى.

975- Cemil ibni Derrac şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım huzuruna bir kadın geldi ve oğlunu yüzü üstüne çarşafın üstünde ölü olarak bıraktığından bahsetti. Ona dedi ki: Belki de o ölmedi. Kalk ve evine git banyo yap ve iki rekât salat kıl ve dua et ve deki: ‘‘Ya men vehebehu li ve lem yek şey’en ceddide li hebtuhu’’ sonra onu sars. Sakın onunla alakalı kimseye bir şey anlatma. O da gelmiş ve yapmış. O anda çocuk ağlamış.

976- عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ:‌ مَرَّ الْعَبْدُ الصَّالِحُ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِامْرَأَةٍ بِمِنًى وَهِيَ تَبْكِي وَصِبْيَانُهَا حَوْلَهَا يَبْكُونَ وَقَدْ مَاتَتْ بَقَرَةٌ لَهَا فَدَنَا مِنْهَا ثُمَّ قَالَ لَهَا: مَا يُبْكِيكِ يَا أَمَةَ اللَّهِ؟ قَالَتْ: يَا عَبْدَ اللَّهِ إِنَّ لِي صِبْيَاناً أَيْتَاماً فَكَانَتْ لِي بَقَرَةٌ مَعِيشَتِي‌ وَمَعِيشَةُ صِبْيَانِي كَانَ مِنْهَا فَقَدْ مَاتَتْ وَبَقِيتُ مُنْقَطِعَةً بِي وَبِوُلْدِي وَلَا حِيلَةَ لَنَا.

فَقَالَ لَهَا: يَا أَمَةَ اللَّهِ هَلْ لَكِ أَنْ أُحْيِيَهَا لَكِ؟! قَالَ: فَأُلْهِمَتْ أَنْ قَالَتْ نَعَمْ يَا عَبْدَ اللَّهِ قَالَ: فَتَنَحَّى نَاحِيَةً فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ يَمْنَةً وَحَرَّكَ شَفَتَيْهِ ثُمَّ قَامَ فَمَرَّ بِالْبَقَرَةِ فَنَخَسَهَا نَخْساً أَوْ ضَرَبَهَا بِرِجْلِهِ فَاسْتَوَتْ عَلَى الْأَرْضِ قَائِمَةً فَلَمَّا نَظَرْتِ الْمَرْأَةُ إِلَى الْبَقَرَةِ قَدْ قَامَتْ صَاحَتْ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ قَالَ: فَخَالَطَ النَّاسَ وَصَارَ بَيْنَهُمْ وَمَضَى بَيْنَهُمْ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ آبَائِهِ الطَّاهِرِينَ.

976- Ali ibni Mugiyre şöyle rivayet etti: Salih kul (Musa el-Kâzım) aleyhisselam Mina’da ağlayan bir kadına rastgeldi. Etrafında da çocukları vardı. Onlar da ağlıyorlardı. Onun bir ineği varmış ve ölmüş. Ona yaklaştı ve dedi ki: Ey Allah’ın cariyesi! Seni ağlatan nedir? Dedi ki: Ey Allah’ın kulu! Benim yetim çocuklarım var ve bir de ineğim vardı. Benim ve çocuklarımın geçimi o inektendi, o da öldü, geçimsiz kaldım. Benim ve çocuklarımın başka bir yolu yok. Ona dedi ki: Ey Allah’ın cariyesi! Onu senin için diriltmemi ister misin? Ona evet ey Allah’ın kulu! Demesi ilham edildi. Bir kenara çekildi ve iki rekât salat kıldı. Ellerini öne doğru kaldırdı ve dudaklarını hareket ettirdi. Sonra kalktı ve ineğin yanına gitti ve ineği dürttü veya ayağıyla vurdu. Bunun üzerine inek ayağa kalktı ve dümdüz bir şekilde durdu. Kadın ineğe baktığında ayağa kalktı ve çığlık attı: Kabe’nin Rabb’ine and olsun İsa ibni Meryem! Bunun üzerine sallallahu aleyhi ve alihi insanların arasına karıştı ve aralarında kayboldu.

977- عَنْ عِيسَى بْنِ شَلَقَانَ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‏ إِنَّ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَتْ لَهُ خُؤُولَةٌ فِي بَنِي مَخْزُومٍ وَإِنَّ شَابّاً مِنْهُمْ أَتَاهُ فَقَالَ: يَا خَالِي إِنَّ أَخِي وَابْنِ أَبِي مَاتَ وَقَدْ حَزِنْتُ عَلَيْهِ حُزْناً شَدِيداً قَالَ: فَتَشْتَهِي أَنْ تَرَاهُ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: فَأَرِنِي قَبْرَهُ فَخَرَجَ وَمَعَهُ بُرْدُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الْمُسْتَجَابُ فَلَمَّا انْتَهَى إِلَى الْقَبْرِ تَمَلْمَلَتْ شَفَتَاهُ ثُمَّ رَكَضَهُ بِرِجْلِهِ فَخَرَجَ مِنْ قَبْرِهِ وَهُوَ يَقُولُ رميكا بِلِسَانِ الْفُرْسِ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ لَمْ تَمُتْ وَأَنْتَ رَجُلٌ مِنَ الْعَرَبِ؟! قَالَ: بَلَى وَلَكِنَّا مِتْنَا عَلَى سُنَّةِ فُلَانٍ وَفُلَانٍ فَانْقَلَبَتْ أَلْسِنَتُنَا.

977- İsa ibni Şalgan Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselamın Beni Mahzum içinde dayıları vardı, onlardan bir tane genç geldi ve dedi ki: Ey dayıcığım! Kardeşim öldü ve ona çok şiddetli bir şekilde hüzünlendim. Dedi ki: Onu görmeyi arzuluyor musun? Dedi ki: Evet. Dedi ki: Bana onun kabrini göster. Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin hırkasıyla sarılmış bir halde kabre taraf gitti. Kabre vardığında dudaklarını birbiriyle birleştirdi ve sonra ayağıyla kabre vurdu ve o da kabrinden çıktı ve o Farsça konuşuyordu. Ali aleyhisselam dedi ki: Sen Arab bir adam olarak ölmedin mi? Dedi ki: Kesinlikle öyle ve lakin biz falanın ve falanın sünneti üstüne öldük. Bundan ötürü dillerimiz değişti.

978- عَنْ كَرِيمٍ قَالَ: سَمِعْتُ مَنْ يَرْوِيهِ قَالَ‌: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كَانَ قَاعِداً فَذَكَرَ اللَّحْمَ وَقَرَمَهُ إِلَيْهِ فَقَامَ رَجُلٌ مِنَ الْأَنْصَارِ وَلَهُ عَنَاقٌ فَانْتَهَى إِلَى امْرَأَتِهِ فَقَالَ: هَلْ لَكَ فِي غَنِيمَةٍ؟ قَالَتْ: وَمَا ذَاكَ؟ قَالَ: إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَشْتَهِي اللَّحْمَ قَالَتْ: خُذْهَا وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ غَيْرُهَا وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَعْرِفُهَا فَلَمَّا جَاءَ بِهَا ذُبِحَتْ وَشُوِيَتْ ثُمَّ وَضَعَهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ لَهُمْ: كُلُوا وَلَا تَكْسِرُوا عَظْماً قَالَ: فَرَجَعَ‌ الْأَنْصَارِيُّ وَإِذَا هِيَ تَلْعَبُ عَلَى بَابِهِ.

978- Kerim kendisine anlatan birinden şöyle rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi oturuyordu. Canının çok et çektiğinden bahsetti. Ensardan bir adam kalktı. Onun bir oğlağı varmış. Hanımının yanına gitti ve ona ganimetler arasında bir şeyin var mı diye sordu. O da dedi ki: Ne istiyorsun? Dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiyi işittim, canı çok et çekmiş. Oğlağı al dedi –onların oğlaktan başka bir şeyleri yoktu- adam oğlağı getirdi. Oğlak kesildi ve pişirildi. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi onu sofraya koydu ve yiyin ama kemiklerini kırmayın dedi. Ensardan olan adam döndüğünde baktı ki oğlak kapısının önünde oynuyor.

979- عَنْ دَاوُدَ بْنِ كَثِيرٍ الرَّقِّيِّ قَالَ:‌ حَجَّ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِنَا فَدَخَلَ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: فِدَاكَ أَبِي وَأُمِّي! إِنَّ أَهْلِي قَدْ تُوُفِّيَتْ وَبَقِيتُ وَحِيداً فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ فَكُنْتَ تُحِبُّهَا؟ قَالَ: نَعَمْ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: ارْجِعْ إِلَى مَنْزِلِكَ فَإِنَّكَ سَتَرْجِعُ إِلَى الْمَنْزِلِ وَهِيَ تَأْكُلُ شَيْئاً قَالَ: فَلَمَّا رَجَعْتُ مِنْ حَجَّتِي وَدَخَلْتُ مَنْزِلِي رَأَيْتُهَا قَاعِدَةً وَهِيَ تَأْكُلُ‌.

979- Davut ibni Kesir Reggi şöyle rivayet etti: Ashabımızdan birisi hac yaptı ve Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardı ve dedi ki: Babam ve anam sana feda olsun. Eşim vefat etti ve tek kaldım. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Onu seviyor muydun? Dedi ki: Evet, sana feda olayım! Dedi ki: Evine dön. Muhakkak ki evine döndüğünde onu bir şey yerken bulacaksın. Dedi ki: Haccımdan döndüğümde evime girdim ve eşimi oturmuş bir şey yerken gördüm.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

5. Bab: İmamlar Ölüleri Ziyaret Ederler Ölüler de Onları Ziyaret Ederler

980- عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ الْوَشَّاءِ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قَالَ لِي بِخُرَاسَانَ: رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ هَاهُنَا وَالْتَزَمْتُهُ.

980- Huseyn ibni Ali Veşşa Ebul Hasan Rıza aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Horasan’da bana dedi ki: İşte tam burada Rasûlullah’ı gördüm ve ona sıkıca tutundum.

981- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَقِيَ أَبَا بَكْرٍ فَاحْتَجَّ عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ لَهُ: أَ مَا تَرْضَى بِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بَيْنِي وَبَيْنَكَ؟ قَالَ: فَكَيْفَ لِي بِهِ؟ فَأَخَذَ بِيَدِهِ وَأَتَى بِهِ مَسْجِدَ قُبَا فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فِيهِ حَاضِرٌ فَقَضَى عَلَى أَبِي بَكْرٍ فَرَجَعَ أَبُو بَكْرٍ مَذْعُوراً فَلَقِيَ عُمَرَ فَأَخْبَرَهُ فَقَالَ: تَبَّاً لَكَ أَ مَا عَلِمْتَ سِحْرَ بَنِي هَاشِمٍ.

981- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselam Ebu Bekir’le karşılaştı ve ona delil getirdi. Ve sonra dedi ki: Benimle senin aranda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin hükmetmesine razı olmaz mısın? Dedi ki: Nasıl hükmedecek? Bunun üzerine elini tuttu ve Kuba mescidine getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi mescidde hazırdı ve Ebu Bekir’in aleyhine hükmetti. Ebu Bekir dehşete düşmüş ve korkmuş bir halde döndü. Yolda Ömer’le karşılaştı ve ona meseleyi anlattı. Ömer dedi ki: Yazıklar olsun sana! Sen Haşimoğullarının sihrini bilmiyor musun?

982- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ أَبِي الْبِلَادِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ: حَدَّثَنِي عَبْدُ الْكَرِيمِ بْنُ حَسَّانَ عَنْ عُبَيْدَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَشِيرٍ الْخَثْعَمِيِّ عَنْ أَبِيكَ أَنَّهُ قَالَ: كُنْتُ رَدِفَ أَبِي وَهُوَ يُرِيدُ الْعُرَيْضَ قَالَ: فَلَقِيَهُ شَيْخٌ أَبْيَضُ الرَّأْسِ وَاللِّحْيَةِ يَمْشِي قَالَ: فَنَزَلَ إِلَيْهِ أَبِي فَقَبَّلَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ فَقَالَ إِبْرَاهِيمُ: وَلَا أَعْلَمُهُ إِلَّا أَنَّهُ قَبَّلَ يَدَهُ ثُمَّ جَعَلَ يَقُولُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَالشَّيْخُ يُوصِيهِ فَكَانَ فِي آخِرِ مَا قَالَ لَهُ: انْظُرِ الْأَرْبَعَ رَكَعَاتٍ فَلَا تَدَعْهَا قَالَ: وَقَامَ أَبِي حَتَّى تَوَارَى الشَّيْخُ ثُمَّ رَكِبَ فَقُلْتُ يَا أَبَةْ مَنْ هَذَا الَّذِي صَنَعْتَ بِهِ مَا لَمْ أَرَكَ صَنَعْتَهُ بِأَحَدٍ؟ قَالَ: هَذَا أَبِي يَا بُنَيَّ.

982- İbrahim ibni Bilad şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselama dedim ki: Abdulkerim ibni Hassan Ubeyde ibni Abdullah’ın babandan şöyle rivayet ettiğini dedi: Babam Ureyz’e gidiyordu. Ben de atının arkasındaydım. Başı ve sakalı beyaz yürüyen bir ihtiyarla karşılaştı. Onun için atından indi ve alnından öptü. İbrahim dedi ki: Elini öptüğünü bilmiyorum sonra dedi ki: Sana feda olayım! İhtiyar da ona tavsiyede bulunuyordu. İhtiyarın en son sözleri: Dört rekâta bak dikkat et sakın onu bırakma. Babam kalktı ve ihtiyar gözden kayboldu, babam da ata bindi. Dedim ki: Ey baba! Bu kimdi ki sen ona daha önce herhangi birisine yapmadığın bir şey yaptın? Babam dedi ki: Bu babamdı ey oğlum!

983- عَنْ سَمَاعَةَ قَالَ:‏ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَنَا أُحَدِّثُ نَفْسِي فَرَآنِي فَقَالَ: مَا لَكَ تُحَدِّثُ نَفْسَكَ؟ تَشْتَهِي أَنْ تَرَى أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ قَالَ: قُمْ فَادْخُلِ الْبَيْتَ فَدَخَلْتُ فَإِذَا هُوَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

وَ قَالَ: أَتَى قَوْمٌ مِنَ الشِّيعَةِ الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَعْدَ قَتْلِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَأَلُوهُ فَقَالَ: تَعْرِفُونَ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذَا رَأَيْتُمُوهُ؟ قَالُوا: نَعَمْ قَالَ: فَارْفَعُوا السِّتْرَ فَرَفَعُوهُ فَإِذَا هُمْ بِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَا يُنْكِرُونَهُ وَقَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَمُوتُ مَنْ مَاتَ مِنَّا وَلَيْسَ بِمَيِّتٍ وَيَبْقَى مَنْ بَقِيَ مِنَّا حُجَّةً عَلَيْكُمْ.

983- Semae şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım ve ben kendi kendime konuşuyordum. Beni gördü ve dedi ki: Neyin var kendi kendine konuşuyorsun Ebu Cafer aleyhisselamı görmeyi mi özledin? Dedim ki: Evet. Dedi ki: Kalk ve odaya gir. Girdim ve Ebu Cafer aleyhisselam odadaydı.

Dedi ki: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam öldürüldükten sonra Şialardan bir grup Hasan ibni Ali aleyhisselamın yanına geldi ve onu sordu. Hasan aleyhisselam dedi ki: Emîr'ül Müminîn aleyhisselamı gördüğünüzde tanır mısınız? Dediler ki: Evet. Dedi ki: Perdeyi kaldırın. Onlarda perdeyi kaldırdı o anda Emîr'ül Müminîn aleyhisselamı gördüler ve onu inkâr etmediler. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam dedi ki: Bizden ölen birisi öldüğünde o ölü değildir. Bizden kalan kişi de sizin üzerinize huccettir.

984- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: لَمَّا أُخْرِجَ بِعَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُلَبَّباً وَقَفَ عِنْدَ قَبْرِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَقَالَ: يَا ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكادُوا يَقْتُلُونَنِي‌ قَالَ: فَخَرَجَتْ يَدٌ مِنْ قَبْرِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَعْرِفُونَ أَنَّهَا يَدُهُ وَصَوْتٌ يَعْرِفُونَ أَنَّهُ صَوْتُهُ نَحْوَ أَبِي بَكْرٍ: يَا هَذَا أَ كَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِنْ تُرابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا؟!

984- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselam elbiseleri göğsüne doğru dürülüp toplamış bir şekilde çıkartıldığında nebi sallallahu aleyhi ve alihinin kabrinin yanında durdu ve dedi ki: (Ey anam oğlu! Muhakkak ki o kavim beni güçsüz buldu, az kalsın beni öldürüyorlardı Araf 150) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin kabrinden bir el çıktı. Onlar biliyorlardı ki o el onun eliydi ve bir ses. O ses de onun sesiydi. Ebu Bekir’e doğru: Seni topraktan, sonra da meniden yaratan, sonra da seni bir adam şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?

985- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: لَمَّا اسْتُخْلِفَ أَبُو بَكْرٍ أَقْبَلَ عُمَرُ عَلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: أَ مَا عَلِمْتَ أَنَّ أَبَا بَكْرٍ قَدْ اسْتُخْلِفَ؟ قَالَ: عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَمَنْ جَعَلَهُ كَذَلِكَ؟ قَالَ: الْمُسْلِمُونَ رَضُوا بِذَلِكَ فَقَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَاللَّهِ لَأَسْرَعَ مَا خَالَفُوا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَقَضُوا عَهْدَهُ وَلَقَدْ سَمَّوْهُ بِغَيْرِ اسْمِهِ وَاللَّهِ مَا اسْتَخْلَفَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ عُمَرُ: كَذَبْتَ فَعَلَ اللَّهُ بِكَ وَفَعَلَ فَقَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنْ شِئْتَ أَنْ أُرِيَكَ بُرْهَاناً عَلَى ذَلِكَ فَعَلْتُ فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: مَا تَزَالُ تَكْذِبُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ فِي حَيَاتِهِ وَبَعْدَ مَوْتِهِ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: انْطَلِقْ بِنَا لِنَعْلَمَ أَيُّنَا الْكَذَّابُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فِي حَيَاتِهِ وَبَعْدَ مَوْتِهِ.

فَانْطَلَقَ مَعَهُ حَتَّى أَتَى إِلَى الْقَبْرِ فَإِذَا كَفٌّ فِيهَا مَكْتُوبٌ: أَ كَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِنْ تُرابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا؟! فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ رَضِيتَ؟ وَاللَّهِ لَقَدْ جَحَدْتَ اللَّهَ فِي حَيَاتِهِ وَبَعْدَ وَفَاتِهِ.

985- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ebu Bekir halife seçildiğinde Ömer Ali aleyhisselamın yanına geldi ve dedi ki: Ebu Bekir’in halife seçildiğini bilmiyor musun? Ali aleyhisselam dedi ki: Onu kim halife yaptı? Dedi ki: Müslümanlar onun halifeliğine razı oldular. Ali aleyhisselam dedi ki: Vallahi ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye muhalif oldukları şeyde daha öncüydüm. Onun ahdini kırdılar ve onu başka bir isimle isimlendirdiler. Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onu halife seçmedi. Ömer dedi ki: Yalan konuştun bunu sana Allah yaptı. Ali aleyhisselam dedi ki: Eğer istersen onun delilini sana göstereyim. Ömer dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiyi hayatında da yalanlıyordun ölümünden sonra da yalanlıyorsun. Ali aleyhisselam dedi ki: Gidelim de öğrenelim hangimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiyi hayatında ve ölümünden sonra da yalanlıyordu.

Onunla kabre kadar gitti ve kabirde bir el ve içinde şöyle yazıyordu: Seni topraktan, sonra da meniden yaratan, sonra da seni bir adam şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun? Ali aleyhisselam ona dedi ki: Razı oldun mu? Vallahi onun hayatında da ölümünden sonra da Allah’ı inkâr ettin.

988- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: إِنَّ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَتَى أَبَا بَكْرٍ فَقَالَ لَهُ: أَ مَا أَمَرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنْ تُطِيعَنِي؟ فَقَالَ: لَا! وَلَوْ أَمَرَنِي لَفَعَلْتُ قَالَ: فَانْطَلِقْ بِنَا إِلَى مَسْجِدِ قُبَا فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يُصَلِّي فَلَمَّا انْصَرَفَ قَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي قُلْتُ لِأَبِي بَكْرٍ أَمَرَكَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنْ تُطِيعَنِي فَقَالَ: لَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: قَدْ أَمَرْتُكَ فَأَطِعْهُ.

قَالَ: فَخَرَجَ فَلَقِيَ عُمَرَ وَهُوَ ذَعِرٌ فَقَالَ لَهُ: مَا لَكَ؟ فَقَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كَذَا وَكَذَا فَقَالَ: تَبّاً لِأُمَّةٍ وَلَّوْكَ أَمْرَهُمْ أَ مَا تَعْرِفُ سِحْرَ بَنِي هَاشِمٍ!

988- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam Ebu Bekir’in yanına geldi ve dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi bana itaat etmeni emretmedi mi? Dedi ki: Hayır, emretmiş olsaydı itaat ederdim. Dedi ki: Beraber Kuba mescidine gidelim. Vardıklarında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi salat kılıyordu. Salattan ayrıldığında Ali aleyhisselam dedi ki: Ya Rasûlullah! Ben Ebu Bekir’e dedim ki Allah ve Resulü sallallahu aleyhi ve alihi bana itaat etmeni emretti. Rasûlullah dedi ki: Sana bunu emrettim ve ona itaat et.

Bunun üzerine mescitten çıktı ve Ömer’le karşılaştı dehşete düşmüş ve korkmuştu. Ömer dedi ki: Neyin var? Dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle şöyle dedi. Ömer dedi ki: Yazıklar olsun bu ümmete ki işlerini üstlendin sen Haşimoğullarının sihrini bilmiyor musun?

994- عَنِ الْحَسَنِ بْنِ عَبَّاسِ بْنِ حَرِيشٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ سَأَلَ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ عَنْ سُورَةِ (إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ) فَقَالَ: وَيْلَكَ! سَأَلْتَ عَنْ عَظِيمٍ إِيَّاكَ وَالسُّؤَالَ عَنْ مِثْلِ هَذَا فَقَامَ الرَّجُلُ قَالَ: فَأَتَيْتُهُ يَوْماً فَأَقْبَلْتُ عَلَيْهِ فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ:‏ إِنَّا أَنْزَلْناهُ‏ نُورٌ عِنْدَ الْأَنْبِيَاءِ وَالْأَوْصِيَاءِ لَا يُرِيدُونَ حَاجَةً مِنَ السَّمَاءِ وَلَا مِنَ الْأَرْضِ إِلَّا ذَكَرُوهَا لِذَلِكَ النُّورِ فَأَتَاهُمْ بِهَا فَإِنَّ مِمَّا ذَكَرَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنَ الْحَوَائِجِ أَنَّهُ قَالَ لِأَبِي بَكْرٍ يَوْماً: (وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ)‏ فَأَشْهَدُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مَاتَ شَهِيداً فَإِيَّاكَ أَنْ تَقُولَ إِنَّهُ مَيِّتٌ وَاللَّهِ لَيَأْتِيَنَّكَ فَاتَّقِ اللَّهَ إِذَا جَاءَكَ الشَّيْطَانُ غَيْرَ مُتَمَثِّلٍ بِهِ فَعَبَثَ بِهِ أَبُو بَكْرٍ وَقَالَ: إِنْ جَاءَنِي وَاللَّهِ أَطَعْتُهُ وَخَرَجْتُ مِمَّا أَنَا فِيهِ.

قَالَ: فَذَكَرَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ لِذَلِكَ النُّورِ فَعَرَجَ إِلَى أَرْوَاحَ النَّبِيِّينَ فَإِذَا مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَدْ أُلْبِسَ وَجْهَهُ ذَلِكَ النُّورُ وَأَتَى وَهُوَ يَقُولُ: يَا أَبَا بَكْرٍ آمِنْ بِعَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَبِأَحَدَ عَشَرَ مِنْ وُلْدِهِ إِنَّهُمْ مِثْلِي إِلَّا النُّبُوَّةَ وَتُبْ إِلَى اللَّهِ بِرَدِّ مَا فِي يَدَيْكَ إِلَيْهِمْ فَإِنَّهُ لَا حَقَّ لَكَ فِيهِ قَالَ: ثُمَّ ذَهَبَ فَلَمْ يُرَ.

فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ: أَجْمَعُ النَّاسَ فَأَخْطُبُهُمْ بِمَا رَأَيْتُ وَأَبْرَأُ إِلَى اللَّهِ مِمَّا أَنَا فِيهِ إِلَيْكَ يَا عَلِيُّ عَلَى أَنْ تُؤْمِنَنِي قَالَ: مَا أَنْتَ بِفَاعِلٍ وَلَوْ لَا أَنَّكَ تَنْسَى مَا رَأَيْتَ لَفَعَلْتُ قَالَ: فَانْطَلَقَ أَبُو بَكْرٍ إِلَى عُمَرَ وَرَجَعَ نُورُ إِنَّا أَنْزَلْناهُ‏ إِلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ: قَدِ اجْتَمَعَ أَبُو بَكْرٍ مَعَ عُمَرَ.

فَقُلْتُ: أَ وَعَلِمَ النُّورُ؟ قَالَ: إِنَّ لَهُ لِسَاناً نَاطِقاً وَبَصَراً نَافِذاً يَتَجَسَّسُ الْأَخْبَارَ لِلْأَوْصِيَاءِ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ وَيَسْتَمِعُ الْأَسْرَارَ وَيَأْتِيهِمْ بِتَفْسِيرِ كُلِّ أَمْرٍ يَكْتَتِمُ بِهِ أَعْدَاؤُهُمْ فَلَمَّا أَخْبَرَ أَبُو بَكْرٍ الْخَبَرَ عُمَرَ قَالَ: سَحَرَكَ وَإِنَّهَا لَفِي بَنِي هَاشِمٍ لَقَدِيمَةٌ قَالَ: ثُمَّ قَامَا يُخْبِرَانِ النَّاسَ فَمَا دَرَيَا مَا يَقُولَانِ قُلْتُ: لِمَاذَا؟ قَالَ: لِأَنَّهُمَا قَدْ نَسِيَاهُ وَجَاءَ النُّورُ فَأَخْبَرَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ خَبَرَهُمَا فَقَالَ: بُعْداً لَهُمَا كَما بَعِدَتْ ثَمُودُ.

994- Hasan ibni Abbas ibni Heriş Ebu Cafer (Muhammed Tâki) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama ev halkından birisi (Onu biz indirdik. Kadir 1) suresini sordu dedi ki: Vay olsun sana azim bir şey sordun. Bir daha asla böyle bir soru sorma! Ve adam da kalktı. Bir gün yanına geldim ve huzuruna vardım ve aynı soruyu sordum. Dedi ki: ‘’Onu biz indirdik’’ Nebilerin ve Vasilerin yanında bir nurdur. Semadan veya arzdan bir ihtiyaçları olduğunda mutlaka o ihtiyacı onunla zikreder ve o da onu onlara verir. O nur Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın ihtiyaçları için zikrettiklerindendir bir gün Ebu Bekir’e dedi ki: (Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rablerinin yanında diridirler. Â-li İmran 169) Şehadet ediyorum ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şehit olarak öldü. O ölüdür demekten sakın! Vallahi o sana gelecek, geldiğinde Allah’a karşı takvalı ol Şeytan onun şeklinde görünemez. Ebu Bekir onu abes gördü ve dedi ki: Vallah eğer bana gelirse ona itaat edeceğim ve içinde bulunduğum şeyden (hilafet) çıkacağım.

Emîr'ül Müminîn aleyhisselam o nuru zikretti ve nebilerin ruhlarına yükseldi o nur Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin yüzüne giydirilmişti. Geldi ve Ebu Bekir’e dedi ki: Ya Ebu Bekir! Ali aleyhisselama iman et ve onun evlatlarından on bir kişiye de. Muhakkak ki nubuvvet hariç onlar benim gibidirler. Elinde bulunanı onlara geri vermek konusunda Allah’a karşı takvalı ol. Senin onda bir hakkın yok. Sonra gitti ve görünmedi.

Bunun üzerine Ebu Bekir dedi ki: İnsanları toplayıp gördüğüm şey hakkında hutbe vereceğim ve içinde bulunduğum şeyden dolayı Allah’a yöneleceğim. Ya Ali! Bana güvence vermen gerekiyor. Dedi ki: Sen bunu yapacak değilsin. Gördüğün şeyi unutmayacak olsaydın yapardım. Ebu Bekir Ömer’in yanına gitti, ‘’Onu biz indirdik’’in nuru da Ali aleyhisselamın yanına döndü ve Ebu Bekir’le Ömer’in buluştuğunu haber verdi.

Dedim ki: Nur nasıl bildi? Dedi ki: Çünkü onun konuşan bir dili ve hakikati gören bir gözü var. Vasiler aleyhimusselam için haberler toplar ve sırları dinler ve düşmanlarının gizlediği her işi tefsiriyle vasilere gelip bildirir. Ebu Bekir Ömer’e haber verdiğinde Ömer dedi ki: Seni sihirlemiş, sihir Haşimoğulları içinde eskidir. Sonra o ikisi kalktı ve insanlara haber verdiler ama ne dediklerini derk etmediler. Dedim ki: Neden? Dedi ki: Çünkü o ikisi unuttu ve nur da Ali aleyhisselamın yanına döndü ve o ikisinin haberini verdi. O da dedi ki: Semud’un uzak olduğu gibi o ikisi de uzak olsun.

998- عَنْ عَبَايَةَ الْأَسَدِيِّ قَالَ:‏ دَخَلْتُ عَلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَعِنْدَهُ رَجُلٌ رَثُّ الْهَيْئَةِ وَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُقْبِلٌ عَلَيْهِ يُكَلِّمُةُ قَالَ: فَلَمَّا قَامَ الرَّجُلُ قُلْتُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنْ هَذَا الَّذِي أَشْغَلَكَ عَنَّا؟ قَالَ: هَذَا وَصِيُّ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ.

998- Ebaye Esedi şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamın huzuruna vardım ve yanında kötü görünümlü bir adam vardı Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ona dönmüş konuşuyordu. Adam kalktığında dedim ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Bizden ayrı seni meşgul eden bu adam kim? Dedi ki: Bu Musa aleyhisselamın vasisidir.

(Bu babda konuyla alakalı on dokuz tane rivayet vardı.)

6. Bab: Rasûlullah’ın Emîr'ül Müminîn’e Vasiyyeti Ölümden Sonra Ondan Soru Sorması

1005- عَنْ سُلَيْمَانَ الْجُعْفِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِذَا أَنَا مِتُّ فَغَسِّلْنِي وَحَنِّطْنِي وَكَفِّنِّي وَأَقْعِدْنِي وَمَا أُمْلِي عَلَيْكَ فَاكْتُبْ قَالَ: قُلْتُ: فَفَعَلَ قَالَ: نَعَمْ.

1005- Süleyman El-Cufi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Emîr'ül Müminîn aleyhisselama dedi ki: Ben öldüğümde bana gusül ver, hunutla, kefenle ve beni oturt sana dediklerimi yaz. Dedim ki: Yaptı mı? Dedi ki: Evet.

1007- عَنْ فُضَيْلٍ سُكَّرَةَ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ هَلْ لِلْمَاءِ حَدٌّ مَحْدُودٌ؟ قَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ لِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِذَا أَنَا مِتُّ فَاسْتَقِ لِي سِتَّ قِرَبٍ مِنْ مَاءِ بِئْرِ غَرْسٍ فَغَسِّلْنِي وَكَفِّنِّي وَحَنِّطْنِي فَإِذَا فَرَغْتَ مِنْ غُسْلِي فَخُذْ بِمَجَامِعِ كَفَنِي وَأَجْلِسْنِي ثُمَّ سَلْنِي عَمَّا شِئْتَ فَوَ اللَّهِ لَا تَسْأَلُنِي عَنْ شَيْ‌ءٍ إِلَّا أَجَبْتُكَ.

1007- Fuzeyl Sukkere şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Suyun çizilmiş bir sınırı var mı? Dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselama dedi ki: Öldüğümde benim için Ğars kuyusundan altı tulum su getir. Bana gusül ver, kefenle ve hunutla. Guslümü bitirdikten sonra kefenimden tut ve beni oturt sonra istediğin şeyi sor. Vallahi sorduğun her soruya mutlaka cevap veririm.

1008- عَنْ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: أَوْصَانِي النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: إِذَا أَنَا مِتُّ فَغَسِّلْنِي بِسِتِّ قِرَبٍ مِنْ بِئْرِ غَرْسٍ فَإِذَا فَرَغْتَ مِنْ غُسْلِي فَأَدْرِجْنِي فِي أَكْفَانِي ثُمَّ ضَعْ فَاكَ عَلَى فَمِي قَالَ عَلِيٌّ: فَفَعَلْتُ وَأَنْبَأَنِي بِمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

1008- Ali aleyhisselam şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi bana şöyle vasiyet etti: Öldüğümde Ğars kuyusundan altı tulum suyla bana gusül ver. Guslüm bittikten sonra beni kefenlerime sar sonra ağzını ağzımın üzerine koy. Bunun üzerine ben de aynısı yaptım bana kıyamet gününe kadar olacak şeyleri haber verdi.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

7. Bab: İmamların Düşmanları Ölülerken Onlara Sunulur

1011- عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ:‏ نَزَلَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِوَادِي ضَجْنَانَ فَقَالَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ: لَا غَفَرَ اللَّهُ لَكَ ثُمَّ قَالَ لِأَصْحَابِهِ: أَ تَدْرُونَ لِمَ قُلْتُ مَا قُلْتُ؟ قَالُوا: لِمَ قُلْتَ جَعَلَنَا اللَّهُ فِدَاكَ؟ قَالَ: مَرَّ بِي مُعَاوِيَةُ بْن أَبِي سُفْيَانَ يَجُرُّ سِلْسِلَةً قَدْ أَدْلَعُ لِسَانَهُ يَسْأَلُنِي أَنْ أَسْتَغْفِرَ لَهُ وَإِنَّهُ لَيُقَالُ: الْضَجْنَانُ وَادِي مِنْ أَوْدِيَةِ جَهَنَّمَ.

1011- Ali ibni Muğiyre şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Decnan vadisine indi ve üç defa dedi ki: Allah seni bağışlamasın sonra ashabına dedi ki: Dediğim şeyi niye dedim biliyor musunuz? Dediler ki: Allah bizi sana feda etsin neden dedin? Dedi ki: Muaviye ibni Ebu Sufyan uğradı zincir çekiyordu dilini dışarı çıkartmıştı benden onun için istiğfar etmemi istedi. Buraya Decnan derler cehennem vadilerinden bir vadidir.

1012- عَنْ بَشِيرٍ النَّبَّالِ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِاللهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كُنْتُ مَعَ أَبِي بِوَادِي عُسْفَانَ أَوْ ضَجْنَانَ قَالَ: فَنَفَرَتْ بَغْلَتُهُ فَإِذَا رَجُلٌ فِي عُنُقِهِ سِلْسِلَةٌ وَطَرَفُهَا فِي يَدِ آخَرَ يَجُرُّهُ قَالَ: فَقَالَ: اسْقِنِي قَالَ: فَقَالَ الرَّجُلُ: لَا تَسْقِهِ لَا سَقَاهُ اللَّهُ فَقُلْتُ لِأَبِي: مَنْ هَذَا؟ قَالَ: مُعَاوِيَةُ.

1012- Beşir Nebal Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dediğini rivayet etti: Usfan veya Decnan vadisinde Babamla beraberdim babamın katırı ürktü o esnada boynunda zincir olan bir adam belirdi. Zincirin bir ucu da başka bir adamın elindeydi onu çekiyordu. Dedi ki: Bana su ver. Adam dedi ki: Ona su verme. Allah ona su vermesin. Babama dedim ki: Bu kim? Dedi ki: Muaviye.

1013- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ كُنْتُ أَسِيرُ مَعَ أَبِي فِي طَرِيقِ مَكَّةَ وَنَحْنُ عَلَى نَاقَتَيْنِ فَلَمَّا صِرْنَا بِوَادِي ضَجْنَانَ خَرَجَ رَجُلٌ فِي عُنُقِهِ سِلْسِلَةٌ يَجُرُّهَا فَقَالَ: يَا أَبَا جَعْفَرٍ اسْقِنِي سَقَاكَ اللَّهُ فَتَبِعَهُ رَجُلٌ آخَرُ فَاجْتَذَبَ‏ السِّلْسِلَةَ وَقَالَ: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ لَا تَسْقِهِ لَا سَقَاهُ اللَّهُ قَالَ: ثُمَّ الْتَفَتَ إِلَي أَبِي فَقَالَ: يَا أَبَا جَعْفَرٍ عَرَفْتَ هَذَا؟ هَذَا مُعَاوِيَةُ.

1013- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Babamla beraber Mekke yolunda gidiyordum biz iki deve üzerindeydik. Decnan vadisine vardığımızda bir adam çıktı boynunda zincir vardı onu çekiyordu dedi ki: Ya Ebu Cafer! Bana su ver Allah da sana su versin. Bir adam da onun peşindeydi zinciri çekiyordu dedi ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Ona su verme, Allah ona su vermesin! Babam bana yöneldi ve dedi ki: Ya Ebu Cafer! Bunu tanıdın mı? Bu Muaviye.

1014- عَنْ يَحْيَى ابْنِ أُمِّ طَوِيلٍ قَالَ:‏ صَحِبْتُ عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنَ الْمَدِينَةِ إِلَى مَكَّةَ وَهُوَ عَلَى بَغْلَةٍ وَأَنَا عَلَى رَاحِلَةٍ فَجُزْنَا وَادِي ضَجْنَانَ فَإِذَا نَحْنُ بِرَجُلٍ أَسْوَدَ فِي رَقَبَتِهِ سِلْسِلَةٌ قَالَ: وَهُوَ يَقُولُ: يَا عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ اسْقِنِي سَقَاكَ اللَّهُ فَوَضَعَ صَدْرَهُ عَلَى سَرْجِهِ ثُمَّ حَرَّكَ دَابَّتَهُ قَالَ: فَالْتَفَتُّ فَإِذَا رَجُلٌ يَجْذِبُهُ وَهُوَ يَقُولُ: لَا تَسْقِهِ لَا سَقَاهُ اللَّهُ قَالَ: فَحَرَّكْتُ بِرَاحِلَتِي فَلَحِقْتُ بِعَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَقَالَ لِي: أَيُّ شَيْ‏ءٍ رَأَيْتَ؟ فَأَخْبَرْتُهُ كَمَا رَأَيْتُ فَقَالَ: ذَاكَ مُعَاوِيَةُ لَعَنَهُ اللهُ.

1014- Yahya ibni Ummu Tavil şöyle rivayet eder: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselama Medine’den Mekke’ye giderken yoldaşlık ettim o katırının üstündeydi ben de devemin. Decnan vadisini geçtik ki siyah bir adam belirdi ve dedi ki: Ya Ali ibni Huseyn! Bana su ver Allah da sana su versin göğsünü eğerinin üzerine koydu. Sonra bineğini sürdü. Dikkat ettim bir adam da onu çekiştiriyordu ve şöyle dedi: Ona su verme Allah ona su vermesin. Ben de devemi sürdüm ve Ali ibni Huseyn aleyhisselama yetiştim. Bana dedi ki: Gördüğün şey neydi? Ben de gördüğüm gibi anlattım. Dedi ki: O Muaviye’ydi Allah ona lanet etsin.

1016- عَنْ أَبِي الصَّخْرَةِ قَالَ: حَدَّثَنِي الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ قَالَ:‏ دَخَلْتُ أَنَا وَرَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِي عَلَى عَلِيِّ بْنِ عِيسَى بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي طَاهِرٍ الْعَلَوِيِّ قَالَ أَبُو الصَّخْرِ: فَأَظُنُّهُ مِنْ وُلْدِ عُمَرَ بْنِ عَلِيٍّ قَالَ: وَكَانَ أَبُو طَاهِرٍ فِي دَارِ الصَّيْدِيِّينَ نَازِلًا قَالَ: فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ عِنْدَ الْعَصْرِ وَبَيْنَ يَدَيْهِ رَكْوَةٌ مِنْ مَاءٍ وَهُوَ يَتَمَسَّحُ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ عَلَيْنَا السَّلَامَ ثُمَّ ابْتَدَأَنَا فَقَالَ: مَعَكُمْ أَحَدٌ؟ فَقُلْنَا: لَا ثُمَّ الْتَفَتَ يَمِيناً وَشِمَالًا هَلْ يَرَى أَحَداً ثُمَّ قَالَ: أَخْبَرَنِي أَبِي عَنْ جَدِّي أَنَّهُ كَانَ مَعَ أَبِي جَعْفَرٍ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ بِمِنًى وَهُوَ يَرْمِي الْجَمَرَاتِ وَإِنَّ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ رَمَى الْجَمَرَاتِ قَالَ: فَاسْتَتَمَّهَا ثُمَّ بَقِيَ فِي يَدِهِ بَعْدُ فَرَاغِهِ خَمْسُ حَصَيَاتٍ فَرَمَى اثْنَتَيْنِ فِي نَاحِيَةٍ وَثَلَاثَةً فِي نَاحِيَةٍ فَقَالَ لَهُ جَدِّي: جُعِلْتُ فِدَاكَ! لَقَدْ رَأَيْتُكَ صَنَعْتَ شَيْئاً مَا صَنَعَهُ أَحَدٌ قَطُّ رَأَيْتُكَ رَمَيْتَ الْجَمَرَاتِ ثُمَّ رَمَيْتَ بِخَمْسَةٍ بَعْدَ ذَلِكَ ثَلَاثَةً فِي نَاحِيَةٍ وَاثْنَتَيْنِ فِي نَاحِيَةٍ؟! قَالَ: نَعَمْ إِنَّهُ إِذَا كَانَ كُلُّ مَوْسِمٍ أُخْرِجَا الْفَاسِقَيْنِ الْغَاصِبَيْنِ ثُمَّ يُفَرِّقُ بَيْنَهُمَا هَاهُنَا لَا يَرَاهُمَا إِلَّا إِمَامٌ عَدْلٌ فَرَمَيْتُ الْأَوَّلَ اثْنَتَيْنِ وَالْآخَرَ ثَلَاثَةً لِأَنَّ الْآخَرَ أَخْبَثُ مِنَ الْأَوَّلِ.

1016- Ebu Sehre şöyle rivayet etti: Bana Hasan ibni Ali anlattı: Ben, arkadaşlarımdan birisi ile Ali ibni İsa ibni Abdullah ibni Ebu Tahir Alevi’nin yanına gittim. Ebu Sehre dedi ki: Zannediyorum ki o Ömer ibni Ali’nin çocuklarındandır. Ebu Tahir avcıların evindeydi. İkindi vakti yanına girdik, önünde deriden yapılmış su dolu bir kap vardı. Abdest alıyordu. Selam verdim, selamımıza cevap verdi. Sonra söze başladı ve dedi ki: Sizinle başka kimse var mı? Yok dedik. Acaba birisini görür mü diye sonra sağa ve sola baktı sonra dedi ki: Babam dedemden anlattı: O, Ebu Cafer Muhammed ibni Ali (Bâkır) aleyhisselamla beraber Mina’daymış. Şeytan taşlamış, Ebu Cafer aleyhisselam da Şeytan taşlamış. Şeytan taşlamayı tamamladıktan sonra elinde beş tane taş kalmış. İki tane bir tarafa atmış, üç tane bir tarafa atmış. Dedem demiş ki: Sana feda olayım! Seni gördüm bir şey yaptın ki senden önce öyle yapan olmadı. Seni gördüm ki şeytan taşladıktan sonra beş tane taş attın. Üçünü bir tarafa ikisini bir tarafa? Dedi ki: Evet, her mevsim o iki fasık, o iki gasıp çıkartılır, sonra burada ayrılırlar. O ikisini adil imamdan başkası görmez. Birinciye iki tane attım, diğerine de üç tane. Çünkü diğeri birinciden daha habisti.

1017- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: لَمَّا مَاتَتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ أَسَدٍ أُمُّ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ جَاءَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِلَى النَّبِيِّ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: يَا أَبَا الْحَسَنِ مَا لَكَ؟ قَالَ: أُمِّي مَاتَتْ قَالَ: فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: وَأُمِّي وَاللَّهِ ثُمَّ بَكَى وَقَالَ: وَا أُمَّاهْ ثُمَّ قَالَ لِعَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: هَذَا قَمِيصِي فَكَفِّنْهَا فِيهِ وَهَذَا رِدَائِي فَكَفِّنْهَا فِيهِ وَإِذَا فَرَغْتُمْ فَأْذِنُونِي.

فَلَمَّا أُخْرِجَتْ صَلَّى عَلَيْهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ صَلَاةً لَمْ يُصَلِّ قَبْلَهَا وَلَا بَعْدَهَا عَلَى أَحَدٍ مِثْلَهَا ثُمَّ نَزَلَ عَلَى قَبْرِهَا فَاضْطَجَعَ فِيهِ ثُمَّ قَالَ لَهَا: يَا فَاطِمَةُ قَالَتْ: لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَالَ: فَهَلْ وَجَدْتِ مَا وَعَدَ رَبُّكِ حَقّاً؟ قَالَتْ: نَعَمْ فَجَزَاكَ اللَّهِ خَيْرَ جَزَاءٍ وَطَالَتْ مُنَاجَاتُهُ فِي الْقَبْرِ فَلَمَّا خَرَجَ قِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ لَقَدْ صَنَعْتَ بِهَا شَيْئاً فِي تَكْفِينِكَ إِيَّاهَا ثِيَابَكَ وَدُخُولِكَ فِي قَبْرِهَا وَطُولِ مُنَاجَاتِكَ وَطُولِ صَلَاتِكَ عَلَيْهَا مَا رَأَيْنَاكَ صَنَعْتَهُ بِأَحَدٍ قَبْلَهَا؟!

قَالَ: أَمَّا تَكْفِيَنِي إِيَّاهَا فَإِنِّي لَمَّا قُلْتُ لَهَا يُعْرَضُ النَّاسُ يَوْمَ يُحْشَرُونَ مِنْ قُبُورِهِمْ فَصَاحَتْ فَقَالَتْ: وَا سَوْأَتَاهْ! فَلَبَّسْتُهَا ثِيَابِي وَسَأَلْتُ اللَّهَ فِي صَلَاتِي عَلَيْهَا أَنْ لَا يُبْلِيَ أَكْفَانَهَا حَتَّى تَدْخُلَ الْجَنَّةَ فَأَجَابَنِي إِلَى ذَلِكَ وَأَمَّا دُخُولِي فِي قَبْرِهَا فَإِنِّي قُلْتُ لَهَا يَوْماً إِنَّ الْمَيِّتَ إِذَا دَخَلَ قَبْرَهُ وَانْصَرَفَ النَّاسُ عَنْهُ دَخَلَ عَلَيْهِ مَلَكَانِ مُنْكَرٌ وَنَكِيرٌ فَيَسْأَلَانِهِ فَقَالَتْ: وَا غَوْثَاهْ بِاللَّهِ فَمَا زِلْتُ أَسْأَلُ رَبِّي فِي قَبْرِهَا حَتَّى فُتِحَ لَهَا بَابٌ مِنْ قَبْرِهَا إِلَى الْجَنَّةِ فَصَارَ رَوْضَةً مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ.

1017- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn annesi Fatime binti Esed vefat ettiğinde Ali aleyhisselam Nebinin yanına geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona şöyle buyurdu: Ya Ebul Hasan! Neyin var? Dedi ki: Annem öldü. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Vallahi benim de annemdi ve ağladı. Vah annem! Sonra Ali aleyhisselama dedi ki: Bu gömleğimi al onu bununla kefenle, bu abamı da al bununla da kefenle, bitirdikten sonra beni çağırın.

Bitip çıkartıldığında nebi sallallahu aleyhi ve alihi ona bir salat kıldı ki ondan önce ve ondan sonra kimseye öyle bir salat kılmadı. Sonra kabrine indi ve içinde uzandı sonra ona şöyle dedi: Ya Fatime! Dedi ki: Lebbeyk ya Rasûlullah! Dedi ki: Rabb’inin sana vadettiğini hak olarak buldun mu? Dedi ki: Evet, Allah sana en hayırlı mükafatla mükafat versin. Ve kabirdeki munacatı uzadı. Kabirden çıktığında dediler ki: Ya Rasûlullah! Ona bir şey yaptın ki onu kendi elbisenle kefenledin, kabrine yatışın ve uzunca munacatın ve ona uzunca salat kılışın daha önce kimseye böyle bir şey yaptığını görmedik.

Dedi ki: Onu kefenleyişim ona kabirlerinden haşredildiklerinde dediğimde vay olsun diye haykırdı. Bunun üzerine ona kendi elbisemi giydirdim. Ve ona kıldığım salat ta Allah’tan cennete girinceye kadar onun kefenlerini çıkartmamasını istedim o da icabet etti.

Kabrine girişim ona bir gün dedim ki: Ölü kabre girdiğinde ve insanlar ondan ayrıldığında yanına iki melek girer. Munker ve Nekir ve onu sorgularlar. Dedi ki: Allah’a sığınıyorum. Kabrinde Rabb’imden oradan cennete bir kapı açılana kadar bekledim ve cennet bahçelerinden bir bahçe oldu.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

8. Bab: İmamlar Yanlarına Girenleri İmanlarıyla ve Nifaklarıyla Tanırlar

1020- قَالَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّا لَنَعْرِفُ الرَّجُلَ إِذَا رَأَيْنَاهُ بِحَقِيقَةِ الْإِيمَانِ وَحَقِيقَةِ النِّفَاقِ وَإِنَّ شِيعَتَنَا لَمَكْتُوبُونَ بِأَسْمَائِهِمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِهِمْ.

1020- İmam Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: Biz bir adamı gördüğümüzde onu imanının ve nifakının hakikatiyle tanırız. Şialarımızın isimleri babalarının isimleriyle yazılıdır.

1022- عَنْ دَاوُدَ بْنِ الْقَاسِمِ قَالَ‌ كُنْتُ مَعَهُ فَرَأَى مُحَمَّداً وَعَلِيّاً فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا أَبَا هَاشِمٍ هَذَانِ الرَّجُلَانِ مِنْ إِخْوَانِكَ؟ قُلْتُ: نَعَمْ فَبَيْنَا نَحْنُ نَسِيرُ إِذَا اسْتَقْبَلَنَا رَجُلٌ مِنْ وُلْدِ إِسْحَاقَ بْنِ عَمَّارٍ فَقَالَ: يَا أَبَا هَاشِمٍ هَذَا وَاحِدٌ لَيْسَ مِنْ إِخْوَانِكَ‌.

1022- Davut ibni Kasım şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam ile beraberdim Muhammed’le Ali’yi gördüğünde dedi ki: Ya Ebu Haşim! Bu iki adam senin kardeşlerindendir. Evet dedim. Yürürken karşımıza İshak ibni Ammar’ın çocuklarından bir adam çıktı dedi ki: Ya Ebu Haşim! Bu adam senin kardeşlerinden değildir.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamlar Yanlarına Girenleri Hayırlarından ve Şerlerinden, Sevgilerinden ve Nefretlerinden Tanırlar

1024- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: إِنَّ اللَّهَ أَخَذَ مِيثَاقَ شِيعَتِنَا فِينَا مِنْ صُلْبِ آدَمَ فَنَعْرِفُ بِذَلِكَ حُبَّ الْمُحِبِّ وَإِنْ أَظْهَرَ خِلَافَ ذَلِكَ بِلِسَانِهِ وَنَعْرِفُ بُغْضَ الْمُبْغِضِ وَإِنْ أَظْهَرَ حُبَّنَا أَهْلَ الْبَيْتِ.

1024- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Allah Âdem’in sülbünde Şialarımızdan bizim hakkımızda misak aldı. Bizi sevenin sevgisini onunla tanıyoruz eğer o verdiği sözün aksine diliyle bir şey söylese bile. Ve bizden nefret edeni nefretinden tanıyoruz eğer biz Ehli Beyt’i sevdiğini izhar etse bile. 

1025- عَنْ زُرَارَةَ قَالَ:‌ كُنْتُ أَنَا وَعَبْدُ الْوَاحِدِ بْنُ الْمُخْتَارِ وَسَعِيدُ بْنُ لُقْمَانَ وَمَعَنَا عُمَرُ بْنُ شَجَرَةَ الْكِنْدِيُّ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَامَ عُمَرُ فَخَرَجَ فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَنْ هَذَا؟ فَقَالا لَهُ: عُمَرُ بْنُ شَجَرَةَ وَأَثْنَيْنَا عَلَيْهِ وَذَكَرْنَا مِنْ حَالِهِ وَوَرَعِهِ وَحُبِّهِ لِإِخْوَانِهِ وَبَذْلِهِ وَصَنِيعِهِ إِلَيْهِمْ قَالَ: فَقَالَ لَهُمَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَا أَرَى لَكُمَا عِلْماً بِالنَّاسِ إِنِّي لَأَكْتَفِي مِنَ الرَّجُلِ بِاللَّحْظَةِ إِنَّ ذَا مِنْ أَخْبَثِ النَّاسِ أَوْ قَالَ: مِنْ شَرِّ النَّاسِ قَالَ: فَكَانَ عُمَرُ بَعْدُ مَا نَزَعَ مِنْ مُحَرَّمِ للَّهِ إِلَّا رَكِبَهُ.

1025- Zurare şöyle rivayet etti: Ben, Abdulvahid ibni Muhtar ve Said ibni Neffan ve Ömer ibni Şecere de bizimleydi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık. Ömer kalktı ve çıktı. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Bu kimdir? O ikisi: Ömer ibni Şecere dedi ve onu övdüler bize halinden bahsettiler, verasından, kardeşlerine sevgisinden, malını harcamasından ve onlara yaptıklarından. Ebu Abdullah aleyhisselam o ikisine dedi ki: Siz ikiniz de insanları tanıma ilmi görmüyorum. Adamları tanımak için bana bir lahza yeterlidir ve bu insanların en habisi veya en şerlisidir. Ömer’in uzak durduğu Allah’ın haramlarından mürtekib olmadığı kalmadı.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

10. Bab: Nebi İlmin Hepsini Emîr'ül Müminîn’e Öğretti, İlimde Ona Ortak Oldu Ama Nubuvvette Ortak Olmadı

1031- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: كَانَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَعْلَمُ كُلَّ مَا يَعْلَمُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَمْ يُعَلِّمِ اللَّهُ رَسُولَهُ شَيْئاً إِلَّا وَقَدْ عَلَّمَهُ رَسُولُ اللَّهِ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1031- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin bildiği her şeyi biliyordu. Allah’ın resulüne öğrettiği bir şey yoktur ki mutlaka Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de onu Emîr'ül Müminîn aleyhisselama öğretmemiş olsun.

1032- عَنْ حُمْرَانَ بْنِ أَعْيَنَ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! بَلَغَنِي أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ تَعَالَى قَدْ نَاجَى عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: أَجَلْ قَدْ كَانَ بَيْنَهُمَا مُنَاجَاتٌ بِالطَّائِفِ وَنَزَلَ بَيْنَهُمَا جَبْرَئِيلُ وَقَالَ: إِنَّ اللَّهَ عَلَّمَ رَسُولَهُ الْحَلَالَ وَالْحَرَامَ وَالتَّأْوِيلَ فَعَلَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ عِلْمَهُ كُلَّهُ.

1032- Humran ibni Ayan şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım bana bir haber ulaştı ki Allah Tebareke ve Teala Ali aleyhisselama gizli sır verdi. Dedi ki: Evet Taif’te aralarında munacat vardı Cebrail ikisinin arasında indi. Allah resulüne helali, haramı ve tevili öğretti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de ilminin hepsini Ali aleyhisselama öğretti.

(Bu babda konuyla alakalı on iki tane rivayet vardı.)

11. Bab: Emîr'ül Müminîn İlimde Rasûlullah’a Ortak Oldu Ama Nubuvvette Ortak Olmadı ve İki Nar Zikri

1039- عَنْ حُمْرَانَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ جَبْرَئِيلَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِرُمَّانَتَيْنِ فَأَكَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ إِحْدَاهُمَا وَكَسَرَ الْأُخْرَى بِنِصْفَيْنِ فَأَكَلَ نِصْفَهَا وَأَطْعَمَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ نِصْفَهَا ثُمَّ قَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: يَا أَخِي هَلْ تَدْرِي مَا هَاتَيْنِ الرُّمَّانَتَيْنِ؟ قَالَ: لَا قَالَ: أَمَّا الْأُولَى فَالنُّبُوَّةُ لَيْسَ لَكَ فِيهَا نَصِيبٌ وَأَمَّا الْأُخْرَى فَالْعِلْمُ أَنْتَ شَرِيكِي فِيهِ فَقُلْتُ: أَصْلَحَكَ اللَّهُ! كَيْفَ يَكُونُ شَرِيكَهُ فِيهِ؟ قَالَ: لَمْ يُعَلِّمُ اللَّهُ مُحَمَّداً عِلْماً إِلَّا وَأَمَرَهُ أَنْ يُعَلِّمَ عَلِيّاً.

1039- Humran Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Cebrail Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye iki tane nar getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi birisini yedi ve diğerini ikiye böldü yarısını yedi ve yarısını Ali aleyhisselama yedirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi sonra dedi ki: Ey kardeşim! Bu iki narın ne olduğunu biliyor musun? Dedi ki: Hayır. Dedi ki: İlkine gelince; o nubüvvetti onda senin bir nasibin yoktu ama diğeri ilimdi sen onda benim ortağımsın. Dedim ki: Allah seni salih kılsın. Nasıl ilimde onun ortağı olur? Dedi ki: Allah Muhammed’e hiçbir ilim öğretmedi ki mutlaka onu Ali’ye öğretmesini emretmemiş olsun.

1044- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ وَرِثَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ عِلْمَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَوَرِثَتْ فَاطِمَةُ تَرِكَتَهُ.

1044- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin ilmine varis oldu ve Fatime de bıraktıklarına varis oldu.

1045- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ وَرِثَ عِلْمَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَفَاطِمَةَ أَحْرَزَتِ الْمِيرَاثَ.

1045- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Ali Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin ilmine varis oldu Fatime de mirası elde etti.

1046- عَنْ جَابِرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‌ (اللَّهُ نُورُ السَّماواتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ‌) فَهُوَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ (فِيها مِصْباحٌ)‌ وَهُوَ الْعِلْمُ (الْمِصْباحُ فِي زُجاجَةٍ) فَزَعَمَ أَنَّ الزُّجَاجَةَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ وَعِلْمَ نَبِيِّ اللَّهِ عِنْدَهُ.

1046- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın Tebareke ve Teala’nın ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: (Allah semaların ve arzın nurudur. O nurun misali. Nur 35) O Muhammed sallallahu aleyhi ve alihidir. (Onda lamba vardır. 35) O ilimdir. (Lamba bir camın içindedir. Nur 35) İddia etti ki lamba Emîr'ül Müminîndir ve Nebiyullahın ilmi de onun yanındadır.

1047- عَنْ يَزِيدَ بْنِ شَرَاحِيلٍ:‌ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ لِعَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: هَذَا أَفْضَلُكُمْ حِلْماً وَأَعْلَمُكُمْ عِلْماً وَأَقْدَمُكُمْ سِلْماً قَالَ ابْنُ مَسْعُودٍ: يَا رَسُولَ اللَّهِ فُضِّلْنَا بِالْخَيْرِ كُلِّهِ؟ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَا عُلِّمْتُ شَيْئاً إِلَّا وَقَدْ عَلَّمْتُهُ وَمَا أُعْطِيتُ شَيْئاً إِلَّا وَقَدْ أَعْطَيْتُهُ وَلَا اسْتُودِعْتُ شَيْئاً إِلَّا وَقَدِ اسْتَوْدَعْتُهُ قَالُوا: فَأَمْرُ نِسَائِكَ إِلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالُوا: فِي حَيَاتِكَ؟ قَالَ: نَعَمْ مَنْ عَصَاهُ فَقَدْ عَصَانِي وَمَنْ أَطَاعَهُ فَقَدْ أَطَاعَنِي فَإِنْ دَعَاكُمْ فَاشْهَدُوا.

1047- Yezid ibni Şerahil şöyle rivayet etti: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi Ali ibni Ebu Talib aleyhisselam dedi ki: Bu hilim olarak sizin en üstününüz ilim olarak en aliminiz ve teslim olarak en öncünüzdür. İbni Mesud dedi ki: Ya Rasûlullah! Hayrın hepsiyle mi ayrıştık? Nebi sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Bana ne öğretildiyse mutlaka ben de ona öğrettim. Bana ne verildiyse mutlaka bende ona verdim. Bana ne emanet edildiyse mutlaka ben de ona emanet ettim. Dediler ki: Eşlerinin işi de mi? Dedi ki: Evet. Dediler ki: Hatta hayatında? Dedi ki: Kim ona isyan ederse bana isyan etmiştir ve kim de ona itaat ederse bana itaat etmiştir. Eğer sizi çağırırsa şehadet edin.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

12. Bab: Rasûlullah’ın Öğrettiği İlim İmamlara Ulaşmıştır

1051- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ‌: نَزَلَ جَبْرَئِيلُ عَلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِرُمَّانَتَيْنِ مِنَ الْجَنَّةِ فَلَقِيَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ: مَا هَاتَانِ الرُّمَّانَتَانِ فِي يَدَيْكَ قَالَ: أَمَّا هَذِهِ فَالنُّبُوَّةُ لَيْسَ لَكَ فِيهَا نَصِيبٌ وَأَمَّا هَذِهِ فَالْعِلْمُ ثُمَّ فَلَقَهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَأَعْطَاهُ نِصْفَهَا وَأَخَذَ نِصْفَهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ ثُمَّ قَالَ: أَنْتَ شَرِيكِي فِيهِ وَأَنَا شَرِيكُكَ فِيهِ قَالَ: فَلَمْ يَعْلَمْ وَاللَّهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حَرْفاً مِمَّا عَلَّمَهُ اللَّهُ إِلَّا عَلَّمَهُ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ ثُمَّ انْتَهَى ذَلِكَ الْعِلْمُ إِلَيْنَا ثُمَّ وَضَعَ يَدَهُ عَلَى صَدْرِهِ‌.

1051- Muhammed ibni Muslim Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Cebrail Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye cennetten iki tane nar indirdi. Ali aleyhisselam onunla karşılaştığında dedi ki: Bu elindeki iki nar da nedir? Dedi ki: Bu nubüvvettir. Bunda senin bir nasibin yok. Bu da ilimdir. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi narı böldü yarısını ona verdi ve yarısını kendi aldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi sonra dedi ki: Sen bunda benim ortağımsın ben de senin ortağınım. Dedi ki: Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Allah’ın öğrettiği bir harf dahi bilmiyor ki onu Ali aleyhisselama öğretmemiş olsun. Sonra o ilim bize ulaştı. Sonra elini göğsüne koydu.

1052- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ يَتَوَارَثُ أَصَاغِرُنَا عَنْ أَكَابِرِنَا حَذْوُ الْقُذَّةِ بِالْقُذَّةِ.

1052- Ebul Hasan Rıza aleyhisselam şöyle dedi: Biz Ehli Beyt küçüklerimiz büyüklerimizden tıpatıp aynı şeyi miras alır.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

13. Bab: İmamlar Her Bereketli ve Çorak Toprağı, Kıyamete Kadar Yüzlercesini Saptıran ve Hidayet Edeni Bilirler

1055- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَا مِنْ أَرْضٍ مُخْصِبَةٍ وَلَا مُجْدِبَةٍ وَلَا فِئَةٍ تُضِلُّ مِائَةً وَتَهْدِي مِائَةً إِلَّا أَنَا أَعْلَمُهَا وَقَدْ عَلَّمْتُهَا أَهْلَ بَيْتِي يُعَلِّمُ كَبِيرُهُمْ صَغِيرَهُمْ إِلَى أَنْ تَقُومَ السَّاعَةُ.

1055- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Bereketli veya çorak bir toprak, yüzlercesini saptıran veya hidayet eden grup. Mutlaka ben hepsini biliyorum ve Ehli Beyt’ime de öğrettim. Saat ayağa kalkana kadar onların büyükleri de küçüklerine öğretir.

1056- عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ: إِنَّمَا مَثَلُ أَهْلِ بَيْتِي فِيكُمْ مَثَلُ سَفِينَةِ نُوحٍ مَنْ رَكِبَ فِيهَا نَجَا وَمَنْ تَخَلَّفَ عَنْهَا غَرِقَ إِنَّمَا مَثَلُ أَهْلِ بَيْتِي فِيكُمْ مَثَلُ بَابِ حِطَّةٍ مَنْ دَخَلَهُ غُفِرَ لَهُ وَمَنْ لَمْ يَدْخُلْهُ لَمْ يُغْفَرْ لَهُ فَإِنَّهَا لَيْسَتْ مِنْ فِئَةٍ تَبْلُغُ مِائَةً إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِلَّا أَنَا أَعْرِفُ نَاعِقَهَا وَسَائِقَهَا وَعِلْمُ ذَلِكَ عِنْدَ أَهْلِ بَيْتِي يُعَلِّمُهُ كَبِيرُهُمْ صَغِيرَهُمْ.

1056- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Ehli Beyt’imin sizin içinizdeki misali Nuh’un gemisi gibidir kim ona binerse kurtulur, kim de ondan ayrı düşerse boğulur. Ehli Beyt’imin sizin içinizdeki misali hitte kapısı gibidir kim ondan girerse bağışlanır, kim de girmezse bağışlanmaz. Kıyametin gününe kadar hiçbir gurup yoktur ki sayıları yüze ulaşsın ben onun hainini ve çekip götürenini bilmemiş olayım. Ve onun ilmi Ehli Beyt’imin yanındadır büyükleri küçüklerine öğretir.

1058- قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ: سَلُونِي قَبْلَ أَنْ تَفْقِدُونِي فَوَ اللَّهِ لَا تَسْأَلُونِي عَنْ فِئَةٍ تَهْدِي ثَلَاثَمِائَةً وَلَا تُضِلُّ ثَلَاثَمِائَةً إِلَّا أَخْبَرْتُكُمْ بِسَائِقِهَا وَنَاعِقِهَا حَتَّى يَخْرُجَ الدَّجَّالُ.

1058- Emîr'ül Müminîn Ali ibni Ebu Talib aleyhisselatu vesselam şöyle dedi: Beni kaybetmeden sorun benden. Vallahi soracağınız hiçbir gurup yoktur ki deccal çıkana kadar üç yüz kişiyi hidayet eder ve üç yüz kişiyi saptırmaz, çekip götüreniyle ve hainiyle birlikte o grubun haberini size vermeyecek olayım.

1063- عَنْ سُوَيْدِ بْنِ غَفْلَةَ قَالَ‌: أَنَا عِنْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ جِئْتُكَ مِنْ وَادِي الْقُرَى وَقَدْ مَاتَ خَالِدُ بْنُ عَرْفَطَةَ فَقَالَ لَهُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّهُ لَمْ يَمُتْ فَأَعَادَهَا عَلَيْهِ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَمْ يَمُتْ وَأَعْرَضَ عَنْهُ وَجْهَهُ فَأَعَادَهَا عَلَيْهِ الثَّالِثَةَ فَقَالَ: سُبْحَانَ اللَّهِ! أُخْبِرُكَ أَنَّهُ قَدْ مَاتَ وَتَقُولُ لَمْ يَمُتْ؟! فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَمْ يَمُتْ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا يَمُوتُ حَتَّى يَقُودَ جَيْشَ ضَلَالَةٍ يَحْمِلُ رَايَتَهُ حَبِيبُ بْنُ جُمَّازٍ قَالَ: فَسَمِعَ بِذَلِكَ حَبِيبٌ فَأَتَى أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ فَقَالَ لَهُ: أُنَاشِدُكَ اللهَ فِيَّ وَأَنَا لَكَ شِيعَةٌ وَقَدْ ذَكَرْتَنِي بِأَمْرٍ لَا وَاللَّهِ مَا أَعْرِفُهُ مِنْ نَفْسِي فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَمَنْ أَنْتَ؟ قَالَ: أَنَا حَبِيبُ بْنُ جُمَّازٍ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنْ كُنْتَ حَبِيبَ بْنَ جَمَّازٍ فَتَحْمِلُهَا فَوَلَّى حَبِيبُ بْنُ جَمَّازٍ وَقَالَ: إِنْ كُنْتَ حَبِيبَ بْنَ جَمَّازٍ لَتَحْمِلَنَّهَا قَالَ: أَبُو حَمْزَةَ: فَوَ اللَّهِ مَا مَاتَ حَتَّى بُعِثَ عُمَرُ بْنُ سَعْدٍ إِلَى الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَجُعِلَ خَالِدُ بْنُ عَرْفَطَةَ عَلَى مُقَدِّمَتِهِ وَحَبِيبٌ صَاحِبَ رَايَتِهِ‌.

1063- Suveyd ibni Gafle şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamın yanındaydım. Ona bir adam geldi dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Gura’nın vadisinden sana geldim. Halid ibni Urfete öldü. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam ona dedi ki: O kesinlikle ölmedi. Adam tekrar etti. Ali aleyhisselam ona dedi ki: O ölmedi ve yüzünü ondan çevirdi. Adam üçüncü kez tekrarladı ve dedi ki: Subhanellah! Sana onun öldüğünü haber veriyorum sen onun ölmediğini söylüyorsun. Ali aleyhisselam ona dedi ki: O ölmedi, nefsimi elinde bulundurana and olsun sapıklık ordusuna komutanlık edene kadar ölmez ve onun sancağını da Habib ibni Cummaz taşır. Habib onu işitti ve Emîr'ül Müminîn’in yanına geldi ve dedi ki: Kendim hakkın da sana Allah’a yemin ediyorum ve ben senin Şianım beni bir işle zikrettin ki ben kendimde böyle bir şeyi bilmiyorum. Ali aleyhisselam ona dedi ki: Sen kimsin? Dedi ki: Ben Habib ibni Cummaz’ım. Ali aleyhisselam ona dedi ki: Eğer Habib ibni Cummaz’san o sancağı taşıyacaksın. Habib ibni Cummaz yüzünü çevirip arkasını döndü. Dedi ki: Eğer Habib ibni Cummaz’san o sancağı kesinlikle taşıyacaksın. Ebu Hamza dedi ki: Vallahi Ömer ibni Saad Huseyn ibni Ali aleyhisselama gönderilene kadar ölmedi, Halid ibni Urfete onun önünde karar kılınmıştı ve Habib de onun sancağını taşıyordu.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)

14. Bab: İlmin Usulleri İmamların Yanındadır, Onu Nebiden Miras Aldılar ve Kendi Görüşlerine Göre Konuşmazlar

1066- عَنْ جَابِرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: يَا جَابِرُ إِنَّا لَوْ كُنَّا نُحَدِّثُكُمْ بِرَأْيِنَا وَهَوَانَا لَكُنَّا مِنَ الْهَالِكِينَ وَلَكِنَّا نُحَدِّثُكُمْ بِأَحَادِيثَ نَكْنِزُهَا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كَمَا يَكْنِزُ هَؤُلَاءِ ذَهَبُهُمْ وَفِضَّتُهُمْ.

1066- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Cabir! Biz size kendi görüşümüze ve hevamıza göre bahsetsek helak olanlardan olurduk. Velakin biz size hadisler anlatıyoruz ki o hazineyi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden edindik. Aynı bunların altınlarını ve gümüşlerini edindikleri gibi.

1067- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‌ لَوْ أَنَّا حَدَّثْنَا بِرَأْيِنَا ضَلَلْنَا كَمَا ضَلَّ مَنْ كَانَ قَبْلَنَا وَلَكِنَّا حَدَّثْنَا بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّنَا بَيَّنَهَا لِنَبِيِّهِ فَبَيَّنَهَا لَنَا.

1067- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Kendi görüşümüze göre anlatsaydık biz de öncekilerin sapıtması gibi sapıtırdık. Velakin biz Rabb’imizden bir beyyine üzerine anlatıyoruz ki onu nebisine açıkladı ve o da bize açıkladı.

1069- عَنْ جَابِرٍ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا جَابِرُ لَوْ كُنَّا نُفْتِي النَّاسَ بِرَأْيِنَا وَهَوَانَا لَكُنَّا مِنَ الْهَالِكِينَ وَلَكِنَّا نُفْتِيهِمْ بِآثَارٍ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأُصُولِ عِلْمٍ عِنْدَنَا نَتَوَارَثُهَا كَابِراً عَنْ كَابِرٍ نَكْنِزُهَا كَمَا يَكْنِزُ هَؤُلَاءِ ذَهَبَهُمْ وَفِضَّتَهُمْ.

1069- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Cabir! İnsanlara kendi nefsimize ve hevamıza göre fetva verseydik helak olanlardan olurduk. Velakin biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden bir eser üzerine ve yanımızda bulunan ilim esasları üzerine onlara fetva veriyoruz. Onu bir büyükten diğer büyüğe miras aldık, hazine edindik, tıpkı bunların altınlarını ve gümüşlerini hazine edinmesi gibi.

1070- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ وَاللَّهِ لَوْ لَا أَنَّ اللَّهَ فَرَضَ وَلَايَتَنَا وَمَوَدَّتَنَا وَقَرَابَتَنَا مَا أَدْخَلْنَاكُمْ بُيُوتَنَا وَلَا أَوْقَفْنَاكُمْ عَلَى أَبْوَابِنَا وَاللَّهِ مَا نَقُولُ بِأَهْوَائِنَا وَلَا نَقُولُ بِرَأْيِنَا وَلَا نَقُولُ إِلَّا مَا قَالَ رَبُّنَا. 

1070- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Vallahi Allah velayetimizi, sevgimizi ve yakınlığımızı farz etmeseydi sizi evlerimize sokmazdık ve kapılarımızda da tutmazdık. Vallahi hevamıza göre ve görüşümüze göre konuşmuyoruz. Sadece Rabb'imizin dediğinden başka bir şey konuşmuyoruz.

1074- عَنْ جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‌ إِنَّا عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّنَا بَيَّنَهَا لِنَبِيِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَبَيَّنَهَا نَبِيُّهُ لَنَا فَلَوْ لَا ذَلِكَ كُنَّا كَهَؤُلَاءِ النَّاسِ.

1074- Cafer (Sadık) aleyisselam şöyle dedi: Biz Rabb’imizden bir beyyine üzerineyiz ki onu nebisi sallallahu aleyhi ve alihiye açıkladı, nebisi de bize açıkladı öyle olmasaydı bu insanlar gibi olurduk.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

15. Bab: Kitapta ve Sünnette ne Varsa Hepsi İmamların Yanındadır Kendi Görüşlerine Göre Konuşmazlar, O Konuda Şialarına da Ruhsat Vermemişlerdir

1076- عَنْ سَمَاعَةَ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: قُلْتُ لَهُ: كُلُّ شَيْ‌ءٍ تَقُولُ بِهِ فِي كِتَابِ اللَّهِ وَسُنَّتِهِ أَوْ تَقُولُونَ فِيهِ بِرَأْيِكُمْ؟ قَالَ: بَلْ كُلُّ شَيْ‌ءٍ نَقُولُهُ فِي كِتَابِ اللَّهِ وَسُنَّةِ نَبِيِّهِ.

1076- Semae şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselama dedim ki: Söylediğiniz her şey Allah’ın kitabında ve sünnetinde var mı yoksa o mesele hakkında kendi görüşünüze göre mi söylüyorsunuz? Dedi ki: Tam aksine söylediğimi her şey Allah’ın kitabında ve nebisinin sünnetinde vardır. 

1077- عَنْ سَعِيدٍ الْأَعْرَجِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ مَنْ عِنْدَنَا مِمَّنْ يَتَفَقَّهُ يَقُولُونَ: يَرِدُ عَلَيْنَا مَا لَا نَعْرِفُهُ فِي كِتَابِ اللَّهِ وَلَا فِي‌ السُّنَّةِ نَقُولُ فِيهِ بِرَأْيِنَا فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَذَبُوا لَيْسَ شَيْ‌ءٌ إِلَّا جَاءَ فِي الْكِتَابِ وَجَاءَتْ فِيهِ السُّنَّةُ.

1077- Said Arec şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Yanımızda dinde derin kavrayış sahibi olmuş kimseler var. Onlar diyorlar ki: Bize Allah’ın kitabında veya sünnette bilmediğimiz şeyler geliyor. Biz de onun hakkında kendi görüşümüzü söylüyoruz. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Yalan söylüyorlar. Kitapta gelmeyen bir şey yoktur ve onun hakkında sünnet de gelmiştir. 

1079- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ حُكَيْمٍ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ لَهُ: تَفَقَّهْنَا فِي الدِّينِ وَرُوِّينَا وَرُبَّمَا وَرَدَ عَلَيْنَا رَجُلٌ قَدِ ابْتُلِيَ بِشَيْ‌ءٍ صَغِيرٍ الَّذِي مَا عِنْدَنَا فِيهِ بِعَيْنِهِ شَيْ‌ءٌ وَعِنْدَنَا مَا هُوَ يُشْبِهُ مِثْلَهُ أَ فَنُقِيسُهُ بِمَا يُشْبِهُهُ؟ قَالَ: لَا وَمَا لَكُمْ وَالْقِيَاسَ فِي ذَلِكَ هَلَكَ مَنْ هَلَكَ بِالْقِيَاسِ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ أَتَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِمَا يَكْتَفُونَ بِهِ؟ قَالَ: أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِمَا اسْتَغْنُوْا بِهِ فِي عَهْدِهِ وَبِمَا يَكْتَفُونَ بِهِ مِنْ بَعْدِهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ قَالَ: قُلْتُ: ضَاعَ مِنْهُ شَيْ‌ءٌ؟ قَالَ: لَا هُوَ عِنْدَ أَهْلِهِ‌.

1079- Muhammed ibni Hekim şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselama dedim ki: Dinde derin kavrayış sahibi olduk ve rivayet edildik, bazen bize bir adam geliyor küçük bir şeye iptila olmuş. Yanımızda o şeyin kendisiyle alakalı bir şey olmuyor ama benzeri bir şey oluyor ona benzeri şeyle fetva versek olur mu? Dedi ki: Hayır kıyasla ne işiniz var, helak olan kıyas yüzünden helak oldu. Dedim ki: Sana feda olayım Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onlara kifayet edecekleri şeyle geldi. Dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi zamanında kendisiyle ihtiyaçsız olacakları ondan sonra da kıyamete kadar kifayet edecekleri şeyle geldi. Dedim ki: Ondan bir şey zayi oldu mu? Dedi ki: Hayır o ehlinin yanındadır.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

16. Bab: Rasûlullah’ın Emîr'ül Müminîn’e Öğrettiği Kapıların Zikri

1080- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ عَلَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ أَلْفَ بَابٍ فَفُتِحَ لَهُ مِنْ كُلِّ بَابٍ‌ أَلْفُ بَابٍ.

1080- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama bin kapı öğretti ve bin kapıdan ona bin kapı açıldı.

