Hüseyin
ÇAÇA
Kerbela
Yayınları: 08
Eserin
orjinal Adı:
Ehl-i
Beyt Gerçeği
Hazırlayan:
Hüseyin
ÇAÇA
Tashih
Resul NUR & Alpaslan GÜREL
Dizgi & Mizanpaj:
Kerbela
Yayıncılık
Kapak
Tasarım
Malik
Eşter GÖK
Baskı
Kimmad
Matbaacılık
Yıl
2008
İsteme
Adresi
Ziya
Gök Alp Mah. İstanbul Cad. No: 7
Hz.
Ebu Talib Camii Altı
Tel: 0535 825 29 43
E-Kitap: http://kitab.nur-az.com/tr - http://gadir.free.fr
Programlayan :
Metin Zeyfa
Sayfalarım :
https://www.facebook.com/metinzeyfa
Resulullah (s.a.a)’in Halifesi
Ehl-i Beyt, Bağışlanma Vesilesidir
Ehl-i Beyt’in Faziletini inkâr etmek
Ehl-i Beyt, Baştaki Göz konumundadır
Ehl-i Beyt Sevgisinin Sorulması
Münâfıkı Tanımanın Yollarından Biri
Allah tarafından Ali (a.s)’a isim konulması
Ali’ye Tâbi Olursanız Asla Sapmazsınız
Ümmeti, İhtilaflarda Aydınlatacak
Olan Kişi
Ali (a.s), Ümmetin En Bilgilisi
Peygamber Efendimiz (s.a.a) ile Komşuluk.
Ehl-i Beyt’e Düşman Olanın Sonu
Cennet’in İlk Misafirleri; Ehl-i Beyt ve Şiaları
Hz. Ali (a.s), Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in Halifesi
Ehl-i Beyt (a.s) Kimseyle
Kıyaslanamaz
Ali (a.s), İnsanların En Hayırlısı
Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’e olan
Ehl-i Beyt (a.s), Hikmet Kaynağı
İmam Hüseyin (a.s) ve Evlatları
Ehl-i Beyt’e İnanan Müminlere Verilen
Müjde
Çocuk Terbiyesinde Ehl-i Beyt (a.s)
Sevgisinin Yeri
Ehl-i Beyt’e İtaatin Farz Oluşu
Ali (a.s)’ın İtaatinin Farz oluşu
Peygamber (s.a.a)’den Sonraki Halife
Caferi Sadık’tan Daha Âlimi Görülmemiştir
Allah’a Yakınlaştıran En Üstün Amel
3) Soru: Ehl-i Beyt Sevgisi Nasıl Olmalıdır?
İmam Rıza (a.s)’ın, Şialarına Mektubu
Ehl-i Beyt Sevgisi ve Musibetler
Ehl-i Beyt Sevgisinin Zorlukları
Ehl-i Beyt Sevgisi ve Mükâfatı
Şia Yalnız Kaldığında Allah’ı Anar
Ehl-i Beyt’e Karşı Şia’nın Görevi
Hz. Ali (a.s)’ın Müminlere Vasiyeti
4) Soru: İmam Ali ve Ehl-i Beyt (a.s) hakkında Allah-u Teâlâ, hangi ayetleri
nazil etmiştir?
1 ) “İnsanlardan öyleleri de var ki, canlarını Allah’ın
2) “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açıktan
3- “Kim sana gelen ilimden sonra, bu konuda seninle
4- “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; peygambere
5- “Bu gün artık kâfirler, sizin dininizden
6- “Sizin veliniz sadece Allah, resulü ve iman edip
7- “Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ
8- “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının
9- Kâfirler: “Ona Rabbinden neden bir mucize
10- “Kâfirler: “Sen gönderilmiş değilsin”
11- “Kim iyilik getirirse ona ondan daha hayırlısı
12- “…Ey Ehlibeyt! Ancak ve ancak Allah sizden her
13- Durdurun onları; çünkü onlar sorguya
14- İşte bu, Allah’ın iman edip salih ameller işleyen
15- İki farklı (tatlı-tuzlu ve soğuk-sıcak) denizi
16- (Üçüncü grup, hayırda) öne geçenler, öncülerdir
17- Ey iman edenler! Siz, Peygamber’e gizli bir şey.
18- “Ey iman edenler! İhlâslı bir tövbe ile Allah’a
19- Şüphesiz, iman edip Salih ameller işleyenler ise;
20- Sonra o gün nimetlerden muhakkak
21- “Andolsun nefesleriyle ses çıkararak soluk
22- Hacılara su verilmesini ve Mescid-i Haram’ın
23- Bir isteyen, kesin gerçekleşecek olan azabı istedi
24- (Onlar) adaklarını yerine getirir, kötülüğü.
25- Derken Âdem, Rabbinden bazı sözler aldı. Allah
26- De ki: “Hak geldi batıl yok oldu. Zaten batıl yok
27- Şüphesiz biz, Zikirden sonra Zebur’da da:
28- Allah, sizden iman edip salih ameller işleyenlere
29- Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse
30- Fitne kalmayıncaya ve din tamamıyla Allah’ın
31- Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek
Bütün hamd ve senalar âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O’nun salât
ve selamı, habib-i kibriyası Muhammed-i
Mustafa’ya, tertemiz ve pak Ehl-i Beyt’e olsun.
“Biz göğü, yeri ve bu ikisinin arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu,
kâfirlerin zannıdır.” Sad Suresi; 27
Bu âlemde hiçbir şey boş yere yaratılmamıştır. En küçüğünden tutunda en
büyüğüne kadar hepsi için bir hedef belirlenmiştir. Zira yüce Allah, insanın
yaratılış gayesini de Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.”
Zariyat suresi; 56
Yüce Allah, insanı mahlûkatları arasında en üstünü kılmış onun hakkında
şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz, biz Âdemoğullarını yücelttik. Karada ve denizde (bineklerle ve
araçlarla) taşıdık. Temiz şeylerle rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın
çoğundan üstün kıldık.” İsra suresi; 70
Bundan dolayıdır ki, insan yaratılmışların en seçkini ve güzüdesidir.
Çünkü yaratan onu kendi halifesi tayin etmiş ve yine onun hakkında şöyle
buyurmuştur:
“Şüphesiz ki ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım…” Bakara Suresi; 30
Elbette en üstün insan olduğuna göre en ağır vazife de ona verilmeliydi.
İnsanın üzerinde düşen bu görev; Allah’ı tanıyarak, ona ibadet etmesi olarak
beyan edilmiştir. Bu doğrultuda merhameti sonsuz ve her şeye kadir olan yüce
Rabbimiz, kendisini doğru tanıyarak, yanlış yollara düşmememiz için rehber ve
önderler göndermiştir. Onlar İlahi emirleri insanlara ulaştıracak olan ve her
yönden onların en faziletlisi olan; Peygamberler ve onların pak varisleri olan
İmamlardır. Zira Allah-u Teâlâ, onlarla beşeriyete doğru yolu gösterirken,
yanlış yoldan alması, hedeften uzaklaştığı zaman onları tekrar kendi gayelerine
döndürebilmeleri için Peygamber ve Pak İmamları her türlü kirlilik ve necesten
uzak tutarak insanlara göndermiştir. Zira hidayet önderleri Ehl-i Beyt (a.s)
hakkında ayet-i kerime;
“…Ey Ehlibeyt! Ancak ve ancak Allah sizden her türlü pisliği ve suçu uzak
tutmayı, sizi tam bir temizlikle tertemiz kılmayı irade ediyor.” Diye nazil
olmuştur. Ahzab suresi; 33.
Peygamber efendimiz (s.a.a) ve onun Ehl-i Beyt’i ile hiç kimse
kıyaslanamaz. Onlar, hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir. Peygamber
efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt’inin seçkin insanlar olduğunu ve herkesten üstün
olduklarını şu şekilde ifade etmiştir:
نَحْنُ
أَهْلُ
الْبَيْتِ لا
يُقَاسُ
بِنَا أَحَدٌ.
“Hiç kimse biz Ehl-i Beyt’le kıyaslanamaz.”
Peygamber efendimiz (s.a.a)’in risaletinin isbatı, Allah’ın yüce kelamı
Kuran-ı Kerim’dir. Peygamber efendimiz (s.a.a)’den sonra ümmet için yerine
tayin edilmiş olan rehberlerin isbatı ise, Kuran-ı Kerim ve Hz. Resülullah
(s.a.a)’in hadisleridir.
Şunu da göz ardı etmemek gerekir ki, birçok zaman hakk bütün
aşikârlığıyla ben buradayım der gibidir ve onun gerçek rehberi de başında
olmasına rağmen, yine birçok kimse bu yolu seçmeyerek haktan yüzçevirirler.
Bu sebepten dolayı insan, hakkın gerçek tadına varabilmesi için ve ona
ulaştığı zaman tam bir akli selim ile, tarafsız, taassubsuz, önyargısız onu
kabullenmelidir. Bu konuda kendi nefisini iyice muhasebe etmelidir. Aksi
takdirde Kuran-ı Kerim’in şu ayet-i kerimesi onun hakkında tahakkuk bulacaktır:
“Muhakkak cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık.
Onların kalpleri vardır, fakat onunla (gerçeği) anlamazlar. Gözleri vardır,
fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. Onlar,
hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. İşte onlar, gafillerin ta
kendileridir.” Araf Suresi; 179.
Ey İnsanoğlu! Hedef büyük, menzil uzak, zaman sınırlıdır. Senin oyalanmaya vaktin yoktur. Peygamber
(s.a.a)’in hadisini duy ve dinle:
“Fırsatı kaçırmak, pişmanlıktır.”
Şair ne de güzel söylemiştir;
Geçti Kervan Rahil bindi deveye
Cümle cihan senin olsa ne fayda
Geldi ecel hesap kaldı mahşere
Yalvarıpda pişman olsan ne fayda
Bu kitapta bizim vazifemiz sizlere Kuran-ı Kerim, Peygamber efendimiz
(s.a.a) ve onun pak Ehl-i Beyt’inin kelamını ulaştırmaktır. Hiç şüphesiz
onların sözleri kalplerde taht kuracaktır. Bu kitabın okuyan ve okutana faydalı
olacağı kanaatı içindeyim, yeterki niyetlerimiz sadık ve kalplerimiz temiz
olsun.
Hüseyin ÇAÇA
Cevap: Varlığını insanların kurtuluşu ve saadeti için veren ve yirmi üç
yıl boyunca hiç bıkmadan malıyla, canıyla ve diliyle fedakârlıkta bulunan,
cihat edip savaşan Peygamber efendimiz (s.a.a)’in ümmetinin geleceğini
düşünmemesi mümkün değildir!
İbadetten, ticaretten, siyasetten,
tarihten, ahlaki konulardan, içtimai ve ferdi tüm alanlardan tutun da hayatın
tüm büyük ve küçük konularında hatta saç ve sakalın nasıl kesileceğine kadar
hepsinin hükmünü beyan eden bir din, nasıl olurda her şeyden daha üstün bildiği
beşeri, yöneticisiz ve başı boş bırakabilir?!
Elbetteki Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a), ümmetin en önemli ve hassas
meselesi olan İmamet ve hilafet konusunu beyan etmiştir.
Şimdi burada bu konuyu açıklığa kavuşturacak bazı hadisleri, kaynakları
ile açıklayacağız:
Peygamber efendimiz (s.a.a), kendisinden sonraki halifeleri isimleriyle
birlikte şu şekilde bildirmiştir:
عَنِ
النَّبِيِّ
(ص): يَا
جَابِرُ
اِنَّ اَوْصِيَائِي
وَاَئِمَّةَ
الْمُسْلِمِينَ
مِنْ بَعْدِي
اَوَّلُهُمْ
عَلِيٌّ
ثُمَّ الْحَسَنُ
ثُمَّ
الْحُسَيْنُ
ثُمَّ عَلِيُّ
بْنُ
الْحُسَيْنِ
ثُمَّ
مُحَمَّدُ
بْنُ عَلِيٍّ
الْمَعْرُوفُ
بِالْبَاقِرِ
سَتُدْرِكُهُ
يَا جَابِرُ
فَاِذَا
لَقَيْتَهُ
فَاقْرَأْهُ
مِنِّي
السَّلاَمَ
ثُمَّ جَعْفَرُ
بْنُ
مُحَمَّدٍ
ثُمَّ مُوسَي
بْنُ جَعْفَرٍ
ثُمَّ
عَلِيُّ بْنُ
مُوسَي ثُمَّ
مُحَمَّدُ
بْنُ عَلِيٍّ
ثُمَّ
عَلِيُّ بْنُ
مُحَمَّدٍ
ثُمَّ حَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
ثُمَّ
اْلقَائِمُ
اِسْمُهُ
اِسْمِي
وَكُنْيَتُهُ
كُنْيَتِي اِبْنُ
حَسَنِ بْنِ
عَلِيٍّ
ذَالِكَ
الَّذِي يَفْتَحُ
اللهُ عَلَي
يَدَيْهِ
مَشَارِقَ اْلاَرْضِ
وَمَغَارِبَهَا
ذَالِكَ
الَّذِى
يَغِيبُ
عَلَى أَوْلِيَائِهِ
غَيْبَةً لاَ
يُثْبِتُ عَلَى
اْلقُوْلِ
بِاِمَامَتِهِ
إِلاَّ مَنْ اِمْتَحَنَ
اللهُ
قَلْبَهُ
لِلْأِيْمَانِ.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
“Ey Cabir! Hiç şüphesiz benden sonra vasilerimin ve Müslümanların
İmamlarının ilki Ali’dir, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali b. Hüseyin
sonra Bâgır olarak meşhur olan Muhammed b. Ali’dir ki çok yakında onu
göreceksin ya Cabir! Onu gördüğünde benim selamımı ona ilet. Sonra Cafer b.
Muhammed sonra Musa b. Cafer, Sonra Ali b. Musa, sonra Muhammed b. Ali, sonra
Ali b. Muhammed, sonra Hasan b. Ali, sonra Kaim’dir. Onun ismi benim ismimdir,
künyesi benim künyemdir, Hasan İbni Ali’nin oğludur. Allah, onun eliyle
yeryüzünün doğusunu ve batısını kurtaracaktır. O, bütün dostlarının gözünden
gayba çekilecek olandır. Allah’ın iman
nuruyla kalplerini aydınlatmış olduğu kimseler dışında onun imametine inanan
kalmayacaktır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, Bab, 94
s.494
a) Feraid-us Simteyn kitabında, Abdullah b. Abbas’ın, Peygamber efendimiz
(s.a.a)’den şöyle rivayet ettiği nakledilir:
“Ben peygamberlerin en faziletlisi ve Ali b. Ebu Talib de vasilerin en
faziletlisidir. Benden sonra vasilerim, on iki kişidir. Onların ilki Ali b. Ebu
Talib, sonuncusu ise Mehdi’dir.”
b) Yine aynı kitapta şöyle geçmektedir:
“Hiç şüphesiz halifelerim, vasilerim ve Allah’ın benden sonraki
hüccetleri on iki kişidir. İlki kardeşim, sonuncusu ise evladımdır.”
(Orada bulunanlar) Şöyle dediler:
“Ya Resulallah! Kardeşin kimdir?
Peygamber efendimiz (s.a.a):
“Ali b.Ebu Talib’dir” diye buyurdu.
Evladın kimdir? Diye sorduklarında:
“Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğunda, onu adaletle dolduracak olan Mehdi’dir.”
Dedi.
c) Yenabi-ul Mevvedde kitabında, Resulullah’ın çobanlığını yapmış olan
Ebu Süleyman’dan şöyle nakledilmiştir:
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“…Rabbim beni miraca götürdüğünde şöyle buyurdu:
“Peygamber, Rabbinden kendisine nazil olanlara iman etti.”
Dedim ki:
-Müminler de…
Buyurdu ki:
-Doğru söyledin, Ey Muhammed! Ben yeryüzü ehline baktım ve içlerinden
seni seçtim. Sonra kendi isimlerimden biriyle seni isimlendirdim. Benim
anıldığım her yerde sende benimle anıldın. Ben Mahmud’um! Sen de Muhammed’sin.
Sonra bir daha baktım ve onların içinden Ali’yi seçtim. Onu kendi adımla
adlandırdım. Ey Muhammed! Seni, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i ve
Hüseyin’in evlatlarından olan imamları kendi nurumdan yarattım. Sizin
velayetinizi göklerin ve yerin ehline sundum. Kim onu kabullenirse benim
yanımda mümindir ve her kim de karşı çıkarsa benim yanımda kâfirdir. Ey
Muhammed! Eğer kullarımdan bir kul, nefesi kesilinceye ve derisi kemiğine
yapışıncaya kadar bana ibadet etse dahi, sizin velayetinize karşı çıkarsa onu
affetmem. Ey Muhammed! Onları (seçilmiş
olan masumları) görmek ister misin?
- Evet, Ey Rabbim! Dedim.
Bana şöyle buyurdu:
“Arşın sağ tarafına bak.” Baktığımda;
Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b.Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b.
Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan
b. Ali ve Muhammed Mehdi b. Hasan’ı gördüm. O (Mehdi), onların içinde inci gibi
parlayan bir yıldız gibiydi. Ve (Allah) şöyle buyurdu:
“Ey Muhammed! Onlar benim kullarıma olan hüccetlerimdir. Onlar senin
vasilerindir. Mehdi, senin evlatlarından öldürülenlerin kanının intikamını
alacaktır. İzzetime ve celalime andolsun ki o, düşmanlarımdan intikam alacak ve
dostlarımı sevindirecektir.”
d) Yenabi-ul Mevedde kitabında Hz. Ali (a.s)’ın, Hz. Peygamber
(s.a.a)’den şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir:
“Kurtuluş gemisine binmek, kopmayan sağlam kulpa sarılmak ve Allah’ın
sağlam ipine tutunmak isteyen kimse, Ali’yi sevmeli ve düşmanına düşman
olmalıdır. Onun soyundan olan hidayetçilere bağlanmalıdır. Çünkü onlar benim
halifelerim, vasilerim ve benden sonra Allah’ın hüccetleri, ümmetin efendileri
ve cennete götürecek olan takvalı önderlerdir. Onların taraftarları benim
taraftarlarımdır ve benim taraftarlarım Allah’ın taraftarıdır. Düşmanlarının taraftarları
ise Şeytan’ın taraftarlarıdır.”
e) Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; peygambere ve sizden olan emir
sahiplerine (peygamberin vasilerine) itaat edin… (Nisa 59) Ayeti nazil
olduğunda Cabir-i Ensari, peygamber (s.a.a)’e şöyle sorduğunu ifade eder:
Ey Allah’ın Resulü! Emirlerine itaat etmek için Allah’ı tanıdık ve
Resulünün kim olduğunu da biliyoruz ama Allah’ın itaat edilmelerini, size itaat
etmekle aynı kıldığı emir sahiplerini tanımıyoruz. Onlar kimlerdir?
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ey Cabir! Onlar benden sonra müslümanların imamları ve benim yerimi
alacak olan kişilerdir. İlki, Ebu Talib oğlu Ali’dir. Sonra Hasan, ondan sonra
Hüseyin emir sahibidirler. Onlardan sonra Hüseyin’in oğlu Ali (Zeynel Abidin)
ve sonra Ali oğlu Muhammed’dir. Tevrat’ta Bâgır diye adlandırılmıştır ve sen
onu görme şerefine ereceksin. Onunla görüştüğün zaman benim selamımı kendisine
ilet. Ondan sonra Muhammed oğlu Cafer’dir, lakabı Sadık’tır. Ondan sonra Cafer
oğlu Musa sonra Musa oğlu Ali Rıza’dır. Sonra Ali oğlu Muhammed Taki’nin sırası
gelir. Ondan sonra Muhammed oğlu Ali ve Ali oğlu Hasan’ın sırası gelecektir.
Onlardan sonra da ismi benim ismim ve lakabı benim lakabımla aynı olan,
Allah’ın yeryüzündeki hücceti Hasan ibni Ali’nin oğlu emir sahibi olacaktır. Allah
onunla dinini bütün dünyaya yayacaktır. O, uzun bir gaybet dönemi geçirecektir,
o zaman takipçileri bu şekilde imtihan edilecektir ama onlar ona olan
inançlarını sağlam olarak sürdüreceklerdir…”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, Kunduzi
Hanefi, S.134–137
r Şevahid’ut Tenzil C.1
S.148–202 ve 204
r Tefsir’i Razi C.3 S.357
r İhkak’ul Hak C.3 S.424
r Feraid’us Simteyn C.1 S.314
H.250
f) İbni Kesir, El Bidayet-u ven Nihaye adlı kitabında Resulullah
(s.a.a)’den şöyle nakleder:
“Benden sonra on iki halife gelecektir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Buhari “Tarih-ul Kebir”
r Ahmed b. Hanbel, “Musned”
r Ebu Nuaym, “Hilyet-ul
Evliya”
Ahmed b. Hanbel “Musned”inde şöyle der:
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“On iki halife olduğu sürece bu din, düşmanlarına karşı hep kazanan taraf
olacak ve hiçbir münafık ve muhalif ona zarar veremeyecektir.”
Tabarani, “Mecme-i Kebir” kitabında Cabir b. Semura’dan şöyle
nakletmiştir:
Babamla birlikte Peygamberin yanında idim. Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurdu:
“Bu ümmetin on iki hâkimi olacaktır ki başkalarının onları yalnız
bırakması onlara zarar vermeyecektir.”
Ben, Peygamber (s.a.a)’in hadisinin devamını duymadım ve babama ne
söyledi diye sorduğumda babam, Peygamber (s.a.a)’in:
“Hepsi Kureyş’tendir.” Diye buyurduğunu söyledi.
g) Ebu Hureyre’den şöyle nakledilmiştir:
“Ben, Ebu Bekir, Ömer, Fazl b. Abbas, Zeyd b. Harise ve Abdullah b. Mesud
Allah Resulünün yanındaydık. O sırada Hüseyin b. Ali geldi. Peygamber (s.a.a)
onu yanına alıp öptü… Sonra şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Ben onu seviyorum, sen de onu sev ve onu seveni de sev.” Sonra Hüseyin’e bakarak:
“Ey Hüseyin! Sen İmamın oğlu İmamsın ve İmamlar babasısın. Sülbünden
dokuz kişi, pak İmamlardır.”
Abdullah b. Mesud, Peygamber (s.a.a)’e:
“Hüseyin’in sülbünden olduklarını söylediğin İmamlar kimlerdir? Diye
sordu. Allah Resulü (s.a.a) başını bir müddet aşağı saldıktan sonra kaldırarak
şöyle buyurdu:
“Ey Abdullah! Büyük bir soru sordun ancak sana bildireceğim. (Elini
Hüseyin’in omzuna koydu ve) benim bu oğlumun sülbünden mübarek bir çocuk
dünyaya gelecek, dedesi Ali’nin adını taşıyacak, abid olarak adlandırılacak ve
zahitlerin nuru olacak. Allah Ali’nin sülbünden adı adım olan ve insanların
bana en çok benzeyeni olan bir çocuk dünyaya getirecek. O, ilmi ortaya koyacak,
hakkı söyleyecek ve doğruya çağıracak. Allah, onun sülbünden hak sözü ve doğru
lisanı çıkaracak.” İbni Mesud:
Onun adı nedir ya Resulallah? Diye sorunca, Allah Resulü şöyle buyurdu:
“Ona Cafer denilecek. Sözünde ve amelinde doğrudur… Onu reddeden beni reddetmiş gibidir.”
Sonra Hessan b. Sabit içeriye girdi ve Resulullah (s.a.a) hakkında bir
şiir okumaya başladı ve sohbeti böldü.
Ertesi gün, Allah Resulü (s.a.a) bize namaz kıldırdıktan sonra Ayşe’nin
evine gitti. Ben, Ali b. Ebi Talib ve Adullah b.Abbas da Peygamber’in evine
gittik. Soru sorulduğunda cevap vermek, bir şey sorulmadığında da söze başlamak
Peygamber’in ahlakındandı. Bunun üzerine dedim ki:
Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Hüseyin’in sülbünden olan diğer
halifelerin kimler olduğunu söylemeyecekmisin?
Allah Resulü (s.a.a), evet ey Ebu Hureyre, dedi ve şöyle devam etti:
“Allah, Cafer’in sülbünden tertemiz bir evlat çıkaracak ki, adı Musa b.
İmran’ın adıdır.”
İbni Abbas:
Ondan sonra kimdir, ya Resulallah? Dedi. Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurdu:
“Musa’nın sülbünden, oğlu Ali dünyaya gelecek. Ona Rıza denilecek. İlmin
merkezi, hilmin kaynağı olacaktır. Babam feda olsun o gurbet elde öldürülecek
olan imam’a!
Ali’nin sülbünden, oğlu Muhammed dünyaya gelecek. Övülmüştür ve
insanların ahlakta ve yaratılışta en temizidir.
Muhammed’in sülbünden, oğlu Ali dünyaya gelecek. O, tertemiz ve doğru
sözlüdür.
Ali’nin sülbünden, Hasan dünyaya gelecek. Tertemiz, mübarek, Allah için
konuşan ve Allah’ın hüccetinin babasıdır.
Allah, Hasan’ın sülbünden biz Ehl-i Beyt’in kıyam edecek olanını
çıkaracaktır. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ile
dolduracaktır. Onda Musa’nın heybeti, Davud’un hükmü… Vardır.
Sonra Peygamber (s.a.a) şu ayeti tilavet etti:
“Bunlar birbirlerinin soylarından gelen bir nesildir. Allah, işiten ve
bilendir.”
Ali b. Ebi Talib:
Anam-babam sana feda olsun ya resulallah! Adlarını saydığın bu şahıslar
kimdir? Diye sordu.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ey Ali! Bunlar senden sonraki vasilerin, tertemiz Ehl-i Beyt’in ve
mübarek bir soyun isimleridir.”
Allah Resulü (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu:
“Ant olsun Muhammed’in canı elinde olana! Bir kimse Allah’a bin yıl
ibadet etse, sonra yine Rükn ve makam arasında bin yıl ibadet etse, sonra bana
Ehl-i Beyt’in velayetini inkâr etmiş bir şekilde gelse, kim olursa olsun Allah
onu ateşe atacaktır.”
r Bihar’ul Envar c.9 s.147
Buraya kadar naklettiklerimizi özetleyecek olursak, Hz. Peygamber
(s.a.a), kendisinden sonra ümmet için imam ve halife tayin ettiği
anlaşılmaktadır. Hatta bununla kalmayarak halifelerin sayısını ve isimlerini
dahi açıklamıştır.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali! Sen benim kardeşim, vezirim, varisim ve benden sonra
halifemsin.”
Bu konu hakkında araştırma yapmak isteyenler aşağıdaki kitaba
başvurabilirler.
r Kifayet’ut Talib, s. 205
Peygamber efendimiz (s.a.a), Veda Haccı için bütün Müslümanlara genel bir
davet çağrısı yaparak, özellikle halkın tamamının bu davete icabet etmesini
istedi.
Bu ziyaret, âşıkların kıblesi olan Peygamber (s.a.a)’in, Kâbe’yi son
ziyareti idi.
