MUSTAFA'NIN MÜJDESİ

 

Şeyh  Ebi Cafer  İmadettin et-Tabari

 

 

  

 

Kitabın Orjinal Adı:

 

Bişârât'ül Mustafa Li-Şîet'ül Murtada

 

 

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM... 17

İKİNCİ BÖLÜM... 84

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM... 220

DÖRDÜNCÜ KISIM... 152

BEŞİNCİ KISIM... 216

ALTINCI BÖLÜM... 201

YEDİNCİ KISIM... 227

SEKİZİNCİ KISIM... 256

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

ÖNSÖZ:

Kur’ân-ı Kerim; insanlık tarihinin, peygamberlerin gönderilmesi ve ilâhî elçilerin görevlendirilmesi ile başladığını açıkça ifade eder. O peygamberler ki toplumları daha erdemli bir hayat tarzına, daha kâmil bir insanî varoluşa doğru yönlendirmeyi sürdürmüşlerdir. Bundan şu sonuç çıkarılabilir: İnsan topluluklarında peygamberlik güneşinin doğuşu, peygamberlerin ortaya çıkışı, insanlık tarihinin başlangıcı sayılır.

Yüce Allah (c.c.), Bakara Suresi 213. ayetinde şöyle buyuruyor: İnsanlar tek bir ümmetti. Allah (c.c.), müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o kitap verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah (c.c.), iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah (c.c.), dilediğini doğru yola iletir.

Yüce Allah’ın (c.c.) hikmeti ve rahmeti, insanlığı hidayet yoluna taşıyan peygamberlerin gönderilmesini gerekli kıldı. Öyle ki, bu peygamberlerin ilkelerini taşıdıkları hidayet yolu insanlığı içgüdü döneminden akıl dönemine; içgüdülere ve kaba kuvvete dayanan çatışma mantığından, dayanağı kanun olan düzen dönemine çıkardı. Böylece insanlık, peygamberler sayesinde biyolojik, hayvanî bir yapıdan çıkarak aklî ve ruhî bir aşamaya yükseldi. Bu yolla insanlar arası ilişkiler, maddî ilişkiler düzeyini aşarak manevî ilişkiler düzeyine yükseldi.

Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiği üzere birçok peygamberin ümmetinden uzaklaşması veya şehadetinden sonra ümmetleri yeniden batıla müptela olmuşlardır. Yüce Allah (c.c.) peygamber efendimizin (s.a.a) ümmetinin batıla müptela olmaması için, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) dini kemale erdiren son emanetinde de vahyettiği üzere, insanlar arasında iki ağır emanet bırakmıştır. Bunlar: yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve yüce Allah (c.c) tarafından imamet, velayet ve halifelik makamına tayin edilmiş Peygamber efendimizin (s.a.a) seçkin Ehlibeyt’idir (a.s).

Ümmetin Dünya ve ahiret kurtuluşunun tek yolu, Kur’an’ı Natık İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyt’e (a.s) sımsıkı bağlılıktan geçmektedir. İşte elinizde bulunan bu kitap, İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyt’e (a.s) sımsıkı bağlananların, Peygamber efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt’in (a.s) diliyle müjde niteliğindeki faziletlerinin Şeyh İmadettin Ebu Cafer tarafından derlendiği harika eserdir.


Yazarın hayatından bir kesit

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla

Kendisi Şeyh İmadettin Ebu Cafer Muhammed bin Ebi Kasım, Ali bin Muhammed bin Ali bin Rastım bin Yazdeban Taberi El Amuli El Kecci’dir1. Altıncı asırda yaşamış bu büyük alim İmamiye’nin en güvenilir fakihlerinden ve alimlerinden olup çok sayıda hadis nakletmiştir.

Kendisinden övgüyle bahseden alimler:

Şeyh Müntecebeddin kendi kaynaklarında şöyle söylemiştir: Şeyh İmadettin çok güvenilir büyük bir fakihtir kendisi Şeyh Ebu Ali bin Ebi Cafer Tusi ve Şeyh Kutubeddin Ebu Hasan Ravendi’nin yanında ders görmüştür.

Büyük alim Testeri de Mekabis kitabında şöyle söylemiştir: Taberi çok büyük bir muhaddis ve fakih aynı zamanda yüce bir ahlaka ve özelliklere sahiptir. Şeyh İmadettin İslam’ı yayan İmamiye’nin mercilerindendir. Kendisi Ebu Cafer veya Ebu Kasım Muhammed bin Ebi Kasım Ali bin Muhammed bin Ali Taberi El Amuli El Kecci’dir. Allah onun makamını yüceltip cennet ehlinden eylesin.

Büyük muhaddis Nuri Müstedrek adlı kitabından kendisinden şöyle bahsetmiştir: Şeyh İmadettin Ebi Cafer Muhammed bin Ebi Kasım Ali bin Muhammed bin Ali Taberi El Amuli El Kecci çok büyük alim fakih ve asil bir şahsiyetti.

Doğumu:

Maalesef birçok İslam aliminin doğum tarihi tam olarak kayıt altına alınmadığı gibi bu değerli alimin de doğum tarihi tam olarak kayıt altına alınmamıştır ancak hocalarından ve hadis naklettiği alimlerden anlaşılan beşinci asrın sonlarında doğmuştur. Hocalarından naklettiği ve öğrencilerinin de kendisinden naklettiği rivayetler onu uzun bir ömür yaşadığını göstermektedir. Kendisinden nakledilen rivayetlerin hicretin beş yüz üç ila beş yüz elli üç arasında olduğu ve hicretin beş yüz elli üç tarihinde şeyh Muhammed bin Cafer El Meşhedi kendi kitabında rivayet nakletmiştir. Naklettiği kitapta şöyle söylemiştir: Büyük alim Şeyh İmadettin Muhammed bin Ebi Kasım Taberi ile yaptığımız ilmi sohbetlerde hicretin beş yüz elli üç yılında İmam Ali’nin (a.s) makamında…

Ülke ve şehirlere yaptığı seyahatler:

Tarih kitaplarında yazarın farklı ülke ve şehirlere yaptığı seyahatlerden bahsedilmemiştir ancak alimlerden naklettiği rivayetlerden hicretin beş yüz sekiz ila beş yüz dokuz yılında Amil kentinde, hicretin beş yüz onun da Rey kentinde bulunup daha sonra mukaddes Necef kentine gittiği ve hicretin beş yüz on iki ila beş yüz yirmi yılında Küfe şehrini iki defa ziyaret ettiği ve oradaki alimlerden bazı


1              Kecci: Taberistan da bir kasaba


rivayetler naklettiği daha sonra Necef şehrine bir daha döndüğü ve hicretin beş yüz on sekiz yılına kadar kaldığı daha sonra da hicretin beş yüz yirmi yılında kendi vatanı olan Amile döndüğü, bir süre orada kaldıktan sonra hicretin beş yüz yirmi dört yılında naklettiği rivayetlerden Nişabur’a gittiği anlaşılmaktadır. Yazarın öğrencisinin naklettiği rivayetlerden hicretin beş yüz elli üç yılında Necef şehrinde ikame ettiği anlaşılmaktadır. Bazı tarihi kaynaklarda Necef’ten Hille kentine de ziyarette bulunduğu da aşikardır. Ünlü tarihçi İsfendiyar Taberistan tarihi kaynağında yazar hakkında şöyle nakletmiştir:

Dindar zahit ve büyük Ehlibeyt alimini Emir Verram bin Ebi Firas Hille kentine davet etmiş ve davete icap edip orada iki yıl kalmıştır. Hille’de kaldığı iki yıl zarfında Hille’nin emiri masrafları için kendisine her yıl bin dinar vermiştir. Bu süre içinde Şia Bağdat, Küfe ve birçok mıntıkadan alimin yanına teşrif edip ilim tahsil ediyor ve kendisinden rivayet naklediyordu. Şehrin valisi olan Verram’ın oğlu, büyük alim İmat Taberi’nin kızıyla evlenmiştir. Bu evlilikten çok değerli bir evlatları dünyaya gelmiştir. Aldığı eğitim ve üstün ahlakı dolayısıyla kısa bir zamanda halk arasında ünlenmiş ve halife Nasırıddin’in dostlarından olmuştur. Bende bu değerli genci müşahede edenlerdenim2.

Rivayetlerinde dayandığı hocaları ve şeyhleri:

1-           Hicretin dört yüz altmış yılında vefat eden Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi3.

2-           Ebu Cafer Muhammed’in oğlu büyük fakih Ebu Ali Hasan bin Ebi Cafer Muhammed bin Ali Tusi. Şeyh İmat hicretin beş yüz on bir yılı Cimaz El evvel ve El ahir Recep ve Şaban aylarında İmam Ali’nin (a.s) makamında kendisinden hadis eğitimi almıştır.

3-           Sahife Saccadiye’nin ravisi Şeyh Tusi’nin damadı ve İmam Ali (a.s) makamının haznedarı şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar’dan hicretin beş yüz on iki yılı Şevval Zilkade aylarında ve hicretin beş yüz on altı yılın Rabi El evvel ayında İmam Ali’nin (a.s) makamında hadis okumaları yapmışlardır.

4-           Büyük alim zahit abit Haseke diyarında Müntecebeddin’in dedesi olarak bilinen Şemseddin Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Hasan hicretin beş yüz on yılında Rey şehrinde kendisine icazet vermiştir.

5-           Hicretin beş yüz sekiz ila beş yüz dokuz yılında Amil mıntıkasında büyük alim zahit abit Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin bin Abdullah El Cuni Taberi’den hadis dersi almıştır.

6-           Nişabur kentinde hicretin beş yüz yirmi dört yılı Zilkade ayında büyük alim Ebu Cafer Muhammed bin Ebi Hasan Ali bin Abdussamet bin Muhammed Temimi’den ders almıştır.


2              Tarihi Taberistan s. 130

3              Allame Meclisi Bihar c. 110 s. 46

 

 

 


7-            Hicretin beş yüz on ve beş yüz on altı yılı Sefer ayında Rey kenti Zemeheran yolunda bulunan Garbi mescidinde büyük alim Ebu Necim Muhammed bin Abdulvehhab bin İsa Semman Razi’yle ilmi okumalar gerçekleştirmiştir.

8-            Hicretin beş yüz on iki ila beş yüz on altı yılı Zilhicce ayında Zeydi olan Şerif Ebu Bereket Amr bin İbrahim bin Muhammed bin Hamza El Alevi’den Küfe Mescidinde ilmi dersler almıştır.

9-            Hicretin beş yüz on altı yılı Sefer ayında İmam Ali’nin makamında şeyh Ebu El Beka İbrahim bin Hüseyin bin İbrahim Rika El Basri tarafından ders görmüştür.

10-         Hicretin beş yüz on altı yılı Zilkade ayında Ebu Galip Said bin Muhammed bin Ahmed Sakafi’den icazet almıştır.

11-         Hicretin beş yüz on altı yılı Muharrem ayında İmam Ali’nin (a.s) makamında büyük edebiyatçı şeyh Ebu Ali Muhammed bin Ali bin Karuş Temimi’den ders görmüştür.

12-         Hicretin beş yüz on yedi yılı zilkade ayında Hadka Razi olarak tanınan Ebu Muhammed Cebbar bin Ali bin Cafer’den eğitim almıştır.

13-         Hicretin beş yüz yirmi yılı Rabi El evvel ayında Amil’de Nasır El Hakk’ın mezarı yanında büyük fakih Ebu İshak İsmail bin Ebi Kasım bin Ahmet Deylemi’den rivayet nakletmiştir.

14-         Babası Fakih Ali bin Muhammed bin Ali’dir.

15-         Ebu Yakazan Ammar bin Yasir.

16-         Ebu Kasım Sad bin Ammar bin Yasir. Ebu Yakazan’ın oğludur.

17-         Ebu Abdullah Hüseyin bin Ahmed bin Hayran El Bağdadi.

18-         İsmail bin Ebi Kasım bin Ahmed Ebu İshak El Amuli Deylemi.

19-         Şeyh Müfid Ebu El Vefa Abdul Cabbar bin Abdullah bin Ali El Mukırri.

Öğrencileri ve kendisinden rivayet nakledenler:

1-            Hicretin beş yüz yetmiş üç yılında vefat eden büyük alim Fakih Kutubeddin Ebu Hüseyin Said bin Hibtullah Ravendi.

2-            Şeyh Arabi bin Müsafir Abadi El Hilli.

3-            Şemseddin Ebu Hasan Yahya bin Hasan bin Hüseyin bin Ali bin Muhammed bin Tarık Esed’i El Hilli.

4-            Meşhur mezar kitabının müellifi, büyük şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin


Cafer bin Ali bin Cafer El Meşhedi.

5-            Halkın savunucusu, üstün fazilet sahibi Şezan bin Cebrail bin İsmail bin Ebi Talib El Kummi.

6-            Sahife Saccadiye’nin ravisi yüce fazilet sahibi, Seyid Ebu Hasan Muhammed bin Hasan bin Ahmet bin Ali bin Muhammed bin Amr bin Yahya El Alevi.

7-            Serair kitabının yazarı, şeyh Fahrettin Ebu Abdullah Muhammed bin İdris El Hilli.

8-            Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Şehraşveb Servi El Meznedrani. 9-Liderlerin dayanağı, Hibtullah bin Ahmet bin Eyüp.

10-         Salih alim, Şeyh Hüseyin bin Muhammed Seravi.

11-         Büyük alim Fakih, Cemalettin Rıza bin Ahmet bin halife Caferi El Ademi.

12-         Büyük alim, Seyid Ebu El Fadail Rıza bin Ebi Tahir bin Hasan bin Manekedim El Hüseyni.

13-         Şerif Ebu Feth Muhammed bin Muhammed bin Caferi’ye Alevi’ye Tusi Hüseyni El Hairi.

14-         Seyid Şemseddin Ali bin Sabit bin Aside Seravi.

15-         Şeyh Ebu El Ferec Ali bin El İmam Kutubeddin Ravendi.

Değerli eserleri:

1-           Mustafa’nın Ali El Mürteza (a.s) Şia’sına müjdeleri. İbni Şehraşveb Mealim adlı kitabının yüz altıncı sayfasında bu kitabı müjdeler adında zikretmiştir. Bu kitap Ali (a.s) taraftarlarının yüce Allah katındaki makamlarını evliyanın kerametleri ve Allah katındaki faziletlerini içermektedir. Kitabın el yazması nüshalarının içeriği dört bölümden oluşmaktadır. Bundan dolayı büyük muhaddis Nuri kitabın dört bölümden daha fazla bölümlerde zikredilmesini garip görmüştür. Ancak eldeki veriler kitabın dört kısımdan daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Zira Seyid bin Tavus peygamber efendimizin ramazan ayı başlangıcında ve Şaban ayının sonunda okuduğu hutbesini bu kitaptan nakletmiştir. Ancak dört kısımdan oluşan el yazması nüshada bu hutbe yer almamaktadır. Aynı şekilde İbn-i Hacer Lisan El Mizan adlı kitabında şeyh Taberi’nin İsmail bin Ebi Kasım bin Ahmet Ebu İshak El Amuli Deylemi’den rivayet naklettiğini zikretmiştir. Ancak dört kısımdan oluşan nüshada bu raviden hadis nakledilmemiştir. Bu bilgileri teyit eden bir başka konu ise büyük ravi Hür El Amuli’nin kitabı andıktan sonra şöyle eklemesidir: Bu büyük kitap on yedi kısımdan oluşmaktadır. Seyid Havanesri Ravdat kitabında şeyh Ağa Bozorg Zeria kitabında Seyid Hoi Mucem Rical kitabında bu bilgiyi teyit etmişlerdir. Maalesef kitabın bazı kısımları kaybolmuş ve günümüze gelmemiştir. Günümüze kitabın sadece on bir kısım nakledilmiştir. İlgimi


çeken bir diğer konu ise, dört kısımda nakledilen rivayetlerin senetleri kâmil bir şekilde nakledilmiş ancak diğer kısımlarda rivayetler Mürsel bir şekilde senetleriyle birlikte zikredilmiştir. Bu üslup kitabı nakleden kişiden de kaynaklanmış olabilir.

2-           Şeyh Müntecebeddin’nin notlarında zikrettiği Hayırlı Vakitler Kitabı (kitap El Ferec fiy El Evkat).

3-           Ekinler hakkında şerhler (Şerh Mesail Zeria)

4-           Zühd ve Takva kitabı.

5-           Riyad adlı kitapta ise şöyle açıklama yapılmıştır: Misbah adlı eserin dördüncü cildinin özeti yanımızda bulunmaktadır. Bu kitaba sonradan yararlı bazı bilgiler eklenmiştir. Bu kitabın bazı konuları, kitabın yazarının Taberi’nin olduğuna işaret etmektedir. Başka bir ihtimal de Zühd ve Takva kitabının aynı kitap olduğu ihtimalidir.

Tahkikte (inceleme) izlediğim metot ile kitapta yaptığım tashih ve eklediğim notlar şöyledir:

1-            Kitapta tashih ve not eklemede iki nüshayı temel baz aldım.

Birincisi:

Hicretin bin üç yüz altmış dokuz yılında İmam Ali (a.s) makamı civarında mukaddes Necef kentinde basılan ve iki yüz doksan sayfadan ve on bir bölümden oluşan nüsha. Bu nüsha şeyh Muhammed Hasan El Cevahiri tarafından birçok nüshayla karşılaştırılmıştır. Ben bu nüshayı ‘ta’ harfiyle işaretlemeyi uygun gördüm.

İkincisi:

1-           Tahran kütüphanesinde mevcut el yazması nüshayı ‘mim’ harfiyle işaretledim.

2-           Şeyh Müfid ve şeyh Saduk’un kitaplarından metinde bulunan ve günümüzde birçok eserde yer alan rivayetleri kayıt altına aldım ve dipnotlarda yazdım.

3-           Allame Meclisi’nin Bihar El Envar kitabında nakledilmiş ve bu kitapta mevcut olan bütün hadisleri derledim ve dipnotta hadis rakamlarını yazdım.

4-           Elimden geldiğince kitapta mevcut rivayetleri diğer kitaplarda ve Bihar’da mevcut rivayetlerle karşılaştırdım. Böylece tahrifin oluşmaması için ravinin naklettiği rivayetlerin sıhhatini tespit ettim.

5-           Kitapta adı geçen birçok meşhur kişi ve alimin adlarını kayıt altına aldım.

6-           Kitaba son olarak Müstedrek kısmını ekleyerek tamamladım. Bu kısımda Seyid ikbalin naklettiğini ekledim.


 

Şeyh Abbas el-Kummî’nin Hayatı

1294/1877 yılında mukaddes Kum şehrinde dindar bir ailede dünyaya geldi. Çocukluğunu geçirdiği memleketinde İslâmî ilimler tahsiline başladı. İlköğreniminde Hacı Mirza Muhammed Erbab Kummî (ö. 1341/1923), Hacı Şeyh Ebulkasım Kummî (ö. 1353/1934) ve Hacı Seyyid Ahmed Tabatabaî Kummî’den (ö. 1334/1915) Arap edebiyatı, fıkıh ve fıkıh usulü dersleri aldı ve nestalik hattını Şeyh Muhammed Hüseyin Kummî’den meşk etti.1316/1898 yılında, eğitimine devam etmek üzere İmam Ali’nin (as) mezarı şeriflerinin bulunduğu Necef-i Eşref şehrine gitti. Mukaddes Necef şehrinde zamanının birçok âliminin derslerine katıldı. Ancak hadis ilmine fazlaca ilgi duyduğundan Muhaddis Nuri’nin mülazımı ve talebesi oldu ve ondan hiç ayrılmadı. Muhaddis Nuri ile Muhaddis Kummî arasındaki ilişki, üstad-talebe ilişkisinden çok irfandaki mürid-murad ilişkisine benziyordu. Şeyh Abbas Kummî, Muhaddis Nuri’nin birçok eserini birlikte istinsah etmiş, karşılaştırmış ve tashih etmişlerdir.

Şeyh Abbas Kummî, 1322/1904 yılında, Muhaddis Nuri’nin vefatından iki yıl sonra, memleketi Kum’a dönmek üzere Necef’ten ayrıldı. Yolda Hediyetü’z-zâirîn adlı kitabını tamamladı. Önce Kirmanşah’a geçti ve Irak’taki veba salgını sırasında kendisine bulaşan hastalıktan kurtuluncaya kadar burada kaldı. Tamamen iyileşince Kum’a gitti. Şeyh Abbas Kummî, Kum’da kitap yazdı, eski üstadlarının derslerine katıldı ve irşad faaliyetlerinde bulundu. Bu arada Seyyid Zekeriya Kazvinî’nin kızıyla evlendi; ancak bir süre sonra eşinden ayrılması icap etti. 1329/1911 yılında ikinci kez hacca müşerref oldu. Hac dönüşünde tekrar memleketine gitti.

Şeyh Abbas Kummî, 1341/1923 yılından itibaren Meşhed ulemasının ve talebelerin isteği üzerine Mirza Cafer Medresesi’nde perşembe ve cuma akşamları ahlak dersi vermeye başladı. Bu derslere binin üzerinde âlimin ve talebenin katıldığı rivayet edilir.

Rıza Han’ın İmam Rıza Asitanesi’ndeki Gevher Şad Camii’ne saldırısından sonra Şeyh Abbas Kummî, 1354/1935 yılında Necef-i Eşref ’e hicret etti ve ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Irak’ta kaldığı süre içerisinde yaz mevsiminde daha serin bölgeler olan Lübnan ve Suriye’ye yolculuk eden Şeyh Abbas Kummî, 1359/1941 yılında Irak- Suriye ilişkilerinin bozulmasından dolayı yaz mevsimini Necef’te geçirmek zorunda kaldı. Bu yüzden de önceden var olan hastalığı ağırlaştı ve 65 yaşında, 23 Zilhicce 1359 (22 Temmuz 1941) tarihinde ruhunu Hakk’a teslim etti.


 


 

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Hamd; tek, azim, ezeli, yüce, cömert, gizleyen, gözle görülmeyen, fikirle kapsanamayan yüce Allah’a (c.c.) mahsustur. O, öyle bir ilah ki; yakınlığıyla uzak, uzaklığıyla yakın, gizli ve aşikâr olanı bilentek ve münezzeh olandır. Onun ortağı olmadığına, Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) onun seçkin kulu ve peygamberi, yer gökyüzü ve arasında olan her şeyin kendisi ve ailesi hürmetine yaratıldığına ihlasla, yakinle ve imanla, şehadet ederim. Yüce Allah’ın (c.c.) salat ve selamı ona ve pak Ehlibeytine olsun.

Değerli okurlar;

Benim bu değerli kitabı yazmama vesile olan nedenlerden biri de, birçok kişi ve grubun kendini Şia olarak tanıtıp bu medresenin mertebelerini bilmemesi, saygınlığını ve hakkını vermemesidir. Akıllı bir insanın yanında bir şeyler varsa, akıl gereği yanında olanı çok iyi bilmesi gerekir. Zira yanındaki şey eğer değerliyse ancak onu iyi bildikten sonra ona hak ettiği değeri verir ve ona zarar verecek şeylerden koruyabilir. Ben Şia’nın makamını ve derecelerini; Ehlibeyt dostlarının Allah (c.c.) katındaki değeri, katındaki sevabı ve yüce makamları hakkında ki yazılanları topladım. Böylece kitabı okuyan Ehlibeyt dostu; elinin altında mevcut olan ilmin farkında olsun ve ona göre amel etsin, farzları yerine getirsin, kitaptan yararlandıkça da bana hayırlı duada bulunsun. Kitaba; İmam Ali (a.s) Mürteza’nın (a.s) Şialarına Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) müjdesi adını verdim. Kitapta ancak güvenilir, değerli, büyük âlimlerden; senetli hadis ve rivayetleri naklettim. Bu çalışmayla arzuladığım ancak yüce Allah’ın (c.c.) rızası ve kitaba bakıp ondan yararlananların duası, kulları arasında en üstün kılınan resulü ve Aba ehlinden olan pak İmamların yakınlığıdır. Allah’ın (c.c.) salat ve selamı, çakıl ve kum tanelerinin sayısınca, onların üzerine olsun. Bu çaba ve çalışmada yardım edenlerin en üstünü olan ve duaları kabul eden yüce Allah’tan (c.c.) yardım dilerim.

Muhammed bin Ebi Kasım, Allah (c.c.) ona iki cihanda merhamet etsin, şöyle buyuruyor:

Büyük fakih Şeyh El Müfid, Ebu Ali El Hasan bin Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’yle, müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) makamında beş yüz on birinci yılı Cemaz El Evvel ayında sohbet ederken şöyle buyurdu: Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin El Hasan Tusi’nin babasından, oda ibni Muallim lakabıyla meşhur Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Numan’dan, oda büyük Fakih Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin El Hüseyin bin Babaveyh’ten, babasından, Said bin


Abdullah’tan, o da sırasıyla Eyüp bin Nuh, Safvan bin Yahya ve Eban bin Osman’dan İmam Cafer bin Muhammed Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Kıyamet günü olduğu zaman, Arş-ı Alanın derininden “yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki halifesi nerededir?” diye nida edilecek. Bu çağrıyı duyan Hz. Davut (a.s) ayağa kalkacak, ancak yüce Allah (c.c.) katından, sen Allah’ın (c.c.) halifelerinden olsan da bizler seni kast etmedik, diye nida edilecek. Daha sonra bir daha aynı şekilde, Allah’ın (c.c.) yeryüzü halifesi nerede, diye nida edilecek. Bu kez müminlerin emiri İmam Ali (a.s) ayağa kalkacak ve yüce Allah (c.c) katından şöyle nida edilecek: Ey Mahşerde toplanan canlılar işte bu, yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzü halifesi ve kulları üzerinde hücceti olan Ali bin Ebu Talip’tir (a.s). Dünya hayatında kim onun ipine tutunduysa, bugünde onun ipine tutunup, onun nuruyla aydınlansın ve cennetteki yüce makamlara ardından gitsin. Dünyada onun ipine tutunan kişiler, bu çağrıdan sonra İmam’ın ardından cennete girecek, daha sonra yüce Allah (c.c.) katından şöyle bir çağrı gelecektir: Dünya hayatında kim bir İmama tabi idiyse bugün onun ardından gitsin, denecek ve o anAzap görüldüğünde tabi olunanlar tabi olanlardan teberri edecek ve aralarında ki bağlar kopacaktır. Tabi olanlar bizim geriye bir dönüşümüz olsa, tabi olduklarımız bizden nasıl teberri oldularsa bizlerde onlardan teberri ederdik, diyeceklerdir. Ancak yüce Allah (c.c.) onlara sıkıntı olsun diye böylece amellerini gösterir, doğrusu onlar ateşten asla kurtulamayacaklardır.1

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet Şehriyar El Hazzan’la hicretin beş yüz onuncu yılı Şevval ayında, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) Makamında yaptığımız müzakerede, Ebu Yula Hamza bin Muhammed bin Yakup Dehhan’dan, hicretin dört yüz altmış dördüncü yılı Şevval ayının yedisinde Küfe’de dükkânında yaptığımız sohbette, Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed El Cevaliki’den, Muhammed bin Ahmet bin Valit’ten, Sadun’dan, Ali’den, Hüseyin bin Nasır’dan, babasından, Sabbah El Mezni’den, Ebu Hamza Somali’den, Ebi Razin’den, İmam Zeynel Abidin’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Deylem Dağı’nda olsa dahi, bizleri Allah (c.c.) rızası için seven kişiye bizi sevmenin faydası dokunacaktır, başka nedenlerden dolayı bizleri sevenin durumu ise yüce Allah’a (c.c.) kalmıştır. Hiç şüphe yok ki bizleri sevmek kulların günahını, rüzgârın ağaç yapraklarını döktüğü gibi döker.

Şeyh Ebu Ali Hüseyin bin Muhammed Tusi’den, babası Said Müfid Ebi Cafer Tusi’den, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Numan’dan, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Hüseyin bin Muhammed bin Amir’den, Mualla bin Muhammed El Basri’den, Muhammed bin Cumhur El Ami’den, Ebu Ali Hasan bin Mahbup’tan, Ebi Muhammed Rasıbi’den, Ebu Verd’in İmam Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: Kıyamet günü, yüce Allah (c.c.) insanları çıplak, yalın ayak bir halde geniş bir arazide toplayacak, insanlar da o mahşer yolunda şiddetli bir şekilde terleyecek ve sıkıntı çekeceklerdir. Orada uzun bir süre2 yüce Allah’ın (c.c.) “Onlar ancak kısık sesle, kısık bir şekilde hareket ederler.”3 sözü gerçekleşecektir.

 


1             Bakara suresi: 166-167 / Bihar c.8 s.10 / Tusi’nin Emali kitabı c.1 s. 61/96 / Şeyh Müfid El Emali s. 285

2             Tefsiri Kummi’de 50 yıl civarında diye geçmektedir.

3             Taha suresi: 18


Daha sonra arştan bir münadi şöyle nida edecektir: Ümmi Peygamber nerededir? Bu nidayı duyan insanlar seni duyduk, o peygamberi ismiyle an, diyeceklerdir. O zaman münadi rahmet peygamberi olan Muhammed bin Abdullah (s.a.a) nerededir, diyecek. Bu nidadan sonra Resulullah (s.a.a) bütün insanların önüne geçecek ve uzunluğu Mekke ve Medine’de olan İyla4 Dağı’ndan, Sana şehrine kadar mesafede olan, bir havuzun başında duracak, daha sonra efendiniz olan velayet sahibine çağrıda bulunacak, o da kalkıp Resulullah’ın (s.a.a) yanında duracak, daha sonra insanların havuza gelmelerine izin verilecektir. Daha sonra İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: O insanlardan bazıları havuza gelecek, bazıları da uzaklaşacaktır. Resulullah (s.a.a) bizleri seven bazı kişilerin havuzdan uzaklaştığını görünce ağlayacak ve Ey yüce Rabbim! Bunlar İmam Ali’nin (a.s) Şialarıdır diyecek, o zaman yüce Allah (c.c.) peygamberin huzuruna bir melek gönderecek ve “Ey Muhammed (s.a.a) senin ağlamana sebep nedir?” diye soracak, Resulullah (s.a.a) “Nasıl ağlamayayım? İmam Ali’nin (a.s) tabilerinden olan bir kesimin havuzdan uzaklaşıp ateş ehlinin ardından gittiklerini görüyorum.” Yüce Allah (c.c.) peygamberine: Ey Muhammed (s.a.a) onları sana bağışladım, günahlarını sildim, onları sana ve zürriyetinden önder edindikleri imamlara ulaşanlardan eyledim, onları senin zümrenden kıldım, havuz başına gönderdim ve senin onlar için eylediğin şefaati kabul edip, onlara ikramda bulundum, diye buyuracaktır.

Daha sonra İmam Bakır (a.s) şöyle devam etti: O gün birçok erkek ve kadın ağlayarak: Ey Muhammed! (s.a.a) diye nida edecektir. Daha sonra bizim velayetimizi kabul eden ve düşmanlarımızdan teberri eden herkesin bizimle, bizim zümremizde havuz başında olduğu görülecektir.5

Şeyh Ebu Baka İbrahim bin Hasan bin İbrahim Rika El Basri ile, hicri beş yüz on altıncı yılı, Muharrem ayında, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız müzakerede, Şeyh Ebu Talib Muhammed bin Hüseyin bin Utbe’den, hicretin dört yüz altmış üçüncü yılı, Rebi El Evvel ayında, Basra’da Nahhasin mescidinde yapılan dini sohbette, Şeyh Hasan Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Ahmet El Fakih’ten, Hamuveyh Abdullah bin Ali bin Hamaveyh’ten, Muhammed bin Abdullah bin Muttalib Şeybani’den, Muhammed bin Ali bin Mehdi El Kindi’den, Muhammed bin Ali bin Amr bin Zarif El Hicri’den, babasından, Cemil bin Salih’ten, Ebi Halit El Kebili, Esbağ bin Nübate’nin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bir gün, Haris El Hemedani bir grup Şia’yla İmam Ali’nin (a.s) huzuruna geçti bende aralarında hazır bulunuyordum. Haris hasta haliyle yürürken İmam Ali’ye (a.s) sığınıyor ve elindeki sopayı sert bir şekilde yere vuruyordu, içeriye bu halde geçtik. İçerde oturduktan sonra İmam Ali (a.s) yanımıza geldi, Haris’in İmam Ali (a.s) nezdinde çok değeri vardı. İmam, durumun nedir Ey Haris, diye sordu. Haris, zaman benden çok şey aldı, ashabının kapında cedelleşmesi içime sıkıntı ve keder doldurdu. İmam; ne için tartışmaktalar, diye buyurdu. Haris, senin ve senden önce halife olan üç kişi için, deyip şöyle ekledi:


4             Mekke ve Medine şehirleri arasında Yenbu şehrine yakın bir dağ…

5             Tefsir El Kummi c. 1 s. 423 / Nur Sekaleyn c. 3 s. 393 / Bihar c. 7 s. 101


Bu tartışanların bazıları guluv ederken, bazıları yoldan sapmakta, bazıları ise şek şüphe içinde ilerimi gitsem, gerimi şeklinde tereddüt etmektedir.