1081- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِعَائِشَةَ وَحَفْصَةَ فِي مَرَضِهِ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ: ادْعِيَا لِي خَلِيلِي فَأَرْسَلَتَا إِلَى أَبَوَيْهِمَا مَرَّتَيْنِ فَلَمَّا رَآهُمَا أَعْرَضَ بِوَجْهِهِ عَنْهُمَا ثُمَّ قَالَ: ادْعِيَا لِي خَلِيلِي فَأَرْسَلَتَا إِلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَلَمَّا جَاءَ أَكَبَّ عَلَيْهِ فَلَمْ يَزَلْ يُحَدِّثُهُ قَالَ: فَلَمَّا خَرَجَ مِنْ عِنْدِهِ لَقِيَاهُ فَقَالا لَهُ: مَا حَدَّثَكَ؟ قَالَ: حَدَّثَنِي بَاباً يَفْتَحُ أَلْفَ بَابٍ كُلُّ بَابٍ يَفْتَحُ أَلْفَ بَابٍ.

1081- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi vefat ettiği hastalığında Ayşe’ye ve Hafsa’ya dedi ki: Bana halilimi çağırın. İkisi de iki defa babalarına haber gönderdi, o ikisini gördüğünde yüzünü o ikisinden çevirdi. Sonra dedi ki: Bana halilimi çağırın. Bunun üzerine Ali aleyhisselama haber gönderdiler. Geldiğinde üzerine atıldı ve uzunca ona anlattı. Yanından çıktığında o ikisiyle karşılaştı ve dediler ki: Sana ne anlattı? Dedi ki: Bana bir kapı anlattı bin kapı açar her kapı da bin kapı açar.

1086- عَنْ عُمَرَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بَلَغَنَا أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلَّمَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ أَلْفَ بَابٍ كُلُّ بَابٍ فَتَحَ أَلْفَ بَابٍ قَالَ: فَقَالَ لِي: بَلْ عَلَّمَهُ بَاباً وَاحِداً فَتَحَ ذَلِكَ الْبَابُ أَلْفَ بَابٍ فَتَحَ كُلُّ بَابٍ أَلْفَ بَابٍ.

1086- Ömer ibni Yezid şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Bize bir hadis ulaştı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama bin kapı öğreti ve her kapı da bin kapı açtı? Dedi ki: Tam aksine ona bir kapı öğretti o kapı bin kapı açtı ve her kapı da bin kapı açtı.

1090- عَنِ الْأَصْبَغِ بْنِ نُبَاتَةَ عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلَّمَنِي أَلْفَ بَابٍ مِنَ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ وَمِمَّا كَانَ وَمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلُّ يَوْمٍ يَفْتَحُ أَلْفَ بَابٍ فَذَلِكَ أَلْفُ أَلْفِ بَابٍ حَتَّى عَلِمْتُ الْمَنَايَا وَالْوَصَايَا وَفَصْلَ الْخِطابِ‌.

1090- Esbağ ibni Nubate Emîr'ül Müminîn Ali aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi bana helalden haramdan olmuş ve kıyamete kadar olacak şeylerden bin kapı öğretti. Her kapı bin kapı açar ve o bir milyon kapıdır. Hatta ölümleri, vasiyetleri ve faslul hitabı öğrendim.

1091- عَنْ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ فِي صَدْرِي هَذَا لَعِلْماً جَمّاً عَلَّمَنِيهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَوْ أَجِدُ لَهُ حَفَظَةً يَرْعَوْنَهُ حَقَّ رِعَايَتِهِ وَيَرْوُونَهُ عَنِّي كَمَا يَسْمَعُونَهُ مِنِّي إِذاً أَوْدَعْتُهُمْ بَعْضَهُ فَعَلَّمَ بِهِ كَثِيراً مِنَ الْعِلْمِ إِنَّ الْعِلْمَ مِفْتَاحُ كُلِّ بَابٍ وَكُلُّ بَابٍ يَفْتَحُ أَلْفَ بَابٍ.

1091- Ali aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki bu göğsümde çok ilim var. Onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi öğretti. Onu koruyacak, hakkını gözetecek ve işittiği gibi benden rivayet edecek bulsaydım bazılarını emanet ederdim ki onunla çokça ilim öğrenmiş olurdu. Gerçekten de ilim her kapının anahtarıdır ve her kapı da bin kapı açar.

1094- عَنِ الْأَصْبَغِ بْنِ نُبَاتَةَ قَالَ:‌ أَمَرَنَا أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِالْمَسِيرِ إِلَى الْمَدَائِنِ مِنَ الْكُوفَةِ فَسِرْنَا يَوْمَ الْأَحَدِ وَتَخَلَّفَ عَمْرُو بْنُ حُرَيْثٍ فِي سَبْعَةِ نَفَرٍ فَخَرَجُوا إِلَى مَكَانٍ بِالْحِيرَةِ تُسَمَّى الْخَوَرْنَقَ فَقَالُوا: نَتَنَزَّهُ فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْأَرْبِعَاءِ لَحِقْنَا عَلِيّاً قَبْلَ أَنْ يُجَمِّعَ فَبَيْنَا هُمْ يَتَغَذَّوْنَ إِذْ خَرَجَ عَلَيْهِمْ ضَبٌّ فَصَادُوهُ فَأَخَذَهُ عَمْرُو بْنُ حُرَيْثٍ فَبَسَطَ كَفّهُ فَقَالَ: بَايِعُوهُ هَذَا أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ!! فَبَايَعَهُ السَّبْعَةُ وَعَمْرٌو ثَامِنُهُمْ وَارْتَحَلُوا لَيْلَةَ الْأَرْبِعَاءِ فَقَدِمُوا الْمَدَائِنَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْمِنْبَرِ يَخْطُبُ وَلَمْ يُفَارِقْ بَعْضُهُمْ بَعْضاً وَكَانُوا جَمِيعاً حَتَّى نَزَلُوا عَلَى بَابِ الْمَسْجِدِ فَلَمَّا دَخَلُوا نَظَرَ إِلَيْهِمْ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ فَقَالَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَسَرَّ إِلَيَّ أَلْفَ حَدِيثٍ فِي كُلِّ حَدِيثٍ أَلْفُ بَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِفْتَاحٌ وَإِنِّي سَمِعْتُ اللَّهَ يَقُولُ: (يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ أُناسٍ بِإِمامِهِمْ)‌ وَإِنِّي أُقْسِمُ لَكُمْ بِاللَّهِ لَتُبْعَثَنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثَمَانِيَةُ نَفَرٍ إِمَامُهُمُ الضَّبُّ وَلَوْ شِئْتُ أَنْ أُسَمِّيَهُمْ فَعَلْتُ قَالَ: فَلَوْ رَأَيْتَ عَمْرَو بْنَ حُرَيْثٍ يَنْتَقِضُ كَمَا يَنْتَقِضُ السَّعَفَةُ حَيَاءً وَلَوْماً.

1094- Esbağ ibni Nubate şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam bize Kufe’den Medain’e ilerlememizi emretti. Pazar’ın günü ulaştık. Amr ibni Haris yedi kişiyle ayrıldı ve Hiyre’deki Hevernegu denen bir yere çıktılar. Dediler ki: Geziniyoruz. Çarşamba’nın günü olduğunda toplanmadan önce Ali aleyhisselama katıldık. Onlar yemek yerken onlara doğru bir tane çöl kertenkelesi çıktı onu avladılar, Amr ibni Haris onu aldı ve elini uzatıp dedi ki: Bu Emîr'ül Müminîndir biat edin. Yedi kişi biat etti. Sekizincileri de Amr oldu. Çarşamba’nın günü hareket ettiler Cuma’nın günü Medain’e ulaştılar ve Emîr'ül Müminîn aleyhisselam minberde hutbe veriyordu. Mescidin kapısına ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmadılar. İçeri girdiklerinde Emîr'ül Müminîn aleyhisselam onlara baktı ve dedi ki: Ey insanlar! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi bana bin hadis sır verdi ve her hadisin bin kapısı vardır ve her kapının da anahtarı vardır. Allah’tan işittim diyor ki: (Her insanı kendi imamıyla çağırdığımız gün. İsra 71) Size Allah’a yemin ederim ki kıyametin günü sekiz kişi imamları çöl kertenkelesi olarak gönderilecek istersem onların isimlerini size sayardım. Esbağ dedi ki: Amr ibni Harisi göreydin hurma dalının kırılması gibi utanma ve kınanmayla kırıldı.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)

17. Bab: Rasûlullah’ın Ali’ye Öğrettiği Harfler

1097- عَنْ أَبَانِ بْنِ تَغْلِبَ قَالَ: حَدَّثَنِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَانَ فِي ذُؤَابَةِ سَيْفِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ صَحِيفَةٌ صَغِيرَةٌ وَإِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ دَعَا ابْنَهُ الْحَسَنَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَدَفَعَهَا إِلَيْهِ وَدَفَعَ إِلَيْهِ سِكِّيناً وَقَالَ لَهُ: افْتَحْهَا فَلَمْ يَسْتَطِعْ أَنْ يَفْتَحَهَا فَفَتَحَهَا لَهُ ثُمَّ قَالَ لَهُ: اقْرَأْ فَقَرَأَ الْحَسَنُ الْأَلْفَ وَالْبَاءَ وَالسِّينَ وَاللَّامَ وَحَرْفاً بَعْدَ حَرْفٍ ثُمَّ طَوَاهَا فَدَفَعَهَا إِلَى ابْنِهِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمْ يَقْدِرْ عَلَى أَنْ يَفْتَحَهَا فَفَتَحَهَا لَهُ ثُمَّ قَالَ لَهُ: اقْرَأْ يَا بُنَيَّ فَقَرَأَهَا كَمَا قَرَأَ الْحَسَنُ ثُمَّ طَوَاهَا فَدَفَعَهَا إِلَى ابْنِهِ ابْنِ الْحَنَفِيَّةِ فَلَمْ يَقْدِرْ عَلَى أَنْ يَفْتَحَهَا فَفَتَحَهَا لَهُ فَقَالَ لَهُ: اقْرَأْ فَلَمْ يَسْتَخْرِجْ مِنْهَا شَيْئاً فَأَخَذَهَا عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَطَوَاهَا ثُمَّ عَلَّقَهَا مِنْ ذُؤَابَةِ السَّيْفِ.

قَالَ: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَيُّ شَيْ‌ءٍ كَانَ فِي تِلْكَ الصَّحِيفَةِ؟ قَالَ: هِيَ الْأَحْرُفُ الَّتِي يَفْتَحُ كُلُّ حَرْفٍ أَلْفَ حَرْفٍ قَالَ أَبُو بَصِيرٍ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: فَمَا خَرَجَ مِنْهَا إِلَّا حَرْفَانِ إِلَى السَّاعَةِ.

1097- Eban ibni Tağleb Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ali aleyhisselamın kılıcının bağında küçük bir sahife vardı. Ali aleyhisselam oğlu Hasan aleyhisselamı çağırdı ve o kâğıdı verdi ve bir de bıçak verdi ve ona dedi ki: Kâğıdı aç. O kâğıdı açamadı. Onun yerine açtı ve oku dedi. Hasan okudu: Elif, ba, sin, lam ve harften sonra bir harf. Sonra onu dürdü ve oğlu Huseyn aleyhisselama verdi, o da açamadı. Onun yerine kâğıdı açtı sonra ona ey oğulcuğum oku dedi. O da Hasan gibi okudu, sonra onu dürdü ve oğlu ibni Hanefiyye’ye verdi. O da açamadı. Onun yerine açtı ve oku dedi ama o ondan bir şey çıkaramadı. Sonra Ali aleyhisselam onu aldı, dürdü ve kılıcının bağına astı.

Ebu Abdullah aleyhisselama dedim ki: O sahifede ne vardı? Dedi ki: Onlar harflerdir ki o her harf bin harf açar. Ebu Basir dedi ki: Ebu Abdullah aleyhisselam şöyle dedi: O harflerden şu saate kadar iki harften başka açığa çıkmadı.

1101- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلَّمَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ أَلْفَ حَرْفٍ كُلُّ حَرْفٍ يَفْتَحُ أَلْفَ حَرْفٍ وَالْأَلْفُ الْحَرْفُ يَفْتَحُ كُلُّ حَرْفٍ مِنْهَا أَلْفَ حَرْفٍ.

1101- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama bin harf öğretti ve her harf bin harf açar ve bin harfin her birinden de bin harf açılır.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

18. Bab: Rasûlullah’ın Emîr'ül Müminîne Öğrettiği Kelime

1103- عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: عَلَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كَلِمَةً يَفْتَحُ أَلْفَ كَلِمَةٍ أَلْفُ كَلِمَةٍ يَفْتَحُ كُلُّ كَلِمَةٍ أَلْفَيْ كَلِمَةٍ.

1103- Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama bir kelime öğretti. O kelime bin kelime açar ve o her kelime de iki bin kelime açar.

1105- عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: عَلَّمَ رَسُولُ اللَّهِ عَلِيّاً عَلَيْهِمَا الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ أَلْفَ كَلِمَةٍ كُلُّ كَلِمَةٍ تَفْتَحُ أَلْفَ كَلِمَةٍ وَالْأَلْفُ كَلِمَةٍ يَفْتَحُ كُلُّ كَلِمَةٍ أَلْفَ كَلِمَةٍ.

1105- Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah Ali’ye aleyhimasselatu vesselam bin kelime öğretti ve her kelime bin kelime açar ve bin kelimenin her biri bin kelime açar.

1107- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى عَلِيٍّ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِ وَهُوَ عَلَى مِنْبَرِهِ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ائْذَنْ لِي أَتَكَلَّمْ بِمَا سَمِعْتُ عَنْ عَمَّارِ بْنِ يَاسِرٍ يَرْوِيهِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ: اتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تَكْذِبُوا عَلَى عَمَّارٍ فَلَمَّا قَالَ الرَّجُلُ ذَلِكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ قَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: تَكَلَّمْ قَالَ: سَمِعْتُ عَمَّاراً يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَقُولُ: أَنَا أُقَاتِلُ عَلَى التَّنْزِيلِ وَعَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ يُقَاتِلُ‌ عَلَى التَّأْوِيلِ قَالَ: صَدَقَ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ إِنَّ هَذِهِ عِنْدِي لَفِي الْأَلْفِ الْكَلِمَةِ تَتْبَعُ كُلُّ كَلِمَةٍ أَلْفَ كَلِمَةٍ آخَرٍ.

1107- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselam minberindeyken bir adam geldi ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Bana izin ver Ammar ibni Yasir’den duyduğum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden rivayet ettiği şeyi söyleyeyim. Dedi ki: Allah’a takvalı ol, Ammar hakkında yalan konuşma. Adam üç defa tekrarlayınca Ali aleyhisselam ona konuş dedi: dedi ki: Ammar’dan işittim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Ben tenzil üzerine savaşıyorum ve Ali aleyhisselam tevil üzerine savaşacak. Dedi ki: Kabe’nin Rabb’ine and olsun, doğru konuştu. Bu yanımdaki bin kelimede vardı ve o kelimenin her biri de başka bin kelimeyi izler.

1113- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: سَيَأْتِي مِنْ مَسْجِدِكُمْ هَذَا يَعْنِي مَكَّةَ ثَلَاثُمِائَةٍ وَثَلَاثَةَ عَشَرَ رَجُلًا يَعْلَمُ أَهْلُ مَكَّةَ أَنَّهُ لَمْ يَلِدْهُمْ آبَاؤُهُمْ وَلَا أَجْدَادُهُمْ عَلَيْهِمُ السُّيُوفُ مَكْتُوبٌ عَلَى كُلِّ سَيْفٍ كَلِمَةً يَفْتَحُ أَلْفَ كَلِمَةٍ تَبْعَثُ الرِّيحُ فَتُنَادِي بِكُلِّ وَادٍ هَذَا الْمَهْدِيُّ هَذَا الْمَهْدِيُّ يَقْضِي بِقَضَاءِ آلِ دَاوُدَ وَلَا يَسْأَلُ عَلَيْهِ بَيِّنَةً.

1113- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Sizin bu mescidinizden –Mekke’yi kastediyor- üç yüz on üç adam gelecek. Mekke’nin ehli bilecek ki onları babaları veya dedeleri doğurtmamıştır. Onların üzerlerinde kılıçlar vardır ve her kılıcın üzerinde kelime yazılıdır ve o da bin kelime açar. Rüzgâr eser ve her vadide şöyle nida eder: Bu Mehdi’dir, bu Mehdi’dir Â-li Davud’un hükmüyle hükmeder ve bir delil istemez.

1114- عَنْ سَعْدٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَال:َ‌ نَحْنُ عِنْدَهُ ثَمَانِيَةُ رِجَالٍ فَذَكَرْنَا رَمَضَانَ فَقَالَ: لَا تَقُولُوا هَذَا رَمَضَانُ وَلَا ذَهَبَ رَمَضَانُ وَلَا جَاءَ رَمَضَانُ فَإِنَّ رَمَضَانَ اسْمٌ مِنْ أَسْمَاءِ اللَّهِ لَا يَجِي‌ءُ وَلَا يَذْهَبُ وَإِنَّمَا يَجِي‌ءُ وَيَذْهَبُ الزَّائِلُ وَلَكِنْ قُولُوا شَهْرُ رَمَضانَ فَالشَّهْرُ الْمُضَافُ إِلَى الِاسْمِ وَالِاسْمُ اسْمُ اللَّهِ وَهُوَ الشَّهْرُ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ‌ جَعَلَهُ اللَّهُ مَثَلاً وَعِيداً أَلَا وَمَنْ خَرَجَ فِي شَهْرِ رَمَضَانَ مِنْ بَيْتِهِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَنَحْنُ سَبِيلُ اللَّهِ الَّذِي دَخَلَ عَلَيْهِ فَلَمَّا طَافَ بِالْحِصْنِ وَالْحِصْنُ هُوَ الْإِمَامُ فَكَبَّرَ عِنْدَ رُؤْيَتِهِ كَانَتْ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَخْرَةٌ أَثْقَلُ فِي مِيزَانِهِ مِنَ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَالْأَرَضِينَ السَّبْعِ وَمَا فِيهِنَّ وَمَا بَيْنَهُنَّ وَمَا تَحْتَهُنَّ.

قُلْتُ: يَا بَا جَعْفَرٍ وَمَا الْمِيزَانُ؟ فَقَالَ: إِنَّكَ قَدِ ازْدَدْتَ قُوَّةً وَنَظَراً يَا سَعْدُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الصَّخْرَةُ وَنَحْنُ الْمِيزَانُ وَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ فِي الْإِمَامِ: (لِيَقُومَ النَّاسُ‌ بِالْقِسْطِ) قَالَ: وَمَنْ كَبَّرَ بَيْنَ يَدَيِ الْإِمَامِ وَقَالَ: (لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ) كَتَبَ اللَّهُ لَهُ رِضْوَانَهُ الْأَكْبَرَ وَمَنْ يَكْتُبُ اللَّهُ لَهُ رِضْوَانَهُ الْأَكْبَرَ يَجْمَعُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ إِبْرَاهِيمَ وَمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْمُرْسَلِينَ فِي دَارِ الْجَلَالِ.

فَقُلْتُ لَهُ: وَمَا دَارُ الْجَلَالِ؟ قَالَ: نَحْنُ الدَّارُ وَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ‌: (تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُها لِلَّذِينَ لا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلا فَساداً وَالْعاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ)‌ فَنَحْنُ الْعَاقِبَةُ يَا سَعْدُ وَأَمَّا مَوَدَّتُنَا لِلْمُتَّقِينَ فَيَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‌ (تَبارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلالِ وَالْإِكْرامِ)‌ فَنَحْنُ جَلَالُ اللَّهِ وَكَرَامَتُهُ الَّتِي أَكْرَمَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى الْعِبَادَ بِطَاعَتِنَا.

1114- Saad şöyle rivayet eti: Biz sekiz kişi Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın yanındaydık. Ramazan’ı zikrettik. Dedi ki: Bu Ramazandır demeyin Ramazan gitti Ramazan geldi de demeyin. Ramazan Allah’ın isimlerinden bir isimdir gitmez ve gelmez. Sadece zail olan gider ve gelir. Velakin Ramazan’ın ayı deyin. Ay isme izafedir ve isim Allah’ın ismidir ve o Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır ve o ayı misal ve bayram karar kıldı. Kim Ramazan’ın ayında Allah yolunda evinden çıkarsa girdiği o Allah’ın yolu biziz. Kaleyi tavaf ettiğinde ve o kale İmamdır ve onu gördüğü zaman tekbir getirir o onun için bir kayadır. Kıyamet’in günü mizanında yedi sema ve yedi arzdan onlarda olanlardan onların arasında olanlardan ve onların altında olanlardan daha ağırdır.

Dedim ki: Ya Ebu Cafer! Mizan nedir? Dedi ki: Ya Saad! Kuvvetini ve nazarını arttırmışsın. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi kayadır ve bizde mizanız. Allahı’n İmam hakkındaki sözü: (İnsanlar adaleti ayakta tutsunlar diye. Hadid 25)

Dedi ki: Kim İmamın önünde tekbir getirir ve şöyle derse: ‘’Eşhedu en la ilahe illallah vahdehu la şerikeleh’’ Allah ona en büyük Rızvan’ını yazar ve Allah kime en büyük Rızvan’ını yazarsa Celal’in yurdunda onunla İbrahim’i Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi ve murselleri buluşturur.

Dedim ki: Celal’in yurdu nedir? Dedi ki: Yurt biziz Allah’ın onun hakkındaki sözü: (İşte ahiret yurdu; biz onu, arzda büyüklenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere karar kılarız. Akıbet muttakilerindir. Kasas 83) Ve biz akıbetiz ya Saad! İşte muttakilere olan sevgimiz. Allah Tebareke ve Teala diyor ki: (Celal ve ikram sahibi Rabb’inin ismi yücedir. Rahman 78) Allah Tebareke ve Teala’nın kullarına bizim itaatimizle ikramda bulunduğu Allah’ın celali ve kerameti biziz.

(Bu babda konuyla alakalı on iki tane rivayet vardı.)

                                   7. Cüz

1. Bab: Rasûlullah’ın Ali’ye Öğrettiği Hadisin Zikri

1115- عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ زَوْجَةِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَتْ:‌ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فِي مَرَضِهِ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ: ادْعُوا لِي خَلِيلِي فَأَرْسَلَتْ عَائِشَةُ إِلَى أَبِيهَا فَلَمَّا جَاءَ غَطَّى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَجْهَهُ وَقَالَ: ادْعُوا لِي خَلِيلِي فَرَجَعَ مُتَحَيِّراً وَأَرْسَلَتْ حَفْصَةُ إِلَى أَبِيهَا فَلَمَّا جَاءَ غَطَّى وَجْهَهُ وَقَالَ: ادْعُوا لِي خَلِيلِي فَرَجَعَ عُمَرُ مُتَحَيِّراً وَأَرْسَلَتْ فَاطِمَةُ عَلَيْهَا السَّلَامُ إِلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا جَاءَ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَدَخَلَ ثُمَّ جَلَّلَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ بِثَوْبِهِ قَالَتْ: قَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: حَدَّثَنِي بِأَلْفِ حَدِيثٍ يَفْتَحُ كُلُّ حَدِيثٍ أَلْفَ حَدِيثٍ حَتَّى عَرِقْتُ وَعَرِقَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَسَالَ عَلَيَّ عَرَقُهُ وَسَالَ عَلَيْهِ عَرَقِي‌.

1115- Nebi sallallahu aleyhi ve alihinin zevcesi Ummu Seleme şöyle rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi vefat ettiği hastalığında dedi ki: Bana halilimi çağırın. Bunun üzerine Aişe babasına haber gönderdi. O geldiğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi yüzünü örttü ve dedi ki: Bana halilimi çağırın. Bunun üzerine şaşkın bir şekilde geri döndü. Hafsa babasına haber gönderdi. O geldiğinde yüzünü örttü ve dedi ki: Bana halilimi çağırın. Bunun üzerine Ömer de şaşkın bir şekilde geri döndü. Fatime aleyhasselam Ali aleyhisselama haber gönderdi. O geldiğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ayağa kalktı o da içeri girdi sonra elbisesiyle Ali aleyhisselamın üzerini örttü. Ali aleyhisselam dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve ben terleyene kadar bana bin hadis anlattı ve her hadis bin kapı açar. Onun teri benim üzerime aktı ve benim terim de onun üzerine aktı.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

2. Bab: İmamlar Bir Şeyi Bilmek İstediklerinde Bilirler

1120- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ الْعَالِمُ إِذَا شَاءَ أَنْ يَعْلَمَ عَلِمَ.

1120- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Alim bir şeyi bilmek istediğinde onu bilir.

1123- عَنْ عَمَّارٍ السَّابَاطِيِّ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنِ الْإِمَامِ أَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ؟ قَالَ: لَا وَلَكِنْ إِذَا أَرَادَ أَنْ يَعْلَمَ الشَّيْ‌ءَ أَعْلَمَهُ اللَّهُ ذَلِكَ.

1123- Ammar Sabati şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İmam gaybı bilir mi? Dedi ki: Hayır velakin bir şeyi bilmek istediğinde Allah ona onu öğretir.

1124- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِذَا أَرَادَ الْإِمَامُ أَنْ يَعْلَمَ شَيْئاً عَلَّمَهُ اللَّهُ ذَلِكَ‌.

1124- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İmam bir şeyi bilmek istediğinde Allah onu ona öğretir.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

3. Bab: İmamın Kalbine Atılır Kulağına Seslenilir

1126- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: الَّذِي يُسْأَلُ الْإِمَامُ عَنْهُ وَلَيْسَ عِنْدَهُ فِيهِ شَيْ‌ءٌ مِنْ أَيْنَ يَعْلَمُهُ؟ قَالَ: يُنْكَتُ فِي الْقَلْبِ نَكْتاً أَوْ يُنْقَرُ فِي الْأُذُنِ نَقْراً.

1126- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İmama sorulur ve soru hakkında yanında bir şey olmaz, sonra onu nereden bilir? Dedi ki: Bir atışla kalbine atılır veya bir seslenişle kulağına seslenilir.

1127- عَنْ عِيسَى بْنِ حَمْزَةَ الثَّقَفِيِّ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّا نَسْأَلُكَ أَحْيَاناً فَتُسْرِعُ فِي الْجَوَابِ وَأَحْيَاناً تَطْرُقُ ثُمَّ تُجِيبُنَا قَالَ: نَعَمْ إِنَّهُ يُنْقَرُ وَيُنْكَتُ فِي آذَانِنَا وَقُلُوبِنَا فَإِذَا نُكِتَ أَوْ نُقِرَ نَطَقْنَا وَإِذَا أُمْسِكَ عَنَّا أَمْسَكْنَا.

1127- İsa ibni Hamza Sakafi şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Biz sana soru soruyoruz bazen cevap vermede çok seri oluyorsun bazen de başını aşağı eğip susuyorsun sonra cevap veriyorsun. Dedi ki: Evet o kulaklarımıza seslenilir ve kalplerimize atılır. Seslenildiğinde ve atıldığında konuşuruz ve bize cevap verilmediğinde biz de vermeyiz.

1129- عَنِ الْحَسَنِ بْنِ يَحْيَى الْمَدَائِنِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ لَهُ: أَخْبِرْنِي عَنِ الْإِمَامِ إِذَا سُئِلَ كَيْفَ يُجِيبُ؟ فَقَالَ: إِلْهَامٌ وَسَمَاعٌ وَرُبَّمَا كَانَا جَمِيعاً.

1129- Hasan ibni Yahya şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Bana imamdan haber ver, bir şey sorulduğunda nasıl cevap verir? Dedi ki: İlhamla ve işitmeyle bazen de ikisi beraber olur.

1134- عَنِ الْحَرْثِ بْنِ الْمُغِيرَةِ النَّضْرِيِّ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَا عِلْمُ عَالِمِكُمْ جُمْلَةٌ يُقْذَفُ فِي قَلْبِهِ وَيُنْكَتُ فِي أُذُنِهِ؟ قَالَ: فَقَالَ: وَحْيٌ كَوَحْيِ أُمِّ مُوسَى.

1134- Haris ibni Muğiyre Nedri şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sizin aliminizin ilmi kalbe atılan veya kulağına söylenen bir cümle midir? Dedi ki: Musa’nın annesine vahyedilen gibi bir vahiydir.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)

4. Bab: İmamların İlimlerini Üç Yönüyle Tefsir Etmesi

1138- عَلِيٍّ السَّائِيِّ قَالَ‌: سَأَلْتُ الصَّادِقَ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ مَبْلَغِ عِلْمِهِمْ فَقَالَ: مَبْلَغُ عِلْمِنَا ثَلَاثَةُ وُجُوهٍ مَاضٍ وَغَابِرٌ وَحَادِثٌ فَأَمَّا الْمَاضِي فَمُفَسَّرٌ وَأَمَّا الْغَابِرُ فَمَزْبُورٌ وَأَمَّا الْحَادِثُ فَقَذْفٌ فِي الْقُلُوبِ وَنَقْرٌ فِي الْأَسْمَاعِ وَهُوَ أَفْضَلُ عِلْمِنَا وَلَا نَبِيَّ بَعْدَ نَبِيِّنَا.

1138- Ali Sai şöyle rivayet etti: Sadık aleyhisselama ilimlerinin ulaştığı miktarı sordum dedi ki: İlmimizin üç yönü vardır geçmiş yönü, gelecek yönü ve vuku bulan yönü. Geçmiş olan tefsir edilmiştir, gelecek olan yazılmıştır ve vuku bulan kalbe atılış ve kulağa sesleniştir ve o bizim ilmimizin en üstünüdür ve nebimizden sonra bir nebi yoktur.

1140- عَنْ زُرَارَةٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ: كَيْفَ يَعْلَمُ أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمَلَكِ وَلَا يَخَافُ أَنْ يَكُونَ مِنَ الشَّيْطَانِ إِذَا كَانَ لَا يَرَى الشَّخْصَ؟ قَالَ: إِنَّهُ يُلْقَى عَلَيْهِ السَّكِينَةُ فَيَعْلَمُ أَنَّهُ مِنَ‌ الْمَلَكِ وَلَوْ كَانَ مِنَ الشَّيْطَانِ اعْتَرَاهُ فَزَعٌ وَإِنْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَا زُرَارَةُ لَا يَتَعَرَّضُ لِصَاحِبِ هَذَا الْأَمْرِ.

1140- Zurare şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İmam kendisine gelen şeyin melekten olduğunu nasıl bilir, bir şahıs görmediği halde Şeytan’dan olduğu konusunda korkulmaz mı? Dedi ki: Onun üzerine bir sukunet bürünür ve onun melekten olduğunu bilir. Eğer Şeytan’dan olsa korku onu arındırır, eğer Şeytan olsa ya Zurare! Şeytan bu işin sahibine taarruz edemez.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

5. Bab: İmamlar Muhaddeslerdir  ve Mufehhemlerdir 

1142- عن أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ الْأَئِمَّةُ عُلَمَاءُ صَادِقُونَ مُفَهَّمُونَ مُحَدَّثُونَ.

1142- Ebul Hasan aleyhisselam şöyle dedi: İmamlar alimlerdir, sadıklardır, mufehhemlerdir ([10]) ve muhaddeslerdir.

1144- عَنِ الْحَكَمِ بْنِ عُيَيْنَةَ قَالَ‌ دَخَلْتُ عَلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَوْماً فَقَالَ لِي: يَا حَكَمُ هَلْ تَدْرِي مَا الْآيَةُ الَّتِي كَانَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَعْرِفُ بِهَا صَاحِبَ قَتْلِهِ وَيَعْلَمُ بِهَا الْأُمُورَ الْعِظَامَ الَّتِي كَانَ يُحَدِّثُ بِهَا النَّاسَ؟

قَالَ الْحَكَمُ: فَقُلْتُ فِي نَفْسِي قَدْ وَقَعْتُ عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ أَعْلَمُ بِذَلِكَ تِلْكَ الْأُمُورَ الْعِظَامَ قَالَ: فَقُلْتُ: لَا وَاللَّهِ لَا أَعْلَمُ الْآيَةَ أَخْبِرْنِي بِهَا يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ قَالَ: هُوَ وَاللَّهِ قَوْلُ اللَّهِ: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ) فَقُلْتُ: وَكَانَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُحَدَّثاً؟ قَالَ: نَعَمْ وَكُلُّ إِمَامٍ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ فَهُوَ مُحَدَّثٌ.

1144- Hakem ibni Uyeyne şöyle rivayet etti: Bir gün Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın huzuruna vardım bana dedi ki: Ya Hakem! Biliyor musun Ali ibni Ebu Talib’in katilini ve azim işleri kendisiyle bildiği ve insanlara kendisiyle bahsettiği ayet neydi?

Hakem: Kendi kendime dedim ki: Ali ibni Huseyn’in ilmimden bir kısmına konacağım bazı büyük işleri bileceğim. Dedim ki: Hayır vallahi onu bilmiyorum Ey Rasûlullah’ın oğlu! O ayeti bana haber ver. Dedi ki: (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi ve muhaddes yoktur ki. Hac 52) Dedim ki: Ali ibni Ebu Talib aleyhisselam muhaddes miydi? Dedi ki: Evet, biz Ehli Beyt’ten olan her imam muhaddestir.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

6. Bab: Muhaddesin Sıfatı Nasıldır, Kendisine Nasıl Davranılır, İmamlara Nasıl Haber Verilir

1151- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي يَعْفُورٍ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّا نَقُولُ إِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ لَيُنْكَتُ فِي قَلْبِهِ أَوْ يُنْقَرُ فِي صَدْرِهِ وَأُذُنِهِ قَالَ: إِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَ مُحَدَّثاً قَالَ: فَلَمَّا أَكْثَرْتُ عَلَيْهِ قَالَ: إِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَ يَوْمَ بَنِي قُرَيْظَةَ وَبَنِي النَّضِيرِ كَانَ جَبْرَئِيلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ يَمِينِهِ وَمِيكَائِيلُ عَنْ يَسَارِهِ يُحَدِّثَانِهِ.

1151- Abdullah ibni Ebi Yafur şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Biz diyoruz ki Ali aleyhisselamın kalbine atılıyor, göğsüne ve kulağına ağırlık geliyor? Dedi ki: Ali aleyhisselam muhaddesti. Meseleyi daha fazla konuştuğunda dedi ki: Ali aleyhisselam Gureyzeoğulları ve Neziroğulları günü Cebrail aleyhisselam sağındaydı ve Mikail de solunda onunla konuşuyorlardı.

1153- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: كَانَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُحَدَّثاً وَكَانَ سُلَيْمَانُ مُحَدَّثاً قَالَ: قُلْتُ: فَمَا آيَةُ الْمُحَدَّثِ؟ قَالَ: يَأْتِيهِ مَلَكٌ فَيَنْكُتُ فِي قَلْبِهِ كَيْتَ وَكَيْتَ.

1153- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediği rivayet etti: Ali aleyhisselam muhaddesti ve Süleyman da muhaddesti. Dedim ki: Muhaddesin alameti nedi? Dedi ki: Ona bir melek gelir ve şöyle şöyle kalbine atar.

1154- عَنْ زُرَارَةَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ كُنْتُ بِالْمَدِينَةِ فَلَمَّا شَدُّوا عَلَى دَوَابِّهِمْ وَقَعَ فِي نَفْسِي شَيْ‌ءٌ مِنْ أَمْرِ الْمُحَدَّثِ فَأَتَيْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَاسْتَأْذَنْتُ فَقَالَ: مَنْ هَذَا؟ قُلْتُ: زُرَارَةُ قَالَ: ادْخُلْ ثُمَّ قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يُمْلِي عَلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَنَامَ نَوْمَةً وَنَعَسَ نَعْسَةً فَلَمَّا رَجَعَ نَظَرَ إِلَى الْكِتَابِ فَمَدَّ يَدَهُ قَالَ: مَنْ أَمْلَى هَذَا عَلَيْكَ؟ قَالَ: أَنْتَ قَالَ: لَا بَلْ جَبْرَئِيلُ.

1154- Zurare şöyle rivayet etti: Medine’deydim dostlarım bineklerini hazırladıklarında içime mehaddesle alakalı bir şey düştü. Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama gittim ve izin istedim. Dedi ki: Sen kimsin? Dedim ki: Zurare. Dedi ki: İçeri gir sonra dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama yazı yazdırıyordu. Bunun üzerine o da bir uyuma bir uyuklama yaşadı. Kendine geldiğinde kitaba baktı ve elini kitaba uzattı. Rasûlullah dedi ki: Bunu kim yazdırdı? Dedi ki: Sen yazdırdın. Dedi ki: Hayır aksine Cebrail.

1161- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ:‌ كُنْتُ أَنَا وَالْمُغِيرَةُ بْنُ سَعِيدٍ جَالِسَيْنِ فِي الْمَسْجِدِ فَأَتَانَا الْحَكَمُ بْنُ عُيَيْنَةَ فَقَالَ: لَقَدْ سَمِعْتُ مِنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ حَدِيثاً مَا سَمِعَهُ أَحَدٌ قَطُّ فَسَأَلْنَاهُ فَأَبَى أَنْ يُخْبِرَنَا بِهِ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَقُلْنَا إِنَّ الْحَكَمَ بْنَ عُيَيْنَةَ أَخْبَرَنَا أَنَّهُ سَمِعَ مِنْكَ مَا لَمْ يَسْمَعْهُ مِنْكَ أَحَدٌ قَطُّ فَأَبَى أَنْ يُخْبِرَنَا بِهِ فَقَالَ: نَعَمْ وَجَدْنَا عِلْمَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي آيَةٍ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ) فَقُلْنَا: لَيْسَتْ هَكَذَا هِيَ فَقَالَ: فِي كِتَابِ عَلِيٍّ: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ) فَقُلْتُ: وَأَيُّ شَيْ‏ءٍ الْمُحَدَّثُ؟ فَقَالَ: يُنْكَتُ فِي أُذُنِهِ فَيَسْمَعُ طَنِيناً كَطَنِينِ الطَّسْتِ أَوْ يُقْرَعُ عَلَى قَلْبِهِ فَيَسْمَعُ وَقْعاً كَوَقْعِ السِّلْسِلَةِ عَلَى الطَّسْتِ فَقُلْتُ إِنَّهُ نَبِيٌّ؟ قَالَ: لَا مِثْلُ الْخَضِرِ وَمِثْلُ ذِي الْقَرْنَيْنِ‏.

1161- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ben ve Muğiyre ibni Said mescitte oturuyorduk, yanımıza Hakem ibni Uyeyne geldi ve dedi ki: Ebu Cafer aleyhisselamdan bir söz işittim, kesinlikle onu başka kimse işitmedi. Ona ne olduğunu sorduk bize haber vermekten yüz çevirdi. Biz de onun huzuruna vardık ve dedik ki: Hakem ibni Uyeyne bize dedi ki senden bir şey işitmiş onu başka kimse senden işitmemiş? Dedi ki: Evet Allah’ın kitabındaki ayette Ali aleyhisselamın ilmini bulduk: (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi ve muhaddes yoktur ki. Hac 52) dedik ki: O ayet böyle değil. Dedi ki: Ali’nin kitabında: (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi ve muhaddes yoktur bir şey dilediği zaman Şeytan, onun dileğine bir fitne katmaya uğraşmasın. Hac 52) Dedim ki: Muhaddes nedir? Dedi ki: Kulağına seslenilir aynı leğenin çınlaması gibi veya kalbine vurulur ve zincirin leğene düşmesi gibi bir düşme sesi işitir. Dedim ki: O nebi midir? Dedi ki: Hayır aynı Hızır gibi aynı Zulkarneyn gibi.

(Bu babda konuyla alakalı on iki tane rivayet vardı.)

7. Bab: Gün Gün, Saat Saat, Vuku Bulacak Şeylerin İmama Atılması

1164- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! أَيُّ شَيْ‌ءٍ هُوَ الْعِلْمُ عِنْدَكُمْ؟ قَالَ: مَا يَحْدُثُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْأَمْرُ بَعْدَ الْأَمْرِ وَالشَّيْ‌ءُ بَعْدَ الشَّيْ‌ءِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

1164- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım sizin yanınızdaki ilim nedir? Dedi ki: Kıyametin gününe kadar gece gündüz vuku bulan bir işten sonraki bir iş bir şeyden sonraki bir şeydir.

1165- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ إِنَّ عِنْدَنَا الصُّحُفَ الْأُولَى صُحُفَ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى فَقَالَ لَهُ ضُرَيْسٌ: أَ لَيْسَتْ هِيَ الْأَلْوَاحُ؟ فَقَالَ: بَلَى قَالَ ضُرَيْسٌ: إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْعِلْمُ فَقَالَ: لَيْسَ هَذَا الْعِلْمَ إِنَّمَا هَذِهِ الْأَثَرَةُ إِنَّمَا الْعِلْمُ مَا يَحْدُثُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ يَوْمٌ بِيَوْمٍ وَسَاعَةٌ بِسَاعَةٍ.

1165- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: İlk suhuflar İbrahim ve Musa’nın suhufları bizim yanımızdadır. Dureys dedi ki: Onlar levhalar değil mi? Dedi ki: Tabii ki. Dureys dedi ki: İşte bu ilimdir. Dedi ki: Bu ilim değildir bu sadece eseridir. İlim sadece gece ve gündüz, gün be gün, saat be saat vuku bulan şeydir.

1166- عَنْ مَنْصُورِ بْنِ حَازِمٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‌ إِنَّ عِنْدَنَا صَحِيفَةٌ فِيهِ أَرْشُ الْخَدْشِ قَالَ: قُلْتُ: هَذَا هُوَ الْعِلْمُ قَالَ: إِنَّ هَذَا لَيْسَ بِالْعِلْمِ إِنَّمَا هُوَ الْأَثَرَةُ إِنَّمَا الْعِلْمُ الَّذِي يَحْدُثُ فِي كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ وَعَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِمَا وَعَلَى أَوْلَادِهِمَا.

1166- Mensur ibni Hazim Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Bizim yanımızda bir sahife var. İçinde tırmalamanın bile karşılığı var. Dedim ki: İşte bu ilimdir. Dedi ki: Muhakkak ki bu ilim değil bu sadece eseridir. İlim sadece gece ve gündüz vuku bulan Rasûlullah ve Ali ibni Ebu Talib’ten gelen şeydir sallallahu aleyhima ve ala evladihima.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

8. Bab: İmamlar İlimlerini Rasûlullah’tan ve Emîr'ül Müminîn’den Miras Alırlar, Hikmet Sinelerine Atılır ve Kulaklarına Seslenilir

1169- عَنِ الْحَرْثِ بْنِ الْمُغِيرَةِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: إِنَّ الْأَرْضَ لَا تُتْرَكُ بِغَيْرِ عَالِمٍ قُلْتُ: الَّذِي يَعْلَمُهُ عَالِمُكُمْ مَا هُوَ؟ قَالَ: وِرَاثَةٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمِنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عِلْمٌ يَسْتَغْنِي بِهِ عَنِ النَّاسِ وَلَا يَسْتَغْنِي النَّاسُ عَنْهُ قُلْتُ: وَحِكْمَةٌ تُقْذَفُ فِي صَدْرِهِ أَوْ تُنْكَتُ فِي أُذُنِهِ؟ فَقَالَ: ذَاكَ وَذَاكَ.

1169- Haris ibni Muğiyre şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam dedi ki: Arz alimsiz bırakılmaz. Dedim ki: Aliminizin bildiği şey nedir? Dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın verasetidir. İlimdir, o ilimle insanlara ihtiyaçları yoktur, insanların o ilme ihtiyaçları vardır. Dedim ki: Göğsüne atılan veya kulağına seslenilen bir hikmet midir? Dedi ki: Her ikisi de.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamlar Yetmiş Yön Üzere Konuşurlar

1179- عَنْ عَبْدِ الْأَعْلَى بْنِ أَعْيَنَ قَالَ‏: دَخَلْتُ أَنَا وَعَلِيُّ بْنُ حَنْظَلَةَ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَأَلَهُ عَلِيُّ بْنُ حَنْظَلَةَ عَنْ مَسْأَلَةٍ فَأَجَابَ فِيهَا فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ: فَإِنْ كَانَ كَذَا وَكَذَا؟ فَأَجَابَهُ فِيهَا بِوَجْهٍ آخَرَ فَقَالَ لَهُ: فَإِنْ كَانَ كَذَا وَكَذَا فَأَجَابَهُ بِوَجْهٍ آخَرَ حَتَّى أَجَابَهُ فِيهَا بِأَرْبَعَةِ وُجُوهٍ فَالْتَفَتَ إِلَيَّ عَلِيُّ بْنُ حَنْظَلَةَ فَقَالَ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ قَدْ أَحْكَمْنَاهُ فَسَمِعَهُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ فَقَالَ لَهُ: لَا تَقُلْ هَكَذَا يَا أَبَا الْحَسَنِ فَإِنَّكَ رَجُلٌ وَرِعٌ إِنَّ مِنَ الْأَشْيَاءِ أَشْيَاءَ ضَيِّقَةً وَلَيْسَ تَجْرِي إِلَّا عَلَى وَجْهٍ وَاحِدٍ مِنْهَا وَقْتُ الْجُمُعَةِ لَيْسَ لِوَقْتِهَا إِلَّا وَقْتٌ وَاحِدٌ حِينَ تَزُولُ الشَّمْسُ وَمِنَ الْأَشْيَاءِ أَشْيَاءُ مُوَسَّعَةٌ تَجْرِي عَلَى وُجُوهٍ كَثِيرَةٍ وَهَذَا مِنْهَا وَاللَّهِ إِنَّ لَهُ عِنْدِي سَبْعِينَ وَجْهاً.

1179- Abdulala ibni Ayan şöyle rivayet etti: Ben ve Ali ibni Hanzala Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardık. Ali ibni Hanzala ona bir soru sordu o da cevap verdi. Ali ona dedi ki: Eğer şöyle şöyle olsa? Ona başka bir cevap verdi. Dedi ki: Eğer şöyle şöyle olsa? Ona başka bir cevap verdi. Hatta ona dört farklı cevap verdi. Ali ibni Hanzala bana yönelip dedi ki: Ya Ebu Muhammed! Ona hükmettik. Ebu Abdullah aleyhisselam onu işitti ve dedi ki: Ya Ebul Hasan! Böyle konuşma, sen veralı birisin. Şeylerden dar şeyler vardır o sadece bir yönde cereyan eder. O şeylerden Cuma’nın vakti Güneş zevaldeyken olan vardır ve onun ondan başka vakti yoktur. Ve şeylerden geniş şeyler vardır çok yönde cereyan olur bu ondandır. Vallahi benim yanımda onun yetmiş yönü var.

1180- عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي حَمْزَةَ قَالَ‌: دَخَلْتُ أَنَا وَأَبُو بَصِيرٍ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَبَيْنَا نَحْنُ قُعُودٌ إِذْ تَكَلَّمَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِحَرْفٍ فَقُلْتُ أَنَا فِي نَفْسِي: هَذَا مِمَّا أَحْمِلُهُ إِلَى الشِّيعَةِ هَذَا وَاللَّهِ حَدِيثٌ لَمْ أَسْمَعْ مِثْلَهُ قَطُّ قَالَ: فَنَظَرَ فِي وَجْهِي ثُمَّ قَالَ: إِنِّي لَأَتَكَلَّمُ بِالْحَرْفِ الْوَاحِدِ لِي فِيهِ سَبْعُونَ وَجْهاً إِنْ شِئْتُ أَخَذْتُ كَذَا وَإِنْ شِئْتُ أَخَذْتُ كَذَا.

1180- Ali ibni Ebu Hamza şöyle rivayet etti: Ben ve Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardık. Biz oturuyorken Ebu Abdullah aleyhisselam bir harf konuştu. Kendi kendime dedim ki bu Şiaya taşıyacaklarımdan. Vallahi böyle bir hadisi hiç duymamıştım. Yüzüme baktı ve dedi ki: Ben bir harf konuşurum, o harfin benim için yetmiş yönü vardır. Dilersem şöyle alırım, dilersem böyle alırım.

1183- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ أَنْتُمْ أَفْقَهُ النَّاسِ مَا عَرَفْتُمْ مَعَانِيَ كَلَامِنَا إِنَّ كَلَامَنَا لَيَنْصَرِفُ عَلَى سَبْعِينَ وَجْهاً.

1183- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Siz bizim sözümüzün manalarını anladığınızda insanların dinde en derin kavrayış sahibisiniz. Muhakkak ki bizim sözümüz yetmiş yöne ayrılır.

(Bu babda konuyla alakalı on dört tane rivayet vardı.)

10. Bab: İmamlar Arzda Haktan ve Batıldan Artanı ve Eksileni Bilirler

1192- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‌ إِنَّ اللَّهَ لَمْ يَدَعِ الْأَرْضَ إِلَّا وَفِيهَا عَالِمٌ يَعْلَمُ الزِّيَادَةَ وَالنُّقْصَانَ فِي الْأَرْضِ فَإِذَا زَادَ الْمُؤْمِنُونَ شَيْئاً رَدَّهُمْ وَإِذَا نَقَصُوا أَكْمَلَهُ لَهُمْ فَقَالَ: خُذُوهُ كَامِلًا وَلَوْ لَا ذَلِكَ لَالْتَبَسَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَمْرُهُمْ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ الْحَقِّ وَالْبَاطِلِ.

1192- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah arzı alimsiz bırakmaz, o alim arzdaki artışı ve noksanlığı bilir. Muminler bir şey artırsalar onları reddeder, bir şey de eksiltseler o eksikliği onlar için tamamlar. Bunu böyle bilin, öyle olmasaydı muminlerin işleri kendilerine karışırdı ve hakla batılın arasını ayırt edemezlerdi.

1195- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَنْ تَبْقَى الْأَرْضُ إِلَّا وَفِيهَا رَجُلٌ مِنَّا يَعْرِفُ الْحَقَّ فَإِذَا زَادَ النَّاسُ فِيهِ قَالَ قَدْ زَادُوا وَإِذَا نَقَصُوا مِنْهُ قَالَ قَدْ نَقَصُوا وَإِذَا جَاءُوا بِهِ صَدَّقَهُمْ وَلَوْ لَمْ يَكُنْ كَذَلِكَ لَمْ يُعْرَفِ الْحَقُّ مِنَ الْبَاطِلِ.

1195- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Arz bizden hakkı bilen bir adam olmadan asla baki kalmaz. İnsanlar hakta bir şey artırsalar der ki: Artırdılar. Ondan da bir şey eksiltseler der ki: Eksilttiler. Onlar bu bilgiyle geldiklerinde onları tasdikle. Eğer öyle olmasaydı hak batıldan ayırt edilmez, tanınmazdı.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

11. Bab: İmamlar Bütün Dillerde Konuşurlar

1202- عَنْ عَلِيِّ بْنِ مَهْزِيَارَ عَنِ الطَّيِّبِ الْهَادِي عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَيْهِ فَابْتَدَأَنِي وَكَلَّمَنِي بِالْفَارِسِيَّةِ.

1202- Ali ibni Mehziyar şöyle rivayet eder: Tayyib Hadi aleyhisselamın huzuruna vardım, ben bir şey demeden söze başladı ve benimle Farsça konuştu.

1207- عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ مِهْرَانَ عَنْ رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ بَيْرَمَا قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَوَدَّعْتُهُ وَخَرَجْتُ حَتَّى بَلَغْتُ الْأَعْوَصَ ثُمَّ ذَكَرْتُ حَاجَةً لِي فَرَجَعْتُ إِلَيْهِ وَالْبَيْتُ غَاصٌّ بِأَهْلِهِ وَكُنْتُ أَرَدْتُ أَنْ أَسْأَلَهُ عَنْ بُيُوضِ دُيُوكِ الْمَاءِ فَقَالَ لِي: (يا تب) يَعْنِي الْبَيْضَ (دعا نامينا) يَعْنِي دُيُوكَ الْمَاءِ (بنا حل) يَعْنِي لَا تَأْكُلْ.

1207- İsmail ibni Mihran Birma ehlinden bir adamdan şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzurundaydım, ona veda ettim ve çıktım hatta Avas’a vardım. Sonra aklıma bir soru geldi, geri yanına döndüm evi ehliyle tıka basa doluydu. Ona su horozlarının yumurtalarını sormak istiyordum dedi ki: (Yatub) yani yumurta, (Deanamiyna) yani su horozları, (Binahil) yani yeme.

1208- عَنْ أَحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي نَصْرٍ قَالَ حَدَّثَنِي رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ جِسْرِ بَابِلَ قَالَ:‏ كَانَ فِي الْقَرْيَةِ رَجُلٌ يُؤْذِينِي وَيَقُولُ لِي: يَا رَافِضِيُّ وَيَشْتِمُنِي وَكَانَ يُلَقَّبُ بِقِرْدِ الْقَرْيَةِ قَالَ: فَحَجَجْتُ سَنَةً فَدَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لِي ابْتِدَئاً: قوفه ما نامت قَالَ: فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! مَتَى؟ قَالَ لِي: فِي السَّاعَةِ فَكَتَبْتُ الْيَوْمَ وَالسَّاعَةَ فَلَمَّا قَدِمْتُ الْكُوفَةَ تَلَقَّانِي أَخِي فَسَأَلْتُهُ عَمَّنْ بَقِيَ وَعَمَّنْ مَاتَ فَقَالَ لِي: قوفه ما نامت وَهِيَ بِالنَّبَطِيَّةِ: قِرْدُ الْقَرْيَةِ مَاتَ فَقُلْتُ لَهُ: مَتَى؟ فَقَالَ لِي: يَوْمَ كَذَا وَكَذَا فِي وَقْتٍ كَذَا فَكَانَ فِي الْوَقْتِ الَّذِي أَخْبَرَنِي بِهِ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1208- Ahmed ibni Muhammed ibni Ebu Nasr şöyle rivayet etti: Babil Köprüsü’nün ehlinden birisi bana şöyle anlattı: Köyde bir adam vardı. Bana eziyet ediyor ya Rafizi diyor sövüyordu. Onun lakabı köyün maymunuydu. Hacca gittim, hac zamanı Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Ben bir şey demeden dedi ki: Gufuh ma namet. Dedim ki: Sana feda olayım ne zaman? Dedi ki: Şu saatte. O günü ve saati yazdım. Kufe’ye ulaştığımda beni kardeşim karşıladı. Ona kalanları ve ölenleri sordum. Bana dedi ki: Gufuh ma namet. O Nebatiyyece’de köyün maymunu öldü demek. Dedim ki: Ne zaman öldü? Dedi ki: Şu gün ve şu vakitte. O gün Ebu Abdullah aleyhisselamın bana onun haberini verdiği gündü.

1215- عَنْ أَحْمَدَ بْنِ قَابُوسِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ دَخَلَتْ عَلَيْهِ قَوْمٌ مِنْ أَهْلِ خُرَاسَانَ فَقَالَ ابْتِدَاءً مِنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ: مَنْ جَمَعَ مَالاً مِنْ مَهَاوِشَ أَذْهَبَهُ اللَّهُ فِي نَهَابِرَ فَقَالُوا لَهُ: جُعِلْنَا فِدَاكَ! لَا نَفْهَمُ هَذَا الْكَلَامَ فَقَالَ: هر مال كه از باد آيد بدم شود.

1215- Ahmed ibni Gabus babasından Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Horasan ehlinden bir kavim onun huzuruna vardı ve bir şey sorulmadan söze başlayıp dedi ki: Kim gasb yoluyla bir mal toplarsa Allah onu soygun, yağma yoluyla telef eder. Dediler ki: Sana feda olalım bu sözü anlamıyoruz. Dedi ki: Her mal ki ez bad ayed bidem şod.

(Bu babda konuyla alakalı on beş tane rivayet vardı.)

12. Bab: İmamlar Aleyhimusselam Bütün Dilleri Bilirler

 

1222- عَنِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَرْفَعُ الْحَدِيثَ إِلَى الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ‌: إِنَّ لِلَّهِ مَدِينَتَيْنِ إِحْدَاهُمَا بِالْمَشْرِقِ وَالْأُخْرَى بِالْمَغْرِبِ عَلَيْهِمَا سُورَانِ مِنْ حَدِيدٍ وَعَلَى كُلِّ مَدِينَةٍ أَلْفُ أَلْفِ مِصْرَاعٍ مِنْ ذَهَبٍ وَفِيهَا سَبْعُونَ أَلْفَ أَلْفِ لُغَةٍ يَتَكَلَّمُ كُلٌّ لُغَةً بِخِلَافِ لُغَةِ صَاحِبِهِ وَأَنَا أَعْرِفُ جَمِيعَ اللُّغَاتِ وَمَا فِيهَا وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا عَلَيْهِمَا حُجَّةٌ غَيْرِي وَغَيْرُ الْحُسَيْنِ أَخِي.

1222- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Hasan ibni Ali aleyhisselamdan şöyle rivayet etti: Muhakkak ki Allah’ın iki tane şehri vardır, birisi batıda diğeri doğudadır. O iki şehrin surları demirdendir. Her bir şehrin altından bir milyon kapısı vardır. Orada yetmiş milyon lugat vardır ve her bir kimse arkadaşının lugatının hilafına konuşur. Ve ben o iki şehirde olan ve ikisinin arasında olan bütün lugatları biliyorum. Ve onlara benden ve kardeşim Huseyn’den başka huccet yoktur.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

13. Bab:  İmamlar Nebilere İnen Kitapları Tevrat’ı İncil’i ve Diğerlerini Dil Farklarına Rağmen Okurlar

1225- عَنْ سَمَاعَةَ عَنْ شَيْخٍ مِنْ أَصْحَابِنَا عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: جِئْنَا نُرِيدُ الدُّخُولَ عَلَيْهِ فَلَمَّا صِرْنَا بِالدِّهْلِيزِ سَمِعْنَا قِرَاءَةً بِالسُّرْيَانِيَّةِ بِصَوْتٍ حَسَنٍ يَقْرَأُ وَيَبْكِي حَتَّى أَبْكَى بَعْضَنَا.

1225- Semae ashabımızdan bir ihtiyardan şöyle rivayet eder: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna varmak için geldik. Dehlize vardığımızda çok güzel bir sesle Süryanice bir okuyuş duyduk. Okuyor ve ağlıyordu hatta ashabımızdan bazısını da ağlattı.

1226- عَنْ هِشَامِ بْنِ الْحَكَمِ‏ فِي حَدِيثِ بُرَيْهَةَ النَّصْرَانِيِّ أَنَّهُ جَاءَ مَعَ هِشَامٍ حَتَّى لَقِيَ مُوسَى بْنَ جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا بُرَيْهَةُ كَيْفَ عِلْمُكَ بِكِتَابِكَ؟ قَالَ: أَنَا بِهِ عَالِمٌ قَالَ: كَيْفَ ثِقَتُكَ بِتَأْوِيلِهِ؟ قَالَ: مَا أَوْثَقَنِي بِعِلْمِي فِيهِ قَالَ: فَابْتَدَأَنِي مُوسَى بِقِرَاءَةِ الْإِنْجِيلِ فَقَالَ بُرَيْهَةُ: وَالْمَسِيحِ لَقَدْ كَانَ يَقْرَؤُهَا هَكَذَا وَمَا قَرَأَ هَذِهِ الْقِرَاءَةَ إِلَّا الْمَسِيحُ ثُمَّ قَالَ بُرَيْهَةُ: إِنِّي لَكَ كُنْتُ أَطْلُبُ مُنْذُ خَمْسِينَ سَنَةً فَأَسْلَمَ عَلَى يَدَيْهِ.

1226- Hişam ibni Hakem Bureyhe Nasraniyye’nin olayı hakkında şöyle rivayet etti: Bureyhe Hişam’la beraber Musa ibni Cafer (Kazım) aleyhisselamla karşılaştı. Dedi ki: Ya Bureyhe! Kitabına olan ilmin nasıldır? Dedi ki: Onu biliyorum. Dedi ki: Onun teviline ilmin nasıl? Dedi ki: Onun teviline ilmim çok değil. Musa aleyhisselam bana İncil okumaya başladı. Bureyhe dedi ki: Mesih’e and olsun o böyle okuyordu. Bu okuyuşla sadece Mesih okur. Sonra Bureyhe dedi ki: Seni elli senedir arıyordum ve onun eliyle Müslüman oldu.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

14. Bab: İmamlar Kuşların Dilini Bilirler

1229- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ:‌ كُنْتُ مَعَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي دَارِهِ وَفِيهَا شَجَرَةٌ فِيهَا عَصَافِيرٌ فَانْتَشَرَتِ الْعَصَافِيرُ وَصَوَّتَتْ فَقَالَ:‌ يَا بَا حَمْزَةَ أَ تَدْرِي مَا تَقُولُ؟ قال: قُلْتُ: لَا قَالَ: تُقَدِّسُ رَبَّهَا وَتَسْأَلُ قُوتَ يَوْمِهَا قَالَ: ثُمَّ قَالَ: يَا بَا حَمْزَةَ (عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْ‌ءٍ).

1229- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamla beraber evindeydim ve evinde bir ağaç vardı ve ağaçta da serçeler vardı. Serçeler uçuştular ve ötüştüler. Dedi ki: Ya Ebu Hamza! Biliyor musun ne diyorlar? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Rabb’lerini takdis ediyorlar ve günün rızkını istiyorlar. Sonra dedi ki: Ya Ebu Hamza! (Bize kuşdili öğretildi ve bize her şeyden verildi. Neml 16)

1230- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ خَلَفٍ عَنْ بَعْضِ رِجَالِهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: تَلَا رَجُلٌ عِنْدَهُ هَذِهِ الْآيَةَ: (عُلِّمْنا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينا مِنْ كُلِّ شَيْ‌ءٍ) فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَيْسَ فِيهَا (مِنْ) إِنَّمَا هِيَ (وَ أُوتِينَا كُلَّ شَيْ‌ءٍ).

1230- Muhammed ibni Halid bazı adamlarından Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam onun yanında (Bize kuşdili öğretildi ve bize her şeyden verildi. Neml 16) ayetini okudu Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: O ayette min (den-dan) yok o ayet sadece (Bize her şey verildi. Neml 16)

1231- عَنْ فُضَيْلِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ كُنْتُ عِنْدَهُ إِذْ نَظَرْتُ إِلَى زَوْجِ حَمَامٍ عِنْدَهُ فَهَدَرَ الذَّكَرُ عَلَى الْأُنْثَى فَقَالَ لِي: أَ تَدْرِي مَا يَقُولُ؟ قُلْتُ: لَا قَالَ: يَقُولُ يَا سَكَنِي وَعِرْسِي مَا خُلِقَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْكِ إِلَّا أَنْ يَكُونَ مَوْلَايَ جَعْفَرَ بْنَ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ.

1231- Fuzeyl ibni Yesar şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Güvercin çiftine baktığında erkek dişisine cıvıldadı. Bana dedi ki: Biliyor musun ne diyor? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Diyor ki: Ey benim eşim ve gelinim bana senden daha sevgili kimse yaratılmadı, mevlam Cafer ibni Muhammed aleyhimasselam hariç.

1233- عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَحْمَدَ عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِنَا قَالَ:‏ أُهْدِيَ إِلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَاخِتَةٌ وَوَرَشَانٌ وَطَيْرٌ رَاعِبِيٌّ فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَمَّا الْفَاخِتَةُ فَتَقُولُ: فَقَدْتُكُمْ فَقَدْتُكُمْ فَافْقِدُوهَا قَبْلَ أَنْ تَفْقِدَكُمْ فَأَمَرَ بِهَا فَذُبِحَتْ وَأَمَّا الْوَرَشَانُ فَيَقُولُ: قُدِّسْتُمْ قُدِّسْتُمْ فَوَهَبَهُ لِبَعْضِ أَصْحَابِهِ وَالطَّيْرُ الرَّاعِبِيُّ يَكُونُ عِنْدِي أُسَرُّ بِهِ.

1233- Ali ibni Ahmed ashabımızın bazısından şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama kumru, yaboz ve korkutucu kuş hediye edildi bunun üzerine dedi ki: Kumruya gelince o der ki: Sizi kaybedeceğim! Sizi kaybedeceğim! O sizi kaybetmeden önce siz onu kaybedin. Onun hakkında emretti ve kumru kesildi. Yaboza gelince o der ki: Takdis oldunuz! Takdis oldunuz! Ve onu ashabımızdan birisine hediye etti. Korkutucu kuş, o benim yanımda kalsın ki onunla sevineyim.

1235- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ قَالَ‏ كُنْتُ عِنْدَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَعَصَافِيرُ عَلَى الْحَائِطِ قُبَالَتَهُ يَصِحْنَ فَقَالَ: يَا بَا حَمْزَةَ أَ تَدْرِي مَا يَقُلْنَ؟ قَالَ: يَتَحَدَّثْنَ أَنَّ لَهُنَّ وَقْتٌ يَسْأَلْنَ فِيهِ قُوتَهُنَّ يَا أَبَا حَمْزَةَ لَا تَنَامَنَّ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ فَإِنِّي أَكْرَهُهَا لَكَ إِنَّ اللَّهَ يُقَسِّمُ فِي ذَلِكَ الْوَقْتِ أَرْزَاقَ الْعِبَادِ وَعَلَى أَيْدِينَا يُجْرِيهَا.

1235- Ebu Hamza şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın yanındaydım. Duvarın üzerinde serçeler vardı, onu karşıladılar ve öttüler. Bunun üzerine dedi ki: Ya Ebu Hamza! Biliyor musun ne diyorlar? Konuşuyorlar, onların bir vakti var o vakitte rızıklarını istiyorlar. Ya Ebu Hamza! Sakın güneşin doğuşundan önce uyuma. Ben senin için bundan hoşlanmıyorum. Muhakkak ki Allah o vakitte kulların rızıklarını taksim eder ve bizim ellerimizle onu akıtır.

1241- عَنْ حَفْصِ بْنِ الْبَخْتَرِيِّ عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِنَا قَالَ:‏ سَمِعْتُ فَاخِتَةً تَصِيحُ مِنْ دَارِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: أَ تَدْرُونَ مَا تَقُولُ هَذِهِ الْفَاخِتَةُ؟ قَالَ: قُلْتُ: لَا قَالَ: تَقُولُ فَقَدْتُكُمْ أَمَا إِنَّا لَنَفْقِدَنَّهَا قَبْلَ أَنْ تَفْقِدَنَا قَالَ: فَأَمَرَ بِهَا فَذُبِحَتْ.

1241- Hafs ibni Buhteri ashabımızın birisinden şöyle rivayet etti: Kumru işittim, Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın evinden taraf ötüyordu. Dedi ki: Biliyor musunuz bu kumru ne diyor? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Diyor ki: Sizi kaybedeceğim, ama o bizi kaybetmeden önce kesinlikle biz onu kaybedeceğiz. Onun hakkında ölüm emri verdi ve kumru kesildi.

 1248- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ فَرْقَدٍ قَالَ:‏ خَرَجْنَا مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُتَوَجِّهِينَ إِلَى مَكَّةَ حَتَّى إِذَا كُنَّا بِسَرَفٍ اسْتَقْبَلَهُ غُرَابٌ يَنْعِقُ فِي وَجْهِهِ فَقَالَ: مُتْ جُوعاً مَا تَعْلَمُ شَيْئاً إِلَّا وَنَحْنُ نَعْلَمُهُ إِلَّا أَنَا أَعْلَمُ بِاللَّهِ مِنْكَ فَقُلْنَا: هَلْ كَانَ فِي وَجْهِهِ شَيْ‏ءٌ؟ قَالَ: نَعَمْ سَقَطَتْ نَاقَةٌ بِعَرَفَاتٍ.

1248- Abdullah ibni Fergad şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla beraber Mekke’ye doğru yola çıktık. Seref’e vardığımızda bir karga onu karşıladı. Yüzüne gaklıyordu. Bunun üzerine dedi ki: Açlıktan öl. Senin bildiğin hiçbir şey yok ki biz onu bilmemiş olalım. Ben Allah’ı senden daha iyi biliyorum. Dedim ki: Onun yüzünde bir şey mi vardı? Dedi ki: Evet, Arafat’ta dişi bir deve düştü.

1249- عَنْ عُمَرَ بْنِ مُحَمَّدٍ الْأَصْبَهَانِيِّ قَالَ‏: أُهْدِيَتْ لِإِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ صُلْصُلًا فَدَخَلَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا رَآهُ قَالَ: مَا هَذَا الطَّيْرُ الْمَشُومُ أَخْرِجُوهُ فَإِنَّهُ يَقُولُ: فَقَدْتُكُمْ فَقَدْتُكُمْ فَافْقِدُوهُ قَبْلَ‏ أَنْ يَفْقِدَكُمْ.

1249- Ömer ibni Muhammed İsfehani şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın oğlu İsmail’e üveyik (bir cins kumru) hediye edildi. Ebu Abdullah aleyhisselam içeri girdi. Onu gördüğünde dedi ki: Bu uğursuz kuş da ne! Çıkarın onu. O der ki: Sizi kaybedeceğim! Sizi kaybedeceğim! O sizi kaybetmeden önce siz onu kaybedin.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi beş tane rivayet vardı.)

15. Bab: İmamlar Hayvanların Dillerini Bilirler ve Onları Tanırlar, Dua Ettiklerinde Onlara İcabet Ederler

1253- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ إِنَّ نَاضِحاً كَانَ لِرَجُلٍ مِنَ النَّاسِ فَلَمَّا أَسَنَّ قَالَ بَعْضُ أَصْحَابِهِ: لَوْ نَحَرْتُمُوهُ فَجَاءَ الْبَعِيرُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَجَعَلَ يَرْغُو فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَجَعَلَ يَرْغُو إِلَى صَاحِبِهِ فَلَمَّا جَاءَ قَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: إِنَّ هَذَا يَزْعُمُ أَنَّهُ كَانَ لَكُمْ شَابّاً حَتَّى هَرِمَ وَأَنَّهُ قَدْ نَفَعَكُمْ وَأَنَّكُمْ أَرَدْتُمْ نَحْرَهُ قَالَ: فَقَالَ: صَدَقَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: لَا تَنْحَرُوهُ وَدَعُوهُ قَالَ: فَتَرَكُوهُ.

1253- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İnsanlardan birisinin su taşımada kullandığı bir hayvanı vardı, yaşlandığında ashabından bazısına dedi ki: Onu bir kesseydiniz. Deve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye geldi ve şikâyette bulundu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi birisini sahibine gönderdi, adam geldiğinde nebi sallallahu aleyhi ve alihi ona dedi ki: Bu iddia ediyor ki: Yaşlanana kadar sizin elinizde gençmiş, size fayda vermiş siz de onu kesmeyi istemişsiniz. Dedi ki: Doğru dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Onu kesmeyin ve onu salın. Bunun üzerine onu bıraktılar.

1262- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ بَيْنَا عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَعَ أَصْحَابِهِ إِذْ أَقْبَلَتْ ظَبْيَةٌ مِنَ الصَّحْرَاءِ حَتَّى قَامَتْ حِذَاهُ وَصَوَّتَتْ فَقَالَ بَعْضُ الْقَوْمِ: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ مَا تَقُولُ هَذِهِ الظَّبْيَةُ؟ قَالَ: تَزْعُمُ أَنَّ فُلَاناً الْقُرَشِيَّ أَخَذَ خِشْفَهَا بِالْأَمْسِ وَأَنَّهَا لَمْ تُرْضِعْهُ مِنْ أَمْسِ شَيْئاً فَبَعَثَ إِلَيْهِ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَرْسِلْ إِلَيَّ بِالْخِشَفَةِ فَلَمَّا رَأَتْهُ صَوَّتَتْ وَضَرَبَتْ بِيَدَيْهَا ثُمَّ أَرْضَعَتْهُ قَالَ: فَوَهَبَهُ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَهَا وَكَلَّمَهَا بِكَلَامٍ نَحْواً مِنْ كَلَامِهَا فَصَوَّتَتْ وَضَرَبَتْ بِيَدَيْهَا وَانْطَلَقَتْ وَالْخِشْفُ مَعَهَا فَقَالُوا: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ مَا الَّذِي قَالَتْ؟ قَالَ: دَعَتِ اللَّهَ لَكُمْ وَجَزَّتْكُمْ بِخَيْرٍ.

1262- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselam ashabıyla beraberken sahradan bir geyik geldi karşısında durdu ve seslendi. Kavmin bazıları dediler ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Bu geyik ne diyor? Dedi ki: İddia ediyor Kureyşli falan dün onun yavrusunu almış ve dünden bu yana bir şey emzirmemiş. Ali ibni Huseyn aleyhisselam yavruyu kendisine göndermesi için ona birisini gönderdi. Anne yavruyu gördüğünde seslendi ve ellerini yere vurdu, sonra onu emzirdi. Ali ibni Huseyn aleyhisselam yavruyu ona hediye etti ve anneyle konuştu, aynı anneyle yavrunun konuşması gibi. Bunun üzerine anne seslendi ve ellerini yere vurdu, oradan ayrıldı ve yavrusu da onunla beraberdi. Dediler ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Ne dedi? Dedi ki: Sizin için Allah’a dua etti ve hayırlı mükafat istedi.

1264- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ قَالَ:‏ كُنْتُ مَعَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ وَأَنَا أَسِيرُ عَلَى حِمَارٍ لِي وَهُوَ عَلَى بَغْلَتِهِ إِذْ أَقْبَلَ ذِئْبٌ مِنْ رَأْسِ الْجَبَلِ حَتَّى انْتَهَى إِلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَحَبَس الْبَغْلَةَ وَدَنَا الذِّئْبُ حَتَّى وَضَعَ يَدَهُ عَلَى قَرَبُوسِ السَّرْجِ وَمَدَّ عُنُقَهُ إِلَى أُذُنِهِ وَأَدْنَى أَبُو جَعْفَرٍ أُذُنَهُ مِنْهُ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ لَهُ: امْضِ فَقَدْ فَعَلْتُ فَرَجَعَ مُهَرْوِلًا قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! لَقَدْ رَأَيْتُ عَجَباً قَالَ: وَتَدْرِي مَا قَالَ؟ قَالَ: قُلْتُ: اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَابْنُ رَسُولِهِ أَعْلَمُ قَالَ: إِنَّهُ قَالَ لِي: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ إِنَّ زَوْجَتِي فِي ذَلِكَ الْجَبَلِ وَقَدْ تَعَسَّرَ عَلَيْهَا وِلَادَتُهَا فَادْعُ اللَّهَ أَنْ يُخَلِّصَهَا وَلَا يُسَلِّطَ أَحَداً مِنْ نَسْلِي عَلَى أَحَدٍ مِنْ شِيعَتِكُمْ قُلْتُ: فَقَدْ فَعَلْتُ.

1264- Muhammed ibni Muslim şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamla Mekke’yle Medine arasında bir yerdeydim. Ben eşeğimin üzerindeydim o da katırının üzerindeydi. Aniden bir kurt dağın başından aşağı indi, Ebu Cafer aleyhisselama kadar geldi o da katırını tuttu. Kurt yaklaştı ve elini eyerin üstüne koydu ve boynunu kulağına uzattı. Ebu Cafer aleyhisselam da bir müddet kulağını ona yaklaştırdı. Sonra ona dedi ki: Tamam git hallettim. O kurt koşarak geri döndü. Dedim ki: Sana feda olayım çok acayip bir şey gördüm? Bunun üzerine dedi ki: Biliyor musun ne dedi? Dedim ki: Allah, onun resulü ve resulünün oğlu daha iyi bilir. Dedi ki: Bana dedi ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Eşim şu dağda, doğumu zorlaştı onu kurtarması için ve neslimden kimsenin Şialarınızdan birine dahi musallat olmaması için Allah’a dua et. Dedim ki: Tamam hallettim.

(Bu babda konuyla alakalı on iki tane rivayet vardı.)

16. Bab: İmamlar Meshedilenlerin Dilini Bilirler

1269- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ طَلْحَةَ قَالَ‏: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنِ الْوَزَغِ فَقَالَ: هُوَ رِجْسٌ وَهُوَ مَسْخٌ فَإِذَا قَتَلْتَهُ فَاغْتَسِلْ ثُمَّ قَالَ: إِنَّ أَبِي كَانَ قَاعِداً فِي الْحِجْرِ وَمَعَهُ رَجُلٌ يُحَدِّثُهُ فَإِذَا بِوَزَغٍ يُوَلْوِلُ بِلِسَانِهِ فَقَالَ أَبِي لِلرَّجُلِ: أَ تَدْرِي مَا يَقُولُ هَذَا الْوَزَغُ؟ فَقَالَ الرَّجُلُ: لَا عِلْمَ لِي بِمَا يَقُولُ قَالَ: إِنَّهُ يَقُولُ: وَاللَّهِ لَئِنْ ذَكَرْتَ عُثْمَاناً لَأَسُبَّنَّ عَلِيّاً أَبَداً حَتَّى تَقُومَ‏ مِنْ هَاهُنَا.

1269- Abdullah ibni Talha şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama kertenkeleyi sordum. Dedi ki: O pisliktir ve mesh olmuştur. Onu öldürdüğünde gusül al. Babam Hicir’de oturuyordu. Yanında da bir adam vardı, ona bir şeyler anlatıyordu. Bir tane kertenkele diliyle ses çıkarıyordu. Babam adama dedi ki: Biliyor musun bu kertenkele ne diyor? Dedi ki: Hayır dediği şeyle ilgili bir bilgim yok. Dedi ki: Diyor ki: Vallahi eğer Osman’ı zikredersen kesinlikle ebeden sen buradan kalkana kadar Ali’ye söverim.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

17. Bab: Allah’ın Kitabında Zikrettiği Arzdaki Mutevessimler İmamlardır, İnsanları Simalarından Tanırlar

1271- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ لَيْسَ مَخْلُوقٌ إِلَّا وَبَيْنَ عَيْنَيْهِ مَكْتُوبٌ أَنَّهُ مُؤْمِنٌ أَوْ كَافِرٌ وَذَلِكَ مَحْجُوبٌ عَنْكُمْ وَلَيْسَ بِمَحْجُوبٍ عَنِ الْأَئِمَّةِ مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمُ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ لَيْسَ يَدْخُلُ عَلَيْهِمْ أَحَدٌ إِلَّا عَرَفُوهُ أَ هُوَ مُؤْمِنٌ أَوْ كَافِرٌ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (إِنَّ فِي ذلِكَ لَآياتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ)‏ فَهُمُ الْمُتَوَسِّمُونَ.

1271- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: İki gözünün arasında mumin veya kafir yazmayan mahluk yoktur. O yazı sizden gizlenmiştir ama Â-li Muhammed’den olan imamlardan gizlenmemiştir aleyhi ve aleyhimusselatu vesselam. Birisi yanlarına geldiğinde onun mumin mi kafir mi olduğunu bilirler. Sonra bu ayeti okudu: (Şüphe yok ki bunda bakıp görenler için ayetler var. Hicir 75)

1274- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (إِنَّ فِي ذلِكَ لَآياتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ)‏ قَالَ: هُمُ الْأَئِمَّةُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: اتَّقُوا فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بِنُورِ اللَّهِ فِي قَوْلِهِ‏: (إِنَّ فِي ذلِكَ لَآياتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ).