Hac merasimi bittikten sonra bütün hacılar, Peygamberimiz (s.a.a)’in
eşliğinde yola koyuldular. Gadir Hum denilen yere geldiklerinde Peygamber
efendimiz (s.a.a), önde gidenlere durmalarını, arkadan gelenlerin ise kendisine
yetişmesini istedi. Sonra Maide Suresinin 67. ayeti kerimesinin nazil olduğunu
yanındakilere duyurarak, ayeti kerimeyi şu şekilde okudu:
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen (ayetler)’i tebliğ et. Eğer bunu
yapmazsan, O’nun (Allah’ın) elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni
insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayet etmez.”
Daha sonra şöyle buyurdu:
—Acaba ben sizlere kendi nefislerinizden daha öncelikli değil miyim?
Orada bulunanlar hep birlikte:
—Evet, ey Allah’ın Resulü! Dediler.
Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle devam etti:
مَنْ
كُنْتُ
مَوْلاَهُ
فَهَذا
عَلِىٌ مَوْلاَهُ...
“Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”
r Zehair’ul Ukba, s. 67
r Menakibi İbni Meğazili, s.16
r El-İmame Ves-Siyase, s.93
Yine Şia ve Sünni din âlimleri bu hâdise üzerinde ittifak ederek olayın
akışını şöyle nakletmişlerdir:
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) veda haccından dönerken “Gadir-i Hum”
denen yere vardığında yaklaşık seksen bin ila yüz yirmi bin civarında olan
hacıların hepsini bu yol ayrımında durdurmuş ve kendisi için deve üzerinde
hazırlanmış minberine çıkarak onlara hutbe okuyarak şöyle buyurmuştur;
“Acaba ben size mal ve canınız hususunda sizden daha yetkili değilmiyim?”
Bütün hacılar hepsi birden:
-Evet, ya Resulallah! Senin hepimizin üzerine velayet hakkın vardır.
Dediler.
Bunun üzerine Allah Resulü
(s.a.a), Hz. Ali (a.s)’ın elinden tutarak havaya kaldırmış ve şöyle
buyurmuştur;
مَنْ
كُنْتُ
مَوْلاَهُ
فَهَذا
عَلِىٌ مَوْلاَهُ...
“Ben kimin mevlası isem Ali de onun
mevlasıdır.”
r Kifayet’ut Talib, s. 205
r Zehair’ul Ukba, s. 67
r Menakibi İbni Meğazili, s.16
r El-İmame Ves-Siyase, s.93
Hz. Ali
(a.s) için
tebrikleri kabul edeceği bir çadır oluşturuldu ve ilk tebrik edenler arasında
da şu tabirlerle birinci ve ikinci halife olmuştur:
Mübarek ve kutlu olsun Ey Ali! Bugün benim ve bütün müslümanların emiri
oldun.
Bu önemli hâdise hakkında araştırma yapmak isteyenler şu kaynak kitaplara
başvurabilirler;
rMüsned-i İmam Ahmed İbni
Hanbel, c.4 s.281
rİmam Gazali, Sırr’ul Âlemin,
s.12
rİbni Cezve, Tezkiret’ul
Hevas, s.29
rTaberi, Riyaz’un Nezre, c.2
s. 166
rKenzul Ummal, c.6 s.397
rİbni Kesir, El-Bidaye
ve-Nihaye, s.5 s.212
rTarih-i İbni Esakir, c.2 s.50
rTefsiri Razi, s.3 s.63
rSuyuti, El-Hevail’ul Feteva,
c.1 s. 112
Yenabi’ul Mevedde kitabında, Peygamber efendimiz (s.a.a)’in kendisi ile
İmam Ali (a.s) arasındaki yakınlığını şu şekilde beyan ettiği nakledilmiştir:
أَنْتَ
مِنِّى
بِمَنْزِلَةِ
هَارُونَ مِنْ
مُوسَى
اِلاَّ
أَنّهُ لاَ
نَبِّىَ
بَعْدِى.
“Ey Ali! Senin bana nisbetin, Harun’un Musa’ya nisbeti gibidir. Yalnız
benden sonra peygamber yoktur.”
Peygamber efendimiz (s.a.a), Tebük savaşında Hz. Ali (a.s)’ı
götürmeyerek, onu Medine’de kendi yerine bırakmış, şehrin yönetimini ona teslim
etmişti.
Hz. Ali (a.s), Peygamber efendimiz (s.a.a)’in huzuruna vararak şöyle arz
etti:
—Ey Allah’ın Resulü! Beni neden burada kadınların ve çocukların yanında
bırakıyor ve kendi yanınızda götürmüyorsunuz?
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Acaba Harun’un Musa’ya olan nisbeti gibi, sen de bana karşı aynı makama
sahip olmak istemez misin? Ancak benden sonra peygamber yoktur.”
Bu konu hakkında bazı kaynaklar şöyledir:
r Yenabi’ul Mevedde, s.50
r El- Fusulul Muhimme, s.125
r Ğayet’ul Meram, bab 20 ve 21
Resulullah (s.a.a), Müminlerin
Emiri Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ali benden ben Ali’denim, benim adıma kendim ve Ali’den başkası
konuşamaz.”
Sihah-ı Sitte ve Ahmed b. Hanbel Müsnedinde Peygamber efendimiz
(s.a.a)’in şöyle buyurduğu naklolunmuştur:
“Şüphesiz Ali bendendir, bende Ali’denim. O, benden sonra tüm Müminlerin
velisidir. Benim işlerimi ya kendim yerine getiririm ya da Ali.”
Bu konu hakkında araştırma yapmak isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler.
r Müsned-i Ahmed, c.4, s.164,
165
r Hesais’un-Nesai, s.19, 20
r Sahih-i Buhari, c.3, s.229
r Et-Tacu’l-Cami lil-Usul,
c.3, s.335
r Sevaigu’l-Muhrika, s.74
r Halifeler Tarihi, s.169
r Sunen-i Bihegi, c.8, s.5
r Sahih-i Tirmizi, c.2, s.297
r Mecmeu’z-Zevaid, c.9, s.127
r Müstedrekü’l-Hâkim, c.3,
s.110
r Müsnedi Ebi Davud, c.3,
s.111
r Kenzu’l-Ummal, c.6, s.399
r Fezailu’l-Hamse
Mine’s-Sihah-i Sitte, c.1, s.337
Yine Ahmed b. Hanbel şöyle nakleder:
Ali, Uhud savaşında küfür sancaktarlarının hepsini öldürdükten sonra
Cebrâil, peygambere:
“Gerçektende bu senin yardımcın ve kardeşindir” demişti ve Resulullah
(s.a.a) de ona şöyle cevap vermişti:
“Şüphesiz Ali bendendir, ben de ondan.”
Cebrâil (a.s) da:
Bende sizdenim ya Resulallah! Demişti.
Bu hadis için başvurulabilecek bazı kaynaklar şunlardır:
r Sunen’i İbni Mace, c.1 s.44
r Hesais’un Nisai, s.20
r Sahih’i Tirmizi, c.5 s.300
r Cami’ul Usul, İbni Kesir,
c.9 s.471
r Cami’us Seğir, Suyuti, c.2
s.56
r Riyaz’un Nezir, c.2 s.229
Allah Resulü (s.a.a)’in peygamberliğinin daha ilk yıllarında: “Yakın
akrabalarını uyar” ayeti nazil oldu. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a), henüz
çocuk yaşta olan Ali (a.s)’a, gidip Haşim oğullarını ve Abdulmuttalib
oğullarını yemeğe davet etmesini buyurdu.
Ali (a.s), Peygamber efendimiz (s.a.a)’in emrini yerine getirerek, bütün
yakın akrabaları yemeğe davet etti. Sofrada etli yemek vardı. Yemekten sonrası
için de süt hazırlanmıştı. Misafirler, yemeklerini yiyip sütlerini de içtikten
sonra, Allah Resulü (s.a.a) onlara dönerek şöyle buyurdu:
“Ben Allah’ın peygamberiyim. Önce sizleri Allah’a davet etmekle
görevlendirildim. Eğer davetimi kabul ederseniz, dünya ve ahiret saadetini elde
edersiniz.”
Peygamber efendimiz (s.a.a)’in amcası Ebu Leheb, bu sözleri duyunca büyük
bir öfkeyle şöyle dedi:
Sen bu saçmalıkları anlatmak için mi bizi davet ettin?
Ebu Leheb’in sözleri, bir
anda büyük bir kargaşaya neden olmuş, toplantı neticesiz bir şekilde
sonuçlanmıştı.
Allah Resulü (s.a.a), toplantının
neticesiz bitmesi üzerine, ikinci bir toplantı düzenlemeğe karar verdi. Bunun
üzerine tekrar Ali (a.s)’a yakın akrabaları yemeğe davet etmesini emretti.
İkinci kez davet gerçekleşmişti. Herkes yemeğini yedikten sonra Allah Resulü
(s.a.a), oradakilere dönerek şöyle buyurdu:
“İçinizden kim ilk önce davetime icabet ederse, o benim vasim, vezirim ve
yerime geçecek olan kimse olacaktır.”
Allah Resulü (s.a.a), bu sözü defalarca kez tekrarlamasına rağmen, Ali
(a.s)’dan başka hiç kimse ona olumlu cevap vermedi. Bunun üzerine Allah Resulü
(s.a.a), Ali (a.s)’a dönerek:
..اَنْتَ
اَخِى
وَوَزِيرِى
وَوَارِثِى
وَخَلِيفَتِى
مِنْ
بَعْدِى...
“Sen benim kardeşim, vezirim,
varisim ve benden sonra halifemsin. (Sonra oradakilere dönerek şöyle dedi:)
Onun sözlerini dinleyin ve ona itaat edin.”
Bu hadis için başvurulabilecek bazı kaynaklar şunlardır:
rTarihi İbni Fida, c1 s.216
rKifayet’ut Talib, s.205
rTarihi Taberi, c.2 s.217
Yine bu hadisi nakleden kaynaklar arasında; Tarihi İbni Esir, Es-Siretul
Helebiye, Şevahid’ut Tenzil, Kenzul Ummal, Tefsir’i Ğazin ve Tarihi İbni Esakir
de yer almaktadır.
Ahmet b. Hanbel Müsnedinde, Ebu Sait El-Hudri’den peygamber efendimiz
(s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder:
“Ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız
müddetçe benden sonra asla sapmazsınız; İki ağır emanet, biri diğerinden daha
büyüktür. Biri Allah’ın gökyüzünden yeryüzüne uzanan ipi Kuran’dır. Diğeri
soyum, Ehl-i Beytimdir. Bilin ki onlar kıyâmet gününde havuzun başında bana
ulaşıncaya dek ayrılmazlar.”
Sahih-i Müslim, Zeyd b. Erkam’dan şöyle nakleder:
Peygamber efendimiz (s.a.a) Mekke ve Medine arasında “Hum” diye
adlandırılan suyun yanında hutbe okudu ve hutbesinden sonra, şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Ben de beşerim; Rabbimin elçisinin gelmesi ve benim de onun
çağrısına uymam yakındır. Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet
bırakıyorum; birincisi nur ve hidayet kaynağı olan Kuran’dır. Allah’ın kitabına
sımsıkı sarılın ve onda birbirinizle yarışın. Diğeri Ehl-i Beytimdir. Ehl-i
Beytim hususunda, size Allah’ı hatırlatırım! Ehli Beytim hususunda size Allah’ı
hatırlatırım...” Peygamber efendimiz (s.a.a) bunu üç kez tekrarladı.
Bu konu hakkında araştırma yapmak isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler.
r Müsned-i Ahmed, c.5, s.181,
c.4, s.366
r Sahih-i Muslim, el-Fezail
kitabı, c.4, s.110
r Feyzu’l-Kadir, c.3, s.14
r İbn-i Hacer,
Sevaigu’l-Muhrika, s.136
Ehl-i Sünnet âlimleri arasında seçkin ve tanınmış biri olan Zamehşeri,
Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder:
“Fatıma benim kalbimin ruhu, oğulları ruhumun meyvesi ve kocası da
gözlerimin ışığıdır. Fatıma’nın oğullarından olan imâmlar Rabbimin
eminleridirler. Onlarla Rableri arasında uzanan bir ip vardır. Onlara (sarılıp)
tutunan kurtulur. Onlarla ihtilâfa düşen ve onlardan ayrılan helâk olur.”
r Zamehşeri, el-Menakib,
s.213(el hattı)
r Şeyh Cemaluddin Hanefi
Musuli, Dureru Behru’l-Menakib, s.116
r İhkaku’l-Hak, c.4, s.288,
c.9, s.198
r Yenabiu’l-Mevedde, s.82
r Harezmî, Makteli’l-Hüseyin,
s.59
Sevaigu’l-Muhrika’nın yazarı Salebi:
“Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size
olan nimetini anın. Hani siz birbirinize düşmandınız. Allah kalplerinizi
birleştirmişti de onun nimeti ile kardeş olmuştunuz. Bir ateş çukurunun
kenarında idiniz Allah sizi oradan kurtardı. Belki hidayet olursunuz diye Allah
ayetlerini size böyle açıklıyor.”
Ayetinin tefsirinde birkaç yerde Resulullah (s.a.a)’den şöyle nakleder:
“Ey insanlar! Şüphesiz ben sizin aranızda paha biçilmez iki emanet
bırakıyorum. İki halife bırakıyorum. Onlara sıkı-sıkı sarılırsanız benden sonra
asla sapmazsınız. O iki halifeden birisi, diğerinden daha büyüktür. İlki yerle
gök arasında uzanan, Allah’ın kitabıdır. İkincisi itretim, Ehl-i Beytimdir.
Onlar havuzun başında, bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar.”
r A’li İmran/103 bknz.
Sevaigu’l-Muhrika, s.59 bu ayetin tefsiri...
El-Cem-u Beyne’s-Sahiheyn, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu
nakleder:
يُوشَكُ
اَنْ يَأْتِى
رَسُولُ
رَبِّى فَأُجِيبَ
وَاِنِّى
تَارِكٌ
فِيكُمُ
الثَّقَلَيْنِ
أَوَّلُهَا
كِتَابُ
اللّهِ فِيهِ
الْهُدَى
وَالنُّورُ
وَاَهْلُ
بَيْتِى اَذْكُرُكُمُ
اللهَ فِى
اَهْلِ
بَيْتِى
وَاَذْكُرُكُمُ
اللهَ فِى
اَهْلِ
بَيْتِى.
“Yakında Rabbimin elçisi gelir ve
ben hakkın davetine icabet ederim. Ben sizin aranızda iki değerli ve ağır
emanet bırakıyorum; onların biri Allah’ın kitabıdır ki onda hidayet ve nur
vardır. Diğeri Ehl-i Beytimdir. Ehl-i Beytim hususunda size Allah’ı
hatırlatırım. Ehl-i Beytim hususunda size Allah’ı hatırlatırım.”
Bu hadis hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Sahih-i Müslim, Bab-ı
Fezailu Ali (a.s), c.5 s.122
r Sahihi Tirmizi, c.5 s.328
r Müstedrek’ul Hâkim, c.3
s.148
r Müsned-i Ahmed İbni Hanbel,
c.3 s.17
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
اِنَّمَا
مَثَلُ
اَهْلِ
بَيْتِى
فِيكُمْ مَثَلُ
ثَفِينَةِ
نُوحٍ فىِ
قَوْمِهِ
مَنْ
رَكِبَهَا
نَجَى وَمَنْ
تَخَلَّفَ
عَنْهَا
غَرِقَ.
“Hiç şüphesiz içinizde benim
Ehl-i beytimin misali, Nuh’un kavmi içerisindeki gemisine benzer, ona binenler
kurtulmuş, ondan kaçanların hepsi boğulmuştur.”
Bu hadisi şerif hakkında bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler:
r Müstedreku’l Hâkim, c.3
s.151.
r Yenabi’ul Mevedde, s.370
r Es-Sevaik’ul Muhrika, İbni
Hacer, s.184-370
r Tarih’ul Hulefa, Suyuti,
s.124
Peygamber efendimiz (s.a.a) Ehl-i Beyti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Benim Ehl-i Beytim sizin içinizde Beni İsraildeki Hitte kapısı gibidir;
o kapıdan girenlerin hepsi bağışlanır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
rMecme’uz Zevaid, Heysemi, c.9
s.168
Peygamber efendimiz (s.a.a),
kendisinden
sonraki halifelerinin kimler olduğunu belirterek, onların fazileti hakkında
şöyle buyurmuştur:
مَنْ
سَرَّهُ اَنْ
يَحْيَى
حَيَاتِى وَيمُوتَ
مَمَاتِى
وَيَكُونَ
جَنَّةَ عَدْنٍ
غَرَسَهَا
رَبِّى
فَلْيُوالِ
عَلِياًّ مِنْ
بَعْدِى
وَلْيُوالِ
وَلِيَّهُ
وَلْيَقْتَدِى
بِاَهْلِ
بَيْتىِ مِنْ
بَعْدِى فَأِنَّهُمْ
عِتْرَتِى
خُلِقُوا مِن
طِينَتِى
وَرُزِقُوا
فَهْمِى
وَعِلْمِى
فَوَيْلٌ
لِلْمُكَذِّبِينَ
بِفَضْلِهِمْ
مِنْ
أُمَّتِى
اَلْقَاطِعِينَ
فِيهِمْ
صِلَتِى لا
أَنَالَهُمُ
اللهُ شَفَاعَتِى
“Benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek, Rabbimin ağaçlarını diktiği Adn
cennetinde benimle beraber olmak isteyen herkes benden sonra Ali’yi kendisine
veli edinmelidir. (Yani Ali’nin velayetini kabul etmelidir.) Ali’nin dostuyla
dost olmalıdır. Benden sonra Ehl-i Beytimin gösterdiği yolda gitmeli ve onları
takip edip örnek almalıdır. Çünkü benim itretim onlardır. Onlar benim cevherimden
yaratılmışlar ve onlara benim ilmimden ve hikmetimden verilmiştir. Ümmetim
içerisinde onların faziletini inkâr edenlere yazıklar olsun. Benimle onlar
hakkındaki bağı koparanlara yazıklar olsun. Allah benim şefaatimi onlara
(inkârcılara) ulaştırmasın.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
r Hilyet’ul Evliya, c.1 s.86
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt’in konumunu şöyle beyan etmiştir:
وَاجْعَلُوا
أَهْلَ
بَيْتِى مِنْكُمْ
مَكَانَ
الرَّأْسِ
مِنَ
الْجَسَدِ
وَمَكَانَ
الْعَيْنَيْنِ
مِنَ
الْرَّأْسِ
وَلا
يَهْتَدِى
الرَّأْسُ
اِلاّ بِالْعَيْنَيْنِ.
“Ehl-i Beytimi aranızda bedendeki baş ve başta da göz gibi görün. Çünkü
baş, gözler olmadan yolunu bulamaz.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
r El-Fusul’ul Muhimme, İbni
Sebbağ Maliki. S.8
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beytinin velayeti hakkında şöyle
buyurmuştur:
مَعْرِفَةُ
آلِ
مُحَمَّدٍ
بَرآئَةٌ مِنَ
النَّارِ
وَحُبُّ آلِ
مُحَمَّدٍ
جَوَازٌ
عَلَى
الصِّرَاطِ
وَوَلايَةُ
آلِ مُحَمَّدٍ
أَمَانٌ مِنَ
الْعَذَابِ.
“Muhammed Ehl-i Beytini tanımak ateşten kurtuluştur ve Ehl-i Beyt
sevgisi, sırat köprüsünden geçiş iznidir ve Ehl-i Beyt’in velayeti, azaptan
kurtuluştur.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
r Feraid’us Simteyn, c.2 s.257
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt sevgisinin önemi hakkında bir
hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur:
لا
يَزَالُ
قَدَمُ
عَبْدٍ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
حَتَّى
يُسْأَلَ
عَنْ
أَرْبَعٍ
عَنْ عُمْرِهِ
فِيمَا
أَفْنَاهُ
وَعَنْ
جَسَدِهِ
فِيمَا
أَبْلاهُ
وَعَنْ
مَالِهِ
فِيمَا أَنْفَقَهُ
وَمِنْ
أَيْنَ
اكْتَسَبَ
وَعَنْ
حُبِّنَا
أَهْلَ
الْبَيْتِ.
“Kıyamet gününde
kul, dört şeyden sorguya çekilmeden adım atamaz;
Ömrünü nerede harcadığından, bedenini nerede yıprattığından, malını
nerede harcadığından ve nerede kazandığından ve biz Ehl-i Beyt’in sevgisinden.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
r El-Fusul’ul Muhimme, İbni
Sebbağ Malik-i, s.109
Münâfık, inanıyor gözükmesine rağmen, kalben inanmayanlara denir. İslam
ve müminlerin düşmanları olan bu tür kişileri tanımak çok zor, kimi zaman da
imkânsız bir hal almaktadır. Ancak islam Peygamberi (s.a.a), münâfıkların
tanınması için açık bir alamet belirterek şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir münâfık Ali’yi sevmez ve hiçbir mümin, Ali’ye düşman olmaz.”
Bu nedenledir ki, Hz. Ali (a.s)’ın kendisi şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a yemin ederim ki, Resulullah (s.a.a)’in bana bildirdiklerinden
biri de; münâfıktan başkasının bana düşman olmayacağı ve müminden başkasının da
beni sevmeyeceğidir.”
Peygamber (s.a.a)’in en değerli sahabelerinden biri olan Ebuzer (r.a)
şöyle buyurmaktadır:
“Biz münâfıkları, üç özellikleriyle tanırız. Birincisi, Allah ve
Resulü’nü yalanlarlar. İkincisi; Peygamber (s.a.a)’in cemaatle kıldığı
namazlara katılmazlar ve üçüncüsü de, Ali (a.s)’a düşmanlık beslerler.”
Peygamber efendimiz (s.a.a), mümin ve münâfığın belirlenmesinde Ehl-i
Beyt’in ölçü olduğunu belirttiği hadisi şerifinde de şöyle buyurmuştur:
لا
يُحِبُّنَا
أَهْلَ
اْلبَيْتِ
اِلاّ مُؤْمِنٌ
تَقِىٌّ وَلا
يُبْغِضُنَا
اِلاّ مُنَافِقٌ
شَقِىٌّ.
“Biz Ehl-i Beyt’i, takvalı mümin kuldan başkası sevmez ve bize bedbaht
münâfıktan başkası da düşman olmaz.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba müracaat
edebilirsiniz.
r Zehair’ul Ukba, Taberiyi
Şafi s.18
Hz. Fatime Binti Eset’ten bu tarihi olay şu şekilde rivayet edilmiştir:
Benim doğumum başlarken Kâbe’nin duvarı yarıldı içeri girdim ve orda
cennet meyvesi yedim. Çıkmak istediyim zaman kayıptan şöyle bir ses duydum:
“Ey Fatime Onun ismini Ali koy.”
Allah-u teala şöyle diyor:
“Onu kendi ismimle isimlendirdim,
kendi edebimle edeplendirek, engin ilmimden ona verdim. O, evimin (Kâbe’nin)
putlarını kıracak ve evimin üzerinde ezan okuyarak, beni azametle yâd
edecektir. Ne mutlu onu sevene ve itaat edene ve yazıklar olsun onu kızdırana
ve ona asi olana.”
Yine İmam Ali (a.s) hakkında başka bir hadiste şöyle geçer:
Hz. Resulullah (s.a.a), Hz Ali’nin edep ve terbiyesiyle kendisi
ilgileniyordu, onun el ve yüz gibi temizliğiyle ilgilenir, ona süt içirirdi.
Uyurken beşiğini sallar ve ona ninniler söylerdi. Onu sinesinin üzerinde taşır
ve şöyle söylerdi:
“Bu benim kardeşim, velim, yardımcım, seçkin yakınım, vasim, kızımın
kocası, vasiyetime emin biri ve halifemdir”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba müracaat
edebilirsiniz.
r Bihar’ul Envar, c.35.s.9.da
Bakara suresinin iki yüz yedinci ayetinin tefsirinde, Hz. Ali (a.s)’ın
yapmış olduğu fedakârlık şu şekilde anlatılmaktadır:
اَوْحَى
أللهُ عَزَّ
وَجَلَّ
لَيْلَةَ الْمَبِيتِ
عَلَى
الْفِرَاشِ
اِلَى
جَبْرَئِيلَ
وَمِيكَائِلَ
إِنِّى
آخَيْتُ
بَيْنَكُمَا
وَجَعَلْتُ
عُمْرَ
أَحَدِكُمَا
أَطْوَلَ مِنْ
عُمِْر
الْلأَخَرِ
فَأَيُّكُمَا
يُؤْثِرُ
صَاحِبَهُ
بِالحْيَاةِ
فَاخْتَارَ
كِلاهُمَا
الحْيَاَةَ
فَأَوْحَى
أللهُ اِلَيْهِمَا:
اَلاَ
كُنْتُمَا
مِثْلَ
عَلِىِّ بْنِ
اَبِى
طَالِبٍ
آخَيْتُهُ
بَيْنَهُ وَبَيْنَ
مُحَمَّدٍ (ص)
فَبَاتَ
عَلِيٌّ
فِرَاشَهُ
لِيَفْدِيَهُ
بِنَفْسِهِ
وَيُؤْثِرَهُ
بِالحْيَاَةِ
إِهْبِطَا
اِلَى
الْأَرْضِ
فَاحْفَظَاهُ
مِنْ
عَدُوِّهِ
فَنَزَلا
فَجَبْرَئِيلُ
عِنْدَ
رَأْسِهِ
وَمِيكَائِلُ
عِنْدَ رِجْلَيْهِ
وَجَبْرَئِيلُ
يُنَادِى:
بَخٍّ بَخٍّ
مِثْلُكَ يَا
عَلِىُّ بْنُ
أَبِى
طَالِبٍ يُبَاهِىُ
أللهُ بِكَ
مَلائِكَتَهُ
وَأَنْزَلَ
أللهُ تَعَالَى
فَذَالِكَ.
“Allah azze ve celle, Leylet’ul Mebit gecesinde Cebrail ve Mikail’e şöyle
vahyetti:
“Ben ikinizi kardeş kıldım ve
birinizin ömrünü diğerinden daha fazla karar kılmak istiyorum. İçinizden
hanginiz kendi ömrünü kardeşine bağışlamak ister?” Her iki melek de yaşamı
seçince, Allah’u Teâlâ onlara şöyle vahyetti:
“Siz Ali B. Ebi Talib gibi olamadınız. Ben Ali ile Muhammed’i kardeş
kıldım ve Ali kendi canını kardeşi yolunda feda etmek için onun yatağında yatıp
hayatını ona feda etmeyi seçti. Yere inin ve onu düşmanlarından koruyun.”
Sonra Cebrail (a.s), Hz. Ali (a.s)’ın başucuna geldi ve Hz. Mikail (a.s)
da ayak tarafına geldi. Cebrail (a.s) bu sırada şöyle seslendi:
“Ne mutlu! Ne mutlu sana Ey Ali b. Ebi Talib, kim senin gibi olabilir ki?