İmam (a.s), Ey Hemedan kabilesi mensubu, şunu çok iyi bil ki Şia’mın en hayırlısı orta tabakadır, guluv eden onlara döner, geri kalanlarda onlara yetişir. Haris anam babam sana feda olsun, bizim içimize düşen şek ve şüpheyi giderip bu konuda bizi aydınlatırmısın? İmam, hiç şüphe yok ki bu konuda size yanlış bilgi aktarılmış ve aldanmanıza sebep olunmuştur. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki din kişilerle anlaşılmaz, din ilahi nişane ve delillerle anlaşılır, hakkı tanıyın haklıyı tanırsınız. Ey Haris! En iyi hadis doğru olandır, onu anlatmaya çalışan ise mücahittir. Sana doğru olanı anlatıyorum, iyi kulak ver ve hak eden akıllı insana anlat. Ben Allah’ın (c.c.) kulu Resulullah’ın (s.a.a) kardeşi ve Sıddık’ı Ekber’im. Âdem (a.s) henüz ruh ile ceset arasındayken ben Resulullah’ı (s.a.a) mana aleminde tasdik ettim. Yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki daha sonra maddi alemde ümmetinizden onu tasdik edip ilk iman eden de benim. Evvel olanlar ve ahir olanlar bizleriz. Ben Resulullah’ın (s.a.a) en değer verdiği has yakını ve şefhatli kardeşi, vekili dostu, çağrısına uyan ve sırrına vakıf olanım. Bana kitabı anlama, sözün en doğrusu ve Kur’an-ı Kerim’in ilmi, verildi. Bana bin anahtar emanet edildi, her bir anahtar ilim kapılarından bin kapı açar, her bir kapı binlerce ahit kapısı nuruna ışıldar. Kadir gecesinde öyle nafile ameller ettim ki; bu ameller gece ve gündüzün aktığı gibi, bana ve zürriyetimden korunanlara yüce Allah (c.c.) yeryüzünü hak edenlere verinceye kadar fayda sağlayacaktır. Daha sonra İmam: Ey Haris, yeminler olsun ki beni, dostlarımı ve düşmanlarımı birçok konumda tanıyacaksın. Bunlar: Ölüm anı, sırat köprüsünde, havuz başında ve taksimatın yapıldığı yerde, diye buyurdu.

Haris: Taksimat nedir ey Mevlam, diye sordu. İmam, ateş ile cennet ehlini ikiye ayırmamdır, insanları ikiye ayırdıktan sonra ateşe, bu benim dostum bunu bırak, bu da benim düşmanım bunu al diye emir vereceğim. Daha sonra İmam, Haris’in elinden tuttuve şöyle buyurdu: Ey Haris, ben senin elini Resulullah’ın (s.a.a) elim- den tutup şöyle buyurduğu gibi tuttum. Ben Resulullah’a (s.a.a) münafıkların bana karşı olan hasedini şikâyet etmiştim, o da şöyle buyurmuştu: Kıyamet günü olduğunda yüce Allah’ın (c.c.) kurtuluş ipi veya kulpuna tutunacağım sen de Ey Ali (a.s) bana tutunacaksın senin zürriyetin de sana tutunacak tabileriniz de siz- lere tutunacak, daha sonrada yüce Allah’ın (c.c.) Resulullah’a (s.a.a) Resulullah’ın da (s.a.a) vasisine karşı nasıl davranacağını göreceksin. Sana bu anlattığımı çok iyi anla Ey Haris, bu uzun hadisten kısa bir örnektir. Daha sonra İmam, üç defa sen sevdiğinle beraber olacak, kazandıkların sana verilecektir, diye buyurdu. Son- ra ayağa kalktı ve yürümeye başladı İmamın cübbesi yere kadar sarkmıştı, İmam yürürken şöyle buyurdu: Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki bu müjdeden sonra ölüm beni idrak etmiş veya ben ölümü idrak etmişim bunun hiçbir önemi yoktur.

Cemil bin Salih bu müjde dolayısıyla Ebu Haşim Seyit bin Muhammed’in1 şöyle bir şiir okuduğunu nakletmiştir:

 


1             Asıl adı İsmail bin Muhammed El Himyeri Seyit lakabını almış anca aslen seyit değil Keysani mezhebine tabi bir şahıstı daha sonra Ehlibeyt imamlarına tabi olmuştur.


 

Ali’nin Harise söylediği ne de gariptir

Ne garipsenecek şeyler söyledi daha sonra Ey Haris her ölen beni görecektir

Mümin de olsa münafık da hepsi de O beni tanıyacak ben de onu tanıyacağım

Sıfatıyla adıyla ve işlediği ameliyle Sende beni tanıyacaksın

Sırat köprüsünde Hiçbir endişe ve korkuya asla kapılma

En susuz halinde sana soğuk su vereceğim Onun bal kadar tatlı olduğunu hissedeceksin

Ateş ortaya çıktığında ona diyeceğim ki Sıcaklığını esirge ve adamı bırak

Onu bırak ona yaklaşma zira onun Vasinin ipine bağlanmış bir ipi vardır

Tabilerimizdendir O bizim, tabilerimiz için

Yüce Allah’ın (c.c.) bana vermiş olduğu bir emanı vardır2

 

 

Müfid Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi, hicretin beş yüz onuncu yılı, Cimaz El Ahir ayında, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında, Şeyh Sait El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammedbin Muhammedbin Numan’dan, Muhammedbin İsmail’den, Muhammed bin Salt’tan, Ebu Küneyda’dan, Ata’dan, Said bin Cübeyr’den Abdullah bin Abbas’ın Resulullah’a (s.a.a) Kevser suresi indiğinde şöyle sorduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) Kevser suresini neden indirmiştir? İmam Ali’de (a.s) ya Resulullah (s.a.a) bu Kevser nedir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) yüce Allah (c.c.) o nehri bana vermekle ikramda bulundu diye buyurdu. İmam bana özelliklerini anlatırmısın? diye sordu. Evet, Ey Ali (a.s), Kevser yüce Allah’ın (c.c.) arşının altında, suyu yoğurttan daha beyaz, baldan daha tatlı, köpükten daha yumuşak akan, taş ve çakılları yakut, mercan ve cevher, bitkileri Zaferan, toprağı misk ve direkleri yüce Allah’ın (c.c.) arşı altında olan bir nehirdir. Daha sonra Resulullah (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) omzuna elini koyup Ey Ali (a.s) kuşkusuz bu nehir benim, senin ve benden sonrada sevenlerinin olacaktır, diye buyurdu.3

 

 


2             Bihar c. 68 s. 120 / Ayet Tevili c. 2 s. 650 / Bihar c. 27 s. 159 / Şeyhin Emalisi c. 2 s. 238 / Müfid Emalisi s. 3

3             Bihar c. 8 s. 17 / Ş. Tusi Emali de c. 1 s 67 / El Müfid Emali de s. 294

 

 


Şeyh Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Şehriyar El Hazzan’la, hicretin beş yüz on ikinci yılı, Şevval ayında, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız müzakerede, Ebu Abdullah Muhammed bin Hasan bin Davut El Huzai El Enmati’den, Şerif Ebu Talib Muhammed bin Amr bin Yahya El Alevi El Hüseyni’den, hicretin dört yüz dördüncü yılında, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait bin Ukde’den, Muhammed bin Fadıl bin İbrahim’den, İmran bin Mukal’ın İmam Sadık’tan (a.s) şöyle işittiğini rivayet etmiştir: Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Ehlibeytine malınızla yardım etmeyi bırakmayınız, mal açısından zengin olan kendi imkanlarına göre yardım etsin, fakir olan da kendi imkanına göre, kim en önemli işlerinin yüce Allah (c.c.) tarafından halledilmesini istiyorsa peygamberin ve tabilerinin en ihtiyaç duydukları anda ihtiyaçlarını kendi malından karşılasın.1

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan’la bir önceki rivayette zikredilen mekân ve tarihte yapılan sohbette, İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) makamının civarına ikamet eden Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed El Bersi’den, hicretin dört yüz altmış ikinci yılı, Zilhicce ayında yapılan sohbette, Muhammed bin Ali bin Muhammed El Karşi’den, Ebu Kasım Cafer Muhammed bin Amr El Ahmesi’den, Ebu Said’in hattıyla yazılan kitaptan Ebu Ubeyd bin Kesir El Hilali Temmar’dan, Yahya bin Müsavir’den, Ebu Carud, İmam Bakır’dan (a.s) İmam da, babalarından, onlar da Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir: Yahya bin Müsavir’de Ebu Halit El Vasıti’den, o da Zeyd bin Ali’den, o da babasından (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Nefsim elinde olan Allah’a (c.c.) ant olsun ki kişi cennet meyvesinden veya zakkum ağacından yemeden canı bedeninden asla ayrılmaz, ölüm meleğini gördüğü zaman beni, İmam Ali’yi, Fatıma’yı, İmam Hasan’ı ve İmam Hüseyin’i (a.s) görecek; eğer bizim sevenlerimizden ise ölüm meleğine ona iyi davran zira o beni ve Ehlibeytimi sevenlerdendir, Yok eğer bize buğz edenlerden ise ölüm meleğine, ona çetin davran zira o bana ve Ehlibeytime buğz edenlerdendir, diye emir vereceğim.2

Şeyh Müfid Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, bir önceki rivayette zikredilen mekân ve tarihte babasından, Ebi Cafer Tusi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Numan El Harisi’den, Ebu Nasır Muhammed bin Hüseyin El Mukkırri’den, Amr bin Muhammed El Verrak’tan, Ebu Naim Fadıl bin Dükkan’dan, Mukatil bin Süleyman’dan, Dahhak bin Muzahim ibni Abbas’ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: Resulullah’a (s.a.a) yüce Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de: “O öne geçenler, asıl yakın olanlar onlardır. Onlar Naim cennetindeler.” ayetini sordum, Resulullah (s.a.a) Cebrail bana şöyle aktarmıştır, diye buyurdu: İşte o Ali (a.s) ve Şia’sıdır onlar cennete giriş konusunda herkesi geçmiş yüce Allah’ın (c.c.) keremiyle ona yakın olmuşlardır.3

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi’den, bir önceki rivayette zikredilen mekân ve tarihte, Seyit El Valit’ten, Şeyh Müfid Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Ğalib Ahmet bin Muhammed Razi’den, amcası Ebu Hüseyin Ali bin Süleyman bin Cahim’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Halit Taylasi’den, Ula

1              Bihar c. 97 s. 216

2              Bihar c. 6 s. 194

3              El Emali c. 1 s. 70


bin Razin’den, Muhammed bin Müslim Sakafi’nin İmam Muhammed Bakır’a (a.s) Kur’an-ı Kerim’in: “Yüce Allah (c.c.) onların günahlarını sevapla değiştirir, elbette ki yüce Allah (c.c.) bağışlaması ve rahmeti bol olandır.”4 ayetini sordum, buyurdu ki: O gün günahkâr mümin hesaba getirilir, hiç kimse onun hesabını ayıplarını ve amelini görmesin diye, hesabını yüce Allah (c.c.) üstlenir o yaptığı günahları itiraf edince yüce Allah (c.c.) yazıcı meleklere günahlarını sevapla değiştirip insanlara öyle gösteriniz, diye buyuracak onun amel defterini gören insanlarda bu kulun hiçbir günahı yoktur ne mutlu ona diyecek yüce Allah da (c.c.) o kulun cennete dâhil edilme emrini verecektir. İşte bu mübarek ayetin tevili günahkâr Şia’mız için özellikle böyledir.5

Liderliği ve zühdüyle meşhur Abit, Âlim Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Hasan’dan hicretin beş yüz onuncu yılında, Rey şehrinde amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den amcası şeyh Sait Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Ali bin Ahmet bin Musa Dakkak’tan, Muhammed bin Cafer El Esedi’den Musa bin İmran’dan Hüseyin bin Yezit’ten Muhammed bin Sinan’dan Mufaddal bin Amr’dan Sabit bin Dinar’dan, Sait bin Cübeyr’den Yezid bin Kaneb’in şöyle söylediğini nakletmişlerdir: Abbas bin Abdulmuttalip ve Abduluzza oğullarından bir grup ile beraber Kâbe’nin yanında oturuyorduk o anda müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) annesi Fatıma bint Esed’in (r.a) geldiğini gördük. O an dokuz aylık hamileydi Kâbe’nin yanına gelince doğum sancıları başladı, Fatıma bint Esed ellerini açtı ve şöyle dua etmeye başladı: Ey yüce Allah’ım (c.c.) ben sana ve senin gönderdiğin peygamberlere, kitaplara iman etmişim ve hiç kuşku yok ki ceddim İbrahim El Halil’in (a.s) kelamına yakin etmişim, kuşkusuz ki senin evini inşa eden kendisidir, Allah’ım! (c.c) Bu evi inşa edenin hürmeti için ve karnımda taşıdığım bu çocuğun hakkı için benim bu doğumumu kolaylaştır. Daha sonra Yezid bin Kanep şöyle devam etti: Fatıma bint Esed’in (r.a) bu duasından sonra Kâbe duvarının yarıldığını ve Fatıma’nın (r.a) içeriye girdiğini daha sonra da duvarın kapandığını gördük, bizler Kâbe’nin kapı kilidini açmaya çalıştık ancak bunu başaramadık ve bunun yüce Allah’ın (c.c.) bir emri olduğunu anladık. Fatıma bint Esed (r.a) içeride dört gün kaldıktan sonra dördüncü gün elinde müminlerin emiri İmam Ali’yle (a.s) dışarı çıktı ve şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) beni benden önce yaşayan bütün kadınların en üstünü kıldı. Zira Asya bint Muzahim yüce Allah’a (c.c.) ibadetin mekruh olduğu ancak zor kalındığı zaman ibadet edileceği bir yerde gizli bir şekilde ibadet etti, Meryem bint İmran’da (r.a) doğum yaparken hurma dalını sallayarak taze hurmaları yere düşürüp yedi, ben ise yüce Allah’ın (c.c.) evinin içine girdim cennet meyvelerinden yedim, dışarı çıkmak istediğimde ise Ey Fatıma! O Ali’dir ona Ali (a.s) ismini koy Ali’lerin en Ali’si (yücelerin en yücesi) yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki: Onun ismini kendi ismimden türettim, onu adabımla eğittim, onu gizli ilimlerime vakıf kıldım, evimdeki putları kıracak, Kâbe’nin üstüne çıkıp ezanı okuyacak olan, beni takdis ve tenzih edecek olan da odur. Ne mutlu onu sevip ona itaat edene ve vay haline ona buğz edip muhalefet edene.6


4              Furkan suresi: 70

5              Emali c. 1 s. 70 / Bihar c. 7 s. 261

6              Şeyh Saduk İlel Şerai c. 1 s. 146 / Meani El Ahbar s. 62 / Emali 114 / Bihar c. 35 s. 8


Şeyh Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi’den Sait El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said bin Ukde’den, Cafer bin Abdullah’tan Sadan bin Sait’ten, Süfyan bin İbrahim El Ğamidi El Kadi İmam Sadık’tan (a.s) şöyle işittiğini nakletmiştir: Bela önce bizim başımıza, sonra sizin başınıza gelir. Esenlik de önce bize, sonra size gelir. Yüce Allah’ın (c.c.) yemin ettiklerine ant olsun ki taşları vesile kılarakzalimlere karşı nasıl üstün geldiyse, sizleri de vesile kılarak üstünlüğünü aşikâr edecektir.1

Ebu Beka İbrahim bin Hüseyin bin İbrahim Rika El Basri, hicretin beş yüz onuncu yılı Muharrem ayında, Küfe’de yapılan sohbette Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin bin Utbe’den, hicretin dört yüz altmışıncı yılı Rabi El Evvel ayında Basra Nahhasin mıntıkasındaki kutsal mekânda yapılan sohbette, Ebu Hüseyin Muhammed bin Ahmet bin Halit El Mezari’den, hicretin dört yüz otuz altıncı yılı Muharrem ayında yapılan sohbette, Şeyh Ebu Muhammed Harun bin Musa bin Ahmet Telabekri’den, hicretin üç yüz seksen üçüncü yılı Sefer ayında Bağdat’ta yapılan müzakerede, Haşim oğullarının hizmetçilerinden Ebu Hüseyin Muhammed bin Ahmet bin Mahzum’dan, Hasan ibni Ahmet bin Abdul Gaffar El Ensari’den, Ahmet bin Muhammed bin Malik’ten, Yezit bin Harun’dan, Hamit Tavil’den, Ebi Zürare’den, İbni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle işittiğini nakletmişlerdir: Ey Ali (a.s) sağ eline Akik taşı olan yüzüğü tak bu yüce Allah’tan (c.c.) mukarreblere (Yüce Allah’a yakın olanlara) verilmiş bir fazilettir. Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) o mukarreb olanlar kimlerdir Ya Resulullah (s.a.a) diye sordu. Onlar Cebrail, Mikail ve aralarında ki meleklerdir, diye buyurdu. İmam, elime nasıl bir yüzük takayım diye sordu. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: Parmağına kırmızı renkli akik taşı olan bir yüzük tak zira akik yüce Allah’ın (c.c.) vahdaniyetine, benim nübüvvetime, senin ve evlatlarının imametine, taraftarlarının cennette düşmanlarının ise cehennemde olduklarına şehadet eden bir dağdır.2

Züht ve takva ehlinden Şeyh Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh, hicretin beş yüz onuncu yılı Rey şehrinde yapılan sohbette, amcası Ebu Cafer Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası Şeyh Sait Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Ahmet bin Hasan El Kattan’dan, Bekir bin Abdullah bin Habip’ten, Temim bin Behlül’den, babasından, Ebu Hasan El Abdi’den Süleyman bin Mehran’dan, İbaye bin Rubi’nin, Abdullah bin Abbas’a şöyle sorduğunu nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) neden Ebu Turab lakabını takmıştır? İbni Abbas: Zira o toprağın sahibi yüce Allah’ın (c.c.) Resulullah’tan (s.a.a) sonra kulları üzerindeki hücceti yeryüzünün bekası ve sükûnetinin sahibidir. Ant olsun ki ben Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: Kıyamet günü kâfirler yüce Allah’ın (c.c.) İmam Ali (a.s) taraftarlarının nasıl bir ödül ve ilahi cömertlikle karşılaştıklarını görünce keşke bizlerde Turab yani Ebu Turab lakabına sahip olan İmam Ali’nin (a.s) Şia’larından olsaydık diyeceklerdir.3 Yüce Allah (c.c.) bu rivayeti mübarek ayette şöyle zikretmiştir: Kâfirler o gün keşke


1              El Müfid Emali de s. 31 / Ş. Saduk c. 2 s. 110

2              Zemahşeri Menakıb s. 233 / Magazinli Menakıb s. 281 / Umde s. 378

3              İlel Şerai kitabında İmam Ali’nin Şia’sı olsaydım şeklinde yazılmıştır.


Turab (toprak) olsaydık diyeceklerdir.4

Ebi Cafer Muhammed bin Ali’den, Muhammed bin Ali Macilaveyh’ten, amcası Muhammed bin Ebi Kasım’dan, Muhammed bin Ali El Kufi’den, Muhammed bin Sinan’dan Mufaddal bin Amr’dan, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim kalbinde sevgimizin ferahlığını hissederse annesine çokça dua etsin zira o babasına ihanet etmemiştir.5

Şeyh Ebu Ali Hasan bin Muhammed Tusi’den, bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda yapılan sohbette, Sait El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait bin Ukde’den Cafer bin Muhammed’ten, babasından İbrahim bin Hakem’den, El Mesudi’den, Haris bin Husayra, İmran bin Hasin’in şöyle söylediğini nakletmiştir: Ömer bin Hattab’la beraber peygamberin meclisinde oturuyorduk, İmam Ali de (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) yanında oturuyordu o anda Resulullah (s.a.a) şu ayeti okudu: Darda kalana, kendisine yakardığı zaman karşılık veren, başındaki sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün sahipleri yapan kimdir? Yoksa Allah’ın (c.c.) yanında başka bir İlah mı var? Ne kadar yanlış düşünüyorsunuz.6 Resulullah (s.a.a) okumasını bitirdikten sonra İmam Ali (a.s) tıpkı bir kuşun silkindiği gibi silkindi. Resulullah (s.a.a), neden irkildin ey Ali (a.s)? diye sordu. İmam, nasıl olurda irkilmem ki yüce Allah (c.c.) bizleri yeryüzünün halifeleri kılacağını vadediyor. Peygamber (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Ya Ali (a.s) irkilip korkma, Allah’a (c.c.) ant olsun ki seni ancak mümin sever ve sana ancak kâfir ve münafık buğz eder.7

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazan’dan, hicretin beş yüz on ikinci yılı Şevval ayında İmam Ali’nin (a.s) makamında yapılan sohbette, Ebu Abdullah Muhammed bin Hasan El Huzai’den, Ebu Tayip Ali bin Muhammed bin Benan’dan, Ebu Kasım Hasan bin Muhammed El Askeri’nin yazmış olduğu kitaptan, Bağdat’ta Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed Bin Mesruk’kun kitabından, Muhammed bin Dinar Dabi’den, Abdullah bin Dahhak’tan, Hişam bin Muhammed’in şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir: Tırmah, Hişam El Muradi ve Muhammed bin Abdullah El Himyeri bir gün Muaviye bin Ebu Süfyan’ın meclisinde bir araya geldi. Muaviye, içinde altın sikkeler olan bir hediye kesesini ortaya koydu ve ey şairler, Ali (a.s) hakkında söyleyeceklerinizi söyleyin, ancak hak olanı söyleyiniz zira ben Sahr bin Harb’in oğlu olarak bu hediye kesesini Ali (a.s) hakkında ancak doğru konuşana vereceğime yemin ettim, dedi.

Tırmah ayağa kalkıp İmam Ali (a.s) hakkında kötü sözler sarf etti. Muaviye ona otur yüce Allah (c.c.) senin niyetini ortaya çıkardı, dedi.

Daha sonra Hişam El Muradi ayağa kalktı ve İmam Ali (a.s) hakkında ileri geri konuştu, Muaviye sende dostunun yanına otur Yüce Allah (c.c.) senin


4              Nebe suresi: 40

5              Bihar c. 27 s. 147 / Saduk Emali s. 477 / İlel Şerai s. 58 / Meani El Ahbar s. 51

6              Nemil suresi: 62

7              Ş. Saduk Emali c. 1 s. 75 / Ş. Müfid Emali s. 307 / Bihar c. 39 s. 266


de niyetini ortaya çıkarmıştır, dedi. Bu kez Amr bin As kendisine yakın bir dost olan Muhammed bin Abdullah El Himyeri’ye kalk konuş ve sadece doğruları söyle, dedi ve Muaviye’ye yönelerek Ey Muaviye, sen bu hediyeyi Ali (a.s) hakkında ancak doğruları söyleyene vereceğine yemin ettin, dedi.

Muaviye evet, ben Harp bin Sahr olarak İmam Ali (a.s) hakkında ancak doğru söyleyene vereceğime dair yemin ettim, dedi. Bu sözleri ve yemini iki defa işiten ve mutmain olan Muhammed bin Abdullah ayağa kalkıp şu beyitleri okudu:

 

 

Muhammed’in hakkı için hakkı söyleyin Elbette ki iftira aşağılık insanların âdetidir

Anam babam ona feda olsun Muhammed kadar Üstün ve değerli Resul var mıdır?

Rabbimin yarattıkları arasında en üstünü Ali değil mi?

İnsanlar arasında da en değerli o değil mi? Onun velayetine yakin imanın ta kedisi Batıl ve yalan sözleri bir kenara bırakalım Allah’a (c.c.) itaat ancak öyle mümkündür

Kalplerin hastalıktan şifası ancak öyle sağlanır Ali bizim İmamımız anam babam feda olsun ona Haramlardan arınmış pak Ebu Hasan’dır o Sevgisiyle onun, katletsem nefsimi

Hiçbir günah olmazdı bu amelimde Ateşe girecektir ona buğz eden kavim Bin yıl oruç tutup namaz kılsalar dahi

Ant olsun ki Allah’a (c.c.) namaz temizlemez O adil İmamın velayeti olmadan

Güvenim sanadır Ey müminlerin emiri Sığınağım da nur yüzlü imamlardır Bu söylem benim dinim


Ve karşılaştığımızda sana söyleyeceklerim bunlardır Ey Rabb’im Allah’a (c.c.) sığındım muhalif olandan İmam Ali’ye

Ona karşı savaşan haramzade evlatlarından Unuttular Gadir Hum’da halife ilan edildiğini onun Yüce Allah (c.c.) ve insanların en hayırlısı tarafından Sözlerimi beğenmeyen kişiye rağmen

Ali’nin faziletleri okyanus denizi gibi Teberri ederim öteleyenden onu Önderlik makamına o’ydu atanan

Ali’dir tarumar eden, pehlivanları deviren Elinde parıltıları görüldüğündekılıcın Rabbim’in salatı Ehlibeyti Resule

Kemale tamama ermiş salavat

 

 

Bu sözlerden sonra Muaviye Muhammed bin Abdullah’a doğrusu en doğru sözü söyleyen sensin bu hediyeyi sen al deyiverdi.

Şeyh Sait El Müfid Ebu Ali Hasan bin Muhammed Tusi’den, hicretin beş yüz on birinci yılı Cimaz El Ahir ayında yaptığımız müzakere ve okumalarda Sait El Valit’ten, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Cafer bin Muhammed bin Süleyman Ebu El Fadıl’dan, Davut bin Raşit’ten, Muhammed bin İshak El Musıli Ebu Nevfel İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bizler yüce Allah’ın (c.c.) yarattıkları arasında en hayırlı kimseleriz. Şia’mızda Muhammed Mustafa (s.a.a) ümmetinin en hayırlılarıdır.1

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Hasan bin Hüseyin bin Ali bin Ali Babaveyh’ten hicretin beş yüz onuncu yılında Rey şehrinde amcası Muhammed bin Hasan’dan babası Hasan bin Hasan’dan amcası Şeyh Sait Ebi Cafer Muhammed bin Ali’den Ebu Abbas Muhammed bin İbrahim bin İshak Talikani’den Basra’da Abdul Aziz bin Yahya’dan, Muğire bin Muhammed’ten, Reca bin Ebi Selma’dan, Amr bin Şimir’den Cabir El Cufi’nin İmam Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet ettiğini nakletmişlerdir: Müminlerin emiri İmam Ali’ye (a.s) Nehravan savaşı dönüşünde Muaviye’nin kendisine lanet okuduğu, iftira attığı ve dostlarını öldürdüğü haberi ulaşınca

İmam Müslümanlara hitap ederek, önce Yüce Allah’a (c.c.) hamdü sena etti, peygambere salavat okuyup yüce Allah’ın peygamber ve kendisine verdiği nimetleri

1              Ş. Müfid El Emali s. 308 / Ş. Tusi El Emali de c. 1 s. 76


andı, daha sonra da hitabına şöyle devam etti: Yüce Allah (c.c.) bu mübarek ayette şöyle buyurmasaydı: Allah’ın (c.c.) sana verdiği nimetlerden bahset,1 bende bu makamda bu söylediklerimden bahsetmeyecektim. Allah’ım! (c.c) Sayılamayacak ve ihata edilemeyecek nimetlerine ve unutulamayacak cömertlik ve üstünlüğüne şükürler olsun. Ey insanlar! Bana gönderilen haber ulaştı ve böylece ecelimin yaklaştığını anladım. Ben henüz aranızdayken doğrusu benim konumumu idrak edemediniz. Bende Resulullah’ın (s.a.a) size bıraktığı emaneti bırakıyorum, o emanet ki Allah’ın (c.c.) kitabı ve benim itretimdir, sizleri hidayete erdirecek olan peygamberlerin sonuncusu seçkinlerin en üstünü Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Ehlibeyti odur.

Ey insanlar! Sizler benden sonra benim iddia ettiğim şeyleri, yalancı ve müfterilerden başka kimsenin iddia etmediğini müşahede edeceksiniz. Ben Resulullah’ın (s.a.a) kardeşi, amcası oğlu, kılıçla intikamı, zaferinin direği, baskısı ve kudretiyim. Ben cehennemin dönen değirmeni öğüten taşıyım. Ben erkek ve kız çocukların İmamı, ruhları kabzeden ve mücrimlerin üstünden kalkmayan şiddetim. Pehlivanları yere seren, cengâverleri öldüren, küfrü rahmanla yok eden ve insanların en hayırlısının damadıyım. Ben vasilerin en üstünü ve peygamberlerin en üstününün vasisiyim. İlim şehrinin kapısı, Allah Resulü’nün (s.a.a) ilmine vakıf olan varisi benim. Kadınların en üstünü, takvalı, pak, seçkin, hayırlı ve hidayet eden, Allah’ın (c.c.) sevgili kulunun sevgilisi, kızlarının en hayırlısı, nesebi ve Resulullah’ın (s.a.a) gülü Fatıma El Betül’ün (a.s) kocasıyım. Torunların en hayırlısı Peygamberin torunları, çocukların en hayırlısı benin çocuklarımdır. Bunu aranızda inkâr edebilecek kimse var mı? Kitap ehlinden Müslüman olanlar nerede? Benim İncil’deki adım “İlya”, Tevrat’taki adım “Beriya”, Zebur’daki adım “Eriya”, Hintlilerin yanında “Kabir”, Rumlarda “Batrisa”, Farslarda “Cubeyr”, Türklerde “Tubeyr”, Zencilerde “Haytar”, Kâhinlerde “Busi”, Habeşlerde “Batrik”, annemin nezdinde ise “Haydar”, sütannelerinin yanında “Meymun”, Araplarda “Ali”, Ermenilerde “Ferik”, babamın yanında da “Zahiyran” adıyla bilinenim. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de özel isimlerim vardır. O isimlerin üzerini kapatmaktan çekinin aksi halde dininizde sapıtanlardan olursunuz. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Kuşkusuz ki Allah (c.c.) sadıklarla beraberdir.2 Kur’an’da geçen o sadık benim. Ezanı dünyada ve ahirette okuyan benim. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Aralarından bir müezzin Allah’ın (c.c.) laneti zalimlerin üzerine olsun diye nida edecektir.3 İşte o müezzin benim. Yüce Allah (c.c.) başka ayette şöyle buyuruyor: Yüce Allah (c.c.) ve Resul’ünden(s.a.a) ezan (ilan).4 Ayette geçen O ezan (ilan) benim Muhsin de benim yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Hiç şüphe yok ki

Allah (c.c.) Muhsinlerle (iyilerle) beraberdir.5 Yüce Allah’ın (c.c.) kitabında söz ettiği kalpte benim, ayette şöyle buyurmaktadır: Elbette ki eksiksiz bir kalp için


1             Duha suresi: 11

2             Kur-an’da farklı şekilde yazılsa da mana açısından aynı manaya gelmektedir.

3             Araf suresi: 43

4             Tövbe suresi: 3

5             Ankebut suresi: 69


onda ders alacağı hatırlatmalar vardır.6

Kur’an’da zikredilen Zakir’de benim, yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Allah’ı (c.c.) ayakta oturarak ve yan yatarak zikredenler.7 Araf’ın sahipleri bizleriz ben amcam kardeşim ve amcaoğlum. Tohumu ve her çekirdeği yaran elbette ki yüce Allah’tır, bizleri seven asla cehenneme girmeyecek bize buğz edense cehennemden kurtulamayacaktır. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Araf ’ta herkesi simasıyla tanıyan kişiler vardır.8 Damatta benim yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Beşerî sudan yaratan onu damat kılıp ondan nesep var edende odur.9 Anlayan kulakta benim yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Onu ancak anlayan kulaklar algılar.10 Allah Resulü (s.a.a) için silm (esenlik) olan da benim yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Ve o adam ona esenlikler olsun.11

Bu ümmetin Mehdisi de benim evlatlarımdan olacaktır. Hiç şüphe yok ki ben sizler için bir imtihan vesilesi kılındım, münafıklar bana buğz etmekle, müminlerde beni sevmekle bilinir, zira bu Ümmi Peygamberin (s.a.a) bana vermiş olduğu bir sözdü, Peygamber (s.a.a) bana: Ey Ali! (a.s) sana ancak münafık olan buğz eder ve seni ancak mümin olan sever, diye buyurmuştu. Resulullah’ın (s.a.a) sancağının dünya ve ahiretteki sahibi de benim, Allah Resulü (s.a.a) benim; bende Şia’mın önderiyim, Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki yüce Allah (c.c.) sevenlerimi dostlarımı susuz bırakmayacak ve onları korkuya düşürmeyecektir. Ben müminlerin velisiyim yüce Allah’ta (c.c.) benim velimdir. Yüce Allah (c.c.) bana karşı muhabbet besleyenlerin kendi sevdiklerini sevmesini, bana karşı buğz eden kişilerin ise kendi sevdiklerine buğz etmesini ister. Bana ulaşan habere göre Muaviye bana sebb etmiş ve lanet okumuştur. Allah’ım (c.c.) ona olan gazabını ağırlaştır ve laneti hakkedenin üzerine kıl, Ey Âlemlerin Rabbi! Bedduamı kabul eyle, Ey İsmail’in (a.s) Rabbi! İbrahim’i (a.s) hesap günü dirilten sensin, şüphesiz ki sen övülmeye layık yüce olansın. İmam, daha sonra minberden indi ve lanetlik bin Mülcem’in onu katletmesi dolayısıyla da bir daha o minbere çıkmadı.12

İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) civarında ikamet eden Şeyh Ebu Beka El Basri İbrahim bin Hüseyin bin İbrahim El Vefa hicretin beş yüz on altıncı yılı Muharrem ayında yapılan müzakerede Ebu Talib Muhammed bin Hüseyin bin Utbe Basra’da mukaddes Nahhasin mıntıkasında, hicretin dört yüz atmış üçüncü yılında yapılan ilmi meclis ve sohbetlerde, Fakih Ebu Hasan Muhammed bin Hüseyin’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Vehban’dan, Ali bin Habşi bin Kuni El Katip’ten, Ahmet bin Muhammed bin Abdurrahman’dan, Yahya bin Zekeriya bin Şeyban’dan, Nasır bin

Müzahim’den, Muhammed bin İmran bin Abdul Kerim’den babasından İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Babam bir gün mescide geçti, içeride Şia’mızdan bir grup gördü, onlara yaklaştı onlarla selamlaştı ve şöyle

6             Kaf suresi: 36

7             Ali İmran suresi: 188

8             Araf suresi: 44

9             Furkan suresi: 56

10          Hakka suresi: 12

11          Zümer suresi: 29

12          Meani El Ahbar s. 59


buyurdu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizin havanızı ve ruhunuzu seviyorum, zira sizler yüce Allah’ın (c.c.) dini üzeresiniz hiçbiriniz canı boğazına çıkıncaya kadar tam saadete kavuşamayacak, diyerek kendi boğazını işaret etti ve şöyle devam buyurdu, elinizi haramlardan çekerek bize yardımcı olunuz, sizden kim bir imama tabi olursa onun ameli kendi hayatında örnek alsın. Sizler yüce Allah’ın (c.c.) askerleri, yardımcıları, zafere ulaştıranlarısınız. Siz herkesi geçen ilklersiniz ve sizler en son yarışanlarsınız. Sizler cennete doğru koşanlarsınız, sizler için cennet Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.a) emriyle garanti altına alınmış, şu an cennette gibisiniz, zira sizler yüce mertebelerde yarış içindesiniz, aranızda olan her mümin Sıddık ve her mümine kadın cennet hurisidir.