1274- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin: (Şüphe yok ki bunda bakıp görenler için ayetler var. Hicir 75) ayeti hakkında şöyle dedi: Onlar imamlardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Muminin ileri görüşünden sakının, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar. Allah şöyle dedi: (Şüphe yok ki bunda bakıp görenler için ayetler var. Hicir 75)

1278- عَنْ مُعَاوِيَةَ الدُّهْنِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‏: (يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيماهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّواصِي وَالْأَقْدامِ)‏ فَقَالَ: يَا مُعَاوِيَةُ مَا يَقُولُونَ فِي هَذَا؟ قَالَ: قُلْتُ: يَزْعُمُونَ أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَعْرِفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيَأْمُرُ بِهِمْ فَيُؤْخَذُ بِنَوَاصِيهِمْ وَأَقْدَامِهِمْ وَيُلْقَوْنَ فِي النَّارِ قَالَ: فَقَالَ لِي: وَكَيْفَ يَحْتَاجُ الْجَبَّارُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى إِلَى مَعْرِفَةِ خَلْقٍ بِشَامَةٍ وَهُوَ خَلَقَهُمْ؟! قَالَ: فَقُلْتُ: فَمَا ذَاكَ جُعِلْتُ فِدَاكَ؟ قَالَ: ذَلِكَ لَوْ قَدْ قَامَ قَائِمُنَا أَعْطَاهُ اللَّهُ السِّيمَاءَ فَيَأْمُرُ بِالْكَافِرِ فَيُوخَذُ بِنَوَاصِيهِمْ وَأَقْدَامِهِمْ ثُمَّ يَخْبِطُ بِالسَّيْفِ خَبْطاً.

1278- Muaviye ibni Dehni Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın Allah Azze ve Celle’nin (Suçlular, simalarından tanınırlar da perçemlerinden ve ayaklarından tutulurlar. Rahman 41) ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: Ya Muaviye! Bunun hakkında ne diyorlar? Dedim ki: İddia ediyorlar ki Allah Tebareke ve Teala kıyametin günü mucrimleri simalarından tanır ve perçemlerinden ve ayaklarından tutularak cehenneme atılmalarını emreder. Bana dedi ki: Nasıl Cabbar Tebareke ve Teala yaratıklarındaki alameti tanımaya ihtiyaç duyar? Onları o yarattı! Dedim ki: Sana feda olayım o nedir? Bunun üzerine dedi ki: Kaimimiz kıyam ettiğinde Allah ona alamet verir. Kafir için emreder. Onlar perçemlerinden ve ayaklarından tutulur sonra şiddetli bir kılıç darbesiyle bir darbe indirir.

1285- عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ كَثِيرٍ قَالَ:‏ حَجَجْتُ مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا صِرْنَا فِي بَعْضِ الطَّرِيقِ صَعِدَ عَلَى جَبَلٍ فَأَشْرَفَ فَنَظَرَ إِلَى النَّاسِ فَقَالَ: مَا أَكْثَرَ الضَّجِيجَ وَأَقَلَّ الْحَجِيجَ! فَقَالَ لَهُ دَاوُدُ الرَّقِّيُّ: يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ هَلْ يَسْتَجِيبُ اللَّهُ دُعَاءَ هَذَا الْجَمْعِ الَّذِي أَرَى؟ قَالَ: وَيْحَكَ يَا أَبَا سُلَيْمَانَ! إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ إِنَّ الْجَاحِدَ لِوَلَايَةِ عَلِيٍّ كَعَابِدِ وَثَنٍ قَالَ: قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! هَلْ تَعْرِفُونَ مُحِبَّكُمْ وَمُبْغِضَكُمْ؟ قَالَ: وَيْحَكَ يَا بَا سُلَيْمَانَ! إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ عَبْدٍ يُولَدُ إِلَّا كُتِبَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ مُؤْمِنٌ أَوْ كَافِرٌ إِنَّ الرَّجُلَ لَيَدْخُلُ إِلَيْنَا بِوَلَايَتِنَا وَبِالْبَرَاءَةِ مِنْ أَعْدَائِنَا فَنَرَى مَكْتُوباً بَيْنَ عَيْنَيْهِ مُؤْمِنٌ أَوْ كَافِرٌ وَقَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَ‏: (إِنَّ فِي ذلِكَ لَآياتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ)‏ نَعْرِفُ عَدُوَّنَا مِنْ وَلِيِّنَا.

1285- Abdurrahman ibni Kesir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla beraber hac yaptım. Bazı yollara ulaştığımızda bir dağa çıktı ve insanlara baktı ve dedi ki: Ne kadar çok gürültü var ve ne kadar az hacı var. Davut Reggi dedi ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Allah gördüğüm bu topluluğun duasına icabet eder mi? Bunun üzerine dedi ki: Vay olsun sana ya Ebu Süleyman! Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ali’nin velayetini inkâr eden puta tapan gibidir. Dedim ki: Sana feda olayım sizi sevenleri ve size buğz edenleri tanıyor musunuz? Dedik ki: Vay olsun sana ya Ebu Süleyman! Doğan her kuldan alnında mumin veya kafir yazılmayan yoktur. Muhakkak ki bir adam bizim velayetimizi kabul eden ve düşmanlarımızdan beraat eder bir halde yanımıza geldiğinde alnında mumin veya kafir yazısını görürüz. Allah Azze ve Celle şöyle diyor: (Şüphe yok ki bunda bakıp görenler için ayetler var. Hicir 75) Düşmanımızı dostumuzdan seçip tanırız.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)

O Babdan Nadir Rivayetler

1288- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ سَأَلَتُهُ عَنِ الْإِمَامِ هَلْ فَوَّضَ اللَّهُ إِلَيْهِ كَمَا فَوَّضَ إِلَى سُلَيْمَانَ؟ فَقَالَ: نَعَمْ وَذَلِكَ أَنَّ رَجُلاً سَأَلَهُ عَنْ مَسْأَلَةٍ فَأَجَابَهُ فِيهَا وَسَأَلَهُ رَجُلٌ آخَرُ عَنْ تِلْكَ الْمَسْأَلَةِ فَأَجَابَهُ بِغَيْرِ جَوَابِ الْأَوَّلِ ثُمَّ سَأَلَهُ آخَرُ عَنْهَا فَأَجَابَهُ بِغَيْرِ جَوَابِ الْأَوَّلَيْنِ ثُمَّ قَالَ: (هَذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَعْطِ بِغَيْرِ حِسَابٍ) هَكَذَا فِي قِرَاءَةِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

قَالَ: قُلْتُ: أَصْلَحَكَ اللَّهُ! فَحِينَ أَجَابَهُمْ بِهَذَا الْجَوَابِ يَعْرِفُهُمُ الْإِمَامُ؟ قَالَ: سُبْحَانَ اللَّهِ! أَ مَا تَسْمَعُ قَوْلَ اللَّهِ تَعَالَى فِي كِتَابِهِ: (إِنَّ فِي ذلِكَ لَآياتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ)‏ وَهُمُ الْأَئِمَّةُ (وَ إِنَّها لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ‏) لَا يَخْرُجُ مِنْهَا أَبَداً ثُمَّ قَالَ لِي: نَعَمْ إِنَّ الْإِمَامَ إِذَا نَظَرَ إِلَى رَجُلٍ عَرَفَهُ وَعَرَفَ لَوْنَهُ وَإِنْ سَمِعَ كَلَامَهُ مِنْ خَلْفِ حَائِطٍ عَرَفَهُ وَعَرَفَ مَا هُوَ لِأَنَّ اللَّهَ يَقُولُ: (وَ مِنْ آياتِهِ خَلْقُ السَّماواتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوانِكُمْ إِنَّ فِي ذلِكَ لَآياتٍ لِلْعالِمِينَ‏) فَهُمُ الْعُلَمَاءُ وَلَيْسَ يَسْمَعُ شَيْئاً مِنَ الْإِنْسِ يَنْطِقُ إِلَّا عَرَفَهُ نَاجٍ أَوْ هَالِكٌ فَلِذَلِكَ يُجِيبُهُمْ بِالَّذِي يُجِيبُهُمْ بِهِ‏.

1288- Abdullah ibni Süleyman şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama İmamı sordum. Allah Süleyman’a yetki verdiği gibi imama da yetki verdi mi? Dedi ki: Evet, onunla alakalı; bir adam soru sorar onun hakkında ona bir cevap verir. Başka bir adam o sorunun aynısını sorar ona birinciye verdiği cevaptan başka bir cevap verir. Sonra başka bir adam aynı soruyu sorar ona önceki ikisine verdiği cevaptan başka bir cevap verir. Sonra şöyle dedi: (Bu sana olan ihsanımızdır ister hibe et ister hesapsızca ver. Sad 39) Ali aleyhisselamın kıraatinde böyleydi.

Dedim ki: Allah işlerini yoluna koysun onlara böyle cevap verdiğinde imam onları tanır mı? Bunun üzerine dedi ki: Subhanellah! Allah’ın kitabındaki ayetini işitmedin mi? (Şüphe yok ki bunda bakıp görenler için ayetler var. Hicir 75) Onlar imamlardır. (Ve şüphe yok ki o, hala yol üzerinde durmaktadır. Hicr 76) Oradan asla çıkmadı. Sonra bana dedi ki: Evet imam bir adama baktığında onu ve rengini tanır, duvarın arkasından sözünü işittiğinde onu tanır ve ne olduğunu bilir. Çünkü Allah diyor ki: (Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır. Rum 22) Onlar alimlerdir. İnsandan bir şey duymasın kurtuluş ehli mi yoksa helak ehli mi hemen onu tanır onlara verdiği cevapları öyle verir.

(Bu babda konuyla alakalı bir tane rivayet vardı.)

18. Bab: İmamlar Ashaplarını Tanımada Kimseye İhtiyaç Duymazlar ve Kimsenin Sözünü de Kabul Etmezler

1289- عَنْ ضُرَيْسٍ الْكُنَاسِيِّ قَالَ‏: كُنَّا عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَعَ جَمَاعَةٍ مِنْ أَصْحَابِنَا إِذْ دَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ أَعْرِفُهُ فَذَكَرَ رَجُلًا مِنْ أَصْحَابِنَا وَلَمَزَهُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَلَمْ يُجِبْهُ بِشَيْ‏ءٍ فَظَنَّ الرَّجُلُ أَنَّ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَمْ يَسْمَعْ فَأَعَادَ عَلَيْهِ أَيْضاً فَلَمْ يَلْتَفِتْ إِلَيْهِ فَظَنَّ الرَّجُلُ أَنَّهُ لَمْ يَسْمَعْ فَأَعَادَ الثَّالِثَةَ فَرَدَّ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَدَهُ إِلَى لِحْيَةِ الرَّجُلِ فَقَبَضَ عَلَيْهَا فَهَزَّهَا ثَلَاثاً حَتَّى ظَنَنْتُ أَنَّ لِحْيَتَهُ قَدْ صَارَتْ فِي يَدِهِ وَقَالَ لَهُ: إِنْ كُنْتُ لَا أَعْرِفُ الرَّجُلَ إِلَّا بِمَا أُبْلَغُ عَنْهُمْ فَبِئْسَ النَّسَبُ نَسَبِي ثُمَّ أَرْسَلَ لِحْيَتَهُ مِنْ يَدِهِ وَنَفَخَ مَا بَقِيَ مِنَ الشَّعْرِ فِي كَفِّهِ.

1289- Dureys Kunasi şöyle rivayet etti: Ashaptan bir grupla Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık. Yanına bir adam girdi. Ben onu tanıyordum. Ebu Abdullah aleyhisselamın yanında ashabımızdan bir adamı zikretti ve onun ayıbını söyledi. Ona hiçbir cevap vermedi. Adam zannetti ki Ebu Abdullah aleyhisselam onu işitmedi ve aynı şekilde tekrarladı ona yönelmedi. Adam zannetti ki işitmedi ve üçüncü kez tekrarladı. Bunun üzerine Ebu Abdullah aleyhisselam elini adamın sakalına uzattı ve tutup üç defa çekiştirip salladı. Zannettim ki adamın sakalı elinde kaldı. Ona dedi ki: Bir adamı onlardan ulaşan şeyler dışında tanıyamıyorsam o halde benim nesebim çok pis bir neseptir. Sonra adamın sakalını elinden salıverdi ve avucunda kalan kılları üfledi.

1291- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قال: إِنَّا أَهْلَ بَيْتٍ إِذَا عَلِمْنَا مِنْ أَحَدٍ خَيْراً لَمْ تُزِلْ ذَلِكَ عَنْهُ مِنَّا أَقَاوِيلُ الرِّجَالِ.

1291- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Biz Ehli Beyt bir adamı hayırlı bilirsek başka adamların sözü bu durumu değiştirmez.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

19. Bab: Rasûlullah’ın, İmamlardan Ulaşan Hadislerin Genel ve Sadece Onlara Has Oluşu

1293- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنَالَ فِي النَّاسِ وَأَنَالَ وَأَنَالَ وَإِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ مَعَاقِلُ الْعِلْمِ وَأَبْوَابُ الْحِكَمِ وَضِيَاءُ الْأَمْرِ.

1293- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi insanlara çokça ilim verdi ve verdi de verdi. Biz Ehli Beyt ilmin kaleleriyiz, hikmetlerin kapılarıyız ve işin ışığıyız.

1297-  قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنَالَ فِي النَّاسِ وَأَنَالَ وَعِنْدَنَا عُرَى الْأَمْرِ وَأَبْوَابُ الحِكْمَةِ وَمَعَاقِلُ الْعِلْمِ وَضِيَاءُ الْأَمْرِ وَأَوَاخِيهِ فَمَنْ عَرَفَنَا نَفَعَتْهُ مَعْرِفَتُهُ وَقُبِلَ مِنْهُ عَمَلُهُ وَمَنْ لَمْ يَعْرِفْنَا لَمْ تَنْفَعْهُ مَعْرِفَتُهُ وَلَمْ يُقْبَلْ مِنْهُ عَمَلُهُ.

1297- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi insanlara çokça ilim verdi ve verdi. Bizim yanımızdadır işin kulpları, hikmetin kapıları, ilmin kaleleri, işin ışığı ve düğümü. Kim bizi tanırsa tanıması ona fayda verir ve ameli ondan kabul edilir. Kim de bizi tanımazsa, başka şeyleri tanıması ona fayda vermez ve ameli ondan kabul edilmez.

1301- عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‏ صَعِدَ عَلَى مِنْبَرِ الْكُوفَةِ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَشَهِدَ بِشَهَادَةِ الْحَقِّ ثُمَّ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ بَعَثَ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ بِالرِّسَالَةِ وَاخْتَصَّهُ بِالنُّبُوَّةِ وَأَنْبَأَهُ بِالْوَحْيِ وَأَنَالَ النَّاسَ وَأَنَالَ وَفِينَا أَهْلَ الْبَيْتِ مَعَاقِلُ الْعِلْمِ وَأَبْوَابُ الْحِكَمِ وَضِيَاءُ الْأَمْرِ فَمَنْ يُحِبُّنَا أَهْلَ الْبَيْتِ يَنْفَعُهُ إِيمَانُهُ وَيُقْبَلُ مِنْهُ عَمَلُهُ وَمَنْ لَا يُحِبُّنَا أَهْلَ الْبَيْتِ فَلَا يَنْفَعُهُ إِيمَانُهُ وَلَا يُقْبَلُ مِنْهُ عَمَلُهُ وَلَوْ صَامَ النَّهَارَ وَقَامَ اللَّيْلَ.

1301- Gasım ibni Urve şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam Kufe’nin minberine çıktı. Allah’a hamd etti onu övdü ve hak şehadetle şehadet getirdi ve dedi ki: Allah Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi risaletle gönderdi ve onu nubüvvetle ayrı tuttu ve vahiyle haberdar etti. O da insanlara çokça ilim yaydı ve yaydı. İlmin kaleleri biz Ehli Beyt’tedir ve hikmetlerin kapıları, işin ışığı. Kim biz Ehli Beyt’i severse imanı ona fayda verir ve onun ameli kabul edilir, kim de biz Ehli Beyt’i sevmezse imanı ona fayda vermez ve ondan ameli de kabul edilmez, gündüz oruç tutup geceyi ayakta geçirse bile.

(Bu babda konuyla alakalı on dört tane rivayet vardı.)

20. Bab: İmamların Kendilerinden Öncekilere Olan Benzerlikleri

1309- عَنْ بُرَيْدِ بْنِ مُعَاوِيَةَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ وَأَبِي عَبْدِ اللَّهِ جَمِيعاً عَلَيْهِمَا السَّلَامُ قَالَ‌: قُلْتُ لَهُ: مَا مَنْزِلُكُمْ؟ وَبِمَنْ تُشْبِهُونَ مِمَّنْ مَضَى؟ فَقَالَ: كَصَاحِبِ مُوسَى وَذِي الْقَرْنَيْنِ كَانَا عَالِمَيْنِ وَلَمْ يَكُونَا نَبِيَّيْنِ.

1309- Bureyd ibni Muaviye şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam ve Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sizden önce geçenlere benzerliğinizde sizin menziliniz nedir? Dedi ki: Musa’nın yoldaşı ve Zulkarneyn gibi. İkisi de alim idi ama ikisi de nebi değildi. 

1312- عَنْ حُمْرَانَ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ لَسْتَ أَخْبَرْتَنِي أَنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَ مُحَدَّثاً؟ قَالَ: بَلَى قُلْتُ: مَنْ يُحَدِّثُهُ؟ قَالَ: مَلَكٌ يُحَدِّثُهُ قُلْتُ: أَقُولُ إِنَّهُ نَبِيٌّ أَوْ رَسُولٌ؟ قَالَ: لَا بَلْ مَثَلُهُ مَثَلُ صَاحِبِ سُلَيْمَانَ وَمَثَلُ صَاحِبِ مُوسَى وَمَثَلُ ذِي الْقَرْنَيْنِ أَ مَا بَلَغَكَ أَنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ سُئِلَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ‌ فَقَالُوا: كَانَ نَبِيّاً؟ قَالَ: لَا بَلْ كَانَ عَبْداً أَحَبَّ اللَّهَ فَأَحَبَّهُ وَنَاصَحَ اللَّهَ فَنَاصَحَهُ فَهَذَا مَثَلُهُ.

1312- Humran şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Bana Ali aleyhisselamın muhaddes olduğunu söylemedin mi? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Ona kim konuşuyordu? Dedi ki: Melek konuşuyordu. Dedim ki: Nebi veya resuldür diyeyim mi? Dedi ki: Hayır aksine onun misali Süleyman’ın yoldaşının misali gibi, Musa’nın yoldaşının misali gibi, Zulkarneyn gibi. Bu haber sana ulaşmadı mı? Ali aleyhisselama Zulkarneyn hakkında soruldu. Dediler ki: O nebi miydi? Dedi ki: Hayır aksine bir kuldu Allah’ı severdi, o da onu severdi. Allah için nasihat ederdi o da ona nasihat ederdi. İşte bu onun misalidir. 

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

8. Cüz

1. Bab: Nebilerle Resuller İmamlar Arasındaki Fark Sıfatları ve Muhaddesin İşi

1314- عَنْ بُرَيْدٍ الْعِجْلِيِّ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنِ الرَّسُولِ وَالنَّبِيِّ وَالْمُحَدَّثِ؟ قَالَ: الرَّسُولُ الَّذِي تَأْتِيهِ الْمَلَائِكَةُ وَيُعَايِنُهُمْ وَتَبْلُغُهُ عَنِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى وَالنَّبِيُّ الَّذِي يَرَى فِي مَنَامِهِ فَمَا رَأَى فَهُوَ كَمَا رَأَى وَالْمُحَدَّثُ الَّذِي يَسْمَعُ كَلَامَ الْمَلَائِكَةِ وَيُنْقَرُ فِي أُذُنِهِ وَيُنْكَتُ فِي قَلْبِهِ.

1314- Bureyd İcli şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama resulü, nebiyi ve muhaddesi sordum. Dedi ki: Resul; ona melekler gelir gözüyle onları görür ve ona Allah Tebareke ve Teala tarafından tebliğ eder. Nebi; o uykusunda görür ne gördüyse gördüğü gibidir. Muhaddes; o meleklerin sesini işitir ve kulağına seslenilir ve kalbine atılır.

1319- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: الْأَنْبِيَاءُ عَلَى خَمْسَةِ أَنْوَاعٍ:‌ مِنْهُمْ مَنْ يَسْمَعُ الصَّوْتَ مِثْلَ صَوْتِ السِّلْسِلَةِ فَيَعْلَمُ مَا عُنِيَ بِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يُنَبَّأُ فِي مَنَامِهِ مِثْلَ يُوسُفَ وَإِبْرَاهِيمَ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ وَمِنْهُمْ مَنْ يُعَايِنُ وَمِنْهُمْ مَنْ يُنْكَتُ فِي قَلْبِهِ وَيُوقَرُ فِي أُذُنِهِ.

1319- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Nebiler beş kısım üzerinedir. Onlardan bir kısmı zincirin sesi gibi bir ses işitir ve onunla ne kastedildiğini anlar. Onlardan bir kısmı uykusunda haberdar edilir aynı Yusuf ve İbrahim aleyhimasselam gibi. Onlardan bir kısmı meleği görür ve onlardan bir kısmı da kalbine atılır ve kulağına seslenilir.

1321- عَنْ زُرَارَةَ قَالَ:‌ سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‌ (وَ كانَ رَسُولًا نَبِيًّا) مَنِ الرَّسُولُ؟ مَنِ النَّبِيُّ؟ قَالَ: هُوَ الَّذِي يَرَى فِي مَنَامِهِ وَيُعَايِنُ الْمَلَكَ قُلْتُ: فَيَكُونُ نَبِيٌّ غَيْرَ رَسُولٍ؟ قَالَ: نَعَمْ هُوَ الَّذِي يَرَى فِي مَنَامِهِ وَيَسْمَعُ الصَّوْتَ وَلَا يُعَايِنُ قُلْتُ: فَالْإِمَامُ مَا مَنْزِلَتُهُ؟ قَالَ: يَسْمَعُ الصَّوْتَ وَلَا يَرَى وَلَا يُعَايِنُ ثُمَّ تَلَا: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ).

1321- Zurare şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) alehisselama dedim ki: (Resul ve nebiydi. Meryem 51) Resul kimdir? Nebi kimdir? Dedi ki: O uykusunda görür ve meleği ayırt eder. Dedim ki: Resul olmadan da nebi olur mu? Dedi ki: Evet o uykusunda görür, sesi işitir ama meleği ayırt etmez. Dedim ki: İmamın menzili nedir? Dedi ki: Ses işitir görmez ve meleği de ayırt etmez. Sonra şunu okudu: (Senden önce gönderdiğimiz hiç bir resul ve nebi ve muhaddes yoktur ki. Hac 52)

1323- عَنْ زُرَارَةَ قَالَ:‌ سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَنِ الرَّسُولُ؟ مَنِ النَّبِيُّ؟ مَنِ الْمُحَدَّثُ؟ فَقَالَ: الرَّسُولُ الَّذِي يَأْتِيهِ جَبْرَئِيلُ فَيُكَلِّمُهُ قُبُلًا فَيَرَاهُ كَمَا يَرَى أَحَدُكُمْ صَاحِبَهُ الَّذِي يُكَلِّمُهُ فَهَذَا الرَّسُولُ وَالنَّبِيُّ الَّذِي يُؤْتَى فِي النَّوْمِ نَحْوَ رُؤْيَا إِبْرَاهِيمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَنَحْوَ مَا كَانَ يَأْخُذُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مِنَ السُّبَاتِ إِذَا أَتَاهُ جَبْرَئِيلُ فِي النَّوْمِ فَهَكَذَا النَّبِيُّ وَمِنْهُمْ مَنْ تُجْمَعُ لَهُ الرِّسَالَةُ وَالنُّبُوَّةُ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ رَسُولًا وَنَبِيّاً يَأْتِيهِ جَبْرَئِيلُ قُبُلًا فَيُكَلِّمُهُ وَيَرَاهُ وَيَأْتِيهِ فِي النَّوْمِ وَأَمَّا الْمُحَدَّثُ فَهُوَ الَّذِي يَسْمَعُ كَلَامَ الْمَلَكِ فَيُحَدِّثُهُ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَرَاهُ وَمِنْ غَيْرِ أَنْ يَأْتِيَهُ فِي النَّوْمِ.

1323- Zurare şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Resul kimdir? Nebi kimdir? Muhaddes kimdir? Dedi ki: Resul; Cebrail ona gelir ve önünden onunla konuşur, o da onu görür aynı sizden birisinin kendisine konuşan arkadaşını görmesi gibi. İşte resul böyledir. Nebi; ona uykuda gelinir İbrahim aleyhisselamın rüyası gibi aynı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi istirahat ettiğinde Cebrail uykuda ona gelmesi gibi. Nebi de işte böyledir. Onlardan bazıları için risalet ve nubuvvet birleşmiştir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Resuldü, Cebrail ona ön tarafından geliyordu ve onunla konuşuyordu ve onu görüyordu ve ona uykuda da geliyordu. Muhaddes; o meleğin sesini işitir, uykuda ona gelmeden onu görmeden onunla konuşur.

1326- عَنْ زُرَارَةَ بْنِ أَعْيَنَ قَالَ:‌ سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِهِ تَعَالَى: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ) قَالَ: الرَّسُولُ الَّذِي يَأْتِيهِ جَبْرَئِيلُ قُبُلًا فَيُكَلِّمُهُ وَيَرَاهُ كَمَا يَرَى أَحَدُكُمْ صَاحِبَهُ وَأَمَّا النَّبِيُّ فَهُوَ الَّذِي يُؤْتَى فِي مَنَامِهِ مِثْلَ رُؤْيَا إِبْرَاهِيمَ وَنَحْوَ مَا كَانَ يَأْتِي مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ تُجْمَعُ لَهُ الرِّسَالَةُ وَالنُّبُوَّةُ وَكَانَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مِمَّنْ جُمِعَتْ لَهُ النُّبُوَّةُ وَالرِّسَالَةُ وَأَمَّا الْمُحَدَّثُ فَهُوَ الَّذِي يَسْمَعُ كَلَامَ الْمَلَكِ وَلَا يَرَى وَلَا يَأْتِيهِ فِي الْمَنَامِ.

1326- Zurare ibni Ayan şöyle rivayet etti: Ona Teala’ nın: (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi ve muhaddes yoktur ki. Hac 52) ayetini sordum dedi ki: Resul; ona Cebrail gelir, ön tarafından onunla konuşur ve onu görür, sizden birisinin arkadaşını görmesi gibi. Nebi ise melek ona rüyasında gelir aynı İbrahim’in rüyası gibi. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye taraf gelmesi gibi. Onlardan bazıları için risalet ve nubuvvet birleştirilmiştir. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi nubuvvet ve risalet kendisi için birleştirilenlerdendir. Muhaddes; o meleğin sesini işitir ama onu görmez ve uykuda da gelmez.

1327- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: كَانَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُحَدَّثاً.

1327- Ebul Hasan Rıza aleyhisselam şöyle dedi: Ebu Cafer (Muhammed Tâki) aleyhisselam muhaddesti.

1328- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَانَ الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ مُحَدَّثَيْنِ.

1328- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Hasan ve Huseyn aleyhimasselam iki muhaddestiler.

1329- عَنْ سُلَيْمِ بْنِ قَيْسٍ الشَّامِيِّ أَنَّهُ سَمِعَ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ‌ إِنِّي وَأَوْصِيَائِي مِنْ وُلْدِي مُهْتَدُونَ كُلُّنَا أَئِمَّةٌ مُحَدَّثُونَ فَقُلْتُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنْ هُمْ؟ قَالَ: الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ ثُمَّ ابْنِي عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِمُ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ: وَعَلِيٌّ يَوْمَئِذٍ رَضِيعٌ ثُمَّ ثَمَانِيَةٌ مِنْ بَعْدِهِ وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ وَهُمُ الَّذِينَ أَقْسَمَ اللَّهُ بِهِمْ فَقَالَ‌: (وَ والِدٍ وَما وَلَدَ) أَمَّا الْوَالِدُ فَرَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَما وَلَدَ يَعْنِي هَؤُلَاءِ الْأَوْصِيَاءَ.

قُلْتُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَ يَجْتَمِعُ إِمَامَانِ؟ قَالَ: لَا إِلَّا وَأَحَدُهُمَا مُصْمَتٌ لَا يَنْطِقُ حَتَّى يَمْضِيَ الْأَوَّلُ قَالَ سُلَيْمٌ الشَّامِيُّ: سَأَلْتُ مُحَمَّدَ بْنَ أَبِي بَكْرٍ قُلْتُ: كَانَ عَلِيٌّ عَلَيِهَ السَّلَامُ مُحَدَّثاً؟ قَالَ: نَعَمْ قُلْتُ: وَهَلْ يُحَدِّثُ الْمَلَائِكَةُ إِلَّا الْأَنْبِيَاءَ؟ قَالَ: أَ مَا تَقْرَأُ: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ)؟ قُلْتُ: فَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ مُحَدَّثٌ؟ قَالَ: نَعَمْ وَفَاطِمَةُ كَانَتْ مُحَدَّثَةً وَلَمْ تَكُنْ نَبِيَّةً.

1329- Suleym ibni Kays Şami Ali aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ben ve evlatlarımdan olan vasiler hidayet olmuş imamlarız ve hepimiz muhaddesiz. Dedim ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Onlar kimdir? Dedi ki: Hasan ve Huseyn sonra da oğlum Ali ibni Huseyn aleyhimusselatu vesselam -Ali aleyhisselam o zaman süt emme yaşındaydı- sonra onun ardınca sekiz tanesi bir bir. Onlar Allah’ın kendilerine yemin ettiği kimselerdir. (And olsun babaya ve doğan çocuğa. Beled 3) Baba Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihidir çocuk ise vasilerdir.

Dedim ki: Ya Emîr'ül Müminîn! İki imam bir araya gelir mi? Dedi ki: Hayır! İlki geçip gidene kadar diğeri susar, konuşmaz. Muhammed ibni Ebu Bekir’e sordum: Ali aleyhisselam muhaddes miydi? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Melek nebilerden başkasına konuşur mu? Dedi ki: Okumuyor musun: (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi ve muhaddes yoktur ki. Hac 52) Dedim ki: O zaman Emîr'ül Müminîn aleyhisselam muhaddestir. Dedi ki: Evet. Fatime de muhaddesti ama nebi değildi.

1330- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ: (وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ وَلَا مُحَدَّثٍ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ) فَقُلْتُ: وَأَيُّ شَيْ‌ءٍ الْمُحَدَّثُ؟ قَالَ: يُنْكَتُ فِي أُذُنِهِ فَيَسْمَعُ طَنِيناً كَطَنِينِ الطَّسْتِ أَوْ يُقْرَعُ عَلَى قَلْبِهِ فَيَسْمَعُ وَقْعاً كَوَقْعِ السِّلْسِلَةِ عَلَى الطَّسْتِ فَقُلْتُ: نَبِيٌّ؟ فَقَالَ: لَا مِثْلَ الْخَضِرِ وَمِثْلَ ذِي الْقَرْنَيْنِ.

1330- Ebu Hamza Sumali Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi ve muhaddes yoktur ki bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Hac 52) Dedim ki: Muhaddes de nedir? Dedi ki: Kulağına seslenilir, leğenin çınlaması gibi bir çınlama işitir veya kalbine atılır ve düşme sesi duyar, zincirin leğene düşmesi gibi. Dedim ki: Nebi midir? Dedi ki: Hayır aynı Hızır gibi aynı Zulkarneyn gibi.

1331- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: عِلْمُ النُّبُوَّةِ مُدْرَجٌ فِي جَوَارِحِ الْإِمَامِ.

1331- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Nubuvvet ilmi imamın azalarına işlenmiştir.

1333- عَنْ دُرُسْتَ بْنِ أَبِي مَنْصُورٍ الْوَاسِطِيِّ عَنْهُمَا عَلَيْهِمَا السَّلَامُ قَالَا:‌ الْأَنْبِيَاءُ وَالْمُرْسَلُونَ عَلَى أَرْبَعِ طَبَقَاتٍ: فَنَبِيٌّ مُنَبَّأٌ فِي نَفْسِهِ لَا يَعْدُو غَيْرَهَا.

وَ نَبِيٌّ يَرَى فِي النَّوْمِ وَيَسْمَعُ الصَّوْتَ وَلَا يُعَايِنُ فِي الْيَقَظَةِ وَلَمْ يُبْعَثْ إِلَى أَحَدٍ وَعَلَيْهِ إِمَامٌ مِثْلُ مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ عَلَى لُوطٍ.

وَ نَبِيٌّ يَرَى فِي مَنَامِهِ وَيَسْمَعُ الصَّوْتَ وَيُعَايِنُ الْمَلَكَ وَقَدْ أُرْسِلَ إِلَى طَائِفَةٍ قَلُّوا أَوْ كَثُرُوا كَمَا قَالَ اللَّهُ‌ لِيُونُسَ: (وَ أَرْسَلْناهُ إِلى‌ مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ)‌ قَالَ: يَزِيدُونَ ثَلَاثِينَ أَلْفاً.

وَ نَبِيٌّ يَرَى فِي نَوْمِهِ وَيَسْمَعُ الصَّوْتَ وَيُعَايِنُ فِي الْيَقَظَةِ وَهُوَ إِمَامٌ مِثْلُ أُولِي الْعَزْمِ وَقَدْ كَانَ إِبْرَاهِيمُ عَلَيْهِ السَّلَامُ نَبِيّاً وَلَيْسَ بِإِمَامٍ حَتَّى قَالَ اللَّهُ تَعَالَى‌: (إِنِّي جاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِماماً قالَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي‌) بِأَنَّهُ يَكُونُ فِي وُلْدِهِ كُلِّهِمْ‌ فَقالَ اللهُ: (قَالَ لا يَنالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ)‌ أَيْ مَنْ عَبَدَ صَنَماً أَوْ وَثَناً.

1333- Derest ibni Mansur Vasiti ikisinin şöyle dediğini rivayet etti: Nebiler ve murseller dört tabaka üzerinedir. Bie kısım nebi kendi nefsine nebidir, bir başkasına gönderilmemiştir.

Bir kısım nebi rüyasında meleği görür, sesini işitir. Uyanıkken meleği görmez, birisine gönderilmiştir ve onun bir imamı vardır. Aynı İbrahim’in Lut’a imam olması gibi.

Bir kısım nebi rüyasında görür, sesi duyar ve meleği görür, az veya çok bir taifeye gönderilmiştir. Allah’ın Yunus’a dediği gibi: (Biz onu yüz bin veya daha da artan bir topluluğa gönderdik. Saffat 147) artmaları otuz bindir.

Bir kısım nebi uykusunda görür, sesi işitir, uyanıkken meleği görür ve o imamdır aynı ulul azimler gibi. İbrahim aleyhisselam nebiydi ama imam değildi Allahu Teala şöyle diyene kadar: (Seni insanlar için imam karar kıldım dedi ki: zurriyetimden de. Bakara 124) O evlatlarının hepsinin olmasını istiyordu. Bunun üzerine Allah da dedi ki: (Ahdim zalimlere erişmez. Bakara 124) yani kim oyulmuş puta veya bir şeye ibadet ederse.

(Bu babda konuyla alakalı yirmi tane rivayet vardı.)

2. Bab: Arzın Hazineleri İmamlara Verilmiştir

1334- عَنْ يُونُسَ بْنِ ظَبْيَانَ وَالْمُفَضَّلِ بْنِ عُمَرَ وَأَبِي سَلَمَةَ السَّرَّاجِ وَالْحُسَيْنِ بْنِ ثُوَيْرِ بْنِ أَبِي فَاخِتَةَ قَالُوا: كُنَّا عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: لَنَا خَزَائِنُ الْأَرْضِ وَمَفَاتِيحُهَا وَلَوْ أَشَاءُ أَنْ أَقُولَ بِإِحْدَى رِجْلَيَّ أَخْرِجِي مَا فِيكِ مِنَ الذَّهَبِ لَأَخْرَجَتْ قَالَ: فَقَالَ بِإِحْدَى رِجْلَيْهِ فَخَطَّهَا فِي الْأَرْضِ خَطّاً فَانْفَجَرَتِ الْأَرْضُ ثُمَّ قَالَ بِيَدِهِ فَأَخْرَجَ سَبِيكَةَ ذَهَبٍ قَدْرَ شِبْرٍ فَتَنَاوَلَهَا فَقَالَ: انْظُرُوا فِيهَا حَسَناً حَسَناً لَا تَشُكُّون ثُمَّ قَالَ: انْظُرُوا فِي الْأَرْضِ فَإِذَا سَبَائِكُ فِي الْأَرْضِ كَثِيرَةٌ بَعْضُهَا عَلَى بَعْضٍ يَتَلَأْلَأُ فَقَالَ لَهُ بَعْضُنَا: جُعِلْتُ فِدَاكَ! أُعْطِيتُمْ مَا أُعْطِيتُمْ وَشِيعَتُكُمْ مُحْتَاجُونَ! فَقَالَ: إِنَّ اللَّهَ سَيَجْمَعُ لَنَا وَلِشِيعَتِنَا الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ يُدْخِلُهُمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ وَيُدْخِلُ عَدُوَّنَا الْجَحِيمَ.

1334- Yunus ibni Zibyan, Mufaddal ibni Ömer, Ebi Seleme Serrac ve Huseyn ibni Suveyr ibni Ebu Fahite şöyle rivayet ettiler: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık. Dedi ki: Arzın hazineleri ve anahtarları bizimdir. İki ayağımdan birisiyle arzın içinde altından ne varsa çıkart demek istersem kesinlikle çıkartırdı. Ve iki ayağından biriyle dedi ve arza bir hat çizdi bunun üzerine arz yarıldı. Sonra eliyle işaret etti ve bir karış boyunda altın külçesi çıktı. Onu aldı ve dedi ki: İyice bakın iyice, şek duymayın. Sonra dedi ki: Arza bakın o esnada birbiri üzerine yığılmış parlayan külçeler belirdi. İçimizden birisi dedi ki: Sana feda olayım! Size verilen verilmiş Şialarınız muhtaçlar? Bunun üzerine dedi ki: Muhakkak ki Allah dünyayı ve ahireti bizim ve Şialarımız için bir araya getirecek ve onları Naim cennetlerine koyacak, düşmanlarımızı da cehenneme koyacak. 

1335- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ مُوسَى قَالَ:‌ أَلْحَحْتُ عَلَى أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي شَيْ‌ءٍ أَطْلُبُهُ مِنْهُ وَكَانَ يَعِدُنِي فَخَرَجَ ذَاتَ يَوْمٍ يَسْتَقْبِلُ وَالِيَ الْمَدِينَةِ وَكُنْتُ مَعَهُ فَجَاءَ إِلَى قُرْبِ قَصْرِ فُلَانٍ فَنَزَلَ فِي مَوْضِعٍ تَحْتَ شَجَرَاتٍ وَنَزَلْتُ مَعَهُ أَنَا وَلَيْسَ مَعَنَا ثَالِثٌ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ هَذَا الْعِيدُ قَدْ أَظَلَّنَا وَلَا وَاللَّهِ مَا أَمْلِكُ دِرْهَماً فَمَا سِوَاهُ فَحَكَّ بِسَوْطِهِ الْأَرْضَ حَكّاً شَدِيداً ثُمَّ ضَرَبَ بِيَدِهِ فَتَنَاوَلَ مِنْهُ سَبِيكَةَ ذَهَبٍ فَقَالَ: انْتَفِعْ بِهَا وَاكْتُمْ مَا رَأَيْتَ.

1335- İbrahim ibni Musa şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselamdan istediğim bir ihtiyacım için ısrarcı oldum o da yerine getireceğini vadetti. Bir gün Medine valisini karşılamak için yola çıktı, ben de onunla beraberdim, falancanın sarayının yakınına geldiğinde ağaçların altında bir yere indi, ben de onunla indim, yanımızda üçüncü bir kişi yoktu. Dedim ki: Sana feda olayım, bayrama gireceğiz vallahi ne bir dirhemim ne de başka bir şeyim var. Bunun üzerine kırbacıyla arzı sert bir şekilde kazıdı ve eliyle arza vurup bir altın külçesi aldı ve dedi ki: Al bunu kullan ama bu gördüğünü kimseye açma.

1336- عَنْ عَلِيِّ بْنِ الثُّمَالِيِّ عَنْ بَعْضِ مَنْ حَدَّثَهُ عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ‌ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ كَانَ مَعَ بَعْضِ أَصْحَابِهِ فِي مَسْجِدِ الْكُوفَةِ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي! إِنِّي لَأَتَعَجَّبُ مِنْ هَذِهِ الدُّنْيَا الَّتِي فِي أَيْدِي هَؤُلَاءِ الْقَوْمِ وَلَيْسَتْ عِنْدَكُمْ فَقَالَ: يَا فُلَانُ أَ تَرَى أَنَّا نُرِيدُ الدُّنْيَا فَلَا نُعْطَاهَا؟! ثُمَّ قَبَضَ قَبْضَةً مِنَ الْحَصَى فَإِذَا هِيَ جَوَاهِرُ فَقَالَ: مَا هَذَا؟ فَقُلْتُ: هَذَا مِنْ أَجْوَدِ الْجَوَاهِرِ فَقَالَ: لَوْ أَرَدْنَاهُ لَكَانَ وَلَكِنْ لَا نُرِيدُهُ ثُمَّ رَمَى بِالْحَصَى فَعَادَتْ كَمَا كَانَتْ.

1336- Ali ibni Numan kendisine anlatan birinden şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam Kufe’nin mescidinde ashabıyla beraber oturuyordu adamın birisi dedi ki: Babam ve anam sana feda olsun bu dünyaya çok şaşırıyorum ki bu kavmin elindedir sizin değil. Bunun üzerine dedi ki: Ey falan! Biz dünyayı istiyoruz ve dünya da bize verilmiyor mu zannediyorsun? Sonra eliyle bir tutam taş aldı ve mücevher oldu. Dedi ki: Bu nedir? Dedim ki: Mücevherlerin en değerlisi. Dedi ki: İsteseydik olurdu velakin biz onu istemiyoruz. Sonra elindeki taşı attı ve eski halini aldı.

1338- عَنْ جَابِرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‏: دَخَلْتُ عَلَيْهِ فَشَكَوْتُ إِلَيْهِ الْحَاجَةَ قَالَ: فَقَالَ: يَا جَابِرُ مَا عِنْدَنَا دِرْهَمٌ قَالَ: فَلَمْ أَلْبَثْ أَنْ دَخَلَ عَلَيْهِ الْكُمَيْتُ فَقَالَ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنْ رَأَيْتَ أَنْ تَأْذَنَ لِي حَتَّى أُنْشِدَكَ قَصِيدَةً؟ قَالَ: فَقَالَ: أَنْشِدْ فَأَنْشَدَهُ قَصِيدَةً فَقَالَ: يَا غُلَامُ أَخْرِجْ مِنْ ذَلِكَ الْبَيْتِ بَدْرَةً فَادْفَعْهَا إِلَى الْكُمَيْتِ قَالَ: فَقَالَ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! إِنْ رَأَيْتَ أَنْ تَأْذَنَ لِي أُنْشِدُكَ قَصِيدَةً أُخْرَى؟ قَالَ: أَنْشِدْ فَأَنْشَدَهُ أُخْرَى فَقَالَ: يَا غُلَامُ أَخْرِجْ مِنْ ذَلِكَ الْبَيْتِ بَدْرَةً فَادْفَعْهَا إِلَى الْكُمَيْتِ قَالَ: فَأَخْرَجَ بَدْرَةً فَدَفَعَهَا إِلَيْهِ قَالَ: فَقَالَ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! إِنْ رَأَيْتَ أَنْ تَأْذَنَ لِي أَنْ أُنْشِدُكَ ثَالِثَةً؟ قَالَ لَهُ: أَنْشِدْ فَأَنْشَدَهُ فَقَالَ: يَا غُلَامُ أَخْرِجْ مِنْ ذَلِكَ الْبَيْتِ بَدْرَةً فَادْفَعْهَا إِلَيْهِ قَالَ: فَأَخْرَجَ بَدْرَةً فَدَفَعَهَا إِلَيْهِ فَقَالَ الْكُمَيْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَاللَّهِ مَا مَدَحْتُكُمْ طَلَباً لِعَرْضِ الدُّنْيَا وَمَا أَرَدْتُ بِذَلِكَ إِلَّا صِلَةَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمَا أَوْجَبَ اللَّهُ عَلَيَّ مِنَ الْحَقِّ قَالَ: فَدَعَا لَهُ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ ثُمَّ قَالَ: يَا غُلَامُ رُدَّهَا مَكَانَهَا.

قَالَ: فَوَجَدْتُ فِي نَفْسِي وَقُلْتُ: قَالَ لَيْسَ عِنْدِي دِرْهَمٌ وَأَمَرَ لِلْكُمَيْتِ بِثَلَاثِينَ أَلْفَ دِرْهَمٍ قَالَ: فَقَامَ الْكُمَيْتُ وَخَرَجَ قُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! قُلْتَ لَيْسَ عِنْدِي دَرَاهِمُ وَأَمَرْتَ لِلْكُمَيْتِ بِثَلَاثِينَ أَلْفَ دِرْهَمٍ؟! قَالَ: فَقَالَ لِي: يَا جَابِرُ قُمْ وَادْخُلِ الْبَيْتَ قَالَ: فَقُمْتُ وَدَخَلْتُ الْبَيْتَ فَلَمْ أَجِدْ مِنْهُ شَيْئاً قَالَ: فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ فَقَالَ لِي: يَا جَابِرُ مَا سَتَرْنَا عَنْكُمْ أَكْثَرُ مِمَّا أَظْهَرْنَا لَكُمْ فَقَامَ فَأَخَذَ بِيَدِي وَأَدْخَلَنِي الْبَيْتَ قَالَ: وَضَرَبَ بِرِجْلِهِ الْأَرْضَ فَإِذَا شَبِيهٌ بِعُنُقِ الْبَعِيرِ قَدْ خَرَجَتْ مِنْ ذَهَبٍ ثُمَّ قَالَ لِي: يَا جَابِرُ انْظُرْ إِلَى هَذَا وَلَا تُخْبِرْ بِهِ أَحَداً إِلَّا مَنْ تَثِقُ بِهِ مِنْ إِخْوَانِكَ إِنَّ اللَّهَ أَقْدَرَنَا عَلَى مَا نُرِيدُ وَلَوْ شِئْنَا أَنْ نَسُوقَ الْأَرْضَ بِأَزِمَّتِهَا لَسُقْنَاهَا.

1338- Cabir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın huzuruna vardım ve bir ihtiyacım için sızlandım. Bunun üzerine dedi ki: Ya Cabir! Yanımızda bir dirhem dahi yok. Fazla durmamıştım ki huzuruna Kumeyt vardı ve dedi ki: Sana feda olayım! Eğer bana izin vermeyi uygun görürsen sana bir kaside okuyacağım. Dedi ki: Oku. O da ona kaside okudu. Dedi ki: Ey hizmetçi! O odadan bir kese çıkar ve onu Kumeyt’e ver. Dedi ki: Sana feda olayım! Eğer bana izin vermeyi uygun görürsen sana başka bir kaside okuyacağım. Dedi ki: Oku. O da ona başka kaside okudu. Dedi ki: Ey hizmetçi! O odadan bir kese çıkar ve onu Kumeyt’e ver. Hizmetçi bir kese çıkardı ve onu ona verdi. Dedi ki: Sana feda olayım! Eğer bana izin vermeyi uygun görürsen sana üçüncü bir kaside okuyacağım. Dedi ki: Oku. O da okudu. Dedi ki: Ey hizmetçi! O odadan bir kese çıkar ve onu ona ver. O da bir kese çıkardı ve onu ona verdi. Kumeyt dedi ki: Sana feda olayım! Vallahi sizi dünyayı kazanmak için methetmedim. Kasideyle sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye yakınlık kurmak ve Allah’ın bana vacip ettiği hakkı yerine getirmek istedim. Ebu Cafer aleyhisselam ona dua etti ve hizmetçiye keseleri yerine koymasını emretti.

Nefsimde bir şey hissettim ve dedim ki: Bir dirhemim yok diyor ama Kumeyt’e otuz bin dirhem verilmesini emretti. Kumeyt kalktı ve çıktı. Dedim ki: Sana feda olayım! Dirhemlerim yok dedin ama Kumeyt’e otuz bin dinar verilmesi için emrettin. Bana dedi ki: Ya Cabir! Kalk ve odaya gir. Ben de kalktım odaya girdim ve dirhem adına bir şey bulamadım odadan çıktım. Bana dedi ki: Ya Cabir! Size gizlediğimiz sizin için açığa çıkardığımızdan fazla değil. Kalktı ve elimden tutup beni odaya soktu ayağıyla arza vurdu devenin boynuna benzeyen altın çıktı. Sonra bana dedi ki: Ya Cabir! Buna bak, bunu kardeşlerinden güvendiklerin dışında kimseye haber verme. Muhakkak ki Allah bizi istediğimiz şeyi yapmaya muktedir etti. Eğer arzı yularlarından tutup çekmek isteseydik çekerdik. 

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

3. Bab: Allah’ın Sırları İmamların Yanındadır Bazıları Bazılarına Verir ve Onlar Onun Eminleridir

1339- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ دَعَا عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي الْمَرَضِ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ فَقَالَ: يَا عَلِيُّ ادْنُ مِنِّي حَتَّى أُسِرَّ إِلَيْكَ مَا أَسَرَّ اللَّهُ إِلَيَّ وَأَئْتَمِنَكَ عَلَى مَا ائْتَمَنَنِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ فَفَعَلَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ بِعَلِيٍّ عَلَيْهِمَا الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ وَفَعَلَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِالْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَفَعَلَهُ الْحَسَنُ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِالْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَفَعَلَهُ الْحُسَيْنُ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِأَبِي وَفَعَلَهُ أَبِي عَلَيْهِ السَّلَامُ بِي صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِمْ أَجْمَعِينَ.

1339- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi vefat ettiği hastalığı sırasında Ali aleyhisselamı çağırdı ve dedi ki: Ya Ali! Bana yaklaş ki Allah’ın bana verdiği sırrı sana veriyim ve Allah’ın bana itimat ettiği şeyde ben de sana itimat edeyim. Rasûlullah Ali’ye sırrını verdi ve ona itimat etti aleyhimasselatu vesselam. Ali aleyhisselam onun aynısını Hasan aleyhisselama yaptı ve Hasan aleyhisselam da aynısını Huseyn aleyhisselama yaptı, Huseyn aleyhisselam da aynısını babama yaptı. Babam da aleyhisselam aynısını bana yaptı. Salevatullahi aleyhim ecmain.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

4. Bab: İşlerin Rasûlullah’a Bırakılması

1346- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَبَو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ فَوَّضَ إِلَى نَبِيِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَمْرَ خَلْقِهِ لِيَنْظُرَ كَيْفَ طَاعَتُهُمْ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (مَا آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا).

1346- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam ve Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah yaratıklarının işlerini nasıl itaat edeceklerine bakmak için nebisi sallalahu aleyhi ve alihiye bıraktı sonra şu ayeti okudu: (Resul size ne verirse onu alın ve neden de sakındırırsa ondan sakının. Haşr 7)

1349- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ اللَّهَ أَدَّبَ نَبِيَّهُ حَتَّى إِذَا أَقَامَهُ عَلَى مَا أَرَادَ قَالَ لَهُ‌: (خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجاهِلِينَ)‌ فَلَمَّا فَعَلَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ زَكَّاهُ اللَّهُ فَقَالَ: (إِنَّكَ لَعَلى‌ خُلُقٍ عَظِيمٍ‌) فَلَمَّا زَكَّاهُ فَوَّضَ إِلَيْهِ دِينَهُ فَقَالَ: (مَا آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا) فَحَرَّمَ اللَّهُ الْخَمْرَ وَحَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كُلَّ مُسْكِرٍ فَأَجَازَ اللَّهُ ذَلِكَ كُلَّهُ وَإِنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ الصَّلَاةَ وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَقَّتَ أَوْقَاتِهَا فَأَجَازَ اللَّهُ ذَلِكَ لَهُ.

1349- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah nebisini edeplendirdi ve onu istediği konuma ulaştırdığında ona şöyle dedi: (Affı benimse marufu emret ve cahillerden de yüz çevir. Araf 199) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onu yaptığında Allah onun salahiyetini teyit etti ve dedi ki: (Kesinlikle sen çok yüce bir ahlak üzerinesin. Kalem 4) Onun salahiyetini teyit ettiğinde dinini ona bıraktı ve dedi ki: (Resul size ne verirse onu alın ve neden de sakındırırsa ondan sakının. Haşr 7) Allah şarabı haram etti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de bütün sarhoş edici şeyleri haram etti. Allah da onun o kararını onayladı. Allah salatı indirdi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de vakitlerini tayin etti, Allah da onun o kararını onayladı.

1356- عَنْ فُضَيْلِ بْنِ يَسَارٍ قَالَ‌: سَأَلْتُهُ كَيْفَ كَانَ يَصْنَعُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ بِشَارِبِ الْخَمْرِ؟ قَالَ: كَانَ‌ يَحُدُّهُ قُلْتُ: فَإِنْ عَادَ؟ قَالَ: كَانَ يَحُدُّهُ قُلْتُ: فَإِنْ عَادَ؟ قَالَ: كَانَ يَحُدُّهُ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَإِنْ عَادَ كَانَ يَقْتُلُهُ.

قُلْتُ: كَيْفَ كَانَ يَصْنَعُ بِشَارِبِ الْمُسْكِرِ؟ قَالَ: مِثْلَ ذَلِكَ قُلْتُ: فَمَنْ شَرِبَ شَرْبَةَ مُسْكِرٍ كَمَنْ شَرِبَ شَرْبَةَ خَمْرٍ؟ قَالَ: سَوَاءٌ فَاسْتَعْظَمْتُ ذَلِكَ فَقَالَ لِي: يَا فُضَيْلُ لَا تَسْتَعْظِمْ ذَلِكَ فَإِنَّ اللَّهَ إِنَّمَا بَعَثَ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ رَحْمَةً لِلْعالَمِينَ‌ وَاللَّهُ أَدَّبَ نَبِيَّهُ فَأَحْسَنَ تَأْدِيبَهُ فَلَمَّا انْتَدَبَ فَوَّضَ إِلَيْهِ فَحَرَّمَ اللَّهُ الْخَمْرَ وَحَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كُلَّ مُسْكِرٍ فَأَجَازَ اللَّهُ ذَلِكَ لَهُ وَحَرَّمَ اللَّهُ مَكَّةَ وَحَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الْمَدِينَةَ فَأَجَازَ اللَّهُ ذَلِكَ كُلَّهُ لَهُ وَفَرَضَ اللَّهُ الْفَرَائِضَ مِنَ الصُّلْبِ فَأَطْعَمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ الْجَدَّ فَأَجَازَ ذَلِكَ كُلَّهُ لَهُ ثُمَّ قَالَ: يَا فُضَيْلُ حُرِّفَ وَمَا حُرِّفَ: (مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطاعَ اللَّهَ)‌.

1356- Fuzeyl ibni Yesar şöyle rivayet etti: Dedim ki: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam şarap içine ne yapıyordu? Dedi ki: Ona had uyguluyordu. Dedim ki: Eğer tekrar içerse. Dedi ki: Ona had uyguluyordu. Dedim ki: Eğer tekrar içerse. Dedi ki: Ona had uyguluyordu, üç sefer eğer tekrar içerse onu öldürüyordu.

Dedim ki: Sarhoş edici şey içenlere ne yapıyordu? Dedi ki: Aynısını yapıyordu. Dedim ki: Sarhoş edici şey içen şarap içen gibi midir? Dedi ki: Birdir. O cevabı bana çok büyük geldi. Bunun üzerine dedi ki: Ya Fuzeyl! O sana büyük gelmesin. Muhakkak ki Allah Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi alemlere rahmet olarak gönderdi. Allah nebisini edeplendirdi ve onun edeplendirmesi en güzel şekildedir. Edeplendiğinde işleri ona bıraktı. Allah şarabı haram etti, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de bütün sarhoş edici şeyleri haram etti, Allah da onun o kararını onayladı. Allah Mekke’yi haram etti (yüceltti, dokunulmaz kıldı) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi de Medine’yi haram etti, Allah da onun o kararını onayladı. Allah sulblerle alakalı farzları farz ettiğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedeye de bir pay verdi. Allah da onun o kararını onayladı. Ya Fuzeyl! Tahrif edilen tahrif edildi. (Kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Nisa 80)

1358- عَنْ زُرَارَةَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: وَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ دِيَةَ الْعَيْنِ وَدِيَةَ النَّفْسِ وَدِيَةَ الْأَنْفِ وَحَرَّمَ النَّبِيذَ وَكُلَّ مُسْكِرٍ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: فَوَضَعَ هَذَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَكُونَ جَاءَ فِيهِ شَيْ‌ءٌ؟ قَالَ: نَعَمْ لِيَعْلَمَ مَنْ يَطِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَعْصِيهِ‌.

1358- Zurare Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi gözün diyetini, nefsin diyetini ve burnun diyetini belirledi şarabı ve bütün sarhoş edici şeyleri de haram etti. Adamın birisi dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi bunu mesele hakkında bir şey gelmeden mi yaptı? Dedi ki: Evet kim resule itaat edeni ona isyan edecekten ayırıp bilmesi için.

1359- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ‌: قَرَأْتُ هَذِهِ الْآيَةَ إِلَى أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: (لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْ‌ءٌ) قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى لِنَبِيِّهِ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَسْأَلَهُ عَنْهَا فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بَلْ وَشَيْ‌ءٌ شَيْ‌ءٌ مَرَّتَيْنِ وَكَيْفَ لَا يَكُونُ لَهُ مِنَ الْأَمْرِ شَيْ‌ءٌ فَقَدْ فَوَّضَ اللَّهُ إِلَيْهِ دِينَهُ فَقَالَ: (ما آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا) فَمَا أَحَلَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَهُوَ حَلَالٌ وَمَا حَرَّمَ فَهُوَ حَرَامٌ.

1359- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama şu ayeti okudum: (Senin yapacağın bir şey yoktur. Â-li İmran 128) Allahu Teala’nın nebisine sözü ona o ayeti sormak istiyordum. Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Tam aksine şey ve şey –iki defa- nasıl olur onun yapacağı bir şey olmaz. Allah dinini ona bıraktı ve dedi ki: (Resul size ne verirse onu alın ve neden de sakındırırsa ondan sakının. Haşr 7) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi neyi helal etmişse o helaldir ve neyi de haram etmişse o da haramdır.

(Bu babda konuyla alakalı on dokuz tane rivayet vardı.)

5. Bab: Rasûlullah’a Ne Bıraktıysa İmamlara da Bırakmıştır

1364- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ أَدَّبَ رَسُولَهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حَتَّى قَوَّمَهُ عَلَى مَا أَرَادَ ثُمَّ فَوَّضَ إِلَيْهِ فَقَالَ‌: (ما آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا) فَمَا فَوَّضَ اللَّهُ إِلَى رَسُولِهِ فَقَدْ فَوَّضَهُ إِلَيْنَا.

1364- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alihiyi edeplendirdi ve istediği düzeye gelinceye kadar güçlendirdi, sonra işi ona bıraktı ve dedi ki: (Resul size ne verirse onu alın ve neden de sakındırırsa ondan sakının. Haşr 7) Allah resulüne ne bıraktıysa onu bize de bıraktı. 

1365- عَنْ مُوسَى بْنِ أَشْيَمَ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَأَلْتُهُ عَنْ مَسْأَلَةٍ فَأَجَابَنِي فَبَيْنَا أَنَا جَالِسٌ إِذْ جَائَهُ رَجُلٌ فَسَأَلَهُ عَنْهَا بِعَيْنِهَا فَأَجَابَهُ بِخِلَافِ مَا أَجَابَنِي ثُمَّ جَاءَ آخَرُ فَسَأَلَهُ عَنْهَا بِعَيْنِهَا فَأَجَابَهُ بِخِلَافِ مَا أَجَابَنِي وَأَجَابَ صَاحِبِي فَفَزِعْتُ مِنْ ذَلِكَ وَعَظُمَ عَلَيَّ فَلَمَّا خَرَجَ الْقَوْمُ‌ نَظَرَ إِلَيَّ فَقَالَ: يَا ابْنَ أَشْيَمَ كَأَنَّكَ جَزِعْتَ؟ قُلْتُ: جَعَلَنِيَ اللَّهُ فِدَاكَ! إِنَّمَا جَزِعْتُ مِنْ ثَلَاثِ أَقَاوِيلَ فِي مَسْأَلَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَالَ: يَا ابْنَ أَشْيَمَ إِنَّ اللَّهَ فَوَّضَ إِلَى دَاوُدَ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَمْرَ مُلْكِهِ فَقَالَ: (هذا عَطاؤُنا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسابٍ‌) وَفَوَّضَ إِلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَمْرَ دِينِهِ فَقَالَ: (ما آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا) فَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فَوَّضَ إِلَى الْأَئِمَّةِ مِنَّا وَإِلَيْنَا مَا فَوَّضَ إِلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَلَا تَجْزَعْ.

1365- Musa ibni Eşyem şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım ve ona bir mesele sordum, o da bana cevap verdi. Oturduğum sırada onun yanına bir adam geldi ve aynı soruyu sordu ve bana verdiği cevabın aksine bir cevap verdi. Sonra başka birisi geldi ve aynı soruyu sordu, ona bana ve diğer arkadaşa verdiği cevabın aksine bir cevap verdi. Olaydan ürktüm ve bana çok büyük geldi. Kavim çıktığında bana baktı ve dedi ki: Ey Eşyem’in oğlu! Telaşlı gibisin? Dedim ki: Allah beni sana feda etsin. Tek bir soru hakkındaki üç cevaptan telaşlandım. Dedi ki: Ey Eşyem’in oğlu! Allah Davud aleyhisselama mülkünün işini bıraktı ve dedi ki: (Bu sana bağışımızdır ister ver ister tut hesapsızca. Sad 39) Dininin işini de Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye bıraktı ve dedi ki: (Resul size ne verirse onu alın ve neden de sakındırırsa ondan sakının. Haşr 7) Muhakkak ki Allah işi bizden olan imamlara bıraktı. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye ne bıraktıysa bizedir. Telaşlanma.

1367- عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ قَالَ: دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ‌: إِنَّ اللَّهَ أَدَّبَ نَبِيَّهُ عَلَى مَحَبَّتِهِ فَقَالَ: (إِنَّكَ لَعَلى‌ خُلُقٍ عَظِيمٍ)‌ ثُمَّ فَوَّضَ إِلَيْهِ فَقَالَ: (ما آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا) وَقَالَ:‌ (مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطاعَ اللَّهَ‌).

ثُمَّ قَالَ: وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ فَوَّضَ إِلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَائْتَمَنَهُ فَسَلَّمْتُمْ وَجَحَدَ النَّاسُ وَاللَّهِ لَحَسْبُكُمْ أَنْ تَقُولُوا إِذَا قُلْنَا وَتَصْمُتُوا إِذَا صَمَتْنَا وَنَحْنُ فِيمَا بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ اللَّهِ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لِأَحَدٍ خَيْراً فِي خِلَافِ أَمْرِنَا.

1367- Ebu İshak şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım şöyle dediğini işittim: Allah nebisini kendi muhabbeti üzerine edeplendirdi ve dedi ki: Kesinlikle sen çok yüce bir ahlak üzerinesin. Kalem 4) Sonra işlerini ona bıraktı ve dedi ki: (Resul size ne verirse onu alın ve neden de sakındırırsa ondan sakının. Haşr 7) Ve dedi ki: (Kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Nisa 80)

Sonra bana dedi ki: Nebiyyullah işleri Ali aleyhisselama bıraktı ve ona itimat etti. Siz teslim oldunuz, insanlar inkâr ettiler. Vallahi söylediğimizde söylemeniz ve sustuğumuzda susmanız sizin için yeterlidir. Allah’la sizin aranızda olan biziz, bizim işimize hilaf olan bir kimse için Allah hayır kılmadı.

1373- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِذَا رَأَيْتَ الْقَائِمَ أَعْطَى رَجُلًا مِائَةَ أَلْفٍ وَأَعْطَى آخَرَ دِرْهَماً فَلَا يَكْبُرُ فِي صَدْرِكَ فَإِنَّ الْأَمْرَ مُفَوَّضٌ إِلَيْهِ.

1373- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kaimi bir adama yüz bin diğerine bir dirhem verdiğini görürsen göğsüne büyük gelmesin. Çünkü işler ona bırakılmıştır.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)

6. Bab: İmamlar Kitapta ve Sünnette Olmayan Şeylere Hidayet Edilirler ve Muvaffak Edilirler

1377- عَنْ سَوْرَةَ بْنِ كُلَيْبٍ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بِأَيِّ شَيْ‌ءٍ يُفْتِي الْإِمَامُ؟ قَالَ: بِالْكِتَابِ قَالَ: قُلْتُ: فَمَا لَمْ يَكُنْ فِي الْكِتَابِ؟ قَالَ: بِالسُّنَّةِ قُلْتُ: فَمَا لَمْ يَكُنْ فِي الْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ؟ قَالَ: لَيْسَ شَيْ‌ءٌ إِلَّا فِي الْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ قَالَ: فَكَرَّرْتُ مَرَّةً أَوِ اثْنَتَيْنِ قَالَ: يُسَدَّدُ وَيُوَفَّقُ فَأَمَّا مَا تَظُنُّ فَلَا.

1377- Suret ibni Kuleyb şöyle rivayet eder: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İmam ne ile fetva verir? Dedi ki: Kitapla. Dedim ki: Kitapta yoksa? Dedi ki: Sünnetle. Dedim ki: Kitapta ve sünnette de yoksa? Dedi ki: Kitapta ve sünnette olmayan bir şey yoktur. Bir iki kere daha tekrar ettim dedi ki: Hidayet edilir ve muvaffak edilir ama zannettiğin şey asla değil.

1378- عَنْ خَيْثَمٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: قُلْتُ لَهُ: يَكُونُ شَيْ‌ءٌ لَا يَكُونُ فِي الْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ؟ قَالَ: لَا قَالَ: قُلْتُ: فَإِنْ جَاءَ شَيْ‌ءٌ؟ قَالَ: لَا حَتَّى أَعَدْتُ عَلَيْهِ مِرَاراً فَقَالَ: لَا يَجِي‌ءُ ثُمَّ قَالَ بِإِصْبَعِهِ: بِتَوْفِيقٍ وَتَسْدِيدٍ لَيْسَ حَيْثُ تَذْهَبُ لَيْسَ حَيْثُ تَذْهَبُ.

1378- Heysem şöyle rivayet eder: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Kitapta ve sünnette olmayan bir şey var mıdır? Dedi ki: Hayır. Dedim ki: Eğer bir şey gelse? Dedi ki: Hayır. Defalarca tekrar ettim. Dedi ki: Gelmez. Sonra parmaklarıyla göstererek dedi ki: Hidayetle ve muvaffakiyetle. Senin gidiş tarzınla değil, senin gidiş tarzınla değil.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

7. Bab: Kitapta ve Sünnette Olmayan Karmaşık Zor Şeyleri İmamlar Bilirler

1382- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ كَانَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذَا وَرَدَ عَلَيْهِ أَمْرٌ لَمْ يَنْزُلْ بِهِ كِتَابٌ وَلَا سُنَّةٌ قَالَ بِرَجْمٍ فَأَصَابَ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَهِيَ الْمُعْضِلَاتُ.

1382- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Ali aleyhisselam kitapta ve sünnette olmayan bir şeyle karşılaştığında görüş bildirirdi ve isabet ederdi. Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Onlar karmaşık zor şeylerdir.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

8. Bab: İmamlar Şialarını Yaratıldıkları Çamurla Düşmanlarından Ayırıp Yüzleriyle ve İsimleriyle Tanırlar

1390- عَنِ الْأَصْبَغِ بْنِ نُبَاتَةَ أَنَّ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ صَعِدَ الْمِنْبَرَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ شِيعَتَنَا خُلِقُوا مِنْ طِينَةٍ مَخْزُونَةٍ قَبْلَ أَنْ يُخْلَقَ آدَمُ بِأَلْفَيْ سَنَةٍ لَا يَشِذُّ مِنْهَا شَاذٌّ وَلَا يَدْخُلُ فِيهَا دَاخِلٌ وَإِنِّي لَأَعْرِفُهُمْ حِينَمَا أَنْظُرُ إِلَيْهِمْ لِأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَمَّا تَفَلَ فِي عَيْنِي وَأَنَا أَرْمَدُ قَالَ: اللَّهُمَّ أَذْهِبْ عَنْهُ الْحَرَّ وَالْبَرْدَ وَبَصِّرْهُ صَدِيقَهُ مِنْ عَدُوِّهِ فَلَمْ يُصِبْنِي رَمَدٌ بَعْدُ وَلَا حَرٌّ وَلَا بَرْدٌ وَإِنِّي لَأَعْرِفُ صَدِيقِي مِنْ عَدُوِّي.

فَقَامَ رَجُلٌ مِنَ الْمَلَإِ فَسَلَّمَ ثُمَّ قَالَ: وَاللَّهِ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنِّي لَأَدِينُ اللَّهَ بِوَلَايَتِكَ وَإِنِّي لَأُحِبُّكَ فِي السِّرِّ كَمَا أُظْهِرُ لَكَ فِي الْعَلَانِيَةِ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كَذَبْتَ فَوَ اللَّهِ مَا أَعْرِفُ اسْمَكَ فِي الْأَسْمَاءِ وَلَا وَجْهَكَ فِي الْوُجُوهِ وَإِنَّ طِينَتَكَ لَمِنْ غَيْرِ تِلْكَ الطِّينَةِ قَالَ: فَجَلَسَ الرَّجُلُ قَدْ فَضَحَهُ اللَّهُ وَأَظْهَرَ عَلَيْهِ.

ثُمَّ قَامَ آخَرُ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنِّي لَأَدِينُ اللَّهَ بِوَلَايَتِكَ وَإِنِّي لَأُحِبُّكَ فِي السِّرِّ كَمَا أُحِبُّكَ فِي الْعَلَانِيَةِ فَقَالَ لَهُ: صَدَقْتَ طِينَتُكَ مِنْ تِلْكَ الطِّينَةِ وَعَلَى وَلَايَتِنَا أُخِذَ مِيثَاقُكَ وَإِنَّ رُوحَكَ مِنْ أَرْوَاحِ الْمُؤْمِنِينَ فَاتَّخِذْ لِلْفَقْرِ جِلْبَاباً فَوَ الَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَقَدْ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَقُولُ: إِنَّ الْفَقْرَ أَسْرَعُ إِلَى مُحِبِّينَا مِنَ السَّيْلِ مِنْ أَعْلَى الْوَادِي إِلَى أَسْفَلِهِ‌.

1390- Esbağ ibni Nubate şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam minbere çıktı, Allah’a hamd edip onu övdükten sonra dedi ki: Ey insanlar! Şialarımız Âdem yaratılmadan iki bin sene önce saklanmış bir çamurdan yaratıldılar. O çamurdan kimse dışarı çıkmaz ve o çamura da kimse girmez. Ben onlara her baktığımda onları tanırım. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi tükürüğünü gözüme sürdüğünde ben göz ağrısı çekiyordum. Dedi ki: Allah’ım ondan sıcağı ve soğuğu gider ve ona dostlarını düşmanlarından ayıracak basiret ver. Ondan sonra bana göz ağrısı isabet etmedi ne soğuk ne de sıcak değmedi. Ve ben kesinlikle dostlarımı düşmanlarımın arasından ayırt edip tanırım.

Topluluğun içinden birisi kalkıp selam verdi ve dedi ki: Vallahi ya Emîr'ül Müminîn! Senin velayetinle Allah’a dindar oluyorum. Sana sevgimi aleni zahir ettiğim gibi kesinlikle seni gizlide de seviyorum. Bunun üzerine Ali aleyhisselam ona dedi ki: Yalan konuştun. Vallahi ismini isimler arasında yüzünü de yüzler arasında tanımıyorum. Kesinlikle senin çamurun o çamurdan değil. Bunun üzerine adam oturdu, Allah onu rezil etti ve yüzüne çarptı. Sonra başkası kalktı ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Senin velayetinle Allah’a dindar oluyorum. Seni aleni sevdiğim gibi kesinlikle seni gizlide de seviyorum. Bunun üzerine ona dedi ki: Doğru söyledin. Senin çamurun o çamurdan. Senin misakın bizim velayetimiz üzerine alındı, kesinlikle ruhun muminlerim ruhundandır. Bundan dolayı fakirliği gömlek edin, nefsim elinde olana and olsun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini işittim: Muhakkak ki fakirlik bizim sevenlerimize doğru selin vadinin en üstünden en aşağısına akışından daha hızlıdır.

1392- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ بَيْنَا أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَوْماً جَالِسٌ فِي الْمَسْجِدِ وَأَصْحَابُهُ حَوْلَهُ فَأَتَاهُ رَجُلٌ مِنْ شِيعَتِهِ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ أَنِّي أَدِينُهُ بِحُبِّكَ فِي السِّرِّ كَمَا أَدِينُهُ بِحُبِّكَ فِي الْعَلَانِيَةِ وَأَتَوَلَّاكَ فِي السِّرِّ كَمَا أَتَوَلَّاكَ فِي الْعَلَانِيَةِ فَقَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: صَدَقْتَ أَمَا فَاتَّخِذْ لِلْفَقْرِ جِلْبَاباً فَإِنَّ الْفَقْرَ أَسْرَعُ إِلَى شِيعَتِنَا مِنَ السَّيْلِ إِلَى قَرَارِ الْوَادِي قَالَ: فَوَلَّى الرَّجُلُ وَهُوَ يَبْكِي فَرَحاً لِقَوْلِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ (صَدَقْتَ) قَالَ: وَرَجُلٌ مِنَ الْخَوَارِجِ يُحَدِّثُ صَاحِباً لَهُ قَرِيباً مِنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ تَاللَّهِ إِنْ رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ قَطُّ إِنَّهُ أَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ لَهُ: إِنِّي لَأُحِبُّكَ فَقَالَ لَهُ (صَدَقْتَ) فَقَالَ لَهُ الْآخَرُ: أَنَا مَا أَنْكَرْتُ مِنْ ذَلِكَ لَمْ يَجِدْ بُدّاً مِنْ أَنْ إِذَا قِيلَ لَهُ أُحِبُّكَ‌ أَنْ يَقُولَ لَهُ صَدَقْتَ تَعْلَمُ أَنِّي أَنَا أُحِبُّهُ؟ قَالَ: لَا قَالَ: فَأَنَا أَقُومُ فَأَقُولُ لَهُ مِثْلَ مَقَالَةِ الرَّجُلِ فَيَرُدُّ عَلَيَّ مِثْلَ مَا رَدَّ عَلَيْهِ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: فَقَامَ الرَّجُلُ فَقَالَ لَهُ مِثْلَ مَقَالَةِ الْأَوَّلِ فَنَظَرَ إِلَيْهِ مَلِيّاً ثُمَّ قَالَ لَهُ: كَذَبْتَ لَا وَاللَّهِ مَا تُحِبُّنِي وَلَا أُحِبُّكَ قَالَ: فَبَكَى الْخَارِجِيُّ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ لَتَسْتَقْبِلُنِي بِهَذَا وَقَدْ عَلِمَ اللَّهُ خِلَافَهُ ابْسُطْ يَدَيْكَ أُبَايِعْكَ قَالَ: عَلَى مَاذَا؟ قَالَ: عَلَى مَا عَمِلَ بِهِ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرٌ قَالَ: فَمَدَّ يَدَهُ وَقَالَ لَهُ: اصْفِقْ لَعَنَ اللَّهُ الِاثْنَيْنِ وَاللَّهِ لَكَأَنِّي بِكَ قَدْ قُتِلْتَ عَلَى ضَلَالٍ وَوَطِئَتْ وَجْهَكَ دَوَابُّ الْعِرَاقِ فَلَا يَعْرِفُكَ قَوْمُكَ قَالَ: فَلَمْ يَلْبَثْ أَنْ خَرَجَ عَلَيْهِ أَهْلُ النَّهْرَوَانِ وَخَرَجَ الرَّجُلُ مَعَهُمْ فَقُتِلَ‌.

1392- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam mescitte oturduğu bir gün ve etrafında da ashabı vardı. Şiasından bir adam geldi ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Muhakkak ki Allah da biliyor aynı alenide senin sevginle ona dindar olduğum gibi gizlide de seni sevmemle ona dindar oluyorum. Alenide seni veli edindiğim gibi gizlide de seni veli ediniyorum. Emîr'ül Müminîn aleyhisselam dedi ki: Doğru söyledin artık fakirliği gömlek edin. Muhakkak ki fakirlik şialarımıza doğru vadinin aşağısına doğru akan selden daha hızlıdır. Bunun üzerine adam Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın ‘’doğru söyledin’’ sözüne sevinerek, ağlayarak ayrıldı.

Haricilerden bir adam arkadaşıyla konuşuyordu, Emîr'ül Müminîne yakındı dedi ki: Tallahi kesinlikle bugünkü gibi bir gün görmedim. Birisi ona geliyor ve kesinlikle seni seviyorum diyor o da ona doğru söyledin diyor. Diğeri diyor ki: O olayı inkâr etmedim. Ona kesinlikle seni seviyorum dense o da ona doğru söyledin demesinden başka bir şey aşikâr olmaz. Sen biliyorsun ben onu seviyor muyum? Hayır dedi. Dedi ki: Ben şimdi kalkıyorum ve ona o adamın sözlerini diyeceğim o da bana ona verdiği cevabı verecek. Evet dedi. Adam kalktı ve ona öncekinin sözlerini tekrarladı, o da ona uzunca baktı ve dedi ki: Yalan konuştun. Hayır vallahi beni sevmiyorsun, ben de seni sevmiyorum. Harici ağladı ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! Beni böyle mi karşılıyorsun? Allah biliyor ki dediğinin tersidir. Uzat ellerini sana biat edeyim. Dedi ki: Ne üzerine? Dedi ki: Ebu Bekir’in ve Ömer’in ameli üzerine. Elini uzattı ve ona dedi ki: Uzaklaş! Allah o ikisine lanet etsin. Vallahi sanki seni sapıklık üzere öldürülmüş olarak görüyor gibiyim. Irak’ın binekleri de yüzünü çiğneyecek ve kavmin seni tanımayacak. Çok geçmeden Nehrevan ehli ona karşı savaşa kalktı, o adam da onlarla beraber oldu ve öldürüldü.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamlarda Artan Bir Şeyin Önceki Diğer İmamlara da Sunulması

1394- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: لَيْسَ شَيْ‌ءٌ يَخْرُجُ مِنَ اللَّهِ حَتَّى يُبْدَأَ بِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ ثُمَّ بِأَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ ثُمَّ وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ لِكَيْ لَا يَكُونَ آخِرُنَا أَعْلَمَ مِنْ أَوَّلِنَا.

1394- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah’tan çıkan bir şey yoktur ki önce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye sonra Emîr'ül Müminîn’e sonra da birinden diğer birine aşikâr olmasın. Bu sonuncumuzun birincimizden daha alim olmaması içindir.