Allah seninle meleklerine karşı övünüyor.”
Bu hâdise hakkında Bakara Suresinin 207. ayeti nazil olmuştur;
“İnsanlardan öyleleri de var ki, canlarını Allah’ın rızasını kazanma
yolunda feda ederler. Allah ise, kullarına karşı çok şefkatlidir.”
Peygamber efendimiz (s.a.a) kendisine ilk iman etmiş olan İmam Ali (a.s)
hakkında şöyle buyurmuştur:
إِنَّ
هذَا أَوَّلُ
مَنْ آمَنَ
بِى وَاَوَّلُ
مَنْ
يُصَافِحُنِى
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
وَهذَا
صِدِّيقُ
الْأَكْبَرِ
وَهُو فَارِقُ
هذَهِ
الْأُمَّةِ
يُفَرِّقُ
بَيْنَ الْحَقِّ
وَالْبَاطِلِ
وَهَذا
يَعْسُوبُ
الْمُؤْمِنِينَ.
“Şüphesiz bu, bana ilk iman eden, kıyamet günü benimle ilk görüşecek
olandır. Bu, en büyük Sıddık, ümmetim arasında hak ile batılı ayırt eden ve
müminlerin İmam’ı ve yüz akı Ali’dir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Menakibu’l-Murtezevi lil
Tirmizi, s.95;
r Kenzu’l-Ummal, c.6, s.395
r Kifayet’ut Talib, s.187
Peygamber efendimiz (s.a.a), ashabına İmam Ali (a.s)’ı adres göstererek
kendisinden sonra kime başvurulması gerektiğini belirtmiş ve bu emre uyulmadığı
takdirde derin bir sapkınlığa düşüleceği haberini vermiştir.
يَا
مَعْشَرَ
الْأَنْصَارِ
اَلاَ
اَدُلُّكُمْ
عَلَى مَا
إِنْ
تَمَسَّكْتُمْ
بِهِ لَنْ
تَضِلُّوا
بَعْدَهُ
اَبَدًا؟
قَالُوا : بَلَى
يَا رَسُولَ
اللَّهِ ،
قَالَ: هذَا
عَلِىٌّ
فَاَحِبُّوهُ
بِحُبِّى
وَأَكْرِمُوهُ
بِكَرَامَتِى
فَإِنَّ جَبْرَئِيلَ
أَمَرَنى
بِالَّذِى
قُلْتُ لَكُمْ
عَنِ اللهِ
عَزَّ
وَجَلّ.
“Ey Ensar topluluğu! Acaba size, kendisine tutunduğunuz müddetçe,
kendisinden sonla asla sapmayacağınız, bir şeyi size tavsiye edeyim mi? 'Evet,
ey Rasulullah!' dediler. Buyurdu ki: Bu,
Ali’dir! Öyleyse onu benim sevgimden dolayı sevin ve ona benim saygımdan
dolayı saygı duyun. Hiç şüphesiz Cebrail, size söylediklerimi Allah’u Teâlâ
tarafından bana bildirmiştir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz;
rŞerh-i Nehcül Belağe, İbni
Ebil Hadid, c.9 s.170
rHilyet’ul Evliya, Ebu Neim,
c.1 s.63
Peygamber efendimiz (s.a.a), kendisinden sonra ümmeti arasında ihtilafların
çözümü için İmam Ali (a.s)’ı tanıtmıştır.
اَنْتَ
تُبَيِّنُ
لِاُمَّتِى
مَا اخْتَلَفُوا
فِيِه مِنْ
بَعْدِى.
“(Ey Ali!) Benden sonra ümmetimin ihtilafa düştükleri şeyleri sen
açıklığa kavuşturup çözeceksin.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
rTarihi Dimeşk, İbni Esakir-i
Şafii, c.2 s.488, hadis 1008-1009
Yenabiül mevedde kitabında Hz. Resulullah’dan şöyle rivayet olunmuştur:
“Benden sora ümmetimin en bilgilisi Ali b. Ebi Talib'tir. Ey Allahım!
Ali’ye hürmet edene hürmet et. Ali’yi küçük düşürmeye çalışanı zelil et. Ey Ali! Sen benim kardeşimsin. Benim kardeşim
olmaya razı değil misin…
Ben uyarıcıyım, Ali ise hidayet edicidir. Ben hikmet eviyim, Ali o evin
kapısıdır.
Allah-u teâla her gün meleklerine karşı Ali (a.s) ile övünür. Ben ve Ali, Allah’ın kullarına hüccetleriz.
Ali’yi sevmek hasenedir… Cehennem ateşinden kurtuluştur, günahları eritir ve
insanı nifaktan kurtarır. Ali’nin bu ümmetin üzerindeki hakkı babanın evlat
üzerindeki hakkı gibidir. Ali’yi anmak, yâd etmek ibadettir.”
Peygamber efendimiz (s.a.a) kendisinden sonra insanların en hayırlısı
olan İmam Ali (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
خَيْرُ
الْخَلْقِ
بَعْدِى
وَسَيِّدُهُمْ
أَخِى هذَا
وَهُوَ
إِمَامُ
كُلِّ
مُسْلِمٍ وَأَمِيرُ
كُلِّ
مُؤْمِنٍ
بَعْدَ
وَفَاتِى.
“Benden sonra yaratılanların en
hayırlısı ve efendisi kardeşim Ali’dir. O, benim vefatımdan sonra her
Müslümanın İmamı ve her müminin de emiridir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r El-İkmal’us Saduk, s.253
Peygamber efendimiz (s.a.a), İmam Ali (a.s)’ın fazileti hakkında Allah’ın
şöyle vahyettiğini buyurmuştur:
أَوْحَى
ألله ُفِى
عَلِىٍّ
ثَلاث؛
أَنَّهُ سَيِّدُ
الْمُسْلِمِينَ
وَإِمَامُ
الْمُتَّقِينَ
وَقَائِدُ
عِزَّ
الْمُحَجَّليِنَ.
Allah, Ali’nin üç faziletini şöyle vahyetti:
“O, Müslümanların efendisi, takvalıların
İmamı ve yüzü ak olanların öncüsüdür.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
r El Fusulu’ul Muhimme, İbni
Sebbağ-ı Maliki s.107
Peygamber efendimiz (s.a.a), Hz.
Musa (a.s)’ın ümmetinde söz konusu olan “Hitte” olayını kendi ümmeti içindeki
misalinin Hz. Ali (a.s) olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:
عَلِىُّ
بْنُ اَبِى
طَالِبٍ
بَابُ
حِطَّةٍ مَنْ
دَخَلَ
مِنْهُ كَانَ
مُؤْمِناً
وَمَنْ
خَرَجَ
مِنْهُ كَانَ
كَافِرًا.
“Ali İbni Ebi Talib, Hitte
(bağışlanma) kapısıdır. Kim o kapıdan girerse mümindir ve kim o kapıdan çıkarsa
kâfirdir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, Kunduz-i
Hanefi, İstanbul baskısı, s.185- 247 ve 284
r El-Cami’us Sağir, Suyuti,
c.2 s.56
r Kenzul Ummal, Ahmed İbni
Hanbel, c.5 s.30
r Es- Sevaik’ul Muhrika, İbni
Hacer, s.75
Peygamber efendimiz (s.a.a), İmam Ali (a.s)’ın önemli konumunu şu şekilde
bildirmiştir:
يَا
عَلِىُّ مَنْ
فَارَقَنِى
َفقَدْ
فَارَقَ ألله
َوَ مَنْ
فَارَقَكَ
يَا عَلِىُّ
فَارَقَنِى.
“Ey Ali! Kim benden ayrılırsa hiç şüphesiz Allah’tan ayrılmıştır ve kim
senden ayrılırsa benden ayrılmıştır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz;
r El Mustedrek’ul Hâkim, c.3
s.146
Peygamber efendimiz (s.a.a), kendi dostunu ve düşmanını, Ali (a.s)’ın
sevgisini ölçü kılarak beyan etmiştir.
يَا
عَلِىُّ
أَنْتَ
سَيِّدٌ فِى
الدُّنْيَا
وَسَيِّدٌّ
فِى
اْلاَخِرَةِ
وَحَبِيبُكَ
حَبِيبِى
وَحَبِيبِى
حَبِيبُ
اللهِ
وَعَدُوُّكَ
عَدُوِّى
وَعَدُوِّى عَدُوُّ
اللهِ
وَوَيْلٌ
لِمَنْ
أَبْغَضَكَ
بَعْدِى.
“Ey Ali! Sen hem dünya hem de ahiret efendisisin. Senin dostun benim
dostumdur ve benim dostum da Allah’ın dostudur. Senin düşmanın benim
düşmanımdır ve benim düşmanım da Allah’ın düşmanıdır. Yazıklar olsun benden
sonra seni gazaplandıranlara.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r El Fusul’ul Muhimme, İbni
Sebbağ-ı Maliki s.111
Hz. Resulullah’dan şöyle rivayet
edilmiştir:
“Herkim beni, Hasan’ı ve Hüseyin’i ve onların anne ve babalarını severse
kıyamet gününde benim derecemde ve benimle beraber olacaktır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul mevvede, s.164 de
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ali (a.s)’ın velayetini ve dostluğunu kendi
velayeti ve dostluğuyla aynı olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur:
أُوصِى
مَنْ آمَنَ بى
وَصَدَّقَنِى
بِوَلاَيَةِ
عَلِىِّ بْنِ
أَبى طاَلِبٍ
فَمَنْ تَوَلاَّهُ
فَقَدْ
تَوَلاَّنِى
وَمَنْ تَوَلاَّنِى
فَقَدْ
تَوَلَّى
أللهَ وَمَنْ
أَحَبَّهُ
فَقَدْ
أَحَبَّنىِ
وَمَنْ
أَحَبَّنِى
فَقَدْ
أَحَبَّ ألله
َوَ مَنْ
أَبْغَضَهُ
فَقَدْ
أَبْغَضَنِى
وَمَنْ
أَبْغَضَنِى
فَقَدْ
أَبْغَضَى
أللهَ عَزَّ
وَجَلَّ.
“Bana inanan ve beni doğrulayan, Ali İbni Ebi Talibin velayetini kabul
etmelidir. Zira hiç şüphesiz, onun velayeti benim velayetim ve benim de
velayetim Allah’ın velayetidir. Ali’yi seven beni sevmiştir ve beni seven ise
Allah’ı sevmiştir. Şüphesiz Ali’yi gazaplandıran beni gazaplandırmış ve beni
gazaplandıran da Allah’ı gazaplandırmıştır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba başvurabilirsiniz:
r İhkak’ul Hak, c.6 s.434-437
Peygamber efendimiz (s.a.a)’in iki ağır emanetinden biri olan Ehl-i Beyt
(a.s), hakkın mazharı olduğundan dolayı onlara karşı düşmanlık edilmesi de
ebedi cehennem ateşinin hazırlayıcısı olacaktır. Peygamber efendimiz (s.a.a) bu
konu hakkında bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur:
وَالَّذِي
نَفْسِي
بِيَدِهِ لا
يُبْغِضُنَا
أَهْلَ
الْبَيْتِ
أَحَدٌ إِلاّ
أَدْخَلَهُ
أللهُ
النَّارَ.
“Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki, elbette biz Ehl-i Beyt’i
gazablandıranı Allah ateşe atacaktır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r El Mustedrek’ul Hâkim, c.3
s.150
Kenzül Ummal kitabında Hz. Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet
edilmiştir:
“Kişilerinizin en hayırlısı Ali, gençlerinizin en hayırlısı Hasan ve
Hüseyin, hanımlarınızın en hayırlısı ise Fatime’dir.”
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt (a.s)’a düşmanlık edenlerin
sonlarının şöyle olacağını açıklamıştır:
اَيُّهَا
النَّاسُ
مَنْ
أَبْغَضَنَا
أَهْلَ
الْبَيْتِ
حَشَرَأللهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
يَهُودِياً.
“Ey İnsanlar! Kim, biz Ehl-i Beyt’i gazaplandırırsa, Allah kıyamet günü
onu Yahudi olarak diriltir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Mizan-ul İtidal-i Zehebi,
c.2 s.116
r Mecme-uz Zevahid, c.9 s.172
r İhkak-ul Hakaik-i Tusteri,
s.468
Peygamber efendimiz (s.a.a), kendisinin Hz. Ali (a.s) ile birlikte bu
ümmetin iki babası olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur:
اَنَا
وَعَلِىٌّ
اَبَوَا
هَذِهِ
اْلأُمَّةِ
مَنْ
عَرَفَنَا
فَقَدْ
عَرَفَ لله
َوَ مَنْ
أَنْكَرَنَا
فَقَدْ
أَنْكَرَ
للهَ عَزَ وَجَلَّ
وَمِنْ
عَلِىٍّ
سِبْطَا أُمَّتِى
وَسَيِّدَا
شَبَابِ
أَهْلِ
الْجَنّةِ
الْحَسَنُ
وَالْحُسَينُ
وَمِنْ
وُلْدِ الْحُسَينِ
تِسْعَةٌ
طَاعَتُهُمْ
طَاعَتِى
وَمَعْصِيَتُهُمْ
مَعْصِيَتِى
تَاسِعُهُمْ
قَائِمُهُمْ
وَمَهْدِيهِمْ.
“Ben ve Ali bu ümmetin iki
babasıyız. Kim bizi tanırsa şüphesiz Allah’ı tanımıştır ve kim bizi inkâr
ederse şüphesiz Allah’ı inkâr etmiştir. Ali’nin soyundan olan iki torunum,
Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir. Hüseyin’in soyundan dokuz
İmam gelecektir; onlara itaat eden bana itaat etmiş ve onlara karşı gelen bana
karşı gelmiştir. Onların dokuzuncusu kıyam edecek olan Mehdi’dir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r İkmal-u Saduk, s.255
Sevaik’ul Muhrika, Mecme’uz Zevaid ve Kenuz’ul Hakaik kitaplarında, Hz.
Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet olunmuştur:
“Ey Ali! İlk cennete girecek olan dört kişi; ben, sen, Hasan,
Hüseyin’dir. Evlatlarımız bizim peşimizce ve hanımlarımız ise evlatlarımızın
peşinden gelecektir. Şialarımız da sağımız ve solumuzda olacaktır.”
Resulullah (s.a.a), kendisinden sonraki imamların sayısını ve onların
ilki ile sonuncusunun kim olduğunu bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur:
اَلْاَئِمَةُ
بَعْدِى
اِثْنَا عَشَرَ
أَوَّلُهُمْ
أَنْتَ يَا
عَلِىُّ
وَآخِرُهُمْ
اَلْقَائِمُ
اَلَّذِى
يَفْتَحُ للهُ
عَزَّ
وَجَلَّ
عَلَى
يَدَيهِ
مَشَارِقَ الْأَرْضِ
وَمَغَارِبَهَا.
“Benden sonra İmamlar oniki kişidir.
Ey Ali! Onların ilki sensin ve sonuncuları da Kaim’dir (İmam Mehdi), Allah onun
eliyle doğu ve batıyı fethedecektir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Emali-yi Saduk, s.329
Peygamber efendimiz (s.a.a) birgün ashabıyla oturmuştu. Müminlerin,
kendisinden sonra kime itaat edeceklerini açıklayarak şöyle buyurdu:
يَدْخُلُ
عَلَيْكُمْ
مِنْ هَذَا
الْبَابِ رَجُلٌ
هُوَ أَمِيرُ
أْلمُؤْمِنِينَ
وَاِمَامُ
الْمُسْلِمِينَ
فَاِذًا
بِعَلِىِّ بْنِ
أَبِى
طَالِبٍ قَدْ
طَلَعَ
فَاسْتَقْبَلَهُ
رَسُولُ
للهِ (ص)
ثُمَّ
أَقْبَلَ أَمِيرَ
أْلمُؤْمِنِينَ
عَلِياًّ
بِوَجْهِهِ
الْكَرِيمِ
فَقَالَ:
هَذَا
اِمَامُكُمْ
بَعْدِى.
“Bu kapıdan girecek olan kişi, Müminlerin emiri ve Müslümanların
İmamıdır. Bu sırada kapıdan Hz. Ali (a.s) içeri girdi, Peygamber efendimiz
(s.a.a) onu karşıladı ve onun mübarek yüzünden öptükten sonra şöyle buyurdu:
“Bu, benden sonra sizin
İmamınızdır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Emali-yi Saduk, s.484
Peygamber efendimiz (s.a.a), İmam Ali (a.s)’a şöyle buyurmuştur:
يَا
عَلِىُّ
أَنْتَ أَخِى
وَأَنَا
أَخُوكَ أَنَا
اَلْمُصْطَفَى
الْنُبَّوةَ
وَأَنْتَ
الْمُجْتَبَى
لِلْاِمَامَةِ
أَنَا
صَاحِبُ
الْتَنْزِيلِ
وَأَنْتَ
صَاحِبُ
الْتَأْوِيلِ
وَأَنْتَ أَبُو
هَذِهِ
الْأُمَّةِ
يَا عَلِىُّ
أَنْتَ
وَصِىِّ
وَخَلِيفَتى
وَوَارِثِى
وَأَبُو
وُلْدِى...
“Ey Ali! Sen benim kardeşimsin, bende senin kardeşinim. Ben,
peygamberliğe sen de imamete seçildin. Kuran bana nazil oldu, (benden sonra)
onun yorumcusu ise sensin.
Ya Ali! Sen bu ümmetin babası, benim vasim,
halifem, varisim ve çocuklarımın (İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s)’ın)
babasısın.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Emali-yi Saduk, s.295
Resulullah (s.a.a), Ehl-i Beyt’in makamını bir hadisi şerifinde şöyle
açıklamıştır:
نَحْنُ
أَهْلُ
البَيْتِ
شِرّةُ
الْنُبُوَّةِ
وَمَعْدَنِ
الْرِسَالَةِ,
لَيْسَ
أَحَدٌ مِنَ
الْخَلَائِقِ
يَفْضُلُ
أَهْلَ
بَيْتِى غَيْرِى.
“Biz Ehl-i Beyt, nübüvvet ailesi
ve risaletin kaynağıyız. Benim dışımda, yaratılanların hiçbiri Ehl-i Beyt’imin
faziletine ulaşamaz.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r İhkak’ul Hak, c.9 s.378
Hz. Peygamber (s.a.a)’in buyurduğu on fazileti, İmam Ali (a.s) Kufe
mescidinin minberinde şöyle beyan etmiştir:
قَالَ
عَلِىٌّ (ع)
فِى مِنْبَرِ
الْكُوفَةِ: أَيُّهَا
النَّاسُ
كَانَ بِى
مِنْ رَسُولِ
اللهِ عَشَرَ
خِصَالٍ
هُنَّ
أَحَبُّ
اِلَىَّ
مِمَّا
طَلَعَتْ
عَلَيْهِ
الشَّمْسُ:
قَالَ لِى (ص):
يَا عَلِىُّ!
أَنْتَ أَخِى
فِى الدُّنْيَا
وَالْأَخِرَةِ
وَأَنْتَ
أَقْرَبُ الْخَلَائِقِ
عَلَىَّ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
وَمَنْزِلُكَ
فِى
الْجَنَّةِ
مُوَاجِهُ
مَنْزِلِى
وَأَنْتَ
الْوَارِثُ
لِى وَأَنْتَ
الْوَصِىُّ
مِنْ بَعْدِى
فِى عَدَاتِى
وَأُسْرَتِى
وَأَنْتَ
الْحَافِظُ
لِى فِى أَهْلِى
عِنْدَ
غَيْبَتِى
وَأَنْتَ
الأِمَامُ لِأُمَّتِى
وَأَنْتَ
الْقَائِمُ
بِالْقِسْطِ
فِى
رَعِيَتِى وَأَنْتَ
وَلِىِّ
وَوَلِىِّ
وَلِىُّ
اللهِ وَعَدُوُّكَ
عَدُوِّى
وَعَدُوِّى
عَدُوُّ
الله.
Ey insanlar! Hz. Peygamber (s.a.a)’in benim hakkımda buyurduğu on fazilet
var ki, benim için güneşin, üzerine doğduğu her şeyden daha sevimlidir. Allah
resulü (s.a.a) bana şöyle buyurdu:
“Ey Ali, sen benim dünyada ve
ahirette kardeşimsin. Kıyamet gününde yaratılanların bana en yakını sen
olacaksın. Cennette senin evin benim evimin karşısındadır. Sen benim
varisimsin. Sen benim vasimsin. Benim yokluğumda ailemin koruyucusu sensin.
Ümmetimin İmamı sensin. Toplum adaletini sağlayan sensin. Sen benim dostumsun
ve benim dostum da Allah’ın dostudur. Senin düşmanın benim düşmanımdır, benim
düşmanım da Allah’ın düşmanıdır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Emali-yi Saduk, c.1 s.136
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ali (a.s)’ın sevgisinin önemini şu şekilde
açıklamıştır:
قَالَ
رَسُولُ
اللهِ (ص): مَنْ
أَحَبَّ
عَلِياًّ قَبِلَ
اللهُ مِنْهُ
صَلاتَهُ
وَصِيَامَهُ وَقِيَامَهُ
وَاسْتَجَابَ
دُعَاءَهُ ...
اَلاَ وَمَنْ
أَحَبَّ آلَ
مُحَمَّدٍ
أَمِنَ مِنَ
الْحِسَابِ
وَالْميِزَانِ
وَالْصِّرَاطِ...
فَأَنَا
كَفِيلُهُ
بِالْجَنَّةِ
مَعَ الْأَنْبِيَاءِ.
Hatibi Harezmî Menakıbında İbni Ömer’den o da Hz Resulullah (s.a.a)’den
şöyle rivayet eder:
“Allah, Ali’yi sevenin namazını,
orucunu, kıyamını ve duasını kabul eder. Bilin ki kim Ehl-i Beyti severse hesabdan,
teraziden ve sırattan yana güvende olur… Ve ben onun peygamberlerle birlikte
cennette olacağına kefilim.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, s.86
Peygamber efendimiz (s.a.a) kendisi ve Ehl-i Beyt’i hakkında şöyle
buyurmuştur:
اِنَّ
اللهَ
تَعَالَى
جَمَعَ فِىَّ
وَفِى أَهْلِ
بَيْتِى
الْفَضْلَ
وَالشَّرَفَ
وَالسَّخَاءَ
وَالشَّجَاعَةَ
وَالْعِلْمَ
وَالْحِلْمَ
وَأَنَّ
لَنَا
الْأَخِرَةَ
وَلَكُمُ
الدُّنْيَا.
“Şüphesiz Allah-u Teâlâ, bende ve
Ehl-i Beyt’im de fazileti, şerefi, cömertliği, cesareti, ilmi ve Hilmi bir
araya toplamıştır. …”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, s.254
İstanbul baskısı
Peygamber efendimiz (s.a.a), İmam Ali (a.s)’ın fazileti hakkında şöyle
buyurmuştur:
قَالَ
رَسُولُاللهِ
(ص): اِنَّ
اللهَ جَعَلَ
لِأَخِى
عَلِىٍّ
فَضَائِلَ
لَا تُحْصَى
كَثْرَةٌ
فَمَنْ
ذَكَرَ
فَضِيلَةً مِنْ
فَضَائِلِهِ
مُقِرًّا
بِهَا غَفَرَ
اللهُ مَا
تَقَدَّمَ
مِنْ
ذَنْبِهِ
وَمَا تَأَخَّرَ
وَمَنْ
كَتَبَ
فَضِيلَةً
مِنْ فَضَائِلِهِ
اَلْمَلائِكَةُ
تَسْتَغْفِرُ
لَهُ مَا
بَقِىَ
لِتِلْكَ
الْكِتَابَةِ
رَسْمٌ
وَمَنْ
اِسْتَمَعَ
اِلَى
فَضِيلَةٍ
مِنْ
فَضَائِلِهِ
غَفَرَ اللهُ
الذُّنُوبَ
الَّتِى
اِكْتَسَبَهَا
بِالْأِسْتِمَاعِ
وَمَنْ
نَظَرَ اِلَى
كِتَابٍ مِنْ
فَضَائِلِهِ
غَفَرَ اللهُ
الذُّنُوبَ
الَّتِى
اِكْتَسَبَهَا
بِالنَّظَرِ
ثُمَّ قَالَ
النَّظَرُ
اِلَى عَلِىٍّ
عِبَادَةٌ
وَذِكْرُهُ
عِبَادَةٌ
وَلا يَقْبَلُ
اللهُ اِيِمَانَ
عَبْدٍ
اِلَّا
بِوِلَايَتِهِ
وَالْبَرَائَةِ
مِنْ
اَعْدَائِهِ.
Allah Resülü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah, kardeşim Ali’ye o kadar çok fazilet vermiştir ki
saymakla bitmez. Kim bu faziletlerden birini inanarak anarsa, Allah onun geçmiş
ve gelecek günahlarını bağışlar ve kim onun faziletlerinden birini yazarsa, o
yazı var olduğu sürece melekler onun için bağışlanma diler ve kim onun
faziletlerinden birini dinlerse, Allah onun kulağıyla işlediği günahlarını
bağışlar ve kim onun faziletleriyle ilgili bir kitaba bakarsa, Allah onun
bakmak suretiyle işlemiş olduğu günahlarını bağışlar… Ali’ye bakmak ibadettir,
onu anmak ibadettir ve onun velayetini kabul etmeyip düşmanlarından teberri
etmeyenin imanını Allah kabul etmez.”
r Kifayet’ut Talib s.252
r Yenabi’ul Mevedde, s.121
İstanbul baskısı
r Menakıb-i Hüvarezmi el-Hanefi s.2; el-Hamvini
eş-Şafii "Feraid’üs Simtayn" c.1, s.18
r el-Künci
eş-Şafii "Kifayet'üt Talib" s.252
Peygamber efendimiz (s.a.a) diğer bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur:
أَوْحَى
اللهُ اِلَى
آدَمَ (ع): مَنْ
عَرَفَ حَقّ
َعَلِىٍّ
زَكَا
وَطَابَ
وَمَنْ
أَنْكَرَ
حَقَّهُ
لُعِنَ
وَخَابَ,
أَقْسَمْتُ
بِعِزَّتِى
وَجَلَالِى
أَنْ
أُدْخِلَ
الْجَنَّةَ
مَنْ
أَطَاعَهُ
وَإِنْ
عَصَانِى
وَأَقْسَمْتُ
بِعِزَّتِى
أَنْ
أُدْخِلَ
النَّارَ
مَنْ عَصَاُه
وَإِنْ
أَطَاعَنِى.
Allah, Âdem (a.s)’a şöyle vahyetti:
“Ali’nin hakkını tanıyan temizlenir ve kim onun hakkını inkâr ederse
lanetlenir ve hüsrana uğrar. İzzet ve celalime yemin ettim ki, ona itaat edeni
günahkâr da olsa cennete sokacağım. Yine izzetime yemin ettim ki, ona karşı
geleni ibadet ehli de olsa ateşe atacağım.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Kifayet’ut Talib s.251
r El-Hâkim fil Mustedrek c.3
s.141
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt’inin seçkin insanlar olduğunu ve
herkesten üstün olduklarını şu şekilde ifade etmiştir:
نَحْنُ
أَهْلُ
الْبَيْتِ لا
يُقَاسُ
بِنَا أَحَدٌ.