Müminlerin Emiri Ey Kamber! Kalk ve bizim Şia’mız hariç yüce Allah’ın (c.c.) ümmete gazap ettiğini taraftarlarımıza müjdele, diye buyurdu. Daha sonra: Elbette ki her şeyin bir şerefi vardır bu dinin şerefi de Şia’dır. Ve her şeyin bir direği vardır dinin direği Şia’dır. Evet ve her şeyin bir üstünü vardır meclislerin en üstünü Şia’mızın meclisleridir. Evet ve elbette ki her şeyin bir şahidi vardır yeryüzünün şahitleri de bizim Şia’mızdır. Hiç şüphe yok ki sizlere muhalefet eden şu mübarek ayetin muhatabıdır: O gün bazı yüzler korku içinde olacaklardır. Zira düşmanca bir çaba içinde olmuşlardır. Çok kızgın bir ateşin içine gireceklerdir.1 Kuşku yok ki aranızdan dua edenin duası makbul, aranızdan bir nimet isteyene yüz nimet verilir. Keşke Yüce Allah’ın (c.c.) sizler için yarattıklarını bilseniz. Kıyamet günü tabilerimiz mezarlarından dirildiklerinde nur gibi parlayacak, onlara güven verilmiş onlar için ne bir korku nede tasa vardır. Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah’ın (c.c.) tabilerimize karşı sevgisi bizden çok daha fazladır.2

Şeyh Müfid Ebu Ali Hasan bin Muhammed Tusi’den, Sait El Valit’ten, Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi El Bağdadi’den Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den Ahmet bin Abdul Munim’den, Abdullah bin Muhammed El Fezari’den Cafer bin Muhammed’ten (a.s) babasından (a.s) Cabir’den, İmam Bakır’dan (a.s) İmam Bakırda (a.s) Cabir bin Abdullah El Ensari’den şöyle rivayet etmişlerdir: Allah Resulü (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) Ey Ali! (a.s) Sana bir ödül ve müjde vereyim mi? diye buyurdu. İmam evet ya Resulullah (s.a.a) diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) ben ve sen aynı balçıktan yaratıldık balçığımızın bir miktarı arttı ondan da tabilerimiz yaratıldı kıyamet günü herkes annesinin adı anılarak çağrılırken bizim tabilerimiz nesebi pak olması hasebiyle baba isimleri anılarak çağrılacaklardır, diye buyurdu.3

Şeyh Ebu Ali’den, babasından, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Kasım Cafer bin Kavlaveyh’ten, Ebu Ali Muhammed bin Hemmam El Eskafi’den, Abdullah bin Cafer El Himyeri’den, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan,


Hasan bin Sait El Ehvezi’den, Ali bin Hadid’ten, Seyf bin Umre’den, Müdrik bin Zuheyr İmam Sadık’ın (a.s)kendisine şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Müdrik! Bizim durumumuzu sadece kabul etmek yetmez ehli olmayanlardan gizlemek ve

1              Gaşiye suresi: 2-3-4

2              Ş. Saduk Emali s. 500/ El Müfid Emali c.2 s. 332

3              Bihar c. 67 s. 126 / Ş. El Müfid Emali c. 1 s. 71-77


korumak gerekir. Dostlarımıza bizden selam bereket ve rahmetimizi ilet ve de ki: Allah’ın (c.c.) rahmeti bizleri insanların gönlünde sevdirenlerin üzerine olsun. İnsanlara hakkımızda anlayabilecekleri şeyleri anlatın inkâr edecekleri şeyleri değil, diye buyurdu.4

Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Muhammed bin Şehriyar El Hazin’den, hicretin beş yüz on altıncı yılı Rabi El Evvel ayında Küfe’de yaptığımız müzakere ve okumalarda, Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Abdul Aziz El Mudil’in kitabından hicretin dört yüz yetmiş dördüncü yılı Zilkade ayında Bağdat’ta yaptığımız okumalarda, El Abkari Ebu Hasan Razkavey’ten, Ebu Umeyr bin Semmek’tan, Ali bin Muhammed El Kazvini’den, Davut bin Süleyman bin Vahap bin Ahmet El Kazvin’i Sağri’den, hicretin iki yüz altmış altıncı yılında yapılan müzakerede, Ali bin Musa Rıza’dan (a.s) babası Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed bin Ali’den (a.s) babası Muhammed’ten babası İmam Hüseyin (a.s) babası İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kim kurtuluş gemisine binmek, yüce Allah’ın (c.c.) güçlü tutanağı ve sağlam ipine tutunmak istiyorsa benden sonra İmam Ali’yi (a.s) veli edinsin, düşmanına düşman ve Onun evlatları olan hidayet imamlarına tabi olsun. Onlar ümmetimin cennet önderleri, üstünleri, benden sonra insanların üzerinde yüce Allah’ın (c.c.) hüccetleri vebenim sevdiğim halifelerimdir. Onların hizbi benim hizbim; benim hizbim Allah’ın (c.c.) hizbi, muhaliflerinin hizbi ise Şeytan’ın hizbidir.5

Saduk’tan, Hüseyin bin Ahmet bin İdris’ten, babasından, İbrahim bin Haşim’den, Muhammed bin Sinan’dan, Ebu Carud Ziyad bin Munzir’den, Sait bin Cübeyr’den, İbni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: İmam Ali’nin (a.s) velayeti yüce Allah’ın (c.c.) velayeti, ona sevgi Allah’a (c.c.) ibadet, ona tabi olmak farz, onun dostları Allah’ın (c.c.) dostları, düşmanları Allah’ın (c.c.) düşmanları, hizbi Hizbullah ve onunla barış yüce Allah’la barıştır.6

Hüseyin bin Ahmet bin İdris’ten, babasından, Ahmet bin Muhammed bin Halit’ten, Abbas bin Maruf’tan, Muhammed bin Yahya El Hazzaz’dan, Talha bin Zeyd’ten, İmam Sadık (a.s) babalarından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Bir gün Cebrail Rabb’im tarafından yanıma gönderildi ve şöyle arz etti: Yüce Rabb’in sana selam eder ve şöyle buyurur: Kardeşin Ali’ye (a.s) onu veli edinenlere azap etmeyeceğimi ve ona muhalif olanlara merhamet etmeyeceğimi müjdele.7

Cafer bin Muhammed bin Mesrur’dan, Hüseyin bin Muhammed bin Amir’den, Mualla bin Muhammed El Basri’den, Cafer bin Süleyman’dan, Abdullah bin Hakem’den, babasından, Sait bin Cübeyr’den, İbni Abbas Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: İmam Ali (a.s) kuşkusuz ki benim vasim ve halifemdir. Onun eşi kadınların en üstünü Fatıma (a.s) benim kızım, çocukları cennet gençlerinin efendileri Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) benim evlatlarımdır. Onları veli edinen beni veli edinmiş onlara muhalefet eden bana muhalefet etmiş, onlara


4              El Müfid El Emali c. 1 s. 84

5              Ahbar Rıza s. 292 / Emali s. 26

6              Saduk Emali s. 36

7              Saduk Emali s. 42


zarar vermek isteyen bana zarar vermek istemiş, onlara karşı cefakâr olan bana cefa etmiş, onlara iyilik yapan ise bana iyilik etmiştir. Onlara yardım edene Allah (c.c.) yardım etmiş, onlardan uzak duranlardan Allah (c.c.) uzak durmuş, onlara yardım edeni Allah (c.c.) üstün kılmış ve onlara vefasızlık edeni yüce Allah (c.c.) zelil kılmıştır. Ey yüce Allah’ım (c.c.) peygamberlerinden kimin değeri ve Ehlibeyti varsa, benimde Ehlibeytim ve ağırlığım (değerim) İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), Hasan (a.s) ve Hüseyin’dir. Allah’ım! (c.c) Onlardan her türlü eksiği gider ve tertemiz pak kıl.1

Muhammed bin Amir El Cabi El Hafız El Bağdadi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Sabit bin Kinane’den, Muhammed bin Hasan bin Abbas Ebu Cafer El Huzai’den, Hasan bin Hüseyin El Arni’den, Amr bin Sabit’ten, Ata bin Seyap’tan, İbni Yahya ibni Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün Müslümanları toplayıp şöyle bir hutbe irat etti: Ey müminler! Yüce Allah (c.c.) çok yakında refiki alaya intikal edeceğimi vahiy etti, İmam Ali’nin de (a.s) öldürülerek şehit edileceğini haber verdi. Ey insanlar! Size öyle bir haber vereceğim ki eğer onunla amel ederseniz kurtuluşa erersiniz yok eğer terk ederseniz helak olursunuz. Hiç kuşku yok ki amcaoğlum Ali (a.s) benim kardeşim, vezirim ve halifem; benim adıma tebliğ eden, muttakilerin İmamı, nur yüzlülerin önderidir. Ondan hidayeti isterseniz sizleri hidayete erdirir, ona tabi olursanız kurtuluşa erersiniz, ona muhalefet ederseniz haktan saparsınız, ona itaat ederseniz Allah’a (c.c.) itaat edersiniz, ona asilik ederseniz Allah’a (c.c.) asilik edersiniz, ona biat ederseniz Allah’a (c.c.) biat etmiş olursunuz, biatinden cayarsanız Allah’ın (c.c.) biatinden caymış olursunuz. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’i bana indirdi Kur’an’a kim muhalefet ederse haktan sapmış ve kim Kur’an ilmini İmam Ali’den (a.s) başka birinin yanında ararsa helak olmuştur. Ey insanlar! Sözlerimi iyi dinleyin ve nasihatimi iyi kavrayın, Ehlibeytime muhalefet etmeyin ve şunu iyi bilin ki onları koruyan beni korumuştur. Onlar benim akrabalarım, kardeşlerim ve çocuklarımdır. Sizler bir araya getirilip Sekaleyn’nin (iki emanet) yanında sorguya çekileceksiniz benden sonra onlara nasıl sahip çıkacağınıza bakınız, onlar benim Ehlibeytimdir onlara zarar veren bana zarar vermiş, onlara zulüm eden bana zulüm etmiş, onları zelil eden beni zelil etmiş, onlara değer veren bana değer vermiş, onlara ikramda bulunan bana ikramda bulunmuş, onlara yardım eden bana yardım etmiş, onlara vefasızlık eden bana vefasızlık etmiş ve hidayeti başkalarında arayan beni yalanlamıştır. Ey insanlar! Allah’tan (c.c.) çekinin ve hesap günü benimle karşılaştığınız zaman bana ne söyleyeceğinizi düşünün, ben onlara eza edenin düşmanıyım, kime düşmanlık edersem de ona muhalefet ederim sizlere söyleyeceklerim bunlardır. Sizler için ve kendim için yüce Allah’tan (c.c.) bağışlanma dilerim.2

Aynı kaynakta Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir. Yeryüzünün bütün günahlarıyla gelseler dahi ben şu dört kesime şefaat edeceğim bunlar: Ehlibeytimi savunmak için kılıç sallayan, onların ihtiyaçlarını karşılayan, ihtiyaç duyduklarında onların yardımına koşan ve onları hem kalbiyle hem de diliyle


1              Saduk Emali s. 56

2              Saduk Emali s. 62


sevenlerdir.3

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan’dan, Şerif Nakip Ebu Hasan Zeyd bin Nasır El Alevi’den, Şerif Ebu Abdullah Muhammed bin Abdurrahman El Alevi’den, Amr bin İbrahim El Kenani El Mukırri ve Muhammed bin Abdurrahman El Muhlis’ten, Ebu Hamit Muhammed bin Harun El Hadrami’den, Ali bin Şuayb El Mismar’dan, Abdurrahman bin Kays bin Muaviye El Basri Zafarani’den, Muhammed bin Amr’dan, Ebi Selma’dan, Ebu Hüreyre’nin Resulullah’tan (s.a.a) şöyle naklettiğini rivayet etmişlerdir: Müminin yüce Allah (c.c.) katındaki kerametlerinden biride ona yardımcı olanın günahlarını bağışlamasıdır.

Züht ehlinden Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin’den, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin bin Ali’den, amcası şeyh Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Hasan bin Abdullah bin Sait’ten, Amr bin Ahmet bin Hamdan El Kuşeyri’den, Muğire bin Muhammed bin Mühelb’ten, Abdul Gaffar bin Muhammed bin Kesir El Kilabi El Küfi’den, Amr bin Sabit’ten, Cabir’den, İmam Bakır’dan (a.s), babası İmam Zeynel Abidin’den (a.s) babası İmam Hüseyin’in (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Beni ve Ehlibeytimi sevmek yedi yerde kişiye fayda sağlayacaktır bunlar: Ölüm anı, mezarın içine konulunca, kıyamet günü dirilişinde, hesap defterini alırken, hesap verirken, hesap terazisi sonucunu beklerken ve sırat köprüsündedir.4

Aynı kaynaktan Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Muhammed bin Ali’den, amcası Ebi Kasım’dan, Muhammed bin Ali El Küfi’den, Muhammed bin Sinan’dan, Ziyad bin Munzir’den, Said bin Cübeyr’den İbni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet ettiğini nakletmiştir: Benden sonra İmam Ali’ye (a.s) muhalefet eden kâfir, onu seven mümin ve ona buğz eden münafık olmuştur. Onun yolunu izleyen hedefe ulaşmış, ona karşı savaşan dinden çıkmış, ona karşı çıkan batıla düşmüştür. İmam Ali (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki nuru, kulları üzerindeki hücceti, düşmanlarına karşı kılıcı, peygamberlerin ilim varisi ve yüce Allah’ın (c.c.) yüce sözüdür. Onun muhaliflerinin sözü ise alçaktır. İmam Ali (a.s) vasilerin önderi ve en üstün peygamberin (s.a.a) vasisi, müminlerin emiri, nur yüzlülerin önderi, Müslümanların imamıdır. Yüce Allah (c.c.) imanı ancak onun velayeti ve itaati ile kabul edecektir.5

Aynı kaynakta Ahmet bin Hasan El Kattan’dan, Abdurrahman bin Muhammed El Hüseyni’den, Ebu Cafer Ahmet bin İsa bin Ebi Musa El İcli’den, Muhammed bin Ahmet bin Abdullah bin Ziyad El Arzemi’den, Ali bin Hatim El Münkarri’den, Şerik’ten, Salim El Aftas’tan, Said bin Cübeyr’den ibni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a)

şöyle rivayet ettiğini nakletmiştir: Ey Ali! (a.s) tabilerin kıyamet günü kurtuluşa erecek olanlardır. Kim onlardan birini üzerse seni üzmüş, seni üzen de beni üzmüş, beni üzen de Allah’ın (c.c.) emriyle en aşağılık yer olan cehennem ateşine dâhil olmuştur. Ey Ali! (a.s) Sen bendensin ben de senden, ruhun ruhumdan,


3              Bihar c. 68 s. 123

4              Saduk Hisal de c. 2 s. 36 / Emali c. 2 s. 19

5              Saduk Emali s.19 c. 4 s. 54


tıynetin tıynetimdendir. Senin tabilerin yaratıldığımız tıynetin (balçık) arta kalanlarından yaratılmıştır. Onları seven bizi sevmiş onlara buğz eden bize buğz etmiş, onlara muhalefet eden bize muhalefet etmiş ve onlara itaat eden de bizlere itaat etmiştir.

Ey Ali! (a.s) Tabilerinde mevcut olan bütün ayıp ve günahlar bağışlanmıştır. Ey Ali! (a.s) Yarın makamı Mahmut’a çıktığın zaman tabilerine şefaatçi olacağımı müjdele. Ey Ali! (a.s) Senin tabilerin Allah’ın (c.c.) tabileri, yardımcıların Allah’ın (c.c.) yardımcıları, dostların Allah’ın (c.c.) dostları ve taraftarların Yüce Allah’ın (c.c.) taraftarlarıdır. Ey Ali! (a.s) Seni veli edinen saadete kavuşmuş ve sana muhalefet eden şekavete erişmiştir.

Ey Ali! (a.s) Cennette senin için dostu ve sahibi olacağın bir hazine vardır.1

Aynı kaynakta Muhammed bin İbrahim’den, Ebu Muhammed Cerir Taberi’den, Ebu Muhammed El Hasan bin Abdul Vahit El Hazzaz’dan, İsmail bin Ali Sedi’den, Mani bin Haccac’dan, İsa bin Musa’dan, Cafer El Ahmer’den, Ebi Cafer Muhammed Ali El Bakır’ın, (a.s) Cabir bin Abdullah El Ensari’nin Resulullah’tan (s.a.a) şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Kıyamet günü olduğunda kızım Fatıma (a.s) cennet bineklerinden, ipleri lüleden, ayakları yeşil zümrütten, kuyruğu ezfer miskinden, gözleri kırmızı yakuttan, üzerinde içi dışından dışı da içinden görünen içinde Allah’ın (c.c.) bağışlaması dışında da Allah’ın (c.c.) rahmeti üzerine nurdan bir kubbe, başında her direği cevher ve yakutla bezenmiş yetmiş direği olan ve yıldızın parladığı gibi parlayan nurdan bir tacı olan bir deveye binmiş; sağında yetmiş bin solunda da yetmiş bin melek ile gelecek devenin ipini Cebrail elinde tutarak en yüksek sesiyle şöyle nida edecek: Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) geçsin diye gözlerinizi kapatın. Bu çağrıdan sonra bütün nebiler resuller, Sıddıklar ve şehitler Fatıma (a.s) geçinceye kadar gözlerini kapatacaklardır.

Fatıma (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) arşına varıncaya kadar yol alacak bineğinden inip şöyle buyuracak: Ey Yüce İlah’ım ve seyidim bana zulüm edenler ile aramda hükmet, Allah’ım! (c.c) Çocuklarımı katledenler ile aramda hükmet, daha sonra yüce Allah (c.c) nezdinden şöyle bir nida gelecek: Fatıma’nın (a.s) zürriyeti tabileri sevenleri ve zürriyetinin sevenleri nerededir? Bu nidadan sonra etraflarını rahmet melekleri sarmış bir şekilde ayağa kalkacak Fatıma’da (a.s) önlerine geçerek birlikte cennete gireceklerdir.2

Aynı kaynakta Abdullah bin Hasan El Müeddep’ten, Ahmet bin Ali El Esfehani’den, İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Cafer bin Hasan bin Abdullah bin Musa El Absi’den, Muhammed bin Ali Silmi’den, Abdullah bin Muhammed bin Akil’den,

Cabir bin Abdullah El Ensari (r.a) Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali (a.s) hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: İmam Ali’de (a.s) öyle özellikler var ki o özelliklerden biri bütün insanlarda olsa bu onlara yeterli bir fazilet olurdu. Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali (a.s) hakkında buyurduğu bu özelliklerinden


1              Saduk Emali s. 34

2              Ş. Müfid Emali s. 25


bazıları şöyledir: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır. Ali’nin (a.s) bana olan menzili Hz. Harun’un Musa’ya (a.s) olan menzili gibidir. Ali (a.s) bendendir ben de Ali’denim. Ali’nin (a.s) bana olan nisbeti nefsimin bana olan nisbeti gibidir. Ona itaat bana itaat, ona muhalefet ise bana karşı yapılan muhalefettir. Ali’ye (a.s) karşı savaş Yüce Allah’a (c.c.) karşı yapılan bir savaş, ona karşı barış ise Allah (c.c.) ile barışık olmaktır. İmam Ali’nin (a.s) dostu Yüce Allah’ın (c.c.) dostu, düşmanı ise Yüce Allah’ın (c.c.) düşmanıdır. İmam Ali (a.s) Yüce Allah’ın (c.c.) insanlar üzerindeki hücceti ve halifesidir. İmam Ali’yi (a.s) sevmek imandan ona buğz etmek ise küfürdendir. İmam Ali’nin (a.s) hizbi Hizbullah düşmanlarının hizbi ise hizbuşşeytandır. İmam Ali (a.s) hak ile hak da İmam Ali (a.s) iledir bunlar havuz başında benimle karşılaşıncaya kadar ayrılmazlar. İmam Ali (a.s) cennet ile cehennem ehlini birbirinden ayırandır. İmam Ali’den (a.s) ayrılan benden ayrılmıştır benden ayrılan Yüce Allah’tan (c.c.) ayrılmıştır. Kıyamet günü kurtuluşa erenler İmam Ali’nin (a.s) tabileridir.3

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan’dan hicretin beş yüz on altıncı yılı Rabi El Evvel ayında müminlerin Emiri Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Abdul Aziz El Mudil’den, Ebu Umeyr bin Semmak’tan, Muhammed bin Ahmet bin Mehdi’den, Amr bin Hattab Sicistani’den, İsmail El Abbas El Humsi’den, Muhammed bin Ziyat’tan, Ebu Hurayre’den, Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali, (a.s) sana bir müjde vereyim mi? İmam, anam babam sana feda olsun Ya Resulullah (s.a.a) elbette ki ver, diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) Ey Ali; (a.s) Ben, sen, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s) aynı tıynetten yaratıldık. Bizim tabilerimiz ve sevenlerimiz bizim tıynetimizden arta kalan tıynetten yaratıldı. Kıyamet günü bizler tabilerimiz ve sevenlerimiz isimleri ve baba adlarıyla çağrılırken diğer bütün insanlar kendi adları ve anne isimleriyle çağrılacaklardır.4

Önder şeyhlerden Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’in amcasından, babasından, Ahmet bin İdris’ten, Yakup bin Yezit’ten, Muhammed bin Ebi Umayr’dan, Muhammed El Kıbti İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: İnsanlar Resulullah’ın (s.a.a) Ümmü İbrahim’in pınarı başında İmam Ali (a.s) için söyledikleri ile Gadir Hum günü söyledikleri konusunda gaflet etmişlerdir. Resulullah (s.a.a) Ümmü İbrahim’in pınarı başında ashabıyla beraber oturuyordu, İmam Ali (a.s) meclise girince ashaptan hiç kimse İmama oturacak yer açmadı. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce şöyle buyurdu: Ey insanlar! Bu benim Ehlibeytimdir ben henüz hayattayken onu nasıl hafife alırsınız? Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben sizlerin arasından ayrılsam dahi yüce Allah (c.c.) daima baki kalacaktır kuşku yok ki reyhan ve rahmet, sevinç ve müjde İmam Ali’nin (a.s) İmametine bağlanmak onu veli edinmek ve kendisinden sonra evlatları olan vasilere bağlanmakla mümkündür. Kim onlara sadakatle bağlanırsa onları şefaatime dâhil etmem bir haktır. Zira onlar benim tabilerimdir bana tabi olanda bendendir bu Hz. İbrahim (a.s) döneminden beri bu yana devam eden bir


3              Hisal c. 2 s. 496 / Emali s. 81

4              Eli Müfid Emali c. 2 s. 71 / Bihar c. 67 s. 126


sünnettir, zira ben İbrahim’denim (a.s) İbrahim’de (a.s) bendendir. Benim onun nezdindeki değerim yüce onun da benim nezdimdeki değeri yücedir. Ancak ben ondan daha üstünüm Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Onlar birbirinden türeyen zürriyetlerdir şüphesiz ki yüce Allah (c.c.) işiten ve bilendir.1 O gün Resulullah’ın (s.a.a) pınar başında ayağı burkuldu ve insanlar ona geçmiş olsun dileklerini iletmek için evine akın ettiler.2

Önder şeyhlerden Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, amcasından, babasından, amcası Ebi Cafer’den, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin Yahya’dan, Abbas bin Maruf’tan, Ebu Hafs Abdi’den, Ebi Harun El Abdi’den, Ebu Said El Hudri’den, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet etmişlerdir: Yüce Rabbinize dua ederken beni vesile edininiz. Ben Resulullah’a (s.a.a) vesile nedir? diye sordum, şöyle cevap buyurdu: Vesile benim cennette ki derecemdir. O öyle bir derece ki bin tane geçitten oluşmakta her geçit mesafesi bir atın bir ay hızlı koşması mesafesindedir. Geçitler zebercet, yakut, altın ve gümüş gibi mücevherden oluşmakta kıyamet günü olduğunda peygamberlerin dereceleriyle beraber olacak ancak benim derecemin peygamberlerin dereceleri ile arasındaki fark tıpkı ayın yıldızlar arasında parlaması gibi olacak ve o gün bütün peygamberler, Sıddıklar ve şehitler şöyle buyuracak: Ne mutlu bu derecenin sahibine, o anda bütün peygamberlerin ve insanların duyacağı bir şekilde yüce Allah (c.c.) nezdinden bu Muhammed’in (s.a.a) derecesidir, diye buyrulacaktır. Daha sonra ben belime nurdan bir hırkayla sarılmış başımda kral ve keramet tacı önümde elinde hamd sancağını tutan Ali bin Ebi Talib (a.s) sancağın üzerinde Allah’tan (c.c.) başka ilah yoktur çabalayanlar Allah’ın (c.c.) izniyle kurtuluşa erenlerdir yazısı yazılmış olacaktır. Peygamberlerin yanından geçerken ise şöyle buyuracaklardır: Bunlar daha önce görmediğimiz tanımadığımız çok yüce iki melektir. Meleklerin yanından geçtiğimizde ise bunlar yüce Allah’ın (c.c.) iki büyük peygamberidir diyeceklerdir. Ben yükseldikçe İmam Ali de (a.s) ardımdan gelecek en yüksek dereceye geldiğimde İmam Ali (a.s) benden bir basamak aşağıda duracak ve bütün peygamberler, Sıddıklar ve şehitler ne mutlu bu iki kula ki Yüce Allah (c.c.) katında değerleri ne yücedir diye buyuracaklardır. Daha sonra Yüce Allah (c.c.) tarafından peygamber, Sıddık ve şehitlerin duyacağı şekilde şöyle buyrulacaktır: Bu benim Habibim Muhammed (s.a.a) bu da velim Ali (a.s) ne mutlu onu sevene ve vay haline ona buğz edip yalan isnat edene. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyuracak: Ey Ali (a.s) o gün seni seven herkes işittiği bu sözler dolayısıyla rahatlayacak yüzü aklaşacak ve kalbi ferahlayacak, sana muhalefet edip sana karşı savaşan hakkını inkâr eden herkesin yüzü kararacak, ayakları da titreyecektir. Birileri bu durumdayken yanıma iki melek yaklaşacak bunların biri cennet sorumlusu Rıdvan, diğeri ise cehennem sorumlusu Malik, Rıdvan yanıma yaklaşıp Allah’ın (c.c.) selamı üzerine olsun Ey Ahmed, diyecek ben de Allah’ın (c.c.) selamı üzerine olsun Ey Melek sen kimsin ne güzel çehren ve kokun vardır diyeceğim. O da ben cennet sorumlusu Rıdvan’ım bunlarda cennetin anahtarlarıdır Yüce Allah (c.c.) bu anahtarları sana gönderdi bunları al ya Muhammed (s.a.a) diye buyuracaktır. Ben de bunları Rabbimden kabul


1              Ali İmran suresi: 24

2              Emali El Müfid s. 98


ettim bana verdiği değer için ona şükürler olsun anahtarları kardeşim Ali bin Ebi Talib’e (a.s) ver diye cevap vereceğim. Daha sonra Rıdvan gidecek ve yanıma Malik gelecek Allah’ın (c.c.) selamı üzerine olsun ya Ahmet (s.a.a) diye buyuracak ben de Allah’ın (c.c.) selamı üzerine olsun Ey Melek sen kimsin ne kadar çirkin bir siman ve kötü bir görüntün vardır, diye cevap vereceğim. O da ben cehennem sorumlusu Malik, bunlarda cehennem anahtarlarıdır. Bunları sana yüce Rabb’in göndermiştir onları al ya Ahmed (s.a.a) diye buyuracaktır. Ben de bunu yüce Rabb’imden kabul ettim, bana verdiği değer için ona şükürler olsun, onu kardeşim Ali’ye (a.s) ver diyeceğim. Daha sonra Malik yanımdan ayrılacak yanıma elinde cennet ve cehennem anahtarları olan İmam Ali (a.s) gelecek, kızgın hiddetli ve kaynayan cehennemin başında duracak onun idaresini eline alacak cehennem İmam Ali’ye (a.s) beni bırak senin nurun benim ateşimi söndürdü diyecek, İmam Ali (a.s) düzene geç Ey cehennem, bunu al ve bunu bırak bu düşmanımı al ve bu dostumu bırak diyecek o gün cehennem herhangi birinizin çocuğu size nasıl itaat gösteriyorsa cehennem de İmam Ali’ye (a.s) bu derecede kimseye itaat etmediği kadar itaat edecektir.3

Aynı kaynaktan Muhammed bin Hasan bin Ahmet bin Velit’ten, Muhammed bin Hasan Saffar’dan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Ahmed bin Muhammed bin Ebi El Beznıti’nin İmam Rıza’nın (a.s) kitabında şöyle okuduğunu nakletmiştir: Tabilerime beni ziyaret etmenin bin defa hac etme sevabına denk olduğunu bildir. Ben imamın oğlu Ebu Cafer’e (a.s) bin hacca mı? diye sordum. Allah’a (c.c.) ant olsun ki onun hakkını bilerek ziyaret edenin sevabı bir milyon hac sevabına denktir, diye buyurdu.4