1397- عَنْ سُلَيْمَانَ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! سَمِعْتُكَ وَأَنْتَ تَقُولُ غَيْرَ مَرَّةٍ: لَوْ لَا أَنَّا نُزَادُ لَأَنْفَدْنَا قَالَ: أَمَّا الْحَلَالُ وَالْحَرَامُ فَقَدْ وَاللَّهِ أَنْزَلَهُ اللَّهُ عَلَى نَبِيِّهِ بِكَمَالِهِ وَمَا يُزَادُ الْإِمَامُ فِي حَلَالٍ وَلَا حَرَامٍ قَالَ: فَقُلْتُ: فَمَا هَذِهِ الزِّيَادَةُ؟ قَالَ: فِي سَائِرِ الْأَشْيَاءِ سِوَى الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ.

قَالَ: قُلْتُ: فَتُزَادُونَ شَيْئاً يَخْفَى عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلاَ يَعْلَمُهُ؟ فَقَالَ: لَا إِنَّمَا يَخْرُجُ الْأَمْرُ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ فَيَأْتِيهِ بِهِ الْمَلَكُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَيَقُولُ: يَا مُحَمَّدُ رَبُّكَ يَأْمُرُكَ بِكَذَا وَكَذَا فَيَقُولُ: انْطَلِقْ بِهِ إِلَى عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَيَأْتِي عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ فَيَقُولُ: انْطَلِقْ بِهِ إِلَى الْحَسَنِ فَيَقُولُ: انْطَلِقْ بِهِ إِلَى الْحُسَيْنِ فَلَمْ يَزَلْ هَذَا يَنْطَلِقُ إِلَى وَاحِدٍ بَعْدَ وَاحِدٍ حَتَّى يَخْرُجَ إِلَيْنَا قُلْتُ: فَتُزَادُونَ شَيْئاً لَا يَعْلَمُهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ: وَيْحَكَ كَيْفَ يَجُوزُ أَنْ يَعْلَمَ الْإِمَامُ شَيْئاً لَمْ يَعْلَمْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْإِمَامُ مِنْ قِبَلِهِ‌.

1397- Süleyman şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: San feda olayım! Senden işittim demiştin ki: Bizim ilmimizde artış olmasa tüketiriz. Dedi ki: Vallahi Allah helal ve haramı nebisine kâmil indirdi, helal ve haram konusunda imamın ilminde artış olmaz. Dedim ki: Bu artış nedir? Dedi ki: Helal ve haram dışındaki şeyler hakkındadır.

Dedim ki: Sizde artış olur ve bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye gizli kalır onu bilmez? Dedi ki: Hayır. İş Allah katından çıkar, melek onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye getirir ve sunar: Ya Muhammed! Rabbin sana şöyle şöyle emrediyor. O da der ki: Onu Ali aleyhisselama götür. Ali aleyhisselama gelir o da Hasan’a götür der. O da Huseyn’e götür der. Bu bize ulaşana kadar bir bir imamları gezer. Dedim ki: Sizde bir şey artar ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onu bilmez? Dedi ki: Vay olsun sana Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve kendisinden önceki bilmeden imamın bir şey bilmemesi nasıl caiz olur?

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

10. Bab: İmamlarda Gece ve Gündüz Artış Olur, Öyle Olmasa Yanlarında Olan Tükenirdi

1408- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: إِنَّا لَنُزَادُ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَلَوْ لَمْ نُزَدْ لَنَفِدَ مَا عِنْدَنَا.

1408- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Gece ve gündüz bizim ilmimiz artar, ilmimizde artış olmasa yanımızda olan tükenir.

1411- عَنْ بِشْرُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: كُنْتُ جَالِساً عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذْ جَاءَهُ رَجُلٌ فَسَأَلَهُ عَنْ مَسْأَلَةٍ فَقَالَ: مَا عِنْدِي فِيهَا شَيْ‌ءٌ فَقَالَ الرَّجُلُ:‌ إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ راجِعُونَ‌ هَذَا الْإِمَامُ الْمُفْتَرَضُ الطَّاعَةُ سَأَلْتُهُ عَنْ مَسْأَلَةٍ فَزَعَمَ أَنَّهُ لَيْسَ عِنْدَهُ فِيهَا شَيْ‌ءٌ فَأَصْغَى أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أُذُنَهُ إِلَى الْحَائِطِ كَانَ إِنْسَاناً يُكَلِّمُهُ فَقَالَ: أَيْنَ السَّائِلُ عَنْ مَسْأَلَةٍ كَذَا وَكَذَا؟ وَكَانَ الرَّجُلُ قَدْ جَاوَزَ أُسْكُفَّةَ الْبَابِ قَالَ: هَا أَنَا ذَا فَقَالَ: الْقَوْلُ فِيهَا هَكَذَا ثُمَّ الْتَفَتَ إِلَيَّ فَقَالَ: لَوْ لَا نُزَادُ لَنَفِدَ مَا عِنْدَنَا.

1411- Beşir ibni İbrahim şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanında oturuyordum. Ona bir adam geldi ve bir mesele hakkında sordu. Ona dedi ki: Onun hakkında bir şey bilmiyorum. Adam dedi ki: İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Bu itati farz edilen imamdır. Ona bir mesele hakkında sordum. O onun hakkında bir şey bilmiyorum diye iddia ediyor. Ebu Abdullah aleyhisselam sanki bir insan onunla konuşuyormuş gibi kulağını duvara verdi ve dedi ki: Şöyle şöyle soru soran nerede? Adam kapının eşiğini geçmişti, o benim diye seslendi. Dedi ki: O mesele hakkındaki cevap böyledir. Sonra bana döndü ve dedi ki: Bizim ilmimizde artış olmasa yanımızda olan tükenir.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

11. Bab: İmamlara Kendilerinden Gaip Olanlar Haberler Getirirler

1413- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: اتَّقُوا الْكَلَامَ فَإِنَّا نُؤْتَى بِهِ.

1413- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kelama takvalı olun. Çünkü o kelam bize getirildi.

1414- عَنْ الْحَرْثِ بْنِ الْمُغِيرَةِ وَأَبِي بَكْرٍ الْحَضْرَمِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَا:‌ قَالَ: مَا يَحْدُثُ قَبَلَكُمْ حَدَثٌ إِلَّا عُلِّمْنَا بِهِ قُلْتُ: وَكَيْفَ ذَاكَ؟ قَالَ: يَأْتِينَا بِهِ رَاكِبٌ يَضْرِبُ.

1414- Hers ibni Muğiyre ve Ebu Bekir Hazremi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Sizin önünüzde gerçekleşen her olay mutlaka bize bildirilmiştir. Dedim ki: Nasıl? Dedi ki: Bir tane binici onu bize getirir ve gösterir.

1417- عَنْ عُرْوَةَ بْنِ مُوسَى الْجُعْفِيِّ قَالَ‌: قَالَ لَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَوْماً وَنَحْنُ نَتَحَدَّثُ عِنْدَهُ: فُقِئَتْ عَيْنُ هِشَامٍ فِي قَبْرِهِ قُلْنَا: وَمَتَى مَاتَ؟ قَالَ: ثَلَاثَةُ أَيَّامٍ فَحَسِبْنَا وَسَأَلْنَا عَنْ ذَلِكَ فَكَانَ كَذَلِكَ‌.

1417- Urve ibni Musa El-Cufi şöyle rivayet etti: Bir gün Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydık, konuşuyorduk. Dedi ki: Hişam’ın gözleri kabrinde oyuldu. Dedik ki: Ne zaman öldü? Dedi ki: Üç gün oldu. Hesap ettik ve onu sorduk, dediği gibiydi.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

12. Bab: İmamlara Arzda Hareket Etme Kudreti Verilmiştir

1419- عَنْ جَابِرٍ قَالَ‌ كُنْتُ يَوْماً عِنْدَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَالِساً فَالْتَفَتَ إِلَيَّ فَقَالَ لِي: يَا جَابِرُ أَ لَكَ الْحِمَارُ فَيَقْطَعُ مَا بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ فِي لَيْلَةٍ؟ فَقُلْتُ لَهُ: لَا جُعِلْتُ فِدَاكَ فَقَالَ: إِنِّي لَأَعْرِفُ رَجُلًا بِالْمَدِينَةِ لَهُ حِمَارٌ يَرْكَبُهُ فَيَأْتِي الْمَشْرِقَ وَالْمَغْرِبَ فِي لَيْلَةٍ.

1419- Cabir şöyle rivayet etti: Bir gün Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın yanında oturuyordum. Bana yöneldi ve dedi ki: Ya Cabir! Bir gece içinde doğuyla batı arasını katedebilecek bir eşeğin var mı? Dedim ki: Hayır sana feda olayım. Dedi ki: Ben Medine’de bir adam tanıyorum. Onun bir eşeği var. Ona binip bir gece içinde doğuya da geliyor batıya da.

1431- عَنْ عَبْدِ الصَّمَدِ بْنِ عَلِيٍّ قَالَ:‌ دَخَلَ رَجُلٌ عَلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَنْ أَنْتَ؟ قَالَ: أَنَا مُنَجِّمٌ قَالَ: فَأَنْتَ عَرَّافٌ؟ قَالَ: فَنَظَرَ إِلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: هَلْ‌ أَدُلُّكَ عَلَى رَجُلٍ قَدْ مَرَّ مُذْ دَخَلْتَ عَلَيْنَا فِي أَرْبَعَةَ عَشَرَ عَالَماً كُلُّ عَالَمٍ أَكْبَرُ مِنَ الدُّنْيَا ثَلَاثَ مَرَّاتٍ لَمْ يَتَحَرَّكْ مِنْ مَكَانِهِ؟ قَالَ: مَنْ هُوَ؟ قَالَ: أَنَا وَإِنْ شِئْتَ أَنْبَأْتُكَ بِمَا أَكَلْتَ وَمَا ادَّخَرْتَ فِي بَيْتِكَ.

1431- Abdussamed ibni Ali şöyle rivayet etti: Bir adam Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselamın huzuruna vardı. Ali ibni Huseyn aleyhisselam ona dedi ki: Sen kimsin? Dedi ki: Ben muneccimim. Dedi ki: Öyleyse sen kahinsin? Ona baktı ve sonra dedi ki: Huzurumuza vardığın andan beri, yerinden hareket etmeden bu dünyadan üç kat daha büyük on dört alemi dolaşan birini tanıtayım mı sana? Dedi ki: Kim o? Dedi ki: Benim. Eğer istersen ne yediğini ve evinde ne biriktirdiğini de haber veririm.

1433- عَنْ أَبَانِ بْنِ تَغْلِبَ قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَدَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْيَمَنِ فَقَالَ لَهُ: يَا أَخَا أَهْلِ الْيَمَنِ عِنْدَكُمْ عُلَمَاءُ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: فَمَا بَبْلُغُ مِنْ عِلْمِ عَالِمِكُمْ؟ قَالَ: يَسِيرُ فِي لَيْلَةٍ مَسِيرَةَ شَهْرَيْنِ يَزْجُرُ الطَّيْرَ وَيَقْفُو الْأَثَرَ فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: عَالِمُ الْمَدِينَةِ أَعْلَمُ مِنْ عَالِمِكُمْ قَالَ: فَمَا بَلَغَ مِنْ عِلْمِ عَالِمِ الْمَدِينَةِ؟ قَالَ: يَسِيرُ فِي سَاعَةٍ مِنَ النَّهَارِ مَسِيرَةَ الشَّمْسِ سَنَةً حَتَّى يَقْطَعَ اثْنَيْ عَشَرَ أَلْفَ عَالَمٍ مِثْلَ عَالَمِكُمْ هَذَا مَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ وَلَا إِبْلِيسَ قَالَ: فَيَعْرِفُونَكُمْ؟ قَالَ: نَعَمْ مَا افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ إِلَّا وَلَايَتَنَا وَالْبَرَاءَةَ مِنْ عَدُوِّنَا.

1433- Eban ibni Tağleb şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Yemen halkından bir adam geldi ona dedi ki: Ey Yemenli kardeş! Sizin orada alimler var mı? Dedi ki: Evet. Dedi ki: Aliminizinin ilminden ne ulaştı? Dedi ki: Bir gecede iki aylık yol gidiyor, kuşlar ona yetişemez, izleri takip eder. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Medine’nin alimi sizin aliminizden daha alim. Dedi ki: Medine’nin aliminin ilminden ne ulaştı? Dedi ki: Gündüzün bir saatinde güneş yılıyla bir senelik yol gidiyor hatta sizin aleminiz gibi on iki bin alemi kat ediyor ve onlar Allah’ın Âdem’le İblis’i yarattığını bilmiyorlar. Dedi ki: Sizi tanıyorlar mı? Dedi ki: Evet, Allah onlara bizim velayetimiz ve düşmanlarımızın beraatinden başka bir şey farz etmedi. 

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

13. Bab: İmamlar Ashaplarından Dilediklerini Allah’ın Kendilerine Verdiği Kudretle Arzda Hareket Ettirirler

1434- مُحَمَّدُ بْنُ حَسَّانَ عَنْ عَلِيِّ بْنِ خَالِدٍ وَكَانَ زَيْدِيّاً قَالَ:‌ كُنْتُ فِي الْعَسْكَرِ فَبَلَغَنِي أَنَّ هُنَاكَ رَجُلٌ مَحْبُوسٌ أُتِيَ بِهِ مِنْ نَاحِيَةِ الشَّامِ مَكْبُولًا وَقَالُوا: إِنَّهُ تَنَبَّأَ.

قَالَ عَلِيٌّ: فَدَارَيْتُ الْبَوَّابِينَ وَالْحَجَبَ حَتَّى وَصَلْتُ إِلَيْهِ فَإِذَا رَجُلٌ لَهُ فَهْمٌ فَقُلْتُ لَهُ: يَا هَذَا مَا قِصَّتُكَ؟ وَمَا أَمْرُكَ؟ فَقَالَ لِي: كُنْتُ رَجُلًا بِالشَّامِ أَعْبُدُ اللَّهَ عِنْدَ رَأْسِ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ فَبَيْنَا أَنَا فِي عِبَادَتِي إِذْ أَتَانِي شَخْصٌ فَقَالَ لِي: قُمْ بِنَا قَالَ: فَقُمْتُ مَعَهُ قَالَ: فَبَيْنَا أَنَا مَعَهُ فِي مَسْجِدِ الْكُوفَةِ فَقَالَ لِي: تَعْرِفُ هَذَا الْمَسْجِدَ؟ قُلْتُ: نَعَمْ هَذَا مَسْجِدُ الْكُوفَةِ قَالَ: فَصَلَّى وَصَلَّيْتُ مَعَهُ فَبَيْنَا أَنَا مَعَهُ إِذَا أَنَا فِي مَسْجِدِ الْمَدِينَةِ قَالَ: فَصَلَّى وَصَلَّيْتُ وَصَلَّى عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَدَعَا لَهُ فَبَيْنَا أَنَا مَعَهُ إِذَا أَنَا بِمَكَّةَ قَالَ: فَلَمْ أَزَلْ مَعَهُ حَتَّى قَضَى مَنَاسِكَهُ وَقَضَيْتُ مَنَاسِكِي مَعَهُ قَالَ: فَبَيْنَا أَنَا مَعَهُ إِذَا أَنَا بِمَوْضِعِي الَّذِي كُنْتُ أَعْبُدُ اللَّهَ فِيهِ بِالشَّامِ قَالَ: وَمَضَى الرَّجُلُ.

قَالَ: فَلَمَّا كَانَ عَامُ قَابِلٍ فِي أَيَّامِ الْمَوْسِمِ إِذَا أَنَا بِهِ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَفَعَلَ بِي مِثْلَ فِعْلَتِهِ الْأُولَى فَلَمَّا فَرَغْنَا مِنْ مَنَاسِكِنَا وَرَدَّنِي إِلَى الشَّامِ وَهَمَّ بِمُفَارَقَتِي قُلْتُ لَهُ: سَأَلْتُكَ بِحَقِّ الَّذِي أَقْدَرَكَ عَلَى مَا رَأَيْتُ إِلَّا أَخْبَرْتَنِي مَنْ أَنْتَ؟ قَالَ: فَأَطْرَقَ طَوِيلًا ثُمَّ نَظَرَ إِلَيَّ فَقَالَ: أَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِيِّ بْنِ مُوسَى قَالَ: فَتَرَاقَى الْخَبَرُ حَتَّى انْتَهَى الْخَبَرُ إِلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ الزَّيَّاتِ قَالَ: فَبَعَثَ إِلَيَّ فَأَخَذَنِي وَكَبَّلَنِي فِي الْحَدِيدِ وَحَمَلَنِي إِلَى الْعِرَاقِ وَحَبَسَنِي كَمَا تَرَى.

قَالَ: قُلْتُ لَهُ: ارْفَعِ الْقِصَّتُكَ إِلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ؟ فَقَالَ: وَمَنْ لِي يَأْتِيهِ بِالْقِصَّةِ؟ قَالَ: فَأَتَيْتُهُ بِقِرْطَاسٍ وَدَوَاتٍ فَكَتَبَ قِصَّتَهُ إِلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ فَذَكَرَ فِي قِصَّتِهِ مَا كَانَ قَالَ: فَوَقَّعَ فِي الْقِصَّةِ: قُلْ لِلَّذِي أَخْرَجَكَ فِي لَيْلَةٍ مِنَ الشَّامِ إِلَى الْكُوفَةِ وَمِنَ الْكُوفَةِ إِلَى الْمَدِينَةِ وَمِنَ الْمَدِينَةِ إِلَى مَكَّةٍ وَرَدَّكَ مِنْ مَكَّةٍ إِلَى الشَّامِ‌ أَنْ يُخْرِجَكَ مِنْ حَبْسِكَ.

قَالَ عَلِيٌّ: فَغَمَّنِي أَمْرُهُ وَرَقَقْتُ لَهُ وَأَمَرْتُهُ بِالْعَزَاءِ و الصَّبْرِ قَالَ: ثُمَّ بَكَّرْتُ عَلَيْهِ يَوْماً فَإِذَا الْجُنْدُ وَصَاحِبُ الْحَرَسِ وَصَاحِبُ السِّجْنِ وَخَلْقٌ عَظِيمٌ يَتَفَحَّصُونَ حَالَهُ لَتَفْقُّدُهُمْ لَهُ فِي الْحَبْسِ قَالَ: فَقُلْتُ: مَا هَذَا؟ قَالُوا: الْمَحْمُولُ مِنَ الشَّامِ الَّذِي تَنَبَّأَ افْتُقِدَ الْبَارِحَةَ لَا نَدْرِي خَسَفَ بِهِ الْأَرْضُ أَوِ اخْتَطَفَهُ الطَّيْرُ فِي الْهَوَاءِ وَكَانَ عَلِيُّ بْنُ خَالِدٍ هَذَا زَيْدِيّاً فَقَالَ بِالْإِمَامَةِ بَعْدَ ذَلِكَ وَحَسُنَ اعْتِقَادُهُ.

1434- Muhammed ibni Hussan, Ali ibni Halid’in (Zeydiye mezhebindendi) şöyle dediğini rivayet etti: Askerdeydim, (Semerra) bana Şam’dan prangalı bir mahpusun getirildiği haberi ulaştı. Dediler ki: O nubuvvet iddiasında bulunmuş. Kapıcılarla ve nöbetçilerle nazikçe konuşarak o adama kadar ulaştım. Baktım ki aklı başında birisi. Dedim ki: Senin kıssan nedir, durumun nedir? Dedi ki: Şam’da Huseyn ibni Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın başının kabri yanında Allah’a ibadet ediyordum. İbadetimle meşgulken bir adam geldi ve bana kalk gidiyoruz dedi. Ben de kalktım. Bir baktım ki onunla Kufe’nin mescidindeyim. Dedi ki: Bu mescidi tanıyor musun? Dedim ki: Evet burası Kufe’nin mescididir. Salat kıldı, ben de onunla salat kıldım. Onunla beraberken bir baktım ki Medine’nin mescidindeyim. Salat kıldı ben de salat kıldım ve Rasûlullah sallallahu leyhi ve alihiye salevat getirdi ve ona dua etti. Onunla beraberken bir baktım ki Mekke’deyim. O hac amellerini yaptı, ben de hac amellerimi yapana kadar ondan ayrılmadım. Onunla beraberdim ki bir baktım Şam’da Allah’a ibadet ettiğim yerimdeyim ve adam geçip gitti. Gelen sene aynı hac günlerinde de sallallahu aleyhi ve alihi bana ilk sene yaptığının aynısını yaptı. Hac amellerini bitirdiğimizde beni Şam’a geri getirdi ve ayrılışım beni üzdü. Dedim ki: Bu gördüğüm şeyi yapmaya seni muktedir edenin hakkı için soruyorum sen kimsin? Uzunca bir müddet sessizce yere baktıktan sonra ben Muhammed ibni Ali ibni Musa’yım dedi. Bu haber Muhammed ibni Abdulmelik Zeyyat’a kadar çıktı. Bana birisini gönderdi, beni alıp zincirle bağladı ve beni Irak’a getirdi ve gördüğün gibi hapsetti.

Dedim ki: Kıssanı Muhammed ibni Abdulmelik’e ulaştır? Dedi ki: Benim kimim var ki kıssamı ona ulaştırsın? Ona kâğıt ve mürekkep getirdim, kıssasını Muhammed ibni Abdulmelik’e yazdı ve kıssasında olanları zikretti. Muhammed ibni Abdulmelik mühürlü cevap gönderdi: Seni bir gece Şam’dan çıkarıp Kufe’ye, Kufe’den Medine’ye, Medine’den Mekke’ye, Mekke’den geri Şam’a döndürene seni hapisten çıkarmasını söyle. Ali dedi ki: Onun işi beni kederlendirdi, yüreğim sızladı. Ona güçlü ve sabırlı olmasını söyledim. Ertesi gün erkenden onun yanına gittim. Nöbetçibaşı, zindancıbaşı ve büyük bir kalabalık ona ne olduğunu araştırıyorlardı. Onu hapiste kaybetmişlerdi. Dedim ki: Ne oluyor? Dediler ki: Şam’dan getirilen nubuvvet iddiasında bulunan dün gece ortadan kaybolmuş, yer onu içine mi çekti yoksa havadaki kuş mu kaptı bilmiyoruz. Ondan sonra bu Zeydi, Ali ibni Halid imameti kabul etti ve inancını düzeltti.      

1435- عَنْ حَفْصٍ الْأَبْيَضِ التَّمَّارِ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَيَّامَ صَلْبِ الْمُعَلَّى بْنِ خُنَيْسٍ رَحِمَهُ الله قَالَ: فَقَالَ لِي: يَا حَفْصٍ إِنِّي أَمَرْتُ الْمُعَلَّى بْنَ خُنَيْسٍ بِأَمْرٍ فَخَالَفَنِي فَابْتُلِيَ بِالْحَدِيدِ إِنِّي نَظَرْتُ إِلَيْهِ يَوْماً وَهُوَ كَئِيبٌ حَزِينٌ فَقُلْتُ لَهُ: مَا لَكَ يَا مُعَلَّى كَأَنَّكَ ذَكَرْتَ أَهْلَكَ وَمَالَكَ وَوُلْدَكَ وَعِيَالَكَ؟ قَالَ: أَجَلْ قُلْتُ: ادْنُ مِنِّي فَدَنَا مِنِّي فَمَسَحْتُ وَجْهَهُ فَقُلْتُ أَيْنَ تَرَاكَ قَالَ: أَرَانِي فِي بَيْتِي هَذِهِ زَوْجَتِي وَهَذَا وَلَدِي فَتَرَكْتُهُ حَتَّى تَمَلَّأَ مِنْهُمْ وَاسْتَتَرْتُ مِنْهُمْ حَتَّى نَالَ مِنْهَا مَا يَنَالُ الرَّجُلُ مِنْ أَهْلِهِ ثُمَّ قُلْتُ لَهُ: ادْنُ مِنِّي فَدَنَا مِنِّي فَمَسَحْتُ وَجْهَهُ فَقُلْتُ: أَيْنَ تَرَاكَ؟ فَقَالَ: أَرَانِي مَعَكَ فِي الْمَدِينَةِ هَذَا بَيْتُكَ.

قَالَ: قُلْتُ لَهُ: يَا مُعَلَّى إِنَّ لَنَا حَدِيثاً مَنْ حَفِظَ عَلَيْنَا حَفِظَ اللَّهُ عَلَيْهِ دِينَهُ وَدُنْيَاهُ يَا مُعَلَّى لَا تَكُونُوا أَسْرَى فِي أَيْدِي النَّاسِ بِحَدِيثِنَا إِنْ شَاءُوا مَنُّوا عَلَيْكُمْ وَإِنْ شَاءُوا قَتَلُوكُمْ يَا مُعَلَّى إِنَّهُ مَنْ كَتَمَ الصَّعْبَ مِنْ حَدِيثِنَا جَعَلَهُ اللَّهُ نُوراً بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَرَزَقَهُ اللَّهُ الْعِزَّةَ فِي النَّاسِ وَمَنْ أَذَاعَ الصَّعْبَ مِنْ حَدِيثِنَا لَمْ يَمُتْ حَتَّى يَعَضَّهُ السِّلَاحُ أَوْ يَمُوتَ كَبْلًا يَا مُعَلَّى بْنَ خُنَيْسٍ وَأَنْتَ مَقْتُولٌ فَاسْتَعِدَّ.

1435- Hafs Ebyaz Temmar şöyle rivayet etti: Mualla ibni Huneys rahmetullah aleyhin asıldığı günlerde Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Bana dedi ki: Ya Ebu Hafs! Ben Mualla ibni Huneys’e bir şey emrettim, o emrimi dinlemedi ve demire iptila oldu. Bir gün ona baktım yüzü düşmüş, hüzünlüydü. dedim ki: Neyin var ya Mualla! Sanki ehlini, malını, çocuğunu ve aileni hatırladın? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Yaklaş bana, o da yaklaştı. Yüzüne meshettim ve dedim ki: Kendini nerede görüyorsun? Dedi ki: Kendimi evimde görüyorum. Bu hanımım bu çocuğum. Bunun üzerine onlarla ilgilensin diye onu bıraktım. Bir adam ehline nasıl yaklaşıyorsa hanımına öyle yaklaşması için onların gözünden kayboldum. Sonra dedim ki: Yaklaş bana, o da yaklaştı. Yüzünü meshettim. Sonra dedim ki: Kendini nerede görüyorsun? Dedi ki: Kendimi seninle Medine’de görüyorum, bu senin evin.

Dedim ki: Ya Mualla! Bizim hadisimiz var. Kim bize koruyucu olursa Allah da ona, dinine ve dünyasına koruyucu olur. Ya Mualla! Hadisimizi insanlara ulaştırmada aceleci olmayın. Dilerlerse sizi bağışlarlar ve dilerlerse sizi öldürürler. Ya Mualla! Kim bizim hadisimizden zor olanı saklarsa Allah o hadisi onun alnına nur olarak karar kılar ve Allah onu insanlar arasında izzetle rızıklandırır. Kim de hadisimizden zor olanı ilan ederse silah onu kesene kadar ölmez veya zincirlenmiş bir şekilde ölür. Ya Mualla ibni Huneys! Sen öldürüleceksin bunun için hazırlan.

1436- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سِنَانٍ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنِ الْحَوْضِ فَقَالَ لِي: هُوَ حَوْضٌ مَا بَيْنَ بُصْرَى إِلَى صَنْعَاءَ أَ تُحِبُّ أَنْ تَرَاهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: فَأَخَذَ بِيَدِي وَأَخْرَجَنِي إِلَى ظَهْرِ الْمَدِينَةِ ثُمَ‌ ضَرَبَ بِرِجْلِهِ فَنَظَرْتُ إِلَى نَهَرِ يَجْرِي لَا يُدْرَكُ حَافَتَيْهِ إِلَّا الْمَوْضِعَ الَّذِي أَنَا فِيهِ قَائِمٌ فَإِنَّهُ شَبِيهٌ بِالْجَزِيرَةِ فَكُنْتُ أَنَا وَهُوَ وُقُوفاً فَنَظَرْتُ إِلَى نَهَرٍ يَجْرِي مِنْ جَانِبِهِ هَذَا مَاءٌ أَبْيَضُ مِنَ الثَّلْجِ وَمِنْ جَانِبِهِ هَذَا لَبَنٌ أَبْيَضُ مِنَ الثَّلْجِ وَفِي وَسَطِهِ خَمْرٌ أَحْسَنُ مِنَ الْيَاقُوتِ فَمَا رَأَيْتُ شَيْئاً أَحْسَنَ مِنْ تِلْكَ الْخَمْرِ بَيْنَ اللَّبَنِ وَالْمَاءِ فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! مِنْ أَيْنَ مُخْرِجٌ هَذَا وَمِنْ أَيْنَ مَجْرَاهُ؟ فَقَالَ: هَذِهِ الْعُيُونُ الَّتِي ذَكَرَهَا اللَّهُ فِي كِتَابِهِ إِنْهَارٌ فِي الْجَنَّةِ عَيْنٌ مِنْ مَاءٍ وَعَيْنٌ مِنْ لَبَنٍ وَعَيْنٌ مِنْ خَمْرٍ تَجْرِي فِي هَذَا النَّهَرِ وَرَأَيْتُ حَافَتَيْهِ عَلَيْهِمَا شَجَرٌ فِيهِنَّ جَوَارٌ مُعَلَّقَاتٌ بِرُءُوسِهِنَّ شَعْرٌ مَا رَأَيْتُ شَيْئاً أَحْسَنَ مِنْهُنَّ وَبِأَيْدِيهِنَّ آنِيَةٌ مَا رَأَيْتُ آنِيَةً أَحْسَنَ مِنْهَا لَيْسَتْ مِنْ آنِيَةِ الدُّنْيَا فَدَنَا مِنْ إِحْدَاهُنَّ فَأَوْمَأَ إِلَيْهَا بِيَدِهِ تَسْقِيهِ فَنَظَرْتُ إِلَيْهَا وَقَدْ مَالَتْ لِتَغْرِفَ مِنَ النَّهَرِ فَمَالَتِ الشَّجَرَةُ مَعَهَا فَاغْتَرَفَتْ ثُمَّ نَاوَلَتْهُ فَشَرِبَ ثُمَّ نَاوَلَهَا وَأَوْمَأَ إِلَيْهَا فَمَالَتْ لِتَغْرِفَ فَمَالَتِ الشَّجَرَةُ مَعَهَا فَاغْتَرَفَتْ ثُمَّ نَاوَلْتُهُ فَنَاوَلَنِي فَشَرِبْتُ فَمَا رَأَيْتُ شَرَاباً كَانَ أَلْيَنَ مِنْهُ وَلَا أَلَذَّ مِنْهُ وَكَانَتْ رَائِحَتُهُ رَائِحَةَ الْمِسْكِ فَنَظَرْتُ فِي الْكَأْسِ فَإِذَا فِيهِ ثَلَاثَةُ أَلْوَانٍ مِنَ الشَّرَابِ فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ قَطُّ وَلَا كُنْتُ أَرَى أَنَّ الْأَمْرَ هَكَذَا فَقَالَ لِي: هَذَا مِنْ أَقَلِّ مَا أَعَدَّهُ اللَّهُ لِشِيعَتِنَا إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا تُوُفِّيَ صَارَتْ رُوحُهُ إِلَى هَذَا النَّهَرِ فَرَعَتْ فِي رِيَاضِهِ وَشَرِبَتْ مِنْ شَرَابِهِ وَإِنَّ عَدُوَّنَا إِذَا تُوُفِّيَ صَارَتْ رُوحُهُ إِلَى وَادِي بَرَهُوتَ فَأُدْخِلَتْ فِي عَذَابِهِ وَأُطْعِمَتْ مِنْ زَقُّومِهِ وَأُسْقِيَتْ مِنْ حَمِيمِهِ فَاسْتَعِيذُوا بِاللَّهِ مِنْ ذَلِكَ الْوَادِي‌.

1436- Abdullah ibni Sinan şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama havuzu sordum. Dedi ki: O bir havuz ki Busra ile Sen’a arası kadardır. Onu görmek ister misin? Dedim ki: Evet sana feda olayım. Elimden tuttu ve beni Medine’nin arkasına doğru çıkardı. Sonra ayağıyla vurdu ve akan bir nehir gördüm, durduğum yer dışındaki adaya benziyordu. Nehrin iki kıyısı da idrak edilmiyordu, ben ve o duruyorduk. Baktım ki bu nehrin bir tarafı kardan daha beyaz su akıyor ve diğer tarafı kardan daha beyaz süt akıyor ve ortası rengi yakuttan daha güzel şarap akıyor. Sütle suyun arasındaki şaraptan daha güzel bir şey görmedim. Dedim ki: Sana feda olayım bu nereden çıkıyor nereye doğru akıyor? Dedi ki: Allah’ın kitabında zikrettiği bu kaynaklar cennettedir. Su kaynağı, süt kaynağı ve şarap kaynağı bu nehirde akar. Nehrin iki kıyısında da ağaçlar olduğunu gördüm ve ağaçlarda da bakire saçları açık kızlar vardı. Onlardan daha güzel bir şey görmedim. Ellerinde kâse vardı, o kaselerden daha güzel bir kâse görmedim. Dünya kasesinden değildi. Onlardan birisine yaklaştı ve ona su vermesi için eliyle işaret etti. Ben de ona baktım. Nehirden doldurmak için eğildi, onunla ağaç da eğildi. Kâseyi doldurdu ve ona verdi o da içti. Sonra ona geri verdi ve tekrar doldurması için işaret etti, o da eğildi onunla ağaç da eğildi. Kâseyi doldurup ona verdi, o da bana verdi. Ben de içtim. Ondan daha yumuşak daha leziz bir içecek içmedim. Kokusu misk kokusuydu. Kâsenin içine baktım içeceğin üç rengi de vardı. Dedim ki: Sana feda olayım kesinlikle böyle bir gün görmedim ve işin böyle olduğunu bilmiyordum. Bana dedi ki: Bu Allah’ın şialarımız için hazırladığı şeyin birazıdır. Mumin vefat ettiğinde ruhu bu nehre gelir ve cennet bahçelerinde gezinir ve içeceklerinden içer. Düşmanlarımız öldüğünde ruhu Berahut’a gelir ve azabına sokulur ve zakkumundan yedirilir ve kaynar suyundan içirilir. O vadiden Allah’a sığının. 

1437- عَنْ جَابِرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ:‌ (وَ كَذلِكَ نُرِي إِبْراهِيمَ مَلَكُوتَ السَّماواتِ وَالْأَرْضِ‌) قَالَ: فَكُنْتُ مُطْرِقاً إِلَى الْأَرْضِ فَرَفَعَ يَدَهُ إِلَى فَوْقَ ثُمَّ قَالَ لِيَ: ارْفَعْ رَأْسَكَ فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَنَظَرْتُ‌ إِلَى السَّقْفِ قَدِ انْفَرَجَ حَتَّى خَلَصَ بَصَرِي إِلَى نُورٍ سَاطِعٍ حَارَ بَصَرِي دُونَهُ.

قَالَ: ثُمَّ قَالَ لِي: رَأَى إِبْرَاهِيمُ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ هَكَذَا ثُمَّ قَالَ لِي: أَطْرِقْ أَطْرِقْ فَأَطْرَقْتُ ثُمَّ قَالَ لِيَ: ارْفَعْ رَأْسَكَ فَرَفَعْتُ رَأْسِي قَالَ: فَإِذَا السَّقْفُ عَلَى حَالِهِ قَالَ: ثُمَّ أَخَذَ بِيَدِي وَقَامَ وَأَخْرَجَنِي مِنَ الْبَيْتِ الَّذِي كُنْتُ فِيهِ وَأَدْخَلَنِي بَيْتاً آخَرَ فَخَلَعَ ثِيَابَهُ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِ وَلَبِسَ ثِيَاباً غَيْرَهَا ثُمَّ قَالَ لِي: غُضَّ بَصَرَكَ فَغَضَضْتُ بَصَرِي وَقَالَ لِي: لَا تَفْتَحْ عَيْنَكَ فَلَبِثْتُ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ لِي: أَ تَدْرِي أَيْنَ أَنْتَ؟ قُلْتُ: لَا جُعِلْتُ فِدَاكَ فَقَالَ لِي: أَنْتَ فِي الظُّلْمَةِ الَّتِي سَلَكَهَا ذُو الْقَرْنَيْنِ فَقُلْتُ لَهُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! أَ تَأْذَنُ لِي أَنْ أَفْتَحَ عَيْنِي فَقَالَ لِي: افْتَحْ فَإِنَّكَ لَا تَرَى شَيْئاً فَفَتَحْتُ عَيْنِي فَإِذَا أَنَا فِي ظُلْمَةٍ لَا أُبْصِرُ فِيهَا مَوْضِعَ قَدَمَيَّ.

ثُمَّ سَارَ قَلِيلًا وَوَقَفَ فَقَالَ لِي: هَلْ تَدْرِي أَيْنَ أَنْتَ؟ قُلْتُ: لَا قَالَ: أَنْتَ وَاقِفٌ عَلَى عَيْنِ الْحَيَاةِ الَّتِي شَرِبَ عَنْهَا الْخَضِرُ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَخَرَجْنَا مِنْ ذَلِكَ الْعَالَمِ إِلَى عَالَمٍ آخَرَ فَسَلَكْنَا فِيهِ فَرَأَيْنَا كَهَيْئَةِ عَالَمِنَا هَذَا فِي بِنَائِهِ وَمَسَاكِنِهِ وَأَهْلِهِ ثُمَّ خَرَجْنَا إِلَى عَالَمٍ ثَالِثٍ كَهَيْئَةِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي حَتَّى وَرَدْنَا خَمْسَةَ عَوَالِمَ قَالَ: ثُمَّ قَالَ لِي: هَذِهِ مَلَكُوتُ الْأَرْضِ وَلَمْ يَرَهَا إِبْرَاهِيمُ وَإِنَّمَا رَأَى مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَهِيَ اثْنَا عَشَرَ عَالَماً كُلُّ عَالَمٍ كَهَيْئَةِ مَا رَأَيْتَ كُلَّمَا مَضَى مِنَّا إِمَامٌ سَكَنَ أَحَدٌ هَذِهِ الْعَوَالِمَ حَتَّى يَكُونَ آخِرُهُمُ الْقَائِمَ فِي عَالَمِنَا الَّذِي نَحْنُ سَاكِنُوهُ قَالَ: ثُمَّ قَالَ لِي: غُضَّ بَصَرَكَ فَغَضَضْتُ بَصَرِي ثُمَّ أَخَذَ بِيَدِي فَإِذَا نَحْنُ فِي الْبَيْتِ الَّذِي خَرَجْنَا مِنْهُ فَنَزَعَ تِلْكَ الثِّيَابَ وَلَبِسَ الثِّيَابَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِ وَعُدْنَا إِلَى مَجْلِسِنَا فَقُلْتُ جُعِلْتُ فِدَاكَ! كَمْ مَضَى مِنَ النَّهَارِ سَاعَةٌ؟ قَالَ عَلَيْهِ السَّلَامُ: ثَلَاثُ سَاعَاتٍ.

1437- Cabir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (İşte öyle biz İbrahim’e semaların ve arzın melekutunu gösteririz. Enam 75) ayetini sordum ve başımı eğmiş yere bakıyordum. Elini havaya kaldırdı sonra bana dedi ki: Başını kaldır. Ben de başımı kaldırdım ve tavana baktım, açılmıştı. Parıldayan bir nur gördüm ki gözüm kamaştı. Bana dedi ki: İbrahim semaların ve arzın melekutunu işte böyle gördü. Sonra bana dedi ki: Başını eğ başını eğ, ben de başımı eğdim. Sonra bana dedi ki: Başını kaldır ben de başımı kaldırdım, baktım ki tavan eski halini almıştı. Sonra elimden tuttu ve ayağa kalktı, beni içinde bulunduğumuz odadan çıkardı başka odaya soktu, üzerinde bulunan elbiseleri çıkarıp başka elbiseler giydi. Sonra bana dedi ki: Gözünü kapat ben de gözümü kapattım. Sonra dedi ki: Gözünü açma. Bir müddet bekledim. Sonra bana dedi ki: Şimdi neredesin biliyor musun? Dedim ki: Hayır sana feda olayım. Bana dedi ki: Sen Zulkarneyn’in içinden geçip gittiği karanlıktasın. Dedim ki: Sana feda olayım gözümü açmam için izin verir misin? Bana dedi ki: Aç ama bir şey göremezsin. Gözümü açtım, bir karanlığın içindeydim. Ayağımı bastığım yeri dahi göremedim. Sonra biraz yürüdü ve durdu. Bana dedi ki: Nerede olduğunu biliyor musun? Dedim ki: Hayır. Dedi ki: Hızır aleyhisselamın içtiği hayat kaynağının üzerinde duruyorsun. O alemden başka aleme doğru çıktık. O alemde hareket ettik o alemi yapılarında, evlerinde ve ehlinde bizim bu alemimizin şekli gibi gördük. Üçüncü aleme doğru çıktık. Onun da şekli birinci ve ikinci alem gibiydi. Nihayet beş aleme daha ulaştık. Sonra bana dedi ki: Bu arzın melekutudur. İbrahim o melekutu görmedi sadece semaların melekutunu gördü, o da on iki alemdir. Bütün alemlerin şekli gördüğün gibidir. Bizden bir imam geçip gittiğinde bu alemlerin birinde sakin olur, bu sakini olduğumuz alemlerimizde onların sonuncuları kaim olur. Sonra bana dedi ki: Gözünü kapat, ben de gözümü kapattım. Elimi tuttu, bir baktım ki kendisinden çıktığımız odadayız. O elbiselerini çıkardı ve önceden üzerinde olan elbiseleri giydi. Sonra oturduğumuz yere döndük. Dedim ki: Sana feda olayım bugünden kaç saat geçti? Aleyhisselam dedi ki: Üç saat.

1438- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَرَكَضَ بِرِجْلِهِ الْأَرْضَ فَإِذَا بَحْرٌ فِيهِ سُفُنٌ مِنْ فِضَّةٍ فَرَكِبَ وَرَكِبْتُ مَعَهُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى مَوْضِعٍ فِيهِ خِيَامٌ مِنْ فِضَّةٍ فَدَخَلَهَا ثُمَّ خَرَجَ فَقَالَ: رَأَيْتَ الْخَيْمَةَ الَّتِي دَخَلْتُهَا أَوَّلًا؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ قَالَ: تِلْكَ خَيْمَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْأُخْرَى‌ خَيْمَةُ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَالثَّالِثَةُ خَيْمَةُ فَاطِمَةَ وَالرَّابِعَةُ خَيْمَةُ خَدِيجَةَ وَالْخَامِسَةُ خَيْمَةُ الْحَسَنِ وَالسَّادِسَةُ خَيْمَةُ الْحُسَيْنِ وَالسَّابِعَةُ خَيْمَةُ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ وَالثَّامِنَةُ خَيْمَةُ أَبِي وَالتَّاسِعَةُ خَيْمَتِي وَلَيْسَ أَحَدٌ مِنَّا يَمُوتُ إِلَّا وَلَهُ خَيْمَةٌ يَسْكُنُ فِيهَا.

1438- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Ayağını arza vurdu, bir deniz belirdi, gümüşten gemiler vardı. Gemiye bindi, ben de onunla bindim. Bir yere vardık ki orada gümüşten çadırlar vardı.  Birisine girdi ve çıktı. Sonra dedi ki: O girdiğim çadırı gördün mü yoksa görmedin mi? Dedim ki: Evet. Dedi ki: O Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin çadırıydı, diğeri Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın çadırı. Üçüncü Fatime’nin çadırı, dördüncü Hatice’nin çadırı, beşinci Hasan’ın çadırı, altıncı Huseyn’in çadırı, yedinci Ali ibni Huseyn’in çadırı, sekizinci babamın çadırı ve dokuzuncu da benim çadırım. Bizden ölen bir kimsenin mutlaka içinde sakin olacağı bir çadırı vardır.

1439- عَنْ إِسْحَاقَ الْجَلَّابِ قَالَ‌: اشْتَرَيْتُ لِأَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ غَنَماً كَثِيرَةً فَدَعَانِي فَأَدْخَلَنِي مِنْ إِصْطَبْلِ دَارِهِ إِلَى مَوْضِعٍ وَاسِعٍ لَا أَعْرِفُهُ فَجَعَلْتُ أُفَرِّقُ تِلْكَ الْغَنَمَ فِيمَنْ أَمَرَنِي بِهِ ثُمَّ اسْتَأْذَنْتُهُ فِي الِانْصِرَافِ إِلَى بَغْدَادَ إِلَى وَالِدَتِي وَكَانَ ذَلِكَ يَوْمَ التَّرْوِيَةِ فَكَتَبَ إِلَيَّ تُقِيمُ غَداً عِنْدَنَا ثُمَّ تَنْصَرِفُ قَالَ: فَأَقَمْتُ فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ عَرَفَةَ أَقَمْتُ عِنْدَهُ وَبِتُّ لَيْلَةَ الْأَضْحَى فِي رِوَاقٍ لَهُ فَلَمَّا كَانَ فِي السَّحَرِ أَتَانِي فَقَالَ لِي: يَا إِسْحَاقُ قُمْ فَقُمْتُ فَفَتَحْتُ عَيْنِي فَإِذَا أَنَا عَلَى بَابِي بِبَغْدَادَ فَدَخَلْتُ عَلَى وَالِدَتِي وَأَتَانِي أَصْحَابِي فَقُلْتُ لَهُمْ: عَرَّفْتُ بِالْعَسْكَرِ وَخَرَجْتُ إِلَى الْعِيدِ بِبَغْدَادَ.

1439- İshak Cellab şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Ali Nâki) aleyhisselam için çokça koyun satın aldım, beni çağırdı ve evinin ahırından içeri çok geniş bir yere soktu. Orayı bilmiyordum. O koyunları bana emrettiği kişiler için ayırmaya başladım, sonra Bağdat’a annemin ziyaretine gitmek için izin istedim. O gün terviye (Zulhicce’nin sekizi) günüydü. Bana yarın yanımızda kal sonra ayrılırsın diye yazı yazdı. Bunun üzerine kaldım, arefe günü olduğunda onun yanındaydım ve bayram gecesini onun ruvakında ([11]) geçirdim. Seher vakti olduğunda bana geldi ve ey İshak! Kalk dedi, ben de kalktım. Gözümü açtım baktım ki Bağdat’ta kapımın önündeydim. Annemin yanına girdim ve arkadaşlarım geldi. Onlara dedim ki: Arefeyi Asker’de (Semerra) geçirdim, bayrama Bağdat’ta geçtim.

1440- عَنْ صَالِحِ بْنِ سَعِيدٍ قَالَ‌: دَخَلْتُ عَلَى أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! فِي كُلِّ الْأُمُورِ أَرَادُوا إِطْفَاءَ نُورِكَ وَالتَّقْصِيرَ بِكَ حَتَّى أَنْزَلُوكَ هَذَا الْخَانَ الْأَشْنَعَ خَانَ الصَّعَالِيكِ فَقَالَ: هَاهُنَا أَنْتَ يَا ابْنَ سَعِيدٍ؟ ثُمَّ أَوْمَأَ بِيَدِهِ وَقَالَ: انْظُرْ فَنَظَرْتُ فَإِذَا أَنَا بِرَوْضَاتٍ آنِقَاتٍ وَرَوْضَاتٍ نَاضِرَاتٍ فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ عَطِرَاتٌ وَوِلْدَانٌ كَأَنَّهُنَّ اللُّؤْلُؤُ الْمَكْنُونُ وَأَطْيَارٌ وَظِبَاءٌ وَأَنْهَارٌ تَفُورُ فَحَارَ بَصَرِي وَالْتَمَعَ وَحَسَرَتْ عَيْنِي فَقَالَ: حَيْثُ كُنَّا فَهَذَا لَنَا عَتِيدٌ وَلَسْنَا فِي خَانِ الصَّعَالِيكِ. 

1440- Salih ibni Said şöyle rivayet etti: Ebul Hasan (Ali Nâki) aleyhisselamın huzuruna vardım ve dedim ki: Sana feda olayım bütün işlerde senin nurunu söndürmek ve seni zayıflatmak istediler. Hatta seni bu kötü hana, fakir hana yerleştirdiler. Bana dedi ki: Sen de mi buradasın ey Said’in oğlu? Sonra eliyle işaret etti ve bak dedi. Bir de baktım şaşırtıcı manzarası olan parıldayan bahçelerdeyim. İçinde nimetler, güzel kokulu çiçekler, genç kızlar vardı. Sanki saklanmış inci gibiydiler. Kuşlar, ceylanlar ve çağlayan nehirler vardı. Gözüm kamaştı ve parıldadı, gözlerim donakaldı. Bana dedi ki: Nerede olursak olalım bu bizim için hazırlanmıştır. Biz fakir handa değiliz.

1441- عَنِ الْمُعَلَّى بْنِ خُنَيْسٍ قَالَ‌: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي بَعْضِ حَوَائِجِي قَالَ: فَقَالَ لِي: مَا لِي أَرَاكَ كَئِيباً حَزِيناً؟ قَالَ: فَقُلْتُ: مَا بَلَغَنِي عَنِ الْعِرَاقِ مِنْ هَذَا الْوَبَاءِ أَذْكُرُ عِيَالِي قَالَ: فَيَسُرُّكَ أَنَّكَ تَرَاهُمْ؟ قُلْتُ: وَدَدْتُ وَاللهِ جُعِلْتُ فِدَاكَ قَالَ: فَاصْرِفْ وَجْهَكَ‌ فَصَرَفْتُ وَجْهِي قَالَ: ثُمَّ قَالَ: أَقْبِلْ وَجْهَكَ فَأَقْبَلْتُ بِوَجْهِي فَإِذَا دَارِي مُمَثِّلَةٌ نَصْبَ عَيْنِي قَالَ: ثُمَّ قَالَ: ادْخُلْ دَارَكَ قَالَ: فَدَخَلْتُ فَإِذَا أَنَا لَا أَفْقِدُ مِنْ عِيَالِي صَغِيراً وَلَا كَبِيراً إِلَّا وَهُوَ فِي دَارِي بِمَا فِيهَا قَالَ: ثُمَّ خَرَجْتُ فَقَالَ لِي: اصْرِفْ وَجْهَكَ فَصَرَفْتُهُ فَنَظَرْتُ فَلَمْ أَرَ شَيْئاً.

1441- Muala ibni Huneys şöyle rivayet etti: Bir ihtiyacım için Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Bana dedi ki: Seni yüzü düşmüş hüzünlü görüyorum? Dedim ki: Bu vebayla ilgili Irak’tan bir haber ulaşmadı, ailemi düşünüyorum. Bana dedi ki: Onları görsen sevinir misin? Dedim ki: Sevinirim vallahi sana feda olayım. Dedi ki: Yüzünü çevir. Ben de yüzümü çevirdim. Sonra dedi ki: Yüzünü dön. Ben de yüzümü döndüm, evim gözümün önünde duruyordu. Dedi ki: Evine gir. Ben de girdim, baktım ki ailemden küçük büyük kimseyi kaybetmemişim. Olduğu gibi duruyordu. Sonra çıktım. Bana dedi ki: Yüzünü çevir. Ben de yüzümü çevirdim, baktım hiçbir şey görmedim.

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

14. Bab: İmamlara Verilen Kudret

1445- عَنْ إِدْرِيسَ عَنِ الصَّادِقِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ‌ إِنَّ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ لَمَنِ الدُّنْيَا عِنْدَهُ بِمِثْلِ هَذِهِ وَعَقَدَ بِيَدِهِ عَشَرَةً.

1445- İdris Sadık aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Biz Ehli Beyt’ten olan kimse için dünya aynı bunun gibidir – parmaklarıyla tesbih çekti-.

1447- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ الدُّنْيَا لَتُمَثَّلُ لِلْإِمَامِ فِي مِثْلِ فِلْقَةِ الْجَوْزِ فَمَا يَعْرِضُ لِشَيْ‌ءٍ مِنْهَا وَإِنَّهُ لَيَتَنَاوَلُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا كَمَا يَتَنَاوَلُ أَحَدُكُمْ مِنْ فَوْقِ مَائِدَتِهِ مَا يَشَاءُ فَلَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِنْهَا شَيْ‌ءٌ.

1447- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki dünya imama yarım cevizin içi gibi görünür. Cevizin içinden sunulan her şeyi tasarruf edip alır, aynı sizden birisinin sofranın başında dilediği şeyden alması gibi. Hiçbir şey ondan uzaklaşamaz.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

15. Bab: Emîr'ül Müminînin Buluta Binmesi, Sebeplere ve Feleklere Yaklaşması

1449- عَنْ عَبْدِ الرَّحِيمِ أَنَّهُ قَالَ:‌ ابْتَدَأَنِي‌ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: أَمَا إِنَّ ذَا الْقَرْنَيْنِ قَدْ خُيِّرَ السَّحَابَيْنِ فَاخْتَارَ الذَّلُولَ وَذَخَرَ لِصَاحِبِكُمُ الصَّعْبَ قَالَ: قُلْتُ: وَمَا الصَّعْبُ؟ قَالَ: مَا كَانَ مِنْ سَحَابٍ فِيهِ رَعْدٌ أَوْ صَاعِقَةٌ أَوْ بَرْقٌ فَصَاحِبُكُمْ يَرْكَبُهُ أَمَا إِنَّهُ سَيَرْكَبُ السَّحَابَ وَيَرْقَى فِي الْأَسْبَابِ أَسْبَابِ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَالْأَرَضِينَ السَّبْعِ خَمْسَ عَوَامِرُ وَاثْنَتَانِ خَرَابَانِ.

1449- Abdurrahim şöyle rivayet etti: Ben bir şey demeden Ebu Cafer (Muhammed Bakır) aleyhisselam dedi ki: Zulkarneyn’den iki bulut arasında seçim yapması istendi. O kolayı seçti, zoru sahibinize sakladı. Dedim ki: Zor olan nedir? Dedi ki: İçinde gök gürültüsü veya yıldırım veya şimşek olan buluttur ve sahibiniz ona biner. Muhakkak ki o buluta binecek yollarda yükselecek. Yedi semanın yollarında ve yedi arzın yollarında beşi mamurdur, ikisi harap.

1450- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‌ إِنَّ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ مَلَكَ مَا فَوْقَ الْأَرْضِ وَمَا فِي تَحْتِهَا فَعُرِضَتْ لَهُ السَّحَابَانِ: الصَّعْبُ وَالذَّلُولُ فَاخْتَارَ الصَّعْبَ وَكَانَ فِي الصَّعْبِ مُلْكُ مَا تَحْتَ الْأَرْضِ وَفِي الذَّلُولِ مُلْكُ مَا فَوْقَ الْأَرْضِ وَاخْتَارَ الصَّعْبَ عَلَى الذَّلُولِ فَدَارَتْ بِهِ سَبْعُ أَرَضِينَ فَوَجَدَ ثَلَاثاً خَرْبَةً وَأَرْبَعاً عَوَامِرَ.

1450- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Ali aleyhisselam arzın üstünde ve altında ne varsa meliki oldu, kuşattı. Ona iki bulut sunuldu; kolay ve zor. O zoru seçti. Zorda arzın altında olanların mülkü var, kolayda arzın üstünde olanların mülkü var. Zoru kolaya tercih etti. Onu yedi arzda dolaştırdı ve üçünü harap, dördünü mamur buldu. 

1452- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ خَيَّرَ ذَا الْقَرْنَيْنِ السَّحَابَيْنِ: الذَّلُولَ وَالصَّعْبَ فَاخْتَارَ الذَّلُولَ وَهُوَ مَا لَيْسَ فِيهِ بَرْقٌ وَلَا رَعْدٌ وَلَوِ اخْتَارَ الصَّعْبَ لَمْ يَكُنْ لَهُ ذَلِكَ لِأَنَّ اللَّهَ ادَّخَرَهُ لِلْقَائِمِ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1452- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah Zulkarneyn’i iki bulut arasında bıraktı; kolay ve zor. Ve o da kolayı seçti. Kolay içinde gök gürültüsü ve şimşek olmayandır. Eğer zoru seçseydi o onun olmazdı. Çünkü Allah onu Kaim için ayırdı.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

16. Bab: Allah Taif’'te ve Başka Yerlerde Emîr'ül Müminîn’le Munacat Etti ve Cebrail İkisinin Arasında İndi

1453- عَنْ حُمْرَانَ بْنِ أَعْيَنَ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! بَلَغَنِي أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى قَدْ نَاجَى عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ؟ قَالَ: أَجَلْ قَدْ كَانَتْ بَيْنَهُمَا مُنَاجَاتٌ بِالطَّائِفِ نَزَلَ بَيْنَهُمَا جَبْرَئِيلُ.

1453- Humran ibni Ayan şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım bana Allah Tebareke ve Teala’nın Ali aleyhisselamla munacat ([12]) ettiği haberi ulaştı? Dedi ki: Doğru ikisinin arasında Taif’de munacatlar oldu. İkisinin arasında Cebrail indi.

1456- عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ‌: لَمَّا كَانَ يَوْمُ الطَّائِفِ نَاجَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ: انْتَجَيْتَهُ دُونَنَا؟ فَقَالَ: مَا انْتَجَيْتُهُ بَلِ اللَّهُ نَاجَاهُ.

1456- Cabir ibni Abdullah şöyle rivayet etti: Taif günü olduğunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselamla munacat etti. Ebu Bekir ve Ömer dedi ki: Onunla bizsiz munacat ettin? Dedi ki: Onunla ben munacat etmedim, aksine onunla Allah munacat etti.

1460- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِأَهْلِ الطَّائِفِ: لَأَبْعَثَنَّ إِلَيْكُمْ رَجُلًا كَنَفْسِي يَفْتَحُ اللَّهُ بِهِ الْخَيْبَرَ سَوْطُهُ سَيْفُهُ فَيُشْرِفُ النَّاسُ لَهُ فَلَمَّا أَصْبَحَ وَدَعَا عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: اذْهَبْ إِلَى الطَّائِفِ ثُمَّ أَمَرَ اللَّهُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنْ يَرْحَلَ إِلَيْهَا بَعْدَ رِحْلَةُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلَمَّا صَارَ إِلَيْهَا كَانَ عَلِيٌّ عَلَى رَأْسِ الْجَبَلِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: اثْبُتْ فَثَبَتَ فَسَمِعْنَا مِثْلَ صَرِيرَ الزَّجَلِ فَقِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا هَذَا؟ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ يُنَاجِي عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1460- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Taif ehline dedi ki: Kesinlikle size bir adam göndereceğim ki benim kendim gibidir. Allah Hayber’i onunla feth edecek. Onun kırbacı kılıcıdır. Bunun üzerine insanlar onu gözetlediler, sabah olduğunda Ali aleyhisselamı çağırdı ve dedi ki: Taif’e git. Ali aleyhisselamın gidişinden sonra Allah nebi sallallahu aleyhi ve alihiye Taif’e gitmesini emretti. Taif’e vardığında Ali dağın başındaydı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona dedi ki: Dur. O da durdu. Otun hışırtısı gibi bir şey işittik. Denildi ki: Ya Rasûlullah bu nedir? Dedi ki: Allah Ali aleyhisselamla munacat ediyor.

(Bu babda konuyla alakalı on tane rivayet vardı.)

17. Bab: Rasûlullah’ın Sizin Aranızda İki Ağırlık Bırakıyorum Allah’ın Kitabı ve Ehli Beyt’im Sözü

1464- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ مَضَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَخَلَّفَ فِي أُمَّتِهِ كِتَابَ‌ اللَّهِ وَوَصِيَّهُ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِمَامَ الْمُتَّقِينَ وَحَبْلَ اللَّهِ الْمَتِينَ وَعُرْوَتَهُ الْوُثْقَى الَّتِي‌ لَا انْفِصامَ لَها وَعَهْدَهُ الْمُؤَكَّدَ صَاحِبَانِ مُؤْتَلِفَانِ يَشْهَدُ كُلُّ وَاحِدٍ لِصَاحِبِهِ بِالتَّصْدِيقِ يَنْطِقُ الْإِمَامُ عَنِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فِي الْكِتَابِ بِمَا أَوْجَبَ اللَّهُ فِيهِ عَلَى الْعِبَادِ مِنْ طَاعَةِ اللَّهِ وَطَاعَةِ الْإِمَامِ وَوَلَايَتِهِ وَأَوْجَبَ حَقَّهُ الَّذِي أَرَاهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ مِنِ اسْتِكْمَالِ دِينِهِ وَإِظْهَارِ أَمْرِهِ وَالِاحْتِجَاجَ بِحُجَّتِهِ وَالْإِسْتِضَاءَ بِنُورِهِ فِي مَعَادِنِ أَهْلِ صَفْوَتِهِ وَمُصْطَفَى أَهْلِ خِيَرَتِهِ.

فَأَوْضَحَ اللَّهُ بِأَئِمَّةِ الْهُدَى مِنْ أَهْلِ بَيْتِ نَبِيِّنَا عَنْ دِينِهِ وَأَبْلَجَ بِهِمْ عَنْ سَبِيلِ مَنَاهِجِهِ وَمَيَّحَ بِهِمْ عَنْ بَاطِنِ يَنَابِيعِ عِلْمِهِ فَمَنْ عَرَفَ مِنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَاجَبَ حَقِّ إِمَامِهِ وَجَدَ طَعْمَ حَلَاوَةِ إِيمَانِهِ وَعَلِمَ فَضْلَ طَلَاوَةِ إِسْلَامِهِ لِأَنَّ اللَّهَ نَصَبَ الْإِمَامَ عَلَماً لِخَلْقِهِ وَحُجَّةً عَلَى أَهْلِ عَالَمِهِ أَلْبَسَهُ اللَّهُ تَاجَ الْوَقَارِ وَغَشَّاهُ مِنْ نُورِ الْجَبَّارِ يَمُدُّ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ لَا يَنْقَطِعُ عَنْهُ مَوَادَّهُ وَلَا يُنَالُ مَا عِنْدَ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى إِلَّا بِجِهَةِ أَسْبَابِ سَبِيلِهِ وَلَا يَقْبَلُ اللَّهُ أَعْمَالَ الْعِبَادِ إِلَّا بِمَعْرِفَتِهِ فَهُوَ عَالِمٌ بِمَا يَرِدُ عَلَيْهِ مِنْ مُلْتَبِسَاتِ الْوَحْيِ وَمُعَمِّيَاتِ السُّنَنِ وَمُشْتَبِهَاتِ الْفِتَنِ وَلَمْ يَكُنِ‌ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْماً بَعْدَ إِذْ هَداهُمْ حَتَّى يُبَيِّنَ لَهُمْ ما يَتَّقُونَ‌ وَتَكُونُ الْحُجَّةُ مِنَ اللَّهِ عَلَى الْعِبَادِ بَالِغَةً.

1464- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi geçip gitti ve ümmetine Allah’ın kitabını ve vasisi Ali ibni Ebu Talib’i aleyhisselamı bıraktı. Emîr'ül Müminîn, İmamul Muttakin, Allah’ın sağlam ipi, onda kopukluk olmayan en güvenilir kulpu ve tekid edilmiş ahdi. Birleşmiş iki yoldaş her biri diğer yoldaşı için doğruluğuna şehadet eder. İmam Allah’ın kitabında kullarına Allah’ın itaatinden imamın itaati ve velayetinden vacip ettiği şekliyle Allah Azze ve Celle adına anlatır. Onun hakkını vacip etmiştir ki Allah Azze ve Celle onu dininin tamamlanışını, emrinin izharını, huccetleriyle delil getirişini, nuruyla aydınlanmayı saf olanının ehlinin madenlerinde ve onun seçilmiş olan seçkin ehlinde gösterdi.

Allah dinini nebimizin Ehli Beyt’inden olan hidayetin imamlarıyla anlaşılır kıldı. Gidişat yöntem yolunu onlarla aşikâr etti. İlminin pınarlarının batınından onlarla su verdi. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin ümmetinden kim imamının vacip hakkını tanırsa imanının tadına ulaşır ve islamının güzelliğinin üstünlüğünü bilir. Çünkü Allah imamı mahluku için bayrak, âleminin ehline huccet olarak dikti. Allah ona vakar tacını giydirdi ve ona Cabbar’ın nurundan örttü. Bir sebeple yolla semaya doğru uzanır, vesileler ondan alıkonulmaz. Allah Tebareke ve Teala’nın yanında olan şeye onun yolunun sebepleri olmadan ulaşılmaz. Allah onu tanımayan kullarının amellerini kabul etmez. O kendisine ulaşan belirsiz derin vahyi, muamma sünneti ve anlaşılmayan fitneyi bilir. Allah bir kavmi hidayet ettikten sonra Allah’tan kullarına ulaşan huccete karşı takvalı olacakları şeyi açıklayana kadar yoldan çıkarmaz.

1465- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: دَعَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ النَّاسَ بِمِنًى فَقَالَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي تَارِكٌ فِيكُمُ الثَّقَلَيْنِ أَمَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا لَنْ تَضِلُّوا: كِتَابَ اللَّهِ وَعِتْرَتِي أَهْلَ بَيْتِي فَإِنَّهُمَا لَنْ يَفْتَرِقَا حَتَّى يَرِدَا عَلَيَّ الْحَوْضَ ثُمَّ قَالَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي تَارِكٌ فِيكُمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ: كِتَابَ اللَّهِ وَعِتْرَتِي وَالْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ ثُمَّ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَمَّا كِتَابَ اللَّهِ فَحَرَّفُوا وَأَمَّا الْكَعْبَةَ فَهَدَمُوا وَأَمَّا الْعِتْرَةَ فَقَتَلُوا وَكُلَّ وَدَائِعِ اللَّهِ فَقَدْ تَبَّرُوا.

1465- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Mina’da insanları çağırdı ve dedi ki: Ey insanlar! Ben sizin aranızda iki ağırlık bırakıyorum, o ikisine tutunduğunuz sürece asla sapıtmazsınız. Allah’ın kitabı ve itretim Ehli Beyt’im. Muhakkak ki o ikisi havuzun başında bana ulaşıncaya kadar asla ayrılmazlar. Ey insanlar! Ben sizin aranızda Allah’ın hürmetlerini bırakıyorum. Allah’ın kitabı, itretim ve Kâbe Beytul Haram. Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Allah’ın kitabına gelince onu tahrif ettiler, Kabe’ye gelince onu yıktılar, itrete gelince onu öldürdüler. Allah’ın bütün emanetlerini kırdılar, helak ettiler.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

18. Bab: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam Cennetle Cehennemin Bölücüsüdür

1469- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ وُضِعَ مِنْبَرٌ يَرَاهُ جَمِيعُ الْخَلَائِقِ‌ فَيَصْعَدُ عَلَيْهِ رَجُلٌ يَقُومُ مَلَكٌ عَنْ يَمِينِهِ وَمَلَكٌ عَنْ شِمَالِهِ يُنَادِي الَّذِي عَنْ يَمِينِهِ: يَا مَعْشَرَ الْخَلَائِقِ هَذَا عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ يُدْخِلُ الْجَنَّةَ مَنْ يَشَاءُ وَيُنَادِي الَّذِي عَنْ يَسَارِهِ: يَا مَعْشَرَ الْخَلَائِقِ هَذَا عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ صَاحِبُ النَّارِ يُدْخِلُهَا مَنْ يَشَاءُ.

1469- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kıyamet günü olduğunda bir minber koyulur ve bütün yaratılmışlar o minberi görür. Bir adam onun üzerine çıkar. Sağında bir melek, solunda bir melek durur. Sağında duran nida eder: Ey yaratılmışlar topluluğu! Bu Ali ibni Ebu Talib’tir. Kimi isterse cennete koyar. Solunda duran şöyle nida eder: Ey yaratılmışlar topluluğu! Bu Ali ibni Ebu Talib’tir. Cehennemin sahibidir kimi isterse cehenneme koyar.

1470- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَنَا قَسِيمُ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ أُدْخِلُ أَوْلِيَائِيَ الْجَنَّةَ وَأُدْخِلُ أَعْدَائِيَ النَّارَ.

1470- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Ali aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Cennetle cehennemin payını taksim eden benim. Dostlarımı cennete koyarım, düşmanlarımı cehenneme koyarım.

1473- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ يَا أَبَا حَمْزَةَ لَا تَضَعُوا عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ دُونَ مَا وَضَعَهُ اللَّهُ وَلَا تَرْفَعُوهُ فَوْقَ مَا رَفَعَهُ اللَّهُ كَفَى لِعَلِيٍّ أَنْ يُقَاتِلَ أَهْلَ الْكَرَّةِ وَأَنْ يُزَوِّجَ أَهْلَ الْجَنَّةِ.

1473- Ebu Hamza Sumali Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Ebu Hamza! Ali aleyhisselamı Allah’ın onu koyduğu yerin aşağısına koymayın ve Allah’ın onu çıkarttığı yerin yukarısına da çıkarmayın. Recatın ehlini öldürmesi ve cennetin ehlini evlendirmesi Ali için yeter.

1479- عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَقُولُ:‌ إِذَا سَأَلْتُمُ اللَّهَ فَسَلُوهُ الْوَسِيلَةَ لِي قَالَ: فَسَأَلْنَا النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَنِ الْوَسِيلَةِ فَقَالَ: هِيَ دَرَجَتِي فِي الْجَنَّةِ وَهِيَ أَلْفُ مِرْقَاةٍ مَا بَيْنَ مِرْقَاةٍ إِلَى مِرْقَاةٍ جَوْهَرَةٌ إِلَى مِرْقَاةِ زَبَرْجَدَةٍ إِلَى مِرْقَاةِ يَاقُوتَةٍ إِلَى مِرْقَاةِ اللُّؤْلُؤَةِ إِلَى مِرْقَاةِ ذَهَبَةٍ إِلَى مِرْقَاةِ فِضَّةٍ فَيُؤْتَى بِهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى تُنْصَبَ مَعَ دَرَجَةِ النَّبِيِّينَ فَهِيَ فِي دَرَجَةِ النَّبِيِّينَ كَالْقَمَرِ بَيْنَ الْكَوَاكِبِ فَلَا يَبْقَى يَوْمَئِذٍ نَبِيٌّ وَلَا صِدِّيقٌ وَلَا شَهِيدٌ إِلَّا قَالَ: طُوبَى لِمَنْ هَذِهِ الدَّرَجَةُ دَرَجَتُهُ فَيَأْتِي النِّدَاءُ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَسْمَعُ النَّبِيُّونَ وَالشُّهَدَاءُ وَالصِّدِّيقُونَ وَالْمُؤْمِنُونَ: هَذِهِ دَرَجَةُ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَعَلَى أَهْلِ بَيْتِهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: أُقْبِلُ أَنَا يَوْمَئِذٍ مُتَّزِراً بِرَيْطَةٍ مِنْ نُورٍ عَلَيَّ تَاجُ الْمُلْكِ وَإِكْلِيلُ الْكَرَامَةِ وَعَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَمَامِي بِيَدِهِ لِوَائِي وَهُوَ لِوَاءُ الْحَمْدِ مَكْتُوبٌ عَلَيْهِ: (لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْمُفْلِحُونَ هُمُ الْفَائِزُونَ بِاللَّهِ) فَإِذَا مَرَرْنَا بِالنَّبِيِّينَ قَالُوا: هَذَانِ مَلَكَانِ مُقَرَّبَانِ وَإِذَا مَرَرْنَا بِالْمَلَائِكَةِ قَالُوا: هَذَانِ مَلَكَانِ لَمْ نَعْرِفْهُمَا وَلَمْ نَرَهُمَا وَإِذَا مَرَرْنَا بِالْمُؤْمِنِينَ قَالُوا: هَذَانِ نَبِيَّانِ مُرْسَلَانِ حَتَّى أَعْلُوَ تِلْكَ الدَّرَجَةَ وَعَلِيٌّ يَتْبَعُنِي حَتَّى إِذَا صِرْتُ فِي أَعْلَى الدَّرَجَةِ مِنْهَا وَعَلِيٌّ أَسْفَلَ مِنِّي بِدَرَجَةٍ وَبِيَدِهِ لِوَائِي فَلَا يَبْقَى يَوْمَئِذٍ مَلَكٌ وَلَا نَبِيٌّ وَلَا صِدِّيقٌ وَلَا شَهِيدٌ وَلَا مُؤْمِنٌ إِلَّا رَفَعُوا رُؤُوسَهُمْ إِلَيْنَا وَيَقُولُونَ: طُوبَى لِهَذَيْنِ الْعَبْدَيْنِ مَا أَكْرَمَهُمَا عَلَى اللَّهِ فَيَأْتِي النِّدَاءُ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ يُسْمِعُ النَّبِيِّينَ وَالْخَلَائِقَ: هَذَا مُحَمَّدٌ حَبِيبِي وَهَذَا عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَلِيِّي طُوبَى لِمَنْ أَحَبَّهُ وَوَيْلٌ لِمَنْ أَبْغَضَهُ وَكَذَبَ عَلَيْهِ.

ثُمَّ قَالَ النَّبِيُّ لِعَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا عَلِيُّ فَلَا يَبْقَى يَوْمَئِذٍ فِي مَشْهَدِ الْقِيَامَةِ أَحَدٌ مِمَّنْ كَانَ يُحِبُّكَ وَيَتَوَلَّاكَ إِلَّا شَرَحَ لِهَذَا الْكَلَامِ صَدْرَهُ وَابْيَضَّ وَجْهَهُ وَفَرِحَ قَلْبَهُ وَلَا يَبْقَى أَحَدٌ مِمَّنْ نَصَبَ لَكَ حَرْباً أَوْ أَبْغَضَكَ أَوْ عَادَاكَ أَوْ جَحَدَ لَكَ حَقّاً إِلَّا اسْوَدَّ وَجْهُهُ وَاضْطَرَبَتْ قَدَمَاهُ.

فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: فَبَيْنَا أَنَا كَذَلِكَ إِذَا مَلَكَانِ قَدْ أَقْبَلَا عَلَيَّ أَمَّا أَحَدُهُمَا فَرِضْوَانُ خَازِنُ الْجَنَّةِ وَأَمَّا الْآخَرُ فَمَالِكٌ خَازِنُ جَهَنَّمَ وَيَدْنُو رِضْوَانُ يُسَلِّمُ وَيَقُولُ: السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ: فَأَرُدُّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَأَقُولُ لَهُ: أَيُّهَا الْمَلَكُ الطَّيِّبُ الرِّيحُ الْحَسَنُ الْوَجْهُ الْكَرِيمُ عَلَى رَبِّهِ مَنْ أَنْتَ؟ فَيَقُولُ: أَنَا رِضْوَانُ خَازِنُ الْجَنَّةِ أَمَرَنِي رَبُّ الْعِزَّةِ أَنْ آتِيَكَ بِمَفَاتِيحِ الْجَنَّةِ فَأَدْفَعُهَا إِلَيْكَ فَخُذْهَا يَا أَحْمَدُ فَأَقُولُ: قَدْ قَبِلْتُ ذَلِكَ مِنْ رَبِّي فَلَهُ الْحَمْدُ عَلَى مَا أَنْعَمَ بِهِ عَلَيَّ ادْفَعْهَا إِلَى أَخِي عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ فَيَدْفَعُهَا إِلَى عَلِيٍّ فَيَرْجَعُ رِضْوَانُ ثُمَّ يَدْنُو الْمَالِكُ الآخَرُ فَيَقُولُ: السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا حَبِيبَ اللهِ فَأَقُولُ: عَلَيْكَ السَّلَامُ مَا أَقْبَحَ رُؤْيَتَكَ أَيُّهَا الْمَلَكُ وَأَنْتَنَ رِيحَكَ فَمَنْ أَنْتَ؟ فَيَقُولُ: أَنَا مَالِكٌ خَازِنُ جَهَنَّمَ أَمَرَنِي رَبُّ الْعِزَّةِ أَنْ آتِيَكَ بِمَفَاتِيحِ النَّارِ فَخُذْهَا يَا أَحْمَدُ فَأَقُولُ: قَدْ قَبِلْتُ ذَلِكَ مِنْ رَبِّي فَلَهُ الْحَمْدُ عَلَى مَا أَنْعَمَ بِهِ عَلَيَّ ادْفَعْهَا إِلَى أَخِي عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ فَيَدْفَعُهَا إِلَيْهِ ثُمَّ يَرْجِعُ مَالِكٌ خَازِنُ النَّارِ فَيُقْبِلُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَبِيَدِهِ مَفَاتِيحُ الْجَنَّةِ وَمَقَالِيدُ النَّارِ حَتَّى يَقِفُ عَلَى عِجْزَةِ جَهَنَّمَ فَيَأْخُذُ زِمَامَهَا بِيَدِهِ وَقَدْ عَلَا زَفِيرُهَا وَاشْتَدَّ حَرُّهَا وَتَطَايَرَ شَرَرُهَا فَتَقُولُ جَهَنَّمُ: جُزْنِي يَا عَلِيُّ فَقَدْ أَطْفَأَ نُورُكَ لَهَبِي فَيَقُولُ لَهَا عَلِيٌّ: قِرِّي يَا جَهَنَّمُ خُذِي هَذَا وَاتْرُكِي هَذَا خُذِي هَذَا عَدُوِّي وَاتْرُكِي هَذَا وَلِيِّي قَالَ: فَلَجَهَنَّمُ يَوْمَئِذٍ أَشَدُّ مُطَاوَعَةً لِعَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنْ غُلَامِ أَحَدِكُمْ فَإِنْ شَاءَ ذَهَبَ بِهَا يَمْنَةً وَإِنْ شَاءَ ذَهَبَ بِهَا يَسْرَةً وَلَجَهَنَّمُ يَوْمَئِذٍ أَطْوَعُ لِعَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنْ جَمِيعِ الْخَلَائِقِ.

1479- Ebu Said Hudri Nebi sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Allah’tan bir şey istediğinizde ondan benim vesilemi isteyin. Nebi sallallahu aleyhi ve alihiye vesileyi sorduk dedi ki: O benim cennetteki derecemdir. Ve o bin basamaktır. Bir basamaktan diğer basamak arası elmastır, ondan diğer basamağa kadar zebercettir, ondan diğer basamağa kadar yakuttur, ondan diğer basamağa kadar incidir, ondan diğer basamağa kadar altındır, ondan diğer basamağa kadar gümüştür. Kıyametin günü getirilir ve nebilerin dereceleriyle beraber dikilir. O nebilerin derecelerinin içinde gezegenler arasındaki Ay gibidir. O gün ne bir nebi veya sıddık veya şehid kalmaz mutlaka şunu söyler: Tuba, derecesi bu derece olanındır. Allah Tebareke ve Teala katından bir nida gelir. Nebiler, şehitler, sıddıklar ve muminler işitirler: Bu Muhammed’in derecesidir sallallahu aleyhi ve ala ehli beyti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: O gün ben nurdan bir çarşafa sarılmış halde gelirim, mülk ve keramet tacıyla. Ali ibi Ebu Talib aleyhisselam elinde benim sancağımla önümdedir ve o hamd sancağıdır. Üzerinde “Allah’tan başka ilah yoktur. Kurtulanlar, Allah’la kazananlardır’’ yazılıdır. Nebilerin yanına geldiğimizde derler ki: Bunlar iki mukarreb melektir. Meleklerin yanına geldiğimizde derler ki: Bu iki meleği tanımıyoruz, daha önce görmedik. Muminlerin yanına geldiğimizde derler ki: Bunlar iki mursel nebidir. Sonunda o dereceye çıkarım ve Ali de beni takip eder. O derecelerin en üstüne ulaşırım, Ali de elinde sancağımla bir derece altımdadır. O gün ne bir nebi veya sıddık veya şehit veya mumin kalmaz mutlaka başlarını bize doğru kaldırıp şöyle söylerler: Tuba bu iki kulun olsun. Allah’a ne kadar da kerimdirler. Allah katından bir nida gelir ve nebiler ve yaratılmışlar işitirler: Bu habibim Muhammed’dir, bu da benim velim Ali’dir aleyhisselam. Tuba onu sevenindir ve veyl de ondan nefret edene ve onu yalanlayanadır.