“Hiç kimse biz Ehl-i Beyt’le
kıyaslanamaz.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Zehair’ul Ukba (Taberi) s.17
Kunduzi Yenabi’ul mevvede, Kâtibi Beğdadi tarihinde, İbni Esakir tarihi
demişkinde, Kencii Şafii Kifayetuttalib kitabında, Hz. Resulullah’dan şöyle
rivayet ederler:
عَلِىٌّ
خَيْرُ
الْبَشَرِ
فَمَنْ أَباَ
فَقَدْ
كَفَرَ.
“Ali insanların en hayırlısıdır bunu kabul etmezse kafir olur.”
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt’ini tanıtıp onların makamını şu
şekilde ifade etmiştir:
عَنْ
جَابِرِ بْنِ
عَبْدِاللهِ
أَنْصَارِى
أَنَّهُ
قَالَ: كَانَ
رَسُولُ
اللهِ (ص) جَالِساً
فِى
الْمَسْجِدِ
إِذْ
أَقْبَلَ
عَلِىٌّ
وَالْحَسَنُ
عَنْ
يَمِينِهِ
وَالْحُسَيْنُ
عَنْ
شِمَالِهِ
فَقَامَ
النَّبِىُّ
(ص) وَقَبَّلَ
عَلِياًّ
وَلَزَّهُ
اِلَى صَدْرِهِ
وَقَبَّلَ
الْحَسَنَ
وَاَجْلَسَهُ
عَلَى فَخْذِ
الْأَيْمَنِ
وَقَبَّلَ الْحُسَيْنَ
وَأَجْلَسَهُ
عَلَى
فَخْذِهِ الْأَيْسَرِ
ثُمَّ جَعَلَ
يُقَبِّلُهُمَا
وَيَرْشِفُ
شَفَتَيْهِمَا
وَيَقُولُ:
بِأَبِى
أَبِيكُمَا
وَأُمِّى
أُمَّكُمَا
ثُمَّ قَالَ:
أَيُّهَا النَّاسُ
اِنَّ اللهَ
سُبْحَانَهُ
وَتَعَالَى
بَاهَى
بِهِمَا
وَبِأَبِيهِمَا
وَأُمِّهِمَا
وَالْأَبْرَارُ
مِنْ
وُلْدِهِمَا
المَلائِكَةُ
جَمِيعاً
ثُمَّ قَالَ
الَّلَهُمَّ
إِنِّى اُحِبُّهُمْ
وَاُحِبُّ
مَنْ
يُحِبُّهُمْ
اَللَّهُمَّ
مَنْ
اَطَاعَنِى
فِيهِمْ
وَحَفِظَ
وَصِيَّتِى
اَللَّهُمَّ
اجْعَلْهُ
مَعِى فِى
دَرَجَتِى
اَللّهُمَّ
مَنْ
عَصَانِى فِيهِمْ
وَلَمْ
يَحْفَظْ
وَصِيَّتِى
فَاحْرُمْهُ
رَحْمَتَكَ
وَرَوْحَكَ
يَا أَرْحَمَ
الرَّاحِمِينَ
فَإِنَّهُمْ
أَهْلِى
وَالْقَوَّامُونَ
بِدِينِى
وَالْمُحْيُونَ
لِسُنَّتِى
وَالتَّالُونَ
كِتَابَ
رَبِّى
فَطَاعَتُهُمْ
طَاعَتِى
وَمَعْصِيَتُهُمْ
مَعْصِيَتِى.
Cabir b. Abdullah Ensari şöyle der:
Allah Resulü (s.a.a)’in camide oturduğu bir sırada Hz. Ali (a.s), sağ
tarafında İmam Hasan ve sol tarafında İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte camiye
girdi. Bunu gören Allah Resulü (s.a.a) bütün içtenliği ile ayağa kalkarak İmam
Ali (a.s)’a sarıldı ve onu öpüp bağrına bastı. Sonra İmam Hasan (a.s)’ı öperek
sağ dizinin üzerine oturttu ve İmam Hüseyin (a.s)’ı da öperek sol dizinin
üzerine oturttu. Böylece torunlarını öperek okşarken:
“Babam babanıza, annem annenize feda olsun” diyordu. Daha sonra şöyle
buyurdu:
“Ey insanlar! Şüphesiz yüce Allah bu ikisiyle, bunların babaları,
anneleri ve gelecekteki Salih evlatları ile tüm meleklerine karşı övünmüştür.”
Allah Resulü (s.a.a) daha sonra
onlar hakkında:
“Allah’ım! Şüphesiz ben bunları ve bunları sevenleri seviyorum. Allah’ım!
Bunlar hakkında bana itaat edenleri ve haklarında söylediğim vasiyetime bağlı
kalanları benimle birlikte kendi derecemde beraber kıl. Allah’ım! Bunlar
hususunda söylediklerime karşı gelip vasiyetime uymayanları rahmetinden ve
cennet kokusundan mahrum eyle, Ey merhametlilerin en merhametlisi!
Şüphesiz bunlar benim ehlim, dinimin koruyucuları, sünnetimi yaşatanlar,
Rabbimin kitabını okuyanlardır. Bunlara itaat bana itaattir, bunlara karşı
gelmek bana karşı gelmektir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r İhkak’ul Hak, c.9 s.21
Hikmetin, Ehl-i Beyt’e verilmesi hususunda Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurmuştur:
اَلْحَمْدُ
لِلّهِ
الَّذِى
جَعَلَ
الْحِكْمَةَ
فِينَا
أَهْلَ
الْبَيْتِ.
“Hikmeti biz Ehl-i Beyt’te karar kılan Allah’a hamd olsun.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r El-Gadir, c.3 s.97
Peygamber efendimiz (s.a.a), Kuran’ın ve Ehl’i Beyt’inin birbirinden
ayrılmayacağını ve onlardan geri kalınmaması, öne de geçilmemesi gerektiğini şu
şekilde beyan etmişlerdir:
قَالَ
النَّبِىُّ
(ص): مُشِيراً
اِلَى الْقُرَانِ
وَاَهْلِ
بَيْتِهِ
فَلاَ
تُقَدِّمُوهُمَا
فَتُهْلِكُوا
وَلاَ
تَقْصُرُوا عَنْهُمَا
فَتُهْلِكُوا
وَلاَ
تُعَلِّمُوهُمْ
فَاِنَّهُمْ
اَعْلَمُ
مِنْكُمْ.
Peygamber efendimiz (s.a.a) Kuran-ı Kerim ve Ehl’i Beyt’ine işaret ederek
şöyle buyurdular:
“Bu ikisinden öne geçmeyin, aksi takdirde helak olursunuz. Bunlardan geri
de kalmayın, helak olursunuz. Bunlara bir şey öğretmeye kalkmayın çünkü onlar
sizden daha bilgilidirler.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Sevaik’ul Muhrika, s.148
r Mecme’uz Zevahid c.9 s.163
r Yenabi’ul Mevedde, s.37, 196
İstanbul baskısı
r Durrul Mensur, c.2 s.60
r Kenzul Ummal, c.1 s.168
r Usdul Ğabe, c.3 s.137
Peygamber efendimiz (s.a.a), kendisinden sonra gelecek masum İmamları şu
şekilde açıklamıştır:
عَنِ
النَّبِيِّ
(ص): اَنَا
وَعَلِيٌّ
وَالْحَسَنُ
وَالْحُسَيْنُ
وَتِسْعَةٌ
مِنْ وُلْدِ
الْحُسَيْنِ
مُطَهَّرُونَ
مَعْصُومُونَ.
Resulullah (s.a.a)’den şöyle nakledilmiştir:
“Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve
Hüseyin’in soyundan gelecek olan dokuz imam, pak ve masumlarız.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Meveddet’ul Kurba, 10.
Meveddesi,
r Yenabi’ul Mevedde s. 445
r Feraidus Simteyn c.2 s. 132
hadis; 430
Peygamber efendimiz (s.a.a)’in, İmam Hüseyin (a.s)’ı dokuz İmamın babası
olarak tanıttığı bir hadisinde şöyle geçer:
عَنْ
سَلْمَانِ
الْفَارْسِي
قَالَ: دَخَلْتُ
عَلَي
النَّبِيِّ
(ص) فَاِذَا
الْحُسَيْنُ
عَلَي فَخْذِ
الْاَيْمَنِ
وَهُوَ
يُقَبِّلُ
عَيْنَيْهِ وَيَلْثِمُ
وَهُوَ
يَقُولُ:
اِنَّكَ
سَيِّدُ بْنُ
سَيِّدٍ
وَاَبُو
سَادَاتٍ
وَاِنَّكَ
اِمَامُ بْنُ
اِمَامٍ
اَبُو
اَئِمَّةٍ اِنَّكَ
حُجَّةُ بْنُ
حُجَّةٍ
اَبُو حُجَجٍ
تِسْعَةٌ
مِنْ
صُلْبِكَ
تَاسِعُهُمْ
قَائِمُهُمْ.
Salman-i Farsi’den şöyle nakledilmiştir:
Peygamber (s.a.a)’in yanına geldiğimde Hz. Hüseyin’i sağ dizi üzerinde
severken gördüm, onu öpüyor ve şöyle diyordu:
“Sen Seyyit ve Seyyit oğlusun ve Seyyitler babasısın, sen İmamsın ve İmam
oğlusun ve İmamların babasısın. Sen, soyundan gelecek olan dokuz hüccetin
babasısın, dokuzuncuları kıyam edecek (Mehdi) dir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Maktel’ul Hüseyin, Harezmî
c.1 s.146
rYenabi’ul Mevedde, bab, 54
s.168
Peygamber efendimiz (s.a.a) kendisinden sonraki halifelerinin on iki kişi
olduğunu belirterek onların sonuncusunun dünyayı adeletle dolduracak olan Hz.
Mehdi (a.f) olduğunu şu şekilde bildirmiştir:
عَنْ
اِبْنِ
عَبَّاسٍ
عَنِ
النَّبِيِّ
(ص) قَالَ:
اِنَّ
خُلَفَائِي
وَاَوْصِيَائِي
وَحُجَجَ
اللهِ عَلَي
الْخَلْقِ
بَعْدِي لَاِثْنَا
عَشَرَ,
اَوَّلُهُمْ
اَخِي وَآخِرُهُمْ
وَلَدِي.
قِيلَ: يَا
رَسُولَ
اللهِ وَمَنْ
اَخُوكَ؟
قَالَ
عَلِيُّ بْنُ
اَبِي طَالِبٍ.
قِيلَ وَمَنْ
وَلَدُكَ؟
قَالَ: اَلْمَهْدِيُّ
الَّذِي
يَمْلَأُ
الْاَرْضَ قِسْطًا
وَعَدْلاً
كَمَا
مُلِئَتْ
جَوْراً
وَظُلْمًا وَالَّذِي
بَعَثَنِي
بِالْحَقِّ
بَشِيرًا لَوْ
لَمْ يَبْقَ
مِنَ
الدُّنْيَا
اِلاَّ يَوْمٌ
وَاحِدٌ
لَطَوَّلَ
اللهُ
ذَالِكَ اْليَوْمَ
حَتَّي
يَخْرُجَ
فِيهِ
وَلَدِي الْمَهْدِيُّ,
يَنْزِلُ
رُوحُ اللهِ
عِيسَي بْنُ
مَرْيَمَ فَيُصَلِّي
خَلْفَهُ
وَتَشْرِقُ
اْلاَرْضُ بِنُورِ
رَبِّهَا
وَيَبْلُغُ
سُلْطَانُهُ
لِلْمَشْرِقِ
وَاْلمَغْرِبِ.
İbni Abbas, Hz. Peygamber (s.a.a)’den şöyle nakleder:
“Şüphe yok ki halifelerim,
vasilerim ve Allah’ın yarattıklarına hücceti, benden sonra on iki kişidir.
Onların birincisi kardeşim, sonuncusu da evladımdır.”
Ya Resulallah! Kardeşin kimdir? Dediler. Buyurdu ki:
“Ebu Talip oğlu Ali’dir.”
Peki, evladın kimdir? Denildiğinde, buyurduki:
“Yeryüzü zulüm ve adaletsizlikle dolduktan sonra gelip onu adaletle
dolduracak olan Mehdi’dir. Beni hak üzere müjdeleyici olarak gönderene and
olsun ki, dünyanın ömründen bir gün dahi kalsa, muhakkak Allah o günü uzatır ta
ki evladım Mehdi kıyam eder. Meryem oğlu İsa Ruhullah, gökyüzünden inecek ve
onun arkasında namaz kılacak ve yeryüzü Rabbinin nuruyla münevver olacak ve
onun saltanatı doğuyu ve batıyı saracak.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Ferayi’dul Simteyn c.2 s.312
– hadis.562
r Yenabi’ul Mevedde bab.94
s.487
Allah’u Teâlâ, cennetle müjdelediği kimseleri şu şekilde vasfetmiştir:
عَنِ
النَّبِىِّ
(ص): اَتَانِى
جَبْرَئِيلُ
مِنْ اَمْرِ
رَبِّهِ
عَزَّ
وَجَلَّ
وَهُوَ
يَقُولُ
رَبِّى
يَقْرَأُكَ
السَّلاَمَ
وَيَقُولُ
لَكَ بَشِّرِ
الْمُؤْمِنيِنَ
الَّذِينَ
يَعْمَلُونَ
الصَّالِحَاتِ
وَيُؤْمِنُونَ
بِكَ
وَبِأَهْلِ بَيْتِكَ
الْجَنَّةَ
فَلَهُمْ
عِنْدِى جَزَائِلُ
الْحُسْنىَ
وَسَيَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
Cebrail yüce Allah tarafından bana gelerek:
Rabbim sana selam gönderiyor ve şöyle diyor, dedi.
“Salih amel işleyen, sana ve Ehl-i Beyt’ine iman eden müminleri cennetle
müjdele. Onlar için katımda büyük mükâfatlar vardır ve pek yakında cennete
gireceklerdir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r İhkak’ul Hak, c.9 s.383
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ehl-i Beyt sevgisinin önemini şu şekilde
beyan etmiştir:
عَنِ
النَّبِىِّ
(ص): اَلاَ
وَمَنْ مَاتَ
عَلَى حُبِّ
آلِ
مُحَمَّدٍ
مَاتَ
شَهِيدًا
وَمَغْفُورًا
لَهُ
وَتَائِباً ...
مُؤْمِناً
مُسْتَكْمِلَ
اْلاِيْمَانِ
... اَلاَ
وَمَنْ مَاتَ
عَلَى بُغْضِ
آلِ
مُحَمَّدٍ
مَاتَ كَافِرًا...
لَمْ يَشُمَّ
رَائِحَةَ
الْجَنَّةِ.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
“Bilin ki, kim Ehl-i Beyt sevgisi
üzere ölürse, şehit, bağışlanmış, tövbe etmiş… Ve imanı kemale ermiş bir mümin
olarak ölür… Bilin ki, kim Ehl-i Beyt’in düşmanlığı üzere ölürse, kâfir olarak
ölür… Cennetin kokusunu alamaz.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Tesfiri Keşşaf, Zemehşeri,
Beyrut baskısı, c.4 s.22
r Tefsiri Kebir, Fahri Razi,
c.7 s.4-5
Peygamber efendimiz (s.a.a), Allah’a tevekkül etmenin, kabir azabından
kurtulmanın, hikmet sahibi olmanın ve hesapsız cennete girmenin Ehl-i Beyt
sevgisi ile mümkün olabileceğini şu şekilde anlatmıştır:
عَنِ
النَّبِيِّ
(ص): مَنْ
اَرَادَ
التَّوَكُّلَ
عَلَي اَللهِ
فَلْيُحِبْ
أَهْلَ بَيْتِى
وَمَنْ
اَرَادَ أَنْ
يَنْجُوَ
مِنْ عَذَابِ
اْلقَبْرِ
فَلْيُحِبْ
أَهْلَ
بَيْتِى مَنْ
اَرَادَ
الْحِكْمَةَ
فَلْيُحِبْ
أَهْلَ
بَيْتِى
وَمَنْ
اَرَادَ
دُخُولَ
الْجَنَّةِ
بِغَيْرِ
حِسَابٍ
فَلْيُحِبْ
أَهْلَ بَيْتِى
فَوَ اللهِ
مَا
اَحَبَّهُمْ
اَحَداً اِلاَّ
رَبِحَ
الدُّنْيَا
وَالْأَخِرَةَ.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
“Allah’a tevekkül etmek isteyen, Ehl-i Beyt’imi sevsin. Kabir azabından
kurtulmak isteyen Ehl-i Beyt’imi sevsin. Hikmeti isteyen Ehl-i Beyt’imi sevsin.
Cennete hesapsız girmek isteyen Ehl-i Beyt’imi sevsin. Vallahi onları sevene
dünya ve ahiret kurtuluşu vardır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r İhkak’ul Hak, c.9 s.425
Ehl-i Beyt sevgisini küçük yaşta çocuklarımıza aşılamamız gerektiği şöyle
açıklanmıştır:
عَنِ
النَّبِيِّ
(ص): اَدِّبُوا
اَوْلاَدَكُمْ
عَلَي ثَلاَثِ
خِصَالٍ:
حُبُّ
نَبِيِّكُمْ
وَحُبُّ
اَهْلِ
بَيْتِهِ
وَعَلَي
قِرَائَتِ
الْقُرْاَنِ.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
“Çocuklarınızı üç haslet üzere yetiştirin; Peygamberinizin sevgisi, Ehl-i
Beyt’inin sevgisi ve Kuran tilaveti üzere.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Sevaik’ul Muhrika, s.103
r Kenz’ul Ummal, c.7 s.278
Peygamber efendimiz (s.a.a) kendisine ve Ehl-i Beyt’ine itaat etmenin
gerekliliğini şu şekilde bildirmiştir:
عَنِ
النَّبِىِّ
(ص): إِنَّ
اللهَ فَرَضَ
طَاعَتِى
وَطَاعَةَ
أَهْلِ
بَيْتِى
عَلَى النَّاسِ
خَاصَةًّ
وَعَلَى
الْخَلْقِ
عَامّةً.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
“Hiç şüphesiz Allah, benim ve
Ehl-i Beyt’imin itaatini insanlara özel ve diğer yaratılanlara da genel olarak
farz kılmıştır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, İstanbul
baskısı
r İhkak’ul Hak, c.9 s.996.
Hz. Resulullah (s.a.a), Gadiri ğum hutbesinin bir yerine geldiğinde şöyle
buyurmuştur:
اَلَسْتُ
اَوْلىَ
بِالْمُؤْمِنينَ
مِنْ اَنْفُسِهِمْ
“Acaba ben sizlere kendi nefislerinizden daha öncelikli değil miyim?”
Bu hadisin açıklanmasında Tezkire kitabının yazarı İbni Cevzi şöyle
diyor:
Bu Ali’nin imametinin ve ona itaatin farz olduğunun açıkca isbatıdır.
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Tezkiretu İbni Cevzi, eski
çapı, bab. 2, s.20
Peygamber efendimiz (s.a.a) , vasilerinin ümmet içerisindeki önemli
konumlarını şöyle beyan etmiştir:
عَنِ
النَّبِىِّ
(ص): مَنْ
اَحَبَّ اَنْ
يَرْكَبَ
سَفِينَةَ
النَّجَاةِ
وَيَسْتَمْسِكَ
بِالْعُرْوَةِ
الْوُثْقَى
وَيَعْتَصِمَ
بِحَبْلِ
اللهِ الْمَتِينِ
فَلْيُوَالِ
عَلِياًّ
وَلْيُعَادِ
عَدُوَّهُ
وَلْيَأْتَسِمْ
بِالْهُدَاةِ
مِنْ
وُلْدِهِ
فَاِنَّهُمْ
خُلَفَائِى وَأَوْصِيَائِى
وَحُجَجُ
اللهِ عَلَى
خَلْقِهِ
مِنْ بَعْدِى
وَسَادَاتُ
اُمَّتِى وَقُوَادُ
التُّقَاءِ
اِلَى
الْجَنَّةِ
حِزْبُهُمْ
حِزْبِى
وَحِزْبِى
حِزْبُ اللهِ
وَحِزْبُ
أَعْدَائِهِمْ
حِزْبُ
الشَّيْطَانِ.
Peygamber efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakledilmektedir:
“Kurtuluş gemisine binmek, kopmayan sağlam kulpa sarılmak ve Allah’ın
sağlam ipine tutunmak isteyen kimse, Ali’yi sevmeli, düşmanına düşman olmalı ve
onun soyundan olan hidayetçilere bağlanmalıdır. Çünkü onlar benim halifelerim,
vasilerim ve benden sonra Allah’ın hüccetleri, ümmetin efendileri ve cennete götürecek
olan takvalı önderlerdir. Onların taraftarları benim taraftarlarımdır ve benim
taraftarlarım Allah’ın taraftarıdır. Düşmanlarının taraftarları ise Şeytan’ın
taraftarlarıdır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba başvurabilirsiniz:
r Yenabi’ul Mevedde, s.445
Peygamber efendimiz (s.a.a) kendisinden sonra ümmetin başına bıraktığı
önderi şu şekilde bildirmiştir:
قَالَ
رَسُولُ
اللهِ (ص)
مُشِيِراً
اِلَى عَلِىٍّ:
إِنَّ هَذَا
أَخِى وَوَصِىِّ
وَخَلِيفَتِى
مِنْ بَعْدِى
فَاسْمَوُا
لَهُ
وَاَطِيعُوا.
Allah Resulü (s.a.a), Ali’ye işaret ederek şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki bu, kardeşim, vasim ve benden sonraki halifemdir. Öyleyse
onu dinleyin ve ona itaat edin.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Tarihi Taberi c.2 s.319
Allah Resulü (s.a.a), müminlere Hz. Ali (a.s)’ı sürekli anmaları
hususunda şöyle buyurmuştur:
زَيِّنُوا
مَجَالِسَكُمْ
بِذِكْرِ
عَلِىِّ بْنِ
أَبِى
طَالِبٍ.
“Meclislerinizi Ali b. Ebi Talib’i anmakla süsleyin.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Bihar’ul Envar, c.38 s.199
Malik b. Enes, Hz. İmam Sadık (a.s)’ın faziletlerinden bahsederken şöyle
diyor:
مَا
رَأَتْ
عَيْنٌ وَلاَ
سَمِعَتْ
اُذُنٌ وَلاَ
خَطَرَ عَلَى
قَلْبِ
بَشَرٍ
اَفْضَلَ مِنْ
جَعْفَرٍ
الصَّادِقِ
فَضْلاً
وَعِلْماً
وَعِبَادَةً
وَوَرْعاً.
“Hiçbir göz, hiçbir kulak ve hiçbir kalp
Caferi Sadık’tan fazilet, ilim, ibadet ve takva açısından daha üstününü
görmemiş, duymamış ve tanımamıştır.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaba
başvurabilirsiniz:
r Bihar’ul Envar, c.47 s.28
İmam Muhammed Bâkır (a.s), Kur’an da geçen emir sahiplerine itaatin ne
denli önemli olduğunu şu şekilde beyan etmiştir:
أَفْضَلُ
مَا
يَتَقَرَّبُ
بِهِ الْعِبَادُ
اِلِى اللهِ
عَزَّ
وَجَلَّ
طَاعَةَ اللهِ
وَطَاعَةَ
رَسُولِهِ
وَطَاعَةَ
اُولِى
اْلاَمْرِ. ثم
قَالَ اَبُو
جَعْفَرٍ (ع):
حُبُّنَا
اِيْمَانٌ وَبُغْضُنَا
كُفْرٌ.
“Kulları Allah’a yaklaştıran en üstün şey; Allah’a itaat, Resulüne itaat
ve Emir sahiplerine itaattir.” Daha sonra İmam Bâgır (a.s) şöyle buyurdu:
“Bizim sevgimiz iman ve bize buğz
etmek ise kâfirliktir.”
r El Kâfi, c.1 s.187
Hz. İmam Sadık (a.s) ibadetlerin en üstününü şöyle açıklamıştır:
اِنَّ
فَوْقَ كُلُّ
عِبَادَةٍ
عِبَادَةٌ
وَحُبُّنَا
أَهْلُ
اْلبَيْتِ
أَفْضَلُ
عِبَادَةٍ.
“Şüphesiz her ibadetin üstünde
bir ibadet vardır, biz Ehl-i Beyt’in sevgisi ise ibadetlerin en üstünüdür.”
r Bihar’ul Envar, c.27 s.91
Peygambere ve Ehl-i Beyt’ine salâvat göndermenin duanın kabul
olunmasındaki önemli etkisini İmam Sadık (a.s) şu şekilde beyan etmiştir:
قالَ
الإِمَامُ
الصّادِقُ
عليه السّلام:
كُلُّ
دُعَاءٍ
يُدْعَى
اللَّهُ
عَزَّ وَجَلَّ
بِهِ
مَحْجُوبٌ
عَنِ
السَّمَاءِ
حَتَّى
يُصَلَّى
عَلَى
مُحَمَّدٍ
وَآلِ مُحَمَّدٍ.
“Allah’a yapılan hiçbir dua,
Muhammed ve Al-i Muhammed’e salâvat gönderilmedikçe göğe yükselmez.”
r Usul-u Kafi, c.2 s.493
Ehl-i Beyt (a.s)’ın velayetinin müminler için iftihar oluşunu, İmam Sadık
(a.s) şu şekilde beyan etmiştir:
قالَ
الإمامُ
الصّادِقُ
عليه السّلام:
ثَلَاثٌ
هُنَّ فَخْرُ
الْمُؤْمِنِ
وَزِينَتُهُ
فِي
الدُّنْيَا
وَالْآخِرَةِ
الصَّلَاةُ
فِي آخِرِ
اللَّيْلِ
وَيَأْسُهُ
مِمَّا فِي
أَيْدِي
النَّاسِ
وَوَلَايَةُ
الْإِمَامِ
مِنْ آلِ
مُحَمَّدٍ ص.