Şeyh El Müfid Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz on birinci yılı Cimaz El Ahir ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan müzakerede, Sait El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Muzaffer bin Muhammed El Verrak’tan, Ebu Ali Muhammed Hemmam’dan, Ebu Sait Hasan bin Zekeriya El Basri’den, Amr bin Muhtar’dan, Ebu Muhammed El Bersi’den, Nadır bin Süveyd’ten, Abdullah bin Meskan’dan, Ebi Basir’den, İmam Bakır’dan (a.s) babalarından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali, (a.s) öyle bir an gelecek ki sen cehennemin kenarında duracak sırat köprüsü önüne gelecek, insanlara köprüden geçin denecek sende cehenneme bu benim bu da senin diyeceksin. İmam, ya Resulullah (s.a.a) benimle beraber olanlar kimlerdir? diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) onlar senin tabilerindir, sen nereye gidersen onlarda seninle beraber olacaklardır, diye buyurdu.5

 

 

Şeyh Ebu Abdullah Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, amcası Ebi Cafer’den, babasından, Abdullah bin Hasen El Müeddep’ten, Ahmet bin Ali El Esfehani’den, İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Muhammed bin Ali El Kufi’den, Selman bin

3              El Emali El Müfid s. 102

4              El Emali El Müfid s. 61-104 / Uyun El Mucizet c. 1 s. 257 / Kâmil Ziyaret s. 306

5              Bihar c. 29 s. 198


Abdullah El Haşimi’den, Muhammed bin Sinan’dan, Cabir bin Cufi (r.a)Cabir bin Abdullah El Ensari’den (r.a) Resulullah’ın (s.a.a) İmama Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Ali; (a.s) sen kardeşim, vasim, varisim ve benim hem hayatımda hem vefatımdan sonra ümmetime halifemsin. Seni seven beni sevmiş, sana buğz eden bana buğz etmiş, seni dost edinen de beni dost edinmiştir.1

Şeyh Ebu Muhammed bin Hasan bin Babaveyh’ten, amcasından, babasından, amcası Ebi Cafer’den, Ahmet bin Muhammed bin Yahya El Attar’dan, babasından, Muhammed bin Abdul Cabbar’dan, Ebi Ahmet El Ezedi’den, Eban bin Osman’dan, Eban bin Tağlep’ten, İkrime’den ibni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet ettiğini nakletmiştir: Münezzeh olan yüce Allah (c.c.) beni ve Ali’yi (a.s) kardeş kıldı ve yedi kat sema üzerinden benim kızımla evlendirdi ve mukarreb meleklerini buna şahit eyledi, onu benim halifem kıldı. Ali (a.s) bendendir bende Ali’denim, beni seven onu sever, bana düşmanlık eden ona düşmanlık eder ve hiç kuşku yok ki melekler onun sevgisiyle yüce Allah’a (c.c.) yakınlaşır.2

Aynı kaynaktan meşhur Fakih Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Ebu Hasan Muhammed bin Sait El Haşimi’den, Fırat bin İbrahim bin Fırat El Küfi’den, Muhammed bin Zahir’den, Abdullah bin Fadıl El Haşimi’den, İmam Sadık (a.s) babalarından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Gadir Hum günü ümmetimin en büyük bayramıdır. O gün Yüce Allah (c.c.) Ali bin Ebi Talib’i (a.s) ümmetimin başına benden sonra hidayete ermeleri için mürşit olarak tayin etmemi emretti. O gün Yüce Allah (c.c.) dini kemale erdirmiş nimetini onlara tamamlamış ve din olarak İslam’a razı olmuştu. Daha sonra Allah Resulü (s.a.a) şöyle devam etti: Ey insanlar, Ali bendendir bende Ali’den (a.s) Ali (a.s) benim tıynetimden yaratılmış ve benden sonra insanların önderi kılınmıştır. O sünnetim konusundaki ihtilafları aydınlatacak müminlerin emiri, nur yüzlülerin önderi, dinin uygulayıcısı ve vasilerin en hayırlısı, kadınların en üstününün kocası ve hidayet imamlarının babasıdır. Ey insanlar, kim Ali’yi (a.s) severse ben de onu severim kim de ona buğz ederse ben de ondan nefret ederim, kim Ali’yle (a.s) bağ kurarsa ben de onunla bağ kurarım, kim onunla bağını koparırsa ben de onunla bağımı koparırım, kim Ali’ye (a.s) cefa ederse ben de ona cefa ederim, kim ona dost olursa ben de ona dost olurum, kim Ali’ye muhalif olursa ben de ona muhalif olurum. Ey insanlar, ben ilim şehriyim Ali’de (a.s) onun kapısıdır o şehre de ancak kapıdan geçilir. Beni sevip Ali’ye (a.s) buğz ettiğini söyleyen yalan söylemiştir. Ey insanlar, beni nübüvvetle gönderen ve bütün kullarının içinden en seçkini kılan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki İmam Ali’yi (a.s) ümmetimin başına Yüce Allah (c.c.) semada ismini anıp velayetini meleklerine vacip kılmadan lider olarak ilan etmedim.3

Aynı kaynaktan Cafer bin Muhammed bin Mesrur’dan, Hüseyin bin Muhammed bin Amir’den, amcası Abdullah bin Amir’den, İbin Ebi Umeyra’dan, Hamza bin Hamran’dan, babasından, Ebi Hamza’dan, Ali bin Hüseyin’den, babasından, Ebu Hamza İmam Zeynel Abidin’den (a.s) İmamda babası İmam Hüseyin’den (a.s) o

1              Emali El Müfid s. 104

2              El Emali Ş. Saduk s. 104-223

3              El Emali El Müfid s. 109


da babası müminlerin emiri İmam Ali’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Bir gün İmam Ali’nin (a.s) huzuruna bir adam gelip Ey Ali (a.s) sen müminlerin emiri olarak bilinmektesin seni insanların başına emir olarak atayan kimdir? İmam elbette ki Yüce Allah (c.c.) beni Müslümanların başına emir olarak tayin etmiştir, diye buyurdu. Adam aldığı bu cevaptan sonra Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gidip yüce Allah’ın (c.c.) Ali’yi (a.s) insanların başına emir olarak tayin ettiği doğru mudur? diye sordu. Allah Resulü bu soruya öfhelenerek şöyle buyurdu: Şüphesiz ki İmam Ali (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) velayetini tayin edip Arş-ı Alada bunu karar kılmasıyla müminlerin emiri olmuş ve meleklerini İmam Ali’nin (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) halifesi, hücceti ve Müslümanların İmamı olduğuna, ona itaatin yüce Allah’a (c.c.) itaat, ona muhalefetin yüce Allah’a (c.c.) muhalefet olduğuna şahit kılmıştır. Onu tanıyan beni tanımış onu tanımayan beni tanımamış, onun İmametini inkâr eden benim nübüvvetimi inkâr etmiş, onun emirliğini inkâr eden benim peygamberliğimi inkâr etmiş, onun faziletini reddeden benim değerimi alçaltmış, ona karşı savaşan bana karşı savaşmış, ona söven bana sövmüştür. Zira o bendendir, benim tıynetimden yaratılmış kızım Fatıma’nın (a.s) kocası ve evlatlarım Hasan ile Hüseyin’in (a.s) babasıdır. Daha sonra şöyle buyurdu: Ben Ali (a.s) kızım Fatıma (a.s) evlatlarım Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in (a.s) soyundan gelecek dokuz İmam yüce Allah’ın (c.c.) kulları üzerindeki hüccetleriyiz, bizim düşmanlarımız yüce Allah’ın (c.c.) düşmanları, dostlarımız ise yüce Allah’ın (c.c.) dostlarıdır.4

Şeyh Ebu Beka İbrahim bin Hüseyin bin İbrahim El Basri’den, hicretin beş yüz on altıncı yılı Muharrem ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında, Ebu Talib Muhammed bin Hüseyin bin Utbe’den, Ebu Hasan Muhammed bin Hüseyin bin Ahmet bin Bişr El Askeri’den, Ahmet bin Mufaddal Ebu Selma El Esfehani’den, Raşit bin Ali bin Vail El Karşi’den, Abdullah bin Hafs El Medeni’den, Muhammed bin İshak’tan, Said bin Zeyd bin Arta bir gün Kumeyl (a.s) bin Ziyad’la karşılaştığını ve müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) faziletini sorduğunu ve şöyle bir cevap aldığını nakletmiştir: Sana İmam Ali’nin (a.s) bana verdiği ve senin için dünya ve içindekilerden çok daha hayırlı bir vasiyetini anlatayım mı? Evet, dedim. Kumeyl (a.s) şöyle buyurdu: Bir gün İmam bana Ey Kumeyl (a.s) her gün besmeleyi oku Allah’tan (c.c.) başka kudret güç olmadığını zikret (la havle ve la kuvvete illa billahi…) yüce Allah’a (c.c.) tevekkül et, bizleri adımızla zikret bizlere salavat oku yüce Rabbimize sığın ve böylece kendinden ve sahip olduklarından günün şerrini defet. Ey Kumeyl (a.s), kuşkusuz Resulullah’ı (s.a.a) Yüce Allah (c.c.) eğitmiş etmiş beni de Allah Resulü (s.a.a) bende müminleri terbiye edip bu edebi faziletli insanlara miras bırakacağım. Ey Kumeyl (r.a), bir ilim yoktur ki ben onu açmış olmayayım ve bir sır yoktur ki onu İmam Mehdi (a.s) sonlandırmasın. Ey Kumeyl (a.s), bu zürriyet birbirinden türemedir ve yüce Allah (c.c.) işiten ve bilendir.

Ey Kumeyl (a.s), sadece bizden al ki bizden olasın, Ey Kumeyl (r.a) yapılan her harekette marifete ihtiyacın olacaktır. Ey Kumeyl (r.a), yemek yiyeceğin zaman onunla beraber kimsenin zarara uğramadığı ve her türlü illete karşı şifa olan yüce Allah’ın (c.c.) adını zikret. Ey Kumeyl (r.a) yemek yiyeceğin zaman o yemekten


4              Emali El Müfid s. 114


birilerine ikramda bulun ve cimrilik etme ve hiç kimseye rızık verdiğini sanma yüce Allah (c.c.) sana ecrini verecektir. Ey Kumeyl (r.a), hizmetçine karşı öfheli olma, misafirine de yer ve ahlakını güzelleştir. Ey Kumeyl (r.a), yemek yediğin zaman acele etme ki beraberinde olanlar yemek yiyip doysun ve başkaları da o yemekten faydalansın. Ey Kumeyl (r.a), doyduğun zaman yüce Allah’a (c.c.) sesli bir şekilde hamd et kionlarda işitip hamd etsinler böylece yüce Allah (c.c.) sevabını arttırsın. Ey Kumeyl (a.s), karnını yemekle doldurma onun içinde suya ve havaya bir yer bırak. Ey Kumeyl (a.s), yemeğini bitirme, zira Resulullah (s.a.a) yemeğini bitirmezdi. Ey Kumeyl (a.s), sofradan el çekeceğin zaman tam doymamış canın halayemeği arzu eder şekilde yemeyi bırak bu yemeğine lezzet katacaktır. Ey Kumeyl (a.s), sağlıklı bir bedene ancak az yemek ve az su içmekle kavuşursun. Ey Kumeyl (a.s), malın bereket nedeni zekâtı vermek, müminlere yardımcı olmak ve yakınları ziyaret etmektir ancak o yakınlar bizlere yakın olanlardır. Ey Kumeyl (a.s), müminlere karşı nasıl davranıyorsan bir mümin gördüğünde ona da diğer müminlere davrandığın gibi davran ve ona yakın ol, onlara karşı şefhatli davran ve yoksullara sadaka ver. Ey Kumeyl (a.s), hiçbir dilenciyi bir hurma veya bir salkım üzümle dahi olsa eli boş gönderme. Ey Kumeyl (a.s), sadaka yüce Allah (c.c.) katında daima artar. Ey Kumeyl (a.s), müminin güzel ahlakı; mütevazı olması, cemali duygusallığı, fazileti ise şefhati, izzeti de dedikodudan uzak durmasıdır. Ey Kumeyl (a.s), gösterişten sakın, zira gösterişle cahilleri kendinle aldatır ve kardeşliği bozarsın. Ey Kumeyl (a.s), yüce Allah (c.c.) konusunda bir tartışmaya geçeceksen ancak akıllı olanlara benzeyen kişilerle geç ve bunu çok önemse. Ey Kumeyl (a.s), onlar her halükârda cahildir zira yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz ki asıl akılsız olanlar kendileridir ancak bunu bilmiyorlar.1

Ey Kumeyl (a.s), her insan sınıfında daha üstün bir kavim vardır, sakın onlardan aşağılık olanla münazara etmeeğer sana söverlerse tahammül et ve yüce Allah’ın (c.c.): Cahiller onlarla konuştuğu zaman onlar esenlikle karşılık verenlerdir2 ayetine muhatap olanlardan ol.

Ey Kumeyl (a.s) her hâlükârda doğruyu söyle, muttakilere sahip çık ve fasıklardan uzak dur. Ey Kumeyl (a.s), münafıklardan uzaklaş ve hainlerle dost olma. Ey Kumeyl (a.s), sakın ha zalimlerin kapısına gitme onlarla kaynaşma, onlardan kazanç elde etme, onlara itaat etme ve yüce Allah’ın (c.c.) meclislerinde bulunarak sana gazap edeceği yerlerde bulunma.

Ey Kumeyl (a.s), eğer zalimlerin meclisinde bulunmaya zorunlu olursan, Allah’ı (c.c.) zikretmeye ve ona tevekkül etmeye devam et, onların şerrinden Allah’a (c.c.) sığın onlardan yüz çevir kalbinde onların yaptıklarını reddet onların

duyabileceği şekilde yüce Allah’ı (c.c.) tazim et, bu onların seni takdir etmesine ve onların şerrinden kurtulmana vesile olacaktır. Ey Kumeyl (a.s), yüce Allah’ın (c.c.) katında en sevimli kul onun vahdaniyetini ikrar eden dostlarına dost olan kendi bakımını yapan şefhatle davranan ve sabırla hareket edendir. Ey Kumeyl

1              Bakara suresi: 13

2              Furkan suresi: 63


(a.s), sırlarının bilinmemesi daha efdaldir.

Ey Kumeyl (a.s), insanlara fakir ve muhtaç olduğunu gösterme Allah’ın (c.c.) keremini umarak sabret ki sır sahibi olarak bilinesin. Ey Kumeyl (a.s), senin kardeşin seni zor durumda yüzüstü bırakmayan, fenalık yapmaya meyil gösterdiğin zaman gaflet etmeyen, soru sorduğun zaman seni aldatmayan, senin durumunu düzeltmek kastıyla çaba harcayandır. Ey Kumeyl (a.s), mümin müminin aynası gibidir onun sıkıntısını gidermeden durumunu düzeltmeden bırakmaz. Ey Kumeyl (a.s), müminler kardeştir ve hiçbir şey onların birbirlerine bıraktığı etkiyi bırakamaz. Ey Kumeyl (a.s), kardeşini sevmez isen o kardeşlik değildir. Ey Kumeyl (a.s), şüphesiz ki mümin bizim sözlerimizi söyleyen onlarla amel edendir. Bizim gerimizde kalan bizden uzak düşmüş, bizden uzak düşende bize asla yetişemez, bize yetişip bizimle olmayan ise ateşin en alt tabakasında olacaktır. Ey Kumeyl (a.s), göğsü bizim sevgimiz ve ilmimizle dolu biri sana hakkımızda bir şey söyler ve bunu gizlemeni isterse sakın onu açıklama onu açıklaman durumunda senin için bir tövbe yoktur senin için bir tövbe kalmaz ise senin sonun cehenneme çıkar. Ey Kumeyl (a.s), Muhammed Mustafa (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) sırlarını açmayı yüce Allah (c.c.) hiç kimseden kabul etmez ve buna asla razı olmaz. Ey Kumeyl (a.s), sana mutlak bir şekilde öğrettikleri bir şeyi müminden başkasına öğretme. Ey Kumeyl (a.s), bizim hikmetlerimizi kâfirlere öğretme zira onlar onun üzerine ekleme yapar ve bundan dolayı cezaya çarptırıldıkları zaman sizleri mazeret kılarlar. Ey Kumeyl (a.s), kesinlikle geçmişinizden dolayı sizler için bir dönüş (tövbe) ve kesinlikle kalan ömrünüzde bir mağlubiyet (günah) vardır. Ey Kumeyl (r.a), Yüce Allah (c.c.) sizler için en hayırlı başlangıç ve akıbeti nasip edecektir. Ey Kumeyl (r.a), sizler düşmanlarınız karşısında muhayyer kılınmış, haram olmama şartıyla onların faydalandığı şeylerden faydalanma, içtiklerinden içme, yediklerinden yeme, geçtikleri yerlere de geçme hakkına sahipsiniz. Olurda onların imkânlarına yenik düşerseniz Allah’a (c.c.) ant olsun ki bu benim hiç arzu ettiğim bir şey değildir ancak yüce Allah (c.c.) sizleri üstün kılıp onları alçak kılacağı gününüz gelip; beklediğiniz dost zuhur ettiği zaman onlar artık sizlerle beraber yemek yemeyecek, geçtiğiniz yerlerden geçmeyecek, kapılarınızı çalmayacak, sizin nail olduğunuz nimetlere nail olmayacak, nereye gitseler zelil ve rüsva olacak ve katledileceklerdir.

Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah’a (c.c.) bütün nimetleri için müminlerle beraber şükret. Ey Kumeyl (r.a), başına her musibet geldiğinde: Yüce Allah’ın (c.c.) gücü ve kuvvetinden başka güç ve kuvvet yoktur (la havle ve la kuvvete illa billahi…) zikrini söyle o sıkıntıyı aşarsın, yüce Allah (c.c.) sana nimet gönderdiği zaman da ona şükret o nimet artacaktır, eğer rızık konusunda kıtlık yaşarsan yüce Allah’a (c.c.) istiğfarda bulun o kıtlık geçecek ve bolluğa erişeceksin. Ey Kumeyl (r.a), şeytan sana vesvese ederse: Aldatan şeytandan kudretli yüce Allah’a, takdir ettiği şerden ve cinlerin şerrinden Muhammed Mustafa’ya (s.a.a) ve insanların ilahına sığınırım zikrini söyle selam ver böylece İblis ve şeytanların şerrinden korunursun. Ancak şunu unutma ki Ey Kumeyl (r.a), her insanın imanı ve menziline göre şeytanların hazırlanmış tuzakları vesveseleri ve hileleri vardır ve bunlarla insana galebe olmaya çalışırlar. Ey Kumeyl (r.a), onlar kadar düşman


ve sana onlar kadar zararlı bir şey yoktur. Onların arzuları yarın ateşe atıldıkları vakit onlarla beraber olmandır. Onların çekeceği azap hiçbir şekilde dinmez ve azalmaz; daimî bir şekilde o azapta kalacaklardır. Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah’ın (c.c.) gazabı, Allah’ın (c.c) ve Peygamberinin (s.a.a) ismi ile öğrettiği zikirlerine sığınarak onlardan korunmayanları daima ihata eder. Ey Kumeyl (r.a), onlar seni kendi nefisleriyle aldatmaya çalışır eğer onlara uymasan senin şehvetlerini süslü gösterecek arzularını verecek, sana unutkanlık bulaştıracak, seni idareleri altına alacak, seni Yüce Allah’ın (c.c.) nezdinde yüce olduğuna ikna edecek ve bununla seni aldatacak böylece yüce Allah’a (c.c.) isyan etmiş bir duruma düşeceksin ve unutma ki yüce Allah’a (c.c.) asilik edenin yeri cehennemdir.

Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetini ezberle: Şeytan bu işi onlara yaptırmış ve ümit vermiştir.1Günahı yaptıran Şeytan ümit veren ise yüce Allah’tır. Ey Kumeyl (r.a) yüce Allah’ın (c.c.) lanetlik iblise buyurduğunu şu mübarek sözleri hatırla: Onlara karşı yaya ve atlılarla haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaatlerde bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaat eder.2

Ey Kumeyl (r.a), Şeytan kendi adına değil yüce Allah (c.c.) adına vaatlerde bulunarak insanları şaşırtıp aldatır. Ey Kumeyl (r.a), o amacına ulaşabilmek için saygın bir şekilde Allah’a (c.c.) itaat ettiğin ve terk etmeyeceğin yönden gelir sen de onu yüce bir melek zannedersin oysaki o, Şeytan’ı Recimdir (kovulmuş şeytandır) eğer ona dayanır ve mutmain olursan seni kurtuluşu olmayan helak edici büyük günahlara doğru sürüklemeye başlar. Ey Kumeyl (r.a), onun kurulmuş tuzakları vardır o tuzaklara düşmekten sakın. Ey Kumeyl (r.a), yeryüzü şeytanları tuzaklarıyla doludur o tuzaklardan ancak bizlere tutunan korunur. Yüce Allah (c.c.) sana o tuzaklardan ancak kullarının kurtulacağını, kullarının ise dostlarımız olduğunu buyurmuştur. Bu da yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetinde şöyle belirtilmiştir: Benim kullarım üzerinde hiçbir hakimiyetin olmayacaktır.3

Diğer bir ayette ise şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki onun hâkimiyeti onu dost edinenlerin ve onu Allah’a (c.c.) ortak koşanların üzerinedir.4

Ey Kumeyl (r.a), onun senin malına ve çocuğuna ortak olmasından bizim velayetimizle kurtul. Ey Kumeyl (r.a), namaz kılıp namazlarını uzatan, oruç tutup orucuna devam eden, sadaka verip muvaffak olduklarını zannedenlerin bu durumları seni aldatmasın.

Ey Kumeyl (r.a), Allah’a (c.c.) ant olsun ki Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: Şeytan bir kısım insanı zina, içki, ihanet ve faiz gibi günahlarla haddi aşmaya sürüklediği zaman onlara şiddetli bir şekilde ibadeti huşuyu, rükû ve secde etmeği sevdirir, daha sonra onları ateşe götüren ve kıyamet günü hiçbir yardımcıları olmayan imamların peşine takar.

1              Muhammed (s.a.a) suresi: 25 – yüce Allah (c.c.) hidayete sadık kalmaları durumunda onlara kurtu luşa erme ümidini vermiştir.

2              İsra suresi: 64

3              Hicir Suresi: 42

4              Nahıl suresi: 100


Ey Kumeyl (r.a), hiç şüphesiz ki iman baki ve müstear, diye (bir süreliğine kalıp sonra giden) iki kısma ayrılır. O kalıcı olmayan ödünç imana sahip olmaktan sakın. Ey Kumeyl (r.a), eğer sana öğrettiklerimizle amel edersen imanı sabit kalanlardan olursun. Ey Kumeyl (r.a), farzı bırakma konusunda hiçbir şekilde ruhsat olmadığı gibi nafile konusunda da hiçbir zorlama yoktur. Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah (c.c.) insanı ancak farzdan sorumlu tutacak, nafile amelleri ise kıyamet günü zor durumlar için tavsiye ettik. Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah (c.c.) farz nafile ve iyi ameller ile helal malların kendisine zeval vermesinden münezzehtir. Ancak kim hayırlı amel ederse bu hayır ona yarayacaktır. Ey Kumeyl (r.a), şunu unutma ki günahların sevaplarından, gafletin yaptığın zikrinden fazla, yüce Allah’ın (c.c.) nimeti ise bütün amellerinden fazladır. Ey Kumeyl (r.a), hiçbir zaman yüce Allah’ın (c.c.) nimeti ve afiyetinden mahrum kalmayacaksın; öyleyse ona şükretmek, onu tenzih etmek, onu takdis etmek, ona hamd etmek ve onu her hâlükârda anmaktan mahrum kalma. Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah’ın (c.c.) haklarında şöyle buyurduğu kişilerden olma: Onlar Allah’ı (c.c.) unuttu O da onlara kendi nefislerini unutturdu.5 Daha sonra şöyle buyurarak onları fasık olarak nitelemiştir: Onlar fasık olanların ta kendileridir.6

Ey Kumeyl (r.a), asıl fazilet namaz kılmak oruç tutmak ve sadaka vermek değil namazı temiz bir kalple kılmak, ameli Allah’ın (c.c.) razı olacağı şekilde eda etmektir. Ey Kumeyl (r.a), rükû secde ve arasında yaptığın zikirlerden damarların ve eklemlerin etkilensin ki ibadetin ve teenniyle kıldığın bütün namazların makbul olsun. Ey Kumeyl (r.a), neyin içinde ve üzerinde namaz kıldığına dikkat et, zira namaz kıldığın elbise ve yer helalden değilse namazın batıldır.

Ey Kumeyl (r.a), dil kalbin tercümanıdır. Kalp ise gıdayla beslenerek canlılığını sürdürendir, kalbin ve cismini nasıl bir gıdayla beslediğine bak, eğer beslendiğin gıda helal değilse yüce Allah (c.c.) senden ne tesbihini nede şükrünü kabul edecektir.

Ey Kumeyl (r.a), şunu iyi anla ve bil ki bizler hiç kimseye emaneti terk etme konusunda ruhsat vermiyoruz. Kim bu konuda benden ruhsat verdiğime dair bir rivayet naklederse yalan söylemiş, günah işlemiş ve bu yalanından dolayı cehennemi hakketmiştir. Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben Resulullah’ın (s.a.a) ölmeden bir saat önce üç defa şöyle buyurduğunu duydum: Ey Ebu Hasan (a.s) emaneti iyi veya kötü insana, büyük veya küçük, iplik veya dikilen küçük şey olsa dahi ödeyiniz.

Ey Kumeyl (r.a), savaş ancak adil bir imamla mubah, ganimet ise ancak fazilet sahibi bir imamla caizdir.


Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah (c.c.) yeryüzüne peygamber göndermemiş olsa ve yeryüzünde iman etmiş bir mümin (peygamberlik vazifesini üstlense) insanları yüce Allah’a (c.c.) davet etse o davetinde sevap kazanmış yoksa hata işlemiş olur? Kumeyl (r.a) Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah (c.c.) ona bu sorumluluğu verip onu ehil kılmadan böyle bir şey yapması hatadır, diye buyurdu.

5              Haşır suresi: 19

6              Nur suresi ayet: 4


Ey Kumeyl (r.a), din yüce Allah’ındır. Aldatılmış; hidayetten sonra dalalete düşmüş ve kabul ettikten sonra inkâr etmiş bir ümmetin söylediği seni aldatmasın. Ey Kumeyl (r.a), din yüce Allah’ındır yüce Allah (c.c.) Resul Nebi ve vasi dışında dinde liderliği ve kıyamı hiç kimseden kabul etmeyecektir. Ey Kumeyl (r.a), bu sorumluluk Nübüvvet, Risalet ve İmamettir; bunlar dışında kalanlar tabi olanlar, galebe gelenler, yoldan sapanlar veya haddi aşanlardır.

Ey Kumeyl (r.a), Hristiyanlar ve Yahudiler yüce Allah’ı (c.c.) etkisiz kılamamış Musa (a.s) ve İsa’yı (a.s) inkâr etmemiş ancak dinde çoğaltma, eksiltme, tahrif, ilhad, lanet ve nefreti yaymış tövbe etmemiş ve hatalarını kabul etmemiştir. Ey Kumeyl (r.a), şüphe yok ki yüce Allah (c.c.) sadece muttakilerin amellerini kabul edecektir. Ey Kumeyl (r.a), bizim babamız Âdem (a.s) dünyaya ne Yahudi nede Hıristiyan evlat getirmiştir. Onun evladı ancak Hanif Müslümandı ancak üzerine vacip olan amelleri işlemedi diye yüce Allah (c.c.) onun kurbanını kabul buyurmamış; kardeşinin kurbanını kabul etmiş, bundan dolayı kardeşine haset (kıskançlık) ederek kardeşini öldürmüştü. Bundan dolayı o sayısı evvelkilerden on iki; ahir sayılarından altı yıl olan cehennemin en alt kısmında tutuklu kalacaktır. Cehennemin sıcaklığı da o kısmın buharındandır. Artık cehennemin sıcaklığı buharından olan kısmın ateş sıcaklığını düşün. Ey Kumeyl (r.a), Allah’a (c.c.) ant olsun ki o iyi amel işleyen Muttakiler bizleriz. Ey Kumeyl (r.a), yüce Allah (c.c.) kerimdir, rahimdir, azim ve halimdir. Bizlere halifeliği gösterdi ve onu almamızı ve insanları ona bağlamamızı emretti, bizler ihtilafa düşmeden bu vazifeyi yerine getirdik ve nifak etmeden bu risaleyi tebliğ, yalanlamadan tasdik ve şüpheye düşmeden kabul ettik. Allah’a (c.c.) ant olsun kibizlere vahiy eden ve bizim de vahiy ettiğimiz şeytanlarımız yoktu ancak yüce Allah (c.c.) Kur’an’da bir kavmi zikrederek şöyle buyurmuştu: İnsanlardan ve cinlerden oluşan bir grup birbirlerine aldatıcı süslü kelimelerle vahiy etmektedir.1 Ey Kumeyl (r.a), vay onların haline ki cehenneme nasıl da atılacaklardır!

Ey Kumeyl (r.a), Allah’a (c.c.) ant osun ki durumlar böyle kalmayacak bir gün bana itaat edilecek daha sonra ise bana minnet edilip muhalefet edilecek, Arabilerin zulmü sürmeyecek ve Müminlerin emiri lakabıyla anılacağım. Ey Kumeyl (r.a) küçük emanet bizler; büyük emanet de Kur’an-ı Kerim’dir. Bir gün Resulullah (s.a.a) onlara bunu duyurdu ve onları toplayıp falanca gün namazın cemaatle kılınacağını ilan etti ve yedi gün falanca yerde toplanılacağını buyurdu Resulullah’ın (s.a.a) bu isteğine kimse muhalefet etmedi. Günü geldiği zaman Resulullah (s.a.a) minbere çıktıyüce Allah’a (c.c.) hamdü sena ettikten sonra şöyle buyurdu: Ey insanlar! Ben sizlere kendimden değil yüce Allah’tan (c.c.) haber getiriyorum, kim bana inanırsa yüce Allah’a (c.c.) inanmış ve cenneti kazanmış ve kim beni yalanlarsa yüce Allah’ı (c.c.) yalanlamış, yüce Allah’ı (c.c.) yalanlayan ise cehennemi hak etmiştir. Daha sonra beni yanına çağırdı, bağrına bastı sağında ve solunda Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) vardı, beni bağrına bastıktan sonra şöyle buyurdu: Ey İnsanlar, Cebrail bana yüce Allah’ın (c.c.) benim ve sizin Rabb’imiz olduğunu size bildirmemi ve Kur’an-ı Kerim’i size öğretmemi emretti. Zira Kur’an size bırakacağım ağır emanet ve vasim Ali (a.s) evlatlarım Hasan (a.s) ve Hüseyin


1              Enam suresi: 112


(a.s) ve onların soyundan gelecek imamlar (a.s) daha hafif olan emanettir. Ağır emanet hafif emanete şahitlik ederken hafif emanet de ağır emanete şahitlik eder. Bu iki ağır emanet havuz başında toplanacağımız güne kadar birbirinden ayrılmazlar.

Ey Kumeyl (r.a), bizim konumumuz bu durumdayken neden bazıları bizden öne geçti ve bazılarıda bizlerden uzaklaştı? Ey Kumeyl (r.a), Resulullah (s.a.a) onlara risaleyi tebliğ etti, onlara nasihatte bulundu ancak onlar nasihat edenlerden hoşnut olmuyorlardı. Ey Kumeyl (r.a), Resulullah (s.a.a) bir gün ikindi vakti ramazan ayının ortasında Muhacir ve Ensar’ın bulunduğu bir anda ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: Ali (a.s) ve iki çocuğu pak olanlardır ben onlardanım onlarda bendendir bu iki evladım annelerinden sonra pak olanlardır. Bu pak arınmışlar gemi gibidir, ona binen kurtulur binmeyen ise helak olur, kurtulan elbette cennette, helak olan ise cehennemdedir. Ey Kumeyl (r.a), üstünlük ve fazilet yüce Allah’ın (c.c.) tasarrufundadır; onu istediğine verir, kuşkusuz fazilet sahibi olan yüce Allah’tır.

Ey Kumeyl (r.a), neden bizlere haset etmekteler oysaki yüce Allah (c.c.) onlar bizleri tanımadan öce yarattı bu ettikleri haset (kıskançlık) bizleri yüce Allah’ın (c.c.) verdiği makamdan düşürür mü?