Sonra nebi sallallahu aleyhi ve alihi Ali aleyhisselama der ki: Ya Ali! Kıyametin sahnesinde seni seven ve seni veli edinen muminden kimse kalmaz mutlaka bu söz onun göğsünü açar ve yüzünü ağartır ve kalbini ferahlatır. Senin önüne savaşa çıkan, sana buğz eden, sana düşmanlık eden ve hakkını inkâr edenlerden kimse kalmaz mutlaka onun da yüzünü karartır ve ayaklarını dolandırır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi dedi ki: Ben o haldeyken bana iki melek gelir. Onlardan birisi Rızvan’dır. Cennetin koruyucusu. Diğeri ise Malik. Cehennemin koruyucusu. Rızvan yaklaşır, selam verir ve der ki: Esselamu aleyke ya Rasûlullah! Ben de onun selamına cevap veririm ve ona derim ki: Ey temiz kokulu güzel yüzlü Rabb’ine kerim olan melek sen kimsin? Der ki: Ben Rızvan’ım. Cennetin koruyucusu. İzzetin Rabbi cennetin anahtarlarını sana getirmemi ve sana vermemi emretti. Al onu ya Ahmed! Derim ki: Rabb’imden onu kabul ediyorum ve beni nimetlendirdiği şeyden dolayı hamd onadır. Onu kardeşim Ali ibni Ebu Talib’e ver. O da onu Ali’ye verir ve Rızvan döner. Sonra diğer melek yaklaşır ve der ki: Esselamu aleyke ya Habibullah! Ben de derim ki: Aleykesselam ey melek! Görünüşün ne kadar da çirkindir, kokun ne kadarda pistir. Sen kimsin? Derki: Ben Malikim. Cehennemin koruyucusu. İzzetin Rabbi cehennemin anahtarlarını sana getirmemi emretti. Al onu ya Ahmed! Derim ki: Rabb’imden onu kabul ediyorum ve beni nimetlendirdiği şeyden dolayı hamd onadır. Onu kardeşim Ali ibni Ebu Talib’e ver. O da onu ona verir. Sonra cehennemin koruyucusu Malik döner. Ali aleyhisselam gelir. Cennetin anahtarları ve cehennemin hükmü elindedir. Cehennemin üzerinde durur ve yularını eline alır. Cehennemin nefes alışverişi artar ve sıcaklığı şiddetlenir, kıvılcımları uçuşur. Cehennem der ki: Benden geç ya Ali! Nurun alevimi söndürecek. Ali ona der ki: Gözün aydınlansın ey cehennem! Bunu al ve bunu bana bırak. Al bu düşmanımı bu dostumu bana bırak. Cehennem o gün Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama sizden birisinin hizmetçisinden daha şiddetli itaatkardır. İsterse onu sağa götürür isterse sola götürür. O gün cehennem Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama bütün yaratılmışlardan daha fazla itaat eder.

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

9. Cüz

1481- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ أُهْدِيَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حَبُّ وَطِيرٌ مَشْوِيٌّ مِنَ الْيَمَنِ فَوَضَعَهُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ: يَا عَلِيُّ مَا هَذِهِ وَمَا هَذِهِ؟ فَأَخَذَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ يُجِيبُهُ عَنْ شَيْ‌ءٍ شَيْ‌ءٍ فَقَالَ: إِنَّ جَبْرَئِيلَ أَخْبَرَنِي أَنَّ اللَّهَ عَلَّمَكَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا كَمَا عَلَّمَ آدَمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1481- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye Yemen’den hububat ve kızartılmış kuş hediye edildi hediyeyi önüne koydu ve dedi ki: Ya Ali! Bu nedir bu nedir? Ali aleyhisselam onu aldı ve bir bir cevap verdi. Dedi ki: Cebrail bana Allah’ın Âdem aleyhisselama öğrettiği gibi isimlerin hepsini sana da öğrettiğini haber verdi.

1. Bab: İnsanların Dışında Rasûlullah’a ve İmamlara Verilen Görme Sıfatı Uykuda ve Uyanık Halde Amelleri Görmeleri

1482- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ: لَنَا أَعْيُنٌ لَا تُشْبِهُ أَعْيُنَ النَّاسِ وَفِيهَا نُورٌ وَلَيْسَ لِلشَّيْطَانِ فِيهِ شِرْكٌ.

1482- Ebul Hasan Rıza aleyhisselam şöyle dedi: Bizim gözlerimiz insanların gözlerine benzemez. Onda nur vardır, Şeytan’ın bir ortaklığı yoktur.

1485- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ:‌ أَقِيمُوا صُفُوفَكُمْ فَإِنِّي أَرَاكُمْ مِنْ خَلْفِي كَمَا أَرَاكُمْ مِنْ بَيْنَ يَدَيَّ وَلَا تَخْتَلِفُوا فَيُخَالِفَ اللَّهُ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ.

1485- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Saflarınızı sıklaştırın. Ben sizi önümdeyken gördüğüm gibi arkamdayken de görüyorum. Ayrılığa düşmeyin yoksa Allah kalpleriniz arasında ayrılık koyar.

1490- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: إِنَّا مَعَاشِرَ الْأَنْبِيَاءِ تَنَامُ عُيُونُنَا وَلَا تَنَامُ قُلُوبُنَا وَنَرَى مِنْ خَلْفِنَا كَمَا نَرَى مِنْ بَيْنِ أَيْدِينَا.

1490- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Biz nebiler topluluğu gözlerimiz uyur ama kalplerimiz uyumaz, önümüzde olanı gördüğümüz gibi arkamız da olanı da görürüz.

1493- قَالَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ لِلْحَارِثِ الْأَعْوَرِ وَهُوَ عِنْدَهُ: هَلْ تَرَى مَا أَرَى؟ فَقَالَ: كَيْفَ أَرَى مَا تَرَى وَقَدْ نَوَّرَ اللَّهُ لَكَ وَأَعْطَاكَ مَا لَمْ يُعْطِ أَحَداً؟ قَالَ: هَذَا فُلَانٌ الْأَوَّلُ عَلَى تُرْعَةٍ مِنْ تُرَعِ النَّارِ يَقُولُ: يَا أَبَا الْحَسَنِ اسْتَغْفِرْ لِي لَا غَفَرَ اللَّهُ لَهُ.

قَالَ: فَمَكَثَ هُنَيْئَةً ثُمَّ قَالَ: يَا حَارِثُ هَلْ تَرَى مَا أَرَى؟ فَقَالَ: وَكَيْفَ أَرَى مَا تَرَى وَقَدْ نَوَّرَ اللَّهُ لَكَ وَأَعْطَاكَ مَا لَمْ يُعْطِ أَحَداً قَالَ: هَذَا فُلَانٌ الثَّانِي عَلَى تُرْعَةٍ مِنْ تُرَعِ النَّارِ يَقُولُ: يَا أَبَا الْحَسَنِ اسْتَغْفِرْ لِي لَا غَفَرَ اللَّهُ لَهُ.

1493- Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselam Haris A’ver’e şöyle dedi: Benim gördüğümü görüyor musun? Dedi ki: Senin gördüğünü nasıl göreyim? Allah seni nurlandırdı, kimseye vermediğini sana verdi. Dedi ki: Bu birinci falan cehennemin büyük kapılarından bir kapı üstündedir. Diyor ki: Ya Ebul Hasan! Bana bağışlanma dile. Allah onu bağışlamasın.

Sessizce biraz bekledi. Sonra dedi ki: Ya Haris? Benim gördüğümü görüyor musun? Dedi ki: Senin gördüğünü nasıl göreyim? Allah seni nurlandırdı, kimseye vermediğini sana verdi. Dedi ki: Bu ikinci falandır. Cehennemin büyük kapılarından bir kapı üstündedir. Diyor ki: Ya Ebul Hasan! Bana bağışlanma dile. Allah onu bağışlamasın.

1494- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: الْإِمَامُ مِنَّا يُبْصِرُ مِنْ خَلْفِهِ كَمَا يُبْصِرُ مِنْ قُدَّامِهِ.

1494- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Bizden olan imam önünde olanı gördüğü gibi arkasında olanı da görür.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)

2. Bab: İmamlar Şialarının Dillerinde Düğüm Olsaydı Başlarına Gelecekleri Onlara Bildirirdi

1497- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ لَوْ كَانَ لِأَلْسِنَتِكُمْ أَوْكِيَةٌ لَحَدَّثْتُ كُلَّ امْرِئٍ بِمَا لَهُ‌ وَعَلَيْهِ.

1497- Ebu Cafer (Muhammed Bakır) aleyhisselam şöyle dedi: Eğer dilinizin bağı olsaydı her adama lehine ve aleyhine olacakları anlatırdım.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

3. Bab: İmamın Artışı Kendisinden Öncekine Verilenin Aynısıdır ve Fazladan Beş Cüz

1500- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ لَيْسَ مِنْ إِمَامٍ يَمْضِي إِلَّا وَأُوتِيَ الَّذِي مِنْ بَعْدِهِ مِثْلَ مَا أُوتِيَ الْأَوَّلَ وَزِيَادَةَ خَمْسَةِ أَجْزَاءٍ.

1500- Ebu Abdullah Cafer es-Sâdık aleyhisselam şöyle dedi: Her bir imam geçip gittiğinde kendisinden sonraki imama ilkine ne verilmişse aynısı verilir ve fazladan beş cüz.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

4. Bab: Amellerin Rasûlullah’a ve İmamlara Sunuluşu

1504- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: سُئِلَ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ:‌ (اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ)‌ قَالَ: إِنَّ أَعْمَالَ الْعِبَادِ تُعْرَضُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كُلَّ صَبَاحٍ أَبْرَارَهَا وَفُجَّارَهَا فَاحْذَرُوا.

1504- Ahmed ibni Umeyr şöyle rivayet etti: Ebul Hasan aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin: (Yapın yapacağınızı, yaptıklarınızı Allah da, resulü de, muminler de görecek. Tevbe 105) ayeti soruldu. Dedi ki: Muhakkak ki hayırlısıyla, faciriyle kulların amelleri her sabah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye sunulur, dikkatli olun.

1507- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: الْأَعْمَالُ تُعْرَضُ كُلَّ خَمِيسٍ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ‌ وَعَلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِمَا.

1507- Ebu Cafer (Muhammed Bakır) aleyhisselam şöyle dedi: Ameller her Perşembe Rasûlullah ve Emîr'ül Müminîn Ali’ye sunulur salevatullahi aleyhima.

1513- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ أَعْمَالَ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ تُعْرَضُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فِي كُلِّ خَمِيسٍ فَلْيَسْتَحْيِي أَحَدُكُمْ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ أَنْ يَعْرُضَ عَلَيْهِ الْقَبِيحُ.

1513- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin ümmetinin amelleri her Perşembe Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye sunulur. Sizden birisi ona çirkin şey sunulmasından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden haya etsin.

1516- عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَالَ سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ إِنَّ أَعْمَالَ الْعِبَادِ تُعْرَضُ كُلَّ خَمِيسٍ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ حَتَّى إِذَا كَانَ يَوْمُ عَرَفَةَ أَحْبَطَ الرَّبُّ تَبَارَكَ وَتَعَالَى الْأَعْمَالَ وَهُوَ قَوْلُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‌ (وَ قَدِمْنا إِلى‌ ما عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْناهُ هَباءً مَنْثُوراً) فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! أَعْمَالُ مَنْ هَذِهِ؟ قَالَ: أَعْمَالُ مُبْغِضِينَا وَمُبْغِضِي شِيعَتِنَا.

1516- Süleyman ibni Halid Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki kulların amelleri her Perşembe Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye sunulur. Arefe günü olduğunda Rab Tebareke ve Teala o amelleri düşürür. Delil Allah Tebareke ve Teala’nın şu sözü: (Onların yaptıkları her amelin önüne geçtik, böylece o ameli savrulmuş toz zerreleri kıldık. Furkan 23) dedim ki: Sana feda olayım bu kimin amelleridir? Dedi ki: Bize ve şialarımıza buğz edenlerin amelleri.

1518- عَنْ سَمَاعَةَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ مَا لَكُمْ تُسُوؤُونَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ؟ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَكَيْفَ نَسُوؤُهُ؟ فَقَالَ: أَ مَا تَعْلَمُونَ أَنَّ أَعْمَالَكُمْ تُعْرَضُ عَلَيْهِ فَإِذَا رَأَى فِيهَا مَعْصِيَةَ اللَّهِ سَاءَهُ ذَلِكَ فَلَا تَسُوؤا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسُرُّوهُ‌.

1518- Semae Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Size ne oluyor da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye fenalık yapıyorsunuz? Bir adam ona dedi ki: Sana feda olayım nasıl ona fenalık yaparız? Bunun üzerine dedi ki: Amellerinizin ona sunulduğunu bilmiyor musunuz? Sizin amellerinizde Allah’a isyan görünce o ona fenalık olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye fenalık etmeyin, onu sevindirin.

(Bu babda konuyla alakalı on altı tane rivayet vardı.)

5. Bab: Amellerin Yaşayan ve Ölen İmamlara Sunulması

1519- عَنْ بُرَيْدٍ الْعِجْلِيِّ قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَسَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِهِ تَعَالَى: (اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ)‌ قَالَ: إِيَّانَا عَنَى.

1519- Bureyd İcli şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Ona Teala’nın (Yapın yapacağınızı, yaptıklarınızı Allah da, resulü de, muminler de görecek. Tevbe 105) ayetini sordum. Dedi ki: Sadece bizi kastetti.

1520- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى‌: (اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ)‌ قَالَ: هُوَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْأَئِمَّةُ تُعْرَضُ عَلَيْهِمْ أَعْمَالُ الْعِبَادِ كُلَّ خَمِيسٍ.

1520- Ebu Abdulah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Tebareke ve Teala’nın: (Yapın yapacağınızı, yaptıklarınızı Allah da, resulü de, muminler de görecek. Tevbe 105) ayeti hakkında şöyle dedi: O Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve imamlardır. Kulların amelleri her Perşembe onlara sunulur.

1522- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ‌ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَوْلِهِ:‌ (قُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ)‌ قَالَ: هُمُ الْأَئِمَّةُ تُعْرَضُ عَلَيْهِمْ أَعْمَالُ الْعِبَادِ كُلَّ يَوْمٍ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

1522- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah’ın: (De ki yapın yapacağınızı, yaptıklarınızı Allah da, resulü de, muminler de görecek. Tevbe 105) ayeti hakkında şöyle dedi: Onlar İmamlardır. Kulların amelleri kıyametin gününe kadar her gün onlara sunulur.

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

6. Bab: Amellerin Â-li Muhammed’den Olan Yaşayan İmamlara Sunulması

1530- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى‌: (اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ)‌ قُلْتُ: مَنِ الْمُؤْمِنُونَ؟ قَالَ مَنْ عَسَى أَنْ يَكُونَ إِلَّا صَاحِبُكَ.

1530- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allahu Teala’nın: (Yapın yapacağınızı, yaptıklarınızı Allah da, resulü de, muminler de görecek. Tevbe 105) ayetini sordum. Dedim ki: Muminler kimdir? Dedi ki: Senin sahibinden başka kim olabilir.

1531- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبَانٍ الزَّيَّاتِ وَكَانَ مَكِيناً عَنْدَ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ لِلرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ: ادْعُ اللَّهَ لِي وَلِأَهْلِ بَيْتِي قَالَ: أَ وَلَسْتُ أَفْعَلُ؟ وَاللَّهِ إِنَّ أَعْمَالَكُمْ لَتُعْرَضُ عَلَيَّ فِي كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ قَالَ: فَاسْتَعْظَمْتُ ذَلِكَ فَقَالَ لِي: أَ مَا تَقْرَأُ كِتَابَ اللَّهِ: (قُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ).

1531- Abdullah ibni Eban Zeyyat – Rıza aleyhisselamın yanında makam sahibiydi- şöyle rivayet etti: Rıza aleyhisselama dedim ki: Benim ve ev halkım için Allah’a dua et. Dedi ki: Etmiyor muyum? Sizin amelleriniz her gün ve gece bana sunulur. O sözü bana çok büyük geldi. Dedi ki: Allah’ın kitabını okumuyor musun: (De ki yapın yapacağınızı, yaptıklarınızı Allah da, resulü de, muminler de görecek. Tevbe 105)

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

7. Bab: İmam İçin Yükseltilen Direk ve Annelerinin Karnında Onlara Yapılan

1544- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: إِذَا أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَقْبِضَ رُوحَ إِمَامٍ وَيَخْلُقَ مِنْ بَعْدِهِ إِمَاماً أَنْزَلَ قَطْرَةٍ مِنْ مَاءٍ مِنْ تَحْتَ الْعَرْشِ إِلَى الْأَرْضِ فَيُلْقِيهَا عَلَى ثَمَرَةٍ أَوْ عَلَى بَقْلَةٍ فَيَأْكُلُ تِلْكَ الثَّمَرَةَ أَوْ تِلْكَ الْبَقْلَةَ الْإِمَامُ الَّذِي يَخْلُقُ اللَّهُ مِنْهُ نُطْفَةَ الْإِمَامِ الَّذِي يَقُومُ مِنْ بَعْدِهِ قَالَ: فَيَخْلُقُ اللَّهُ مِنْ تِلْكَ الْقَطْرَةِ نُطْفَةً فِي الصُّلْبِ ثُمَّ يَصِيرُ إِلَى الرَّحِمِ فَيَمْكُثُ فِيهَا أَرْبَعِينَ لَيْلَةً فَإِذَا مَضَى لَهُ أَرْبَعُونَ لَيْلَةً سَمِعَ الصَّوْتَ فَإِذَا مَضَى لَهُ أَرْبَعَةُ أَشْهُرٍ كُتِبَ عَلَى عَضُدِهِ الْأَيْمَنِ: (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ)‌ فَإِذَا خَرَجَ إِلَى الْأَرْضِ أُوتِيَ الْحِكْمَةَ وَزُيِّنَ بِالْعِلْمِ وَالْوَقَارِ وَأُلْبِسَ الْهَيْبَةَ وَجُعِلَ لَهُ مِصْبَاحٌ مِنْ نُورٍ يَعْرِفُ بِهِ الضَّمِيرَ وَيَرَى بِهِ أَعْمَالَ الْعِبَادِ.

1544- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah bir imamın ruhunu alıp bir diğer imamı yaratmak istediğinde Arş’ın altındaki sudan bir damlayı yeryüzüne indirir ve o damlayı meyvenin veya baklanın üzerine düşürür. O meyveyi veya o baklayı o imam yer ve Allah ondan kendisinden sonraki imamın nutfesini yaratır. Allah o damladan sülbte bir nutfe yaratır sonra o rahme geçer. Rahimde kırk gece bekler, üzerinden kırk gece geçtikten sonra ses işitir. Üzerinden dört ay geçtikten sonra sağ pazusuna: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O çok işiten ve çok bilendir. Enam 115) yazılır. Arza çıktığında hikmet verilir, ilimle, vakarla süslendirilir ve heybet giydirilir. Onun için nurdan bir lamba konur, onunla kalplerde olanı bilir, onunla kulların amellerini görür.

1549- عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَمَّارٍ قَالَ:‌ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أُوَدِّعُهُ فَقَالَ: اجْلِسْ شِبْهَ الْمُغْضَبِ ثُمَّ قَالَ: يَا إِسْحَاقُ كَأَنَّكَ تَرَى أَنَا مِنْ هَذَا الْخَلْقِ؟ أَ مَا عَلِمْتَ أَنَّ الْإِمَامَ مِنَّا بَعْدَ الْإِمَامِ يَسْمَعُ فِي بَطْنِ أُمِّهِ فَإِذَا وَضَعَتْهُ أُمُّهُ كَتَبَ اللَّهُ عَلَى عَضُدِهِ الْأَيْمَنِ:‌ (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ)‌ فَإِذَا شَبَّ وَتَرَعْرَعَ نُصِبَ لَهُ عَمُودٌ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ يَنْظُرُ بِهِ إِلَى أَعْمَالِ الْعِبَادِ‌.

1549- İshak ibni Ammar şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın huzuruna vardım. Veda etmek istiyordum. Sinirli bir şekilde bana dedi ki: Otur. Sonra dedi ki: Ya İshak! Sanki sen bizi bu yaratıklardan gibi görüyorsun? Bilmiyor musun bizden olan imamdan sonraki diğer imam annesinin karnında işitir. Annesi onu duğurduğunda Allah onun sağ pazusuna: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O çok işiten ve çok bilendir. Enam 115) yazar. Yetişkin genç olduğunda onun için semadan arza bir direk dikilir, onunla kulların amellerine bakar.

1551- عَنْ خَالِدٍ الْجَوَّانِ عَنْ أَحَدِهِمَا عَلَيْهِما السَّلَامُ قَالَ‌: إِنَّ الْإِمَامَ لَيَسْمَعُ الصَّوْتَ فِي بَطْنِ أُمِّهِ فَإِذَا فُصِلَ مِنْ أُمِّهِ كُتِبَ عَلَى عَضُدِهِ الْأَيْمَنِ‌: (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ‌) فَإِذَا أُفْضِيَتْ إِلَيْهِ الْأُمُورُ رُفِعَ لَهُ عَمُودٌ مِنْ نُورٍ يَرَى بِهِ أَعْمَالَ الْخَلَائِقِ.

1551- Halid Cevvan ikisinden birinin şöyle dediğini rivayet etti: İmam annesinin karnında ses işitmeye başlar. Annesinden ayrıldığında sağ pazusuna: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O çok işiten ve çok bilendir. Enam 115) yazılır. İşler ona geçtiğinde onun için nurdan bir direk yükseltilir, yaratılmışların amellerini onla görür.

(Bu babda konuyla alakalı on bir tane rivayet vardı.)

8. Bab: İmam Kendisine Verilen Nurla Doğuyla Batı Arasını Görür

1552- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ الْإِمَامَ يَسْمَعُ الصَّوْتَ فِي بَطْنِ أُمِّهِ فَإِذَا بَلَغَ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ كُتِبَ عَلَى عَضُدِهِ الْأَيْمَنِ:‌ (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ‌) فَإِذَا وَضَعَتْهُ‌ سَطَعَ لَهُ نُورٌ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ فَإِذَا دَرَجَ رُفِعَ لَهُ عَمُودٌ مِنْ نُورٍ يَرَى بِهِ مَا بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ.

1552- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki imam annesinin karnında ses duyar, dört aya ulaştığında sağ pazusuna: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Enam 115) yazılır. Annesi onu doğurduğunda semayla arz arasında onun için bir nur yayılır. Hareketlenmeye başladığında onun için nurdan bir direk yükseltilir, onunla doğuyla batı arasını görür.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmam İçin Her Şehirde Bir Direk Yükseltilir, Onun İçinde Kulların Amellerine Bakar

1556- عَنْ يُونُسَ بْنِ ظَبْيَانَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ الْإِمَامَ يَسْمَعُ الصَّوْتَ فِي بَطْنِ أُمِّهِ فَإِذَا وُلِدَ خُطَّ عَلَى مَنْكِبَيْهِ خَطٌّ ثُمَّ قَالَ هَكَذَا بِيَدِهِ فَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى: (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ)‌ وَجُعِلَ لَهُ فِي كُلِّ قَرْيَةٍ عَمُودٌ مِنْ نُورٍ يَرَى بِهِ مَا يَعْمَلُ أَهْلُهَا فِيهَا.

1556- Yunus ibni Zebyan Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki imam annesinin karnında duyar. Doğduğunda iki omuzunda bir hat vardır. ­-Eliyle gösterdi- O Allahu Teala’nın şu ayetidir: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Enam 115) Onun için her şehirde nurdan bir direk dikilmiştir, o şehrin ehlinin ne yaptığını onunla görür.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

10. Bab: İmam İçin Şehirde Bir Direk Olur, Onunla Diğer Şehirleri Görür Hadislerinin Faslı

1564- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ الْإِمَامَ إِذَا شَبَّ رَفَعَ اللَّهُ لَهُ فِي كُلِّ قَرْيَةٍ عَمُوداً مِنْ نُورٍ يَعْلَمُ مَا يُعْمَلُ فِي الْقَرْيَةِ الْأُخْرَى‌.

1564- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki imam yetişkin olduğunda Allah her şehirde onun için nurdan bir direk yükseltir, başka şehirde yapılan ameli bilir.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

11. Bab:  İmamlar Hakkındaki Hadislerin Faslı O Hadislere Görüş Belirtilmez

1567- عَنْ يُونُسَ بْنِ ظَبْيَانَ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ)‌ ثُمَّ قَالَ: هَذَا حَرْفٌ فِي الْأَئِمَّةِ خَاصَّةً ثُمَّ قَالَ: يَا يُونُسُ إِنَّ الْإِمَامَ يَخْلُقُهُ اللَّهُ بِيَدِهِ لَا يَلِيهِ أَحَدٌ غَيْرُهُ وَهُوَ جَعَلَهُ يَسْمَعُ وَيَرَى فِي بَطْنِ أُمِّهِ حَتَّى إِذَا صَارَ إِلَى الْأَرْضِ خُطَّ بَيْنَ كَتِفَيْهِ: (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ‌ الْعَلِيمُ).

1567- Yunus ibni Zebyan Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O çok işiten ve çok bilendir. Enam 115) bu has olarak imamlar hakkında olan bir sözdür. Ey Yunus! Allah imamı kendi eliyle yaratır. Allah’a onun dışında kimse yaklaşamaz. Allah onu annesinin karnında duyan ve gören kıldı. Arza geldiğinde iki omuzunun arasına hat yazar: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O çok işiten ve çok bilendir. Enam 115)

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

12. Bab: Nurdan Direk ve Başka Şeylerin Zikredildiği Nadir Hadisler Faslı

1570- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ لِلَّهِ عَمُوداً مِنْ نُورٍ حَجَبَهُ اللَّهُ عَنْ جَمِيعِ الْخَلَائِقِ طَرَفُهُ عِنْدَ اللَّهِ وَطَرَفُهُ الْآخَرُ فِي أُذُنِ الْإِمَامِ فَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ شَيْئاً أَوْحَاهُ فِي أُذُنِ الْإِمَامِ‌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ.

1570- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah’ın nurdan bir direği vardır, bütün yaratılmışlardan gizlemiştir. O nurun bir tarafı Allah’ın yanındadır diğer tarafı da imamın kulağındadır. Allah bir şey istediğinde onu kulağına vahyeder sallallahu aleyh.

1573- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: كُنْتُ مَعَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي السَّنَةِ الَّتِي وُلِدَ فِيهَا ابْنُهُ مُوسَى فَلَمَّا نَزَلْنَا الْأَبْوَاءَ وَضَعَ لَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ الْغَدَاءَ وَلِأَصْحَابِهِ وَأَكْثَرَهُ وَأَطَابَهُ فَبَيْنَا نَحْنُ نَتَغَدَّى إِذْ أَتَاهُ رَسُولُ حَمِيدَةَ أَنَّ الطَّلْقَ قَدْ ضَرَبَنِي وَقَدْ أَمَرَتْنِي أَنْ لَا أَسْبِقَكَ بِابْنِكَ هَذَا.

فَقَامَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَرِحاً مَسْرُوراً فَلَمْ يَلْبَثْ أَنْ عَادَ إِلَيْنَا حَاسِراً عَنْ ذِرَاعَيْهِ ضَاحِكاً سِنُّهُ فَقُلْنَا: أَضْحَكُ اللَّهُ سِنَّكَ وَأَقَرَّ عَيْنَكَ مَا صَنَعَتْ حَمِيدَةُ؟ فَقَالَ: وَهَبَ اللَّهُ لِي غُلَاماً وَهُوَ خَيْرُ مَنْ بَرَأَ اللَّهُ وَلَقَدْ خَبَّرَتْنِي عَنْهُ بِأَمْرٍ كُنْتُ أَعْلَمَ بِهِ مِنْهَا قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَمَا خَبَّرَتْكَ عَنْهُ‌ حَمِيدَةُ؟ قَالَ: ذَكَرَتْ أَنَّهُ لَمَّا وَقَعَ مِنْ بَطْنِهَا وَقَعَ وَاضِعاً يَدَيْهِ عَلَى الْأَرْضِ رَافِعاً رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ فَأَخْبَرْتُهَا أَنَّ تِلْكَ أَمَارَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَأَمَارَةُ الْإِمَامِ مِنْ بَعْدِهِ.

فَقُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! وَمَا تِلْكَ مِنْ عَلَامَةِ الْإِمَامِ؟ فَقَالَ: إِنَّهُ لَمَّا كَانَ فِي اللَّيْلَةِ الَّتِي عُلِقَ بِجَدِّي فِيهَا أَتَى آتٍ جَدَّ أَبِي وَهُوَ رَاقِدٌ فَأَتَاهُ بِكَأْسٍ فِيهَا شَرْبَةٌ أَرَقُّ مِنَ الْمَاءِ وَأَبْيَضُ مِنَ اللَّبَنِ وَأَلْيَنُ مِنَ الزُّبْدِ وَأَحْلَى مِنَ الشَّهْدِ وَأَبْرَدُ مِنَ الثَّلْجِ فَسَقَاهُ إِيَّاهُ وَأَمَرَهُ بِالْجِمَاعِ فَقَامَ فَرِحاً مَسْرُوراً فَجَامَعَ فَعُلِقَ فِيهَا بِجَدِّي.

وَ لَمَّا كَانَ فِي اللَّيْلَةِ الَّتِي عُلِقَ فِيهَا بِأَبِي أَتَى آتٍ جَدِّي فَسَقَاهُ كَمَا سَقَى جَدَّ أَبِي وَأَمَرَهُ بِالْجِمَاعِ فَقَامَ فَرَحاً مَسْرُوراً فَجَامَعَ فَعُلِقَ بِأَبِي.

وَ لَمَّا كَانَ فِي اللَّيْلَةِ الَّتِي عَلَّقَ بِي فِيهَا أَتَى آتٍ أَبِي فَسَقَاهُ وَأَمَرَهُ كَمَا أَمَرَهُمْ فَقَامَ فَرِحاً مَسْرُوراً فَجَامَعَ فَعُلِقَ بِي.

وَ لَمَّا كَانَ فِي اللَّيْلَةِ الَّتِي عُلِقَ فِيهَا بِابْنِي هَذَا أَتَانِي آتٍ كَمَا أَتَى جَدَّ أَبِي وَجَدِّي وَأَبِي فَسَقَانِي كَمَا سَقَاهُمْ وَأَمَرَنِي كَمَا أَمَرَهُمْ فَقُمْتُ فَرِحاً مَسْرُوراً بِعِلْمِ اللَّهِ بِعِلْمِي بِمَا وَهَبَ لِي فَجَامَعْتُ فَعُلِقَ بِابْنِي وَإِنَّ نُطْفَةَ الْإِمَامِ مِمَّا أَخْبَرْتُكَ فَإِذَا اسْتَقَرَّتْ فِي الرَّحِمِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً نَصَبَ اللَّهُ لَهُ عَمُوداً مِنْ نُورٍ فِي بَطْنِ أُمِّهِ يَنْظُرُ مِنْهُ مَدَّ بَصَرِهِ فَإِذَا تَمَّتْ لَهُ فِي بَطْنِ أُمِّهِ أَرْبَعَةُ أَشْهُرٍ أَتَاهُ مَلَكٌ يُقَالُ لَهُ: حَيَوَانُ وَكَتَبَ عَلَى عَضُدِهِ الْأَيْمَنِ: (وَ تَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلًا لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ‌).

فَإِذَا وَقَعَ مِنْ بَطْنِ أُمِّهِ وَقَعَ وَاضِعاً يَدَهُ عَلَى الْأَرْضِ رَافِعاً رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ فَإِذَا وَضَعَ يَدَهُ إِلَى الْأَرْضِ فَإِنَّهُ يَقْبِضُ كُلَّ عِلْمٍ أَنْزَلَهُ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ وَأَمَّا رَفْعُهُ رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ فَإِنَّ مُنَادِياً يُنَادِي مِنْ بُطْنَانِ الْعَرْشِ مِنْ قِبَلِ رَبِّ الْعِزَّةِ مِنَ الْأُفُقِ الْأَعْلَى بِاسْمِهِ وَاسْمِ أَبِيهِ يَقُولُ: يَا فُلَانُ اثْبُتْ ثَبَّتَكَ اللَّهُ فَلِعَظِيمٍ مَّا خَلْقُكَ أَنْتَ صَفْوَتِي مِنْ خَلْقِي وَمَوْضِعُ سِرِّي وَعَيْبَةُ عِلْمِي لَكَ وَلِمَنْ تَوَلَّاكَ أَوْجَبْتُ رَحْمَتِي وَأَسْكَنْتُ جَنَّتِي وَأَحْلَلْتُ جِوَارِي ثُمَّ وَعِزَّتِي لَأُصْلِيَنَ‌ مَنْ عَادَاكَ أَشَدَّ عَذَابِي وَإِنْ أَوْسَعْتُ عَلَيْهِمْ مِنْ سَعَةِ رِزْقِي.

فَإِذَا انْقَضَى صَوْتُ الْمُنَادِي أَجَابَهُ الْوَصِيُ: (شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لا إِلهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلائِكَةُ) إِلَى آخِرِهَا فَإِذَا قَالَهَا أَعْطَاهُ اللَّهُ عِلْمَ الْأَوَّلِ وَعِلْمَ الْآخِرِ وَاسْتَوْجَبَ زِيَادَةَ الرُّوحِ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! لَيْسَ الرُّوحُ جَبْرَئِيلَ؟ فَقَالَ: جَبْرَئِيلُ مِنَ الْمَلَائِكَةِ وَالرُّوحُ خَلْقٌ أَعْظَمُ مِنَ الْمَلَائِكَةِ أَ لَيْسَ اللَّهُ يَقُولُ:‌ (تَنَزَّلُ الْمَلائِكَةُ وَالرُّوحُ).

1573- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamla beraberdim. O sene oğlu Musa aleyhisselam doğmuştu. Ebva’ya ([13]) indiğimizde Ebu Abdullah aleyhisselam bizim ve ashabı için çokça ve en güzeliyle sofra kurdu. Biz yemek yerken ‘’Doğum sancım geldi. Doğum zamanı geldiğinde senden önce kimseye söylememem konusunda bana emrettin’’ diye Hamide’nin elçisi geldi. Ebu Abdullah aleyhisselam neşeli ve sevinmiş olarak kalktı, çok geçmeden kolları sıvanmış yüzü gülerek geri döndü. Dedik ki: Allah yüzünü güldürsün, gözünü aydınlatsın. Hamide ne yapmış? Dedi ki: Allah bana bir erkek çocuk bahşetti. Allah’ın var ettiklerinden daha hayırlıdır. Bana onun bir şeyini haber verdi. Ben onu ondan daha iyi biliyorum. Dedim ki: Sana feda olayım Hamide onunla ilgili sana ne haber verdi? Dedi ki: Karnından düştüğünde ellerini arza koyarak ve başını semaya kaldırarak düştü. Ben de ona haber verdim ki o Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin ve ondan sonra da imamların göstergesidir.

Dedim ki: İmamın o alameti nedir? Dedi ki: Dedemin rahme asıldığı gece babamın dedesine, uyuduğu sırada birisi geldi. İçinde sudan daha berrak, sütten daha beyaz, yağdan daha yumuşak, baldan daha tatlı, buzdan daha serin şerbet olan bir kâse getirdi. Ona içirdi ve birleşmesini söyledi. O da sevinçli ve mutlu bir şekilde kalkıp birleşti ve o gece dedem rahme asıldı. Babamın rahme asıldığı gece birisi dedeme geldi ve babamın dedesine içirdiği gibi ona da içirdi ve ona birleşmesini söyledi. O da sevinçli ve mutlu bir şekilde kalkıp birleşti ve babam rahme asıldı. Benim bu oğlumun rahme asıldığı gece aynı babamın dedesine, dedeme ve babama geldiği gibi bana da geldi ve onlara içirdiği gibi bana da içirdi ve onlara dediğini bana da dedi, ben de Allah’ın ilmiyle ve bana bahşettiği ilmiyle sevinçli ve mutlu bir şekilde kalktım, birleştim ve oğlum rahme asıldı. Muhakkak ki imamın nutfesi sana haber verdiğim gibidir. Rahimde kırk gün kaldığında Allah annesinin rahminde onun için nurdan bir direk diker ve gözünün alabildiğince onunla bakar. Annesinin karnında dört ayı tamamladığında ona Heyavan adında bir melek gelir ve onun sağ koluna: (Rabb’inin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O çok işiten ve çok bilendir. Enam 115) yazar.

Annesinin karnından düştüğünde ellerini arza koyarak ve başını semaya kaldırarak düşer. Ellerini yere koyduğunda o Allah’ın semadan arza indirdiği bütün ilimleri tutmasıdır. Başını semaya kaldırması ise Arşın içlerinden izzetin Rabbi tarafından yüce ufuktan birisi onun ve babasının adıyla nida eder ve der ki: Ey falan! Sabit ol. Allah seni sabit etsin. Tabiatın çok azimdir. Sen yarattıklarım içinden seçtiğimsin, sırrımın konduğu yersin, ilmimin heybesisin. Senin için ve seni veli edinen için rahmetimi vacip ettim ve onu cennetimde oturturum, civarıma yerleştiririm. Sonra izzetime and olsun en şiddetli azabımı sana düşmanlık edene göndereceğim, rahmetim onları çok geniş bir şekilde kapsamış olsa bile. Nida edenin sesi kesildiğinde vasi ona şöyle cevap verir: (Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O’ndan başka ilah yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Â-li İmran 18) O ayeti dediğinde Allah ilklerin ve sonların ilmini ona verir. Ve fazladan Kadir’in gecesinde Ruh’u gerekli kılar. Dedim ki: Sana feda olayım Ruh Cebrail değil mi? Dedi ki: Cebrail meleklerdendir, Ruh meleklerden daha azam bir yaratıktır. Allah demiyor mu: (Melekler ve Ruh inerler. Kadir 4)

1574- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: (إِنَّا أَنْزَلْناهُ)‌ نُورٌ كَهَيْئَةِ الْعَيْنِ عَلَى رَأْسِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْأَوْصِيَاءِ لَا يُرِيدُ أَحَدٌ مِنَّا عِلْمَ أَمْرٍ مِنْ أَمْرِ الْأَرْضِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ أَمْرِ السَّمَاءِ إِلَى الْحُجُبِ الَّتِي بَيْنَ اللَّهِ وَبَيْنَ الْعَرْشِ إِلَّا رَفَعَ طَرْفَهُ إِلَى ذَلِكَ النُّورِ فَرَأَى تَفْسِيرَ الَّذِي أَرَادَ فِيهِ مَكْتُوباً.

1574- Ebu Cafer aleyhisselam Ebu Abdullah aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: ‘’Biz onu indirdik’’ nebi sallallahu aleyhi ve alihi ve vasilerin başındaki gözün şekli gibidir. Bizden birisi arzın işinin bilgisi veya semanın işinin bilgisiyle alakalı bir şey isterse Allah’la Arş’ın arasındaki hicaplara, o nura bir göz atar ve istediği şeyin tefsirini orada yazılı olarak görür.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

13. Bab: Rasûlullah’ın Amellerin Kendisine Arzıyla İlgili Sözü Hayatı ve Ölümü Sizin İçin Hayırdır ve Arz Onlardan Birşey Tadamaz

1579- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَوْماً لِأَصْحَابِهِ: حَيَاتِي خَيْرٌ لَكُمْ وَمَمَاتِي خَيْرٌ لَكُمْ قَالَ: فَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذَا حَيَاتُكَ نَعَمْ قَالُوا: فَكَيْفَ مَمَاتُكَ؟! فَقَالَ: إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ لُحُومَنَا عَلَى الْأَرْضِ أَنْ يُطْعَمَ مِنْهَا شَيْئاً.

1579- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve alihi bir gün ashabına dedi ki: Hayatım sizin için hayırlıdır ve ölümüm de sizin için hayırlıdır. Dediler ki: Bu hayatın evet peki ölümün nasıl? Dedi ki: Allah bizim etlerimizden bir şey tatmasını arza haram etti. 

1580- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: قَالَ‌ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: حَيَاتِي خَيْرٌ لَكُمْ وَمَمَاتِي خَيْرٌ لَكُمْ فَأَمَّا حَيَاتِي فَإِنَّ اللَّهَ هَدَاكُمْ بِي مِنَ الضَّلَالَةِ وَأَنْقَذَكُمْ مِنْ شَفا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ وَأَمَّا مَمَاتِي فَإِنَّ أَعْمَالَكُمْ تُعْرَضُ عَلَيَّ فَمَا كَانَ مِنْ حَسَنٍ اسْتَزَدْتُ اللَّهَ لَكُمْ وَمَا كَانَ مِنْ قَبِيحٍ اسْتَغْفَرْتُ اللَّهَ لَكُمْ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مِنَ الْمُنَافِقِينَ: وَكَيْفَ ذَاكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَقَدْ رَمْتَ يَعْنِي صِرْتَ رَمِيماً؟ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: كَلَّا إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ لُحُومَنَا عَلَى الْأَرْضِ فَلَا تَطْعَمُ مِنْهَا شَيْئاً.

1580- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Hayatım sizin için hayırlıdır ve ölümüm de sizin için hayırlıdır. Hayatıma gelince muhakkak ki Allah sizi sapıklıktan benimle hidayet etti ve cehennem kuyusunun ağzından kurtardı. Ölümüme gelince muhakkak ki amelleriniz bana sunulur, güzel bir şey olduğunda Allah’tan sizin için arttırmasını isterim. Kötü bir şey olduğunda da Allah’tan sizin için bağışlanma dilerim. Münafıklardan birisi dedi ki: Ya Rasûlullah! O nasıl oluyor sen çürüyeceksin? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ona dedi ki: Asla! Muhakkak ki Allah arza etlerimizi haram etti, asla ondan bir şey tadamaz.  

1584- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِأَصْحَابِهِ: حَيَاتِي خَيْرٌ لَكُمْ وَمَمَاتِي خَيْرٌ لَكُمْ قَالُوا: أَمَّا حَيَاتُكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَدْ عَرَفْنَا فَمَا فِي وَفَاتِكَ؟ قَالَ: أَمَّا حَيَاتِي فَإِنَّ اللَّهَ يَقُولُ:‌ (وَ ما كانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنْتَ فِيهِمْ وَما كانَ اللَّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ)‌ وَأَمَّا وَفَاتِي فَتُعْرَضُ عَلَيَّ أَعْمَالُكُمْ فَأَسْتَغْفِرُ لَكُمْ.

1584- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin ashabına şöyle dediğini rivayet etti: Hayatım sizin için hayırlıdır ve ölümüm de sizin için hayırlıdır. Dediler ki: Hayatına gelince Ya Rasûlullah! Onu anladık, vefatındaki hayır nedir? Dedi ki: Hayatıma gelince Allah diyor ki: (Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir. Enfal 33) Vefatıma gelince amelleriniz bana sunulur, ben de sizin için bağışlanma dilerim.

1586- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ مَا مِنْ نَبِيٍّ وَلَا وَصِيٍّ تَبْقَى فِي الْأَرْضِ أَكْثَرَ مِنْ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ حَتَّى يُرْفَعَ بِرُوحِهِ وَعَظْمِهِ وَلَحْمِهِ إِلَى السَّمَاءِ وَإِنَّمَا يُؤْتَى مَوْضِعَ آثَارِهِمْ وَيُبَلَّغُونَهُمْ مِنْ بَعِيدٍ السَّلَامُ وَيُسْمِعُونَهُمْ فِي مَوْضِعِ آثَارِهِمْ مِنْ قَرِيبٍ.

1586- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Nebi veya vasi ruhu, kemiği ve eti semaya yükselene kadar arzda üç günden fazla kalmaz. Eserlerinin yerine gelinir, sadece ziyaret edilir. Selam uzaktan onlara ulaşır ve eserlerinin yerinde yakından işitirler.

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)

14. Bab: Allah’ın Nebilerde, Vasilerde, Muminlerde ve Sair İnsanlarda Kıldığı Ruhlar Nebileri ve Â-li Muhammed’den Olan İmamları Ruhul Kudusla Üstün Kıldı ve Beş Ruhun Zikri

1587- عَنْ جَابِرٍ الْجُعْفِيِّ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا جَابِرُ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَصْنَافٍ وَهُوَ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى:‌ (وَ كُنْتُمْ أَزْواجاً ثَلاثَةً فَأَصْحابُ الْمَيْمَنَةِ ما أَصْحابُ الْمَيْمَنَةِ وَأَصْحابُ الْمَشْئَمَةِ ما أَصْحابُ الْمَشْئَمَةِ وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ أُولئِكَ الْمُقَرَّبُونَ‌) فَالسَّابِقُونَ هُوَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَخَاصَّةُ اللَّهِ مِنْ خَلْقِهِ جَعَلَ فِيهِمْ خَمْسَةَ أَرْوَاحٍ أَيَّدَهُمْ بِرُوحِ الْقُدُسِ فَبِهِ بُعِثُوا أَنْبِيَاءَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحِ الْإِيمَانِ فَبِهِ خَافُوا اللَّهَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحِ الْقُوَّةِ فَبِهِ قَوُوا عَلَى طَاعَةِ اللَّهِ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحِ الشَّهْوَةِ فَبِهِ اشْتَهَوْا طَاعَةَ اللَّهِ وَكَرِهُوا مَعْصِيَتَهُ وَجَعَلَ فِيهِمْ رُوحَ الْمَدْرَجِ الَّذِي يَذْهَبُ بِهِ النَّاسُ وَيَجِيئُونَ وَجَعَلَ فِي الْمُؤْمِنِينَ أَصْحَابَ الْمَيْمَنَةِ رُوحَ الْإِيمَانِ فَبِهِ خَافُوا اللَّهَ وَجَعَلَ فِيهِمْ رُوحَ الْقُوَّةِ فَبِهِ قَوُوا عَلَى الطَّاعَةِ مِنَ اللَّهِ وَجَعَلَ فِيهِمْ رُوحَ الشَّهْوَةِ فَبِهِ اشْتَهَوْا طَاعَةَ اللَّهِ وَجَعَلَ فِيهِمْ رُوحَ الْمَدْرَجِ الَّتِي يَذْهَبُ النَّاسُ بِهِ وَيَجِيئُونَ.

1587- Cabir El-Cufi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Cabir! Muhakkak ki Allah insanları üç sınıf yarattı, bunun delili Allah’ın şu ayetidir: (Siz üç sınıftınız* Uğurlunun ashabı, ama ne uğurlunun ashabı* Uğursuzun ashabı ama ne uğursuzun ashabı* İleri geçenler ileri geçenler* Onlardır yakınlaştırılmış olanlar. Vakia 7-11) İleri geçenler; o Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihidir, yaratıklarının içinden Allah’ın hası, özelidir. Allah onlarda beş tane ruh karar kıldı. Onları Ruhul Kudus’la destekledi ve nebiler onunla gönderildiler. Onları iman ruhuyla destekledi, onunla Allah’tan korkarlar. Onları kuvvet ruhuyla destekledi, onunla Allah’ın itaatine güç yetirirler. Onları şehvet ruhuyla destekledi, onunla Allah’ın itaatine şiddetle rağbet ederler ve ona isyandan hoşlanmazlar. Onlarda hareket ruhu vardır, insanlar onunla gider ve gelirler. Muminler de sağ ashabında iman ruhunu karar kıldı, onunla Allah’tan korkarlar. Onlarda kuvvet ruhunu karar kıldı, onunla Allah’ın itaatine güç yetirirler. Onlarda şehvet ruhunu karar kıldı, onunla Allah’ın itaatine rağbet ederler. Onlarda hareket ruhunu karar kıldı, insanlar onunla gider ve gelirler.  

1591- عَنْ جَابِرٍ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنِ الرُّوحِ قَالَ: يَا جَابِرُ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْخَلْقَ عَلَى ثَلَاثِ طَبَقَاتٍ وَأَنْزَلَهُمْ ثَلَاثَ مَنَازِلَ وَبَيَّنَ‌ ذَلِكَ فِي كِتَابِهِ حَيْثُ قَالَ‌: (فَأَصْحابُ الْمَيْمَنَةِ ما أَصْحابُ الْمَيْمَنَةِ وَأَصْحابُ الْمَشْئَمَةِ ما أَصْحابُ الْمَشْئَمَةِ وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ أُولئِكَ الْمُقَرَّبُونَ‌) فَأَمَّا مَا ذَكَرَ مِنَ السَّابِقِينَ فَهُمْ أَنْبِيَاءُ مُرْسَلُونَ وَغَيْرُ مُرْسَلِينَ جَعَلَ اللَّهُ فِيهِمْ خَمْسَةَ أَرْوَاحٍ: رُوحَ الْقُدُسِ وَرُوحَ الْإِيمَانِ وَرُوحَ الْقُوَّةِ وَرُوحَ الشَّهْوَةِ وَرُوحَ الْبَدَنِ وَبَيَّنَ ذَلِكَ فِي كِتَابِهِ حَيْثُ قَالَ‌: (تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنا بَعْضَهُمْ عَلى‌ بَعْضٍ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللَّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجاتٍ وَآتَيْنا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّناتِ وَأَيَّدْناهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ‌) ثُمَّ قَالَ فِي جَمِيعِهِمْ: (وَ أَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ)‌ فَبِرُوحِ الْقُدُسِ بُعِثُوا أَنْبِيَاءَ مُرْسَلِينَ وَغَيْرَ مُرْسَلِينَ وَبِرُوحِ الْقُدُسِ عَلِمُوا جَمِيعَ الْأَشْيَاءِ وَبِرُوحِ الْإِيمَانِ عَبَدُوا اللَّهَ وَلَمْ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً وَبِرُوحِ الْقُوَّةِ جَاهَدُوا عَدُوَّهُمْ وَعَالَجُوا مَعَايِشَهُمْ وَبِرُوحِ الشَّهْوَةِ أَصَابُوا لَذَّةَ الطَّعَامِ وَنَكَحُوا الْحَلَالَ مِنَ النِّسَاءِ وَبِرُوحِ الْبَدَنِ يَدِبُّ وَيَدْرُجُ.

وَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ مِنْ أَصْحَابِ الْمَيْمَنَةِ فَهُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً جَعَلَ فِيهِمْ أَرْبَعَةَ أَرْوَاحٍ رُوحَ الْإِيمَانِ وَرُوحَ الْقُوَّةِ وَرُوحَ الشَّهْوَةِ وَرُوحَ الْبَدَنِ وَلَا يَزَالُ الْعَبْدُ مُسْتَكْمِلًا بِهَذِهِ الْأَرْوَاحِ الْأَرْبَعَةِ حَتَّى يَهُمَّ بِالْخَطِيئَةِ فَإِذَا هَمَّ بِالْخَطِيئَةِ زَيَّنَ لَهُ رُوحُ الشَّهْوَةِ وَشَجَّعَهُ رُوحُ الْقُوَّةِ وَقَادَهُ رُوحُ الْبَدَنِ حَتَّى يُوقِعَهُ فِي تِلْكَ الْخَطِيئَةِ فَإِذَا لَامَسَ الْخَطِيئَةَ انْتَقَصَ مِنَ الْإِيمَانِ وَانْتَقَصَ الْإِيمَانُ مِنْهُ فَإِنْ تَابَ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ.

وَ قَدْ يَأْتِي عَلَى الْعَبْدِ تَارَاتٌ يَنْتَقِصُ مِنْهُ بَعْضُ هَذِهِ الْأَرْبَعَةِ وَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى:‌ (وَ مِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلى‌ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئاً) فَتَنْقِصُ رُوحُ الْقُوَّةِ وَلَا يَسْتَطِيعُ مُجَاهَدَةَ الْعَدُوِّ وَلَا مُعَالَجَةَ الْمَعِيشَةِ وَتَنْتَقِصُ مِنْهُ رُوحُ الشَّهْوَةِ فَلَوْ مَرَّتْ بِهِ أَحْسَنُ بَنَاتِ آدَمَ لَمْ يَحِنَّ إِلَيْهَا وَتَبْقَى فِيهِ رُوحُ الْإِيمَانِ وَرُوحُ الْبَدَنِ فَبِرُوحِ الْإِيمَانِ يَعْبُدُ اللَّهَ وَبِرُوحِ الْبَدَنِ يَدِبُّ وَيَدْرُجُ حَتَّى يَأْتِيَهُ مَلَكُ الْمَوْتِ.

وَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ مِنْ أَصْحَابِ الْمَشْئَمَةِ فَهُمْ أَهْلُ الْكِتَابِ قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:‌ (الَّذِينَ آتَيْناهُمُ الْكِتابَ يَعْرِفُونَهُ كَما يَعْرِفُونَ أَبْناءَهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ)‌ عَرَفُوا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَالْوَصِيَّ مِنْ بَعْدِهِ وَكَتَمُوا مَا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ بَغْياً وَحَسَداً فَسَلَبَهُمْ اللهُ رُوحَ الْإِيمَانِ وَجَعَلَ لَهُمْ ثَلَاثَةَ أَرْوَاحٍ رُوحَ الْقُوَّةِ وَرُوحَ الشَّهْوَةِ وَرُوحَ الْبَدَنِ ثُمَّ أَضَافَهُمْ إِلَى الْأَنْعَامِ فَقَالَ: (إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا) لِأَنَّ الدَّابَّةَ يَا جَابِرُ إِنَّمَا تَحْمِلُ بِرُوحِ الْقُوَّةِ وَتَعْتَلِفُ بِرُوحِ الشَّهْوَةِ وَتَسِيرُ بِرُوحِ الْبَدَنِ‌.

1591- Cabir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Ruhu sordum. Dedi ki: Ya Cabir! Allah yaratıkları üç tabaka üzerine yarattı ve onları üç konuma yerleştirdi ve onu kitabında şu ayeti dediğinde beyan etti: (Uğurlunun ashabı, ama ne uğurlunun ashabı* Uğursuzun ashabı ama ne uğursuzun ashabı* İleri geçenler ileri geçenler* Onlardır yakınlaştırılmış olanlar. Vakia 7-11) İleri geçenleri zikrettiğinde onlar mursel olan ve mursel olmayan nebilerdir, Allah onlarda beş tane ruh karar kıldı: Ruhul Kudus, iman ruhu, kuvvet ruhu, şehvet ruhu ve beden ruhu. Şu ayeti kitabında dediğinde onu beyan etti: (O resullerden bazısını bazısına üstün ettik. Onlardan Allah'la konuşan var, bazılarının da derecelerini yüceltmiştir. İsa ibni Meryem’e apaçık deliller verdik, onu, Ruhul Kudus’la destekledik. Bakara 253) Sonra onların hepsi hakkında şöyle buyurdu: (Onları kendinden bir Ruh ile destekledi. Mücadele 22) Mursel olan ve mursel olmayan nebiler Ruhul Kudus’la gönderildiler ve Ruhul Kudus’la her şeyi öğrendiler. İman ruhuyla Allah’a ibadet ettiler ve ona bir şeyi şirk koşmadılar. Kuvvet ruhuyla düşmanlarıyla cihat ettiler ve yaşantılarını düzenlediler. Şehvet ruhuyla yemeklerin lezzetini aldılar ve kadınlardan helal olanlarıyla nikah kıydılar. Beden ruhuyla yürürler ve hareket ederler.

Zikrettiğin uğurlunun ashabı ise onlar hak olarak muminlerdir, onlarda dört ruhu karar kıldı: İman ruhu, kuvvet ruhu, şehvet ruhu ve beden ruhu. Bu ruhlar tas tamam olarak bir hataya azmedene kadar kulu bırakmazlar. Bir hataya azmettiğinde onu o hataya düşürene kadar şehvet ruhu ona süsler, kuvvet ruhu onu cesaretlendirir ve beden ruhu da onu sürükler. Hataya değdiğinde imandan eksilir ve iman da ondan eksilir, tevbe ederse Allah da tevbesini kabul eder.

Kulun bazı zamanları olur ki bu dört tanesi ondan eksilir. Onun delili Allahu Teala’nın şu ayeti: (İçinizden kimi de bilgiden sonra bir şey bilmesin diye hayatın en rezil haline döndürülür. Nahl 70) Kuvvet ruhu eksilir ve düşmanla cihat edemez, yaşantısını da düzenleyemez. Ondan şehvet ruhu da eksilir. Âdem’in en güzel kızları da ona uğrasa onlara meyledemez. Onda iman ruhu ve beden ruhu kalır. Ölüm meleği ona gelene kadar iman ruhuyla Allah’a ibadet eder ve beden ruhuyla yürür ve hareket eder. 

Zikrettiğin uğursuzun ashabı ise onlar kitap ehlidir. Allah Tebareke ve Teala şöyle dedi: (Kendilerine kitap verdiklerimiz onu oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler* Hak Rabb’indendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma! Bakara 146- 147) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiyi ve ondan sonraki vasiyi tanıdılar. Hak olarak tanıdıklarını düşmanlık ve haset ederek gizlediler. Allah da onlardan iman ruhunu aldı ve onlarda üç ruhu karar kıldı: Kuvvet ruhu, şehvet ruhu ve beden ruhu. Sonra onları hayvanlara izafe etti ve şöyle dedi: (Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da sapıktırlar. Furkan 44) Çünkü hayvan ya Cabir! Kuvvet ruhunu taşır ve şehvet ruhuyla otlanır ve beden ruhuyla da hareket eder.

 (Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

15. Bab: İmamlar İhtiyaç Duyduklarında Ruhul Kudus’la Karşılaşırlar

1594- عَنْ جُعَيْدٍ الْهَمْدَانِيِّ قَالَ‌: سَأَلْتُ عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بِأَيِّ حُكْمٍ تَحْكُمُونَ؟ قَالَ: نَحْكُمَ بِحُكْمِ آلِ دَاوُدَ فَإِنْ عَيِينَا شَيْئاً تَلَقَّانَا بِهِ رُوحُ الْقُدُسِ.

1594- Cueyd Hemdani şöyle rivayet etti: Ali ibni Huseyne (Zeynul Âbidin) aleyhisselama dedim ki: Neyle hükmediyorsunuz? Dedi ki: Â-li Davud’un hükmüyle hükmediyoruz. Eğer bir şey bizden gaip olursa onu Ruhul Kudus’tan alırız.

1598- عَنْ عَمَّارٍ أَوْ غَيْرِهِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: فَبِمَا تَحْكُمُونَ إِذَا حَكَمْتُمْ؟ فَقَالَ: بِحُكْمِ اللَّهِ وَحُكْمِ دَاوُدَ وَحُكْمِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَإِذَا وَرَدَ عَلَيْنَا مَا لَيْسَ فِي كِتَابِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ تَلَقَّانَا بِهِ رُوحُ الْقُدُسِ أَوْ أَلْهَمَنَا اللَّهُ إِلْهَاماً.

1598- Ammar şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Hükmettiğinizde ne ile hükmediyorsunuz? Dedi ki: Allah’ın hükmüyle, Davud’un hükmüyle, Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin hükmüyle. Bize Ali aleyhisselamın kitabında olmayan bir şey ulaşırsa onu Ruhul Kudus’tan alırız veya Allah onu bir ilhamla bize ilham eder.

1600- عَنْ عَلِيِّ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِيهِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنَّ النَّاسَ‌ يَزْعُمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ وَجَّهَ عَلِيّاً عَلَيْهِمَا الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ إِلَى الْيَمَنِ لِيَقْضِيَ بَيْنَهُمْ فَقَالَ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: فَمَا وَرَدَتْ عَلَيَّ قَضِيَّةٌ إِلَّا حَكَمْتُ فِيهَا بِحُكْمِ اللَّهِ وَحُكْمِ رَسُولِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ: صَدَقُوا قُلْتُ: وَكَيْفَ ذَاكَ وَلَمْ يَكُنْ أُنْزِلَ الْقُرْآنُ كُلُّهُ وَقَدْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ غَائِباً عَنْهُ؟! فَقَالَ: يَتَلَقَّاهُ بِهِ رُوحُ الْقُدُسِ.

1600- Ali ibni Abdulaziz babasından şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım insanlar iddia ediyorlar ki: Rasûlullah Ali’yi aleyhimassalatu vesselam aralarında hükmetmesi için Yemen’e gönderdi ve Ali aleyhisselam da dedi ki: Bana gelen hiçbir olay yok ki onda Allah’ın ve resulunun sallallahu aleyhi ve alihi hükmüyle hükmetmemiş olayım. Dedi ki: Doğru söylüyorlar. Dedim ki: Nasıl olur Kur’an’ın tamamı inmemişti ve Rasûlullah sallallau aleyhi ve alihi de ondan gaipti? Dedi ki: Onu Ruhul Kudus’tan alır.

1604- عَنْ جَابِرٍ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْأَنْبِيَاءَ وَالْأَئِمَّةَ عَلَى خَمْسَةِ أَرْوَاحٍ: رُوحِ الْإِيمَانِ وَرُوحِ الْحَيَاةِ وَرُوحِ الْقُوَّةِ وَرُوحِ الشَّهْوَةِ وَرُوحِ الْقُدُسِ فَرُوحُ الْقُدُسِ مِنَ اللَّهِ وَسَائِرُ هَذِهِ الْأَرْوَاحِ يُصِيبُهَا الْحَدَثَانِ فَرُوحُ الْقُدُسِ لَا يَلْهُو وَلَا يَتَغَيَّرُ وَلَا يَلْعَبُ وَبِرُوحِ الْقُدُسِ عَلِمُوا يَا جَابِرُ مَا دُونَ الْعَرْشِ إِلَى مَا تَحْتَ الثَّرَى.

1604- Cabir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah nebileri ve imamları beş ruh üzerine yarattı: İman ruhu, hayat ruhu, kuvvet ruhu, şehvet ruhu ve Ruhul Kudus. Ruhul Kudus Allah’tandır ve geriye kalan ruhlara hadiseler isabet eder. Ruhul Kudus boş şeyle gafil olmaz, değişmez ve oynamaz. Ya Cabir! Ruhul Kudus’la Arş’tan toprağın altına kadar olanı bilirler.

1605- عَنِ الْمُفَضَّلِ بْنِ عُمَرَ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ سَأَلْتُهُ عَنْ عِلْمِ الْإِمَامِ بِمَا فِي أَقْطَارِ الْأَرْضِ وَهُوَ فِي بَيْتِهِ مُرْخًى عَلَيْهِ سِتْرُهُ فَقَالَ: يَا مُفَضَّلُ إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى جَعَلَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ خَمْسَةَ أَرْوَاحٍ رُوحَ الْحَيَاةِ فَبِهِ دَبَّ وَدَرَجَ وَرُوحَ الْقُوَّةِ فَبِهِ نَهَضَ وَجَاهَدَ وَرُوحَ الشَّهْوَةِ فَبِهِ أَكَلَ وَشَرِبَ وَأَتَى النِّسَاءَ مِنَ الْحَلَالِ وَرُوحَ الْإِيمَانِ فَبِهِ أَمَرَ وَعَدَلَ وَرُوحَ الْقُدُسِ فَبِهِ حَمَلَ النُّبُوَّةَ فَإِذَا قُبِضَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ انْتَقَلَ رُوحُ الْقُدُسِ فَصَارَ فِي الْإِمَامِ وَرُوحُ الْقُدُسِ لَا يَنَامُ وَلَا يَغْفُلُ وَلَا يَلْهُو وَلَا يَسْهُو وَالْأَرْبَعَةُ الْأَرْوَاحُ تَنَامُ وَتَلْهُو وَتَغْفُلُ وَتَسْهُوَ وَرُوحُ الْقُدُسِ ثَابِتٌ يَرَى بِهِ مَا فِي شَرْقِ الْأَرْضِ وَغَرْبِهَا وَبَرِّهَا وَبَحْرِهَا قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! يَتَنَاوَلُ الْإِمَامُ مَا بِبَغْدَادَ بِيَدِهِ؟ قَالَ: نَعَمْ وَمَا دُونَ الْعَرْشِ‌.

1605- Mufaddal ibni Ömer şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama imamın ilmini sordum. O evinde rahat ve üzerinde örtüsü arzın etrafında nasıldır? Dedi ki: Ya Mufaddal! Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala nebi sallallahu aleyhi ve alihi için beş tane ruh karar kıldı: Hayat ruhu onunla yürüdü ve hareket etti. Kuvvet ruhu onunla ayağa kalktı ve cihat etti. Şehvet ruhu onunla yedi içti ve helal olan kadınlara yaklaştı. İman ruhu onunla emretti ve adaletli oldu. Ruhul Kudus onunla nubuvveti yüklendi. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi vefat ettiğinde Ruhul Kudus intikal etti ve imama geçti. Ruhul Kudus uyumaz, gafil olmaz, boş işle uğraşmaz, yanlışlık yapmaz. Dört ruh uyur, gaflet eder, boş işle uğraşır ve yanlışlık yapar. Ruhul Kudus sabittir, arzın doğusunda ve batısında, karasında ve denizinde ne varsa onunla görür. Dedim ki: Sana feda olayım İmam Bağdad’ta olan bir şeyi eliyle alabilir mi? Dedi ki: Evet ve Arş’ın altında ne varsa.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)

16. Bab: Allah’ın Kitabında Dediği Ruh (İşte Öyle Sana Emrimizden Bir Ruh Vahyettik) O Ayet Rasûlullah ve İmamlar Hakkındadır, Onları Haberdar Eder, Yönlendirir ve Muvaffak Eder

1607- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (وَ كَذلِكَ أَوْحَيْنا إِلَيْكَ رُوحاً مِنْ أَمْرِنا ما كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتابُ وَلَا الْإِيمانُ)‌ قَالَ: خَلْقٌ مِنْ خَلْقِ اللَّهِ أَعْظَمُ مِنْ جَبْرَئِيلَ وَمِيكَائِيلَ كَانَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يُخْبِرُهُ وَيُسَدِّدُهُ وَهُوَ مَعَ الْأَئِمَّةِ مِنْ بَعْدَهُ.

1607- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Tebareke ve Teala’nın: (İşte öyle sana emrimizden bir ruh vahyettik, sen iman nedir kitap nedir bilmezdin. Şura 52) ayetini sordum. Dedi ki: Allah’ın yaratıklarından bir yaratıktır, Cebrail’den ve Mikail’den daha azamdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiyle beraberdi, onu haberdar ederdi ve yönlendirirdi, ondan sonra da imamlarla beraberdir.

(Bu babda konuyla alakalı on beş tane rivayet vardı.)

17. Bab: Alime İlimden Sorulduğunda Bahsettiği Şey Yanlarındaki Suhuftandır veya Şerhiyle Haberdar Edildiği Rivayettir O da Ruhtandır

1621- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ طَلْحَةَ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَخْبِرْنِي يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ عَنِ الْعِلْمِ الَّذِي تُحَدِّثُونَّا بِهِ أَ مِنْ صُحُفٍ عِنْدِكُمْ أَمْ مِنْ رِوَايَةٍ يَرْوِيهَا بَعْضُكُمْ عَنْ بَعْضٍ أَوْ كَيْفَ حَالُ الْعِلْمِ عِنْدَكُمْ؟s

قَالَ: يَا عَبْدَ اللَّهِ الْأَمْرُ أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ وَأَجَلُّ أَ مَا تَقْرَأُ كِتَابَ اللَّهِ؟ قُلْتُ: بَلَى قَالَ: أَ مَا تَقْرَأُ: (وَ كَذلِكَ أَوْحَيْنا إِلَيْكَ رُوحاً مِنْ أَمْرِنا ما كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتابُ وَلَا الْإِيمانُ)؟‌ أَ فَتَرَوْنَ أَنَّهُ كَانَ فِي حَالٍ لَا يَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ؟ قَالَ: قُلْتُ: هَكَذَا نَقْرَؤُهَا.

قَالَ: نَعَمْ‌ قَدْ كَانَ فِي حَالٍ لَا يَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ حَتَّى بَعَثَ اللَّهُ تِلْكَ الرُّوحَ فَعَلَّمَهُ بِهَا الْعِلْمَ وَالْفَهْمَ وَكَذَلِكَ تَجْرِي تِلْكَ الرُّوحُ إِذَا بَعَثَهَا اللَّهُ إِلَى عَبْدٍ عَلَّمَهُ بِهَا الْعِلْمَ وَالْفَهْمَ.

1621- Abdullah ibni Talha şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Ey Rasûlullah’ın oğlu! Bana haber ver! Bize anlattığınız ilim sizin yanınızdaki sayfalardan mıdır, yoksa bazınızın bazınızdan naklettiği rivayetlerden midir? Sizin yanınızdaki ilmin hali nedir?

Dedi ki: Ya Abdullah! İş ondan daha azim ve daha yücedir. Allah’ın kitabını okumuyor musun? Dedim ki: Tabii ki. Dedi ki: Şu ayeti okumuyor musun: (İşte öyle sana emrimizden bir ruh vahyettik, sen iman nedir kitap nedir bilmezdin. Şura 52) Öyle görüyorsunuz ki o bir haldeydi ki iman nedir, kitap nedir bilmiyordu? Dedim ki: Öyle okuyoruz o ayeti.

Dedi ki: Evet öyle bir haldeydi ki kitap nedir, iman nedir bilmezdi ta ki Allah o ruhu gönderene kadar. O ruhla ilimi ve anlamayı öğretti. İşte o ruhun öyle bir işlevi vardır, Allah onu bir kula gönderirse ona onunla ilimi ve anlamayı öğretir.   

1624- عَنْ زِيَادِ بْنِ أَبِي الْحَلَّالِ قَالَ:‌ كُنْتُ سَمِعْتُ مِنْ جَابِرٍ أَحَادِيثَ فَاضْطَرَبَ فِيهَا فُؤَادِي وَضِقْتُ‌ فِيهَا ضَيْقاً شَدِيداً فَقُلْتُ وَاللَّهِ إِنَّ الْمُسْتَرَاحَ لَقَرِيبٌ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ فَابْتَعْتُ بَعِيراً وَخَرَجْتُ إِلَى الْمَدِينَةِ وَطَلَبْتُ الْإِذْنَ عَلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَأَذِنَ لِي فَلَمَّا نَظَرَ إِلَيَّ قَالَ: رَحِمَ اللَّهُ جَابِراً كَانَ يَصْدُقُ عَلَيْنَا وَلَعَنَ اللَّهُ الْمُغِيرَةَ فَإِنَّهُ كَانَ يَكْذِبُ عَلَيْنَا قَالَ ثُمَّ قَالَ فِينَا رُوحُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.

1624- Ziyad ibni Ebu Hellal şöyle rivayet etti: Cabir’den hadisler işitmiştim ondan gönlüm bir tuhaf oldu şiddetli bir şekilde daraldım. Dedim ki: Nefsimi rahatlatmam yakındır ve buna da gücüm var. Deveyle Medine’ye doğru yola çıktım. Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamdan huzuruna varmam için izin istedim, bana izin verdi, bana baktığında dedi ki: Allah Cabir’e rahmet etsin, o bizi tasdik ederdi ve Allah Muğiyre’ye lanet etsin, o bizi yalanlardı. Sonra dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin ruhu bizdedir.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)   

18. Bab: Allah’ın Dediği Ruh (Sana Ruhu Soruyorlar De ki Ruh Rabb’imin Emrindendir) O Ayet Rasûlullah ve Ehli Beyti Hakkındadır, Onları Yönlendirir, Muvaffak Eder ve Derin Kavrayışlı Yapar

1626- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: (يَسْئَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي‌) قَالَ: خَلْقٌ أَعْظَمُ مِنْ‌ جَبْرَئِيلَ وَمِيكَائِيلَ لَمْ يَكُنْ مَعَ أَحَدٍ مِمَّنْ مَضَى غَيْرِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَهُوَ مَعَ الْأَئِمَّةِ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ يُوَفِّقُهُمْ وَيُسَدِّدُهُمْ وَلَيْسَ كُلَّمَا طُلِبَ وُجِدَ.

1626- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: (Sana Ruh’u soruyorlar de ki: Ruh Rabb’imin emrindendir. İsra 85) Cebrail ve Mikail’den daha azam bir yaratıktır, gelip geçenlerden Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiden başkasıyla beraber olmadı ve o şimdi imamlarladır aleyhimusselam. Onları başarıya ulaştırır ve yönlendirir, her isteyenin yanında olmaz.

1636- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ‌ فِي هَذِهِ الْآيَةِ: (يَسْئَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي)‌ قَالَ: مَلَكٌ أَعْظَمُ مِنْ جَبْرَئِيلَ وَمِيكَائِيلَ لَمْ يَكُنْ مَعَ أَحَدٍ مِمَّنْ مَضَى غَيْرِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَهُوَ مَعَ الْأَئِمَّةِ وَلَيْسَ كَمَا ظَنَنْتَ.

1636- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın bu ayet hakkında: (Sana Ruh’u soruyorlar de ki: Ruh Rabb’imin emrindendir. İsra 85) şöyle dediğini rivayet etti: Cebrail’den ve Mikail’den daha azam bir melektir, gelip geçenlerden Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiden başkasıyla beraber olmadı ve o şimdi imamlarladır, zannettiğin gibi değil.

1637- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِهِ عَزَّ وَجَلَ:‌ (يَسْئَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي‌) قَالَ: إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَحَدٌ صَمَدٌ وَالصَّمَدُ الشَّيْ‌ءُ الَّذِي لَيْسَ لَهُ جَوْفٌ وَإِنَّمَا الرُّوحُ خَلْقٌ مِنْ خَلْقِهِ لَهُ بَصَرٌ وَقُوَّةٌ وَتَأْيِيدٌ يَجْعَلُهُ اللَّهُ فِي قُلُوبِ الرُّسُلِ وَالْمُؤْمِنِينَ.

1637- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allah Azze ve Celle’nin: (Sana ruhu soruyorlar de ki: Ruh Rabb’imin emrindendir. İsra 85) ayeti hakkında şöyle dedi: Muhakak ki Allah Tebareke ve Teala Ehed’dir, Samed’dir. Samed içi batını olmayan şeydir. Ruh sadece Allah’ın yarattıklarında bir yaratıktır, onun gözü, kuvveti ve yardımı vardır, Allah onu resullerin ve muminlerin kalbinde karar kılar.

1638- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ مَثَلُ الْمُؤْمِنِ وَبَدَنِهِ كَجَوْهَرَةٍ فِي صُنْدُوقٍ إِذَا خَرَجَتِ الْجَوْهَرَةُ مِنْهُ طُرِحَ الصُّنْدُوقُ وَلَمْ يُعْبَأْ بِهِ قَالَ: إِنَّ الْأَرْوَاحَ لَا تُمَازِجُ الْبَدَنَ وَلَا تُدَاخِلُهُ إِنَّمَا هِيَ كَالْكِلَلِ لِلْبَدَنِ مُحِيطَةٌ بِهِ‌.

1638- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muminin ve ruhunun misali sandığın içindeki elmas gibidir. Elmas sandıktan çıktığında sandık atılır ve umursanmaz. Muhakkak ki ruhlar bedenle karışmaz ve onun içine de girmez. O sadece bedeni kuşatan cibinlik gibidir.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)   

19. Bab: Allah’ın Dediği Ruh (Melekleri Emrinden Bir Ruh İle İndirir) O Ruh Nebiler ve Vasilerle Beraberdir Ruhla Melek Arasındaki Fark

1639- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (يُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلى‌ مَنْ يَشاءُ مِنْ عِبادِهِ)‌ فَقَالَ: جَبْرَئِيلُ الَّذِي نَزَلَ عَلَى الْأَنْبِيَاءِ وَالرُّوحُ تَكُونُ مَعَهُمْ وَمَعَ الْأَوْصِيَاءِ لَا تُفَارِقُهُمْ تُفَقِّهُهُمْ وَتُسَدِّدُهُمْ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَأَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَبِهِمَا عُبِدَ اللَّهُ وَاسْتَعْبَدَ الْخَلْقُ وَعَلَى هَذَا الْجِنُّ وَالْإِنْسُ وَالْمَلَائِكَةُ وَلَمْ يَعْبُدِ اللَّهَ مَلَكٌ وَلَا نَبِيٌّ وَلَا إِنْسَانٌ وَلَا جَانٌّ إِلَّا بِشَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ خَلْقاً إِلَّا لِلْعِبَادَةِ.

1639- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin: (Melekleri emrinden bir Ruh ile kullarından dilediğine indirir. Nahl 2) ayetini sordum. Dedi ki: Cebrail nebilere indi, ruhta onlarla ve vasilerle beraberdir, onlardan ayrılmaz. Allah katından onları dinde derinleştirir ve yönlendirir ve o yönlendirme: La İlahe İllallah Muhammedun Rasûlullah’tır. O ikisiyle Allah’a ibadet edilir ve yaratılmışları bu cini, insanı ve melekleri kendisinin kulluğunda tutar. Melek, nebi, insan ve cin En la İlahe İllallah Muhammeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şehadeti olmadan ibadet etmedi. Allah yaratıkları ibadetten başka bir şey için yaratmadı.

1641- عَنْ سَعْدٍ الْإِسْكَافِ قَالَ‌ أَتَى رَجُلٌ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَسْأَلُهُ عَنِ الرُّوحِ أَ لَيْسَ هُوَ جَبْرَئِيلَ؟ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جَبْرَئِيلُ مِنَ الْمَلَائِكَةِ وَالرُّوحُ غَيْرُ جَبْرَئِيلَ وَكَرَّرَ ذَلِكَ عَلَى الرَّجُلِ فَقَالَ لَهُ: لَقَدْ قُلْتَ عَظِيماً مِنَ الْقَوْلِ مَا أَحَدٌ يَزْعُمُ أَنَّ الرُّوحَ غَيْرُ جَبْرَئِيلَ فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّكَ ضَالٌّ تَرْوِي عَنْ أَهْلِ الضَّلَالِ يَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لِنَبِيِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: (أَتى‌ أَمْرُ اللَّهِ فَلا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحانَهُ وَتَعالى‌ عَمَّا يُشْرِكُونَ يُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ بِالرُّوحِ)‌ وَالرُّوحُ غَيْرُ الْمَلَائِكَةِ.

1641- Said İskaf şöyle rivayet etti: Adamın birisi Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamın yanına geldi. Ona Ruh’u sordu: Ruh Cebrail değil mi? Ali aleyhisselam ona dedi ki: Cebrail meleklerdendir. Ruh Cebrail değildir. Ve sözünü adama tekrar etti. Adam dedi ki: Çok büyük bir söz söyledin, hiç kimse Ruh Cebrail değildir diye iddia etmiyor. Ali aleyhisselam dedi ki: Kesinlikle sen sapıtmışsın ve sapıtmışlardan rivayet ediyorsun. Allah Tebareke ve Teala nebisi sallallahu aleyhi ve alihiye dedi ki: (Allah’ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir* Melekleri Ruh’la indirir. Nahl 1-2) Ruh meleklerden değildir.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

20. Bab: İmam Geçip Gittiği Saati Gece ve Gündüz Artanı Bilir Kendi Başına Bırakılmaz

1644- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: الْإِمَامُ إِذَا مَاتَ يَعْلَمُ الَّذِي بَعْدَهُ فِي تِلْكَ السَّاعَةِ مِثْلَ عِلْمِهِ؟ قَالَ: يُورَثُ كُتُباً وَيُزَادُ فِي كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ وَلَا يُوكَلُ إِلَى نَفْسِهِ.