“Şu üç şey müminin dünya ve
ahirette ziyneti ve övünç kaynağıdır; Gecenin sonunda kıldığı teheccüd namazı,
insanların elinde olan şeylere ümit bağlamaması ve Al-i Muhammed’den (Ehl-i
Beyt’ten) olan imamın velayeti.”
r Bihar’ul Envar, c.75, s.107
Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir
İbn-i Abdullah-i Ensarî'den şöyle rivayet etmiştir:
نقلاً
عن كتاب
(عوالم
العلوم) للشيخ
عبد الله بن
نور الله
البحراني
بسند صحيح عن
جابر بن عبد
الله
الانصاري عَن
فاطِمَةَ
الزَّهراءِ (عليها
السلام) بِنتِ
رَسُولِ
اللهِ صَلّى
الله عَلَيهِ
وَآلِهِ قال:
سَمِعتُ
فاطِمَةَ
أنَّها قالَت:
دَخَلَ
عَلَّي أَبِي
رَسُولُ
اللهِ في بَعْضِ
الأَيَّامِ
فَقَالَ :
السَّلاَمُ
عَلَيْكِ يَا
فَاطِمَةُ
فَقُلْتُ :
عَلَيْكَ
السَّلاَمُ ،
قَالَ إِنِّي
أَجِدُ في
بَدَني ضُعْفَا
، فَقُلْتُ
لَهُ
اُعيذُكَ
بِاللهِ يَا
اَبَتَاهُ
مِنَ
الضَّعْفِ ،
فَقَالَ: يَا
فَاطِمَةُ
اِيتيني
بِالْكِسَاءِ
الْيَمَانِي،
فَغَطِّينِي
بِهِ ،
فَأَتَيْتُهُ
بِالْكِسَاءِ
اْليَمَانِي
،
فَغَطَّيْتُهُ
بِهِ، وَصِرْتُ
أَنْظُرُ
اِلَيْهِ ،
وَإِذاَ وَجْهُهُ
يَتَلَأْلَأُ
كَأَنَّهُ
الْبَدْرُ في
لَيْلَةِ تَمَامِهِ
وَكَمَالِهِ
، فَمَا
كَانَتْ
إِلاَّ
سَاعَةً ،
وَاِذَا
بِوَلَدِي
الْحَسَنِ قَدْ
أَقْبَلَ ،
وَقَالَ:
السَّلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
أُمَّاهُ
فَقُلْتُ:
وَعَلَيْكَ
السَّـلاَمُ
يَا قُرَّةَ
عَيْنِي ،
وَثَمَرَةَ فُؤَادِي
، فَقَالَ يَا
أُمَّاهُ
إِنِّي
أَشُّمُ عِنْـدَكَ
رَائِحَةً
طَيِّبَةً ،
كَأَنَّهَا
رَائِحَةُ
جَدِّي
رَسُولِ
اللهِ ( صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّم )
فَقُلْتُ
نِعَمْ إِنَّ
جَدَّكَ
تَحْتَ
اْلكِسَاءِ،
فَاَقْبَلَ
الْحَسَنُ
نَحْوَ
اْلكِساءِ ،
وَقَالَ :
السَّلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
جَدَّاهُ ،
يَا رَسُولَ
اللهِ ،
أَتَأُذَنُ
لي أَنْ
أَدْخُلَ
مَعَكَ
تَحْتَ
اْلكِساءِ ؟
فَقَالَ وَعَلَيْكَ
السَّلاَمُ
يَا وَلَدِي ،
وَياَ صَاحِبَ
حَوْضِـي ،
قَدْ
أَذِنْتُ
لَكَ فَدَخَلَ
مَعَهُ
تَحْتَ
اْلكِساءِ ،
فَمَا
كَانَتْ إِلاَّ
سَاعَةً ،
وَإِذا
بِوَلَدِي
الْحُسَيْنِ (
عَلَيْهِ
السَّلاَمِ )
، قَدْ
أَقْبَلَ
وَقَالَ : السَّلاَمُ
عَلَيْكِ يَا
أُمَّاهُ ،
فَقُلْتُ وَعَلَيْكَ
السَّلاَمُ
يَا وَلَدِي ،
وَيَا
قُرَّةَ
عَيْنِي ،
وَثَمَـرَةَ
فُؤَادِي فَقَالَ
لي : يَا
أُمَّاهُ ،
إِنِّي
أَشُمُّ عِنْدَكِ
رَائِحَةً
طَيِّبَةً:كَاَنَّهَا
رَائِحَةُ
جَدِّي
رَسُولِ
اللهِ ،
فَقُلْتُ :
نِعَمْ إِنَّ
جَدَّكَ
وَأَخَاكَ
تَحْتَ الْكِسَاءِ
، فَدَنَى
الْحُسَيْنُ (
عَلَيْهِ السَّلاَمُ
) نَحْوَ
الْكِسَاءِ ،
وَقَالَ :
السَّـلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
جَدَّاهُ
السَّلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
مَنِ
اخْتَارَهُ
اللهُ ،
أَتَأْذَنُ لي
أَنْ أَكُونَ
مَعَكُمَا
تَحْتَ
الْكِسَاءِ ؟
فَقَالَ :
وَعَلَيْكَ
السَّلاَمُ
يَا وَلَدِي ،
وَياَ
شَافِعَ
أُمَّتي ،
قَدْ أَذِنْتَ
لَكَ ،
فَدَخَلَ
مَعَهُمَا
تَحْتَ الْكِسَاءِ
، فَأَقْبَلَ
عِنْدَ
ذَلِكَ أَبوُ
الْحَسَنُ
عَلِيُّ بْنُ
أَبِي
طَالِبٍ،
وَقَالَ :السَّلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
بِنْتَ
رَسُولِ اللهِ،
فَقُلْتُ:
وَعَلَيْكَ
السَّلاَمُ
يَا أَبَا
الْحَسَنِ
وَياَ
أَمِيرَ
الْمُؤْمِنينَ
، فَقَالَ :
يَا
فَاطِمَةُ
إِنِّي أَشَمُّ
عِنْدَكِ
رَائِحَةً
طَيِّبَةً ،
كَأَنَّهَا
رَائِحَةُ
أَخِي ،
وَابْنِ
عَمِّي
رَسُولِ
اللهِ ، فَقُلْتُ
نِعَمْ هَا
هُوَ مَعَ
وَلَدَيْكَ
تَحْتَ
الْكِسَاءِ ،
فَأَقْبَلَ
عَلِيٌّ نَحْوَ
الْكِسَاءِ ،
وَقَالَ : السَّلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
رَسُولَ
اللهِ ، أَتَأْذَنُ
لي أَنْ
أَكُونَ
مَعَكُمْ
تَحْتَ
الْكِسَاءِ ؟
قَالَ لَهُ :
وَعَلَيْكَ
السَّلاَمُ
يَا أَخِي ،
وَياَ وَصِيِّي
،
وَخَلِيفَتي
، وَصَاحِبَ
لِوَائي ،
قَدْ
أَذِنْتُ
لَكَ ،
فَدَخَلَ
عَلِيٌّ تَحْـتَ
اْلكِسَاءِ ،
ثُمَّ
أَتَْتُ
نَحْوَ
اْلكِسَاءِ ،
وَقُلْتُ
السَّلاَمُ
عَلَيْكَ يَا
أَبَتَاهُ ،
يَا رَسُولَ
اللهِ ، أَتَأْذَنُ
لي أَنْ
أَكُونَ
مَعَكُمْ
تَحْتَ
الْكِسَاءِ ؟
قَالَ :
وَعَلَيْكِ
السَّلاَمُ
يَا بَنْتِي ،
وَياَ
بِضْعَتي ،
قَدْ
أَذِنْتُ
لَكِ ،
فَدَخَلْتُ
تَحْتَ
الْكِسَاءِ
فَلَمَّا أَكْتَمَلْنَا
جَمِيعاً
تَحْتَ
الْكِسَاءِ ،
أَخَذَ أَبِي
رَسُولُ
اللهِ
بِطَرَفَيِ
الْكِسَاءِ ،
وَأَوْمَأَ
بِيَدِهِ
الْيُمْنىَ
إِلَى
السَّمَاءِ
وَقَالَ
اَللّهُمَّ
إِنَّ هَؤُلاَءِ
أَهْلُ
بَيْتِي
وَخَاصَّتيِ
، وَحَامَّتِي
، لَحْمُهُمْ
لَحْمِي ،
وَدَمُهُمْ
دَمِي،
يُؤْلِمُنِي
مَا
يُؤْلِمُهُمْ
وَيَحْزُنُنِي
مَا
يَحْزُنُهُمْ
، أَنَا حَرْبٌ
لِمَنْ حَارَبَهُمْ
، وَسِلْمٌ
لِمَنْ
سَالَمَهُمْ
، وَعَدُوٌّ
لِمَنْ
عَادَاهُمْ ،
وَمُحِبٌّ لِمَنْ
أَحَبَّهُمْ
، إِنَّهُمْ
مِنِّي وَأَنَا
مِنْهُمْ ،
فَاجْعَلْ
صَلَواتِكَ
وَبَرَكَاتِكَ،
وَرَحْمَتَكَ
وَغُفْرَانَكَ
وَرِضْوانَكَ
عَلَيَّ
وَعَلَيْهِـمْ
وَاَذْهِـبْ
عَنْهُمُ
الرِّجْسَ ،
وَطَهَّرْهُمْ
تَطْهيـراً ،
فَقَالَ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ : يَا
مَلائِكَتِـي
وَياَ
سُـكّانَ
سَماواتِي ،
إِنِّي مَا خَلَقْتُ
سَمَاءً
مَبْنِيَّةً
، وَلاَ أَرْضاً
مَدْحِيَّةً
، وَلاَ قَمَراً
مُنِيراً ،
وَلاَ
شَمْساً
مُضِيئَةً
وَلاَ
فَلَكاً
يَـدُورُ ،
وَلاَ
بَحْراً
يَجْرِي ،
وَلاَ
فُلْكاً يَسْـرِي
إِلاَّ في
مَحَبَّةِ
هَؤُلاَءِ
الْخَمْسَةِ
، اَلَّذِينَ
هُمْ تَحْـتَ
الْكِسَاءِ ،
فَقَالَ
اْلأَمِينُ
جَبْرائِيلُ:
يَا رَبِّ
وَمَنْ
تَحْتَ
الْكِسَاءِ ،
فَقَالَ
عَزَّ
وَجَلَّ: هُمْ
أَهْلُ
بَيْتِ النُّبُوَّةِ
وَمَعْـدِنُ
الرِّسَالَـةِ
، هُمْ
فَاطِمَةُ
وَأَبُوهَا ،
وَبَعْلُهـَا
وَبَنُـوهَا ،
فَقَالَ
جَبْرائِيـلُ:
يَا رَبِّ
أَتَـأْذَنُ
لِـي أَنْ
أَهْـِبطَ
إِلَى
اْلأَرْضِ ،
لِأَكُونَ
مَعَهُمْ
سَادِسـاً ؟
فَقَالَ اللهُ:
نِعَمْ ، قَدْ
أَذِنْتُ
لَكَ ، فَهَبَطَ
اْلأَمِينُ
جَبْرائِيـلُ
وَقَالَ: السَّلاَمُ
عَلَيْكَ ياَ
رَسُولَ
اللهِ ، اَلْعَلِيُّ
الْأَعْلَى
يُقْرِئُكَ
السَّلاَمَ
وَيَخُصُّكَ
بِالتَّحِيَّةِ
وَاْلإِكْرامِ
وَيَقُولُ
لَكَ:
وَعِزَّتِى
وَجَلالِي ،
إِنِّي مَا
خَلْقْتُ
سَمَـاءً
مَبْنِيَّةً
، وَلاَ
أَرْضاً
مَدْحِيَّـةً
، وَلاَ
قَمَراً
مُنِيراً ،
وَلاَ شَمْساً
مُضِيئَةً ،
وَلاَ
فَلَكًا
يَدُورُ ، وَلاَ
بَحْراً
يَجْرِي ،
وَلاَ
فُلْكاً
يَسْرِي ،
اِلاَّ
لِأَجْلِكُمْ
وَمَحَبَّتِكُمْ
وَقَدْ
أَذِنَ لِي
أَنْ
أَدْخُلَ
مَعَكُمْ ،
فَهَلْ
تَأْذَنُ ليِ
ياَ رَسُولَ
اللهِ ؟ فَقَالَ
رَسُولُ
اللهِ :
وَعَلَيْكَ
السَّلاَمُ ،
ياَ أَمينَ
وَحْيِّ
اللهِ ،
اِنَّهُ
نَعَمْ قَدْ
أَذِنْتُ
لَكَ ،
فَدَخَلَ
جَبْرائِيـلُ
مَعَنا
تَحْتَ
الْكِسَـاءِ
، فَقَالَ
لِأَبِـي
أِنَّ اللهَ
قَدْ اَوْحَى
اِلَيْكُمْ ،
يَقُولُ:
إِنَّمَا
يُريدُ اللهُ
لِيُذْهِبَ
عَنْكُمُ
الرِّجْسَ
أَهْلَ
اْلبَيْتِ ،
وَيُطَهِّرَكُمْ
تَطْهِيراً ،
فَقَالَ
عَلِيٌّ لِأَبِي
يَا رَسُولَ
اللهِ ،
أَخْبِرْنِي
مَا لِجُلِوسِنَا
هَذَا تَحْتَ
الْكِسَاءِ
مِنَ
الْفَضْلِ
عِنْدَ اللهِ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمْ :
وَالَّذِي
بَعَثَنِي
بِالْحَقِّ
نَبِيَّا ،
وَاصْطَفَانِي
بِالرِّسَالَةِ
نَجِيَّا ،
مَا ذُكِرَ
خَبَرُنَا
هَذَا فِي
مَحْفِلٍ
مِنْ مَحَافِلِ
أَهْلِ
الْأَرْضِ ،
وَفِيهِ
جَمْعٌ مِنْ
شِيعَتِنَا
وَمُحِّبينَا
، إِلاَّ وَنَزَلَتْ
عَلَيْهِمُ
الرَّحْمَةُ
وَحَفَّتْ
بِهِمُ الْمَلاَئِكَةُ،
وَاسْتَغْفَرَتْ
لَهُمْ اِلَى
أَنْ
يَتَفَرَّقُوا
، فَقَالَ
عَلِيٌّ ( عَلَيْهِ
السَّلاَمُ ) :
إِذاً
وَاللهِ
فُزْنَا وَفَازَ
شِيعَتُنَا ،
وَرَبِّ
الْكَعْبَةِ
، فَقَالَ
أَبي رَسُولُ
اللهِ
صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ
وَسَلَّمْ : يَا
عَلِيُّ
وَالَّذِي
بَعَثَني
بِالْحَقِّ
نَبِيِّاً ،
وَاصْطَفَانِي
بِالرِّسَالَةِ
نَجِيِّاً
مَا ذُكِرَ
خَبَرُنَا
هَذَا في
مَحْفِلٍ
مِنْ مَحَافِلِ
أَهْلِ
الْأَرْضِ
وَفِيهِ
جَمْعٌ مِنْ
شِيعَتِنَا
وَمُحِبِّينَا
، وَفِيهِمْ
مَهْمُومٌ
إِلاَّ
وَفَرَّجَ
اللهُ هَمَّهُ
، وَلاَ مَغْمُومٌ
إِلاَّ
وَكَشَفَ
اللهُ
غَمَّهُ وَلاَ
طَالِبُ
حَاجَةٍ
إِلاَّ
وَقَضَى
اللهُ حَاجَتَهُ
، فَقَالَ
عَلِيٌّ (
عَلَيْهِ
السَّلاَمُ ):
إِذاً
وَاللهِ
فُزْنَا
وَسُعِدْنَا ،
وَكَذَلِكَ
شِيعَتُنَا
فَازُوا
وَسُعِدُوا
فِي
الدُّنْيَا
وَالْآخِرَةِ
، وَرَبِّ
الْكَعْبَةِ.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Resulullah (s.a.a)’ın kızı Fatıma (s.a)’nın şöyle buyurduğunu duydum:
Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime geldi.
Selam olsun sana ey Fâtıma! Dedi. Ben:
Sana da selam olsun, dedim. (Babam Resulullah):
Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum, dedi. Ben:
Allah seni bitkinliğe karşı korusun, dedim. Sonra:
Kızım! Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört, dedi. Ve ben o
abâyı getirip üzerine örttüm. Bu arada onun dolunay gibi parlayan yüzüne
bakıyordum.
Çok geçmemişti ki oğlum Hasan da geldi ve:
Selam olsun sana anneciğim, dedi
ve ben:
Sana da selam olsun ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi, dedim. O:
Anneciğim! Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku ceddim
Resulullah (s.a.a)’in kokusuna benziyor, dedi. Evet, ceddin kisânın (abânın)
altındadır, dedim. Hasan abâya doğru giderek:
Selam olsun sana dedeciğim. Ya Resulallah, benim de kisânın altına girip
senin yanında bulunmama izin verir misin? Dedim. Peygamber (s.a.a):
Sana da selam olsun ey benim evladım ve (Kevser) havuzumun sahibi! Evet,
izin veriyorum, dedi. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına
girdi.
Çok geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve:
Selam olsun sana anneciğim, dedi. Ve ben:
Sana da selam olsun ey benim oğlum, güzümün nuru ve gönlümün meyvesi,
dedim. Hüseyin:
Anneciğim, ben burada güzel bir koku hissediyorum; dedem Resulullah'ın
kokusuna benziyor, dedi.
Evet, deden ve kardeşin abânın altındalar, dedim. Hüseyin abâya doğru
yaklaşarak:
Selam olsun sana dedeciğim, selam olsun sana ey Allah'ın seçkin kıldığı
kimse. Benim de sizinle beraber kisânın altına girmeme izin verir misin? Dedi.
Peygamber (s.a.a):
Sana da selam olsun ey benim evladım ve ey ümmetimin şefaatçisi! Evet,
izin verdim, dedi. Hüseyin de kisânın altına girdi.
Bu esnada Ebu-l Hasan Ali İbn-i Ebi Talib (a.s) geldi ve:
Selam olsun sana ey Resulullah'ın kızı, dedi. Ben de:
Sana da selam olsun ey Ebe-l Hasan ve ey mü'minlerin emiri, dedim. Sonra:
Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku kardeşim ve amcam oğlu
Resulullah'ın kokusuna benziyor, dedi. Evet, dedim. Peygamber, çocuklarınla
birlikte kisânın altındalar. Ali de kisâya doğru ilerleyip:
Selam olsun sana ya Resulallah! Benim de sizinle birlikte kisânın altına
girmeme müsâde eder misin? Dedi. Resulullah (s.a.a):
Sana da selam olsun ey kardeşim, vasim, halifem ve bayraktarım! Tabi ki
izin verdim, dedi. Sonra Ali de kisânın altına girdi.
Sonra ben kisâya doğru geldim ve:
Selam olsun sana babacığım ve ey Allah'ın Resulü! Acaba benim de sizinle
birlikte kisânın altında olmama izin verir misin? Dedim. Resulullah (s.a.a):
Sana da selam olsun ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası!
Tabi ki izin verdim, dedi.
Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam
Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe doğru işaret
ederek dedi ki:
“Allah'ım! Şüphesiz ki bunlar benim Ehlibeyt'im ve benim özel
yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdir ve kanı benim kanımdır. Bunları
inciten, beni incitir ve bunları üzen beni üzer. Ben bunlarla savaş içinde
olanlarla savaştayım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim. Bunların
düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim. Şüphesiz ki bunlar
bendendir ve ben de bunlardanım. Salât ve selamını, bereketini, rahmetini,
bağışını ve rızanı benim ve bunların üzerinde karar kıl ve bunlardan her türlü
kötülüğü-fenalığı uzaklaştır ve bunları tertemiz kıl.”
Bunun üzerine Allah (azze ve celle) şöyle buyurdu:
“Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar! Şüphesiz ki ben, bina
edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi,
dönen her gezegeni, akan denizi ve dolaşan gemiyi, sadece kisânın altında olan
bu beş kişinin sevgisinden dolayı yarattım.”
Cebrail-i Emin:
Ya Rabbî! Abânın altında bulunanlar kimlerdir? Diye sordu.
Allah (azze ve celle):
“Onlar, Peygamber'in Ehlibeyt'i ve
risaletin madenidirler. Onlar, Fatıma ve onun babası, kocası ve çocuklarıdır.”
Diye buyurdu.
Cebrail:
Ey Rabbim! Yere inip onların altıncısı olmama izin verir misin? Dedi.
Allah (Teâlâ):
“Evet, izin verdim.” Dedi.
Sonra Cebrail-i Emin de yere indi ve dedi ki:
Selam olsun sana ey Allah'ın Resulü! Yücelerin yücesi Allah sana
selam edip güzel tebrik ve ikramını sana sunuyor ve buyuruyor ki:
“İzzet ve celalime and olsun, ben bina edilmiş gökyüzünü ve
döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her gezegeni
ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi sadece sizin için ve sizin sevginizden
dolayı yarattım.”
Allah-u Teâlâ bana sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya
Resulullah, sen de izin veriyor musun?
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
Sana da selam olsun ey Allah'ın vahyinin emini, evet sana izin verdim.
Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girdi ve babama
dedi ki:
Allah size vahyederek şöyle diyor:
“Ey Ehlibeyt! Ancak ve ancak Allah sizden her türlü pisliği ve suçu
uzak tutmayı, sizi tam bir temizlikle tertemiz kılmayı irade ediyor.”
Bu sırada Ali, babama dedi ki:
Ya Resulallah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah katında fazileti
nedir?
Peygamber şöyle buyurdu:
Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak
beni risaleti için seçen Allah'a and olsun ki, bizim bu haberimiz (kisânın
altında toplanmamız), yeryüzü halkı içerisinde Şiilerimiz ve sevenlerimizden
bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda anlatılırsa, onlar dağılıncaya
kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara
Allah'tan bağışlanma dilerler.
Ali, dedi ki:
O halde Allah'a and olsun ki, biz kurtulduk ve Kâ'be'nin Rabbine and
olsun ki, Şialarımız da kurtuldu.
Sonra babam Resulullah şöyle dedi:
Ey Ali, beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı
olarak beni risaleti için seçen Allah'a and olsun ki, bizim bu haberimiz
(kisanın altında toplanmamız) Şialarımızdan ve sevenlerimizden bir topluluğun
bulunduğu herhangi bir mecliste anlatılırsa ve onların içerisinde sıkıntılı
birisi olursa, onun sıkıntısını Allah mutlaka giderir; onların içerisinde derdi
olan biri olursa, Allah onun derdini bertaraf eder ve onların içerisinde bir
ihtiyacı olan olursa Allah onun ihtiyacını giderir.
Bunun üzerine Ali dedi ki:
O zaman Allah'a and olsun ki, kurtulduk ve saadete kavuştuk ve Kâ'be'nin
Rabbine and osun ki bizim Şialarımız da dünyada ve ahirette kurtuldular ve
saadete kavuştular.
Bu hadisi Allâme Turayhî, Müntehab-ül Kebir kitabında, Allâme
Deylemî el-Gurer-ü ve-d Dürer'de, Şeyh Kenî "Nûr-ul Âfâk"da nakletmişlerdir.
Daha fazla bilgi için "İhkâk-ul Hakk" kitabına ve aşağıdaki adreslere
müracaat edebilirsiniz.
r Şeyh Abdullah Behrani
'Evâlim-ül Ulûm', c.11, s.635-642.
rMüntahab-ül Kebir. El-Gurer-ü
ve-d dürer. Nûr-ül Âfâk, s.4, Tahran baskısı. İhkâk-ul Hak, c.2, s.557-558.
3) Soru: Ehl-i Beyt Sevgisi Nasıl
Olmalıdır?
Şu ana kadar Ehl-i Beyt (a.s) sevgisi ve velayeti hakkındaki hadislerden
bazılarına değindik. Şimdi ise bu sevginin nasıl olması gerektiği konusunda
yine bazı hadislere değineceyiz. Zira gerçek sevginin nasıl olduğunu
bilemezsek, sadece seviyorum diyerek Ehl-i Beyt’in hakkını eda edemez ve
bilmeyerek de olsa düşmanlarının safında yer alırız. Bu yüzden yine Ehl-i
Beyt’e “Dostlarınız kimlerdir?” diye soruyor ve verdikleri cevabı dikkatli bir
şekilde okuyoruz.
عَنْ
جَابِرٍ عَنْ
أَبِى
جَعْفَرٍ (ع)
قَالَ قَالَ
لِى يَا
جَاِبرُ
اَيَكْتَفِى
مَنْ يَنْتَحِلُ
التَّشَيُّعَ
أَنْ يَقُولَ
بِحُبُّنَا
أَهْلَ
اْلبَيْتِ
فَوَ اللهِ
مَا شِيعَتُنَا
اِلاَّ مَنْ
اتَّقَى
اللهَ وَأَطَاعَهُ
وَمَا
كَانوُا
يُعْرَفُونَ
يَا جَابِرُ
اِلاَّ
بِالتَّواضُعِ
وَالتَّخَشُّعِ
وَاْلاَمَانَةِ
وَكَثْرَةِ
ذِكْرِ اللهِ
وَالصَّوْمِ
وَالصَّلوةِ
وَاْلبِرِّ
بِالْوالِدَيْنِ
وَالتَّعَاهُدِ
لِلْجِيرانِ
مِنَ
اْلفُقَراءِ
وَأَهْلِ الْمَسْكَنَةِ
وَاْلغَارِمينَ
وَاْلاَيْتَاِم
وَصِدْقِ
الْحَدِيثِ
وَتِلاَوَةِ
اْلقُرْآنِ
وَكَفِّ
اْلاَلْسُنِ
عَنِ
النَّاسِ
اِلاَّ مِنْ
خَيْرٍ وَكَانوُا
أُمَنَاءَ
عَشَائِرِهِمْ
فىِ الْاَشْيَاءِ.
Cabir, İmam Bâgır (a.s)’ın kendisine şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
“Ey Cabir! Bir kimsenin Şia olduğunu söylemesi için sadece biz Ehl-i
Beyt’i sevdiğini söylemesi yeterli midir?! Allah’a yemin olsun ki, Şiilerimiz
sadece Allah’tan korkanlar ve ona itaat edenlerdir. Ey Cabir! Şiilerimiz sadece
tevazu, huşu, emanetdarlık, Allah’ı çok anmak, oruç tutmak, namaz kılmak, anne-
babaya iyilikte bulunmak, fakir komşularına, miskinlere, borçlulara ve
yetimlere yardımcı olmak, doğru konuşmak, Kur’an okumak, insanlar hakkında
hayırlı şeyler dışında diline sahip olmak ve bütün işlerde yakınlarının emini
olmakla tanınırlar…”
r Usul’u Kâfi, c.2 s.74
İmam Sadık (a.s) Şiilerine seslenerek kendileri için utanç vesilesi
olmamalarını emretmiş ve sadece seviyorum demenin bir faydası olmayacağını
şöyle belirtmiştir:
قَال
حَدَّثَنا
سُلَيْمانُ
بْنُ
مَهْرانَ قالَ
دَخَلْتُ عَلَى
الصّادِقِ
جَعْفَرِ
بْنِ
مُحَمَّد
عليه السّلام
وَعِنْدَهُ
نَفَرٌ مِنَ
الشّيعَةِ،
فَسَمِعْتُهُ
وَهُوَ
يَقُولُ:
مَعاشِرَ
الشّيعَةِ،
كُونُوا لَنا
زَيْناً وَلا
تَكُونُوا
عَليْنا
شَيْناً،
قُولُوا
لِلنّاسِ
حُسْناً،
وَاحْفَظُوا
أَ لْسِنَتَكُمْ
وَكُفُّوها
عَنَ
الْفُضُولِ
وَقَبيحِ
الْقَوْلِ.