Ey Kumeyl (r.a), cenneti kazanamayanı çetin azap, büyük zillet, ateş zincirleri, şeytanın dostluğu, pis içecekler, demirden giysiler, ateş ve alevlerden sandıklar ve daimî azabı müjdele. Açılamayacak şekilde kapanmış sıkı kapıların ardında yardım çağrısı yaptıklarında onların yardımına hiç kimse gitmeyecek, onlara merhamet edilmeyecek ve şöyle bağıracaklardır: Ey Malik! Rabb’in en azından canımızı alsın. Malik, hayır sizler bu durumda kalacaksınız. Ant olsun ki bizler size hak olanı getirdik ancak çoğunuz haktan yüz çevirdiniz.2

Ey Kumeyl (r.a), Allah’a (c.c.) andolsun ki yüce Allah’ın (c.c.) kastettiği hak bizleriz. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Eğer hak onların heva heveslerine uysaydı yeryüzü, gökyüzü ve içinde olan her şeyin dengesi bozulurdu.3

Ey Kumeyl (r.a), onlar cehennemde uzun süre kaldıktan sonra yüce Allah’a (c.c.) bizleri cehennemin çevresine koysan diyecekler, yüce Allah da (c.c.) onlara şöyle cevap buyuracak: İçinde susun ve bir daha konuşmayın.4

Ey Kumeyl (r.a), o an onlar bir daha dönüşten umut kesecek, pişmanlıkları artacak, yaptıklarına karşı azap içinde helak olacaklarına kanaat edeceklerdir. Ey Kumeyl (r.a), bizleri zalimlerden kurtaran yüce Allah’a (c.c.) şükürler olsun diyerek şükret.

Ey Kumeyl (r.a), ben müminlerle birlikte bizleri muvaffak eden yüce Allah’a (c.c.) her durumda şükrederim. Ey Kumeyl (r.a), şüphesiz bazıları dünyanın geçici


2              Zuhruf suresi: 77-78

3              Mümin’un suresi: 71

4              Mümin’un suresi: 108


zail mutluluğuna sahip oldular, sen bu dünyanın durumunu iyi anlaki baki ve kalıcı ahirete sahip olasın.

Ey Kumeyl (r.a), herkes ahirete doğru yol almaktadır. Bunlardan yalnız yüce Allah’ın (c.c.) rızasını ve yüce makamları arzu eden muttakiler cennetin varisleri olacaklardır. Daha sonra İmam: Ey Kumeyl (r.a) arzu ediyorsan artık gidebilirsin, diye buyurdu.1

Şeyh Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Hasan bin Babaveyh’ten, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Muhammed bin Hüseyin’den, amcası Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’den Muhammed bin Ali bin Macilaveyh’ten, amcası Muhammed bin Ebi Kasım’dan, Muhammed bin Ali El Küfi’den, Ali bin Osman’dan, Muhammed bin Fırat İmam Bakır’dan (a.s) İmam Bakır (a.s) babası İmam Zeynel Abidin’in (a.s)Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Hiç şüphe yok ki İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) halifesi ve benim halifem, Allah’ın (c.c.) hücceti ve benim hüccetim, Allah’ın (c.c.) kapısı ve benim kapım, yüce Allah’ın (c.c.) seçkin kıldığı ve benim seçkinim, Allah’ın (c.c.) sevdiği ve benim sevdiğim, Allah’ın (c.c.) dostu ve benim dostum, Allah’ın (c.c.) kılıcı ve benim kılıcımdır. O İmam benim kardeşim, dostum, vezirim ve vasimdir. Onu seven beni sevmiş, ona buğz eden ise bana buğz etmiştir. Onun dostu benim dostum, muhalifi benim muhalifim, savaşı savaşım, barışı barışım, sözü sözüm ve emri benim emrim, eşi benim kızım, çocukları ise evlatlarımdır. O vasilerin en üstünü ve ümmetimin en hayırlısıdır.2

Aynı kaynaktan Hasan bin Muhammed El Haşim’i El Küfi’den, Fırat bin İbrahim bin Fırat El Küfi’den, Muhammed bin Zahir’den, Bağdat’ta Ebu Hasan Muhammed bin Hüseyin Yunus bin Bağdadi’nin yeğeninden, Muhammed bin Yakup Nehşeli’den, sırasıyla İmam Rızadan (a.s), İmam Musa Kazım’dan (a.s), İmam Cafer Sadık’tan (a.s), İmam Muhammed Bakır’dan (a.s),İmam Ali Zeynel Abidin’den (a.s),babası İmam Hüseyin’den (a.s), babası İmam Ali’den (a.s) Resulullah’tan (s.a.a),Cebrail’den (a.s), Mikail’den (a.s) ve İsrafil’den (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Ben münezzeh olan yüce Allah’ım (c.c.) benden başka ilah yoktur; canlıları kudretimle yarattım, onlardan nebi olarak istediğimi seçtim ve hepsinin içinden Muhammed’i (s.a.a) seçkin, dost ve Habib olarak seçip onu insanlara Resul olarak gönderdim. Sonra Ali’yi (a.s) onun için kardeş, vasi ve vezir kıldım, onu kendisinden sonra insanlara dini tebliğ eden, onlara kitabımı açıklayan ve hükmümü öğreten halife kıldım. Onu sapkınlıktan kurtaran delil, insanları

yanıma ulaştıracak, ateşten kurtaracak güvenli kapı, sığınıldığı zaman dünya ve ahiret meşakkatinden kurtaracak korunak kıldım, insanlar onunla vesile edinerek bana yöneldiği zaman yüzümü onlardan çevirmeyeceğim zira onubenim yönüme ulaştıran vesile kıldım. Yeryüzü ve gökyüzünde mevcut olan her şeye onu hüccetim kıldım.


Onun velayetini ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) nübüvvetini kabul edip

1              Tuhaf Ukul s. 171-176 / Bihar c. 83 s. 284

2              Bihar c. 38 s. 127 / Saduk’un Emalisi s. 169


ikrar etmeden yapılan amelleri hiç kimseden kabul etmeyeceğim. Muhammed (s.a.a) benim Resulüm; kullarıma açmış olduğum elim, sevdiklerime gönderdiğim nimetimdir. Kullarımarasındankimisevdiysemvedostedindiysemonunvelayetini ona tanıttım ve kullarım arasından kime buğz ettiysem onun marifetinden ve velayetinden yüz çevirdi diye buğz ettim. İmam Ali’yi (a.s) dost edinen kimseyi cehennem ateşinden uzak tutacağıma ve cennetime dâhil edeceğime celalim ve izzetime yemin ettim. Kim İmam Ali’nin (a.s) velayetinden uzaklaşır, ayrı bir yol tutar ve ona buğz ederse onu çok aşağılık bir yer olan cehenneme dâhil edeceğime söz verdim.3

Aynı kaynakta Hasan bin Abdullah bin Sait’ten, Muhammed bin Mansur bin Ebi Cahim ve Ebu Yezid El Karşi’den, Nasır bin Ali El Cahdami’den, Ali bin Cafer bin Muhammed’ten (a.s) kardeşi İmam Musa’dan (a.s) İmam Musa’da (a.s) babasından ve dedesi İmam Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmişlerdir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Hasan ve Hüseyin’in (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: Kim bunları, babalarını ve annelerini severse kıyamet günü cennette benimle beraber olacaktır.4

Aynı kaynaktan, Muhammed bin İbrahim bin İshak’tan, Ebu Sait Hasan bin Ali El Adavi’den, Ahmet bin Abdullah bin Ammar El Carudi’den, Muhammed bin Abdullah’tan, Ebu Carut’tan, Ebi Heysem’den, Enes bin Malik’in Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Yüce Allah, (c.c.) nurdan bir sandalye üzerinde oturmuş, nur yüzlü, nur elbiseli, arş gölgesi altında nebilerin menzilinde olan ancak nebi olmayan şehitlerin menzilinde olan ancak şehit olmayan kimseleri gönderecektir. Resulullah’ın (s.a.a) meclisinde oturan bir kişi bende onlardan mıyım ya Resulullah (s.a.a)? diye sordu. Hayır, diye buyurdu, bir başkası sordu Resulullah (s.a.a) yine hayır, diye buyurdu. Yanında oturanlar öyleyse kimdir ya Resulullah (s.a.a.)?diye sordular. Resulullah (s.a.a) elini İmam Ali’nin (a.s) başına koydu bu ve Şia’sıdır, diye buyurdu.5

Aynı kaynaktan, Ali bin Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den, babasından, dedesi Ahmet bin Ebi Abdullah’tan, babası Muhammed bin Halit’ten, Gıyas bin İbrahim’den, Sabit bin Dinar’dan, Sad bin Zarif ’ten, Sait bin Cübeyr’den, İbni Abbas Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali, (a.s) ben hikmetin şehriyim sen de onun kapısı, şehre kapıdan başka bir yerden girilemez. Sana buğz edip beni sevdiğini söyleyen yalan söylemiştir. Zira sen bendensin ben de sendenim. Kanın benim kanımdan etin benim etimden ruhun benim ruhumdan,

sırların benim sırrımdan ve açığa vurduğun benim açıkladıklarımdandır. Sen ümmetimin İmamı ve benden sonra halifesisin.

Sana itaat eden saadete erişmiş, sana asilikte bulunan bedbaht olmuş, seni dost edinen kazanmış, sana muhalefet eden hüsrana uğramış, sana bağlanan kurtuluşa ermiş, senden ayrılan ise helak olmuştur. Senin ve evlatlarından olan imamların misali Nuh’un (a.s) gemisi gibidir ona binen kurtulur binmeyen ise helak olur,


3              Emali El Müfid s. 184 / Uyun El Mucizet c. 2 s. 49

4              Emali El Müfid s. 190

5              Emali El Müfid s. 202


diğer bir misaliniz ise yıldızlar gibidir her bir yıldız kaybolduğunda kıyamete kadar diğer bir yıldız doğar.1

Aynı kaynaktan, Muhammed bin Musa bin Mütevekkil’den, Muhammed bin Yahya El Attar’dan, Muhammed bin Ahmet El Aşari’den, Selma bin Hattab’tan, Hüseyin bin Seyf El Ezedi’den, İshak bin İbrahim’den, Abdullah bin Sabah’tan, Ebu Basir’in İmam Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü gelip yüce Allah (c.c.) bütün insanları bir yerde topladığında onları çok karanlık bir hal alacak onun sıkıntısında yüce Allah’a (c.c.) şöyle haykıracaklardır: Ey yüce Rabb’imiz! Bizim üzerimizden bu karanlığı kaldır. Yüce Allah (c.c.) onlara doğru ellerinde nur olan bir grubu gönderecek ellerindeki nur kıyamet alanını aydınlatacak, orada toplananlar bunlar peygamberler mi? diye soracak; Yüce Allah (c.c.) nezdinden hayır bunlar peygamberler değildir, diye nida edilecek. O zaman o kalabalık öyleyse meleklerdir diyecek, aynı mekândan hayır onlar melek de değildir, diye cevap buyrulacak. Öyleyse şehitlerdir denecek ancak Allah (c.c.) katından hayır bunlar şehitlerde değildir, diye nida edilecek. O zaman o mahşer kalabalığı bunlar kimlerdir? diye soracaklardır. Yüce Allah (c.c.) nezdinden ey topluluk sizler onlara kim olduklarını sorunuz. Daha sonra o topluluk o nur ehline siz kimsiniz? diye soracaklardır. Onlar bizler Resulullah’ın (s.a.a) soyundan gelen Alevileriz, bizler Allah’ın (c.c.) velisi Ali’nin (a.s) evlatları yüce Allah’ın (c.c.) keremine mazhar mutmain ve güvende olanlarız. Yüce Allah (c.c.) nezdinden öyleyse sevenlerinize, bağlılarınıza ve taraftarlarınıza şefaat ediniz diye buyrulacaktır. 2

Aynı kaynaktan, babamın aktardığından, Sait bin Abdullah’tan, Selma bin Hattab’tan, Ebu Tahir Muhammed bin Tesnim El Verrak’tan, Abdurrahman bin Kesir’den, babasından, İmam Sadık’tan (a.s) babası ve dedelerinden Resulullah’ın (s.a.a) bir gün ashabına şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey ashabım! Yüce Allah (c.c.) İmam Ali’yi (a.s) iman ile nifak arasında delil kılmıştır. Onu seven mümin, buğz eden de münafıktır. Yüce Allah (c.c.) Ali’yi (a.s) benden sonra vasi ve hidayet nuru kılmıştır. O benim sırlarımın ortağı, ilmimin sahibi ve tabilerimin halifesidir. Ümmetimden ona zulüm edenleri yüce Allah’a (c.c.) şikâyet ediyorum.3

Şeyh Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin’den, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin bin Ali’den, amcası Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Abbas bin Maruf’tan, Hüseyin bin Yezit’ten, Yafuri’den, İsa bin Abdullah El Alevi’den,

babasından, İmam Bakır’dan (a.s) babasından dedelerinden Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim sırat köprüsünden fırtına gibi hızlı geçmek ve cennete hesapsız bir şekilde dâhil olmak istiyorsa, benim vasimi, dostumu, velimi, Ehlibeytimin (a.s) ve ümmetimin halifesi olan İmam Ali bin Ebi Talib’i (a.s) halife edinsin. Kimde ateşe dâhil olmak istiyorsa ondan başkasını halife edinsin. Yüce Rabb’imin izzeti ve celaline yeminler olsun ki yüce Allah’a (c.c.) ondan başka açılan bir kapı yoktur. Sıratı müstakim odur. Yüce Allah’ın

1             

Emali Saduk s. 222 / İkmal Din c. 1 S. 241 / Bihar c. 23 s. 125

2              Emali El Müfid s. 234 / Bihar c. 8 s. 36

3              Mufaddal’dan rivayetle Emali de s. 234


(c.c.) insanlardan soracağı velayette onun velayetidir.4

Şeyh Ebu Muhammed bin Hasan bin Hüseyin hicretin beş yüz onuncu yılı Rey şehrinde amcası Muhammed bin Hüseyin’den, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Ali bin Ahmet bin Musa’dan, Muhammed bin Cafer Ebu Hüseyin El Esedi’den, Muhammed bin İsmail El Bermeki’den, Cafer bin Ahmet bin Muhammed Temimi’den, babasından, Abdülmelik bin Umeyr Şeybani’den, babasından, dedesinden, İbni Abbas’ınResulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Ben mukarreb meleklerden üstün Nebi ve Resullerin önderiyim, vasilerimde bütün peygamber vasilerinin üstünleridir. Zürriyetim bütün Nebi ve Resullerin zürriyetinden daha üstündür. Benim yolumu izleyen ashabım da bütün Nebi ve Resullerin ashabından daha üstündür. Kızım Fatıma da (a.s) bütün kadınların en üstünü, zevcelerimden pak olanlar da müminlerin anneleri, ümmetimde ümmetler arasında en üstün ümmettir. Kıyamet günü peygamberler arasında en çok tabisi olan peygamber benim, o gün Basra ile San-a arasındaki mesafe büyüklüğünde olan, içinde yıldızlar sayısınca ibrik bulunan havuzun sahibi de benim, dünyada benim halifem olan halifede yanımda havuz başında duracaktır. Resulullah’ın (s.a.a) bu sözlerini işitenler o halife kimdir? diye sordular.

Resulullah (s.a.a) o, Müslümanların İmamı, müminlerin emiri ve benden sonra onların Mevla’sı olan Ali bin Ebi Talip’tir (a.s) o, tabilerine havuzdan su ikram edecek, muhaliflerini ise yabancı deveyi su başından kovduğunuz gibi kovacaktır diye buyurdu. Daha sonra şöyle buyurdu: Kim Ali’yi (a.s) sever ve dünyada itaat ederse havuz başında benimle olacak, cennette de benim derecemde sayılacaktır. Kim de Ali’ye (a.s) dünyada buğz eder ve muhalifi olursa cehennemde yananlardan olacaktır. Daha sonra şöyle buyurdu: Kim Ali’yi (a.s) sever ve dünya hayatında itaat ederse havuz başında yanımda olacak, cennette de benim derecemde sayılacak, kim Ali’ye (a.s) dünyada buğz eder ve düşman olursa kıyamet günü ne ben onu göreceğim ne de o beni görecek ve sol tarafından çekilerek ateşe atılacaktır.5

Şeyh Ebu Muhammed bin Hasan bin Hüseyin’den, amcasından, babası Hasan’dan, amcası şeyh El Müfid Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Muhammed bin Ahmet Senani’den, Muhammed bin Ebi Abdullah El Esed’i El Küfi’den, Musa bin İmran Nahi’den, amcası Hüseyin bin Zeyd’ten, Ali bin Salim’den, babasından, Sad bin Zarif ’ten, Said bin Cubeyr ibni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: Ey Ali

(a.s) sen Müslümanların imamı, Müminlerin emiri, nur yüzlülerin önderi, benden sonra yüce Allah’ın (c.c.) bütün varlıkları üzerindeki hücceti, vasilerin önderi ve peygamberlerin önderinin vekilisin. Ey Ali, (a.s) miraç günü yedinci semaya yükseldiğim zaman daha sonra Sidret El Münteha’ya, sonra nur hicaplarına yüceltildiğim zaman, yüce Rabb’im keremiyle benimle münacat ederek şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a)! Ben lebbeyk (emrine amadeyim) ey yüce Rabb’im diye cevap verdim. Daha sonra bana şöyle buyurdu: Ali (a.s) dostlarımın

4              Emali El Müfid s. 237

5              Emali El Müfid s. 245


imamı, bana tabi olanların nuru, muttakileri sorumlu kıldığım kelimedir. Ona itaat edenin bana itaat ettiğini, ona muhalefet edenin de bana muhalefet ettiğini kendisine müjdele.

Bu müjdeyi işiten İmam Ali (a.s) ya Resulullah (s.a.a) benim değerim oraya ulaştı ki orada hatırlanayım. Resulullah (s.a.a) evet Ey Ali (a.s) bundan dolayı Rabb’ine şükret diye buyurdu. İmam yere secdeye kapanarak yüce Allah’ın (c.c.) nimetlerine şükürler olsun, diyerek hamt etti. Resulullah (s.a.a.) Ey Ali, (a.s) başını kaldır zira yüce Allah (c.c.) seni meleklere karşı övmüş ve seninle gurur duymuştur.1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


1              Emali El Müfid s. 247


 

 

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Zühdüyle meşhur Şeyh Ebu Talip Yahya bin Muhammed bin Hüseyin bin Abdullah El Cevani Taberi El Hüseyni’den, hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında, Amil şehrinde evinde yapılan müzakere ve okumalarda, Şeyh El İmam Ebu Ali Cami bin Ahmet Destani’den Nişabur’da, Şeyh İmam Ebu Hasan Ali bin Hüseyin bin Abbas Sandali’den, Ebu İshak Ahmet bin Muhammed bin İbrahim Salebi’den, Ebu Kasım Yakup bin Ahmet Sırri El Mefrudi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin Ukde bin Abbas bin Hamza’dan, hicretin üç yüz otuz yedinci yılında yapılan sohbette, Ebu Kasım Abdullah bin Ahmet bin Amir Tai’den, hicretin iki yüz atmışıncı yılında İmam Ali bin Musa Rıza’dan (a.s) babası Musa bin Cafer’den (a.s) babası Ebi Cafer bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s) Ebi Ali bin Hüseyin’den, babası İmam Hüseyin (a.s) babası İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Kıyamet günü ben dört grup insana şefaat edeceğim. Bunlar: Zürriyetime ikramda bulunan, onların ihtiyaçlarını karşılayan, ihtiyaç duyduklarında onların yanında yer alan ve hem kalbiyle hem de diliyle onları sevenlerdir.2

Fıkıh üstadı Şeyh Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi’den hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehri Zemeheran yolunda yapılan müzakere ve okumalarda, şeyh Ebu Sait Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den, Şerif Ebu Abbas Ukayl bin Hüseyin bin Muhammed bin Ali bin İshak bin Abdullah bin Cafer bin Muhammed, Abdullah bin Cafer bin Muhammed bin Ali bin Ebi Talip’ten hicretin beş yüz yirmi altıncı yılında yapılan okumalarda, Ebu Ali Hüseyin bin Abbas bin Muhammed El Kermani El Hatip’ten, hicretin üç yüz seksen altıncı yılı Ramazan ayında yapılan okumalarda Ebu Hasan Ali bin İsmail bin İbrahim bin Hapşe El Abdi’den, Ruhbe bin Hasan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah bin Halit bin Ferkad Nahi El Belhi’den, Kuteybe Sait El Bağlani’den, Hammad bin Yezit’ten, Abdurrahman Serrac’dan, Nafi’den, ibni Ömer’den şöyle rivayet etmişlerdir: Bir gün Resulullah’a (s.a.a) Ali bin EbuTalib’i (a.s) sordum Resulullah (s.a.a) kızarak şöyle buyurdu: Ne oluyor bu kavme ki benim menzilimde olan birini soruyorlar. Kim Ali’yi (a.s) severse beni sevmiş olur, kim de beni severse yüce Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmış olur, yüce Allah (c.c.) kimden razı olursa da ödül olarak ona cenneti verir.


2              Bihar c. 8 s. 50 / Emali Ş. Tusi c. 1 s. 376 / Ahbar Rıza c. 2 s. 25- c. 1 s. 254


Kim Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) onların namazını, orucunu ve duasını kabul eder. Ali’yi (a.s) kim severse melekler onun için bağışlanma diler, cennet kapıları onun için açılır ve hesapsız bir şekilde istediği kapıdan içeri geçer. Ali’yi (a.s) kim severse dünyadan göç etmeden önce Kevser suyundan içecek; Tuba ağacından yiyecek ve cennetteki mekânını görecektir. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) onun ölüm sarhoşluğu acısını hafifletecek ve mezarını cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüştürecektir.

Kim İmam Ali’yi (a.s) severse ona bedeninde mevcut olan damarlar sayısınca huriler verilir ve ailesinden seksen kişiye şefaat etme hakkı verilir. Cennette ona başındaki kıllar sayısınca şehirler ihsan edilir. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse ölüm anında ölüm meleği ona dost gibi davranır, yüce Allah (c.c.) onun üzerinden sorgu melekleri olan Münker ve Nekir’in korku ve baskısını kaldırır, kalbini nurlandırır ve yüzünü ak eder.

Kim İmam Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) onu şehit ve Sıddıklarla arşın gölgeliğinde koruyacaktır. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) onu ateşten kurtaracaktır. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) ondan sevaplarını kabul edecek günahlarını bağışlayacak ve onu şehitlerin serdarı Hz. Hamza’nın (a.s) cennette ki dostu kılacaktır.

Kim İmam Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) onun kalbinde hikmeti sabit kılar, dilinden doğru sözler çıkar ve ona rahmet kapıları açılır. İmam Ali’yi (a.s) kim severse, semalarda yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki esiri adını alır. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse arşın altından bir melek ona şöyle nida eder: Ey Allah’ın (c.c.) kulu amellerine yeniden başla zira yüce Allah (c.c.) bütün günahlarını bağışladı. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse kıyamet günü dolunay gibi nurlu bir şekilde huzura gelecektir. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse yüce Allah (c.c.) onun başına keramet tacını koyacak ve keramet cevherini ona giydirecektir. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse sırat köprüsünden ışık parıltısı gibi hızlı geçecektir. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse cehennem ateşinden kurtulur, sırat köprüsünden geçme izni alır ve azaptan emanda olur. Kim İmam Ali’yi (a.s) severse onun için divan kurulmaz, terazi koyulmaz ve ona cennete hesapsız bir şekilde geç denir.

Kim Ehlibeyti Resulullah’ı (s.a.a) severse hesaptan, mizandan ve sırat köprüsünden emanda olacaktır. Kim Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) sevgisi üzere ölürse melekler onunla selamlaşır peygamberler onu ziyaret eder ve bütün ihtiyaçlarını yüce Allah (c.c.) karşılar. Kim Resulullah’ın (s.a.a) Ehlibeytinin (a.s) sevgisi üzere ölürse ben onun cennet konusunda kefili olacağım. Resulullah (s.a.a) bu sözü üç defa tekrar etti.

Kuteybe bin Sad Ebu Rica Himad bin Zeyd’in bu hadisle iftihar ettiğini nakletmiş ve bu hadisin bu hakikati ikrar eden için asıl olduğunu söylemiştir.1 Bu kitabın müellifi Muhammed bin Kasım Taberi bu haberin yüce Allah’ın (c.c.) velilerini veli edinmenin vacip olduğunu göstermekte, zira bütün bu nimetler


1              Ş. Saduk Fadail Şia kitabı s. 2-6 / Bihar c. 8 s. 221


yüce Allah’ın (c.c.) velilerini veli edinme ve düşmanlarından teberri ile hasıl olmaktadır.

Şeyh Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan’dan, hicretin beş yüz on iki yılı Şevval ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız okumalarda, şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin bin Bersi’den, şerif Zahit Ebu Haşim Muhammed bin Hamza bin Hüseyin bin Muhammed bin Muhammed bin İbrahim bin Muhammed bin Musa Kazım’dan (a.s), Ebu Abdullah Hüseyin bin Ali bin Hüseyin bin Musa bin Babaveyh’ten Küfe’de, hicretin üç yüz yetmiş sekizinci yılında Zilhiccenin on dördü Salı günü yapılan ilmi okumalarda, Ebu Cafer Muhammed bin Hüseyin Nahvi’den, Ebu Kasım Sad bin Abdullah El Aşari’den, Abdullah bin Ahmet bin Tayyip’ten, Cafer bin Halit’ten Safvan bin Yahya’dan, Huzeyfe bin Mansur şöyle rivayet etmiştir: İmam Sadık’ın (a.s) huzurunda oturuyordum içeriye bir adam geçip şöyle arz etti: Sana feda olayım benim sizleri çok seven ancak aynı zamanda içki içen bir kardeşim var. İmam şöyle buyurdu: Doğrusu bizleri seven birinin bu halde olması çok gariptir, fakat sizlere bundan daha kötüsünü söyleyeyim, bizlere muhalif (nasibi) olanların durumu bundan daha kötüdür. Kuşkusuz müminlerin en altta olanı altta olanı olmasa dahi en azından iki yüz kişiye şefaat edecek, ancak yedi kat sema, yedi kat yeryüzü ve yedi deniz muhalifimize (Nasibi’ye) şefaat etse dahi ona hiçbir fayda sağlamayacaktır. Ancak bu içki içen tabimize gelince o, dünyadan ya tövbe ederek ayrılır ya da yüce Allah (c.c.) onu sağlığında bir musibete duçar kılar ve hastalık onun yaptığı günahlara karşı kefaret olur. Böylece yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıktığı zaman temiz bir şekilde çıkar. Kuşku yok ki bizim tabilerimiz doğru yol üzerinde hayır üzeredir.

Daha sonra şöyle buyurdu: Benim babam daima şöyle buyururdu: Resulullah’ın (s.a.a) Ehlibeyti’ni (a.s) sevenleri yolunu şaşırmış olsa da sev düşmanlık edenlere ise namaz kılıp oruç tutsa dahi buğz et.2

Şerif İmam Ebu Bereket Amr bin İbrahim bin Muhammed bin Muhammed bin Hamza El Hüseyni Zebadi’den Küfe’de kendi mescidinde hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilhicce ayında yapılan okumalarda, Şeyh Ebu Hüseyin Ahmet bin Muhammed bin Abdullah bin Suğur’dan, Ebu Hasan Ali bin Amr Sukkeri El Hımri’den, Ebu Abdullah Ahmet bin Hasan bin Abdul Cabbar Sufi’den Ebu Zekeriya Yahya bin Main’den Hicretin iki yüz yirmi yedinci yılın Şaban ayında yapılan okumalarda, Kureyş bin Enes’ten, Muhammed bin Amr’dan Ebi Usame’den, Ebu Hüreyre’nin Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Sizin en hayırlınız benden sonra Ehlibeytime (a.s) karşı en hayırlı olanınızdır.3 Muhammed bin Ebi Kasım bu hadise göre Ehlibeyt (a.s) tabileri Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) ümmetinin en hayırlıları olarak görünüyor. Zira onlar Ehlibeyte (a.s) karşı en hayırlı kimselerdi. Bu rivayetin ravileri Ehlibeyt (a.s) dışında olan diğer mezheplerin tabilerindendir.

 


2              İrşad El Kulüp s. 256

3              Bihar c. 2 s. 27


Şeyh Müfid Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin on birinci yılı Cimad El Evvel ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbet ve okumalarda, Sait El Valid Ebu Cafer Tusi’den, şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed Kavlaveyh’ten, babasından Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed’ten, Abbas bin Maruf’tan, Muhammed bin Sinan’dan, Talha bin Zeyd’ten İmam Sadık’tan (a.s) İmam (a.s) da babası ve ceddinden (a.s)Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Yüce Allah (c.c.) hangi peygamberinin ruhunu kabzetmiş ise daha önce ona soyundan en faziletlisine vasiyet bırakmasını emretmiştir. Bana da vasiyet bırakmamı emretti, kime vasiyet edeyim diye sordum. Yüce Rabbim Ey Muhammed (s.a.a) amcan oğlu Ali bin EbuTalib’e (a.s) vasiyette bulun zira ben onu önceki kitaplarda sabit kıldım ve onun vasin olduğunu yazdım, peygamberlerin ve bütün canlıların benim için Rububiyet senin için Nübüvvet ve İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) için ise Velayet sözünü aldım diye buyurdu.1 Muhammed bin Kasım şöyle söylemiştir: İmam Ali’nin (a.s) tabileri yüce Allah’ın (c.c.) veli edindiğini veli edinmelerinden dolayı ahdine vefa edenlerdir. Yüce Allah da (c.c.) onları şöyle müjdelemiştir: Yüce Allah’a (c.c.) verdikleri ahde vefa gösterenler yüce Allaha verdiğiniz biatten dolayı sizlere müjdeler olsun kuşkusuz ki büyük kurtuluş odur.2 Kurtuluş ve zaferden herkes hariç onlar nasipleneceklerdir.

Zühdüyle meşhur Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin El Cevani El Hüseyni’den, Amil’de ki evinde hicretin beş yüz sekiz veya dokuzuncu yılında yapılan sohbet ve okumalarda, Seyit Ebu Abdullah Hüseyin bin Ali bin Dai El Hüseyni’den, Muhammed bin Abdullah El Hafız ‘dan, Abdul Aziz bin Abdülmelik El Emevi’den, Süleyman bin Ahmet bin Yahya’dan, Muhammed bin Rabi El Amiri’den, Hammad bin İsa’dan Ğarik El Cufi’den, Tahire bint Amr bin Dinar’dan, babasından, Cabir bin Abdullah El Ensari’nin Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Elbette ki her peygamberin mensup olduğu bir aile vardır. Ancak Fatıma’nın (a.s) evlatları istisna, onların velisi benim, onlar itretim ve bana intisap edenlerdir. Onlar benim tıynetimden yaratıldı, vay haline onların faziletini yalanlayanlara, onları seveni yüce Allah (c.c.) sever buğz edene ise yüce Allah (c.c.) buğz eder.3

Muhammed bin Ebi Kasım şöyle buyurmakta: Bu rivayet Muhammed Mustafa (s.a.a) itretinin herkes dışında Fatıma (a.s) evlatları olduğunu gösteriyor zira peygamber (s.a.a) onları böyle vasfetmiştir.

Liderliği ve zühdüyle meşhur Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Hasan bin Babaveyh’le, hicretin beş yüz onuncu yılı Muharrem ayında Rey şehrinde yaptığımız okumalarda, şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den, hicretin dört yüz ellinci yılı Rabi El Ahir ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamın da yapılan okumalarda, şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Muhammed Abdullah bin Muhammed El Ebheri’den, Ali bin Ahmet Sabbah’tan, Abdurrezzak’ın kardeşi İbrahim bin Abdullah’tan, amcası Abdu Rezzak


1              Ş. Tusi Emali c. 1 s. 102 / Bihar c. 15 s. 18-26

2              Tövbe suresi: 111

3              Bihar c. 23 s. 104 / c. 43 s. 230


bin Hemmam’dan, Ebi Hemmam bin Nafi’den, Abdurrahman bin Avf’ın kölesi Zahir’den: Bir gün Abdurrahman bin Avf kölesi Mina’ya sana Resulullah’tan (s.a.a) duyduğum bir hadis anlatayım mı? diye sordu. Mina evet, dedi. Resulullah’ın (s.a.a) ben bir ağacım, Fatıma (a.s) dalları, Ali (a.s) aşısı Hasan ve Hüseyin (a.s) meyvesi ve ümmetimizden sevenlerimiz yapraklarıdır, diye buyurduğunu işittim.4

Ebu El Fakih Ebi Kasım bin Muhammed’in kendi hattıyla yazmış olduğu kitaptan, şeyh Hasan El Mütekellim’den, Ebu Amr Ahmet bin Muhammed Senani’den, Cebran mıntıkasından olan Abdullah bin Adi’den, Mufaddal bin Abdullah bin Muhammed’ten, Muhammed bin Yahya bin Daris El Kufi’den, İbrahim bin Sehil’den, Muhammed bin Ali’den, Katade’den, Süfyan Sevri’den, Leys’ten, Mücahit’ten, İbni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ben ve Ali (a.s) bir soy ağacından yaratıldık, insanlar ise farklı soy ağaçlarından yaratıldı. Aslı benim olduğum, dalları Fatıma’nın (a.s), Aşısı Ali’nin (a.s), meyvesi Hasan ve Hüseyin’in (a.s), yaprakları da tabilerimiz olan bir soy ağacına ne dersiniz. Kim bu ağacın bir dalına tutunursa cennete dâhil olmuş ve kim bu ağaçtan yüz çevirirse ateşe düşmüştür.