1644- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: İmam öldüğünde ondan sonraki onun ilminin aynısını o saat bilir mi? Dedi ki: Kitaplar miras alır, her gün ve gece ilmi artar, kendi başına bırakılmaz.

(Bu babda konuyla alakalı dokuz tane rivayet vardı.)

21. Bab: İmam Ne Zaman İmam Olacağını Bilir

1652- عَنْ صَفْوَانَ بْنِ يَحْيَى قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَخْبِرْنِي عَنِ الْإِمَامِ مَتَى يَعْلَمُ أَنَّهُ إِمَامٌ حِينَ يَبْلُغُهُ أَنَّ صَاحِبَهُ قَدْ مَضَى أَوْ حِينَ يَمْضِي مِثْلُ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قُبِضَ بِبَغْدَادَ وَأَنْتَ هَاهُنَا؟ قَالَ: يَعْلَمُ ذَلِكَ حِينَ يَمْضِي صَاحِبُهُ قُلْتُ: بِأَيِّ شَيْ‌ءٍ يَعْلَمُ؟ قَالَ: يُلْهِمُهُ اللَّهُ ذَلِكَ.

1652- Safvan ibni Yahya şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselama dedim ki: Bana imamdan haber ver. İmam olduğunu ne zaman bilir? Sahibinin göçüp gittiği haberinin ulaştığı zaman mı yoksa sahibi göçerken mi? Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam Bağdat’ta vefat ettiğinde senin burada olman gibi mi? Dedi ki: Onu sahibi göçüp giderken bilir. Dedim ki: Nasıl? Dedi ki: Allah onu ona ilham eder.

1654- عَنْ هَارُونَ بْنِ الْفَضْلِ قَالَ‌: رَأَيْتُ أَبَا الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي الْيَوْمِ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ:‌ إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ راجِعُونَ‌ مَضَى أَبُو جَعْفَرٍ فَقِيلَ لَهُ وَكَيْفَ عَرَفْتَ ذَلِكَ؟ قَالَ: دَاخَلَتْنِي ذِلَّةٌ لِلَّهِ لَمْ أَكُنْ أَعْرِفُهَا.

1654- Harun ibni Fazl şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed Tâki) aleyhisselamın vefat ettiği gün Ebul Hasan (Ali Nâki) aleyhisselamı gördüm. Dedi ki: İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Ebu Cafer göçüp gitti. Ona denildi ki: Onu nasıl bildin? Dedi ki: Daha önceden bilmediğim, Allah’a boyun eğiş hali hissettim.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

22. Bab: Rasûlullah Vefatı Zamanında İsmul Ekberi Nubuvvut İlminin Eserlerini ve İlmin Mirasını Ali ibni Ebu Talib’te Kıldı

1660- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: فَلَمَّا قَضَى مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ نُبُوَّتَهُ وَاسْتُكْمِلَتْ أَيَّامُهُ أَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ: يَا مُحَمَّدُ قَدْ قَضَيْتَ نُبُوَّتَكَ وَاسْتَكْمَلْتَ أَيَّامَكَ فَاجْعَلِ الْعِلْمَ الَّذِي عِنْدَكَ وَالْإِيمَانَ وَالِاسْمَ الْأَكْبَرَ وَمِيرَاثَ الْعِلْمِ وَآثَارَ عِلْمِ النُّبُوَّةِ فِي أَهْلِ بَيْتِكَ عِنْدَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَإِنِّي لَمْ أَقْطَعْ الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ وَالِاسْمَ الْأَكْبَرَ وَمِيرَاثَ الْعِلْمِ وَآثَارَ عِلْمِ النُّبُوَّةِ مِنَ الْعَقِبِ مِنْ ذُرِّيَّتِكَ كَمَا لَمْ أَقْطَعْهَا مِنْ بُيُوتَاتِ الْأَنْبِيَاءِ.

1660- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) alehisselam şöyle dedi: Muhammed sallalahu aleyhi ve alihi nubuvvetini yerine getirdiğinde ve günlerini tamamladığında Allah ona vahyetti: Ya Muhammed! Nubuvvetini yerine getirdin ve günlerini tamamladın, yanındaki ilmi, imanı, İsmul Ekberi, ilmin mirasını, nubuvvet ilminin eserlerini Ehli Beyt’inin içinde Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama bırak. Çünkü ben ilmi, imanı, İsmul Ekberi, ilmin mirasını ve nubuvvet ilminin eserlerini senin zurriyetinden koparmadım, aynı onları nebilerin evlerinden koparmadığım gibi.

1661- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ أَوْصَى مُوسَى إِلَى يُوشَعَ بْنِ نُونٍ وَأَوْصَى يُوشَعُ بْنُ نُونٍ إِلَى وَلَدِ هَارُونَ وَلَمْ يُوصِ إِلَى وَلَدِ مُوسَى لِأَنَّ اللَّهَ لَهُ الْخِيَرَةُ يَخْتَارُ مَنْ يَشَاءُ مِمَّنْ يَشَاءُ وَبَشَّرَ مُوسَى يُوشَعَ بْنَ نُونٍ بِالْمَسِيحِ فَلَمَّا أَنْ بَعَثَ اللَّهُ الْمَسِيحَ قَالَ لَهُمْ: إِنَّهُ سَيَأْتِي رَسُولٌ مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ مِنْ وُلْدِ إِسْمَاعِيلَ يُصَدِّقُنِي وَيُصَدِّقُكُمْ وَيُحَذِّرُنِي وَيُحَذِّرُكُمْ وَجَرَتْ بَيْنَ الْحَوَارِيِّينَ فِي الْمُسْتَحْفَظِينَ وَإِنَّمَا سَمَّاهُمُ اللَّهُ الْمُسْتَحْفَظِينَ لِأَنَّهُمُ اسْتُحْفِظُوا الِاسْمَ الْأَكْبَرَ وَهُوَ الْكِتَابُ الَّذِي يُعْلَمُ بِهِ كُلُّ شَيْ‌ءٍ الَّذِي كَانَ مَعَ الْأَنْبِيَاءِ يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى: (لَقَدْ أَرْسَلْنا رُسُلَنا بِالْبَيِّناتِ وَأَنْزَلْنا مَعَهُمُ الْكِتابَ وَالْمِيزانَ)‌ الْكِتَابُ الِاسْمُ الْأَكْبَرُ وَإِنَّمَا عُرِفَ مِمَّا يُدْعَى الْعِلْمَ التَّوْرَاةُ وَالْإِنْجِيلُ وَالْفُرْقَانُ فَمَا كِتَابُ نُوحٍ وَمَا كِتَابُ صَالِحٍ وَشُعَيْبٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَقَدْ أَخْبَرَ اللَّهُ: (إِنَّ هذا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولى‌ صُحُفِ إِبْراهِيمَ وَمُوسى‌) فَأَيْنَ صُحُفُ إِبْرَاهِيمَ؟ إِنَّمَا صُحُفُ إِبْرَاهِيمَ فَالاسْمُ الْأَكْبَرُ وَصُحُفُ مُوسَى الِاسْمُ الْأَكْبَرُ فَلَمْ تَزَلِ الْوَصِيَّةُ يُوصِيهَا عَالِمٌ بَعْدَ عَالِمٍ حَتَّى دَفَعُوهَا إِلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ ثُمَّ أَتَاهُ جَبْرَئِيلُ فَقَالَ لَهُ: إِنَّكَ قَدْ قَضَيْتَ نُبُوَّتَكَ وَاسْتَكْمَلْتَ أَيَّامَكَ فَاجْعَلِ الِاسْمَ الْأَكْبَرَ وَمِيرَاثَ الْعِلْمِ وَآثَارَ النُّبُوَّةِ عِنْدَ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَإِنِّي لَا أَتْرُكُ الْأَرْضَ إِلَّا وَلِي فِيهَا عَالِمٌ تُعْرَفُ بِهِ طَاعَتِي وَتُعْرَفُ بِهِ وَلَايَتِي‌ فَيَكُونُ حُجَّةً لِمَنْ وُلِدَ بَيْنَ قَبْضِ نَبِيٍّ إِلَى خُرُوجِ نَبِيٍّ آخَرَ فَأَوْصَى بِالاسْمِ الْأَكْبَرِ وَمِيرَاثِ الْعِلْمِ وَآثَارِ عِلْمِ النُّبُوَّةِ إِلَى عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1661- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Musa Yuşa ibni Nuna vasiyet etti, Yuşa ibni Nun da Harun’un oğluna vasiyet etti. Musa’nın oğluna vasiyet etmedi, çünkü seçim Allah’ındır ve o istediklerinin arasından istediğini seçer. Musa Yuşa ibni Nunu Mesih’le müjdeledi. Allah Mesih’i gönderdiğinde o onlara dedi ki: Benden sonra İsmailoğullarından bir resul gelecek, ismi Ahmed’dir. Beni ve sizi tasdik eder, beni ve sizi uyarır. Sonra koruyuculuk Havarilere geçti. Allah da onları koruyucular olarak isimlendirdi, çünkü onlar İsmul Ekberi korudular ve o her şeyin kendisiyle bilindiği kitaptır, nebilerle beraberdir. Allahu Teala dedi ki: (Resullerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla kitabı ve mizanı indirdik. Hadid 25) Kitap İsmul Ekberdir. Tevrat, İncil ve Furkan ilmi de öyledir. Nuh’un kitabı, Salih’in, Şuayb’ın ve İbrahim’in kitabı da öyledir. Allah diyor ki: (Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır* İbrahim ve Musa’nın sahifelerinde. Ala 18-19) İbrahim’in sahifeleri nerede? İbrahim’in sahifeleri İsmul Ekberdir, Musa’nın sahifeleri İsmul Ekberdir. Vasiyetin bir alimden diğer alime geçmesi Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye kadar sürmüştür. Sonra Cebrail ona geldi ve dedi ki: Nubuvvetini yerine getirdin ve günlerini tamamladın. İsmul Ekberi, ilmin mirasını ve nubuvvetin eserlerini Ali aleyhisselama bırak. Çünkü ben arzı bana ait olan alimsiz bırakmam. O alimle itaatim ve velayetim tanınır ve o bir nebinin ölümüyle diğer nebinin çıkışı arasında doğan kimseye huccetim olur. O da İsmul Ekberi, ilmin mirasını ve nubuvvetin eserlerini Ali ibni Ebu Talib aleyhisselama vasiyet etti.   

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

10. Cüz

1. Bab: İmamlar Kendilerinden Sonra Vasiyet Hakkında Rasûlullah’a Olan Ahdi Bilirler

1662- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: أَ تَرَوْنَ الْمُوصِيَ مِنَّا يُوصِي إِلَى مَنْ يُرِيدُ؟ لَا وَاللَّهِ وَلَكِنَّهُ عَهْدٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ رَجُلٌ فَرَجُلٌ حَتَّى يَنْتَهِيَ الْأَمْرُ إِلَى صَاحِبِهِ‌.

1662- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Öyle görüyorsunuz ki bizden vasiyet eden istediği kişiye vasiyet ediyor? Hayır vallahi. O Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiden ahittir, o iş sahibine ulaşana kadar bir adamdan bir adama.

1673- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ الْإِمَامَةَ عَهْدٌ مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ مَعْهُودٌ لِرَجُلٍ مُسَمِّينَ لَيْسَ لِلْإِمَامِ أَنْ يَزْوِيَهَا عَمَّنْ يَكُونُ مِنْ بَعْدِهِ.

1673- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: İmamet Allah Azze ve Celle’den bir ahittir. İsimleri belli adamlar görevlendirilmiştir. İmamın kendisinden sonra olacak kişiden imameti gizlemesi söz konusu olmaz. 

1675- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ‌: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَذَكَرُوا الْأَوْصِيَاءَ وَذَكَرْتُ إِسْمَاعِيلَ فَقَالَ: لَا وَاللَّهِ يَا أَبَا مُحَمَّدٍ مَا ذَاكَ إِلَيْنَا وَمَا هُوَ إِلَّا إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ يُنْزِلُ وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ.

1675- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Vasileri zikrettiler. Ben de İsmail’i zikrettim. Dedi ki: Hayır vallahi ya Ebu Muhammed! O bize ait değil. Sadece Allah Azze ve Celle’ye aittir, birbiri ardınca o konuma getirir.

(Bu babda konuyla alakalı on dört tane rivayet vardı.)

2. Bab: İmamlar Ölümlerinden Önce Allah’ın Öğrettiklerinden Kime Vasiyet Edeceklerini Bilirler

1676- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: مَا مَاتَ مِنَّا عَالِمٌ حَتَّى يُعْلِمَهُ اللَّهُ إِلَى مَنْ يُوصِي.

1676- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bizden bir alim Allah ona kendisinden sonra kime vasiyet edeceğini öğretmeden ölmez.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

3. Bab: İmam aleyhisselam Ölmeden Önce Kendisinden Sonra Kimin Olacağını Bilir

1681- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ الْإِمَامَ يَعْرِفُ الْإِمَامَ الَّذِي مِنْ بَعْدِهِ فَيُوصِي إِلَيْهِ.

1681- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki imam kendinden sonraki imamı tanır ve ona vasiyet eder.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

4. Bab: İmam Kendisinden Sonra Olacak Olan İmama Emaneti Eda Eder

1690- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى:‌ (إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَماناتِ إِلى‌ أَهْلِها وَإِذا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ)‌ قَالَ: إِيَّانَا عَنَى أَنْ يُؤَدِّيَ الْأَوَّلُ مِنَّا إِلَى الْإِمَامِ الَّذِي يَكُونُ مِنْ بَعْدِهِ الْكُتُبَ وَالسِّلَاحَ‌ (وَ إِذا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ)‌ إِذَا ظَهَرْتُمْ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ الَّذِي فِي أَيْدِيكُمْ.

1690- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Nisa 58) ayeti hakkında şöyle dedi: Bizi kastetti. Bizden birinci imamın kendisinden sonra olacak imama kitapları ve silahı vermesidir. (İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmedin. Nisa 58) Elinizde bir şikâyet olduğunda adaletle hükmedin.

1692- عَنْ مُعَلَّى بْنِ خُنَيْسٍ قَالَ:‌ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ‌: (إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَماناتِ إِلى‌ أَهْلِها) قَالَ: أَمَرَ اللَّهُ الْإِمَامَ الْأَوَّلَ أَنْ يَدْفَعَ إِلَى الْإِمَامِ بَعْدَهُ كُلَّ شَيْ‌ءٍ عِنْدَهُ.

1692- Muallah ibni Huneys şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama (Allah size emaneti ehline vermenizi emrediyor. Nisa 58) ayetini sordum. Dedi ki: Allah ilk imama yanındaki her şeyi kendisinden sonraki imama vermesini emretti.

(Bu babda konuyla alakalı on üç tane rivayet vardı.)

5. Bab:  Birinci imamın Yanında Son İmamın Bildiği Vakit

1702- عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَسْبَاطٍ عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ: الْإِمَامُ مَتَى يَعْرِفُ إِمَامَتَهُ وَيَنْتَهِي الْأَمْرُ إِلَيْهِ؟ قَالَ: فِي آخِرِ دَقِيقَةٍ مِنْ حَيَاةِ الْأَوَّلِ‌.

1702- Ali ibni Esbat arkadaşlarının birisinden Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Dedim ki: İmam imametini ne zaman bilir ve iş ona geçer? Dedi ki: Öncekinin hayatının son dakikasında.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

6. Bab: İmamlar Tahammül Edebilecekler Bulsalardı Onlara İlim Verirlerdi, Helalde ve Haramda Görüşe İhtiyaç Duymazlardı

1703- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ أَبِي نِعْمَ الْأَبُ رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْهِ كَانَ يَقُولُ: لَوْ أَجِدُ ثَلَاثَةَ رَهْطٍ أَسْتَوْدِعُهُمُ الْعِلْمَ وَهُمْ أَهْلٌ لِذَلِكَ لَحَدَّثْتُ بِمَا لَا يُحْتَاجُ فِيهِ إِلَى نَظَرٍ فِي حَلَالٍ وَلَا حَرَامٍ وَلَا مَا يَكُونُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِنَّ حَدِيثَنَا صَعْبٌ مُسْتَصْعَبٌ لَا يُؤْمِنُ بِهِ إِلَّا عَبْدٌ امْتَحَنَ اللَّهُ قَلْبَهُ لِلْإِيمَانِ.

1703- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Gerçekten de babam ne güzel babaydı. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun. Derdi ki: Onlara ilim emanet edilebilecek üç tane adam bulsaydım ve onlar ilim ehli olsunlar. Helal ve haram konusunda bir nazara ihtiyaç duymayacağı ve kıyamete kadar olacak şeyi ona bahsederdim. Muhakkak ki bizim hadisimiz zordur, zor görülür, ona Allah’ın kalbini imanla imtihan ettiği kuldan başkası iman etmez.

1704- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ لَوْ لَا أَنْ يَقَعَ عِنْدَ غَيْرِكُمْ كَمَا قَدْ وَقَعَ غَيْرُهُ لَأَعْطَيْتُكُمْ كِتَاباً لَا تَحْتَاجُونَ إِلَى أَحَدٍ حَتَّى يَقُومَ الْقَائِمُ.

1704- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Sizin dışınızdakilerin eline düşme durumu olmasaydı onun dışındakinin düşmesi gibi kesinlikle size bir kitap verirdim. Kaim ayağa kalkana kadar kimseye ihtiyaç duymazdınız.

1706- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ عِنْدَنَا مِنْ حَلَالِ اللَّهِ وَحَرَامِهِ مَا يَسَعُنَا كِتْمَانُهُ مَا نَسْتَطِيعُ يَعْنِي أَنْ نُخْبِرَ بِهِ أَحَداً.

1706- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Bizim yanımızda Allah’ın helalinden ve haramından şeyler var. Gizlemesi bize güç geliyor, kimseye de onu haber veremiyoruz.

1707- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: مَا أَجِدُ مَنْ أُحَدِّثُهُ وَلَأَنِّي لَأُحَدِّثُ رَجُلًا مِنْكُمْ بِالْحَدِيثِ فَمَا يَخْرُجُ مِنَ الْمَدِينَةِ حَتَّى أُوتِي بِعَيْنِهِ فَأَقُولُ لَمْ أَقُلْهُ‌.‌

1707- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kendisine anlatabileceğim kimse bulamıyorum. Sizden bir adama hadis anlatıyorum, Medine’den çıkar çıkmaz sözün kendisi bana getiriliyor ben de diyorum ki ben onu demedim.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

7. Bab: İmamların Bazısı  Bazısından Daha Alimdir, Helalde ve Haramda İlimleri Birdir

1708- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ قَالَ:‌ قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا أَبَا مُحَمَّدٍ كُلُّنَا نَجْرِي فِي الطَّاعَةِ وَالْأَمْرِ مَجْرَى وَاحِدٍ وَبَعْضُنَا أَعْلَمُ مِنْ بَعْضٍ.

1708- Ebu Basir Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Ebu Muhammed! Hepimiz itaatte ve emirde bir mecrada hareket ediyoruz, bazımız bazımızdan daha alimdir.

1710- عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ زِيَادٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْنَا: الْأَئِمَّةُ بَعْضُهُمْ أَعْلَمُ مِنْ بَعْضٍ؟ قَالَ: نَعَمْ وَعِلْمُهُمْ بِالْحَلَالِ وَالْحَرَامِ وَتَفْسِيرِ الْقُرْآنِ وَاحِدٌ.

1710- Huseyn ibni Ziyad şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedik ki: İmamların bazısı bazısından daha mı alimdir? Dedi ki: Evet; helalde, haramda ve Kur’an tefsirinde ilimleri birdir.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

8. Bab: İmamlar Huccette, İtaatte, İlimde, Emirde ,Nehiyde, Şecaatte Birdir

1711- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ (الَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمانٍ أَلْحَقْنا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَما أَلَتْناهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْ‌ءٍ) قَالَ: (الَّذِينَ آمَنُوا) النَّبِيُّ وَأَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ وَالذُّرِّيَّةُ و الْأَئِمَّةُ الْأَوْصِيَاءُ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَلَمْ تَنْقُصْ ذُرِّيَّتُهُمْ مِنَ الْحُجَّةِ الَّتِي جَاءَ بِهَا مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فِي عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَحُجَّتُهُمْ وَاحِدَةٌ وَطَاعَتُهُمْ وَاحِدَةٌ.

1711- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: (O iman edenler zurriyetleri de imanda onlara tabi oldular, zurriyetlerini onlarla birleştirdik, onların amellerinden de hiçbir şeyi eksiltmedik. Tur 21) İman edenler Rasûlullah ve Emîr'ül Müminîndir. Zurriyet vasi olan imamlardır. Onları birleştirdik ve zurriyetlerini huccetlikten eksiltmedik. O huccet ki Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi onu Ali hakkında getirdi. Huccetleri ve itaatleri birdir.  

1712- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ فِي الْأَمْرِ وَالنَّهْيِ وَالْحَلَالِ وَالْحَرَامِ نَجْرِي مَجْرَى وَاحِدٍ فَأَمَّا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلِيٌّ فَلَهُمَا فَضْلُهُمَا.

1712- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve biz emirde ve nehiyde, helalde ve haramda bir mecrada hareket ediyoruz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin ve Ali’nin üstünlüğü vardır.

1713- عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ نَحْنُ فِي الْعِلْمِ وَالشَّجَاعَةِ سَوَاءٌ وَفِي الْعَطَايَا عَلَى قَدْرِ مَا نُؤْمَرُ.

1713- Ebul Hasan aleyhisselam şöyle dedi: Biz ilimde ve cesarette eşitiz, bağışta ise emredildiğimiz miktarıncadır.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

9. Bab: İmamlar Ölüm Onlara Gelmeden Önce Ne Zaman Öleceklerini Bilirler

1715- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ أَبِي مَرِضَ مَرَضاً شَدِيداً حَتَّى خِفْنَا عَلَيْهِ فَبَكَا بَعْضُ أَهْلِهِ عِنْدَ رَأْسِهِ فَنَظَرَ إِلَيْهِ فَقَالَ: إِنِّي لَسْتُ بِمَيِّتٍ مِنْ وَجَعِي هَذَا إِنَّهُ أَتَانِي آتِيَانِ فَأَخْبَرَانِي أَنِّي لَسْتُ بِمَيِّتٍ مِنْ وَجَعِي هَذَا قَالَ: فَبَرَأَ وَمَكَثَ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَمْكُثَ فَبَيْنَا هُوَ صَحِيحٌ لَيْسَ بِهِ بَأْسٌ قَالَ: يَا بُنَيَّ إِنَّ اللَّذَيْنِ أَتَيَانِي فِي وَجَعِي ذَلِكَ أَتَيَانِي فَأَخْبَرَانِي أَنِّي مَيِّتٌ يَوْمَ كَذَا وَكَذَا قَالَ: فَمَاتَ فِي ذَلِكَ الْيَوْمِ.

1715- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Babam şiddetli bir şekilde hastalandı, hatta öyle ki onun için korktuk. Ehlinden birisi başucunda ağladı. Ona baktı ve dedi ki: Bu ağrımdan ölecek değilim, iki kişi geldi ve bana bu ağrımdan ölmeyeceğimi haber verdi. Babam iyileşti, Allah’ın dilediği kadar sorunsuz sağlam bir şekilde aramızda kaldı. Dedi ki: Ey oğulcuğum! O hastalığımda iki kişi bana geldi ve şu gün öleceğimi haber verdi. Ve o gün öldü.

1716- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ أَبِي مَحْمُودٍ عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِنَا قَالَ‌: قُلْتُ لِلرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ: الْإِمَامُ يَعْلَمُ إِذَا مَاتَ؟ قَالَ: نَعَمْ يَعْلَمُ بِالتَّعْلِيمِ حَتَّى يَتَقَدَّمَ فِي الْأَمْرِ قُلْتُ: عَلِمَ أَبُو الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِالرُّطَبِ وَالرَّيْحَانِ الْمَسْمُومَيْنِ اللَّذَيْنِ بَعَثَ إِلَيْهِ يَحْيَى بْنُ خَالِدٍ؟ قَالَ: نَعَمْ قُلْتُ: فَأَكَلَهُ وَهُوَ يَعْلَمُ؟ قَالَ: أَنْسَاهُ لِيُنْفِذَ فِيهِ الْحُكْمَ.

1716- İbrahim ibni Ebu Mahmud ashabımızın birinden şöyle rivayet etti: Rıza aleyhisselama dedim ki: İmam öldüğünde bilir mi? Dedi ki: Evet ölüme adım atana kadar öğrenmeyle bilir. Dedim ki: Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselam Yahya ibni Halid’in kendisine gönderdiği zehirli hurmayı ve reyhanı biliyordu? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Öyleyse bilerek yedi? Dedi ki: Hüküm onda işlesin diye ona unutturdu.

1717- عَنْ أَبِي مُسَافِرٍ قَالَ:‌ قَالَ لِي أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي الْعَشِيَّةِ الَّتِي اعْتَلَّ فِيهَا مِنْ لَيْلَتِهَا الْعِلَّةَ الَّتِي تُوُفِّيَ فِيهَا: يَا عَبْدَ اللَّهِ مَا أَرْسَلَ اللَّهُ نَبِيّاً مِنْ أَنْبِيَائِهِ إِلَى أَحَدٍ حَتَّى يَأْخُذَ عَلَيْهِ ثَلَاثَةَ أَشْيَاءَ قُلْتُ: وَأَيُّ شَيْ‌ءٍ هُوَ يَا سَيِّدِي؟ قَالَ: الْإِقْرَارُ لِلَّهِ بِالْعُبُودِيَّةِ وَالْوَحْدَانِيَّةِ وَأَنَّ اللَّهَ يُقَدِّمُ مَا يَشَاءُ وَيُؤَخِّرُ مَا يَشَاءُ وَنَحْنُ قَوْمٌ أَوْ نَحْنُ مَعْشَرٌ إِذَا لَمْ يَرْضَ اللَّهُ لِأَحَدِنَا الدُّنْيَا نَقَلَنَا إِلَيْهِ.

1717- Ebu Musafir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed Tâki) aleyhisselam hastalandığı ve vefat ettiği hastalığının gecesinde bana dedi ki: Ya Abdullah! Allah nebilerinden bir nebiyi üç şey hakkında söz almadan kimseye göndermedi. Dedim ki: Nedir o şey ey seyyidim? Dedi ki: Allah’ın ubudiyetine ve vahdaniyetine ikrar. Allah kimi isterse öne geçirir kimi isterse geriye bırakır. Biz bir topluluğuz ki Allah bizden birisi için dünyaya razı olmazsa bizi kendisine nakleder.

1718- عَنْ حَمْزَةَ بْنِ حُمْرَانَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ ذَكَرْنَا خُرُوجَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَتَخَلُّفَ ابْنِ الْحَنَفِيَّةِ عَنْهُ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا حَمْزَةُ إِنِّي سَأُحَدِّثُكَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ وَلَا تَسْأَلْ عَنْهُ بَعْدَ مَجْلِسِنَا هَذَا إِنَّ الْحُسَيْنَ لَمَّا فَصَلَ مُتَوَجِّهاً دَعَا بِقِرْطَاسٍ وَكَتَبَ: بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ‌ مِنَ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ إِلَى بَنِي هَاشِمٍ أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّهُ مَنْ لَحِقَ بِي مِنْكُمْ اسْتُشْهِدَ مَعِي وَمَنْ تَخَلَّفَ لَمْ يَبْلُغِ الْفَتْحَ وَالسَّلَامُ.

1718- Hamza ibni Humran Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Huseyn aleyhisselamın çıkışını ve İbni Hanefiyye’nin ondan geri düştüğünü zikrettik. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Ya Hamza! Sana bu olay hakkında bir hadis diyeceğim, bu meclisimizden sonra bir daha onu sorma. Huseyn hedefine yönelip ayrıldığında kâğıt istedi ve şöyle yazdı: Bismillahir Rahmanir Rahim Huseyn ibni Ali’den Haşimoğularına. Ve sonra sizden kim bana katılırsa benimle şehid edilir kim de benden ayrı düşerse fetihe ulaşamaz. Vesselam.   

1719- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ أَنَّهُ قَالَ: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي فِي الْيَوْمِ الَّذِي قُبِضَ فِيهِ أَبِي مُحَمَّدُ بْنُ عَلِيٍّ فَأَوْصَانِي بِأَشْيَاءَ فِي غُسْلِهِ وَفِي كَفَنِهِ وَفِي دُخُولِهِ قَبْرَهُ قَالَ: قُلْتُ: يَا أَبَتَاهْ وَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ مُنْذُ اشْتَكَيْتَ أَحْسَنَ هَيْئَةً مِنْكَ الْيَوْمَ وَمَا رَأَيْتُ عَلَيْكَ أَثَرَ الْمَوْتِ قَالَ: يَا بُنَيَّ أَ مَا سَمِعْتَ عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ نَادَانِيَ مِنْ وَرَاءِ الْجُدْرَانِ: يَا مُحَمَّدُ تَعَالَ عَجِّلْ.

1719- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Vefat ettiği gün babamın yanındaydım. Babam Muhammed ibni Ali guslü, kefeni ve kabre girişiyle alakalı şeylerde bana vasiyette bulundu. Dedim ki: Ey baba! Vallahi şikayetlendiğin günden beri bugünden daha iyi görmedim, sen de ölüm eseri görmüyorum. Dedi ki: Ey oğlum! Ali ibni Huseyni duymadın mı? Duvarların arkasından bana seslendi: Ya Muhammed! Çabuk gel. 

1725- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ أَبِي مَحْمُودٍ قَالَ‌: قُلْتُ: الْإِمَامُ يَعْلَمُ مَتَى يَمُوتُ؟ قَالَ: نَعَمْ فَقُلْتُ حَيْثُ مَا بَعَثَ إِلَيْهِ يَحْيَى بْنُ خَالِدٍ بِرُطَبٍ وَرَيْحَانٍ مَسْمُومَيْنِ عَلِمَ بِهِ؟ قَالَ: نَعَمْ قُلْتُ فَأَكَلَهُ وَهُوَ يَعْلَمُ فَيَكُونُ مُعِيناً عَلَى نَفْسِهِ؟! فَقَالَ:‌ لَا يَعْلَمُ قَبْلَ ذَلِكَ لِيَتَقَدَّمَ فِيمَا يَحْتَاجُ إِلَيْهِ فَإِذَا جَاءَ الْوَقْتُ أَلْقَى اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ النِّسْيَانَ لِيَقْضِيَ فِيهِ الْحُكْمَ.

1725- İbrahim ibni Mahmud şöyle rivayet etti: Dedim ki: İmam ne zaman öleceğini bilir mi? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Yahya ibni Halid ona zehirli hurmayı ve reyhanı gönderdiği zaman da biliyor muydu? Dedi ki: Evet. Dedim ki: Bilirken onu yedi kendi. Nefsine zarar vermek olmuyor mu? Bunun üzerine dedi ki: Hayır ondan önce bilir ihtiyaç duyduğu şey konusunda adım atarken vakit geldiğinde hüküm onda vuku bulsun diye Allah onun kalbine unutkanlık atar.

1726- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَيُّ إِمَامٍ لَا يَعْلَمُ مَا يُصِيبُهُ وَإِلَى مَا يَصِيرُ فَلَيْسَ ذَلِكَ بِحُجَّةِ اللَّهِ عَلَى خَلْقِهِ.

1726- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Hangi imam kendisine ne isabet edecek, kendisi nerede olacak bilmiyorsa o Allah’ın yaratıklarına hucceti değildir.

(Bu babda konuyla alakalı on dört tane rivayet vardı.)

10. Bab: Arz Huccetten Boş Kalmaz ve Onlar İmamlardır aleyhimusselam

1728- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ مَا زَالَتِ الْأَرْضُ إِلَّا وَلِلَّهِ الْحُجَّةُ يَعْرِفُ الْحَلَالَ وَالْحَرَامَ وَيَدْعُو إِلَى سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تَنْقَطِعُ الْحُجَّةُ مِنَ الْأَرْضِ إِلَّا أَرْبَعِينَ يَوْماً قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَإِذَا رُفِعَتِ الْحُجَّةُ أُغْلِقَ بَابُ التَّوْبَةِ وَلا يَنْفَعُ نَفْساً إِيمانُها لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ‌ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُرْفَعَ الْحُجَّةُ أُولَئِكَ شِرَارٌ مِنْ خَلْقِ اللَّهِ وَهُمُ الَّذِينَ عَلَيْهِمْ تَقُومُ الْقِيَامَةُ.

1728- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Arz yok olup gitmez. Mutlaka Allah için helali haramı bilen, Allah’ın yoluna çağıran bir huccet vardır. Kıyametin gününden kırk gün öncesi hariç huccet arzdan kopmaz. Huccet kaldırıldığında tevbe kapısı kapanır. Huccetin kaldırılışından önce iman etmemişse hiçbir nefse imanı fayda vermez. Onlar Allah’ın yaratıklarının en şerlileridir, kıyamet onların üzerine kalkar.

1729- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: الْأَرْضُ لَا تَكُونُ إِلَّا وَفِيهَا عَالِمٌ لَا يُصْلِحُ النَّاسَ إِلَّا ذَاكَ.

1729- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Arz hiçbir zaman alimsiz olmaz, insanları sadece o ıslah eder.

1730- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ جَلَّ وَعَزَّ أَجَلُّ وَأَعْظَمُ مِنْ أَنْ يَتْرُكَ الْأَرْضَ بِغَيْرِ إِمَامٍ.

1730- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Celle ve Azze arzı imamsız bırakmaktan çok yüce ve çok büyüktür.

1743- عَنْ يَعْقُوبَ السَّرَّاجِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: تَخْلُو الْأَرْضُ مِنْ عَالِمٍ مِنْكُمْ حَيٍّ ظَاهِرٍ يَفْزَعُ إِلَيْهِ النَّاسُ فِي حَلَالِهِمْ وَحَرَامِهِمْ فَقَالَ: يَا أَبَا يُوسُفَ لَا إِنَّ ذَلِكَ لَبَيِّنٌ فِي كِتَابِ اللَّهِ تَعَالَى فَقَالَ:‌ (يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصابِرُوا وَرَابِطُوا۟ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ) اصْبِرُوا عَلَى دِينِكُمْ وَصابِرُوا عَدُوَّكُمْ مِمَّنْ يُخَالِفُكُمْ وَرابِطُوا إِمَامَكُمْ‌ وَاتَّقُوا اللَّهَ‌ فِيمَا يَأْمُرُكُمْ وَفَرَضَ عَلَيْكُمْ.

1743- Yakup Serrac şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Arz sizden yaşayan zahir insanların helallerinde ve haramlarında kendisine sığındıkları alimden boş kalmaz? Dedi ki: Ya Ebu Yusuf! Hayır kalmaz, o Allahu Teala’nın kitabında şöyle beyan edilmiştir: (Ey iman edenler sabredin ve sabırda yarışın, bağlı oğlun Allah’a karşı takvalı olun belki kurtuluşa erersiniz. Â-li İmran 200) Dininizde sabredin size muhalefet eden düşmanlarınıza karşı sabırda yarışın, imamınıza bağlı olun, size emrettiği ve farz ettiği şeylerde Allah’a karşı takvalı olun.

(Bu babda konuyla alakalı on yedi tane rivayet vardı.)   

11. Bab: Arz İmamlardan Boş Kalmaz, Arzda İki Kişi Kalsa Birisi Huccet Olurdu

1745- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: الْحُجَّةُ قَبْلَ الْخَلْقِ وَمَعَ الْخَلْقِ وَبَعْدَ الْخَلْقِ.

1745- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Yaratılıştan önce yaratılışla beraber ve yaratılıştan sonra bir huccet vardır.

1746- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَوْ لَمْ يَكُنْ فِي الدُّنْيَا إِلَّا اثْنَانِ لَكَانَ الْإِمَامُ أَحَدَهُمَا.

1746- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Eğer dünyada iki kişiden başkası kalmasaydı mutlaka ikisinden birisi imam olurdu.

1747- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَوْ لَمْ يَبْقَ فِي الْأَرْضِ إِلَّا اثْنَانِ لَكَانَ أَحَدُهُمَا الْحُجَّةَ عَلَى صَاحِبِهِ.

1747- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Eğer arzda iki kişiden başkası kalmasaydı mutlaka ikisinden birisi arkadaşına huccet olurdu.

(Bu babda konuyla alakalı altı tane rivayet vardı.)

12. Bab: Arz İmamsız aleyhisselam Kalmaz, Eğer Kalsaydı Batardı

1752- عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: تَبْقَى الْأَرْضُ بِغَيْرِ إِمَامٍ؟ قَالَ: لَوْ بَقِيَتِ الْأَرْضُ بِغَيْرِ إِمَامٍ لَسَاخَتْ.

1752- Ebu Hamza Sumali şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Arz imam olmadan kalır mı? Dedi ki: Eğer arz imam olmadan kalsaydı mutlaka çamura batardı.

1753- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ لَوْ أَنَّ الْإِمَامَ رُفِعَ مِنَ الْأَرْضِ سَاعَةً لَمَاجَتْ بِأَهْلِهَا كَمَا يَمُوجُ الْبَحْرُ بِأَهْلِهِ.

1753- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Eğer imam arzdan bir müddet kaldırılsaydı denizin ehlini çalkalaması gibi arz mutlaka ehlini çalkalardı.

1757- عَنْ سُلَيْمَانَ الْجَعْفَرِيِّ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ قُلْتُ: تَخْلُو الْأَرْضُ مِنْ حُجَّةِ اللَّهِ؟ قَالَ: لَوْ خَلَتِ الْأَرْضُ طَرْفَةَ عَيْنٍ مِنْ حُجَّةٍ لَسَاخَتْ بِأَهْلِهَا.

1757- Süleyman Caferi şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselama dedim ki: Arz Allah’ın huccetinden boş kalır mı? Dedi ki: Eğer arz bir göz kırpışı huccetten boş kalsa arz mutlaka ehlini batırır içine çeker.

(Bu babda konuyla alakalı yedi tane rivayet vardı.)

13. Bab: İmamlardan Birisi Gittiğinde Ondan Sonraki İmam Tanınır

1758- عَنْ أَبِي الْجَارُودِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ إِذَا مَضَى عَالِمُكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ بِأَيِّ شَيْ‌ءٍ يُعْرَفُ الَّذِي يَجِي‌ءُ مِنْ بَعْدِهِ؟ قَالَ: بِالْهُدَاةِ وَالْإِطْرَاقِ وَإِقْرَارِ آلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَهُ بِالْفَضْلِ وَلَا يُسْأَلُ عَنْ شَيْ‌ءٍ مِمَّا بَيْنَ دَفَّتَيْهَا إِلَّا أَجَابَ مِنْهُ.

1758- Ebu Carud şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım siz Ehli Beyt’in alimi göçüp giderse ondan sonra gelen nasıl tanınır? Dedi ki: Hidayetle, başını salıp yere bakışıyla ve Â-li Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin onun üstünlüğünü ikrar etmesiyle. İki cilt arasındaki bir şeyden soru sorulmasın mutlaka onun içinden cevap verir.

1759- عَنِ الْحَرْثِ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بِمَ يُعْرَفُ صَاحِبُ هَذَا الْأَمْرِ؟ قَالَ: بِالسَّكِينَةِ وَالْوَقَارِ وَالْعِلْمِ وَالْوَصِيَّةِ.

1759- Haris ibni Muğiyre şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) alehisselama dedim ki: Bu işin sahibi ne ile tanınır? Dedi ki: Sukunutle, vakarla, ilimle ve vasiyetle.

(Bu babda konuyla alakalı iki tane rivayet vardı.)

14. Bab: Doğunun ve Batının Arkasındaki Mahluklar İmamları Tanırlar, Onlara Gelirler ve Düşmanlarından Beraat Ederler

1760- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ صَلَوَاتُ اللهِ عَلَيْهِمْ قَالَ:‌ إِنَّ لِلَّهِ بَلْدَةً خَلْفَ الْمَغْرِبِ يُقَالُ لَهَا جَابَلْقَا وَفِي جَابَلْقَا سَبْعُونَ أَلْفَ أُمَّةٍ لَيْسَ مِنْهَا أُمَّةٌ إِلَّا مِثْلَ هَذِهِ الْأُمَّةِ فَمَا عَصَوُا اللَّهَ طَرْفَةَ عَيْنٍ فَمَا يَعْمَلُونَ عَمَلًا وَلَا يَقُولُونَ قَوْلًا إِلَّا الدُّعَاءَ عَلَى الْأَوَّلَيْنِ وَالْبَرَاءَةَ مِنْهُمَا وَالْوَلَايَةَ لِأَهْلِ بَيْتِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ.

1760- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam babasından o Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) den o Emîr'ül Müminîn (Ali)’den salevatullahi aleyhim şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah’ın batının arkasında bir şehri var. Ona Cabelga denir. Cabelga’da yetmiş bin ümmet vardır. O ümmetler de aynı bu ümmet gibidir. Allah’a bir göz kırpması müddetince isyan etmezler ve herhangi bir amel de bilmezler. İlk ikisine lanet okumaktan, o ikisinden beraatten ve Rasûlullah’ın Ehli Beyt’inin sallallahu aleyhi ve aleyhim velayetinden başka bir söz de söylemezler. 

1761- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ مِنْ وَرَاءِ أَرْضِكُمْ هَذِهِ أَرْضاً بَيْضَاءَ ضَوْؤُهَا مِنْهَا فِيهَا خَلْقٌ يَعْبُدُونَ اللَّهَ لَا يُشْرِكُونَ بِهِ شَيْئاً يَتَبَرَّءُونَ مِنْ فُلَانٍ وَفُلَانٍ.

1761- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki sizin bu arzınızın arkasında bir arz var ışığı kendisindendir. Ve orada yaratıklar vardır Allah’a ibadet ederler ve ona bir şeyi şirk koşmazlar, falandan ve falandan beraat ederler.

1762- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ مِنْ وَرَاءِ عَيْنِ شَمْسِكُمْ هَذِهِ أَرْبَعِينَ عَيْنَ شَمْسٍ فِيهَا خَلْقٌ كَثِيرٌ وَإِنَّ مِنْ وَرَاءِ قَمَرِكُمْ أَرْبَعِينَ قَمَراً فِيهَا خَلْقٌ كَثِيرٌ لَا يَدْرُونَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ أَمْ لَمْ يَخْلُقْهُ أُلْهِمُوا إِلْهَاماً لَعْنَةَ فُلَانٍ وَفُلَانٍ.  

1762- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki sizin bu Güneş’inizin arkasında kırk tane daha güneş var ve o güneşlerde çok sayıda yaratık var. Muhakkak ki sizin bu Ay’ınızın arkasında kırk tane ay var ve o aylarda çok sayıda yaratık var. Allah Âdem’i yarattı mı yoksa yaratmadı mı bilmiyorlar, onlara falan ve falanın laneti ilham edilir.

1763- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: إِنَّ لِلَّهِ مَدِينَةً خَلْفَ الْبَحْرِ سَعَتُهَا مَسِيرَةَ أَرْبَعِينَ يَوْماً لِلشَّمْسِ فِيهَا قَوْمٌ لَمْ يَعْصُوا اللَّهَ قَطُّ وَلَا يَعْرِفُونَ إِبْلِيسَ وَلَا يَعْلَمُونَ خَلْقَ إِبْلِيسَ نَلْقَاهُمْ فِي كُلِّ حِينٍ فَيَسْأَلُونَّا عَمَّا يَحْتَاجُونَ إِلَيْهِ وَيَسْأَلُونَّا الدُّعَاءَ فَنُعَلِّمُهُمْ وَيَسْأَلُونَّا عَنْ قَائِمِنَا مَتَى يَظْهَرُ وَفِيهِمْ عِبَادَةٌ وَاجْتِهَادٌ شَدِيدٌ.

وَ لِمَدِينَتِهِمْ أَبْوَابٌ مَا بَيْنَ الْمِصْرَاعِ إِلَى الْمِصْرَاعِ مِائَةُ فَرْسَخٍ لَهُمْ تَقْدِيسٌ وَاجْتِهَادٌ شَدِيدٌ لَوْ رَأَيْتُمُوهُمْ لَاحْتَقَرْتُمْ عَمَلَكُمْ يُصَلِّي الرَّجُلُ مِنْهُمْ شَهْراً لَا يَرْفَعُ رَأْسَهُ مِنْ سُجُودِهِ طَعَامُهُمُ التَّسْبِيحُ وَلِبَاسُهُمُ الْوَرَقُ وَوُجُوهُهُمْ مُشْرِقَةٌ بِالنُّورِ إِذَا رَأَوْا مِنَّا وَاحِداً لَجَسُّوهُ وَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ وَأَخَذُوا مِنْ أَثَرِهِ مِنَ الْأَرْضِ يَتَبَرَّكُونَ بِهِ لَهُمْ دَوِيٌّ إِذَا صَلُّوا أَشَدَّ مِنْ دَوِيِّ الرِّيحِ الْعَاصِفِ فِيهِمْ جَمَاعَةٌ لَمْ يَضَعُوا السِّلَاحَ مُنْذُ كَانُوا يَنْتَظِرُونَ قَائِمَنَا يَدْعُونَ اللهَ أَنْ يُرِيَهُمْ إِيَّاهُ وَعُمُرُ أَحَدِهِمْ أَلْفُ سَنَةٍ إِذَا رَأَيْتَهُمْ رَأَيْتَ الْخُشُوعَ وَالِاسْتِكَانَةَ وَطَلَبَ مَا يُقَرِّبُهُمْ إِلَيْهِ.

إِذَا احْتَبَسْنَا ظَنُّوا أَنَّ ذَلِكَ مِنْ سَخَطٍ يَتَعَاهَدُونَ أَوْقَاتَنَا الَّتِي نَأْتِيهِمْ فِيهَا لا يَسْأَمُونَ‌ وَلا يَفْتُرُونَ‌ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ كَمَا عَلَّمْنَاهُمْ وَإِنَّ فِيمَا نُعَلِّمُهُمْ مَا لَوْ تُلِيَ عَلَى النَّاسِ لَكَفَرُوا بِهِ وَلَأَنْكَرُوهُ يَسْأَلُونَنَا عَنِ الشَّيْ‌ءِ إِذَا وَرَدَ عَلَيْهِمْ مِنَ الْقُرْآنِ وَلَا يَعْرِفُونَهُ فَإِذَا أَخْبَرْنَاهُمْ بِهِ انْشَرَحَتْ صُدُورُهُمْ لِمَا يَسْمَعُونَ مِنَّا وَيَسْأَلُوا اللَّهَ طُولَ الْبَقَاءِ وَأَنْ لَا يَفْقِدُونَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّ الْمِنَّةَ مِنَ اللَّهِ عَلَيْهِمْ فِيمَا نُعَلِّمُهُمِّ عَظِيمَةٌ.

وَ لَهُمْ خَرْجَةٌ مَعَ الْإِمَامِ إِذَا قَامُوا يَسْبِقُونَ فِيهَا أَصْحَابَ السِّلَاحِ مِنْهُمْ وَيَدْعُونَ اللَّهَ أَنْ يَجْعَلَهُمْ مِمَّنْ يَنْتَصِرُ بِهِ لِدِينِهِ فِيهِمْ كُهُولٌ وَشَبَّانٌ وَإِذَا رَأَى شَابٌّ مِنْهُمُ الْكَهْلَ جَلَسَ بَيْنَ يَدَيْهِ جِلْسَةَ الْعَبْدِ لَا يَقُومُ حَتَّى يَأْمُرَهُ لَهُمْ طَرِيقٌ هُمْ أَعْلَمُ بِهِ مِنَ الْخَلْقِ إِلَى حَيْثُ يُرِيدُ الْإِمَامُ فَإِذَا أَمَرَهُمُ الْإِمَامُ بِأَمْرٍ قَامُوا عَلَيْهِ أَبَداً حَتَّى يَكُونَ هُوَ الَّذِي يَأْمُرُهُمْ بِغَيْرِهِ لَوْ أَنَّهُمْ وَرَدُوا عَلَى مَا بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ مِنَ الْخَلْقِ لَأَفْنَوْهُمْ فِي سَاعَةٍ وَاحِدَةٍ لَا يَخْتَلُّ الْحَدِيدُ فِيهِمْ.

وَ لَهُمْ سُيُوفٌ مِنْ حَدِيدٍ غَيْرِ هَذَا الْحَدِيدِ لَوْ ضَرَبَ أَحَدُهُمْ بِسَيْفِهِ جَبَلًا لَقَدَّهُ حَتَّى يَفْصِلَهُ يَغْزُو بِهِمُ الْإِمَامُ الْهِنْدَ وَالدَّيْلَمَ وَالْكُرْكَ وَالتُّرْكَ وَالرُّومَ وَبَرْبَرَ وَمَا بَيْنَ جَابَرْسَا إِلَى جَابَلْقَا وَهُمَا مَدِينَتَانِ وَاحِدَةٌ بِالْمَشْرِقِ وَأُخْرَى بِالْمَغْرِبِ لَا يَأْتُونَ عَلَى أَهْلِ دِينٍ إِلَّا دَعَوْهُمْ إِلَى اللَّهِ وَإِلَى الْإِسْلَامِ وَإِلَى الْإِقْرَارِ بِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمَنْ لَمْ يَقُرَّ بِالْإِسْلَامِ وَلَمْ يُسْلِمْ قَتَلُوهُ حَتَّى لَا يَبْقَى بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا دُونَ الْجَبَلِ أَحَدٌ إِلَّا أَقَرَّ.

1763- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki denizin arkasında Allah’ın bir şehri var genişliği kırk güneş günü yürüyüşündedir. Onda bir kavim var Allah’a hiç isyan etmezler. İblis’i tanımazlar, İblis’in yaratılışını da bilmezler. Her zaman onlarla karşılaşırız ve bize kendisine ihtiyaç duydukları şeyleri sorarlar. Bize dua sorarlar biz de öğretiriz. Bize Kaim’imizin ne zaman zuhur edeceğini sorarlar, onlar da ibadetlerinde şiddetli çalışma vardır.

Şehirlerinin kapıları vardır. Kapının bir kanadıyla diğer kanadının arası yüz fersahtır ([14]) onların takdislerinde şiddetli çalışmaları vardır. Onları görseydiniz kendi amellerinizi hakir görür, küçümserdiniz. Onlardan birisi salatını bir ay eda eder ve başını secdelerinden kaldırmaz. Yemekleri tesbihtir, giysileri yapraktır. Yüzleri nurla ışıldar. Bizden birisini gördüklerinde onu gözetlerler, onun başına toplanırlar, yere bıraktığı eserleri alır teberrük ederler. Onların gürültüleri vardır; salatı eda ettiğinde fırtınanın esintisinden daha şiddetlidir. Onlarda bir topluluk vardır; var olduklarından beri silahlarını bırakmadılar, Kaim’imizi bekliyorlar. Onu göstermesi için Allah’a dua ederler. Onlardan birisinin ömrü bin senedir, onları gördüğünde huşu ve alçakgönüllülük ve kendilerini ona yaklaştıracak şey isterken görürsün.

Kendimizi uzak tuttuğumuzda onun kızgınlıktan olduğunu zannederler. Onlara geldiğimiz zamanlarımıza iltizam gösterirler. Bıkmazlar, usanmazlar, onlara öğrettiğimiz gibi Allah’ın Kitabını okurlar. Onlara öğrettiğimiz şeylerden insanlara okusalar onu kafir sayarlar, inkâr ederler. Onlara Kuran’dan bilmedikleri bir şey ulaşsa onu bizden sorarlar. O sorduklarını onlara haber versek bizden işittikleri anda göğüsleri genişler. Var oldukları müddetçe Allah’tan bizi kaybetmemeyi isterler, bilirler ki Allah’ın onlara en büyük nimeti onlara azim şeyler öğretmemizdir. Ayağa kalktıklarında imamla bir çıkışları vardır ve o çıkışta onların içindeki silah ashabı öne geçerler. Allah’a dua ederler ki onları Allah’ın dinine yardım ettiği kimselerden kılsın. Onların içinde yaşlı ve genç vardır; onlardan bir genç bir yaşlı görse onun önünde kul oturuşuyla oturur ve ona emredene kadar kalkmaz. Onların yolu vardır; onlar onu imamın istemesi yönünden yaratıklardan daha iyi bilirler. İmam onlara bir şey emretse sonsuza dek itaat etmek için kalkarlar ve hatta o emredilen bir başkasına emreder. Doğuyla batı arasında bir grup yaratığa uğrarlarsa onları bir saatte yok ederler. Demir onlarda zayıflık yapmaz.

Onların demirden kılıçları vardır ama bu demirden değil. Onlardan birisi kılıcıyla bir dağa vursa dağı baştan aşağı ikiye böler. İmam Hindistan’a, Deylem’e ([15]), Kurk’e, Türk’e, Rum’a, Berber’e ve Cabirisa’yla Cabiliga arasında olanlara karşı onlarla savaşacak. O ikisi şehirdir; biri doğuda diğeri batıdadır. Bir din ehline uğradıklarında mutlaka onu Allah’a, İslam’a ve Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi ikrara çağırırlar. Kim İslamı ikrar etmezse ve Müslüman olmazsa doğuyla batı arasında kalmayacak şekilde onu öldürürler. Dağdan önce kim varsa mutlaka ikrar eder.

1765- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ جَبَلًا مُحِيطاً بِالدُّنْيَا مِنْ زَبَرْجَدٍ خَضِرٍ وَإِنَّمَا خُضْرَةُ السَّمَاءِ مِنْ خُضْرَةِ ذَلِكَ الْجَبَلِ وَخَلَقَ خَلْقاً وَلَمْ يَفْرِضْ عَلَيْهِمْ شَيْئاً مِمَّا افْتَرَضَ عَلَى خَلْقِهِ مِنْ صَلَاةٍ وَزَكَاةٍ وَكُلُّهُمْ يَلْعَنُ رَجُلَيْنِ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ وَسَمَّاهُمَا.

1765- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Allah yeşil zebercedden dünyayı kuşatan bir dağ yarattı, semanın yeşilliği o dağdandır. Bir yaratık yarattı yaratıklarına farz ettiği salat ve zekatla alakalı bir şeyi onlara farz etmedi. Onların hepsi bu ümmetten iki adama lanet ederler. O ikisinin ismini söyledi.

1766- عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الدِّهْقَانِ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ إِنَّ اللَّهَ خَلْفَ هَذَا النِّطَاقِ زَبَرْجَدَةً خَضْرَاءَ فَمِنْ خُضْرَتِهَا اخْضَرَّتِ السَّمَاءُ قَالَ: قُلْتُ: وَمَا النِّطَاقُ؟ قَالَ: الْحِجَابُ وَلِلَّهِ وَرَاءَ ذَلِكَ سَبْعُونَ أَلْفَ عَالَمٍ أَكْثَرَ مِنْ عَدَدِ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَكُلُّهُمْ يَلْعَنُ‌ فُلَاناً وَفُلَاناً.

1766- Ubeydullah ibni Abdullah Dehgan Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Allah’ın bu nitak arkasında yeşil zebercedi vardır. Sema onun yeşilliğinden yeşillenir. Dedim ki: Nitak nedir? Dedi ki: Hicaptır. Muhakkak ki onun arkasında Allah’ın yetmiş bin alemi vardır. Oradakilerin adedi cinlerin ve insanların adedinden daha fazladır ve hepsi falana ve falana lanet eder.

1767- عَنْ عَجْلَانَ أَبِي صَالِحٍ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قُبَّةِ آدَمَ فَقُلْتُ لَهُ: هَذِهِ قُبَّةُ آدَمَ؟ فَقَالَ: نَعَمْ وَلِلَّهِ قِبَابٌ كَثِيرَةٌ أَمَا إِنَّ خَلْفَ مَغْرِبِكُمْ هَذَا تِسْعَةً وَثَلَاثِينَ مَغْرِباً أَرْضاً بَيْضَاءَ وَمَمْلُوَّةٌ خَلْقاً يَسْتَضِيئُونَ بِنُورِنَا لَمْ يَعْصُوا اللَّهَ طَرْفَةَ عَيْنٍ لَا يَدْرُونَ أَ خَلَقَ اللَّهُ آدَمَ أَمْ لَمْ يَخْلُقْهُ يَتَبَرَّؤُونَ مِنْ فُلَانٍ وَفُلَانٍ.

قِيلَ لَهُ: كَيْفَ هَذَا؟! يَتَبَرَّؤُونَ مِنْ فُلَانٍ وَفُلَانٍ وَهُمْ لَا يَدْرُونَ أَ خَلَقَ اللَّهُ آدَمَ أَمْ لَمْ يَخْلُقْهُ؟ فَقَالَ لِلسَّائِلِ: أَ تَعْرِفُ إِبْلِيسَ؟ قَالَ: لَا إِلَّا بِالْخَبَرِ قَالَ: فَأُمِرْتَ بِاللَّعْنَةِ وَالْبَرَاءَةِ مِنْهُ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: فَكَذَلِكَ أُمِرَ هَؤُلَاءِ.

1767- İclan Ebu Salih şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Âdem’in kubbesini sordum. Dedim ki: Bu Adem’inin kubbesi mi? Dedi ki: Evet ve Allah’ın bir sürü kubbesi var. Sizin bu batınızın arkasında otuz dokuz tane batı var, arzı beyazdır, yaratıklarla doludur ve bizim nurumuzla aydınlanırlar. Allah’a bir göz kırpması isyan etmezler. Allah Adem’i yarattı mı yaratmadı mı bilmiyorlar. Falandan ve falandan beraat ederler.

Denildi ki: Bu nasıl? Falandan ve falandan beraat ediyorlar, Allah Âdem’i yarattı mı yaratmadı mı bilmiyorlar? Soru sorana dedi ki: İblis’i tanıyor musun? Dedi ki: Hayır sadece haberi var. Dedi ki: Öyleyse lanet ve ondan beraatle emredildin? Dedi ki: Evet. Dedi ki: İşte onun gibi bunlarda emredildiler.

1768- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ مِنْ وَرَاءِ شَمْسِكُمْ هَذِهِ أَرْبَعِينَ عَيْنَ شَمْسٍ مَا بَيْنَ شَمْسٍ إِلَى شَمْسٍ أَرْبَعُونَ عَاماً فِيهَا خَلْقٌ كَثِيرٌ مَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ أَوْ لَمْ يَخْلُقْهُ وَإِنَّ مِنْ وَرَاءِ قَمَرِكُمْ هَذَا أَرْبَعِينَ قَمَراً مَا بَيْنَ قَمَرٍ إِلَى قَمَرٍ مَسِيرَةَ أَرْبَعِينَ يَوْماً فِيهَا خَلْقٌ كَثِيرٌ مَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ أَوْ لَمْ يَخْلُقْهُ قَدْ أُلْهِمُوا كَمَا أُلْهِمَتِ النَّحْلُ لَعْنَةَ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي فِي كُلِّ وَقْتٍ مِنَ الْأَوْقَاتِ وَقَدْ وُكِّلَ بِهِمْ مَلَائِكَةٌ مَتَى مَا لَمْ يَلْعَنُوهُمَا عُذِّبُوا.

1768- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Muhakkak ki sizin bu Güneş’inizin arkasında kırk tane daha güneş var. Bir güneşle diğer güneşin arası kırk yıldır. O güneşlerde bir sürü yaratık vardır; Allah Âdem’i yarattı mı yaratmadı mı bilmiyorlar. Muhakkak ki sizin bu Ay’ınızın arkasında kırk tane daha ay var, bir ayla diğer ay arası kırk gün yürüyüş mesafesindedir. O aylarda bir sürü yaratık vardır; Allah Âdem’i yarattı mı yaratmadı mı bilmiyorlar. Her vakit birinciye ve ikinciye lanet okunmasının arıya ilham edilmesi gibi ilham edilirler. Onlara melekler vekil edilmiştir, ne zaman o ikisine lanet okumazlarsa azab görürler.  

1770- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ رَفَعَ الْحَدِيثَ إِلَى الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ قَالَ:‌ إِنَّ لِلَّهِ مَدِينَتَيْنِ إِحْدَاهُمَا بِالْمَشْرِقِ وَالْأُخْرَى بِالْمَغْرِبِ عَلَيْهِمَا سُورَانٌ مِنْ حَدِيدٍ وَعَلَى كُلِّ مَدِينَةٍ مِنْهُمَا سَبْعُونَ أَلْفَ أَلْفِ مِصْرَاعٍ مِنْ ذَهَبٍ وَفِيهَا سَبْعُونَ أَلْفَ أَلْفِ لُغَةٍ يَتَكَلَّمُ كُلٌّ لُغَةً بِخِلَافِ لُغَةِ صَاحِبِهِ وَأَنَا أَعْرِفُ جَمِيعَ اللُّغَاتِ وَمَا فِيهِمَا وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا عَلَيْهِمَا حُجَّةٌ غَيْرِي وَغَيْرُ الْحُسَيْنِ أَخِي.

1770- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Hasan ibni Ali aleyhimasselamın şöyle dediğini rivayet etti: Muhakkak ki Allah’ın iki tane şehri vardır, birisi doğuda diğeri batıda. O ikisinin demirden surları vardır ve her bir surda yetmiş milyon altından kapı vardır. O şehirde yetmiş milyon lugat vardır, her lugat diğer arkadaşının konuştuğu lugatın hilafına (ortak kelime olmadan) konuşulur ve ben bütün lugatları biliyorum. O iki şehirde o ikisinin arasından o ikisine benden ve kardeşim Huseyn’den başka huccet yoktur.

(Bu babda konuyla alakalı on iki tane rivayet vardı.)

15. Bab: İmamlar Sultanın Yanına Girdiklerinde Kendileriyle Onun Arasına Engel Koymayı Severler ve Yaparlar

1772- عَنْ عَلِيِّ بْنِ مُيَسِّرٍ قَالَ:‌ لَمَّا قَدِمَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَلَى أَبِي جَعْفَرٍ أَقَامَ أَبُو جَعْفَرٍ مَوْلًى لَهُ عَلَى رَأْسِهِ وَقَالَ لَهُ: إِذَا دَخَلَ عَلَيَّ فَاضْرِبْ عُنُقَهُ فَلَمَّا أُدْخِلَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ نَظَرَ إِلَى أَبِي جَعْفَرٍ وَأَسَرَّ شَيْئاً بَيْنَهُ وَبَيْنَ نَفْسِهِ لَا يُدْرَى مَا هُوَ ثُمَّ أَظْهَرَ: (يَا مَنْ يَكْفِي خَلْقَهُ كُلَّهُمْ وَلَا يَكْفِيهِ أَحَدٌ اكْفِنِي شَرَّ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَلِيٍّ) فَصَارَ أَبُو جَعْفَرٍ لَا يُبْصِرُ مَوْلَاهُ وَلَا يُبْصِرُهُ.

قَالَ: فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ: يَا جَعْفَرَ بْنِ مُحَمَّدٍ لَقَدْ أَتْعَبْتُكَ فِي هَذَا الْحَرِّ فَانْصَرِفْ فَخَرَجَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنْ عِنْدِهِ فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ لِمَوْلَاهُ: مَا مَنَعَكَ أَنْ تَفْعَلَ مَا أَمَرْتُكَ بِهِ؟ قَالَ: فَقَالَ: لَا وَاللَّهِ مَا أَبْصَرْتُهُ وَلَقَدْ جَاءَ شَيْ‌ءٌ حَالَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ: وَاللَّهِ لَئِنْ حَدَّثْتَ بِهَذَا الْحَدِيثِ لَأَقْتُلَنَّكَ.

1772- Ali ibni Muyesser şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Ebu Cafer’in yanına geldiğinde Ebu Cafer hizmetçisini kendi başucuna dikti ve dedi ki: Ebu Abdullah aleyhisselam yanıma geldiğinde boynunu vur. Ebu Abdullah aleyhisselam içeri girdiğinde Ebu Cafer’e baktı ve onunla kendi arasında anlaşılmayan bir şey söyledi, sonra anlaşılır bir şekilde: Ey yarattıklarının hepsine kâfi olan kendisine kâfi olmayan Abdullah ibni Ali’nin şerrinden bana kâfi ol dedi. Ebu Cafer hizmetçisini göremez oldu o da onu göremez oldu.

Ebu Cafer dedi ki: Ya Cafer ibni Muhammed! Seni bu sıcakta yordum gidebilirsin. Ebu Abdullah aleyhisselam da onun yanından çıktı. Ebu Cafer hizmetçisine dedi ki: Emrettiğim şeyi yapmaktan seni ne engelledi? Dedi ki: Vallahi onu görmedim. Benimle onun arasına perde geldi. Ebu Cafer dedi ki: Vallahi bu olayı birisine anlatırsan seni öldürürüm.

(Bu babda konuyla alakalı üç tane rivayet vardı.)

16. Bab: Allah’ın Zikrettiği Cennetle Cehennemin Ehlini Tanıyanlar İmamlardır

1779- عَنْ بُرَيْدٍ الْعِجْلِيِّ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ: (وَ عَلَى الْأَعْرافِ رِجالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيماهُمْ)‌ قَالَ: أُنْزِلَتْ فِي هَذِهِ الْأُمَّةِ وَالرِّجَالُ هُمُ الْأَئِمَّةُ مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ قُلْتُ: فَمَا الْأَعْرَافُ؟ قَالَ: صِرَاطٌ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ فَمَنْ شَفَعَ لَهُ الْأَئِمَّةُ مِنَّا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ الْمُذْنِبِينَ نَجَا وَمَنْ لَمْ يَشْفَعُوا لَهُ هَوَى.

1779- Bureyd İcli şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allah’ın (Arafın üzerinde adamlar vardır herkesi simalarından tanırlar. Araf 46) ayetini sordum. Dedi ki: Bu ümmet hakkında indirildi. Adamlar; onlar Â-li Muhammed’den olan imamlardır. Dedim ki: Araf nedir? Dedi ki: Cennetle cehennem arasındaki sırattır. Bizden olan imamlar hangi günahkâr muminlere şefaat ederse o kurtulur, kime de şefaat etmezlerse onun için aşağılanma vardır.

1780- عَنِ الْأَصْبَغِ بْنِ نُبَاتَةَ قَالَ‌: كُنْتُ عِنْدَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ جَالِساً فَجَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ لَهُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ: (وَ عَلَى الْأَعْرافُ رِجالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيماهُمْ) فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ: نَحْنُ الْأَعْرَافُ نَحْنُ نَعْرِفُ أَنْصَارَنَا بِسِيمَاهُمْ وَنَحْنُ الْأَعْرَافُ الَّذِينَ لَا يُعْرَفُ اللَّهُ إِلَّا بِسَبِيلِ مَعْرِفَتِنَا وَنَحْنُ الْأَعْرَافُ نُوقَفُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ فَلَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ عَرَفَنَا وَعَرَفْنَاهُ وَلَا يَدْخُلُ النَّارَ إِلَّا مَنْ أَنْكَرَنَا وَأَنْكَرْنَاهُ وَذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَوْ شَاءَ لَعَرَّفَ النَّاسَ نَفْسَهُ حَتَّى يَعْرِفُوهُ وَيُوَحِّدُوهُ وَيَأْتُوهُ مِنْ بَابِهِ وَلَكِنْ جَعَلَنَا أَبْوَابَهُ وَصِرَاطَهُ وَسَبِيلَهُ وَبَابَهُ الَّذِي يُؤْتَى مِنْهُ.  

1780- Esbağ ibni Nubate şöyle rivayet etti: Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamın yanında oturuyordum. Bir adam geldi ve ona dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! (Arafın üzerinde adamlar vardır herkesi simalarından tanırlar. Araf 46)? Ali aleyhisselam ona dedi ki: Araf biziz, yardımcılarımızı simalarından tanırız. Ve Araf biziz ki Allah bizim marifetimizin yolunun dışında tanınmaz. Ve Araf biziz, kıyametin günü cennetle cehennem arasında dururuz ve cennete sadece bizi tanıyan ve bizim de onu tanıdığımız kimse girer. Cehenneme de bizi inkâr eden ve bizim de onu inkâr ettiğimiz kimse girer. Onunla ilgili Allah Tebareke ve Teala dileseydi insanlara onu tanıyana, birleyene kapısından ona ulaşılana kadar kendisini tanıtırdı. Velakin bizi kapıları, sıratı ve sebili kıldı, o kapı ki ondan ona ulaşılır.

1782- عَنْ مُقَرِّنٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‌ جَاءَ ابْنُ الْكَوَّاءِ إِلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ (وَ عَلَى الْأَعْرافِ رِجالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيماهُمْ‌) فَقَالَ: نَحْنُ الْأَعْرَافُ نَعْرِفُ أَنْصَارَنَا بِسِيمَاهُمْ وَنَحْنُ الْأَعْرَافُ الَّذِينَ لَا يُعْرَفُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ إِلَّا بِسَبِيلِ مَعْرِفَتِنَا وَنَحْنُ الْأَعْرَافُ يُعَرِّفُنَا اللهُ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى الصِّرَاطِ فَلَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ عَرَفْنَاهُ وَلَا يَدْخُلُ النَّارَ إِلَّا مَنْ أَنْكَرَنَا وَأَنْكَرْنَاهُ إِنَّ اللَّهَ لَوْ شَاءَ لَعَرَّفَ الْعِبَادَ نَفْسَهُ وَلَكِنْ جَعَلَنَا أَبْوَابَهُ وَصِرَاطَهُ وَسَبِيلَهُ وَالْوَجْهَ الَّذِي يُؤْتَى مِنْهُ فَمَنْ عَدَلَ عَنْ وَلَايَتِنَا أَوْ فَضَّلَ عَلَيْنَا غَيْرَنَا فَإِنَّهُمْ‌ عَنِ الصِّراطِ لَناكِبُونَ‌ وَلَا سَوَاءٌ مَنِ اعْتَصَمَ النَّاسُ بِهِ وَلَا سَوَاءٌ مَنْ ذَهَبَ حَيْثُ ذَهَبَ النَّاسُ ذَهَبَ النَّاسُ إِلَى عُيُونٍ كَدِرَةٍ يُفْرَغُ بَعْضُهَا فِي بَعْضٍ وَذَهَبَ مَنْ ذَهَبَ إِلَيْنَا إِلَى عَيْنٍ صَافِيَةٍ تَجْرِي بِأُمُورٍ لَا نَفَادَ لَهَا وَلَا انْقِطَاعَ.

1782- Mukrin Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: İbni Kevva Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamın yanına geldi ve dedi ki: Ya Emîr'ül Müminîn! (Arafın üzerinde adamlar vardır herkesi simalarından tanırlar. Araf 46)? Dedi ki: Araf biziz, yardımcılarımızı simalarından tanırız. Ve Araf biziz ki Allah Azze ve Celle bizim marifetimizin yolunun dışında tanınmaz. Ve Araf biziz, Allah Azze ve Celle kıyametin günü sırat üzerinde bizi tanıtır. Cennete sadece bizi tanıyan ve bizim de onu tanıdığımız kimse girer. Cehenneme de bizi inkâr eden ve bizim de onu inkâr ettiğimiz kimse girer. Allah dileseydi kendisini kullara tanıtırdı velakin bizi kapıları, sıratı, sebili ve kendisine ulaşılan vechi karar kıldı. Kim bizim velayetimizden dönerse ve bizim dışımızdakileri bize üstün tutarsa muhakkak ki onlar sırattan sapanlardır. İnsanın sırata sığınmasıyla insanların gittiği yere giden bir olmaz. İnsanlar pis kaynaklara giderler ve bazısı bazısına doldurur. Bize doğru giden saf kaynağa gitmiştir. O kaynak işleriyle akar, ona bir tükenme ve bitiş yoktur.

1783- عَنْ رَزِّ بْنِ حُبَيْشٍ قَالَ: سَمِعْتُ عَلِيّاً عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ:‌ إِنَّ الْعَبْدَ إِذَا أُدْخِلَ حُفْرَتَهُ أَتَاهُ مَلَكَانِ اسْمُهُمَا مُنْكَرٌ وَنَكِيرٌ فَأَوَّلُ مَنْ يَسْأَلَانِهِ عَنْ رَبِّهِ ثُمَّ عَنْ نَبِيِّهِ ثُمَّ عَنْ وَلِيِّهِ فَإِنْ أَجَابَ نَجَا وَإِنْ عَجَزَ عَذَّبَاهُ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: مَا لِمَنْ عَرَفَ رَبَّهُ وَنَبِيَّهُ وَلَمْ يَعْرِفْ وَلِيَّهُ؟ فَقَالَ: مُذَبْذَبٌ‌ لا إِلى‌ هؤُلاءِ وَلا إِلى‌ هؤُلاءِ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا ذَلِكَ لَا سَبِيلَ لَهُ وَقَدْ قِيلَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: مَنِ الْوَلِيُّ يَا نَبِيَّ اللَّهِ؟ قَالَ: وَلِيُّكُمْ فِي هَذَا الزَّمَانِ عَلِيٌّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَمِنْ بَعْدِهِ وَصِيُّهُ وَلِكُلِّ زَمَانٍ عَالِمٌ يَحْتَجُّ اللَّهُ بِهِ لِئَلَّا يَكُونَ كَمَا قَالَ الضُّلَّالُ قَبْلَهُمْ حِينَ فَارَقَتْهُمْ أَنْبِيَاؤُهُمْ: (رَبَّنا لَوْ لا أَرْسَلْتَ إِلَيْنا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آياتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزى)‌ تَمَامُ ضَلَالَتِهِمْ جَهَالَتُهُمْ بِالْآيَاتِ وَهُمُ الْأَوْصِيَاءُ فَأَجَابَهُمُ اللَّهُ: (فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحابُ الصِّراطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدى‌) فَإِنَّمَا كَانَ تَرَبُّصُهُمْ أَنْ قَالُوا: نَحْنُ فِي سَعَةٍ عَنْ مَعْرِفَةِ الْأَوْصِيَاءِ حَتَّى نَعْرِفَ إِمَاماً فَعَيَّرَهُمُ اللَّهُ بِذَلِكَ وَالْأَوْصِيَاءُ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ وُقُوفٌ عَلَيْهِ لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ عَرَفَهُمْ وَعَرَفُوهُ وَلَا يَدْخُلُ النَّارَ إِلَّا مَنْ أَنْكَرَهُمْ وَأَنْكَرُوهُ لِأَنَّهُمْ عُرَفَاءُ اللَّهِ عَرَّفَهُمْ عَلَيْهِمْ عِنْدَ أَخْذِ الْمَوَاثِيقِ عَلَيْهِمْ وَوَصَفَهُمْ فِي كِتَابِهِ فَقَالَ جَلَّ وَعَزَّ: (وَ عَلَى الْأَعْرافِ رِجالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيماهُمْ‌) هُمُ الشُّهَدَاءُ عَلَى أَوْلِيَائِهِمْ وَالنَّبِيُّ الشَّهِيدُ عَلَيْهِمْ أَخَذَ لَهُمْ مَوَاثِيقَ الْعِبَادِ بِالطَّاعَةِ وَأَخَذَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَلَيْهِمُ الْمَوَاثِيقَ بِالطَّاعَةِ فَجَرَتْ نُبُوَّتُهُ عَلَيْهِمْ وَذَلِكَ قَوْلُ اللَّهِ: (فَكَيْفَ إِذا جِئْنا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنا بِكَ عَلى‌ هؤُلاءِ شَهِيداً يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّى بِهِمُ الْأَرْضُ وَلا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثاً).      

1783- Zer ibni Hubeyş Ali aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Kul kabrine koyulduğunda ona iki tane melek gelir isimleri Munker ve Nekir’dir. O ikisi ilk önce Rabb’ini, nebisini ve velisini sorarlar. Eğer cevap verirse kurtulur eğer aciz olursa o ikisi onu azaplandırır. Adamın birisi ona dedi ki: Rabb’ini, nebisini tanıyıp velisini tanımayan için ne var? Ali aleyhisselam dedi ki: (Bocalayandır ne bunlara ne de şunlara bağlanırlar. Allah, kimi saptırırsa sen ona asla bir yol bulamazsın. Nisa 143) O bir yolu olmayandır. Nebi sallallahu aleyhi ve alihiye denildi ki: Ey Nebiyyullah! Veli kimdir? Sizin veliniz bu zamanda Ali aleyhiselamdır ondan sonra da vasisidir. Her zamanda bir alim vardır. Allah onunla delil getirir ki ondan önceki ayağı kayıp yoldan çıkanların nebileri onlardan ayrıldıklarında dedikleri gibi olmasın diye: (Rabb’imiz! Keşke bize bir resul gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce ayetlerine uysaydık. Taha 34) Yoldan çıkışlarının tamamı ayetlerdeki cahillikleridir ve ayetler vasilerdir. Allah onlara şöyle cevap verdi: (De ki: Herkes gözetlemektedir. Siz de gözetleyin. Düzgün yolda gidenlerin kimler olduklarını ve hidayete erenlerin kimler olduklarını yakında bileceksiniz. (Taha 35) Onların gözetlemeleri şunu demek içindi: Biz vasileri tanıma konusunda kudret sahibiyiz, bir imam tanırız. Ondan dolayı Allah onları kınadı. Vasiler sıratın ashabıdır, duruş onun üzerinedir. Cennete sadece onları tanıyan ve onların da tanıdığı girer. Cehenneme de sadece onları inkâr eden ve onların da inkâr ettiği girer. Çünkü onlar Allah’ın arifleridir, onlardan misak aldığı zamanı onları onlara tanıttı ve kitabında onları vasıflandırdı ve Celle ve Azze şöyle dedi: (Arafın üzerinde adamlar vardır herkesi simalarından tanırlar. Araf 46) Onlar kendi velilerine şahitlerdir ve nebi de onlara şahittir. Kullardan onlara itaat için misaklar aldı. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi de onlardan itaat için misaklar aldı ve nubuvveti onların üzerine icra oldu. Allah’ın şu ayeti: (Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde ve seni de bunların üzerine şahit kıldığımızda durum ne olacak* O gün, inkâr etmiş ve resule isyan etmiş olanlar yerle bir edilmelerini arzularlar. Allah'tan hiçbir söz de saklayamazlar. Nisa 41-42)

1785- عَنْ سَعْدٍ الْإِسْكَافِ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَوْلُهُ عَزَّ وَجَلَ‌: (وَ عَلَى الْأَعْرافِ رِجالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيماهُمْ)‌ فَقَالَ: يَا سَعْدُ إِنَّهَا أَعْرَافٌ لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ عَرَفَهُمْ وَعَرَفُوهُ وَأَعْرَافٌ لَا يَدْخُلُ النَّارَ إِلَّا مَنْ أَنْكَرَهُمْ وَأَنْكَرُوهُ وَأَعْرَافٌ لَا يُعْرَفُ اللَّهُ إِلَّا بِسَبِيلِ مَعْرِفَتِهِمْ فَلَا سَوَاءٌ مَا اعْتَصَمَتْ بِهِ الْمُعْتَصِمَةُ وَمَنْ ذَهَبَ مَذْهَبَ النَّاسِ ذَهَبَ النَّاسُ إِلَى عَيْنٍ كَدِرَةٍ يُفْرَغُ بَعْضُهَا فِي بَعْضٍ وَمَنْ أَتَى آلَ مُحَمَّدٍ أَتَى عَيْناً صَافِيَةً تَجْرِي بِعِلْمِ اللَّهِ لَيْسَ لَهَا نَفَادٌ وَلَا انْقِطَاعَ ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَوْ شَاءَ لَأَرَاهُمْ شَخْصَهُ حَتَّى يَأْتُوهُ مِنْ بَابِهِ لَكِنْ جَعَلَ اللَّهُ مُحَمَّداً وَآلَ مُحَمَّدٍ الْأَبْوَابَ الَّتِي تُؤْتَى مِنْهَا وَذَلِكَ قَوْلُهُ: (وَ لَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِها وَلكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقى‌ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوابِها).