Süleyman b. Mehran şöyle diyor:
Hz. İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vardığımda yanında bulunan bir grup
Şia’ya şöyle dediğini işittim:
“Ey Şiiler! Bizim için ziynet
olun, utanç kaynağı olmayın. Halka iyi şeyler söyleyin, dillerinizi koruyun,
fazla konuşmaktan ve kötü söz söylemekten dilinizi alıkoyun.”
r Emali, (62. Meclis) s.400
Sadece “Ehl-i Beyt’i seviyorum” demekle, Ehl-i Beyt dostu olunmadığını
İmam Bâgır (a.s) açık bir şekilde ifade ederek ölçünün Allah’a itaat olduğunu
şu şekilde beyan etmiştir:
قالَ
الإِمامُ
الْباقِرُ عليه
السّلام :
مَنْ
كَانَ لِلّهِ
مُطيعَاً
فَهُوَ لَنا
وَلِيٌّ
وَمَنْ كانَ
لِلّهِ
عاصيّاً
فَهُوَ لَنا
عَدُوٌّ.
“Her kim Allah’ın emrine
itaat ederse bizim dostumuzdur. Her kim de Allah’ın emirlerine karşı gelirse
bizim (Ehl-i Beyt’in) düşmanımızdır.”
r Usul-u Kâfi, c.2 s.75
Ey Abdulazim! Benim selamımı dostlarıma ilet ve onlara deki:
Şeytan’ı kendilerine yaklaştırmasınlar!
Doğru konuşsunlar ve emaneti eda etsinler.
Kendilerini ilgilendirmeyen konularda sussunlar.
Düşmanlığı bir kenara bıraksınlar.
Birbirlerine yönelsinler ve birbirlerini ziyaret etsinler ki bu, bana
yakınlaşmalarına sebep olur.
Kendinizi, birbirinizle çekişmekle meşgul etmeyin. Çünkü ben, böyle
yapanlar ve dostlarımdan birini öfkelendirenler hakkında, Allah’tan dünyada en
ağır azabı vermesini ve ahirette de zarara uğrayanlardan olmasını istemeye
ahdettim.
Dostlarıma deki:
Yüce Allah onları bağışlayacak ve
kötü işlerini affedecek!
Ancak Allah’a şirk koşan olur veya dostlarımdan birini incitip onun
kötülüğünü isteyen olursa, o hariç! Zaten, böylesini Allah affetmesin!
Böyle biri tevbe ederse ne güzel,
aksi takdirde iman ruhu onun kalbinden çıkar gider ve sonrasında benim
velayetimden çıkar.
Onun, bizim velayetimizden bir
nasibi olmaz! Böyle kötü bir sondan da Allah’a sığınırım!
Şia’nın terim anlamı; Şia sözcüğü Arapça da izleyeci ve tarafdar anlamına
gelen “mûşâyaa”dan alınmıştır. Hadsilerden anlaşıldığı üzere, Şia bizzat Hz.
Peygamber (s.a.a) tarafından Hz. Ali (a.s)’a uyanlara verilen addır. Şia
sözcüğü Kuran-ı Kerim de birkaç yerde bu manada kullanılmıştır. Mesela Kuran-ı
Kerim, Hz. İbrahim’i Hz. Nuh’un Şia’sı olarak tanıtarak şöyle buyurmuştur:
وَإِنَّ
مِن
شِيعَتِهِ
لإبْرَاهِيمَ
“Doğrusu İbrahim de onun takipçilerindendi.” Saffat; 83
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a)’den nakledilen ve Ali (a.s)’ın Şiası
olarak adlandırdığı topluluğu kapsayan hadisler, şunu gösteriyorki Ali (a.s)’ın
tarafdarlarana “Şia” kelimesini ilk kez Hz. Peygamber (s.a.a)’in kendisi
kullanmıştır. Bu konu hakkındaki bazı hadisleri burada açıklayacağız;
Harezmî Menakibinde Cabir’den şöyle nakleder:
Biz Peygamber (s.a.a)’ın yanınaydık. O sırada Hz. Ali (a.s) geldi ve
Peygamber (s.a.a):
“Şüphesiz size kardeşim geldi” diye buyurdular. Daha sonra Kâbe’ye
yöneldi ve elini (İmam Ali (a.s)’ın omzuna) koyarak şöyle buyurdular:
اِنَّ
هَذَا
وَشِيعَتَهُ
هُمُ
الْفَائِزُونَ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ.
“Şüphesiz kıyamet günü kurtuluşa erenler bu (Ali) ve Şialarıdır.”
Peygamber efendimiz (s.a.a), sonra şöyle devam ettiler:
“Bana ilk iman eden odur. Allah’ın ahdine en vefadar kalan, Allah’ın
emirlerini en iyi koruyan, insanlar arasında en adaletli olan, hakları eşit
şekilde paylaştıran ve Allah katında en büyük değere sahip olan yine Ali’dir”
Peygamber efendimiz (s.a.a)’in bu hadisi üzere Beyyine suresinin 7. Ayeti
nazil oldu.
إِنَّ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
أُوْلَئِكَ
هُمْ خَيْرُ
الْبَرِيَّةِ
Şüphesiz, iman edip Salih ameller işleyenler ise; işte onlar da
yaratılmışların en hayırlılarıdırlar.
Hz. Ali (a.s), bu ayet ile çok anılmasından dolayı onu görenler:
قَدْ
جَائَكُمْ
خَيْرُ
الْبَرِيَّةِ
Şüphesiz insanların en hayırlısı geldi. Diyorlardı.
Tarihi Bağdadi, Hz. Resulullah (s.a.a)’in İmam Ali (a.s)’a hitaben şöyle
buyurduğunu nakleder:
اَنْتَ
وَشِيعَتُكَ
فِى
الْجَنَّةِ
“Sen ve Şiaların cennettedirler.”
Peyamber efendimiz (s.a.a), İmam Ali (a.s)’ın evlatları, Şiaları ve
Şialarını sevenler hakkında şöyle buyurmuştur:
“ Ey Ali! Allah Şüphesiz seni, zürriyetini, çocuklarını, ehlini,
Şialarını ve Şialarını sevenleri affedecektir.”
Yine İbni Esir, Nihaye adlı kitabında Peygamber efendimiz (s.a.a)’in İmam
Ali (a.s) hakında şöyle buyurduğunu nakleder:
“Şüphesiz çok yakında sen ve Şiaların Allah’ın huzuruna razı olmuş ve
razı olunmuş bir halde varacaksınız.”
Bu hadisi şerifler hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
başvurabilirsiniz:
r Menakibi Harezmi, s.66
r Tarihi Bağdadi, c.12 s, 289
r Seavik’ul Muhrika, s.96 –
139- 140
r İbni Esir, Nihaye, c.3 s.276
İmam Muhammed Bâgır (a.s), Şialarının kimler olduğunu kısa bir cümleyle
şu şekilde açıklamıştır:
شِيعَتُنَا
مَنْ أَطَاعَ
اللهَ عَزَّ
وَجَلَّ.
“Bizim Şiamız, Allah azze ve celleye itaat eden kimselerdir.”
r Bihar’ul Envar, c.65 s.653
Namaz kılmamak bir kenara dursun, namazı hafife alanların bile şefaatten
mahrum kalacaklarını vurgulayan İmam Sadık (a.s), Şia’nın namaz ile irtibatının
ne denli sıkı olması gerektiğini açık bir dille aşağıdaki hadisinde şöyle beyan
etmiştir:
قالَ
الإمامُ
الصّادِقُ عليه
السّلام:
اِنَّ
شَفاعَتَنا
لَنْ تَنالَ
مُسْتَخِفّاً
بِالصَّلاةِ
“Şüphesiz bizim şefaatimiz, namazı hafife alanlara asla ulaşmaz.”
r Bihar’ul Envar, c.82 s.236
İmam Ali (a.s), kendi sevgilerinin şartı olarak şöyle buyurmuştur:
مَنْ
أَحَبَّنَا
فَلْيَعْمَلْ
بِعَمَلِنَا،
وَلْيَتَجَلْبَبِ
الْوَرَعَ.
“Bizi seven, bizim gibi amel
etmeli ve dindarlığı kendine gömlek edinmelidir.”
r Gureru’l Hikem, H. 8483
İmam Ali (a.s), Ehl-i Beyt’i sevenlerin haklılıklarından dolayı daima
sıkıntı içerisinde olacaklarını ve bundan dolayı da hazırlıklı olmaları
gerektiğini şu şekilde açıklamıştır:
مَنْ
أحَبَّنا
فَلْيُعِدَّ
لِلْبَلاءِ
جِلْباباً.
“Bizi seven kimse, belalar için gömlek hazırlamalıdır.”
r Gureru’l Hikem, H. 9037
İmam Ali (a.s), yine bir başka hadisi şerifinde ehli beyt’i sevmenin,
dünyadaki sıkıntılı neticesinden bahsederek şöyle buyurmuştur:
مَنْ
تَوَلانا
فَلْيَلْبَسْ
لِلْمِحَنِ إهاباً.
“Bizi seven büyük sıkıntıları kendine deri edinmelidir.”
r Gureru’l Hikem, H. 9038
Hz. Ali (a.s), Ehl-i Beyt sevgisinin sadece kuru kuruya bir ifadeden
ibaret olmaması gerektiğini ve sevginin hakiki bir sevgi olması gerektiğini şu
şekilde açıklamıştır:
مَنْ
أحَبَّنا
بقلبهِ وكانَ
مَعنا
بِلسانِهِ
وقاتلَ
عدوَّنا
بسيْفِهِ
فَهُوَ معَنا
في الجَنّة في
درجتِنا.
“Kim bizi gönlüyle sever, diliyle bizimle olur, kılıcıyla da
düşmanlarımızla savaşırsa, cennette bizimle, bizim derecemizde olacaktır.”
r Gureru’l Hikem, H. 8146
قالَ
الإِمامُ
الصّادِقُ عليه
السّلام:
شيعَتُنا
الَّذينَ
اِذا خَلَوا
ذَكَرُوا اللهَ
كَثيراً.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şiilerimiz yalnız kaldıklarında Allah’ı çok zikredenlerdir.”
r Bihar’ul Envar, c.93 s.162
Ehl-i Beyt sevgisinden dolayı her müminin üzerine düşen vazifeler vardır.
Bu vazifelerden biri de sevgisini taşıdığı Ehl-i Beyt’i diğer insanlara, doğru
bir şekilde tanıtmasıdır. Ehl-i Beyt’in nasıl tanıtılması ve hedeflerinin ne
şekilde açıklanması gerektiği hususunda İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
قال
الامامُ
الرِّضا عليه
السّلام:
رَحِمَ
اللهُ
عَبْداً
أحْيى أَ
مْرَنَا فَقُلْتُ
لَهُ
فَكَيْفَ
يُحْيي
أَمْرَكُمْ؟
قالَ عليه
السّلام
يَتَعَلَّمُ
عُلُومَنا وَيُعَلِّمُهَا
النّاسَ
فَاِنَّ
النّاسَ لَوْ
عَلِمُوا
مَحاسِنَ
كَلامِنا
لاَتَّبَعُونا.
“Allah bizim işimizi ihya eden kula rahmet etsin.” Sizin
işinizi nasıl ihya edebilir? Diye sorduğumda şöyle buyurdu: “İlmimizi öğrenip
onu insanlara öğreterek. Zira insanlar sözlerimizin güzelliğini bilecek
olurlarsa şüphesiz bize tâbi olurlar.”
r Bihar’ul-Envar, c. 2, s.30
r Mean’il-Ehbar, s. 18
İmam Ali (a.s)’ın kılıç darbesini aldığı an ile ruhunu teslim ettiği an
arasında geçen süre kırk sekiz saatten daha az sürmüştü. Ama o, bu süreyi de
fırsat bilerek, her an yanındakilere nasihat ediyordu. Yirmi maddeden oluşan
bir vasiyet buyurdu. O vasiyet, madde madde şöyle kaleme alındı:
Bismillahirrahmanirrahim!
Bu, Ebu Talip Oğlu Ali’nin vasiyetidir. Ali, Allah’ın birliğine ve
Muhammed’in onun kulu ve resulü olduğuna şahitlik eder. Allah, kendi dinini
diğer dinlere galip kılmak için resulünü gönderdi. Şüphesiz namazım,
ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bununla
görevlendirildim ve Allah’a teslim olanlardanım.
Oğlum Hasan! Sana ve bütün çocuklarıma ve bu sözlerimin ulaştığı herkese,
şunları tavsiye ediyorum:
1-İlahi Takvayı asla unutmayın. Ölene kadar Allah’ın dininde sabit kalın.
2-Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın. İman ve Allah’ı tanıma hususunda
birleşin ve dağılmayın. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“İnsanların arasını düzeltmek, sürekli kılınan namaz ve tutulan oruçtan
daha üstündür. Dini yok eden, fesat ve ihtilaflardır.”
3-Yakınlarınızı unutmayın. Sıla-i Rahim yapın. Çünkü Sıla-i Rahim yapmak
Allah katında insanların hesabını kolaylaştırır.
4-Yetimlerin hakkı hususunda Allah’tan korkun. Sakın ola aç ve himayesiz
kalmasınlar.
5-Komşularınız hususunda Allah’tan korkun. Peygamber (s.a.a), komşu hakkından
o kadar bahsetti ki, onları da mirasa ortak edecek zannettik.
6-Kuran hususunda Allah’tan korkun. Sakın ola başkaları Kuran’a amel
etmede sizden öne geçmesinler.
7-Namaz hususunda Allah’tan korkun. Namaz dininizin direğidir.
8-Kâbe hususunda Allah’tan korkun. Sakın ola Haccı terk etmeyin. Hac terk
edilirse mühlet bile verilmez size. Başkalarının lokması olursunuz.
9-Cihat hususunda Allah’tan korkun. Allah yolunda cihattan, malınızı ve
canınızı esirgemeyin.
10-Zekât hususunda Allah’tan korkun. Zekât ilahi gazabı söndürür.
11-Peygamberimiz (s.a.a)’in zürriyeti hususunda Allah’tan korkun. Sakın
ola zulüm görmesinler.
12-Peygamber (s.a.a)’in yarenleri hususunda Allah’tan korkun. Allah
resulü onları emanet etmiştir.
13-Fakir ve yoksullar hususunda Allah’tan korkun. Onları hayatınıza ortak
edin.
14-Köleler hususunda Allah’tan korkun. Onlar, Peygamber (s.a.a)’in emanet
ettiği son kimselerdir.
15-Allah’ın rızası olan işleri yapın ve bu konuda insanların sözlerine
önem vermeyin.
16-İnsanlarla iyi geçinin. Kuran bunu emretmektedir.
17-İyiliğe yöneltip kötülükten sakındırma işini terk etmeyin. Bu iş terk
edilirse, kötüler size musallat olacak ve size zulmedeceklerdir. İşte o zaman,
iyileriniz ne kadar dua ederse etsin, kabul edilmez.
18-Aranızdaki dostluğu arttırın. Birbirinize iyilik edin. Birbirinizden
kaçarak irtibatınızı kesmeyin. Tefrikadan sakının.
19-Hayırlı işleri, birbirinize yardım ederek yerine getirin. Günahlarda
ve düşmanlık yaratacak işlerde birleşmeyin.
20-Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın cezası şiddetlidir…
Bu vasiyetten sonra İmam Ali (a.s)’dan ruhunu teslim edene kadar: “La
ilahe illallah” sözünden başka bir söz duyulmadı.
4) Soru: İmam Ali ve Ehl-i Beyt (a.s) hakkında Allah-u Teâlâ, hangi ayetleri
nazil etmiştir?
Cevap: İmam Ali ve Ehl-i Beyt (a.s) hakkında birçok ayet nazil olmuştur.
Bu hususta nazil olan Kuran ayetlerinin sayısı Şii ve Ehl-i Sünnet müfessir ve
tarihçilerine göre üç yüzden fazladır. Şimdi burada bunların bir kısmına
değineceğiz:
¬
وَمِنَ
النَّاسِ
مَنْ يَشْرِي
نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ
مَرْضَاةِ
اللَّهِ
وَاللَّهُ رَءُوفٌ
بِالْعِبَادِ
Bu ayetin nüzul sebebi tarihte şu şekilde anlatılmaktadır:
Kureyş’lilerin Allah Resulü
(s.a.a)’e verdikleri sıkıntılar, gün geçtikçe artıyordu. Sonunda Kureyş’in
büyükleri, Allah’ın elçisini öldürmek için plan yapmak üzere Darunnedve’de bir
araya geldiler. Daha önceden kararlaştırıldığı üzere, toplantıya Kureyş
kabilesinden olmayan hiç kimse katılamayacaktı. Ama Necd kabilesinden olduğunu
söyleyen yaşlı bir adam, Darunnedve’ye gelerek, toplantıya katılması
gerektiğini ve bu konuda fikirleri olduğunu söyledi. Kureyşliler adama engel
olmaya kalkıştıysalar da adam, ısrarları sonucu toplantıya katılmayı başardı.
Bu adam, müşriklere yardım etmek için ihtiyar kılığına girmiş olan Şeytandan
başkası değildi.
Toplantıda ilk olarak Peygamber (s.a.a)’in biri tarafından öldürülmesi
önerildi. Ancak Necd’li ihtiyar, hemen müdahale ederek şöyle dedi:
-Bu kesinlikle olmaz! Çünkü
Peygamber’i bir kişi öldürdüğü takdirde Haşim oğulları onu sağ bırakmaz ve
intikam alırlar. Sonra kim, Peygamber’i öldürdüğü takdirde, kendisinin de
öldürüleceğini bile bile bu işi yapmaya yanaşır ki?
Bu sözleri mantıklı bulan Kureyş büyükleri, yeni bir çözüm yolu bulmak
için, derin bir düşünceye daldılar. İçlerinden biri sessizliği bozarak:
-O zaman onu bir yere hapsedelim, dedi.
Ancak Necd’li ihtiyar, bu öneriyi de reddederek şöyle dedi:
-Onu hapsetmek doğru
olmaz. Çünkü Haşim oğullarından birini
hapsederseniz, bu onlara ağır gelir ve tek başlarına size güçleri yetmese bile,
Hac zamanı geldiğinde insanlardan yardım isteyip Muhammed’i kurtaracaklardır.
Necd’li ihtiyarın bu sözleri üzerine oradakilerden biri kalkarak:
- O zaman onu sürgüne gönderelim, dedi.
Necd’li ihtiyar, yine öneriyi reddederek şöyle bir açıklama yaptı:
-Bu çok tehlikeli bir öneri! Çünkü Muhammed, güzel yüzlü ve
güzel konuşan biridir. Onu sürgüne gönderirseniz, binlerce insanı kendine
uydurur ve daha güçlü bir şekilde üzerinize gelir.
Sonunda Peygamber (s.a.a)’i öldürme önerisi kabul edilerek, Kureyş
kabilesine mensup her taifeden birer kişi bu plana dâhil edilecekti. Bu plan
dâhilinde, Peygamber (s.a.a)’i öldürecek gruba, Haşim oğullarından Ebu Leheb de
dâhil edildi. Bu şekilde işlenecek olan cinayet topluca işlenecek ve Peygamber
(s.a.a)’in kan parası ödenerek bu işe son verilecekti.
O akşam Peygamber efendimiz
(s.a.a), müşriklerin planladıkları bu çirkin oyunlardan vahiy yoluyla haberdar
edildi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Ali (a.s)’ı çağırıp, ona
şöyle buyurdu:
-Ey Ali! Bu akşam benim için önemli bir fedakârlıkta bulunman
gerekiyor.
Hz. Ali (a.s):
- Ey Allah’ın Resulü! Sizin her emrinize hazırım, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.a):
- Bu akşam benim yattığım yerde yatacak, üzerime örttüğüm yorganı
başına örtüp bekleyeceksin, dedi.
Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a)’den aldığı emir üzere hemen harekete
geçti.
Diğer taraftan müşrikler, Peygamber (s.a.a)’in evine geceleyin ansızın
sızmak istiyorlardı. Ama Ebu Leheb, evde bulunan çocukların korkmaması için:
- Sabaha kadar bekleyelim,
dedi.
O gece Hz. Ali (a.s), Peygamber
efendimiz (s.a.a)’in yatağına yattı. Allah’ın Resulü (s.a.a) de kimseye
görünmeden Mekke dışına çıktı.
Sabah olunca müşrikler, Peygamber (s.a.a)’in evini sıkı bir şekilde
denetleyerek içeri girdiler. Hz. Ali (a.s)’ı Hz. Peygamber (s.a.a)’in yatağında
uyurken gören müşrikler, adeta çılgına dönmüşlerdi. Hz. Ali (a.s)’a dönerek:
-Arkadaşın nerede? Diye sordular.
Hazreti Ali (a.s), kendisine
doğrultulan kılıçlara rağmen çok rahat bir şekilde şöyle buyurdu:
-O’nu bana mı emanet ettiniz
ki şimdi benden istiyorsunuz?
-Pekâlâ, nereye gitti?
Dediler.
-Sizler O’nu sürgün etmek istiyordunuz,
oysa şimdi O’nun kendisi bu sürgüne gitti, dedi.
-Eğer O’nu bulamadıysak,
yerinde yatanı öldürelim, dediler. İçlerinden birisi şöyle dedi:
-O daha çok genç, bırakın
gitsin. Belli ki Muhammed onu kandırmış.
Hazreti Ali (a.s) yiğitçe şöyle buyurdu:
-Dünyadaki bütün insanlar deli
olsa ve benim aklımı onlara paylaştırsalar, Allah’a ant olsun ki, onların hepsi
akıllı olurlardı. Bunu bilin ki, sizin hepinizden daha akıllıyım ve anlayış
bakımından da sizin hepinizden daha üstünüm…
Tarihin kaydettiği bu fedakârlığı kısaca anlatmaya çalıştık ama en
önemlisi bu fedakârlığın, Allah tarafından övülmüş olması ve Allah’ın, Ali
(a.s) hakkında bu mübarek ayetini nazil etmesidir.
İbni Abbas, İmam Ali (a.s)’ın fedakârlığı ve neticesinde nazil olan
Bakara suresinin 207. Ayeti hakkında şöyle demiştir:
“Bu ayet, Ebu Talip oğlu Ali hakkında nazil oldu. Peygamberimiz (s.a.a),
müşriklerden kaçıp mağaraya girdiği zaman, Ali (a.s) onun yatağında yatmıştı.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Fahri Razi, Bakara 207’in
açıklamasında…
r Şevahid’ut Tenzil, c.1
hadis. 133
r Nehcül Belağa Şerhi, İbni
Ebil Hadid, c.13 s.261
r Mustedrek’ul Hâkim, c.3 s.4
ve 133
r Usd’ul Gabe, c.4 s.25
r Tefsiri Kebir / Fehri Razi
C.5 S.204,
r Yenabi’ul Mevedde 21. bölüm
S.105
r İhya’ul Ulum C.3 S.238
r Nur’ul Ebsar S.86
r Kifayet’ut Talib S.239
¬
الَّذِينَ
يُنْفِقُونَ
أَمْوَالَهُمْ
بِاللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
سِرًّا
وَعَلَانِيَةً
فَلَهُمْ
أَجْرُهُمْ
عِنْدَ رَبِّهِمْ
وَلَا خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Bu ayetin nüzul sebebi hakkında İbni Abbas şöyle rivayet etmektedir:
“Ali’nin dört dirhemi vardı. Bir dirhemini akşam, ikinci dirhemi gündüz,
üçüncü dirhemini gizlide ve dördüncü dirhemi de açıkca infak etti.”
Allah-u Teâlâ, Hz. Ali’nin yapmış olduğu bu örnek davranışı övmüş ve bu
amel neticesinde büyük mükâfatlar vaat etmiştir. Birçok tefsir ve tarihi
kitapta bu hâdise kaydedilmiştir.
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Tefsiri Beyzavi (Beyrut
baskısı) C.1 S.141 bu ayetin açıklamasında…
rTefsiri Kebir \ Fahri Razi
C.8 S.89 bu ayetin açıklamasında…
r Şevahid-ut Tenzil \ Hafız
Hesekani C.1 S.115 Hadis 163
r Tefsiri Durrul Mensur C.1
S.374 bu ayetin açıklamasında…
r Yenabi’ul Mevedde \ Şeyh
Süleyman Kunduzi Hanefi S.250
r Tefsiri Keşşaf \ Zemehşeri
C.1 S.319 bu ayetin açıklamasında…
r Tefsiri İbni Kesir C.1 S.326
bu ayetin açıklamasında…
¬
فَمَنْ
حَاجَّكَ
فِيهِ مِنْ
بَعْدِ مَا
جَاءَكَ مِنَ
الْعِلْمِ
فَقُلْ
تَعَالَوْا
نَدْعُ
أَبْنَاءَنَا
وَأَبْنَاءَكُمْ
وَنِسَاءَنَا
وَنِسَاءَكُمْ
وَأَنْفُسَنَا
وَأَنْفُسَكُمْ
ثُمَّ
نَبْتَهِلْ
فَنَجْعَلْ
لَعْنَةَ
اللَّهِ
عَلَى
الْكَاذِبِينَ
Bu ayetin nüzul sebebi tarihte şu şekilde anlatılmaktadır:
Necran Hıristiyanlar'ından bir grup Medine'de Hz. Resulullah (s.a.a)'in
huzuruna gelip Hz. İsa (a.s) ve diğer bazı konularda, Peygamber efendimiz
(s.a.a)'e sorular sordular. Peygamber efendimiz (s.a.a) onları kendi
kitaplarından mantıklı yollarla ikna etmeye çalıştı. Ama onlar hakikati kabul
etmediler. Bunun üzerine, Allah Teâlâ yukarıda zikrettiğimiz Al-i İmran 61.
ayeti nazil ederek Hz. Resulullah (s.a.a)'e onları lanetleşmeye çağırmasını ve
böylece kimin hakikat üzere olduğunun belirlenmesini emretti.
Bu ayet doğrultusunda Peygamber efemdimiz (s.a.a), ikna olmayan Necran
Hıristiyanlar'ını mubaheleye ve lanetleşmeye davet etti. Onlar da bu daveti
kabul edip, tayin olunan gün ve mekânda mubahaleye hazırlandılar. Ancak
mubahele edilmeden önce Hıristiyanlar'ın büyüğü yanındaki gruba dönerek şöyle
dedi:
Eğer Muhammed yakın akrabalarıyla lanetleşmeye gelirse, onunla
lanetleşmeye yanaşmayın. Zira bu durumda ondan korkulur. Ama eğer bütün
ashabını toplar da bir padişah havası içerisinde gelirse, onunla lanetleşmekten
hiç korkmayın. Çünkü onun bu davranışı hak üzere olmadığını ve sadece saltanat
peşinde olan şöhret sever biri olduğunun kanıtı olacaktır.
Kendi aralarında böyle bir karar alan Necran Hıristiyanlar'ı kendilerine
yaklaşanları gördüklerinde onların; Hz. Muhammed (s.a.a) ve dört kişilik bir
grup olduğunu gördüler. Bunun üzerine Hıristiyanlar'ın büyüğü, Peygamber
efendimiz (s.a.a)’in yanındakilerin kimler olduğunu sordu. Ona şöyle dediler:
Onun yanı başında olan genç, amcası oğlu ve damadıdır, arkalarından gelen
kadın Fatime’dir ve iki taraflarında bulunan çocuklar da torunları Hasan ve
Hüseyin’dir, diye cevap verdiler.