Ebu Yakup El Basrani bu rivayetten yola çıkarak Şia hakkında şöyle bir şiir yazmıştır:

 

 

Bakilik diyarında bir ağaç yeşermiştir O diyarda onun gibi yeşeren ağaç yoktur

Aslı Mustafa dallar ise Fatıma Beşeriyetin seyidi Ali (a.s) ise aşısı onun Haşim’i torunlar onun meyvesi Meyveyi saran yapraklar Şia’sı onun Bu Allah Resulü’nün söylemi

Nakletti bu haberi güvenilir raviler Kurtuluşu umarım sevginizle yarın En üstün zümre ile ulaşırım zafere

 

Şeyh El Müeyyed Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’ hicretin beş yüz on birinci yılında yapılan ilmi müzakerede, Sait El Valit’ten, şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Hasan Ahmet bin


4              Ş. Tusi El Emali s. 245 / Emali El Müfid c. 1 s. 18


Muhammed bin Hasan’dan, babasından, Sad bin Abdullah bin Musa’dan, Muhammed bin Abdullah El Azremi’den, Mualla bin Hilal’den, Kelbi’den, Ebi Salih’ten, Abdullah bin Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) bana beş, Ali’ye (a.s) de beş özellik verdi. Bana kelamın hepsini Ali’ye (a.s) ilmin hepsini verdi, beni peygamber kıldı, Ali’yi (a.s) vasi, bana Kevser’i verdi, ona Selsebil’i, bana vahyi verdi ona ilhamı, benimle İsra’ya yükseldi ona sema ve hicap kapıları açıldı ve orada o bana baktı, bende ona. Daha sonra Resulullah (s.a.a) ağladı. Ben ona ya Resulullah (s.a.a) anam babam sana feda olsun neden ağlıyorsun dedim. Ey ibni Abbas yüce Rabb’imin bana söylediği söz şöyleydi: Ey Muhammed (s.a.a), aşağılara bak, ben aşağıya hicapların nasıl aralandığı, sema kapılarının nasıl açıldığına baktım, sonra bana doğru yükselen Ali’ye (a.s) baktım benimle konuştu bende onunla konuştum sonra Rabb’imde benimle konuştu. Dedim ki ya Resulullah (s.a.a) yüce Allah (c.c.) seninle ne konuştu? Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: Yüce Allah (c.c.) bana Ey Muhammed (s.a.a), ben Ali’yi (a.s) senin vasin, vezirin ve senden sonra halifen kıldım. Ona bunu bildir, o şu anda seni duymaktadır. Ben Rabbimin huzurundayken İmam Ali’ye (a.s) bunları bildirdim. İmam Ali (a.s) bunları kabul edip itaat ettim diye buyurdu. O an yüce Allah (c.c.) meleklerine Ali’ye (a.s) selam vermesini emretti. Onlar da selam verdi İmam (a.s) da onlara selam verdi. Daha sonra meleklerin birbirlerini müjdelediğini ve sevindiklerini gördüm. Gördüğüm bütün melekler beni tebrik etti ve şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) seni gönderene ant olsun ki yüce Allah’ın (c.c) amcan oğlu İmam Ali’yi (a.s) senin halifen ilan etmesinden dolayı bütün melekler mutlu oldu. Ancak Arş taşıyıcı meleklerin başlarını eğdiğini gördüm Cebrail’e Arş taşıyıcıları neden başlarını yere eğdi diye sordum. Cebrail ya Muhammed (s.a.a) Arş melekleri hariç bütün melekler İmam Ali’nin (a.s) yüzüne bakarak sevindi ancak Arş melekleri yüce Allah’tan (c.c.) İmam Ali’ye (a.s) bakmak için izin istediler onlara izin verildi ve ona bakmaya başladılar bende indiğim vakit bunları Ali’ye (a.s) bildirdim o da olanları bana bildirdi anladım ki İmam Ali’ye (a.s) geçtiğim her yeri görmesi için hicaplar açılmış ve beni görmüştü. İbni Abbas dedi ki: Ya Resulullah (s.a.a) bana vasiyette bulun. Resulullah (s.a.a) sana İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisini tavsiye ediyorum diye buyurdu.

Dedim ki ey Allah’ın (c.c.) Resulü bana tavsiyelerde bulun. Buyurdu ki: Ali’nin (a.s) sevgisi ve itaatine bağlan. Beni peygamber olarak gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah (c.c.) Ali (a.s) sevgisini sormadan önce hiç kimseden bir sevap kabul etmeyecek ve o kalplerin içindekini bilendir. Eğer İmam Ali (a.s) velayetiyle gelmişse yaptığı ameller kabul edilir, yok eğer velayeti yoksa ona hiçbir şey sorulmaz ve ateşe atılma emri verilir. Ey ibni Abbas, beni peygamber olarak gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki cehennem ateşinin İmam Ali (a.s) düşmanlarına karşı öfhesi ve şiddeti yüce Allah’ın (c.c.) çocuğu vardır diyerek şirk koşanlara karşı olan şiddeti ve öfhesinden daha fazladır. Ey ibni Abbas mukarreb melekler Resul ve Nebiler İmam Ali’ye (a.s) karşı düşmanlıkta birleşseler, fakat bunu elbette ki yapmazlar, ancak böyle bir şeyi yapsalar yüce Allah (c.c.) onlara dahi ateş azabınıvacip kılardı. Dedim ki ya Resulullah (s.a.a) ona hiç buğz eden var mı? Buyurdu ki evet ey İbni Abbas, benim ümmetimden olduğu söylenen ancak İslam’da nasipleri olmayan bir grup vardır.


Ey İbni Abbas, onların İmam Ali’ye (a.s) nefret duymalarının nişanesi ondan çok daha aşağılarda olan kişileri ondan daha faziletli sayıp ondan öne geçirmeleridir. Beni peygamber olarak gönderene ant olsun ki yüce Allah (c.c.) katında benden daha değerli peygamber ve İmam Ali’den (a.s) daha değerli bir vasi yoktur.

Daha sonra İbni Abbas şöyle dedi: Bu vasiyetten sonra İmam Ali’ye (a.s) karşı hayatımın sonuna kadar sevgi ve muhabbet duydum ve amellerim arasında en büyük amel olarak bu sevgi ve muhabbeti saydım. Daha sonra İbni Abbas şöyle devam etti: Zaman su gibi aktı gitti ve Resulullah’ın (s.a.a) vefat zamanı geldiğinde ben onun yanındaydım, dedim ki anam babam sana feda olsun ya Resulullah (s.a.a) ecelin yaklaşmış gibi görünüyor bana ne emredersin? Ey İbni Abbas, Ali’nin (a.s) muhaliflerine muhalefet et, onlara yardımcı ve dost olma diye buyurdu. Dedim ki, ya Resulullah (s.a.a) neden insanlara ona muhalefet etmemeyi emretmiyorsun? Bu sorumdan sonra Resulullah (s.a.a) kendinden geçinceye kadar ağladı ve kendine gelince şöyle buyurdu: Ey İbni Abbas onların işleyeceği ameller konusunda yüce Rabbimin ilmi onları geçmiştir. Beni peygamber olarak gönderen yüce Rabbime ant olsun ki ona muhalefet edip hakkını inkâr eden kimsenin dünyada kendisine verilen nimet değişecektir. Ey İbni Abbas, eğer yüce Rabbine kavuşacağın gün senden razı olmasını istiyorsan İmam Ali bin Ebu Talib’in (a.s) yolunu takip et, neye meyil ederse ona meyil et, onun İmamlığına razı ol, ona muhalif olana muhalif ve dost olana dost ol.

Ey ibni Abbas, onun hakkında kalbine şek düşmesinden sakın zira İmam Ali’de (a.s) şek etmek yüce Allah’ı (c.c.) inkâr etmek demektir.1

Muhammed bin Kasım bu haber konusunda şöyle söylemiştir: Bu haber, kim İmam Ali’nin (a.s) önüne başkalarını geçirir ve ondan üstün sayarsa onu sevdiğini ve tabi olduğunu söylese dahi İmam Ali’nin (a.s) muhalifidir anlamını taşımakta ve kim onun en üstün olduğu itaatinin ve velayetinin farz olduğu konusunda şek ederse İslam’ı izhar etse dahi onun kâfir olduğu hükme bağlanmıştır. Ve bununla alakalı burada zikredemeyeceğimiz birçok konu vardır.

Şeyh Ebu Ali Tusi’den, Sait El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed’ten, Şerif Salih Ebu Muhammed El Hasan bin Hamza El Hüseyni Taberi’den, Ebu Bekir Neccar Taberi El Fakih adıyla meşhur Muhammed bin Fadıl bin Hatim’den, Muhammed Abdul Hamit’ten, Dahir bin Muhammed bin Yahya El Ahmer’den, Münzir bin Zübeyir’den, Ebu Zer El Gıffari’nin (r.a) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: İmam Ali’yle (a.s) hiç kimseyi kıyas etmeyin ki küfre düşmeyesiniz, hiç kimseyi ondan faziletli de saymayın ki dinden dönmeyesiniz. 2

Şerif Ebu Bereket Amr bin İbrahim bin Hamza El Hüseyni’den, hicretin beş yüz on altı yılında yazdığı risaleden, Said bin Muhammed bin Ahmet Sakafi’den, Şerif bin Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Abdurrahman El Alevi’den,


1              Ş. Tusi El Emali c. 1 s. 104 / Bihar c. 16 s. 370 c. 38 s. 157

2              Ş. Tusi El Emali c. 1 s. 153


Ebu Tayip Muhammed bin Haccac El Cafi’den, Zeyd bin Muhammed bin Cafer El Amri’den, Ali bin Hüseyin bin Abdu El Karşi’den, İsmail bin Eban El Ezedi’den, Amr bin Sabit’ten, Meysera bin Habib İmam Zeynel Abidin’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Kıyamet günü Peygamberimizin (s.a.a) kemerine tutunacağız, tabilerimizde bizim kemerimize tutunacaklardır.1

Şeyh İmam Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh, hicretin beş yüz onuncu yılında Rey şehrinde yaptığı sohbette, Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Hasan Ali bin Muhammed bin Hubeyş El Katip’ten, Hasan bin Ali Zafarani’den, Ebuİshak İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Abdullah bin Muhammed bin Osman’dan, Ali bin Muhammed bin Ebi Sait’ten, Fadıl bin Cad’tan, Ebi İshak El Hemedani şöyle nakletmiştir: Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) Muhammed bin Ebu Bekir’i (r.a) Mısır’a vali tayin ettiği zaman ona bir emirname yazdı ve onunla amel edip Mısır halkına okumasını istedi. İmam Ali (a.s) emirnamede şöyle buyuruyordu:

Rahman ve rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla

Allah’ın (c.c.) kulu müminlerin emiri Ali bin Ebi Talip’ten Muhammed bin Ebu Bekir ve Mısır halkına; Allah’ın (c.c.) selamı üzerinize olsun. Öncelikle kendisinden başka ilah olmayan yüce Allah’a (c.c.) hamdü senalar ederim. Daha sonra sorumlu olduğunuz ve ona ulaşacağınız sorumluluk konusunda takvalı olmayı tavsiye ediyorum. Zira yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Her nefis ölümü tadacaktır.2 Ve buyuruyor ki: Her nefis yaptıklarının esiridir.3 Yüce Allah (c.c.) ondan çekinmenizi öğütler, şüphesiz ki dönüşünüz onadır.4 Ve şöyle buyurmakta: Rabbine ant olsun ki yaptıkları her şeyi onlara soracağız.5 Şunu çok iyi bilin ki Ey Allah’ın (c.c.) kulları yarın Rabb’iniz sizleri küçük ve büyük yaptığınız her türlü amelden sorumlu tutacaktır. Eğer bize azap ederse zalim olanlar bizleriz yok eğer merhamet ederse o merhametlilerin en merhametlisidir. Ey Allah’ın (c.c.) kulları, bir kulun bağışlanmaya ve merhamete en yakın olduğu an Allah (c.c.) rızası için onun yolunda amel edip kullarına tövbe etmeyi nasihat etmesidir. Sizlere kendisinden başka hayır olmayan ve dünya ve ahiret hayrının sadece onunla gerçekleşeceği takvalı olmayı tavsiye ediyorum. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Takvalı olanlara Rabbiniz ne indirdi diye sorulur. Onlar dünyada iyilik edenler için hayır indirdi derler. Onlar için ahiret yurdu daha hayırlı, muttakiler içinse nimet dolu mekânlar vardır.6

Ey Allah’ın (c.c.) kulları, şunu iyi bilin ki mümin kişi üç sevap için amel eder. Hayırlı amellerine karşın yüce Allah (c.c.) ona dünyada karşılık verir. Yüce Allah (c.c.) Hz. İbrahim’e (a.s) şöyle buyurmuştu: Ona ecrini dünyada verdik. O ahirette de Salihlerdendir.7 Kim Allah (c.c.) rızası için amel ederse yüce Allah

1              ç. 3 hadis no: 42

2              Ali İmran suresi: 185

3              Müddessir suresi: 38

4              Ali İmran suresi: 28

5              Hicir suresi: 92-93

6              Nahıl suresi: 30

7              Ankebut suresi 27


(c.c.) onun karşılığını dünyada da ahirette de verecektir. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Ey iman eden kullarım Allah’tan (c.c.) çekinin dünyada hayırlı ameller işleyenlere hayır vardır. Yüce Allah’ın (c.c.) toprağı geniştir. Sabırlıların mükâfatı onlara hesapsız bir şekilde verilecektir.8 Yüce Allah (c.c.) onları dünyada verdiği nimetler dolayısıyla ahirette hesaba çekmeyecektir. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: İyi ameller işleyenlere karşılığı ve ziyadesi verilir onların yüzü ne kararır ne tozlanır ne de zillete düşer.9 Ayetteki iyi amellerin karşılığı cennet, ziyadesi ise dünyada saadettir.

Ayetteki hayır ise ahrettir. Yüce Allah (c.c.) her sevap karşılığında bir günahı siler. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Şüphesiz ki iyilikler (sevaplar) kötülükleri (günahları) siler. Buhatırlayanlariçinbirhatırlatmadır.10 Kıyamet günü olduğunda onların iyilikleri hesaplanır daha sonra yaptıkları her iyiliğin karşılığında onlara onar sevap yedi yüz katına ulaşıncaya kadar verilir. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: O, Rabb’inden onlara verilen bir ödüldür.11 Başka bir ayette ise şöyle buyuruyor: Onların yaprklarına karşı kat kat mükâfatlarverilir. Ve onlar odalarında güvenlik içerisindedirler.12 Allah (c.c.) sizlere merhamet etsin bu söylediklerime rağbet ediniz onun için amel ediniz ve o kısmete nail olunuz.

Ey Allah’ın (c.c.) kulları şunu iyi biliniz ki, muttakiler hazırda ve gelecekte olan hayırlara sahip oldu, sizler dünya ehline dünyalarında ortak olun ancak dünya ehli sizlerin ahiretinizde size ortak olmasın, yüce Allah (c.c.) onlara yetecek nimetleri dünyada mubah kıldı ve onları harama muhtaç bırakmadı. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: De ki Allah’ın (c.c.) kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızkları haram kılan kimdir? Bunlar dünya hayatında inananlara has kılınmıştır. Kıyamet gününde de yalnız onlarındır. İşte bizler anlayan topluluklar için ayetlerimizi böyle açıklarız.13 Onlar dünyayı en iyi şekilde mesken tutmuş ve mutlu olmuş en pak yiyecekleri yemiş dünya ehline dünyalarında ortak olmuş onların en iyi yiyeceklerinden yemiş, en iyi içeceklerinden içmiş, en iyi giyeceklerinden giyinmiş, evlenecekleri en iyi kadınlarla evlenmiş, binilecek en iyi bineklere binmiş ve dünyada dünya ehliyle en lezzetli nimetlere ortak olmuş yarında yüce Allah’ın (c.c.) komşuları olacak, O’ndan arzu ettiklerini onlara verecek onların hiçbir isteği geri çevrilmeyecek ve hiçbir lezzetten nasipsiz kalmayacaklardır.

Ey Allah’ın (c.c.) kulları, aklı başında takvalı olan herkes bu nimetleri arzular. Yüce Allah’ın (c.c.) iradesi ve kuvveti dışında hiçbir irade ve kuvvet yoktur. Ey Allah’ın (c.c.) kulları, eğer Allah’tan çekinir peygamberiniz (s.a.a) ve Ehlibeytini (a.s) korursanız yüce Allah’a (c.c.) tapınacağınız en iyi şekilde tapınmış, onu zikredeceğiniz en iyi şekilde zikretmiş, ona şükür edeceğiniz en iyi şekilde şükretmiş ve en iyi cihadınızı yapmış olursunuz. Diğerleriniz sizlerden daha uzun namaz kılsa ve daha çok oruç tutsa da sizler onlardan daha takvalı ve emir


8              Zümer suresi: 10

9              Yunus suresi:26

10            Hud suresi: 114

11            Nebe suresi: 36

12            Sebe suresi: 37

13            Araf suresi: 32


sahiplerine daha faydalı konumdasınız.1

Muhammed bin Kasım şöyle söylemiştir: Bu hadis aslında uzundur ancak ben bu kadarını nakletmeyi uygun gördüm, zira benim çalışmam doğrultusunda Ehlibeyt’e (a.s) tabi muttakiler için çok iyi müjdeler vardır. Bu hadisin tamamını züht ve takva adlı kitabımda naklettim.

Şeyh İmam Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi, hicretin beş yüz on birinci yılında Mukaddes Gari mıntıkasında yaptığımız müzakere ve okumalarda, Seyit El Valit’ten, Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Hasan Ali bin Valid El Muraği’den, Kasım bin Muhammed Dellal’den, Sabra bin Ziyat’tan, Hekim bin Utbe’den, Hanş bin Mutemir şöyle nakletmiştir: Bir gün müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) huzuruna vardım ve Allah’ın (c.c.) selamı ve rahmeti üzerine olsun nasıl akşamladın diye arz ettim. İmam şöyle cevap buyurdu: Bizleri sevenleri severek, bizlere buğz edenlere buğz ederek akşamladım. Bizleri sevenler de yüce Allah’ın (c.c.) rahmeti altında mutlu bir şekilde akşamladı. Bizim muhaliflerimizde konaklarının temelini uçurum kenarında inşa ederek akşamladı. O öyle bir uçurum ki içindeki ateşte yanarak dağılacaktır. Rahmet kapıları da sanki hak edenler için açılmış, ne mutlu o rahmet ehline ve vay haline o ateş ehlinin. Ey Hanş, kişi bizleri sevip sevmediği konusunda kalbini imtihana tabi tutmak istiyorsa tabilerimizi sevip sevmediğine baksın eğer tabilerimizi seviyorsa o bize buğz edenlerden değil ancak eğer tabilerimize buğz ediyorsa o bizleri sevmiyor demektir. Yüce Allah (c.c.) bizim sevenlerimizin sevilmeleri için söz almış buğz edenlerimizin adını da Kitabında anmıştır. Seçkin olanlar bizleriz tabilerimizde peygamberlerin tabileridir.2

Zühtehlinden seyit Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin El Cevani’den, hicretin beş yüz dokuzuncu yılında Emil mıntıkasında ki evinde yapılan sohbet ve okumalarda, Seyid Ebu Abdullah Hüseyin bin Ali Dai El Hüseyni’den, Seyid Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den, Seyid Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den, El Hakim Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah El Hafız’dan, Mur şehrinde Ebu Muhammed Ali bin Muhammed El Hüseyni’den, Muhammed bin Musa Şami’den, Abdullah bin Muhammed Temimi’den, İsmail bin Amr El Beceli’den, Acleh’ten, Habip bin Ebi Sabit’ten, Asim bin Damra Ali bin Ebi Talib (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Ali (a.s) cennete ilk girecek olanlar ben, sen, Fatıma (a.s) Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) dir. Ben Ey Allah’ın (c.c.) Resulü bizim tabilerimiz ne olacaktır. Buyurdu ki onlarda ardınızdan geçecektir.

Şeyh Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılında Rey şehrinde yaptığımız müzakere ve okumalarda, şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den yine hicretin dört yüz elli beşinci yılında yapılan sohbette, şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Bağdadi’den, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Babasından, Sad


1              Ş. Tusi El Emali c. 1 s. 24 / Garat kitabı c. 1 s. 233 / Tuhaf Ukul s. 176 / Emali El Müfid s. 137

2              Müfid’in Emalisi s. 333 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 112-277 / Bihar c. 23 s. 106 c. 3 hadis no: 28


bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Yunus bin Abdurrahman’dan, Küleyb bin Muaviye El Esed’i İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizler (Şialar) yüce Allah’ın (c.c.) ve meleklerinin dini üzeresiniz. Ellerinizi haramlardan çekerek bizlere yardımcı olunuz. Daima namaz kılmak ibadette bulunmak ve haramlardan el çekmek sizin sorumluluğunuzdur.3

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan’la İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında defalarca yaptığımız müzakere ve okumalarda, şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed El Bersi’den, Ebu Kasım Abdullah bin Muhammed bin Ahmet Şeyban’i El Bezzaz’dan, dedem Ebu Tayip Muhammed bin Hüseyin Teymeli’den Ali bin Abbas El Beceli’den, Cafer bin Muhammed Romani’den Hasan bin Hüseyin El Abit El Armi’den, Hüseyin bin Alvan’dan, Ebu Hamza Somali İmam Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Yüce Allah (c.c.) kıyamet günü tabilerimizi mezarlarından işlemiş oldukları günah ve ayıplarla diriltecek, dirildiklerinde yüzleri dolunay gibi parlayacak, ayıpları ve korkuları gizlenecek, insanlar korkuya kapılacakken onlar kendilerini güvende hissedecek, insanlar hüzünlenecekken onlar sevinecek, Allah (c.c.) katındaki değerleri vesilesiyle onlar kanatları parlayan altından, boynu yakuttan ve derisi ipekten daha yumuşak bir deveye binecek ve mahşer alanına geleceklerdir.

Şerif Ebu Bereket Amr bin İbrahim bin Hamza El Hüseyni El Küfi’den Ebu Galip Sait bin Muhammed bin Ahmet Sakafi’den hicretin beş yüz onuncu yılında yapılan müzakerede, Şerif Abdullah Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Abdurrahman El Alevi’den, Muhammed bin Hüseyin Silmi’den Ali bin Abbas’tan, İbad bin Yakup’tan, Yunus bin Ebi Yakup bir adamdan İmam Ali (a.s) Zeynel Abidin’in (a.s) huzuruna gelip kıyameti sorduğunu İmamın da şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kıyamet olduğu zaman yüce Allah (c.c.) öncekileri ve sonrakileri bir mekânda, onları ateşten bir çatı altında toplayacak. Daha sonra gök melekleri yeryüzüne inecek hepsi bir araya gelip onların etrafını saracak, sonra ateşten bir çatı daha çekilecek ve daha sonra gök meleklerinden ikinci bir grup inecek ve onların etrafını saracaklar. Daha sonra ateşten üçüncü çatı çekilecek ve göğün üçüncü katından melekler inip ve ateşten çatının etrafını saracaklar. Böylece yedi kat gökten yedi grup melek gelinceye kadar böylece deva eder. Bu anlatılanlar karşısında adamcağız baygın bir halde yere yığıldı. Bir süre sonra adam ayılınca Ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı (a.s) İmam Ali (a.s) ve tabilerine ne olacak? İmam (a.s) şöyle buyurdu: İmam Ali (a.s) misk kokulu elbiselerle tabileriyle yemek yiyip içecek ve bu olanlardolayısıyla onlara hiçbir hüzün ve tasa olmayacaktır.4

Liderliği ve zühdüyle meşhur Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin El Hüsni’den, hicri beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında Amil mıntıkasında ki evinde yapılan sohbet ve okumalarda, silsile yoluyla, Seyid Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali Dai El Hüseyni’den, Seyid Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den, Hâkim Ebu Abdullah Muhammed bin Abdul Hafız’dan, Nehrevan’da Ebu Nasır Muhammed bin Harun Devaniki’den, Simane bint Hamdan El Enbariye’den,


3              Ş. Tusi El Emali c. 1 s. 31 / Emali El Müfid s. 270

4              Bihar c. 7 s. 175


babasından, Amr bin Ziyad El Yunani’den, Abdul Aziz bin Muhammed Derudi’den, Zeyd bin Eslem’den, babası Eslem’den oda Ömer bin Hattab’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ben Fatıma (a.s) Ali (a.s) Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) cennette kubbesi beyaz, zaferin simgesi olan bir çardak altında bir araya gelecek, tabilerimizde rahmanın sağında yerini alacaklardır.

Liderliği ile meşhur Şeyh Ebu Muhammed Hasan bin Babaveyh’ten hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında yaptığımız okumalarda silsile yoluyla, Şeyh Ebu Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den hicretin dört yüz elli beşinci yılında Cimaz El Evvel ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbet ve okumalarda, şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Numan’dan, Ebu Hasan Ali bin Halit El Meraği’den, Ebu Kasım Ali bin Hasan el Küfi’den, Cafer bin Muhammed bin Mervan’dan, babasından, Mesih bin Muhammed’ten, Ebu Ali bin Ebi Hamza El Horasani’den, İshak bin İbrahim Ebi İshak Subeyi’nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: Bir gün Mesruk El Ecda’nın evine konuk olduk yanında tanımadığımız bir misafir oturmuş Mesruk ile yemek yiyordu. Misafir ben Resulullah’la (s.a.a) beraber Hayber’deydim dedi. Bunu işittikten sonra onun Resulullah’ın (s.a.a) ashabından olduğunu anladık. Daha sonra şöyle devam etti: Safiye bint Hay bin Ahtab Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve şöyle söyledi: Ey Allah’ın (c.c.) Resulü, (s.a.a) ben hiçbir zevcen gibi değilim, benim babam abim ve amcam katledildi, sana herhangi bir şey olursa ben kime gideyim? Resulullah (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) işaret ederek buna diye buyurdu.

Daha sonra sizlere Haris Aver’in anlattığı bir olayı anlatayım mı dedi. Evet diye cevap verdik. Şöyle anlatmaya başladı: Bir gün İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) yanına uğradım. İmam (a.s) yanıma gelmene sebep olan şey nedir diye sordu. Ben, senin sevgin ya emir el müminin dedim. Daha sonra bana üç defa Allah’a (c.c.) yemin ettirdi ve şöyle buyurdu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki Allah’ın (c.c.) kullarından kalbi iman imtihanından geçmiş herkes bize karşı sevgi hisseder. Yüce Allah’ın (c.c.) gazap ettiği her kimse kalbinde bize karşı buğz hisseder. Böylece bizi sevenler yüce Allah’ın (c.c.) rahmetini ummakta, rahmet kapıları da onlara açılmakta, bize buğz edenler ise içi ateş dolu bir uçurumun kenarında ateşe düşüp yok olmayı beklemekteler. Ne mutlu o rahmete ve rahmeti bekleyenlere ve vay haline o ateş ehlinin.1

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazan’dan, hicretin beş yüz on ikinci yılı Şevval ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan okumalarda, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed El Bersi’den, Ebu Hasan Muhammed bin Muhammed bin Muhled’in kendi yazısıyla telif etmiş olduğu kitaptan, Şerif Ebu Kasım Ali bin Muhammed bin Ali bin Muhammed bin Abdullah bin Hasan bin Abdullah bin Abbas bin Ali bin Ebi Talip’ten, Cafer bin Hüseyin El Mümin’den Muhammed bin Cafer bin Nazır’dan, Ahmet bin Muhammed bin Halit’ten, babasından, Cabir bin Yezid’in İmam Bakır’dan (a.s) babası Zeynel Abidin’in (a.s) babasından şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebi Talib’e (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Ali (a.s) ben, sen, çocukların Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s)


1              Bihar c. 27 s. 81 / Mecalis El Müfid s. 271 / Ş. Tusi Emali de s. 32 / Bihar c. 27 s. 79


ve Hüseyin’in (a.s) evlatlarından dokuzu dinin temeli ve İslam’ın sütunlarıyızdır. Bizlere tabi olanlar kurtuluşa ermiş bizlere muhalif olanlar ise cehennem ateşine düşmüşlerdir.

Büyük Fakih Ebu Naim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi’den hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Zemeheran yolunda yaptığımız sohbette, Ebu Sait Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Ahmet bin Hasan El Hatip Deynur’la yaptığımız okumalarda, Ebu Hasan Ali bin Ahmet El Bezzar’dan hicretin üç yüz doksan ikinci yılında El Maruz El Haşim’i El Halebi’den, Nusaybin’de Ali bin Azil El Kattan’dan, Muhammed bin Temim El Vasıti El Hamani’den Şerik’in şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir: Süleyman bin Ameş’in vefatına sebep olan dönemde yanındaydım, yanımıza İbin Ebi Leyla İbni Şubreme ve Ebu Hanife geçti, Ebu Hanife Süleyman bin Ameşe dönüp şöyle söyledi: Ey İbni Ameş hiçbir ortağı olmayan yüce Allah’tan (c.c.) çekin ve şunu bil ki sen ahiret günlerinin ilkinde ve dünya günlerinin sonundasın, sen İmam Ali’den (a.s) bazı rivayetler nakletmekteydin eğer onları gizleseydin senin için daha hayırlı olurdu.

Süleyman El Ameş şöyle cevap verdi: Benim gibi birine bunlar söylenir mi? Beni oturtun bana destek verin dedikten sonra Ebu Hanife’ye döndü ve şöyle söyledi: Ey Ebu Hanife, bana Ebu mütevekkil Naci Ebu Said El Hudri’den şöyle aktarılmıştır: Resulullah (s.a.a) bir gün bizlere şöyle buyurdu: Kıyamet günü olduğunda yüce Allah (c.c.) bana ve Ali’ye (a.s) şöyle buyuracak: Bütün sevdiklerinizi Cennete alın, muhaliflerinizi de cehenneme atın. Bu da yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetinde şöyle zikredilmiştir: İkiniz her inatçı kâflri cehenneme atın.2 Bunu duyan Ebu Hanife bundan daha çetin bir rivayeti anlatmadan hemen kalkın gidelim dedi.