1785- Saad İskaf şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Azze ve Celle’nin (Arafın üzerinde adamlar vardır herkesi simalarından tanırlar. Araf 46) ayetini sordum. Dedi ki: Ya Saad! Araf: Cennete sadece onları tanıyan ve onların da tanıdığı girecek. Araf; cehenneme de sadece onları inkâr eden ve onların da inkâr ettiği girecek. Araf; onların marifetinin yolu olmadan Allah tanınmaz. Ona sığınan sığınmacının eşi olmaz. Kim insanların gidişatıyla giderse ve insanlar pis kaynağa gider bazısı bazısına doldurur. Kim Â-li Muhammed’e gelirse saf kaynağa gelir, Allah’ın ilmiyle akar. Ona bir tükenme ve bitiş yoktur. Allah dileseydi şahsını onlara gösterirdi. Onlar da onun kapısından ona ulaşırlardı. Lakin Allah Muhammed ve Â-li Muhammed’i kendisinden ulaşılan kapıları kıldı. Onun delili Allah’ın şu ayeti: (İyilik evlere arkalarından gelmeniz değildir, iyilik kişinin takvalı olmasıdır, evlere kapılarından gelin. Bakara 189)

1789- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: سَأَلْتُهُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ: (وَ عَلَى الْأَعْرافِ رِجالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيماهُمْ)‌ قَالَ: نَحْنُ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ فَمَنْ عَرَفَنَا كَانَ مِنَّا وَمَنْ كَانَ مِنَّا كَانَ فِي الْجَنَّةِ وَمَنْ أَنْكَرَنَا كَانَ فِي النَّارِ.

1789- Ebu Basir şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah’ın (Arafın üzerinde adamlar vardır herkesi simalarından tanırlar. Araf 46) ayetini sordum. Dedi ki: Araf ashabı biziz. Kim bizi tanırsa bizdendir ve kim de bizdense cennettedir, kim de bizi inkâr ederse o da cehennemdedir.

(Bu babda konuyla alakalı on dokuz tane rivayet vardı.)

17. Bab: Hayvanlar Dışında Varlıklar İmamlarla Konuşurlar

1794- عَنْ عَبْدِ الْأَعْلَى مَوْلَى آلِ سَامٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ أَتَى يَهُودِيٌّ يُقَالُ لَهُ سُبُّخْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ جِئْتُكَ أن أَسْأَلُكَ عَنْ رَبِّكَ فَإِنْ أَجَبْتَنِي عَمَّا أَسْأَلُكَ عَنْهُ وَإِلَّا رَجَعْتُ قَالَ: سَلْ عَمَّا شِئْتَ قَالَ: أَيْنَ رَبُّكَ؟ قَالَ: هُوَ فِي كُلِّ مَكَانٍ وَلَيْسَ فِي شَيْ‌ءٍ مِنَ الْمَكَانِ مَحْدُودٌ.

قَالَ: فَكَيْفَ هُوَ؟ قَالَ: كَيْفَ أَصِفُ رَبِّي بِالْكَيْفِ وَالْكَيْفُ مَخْلُوقُ اللَّهِ وَاللهُ لَا يُوصَفُ بِخَلْقِهِ قَالَ: فَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّكَ نَبِيٌّ؟ قَالَ: فَمَا بَقِيَ حَوْلَهُ حَجَرٌ وَلَا غَيْرُ ذَلِكَ إِلَّا تَكَلَّمَ‌ بِلِسانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ‌ يَا سُبُّخْتُ إِنَّهُ رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ سُبُّخْتُ: بِاللَّهِ مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ أَبْيَنَ ثُمَّ قَالَ: أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللَّهِ.

1794- Abdulala Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Bir tane Yahudi ona Subbuhtu derler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihiye gedi ve dedi ki: Ya Muhammed! Sana Rabb’in hakkında sormaya geldim. Eğer sana soracağım şey hakkında cevap verirsen verirsin yoksa döner giderim. Dedi ki: Dilediğin şey hakkında sor. Dedi ki: Rabb’in nerede? Dedi ki: O her yerdedir, sınırlı bir yerde değildir.

Dedi ki: O nasıldır? Dedi ki: Nasıl Rabb’imi nasıllıkla vasfedeyim. Nasıl Allah’ın bir yaratığıdır ve Allah yarattığı ile vasıflanmaz. Dedi ki: Senin nebi olduğunu kim biliyor? Etrafında ne varsa taş ve başka şeyler açık bir Arapçayla konuşmayan kalmadı: Ya Subbuhtu! Muhakkak ki Rasûlullah’tır. Subbuhtu dedi ki: Billahi bugün gibi çok açık bir şey görmedim. Sonra dedi ki: Şehadet ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur ve Muhammed Rasûlullah’tır.      

1795- عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ دَعَانِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَوَجَّهَنِي إِلَى الْيَمَنِ لَأُصْلِحَ بَيْنَهُمْ فَقُلْتُ لَهُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّهُمْ قَوْمٌ كَثِيرٌ وَأَنَا شَابٌّ حَدَثٌ فَقَالَ لِي: يَا عَلِيُّ إِذَا صِرْتَ بِأَعْلَى عَقَبَةِ فِيقَ فَنَادِ بِأَعْلَى صَوْتِكَ يَا شَجَرُ يَا مَدَرُ يَا ثَرَى مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ يُقْرِئُكُمُ السَّلَامَ.

قَالَ: فَذَهَبْتُ فَلَمَّا صِرْتُ بِأَعْلَى عَقَبَةِ فِيقَ أَشْرَفْتُ عَلَى الْيَمَنِ فَإِذَا هُمْ بِأَسْرِهِمْ مُقْبِلُونَ نَحْوِي مُشْرِعُونَ أَسِنَّتَهُمْ مُتَنَكِّبُونَ قِسِيَّهُمْ شَاهِرُونَ سِلَاحَهُمْ فَنَادَيْتُ بِأَعْلَى صَوْتِي: يَا شَجَرُ يَا مَدَرُ يَا ثَرَى مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يُقْرِئُكُمُ السَّلَامَ قَالَ: فَلَمْ تَبْقَ شَجَرَةٌ وَلَا مَدَرَةٌ وَلَا ثَرًى إِلَّا ارْتَجَّتْ بِصَوْتٍ وَاحِدٍ: وَعَلَى مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ وَعَلَيْكَ السَّلَامُ فَاضْطَرَبَتْ قَوَائِمُ الْقَوْمِ وَارْتَعَدَتْ رُكَبُهُمْ وَوَقَعَ السِّلَاحُ مِنْ أَيْدِيهِمْ وَأَقْبَلُوا مُسْرِعِينَ فَأَصْلَحْتُ بَيْنَهُمْ وَانْصَرَفْتُ‌.

1795- Emîr'ül Müminîn Ali ibni Ebu Talib aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi beni çağırdı ve aralarını bulmam için beni Yemen’e gönderdi. Dedim ki: Ya Rasûlullah! Onlar sayıları çok olan bir kavimdir ve ben de çok gencim. Bana dedi ki: Ya Ali! Fiyg geçidinin en yüksek yerine ulaştığında en yüksek sesinle ey ağaç, ey kurumuş çamur, ey toprak Muhammed Rasûlullah size selam söylüyor diye seslen.

Ben de gittim Fiyg geçidinin en yüksek yerine geldiğimde Yemen’e baktım, hepsi topluca süngülerini doğrultmuş, abalarını omuzlarına atmış, silahlarını çekmiş bana doğru geliyorlardı. Bunun üzerine en yüksek sesimle ey ağaç, ey kurumuş çamur, ey toprak Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi size selam söylüyor diye seslendim. Ne ağaç kaldı ne kurumuş çamur ne toprak, tek bir sesle cevap verdiler ve Rasûlullah Muhammed’e ve sana selam olsun. Bunun üzerine kavmin güçlüleri çaresizliğe düştü, dizleri titredi, silah ellerinden düştü. Hızlıca geldiler, aralarını düzelttim ve ayrıldım.

1796- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: لَمَّا قُتِلَ الْحُسَيْنُ أَرْسَلَ مُحَمَّدُ بْنُ الْحَنَفِيَّةِ إِلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَخَلَا بِهِ ثُمَّ قَالَ لَهُ: يَا ابْنَ أَخِي قَدْ عَلِمْتُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كَانَ قَدْ جَعَلَ الْوَصِيَّةَ وَالْإِمَامَةَ مِنْ بَعْدِهِ إِلَى عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ ثُمَّ إِلَى الْحَسَنِ ثُمَّ إِلَى الْحُسَيْنِ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ وَقَدْ قُتِلَ أَبُوكَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَلَمْ يُوصِ وَأَنَا عَمُّكَ وَصِنْوُ أَبِيكَ وَوِلَادَتِي مِنْ عَلِيٍّ وَأَنَا فِي سِنِّي وَقَدِيمِي أَحَقُّ بِهَا مِنْكَ فِي حَدَاثَتِكَ فَلَا تُنَازِعْنِي الْوَصِيَّةَ وَالْإِمَامَةَ وَلَا تُجَانِبْنِي.

فَقَالَ لَهُ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ: يَا عَمِّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تَدَّعِ مَا لَيْسَ لَكَ بِحَقٍ إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجاهِلِينَ‌ يَا عَمِّ إِنَّ أَبِي صَلَوَاتُ اللهُ عَلَيْهِ أَوْصَى إِلَيَّ قَبْلَ أَنْ يَتَوَجَّهَ إِلَى الْعِرَاقِ وَعَهِدَ إِلَيَّ فِي ذَلِكَ قَبْلَ أَنْ يُسْتَشْهَدَ بِسَاعَةٍ وَهَذَا سِلَاحُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عِنْدِي فَلَا تَتَعَرَّضْ لِهَذَا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكَ نَقْصَ الْعُمُرِ وَتَشَتُّتَ الْحَالِ تَعَالَ حَتَّى نَتَحَاكَمَ إِلَى الْحَجَرِ الْأَسْوَدِ وَنَسْأَلَهُ عَنْ ذَلِكَ.

قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: وَكَانَ الْكَلَامُ بَيْنَهُمَا بِمَكَّةَ فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا الْحَجَرَ فَقَالَ عَلِيٌّ لِمُحَمَّدٍ: ابْدَأْ وَابْتَهِلْ إِلَى اللَّهِ وَسَلْهُ أَنْ يُنْطِقَ لَكَ فَسَأَلَهُ مُحَمَّدٌ وَابْتَهَلَ فِي الدُّعَاءِ وَسَأَلَ اللَّهَ ثُمَّ دَعَا الْحَجَرَ فَلَمْ يُجِبْهُ فَقَالَ لَهُ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَمَا إِنَّكَ يَا عَمِّ لَوْ كُنْتَ وَصِيّاً وَإِمَاماً لَأَجَابَكَ فَقَالَ لَهُ مُحَمَّدٌ فَادْعُ أَنْتَ يَا ابْنَ أَخِي وَسَلْهُ فَدَعَا اللَّهَ عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ بِمَا أَرَادَ ثُمَّ قَالَ: أَسْأَلُكَ بِالَّذِي جَعَلَ فِيكَ مِيثَاقَ الْأَنْبِيَاءِ وَمِيثَاقَ الْأَوْصِيَاءِ وَمِيثَاقَ النَّاسِ أَجْمَعِينَ لَمَّا أَخْبَرْتَنَا مَنِ الْوَصِيُّ وَالْإِمَامُ بَعْدَ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَتَحَرَّكَ الْحَجَرُ حَتَّى كَادَ أَنْ يَزُولَ عَنْ مَوْضِعِهِ ثُمَّ أَنْطَقَهُ اللَّهُ بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ فَقَالَ: اللَّهُمَّ إِنَّ الْوَصِيَّةَ وَالْإِمَامَةَ بَعْدَ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ بْنِ فَاطِمَةَ بِنْتِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَوَاتُ اللَّهِ عَلَيْهِم فَانْصَرَفَ مُحَمَّدُ بْنُ الْحَنَفِيَّةِ وَهُوَ يَتَوَلَّى عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ.

1796- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Huseyn aleyhisselam öldürüldüğünde Muhammed ibni Hanefiyye Ali ibni Huseyn (Zeynul Âbidin) aleyhisselama haber gönderdi ve onunla yalnız kaldı ve dedi ki: Ey kardeşimin oğlu! Sen de biliyorsun ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi vasiyeti ve imameti kendisinden sonra Ali ibni Ebu Talib’e karar kıldı. Sonra Hasan’a, sonra Huseyn’e aleyhimusselam. Baban öldürüldü sallallahu aleyh ve vasiyet etmedi ve ben senin amcanım ve babanın benzeriyim. Aynı kökten geliyoruz, Ali’nin çocuğuyum. Yaşımla ve tecrübemle ona senin gençliğine göre senden daha müstehakım, vasiyet ve imamet hususunda benimle çekişme ve beni kenara itme.

Ali ibni Huseyn ona dedi ki: Ey amca! Allah’a karşı takvalı ol, senin olmayan şeyde iddia etme. Cahillerden olman hususunda sana nasihat ediyorum. Ey amca! Babam salevatullahi aleyh Irak’a hareketinden önce bana vasiyet etti ve şehid olmadan bir saat önce onun hakkında bana ahid verdi. İşte bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin silahı benim yanımda, sakın bu işe kalkışma. Senin ömrünün kısalmasından, halinin perişan olmasından korkuyorum. Gel Hacerul Esved’in hakemliğine gidelim ve ondan soralım.

İkisinin arasındaki konuşma Mekke’deydi. Çıktılar ve Hacer’e geldiler. Ali Muhammed’e dedi ki: Sen başla, Allah’a yalvar ve ondan Hacer’i senin için konuşturmasını iste. Muhammed duasında yalvardı, Allah’tan istedi sonra Hacer’i çağırdı ama ona karşılık vermedi. Al ibni Huseyn aleyhisselam ona dedi ki: Ey amca gerçekten de sen vasi ve imam olsaydın sana karşılık verirdi. Muhammed dedi ki: Sen dua et ey kardeşimin oğlu konuşturmasını iste. Ali ibni Huseyn istediği şeyde Allah’a dua etti. Sonra dedi ki: Nebilerin, vasilerin ve bütün insanlarının misakını sende kılanın hürmetine istiyorum, Huseyn ibni Ali’den sonra vasi ve imam kimdir bize haber ver. Bunun üzerine Hacer hareket etti, az daha yerinden çıkacaktı. Sonra Allah onu açık bir Arapça konuşturdu. Dedi ki: Allah’ım vasiyet ve imamet Huseyn ibni Ali aleyhisselamdan sonra Ali ibni Huseyn ibni Ali ibni Fatime binti Rasûlullaha geçti salevatullahi aleyhim. Bunun üzerine Muhammed ibni Hanefiyye oradan ayrıldı ve o Ali ibni Huseyn’i veli ediniyor.    

1798- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: سُمَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَوْمَ خَيْبَرَ فَتَكَلَّمَ اللَّحْمُ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي مَسْمُومٌ قَالَ: فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: عِنْدَ مَوْتِهِ الْيَوْمَ قَطَّعَتْ مَطَايَايَ الْأُكْلَةُ الَّتِي أَكَلْتُ بِخَيْبَرَ وَمَا مِنْ نَبِيٍّ وَلَا وَصِيٍّ إِلَّا شَهِيدٌ.  

1798- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi Hayber günü zehirlendi. Et konuştu ve dedi ki: Ya Rasûlullah! Ben zehirlendim. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi ölüm anında dedi ki: Hayber günü yediğim o yemek bugün gücümü kırdı. Hiçbir nebi ve vasi yoktur ki mutlaka şehit olmasın.

1801- عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ الْأَكْرَمِ الْأَنْصَارِيِّ ثُمَّ النَّجَّارِيِ‌: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ دَخَلَ هُوَ وَسَهْلُ بْنُ حُنَيْفٍ وَخَالِدُ بْنُ أَيُّوبَ الْأَنْصَارِيُّ حَائِطاً مِنْ حِيطَانِ بَنِي نَجَّارٍ فَلَمَّا دَخَلَ نَادَاهُ حَجَرٌ عَلَى رَأْسِ بِئْرٍ لَهُمْ عَلَيْهَا السَّوَانِي يَصِيحُ: عَلَيْكَ السَّلَامُ يَا مُحَمَّدُ اشْفَعْ لِي إِلَى رَبِّكَ أَنْ لَا يَجْعَلَنِي مِنْ حِجَارَةِ جَهَنَّمَ الَّتِي يُعَذَّبُ بِهَا الْكَفَرَةُ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَرَفَعَ يَدَيْهِ: اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلْ هَذَا الْحَجَرَ مِنْ أَحْجَارِ جَهَنَّمَ ثُمَّ نَادَاهُ الرَّمْلُ: السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا مُحَمَّدُ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ ادْعُ اللَّهَ رَبَّكَ أَنْ لَا يَجْعَلَنِي مِنْ كِبْرِيتِ جَهَنَّمَ فَرَفَعَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَدَيْهِ وَقَالَ: اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلْ هَذَا الرَّمْلَ مِنْ كِبْرِيتِ جَهَنَّمَ.

فَلَمَّا دَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ إِلَى النَّخْلِ تَدَلَّتِ الْعَرَاجِينُ فَأَخَذَ مِنْهَا رَسُولُ اللَّهِ فَأَكَلَ وَأَطْعَمَ ثُمَّ دَنَا مِنَ الْعَجْوَةِ فَلَمَّا أَحَسَّتْهُ سَجَدَتْ فَبَارَكَ عَلَيْهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ قَالَ: اللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَيْهَا وَانْفَعْ بِهَا فَمِنْ ثَمَّ رَوَتِ الْعَامَّةُ أَنَّ الْكَمْأَةَ مِنَ الْمَنِّ وَثِمَارَهَا شِفَاءٌ لِلْعَيْنِ وَالْعَجْوَةَ مِنَ الْجَنَّةِ.

1801- İbrahim ibni Abdulkerim Ensari şöyle rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi, Sehil ibni Hanif ve Halid ibni Eyüp Ensari Neccaroğullarının bostanlarından bir bostana girdiler. Girdiğinde kuyunun başındaki taş nida etti. Onların onun başında kovaları vardı: Aleykesselam ya Muhammed! Rabb’inin beni cehennem taşlarından bir taş yapmaması için ki o taşla kafirlere azap eder bana şefaat et. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi ellerini kaldırdı ve dedi ki: Allah’ım bu taşı cehennem taşlarından bir taş yapma. Sonra kum ona nida etti: Esselamu aleyke ya Muhammed ve rahmetullahi ve berakatuh! Beni cehennemin kibriti yapmaması için Rabb’in Allah’a dua et. Nebi sallallahu aleyhi ve alihi elini kaldırdı ve dua etti: Allah’ım bu kumu cehennem kibriti yapma.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi hurma ağacına yaklaştığında salkımlarını sarkıttı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ondan aldı yedi ve yedirdi. Sonra acveye hurmasına yaklaştı. Acve onu hissettiğinde secde etti. Bunun üzerine Resullullah sallallahu aleyhi ve alihi onu bereketlendirdi ve dua etti: Allah'ım onu bereketlendir ve ona fayda ver. Ondan sonra çoğunluk rivayet etti: Kozası nimettendir ve meyvesi de göz için şifadır ve acve cennettendir.     

(Bu babda konuyla alakalı sekiz tane rivayet vardı.)   

18. Bab: İmamların Acayiplikleriyle Alakalı Başka Bir Bab

1804- عَنْ نَصْرِ بْنِ قَابُوسَ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْكَ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (وَ ظِلٍّ مَمْدُودٍ وَماءٍ مَسْكُوبٍ وَفاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ لا مَقْطُوعَةٍ وَلا مَمْنُوعَةٍ) قَالَ: يَا نَصْرُ إِنَّهُ وَاللهِ لَيْسَ حَيْثُ تَذْهَبُ النَّاسُ إِنَّمَا هُوَ الْعَالِمُ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهُ.

1804- Nasr ibni Gabus şöyle rivayet eder: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Uzatılmış bir gölge* Dökülmüş bir su* Bolca meyveler* Kesintisiz ve yasaksız. Vakia 30-33) ayetini sordum. Dedi ki: Ya Nasr! Vallahi o insanların anladığı gibi değil o sadece alimdir ve ondan çıkan şeydir.  

1805- عَنْ نَصْرِ بْنِ قَابُوسَ قَالَ‌: سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْكَ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (وَ بِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَشِيدٍ) قَالَ: الْبِئْرُ الْمُعَطَّلَةُ الْإِمَامُ الصَّامِتُ وَالْقَصْرُ الْمَشِيدُ الْإِمَامُ النَّاطِقُ.

1805- Nasr ibni Gabus şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Allah Azze ve Celle’nin (Tatil olmuş bir kuyu ve yükseltilmiş bir saray. Hac 45) ayetini sordum dedi ki: Tatil olmuş bir kuyu susan imamdır, yükseltilmiş bir saray konuşan imamdır.

1806- عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا عَلَيْكَ السَّلَامُ قَالَ:‌ سَأَلْتُهُ فَقُلْتُ قَوْلُهُ‌: (الرَّحْمنُ عَلَّمَ الْقُرْآنَ)‌ قَالَ: إِنَّ اللَّهَ عَلَّمَ‌ الْقُرْآنَ قَالَ: قُلْتُ: (خَلَقَ الْإِنْسانَ عَلَّمَهُ الْبَيانَ)‌ قَالَ: ذَاكَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَّمَهُ بَيَانَ كُلِّ شَيْ‌ءٍ مِمَّا يَحْتَاجُ النَّاسُ إِلَيْهِ.

1806- Hasan ibni Halit şöyle rivayet etti: Ebul Hasan Rıza aleyhisselama Allah’ın (Rahman* Kur’an’ı öğretti. Rahman 1-2) ayetini sordum. Dedi ki: Allah Kuran’ı öğretti. Dedim ki: (İnsanı yarattı* Ona beyanı öğretti. Rahman 3-4) dedi ki: O Emîr'ül Müminîn’dir, ona insanların kendisine ihtiyaç duyacağı her şeyin açıklamasını öğretti.

1809- عَنْ كَامِلٍ التَّمَّارِ قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْكَ السَّلَامُ ذَاتَ يَوْمٍ فَقَالَ لِي: يَا كَامِلُ اجْعَلُوا لَنَا رَباً نَؤُبُّ إِلَيْهِمْ وَقُولُوا فِينَا مَا شِئْتُمْ قَالَ: قُلْتُ: نَجْعَلُ لَكُمْ رَبّاً تَؤُوبُّونَ إِلَيْهِ وَنَقُولُ فِيكُمْ مَا شِئْنَا؟! قَالَ: فَاسْتَوَى جَالِساً ثُمَّ قَالَ: وَمَا عَسَى أَنْ نَقُولَ: وَاللهِ مَا خَرَجَ إِلَيْكُمْ مِنْ عِلْمِنَا إِلَّا أَلْفاً غَيْرَ مَعْطُوفَةٍ.

1809- Kâmil Temmar şöyle rivayet etti: Bir gün Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Bana dedi ki: Ya Kâmil! Bize kendisine yöneldiğimiz bir Rab karar kılın ve hakkımızda ne isterseniz deyin. Dedim ki: Size kendisine yöneldiğiniz bir Rab kılalım ve hakkınızda ne istersek diyelim mi? Oturduğu yerde doğruldu ve dedi ki: Ne diyebilirim. Vallahi ilmimizden size yarım eliften başka bir şey çıkmadı.

1810- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْكَ السَّلَامُ قَالَ‌: جَاءَ أَعْرَابِيٌّ حَتَّى قَامَ عَلَى بَابِ الْمَسْجِدِ فَتَوَسَّمَ فَرَأَى أَبَا جَعْفَرٍ فَعَقَلَ نَاقَتَهُ وَدَخَلَ وَجَثَى عَلَى رُكْبَتَيْهِ وَعَلَيْهِ شَمْلَةٌ لَهُ.

فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْكَ السَّلَامُ: مِنْ أَيْنَ جِئْتَ يَا أَعْرَابِيُّ؟ قَالَ: جِئْتُ مِنْ أَقْصَى الْبُلْدَانِ قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْكَ السَّلَامُ: الْبُلْدَانُ أَوْسَعُ مِنْ ذَاكَ فَمِنْ أَيْنَ جِئْتَ؟ قَالَ: جِئْتُ مِنْ الْأَحْقَافِ أَحْقَافِ عَادٍ.

قَالَ: نَعَمْ فَرَأَيْتَ ثَمَّةَ سِدْرَةً إِذَا مَرَّ التُّجَّارُ بِهَا اسْتَظَلُّوا بِفَيْئِهَا؟ قَالَ: وَمَا عِلْمُكَ جَعَلَنِيَ اللَّهُ فِدَاكَ؟ قَالَ: هُوَ عِنْدَنَا فِي كِتَابٍ وَأَيَّ شَيْ‌ءٍ رَأَيْتَ أَيْضاً؟ قَالَ: رَأَيْتُ وَادِياً مُظْلِماً فِيهِ الْهَامُّ وَالْبُومُ لَا يُبْصَرُ قَعْرُهُ.

قَالَ: وَتَدْرِي مَا ذَاكَ الْوَادِي؟ قَالَ: لَا وَاللَّهِ مَا أَدْرِي قَالَ: ذَاكَ بَرَهُوتُ فِيهِ نَسَمَةُ كُلِّ كَافِرٍ ثُمَّ قَالَ: أَيْنَ بَلَغْتَ؟ قَالَ: فَقُطِعَ بِالْأَعْرَابِيِّ فَقَالَ: بَلَغْتَ قَوْماً جُلُوساً فِي مَجَالِسِهِمْ لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ وَلَا شَرَابٌ إِلَّا أَلْبَانَ أَغْنَامِهِمْ فَهِيَ طَعَامُهُمْ وَشَرَابُهُمْ ثُمَّ نَظَرَ إِلَى السَّمَاءِ فَقَالَ: اللَّهُمَّ الْعَنْهُ.

فَقَالَ لَهُ جُلَسَاؤُهُ: مَنْ هُوَ جُعِلْنَا فِدَاكَ؟ قَالَ: هُوَ قَابِيلُ يُعَذَّبُ بِحَرِّ الشَّمْسِ وَزَمْهَرِيرِ الْبَرْدِ ثُمَّ جَاءَهُ رَجُلٌ آخَرُ فَقَالَ لَهُ: رَأَيْتَ جَعْفَراً؟ فَقَالَ الْأَعْرَابِيُّ: وَمَنْ جَعْفَرٌ هَذَا الَّذِي يَسْأَلُ عَنْهُ؟ قَالُوا: ابْنُهُ قَالَ: سُبْحَانَ اللَّهِ! وَمَا أَعْجَبَ هَذَا الرَّجُلَ يُخْبِرُنَا مِنْ خَبَرِ السَّمَاءِ وَلَا يَدْرِي أَيْنَ ابْنُهُ!

1810- Muhammed ibni Muslim Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Bir çöl arabı geldi ve mescidin kapısında durdu ve içeriye bakındı. Ebu Cafer aleyhisselamı gördüğünde devesini bağladı ve içeri girdi, dizlerinin üzerine çöktü, üzerinde örtüsü vardı.

Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Ey çöl arabı nereden geldin? Dedi ki: Ülkenin en uzağından geldim. Ebu Cafer aleyhisselam dedi ki: Ülke o dediğinden daha geniş. Nereden geldin? Dedi ki: Ahkaftan ([16]) Ad kavminin ahkafından geldim.

Dedi ki: Evet, oradaki sidre ağacını gördün mü? Tacirler oradan geçerken onun altında gölgelenirler? Dedi ki: Allah beni sana feda etsin nereden biliyorsun? Dedi ki: O bizim yanımızdaki bir kitapta yazılıdır. Başka ne gördün? Dedi ki: Karanlık bir vadi gördüm. Vadide ham kuşu ([17]) ve baykuş vardı. Çukuru görünmüyordu.

Dedi ki: O vadinin ne olduğunu biliyor musun? Dedi ki: Hayır vallahi bilmiyorum. Dedi ki: O Berahut’tur. Bütün kafirlerin ruhları oradadır. Nereye ulaştın? Çöl arabı konuşmadı. Dedi ki: Bir kavme ulaştın, kendi meclislerinde oturuyorlardı. Koyunlarının sütünden başka yiyecekleri ve içecekleri yoktu. Yiyecekleri ve içecekleri oydu. Sonra semaya bakıp dedi ki: Allah’ım ona lanet et.

Beraber oturdukları dedi ki: Sana feda olalım o kim? Dedi ki: O Kabil Güneş’in sıcaklığıyla ve soğuğun zemherisiyle azaplanır. Sonra başka bir adam geldi ona dedi ki: Cafer’i gördün mü? Çöl arabı dedi ki: Bu sorulan Cafer kim? Dediler ki: Onun oğlu. Dedi ki: Subhanellah! Bu adam ne kadar acaip, bize semadan haberler veriyor ama oğlunun nerede olduğunu bilmiyor.

1811- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ قَالَ:‌ دَخَلْتُ أَنَا وَأَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَسْجِدَ الرَّسُولِ فَإِذَا بِطَاوُسٍ الْيَمَانِيِّ يَقُولُ لِأَصْحَابِهِ: تَدْرُونَ مَتَى قُتِلَ نِصْفُ النَّاسِ؟ فَسَمِعَهُ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ نِصْفُ النَّاسِ قَالَ: إِنَّمَا هُوَ رُبُعُ النَّاسِ إِنَّمَا هُوَ آدَمُ وَحَوَّاءُ وَقَابِيلُ وَهَابِيلُ قَالَ: صَدَقْتَ يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ.

قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ مُسْلِمٍ: قُلْتُ فِي نَفْسِي: هَذِهِ وَاللَّهِ مَسْأَلَةٌ قَالَ: فَغَدَوْتُ إِلَيْهِ فِي مَنْزِلِهِ فَلَبِسَ ثِيَابَهُ وَأُسْرِجَ لَهُ قَالَ: فَبَدَأَنِي بِالْحَدِيثِ قَبْلَ أَنْ أَسْأَلَهُ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدَ بْنَ مُسْلِمٍ إِنَّ بِالْهِنْدِ أَوْ بِتِلْقَاءِ الْهِنْدِ رَجُلٌ مُلْبَسٌ الْمُسُوحَ مَغْلُولَةً يَدُهُ إِلَى عُنُقِهِ مُوَكّلٌ بِهِ عَشَرَةُ رَهْطٍ يَفْنَى النَّاسُ وَلَا يَفْنُونَ كُلَّمَا ذَهَبَ وَاحِدٌ جُعِلَ مَكَانَهُ آخَرُ يَدُورُ مَعَ الشَّمْسِ حَيْثُ مَا دَارَتْ يُعَذَّبُ بِحَرِّ الشَّمْسِ وَزَمْهَرِيرِ الْبَرْدِ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ قَالَ: قُلْتُ: وَمَنْ ذَا جَعَلَنِيَ اللَّهُ فِدَاكَ؟ قَالَ: ذَاكَ قَابِيلُ.

1811- Muhammed ibni Muslim şöyle rivayet etti: Ben ve Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam resulün mescidine girdik. O esnada Tavus Yemani arkadaşlarına şöyle diyordu: İnsanların yarısı ne zaman öldürüldü biliyor musunuz? Ebu Cafer onun insanların yarısı sözünü işitti ve dedi ki: Sadece insanların çeyreği. Âdem, Havva, Kabil ve Habil. Dedi ki: Doğru dedin ey Rasûlullah’ın oğlu!

Muhammed ibni Muslim dedi ki: Kendi kendime dedim ki: Vallahi bu bir meseledir. Sabah erkenden evine gittim. Elbiselerini giydi, bineği eyerlendi. Ben ona sormadan o söze başladı ve dedi ki: Ya Muhammed ibni Muslim! Hindistan’da veya Hindistan’ın karşısında bir adam var; ruhban kıyafetleri giydirilmiş, elleri boynuna bağlanmış. Ona on kişilik bir tim vekil edilmiştir. İnsanlar tükenir, onlar tükenmez. Onlardan birisi giderse yerine başkası getirilir. Güneş nereye dönerse o da oraya doğru döner. Saatin gelişine kadar güneşin sıcaklığıyla ve soğuğun zemherisiyle azaplanır. Dedim ki: Allah beni sana feda etsin kim bu? Dedi ki: O Kabil.

1822- قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: كُلَّمَا لَمْ يَخْرُجْ مِنْ هَذَا الْبَيْتِ فَهُوَ بَاطِلٌ.

1822- Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselam şöyle dedi: Her zaman bu evden çıkmayan şey o batıldır.

1826- عَنْ عَبْدِ الْمُؤْمِنِ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ لَهُ: لِمَ سُمِّيَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ؟ فَقَالَ لِي: لِأَنَّ مِيرَةَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ هُوَ كَانَ يَمِيرُهُمُ الْعِلْمَ.

1826- Abdul Mumin Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ona dedim ki: Emîr'ül Müminîn aleyhisselam neden Emîr'ül Müminîn olarak isimlendi? Dedi ki: Çünkü muminlerin rızkı ondandır. Onlara ilim rızkı hazırlardı.

1827- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ (هذا صِراطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ) قَالَ: هُوَ وَاللَّهِ عَلِيٌّ هُوَ وَاللَّهِ الْمِيزَانُ وَالصِّرَاطُ.

1827- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: (Dedi ki: İşte bu bana doğru gelen sırattır. Hicr 21) Vallahi o Ali’dir, vallahi o mizandır ve sırattır.

1828- عَنِ الْكَلْبِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قَالَ لِي: كَمْ لِمُحَمَّدٍ اسْمٌ فِي الْقُرْآنِ قَالَ: قُلْتُ: اسْمَانِ أَوْ ثَلَاثٌ فَقَالَ: يَا كَلْبِيُّ لَهُ عَشَرَةُ أَسْمَاءَ: (وَ ما مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ) وَ(مُبَشِّراً بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ) وَ(لَمَّا قامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَداً) وَ(طه ما أَنْزَلْنا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقى)‌ وَ(يس وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ عَلى‌ صِراطٍ مُسْتَقِيمٍ)‌ وَ(ن وَالْقَلَمِ وَما يَسْطُرُونَ‌) وَ(ما أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ) وَ(يا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ)‌ وَ(يا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ) وَ(قَدْ أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكُمْ ذِكْراً رَسُولًا) فَالذِّكْرُ اسْمٌ مِنْ أَسْمَاءِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَنَحْنُ أَهْلُ الذِّكْرِ فَاسْأَلْ يَا كَلْبِيُّ عَمَّا بَدَا لَكَ قَالَ: فَأُنْسِيتُ وَاللَّهِ الْقُرْآنَ كُلَّهُ فَمَا حَفِظْتُ مِنْهُ حَرْفاً أَسْأَلُهُ عَنْهُ.

1828- Kelbi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Kur’an’da Muhammed’in kaç tane ismi var? Dedim ki: İki ya da üç isim. Dedi ki: Ya Kelbi! Onun on tane ismi var: (Muhammed, ancak bir resuldür. Ondan önce nice resuller geldi geçti. Â-li İmran 144) ve (Benden sonra ismi Ahmed olan müjdeleyici bir resul gelecek. Saff 6) ve (Allah’ın kulu ona duaya kalktığında onun üzerine neredeyse keçeleşecek kadar üşüşüyorlardı. Cin 19) ve (Taha* Kur’an’ı sana sıkıntı çekmen için indirmedik. Taha 1-2) ve (Yasin* Hekim olan Kur’an’a and olsun* Muhakkak ki sen mursellerdensin* Sıratı mustekim üzerinesin. Yasin 1-4) ve (Nun* Kaleme and olsun ve yazdıklarına* Sen Rabb’inin nimetiyle mecnun olmadın. Kalem 1-2) ve (Ey giysisine sarınıp örtünen. Müzzemmil 1) ve (Ey toprağa sarınıp örtünen. Müddessir 1) ve (Biz sana zikri indirdik* resulü. Talak 10-11) Zikir Muhammed sallallahu aleyhi ve alihinin isimlerinden bir isimdir. Biz de Zikir’in ehliyiz. Ya Kelbi! Aklına geleni sor. Vallahi Ku’ran’ın hepsini unuttum. Ona soracağım bir harf dahi aklımda kalmadı. 

1829- عَنْ عَلِيِّ بْنِ جَعْفَرٍ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ سَمِعَهُ يَقُولُ‌: لَوْ أُؤْذَنُ لَأَخْبَرْنَا بِفَضْلِنَا قَالَ: قُلْتُ لَهُ: الْعِلْمُ مِنْهُ؟ قَالَ: فَقَالَ لِي: الْعِلْمُ أَيْسَرُ مِنْ ذَلِكَ.

1829- Ali ibni Cafer Ebul Hasan (Musa el-Kâzım) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Eğer bize izin verilseydi kesinlikle üstünlüğümüzü haber verirdik. Dedim ki: İlimde onlardan mıdır? Dedi ki: İlim onların en basitidir.

1837- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى قَالَ لِنَبِيِّهِ: (شَرَعَ لَكُم مِّنَ ٱلدِّينِ مَا وَصَّىٰ بِهِۦ نُوحًا وَٱلَّذِىٓ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِۦٓ إِبْرَٰهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَىٰٓ) مِنْ قَبْلِكَ (أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ)‌ إِنَّمَا يَعْنِي الْوَلَايَةَ (كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ ما تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ)‌ يَعْنِي كَبُرَ عَلَى قَوْمِكَ يَا مُحَمَّدُ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ مِنْ تَوْلِيَةِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَقَالَ: إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَخَذَ مِيثَاقَ كُلِّ نَبِيٍّ وَكُلِّ مُؤْمِنٍ لَيُؤْمِنَنَّ بِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلِيٍّ وَبِكُلِّ نَبِيٍّ وَبِالْوَلَايَةِ ثُمَّ قَالَ لِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: (أُولئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُداهُمُ اقْتَدِهْ‌) يَعْنِي آدَمَ وَنُوحاً وَكُلَّ نَبِيٍّ بَعْدَهُ.

1837- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allahu Teala nebisine dedi ki: (Dinden Nuh'a farzettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya farzettiğimizi sizin için de bir şeriat kıldı. Şura 13) Senden önce (Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye. Şura 13) Sadece velayeti kastediyor (Muşrikleri kendisine çağırdığın şey onlara ağır geldi. Şura 13) Yani ya Muhammed! Ali aleyhisselamın valiliğine onları davet edişin senin kavmine ağır geldi. Muhakkak ki Allah bütün nebilerin ve muminlerin misakını Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye ve Ali’ye mutlaka iman etmeleri konusunda aldı. Ve her nebiye de velayet konusunda. Sonra Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiye dedi ki: (İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayetine tabi ol. Enam 90) Yani Âdem, Nuh ve ondan sonraki bütün nebiler.   

1838- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ: لَقَدْ أَسْرَى بِي رَبِّي فَأَوْحَى إِلَيَّ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ مَا أَوْحَى وَكَلَّمَنِي فَكَانَ مِمَّا كَلَّمَنِي أَنْ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ عَلِيٌّ الْأَوَّلُ وَعَلِيٌّ الْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْ‌ءٍ عَلِيمٌ‌ فَقَالَ: يَا رَبِّ أَ لَيْسَ ذَلِكَ أَنْتَ؟ أَ لَسْتَ ذَلِكَ أَنْتَ؟ قَالَ: فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ إِنِّي أَنَا اللهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ‌ إِنِّي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا الْخالِقُ الْبارِئُ الْمُصَوِّرُ لِي مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرَضِينَ وَأَنَا الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ يَا مُحَمَّدُ أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا الْأَوَّلُ وَلَا شَيْ‌ءَ قَبْلِي وَأَنَا الْآخَرُ فَلَا شَيْ‌ءَ بَعْدِي وَأَنَا الظَّاهِرُ فَلَا شَيْ‌ءَ فَوْقِي وَأَنَا الْبَاطِنُ فَلَا شَيْ‌ءَ تَحْتِي وَأَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا بِكُلِّ شَيْ‌ءٍ عَلِيمٌ‌ يَا مُحَمَّدُ عَلِيٌّ الْأَوَّلُ أَوَّلُ مَنْ أُخِذَ مِيثَاقُهُ مِنَ الْأَئِمَّةِ يَا مُحَمَّدُ عَلِيٌّ الْآخِرُ آخِرُ مَنْ أَقْبِضُ رُوحَهُ مِنَ الْأَئِمَّةِ وَهِيَ الدَّابَّةُ الَّتِي تُكَلِّمُهُمْ يَا مُحَمَّدُ عَلِيٌّ الظَّاهِرُ أُظْهِرُ عَلَيْهِ جَمِيعَ مَا أَوْحَيْتُهُ إِلَيْكَ لَيْسَ لَكَ أَنْ تَكْتُمَ مِنْهُ شَيْئاً يَا مُحَمَّدُ عَلِيٌّ الْبَاطِنُ أُبْطِنُهُ سِرِّي الَّذِي أَسْرَرْتُهُ إِلَيْكَ وَلَيْسَ فِيمَا بَيْنِي وَبَيْنَكَ سِرٌّ أَزْوِيهِ يَا مُحَمَّدُ عَنْ عَلِيٍّ مَا خَلَقْتُ مِنْ حَلَالٍ أَوْ حَرَامٍ عَلِيٌّ عَلِيمٌ بِهِ.

1838- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin şöyle dediğini rivayet etti: Rabb’im beni semaya götürdü ve hicabın arkasından vahyettiğini vahyetti. Bana konuştu. Şu bana konuştuğu şeylerdendi: Ya Muhammed! Ali evveldir, Ali ahirdir, zahirdir ve batındır ve o her şeyi çok iyi bilendir. Dedi ki: Ya Rabbi! O sen değil misin? O sen değil misin? Dedi ki: Ya Muhammed! Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Gaybı ve görüneni bilirim. Rahman Rahim’im. Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Melik’im, Kuddus’um, Selam’ım, Mumin’im, Muheymin’im, Aziz’im, Cabbar’ım, Mutekebbir’im. Allah onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Yaratanım, yoktan var edenim, Şekil verenim, en güzel isimler benimdir. Semalarda ve arzlarda ne varsa beni tesbih ederler ve ben Aziz ve Hekim’im. Ya Muhammed! Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Ben Evvel’im, benden önce bir şey yoktur ve ben Ahir’im, benden sonra bir şey yoktur. Ben Zahir’im, benim üstümde bir şey yoktur. Ben Batın’ım, benim altımda bir şey yoktur. Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Ben her şeyi çok iyi bilirim.

Ya Muhammed! Ali evveldir, imamlardan evvel ona misak alındı. Ya Muhammed! Ali ahirdir, imamlardan en son onun ruhunu tutarım ve o onlara konuşan dabbedir. Ya Muhammed! Ali zahirdir, sana vahyettiğim her şey onda zahir olur. Sen ondan bir şey gizleyemezsin. Ya Muhammed! Ali batındır, sana verdiğim sırrımı onun batınına yerleştirdim. Ya Muhammed! Seninle benim aramda olan sırrımı Ali’den gizleyemezsin. Helalden ve haramdan ne yarattıysam Ali onu çok iyi bilir.

1839- قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبَانٍ الزَّيَّاتُ:‌ قُلْتُ لِلرِّضَا عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّ قَوْماً مِنْ مَوَالِيكَ سَأَلُونِي أَنْ تَدْعُوَ اللَّهَ لَهُمْ قَالَ: فَقَالَ: وَاللَّهِ إِنِّي لَأَعْرِضُ أَعْمَالَهُمْ عَلَى اللَّهِ فِي كُلِّ يَوْمٍ.

1839- Abdullah ibni Eban Zeyyat şöyle rivayet etti: Rıza aleyhisselama dedim ki: Dostlarından bir kavim benden senin onlar için Allah’a dua etmeni istediler. Bunun üzerine dedi ki: Vallahi onların amellerini her gün Allah’a ben sunuyorum.

1843- عَنْ بُرَيْدٍ الْعِجْلِيِّ قَالَ:‌ سَأَلْتُ أَبَا جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَنْ قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى‌: (صُحُفاً مُطَهَّرَةً فِيها كُتُبٌ قَيِّمَةٌ) قَالَ: هُوَ حَدِيثُنَا فِي صُحُفٍ مُطَهَّرَةٍ مِنَ الْكَذِبِ.

1843- Bureyd İcli şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama Allahu Teala’nın: (Tertemiz sahifeler* Onların içinde dosdoğru yazılmış hükümler vardır. Beyyine. 2-3)? Dedi ki: O sahifelerdeki bizim hadisimizdir, yalandan tertemizdir.

(Bu babda konuyla alakalı elli üç tane rivayet vardı.)

19. Bab: İnsanların Yanında Bulunan İlimlerin Hak Olanı Â-li Muhammed’in İmamlarından Onlara Ulaşmıştır, Görüş Kıyas ve Batıl Kendi Nefislerindendir

1855- عَنْ زُرَارَةَ قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لِي رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ: سَلْهُ عَنْ قَوْلِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ (سَلُونِي عَمَّا شِئْتُمْ وَلَا تَسْأَلُونَنِي عَنْ شَيْ‌ءٍ إِلَّا أَنْبَأْتُكُمْ بِهِ) قَالَ: فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ: إِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ عِنْدَهُ عِلْمُ شَيْ‌ءٍ إِلَّا شَيْءٌ خَرَجَ عِلْمُهُ مِنْ عِنْدِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَلْيَذْهَبِ النَّاسُ حَيْثُ شَاءُوا فَوَ اللَّهِ لَيَأْتِيَنَّ الْأَمْرُ مِنْ هَاهُنَا وَأَشَارَ بِيَدِهِ إِلَى صَدْرِهِ.

1855- Zurare şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın yanındaydım. Kufe’nin ehlinden bir adam bana dedi ki: Ona Emîr'ül Müminîn aleyhisselamın ‘’İstediğiniz şeyden bana sorun sormadığınız bir şey olmaz ki size onun haberini vermemiş olayım’’ sözünü sor. Ben de sordum. Dedi ki: Hiç kimse yok ki yanında bir ilim olsun, o Emîr'ül Müminîn aleyhisselamdan çıkmamış olsun. İnsanlar diledikleri yere gitsinler, vallahi kesinlikle emir buradan gelir –ve eliyle göğsünü işaret etti-.

1857- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: أَمَا إِنَّهُ لَيْسَ عِنْدَ أَحَدٍ عِلْمٌ وَلَا حَقٌّ وَلَا فُتْيَا إِلَّا شَيْ‌ءٌ أُخِذَ عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَعَنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ وَمَا مِنْ قَضَاءٍ يُقْضَى بِهِ بِحَقٍّ وَثَوَابٍ إِلَّا بَدْءُ ذَلِكَ وَمِفْتَاحُهُ وَسَبَبُهُ وَعِلْمُهُ مِنْ عَلِيٍّ وَمِنَّا فَإِذَا اخْتَلَفَ عَلَيْهِمْ أَمْرُهُمْ قَاسُوا وَعَمِلُوا بِالرَّأْيِ وَكَانَ الْخَطَاءُ مِنْ قِبَلِهِمْ إِذَا قَاسُوا وَكَانَ الصَّوَابُ إِذَا اتَّبِعُوا الْآثَارَ مِنْ قِبَلِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ.

1857- Muhammed ibni Müslim Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Mutlaka hiç kimse yoktur ki yanında bir ilim olsun veya hak olsun veya fetva olsun o Ali ibni Ebu Talib aleyhisselamdan ve biz Ehli Beyt’ten alınmamış olsun. Hiçbir hüküm yok ki hakka ve isabete hükmedilsin ve onun başlangıcı, anahtarı, sebebi ve ilmi Ali aleyhisselamdan ve bizden olmamış olsun. İşler onlara karışık geldiğinde kıyas ederler ve görüşlerine göre amel ederler ve kıyas ettiklerinde hata onların tarafındandır. İsabet ise Ali aleyhisselamın tarafından gelen eserlere tabi olduklarındadır.

(Bu babda konuyla alakalı dört tane rivayet vardı.)

20. Bab: Â-li Muhammed’den Gelen Şeylerde Onlara Teslim Olmak

1859- عَنْ كَامِلٍ التَّمَّارِ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا كَامِلُ تَدْرِي مَا قَوْلُ اللَّهِ: (قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ)؟‌ قُلْتُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ! أَفْلَحُوا وَفَازُوا وَأُدْخِلُوا الْجَنَّةَ قَالَ: قَدْ أَفْلَحَ الْمُسَلِّمُونَ إِنَّ الْمُسَلِّمِينَ هُمُ النُّجَبَاءُ.

1859- Kâmil Temmar Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Kâmil! Allah’ın (Muminler kurtuldular. Muminin 1) ayetini biliyor musun? Dedim ki: Sana feda olayım kurtuldular, kazandılar, cennete koyuldular. Dedi ki: Musellimler ([18]) kurtuldular, muhakkak ki Musellimler; onlar soylulardır.

1861- عَنِ الْكَاهِلِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيما شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً) فَقَالَ: لَوْ أَنَّ قَوْماً عَبَدُوا اللَّهَ وَوَحَّدُوهُ ثُمَّ قَالُوا لِشَيْ‌ءٍ صَنَعَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لَوْ صَنَعَ كَذَا كَذَا خِلَافَ الَّذِي صَنَعَ لَكَانُوا بِذَلِكَ مُشْرِكِينَ ثُمَّ قَالَ: لَوْ أَنَّ قَوْماً عَبَدُوا اللهَ ثُمَّ قَالُوا لِشَيْءٍ الَّذِي صَنَعَهُ رَسُولُ اللهِ: لَوْ صَنَعَ كَذَا وَكَذَا أَوْ وَجَدُوا ذَلِكَ فِي أَنْفُسِهِمْ كَانُوا بِذَلِكَ مُشْرِكِينَ ثُمَّ قَالَ: (فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيما شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً).

1861- Kahili şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhiselam bu ayeti okudu: (Hayır! Rabb’ine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. Nisa 65) Sonra dedi ki: Eğer bir kavim Allah’a ibadet etseler ve onu birleseler ve sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin yaptığı bir şeyde deseler ki: Şöyle şöyle yapsaydı onun yaptığının hilafına ondan dolayı muşrik olurlar. Sonra dedi ki: Eğer bir kavim Allah’a ibadet etse sonra Rasûlullah’ın yaptığı bir şey hakkında deseler ki: Şöyle şöyle yapsaydı veya nefislerinde bulsalar onunla müşrik olurlar. Sonra dedi ki: (Hayır! Rabb’ine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa 65)

1863- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ يَهْلِكُ أَصْحَابُ الْكَلَامِ وَيَنْجُو الْمُسَلِّمُونَ إِنَّ الْمُسَلِّمِينَ هُمُ النُّجَبَاءُ.

1863- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Kelamcılar helak olurlar, Musellimler kurtulurlar. Muhakkak ki Musellimler; onlar soylulardır.

1865- عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (وَ مَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيها حُسْناً) قَالَ: فَقَالَ: الِاقْتَرَافُ التَّسْلِيمُ لَنَا وَالصِّدْقُ عَلَيْنَا وَأَنْ لَا يَكْذِبُ عَلَيْنَا.

1865- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Kim güzel bir amel işlerse, onun iyiliğini artırırız. Şura 23) ayeti hakkında şöyle dedi: Güzel amel işlemek bize teslim olmak, bizi doğrulamak ve bizi yalanlamamaktır.

1867- عَنْ سَعِيدِ بْنِ غَزْوَانَ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ يَقُولُ‌: وَاللَّهِ لَوْ آمَنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ ثُمَّ لَمْ يُسَلِّمُوا لَكَانُوا بِذَلِكَ مُشْرِكِينَ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ: (فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيما شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً).

1867- Said ibni Gezvan Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Vallahi eğer Allah’ın birliğine iman etseler, salatı eda etseler, zekâtı verseler sonra da Musellim olmasalar o yüzden müşrik olurlar. Sonra bu ayeti okudu: (Hayır! Rabb’ine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. Nisa 65)

1871- عَنْ كَامِلٍ التَّمَّارِ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا كَامِلُ‌ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ الْمُسَلِّمُونَ يَا كَامِلُ إِنَّ الْمُسَلِّمِينَ هُمُ النُّجَبَاءُ يَا كَامِلُ إِنَّ النَّاسَ أَشْبَاهُ الْغَنَمِ إِلَّا قَلِيلًا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنُ قَلِيلٌ.

1871- Kâmil Temmar Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Kâmil! Musellim Muminler kurtuldular. Ya Kâmil! Müsellimler; onlar soylulardır. Ya Kâmil! Muhakkak ki muminlerden az bir kısım hariç insanlar koyuna benzerler ve mumin azdır.

1872- عَنْ كَامِلٍ التَّمَّارِ قَالَ: كُنْتُ عِنْدَ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَحْدِي فَنَكَسَ رَأْسَهُ إِلَى الْأَرْضِ فَقَالَ: قَدْ أَفْلَحَ الْمُسَلِّمُونَ إِنَّ الْمُسَلِّمِينَ هُمُ النُّجَبَاءُ يَا كَامِلُ النَّاسُ كُلُّهُمْ بَهَائِمُ إِلَّا قَلِيلٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنُ غَرِيبٌ.

1872- Kâmil Temmar şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın yanındaydım. Başını yere eğdi ve dedi ki: Musellimler kurtuldular, muhakkak ki Musellimler; onlar soylulardır. Ya Kâmil! Muminlerden az bir kısım hariç insanların hepsi ahır hayvanı, davardır ve mumin gariptir.

1874- عَنِ الْمُفَضَّلِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: بِأَيِّ شَيْ‌ءٍ عَلِمَتِ الرُّسُلُ أَنَّهَا رُسُلٌ؟ قَالَ: قَدْ كُشِفَ لَهَا عَنِ الْغِطَاءَ قَالَ: قُلْتُ: بِأَيِّ شَيْ‌ءٍ عُلِمَ الْمُؤْمِنُ أَنَّهُ مُؤْمِنٌ؟ قَالَ: بِالتَّسْلِيمِ لِلَّهِ فِي كُلِّ مَا وَرَدَ عَلَيْهِ.

1874- Mufaddal ibni Ömer şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Resuller resul olduklarını nasıl bilirler? Dedi ki: Örtülü olanın üstü onlar için açılır. Dedim ki: Mumin, mumin olduğunu nasıl bilir? Dedi ki: Kendisine ulaşan her şeyde Allah’a teslim olmakla.

1879- عَنْ سَدِيرٍ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: تَرَكْتُ مَوَالِيَكَ مُخْتَلِفِينَ يَتَبَرَّأُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍ قَالَ: وَمَا أَنْتَ وَذَاكَ؟ إِنَّمَا كَلَّفَ اللَّهُ النَّاسَ ثَلَاثَةً مَعْرِفَةَ الْأَئِمَّةِ وَالتَّسْلِيمَ لَهُمْ فِيمَا يَرِدُ عَلَيْهِمْ وَالرَّدَّ إِلَيْهِمْ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ.

1879- Sedir şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Dostlarını ihtilaf eder bir halde bıraktım ki onların bazısı bazısından teberri ediyordu. Bunun üzerine dedi ki: Seninle ne alakası var? Allah insanları sadece üç şeyle mükellef tuttu: İmamları tanımak, kendilerine ulaşan şeyde onlara teslim olmak ve ihtilaf ettikleri şeyde de onlara havale etmek.

1880- عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَالِمٍ الْأَشَلِّ عَنْ أَبِيهِ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا سَالِمُ إِنَّ الْإِمَامَ هَادٍ مَهْدِيٌّ لَا يُدْخِلُهُ اللَّهُ فِي عَمَاءٍ وَلَا يُخْرِجُهُ عَنْ سُنَّتِهِ لَيْسَ لِلنَّاسِ النَّظَرُ فِي أَمْرِهِ وَلَا التَّخَيُّرُ عَلَيْهِ وَإِنَّمَا أُمِرُوا بِالتَّسْلِيمِ‌.

1880- Abdurrahman ibni Salim Eşelli babasından Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Salim! Muhakkak ki imam hadi ve mehdidir. Allah onu körlüğe sokmaz ve onu sünnetinden de çıkarmaz. İnsanların onun emrinde görüş ve seçme hakkı yoktur, sadece teslim olmakla emrolundular.

1881- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى: (إِنَّ الَّذِينَ قالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلائِكَةُ أَلَّا تَخافُوا وَلا تَحْزَنُوا) قَالَ: هُمُ الْأَئِمَّةُ وَيَجْرِي فِيمَنِ اسْتَقَامَ مِنْ شِيعَتِنَا وَسَلَّمَ لِأَمْرِنَا وَكَتَمَ حَدِيثَنَا عِنْدَ عَدُوِّنَا فَتَسْتَقْبِلُهُمُ الْمَلَائِكَةُ بِالْبُشْرَى مِنَ اللَّهِ بِالْجَنَّةِ وَقَدْ وَاللَّهِ مَضَى أَقْوَامٌ كَانُوا عَلَى مِثْلِ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ مِنَ الدِّينِ فَاسْتَقَامُوا وَسَلَّمُوا لِأَمْرِنَا وَكَتَمُوا حَدِيثَنَا وَلَمْ يُذِيعُوهُ عِنْدَ عَدُوِّنَا وَلَمْ يَشُكُّوا كَمَا شَكَكْتُمْ فَاسْتَقْبَلَتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ بِالْبُشْرَى مِنَ اللَّهِ بِالْجَنَّةِ.

1881- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam Allahu Teala’nın (Gerçekten de Rabb’imiz Allah'tır dediler ve sonra da dosdoğru durdular olanların üzerine melekler inerler. Korkmayın, üzülmeyin. Fussilet 30) ayeti hakkında şöyle dedi: Onlar imamlardır ve şialarımızdan dosdoğru duran, emrimize teslim olup hadisimizi düşmanlarımızın yanında saklayan kimse için de geçerlidir. Onları melekler Allah’tan cennetle müjdeleyip karşılayacaklar. Vallahi aynı sizin dinde üzerinde olduğunuz gibi bir kavim geçip gitti dosdoğru durdular ve emrimize teslim oldular, hadisimizi sakladılar ve düşmanlarımızın yanında yaymadılar. Sizin şek duyduğunuz gibi onlar şek duymadılar ve melekler onları Allah’tan cennetle müjdeleyip karşıladılar.

1884- عَنْ أَبِي الصَّبَّاحِ الْكِنَانِيِّ قَالَ:‌ كُنْتُ عِنْدَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا أَبَا الصَّبَّاحِ (قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ) قُلْتُ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ؟ قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: قَدْ أَفْلَحَ الْمُسَلِّمُونَ قَالَهَا ثَلَاثاً وَقُلْتُهَا ثَلَاثاً ثُمَّ قَالَ: إِنَّ الْمُسَلِّمِينَ هُمُ الْمُنْتَجَبُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ هُمْ أَصْحَابُ الْحَدِيثِ.

1884- Ebu Sabbah Kineni şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın yanındaydım. Dedi ki: Ya Ebu Sabbah! (Muminler kurtuldular. Muminin 1) Dedim ki: Muminler kurtuldular mı? Bunun üzerine dedi ki: Musellimler kurtuldular ve üç defa tekrarladı, ben de üç defa aynı sözümü tekrar ettim. Dedi ki: Muhakkak ki Musellimler onlar; kıyamet gününün seçkinleridir, onlar hadis ashabıdır.

1885- عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عِيسَى قَالَ: أَقْرَأَنِي دَاوُدُ بْنُ فَرْقَدٍ الْفَارِسِيُّ كِتَابَهُ إِلَى أَبِي الْحَسَنِ الثَّالِثِ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَجَوَابَهُ بِخَطِّهِ فَقَالَ:‌ نَسْأَلُكَ عَنِ الْعِلْمِ الْمَنْقُولِ إِلَيْنَا عَنْ آبَائِكَ وَأَجْدَادِكَ قَدِ اخْتَلَفُوا عَلَيْنَا فِيهِ كَيْفَ الْعَمَلُ بِهِ عَلَى اخْتِلَافِهِ أَوِ الرُدُّ إِلَيْكَ فَقَدْ اخْتُلِفَ فِيهِ؟ فَكَتَبَ وَقَرَأْتُهُ: مَا عَلِمْتُمْ أَنَّهُ قَوْلُنَا فَالْزَمُوهُ وَمَا لَمْ تَعْلَمُوا بِهِ فَرُدُّوهُ إِلَيْنَا.

1885- Muhammed ibni İsa şöyle rivayet etti: Davut ibni Fergad Farisi İmam 3. Ebul Hasan (Ali Nâki) aleyhisselama yazdığı mektubu ve kendi hattıyla yazdığı cevabını bana okuttu: Senden babalarından ve dedelerinden bize naklolan ilmi soruyoruz. Onlar bize ihtilaflı geldi. İhtilafına rağmen onlara nasıl amel edelim veya nasıl sana havale edelim? Cevabında şunu okudum: Bizim sözümüz olduğunu bildiklerinize sıkıca tutunun, bilmediklerinizi ise bize havale edin.

1886- عَنْ عُمَرَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ:‌ قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَخْتَلِفُ أَصْحَابُنَا فَأَقُولُ قَوْلِي هَذَا قَوْلُ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ قَالَ: بِهَا نَزَلَ جَبْرَئِيلُ.

1886- Ömer ibni Yezid şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Arkadaşlarımız ihtilaf ediyor ve ben de diyorum ki benim bundaki sözüm Cafer ibni Muhammed’in sözüdür. Dedi ki: Onu (senin o cevabını) Cebrail indirdi.

1887- عَنْ زَيْدٍ الشَّحَّامِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ قُلْتُ لَهُ: إِنَّ عِنْدَنَا رَجُلًا يُسَمَّى كُلَيْباً فَلَا يَجِيءُ عَنْكُمْ شَيْءٌ إِلَّا قَالَ: أَنَا أُسَلِّمُ فَسَمَّيْنَاهُ كُلَيْبَ التَّسْلِيمِ قَالَ: فَتَرَحَّمَ عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: أَ تَدْرُونَ مَا التَّسْلِيمُ؟ فَسَكَتْنَا فَقَالَ: هُوَ اللَّهِ الْإِخْبَاتُ قَوْلُ اللَّهِ: (الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحاتِ وَأَخْبَتُوا إِلى‌ رَبِّهِمْ). ‌

1887- Zeyd Şehham şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Bizim yanımızda bir adam var, ona Kuleyb denir. Sizden bir şey ulaştığında sadece şunu diyor: Ben teslim oluyorum. Biz de ona Kuleyb teslim adını koyduk. Ona rahmet okudu, sonra dedi ki: Teslimin ne olduğunu biliyor musunuz? Biz sustuk. Dedi ki: Vallahi o gönülden boyun eğmedir. Allah’ın ayeti: (Onlar iman ederler, salih amel işlerler ve Rab’lerine gönülden boyun eğerler. Hud 23)

1889- عَنْ أَبِي بَكْرٍ الْحَضْرَمِيِّ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: إِنَّا نَتَحَدَّثُ عَنْكَ بِالْحَدِيثِ فَيَقُولُ بَعْضُنَا قَوْلُنَا قَوْلُهُمْ قَالَ: فَمَا تُرِيدُ؟ أَ تُرِيدُ أَنْ تَكُونَ أَمَاناً يُقْتَدَى بِكَ مَنْ رَدَّ الْقَوْلَ إِلَيْنَا فَقَدْ سَلَّمَ.

1889- Ebu Bekir Hazremi şöyle rivayet etti: Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselama dedim ki: Biz senden hadis naklediyoruz. Bazılarımız diyor ki: Bizim sözümüz onların sözüdür. Dedi ki: Ne istiyorsun? Takip edilecek bir imam olmayı mı istiyorsun? Kim sözü bize havale ederse o teslim olmuştur.

(Bu babda konuyla alakalı otuz üç tane rivayet vardı.)   

21. Bab: Nebinin ve İmamların Kendilerinde Olan Şeylerin Şerhi Sözlerindeki Manaları Tanımadıkları İçin ve Cehaletlerinden Dolayı Onlarda Guluv Edenlere Reddiye Vermek

1892- عَنْ صَبَّاحٍ الْمَدَائِنِيِّ عَنِ الْمُفَضَّلِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ الْمُفَضَّلَ كَتَبَ إِلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَجَاءَهُ هَذَا الْجَوَابُ مِنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أُوصِيكَ وَنَفْسِي بِتَقْوَى اللَّهِ وَطَاعَتِهِ فَإِنَّ مِنَ التَّقْوَى الطَّاعَةَ وَالْوَرَعَ وَالتَّوَاضُعَ لِلَّهِ وَالطُّمَأْنِينَةَ وَالِاجْتِهَادَ لَهُ وَالْأَخْذَ بِأَمْرِهِ وَالنَّصِيحَةَ لِرُسُلِهِ وَالْمُسَارَعَةَ فِي مَرْضَاتِهِ وَاجْتِنَابَ مَا نَهَى عَنْهُ فَإِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ فَقَدْ أَحْرَزَ نَفْسَهُ مِنَ النَّارِ بِإِذْنِ اللَّهِ وَأَصَابَ الْخَيْرَ كُلَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَنْ أَمَرَ بِالتَّقْوَى فَقَدْ أَبْلَغَ الْمَوْعِظَةَ جَعَلَنَا اللَّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ بِرَحْمَتِهِ.

جَاءَنِي كِتَابُكَ فَقَرَأْتُهُ وَفَهِمْتُ الَّذِي فِيهِ فَحَمِدْتُ اللَّهَ عَلَى سَلَامَتِكَ وَعَافِيَةِ اللَّهِ إِيَّاكَ أَلْبَسَنَا اللَّهُ وَإِيَّاكَ عَافِيَتَهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ.

كَتَبْتَ تَذْكُرُ أَنَّ قَوْماً أَنَا أَعْرِفُهُمْ كَانَ أَعْجَبَكَ نَحْوُهُمْ وَشَأْنُهُمْ وَأَنَّكَ أُبْلِغْتَ عَنْهُمْ أُمُوراً تُرْوَى عَنْهُمْ كَرِهْتَهَا لَهُمْ وَلَمْ تَرَ بِهِمْ إِلَّا طَرِيقاً حَسَناً وَوَرَعاً وَتَخَشُّعاً.

وَ بَلَغَكَ أَنَّهُمْ يَزْعُمُونَ أَنَّ الدِّينَ إِنَّمَا هُوَ مَعْرِفَةُ الرِّجَالِ ثُمَّ بَعْدَ ذَلِكَ إِذَا عَرَفْتَهُمْ فَاعْمَلْ مَا شِئْتَ.

وَ ذَكَرْتَ أَنَّكَ قَدْ عَرَفْتَ أَنْ أَصْلَ الدِّينِ مَعْرِفَةُ الرِّجَالِ فَوَفَّقَكَ اللَّهُ.

وَ ذَكَرتَ أَنَّهُ بَلَغَكَ أَنَّهُمْ يَزْعُمُونَ أَنَّ الصَّلَاةَ وَالزَّكَاةَ وَصَوْمَ شَهْرِ رَمَضَانَ وَالْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ وَالْمَسْجِدَ الْحَرَامَ وَالْبَيْتَ الْحَرَامَ وَالْمَشْعَرَ الْحَرَامَ‌ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ هُوَ رَجُلٌ وَأَنَّ الطُّهْرَ وَالِاغْتِسَالَ مِنَ الْجَنَابَةِ هُوَ رَجُلٌ وَكُلُّ فَرِيضَةٍ افْتَرَضَهَا اللَّهُ عَلَى عِبَادِهِ هُوَ رَجُلٌ وَأَنَّهُمْ ذَكَرُوا ذَلِكَ بِزَعْمِهِمْ أَنَّ مَنْ عَرَفَ ذَلِكَ الرَّجُلَ فَقَدِ اكْتَفَى بِعِلْمِهِ بِهِ مِنْ غَيْرِ عَمَلٍ وَقَدْ صَلَّى وَآتَى الزَّكَاةَ وَصَامَ وَحَجَّ وَاعْتَمَرَ وَاغْتَسَلَ مِنَ الْجَنَابَةِ وَتَطَهَّرَ وَعَظَّمَ حُرُمَاتِ اللَّهِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْمَسْجِدَ الْحَرَامَ وَالْبَيْتَ الْحَرَامَ أَنَّهُمْ ذَكَرُوا أَنَّ مَنْ عَرَفَ هَذَا بِعَيْنِهِ وَبِحَدِّهِ وَثَبَتَ فِي قَلْبِهِ جَازَ لَهُ أَنْ يَتَهَاوَنَ فَلَيْسَ عَلَيْهِ أَنْ يَجْتَهِدَ فِي الْعَمَلِ وَزَعَمُوا أَنَّهُمْ إِذَا عَرَفُوا ذَلِكَ الرَّجُلَ فَقَدْ قُبِلَتْ مِنْهُمْ هَذِهِ الْحُدُودُ لِوَقْتِهَا وَإِنْ هُمْ لَمْ يَعْمَلُوا بِهَا.

وَ أَنَّهُ بَلَغَكَ أَنَّهُمْ يَزْعُمُونَ أَنَّ الْفَوَاحِشَ الَّتِي نَهَى اللَّهُ عَنْهَا: الْخَمْرَ وَالْمَيْسَرُ وَالرِّبَا وَالدَّمَ وَالْمَيْتَةَ وَلَحْمَ الْخِنْزِيرِ هُوَ رَجُلٌ وَذَكَرُوا أَنَّ مَا حَرَّمَ اللَّهُ مِنْ نِكَاحِ الْأُمَّهَاتِ وَالْبَنَاتِ وَالْعَمَّاتِ وَالْخَالاتِ وَبَنَاتِ الْأَخِ وَبَنَاتِ الْأُخْتِ وَمَا حَرَّمَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ مِنَ النِّسَاءِ مِمَّا حَرَّمَ اللَّهُ إِنَّمَا عَنَى بِذَلِكَ نِكَاحَ نِسَاءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمَا سِوَى ذَلِكَ مُبَاحٌ كُلُّهُ.

وَ ذَكَرْتَ أَنَّهُ بَلَغَكَ أَنَّهُمْ يَتَرَادَفُونَ الْمَرْأَةَ الْوَاحِدَةَ وَيَشْهَدُونَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ بِالزُّورِ وَيَزْعُمُونَ أَنَّ لِهَذَا ظَهْراً وَبَطْناً يَعْرِفُونَهُ فَالظَّاهِرُ يَتَنَاهَوْنَ عَنْهُ يَأْخُذُونَ بِهِ مُدَافَعَةً عَنْهُمْ وَالْبَاطِنُ هُوَ الَّذِي يَطْلُبُونَ وَبِهِ أُمِرُوا وَبِزَعْمِهِمْ كَتَبْتَ تَذْكُرُ الَّذِي عَظُمَ مِنْ ذَلِكَ عَلَيْكَ حِينَ بَلَغَكَ وَكَتَبْتَ تَسْأَلُنِي عَنْ قَوْلِهِمْ فِي ذَلِكَ أَ حَلَالٌ هُوَ أَمْ حَرَامٌ؟ وَكَتَبْتَ تَسْأَلُنِي عَنْ تَفْسِيرِ ذَلِكَ وَأَنَا أُبَيِّنُهُ حَتَّى لَا تَكُونَ مِنْ ذَلِكَ فِي عَمًى وَلَا شُبْهَةٍ وَقَدْ كَتَبْتُ إِلَيْكَ فِي كِتَابِي هَذَا تَفْسِيرَ مَا سَأَلْتَ عَنْهُ فَاحْفَظْهُ كُلَّهُ كَمَا قَالَ اللَّهُ فِي كِتَابِهِ‌: (وَ تَعِيَها أُذُنٌ واعِيَةٌ) وَأَصِفُهُ لَكَ بِحَلَالِهِ وَأَنْفِي عَنْكَ حَرَامَهُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ كَمَا وَصَفْتَ وَمُعَرِّفُكَهُ حَتَّى تَعْرِفَهُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ فَلَا تُنْكِرْهُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ وَلا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ‌ وَالْقُوَّةُ لِلَّهِ جَمِيعاً.

أُخْبِرُكَ أَنَّهُ مَنْ كَانَ يَدِينُ بِهَذِهِ الصِّفَةِ الَّتِي كَتَبْتَ تَسْأَلُنِي عَنْهَا فَهُوَ عِنْدِي مُشْرِكٌ بِاللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى بَيِّنُ الشِّرْكِ لَا شَكَّ فِيهِ.

وَ أُخْبِرُكَ أَنَّ هَذَا الْقَوْلَ كَانَ مِنْ قَوْمٍ سَمِعُوا مَا لَمْ يَعْقِلُوهُ عَنْ أَهْلِهِ وَلَمْ يُعْطَوْا فَهْمَ ذَلِكَ وَلَمْ يَعْرِفُوا حُدُودَ مَا سَمِعُوا فَوَضَعُوا حُدُودَ تِلْكَ الْأَشْيَاءَ مُقَايَسَةً بِرَأْيِهِمْ وَمُنْتَهَى عُقُولِهِمْ وَلَمْ يَضَعُوهَا عَلَى حُدُودِ مَا أُمِرُوا كَذِباً وَافْتِرَاءً عَلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَجُرْأَةً عَلَى الْمَعَاصِي فَكَفَى بِهَذَا لَهُمْ جَهْلًا وَلَوْ أَنَّهُمْ وَضَعُوهَا عَلَى حُدُودِهَا الَّتِي حُدَّتْ لَهُمْ وَقَبِلُوهَا لَمْ يَكُنْ بِهِ بَأْسٌ وَلَكِنَّهُمْ حَرَّفُوهَا وَتَعَدَّوْا وَكَذَبُوا وَتَهَاوَنُوا بِأَمْرِ اللَّهِ وَطَاعَتِهِ.

وَ لَكِنِّي أُخْبِرُكَ أَنَّ اللَّهَ حَدَّهَا بِحُدُودِهَا لِئَلَّا يَتَعَدَّى حُدُودَهُ أَحَدٌ وَلَوْ كَانَ الْأَمْرُ كَمَا ذَكَرُوا لَعُذِرَ النَّاسُ بِجَهْلِهِمْ مَا لَمْ يَعْرِفوُا حَدَّ مَا حُدَّ لَهُمْ وَلَكَانَ الْمُقَصِّرُ وَالْمُتَعَدِّي حُدُودَ اللَّهِ مَعْذُوراً وَلَكِنْ جَعَلَهَا حُدُوداً مَحْدُودَةً لَا يَتَعَدَّاهَا إِلَّا مُشْرِكٌ كَافِرٌ ثُمَّ قَالَ: (تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلا تَعْتَدُوها وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ).

فَأُخْبِرُكَ حَقّاً يَقِيناً: إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى اخْتَارَ الْإِسْلَامَ لِنَفْسِهِ دِيناً وَرَضِيَ مِنْ خَلْقِهِ فَلَمْ يَقْبَلْ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِهِ وَبِهِ بَعَثَ أَنْبِيَاءَهُ وَرُسُلَهُ ثُمَّ قَالَ: (وَ بِالْحَقِّ أَنْزَلْناهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ)‌ فَعَلَيْهِ وَبِهِ بَعَثَ أَنْبِيَاءَهُ وَرُسُلَهُ وَنَبِيَّهُ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَأُصْلُ الدِّينَ مَعْرِفَةُ الرَّسُولِ وَوَلَايَتَهُمْ.

فَأُخْبِرُكَ أَنَّ اللهَ تَعَالَى أَحَلَّ حَلَالاً وَحَرَّمَ حَرَاماً إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَمَعْرِفَةُ الرُّسُلِ وَوَلَايَتُهُمْ وَطَاعَتُهُمْ هُوَ الْحَلَالُ فَالْمُحَلَّلُ مَا أَحَلُّوا وَالْمُحَرَّمُ مَا حَرَّمُوا وَهُمْ أَصْلُهُ وَمِنْهُمُ الْفُرُوعُ الْحَلَالُ وَذَلِكَ سَعْيُهُمْ وَمِنْ فُرُوعِهِمْ أَمْرُهُمْ شِيعَتُهُمْ وَأَهْلُ وَلَايَتِهِمْ بالْحَلَالِ مِنْ إِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَصَوْمِ شَهْرِ رَمَضَانَ وَحِجِّ الْبَيْتِ وَالْعُمْرِهِ وَتَعْظِيمِ حُرُمَاتِ اللَّهِ وَشَعَائِرِهِ وَمَشَاعِرِهِ وَتَعْظِيمِ الْبَيْتِ الْحَرَامِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالطَّهُورِ وَالِاغْتِسَالِ مِنَ الْجَنَابَةِ وَمَكَارِمِ الْأَخْلَاقِ وَمَحَاسِنِهَا وَجَمِيعِ الْبِرِّ ثُمَّ ذَكَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَقَالَ فِي كِتَابِهِ: (إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسانِ وَإِيتاءِ ذِي الْقُرْبى‌ وَيَنْهى‌ عَنِ الْفَحْشاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ)‌ فَعَدُوُّهُمْ هُمُ الْحَرَامُ الْمُحَرَّمُ وَأَوْلِيَاؤُهُمْ الدَّاخِلُونَ فِي أَمْرِهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَهُمُ الْفَوَاحِشُ‌ ما ظَهَرَ مِنْها وَما بَطَنَ‌ وَالْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالزِّنَا وَالرِّبَا وَالدَّمُ وَالْمِيتَةُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ.

فَهُمُ الْحَرَامُ الْمُحَرَّمُ وَأَصْلُ كُلِّ حَرَامٍ وَهُمُ الشَّرُّ وَأَصْلُ كُلِّ شَرٍّ وَمِنْهُمْ فُرُوعُ الشَّرِّ كُلِّهِ وَمِنْ ذَلِكَ الْفُرُوعُ الْحَرَامُ وَاسْتِحْلَالُهُمْ إِيَّاهَا وَمِنْ فُرُوعِهِمْ تَكْذِيبُ الْأَنْبِيَاءِ وَجُحُودُ الْأَوْصِيَاءِ وَرُكُوبُ الْفَوَاحِشِ: الزِّنَا وَالسَّرِقَةِ وَشُرْبِ الْخَمْرِ وَالْمُسْكِرِ وَأَكْلِ مَالِ الْيَتِيمِ وَأَكْلِ الرِّبَا وَالْخُدْعَةِ وَالْخِيَانَةِ وَرُكُوبِ الْحَرَامِ كُلِّهَا وَانْتِهَاكِ الْمَعَاصِي وَإِنَّمَا يأْمُرُ اللَّهُ‌ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسانِ وَإِيتاءِ ذِي الْقُرْبى‌ وَالْأَنْبِيَاءُ وَأَوْصِيَاؤُهُمْ الْعَدْلُ و الْإِحْسَانُ وَإِيتاءِ ذِي الْقُرْبى يَعْنِي مَوَدَّةَ ذِي الْقُرْبَى وَابْتِغَاءَ طَاعَتِهِمْ‌ وَيَنْهى‌ عَنِ الْفَحْشاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ‌ وَهُمْ أَعْدَاءُ الْأَنْبِيَاءِ وَأَوْصِيَاءِ الْأَنْبِيَاءِ وَهُمُ الْمَنْهِيُّ مِنْ مَوَدَّتِهِمْ وَطَاعَتِهِمْ‌ يَعِظُكُمْ‌ بِهَذِهِ‌ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ.