Bu cevabı işiten Hıristiyanlar'ın büyüğü, o nurlu yüzleri iyice süzdükten
sonra:
Allah'a Andolsun! Öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allah'tan isterlerse
dağları yerinden oynatırlar. Ey Hıristiyan topluluğu! Eğer yok olmanızı
istemiyorsanız, bu yüzlerle lanetleşmeye yanaşmayın ve İslam hükümetine vergi
vermeyi kabul ederek Muhammed ile barışın, dedi.
Böylece Hıristiyan büyükleri mubahele etmeden, vergi vermeyi kabul ederek
oradan ayrıldılar.
Hilyet’ul Evliya adlı kitapta Cabir’den bu konuda şöyle rivayet
edilmiştir:
“Bu ayet Ehl-i Beyt hakkında nazil olmuştur.” “Kendimizden” kasıt,
peygamberimiz ve Ali (a.s)’dır “Çocuklarımızdan” kasıt, Hasan (a.s) ve Hüseyin
(a.s)’dır, “Kadınlarımızdan” kasıt da Fatıma (s.a)’dır.”
Bu rivayetin nakledildiği bazı kaynaklar şunlardır:
r Tefsir’i Kebir / Fahri Razi
C.12 S.80
r Tefsir’i İbni Kesir C.1
S.371
r Durr’ul Mensur / Suyuti C.2
S.43
r Menakib-i İbni Meğazili
S.263
r Kifayet-ul Hisam S.309
r El- Fusulul Muhimme S.8
r Tarih’ul Hulefa S.169
¬
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُواْ
أَطِيعُواْ
اللّهَ
وَأَطِيعُواْ
الرَّسُولَ
وَأُوْلِي
الأَمْرِ
مِنكُمْ
فَإِن
تَنَازَعْتُمْ
فِي شَيْءٍ
فَرُدُّوهُ
إِلَى اللّهِ
وَالرَّسُولِ
إِن كُنتُمْ
تُؤْمِنُونَ
بِاللّهِ
وَالْيَوْمِ
الآخِرِ
ذَلِكَ
خَيْرٌ
وَأَحْسَنُ
تَأْوِيلاً
Cabir Ensari şöyle rivayet ediyor, bu ayet nazil olduğunda Peygamber
(s.a.a)’e sordum:
“Ey Allah’ın Resulü! Emirlerine itaat etmek için Allah’ı tanıdık ve
Resulünün kim olduğunu da biliyoruz ama Allah’ın itaat edilmelerini, size itaat
etmekle aynı kılan emir sahiplerini tanımıyoruz. Onlar kimlerdir?”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ey Cabir! Onlar benden sonra Müslümanların imamları ve benim yerimi
alacak kişilerdir. İlki, Ebu Talib oğlu Ali (a.s)’dır. Sonra Hasan, ondan sonra
Hüseyin emir sahibidirler. Onlardan sonra Hüseyin’in oğlu Ali (Zeynel Abidin)
ve sonra Ali oğlu Muhammed’dir. Tevrat’ta Bâgır diye adlandırılmıştır ve sen
onu görme şerefine ereceksin. Onunla görüştüğün zaman benim selamımı kendisine
ilet. Ondan sonra Muhammed oğlu Cafer’dir, lakabı Sadık’tır. Ondan sonra Cafer
oğlu Musa ve Musa oğlu Ali Rıza’dır. Sonra Ali oğlu Muhammed Taki’nin sırası
gelir. Ondan sonra Muhammed oğlu Ali ve Ali oğlu Hasan’ın sırası gelecektir.
Onlardan sonrada ismi benim ismim ve lakabı benim lakabımla aynı olan Allah’ın
yeryüzündeki hücceti Hasan ibni Ali’nin oğlu emir sahibi olacaktır. Allah
onunla dinini bütün dünyaya yayacaktır. O, uzun bir gaybet dönemi geçirecektir,
o zaman takipçileri bu şekilde imtihan edilecektir ama onlar ona olan
inançlarını sağlam olarak sürdüreceklerdir.”
O zaman takipçileri onun varlığından yararlanabilecekler mi? diye
sorduğumda Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Beni peygamber olarak görevlendiren Allah’a yemin ederim ki onlar, O’nun
velayet nurundan, güneş ışığından bulutların arkasında olsa bile
yararlandıkları gibi yararlanacaklardır.”
Başka kaynaklarda da kısaca şöyle geçer:
“Emir sahipleri, Hz. Ali (a.s) ve onun evlatları içerisinde İmam olanlardır.”
Bu rivayetin nakledildiği bazı kaynaklar şunlardır:
r Yenabi’ul Mevedde, Kunduzi
Hanefi, S.134-7
r Şevahid’ut Tenzil C.1
S.148–202 ve 204
r Tefsir’i Razi C.3 S.357
r İhkak’ul Hak C.3 S.424
r Feraid’us Simteyn C.1 S.314
H.250
r Ğayet-ul Meram Bab. 58
¬
5- “Bu gün artık kâfirler,
sizin dininizden (dininizi ortadan kaldırmaktan) ümitlerini kestiler. Öyleyse
onlardan korkmayın; benden korkun. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim.
Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’a razı oldum.”
(Maide; 3)
Bu ayetin nüzul sebebi tarihte şu şekilde anlatılmaktadır:
Hac merasimi bittikten sonra bütün hacılar, Peygamberimiz (s.a.a)’in
eşliğinde yola koyuldular. Gadir Hum denilen yere geldiklerinde Peygamber
efendimiz (s.a.a), önde gidenlere durmalarını, arkadan gelenlerin ise kendisine
yetişmesini istedi. Sonra Maide Suresinin 67. ayeti kerimesinin nazil olduğunu
yanındakilere duyurarak, ayeti kerimeyi şu şekilde okudu:
يَاأَيُّهَا
الرَّسُولُ
بَلِّغْ مَا
أُنْزِلَ
إِلَيْكَ
مِنْ رَبِّكَ
وَإِنْ لَمْ
تَفْعَلْ
فَمَا
بَلَّغْتَ
رِسَالَتَهُ
وَاللَّهُ
يَعْصِمُكَ
مِنَ
النَّاسِ
إِنَّ اللَّهَ
لَا يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana
indirilen (ayetler)i tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun (Allah’ın)
elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz
Allah, kâfirler topluluğunu hidayet etmez.”
Daha sonra şöyle buyurdu:
—Acaba ben sizlere kendi nefislerinizden daha öncelikli değil miyim?
Orada bulunanlar hep birlikte:
—Evet, ey Allah’ın Resulü! Dediler.
Peygamber efendimiz şöyle devam etti:
—Ben kimin Mevlası isem, Ali’de
onun mevlasıdır.
Bu konuda Ebi Seid Hudri’den rivayetle Şevahid’ut Tenzil adlı kitapta
şöyle geçer:
Bu ayet peygamberimize nazil olduğunda, peygamber efendimiz şöyle
buyurdu:
“Allahu Ekber! Din kemale erdi. Allah nimetini tamamladı, benim
risaletime ve benden sonra Ali İbni Ebu Talib’in velayetine razı oldu.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Şevahid’ut Tenzil \ Hafız
Hesekani C.1 S.157 Hadis 211
r Feraid’us Simteyn 12. Bölüm
C.1 S.74
r Tefsir’i İbni Kesir C.2
S.491
r El Bidaye ven Nihaye C.7
S.347
¬
إِنَّمَا
وَلِيُّكُمُ
اللَّهُ
وَرَسُولُهُ
وَالَّذِينَ
ءَامَنُوا
الَّذِينَ
يُقِيمُونَ
الصَّلَاةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكَاةَ
وَهُمْ
رَاكِعُونَ
Bu ayetin nüzul sebebinde şöyle nakledilmektedir:
Bir gün Hz. Ali (a.s) camide namaz kılıyordu. Namaz esnasında, camiye bir
dilenci girdi;
Allah rızası için yardım eder misiniz? Diye seslendi.
O esnada kimse onu umursamadı. O, ellerini gökyüzüne kaldırarak şöyle
seslendi:
Allah’ım sen şahit ol! Ben senin Resulünün camisinde yardım talebinde
bulundum ama kimse beni umursamadı.
Bu esnada Hz. Ali (a.s) rükû halindeydi. Sağ elinin serçe parmağıyla
işaret etti. Dilenci de parmağında bulunan yüzüğü çıkardı ve o esnada
Resulullah (s.a.a)’e Maide suresinin 55. ayeti nazil oldu.
Bu ayetin İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu açıklayan bazı kaynaklar
şunlardır:
r Fahri Razi, kendi meşhur
tefsirinde bu ayetin açıklamasında… C.12 S.26.
r İnsab’ul Eşraf \ Bilazi C.2
S.150 Hadis.151.
r Yenabi’ul Mevedde \ Şehy
Süleyman Kunduzi Hanefi S.251.
r Şevahid’ut Tenzil \ Hafız
Hesekani C.1 S.173 Hadis 231.
r Durr’ul Mensur \ Suyuti
C.2S.322. Bu ayetin açıklamasında…
r Tefsir’i Taberi bu ayetin açıklamasında…
C.6 S.288
r Keşşaf \ Zemehşeri C.1
S.649. Bu ayetin açıklamasında…
r Tefsir’i Beyzavi C.1
S.272. Bu ayetin açıklamasında…
¬
يَاأَيُّهَا
الرَّسُولُ
بَلِّغْ مَا
أُنْزِلَ
إِلَيْكَ
مِنْ رَبِّكَ
وَإِنْ لَمْ
تَفْعَلْ
فَمَا
بَلَّغْتَ
رِسَالَتَهُ
وَاللَّهُ
يَعْصِمُكَ
مِنَ
النَّاسِ
إِنَّ اللَّهَ
لَا يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْكَافِرِينَ
Bu ayeti kerime, Peygamberimiz (s.a.a)’in hayatının son döneminde Veda
Haccı’ndan dönerken Gadir Hum denilen yerde nazil olmuş ve ayette Hz. Ali
(a.s)’ın kendisinden sonra halkın velisi olduğunu açıklaması emredilmiştir. Bu
emir o kadar önemliydi ki Peygamberimiz (s.a.a), bu emri yerine getirmediği
takdirde, peygamberlik görevini yerine getirmemiş olacaktı. Şimdi soruyoruz
peygamberimizin ömrünün son zamanlarında Allah-u Teâlâ’nın çok önem verdiği ve
neredeyse peygamberimizin görevi ile eşit gördüğü bu emir neydi? Bu emir
kesinlikle Müslümanlar için hayati bir önem taşıyordu, dolayısıyla bu emrin ne
olduğu konusunda tefsirlere kısaca bir göz atmamız gerekir. Bu konuda İbni
Abbas şöyle naklediyor:
Maide suresinin 67. ayeti, Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur. Allah-u
Teâlâ peygamberine Ali (a.s) hakkındaki bu ayeti açıklamasını emrettiğinde,
Peygamberimiz (s.a.a) Ali (a.s)’ın elini tutarak şöyle buyurdu:
“Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır.” Allah’ım! Onun
dostlarına dost, düşmanlarına da düşman ol.”
Yine, Ebu İshak Salebi tefsirinde ve Taberi El- velayet kitabında ve
İbn-i Sebbağ-i Maliki bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu
söylemişlerdir.
Tebliğ ayetinin Hz. Ali (a.s) hakkında indiği hususunda araştırma yapan
merhum Allâme Emini, “El Gadir” kitabında bu ayetin İmam Ali (a.s) hakkında
nazil olduğunun 110 sahabe tarafından nakledildiğini yazar.
Bu sahabelerden bazıları şunlardır:
Zeyd b. Erkam, Ebu Said Hudri, İbni Abbas, Cabir İbni Abdullah Ensari,
Ebu Hureyre, Bera b. Akib, Huzeyfe, Amir b. Zumre ve İbni Mesud…
Bu hususta Tabiin’den yaklaşık 84 rivayet naklolunmuştur. Bu konuyu
360’ın üzerinde İslam âlimi kitaplarında nakletmişlerdir.
Yukarıda belirtilen rivayetler göz önünde bulundurulduğunda bu ayetin
İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğu hususunda hiçkimsenin şüphesi olmadığı
görülmektedir. Zira bundan dolayıdır ki “Gadir Hum” ve “Tebliğ” ayeti İslam
âlimlerinin gereken özen ve itinanın gösterilerek üzerlerinde çalışmaları
gereken bir mevzudur. Günümüz insanları bu olayın içeriğini ve boyutlarını
dikkatle incelemelidirler.
Bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğu hususunda birçok kaynak
vardır. Bu kaynaklara örnek verecek olursak:
r Durr’ul Mensur \ Suyuti C.2
S.327 bu ayetin açıklamasında…
r Şevahid’ut Tenzil \ Hafız
Hesekani C.1 S.188 bu ayetin açıklamasında…
r Esbab’un Nuzul \ Ebul Hasan
Vahidi Nişaburi S.150.
r Ma nezele minel Kuran fi Ali
\ Hafız Ebu Neim Esbehani bu ayetin açıklamasında…
r Yenabi’ul Mevedde \ Şeyh
Süleyman Kunduzi Hanefi S.140 bu ayetin açıklamasında aynı rivayeti
nakletmişlerdir.
¬
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
ءَامَنُوا
اتَّقُوا
اللَّهَ
وَكُونُوا
مَعَ
الصَّادِقِينَ
8- “Ey iman edenler! Allah’a karşı
gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tövbe; 119)
Bu ayet hakkında İbni Abbas şöyle demiştir:
“Doğrularla birlikte” den kasıt, Ali İbni Ebu Talip ve taraftarlarıdır.”
Yine İbn-i Esakir bu ayetin tefsirinde şöyle rivayet etmektedir:
"Ali bin Ebi Talib ile beraber olunuz."
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Tefsir’i Se’lebi, C.1 Tevbe
119. ayetin açıklamasında…
r Durr’ul Mensur, -Suyuti- Bu
ayetin açıklamasında…,
r İbni Esakir, 930. Hadiste,
r Tarih’i Dimeşk, C.2 S.421,
r Şevahid’ut Tenzil / Hafızı Hesekani-
Hadis
¬
وَيَقُولُ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
لَوْلا أُنزِلَ
عَلَيْهِ
آيَةٌ مِّن
رَّبِّهِ
إِنَّمَا
أَنتَ
مُنذِرٌ
وَلِكُلِّ
قَوْمٍ هَادٍ
İbni Abbas, Rad Süresinin 7. ayeti hususunda şöyle demiştir:
Bu ayet nazil olduğunda Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu:
“İnzar eden benim. Hidayet yolunda götüren Ali’dir. Ey Ali! Benden sonra
hidayete erenler senin vesilenle hidayete erecekler.”
Bu rivayeti nakleden kaynaklardan bazıları şunlardır:
r Tefsir’i Kebir / Fahri Razi
C.19 S.14
r Durr’ul Mensur / Suyuti C.4
S.52
r Şevahid’ut Tenzil / Hafızı
Hesekani C.1 S.293 Hadis. 398
r Müstedrek’i Hâkim C.3
S.129–130
r Tefsir’i İbni Kesir C.4
S.499
r Tefsir’i Taberi C.13 S.108
¬
وَيَقُولُ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
لَسْتَ مُرْسَلاً
قُلْ كَفَى
بِاللّهِ
شَهِيداً بَيْنِي
وَبَيْنَكُمْ
وَمَنْ
عِندَهُ
عِلْمُ الْكِتَابِ
Abdullah İbni Selam, Rad suresinin 43. ayetinde “Kitap İlminin Sahibi”
diye adı geçen şahsın kim olduğunu Peygamber efendimiz (s.a.a)’e sorduğunda,
Allah Resulü:
“Hiç şüphesiz ki o şahıs, Ali İbni Ebu Talip’tir” diye buyurdu.
Bu rivayeti nakleden kaynaklardan bazıları şunlardır:
r Yenabi’ul Mevedde, s.284, h.
60
r Suyuti, Tefsir’i Durr’ul
Mensur, Rad 43. ayetin açıklanmasında…
rŞevahid’ut Tenzil, C.1 S.308,
r Hafız İbni Neim Esbehani,
“Ma Nezele Minel Kuran Fi Ali (a.s)” adlı kitabında Rad 43. Ayetin
açıklamasında…
¬
مَن
جَاء
بِالْحَسَنَةِ
فَلَهُ
خَيْرٌ مِّنْهَا
وَهُم مِّن
فَزَعٍ
يَوْمَئِذٍ
آمِنُونَ
وَمَن
جَاء
بِالسَّيِّئَةِ
فَكُبَّتْ
وُجُوهُهُمْ
فِي النَّارِ هَلْ
تُجْزَوْنَ
إِلَّا مَا
كُنتُمْ
تَعْمَلُونَ
11- “Kim iyilik getirirse ona ondan
daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün, korkudan güvendedirler.”
Kim de kötülük getirirse, onlar da yüz üstü ateşe atılırlar. (Onlara):
“Siz yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezalandırılıyorsunuz?” (denir).
(Neml; 89-90)
Ebi Ebdillah el Cedeli’den şöyle nakledilmiştir:
Ali (a.s) bana dedi ki:
“Sana Allah’ın, insanı cennete götürmeğe vesile kıldığı iyiliği
söyleyeyim mi? Ve yine sana amellerin kabul edilmemesine ve Allah’ın kulunu
ateşe atmasına sebep olan günahı söyleyeyim mi?”
Evet deyince, İmam Ali (a.s) Neml 89. ve 90. ayetleri okuyarak şöyle
buyurdu:
“Ey Eba Ebdillah! İyilik, bizim sevgimizdir. Günah ise, bize buğz
etmektir.”
Bu hadisi şerif hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplara
müracaat edebilirsiniz:
r Şevahid’ut Tenzil C.1
S.426-428
r Tefsir’i Se-lebi C.2 bu
ayetin açıklamasında…
r Menakıb’ı Âl-i Ali /
Reşid’ud Din C.3 S.225
r Yenabi’ul Mevedde 24. bölüm
S.113
¬
إِنَّمَا
يُرِيدُ
اللَّهُ
لِيُذْهِبَ
عَنكُمُ
الرِّجْسَ
أَهْلَ
الْبَيْتِ
وَيُطَهِّرَكُمْ
تَطْهِيراً
Bu ayeti kerimede Allah-u Teâlâ, Ehlibeyt (a.s)’ın tertemiz ve masum
olduğunu belirtmiştir. Ayetin Peygamber efendimizin ehlibeyti hakkında nazil
olduğu hususunda kimsenin şüphesi yoktur.
Ancak peygamberimizin ehlibeytinin kimler olduğu konusunda ihtilaflar vardır.
Bazıları ehlibeytin, Peygamberimizin zevceleri olduklarını söylemişlerdir.
Delilleri ise ehlibeyt kelimesinin öncesinde ve sonrasında peygamberimizin
zevcelerinden bahsedilmiş olmasıdır.
Biz bu görüşün yanlış olduğunu çok basit bir noktaya değinerek izah etmek
istiyoruz. Bildiğimiz gibi Arap gramerinde müzekker (erkek) ve müennes (bayan)
zamirleri vardır. Yani Arapça da erkeğe ve kadına aynı zamirle hitap edilmez.
“Kum” erkekler için, “Kunne” kadınlar için kullanılır. Dikkat ederseniz
ayetteki kelimelerin sonunda erkeklere mi yoksa kadınlara mı hitap edildiğini
görürsünüz. Gördüğümüz gibi ayetin “Enkum” ve “Yutahhirakum” kelimelerinin
sonunda açıkça erkeklere hitap için kullanılan “Kum” kelimesi gelmiştir.
Dolayısıyla kadınlara hitap edilmediği gayet açık ve nettir. Burada akla şöyle
bir soru gelebilir:
Eğer ehlibeyt, Peygamberimizin
zevceleri değilse o halde neden Allah-u Teâlâ Peygamberimizin eşlerine hitap
ettiği bir ayetin tam ortasında ehlibeytten bahsetmiş? Bu soruya Allame
Tabatabayi (r.a) şöyle cevap vermiştir:
Bu ayette ehlibeyte hitap edilen bölümün aynı ayet içerisinde nazil
olduğuna dair bir delil yoktur. Rivayetlerden anlaşıldığı üzere bu bölüm ayrı
olarak nazil olmuş ancak Kuran’ı Kerim’in toplatılması zamanında Ahzab 33.
ayete yerleştirilmiştir. Bu ayette olduğu gibi diğer bazı ayetlerde de bu
duruma rastlanmaktadır. Yani önceki ayetle sonraki ayetin bağlantısı
kopmaktadır. Bununda sebebi dediğimiz gibi Kuran’ın toplatılması sırasında olan
bir durumdur.
Evet, ehlibeyt (a.s), Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin
(a.s)’dır. Ümmü Seleme (r.a)’dan şöyle rivayet olmuştur:
“Tethir ayeti benim evimde nazil oldu. Bu ayet nazil olduğu sırada evde
Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Allah Resulü abasını çıkararak onların
üzerine çekti ve şöyle buyurdu:
“Bunlar benim ehlibeytimdir…”
Taberi, Fahri Razi ve birçok İslam âlimi bu olayı şöyle rivayet eder:
Peygamber (s.a.a), Ümmü Seleme’nin evinde bulunduğu bir sırada bu ayeti
kerime nazil olmuştur. Peygamber efendimiz (s.a.a), Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma,
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (a.s)’ı abanın altında biraraya topladıktan sonra
şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Kötülüğü bunlardan uzak kıl ve
bunları tam bir temizlikle tertemiz kıl.”
Bu sırada Peygamber efendimiz (s.a.a)’in eşi Ümmü Seleme şöyle dedi:
Ya Resulallah! Ben de Ehl-i Beytten miyim? Peygamber efendimiz (s.a.a)
şöyle cevap buyurdular:
“Sen, hayır üzeresin fakat Ehl-i Beytten değilsin.”
Bu rivayetleri nakleden kaynaklardan bazıları şunlardır:
r Tefsiri Kebir / Fahri Razi
C.25 S.209
r Tefsiri Keşşaf / Zemahşeri
C.1 S.369 (Âli İmran süresinin 61. ayetinin açıklamasında geçer)
r Durr’ul Mensur / Suyuti C.5
S.215
r Şevahid’ut Tenzil / Hafız
Hesekani C.2 S.56 ve 31
r Mecme-uz Zevaid / Heysemi
C.9 S.169
r Müstedreki Hâkim C.3
S.133.146.172 ve C.2 S.416
¬
وَقِفُوهُمْ
إِنَّهُم
مَّسْئُولُونَ
13- Durdurun onları; çünkü onlar
sorguya çekileceklerdir. (Saffat; 24)
Ebi Said Hudri’den şöyle nakledilmiştir:
Allah Resulü bu ayetin açıklamasında şöyle buyurdu:
“O gün sorulacak şey, Ali İbni Ebi Talib’in velayetidir.”
İbni Abbas bu ayet hakkında şöyle demiştir:
“Ali İbni Ebi Talib’in velayeti sorulacaktır.”
Bu rivayeti nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
rSevaik’ul Muhrika S.89
r Lisan’ul Mizan C.4 S.211
r Tezkiret’ul Hevas S.21
rMenakıb’ı Harezmî 17.Bölüm
S.195
r Mizan’ul İtidal / Zehebi C.3
S.118
r Şevahid’ut Tenzil C.2 S.106
ve …
¬
ذَلِكَ
الَّذِي
يُبَشِّرُ
اللَّهُ
عِبَادَهُ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
قُل لَّا
أَسْأَلُكُمْ
عَلَيْهِ أَجْراً
إِلَّا الْمَوَدَّةَ
فِي
الْقُرْبَى
وَمَن يَقْتَرِفْ
حَسَنَةً
نَّزِدْ لَهُ
فِيهَا حُسْناً
إِنَّ
اللَّهَ
غَفُورٌ
شَكُورٌ
Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir:
Peygamber efendimizin Medine’ye geldiği ve İslam’ın temellerinin
sağlamlaştığı dönemde, Ensar’dan olan ashap kendi aralarında Allah Resulü’nün
yanına gidip can ve başla onun her türlü maddi sıkıntılarında yanında
olacaklarını söylemeğe ve çektiği zahmetler karşılığında Peygamberimiz için ne
yapabileceklerini sormaya karar verdiler. Bu konuyu Peygambere açtıklarında
Şura suresinin 23. ayeti nazil oldu. Allah şöyle emrediyordu:
De ki: “Ben buna karşılık sizden, yakınlarımı (Ehl-i beytimi) sevmekten
başka bir ücret istemiyorum.”
Sonra Peygamber efendimiz, yakınlarının sevgisi konusunda insanlara
nasihatte bulundu.[1]
Ayette geçen “yakınların” kimler olduğuna da değinecek olursak:
Ahmet İbni Hanbel, Fezail’us Sahabe adlı kitabında şu rivayeti
nakletmiştir:
Şura Suresi’nin 23. ayeti nazil olduğunda ashap, Peygamber efendimize
gelerek:
Ya Resulallah! Sevgileri bize vacip olan yakınların kimlerdir? Diye
sordular. Allah Resulü şöyle cevap verdi:
“Yakınlarım Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’dir” Peygamber efendimiz bu
sözünü üç kez tekrarladı.
Peygamberimizin yakınlarının (Ehlibeytinin) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin
(a.s) olduğuna dair birçok rivayet vardır. Daha fazla bilgi için aşağıdaki
kitaplara müracaat edebilirsiniz:
r Tefsir-i Keşşaf \ Zemehşeri
C.4 S.219
r Tefsir-i Beyzavi C.2 S.362
r Tefsir-i İbni Kesir C.4
S.112
r Yenabi’ul Mevedde 32. Bölüm
S.123–444
r Menakibu Ali (a.s) –İbni
Meğazili- S.307 Hadis 352
r Şevahid’ut Tenzil C.2 S.130
Hadis 822
¬
مَرَجَ
الْبَحْرَيْنِ
يَلْتَقِيَانِ،
بَيْنَهُمَا
بَرْزَخٌ لَّا
يَبْغِيَانِ...
يَخْرُجُ
مِنْهُمَا
اللُّؤْلُؤُ
وَالْمَرْجَانُ
İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: “İki deniz, Ali ve Fatıma’dır.
Aralarındaki perde Peygamberimizdir. İnci ile Mercan ise Hasan ve Hüseyin
(a.s)’dır.”
Bu rivayeti nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
r Durr’ul Mensur C.6 S.158
r Şevahid’ut Tenzil C.2 S.209
Hadis.919
r Tefsiri Se’lebi C.4 S.289
r Maktel’ul Hüseyin / Harezmî
S.112
r Kenz’ul Fevaid S.366
¬
وَالسَّابِقُونَ
السَّابِقُونَ
16- (Üçüncü grup, hayırda) öne
geçenler, öncülerdir (Vakıa; 10).