Fadıl şöyle söyledi: İmam Hasan’a (a.s) kâfir kimdir? diye sordum. Şöyle cevap buyurdu: Kâfir, benim ceddim Resulullah’ı (s.a.a) inkâr edendir. Peki, inatçı kimdir dedim. İmam (a.s) o, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) hakkını inkâr edendir, diye buyurdu.3

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında hicretin beş yüz on birinci yılı Recep ayında yaptığımız okumalarda, Sait El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ebu Avane Musa bin Yusuf El Kattan’dan, Muhammed bin Yahya El Ezedi’den, İsmail bin Eban’dan, Ali bin Haşim bin Berit’ten, babasından, Abdurrahman bin Kıys El Arcahi şöyle nakletmiştir: Bir gün İmam Ali bin Ebi Talip’le (a.s) devlet konağının kapısında oturuyorduk. İmam (a.s) güneşin sıcak ışınlarından dolayı konak duvarının gölgesine geçti daha sonra içeriye geçmek istedi, Hemedan asıllı bir adam yanına geldi ve İmamın (a.s) elbiselerine tutundu ve ey müminlerin emiri, bana kapsayıcı olan faydalanabileceğim bir hadis anlat. İmam (a.s) sen çok sayıda hadis bilmiyor musun diye sordu. Adam evet, dedi ancak bana faydalı olacak genel bir hadis anlat. İmam (a.s) habibim Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdu: Ben


2              Kaf suresi: 44

3              Bihar c. 47 s. 357 / Ş. Tusi Emali de c. 2 s. 241 / Bihar c. 39 s. 196 c. 48 s. 412 / Münteceb Din Erbaini s. 52


ve tabilerim havuz başında susuzluğumuzu gidermiş yüzlerimiz ak bir şekilde toplanacak, düşmanlarımızda susuz, yüzleri kara bir şekilde toplanacaktır. Bunu uzun bir hadisten kısa bir anlatım olarak aklet. Şunu bil ki sen sevdiklerinle beraber olacaksın. Daha sonra sana kazandıkların verilecek diye buyurdu ve “beni bırak Ey Hemedan’lı” diye buyurup içeri geçti.1

Şerif Ebu Bereket Amr bin İbrahim Hamza El Alevi ve Ebu Galip Sait bin Muhammed Sakafi El Küfi’den, hicretin beş yüz onuncu yılında Şerif Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Abdurrahman El Alevi’den, babasından, Ebu Abbas Ahmet bin Ali El Merhabi Nahvi’den, Ali bin Muhaldi El Cafi’den, Bağdat’ta Cafer bin Hafs Mulattıy’den, Sevade bin Muhammed bin Sevade El Küfi’den, Ebu Abbas Darir Dimaşki’den Ebi Sabbah Hemmam bin Ebi Ali’nin şöyle söylediği nakledilmiştir: Kab El Ahbar’a İmam Ali’nin (a.s) tabileri olan Şialar hakkında ne dersin diye sordum. Şöyle söyledi: Ey Hemmam yüce Allah’ın (c.c.) kitabında onların Hizbullah olarak vasfedildiğini görmekteyim. Onlar dininin yardımcıları, velisinin tabileri, yüce Allah’ın (c.c.) seçkin kulları, yarattıkları arasında özel yere sahip olanlardır. Yüce Allah (c.c.) onları dini için seçkin kıldı, cenneti için yarattı, onların meskeni cennet ve Firdevs’i Ala’da cevherden çardaklar ve lüleden odalardır.

Onlar yüce Allah’a (c.c.) yakın olan Ebrar’lar (hayırlılar) ve mühürlü bardaktan içenlerdir. O içecekleri yerler Tesnim adındaki pınarlardır ve oradan başka kimse oradan içemeyeceklerdir. Tesnim yüce Allah’ın (c.c.) peygamberin kızı Ali Bin Ebi Talib’in (a.s) zevcesi Hz. Fatıma’ya (a.s) hediye etmiş olduğu bir cennet pınarıdır. O pınar kubbesi Kafur ferahlığı, yiyeceği Zencebil ve havası misk olan bir çardağın altından çıkar. O akan sudan onun tabileri ve sevenleri içecektir. Onun kubbesinin dört direği vardır. Bu direklerin biri bembeyaz lüleden oluşmuş onun altından bir pınar doğar ve cennet ehlinin yürüyeceği yerden akar, ona Selsebil pınarı denir. Diğer bir direk sarı cevherden oluşmuş onun altından Tahura adı verilen bir pınar akar, yüce Allah (c.c.) bu pınar hakkında şöyle buyurmuştur: Rableri onlara pak (Tahura) bir içecek içirdi. Diğer bir direk ise yeşil zümrütten oluşmuş onun altından sesli bir şekilde iki pınar vardır. Onların birinden şarap ve birinden bal akar. Her pınar cennetin en derinine akar ancak Tesnim pınarı yükseğe doğru akar ve ondan cennet ehlinin sadece seçkin kılınan İmam Ali (a.s) Şia’sı ve sevenleri içecektir. Bu da yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetinde dile getirilmiştir: Sonunda misk kokusu bırakan ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. Ne mutlu onlara. Daha sonra Kab şöyle söyledi: Allah’a (c.c.) ant olsun ki onları ancak yüce Allah’ın (c.c.) onlardan söz aldığı kulları sever.2

Muhammed bin Kasım şöyle söylemiştir: Şia’nın bu hadisi sağ taraflarına altın harflerle yazması onu ezberlemesi ve onunla amel etmesi gerekir. Zira bu hadisi Sünni kesimin ravileri rivayet etmiştir. Bu da bu hadisi daha güçlü bir hüccet haline getirmiştir.

Yüce Allah (c.c.) bizlere onunla ve Ehlibeytin (a.s) bizlere getirdiği hidayet ilimleriyle amel etmeyi nasip etsin.

1              Ş. Tusi Emali de c. 1 s. 115 / Emali El Müfid s. 339

2              Bihar c. 68 s. 128


Şeyh El Edip Ebu Ali Muhammed bin Ali bin Karuş Temimi’den, hicretin beş yüz onuncu yılı Muharrem ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbetlerde, Ebu Hüseyin Muhammed bin Muhammed Nukkad El Himyeri’den, Şeyheyn Ebi Talib Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin Sabbağ El Karşi ve Ebi Kasım Hasan bin Zeyd bin Hamza El Bezzaz’dan, Ali bin Abdurrahman bin Mani El Kâtip’ten, Ebi Cafer bin Mansur’dan, Ali bin Hasan bin Amr bin Ali bin Hüseyin’den, İbrahim bin Rica Şeybani’den İmam Sadık’a şöyle sorulduğunu rivayet etmiştir: Gadir Hum günü Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali (a.s) hakkında buyurduğu: Ben kimin Mevlası isem Ali de (a.s) onun Mevlasıdır, Allah’ım (c.c.) onu dost edineni dost ve düşman edineni de düşman edin sözleriyle neyi kastetmiştir? İmam Sadık (a.s) bu sözleri işittikten sonra doğruldu ve Allah’a (c.c.) ant olsun ki Resulullah’a (s.a.a) bu konuyu sordular, bunu soranlara şöyle cevap buyurdu: Yüce Allah (c.c.) benim Mevlamdır ve bana kendi nefsimden evladır, benim onun emirlerinde ortaklığım yoktur, ben de müminlerin Mevla’sıyım onlar için kendi nefislerinden evlayım onların benim emirlerimde ortaklığı yoktur, ben kimin Mevlası isem ona kendi nefsinden evlayım, onun benim yetkilerimde ortaklığı yoktur Ali de (a.s) onun Mevlasıdır ve onlar için nefislerinden evladır ve onların yetkisinde ortaklığı yoktur.3

Ebu Muhammed Cabbar bin Ali bin Cafer Razi’den, hicretin beş yüz on sekizinci yılı Zilkade ayında yaptığımız okumalarda, Ebu Muhammed Abdurrahman bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den Reydeki mescidinde, Bağdat’ta Ebu Fadıl Ahmet bin Hasan bin Hayrun El Beklani’den, Ebu Tayip Amr bin İbrahim Zehri’den, Ebu Kasım İsmail bin Muhammed bin Zenci El Kâtip’ten Ebu Sait El Hasan bin Ali bin Zekeriya bin Yahya bin Salih bin Asım bin Zefir’den, Ali bin Cafer’den (a.s) Musa bin Cafer’den (a.s) babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s) babası Muhammed bin Ali’den (a.s) babası Ali bin Hüseyin’den (a.s) babası Hüseyin’den (a.s) babası Ali bin Ebi Talip’in (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) elinden tuttu ve şöyle buyurdu: Kim bu evlatlarımı babalarını ve annelerini severse kıyamet günü benim derecemde benimle olacaktır.4

Büyük Fakih Ebu Muhammed Ebu Sehl Muhammed bin Ahmet bin İbrahim El Felfeli’den, Hüseyin bin Hasan’dan, Muhammed bin İdris El Hanzali’den, Hasan bin Abdürrahim’den, Sait bin Ebu Basir Sukuni’den, Abdurrahmanİbin Ebi Leyla babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Hiçbir kul beni kendi nefsinden daha fazla sevmedikçe mümin sayılmaz. Ailemde onun ailesinden itretim de onun itretinden, zatımda kendi zatından daha sevimli değilse mümin sayılmaz.5

Aynı kaynaktan Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ahmet Saffar El Hafız El Hervi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Muhammed bin Abdürrahim’den, Ebu Maşar Ahmet bin Hafs El Hervi’den Ebu Muaviye’den, Yahya bin Zekeriya bin Ebi Zaide’den, Ebu Eyüp El Efraki’den, Safvan bin Ebi Selim Ata bin Yeşkur’dan oda ibni Abbas’tan şöyle Rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) beraberinde İmam Hasan (a.s)

3              Bihar c. 37 s. 222

4              Ş. Saduk Emali de s. 190 / c. 1 s. 46

5              Bihar c. 27 s. 86 / Ş. Saduk İlel Şerai s. 58- 133 Emali s. 274


ve İmam Hüseyin’le (a.s) yanımıza geldi. Torunlarının her birini bir omuzunda taşıyor ve arada bir onları öpüyordu. Bunu gören Cebrail (a.s) Ey Resulullah (s.a.a)! “Onları seviyormusun?” diye sordu. Resulullah (s.a.a) evet onları seviyorum, onları seveni de seviyorum. Kuşkusuz onları seven beni sevmiş onlara buğz eden ise bana buğz etmiştir diye cevap buyurdu.1

Ebu Cafer Muhammed bin Ebi Hüseyin bin Abdussamet’ten, hicretin beş yüz yirmi dördüncü yılı Zilkade ayında Nişabur’da yapılan müzakerede babasından, dedesi Abdussamet bin Muhammed Temimi’den, Ebu Hasan Muhammed bin Kasım El Farisi’den, İshak bin İbrahim bin Mansur El Bağdadi El Hazarani’den, Muhammed bin Ahmet bin Habip El Buhari’den, Ebu Cafer’den, İbrahim bin İsa Tennuhi’den, Yahya bin Yula’dan, Ammar bin Zarik’ten, Ebi İshak Zeyd bin Mutrif’in Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kim benim gibi yaşamak benim gibi ölmek ve Rabb’imin bana vaat ettiği cennete girmek istiyorsa Ali bin Ebi Talib’i (a.s) ve zürriyetini veli edinsin, zira onlar sizleri hidayet yurdundan çıkarmaz sapkınlık yoluna da sürüklemez.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin El Hasan Tusi’den babası Cafer Tusi’den şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Abdullah Muhammed bin İmran El Merzebani’den, Muhammed bin Yahya’dan, Celba bin Muhammed Celba El Küfi’den babamdan şöyle işittim: Bir gün evimizde Seyid bin Muhammed El Himyeri Cafer bin İfaf Tai ile bir araya geldi. Seyid Muhammed İfaf’a vay senin haline Allah Resulünün (s.a.a) Ehlibeyti (a.s) hakkında şöyle söylediğini duydum:

 

 

Ne oluyor sizin evinize damı bozulmakta Elbiselerinizde aşağılık elbiselerdendir

 

Cafer bu beyitlerin neresini beğenmiyorsun? dedi. Seyit, eğer methetmeyi başaramıyorsan en azından susmayı başar, dedi. Resulullah’ın (s.a.a) Ehlibeyt’i (a.s) hiç böyle nitelendirilir mi? Tabi ben seni alışkanlıklarından ve ahlaki özelliklerinden dolayı mazur görüyorum ve beyitlerinin ayıbını şu beyitlerle siliyorum:

 

 

Yüce Allah’a (c.c.) ve tabilerine yemin ederim ki Kişi her söylediğinden de mesuldür

 


1              Bihar c. 27 s. 106

2              Bihar c. 27 s. 106


Kuşku yok ki Ali bin Ebi Talib (a.s) Yoğrulmuştur hayır ve takva ile Öyle bir İmamdır ki o

Ümmet üzerinde hakkı çoktur Hakkı söyler ve onunla fetva verir Oyalamaz onu hiçbir şekilde batıl

Mızraklar kalktığı savaş başladığı zaman görürsün onu Pehlivanların savaştan geri durduğu zaman

Yürür karşılaşmaya elinde parlayan Beyaz keskin ve çekilmiş Zülfikar Evlatları arasında yürüyen aslan gibi Saldırır avına aslanlar gibi

O öyle bir geceden kurtuldu ki o Sağında Cebrail ve solunda Mikail var idi Bin melekle Cebrail ve bin melekle Mikail

Ve artlarından Serafil meleği bin melekle gelmişti Yardım için indiler Bedir gününde

Ebabil kuşları gibiydiler kalabalık ve heybetli Verdiler Selam yanaştıkları zaman yanına Ona hürmet ve tazimlerinden dolayı

 

Ey Cafer işte onların hakkında öyle beyitler söylenir. Senin beyitlerin ancak zayıf alçak kişiler hakkında söylenir. Cafer işittiklerinden sonra yanına gelip başından öptü ve Ey Ebu Haşim Allah’a (c.c.) ant olsun ki sen aramızda bedende ki baş gibisin bizlerde kuyruk gibiyiz, diyerek onu övdü.3

Şeyh Ebu Muhammed bin Hüseyin’den, Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan’dan, amcası Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Ahmet bin Hasan El Kattan’dan, Abdurrahman bin Ebi Hatim’den, Harun bin İshak El Hemadani’den, Ubeyde bin Süleyman’dan, Kamil bin Ula’dan, Habip bin Ebi Sabit’ten,


3              Ş. Tusi Emali de c. 1 s. 201


Said bin Cubeyr Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen benim havuzumun ve sancağımın sahibi vaatlerimi gerçekleştiren, kalbimin Habibi, benim ve bütün peygamberlerin ilminin varisi, yeryüzünün güvenilir emini ve kulları üzerindeki hüccetisin. Sen imanın temeli, karanlıkları aydınlatan nursun. Sen hidayet meşalesi, dünya ve ehli için rehbersin. Sana tabi olan kurtulmuş, senden uzak duran ise helak olmuştur. Sen apaçık yol ve sıratı müstakimsin. Sen nur yüzlülerin önderi, müminlerin liderisin. Ben kimin Mevlası isem sen Mevlasısın ve ben bütün müminlerin Mevlasıyım, seni ancak meşru yollardan dünyaya gelenler sever ve sana ancak gayri meşru yollardan doğanlar buğz eder. Yüce Allah (c.c.) miraç günü beni semaya çıkardığı zaman ve benimle konuştuğu vakit bana Ey Muhammed (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) benim selamımı söyle ve ona kendisinin bana itaat edenlerin nuru olduğunu bildir. Ey Ali (a.s) bu kerametten dolayı ne mutlu sana.1

Aynı kaynaktan Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Muhammed bin Hüseyin bin Ebi Hattab’tan, Ali bin Esbat’tan, Ali bin Hamza Ebu Basir’den İmam Sadık’ın (a.s) kendisine şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Ebu Basir, bizler ilim ağacı ve peygamberin Ehlibeytiyiz. Bizim evimiz Cebrail’in uğrak yeriydi. Bizler yüce Allah’ın (c.c.) ilminin haznedarı yüce Allah’ın (c.c.) vahyinin madeniyiz. Bize tabi olan kurtulmuş, muhalif olan ise helak olmuştur.2

Aynı kaynaktan ravinin babasından, Ahmet bin İdris’ten, İbrahim bin Haşim’den, Hasan bin Mahbup’tan, Ali bin Raib’ten, Musa bin Bekir’den, Ebi Hasan Musa bin Cafer’den (a.s) babası ve dedelerinden (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Ali bin Ebi Talib’e (a.s) tabi olan fakirleri ve kendisinden sonra itretini (ailesini) asla hafife almayın. Zira onlardan her biri Rabia ve Mudar kabile efradı sayısınca insana şefaat edecektir.3

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Hasan bin Hüseyin bin Ali bin Babaveyh’ten, hicretin beş yüz onuncu yılında, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası şeyh Sait Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Muhammed bin Ahmet Şeybani’den, Muhammed bin Cafer El Kûfi El Esedi’den, Muhammed bin İsmail El Bermeki’den, Abdullah bin Ahmet’ten, Kasım bin Süleyman’dan, Sabit bin Ebi Safiye’den, Sad bin Ğulabe’den, Ebi Sait Akisa’dan, Şehitlerin Serdarı İmam Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) sen benim kardeşim ben de senin kardeşinim, ben nübüvvet için seçildim sen de İmamet için belirlendin, ben tenzilin (vahiy) sahibi sen de tevilin sahibisin. Ben ve sen bu ümmetin babalarıyız. Ey Ali, (a.s) sen benim vasim, halifem, vezirim, varisim ve evlatlarımın babası, Şia’ların benim Şia’m, yardımcıların benim yardımcım, dostların benim dostlarım ve düşmanların da benim düşmanlarımdır. Ey Ali (a.s)


1              Bihar c. 40 s. 53 / Ş. Saduk Emali de s. 252

2              Ş. Saduk Emali de s. 252

3              Ş. Saduk Emali de s. 202 / Ş. Tusi Emalisi c. 2 s. 283


havuz başındaki arkadaşım sensin, Mahmud (övülmüş) makamındaki arkadaşım da sensin, dünyada sancağımın sahibi olduğun gibi ahirette de sancağımın sahibi sensin. Seni veli edinen saadete ulaşmış sana muhalif olan ise bedbaht olmuştur. Kuşkusuz melekler senin velayetin ve muhabbetinin vesilesiyle yüce Allah’a (c.c.) yakınlaşmaktadır. Allah’a (c.c.) ant olsun ki gök ehlinde sana karşı duyulan sevgi yeryüzü halkının sevgisinden daha fazladır.

Ey Ali, (a.s) sen benim ümmetimin emini yüce Allah’ın (c.c.) benden sonra ümmetim üzerindeki hüccetsin, senin sözün benim sözüm, senin emrin benim emrim, sana itaat bana itaat, senin öfhen benim öfhem, senin uyarın benim uyarım, sana muhalefet bana muhalefet ve senin hizbin benim hizbim benim de hizbim yüce Allah’ın (c.c) hizbidir. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Kim Allah’ı (c.c.) Resulü ve müminleri veli (dost) edinirse, şüphesiz ki yüce Allah’ın dostları galip gelecektir.4

Ravinin amcası, babası, amcası Ebi Cafer’den, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Yakup bin Yezit’ten, Muhammed bin Ebi Umeyra’dan, Hamza bin Himran’dan, Himran bin Ayun’dan, Ebu Hamza Somali Ali bin Hüseyin’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Ben Selman Farisi’nin (r.a) şöyle buyurduğunu işittim: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) yanında oturuyordum yanımıza İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) geldi Resulullah (s.a.a) sana bir müjde vereyim mi ya Ali (a.s), diye buyurdu. Evet ya Resulullah (s.a.a) dedi. Resulullah (s.a.a) benim Habibim Cebrail yüce Allah’tan (c.c.) seni sevenleri ve tabilerine yedi özellik vereceğini müjdeledi, bunlar: Ölüm anında arkadaşlık, korku anında teselli, karanlık anında nur, panik anında güven, mizan anında adalet, sırat köprüsünden geçiş ve bütün insanlardan seksen yıl önce cennete geçmek, diye buyurdu.5

Aynı kaynaktan Cafer bin Muhammed bin Mesrur’dan, Hüseyin bin Muhammed bin Amir’den, amcası Abdullah bin Amir’den, Ebu Ahmet Muhammed bin Ziyad El Ezedi’den, Eban bin Osman El Ahmer’den, Eban bin Tağlep’ten, İkrime İbni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Bir gün Resulullah (s.a.a) Kuba mescidinde ashabıyla beraberken İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen benim kardeşimsin bende senin kardeşin, Ey Ali (a.s) sen benim vasim, halifem ve benden sonra ümmetin imamısın, seni veli edinen Allah’ı (c.c.) veli edinmiş sana muhalefet eden Allah’a (c.c.) muhalefet etmiş, sana buğz eden Allah’a (c.c.) buğz etmiş, sana yardım edene yardım etmiş, sana vefasızlık edeni rezil etmiştir. Ey Ali (a.s) sen kızımın eşi ve evlatlarımın babasısın. Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) beni miraca çıkardığı zaman seninle ilgili üç söz aldı. Yüce Allah (c.c.) bana ya Muhammed (s.a.a) diye buyurdu. Ben lebbeyk ya rabbim emrindeyim, diye cevap verdim. Buyurdu ki: Kuşkusuz Ali (a.s) Muttakilerin İmamı nur yüzlülerin önderi ve müminlerin lideridir.6

 

 


4              Maide suresi: 56 / Bihar c. 40 s. 53 / Ş. Saduk Emalisi s. 272

5              El Hisal c. 2 s. 402-413 / Bihar c. 68 s. 11 / Burhan c. 4 s. 289 / Ş. Saduk Emalisi s. 276

6              Ş. Saduk Emali de s. 289-389


Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin’den, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası Ebi Cafer Muhammed bin Ali’den, Hüseyin bin İbrahim bin Haşim’den, babasından, Reyyan bin Salt Ebi Hasan Ali bin Musa Rıza (a.s) babasından dedelerinden İmam Ali’den (a.s) şöyle nakledilmiştir: Resulullah (s.a.a) kıyamet günü İmam Ali’nin (a.s) taraftarları kurtuluşa erenlerdir diye buyurdu.1

Aynı kaynakta, ravinin babasından, Abdullah bin Hasan El Müeddep’ten, Ahmet bin Ali El Esfehani’den, İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Ebu Rica Kuteybe bin Sait’ten, Abdurrahman Serrac’dan, Nafi’den, Abdullah bin Ömer Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) kıyamet günü olduğunda başında görenlerin gözlerini kamaştıran bir taç, nurdan olan bir binek üzerine binmiş bir şekilde geleceksin. Daha sonra yüce Allah (c.c.) nezdinden şöyle bir nida duyulacak: Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) halifesi nerededir? İmam Ali (a.s) buradayım diye cevap buyuracak. Daha sonra münadi şöyle nida edecek: Ey Ali (a.s) sevenlerini cennete geçir muhaliflerini de ateşe zira sen cennet ve cehennem ehlini birbirinden ayıransın.2

Aynı kaynaktan, Muhammed bin Kasım El Esterabadi’den, Abdülmelik bin Ahmet bin Ahmet bin Harun’dan, Hammad bin Rica’dan, Yezit bin Harun’dan, Muhammed bin Amr’dan, Ebi Selma Ebu Hüreyra’dan şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) yanına bir adam geldi ve şöyle söyledi: Ey Allah’ın Resulü (s.a.a) falanca kişinin yanına az bir mal alarak Çin’e hızlı bir şekilde gittiğini oradan dönüşünde bayağı ganimetle döndüğü için akrabalarının ona haset ettiğini ancak kendisinin komşu ve akrabalarına yardımcı olduğunu görmedin mi? Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Kuşkusuz ki insanoğlunun malı arttıkça sorunları da artar, malını Allah (c.c.) yolunda harcayan zengin dışında hiçbir zaman mal sahiplerine özenmeyin, ancak ben sizlere o adamdan daha az mala sahip fakat ondan çok daha karlı, Arş-ı Ala hazinelerinde onun için hazırlanmış nimetler olan birini göstereyim mi? Ashap hep bir ağızdan evet ya Resulullah (s.a.a) diye cevap verdiler. Buyurdu ki; size doğru gelen bu adama iyi bakın. Ashap karşıdan gelen heybetli adama baktılar Ensar’dan biriydi. Resulullah (s.a.a) bu gördüğünüz adamın bugün Allah (c.c.) katına çıkmış çok sayıda sevabı vardır. Öyle ki eğer sevaplarını yer ve gökyüzü halklarına bölüşsek onların en azından günahlarının bağışlanması ve cennet ehli olmalarına vesile olurdu. Ey Resulullah (s.a.a) hangi ameller diye sordular. Resulullah (s.a.a) ona sorun bugün ne amel işlemiş. Resulullah’ın (s.a.a) ashabı adama yaklaştı ve Resulullah’ın (s.a.a) bize hakkında verdiği müjdeler dolayısıyla seni kutlarız, bugün sana o kadar sevap yazılmasına vesile olan amelin neydi? Adam bugün önemli bir amel yaptığımı hatırlamıyorum ancak bugün vaktinin geçtiğini sandığım bir amel için çıktım ve geç kaldığım kanısına vardım o amelin farkını çıkarmak için gittim ve İmam Ali’nin (a.s) mübarek nurlu yüzüne baktım zira ben Resulullah’tan (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) yüzüne bakmanın ibadet olduğunu işitmiştim. Bu sözleri duyan Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki ibadettir ve öyle bir ibadet ki; Ey Allah’ın (c.c.) kulu sen çocuklarının rızkını kazanmak için evden çıkmıştın ancak yapacağın işin vakti


1              Uyun’da c. 2 s. 52 / Emali s. 295 c. 4 hadis no: 55

2              Emali El Müfid s. 295 / Bihar c. 7 s. 232 c. 39 s. 199


geçmişti sen o ameline bedel olsun diye gittin ve İmam Ali bin Ebi Talib’i (a.s) sevip faziletine iman etmişolduğun için mübarek yüzüne baktın, şunu iyi bil ki bu yaptığın bütün dünyanın senin için kırmızı altın olması ve onu Allah (c.c.) yolunda infak etmiş olmandan daha hayırlıdır. Kuşkusuz sen İmam Ali’ye (a.s) giderken aldığın her nefes için yüce Allah (c.c.) sana bin kişiye şefaat edip ateş azabından kurtarma hakkını verecektir.3

Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, amcasından, babasından, amcası Ebu Cafer’den, Ahmet bin Harun El Fami’den, Muhammed bin Abdullah bin Cafer bin Cami El Himyeri’den, babasından, Eyüp bin Nuh’tan, Muhammed bin Ebi Umayr’dan, Eban El Ahmer’den, Sad Kenani’den, Esbağ bin Nubate Abdullah bin Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) sen benim ümmetim üzerinde hem hayatımda hem de vefatımdan sonra halifemsin, senin bana olan menzilin Şis’in Adem’e (a.s), Sem’in Nuh’a (a.s) İsmail’in İbrahim’e (a.s) Yuşa’nın Musa’ya (a.s) Şemun’un İsa’ya (a.s) olan menzili gibidir. Ey Ali (a.s) sen benim vasim, varisim ve beni ölümümden sonra yıkayan defneden borcumu ödeyen ve verdiğim vaatleri yerine getirensin. Ey Ali (a.s) sen müminlerin emiri, Müslümanların imamı, nur yüzlülerin komutanı ve müminlerin liderisin. Ey Ali (a.s) sen kadınların en faziletlisinin, kızım Fatıma’nın (a.s) kocası, evlatlarım Hasan ve Hüseyin’in (a.s) babasısın. Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) her peygamberin zürriyetini kendi sülbünden eylemişken benim zürriyetimi senin sülbünden eyledi. Ey Ali (a.s) kim seni sever dost edinirse bende onu sever dost edinirim, kim de sana buğz eder muhalefet ederse bende ona buğz ve muhalefet ederim zira sen bendensin bende sendenim. Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) bizleri pak ve seçkin kıldı, Hz. Âdem’den bu yana nesebimizde hiçbir şekilde gayri meşru haram bir ilişki yoktur. Bizleri ancak helal nikâh sonucunda dünyaya gelen kişiler sever. Ey Ali (a.s) sen benden sonra katledilecek zulme uğrayacaksın, seni şehadetle müjdeliyorum. İmam (a.s) ya Resulullah (s.a.a) bunlar dinim uğrunda yaşanacak diye buyurdu. Evet, Ey Ali (a.s) sen hiçbir şekilde şaşırmayacak ve yoldan sapmayacaksın, sen olmasan benden sonra yüce Allah’ın (c.c.) (Hizbullah’ı) taraftarları anlaşılmayacaktır.4

Aynı kaynaktan Muhammed bin El Hasan bin El Velit’ten, Muhammed bin Ebi Kasım Maceyleveh’ten, Muhammed bin Ali Sarfi’den, Muhammed bin Sinan’dan, Mufaddal bin Amr İmam Cafer Sadık’tan (a.s) babasından dedesinden (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber efendimizin (s.a.a) zevcesi Ümmü Seleme’ye hizmetçilerinden birinin İmam Ali’yi (a.s) çekiştirdiği, gıybet ettiği haberi geldi, bu haberden sonra hizmetçiyi yanına çağırttı ve yanına varınca şöyle buyurdu: Ey evladım, senin İmam Ali’yi (a.s) çekiştirdiğini duydum, evet ey anneciğim, diye cevap verdi. Ümmü Seleme (r.a) öfhelendi ve annen yasını tutsun otur sana Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali (a.s) hakkında bana söylediklerini anlatayım. Allah (c.c.) Resul’ünün (s.a.a) dokuz eşi vardı her gün Resulullah’ın (s.a.a) yanında bir eşi kalıyordu, bir gün benim sıram gelince Resulullah’ın (s.a.a) bulunduğu odanın kapısına gittim ve ey Resulullah (s.a.a) yanına geçiyim mi? diye seslendim; hayır,

3             Ş. Saduk Emali de s. 296 / Bihar c. 37 s. 197

4             Emali El Müfid s. 301


diye buyurdu. Ben Resulullah’ın (s.a.a) bana kızmış veya benim hakkımda bir ayetin inmiş olabileceği düşüncesine kapılarak çok hüzünlendim. Bir süre sonra kapıya yöneldim ve aynı şekilde yanına geçeyim mi ya Resulullah (s.a.a),diye seslendim ancak bana aynı şekilde hayır, cevabını verdi. Benim hüznüm ve korkum daha fazla arttı, bir süre geçtikten sonra aynı şekilde kapıya yöneldim ve Resulullah’a (s.a.a) içeri geçmek için seslendim bu kez evet içeri geç diye buyurdu. İçeri geçtim İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda oturduğunu ve Resulullah’a (s.a.a) anam babam sana feda olsun eğer durum böyle olursa ne yapmamı emredersin diye söylediğini işittim. Resulullah (s.a.a) sana sabırlı olmanı emrediyorum, diye buyurdu. İmam (a.s) aynı soruyu bir daha tekrar etti. Resulullah (s.a.a) aynı cevabı verdi, İmam (a.s) üçüncü defa aynı soruyu sorunca Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) Ey kardeşim, eğer onlar böyle bir şeyi yaparlarsa kılıcını çek ve omzuna yasla ve aşama aşama onlarla çarpış, ta ki kılıcından kanları damlar bir şekilde benimle buluşuncaya kadar. Daha sonra Resulullah (s.a.a) bana döndü ve bu hüznün ve paniklemen nedendir Ey Ümmü Seleme? diye buyurdu. Senin beni reddetmenden ya Resulullah (s.a.a) dedim. Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu. Buyurdu ki; Allah’a (c.c.) ant olsun ki herhangi bir hatandan dolayı reddetmedim ve sen hayır üzeresin ancak sen geldiğinde Cebrail sağımda, Ali (a.s) solumda, Cebrail de (a.s) bana benden sonra yaşanacakları anlatıyor ve bana gereken vasiyetleri İmam Ali’ye (a.s) vasiyet etmemi istiyordu. Ey Ümmü Seleme, şunu çok iyi işit ve şahit ol, Ali bin Ebi Talib (a.s) dünya ve ahirette kardeşimdir. Ey Ümmü Seleme (r.a) şunu çok iyi dinle ve şahit ol, Ali bin Ebi Talib (a.s) benim hem dünya hem de ahirette vezirimdir. Ey Ümmü Seleme (r.a) işit ve şahit ol ki Ali bin Ebi Talib (a.s) hem dünyada hem de ahirette sancağımın taşıyıcısıdır. Ey Ümmü Seleme (r.a) şunu iyi işit ve şahit ol ki Ali bin Ebi Talib (a.s) benden sonra benim vasim halifemdir, vaatlerimi yerine getiren, havuzumun başına ilk yetişendir. Ey Ümmü Seleme (r.a) çok iyi dinle ve şahit ol ki Ali bin Ebi Talib (a.s) Muttakilerin İmamı, nur yüzlülerin önderi, biatten dönenler (nakisin) düşmanlık edenler (kasitin) ve dinden dönenlere karşı (marikin) savaşandır. Ben ya Resulullah (s.a.a) Nakisin kimlerdir? diye sordum. Onlar İmam’a Medine’de biat edip Basra’da biatlerinden dönecek olanlardır, diye buyurdu. Dedim ki peki Kasitin kimdir? Buyurdu ki; onlar Muaviye ve Şam halkından bir gruptur. Peki Marikin kimlerdir ya Resulullah (s.a.a) diye sordum. Buyurdu ki; Nehravan halkıdır. Bu anlatılanları dinleyen hizmetçi Allah (c.c.) seni aydınlatsın beni aydınlattın bundan sonra İmam Ali (a.s) hakkında asla kötü bir söz söylemeyeceğim.1

Aynı kaynakta Muhammed bin Musa bin Mütevekkil, Ali bin Hasan Sadebadi’den, Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den, babasından oda Muhammed bin Sinan’dan, Ebu Carud Ziyad bin Munzir’den, Kasım bin Velit’ten, Sumale’de yaşayan bir Şeyhten şöyle nakletmişlerdir: Bir gün Temim kabilesinden yaşlı bir kadının insanlara bir şeyler anlatırken yanına geçtim ve şöyle söyledim: Allah (c.c.) seni esen kılsın Müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) bana bahsedermisin? Yaşlı kadın bu şeyh yanımızdayken sana ben mi anlatayım dedi. Ben bu şeyh de kimdir? dedim. Buyurdu ki; bu Resulullah’ın (s.a.a) hizmetçisi Ebu Hamra’dır. Yanına