وَ أُخْبِرُكَ أَنِّي لَوْ قُلْتُ لَكَ إِنَّ الْفَاحِشَةَ وَالْخَمْرَ وَالْمَيْسِرَ وَالزِّنَا وَالْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْزِيرِ هُوَ رَجُلٌ وَأَنَا أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ قَدْ حَرَّمَ هَذَا الْأَصْلَ وَحَرَّمَ فَرْعَهُ وَنَهَى عَنْهُ وَجَعَلَ وَلَايَتَهُ كَمَنْ عَبَدَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَثَناً وَشُرَكَاءَ وَمَنْ دَعَا إِلَى عِبَادَةِ نَفْسِهِ فَهُوَ كَفِرْعَوْنَ إِذْ قَالَ: (أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلى) فَهَذَا كُلُّهُ عَلَى وَجْهٍ إِنْ شِئْتُ قُلْتُ هُوَ رَجُلٌ وَهُوَ إِلَى جَهَنَّمَ وَمَنْ شَايَعَهُ عَلَى ذَلِكَ فَإِنَّهُمْ مِثْلُ قَوْلِ اللَّهِ: (إِنَّما حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْزِيرِ) لَصَدَقْتُ ثُمَّ لَوْ أَنِّي قُلْتُ: إِنَّهُ فُلَانٌ ذَلِكَ كُلُّهُ لَصَدَقْتُ إِنَّ فُلَاناً هُوَ الْمَعْبُودُ الْمُتَعَدِّي حُدُودَ اللَّهِ الَّتِي نَهَى عَنْهَا أَنْ تَتَعَدَّى.

ثُمَّ إِنِّي أُخْبِرُكَ أَنَّ الدِّينِ وَأَصْلَ الدِّينِ هُوَ رَجُلٌ وَذَلِكَ الرَّجُلُ هُوَ الْيَقِينُ وَهُوَ الْإِيمَانُ وَهُوَ إِمَامُ أُمَّتِهِ وَأَهْلِ زَمَانِهِ فَمَنْ عَرَفَهُ عَرَفَ اللَّهَ وَدِينَهُ وَمَنْ أَنْكَرَهُ أَنْكَرَ اللَّهَ وَدِينَهُ وَمَنْ جَهِلَهُ جَهِلَ اللَّهَ وَدِينَهُ وَلَا يُعْرَفُ اللهُ وَدِينُهُ وَحُدُودُهُ وَشَرَائِعُهُ بِغَيْرِ ذَلِكَ الْإِمَامِ كَذَلِكَ جَرَى بِأَنَّ مَعْرِفَةَ الرِّجَالِ دِينُ اللَّهِ.

وَ الْمَعْرِفَةُ عَلَى وَجْهَيْنِ: مَعْرِفَةٌ ثَابِتَةٌ عَلَى بَصِيرَةٍ يُعْرَفُ بِهَا دِينُ اللَّهِ وَيُوصَلُ بِهَا إِلَى مَعْرِفَةِ اللَّهِ فَهَذِهِ الْمَعْرِفَةُ الْبَاطِنَةُ الثَّابِتَةُ بِعَيْنِهَا الْمُوجِبَةُ حَقَّهَا الْمُسْتَوْجِبُ أَهْلَهَا عَلَيْهَا الشُّكْرَ لِلَّهِ الَّتِي مَنَّ عَلَيْهِمْ بِهَا مَنٌّ مِنَّ اللَّهِ يَمُنُّ بِهِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مَعَ الْمَعْرِفَةِ الظَّاهِرَةِ وَمَعْرِفَةٌ فِي الظَّاهِرِ فَأَهْلُ الْمَعْرِفَةِ فِي الظَّاهِرِ الَّذِينَ عَلِمُوا أَمْرَنَا بِالْحَقِّ عَلَى غَيْرِ عِلْمٍ لَا تَلْحَقُ بِأَهْلِ الْمَعْرِفَةِ فِي الْبَاطِنِ عَلَى بَصِيرَتِهِمْ وَلَا يَصِلُوا بِتِلْكَ الْمَعْرِفَةِ الْمُقَصِّرَةِ إِلَى حَقِّ مَعْرِفَةِ اللَّهِ كَمَا قَالَ اللهُ فِي كِتَابِهِ: (وَ لا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ) فَمَنْ‌ شَهِدَ شَهَادَةَ الْحَقِّ لَا يَعْقِدُ عَلَيْهِ قَلْبَهُ وَلَا يُبْصِرُ مَا تَكَلَّمَ بِهِ لَا يُثَابُ عَلَيْهِ مِثْلُ ثَوَابٍ مَنْ عَقَدَ عَلَيْهِ قَلْبَهُ عَلَى بَصِيرَةٍ بِهِ كَذَلِكَ مَنْ تَكَلَّمَ بِجَوْرٍ لَا يَعْقِدُ عَلَيْهِ قَلْبَهُ لَا يُعَاقَبُ عَلَيْهِ عُقُوبَةَ مَنْ عَقَدَ عَلَيْهِ قَلْبَهُ وَثَبَتَ عَلَى بَصِيرَةٍ.

فَقَدْ عَرَفْتَ كَيْفَ كَانَ حَالُ رِجَالِ أَهْلِ الْمَعْرِفَةِ فِي الظَّاهِرِ وَالْإِقْرَارِ بِالْحَقِّ عَلَى غَيْرِ عِلْمٍ فِي قَدِيمِ الدَّهْرِ وَحَدِيثِهِ إِلَى أَنِ انْتَهَى الْأَمْرُ إِلَى نَبِيِّ اللَّهِ وَبَعْدَهُ إِلَى مَنْ صَارُوا وَإِلَى مَنِ انْتَهَتْ إِلَيْهِ مَعْرِفَتُهُمْ وَإِنَّمَا عُرِفُوا بِمَعْرِفَةِ أَعْمَالِهِمْ وَدِينِهِمُ الَّذِي دَانَ اللَّهَ بِهِ الْمُحْسِنُ بِإِحْسَانِهِ وَالْمُسِي‌ءُ بِإِسَاءَتِهِ وَقَدْ يُقَالُ إِنَّهُ مَنْ دَخَلَ فِي هَذَا الْأَمْرِ بِغَيْرِ يَقِينٍ وَلَا بَصِيرَةٍ خَرَجَ مِنْهُ كَمَا دَخَلَ فِيهِ رَزَقَنَا اللَّهُ وَإِيَّاكَ مَعْرِفَةً ثَابِتَةً عَلَى بَصِيرَةٍ.

وَ أُخْبِرُكَ أَنِّي لَوْ قُلْتُ إِنَّ الصَّلَاةَ وَالزَّكَاةَ وَصَوْمَ شَهْرِ رَمَضَانَ وَالْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ وَالْمَسْجِدَ الْحَرَامَ وَالْبَيْتَ الْحَرَامَ وَالْمَشْعَرَ الْحَرَامَ وَالطَّهُورَ وَالِاغْتِسَالَ مِنَ الْجَنَابَةِ وَكُلَّ فَرِيضَةٍ كَانَ ذَلِكَ هُوَ النَّبِيَّ الَّذِي جَاءَ بِهِ عِنْدَ رَبِّهِ لَصَدَقْتُ لِأَنَّ ذَلِكَ كُلَّهُ إِنَّمَا يُعْرَفُ بِالنَّبِيِّ وَلَوْ لَا مَعْرِفَةُ ذَلِكَ النَّبِيِّ وَالْإِيمَانُ بِهِ وَالتَّسْلِيمُ لَهُ مَا عُرِفَ ذَلِكَ فَذَلِكَ مَنٌّ مَنَّ اللَّهُ عَلَى مَنْ يَمُنُّ عَلَيْهِ وَلَوْ لَا ذَلِكَ لَمْ يَعْرِفْ شَيْئاً مِنْ هَذَا فَهَذَا كُلُّهُ ذَلِكَ النَّبِيُّ وَأَصْلُهُ وَهُوَ فَرْعُهُ وَهُوَ دَعَانِي إِلَيْهِ وَدَلَّنِي عَلَيْهِ وَعَرَّفَنِيهِ وَأَمَرَنِي بِهِ وَأَوْجَبَ عَلَيَّ لَهُ الطَّاعَةَ فِيمَا أَمَرَنِي بِهِ لَا يَسَعُنِي جَهْلُهُ وَكَيْفَ يَسَعُنِي جَهْلُ مَنْ هُوَ فِيمَا بَيْنِي وَبَيْنَ اللَّهِ؟ وَكَيْفَ تَسْتَقِيمُ لِي لَوْ لَا أَنِّي أَصِفُ أَنَّ دِينِي هُوَ الَّذِي أَتَانِي بِهِ ذَلِكَ النَّبِيُّ أَنْ أَصِفَ أَنَّ الدِّينَ غَيْرُهُ؟ وَكَيْفَ لَا يَكُونُ ذَلِكَ مَعْرِفَةَ الرَّجُلِ وَإِنَّمَا هُوَ الَّذِي جَاءَ بِهِ عَنِ اللَّهِ؟ وَإِنَّمَا أَنْكَرَ الدِّينَ مَنْ أَنْكَرَهُ بِأَنْ قَالُوا: (أَ بَعَثَ اللَّهُ بَشَراً رَسُولًا) ثُمَّ قَالُوا: (أَ بَشَرٌ يَهْدُونَنا) فَكَفَرُوا بِذَلِكَ الرَّجُلِ وَكَذَّبُوا بِهِ وَقَالُوا: (لَوْ لَا أُنْزِلَ عَلَيْكَ مَلَكٌ) فَقَالَ اللهُ: (قُلْ مَنْ أَنْزَلَ الْكِتابَ الَّذِي جاءَ بِهِ مُوسى‌ نُوراً وَهُدىً لِلنَّاسِ) ثُمَّ قَالَ فِي آيَةٍ أُخْرَى: (وَ لَوْ أَنْزَلْنا مَلَكاً لَقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لا يُنْظَرُونَ وَلَوْ جَعَلْناهُ مَلَكاً لَجَعَلْناهُ رَجُلًا) إِنَّ اللهَ تَبَارَكَ تَعَالَى إِنَّمَا أَحَبَّ أَنْ يُعْرَفَ بِالرِّجَالِ وَأَنْ يُطَاعَ بِطَاعَتِهِمْ فَجَعَلَهُمْ سَبِيلَهُ وَوَجْهَهُ الَّذِي يُؤْتَى مِنْهُ لَا يَقْبَلُ اللَّهُ مِنَ الْعِبَادِ غَيْرَ ذَلِكَ (لا يُسْئَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْئَلُونَ)‌ فَقَالَ فِيمَنْ أَوْجَبَ مِنْ مَحَبَّتِهِ لِذَلِكَ: (مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَما أَرْسَلْناكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظاً).

فَمَنْ قَالَ لَكَ إِنَّ هَذِهِ الْفَرِيضَةَ كُلَّهَا إِنَّمَا هِيَ رَجُلٌ وَهُوَ يَعْرِفُ حَدَّ مَا يَتَكَلَّمُ بِهِ فَقَدْ صَدَقَ وَمَنْ قَالَ عَلَى الصِّفَةِ الَّتِي ذَكَرْتَ بِغَيْرِ الطَّاعَةِ فَلَا يَنْبَغِي التَّمَسُّكُ فِي الْأَصْلِ بِتَرْكِ الْفُرُوعِ لَا تُغْنِي شَهَادَةُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا وَبِتَرْكِ شَهَادَةِ أَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَمْ يَبْعَثِ اللَّهُ نَبِيّاً قَطُّ إِلَّا بِالْبِرِّ وَالْعَدْلِ وَالْمَكَارِمِ وَمَحَاسِنِ الْأَعْمَالِ وَالنَّهْيِ عَنِ الْفَوَاحِشِ‌ ما ظَهَرَ مِنْها وَما بَطَنَ‌ فَالْبَاطِنُ مِنْهُ وَلَايَةُ أَهْلِ الْبَاطِنِ وَالظَّاهِرُ مِنْهُ فُرُوعُهُمْ وَلَمْ يَبْعَثِ اللَّهُ نَبِيّاً قَطُّ يَدْعُو إِلَى مَعْرِفَةٍ لَيْسَ مَعَهَا طَاعَةٌ فِي أَمْرٍ وَنَهْيٍ فَإِنَّمَا يَقْبَلُ اللَّهُ مِنَ الْعِبَادِ الْعَمَلَ بِالْفَرَائِضِ الَّتِي افْتَرَضَهَا اللَّهُ عَلَى حُدُودِهَا مَعَ مَعْرِفَةِ مَنْ جَاءَهُمْ بِهِ مِنْ عِنْدِهِ وَدَعَاهُمْ إِلَيْهِ فَأَوَّلُ مِنْ ذَلِكَ مَعْرِفَةُ مَنْ دَعَا إِلَيْهِ ثُمَّ طَاعَتُهُ فِيمَا يُقَرِّبُهُ بِمَنِ الطَّاعَةُ لَهُ وَأَنَّهُ مَنْ عَرَفَ أَطَاعَ حَرَّمَ الْحَرَامَ ظَاهِرَهُ وَبَاطِنَهُ وَلَا يَكُونُ تَحْرِيمُ الْبَاطِنِ وَاسْتِحْلَالُ الظَّاهِرُ إِنَّمَا حَرَّمَ الظَّاهِرَ بَالْبَاطِنِ وَالْبَاطِنَ بِالظَّاهِرِ مَعاً جَمِيعاً وَلَا يَكُونُ الْأَصْلُ وَالْفُرُوعُ وَبَاطِنُ الْحَرَامِ حَرَامٌ وَظَاهِرُهُ حَلَالٌ وَلَا يُحَرِّمُ الْبَاطِنَ وَيَسْتَحِلُّ الظَّاهِرَ.

وَ كَذَلِكَ لَا يَسْتَقِيمُ أَلَّا يَعْرِفَ صَلَاةَ الْبَاطِنِ وَلَا يَعْرِفَ صَلَاةَ الظَّاهِرِ وَلَا الزَّكَاةَ وَلَا الصَّوْمَ وَلَا الْحَجَّ وَلَا الْعُمْرَةَ وَلَا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ وَجَمِيعَ حُرُمَاتِ اللَّهِ وَشَعَائِرَهُ وَأَنْ تُتْرَكَ لِمَعْرِفَةِ الْبَاطِنِ لِأَنَّ بَطْنَهُ ظَهْرُهُ وَلَا يَسْتَقِيمُ أَنْ تُتْرَكَ وَاحِدَةً مِنْهَا إِذَا كَانَ الْبَاطِنُ حَرَاماً خَبِيثاً فَالظَّاهِرُ مِنْهُ إِنَّمَا يُشْبِهُ الْبَاطِنَ بِالظَّاهِرِ فَمَنْ زَعَمَ لَكَ أَنَّ ذَلِكَ إِنَّمَا هِيَ الْمَعْرِفَةُ وَأَنَّهُ إِذَا عَرَفَ اكْتَفَى بِغَيْرِ طَاعَةٍ فَقَدْ كَذَبَ وَأَشْرَكَ ذَاكَ لَمْ يَعْرِفْ وَلَمْ يُطِعْ وَإِنَّمَا قِيلَ: اعْرِفْ وَاعْمَلْ مَا شِئْتَ مِنَ الْخَيْرِ فَإِنَّهُ لَا يُقْبَلُ ذَلِكَ مِنْكَ بِغَيْرِ مَعْرِفَةٍ فَإِذَا عَرَفْتَ فَاعْمَلْ لِنَفْسِكَ مَا شِئْتَ مِنَ الطَّاعَةِ قَلَّ أَوْ كَثُرَ فَإِنَّهُ مَقْبُولٌ مِنْكَ.

أُخْبِرُكَ أَنَّ مَنْ عَرَفَ أَطَاعَ إِذَا عَرَفَ وَصَلَّى وَصَامَ وَاعْتَمَرَ وَعَظَّمَ حُرُمَاتِ اللَّهِ كُلَّهَا وَلَمْ يَدَعْ مِنْهَا شَيْئاً وَعَمِلَ بِالْبِرِّ كُلِّهِ وَمَكَارِمِ الْأَخْلَاقِ كُلِّهَا وَتَجَنَّبَ سَيِّئَهَا وَكُلُّ ذَلِكَ هُوَ النَّبِيُّ وَالنَّبِيُّ أَصْلُهُ وَهُوَ أَصْلُ هَذَا كُلِّهِ لِأَنَّهُ جَاءَ بِهِ وَدَلَّ عَلَيْهِ وَأَمَرَ بِهِ وَلَا يَقْبَلُ مِنْ أَحَدٍ شَيْئاً مِنْهُ إِلَّا بِهِ.

وَ مَنْ عَرَفَ اجْتَنَبَ الْكَبَائِرَ وَحَرَّمَ‌ الْفَواحِشَ ما ظَهَرَ مِنْها وَما بَطَنَ‌ وَحَرَّمَ الْمَحَارِمَ كُلَّهَا لِأَنَّ بِمَعْرِفَةِ النَّبِيِّ وَبِطَاعَتِهِ دَخَلَ فِيمَا دَخَلَ فِيهِ النَّبِيُّ وَخَرَجَ مِمَّا خَرَجَ مِنْهُ النَّبِيُّ.

مَنْ زَعَمَ أَنَّهُ يُحَلِّلُ الْحَلَالَ وَيُحَرِّمُ الْحَرَامَ بِغَيْرِ مَعْرِفَةِ النَّبِيِّ لَمْ يُحَلِّلْ لِلَّهِ حَلَالاً وَلَمْ يُحَرِّمْ لَهُ حَرَاماً وَأَنَّهُ مَنْ صَلَّى وَزَكَّى وَحَجَّ وَاعْتَمَرَ فَعَلَ ذَلِكَ كُلَّهُ بِغَيْرِ مَعْرِفَةِ مَنِ افْتَرَضَ اللَّهُ عَلَيْهِ طَاعَتَهُ لَمْ يَقْبَلْ مِنْهُ شَيْئاً مِنْ ذَلِكَ وَلَمْ يُصَلِّ وَلَمْ يَصُمْ وَلَمْ يُزَكِّ وَلَمْ يَحُجَّ وَلَمْ يَعْتَمِرْ وَلَمْ يَغْتَسِلْ مِنَ الْجَنَابَةِ وَلَمْ يَتَطَهَّرْ وَلَمْ يُحَرِّمْ لِلَّهِ حَرَاماً وَلَمْ يُحَلِّلْ لِلَّهِ حَلَالًا لَيْسَ لَهُ صَلَاةٌ وَإِنْ رَكَعَ وَسَجَدَ وَلَا لَهُ زَكَاةٌ وَإِنْ أَخْرَجَ لِكُلِّ أَرْبَعِينَ دِرْهَماً دِرْهَماً وَمَنْ عَرَفَهُ وَأَخَذَ عَنْهُ أَطَاعَ اللَّهَ.

وَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ أَنَّهُمْ يَسْتَحِلُّونَ نِكَاحَ ذَوَاتِ الْأَرْحَامِ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ فِي كِتَابِهِ فَإِنَّهُمْ زَعَمُوا أَنَّهُ إِنَّمَا حُرِّمَ عَلَيْنَا بِذَلِكَ نِكَاحُ نِسَاءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَإِنَّ أَحَقَّ مَا بَدَأَ بِهِ تَعْظِيمُ حَقِّ اللَّهِ وَكَرَامَتِهِ وَكَرَامَةِ رَسُولِهِ وَتَعْظِيمُ شَأْنِهِ وَمَا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَى تَابِعِيهِ وَنِكَاحُ نِسَائِهِ مِنْ بَعْدِ قَوْلِهِ: (وَ ما كانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلا أَنْ تَنْكِحُوا أَزْواجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَداً إِنَّ ذلِكُمْ كانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيماً) وَقَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: (النَّبِيُّ أَوْلى‌ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْواجُهُ أُمَّهاتُهُمْ‌) وَهُوَ أَبٌ لَهُمْ ثُمَّ قَالَ: (وَ لا تَنْكِحُوا ما نَكَحَ آباؤُكُمْ مِنَ النِّساءِ إِلَّا ما قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كانَ فاحِشَةً وَمَقْتاً وَساءَ سَبِيلًا) فَمَنْ حَرَّمَ نِسَاءَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِتَحْرِيمِ اللَّهِ ذَلِكَ فَقَدْ حَرَّمَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ فِي كِتَابِهِ مِنَ الْأُمِّهَاتِ وَالْبَنَاتِ وَالْأَخَوَاتِ وَالْعَمَّاتِ وَالْخَالاتِ وَبَنَاتِ الْأَخِ وَبَنَاتِ الْأُخْتِ وَمَا حَرَّمَ اللَّهُ مِنَ الرَّضَاعَةِ لِأَنَّ تَحْرِيمَ ذَلِكَ كَتَحْرِيمِ نِسَاءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فَمَنْ حَرَّمَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ مِنَ الْأُمَّهَاتِ وَالْبَنَاتِ وَالْأَخَوَاتِ وَالْعَمَّاتِ مِنْ نِكَاحِ نِسَاءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَاسْتَحَلَّ مَا حَرَّمَ اللَّهُ مِنْ نِكَاحِ سَائِرِ مَا حَرَّمَ اللهُ فَقَدْ أَشْرَكَ إِذَا اتَّخَذَ ذَلِكَ دِيناً.

وَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ أَنْ الشِّيعَةَ يَتَرَادَفُونَ الْمَرْأَةَ الْوَاحِدَةَ فَأَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ يَكُونَ ذَلِكَ مِنْ دِينِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِنَّمَا دِينُهُ أَنْ يُحَلَّ مَا أَحَلَّ اللَّهُ وَيُحَرَّمَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَإِنَّ مِمَّا أَحَلَّ اللَّهُ الْمُتْعَةَ مِنَ النِّسَاءِ فِي كِتَابِهِ وَالْمُتْعَةَ فِي الْحَجِّ أَحَلَّهُمَا ثُمَّ لَمْ يُحَرِّمْهُمَا فَإِذَا أَرَادَ الرَّجُلُ الْمُسْلِمُ أَنْ يَتَمَتَّعَ مِنَ الْمَرْأَةِ فَعَلَى كِتَابِ اللَّهِ وَسُنَّتِهِ نِكَاحٍ غَيْرِ سِفَاحٍ تَرَاضَيَا عَلَى مَا أَحَبَّا مِنَ الْأَجْرِ وَالْأَجَلِ كَمَا قَالَ اللَّهُ: (فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً وَلا جُناحَ عَلَيْكُمْ فِيما تَراضَيْتُمْ بِهِ مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ) إِنْ هُمَا أَحَبَّا أَنْ يَمُدَّا فِي الْأَجَلِ عَلَى ذَلِكَ الْأَجْرِ فَآخِرُ يَوْمٍ مِنْ أَجَلِهِمَا قَبْلَ أَنْ يَنْقَضِيَ الْأَجَلُ قَبْلَ غُرُوبِ الشَّمْسِ مَدَّا فِيهِ وَزَادَا فِي الْأَجَلِ مَا أَحَبَّا فَإِنْ مَضَى آخِرُ يَوْمٍ مِنْهُ لَمْ يَصْلُحْ إِلَّا بِأَمْرٍ مُسْتَقْبِلٍ وَلَيْسَ بَيْنَهُمَا عِدَّةٌ إِلَّا مِنْ سِوَاهُ فَإِنْ أَرَادَتْ سِوَاهُ اعْتَدَّتْ خَمْسَةً وَأَرْبَعِينَ يَوْماً وَلَيْسَ بَيْنَهُمَا مِيرَاثٌ ثُمَّ إِنْ شَاءَتْ تَمَتَّعَتْ مِنْ آخَرَ فَهَذَا حَلَالٌ لَهُمَا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِنْ هِيَ شَاءَتْ مِنْ سَبْعَةٍ وَإِنْ هِيَ شَاءَتْ مِنْ عِشْرِينَ مَا بَقِيَتْ فِي الدُّنْيَا كُلُّ هَذَا حَلَالٌ لَهُمَا عَلَى حُدُودِ اللَّهِ‌ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ‌.

وَ إِذَا أَرَدْتَ الْمُتْعَةَ فِي الْحَجِّ فَأَحْرِمْ مِنَ الْعَقِيقِ وَاجْعَلْهَا مُتْعَةً فَمَتَى مَا قَدِمْتَ طُفْتَ بِالْبَيْتِ وَاسْتَلَمْتَ الْحَجَرَ الْأَسْوَدَ وَفَتَحْتَ بِهِ وَخَتَمْتَ سَبْعَةَ أَشْوَاطٍ ثُمَّ تُصَلِّي رَكْعَتَيْنِ عِنْدَ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ ثُمَّ اخْرُجْ مِنَ الْبَيْتِ فَاسْعَ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ سَبْعَةَ أَشْوَاطٍ تَفْتَحُ بِالصَّفَا وَتَخْتِمُ بِالْمَرْوَةِ فَإِذَا فَعَلْتَ ذَلِكَ قَصَّرْتَ حَتَّى إِذَا كَانَ يَوْمُ التَّرْوِيَةِ صَنَعْتَ مَا صَنَعْتَ بِالْعَقِيقِ ثُمَّ أَحْرِمَ بَيْنَ الرُّكْنِ وَالْمَقَامِ بِالْحَجِّ فَلَمْ تَزَلْ مُحْرِماً حَتَّى تَقِفَ بِالْمَوْقِفِ ثُمَّ تَرْمِي الْجَمَرَاتِ وَتَذْبَحُ تُحْلِقُ وَتُحِلُّ وَتَغْتَسِلُ ثُمَّ تَزُورُ الْبَيْتَ فَإِذَا أَنْتَ فَعَلْتَ ذَلِكَ فَقَدْ أَحْلَلْتَ وَهُوَ قَوْلُ اللَّهِ: (فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ)‌ أَنْ تَذْبَحَ.

وَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ أَنَّهُمْ يَسْتَحِلُّونَ الشَّهَادَاتِ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَلَى غَيْرِهِمْ فَإِنَّ ذَلِكَ لَيْسَ هُوَ إِلَّا قَوْلَ اللَّهِ: (يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا شَهادَةُ بَيْنِكُمْ إِذا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنانِ ذَوا عَدْلٍ مِنْكُمْ أَوْ آخَرانِ مِنْ غَيْرِكُمْ إِنْ أَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَأَصابَتْكُمْ مُصِيبَةُ الْمَوْتِ)‌ إِذَا كَانَ مُسَافِراً وَحَضَرَهُ الْمَوْتُ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْ دِينِهِ فَإِنْ لَمْ يَجِدُوا فَآخَرَانِ مِمَّنْ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ مِنْ غَيْرِ أَهْلِ وَلَايَتِهِ (تَحْبِسُونَهُما مِنْ بَعْدِ الصَّلاةِ فَيُقْسِمانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لا نَشْتَرِي بِهِ ثَمَناً) قَلِيلًا وَلَوْ كَانَ بِهِ ثَمَناً قَلِيلًا (وَ لَوْ كانَ ذا قُرْبى‌ وَلا نَكْتُمُ شَهادَةَ اللَّهِ إِنَّا إِذاً لَمِنَ الْآثِمِينَ فَإِنْ عُثِرَ عَلى‌ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْماً فَآخَرانِ يَقُومانِ مَقامَهُما مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيانِ)‌ مِنْ أَهْلِ وَلَايَتِهِ (فَيُقْسِمانِ بِاللَّهِ لَشَهادَتُنا أَحَقُّ مِنْ شَهادَتِهِما وَمَا اعْتَدَيْنا إِنَّا إِذاً لَمِنَ الظَّالِمِينَ ذلِكَ أَدْنى‌ أَنْ يَأْتُوا بِالشَّهادَةِ عَلى‌ وَجْهِها أَوْ يَخافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمانٌ بَعْدَ أَيْمانِهِمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاسْمَعُوا).

وَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَقْضِي بِشَهَادَةِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مَعَ يَمِينِ الْمُدَّعِي وَلَا يُبْطِلُ حَقَّ مُسْلِمٍ وَلَا يَرُدُّ شَهَادَةَ مُؤْمِنٍ فَإِذَا أَخَذَ يَمِينَ الْمُدَّعِي وَشَهَادَةَ الرَّجُلِ قَضَى لَهُ بِحَقِّهِ وَلَيْسَ يَعْمَلُ بِهَذَا فَإِذَا كَانَ لِرَجُلٍ مُسْلِمٍ قِبَلَ آخَرَ حَقٌّ يَجْحَدُهُ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَاهِدٌ غَيْرُ وَاحِدٍ فَإِنَّهُ إِذَا رَفَعَهُ إِلَى وُلَاةِ الْجَوْرِ أَبْطَلُوا حَقَّهُ وَلَمْ يَقْضُوا فِيهَا بِقَضَاءِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ كَانَ الْحَقُّ فِي الْجَوْرِ أَنْ لَا يُبْطِلَ حَقَّ رَجُلٍ مُسْلِمٍ فَيَسْتَخْرِجُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ حَقَّ رَجُلٍ مُسْلِمٍ وَيَأْجُرُهُ اللَّهُ وَيَجِي‌ءُ عَدْلًا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ يَعْمَلُ بِهِ.

وَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ فِي آخِرِ كِتَابِكَ أَنَّهُمْ يَزْعُمُونَ أَنَّ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ هُوَ النَّبِيُّ وَأَنَّكَ شَبَّهْتَ قَوْلَهُمْ بِقَوْلِ الَّذِينَ قَالُوا فِي عِيسَى مَا قَالُوا فَقَدْ عَرَفْتَ أَنْ السُّنَنَ وَالْأَمْثَالَ كَائِنَةٌ لَمْ يَكُنْ شَيْ‌ءٌ فِيمَا مَضَى إِلَّا سَيَكُونُ مِثْلَهُ حَتَّى لَوْ كَانَتْ شَاةٌ بِرَشَاءِ كَانَ هَاهُنَا مِثْلَهُ وَاعْلَمْ أَنَّهُ سَيَضِلُّ قَوْمٌ بِضَلَالَةِ مَنْ كَانَ قَبْلَهُمْ كَتَبْتَ فَتَسْأَلُنِي عَنْ مِثْلِ ذَلِكَ مَا هُوَ وَمَا أَرَادُوا بِهِ.

وَ أُخْبِرُكَ أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى هُوَ خَلَقَ الْخَلْقَ‌ لا شَرِيكَ لَهُ‌ لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ وَالدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْ‌ءٍ وَخَالِقُهُ خَلَقَ الْخَلْقَ وَأَحَبَّ أَنْ يَعْرِفُوهُ بِأَنْبِيَائِهِ وَاحْتَجَّ عَلَيْهِمْ بِهِمْ فَالنَّبِيُّ هُوَ الدَّلِيلُ عَلَى اللَّهِ عَبْدٌ مَخْلُوقٌ مَرْبُوبٌ اصْطَفَاهُ لِنَفْسِهِ بِرِسَالَتِهِ وَأَكْرَمَهُ بِهَا فَجَعَلَهُ خَلِيفَتَهُ فِي خَلْقِهِ وَلِسَانَهُ فِيهِمْ وَأَمِينَهُ عَلَيْهِمْ وَخَازِنَهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرَضِينَ قَوْلُهُ قَوْلُ اللَّهِ لَا يَقُولُ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ مَنْ أَطَاعَهُ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ عَصَاهُ عَصَى اللَّهَ وَهُوَ مَوْلَى مَنْ كَانَ اللَّهُ رَبَّهُ وَوَلِيَّهُ مَنْ أَبَى أَنْ يُقِرَّ لَهُ بِالطَّاعَةِ فَقَدْ أَبَى أَنْ يُقِرَّ لِرَبِّهِ بِالطَّاعَةِ وَبِالْعُبُودِيَّةِ وَمَنْ أَقَرَّ بِطَاعَتِهِ أَطَاعَ اللَّهَ وَهَدَاهُ فَالنَّبِيُّ مَوْلَى الْخَلْقِ جَمِيعاً عَرَفُوا ذَلِكَ أوْ أَنْكَرُوهُ وَهُوَ الْوَالِدُ الْمَبْرُورُ فَمَنْ أَحَبَّهُ وَأَطَاعَهُ وَهُوَ الْوَالِدُ الْبَارُّ وَمُجَانِبُ لِلْكَبَائِرِ.

قَدْ كَتَبْتُ لَكَ مَا سَأَلْتَنِي عَنْهُ وَقَدْ عَلِمْتَ أَنَّ قَوْماً سَمِعُوا صِفَتَنَا هَذِهِ فَلَمْ يَعْقُولُوهَا بَلْ حَرَّفُوهَا وَوَضَعُوهَا عَلَى غَيْرِ حُدُودِهَا عَلَى نَحْوِ مَا قَدْ بَلَغَكَ وَقَدْ بَرَىءَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ مِنْ قَوْمٍ يَسْتَحِلُّونَ بِنَا أَعْمَالَهُمُ الْخَبِيثَةَ وَقَدْ رَمَانَا النَّاسُ بِهَا وَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ فَإِنَّهُ يَقُولُ: (الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَناتِ الْغافِلاتِ الْمُؤْمِناتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذابٌ عَظِيمٌ يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِما كانُوا يَعْمَلُونَ يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ) أَعْمَالَهُمُ السَّيِّئَةَ (وَ يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ).

وَ أَمَّا مَا كَتَبْتَ بِهِ وَنَحْوَهُ وَتَخَوَّفْتَ أَنْ يَكُونَ صِفَتُهُمْ مِنْ صِفَتِهِ فَقَدْ أَكْرَمَهُ اللَّهُ عَنْ ذَلِكَ تَعَالَى رَبُّنَا عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوّاً كَبِيراً صِفَتِي هَذِهِ صِفَةُ صَاحِبِنَا الَّتِي وَصَفْنَا لَهُ وَعَنْهُ أخَذْنَاهُ فَجَزَاهُ اللَّهُ عَنَّا أَفْضَلَ الْجَزَاءِ فَإِنَّ جَزَاءَهُ عَلَى اللَّهِ فَتَفَهَّمْ كِتَابِي هَذَا وَالْقُوَّةُ لِلَّهِ.

1892- Sabah Medaini şöyle rivayet eder: Mufaddal ibni Ömer Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama mektup yazdı ve Ebu Abdullah aleyhisselamdan ona şu cevap geldi: Ve sonra; sana ve kendime Allah’a takvalı olmayı ve ona itaati vasiyet ediyorum. Muhakkak ki itaat, vera, Allah’a tevazulu olmak, itminan, onun için çok çaba sarf etmek, onun emrini almak, resulü için nasihat etmek, onun rızasında süratli olmak ve onun nehyettiği şeyden çekinmek takvadandır. Kim Allah’a takvalı olursa Allah’ın izniyle nefsini ateşten korumuş olur ve dünyada ve ahirette hayrın hepsine ulaşır. Kim takvayı emrederse öğüt vermiş olur. Allah kendi rahmetiyle bizi takvalılardan karar kılsın.

Mektubun geldi, onu okudum ve içinde olanı anladım. Senin selametin için ve Allah’ın sana afiyeti için Allah’a hamd ettim. Allah afiyetini dünyada ve ahirette bize ve sana giydirsin. Yazmışsın, zikrediyorsun: Bir kavim, ben onları tanıyorum onların gidişatları ve işleri seni şaşırtmış. Onların işlerinden haberdar olmuşsun ki sen onların hallerini beğenmiyorsun ve sen onlarda güzel bir yol, vera ve tevazulu olmalarından başka bir şey görmemiştin.   

Sana şu ulaşmış; onlar iddia ediyorlar ki: Muhakkak ki din sadece adamları tanımaktır, onları tanıdıktan sonra istediğini yapabilirsin. Zikrediyorsun: Sen de öyle biliyordun ki dinin kökü adamları tanımaktır, Allah seni bu konuda başarıya ulaştırsın.

Sana şu ulaşmış; onlar iddia ediyorlar ki: Salat, zekât, oruç, Ramazan’ın ayı, hac, umre, Mescidul Haram, (Mekke) Beytul Haram (Kâbe), Meş’arul Haram (hac ameli) ve Şehrul Haram (Muharrem’in ayı) o bir adamdır. Temizlik ve cenabet guslü; o bir adamdır. Allah’ın kullarına farz ettiği bütün farzlar; o bir adamdır. Onlar iddialarını dile getiriyorlar: Kim o adamı tanırsa. Salatsız, zekatsız, oruçsuz, hacsız, umresiz, cenabet guslü almadan, temizlenmeden. Allah’ın haramlarını, Şehrul Haram’ı, Mescidul Haram’ı, Beytul Haram’ı, azametlendirmeden kendi ameli ona yeterlidir. Diyorlar ki kim bunu, özünü ve haddini tanırsa ve kalbinde sabit ederse ona (ibadetleri) ihmal etmek caiz olur, amelinde çok çaba sarf etmesi gerekmez. Onlar iddia ettiler: O adamı tanıdıklarında bu hudutlar kendi vaktinde ondan kabul edilir, hatta onu yapmasalar bile.    

Sana şu ulaşmış; onlar iddia ediyorlar ki: Allah’ın kendisinden nehyettiği bu fahişelikler: Şarap, kumar, faiz, kan, murdar ve domuz eti; o bir adamdır. Dediler ki: Allah’ın haram ettiği annelerle, kızlarla, halalarla, teyzelerle, kardeşin kızlarıyla, bacının kızlarıyla nikah kıymak. Ne kadar muminlere haram ettiği kadınların nikahı varsa onunla kastettiği nebi sallallahu aleyhi ve alihinin eşlerinin nikahıdır, onun dışında olanların hepsi mübahtır.

Sana şu haberin ulaştığını zikrediyorsun: Onlar peş peşe bir kadınla beraber oluyorlar; bazısı, bazısı için yalancı şahitlik yapıyor ve iddia ediyorlar ki bunun zahiri ve batını var ve onu biliyorlar. Birbirlerini zahirden nehyediyorlar ve onu kendilerini müdafaa için alıyorlar ve batının peşindeler iddiaları onunla emredildikleridir.

Yazmışsın, bu haberler sana ulaştığında sana çok ağır gelmiş. Benden onların sözlerini soruyorsun, helal mi haram mı? Yazmışsın, benden onun tefsirini soruyorsun. Ben de onun hakkında körlükte ve şüphede kalmayana kadar beyan edeceğim. Bu sana gönderdiğim mektubumda sorduğun sorunun tefsiri var, hepsini hıfzet Allah’ın kitabında dediği gibi: (Belleyen kulak onu bellesin diye. Hakka 12) Onu sana yüceliğiyle vasfediyorum ve senin vasfettiğin gibi inşaallah onun haramını senden uzaklaştırıyorum. İnşaallah tanıyana kadar onu sana tanıtacağım. İnşaallah onu inkâr etme. Vela kuvvete illa billah kuvvetin hepsi Allah’ındır.

Sana haber veriyorum; bana yazdığın ve sorduğun haliyle kim bu sıfat üzerine dindar olursa o benim yanımda Allah Tebareke ve Teala’ya muşriktir. Şirki beyan etmiştir ve onda şek yoktur.

Sana haber veriyorum; bu söz bir kavme aittir işitiyorlar ama ehlinden öğrenip akletmiyorlar, onun fehmini (anlanması gereken) almıyorlar ve işittikleri şeyin hududunu tanımıyorlar. Ve o şeylerin hudutlarını görüşlerinin kıyasıyla, akıllarının bittiği yere koyuyarlar. Allah’a ve resulüne sallallahu aleyhi ve alihi yalan isnat ederek ve iftira atarak isyana cüret ederek o şeylerin hudutlarını emredildikleri yere koymadılar. Bu cehalet olarak onlara yeter. Onlar o şeyleri kendi hudutlarına koysaydılar ki o hudutlar onlar için koyuldu, onları kabul etseydiler onlar için bir sorun olmazdı. Lakin onlar o şeyleri tahrif ettiler ve aştılar ve yalan söylediler, Allah’ın emrini ve itaatini küçümsediler.

Velakin ben sana haber veriyorum, Allah o şeyleri kendi hadleriyle sınırlandırıp belirledi ki kimse onun sınırlarını aşmasın. İş onların zikrettikleri gibi olsaydı onlar için koyulan hadleri bilmediklerinde insanlar özür getirirlerdi, kusurlu ve Allah’ın hududunu aşan mazur olurdu. Velakin Allah o şeylere hadler kıldı, o hadleri muşrik ve kafirden başkası aşmaz. Sonra şöyle buyurdu: (Onlar Allah’ın hudutlarıdır, onları aşmayın kim Allah’ın hudutlarını aşarsa onlar zalim olanlardır. Bakara 229)

Sana haber veriyorum, hak olarak yakinen: Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala kendisine din olarak İslam’ı seçti ve yarattığına razı oldu. O olmadan hiç kimseden bir şey kabul etmez. Resullerini ve nebilerini onunla gönderdi sonra dedi ki: (Biz onu hak olarak indirdik ve o hak ile indi. İsra 105) Nebilerini ve nebisi Muhammed sallallahu aleyhi ve alihiyi onun üzerine ve onunla gönderdi. Bu yüzden dinin aslı resullerin marifeti ve onların velayetidir.

Sana haber veriyorum, muhakkak ki Allahu Teala kıyametin gününe kadar helali helal, haramı haram etti. Resullerin marifeti velayetleri ve itaatleri helaldir. Helal edilen onların helal ettiğidir ve haram edilen onların haram ettiğidir, onlar onun aslıdır helal furuu onlardandır o onların işleyişidir. Onların furuularından, işleri, Şiaları, velayetlerinin ehilleri helaldir. Salatın kılınışı, zekâtın verilişi, Ramazan’ın ayının orucu, evin haccı ve umresi, Allah’ın hürmetlerinin tazimi, alametleri ve amel yerleri, Beytul Haram’ın, Mescidul Haram’ın, Şehrul Haram’ın tazimi, temizlik, cenabet guslü, ahlakın güzelliği ve hoşluğu ve bütün iyilikler... Kitabında dedi ki: (Şüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder; fahişelikten, kötülükten ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öğüt alırsınız diye size öğüt veriyor. Nahl 90) ve onların düşmanları ise haram edilen haramlardır, onların dostları ise kıyametin gününe kadar onların işlerine dahildirler. Onlar zahiriyle ve batınıyla fahişeliklerdir ve şarap, kumar, zina, faiz, kan, murdar ve domuz etidirler. Onlar haram edilen haramlardır ve bütün haramların aslıdır. Onlar şerdir ve bütün şerlerin aslıdır ve şerrin bütün furuu onlardandır. Haram furuuları helal edişleri ondan dolayıdır. Onların furuundan nebileri yalanlamak, vasileri inkâr etmek ve fahişeliklere düşmek: Zina, hırsızlık, şarap ve sarhoş edici şey içmek, yetimin malını yemek, faiz yemek, aldatma, hiyanet ve bütün haramlara düşmek sınırı aşmaktır. Allah sadece adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder. Nebiler ve onların vasileri adalet ve ihsandır, yakınlara yardım etmek ise yakınlara sevgi beslemektir ve onların itaatlerinin peşine düşmektir. Ve fahişelikten, kötülükten ve zorbalıktan nehyeder, onlar nebilerin ve vasilerinin düşmanlarıdır. Onlar sevgilerinden ve itaatlerinden nehyedilenlerdir; olur ki öğüt alırsınız diye size öğüt veriyor.

Sana haber veriyorum; sana desem ki fahişe, şarap, kumar, zina, murdar, kan, domuz eti o bir adamdır ve ben (dediğimi) daha iyi biliyorum. Muhakkak ki Allah bu aslı ve onun furuunu haram etti ve ondan nehyetti ve onun velayetini Allah’ın dışında bir şeye ve ortaklarına tapan gibi karar kıldı. Kim kendisine ibadete çağırırsa o Firavun gibidir. Dedi ki: (Ben sizin en yüce Rabb’inizim. Naziat 23) bunun hepsinin yönleri vardır. Eğer o bir adamdır ve cehenneme doğru gitmektedir, kim de ona eşlik ederse onlar aynı Allah’ın (Sadece murdarı kanı ve domuz etini haram etti. Bakara 173) ayeti gibidir demek istediğimde kesinlikle doğrudur. Sonra deseydim onun hepsi falandır kesinlikle doğrudur. Muhakkak ki falan Allah’ın aşılmasını nehyettiği hudutlarını aşan mabuddur.

Sonra sana haber veriyorum; muhakkak ki din ve dinin aslı; o bir adamdır, o adam yakindir ve imandır, o ümmetinin ve zamanının ehlinin imamıdır. Bu sebeple kim onu tanırsa Allah’ı ve dinini tanır, kim de onu inkâr ederse Allah’ı ve dinini inkâr eder. Kim ona cahil olursa Allah’a ve dinine cahil olur. O imam olmadan Allah ve Allah’ın dini, hudutları ve şeriatları tanınmaz. Adamları tanımanın Allah’ın dini oluşu işte öyle cari olur.

Marifetin iki yönü vardır: Basiret üzerine olan sabit marifet; Allah’ın dini o basiretle tanınır ve onunla Allah’ın marifetine ulaşılır. Ve bu sabit batıni marifettir, o marifetin hakkı ehline lütfu müstehak kılar. O marifet üzerinde olmak Allah’a şükrü gerektirir. O Allah’tan bir lütuftur. Allah onunla dilediğine zahiri marifetle beraber lütufta bulunur. Zahiri marifet: Marifet ehli zahirde emrimize ilim olmadan hak bilerek amel ederler, basiretleri üzere olan batında marifet ehli olanlara ilhak olamazlar. Ve o kusurlu marifetle Allah’ın marifetinin hakkına ulaşamazlar. Allah’ın kitabında dediği gibi: (O'ndan başka taptıkları şefaat yetkisine sahip değildirler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna. Zuhruf 86) Kim hak şehadete şehadet ederse ve kalbini ona bağlamazsa, konuştuğu şeye basireti olmazsa o basireti olan ve kalbini bağlayanın sevabıyla sevaplanmaz. Aynı şekilde kim zulümle konuşursa ve kalbini ona bağlamazsa, kalbini ona bağlayanın basiret üzere sabit olanın cezasıyla cezalanmaz.

Marifet ehli adamların kadim zamanda ve sonrasında iş Nebiyullah’a ve ondan sonra da kendisine ulaştıkları ve marifetlerinin kendisinde son bulduğu kimseye ulaştığında, zahirdeki halinin nasıl olduğunu ve hakka ilimsiz ikrar edeni tanıdın. Sadece amellerinin ve dinlerinin öyleki Allah onu din seçti, marifetiyle tanınırlar muhsin ihsanıyla, kötü kötülüğüyle tanınır. Denir ki kim bu işe yakinsiz ve basiretsiz girerse girdiği gibi de çıkar. Allah bizi ve seni basiret üzerine sabit marifetle rızıklandırsın.

Sana haber veriyorum; desem ki salat, zekât, Ramazan’ın ayının orucu, hac, umre, Mescidul Haram, Beytul Haram, Meş’arul Haram, temizlik ve cenabet guslü ve bütün farzlar nebidir, o onları Rabb’inin katından getirdi, kesinlikle doğru demişimdir. Çünkü onların hepsi sadece nebiyle tanınır. O nebinin marifeti, ona iman ve ona teslim olmasaydı onlar tanınmazdı. O Allah’ın kendisine lütufta bulunduğu kimseye bir lütuftur, o olmasaydı bundan bir şey tanınmazdı. Bunun hepsi ve aslı o nebidir ve onun furuudur. Beni ona o çağırdı, onu gösterdi ve onu tanıttı ve onu emretti ve bana vacip etti. Bana emrettiği şeyde itaat onadır. Ona cahil olma imkânım yok. Allah’la benim aramda olana nasıl cahil olma imkânım olabilir? Muhakkak ki dinim odur onu o nebi getirdi demezsem, din ondan başkasıdır demem nasıl dürüstlük olur benim için? O nasıl adamların marifeti olmaz, mutlak olarak onu Allah’ın katından o getirdi? Dini inkâr eden sadece onu inkâr etmiştir. Dediler ki: (Allah beşer bir resul mü gönderdi? İsra 94) Sonra dediler ki: (Bir beşer mi bizi hidayet edecek. Tağebun 6) O adama kafir oldular ve onu yalanladılar. Dediler ki: (Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Enam 8) Bunun üzerine Allah şöyle dedi: (De ki: Musa’nın getirdiği insanlar için nur ve hidayetçi olan o kitabı kim indirdi? Enam 91) Sonra başka bir ayette şöyle dedi: (Bir melek indirseydik iş biterdi ve onlara mühlette verilmezdi* Onu bir melek kılsaydık onu adam olarak kılardık. Enam 8-9) Muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala sadece adamlarla tanınmayı ve onlara itaatle itaat edilmeyi sever. Bu yüzden onları sebili ve kendisine ulaşılan vechi karar kıldı. Allah kullarından onun dışında bir şeyi kabul etmez. (O yaptığından sorgulanmaz, onlar sorgulanırlar. Enbiya 23) Sevgisini vacip ettiği kişi hakkında şöyle buyurdu: (Kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiştir, kim de yüz çevirirse biz seni onlara koruyucu olarak göndermedik. (Nisa 80)

Kim sana derse ki bu farzların hepsi sadece bir adamdır ve o adam konuştuğu şeyin haddini bilir, doğru demiştir. Kim zikrettiğim bu özellik üzerine itaat olmadan konuşursa, furuu terk ederek usule tutunmak fayda vermez. Aynı en la ilahe illallah şehadetinin enne Muhammeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi şehadetinin terkiyle fayda vermeyeceği gibi. Allah hiçbir nebiyi iyilik, adalet, güzellik, amellerin güzelliği ve fahişelikten zahiriyle ve batınıyla nehyetmesi olmadan göndermedi. Onun batını batın ehlinin velayetidir, onun zahiri de onların furuularıdır. Allah marifete çağırmayan ve o marifetle beraber emirde ve nehiyde itaat edilmeyen hiçbir nebiyi göndermedi. Allah sadece kullarına, hudutlarıyla farz ettiği farzlara amellerini, onlara kendi katından getirenin ve onları ona çağıranın marifetiyle kabul eder. Onların ilki ona çağıranın marifeti sonra onun itaatidir. Kendisine itaat edilen onu yakınlaştırır. Kim tanırsa itaat eder, kim itaat ederse haramı zahiriyle ve batınıyla haram bilir. Batını haram bilip zahiri helal kılmak olmaz. Zahiri batınla batını zahirle topluca haram etti. Asıl ve furuu, haramın batını haram ve zahiri helal olmaz. Batını haram edip zahiri helal kılmaz.

Aynı şekilde zahiri salatı tanımak batıni salatı tanımamak ve zekâtı, orucu, haccı, umreyi, Mescidul Haramı, Allah’ın bütün hürmetlerini ve şeairlerini doğru olmaz. Batının marifeti terk edilmemeli çünkü onun batıni zahiridir. Batın haram ve habisse ondan bir şeyi terk etmek doğru olmaz; onun zahiri, batın mutlaka zahire benzer. Kim sana iddia etse ki o sadece marifettir, tanıdığında itaat etmeden de yeterlidir, yalan demiştir ve şirk koşmuştur. O tanımamış ve itaat etmemiştir. Sadece şöyle denir: Tanı ve hayırdan dilediğine amel et çünkü marifet olmadan o senden kabul edilmez, tanıdığında kendin için dilediği kadar itaat et az veya çok o senden kabul edilir.

Sana haber veriyorum; muhakkak ki kim tanırsa itaat eder, itaat ederse salatı kılar, oruç tutar, umre yapar, Allah’ın hürmetlerini hepsini azametlendirir ondan hiçbir şeyi bırakmaz. İyiliğin hepsine amel eder, güzel ahlakın hepsine amel eder, kötü ahlaktan çekinir. Onların hepsi nebidir, nebi onun aslıdır, o bunların hepsinin aslıdır. Çünkü o getirdi ve gösterdi ve emretti, o olmadan kimseden bir şey kabul edilmez. Kim tanırsa büyük günahlardan çekinir, fahişelikleri zahiriyle batınıyla haram bilir, haram edilenlerin hepsini haram bilir. Çünkü nebinin marifetiyle ve ona itaatle nebinin girdiği yere girer ve onun çıktığı yerden çıkar.

Kim iddia ederse nebinin marifeti olmadan helalleri helal haramları haram biliyor, Allah’ın helalini helal ve haramını da haram olarak bilmemiştir. Kim salatı kılsa, zekât verse, hac yapsa, umre yapsa ve bunların hepsini Allah’ın itaatini farz ettiği kimsenin marifeti olmadan yapsa ondan hiçbir şey kabul edilmez. Salatı kılmamıştır, orucu tutmamıştır, zekâtı vermemiştir, hac yapmamıştır, umre yapmamıştır, cenabet guslü almamıştır, temizlenmemiştir, Allah’ın haramını haram helalini de helal olarak bilmemiştir. Ruku ve secde yapsa bile salatı salat değildir. Her kırktan dirhem dirhem çıksa bile zakatı zekât değildir. Kim onu tanır ve ondan alırsa Allah’a itaat eder.

Ama zikrettiğin Allah’ın kitabında haram ettiği, onların helal saydıkları akrabaların nikahları. İddia ediyorlar ki bize sadece nebi sallallahu aleyhi ve alihinin eşlerinin nikahını haram etti. Allah’ın hakkının ve kerametinin tazimi, resulünün kerameti ve şanının tazimi, o başladıkları şey daha haktır. Allah nebisinin tabilerine ne haram ettiyse ve eşlerinin nikahını şu ayetinden sonra haram etti: (Sizin Rasûlullah’a eziyet etmeniz doğru olmadığı gibi ondan sonra eşlerini nikahlamanız da ebediyen doğru olmaz. Şüphesiz bu Allah katında pek büyüktür. Ahzab 53) ve Allah Tebareke ve Teala şöyle dedi: (Nebi, muminlere kendi nefislerinden daha önce gelir. Onun eşleri de muminlerin analarıdır. Ahzab 6) ve o da onların babasıdır. Sonra şöyle dedi: (Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın nikahlandığı kadınlarla nikahlanmayın. Çünkü bu bir hayasızlık, iğrençliktir ne kötü bir yoldur. Nisa 22) Kim Allah’ın haram edişiyle nebi sallallahu aleyhi ve alihinin eşlerini haram bilirse, Allah’ın kitabında haram ettiği anaları, kızları, bacıları, halaları, teyzeleri, kardeşin kızlarını, bacının kızlarını ve Allah’ın haram ettiği süt emen çocuğu da haram bilir. Çünkü onların haramlığı nebi sallallahu aleyhi ve alinin eşlerinin haram oluşu gibidir. Kim Allah’ın haram ettiği annelerin, kızların, bacıların, halaların, nebi sallallahu aleyhi ve alihinin eşlerinin nikahını haram bilir ve Allah’ın haram ettiği diğer nikahları helal bilir ve onu da din edinirse o şirk koşmuştur. 

Ama zikrettiğin şia bir kadınla peş peşe beraber oluyorlar, onun Allah’ın ve resulünün dini olmasından Allah’a sığınırım. Resulünün dini Allah’ın helal ettiğini helal etmek ve haram ettiğini haram etmektir. Ve kadınlarla muta ve hacdaki muta Allah’ın kitabında helal ettiklerindendir. O ikisini helal etti ve sonra da haram etmedi. Müslüman birisi Allah’ın kitabına ve sünnetine göre bir kadınla muta yapmak isterse zina olmadan ikisinin razı olduğu ücret ve süre üstüne nikah kıyar. Allah’ın buyurduğu gibi: (Onlarla muta yaptığınızda farz olarak ücretlerini verin, bu ücretten sonra karşılıklı anlaştığınızda size bir günah yoktur. Nisa 24) O ikisi o süre içinde o ücret üzerine süreyi uzatmak isterlerse son gün süre bitmeden Güneş batmadan önce süreyi istedikleri kadar uzatabilirler. Son gün geçerse nikahı yenilemeden doğru olmaz ve onun dışında birisi hariç ikisi arasında idde yoktur, kadın ondan başka biriyle olmak isterse kırk beş gün idde tutar. Aralarında miras yoktur, sonra kadın başka biriyle muta yapmak isterse kıyamete kadar her ikisine helaldir. Eğer kadın isterse dünyada kaldığı müddetçe yedisiyle isterse yirmisiyle olur. Bunun hepsi Allah’ın hudutları üzerinde kaldıkları müddetçe ikisine de helaldir. Kim Allah’ın hududunu aşarsa kendisine zulmetmiştir.

Hacda muta yapmak istersen akik vadisinde ihrama gir ve onu muta kıl, ne zaman ulaşırsan tavaf et Hacerul Esved’e dokun. Onunla başla ve yedi turla tamamla. Sonra Makamı İbrahim’de iki rekât salat kıl, sonra Kabe’den çık, sonra Safa’yla Merve arasında yedi tur say yap, Safa’yla başla Merve’yle tamamla. Öyle yaptığında kısaltmışsındır. Terviye günü olana kadar akikte yaptığını yap, makamla rükun arasında hacca ihrama gir, mevgifte durana kadar ihramlı ol, sonra şeytan taşla, kurban kes ve tıraş ol. İhramdan çık gusül al ve Kabe’yi ziyaret et, öyle yaptığında ihramdan çıkmışsındır. Allah’ın şu ayeti: (Kim hacca kadar umreyle faydalanırsa kolayına gelen bir kurbanı. Bakara 196) Keser.

Ama zikrettiğin bazılarının bazıları için başkasına karşı şahitlik etmeleri, o sadece Allah’ın ayetindeki gibidir: (Ey iman edenler! Sizden birine ölüm hali gelirse vasiyet esnasında içinizden iki adil kişiyi yahut yolculuk sırasında başınıza ölüm musibeti gelirse sizden olmayan iki kişiyi şahit tutun. Maide 106) Yolcuyken ölüm gelirse kendi dininden iki adil kişi, eğer bulamazlarsa velayetinin ehli olmayan Kur’an okuyanlardan diğer iki kişi. (Eğer bu kişilerden şüphelenirseniz kendilerini salattan sonra tutarsınız ve onlar da hiçbir değere değiştirmeyeceğiz diye yemin ederler. Maide 106) Az bir değer olsa bile (Akraba bile olsa Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Böyle yaparsak günahkarlardan oluruz diye Allah'a yemin ederler.  Eğer o ikisinin bir günah işledikleri anlaşılırsa, o zaman haksızlığa uğrayanların arasından, ölüye daha yakın iki kişi onların yerine geçer. Maide 106) Kendi velayetinin ehlinden (Bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur ve biz haddi aşmadık. Aksi takdirde mutlaka zalimlerden oluruz diye yemin ederler. O, şahitliği gereği gibi yapmaları ve yeminlerinden sonra yeminlerin kabul edilmemesinden korkmaları açısından daha uygundur. Allah'a karşı gelmekten sakının ve duyun. Maide 106-108)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi iddiacının yeminiyle beraber bir adamın şahitliğiyle hüküm veriyordu. Müslümanın hakkını iptal etmiyordu, muminin şahitliğini geri çevirmiyordu. İddiacının yeminini ve bir adamın şahitliğini aldığında onun hakkını ona veriyordu. Şöyle yapmıyordu: Müslüman bir adamın başka biri önünde hakkı olur ve o da onu inkâr eder ve onun da müslüman olmayandan başka bir şahidi yoktur, onun hakkını iptal ederlerdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihinin hükmüyle hükmetmezlerdi. Gerçek Müslüman olmayandaysa, müslüman adamın hakkı iptal edilmemeli, Allah müslüman adamın hakkını onun eliyle verir, Allah müslümanı ödüllendirir ve adaleti getirir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi onu yapardı.

Ama mektubunun sonunda zikrettiğin, onlar iddia ediyorlar alemlerin Rabb’i olan Allah o nebidir. Onların sözlerini İsa hakkında dedikleri söze benzetmişsin. Biliyorsun ki sünnetler ve misaller var olucudur. Geçmişte olan bir şey yok ki illa onun aynısı olacak olmasın. Hatta koyun alacalı olsa burada da aynı olacaktır. Bil ki sapıtan kavim kendinden öncekilerin sapıklığıyla sapıtır. Bana yazmışsın ve onu soruyorsun, o nedir ve ne istiyorlar? Sana haber veriyorum; muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala yaratıkları yaratan odur, onun bir ortağı yoktur. Yaratma ve emir, dünya ve ahiret onundur. O her şeyin Rabb’i ve yaratıcısıdır. Yaratıkları yarattı ve onu nebilerle tanımalarını istedi ve onlara nebilerle huccet oldu. Nebinin kendisi Allah’a delil oldu ki o kuldur, mahluktur, Rabb’i olandır. Onu risaletle kendisi için seçti ve onunla kerametlendirdi ve onu yaratıkları arasındaki halifesi, onların içindeki dili, onlara olan emini, göklerde ve yerlerdeki hazinedarı kıldı. Onun sözü Allah’ın sözüdür, Allah adına haktan başka bir şey demez. Kim ona itaat ederse Allah’a itaat eder ve kim de ona isyan ederse Allah’a isyan eder. Allah kimin Rabb’i ve velisiyse o da onun mevlasıdır. Kim ona itaati ikrar etmekten yüz çevirirse Rabb’ine itaati ve kulluğunu ikrar etmekten yüz çevirmiştir. Kim ona itaati ikrar ederse Allah’a ve hidayetine itaat eder. Nebi bütün yaratıkların mevlasıdır ister onu tanısınlar ister inkâr etsinler. O kabul görmüş bir babadır, kim onu severse ve itaat ederse o iyi bir babadır ve büyük günahlardan uzaktır.

Bana sorduğun şeyleri sana açıkladım; öğrendin ki bir kavim bizim bu sıfatımızı işittiler ve akletmediler, aksine onu tahrif ettiler ve sana ulaştığı gibi onu hududunun dışında bir yere koydular. Allah ve resulü habis amellerini bizimle helal sayan kavimden beridir. İnsanlar onu bize iftira attılar. Allah bizimle onlar arasında hükmedecek, o şöyle diyor: (Namuslu, bir şeyden habersiz, mumine hanımlara (zina suçu) atanlar dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır* Dilleri, elleri ve ayakları yaptıkları hakkında aleyhlerine şahitlik ettiği gün* Allah o gün onlara vefa eder.) Kötü amelleri sebebiyle. (Muhakkak ki Allah apaçık olan haktır. Nur 23-25) O yazdığın şey ve benzeri ve sıfatlarının onun sıfatı olmasından korktun. Allah onu kerametlendirdi, Rabb’imiz onların dediklerinden yücedir, son derece yüksek ve büyüktür. Benim bu sıfatım sahibimizin onu sıfatlandırdığımız sıfatıdır ki o sıfatı ondan aldık. Allah onu bizden taraf en üstün mükafatla mükafatlandırsın, onun mükafatı Allah’adır. Bu mektubumu anlat (algılat), kuvvet Allah’ındır.  

1893- عَنْ حَفْصٍ الْمُؤَذِّنِ قَالَ‌: كَتَبَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِلَى أَبِي الْخَطَّابِ: بَلَغَنِي أَنَّكَ تَزْعُمُ أَنَّ الْخَمْرَ رَجُلٌ وَأَنَّ الزِّنَا رَجُلٌ وَأَنَّ الصَّلَاةَ رَجُلٌ وَأَنَّ الصَّوْمَ رَجُلٌ وَلَيْسَ كَمَا تَقُولُ نَحْنُ أَصْلُ الْخَيْرِ وَفُرُوعُهُ طَاعَةُ اللَّهِ وَعَدُوُّنَا أَصْلُ الشَّرِّ وَفُرُوعُهُ مَعْصِيَةُ اللَّهِ ثُمَّ كَتَبَ كَيْفَ يُطَاعُ مَنْ لَا يُعْرَفُ؟ وَكَيْفَ يُعْرَفُ مَنْ لَا يُطَاعُ؟

1893- Hafs Muezzin şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah Caferi Sadık aleyhisselam Ebul Hattab’a mektup yazdı: Bana haberi ulaştı, sen iddia ediyorsun ki: Muhakkak ki şarap bir adamdır, zina bir adamdır, salat bir adamdır ve oruç bir adamdır. Senin dediğin gibi değil. Biz hayrın aslıyız, onun furuu da Allah’a itaattir ve düşmanımız da şerrin aslıdır, onun furuu da Allah’a isyanıdır. Sonra şöyle yazdı: Tanınmayan nasıl itaat edilir, itaat edilmeyen nasıl tanınır? 

1894- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: لَا تَقُولُوا لِكُلِّ آيَةٍ هَذِهِ رَجُلٌ وَهَذِهِ رَجُلٌ مِنَ الْقُرْآنِ حَلَالٌ وَمِنْهُ حَرَامٌ وَمِنْهُ نَبَأُ مَا قَبْلَكُمْ وَحُكْمُ مَا بَيْنَكُمْ وَخَبَرُ مَا بَعْدَكُمْ فَهَكَذَا هُوَ.

1894- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Her ayet için bu bir adamdır, bu bir adamdır demeyin. Kur’an’dan helal olan var ve haram olan var, sizden öncekilerin haberi var ve aranızda olanların hükmü var ve sizden sonrakilerin haberi var, o bu şekildedir.

1895- عَنْ حَبِيبٍ الْخَثْعَمِيِّ قَالَ:‌ ذَكَرْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ مَا يَقُولُ أَبُو الْخَطَّابِ فَقَالَ: اذْكُرْ لِي بَعْضَ مَا يَقُولُ قُلْتُ: فِي قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَ: (وَ إِذا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ)‌ إِلَى آخِرِ الْآيَةِ يَقُولُ: إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَ(إِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ) فُلَانٌ وَفُلَانٌ.

فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَنْ قَالَ هَذَا فَهُوَ مُشْرِكٌ ثَلَاثاً أَنَا إِلَى اللَّهِ مِنْهُ بَرِي‌ءٌ ثَلَاثاً بَلْ عَنَى اللَّهُ بِذَلِكَ نَفْسَهُ بَلْ عَنَى اللَّهُ بِذَلِكَ نَفْسَهُ وَأَخْبَرْتُهُ بِالْآيَةِ فِي حم‌: (ذلِكُمْ بِأَنَّهُ إِذا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ)‌ قَالَ: قُلْتُ: يَعْنِي بِذَلِكَ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: مَنْ قَالَ هَذَا فَهُوَ مُشْرِكٌ ثَلَاثاً أَنَا إِلَى اللَّهِ مِنْهُ بَرِي‌ءٌ ثَلَاثاً بَلْ عَنَى بِذَلِكَ نَفْسَهُ بَلْ عَنَى بِذَلِكَ نَفْسَهُ. 

1895- Habib Has’ami şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama Ebul Hattab’ın dediği şeyi zikrettim. Dedi ki: Bana onun dediği bir şeyi zikret. Dedim ki: Allah Azze ve Celle’nin ayeti hakkında (Bir olan Allah zikredildiğinde tiksinir. Ve onun dışındaki zikredildiğinde sevinir. Zumer 45) Diyor ki: (Bir olan Allah zikredildiğinde. Zumer 45) Emirul Muninin aleyhisselamdır (Ve onun dışındaki zikredildiğinde. Zumer 45) Falan ve falandır.

Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Kim bunu derse o muşriktir üç defa, ben ondan Allah’a doğru beriyim üç defa. Tam aksine Allah o ayetle kendisini kastetti, tam aksine Allah o ayetle kendisini kastetti. Ha, Mim deki ayetini dedim (Çünkü siz bir olan Allah'a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. Mumin 12) O ayetle Emîr'ül Müminîn (Ali) aleyhisselamı kastediyor. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Kim bunu derse o muşriktir üç defa, ben ondan Allah’a doğru beriyim üç defa. Tam aksine Allah o ayetle kendisini kastetti, tam aksine Allah o ayetle kendisini kastetti.

1896- عَنِ الْهَيْثَمِ التَّمِيمِيِّ قَالَ: قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: يَا هَيْثَمُ التَّمِيمِيُّ إِنَّ قَوْماً آمَنُوا بِالظَّاهِرِ وَكَفَرُوا بِالْبَاطِنِ فَلَمْ يَنْفَعْهُمْ شَيْ‌ءٌ وَجَاءَ قَوْمٌ مِنْ بَعْدِهِمْ فَآمَنُوا بِالْبَاطِنِ وَكَفَرُوا بِالظَّاهِرِ فَلَمْ يَنْفَعْهُمْ ذَلِكَ شَيْئاً وَلَا إِيمَانَ بِظَاهِرٍ إِلَّا بِبَاطِنٍ وَلَا بِبَاطِنٍ إِلَّا بِظَاهِرٍ.

1896- Heysem Temimi Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ya Heysem Temimi! Bir kavim zahire iman ettiler, batını inkâr ettiler hiçbir şey onlara fayda vermedi. Onlardan sonra başka bir kavim geldi, batına iman ettiler ve zahiri inkâr ettiler ve o onlara hiçbir fayda vermedi. Zahire batınsız ve batına da zahirsiz iman olmaz.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)   

                                   22. Bab: Hadis Tanımayana Reddiye

1897- عَنْ أَبِي عُبَيْدَةَ الْحَذَّاءِ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ:‌ أَمَا وَاللَّهِ إِنَّ أَحَبَّ أَصْحَابِي إِلَيَّ أَوْرَعُهُمْ وَأَفْقَهُهُمْ وَأَكْتَمُهُمْ لِحَدِيثِنَا وَإِنَّ أَسْوَأَهُمْ عِنْدِي حَالًا وَأَمْقَتَهُمْ إِلَيَّ الَّذِي إِذَا سَمِعَ الْحَدِيثَ يُنْسَبُ إِلَيْنَا وَيُرْوَى عَنَّا فَلَمْ يَعْقِلْهُ وَلَمْ يَقْبَلْهُ قَلْبُهُ اشْمَأَزَّ مِنْهُ وَجَحَدَهُ وَكَفَرَ بِمَنْ دَانَ بِهِ وَهُوَ لَا يَدْرِي لَعَلَّ الْحَدِيثَ مِنْ عِنْدِنَا خَرَجَ وَإِلَيْنَا أُسْنِدَ فَيَكُونَ بِذَلِكَ خَارِجاً مِنْ وَلَايَتِنَا.

1897- Ebu Ubeyde Huzzai Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Vallahi ashabımın bana en sevgili olanı onların en takvalı olanı, en fakih olanı ve hadisimizi en çok gizleyenidir. Benim yanımda onların hali en kötü olanı ve bana en iğrenç geleni o bize nisbet edilen ve bizden rivayet edilen bir hadis işittiğinde onu akletmez, kalbi onu kabul etmez ve ondan tiksinir ve onu inkâr eder ve onu benimseyeni kafir sayar. O derk etmiyor, belki o hadis bizim yanımızdan çıktı, bize isnad edildi. Böylece o durumuyla velayetimizden çıkar.

1898- عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ:‌ إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى حَصَّنَ عِبَادَهُ بِآيَتَيْنِ مِنْ كِتَابِهِ أَلَّا يَقُولُوا حَتَّى يَعْلَمُوا وَلَا يَرُدُّوا مَا لَمْ يَعْلَمُوا إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ: (أَ لَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ مِيثاقُ الْكِتابِ أَنْ لا يَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَ) وَقَالَ: (بَلْ كَذَّبُوا بِما لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ)‌.

1898- Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: Allah Tebareke ve Teala kullarını kitabından iki ayetle kuşattı. Bilene kadar konuşmasınlar ve bilmediklerini inkâr etmesinler. (Allah’a karşı hakkı söyleyeceklerine dair onlardan kitabın misakı alınmadı mı? Araf 169) ve dedi ki: (Hayır, onlar ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş şeyi yalanladılar. Yunus 39)

1899- عَنْ سُفْيَانَ بْنِ السِّمْطِ قَالَ‌: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنَّ الرَّجُلَ لَيَأْتِينَا مِنْ قِبَلِكَ فَيُخْبِرُنَا عَنْكَ بِالْعَظِيمِ مِنَ الْأَمْرِ فَيَضِيقُ بِذَلِكَ صُدُورُنَا حَتَّى نُكَذِّبَهُ قَالَ: فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ: أَ لَيْسَ عَنِّي يُحَدِّثُكُمْ؟ قَالَ: قُلْتُ: بَلَى قَالَ: فَيَقُولُ لِلَّيْلِ إِنَّهُ‌ نَهَارٌ أوْ لِلنَّهَارِ أَنَّهُ لَيْلٌ؟ قَالَ: فَقُلْتُ لَهُ: لَا قَالَ: فَقَالَ: رُدَّهُ إِلَيْنَا فَإِنَّكَ إِنْ كَذَّبْتَ فَإِنَّمَا تُكَذِّبُنَا.

1899- Sufyan ibni Seyyat şöyle rivayet etti: Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselama dedim ki: Sana feda olayım senin tarafından bir adam geliyor ve bize senden bir işle alakalı azim bir haber veriyor, ondan göğüslerimiz daralıyor ve onu inkâr ediyoruz. Ebu Abdullah aleyhisselam dedi ki: Size benden hadis nakletmiyor mu? Dedim ki: Tabii ki. Dedi ki: Gece için gündüzdür, gündüz için de gecedir mi diyor? Dedim ki: Hayır. Bunun üzerine dedi ki: O hadisi bize havale et, onu yalanladığında sadece bizi yalanlarsın.

1900- عَنْ عَلِيٍّ السِّنَانِيِّ عَنْ أَبِي الْحَسَنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَنَّهُ كَتَبَ إِلَيْهِ فِي رِسَالَةٍ: وَلَا تَقُلْ لِمَا بَلَغَكَ عَنَّا أَوْ نُسِبَ إِلَيْنَا: هَذَا بَاطِلٌ وَإِنْ كُنْتَ تَعْرِفُ خِلَافَهُ فَإِنَّكَ لَا تَدْرِي لِمَ قُلْنَا وَعَلَى أَيِّ وَجْهٍ وَصِفَةٍ.

1900- Ali Sai Ebul Hasan aleyhisselamın kendisine yazdığı bir mektupta şöyle dediğini rivayet etti: Bizden sana bir şey ulaştığında veya bize nisbet edildiğinde bu batıldır deme, onun aksini bilsen dahi. Kesinlikle sen bilmezsin neden dedik, hangi yön ve hangi sıfat üzerinedir.

1901- عَنْ أَبِي بَصِيرٍ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَوْ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ‌: لَا تُكَذِّبُوا بِحَدِيثٍ أَتَاكُمْ أَحَدٌ فَإِنَّكُمْ لَا تَدْرُونَ لَعَلَّهُ مِنَ الْحَقِّ فَتُكَذِّبُوا اللَّهَ فَوْقَ عَرْشِهِ‌.

1901- Ebu Basir Ebu Cafer (Muhammed el-Bâkır) aleyhisselamın veya Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Birisinin size getirdiği hadisi inkâr etmeyin, siz bilmiyorsunuz belki de o haktır, böylece Allah’ı Arş’ının üzerinde yalanlamış olursunuz.

(Bu babda konuyla alakalı beş tane rivayet vardı.)

 



([1]) İhtilaf kelimesinin manası art arda gidip gelmektir. Örnek: (Gündüzle gecenin art arda gelmesinde. Bakara 169, Yunus 6, Muminun 80)

([2]) Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi şöyle dedi: Ya Ali! Allah Azze ve Celle gerçektende seni ve senin Şianı bağışladı ve senin Şianı sevenide ve senin Şianı seveni sevenide. Sevin! Gerçektende sen Enzaul Betinsin şirkten menzu/sıyrılmış, betin/ içi ilim dolu. El Katre c 1, s 220.

([3]) Sufyan Dab'i şöyle rivayet etti: Ebu Muhammed Hasan Askeri aleyhisselama yazdım ve ona veliyceyi sordum Allahu Teala’nın şu sözü: (Allah’ın, resulünün ve muminlerin dışında veliyce edinmezler. Tevbe 16) Kendi kendime dedim ki -mektupta yazmadım-, acaba buradaki muminler kimdir? Cevap geldi: Veliyce emrin sahibinin dışında o konuma getirilendir. Kendi kendine muminleri sordun bu mevzuda onlar kimdir dedin? Onlar Allah’ın güvencesinde olan ve Allah’ında güvencelerini yerine gerirdiği imamlardır. Kafi c 1, s 508.

([4]) Cafer es-Sâdık aleyhisselam şöyle dedi: Gece on iki saattir. Gündüz on iki saattir. Aylar on iki aydır. İmamlar on iki imamdır. Önderler on iki önderdir. Muhakkak ki Ali aleyhisselam on iki saatten bir saattir. O Allah Azze ve Celle’nin şu sözüdür: (Saati yalanladılar bizde saati yalanlayan kimse için alevli bir ateş hazırladık. Furkan 11) El Burhan Fi Tefsiril Kur’an c 5, s 436.

([5]) Zira parmak uzundan dirseğe kadar olan bir ölçü birimidir.

([6]) Eban ibni Teğlib Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselamın şöyle dediğini rivayet etti: Ona arzı sordum neyin üzerindedir? Dedi ki: Balinanın üzerinde. Dedim ki: Balina neyin üzerindedir? Dedi ki: Suyun üzerinde. Dedim ki: Su neyin üzerindedir? Dedi ki: Kayanın üzerinde. Dedim ki: Kaya neyin üzerindedir? Dedi ki: Pürüzsüz öküzün boynuzunun üzerinde. Dedim ki: Öküz neyin üzerindedir? Dedi ki: Seranın/toprağın üzerinde. Dedim ki: Sera/toprak neyin üzerinde? Dedi ki: Heyhat! Alimlerin ilmi orada sapıttı. El Burhan Fi Tefsiril Kur’an c 3, s 756.  

([7]) Ebu Abdullah (Cafer es-Sâdık) aleyhisselam şöyle dedi: (Biz onu Kadir’in gecesinde indirdik. Kadir 1) Gece Fatimetuz Zehra’dır Kadir Allah’tır. Kim marifetinin hakkıyla Fatime’yi tanırsa Kadir’in gecesini idrak etmiştir. Sadece Fatime olarak isimlendi, çünkü yaratılmışlar onun marifetinden kesilip kopartıldılar. Varlığın Sırrı Fatimetuz Zehra aleyhasselam c 1, s 64.

([8]) Hiba iki üç direkli kıldan örülmüş çadırdır.

([9]) Ebtah içinde kum ve ufak çakılları bulunan geniş ve büyük deredir.

([10]) Mufehhem kendisine algılatılan kimsedir.

([11]) Ruvak balkon tarzı kapalı ek bölümdür.

([12]) Munacat kalpte olan sırrı fısıldayarak başkasına söylemektir.

([13]) Ebva Mekke’yle Medine arasında bir dağdır.

([14]) Fersah bir saatlik yürüme mesafesi on iki bin adımdır.

([15]) Azerbaycan, Hazar denizinin batısındaki dağlık alandır.

([16]) Ahkaf kumlu tepelik alandır.

([17]) Ham mezarlıkta yaşayan gece kuşudur.

([18]) Musellim mukavemet göstermeden tam teslim olandır.