Nur’us Segaleyn ve El-Mizan tefsirinde İbni Abbas’tan şöyle rivayet
edilir:
Allah Resulüne bu ayeti sorduğumda bana şöyle dedi:
“Cebrail dedi ki: Onlar, Ali ve taraftarlarıdır. Allah’a ve cennete
yakınlık konusunda öndedirler.”
Bazı tefsirlerde İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilir:
Bu ümmetin önde geleni Ali İbni Ebi Talip’tir. Allah Resulü ile ilk namaz
kılan Ali’dir. Bu ayet de Ali İbni Ebi Talip hakkında nazil olmuştur.
Bu rivayeti nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
r Durr’ul Mensur / Suyuti C.6
S.171
r Mizan’ul İtidal / Zehebi C.1
S.536 Hadis 2003
r İstiab / İbni Ömer Yusuf
İbni Abdullah C.3 S.1090 Hadis 1855
r Tezkiret’ul Hevas 2. Bölüm
S.21
r Mecme’ul Kebir / Teberani
C.3 S.112
¬
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا نَاجَيْتُمُ
الرَّسُولَ
فَقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوَاكُمْ
صَدَقَةً ذَلِكَ
خَيْرٌ
لَّكُمْ
وَأَطْهَرُ
فَإِن لَّمْ
تَجِدُوا
فَإِنَّ
اللَّهَ
غَفُورٌ
رَّحِيمٌ
أَأَشْفَقْتُمْ
أَن
تُقَدِّمُوا
بَيْنَ يَدَيْ
نَجْوَاكُمْ
صَدَقَاتٍ
فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا
وَتَابَ
اللَّهُ
عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا
الصَّلَاةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ
وَأَطِيعُوا اللَّهَ
وَرَسُولَهُ
وَاللَّهُ
خَبِيرٌ بِمَا
تَعْمَلُونَ
Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz mu? Mademki
yapmadınız, Allah da sizin tövbenizi kabul etti; şu halde namaz kılın, zekât
verin, Allah’a ve Peygamber’ine itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır
(Mücadele; 13).
Hz. Ali (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın kitabında bir ayet var ki benden önce ve benden sonra bir kişi
bile ona amel etmemiştir ve etmeyecek. Bir dinarım vardı, onu bozarak on dirhem
yaptım ve ne zaman peygamberimizle konuşmaya gitsem önce bir dirhemini sadaka
verirdim.”
İbni Abbas’tan şöyle nakledilmiştir:
“Bu ayete Ali’den başkası amel etmemiştir…”
Bu rivayetleri nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
r Tefsiri Fahri Razi C.29
S.271
r Tefsiri İbni Kesir C.4 S.326
r Tefsiri Beyzavi C.2 S.476
r Esbab’un Nuzul / Vahidi
S.308
¬
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
تُوبُوا إِلَى
اللَّهِ
تَوْبَةً
نَّصُوحاً
عَسَى رَبُّكُمْ
أَن
يُكَفِّرَ
عَنكُمْ
سَيِّئَاتِكُمْ
وَيُدْخِلَكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي مِن
تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ
يَوْمَ لَا
يُخْزِي
اللَّهُ النَّبِيَّ
وَالَّذِينَ
آمَنُوا
مَعَهُ نُورُهُمْ
يَسْعَى
بَيْنَ
أَيْدِيهِمْ
وَبِأَيْمَانِهِمْ
يَقُولُونَ
رَبَّنَا أَتْمِمْ
لَنَا
نُورَنَا
وَاغْفِرْ
لَنَا إِنَّكَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ
İbni Abbas, Tahrim suresinin 8.
ayetini okuduktan sonra şöyle dedi:
“Peygambere iman edenlerden kasıt, Ali ve takipçileridir.”
Bu rivayeti nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
r Ma Nezele Minel Kuran Fi Ali
(a.s)-Hafızı Ebi Neim Esbehani- Ayetin açıklamasında…
r Cem’ul Cevami’us –Suyuti-
C.2 S.155’de bu rivayeti nakletmişlerdir.
¬
إِنَّ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
أُوْلَئِكَ
هُمْ خَيْرُ
الْبَرِيَّةِ
Taberi tefsirinde ve Ğayet-ul Meram kitabı 94. babında İbni Ebil
Carut’un, Muhammed b. Ali’den, o da Hz. Ali (a.s)’dan ve o da Peygamber
efendimiz (s.a.a)’den şöyle nakletmiştir:
“Bu ayet, Ali ve onun Şiaları hakkında nazil olmuştur.”
¬
ثُمَّ
لَتُسْأَلُنَّ
يَوْمَئِذٍ
عَنِ النَّعِيمِ
20- Sonra o gün nimetlerden muhakkak
sorulacaksınız (Tekasür; 8).
İmam Cafer-i Sadık (a.s), Tekasur suresinin 8. ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur:
“Kıyamet gününde sorulacak olan nimetten maksat, Ali İbni Ebi Talip’in
velayetidir.”
Bu rivayeti nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
r Ma Nezele Minel Kuran Fi Ali
(a.s) -Hafız Ebi Neim Esbehani- Bu ayetin açıklamasında…
r Şevahid’ut Tenzil- Hafızı
Hesekani- C.2 S.368’de bu rivayeti nakletmiştir.
وَالْعَادِيَاتِ
ضَبْحًا *
فَالْمُورِيَاتِ
قَدْحًا *
فَالْمُغِيرَاتِ
صُبْحًا *
فَأَثَرْنَ
بِهِ نَقْعًا
* فَوَسَطْنَ
بِهِ جَمْعًا
21- “Andolsun nefesleriyle
ses çıkararak soluk soluğa koşan atlara,
(Tırnaklarıyla) ateş çıkaranlara,
Sabah vakti baskın yapanlara,
Derken her yanı, toza dumana boğanlara,
Derken düşman topluluğunun tam ortasına dalanlara” (Adiyât; 1-5).
Yüce Allah bu surede silsile gazvesinde atlara ve savaşçılara yemin
içmektedir. Arap kavimlerinden bir grup, Peygamber (s.a.a)’e ani bir saldırı
için, Remle vâdisinde toplandılar. Peygamber (s.a.a) ashabına:
“Bunların karşısında kim duracak” diye buyurdular.
Ehl-i Suffe’den bir grup, kalkarak:
-Biz duracağız Ey Allah Resulü! Dediler.
Resulullah onların arasında kura çekti.
Bu kuradan sekiz kişi ve diğerlerinden de birkaç kişinin ismi çıktı.
Peygamber efendimiz (s.a.a), Ebu Bekir’e savaşmak üzere Ben-i Selime doğru hareket
etmesini emretti. İslam birlikleri vâdide düşmanla karşılaştılar. Onlar
Müslümanları bozguna uğrattılar ve bir kısım Müslüman’ı da öldürdüler ve bu
birliğin sancaktarı olan birinci halife Ebu Bekir’de kaçarak canını kurtardı.
Sonra Resulullah (s.a.a), sancağı ikinci halife Ömer’e verdi. O da
yenilgiye uğradı. Peygamber (s.a.a) bu duruma çok üzülüyordu. Daha sonra Amr b.
Ass “Beni gönder ya Resulallah!” dedi. Resulullah (s.a.a) onun isteğini geri
çevirmeyerek Müslüman birliklerini onunla gönderdi. Onun komutasında bulunan
Müslüman birlikleri yine bu seferde düşman tarafından bozguna uğratıldılar ve
Amr b. As’ın beraberindeki bir kısım Müslüman da öldürüldü.
Peygamber efendimiz (s.a.a) birkaç gün hiçbir şey söylemeden sükûneti
seçti. Bu sırada da düşmana beddua
ediyordu. Sonra Emiru’l-Müminin Ali (a.s)’ı yanına çağırdı ve İslam sancağını
onun güçlü ellerine teslim ederek uğurladı. Onun hakkında hayır dua da bulundu.
Bu Müslüman birliğinde daha önceleri muzaffer olmadan geri dönen; Ebu
Bekir, Ömer ve Amr b. As da vardı. Hz. Ali (a.s) komutasındaki İslam birlikleri
geceleri yol alıp, gündüzleri pusuda bekliyorlardı. Sonunda düşmanla
karşılaşacakları vâdinin önüne geldiler. Amr b. As, ikinci halife Ömer’e;
-“Bu vâdi bizim için Beni Selim’den daha tehlikeli yırtıcı hayvanlar ve
kurtlarla dolu. En doğrusu vâdiye üsten girmektir.” Diyerek, Müslümanların
savaş taktiğini değiştirmek istiyordu. Amr b. As, bu isteğini ikinci halife
yoluyla Emir’el Müminin Hz. Ali (a.s)’a ulaştırmak istediğinde, birinci halife
Ebu Bekir araya girerek onun düşüncesini Hz. Ali (a.s)’a aktardı. Hz. Ali (a.s)
bu düşüncenin doğru olmadığını bildiğinden bu taktiği önemsemedi.
Sonra Hz. Ali (a.s)’ın büyük taktiği üzere sabah vakti, düşmana baskın
yapıldı ve böylece defalarca mağlup oldukları yerde bu defa yüzleri gülerek
İslam’ın galibiyet sancağını semalarda dalgalandırdılar. İşte bu sırada Adiyât
suresi nâzil oldu:
“Andolsun nefesleriyle ses çıkararak soluk soluğa koşan atlara,
(Tırnaklarıyla) ateş çıkaranlara, Sabah vakti baskın yapanlara,
Derken her yanı, toza dumana boğanlara,
Derken düşman topluluğunun tam ortasına dalanlara” (Adiyât; 1-5).
Peygamber (s.a.a) büyük bir sevinçle İmam (Ali (a.s)’ı karşıladı.
Emiru’l-Müminin attan indiğinde Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Eğer ümmetimden bazı grupların, Hıristiyanların Hz. İsa hakkında
dediklerini, senin hakkında da diyeceklerinden korkmasaydım, bugün senin
hakkında öyle sözler derdim ki bir grubun yanından geçtiğinde, (teberrük)
olarak senin ayağını bastığın toprağı alırlardı. (Atına) Bin! Allah ve Resulü
senden razıdır.”
Bu ayetlerin nüzul sebebi hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki
kaynaklara başvurabilirsiniz.
r Tefsir-i Ebu’l-Futuh Razi,
c.12, s.150
r Mecmeu’l-Beyan, c.10, s.528
r Biharu’l-Envar, c.21, s.66
¬
أَجَعَلْتُمْ
سِقَايَةَ
الْحَاجِّ
وَعِمَارَةَ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
كَمَنْ
ءَامَنَ بِاللَّهِ
وَالْيَوْمِ
الْآخِرِ
وَجَاهَدَ فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ لَا
يَسْتَوُونَ
عِنْدَ
اللَّهِ
وَاللَّهُ
لَا يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِمِينَ
Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir:
Talha b. Şeybe ve Abbas birbirlerine karşı övünmeye başlamışlardı. Zira
Talha şöyle diyordu:
-Ben Beytullah’a daha yakınım, çünkü anahtarı benim elimdedir.
Abbas ise, üstünlüğünü şu şekilde kanıtlamaya çalışıyordu:
-Ben daha yakınım. Zira ben hacılara su veriyorum.
Bunları duyan Ali (a.s) şöyle buyurdu:
“Halkın ilk imân edeni ve Allah yolunda en çok savaşanı benim.”
Yüce Allah da, İmam Ali (a.s)’ın
üstünlüğünü bildirmek için bu ayeti nâzil etti.
Bu ayetin nüzul sebebi hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kaynaklara
başvurabilirsiniz.
r Durru’l-Mensur, c.3, s.318
r Tefsir-i İbn-i Kesir, c.2,
s.241
r Tefsir-i Taberi, c.10, s.68
r Camiu’l-Usul, c.9, s.477
r Tefsiru’l-Kebir, c.16, s.10
r Vahidi, Esbabu’n-Nuzul,
s.139
¬
سَأَلَ
سَائِلٌ
بِعَذَابٍ
وَاقِعٍ
23- Bir isteyen, kesin gerçekleşecek
olan azabı istedi (Mearic; 1).
Salebi ve İbni Sebbağ gibi büyük İslam âlimleri, kitaplarında bu ayetin
nüzul sebebi hakkında şöyle demişlerdir:
Peygamber efendimiz (s.a.a), Zilhicce ayının 18. de Hz. Ali (a.s)’ı kendi
yerine halife tayin ederek şöyle buyurdu:
“Ben, kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”
Bu sırada bu haberi duyan Haris İbni Numan, Peygamber efendimizin yanına
gelerek şöyle dedi:
Bizi Allah’ın birliğine ve kendi Peygamberliğine çağırdın kabul ettik.
Namazı, zekâtı, haccı ve orucu emrettin biz de kabul ettik, fakat sen bununla
da yetinmeyerek amcaoğlun olan şu genci bizim önderimiz kıldın. Acaba bu senin
sözün müdür yoksa Allah’ın emri midir? Peygamber efendimiz şöyle buyurdular:
“Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın emridir.”
Bu cevabı alınca, Haris İbni Numan devesine doğru yöneldi ve kendi
kendine şöyle söylenmeğe başladı:
Ey Rabbim! Bu söylenenler doğruysa, gökten benim başıma taş yağdır veya
beni acı bir azaba uğrat.
Haris henüz devesine varmamıştı ki gökten başına düşen bir taşla, İlahi
azabı tatmış oldu. Böylece yukarıdaki zikrettiğimiz Mearic suresinin ilk ayeti
nazil oldu.
Bu ayetin nüzul sebebi hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki
kaynaklara başvurabilirsiniz.
r Fusulul Muhimme, s.26
r Kifayet’ul Hisam, s.488
¬
يُوفُونَ
بِالنَّذْرِ
وَيَخَافُونَ
يَوْماً
كَانَ
شَرُّهُ
مُسْتَطِيراً.
وَيُطْعِمُونَ
الطَّعَامَ
عَلَى
حُبِّهِ
مِسْكِيناً
وَيَتِيماً
وَأَسِيراً.
إِنَّمَا
نُطْعِمُكُمْ
لِوَجْهِ
اللَّهِ لَا
نُرِيدُ مِنكُمْ
جَزَاء وَلَا
شُكُوراً
24- (Onlar) adaklarını yerine
getirir, kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.
Kendilerinin, ona sevgi (ve ihtiyaç) duymalarına rağmen yiyeceği yoksula,
yetime ve esire yedirirler.
“Biz size, sadece Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve
teşekkür istemiyoruz…” (İnsan; 7-9)
İbni Abbas şöyle rivayet eder:
Bir gün İmam Hasan (a.s) ile İmam Hüseyin (a.s) hastalanmışlardı.
Peygamber efendimiz bir grup sahabe ile onların ziyaretine gelmişti. Peygamber
efendimiz, İmam Ali (a.s)’a dönerek şöyle buyurdular:
“Ey Ali! Bu çocukların iyileşmesi için nezir edecek olursan pek iyi
olur.”
Peygamber efendimiz (s.a.a)’in tavsiyesi üzere İmam Ali (a.s), Hz. Zehra
ve hizmetçileri Fizze üç gün oruç nezirinde bulundular. Yine bazı rivayetlerde
buna İmam Hasan (a.s) ile İmam Hüseyin (a.s)’ın da katıldığı geçmektedir. Çok
geçmeden her iki Peygamber torunu sağlıklarına kavuştular. Fakat maddi yönden
sıkıntı içinde olan İmam Ali (a.s) birisinden üç kilo arpa borç aldı ve onu Hz.
Zehra (s.a)’ya teslim etti. Böylece bütün aile fertleri ve Hz. Fizze o gün için
oruç tuttular. Hz. Zehra elinde bulunan arpanın üçte birini iftar için ekmek
yaparak pişirip hazırladı. İftar vakti yaklaştığında biri kapıyı çalarak:
Ey Muhammed Ehl-i Beyt’i! Size selam olsun, ben fakir bir Müslüman’ım,
bana yardım edin. Allah size Cennet yemeği versin, dedi.
Hz. Ali (a.s) ve ev halkının hepsi o akşam yemeklerini fakire verdiler ve
kendileri suyla iftar ettiler.
İkinci gün yine aynı vakitte bir yetim geldi ve onlar yemeklerinin
hepsini ona verdiler ve kendileri suyla oruçlarını açtılar.
Üçüncü gün de esir biri gelerek aynı talepte bulundu. Yine bütün ev halkı
o akşam ki yiyeceklerinin hepsini ona verdiler ve kendileri de o akşam
oruçlarını tekrar suyla açtılar.
İmam Ali (a.s) sabah vakti İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s)’ı da yanına
alarak Peygamber efendimiz (s.a.a)’in ziyaretine gittiler. Peygamber efendimiz
(s.a.a) onların solgun ve bitkin hallerini gördüğünde çok üzüldü. Torunlarının
ellerinden tutarak kızı Hz. Zehra (s.a)’ın evine doğru yola koyuldu. Eve
geldiğinde kızını ibadet mihrabında gördü ve onun da bitkinliği yüzünden
okunuyordu. Bu durum Peygamber efendimiz (s.a.a)’i çok etkilemişti. İşte bu
sırada Cebrail (a.s) İnsan Suresinin Ehl-i Beyt hakkındaki ayetlerini getirerek
Peygamber efendimiz (s.a.a)’i mutlu kıldı ve böyle bir hanedana sahip olduğu
için onu kutladı.
Allâme Emini “El Gadir” kitabında bu hadisi yazan Ehl-i Sünnet
âlimlerinden otuz dördünün ismini açıklamıştır. Dolaysıyla bu hadis Meşhur,
hatta Mutavatir haddine varmıştır.
Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler:
r El-Gadir, c.3 s.107
r İhkak’ul Hak, c.3 s.157
r Tefsir-i Numune, c.25 s.343
¬
فَتَلَقَّى
ءَادَمُ مِنْ
رَبِّهِ
كَلِمَاتٍ
فَتَابَ
عَلَيْهِ
إِنَّهُ هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّحِيمُ
İbn-i Abbas’tan şöyle rivâyet edilmiştir:
Resulullah’a, Âdem’in Rabbinden öğrenip tövbe ettiği kelimeleri sorunca:
“Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hürmetine bağışlanmasını istedi.
Sonra bağışlandı.” Diye buyurdu.
Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler:
r Tefsir-i Levvame, c.1, s.215
(Ömer b. Hattab’dan naklen)
r Durru’l-Mensur, c.1, s.60;
r Yenabiu’l-Mevedde, s.97;
r Menakıb-ı İbni Meğazili,
s.63;
r Mein Kâşifi,
Mearicun-Nubuvvet, s.9
¬
وَقُلْ
جَاء
الْحَقُّ
وَزَهَقَ
الْبَاطِلُ
إِنَّ
الْبَاطِلَ
كَانَ
زَهُوقاً
26- De ki: “Hak geldi batıl yok oldu.
Zaten batıl yok olucudur.” (İsra; 81)
İmam Bâgır (a.s), bu ayeti kerimenin açıklamasında şöyle buyurmuştur:
“Bizim Kaimimiz (Mehdi) kıyam edince batıl hükümetler yok olacaktır.”
Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler:
r Tefsir’i Numune, c.12, s.234
r Tefsir’i Nur-us Sakaleyn,
c.3 s.212-213
r El Mehdi, s.44
¬
وَلَقَدْ
كَتَبْنَا
فِي
الزَّبُورِ
مِن بَعْدِ
الذِّكْرِ
أَنَّ
الْأَرْضَ
يَرِثُهَا
عِبَادِيَ
الصَّالِحُونَ
İmam Muhammed Bâgır (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bunlar, ahir zamanda zuhur edecek olan Mehdi (a.s)’in ashabıdırlar.”
Mecme-ul Beyanın yazarı sonra şöyle devam ediyor:
Hz. Resulullah (s.a.a)’den şöyle nakledilmiştir:
“Eğer dünyanın ömründen bir gün dahi kalsa, Allah o günü, benim
Ehlibeyt’imden Salih bir kişiyi göndererek, yeryüzünün zulüm ve haksızlıkla
dolduğu gibi, adalet ve eşitlikle doldurmak üzere uzatır.”
Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler, Kummi Tefsirinin
1.cildinin 158.sayfasına başvurabilirler.
¬
وَعَدَ
اللَّهُ
الَّذِينَ
آمَنُوا
مِنكُمْ
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم
فِي
الْأَرْضِ كَمَا
اسْتَخْلَفَ
الَّذِينَ
مِن قَبْلِهِمْ
وَلَيُمَكِّنَنَّ
لَهُمْ
دِينَهُمُ الَّذِي
ارْتَضَى
لَهُمْ
وَلَيُبَدِّلَنَّهُم
مِّن بَعْدِ
خَوْفِهِمْ
أَمْناً
يَعْبُدُونَنِي
لَا
يُشْرِكُونَ
بِي شَيْئاً
وَمَن كَفَرَ
بَعْدَ
ذَلِكَ
فَأُوْلَئِكَ
هُمُ
الْفَاسِقُونَ
Meşhur müfessir Tabersi, bu ayetin tefsirinde İmamlardan şöyle
nakletmiştir:
“Şüphesiz bu ayet, Muhammed (s.a.a)’in torunu Mehdi hakkındadır.”
Yine bu konuda Peygamber efendimiz (s.a.a)’in şöyle buyurduğu birçok
müfessir tarafından nakledilmiştir:
“Eğer dünyanın ömründen bir gün dahi kalsa, Allah o günü, benim
Ehlibeyt’imden Salih bir kişiyi göndererek, yeryüzünün zulüm ve haksızlıkla
dolduğu gibi, adalet ve eşitlikle doldurmak üzere uzatır.”
Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki kitaplara
başvurabilirler:
r Muntehab-ul Eser, s.247
r Mecma-ul Beyan, c.4 s.152
r Tefsir’i Numune, c.14 s.531
r Kurtub’i Tefsiri, c.7 s.4292
¬
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
ءَامَنُوا
مَنْ يَرْتَدَّ
مِنْكُمْ
عَنْ دِينِهِ
فَسَوْفَ يَأْتِي
اللَّهُ
بِقَوْمٍ
يُحِبُّهُمْ
وَيُحِبُّونَهُ
أَذِلَّةٍ
عَلَى
الْمُؤْمِنِينَ
أَعِزَّةٍ
عَلَى
الْكَافِرِينَ
يُجَاهِدُونَ
فِي سَبِيلِ
اللَّهِ
وَلَا يَخَافُونَ
لَوْمَةَ
لَائِمٍ.
Gaybet-i Numani kitabının yazarı Muhammed b. İbrahim, kitabında Süleyman
b. İcli’den, o da İmam Sadık (a.s)’dan
şöyle nakleder:
“Şüphesiz Mehdi’nin, bunu yapacak olan dost ve yardımcıları vardır. Bütün
insanlar ortadan kalkmış olsalar bile, Allah Teâlâ onun yardımcılarını
getirecektir. Bu ayette sözü edilen topluluk işte onlardır.”
¬
وَقَاتِلُوهُمْ
حَتَّى لَا
تَكُونَ
فِتْنَةٌ
وَيَكُونَ
الدِّينُ
كُلُّهُ
لِلَّهِ فَإِنِ
انْتَهَوْا
فَإِنَّ
اللَّهَ
بِمَا يَعْمَلُونَ
بَصِيرٌ
Alusi (Ruh-ul Meani) ve diğer tefsir kitapları, bu ayeti kerime hakkında
İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakletmişlerdir:
“Bu ayetin son tevil’i ve tefsiri henüz gerçekleşmemiştir. Bizim kıyam
eden Kaimimiz (Mehdi) gelince, bu ayetin tevil ve tefsiri açığa kavuşacaktır.
Andolsun ki, o zaman Muhammed (s.a.a)’in dini, gecenin her yeri kaplayan huzuru
gibi bütün yeryüzünü huzuruyla kaplayacaktır ve yeryüzünde ne bir müşrik ne de bir
putperest kalacaktır.”
Bu rivayeti nakleden bazı kaynaklar şunlardır:
r Tefsiri Numune. C.7 S.
166–167
r Mecme’ul Beyan Tefsiri. C.5,
S.25
r Kurtubi C.7, S.4692
¬
يُرِيدُونَ
أَنْ
يُطْفِئُوا
نُورَ اللَّهِ
بِأَفْوَاهِهِمْ
وَيَأْبَى
اللَّهُ إِلَّا
أَنْ يُتِمَّ
نُورَهُ
وَلَوْ
كَرِهَ
الْكَافِرُونَ.
هُوَ الَّذِي
أَرْسَلَ
رَسُولَهُ
بِالْهُدَى
وَدِينِ
الْحَقِّ
لِيُظْهِرَهُ
عَلَى الدِّينِ
كُلِّهِ
وَلَوْ
كَرِهَ
الْمُشْرِكُونَ.
Allah’a ortak koşanlar istemese de, hak dini bütün dinlerden üstün kılmak
için, Peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur (Tövbe;33).
Şeyh Saduk, Ebu Besir’den, İmam Sadık (a.s)’ın şöyle naklettiğini rivayet
etmiştir:
“Allah’a andolsun ki, bu ayette vaat edilen henüz gerçekleşmemiştir; Kaim
(Hz. Mehdi) zuhur edinceye kadar da bu gerçekleşecek değildir. Kaim zuhur
ettiğinde, onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak hiçbir kâfir ve
müşrik kalmayacaktır. Kâfir veya müşrik olan bir kimse, taşın içine de girecek
olsa, o taş dile gelip: “Ey mümin! İçimde bir kâfir var, beni kır ve onu öldür”
diyecektir.”
Bu rivayet ve benzerlerinin kaynakları şöyledir.
r Kemal-ud Din ve Tamam-un
Nime, c.2, s.670.
r Bihar-ul Envar, c.13, s.136
-137
Kitabımızın sonuna geldiğimiz şu son satırlarımızda İmam Ali (a.s)’ın
yüce makamı hakkında şöylenmiş güzel bir şiirle kelamımızı noktalıyor,
sizlerden âcizane dualarınızda bizleri de yâd etmenizi temenni ediyoruz.
Ne Güzel Söylenmiş Miski Emberle Süslenmiş Bu Sözler
عَلِيٌّ
حُبُهُ
جُنّةَ ***
قَسِيمُ
النارِ
والجَنّة
وَصِيّ
المُصطَفى
حَقاً ***
إمامُ الإنسِ
والجنّة
Hubbu Aliyyin cunne; Ali’nin sevgisi siperdir
Kasiymun nari vel cenne; Cennet ve cehennemi ayırandır
vesiyyul Mustafa hakken;
Mustafa’nın hakk vasisi
imamul insi vel cine; insan ve
cinlerin imamı.
يا أهل بيت
المصطفى
النبي * خصصتم
بالولد الزكي
إن اسمه
من شامخ علي *
علي اشتق من
العلي
Ya Ehlebeyt'il Mustafa'n Nebiyyi; Ey Mustafa nebinin ev halkı
Husistum bil-velediz zekiyyi; tertemiz bir evlat size mahsus oldu
İnne ismehu min şâmih Aliyyi; şüphesiz ismi yüceden geldi
Aliyyun uştekka minel Aliyyi; yüce Allah ona kendi adını verdi.