1              Ş. Saduk Emali de s. 312 / Meani Ahbar da s. 204 / Emali Müfid c. 2 s. 39


oturdum beni işitince yaslandığı yerden doğruldu ve ne diyorsun, dedi. Dedim ki; Allah (c.c.) seni esen kılsın bana Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) hakkında yaptıkları ve buyurduklarından bahsedermisiniz? Buyurdu ki; tam yerinde bir soru sordunuz, bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey Ebu Hamra git ve bana Araplardan yüz, Acemlerden elli, Kıptilerden otuz ve Habeşlerden yirmi kişiyi yanıma çağır. Ben gittim ve Resulullah’ın (s.a.a) taleplerini yerine getirdim. Resulullah (s.a.a) ayağa kalktı ve Arapları ön safta, artlarından Acemleri, sonra Kıptileri, daha sonra da Habeşileri saf şeklinde hizaya getirdi. Daha sonra yüce Allah’a (c.c.) insanların daha önce işitmediği bir şekilde hamdü sena ettikten sonra şöyle buyurdu: Ey Araplar. Acemler, Kıptiler ve Habeşiler sizler yüce Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına onun tek ve ortaksız olduğuna benim de onun kulu ve Resulü olduğuma müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) benden sonra veliniz olduğuna ikrar ettiniz mi? Allah’a (c.c.) ant olsun ki evet, diye buyurdular. Resulullah da (s.a.a) üç defa şahit ol ya Rabbi, diye buyurdu. Daha sonra İmam Ali’ye (a.s) Ey Ebu Hasan git ve bana kalem ile kâğıt getir. İmam (a.s) kâğıt ve kalemi getirince, Resulullah (s.a.a) yaz diye buyurdu. İmam (a.s) ne yazayım ya Resulullah (s.a.a) dedi. Resulullah (s.a.a) şöyle yaz, diye buyurdu:

Rahman ve rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla

Bu Arapların, Acemlerin, Kıptilerin ve Habeşlerin şahitlik edip kabul ettiği ahittir. Onlar Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) kulu ve elçisi olduğuna Ali bin Ebi Talib’in (a.s) müminlerin emiri ve benden sonra vekilim olduğuna şehadet etmişlerdir. Daha sonra sayfayı mühürleyip İmam Ali’ye (a.s) verdi ve ben o sahifeyi daha sonra görmedim. Ben dedim ki Allah (c.c.) seni esen kılsın biraz daha anlat, buyurdu ki; bir gün Resulullah’la (s.a.a) beraber Kâbe’yi tavafa gitmiştik. Arafe günü Resulullah (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) elinden tuttu ve şöyle buyurdu: Ey insanlar, bugün yüce Allah (c.c.) sizlerle gurur duymuş ve sizlerin bütün günahlarını bağışlayacağını bildirmiştir. Daha sonra İmam Ali’ye (a.s) dönüp şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) özellikle seni bağışladı diye buyurdu ve imama bana yaklaş dedi. İmam yaklaştı, Resulullah (s.a.a) ya Ali (a.s) hakiki manada saadete eren seni sevip itaat edendir. Hakiki manada bedbaht olan ise sana muhalefet eden buğz eden ve sana savaş açanlardır. Ey Ali (a.s) beni sevdiğini söyleyip sana buğz eden yalan söylemiştir. Ey Ali (a.s) sana savaş açan bana savaş açmış, bana savaş açan ise yüce Allah’a (c.c.) karşı savaş açmıştır. Ey Ali (a.s) sana buğz eden bana buğz etmiş bana buğz eden ise yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiş, Yüce Allah da (c.c.) onu kahrı perişan edip ateşe atmıştır.2

 

 

Aynı kaynakta Hüseyin bin Ahmet bin İdris, babasından Muhammed bin Ahmed bin Yahya’dan, Amr bin Ali’den, Amr Bin Zeyd amcası Muhammed bin Amr’dan, o da babasından, Ali bin Hüseyin bin Ali Razi’den, Rey şehrinde hicri beş yüz on sekizinci yılı Zilkade ayında Ebu Abdullah El Hüseyin bin Muhammed bin Nasır El Halvani’den


2              Ş. Saduk Emali de s. 312 / Emali El Müfid c. 2 s. 40


Rebi Ahir ayı ortalarında dört yüz sekseninci yılında Bağdat’ın Kerh mahallesinde bu sözler yazdı. Şerif El Ecel El Murtaza Alem El Hüda Zülmecdeyn Ebu Kasım Ali bin El Hüseyin El Musevi (r.a) dört yüz yirmi dokuzuncu yılı Ramazan ayında Bağdat’taki evinde, Ebi El Hüseyin bin Musa Ebi Musa Ebi Musa bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Musa’dan, Ebi Musa bin İbrahim’den Ebi İbrahim bin Musa’dan Ebi Musa bin Cafer’den Ebi Cafer bin Muhammed’ten Ebi Muhammed bin Ali’den Ebi Ali bin El Hüseyin’den Ebi Hüseyin bin Ali’den Cabir bin Abdullah El Ensari’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Meclislerinizi İmam Ali’nin (a.s) zikriyle süsleyin.1

Şerif Ebu Bereket Amr bin İbrahim bin Muhammed bin Hamza El Hüseyni’den hicri beş yüz on ikinci yılı Zilhicce ayında Balka’da bir mescitte o da Ebu Hasan Ahmed bin Muhammed Suğur’dan Ebu Hasan Ali bin Amr bin Muhammed Sukkeri El Harbi’den Ebu Abdullah Ahmed bin Hasan bin Cabbar Sufi’den Ebu Zekeriya Yahya bin Muin’den hicretin iki yüz yirmi yedinci yılı şaban ayında Hişam bin Yusuf ’tan Abdullah bin Süleyman Nevfeli’den Muhammed bin Ali’den babasından o da ibni Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Yüce Allah (c.c.) sizlere bir nimet verdiği zaman ona karşı sevgi hissedin, beni de yüce Allah’ın (c.c.) sevmesinden dolayı sevin, Ehlibeytime de onlara duyduğum sevgi dolayısıyla sevgi besleğin.2

Züht ehliseyit Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin El Cuni El Hüseyni hicri beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında Emil de ki kendi evinde Seyid Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali bin Dai’den Seyid Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den Hakim Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah El Hafız’dan Ebu Abbas Muhammed bin İbrahim’den Abbas bin Muhammed Duri’den Malik bin İsmail’den Esbat bin Nasır El Hemadani’den Sedi’den Ümmü Seleme’nin hizmetçisi Sabih’ten Zeyd bin Erkam’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Bir gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali (a.s) Hz. Fatıma (s.a) İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’e (a.s) ben sizin savaştıklarınıza karşı savaş ve barışta olduklarınıza karşı barışım, diye buyurdu.3

Şey Ebu Muhammed El Hasan bin Babaveyh hicretin beş yüz on yılında onunla sohbet ederken o da Şeyh El Müfid Ebu Cafer Muhammed bin El Hasan bin Ali Tusi’den hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz el ahir ayında müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) mezarı şerifinde sohbet ederken Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed El Haris’den Ebu Ali El Hasan bin Fadıl Devadi’den Ebu Hasan Ali bin Ahmed bin Buşur El Askeri’den Ebu İshak Muhammed bin Harun El Haşimi’den Ebu İshak İbrahim bin Mehdi El İbili’den İshak bin Süleyman El Haşimi’den o da babasından Harun Reşit’ten Ebu Mehdi’den El Mansur Ebu Cafer Abdullah bin Muhammed bin Ali’den Ebu Muhammed bin Ali’den Ebu Ali bin Abdullah’tan Abdullah bin Abbas bin Abdul Muttalib’in Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Ey İnsanlar! Kıyamet günü bizler dört kişi bineklerimize binmişken bizden başka herkes yürüyerek yol alacaktır. İnsanlar arasında biri anam babam sana feda olsun

1              Bihar c. 38 s. 199

2              Ş. Saduk Emali de s. 298 / Bihar c. 70 s. 14 / İlel Şerai c. 1 s. 139-600 / El Müfid Emali de c. 1 s. 285

3              Ş. Emali de c. 1 s. 345 c. 2 s. 50


ya Resulullah (s.a.a) bu dört kişi kimdir diye sordu. Resulullah (s.a.a) ben Burak üzerine, kardeşim Salih (a.s) peygamber de kavminin kestiği deve üzerine kızım Fatıma (a.s) cennetten beyaz bir deve üzerine, Ali bin Ebi Talip’te (a.s) ipi lüleden, gözleri kırmızı yakuttan, karnı yeşil Zebercetten, üzerinde lüleden beyaz bir kubbe, içi dışından dışı da içinden görünen, cennetten bir deve üzerine binecektir. O devenin dışı Allah’ın (c.c.) rahmeti, içi ise mağfiretidir. O öyle bir deve ki yaklaştığı zaman parıldar uzaklaştığı zaman da parıldar, İmam (a.s) benim önümde, başında yetmiş direği olan ve her direği yıldız gibi parlayan, herkese ışık saçan bir taç olacaktır. İmamın (a.s) elinde hamd sancağı kıyamet günü şöyle nida edecektir: La ilahe İllallah (c.c.) Muhammed Resulullah (s.a.a) İmam meleklerin yanından geçerken melekler bu gönderilmiş bir peygamber, peygamberlerin yanından geçerken de bu mukarreb bir melek midir? diye soracak, böylece Arşın derinliklerinden ey insanlar bu ne bir peygamber ne de mukarreb bir melek ne de arşı taşıyandır. Bu Ali bin Ebi Talip’tir (a.s) Ondan sonra İmamın tabileri gelecek bir münadi onlara sizler kimlersiniz? diye nida edecektir. Onlar da bizler Alevileriz, diye cevap verecek onlara bir daha şöyle nida edilecektir: Ey Aleviler sizler güvendesiniz. Kimi veli edindiyseniz onunla beraber cennete giriniz, diye buyrulacaktır.4

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin El Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı recep ayında İmam Ali bin Ebu Talip’in makamı Necef’i eşrefte kendisiyle sohbet ederken Said El Valid Ebu Cafer Muhammed bin El Hasan Tusi’den Şey Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Amr Osman bin Ahmed Dakkak’tan Cafer bin Muhammed bin Malik’ten Ahmet bin Yahya El Ezedi’den Mihval bin İbrahim’den Rubai bin Munzir babasından Hüseyin bin Ali’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Her kim bizim için bir damla gözyaşı akıtırsa yüce Allah (c.c.) o bir damla gözyaşı hatırına ona cenneti nasip edecektir. Ahmet bin Yahya El Ezedi bir gün İmam Hüseyin’i (a.s) rüyasında görüp şöyle söylediğini rivayet etti: Ey seyidim Mihval bin İbrahim Rabi bin Munzir’den babasından babasının da sizden şöyle buyurduğunuzu nakletti: Her kimse bizim için bir damla gözyaşı akıtırsa yüce Allah (c.c.) o bir damla gözyaşı hatırına ona cenneti nasip edecektir. İmam (a.s) evet bu rivayet doğrudur ve aramızda ravi silsilesine gerek yoktur, diye buyurdu.5

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmed bin Şehriyar El Hazin hicri beş yüz on ikinci Şevval ayında şöyle nakletti: Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin El Karşi’den Hasan bin Muhammed bin Abdullah Temimi El Mukkırri’den Ali bin Hüseyin bin Süfyan’dan Ali bin Abbas’tan İbad bin Yakup’tan Yahya bin Yesar Ebu Ali’den Amr bin İsmail El Hemadani’den Ebi İshak’tan Asım bin Dumra’dan Haris’ten İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Benim ve Ehlibeytimin (a.s) misali; gövdesi benim, dalları İmam Ali’nin (a.s) meyveleri Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) ve yaprakları Şia’mız olan ağaç gibidir. Pak ve tertemiz olanda temiz olandan başka bir şey çıkar mı?6

 


4              El Müfid Emali de s. 272 / Ş. Emali de c. 1 s. 355 / Sahife Rıza s. 247 / Bihar c. 7 s. 235

5              El Müfid Emali de s. 175-340/ Ş. Tusi Emali de c. 1 s. 116

6              Ş. Emali de c. 1 s. 363


Şerif Ebu Bereket Amr bin İbrahim bin Muhammed bin Hamza El Alevi Ebu Galip Said bin Muhammed bin Ahmed Sakafi’den hicretin beş yüz on altıncı yılında küfe şehrinde bu hadisi nakletmiş, Şerif Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Nuhas’tan Ali bin Abbas El Beceli’den Cafer bin Muhammed Zehri El Romani’den Osman bin Said El Kasari’den Yunus Ebu Yakup El Cufi’den Cabir’den İmam Rıza’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: Yüce Allah (c.c.) ancak bizi ve tabilerimizi bağışlayacak ve hiç şüphe yok ki kıyamet günü kurtuluşa erecek olanlar bizim tabilerimizdir.

Şey Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh Rey şehrinde Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den Ebu Hasan Ahmed bin Muhammed bin Hasan babasından Muhammed bin Yahya El Attar’dan Hasan bin Musa El Haşşab’tan Ali bin Numan’dan Beşir Dehhan’ın İmam Bakır’a (a.s) şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Yüzüğüme taş koymak için sana feda olayım ey Mevlam en iyi yüzük taşı hangisidir? diye sordum. İmam (a.s) şöyle buyuru: Ey Beşir kırmızı, sarı ve beyaz akiki neden kullanmıyorsun bunların madeni cennette birer dağdır. Kırmızı akik Resulullah’ın (s.a.a) evi önünde uzanmış, sarı olanı Hz. Fatıma (a.s) evi önüne uzanmış ve beyaz olanı ise İmam Ali’nin (a.s) evi önüne uzanmış bu üç cevher dağının içinden buzdan daha soğuk baldan daha tatlı ve sütten daha beyaz üç nehir çıkmakta o nehirlerden ancak Muhammed (s.a.a) Ehlibeyti (a.s) ve onların Şia’sı içecektir. Bu nehirlerin çıkış yeri Kevser ve döküldükleri yer aynıdır. Şüphesiz ki bu üç tane dağ yüce Allah’ı (c.c.) takdis ve tenzih eder ve Ehlibeyti Resulullah’ı (s.a.a) sevenler için bağışlanma diler. Ehlibeytin (a.s) tabilerinden olup kim bu madenlerden eline yüzük takarsa rızkı bereketlenir hayırları çoğalır şer ve belalarda kendisinden uzak olur. Ayrıca zalim sultan ve korkulan herkese karşı güvende olur.1

Seyid Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin El Cevani El Hüseyni hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında bana Seyid Ebu Abdullah Hüseyin bin Ali bin Dai El Hüseyni Seliki’den Nişabur diyarında ki evinde Seyid Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den Hakim Ebu Abdullah Küfe’li Muhammed bin Abdullah’tan Munzir bin Muhammed bin Munzir El Kabusi’den ibni Sena Süleyman bin Karm’den ibni Cehhaf’tan İbrahim bin Abdullah bin Sabih’ten babasından dedesinden şöyle nakledilmiştir: Bir gün Zeyd bin Erkam’ın yanına gittim bana yanına neden geldiğimi sordu. Dedim ki bana Resulullah’tan (s.a.a) söz etmen için geldim. Buyurdu ki; bir gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali (a.s) Fatıma (a.s) İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret ettikten sonra ben bu Ehlibeytime (a.s) karşı savaş açana savaşım onlara karşı barış içinde olana ise barışım, diye buyurdu.2

Şeyh Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi hicretin beş yüz on yılı Sefer ayında Rey şehrinde Zemeheran yolunda rivayeti Ebu Sait Muhammed bin Ahmed Nişaburi’den Ebu Hatim Ahmed bin Muhammed bin Hasan El Bezzaz’ın yazdığı risaleden Bağdat’lı Ebu Ahmed Abdullah bin Muhammed ibni Ahmed El Adil’den Muhammed bin Yahya Suli’den Muhammed bin Yunus El Karşi’den Abdullah bin Davut El Harbi’den Ameş’ten Adevi bin Sabitten Zer bin Hubeyş’in İmam Ali’den


1              Ş. Emali de c. 1 s. 36

2              Bihar c. 37 s. 43 / Ş. El Emali de c. 1 s. 345


(a.s) şöyle işittiğini nakletmişlerdir: Tohum tanesini yarıp yeşerten ve azametle örtünen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki Resulullah (s.a.a) Ey Ali, (a.s) seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder diye buyurarak ahitte bulunmuştur.3

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz onuncu yılında Şeyh Said El Valid Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Ceabi’den Ebu Muhammed Abdullah bin Muhammed bin Said bin Ziyad’ın kitabından Ahmed bin İsa bin Hasan El Cermi’den Nasır bin Cimat’tan Amr bin Şimir’den Cabir el Cufi’den Cafer bin Muhammed bin Ali El Bakır’dan (a.s) Cabir bin Abdullah El Ensari’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Bir gün Cebrail meleği yanıma inip şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) ashabının etrafında olduğu bir anda minberine çıkıp İmam Ali’nin (a.s) onlara karşı olan fazilet ve üstünlüğünü tebliğ etmeni, daha sonra da ashabın bunu Müslümanlara tebliğ etmelerini istemektedir. Yüce Allah (c.c.) bütün meleklere senin buyuracağın bu haberi işitsinler diye emir verecektir. Ey Muhammed (s.a.a) bu konuda sana itaat edecek ve muhalefet edecek kişilerin adını yüce Allah (c.c.) sana vahiy edecektir. Resulullah (s.a.a) bu haberi alınca ashabından birine cemaat namazı kılınacağına dair ilanda bulunmasını istedi. İnsanlar mescide toplandıktan sonra Resulullah (s.a.a) minbere çıktı ve şöyle buyurdu: Kovulmuş şeytandan Allah’a (c.c.) sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla. Ey insanlar, müjdeleyici ve uyarıcı Ümmi peygamber benim. Ben yüce Allah’tan (c.c.) kanı benim kanım eti benim etim, ilmin sahibi yüce Allah’ın (c.c.) ümmet içinden seçtiği bir kişiden bahsedeceğim. O öyle bir şahsiyet ki; Yüce Allah (c.c.) beni ve onu yaratmış, beni risaleyle, onu risalemin tebliği ile üstün kılmış, beni ilim şehri onu şehrin kapısı, onu ilim hazinesi ilmin ondan tahsil edileceği kişi kılmış, onu vasilik için belirlemiş faziletini açıklamış ona muhalefetten sakındırmış onu veli edineni müjdelemiş bütün insanlara ona itaat etmeği emretmiştir. O öyle bir kişi ki yüce Allah (c.c.) ona muhalefet eden bana muhalefet etmiş, onu dost edinen beni dost edinmiş, ona düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş, ona muhalefet eden bana muhalefet etmiş, ona asilik eden bana asilik etmiş, ona eza eden bana eza etmiş, ona buğz eden bana buğz etmiş, onu seven beni sevmiş, onu arzulayanlar beni arzu etmiş, onu hedef alan beni hedef almış ve ona destek olan bana destek olmuş diye buyurduğu şahsiyettir. Ey insanlar, benim söylediğimi iyi işitip itaat ediniz. Ben sizleri yüce Allah’ın (c.c.) azabı konusunda uyarıyorum. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: O gün her kişinin yaptığı iyilik ve yaptığı kötülüğü hazır bulunur. Kötülük sahibi işlediği amelle arasında çok uzak mesafelerin olmasını ister. Yüce Allah (c.c.) sizlerden kendisine karşı hayâlı davranmanız konusunda uyarmaktadır.4 Daha sonra müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) elinden tuttu ve şöyle buyurdu: Ey insanlar, bu müminlerin Mevlası, yüce Allah’ın (c.c.) kulları üzerindeki hücceti kâfirlere karşı cihat edendir. Ey yüce Allah’ım (c.c.) ben emrini onlara tebliğ ettim onları ıslah etmeye kadir olan sensin Ey merhametlilerin en merhametlisi onları ıslah et beni ve onları bağışla. Daha sonra Resulullah (s.a.a)


3              Münteceb Din El Erbain s. 43 / Emali Ş. Saduk s. 116 / Emali Ş. Tusi c. 1 s. 264

4              Ali İmran: 30


minberden indi ve yanına Cebrail gelip şöyle arz etti: Ey Muhammed (s.a.a) yüce rabbin sana selam eder ve şöyle buyurur: Yüce Allah (c.c.) bu tebliğinden dolayı sana ecrini en iyi şekilde verecek zira sen risalesini tebliğ ettin, Ümmetine nasihatte bulundun, müminleri razı edip kâfirleri de öfhelendirdin. Ey Muhammed, (s.a.a) kuşkusuz ki senin amcaoğlun sınanmakta ümmet de onunla sınanmaktadır. Ey Muhammed (s.a.a) daima şöyle buyur: Yüce Allah’a (c.c.) hamd olsun ve zalimler çok yakında nasıl bir şekilde ve nereye devrileceklerini bileceklerdir.1

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Şehriyar El Hazin beş yüz on ikinci yılı Şevval ayında Necef şehri İmam Ali (a.s) makamında onunla sohbetimde Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi ve Muhammed bin Muhammed bin Meymun bin Madel’den Vasıt mıntıkasında Hasan bin İsmail El Bezzaz ve bir grup arkadaşından Ebu Mufaddal Muhammed bin Abdullah bin Abdul Muttalib Şeybani’den Ebu Abdullah Cafer bin Hasan El Alevi El Hüseyni’den Ebu Nasır Muhammed bin Abdul Munim bin Nasır Saydavi’den Hüseyin bin Şeddad El Cufi’den babası Şeddad bin Reşit’ten Amr bin Abdullah bin Hint El Cemli’den Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle nakledilmiştir: İmam Ali’nin (a.s) kızı Fatıma (r.a) yeğeni Ali bin Hüseyn’in (a.s) ibadet konusunda ne kadar meşakkate çektiğini görünce Cabir bin Abdullah El Ensari’nin (r.a) yanına geldi ve şöyle buyurdu: Bizim sizler üzerinde haklarımız vardır bu haklardan biri de herhangi birimizin kendine zarar verecek kadar ibadette gayret ettiğini görürseniz Allah (c.c.) rızası için onu uyarmanızdır. Sizin de bildiğiniz gibi Ali bin Hüseyin (a.s) babasının aramızdaki emaneti ibadetteki çabası dolayısıyla burnu delinmiş alnı ve ayak dizleri nasır bağlamıştır. Bu şikâyeti dinleyen Cabir bin Abdullah El Ensari (r.a) İmam Zeynel Abidin’in (a.s) kapısına gelir. Evin önünde İmam Bakır’ı (a.s) Haşim oğullarından bir grup çocukla görür. Cabir henüz çocuk yaşta olan İmam Bakır’a (a.s) seslenerek bu yürüme şekli ve durum tıpkı Resulullah’ın (s.a.a) yürümesi ve durumu gibidir sen kimsin ey evlat, diye buyurur. İmam ben Muhammed bin Ali bin Hüseyin’im (a.s) diye cevap verir. Cabir’in gözyaşları akmaya başlar ve şöyle buyurur: Allah’a (c.c.) ant olsun ki sen ilmi hakkıyla yarıp kuşatansın anam babam sana feda olsun yanıma yaklaş, diye arz eder. İmam (a.s) yanına yaklaşır. Cabir İmam’ın (a.s) giydiği gömleğin düğmelerini çözer daha sonra elini göğsünün üzerine koyar onu öper ve yanağını onun yanağına koyar ve şöyle buyurur: Deden Resulullah’tan (s.a.a) sana selam getirdim bu yaptıklarımı da onun isteği doğrultusunda yaptım bana şöyle buyurmuştu: Ey Cabir sen muhtemelen uzun bir ömür yaşayacak ve torunlarımdan ilmi yarıp kuşatan Muhammed bin Ali (a.s) ile karşılaşacak hatta ömrünün sonunda görme yetini kaybedecek daha sonra bir daha görmeye başlayacaksın. Daha sonra Cabir, baban Ali bin Hüseyin’in (a.s) yanına geçmeme izin verir misin? diye arz etti. İmam (a.s) babasının yanına geçti kapıda yaşlı birinin beklediğini ve kendisine karşı gösterdiği ilgi ve hareketleri anlattı. İmam Zeynel Abidin (a.s) bu Cabir bin Abdullah El Ensari’dir (r.a) senin durumunu kim ortamdabeyan ederse sana zarar vermiştir. Sana karşı yaptığı ve söylediğini çocukların arasında yaptı? İmam Bakır (a.s) evet, diye buyurdu. İmam şüphesiz ki bizim dönüşümüz yüce Allah’a olacaktır. O sana zarar vermek


1              El Müfid Emali de s. 76-246 / Ş. Tusi Emali de c. 1 s. 118


kastıyla öyle yapmamıştır ancak bilmeyerek senin canını tehlikeye sokmuştur. Daha sonra Cabir’in yanına geçmesine izin verdi ve Cabir içeriye geçti. İmam’ın (a.s) ibadetteki çabası dolayısıyla mihrabında zayıf bir şekilde oturduğunu gördü. Cabir imamın (a.s) yanına oturduktan sonra İmam (a.s) onun hâl hatırını sordu Cabir şöyle arz etti: Ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı yüce Allah’ın (c.c.) cenneti sizler ve sizlere tabi olanlar için cehennemi de size buğz edip sizlere muhalif olanlar için yarattığını bilmiyor musun, ibadette ki bu çaban nedendir?

İmam (a.s) şöyle cevap buyurdu: Ey Resulullah’ın (s.a.a) sahabesi! Yüce Allah’ın (c.c.) ceddim Resulullah’ın (s.a.a) bütün amellerini kabul ettiğini günah da yazmadığını buna rağmen ibadetteki çabasını asla bırakmadığını bilmez misin? Anam babam ona feda olsun Resulullah (s.a.a) o kadar ibadette bulunurdu ki ayakları şişti öyle ki kendisine bütün günahlarının affedilmesine rağmen neden bunu yapmaktasın diye soruldu. Resulullah (s.a.a) yüce Allah’a (c.c.) karşı şükreden bir kul olmayayım mı? diye cevap verdi. Cabir bin Abdullah İmam’a (a.s) baktı ve sözlerinin kendisinde ibadet konusunda etki etmeyeceğini anlayınca şöyle arz etti: Ey Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı kendine sağlığına dikkat et sizler öyle bir Ehlibeytsiniz ki insanlar başlarına gelen belayı sizlerin vesilesiyle defetmekte ve yağmur sizlerin hatırına yağmaktadır. İmam (a.s) Ey Cabir, ben kendileriyle buluşuncaya kadar baba ve dedelerimin yolunda gideceğim. Daha sonra Cabir etrafında oturanlara dönerek Allah’a (c.c.) ant olsun ki İmam Ali bin Hüseyin’den (a.s) görülen ibadet çabası peygamberin evlatları arasında Hz. Yusuf bin Yakup (a.s) dışında kimsede görülmemiştir. Allah’a (c.c.) ant olsun ki Ali bin Hüseyin’in (a.s) zürriyeti Hz. Yusuf bin Yakup’un (a.s) zürriyetinden daha hayırlıdır. Zira yeryüzü zulüm karanlığına boğulduktan sonra adaleti yeryüzünde tesis edecek İmam (a.f) onun zürriyetinden gelecektir.2

Şerif Ebu Bereket Amr bin Muhammed bin Hamza El Alevi El Kufi ve Ebu Galip Said bin Muhammed Sakafi hicri beş yüz onuncu yılında Şerif Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Abdurrahman El Alevi’den Muhammed bin Abdullah El Cufi’den Muhammed bin Ahmed bin Sait’ten Yakup bin Yusuf ve Ahmed bin Hazim’den Yakup’tan Abdullah bin Musa’dan Halit bin Tahman Ebu Ula El Haffaf ’tan İmam Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Günahlarınız ancak bizlere karşı sevginizle bağışlanacaktır.3

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin El Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılında Rey şehrindeki sohbetimizde Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi Necef şehrinde İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz ahir ayında bana Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan oda Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ahmed bin Muğire’den Haydar bin Muhammed Semerkandi’den Muhammed bin Amr El Keşşi’den Muhammed bin Mesut El Ayyaşi’den Cafer bin Maruf’tan Yakup bin Zeyd’ten Muhammed bin Azafir’den Amr bin Zeyd’in İmam Sadık’ın kendisine şöyle rivayet


2              Bihar c. 71 s. 185 / Ş. Emali de c. 2 s. 249 / Bihar c. 46 s. 60

3              Ş. Tusi Emali de c. 2 s. 68


ettiğini nakletmiştir: Ey ibni Yezit Allah’a (c.c.) ant olsun ki sen biz Ehlibeyttensin. Dedim ki sana feda olayım Allah Resulünün (s.a.a) Ehlibeyti (a.s) kimdir. İmam buyurdu ki ey Amr Kur’an-ı Kerim’in şöyle buyurduğunu okumadın mı: Doğrusu İbrahim’e en yakın olanlar, ona uyanlar, bu peygamber ve inananlardır. Allah (c.c.) inananların dostudur.1 Başka bir ayette de şöyle buyurduğunu okumadın mı: Bana uyan şüphesiz ki bendendir. Bana muhalif olanları ise sana bırakırım. Hiç şüphe yok ki sen bağışlayanların en yücesisin.2

Aynı kaynakta Abdullah bin Muğire’den Haydar bin Muhammed bin Naim’den Muhammed bin Amr’dan Muhammed bin Mesut’tan Muhammed bin Ahmed Nehdi’den Muaviye bin Hakem Dehni’den Şerif bin Sabık Tiflisi’den Hammad Semandari’den İmam Sadık’a şöyle sorduğu rivayet edilmiştir: Ey Mevlam, ben şirk ülkelerine gitmekteyim bizim toplumda yaygın kanat orada ölürsem onlarla haşr edileceğim şeklindedir. İmam şöyle cevap buyurdu: Ey Hammad orada olduğunda bizlerin davasına insanları davet ediyor musun? Evet dedim. Peki, İslam devletlerinde olduğun zaman davette bulunuyor musun diye sordu; hayır, diye cevap verdim. Buyurdu ki eğer ölürsen Ümmet şeklinde nurlu bir şekilde dirileceksin.

Büyük fıkıh üstadı Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vahap bin İsa Razi hicretin beş yüz onuncu yılı sefer ayında Rey şehrinin Zemeheran mahallesinde sohbet ederken Ebu Sait Muhammed bin Ahmed Nişaburi’den Ebu Muhammed Abdülmelik bin Muhammed bin Ahmed bin Yusuf ’tan o da babasından babası da Ebu Yakup yani İshak bin Ahmet bin İmran El Habbaz’dan Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin İshak’tan Ubeyd bin Musa Ravani’den Muhammed bin Ali bin Halef El Attar’dan Hüseyin Aşkar’dan Ameş’ten Ebi Vail’den Abdullah bin Mesut’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) Âdem’i yarattığı ve ona ruh üflediği zaman hapşırmış ve ona şöyle söylemesi ilham edilmişti: Hamd alemlerin Rabb’i olan yüce Allah’a (c.c.) mahsustur. Yüce Allah (c.c.) Âdem’e (a.s) ey Âdem, bana hamd ettin izzetim ve celalime ant olsun ki yeryüzünde yaratmayı istediğim o iki kişi olmasaydı seni yaratmazdım. Âdem (a.s) ey yüce Rabb’im, onlar ne zaman yaratılacak isimleri de ne belirlenecek, diye sordu. Yüce Allah (c.c.) ona Ey Âdem, başını göğe kaldır diye buyurdu. Âdem de (a.s) başını kaldırdığında arşın altında La İlahe İllallah (c.c.) Muhammed (s.a.a) Resulullah rahmet peygamberi, Alide (a.s) cennet anahtarıdır. İzzetime yeminler olsun ki ona dost olana merhamet ve ona düşman olana gazap edeceğim, diye buyurdu.

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi Rey şehrinde babasından Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten babasından babası da Sad bin Abdullah’tan Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Hasan bin Mahbup’tan Ebi Hamza Somali’den Ebi Cafer Muhammed bin Ali Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İslam dini beş şart üzerine inşa edilmiştir. Bunlar: Namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak, Kâbe’yi tavaf edip, hac etmek ve biz Ehlibeytin velayetini kabul etmektir.


1              Ali İmran: 68

2              İbrahim suresi: 36 / Kummi tefsirinde c. 1 s. 105 / Burhan tefsirinde c. 1 s. 291


Aynı kaynakta Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Kıyamet günü kişiye dört şey sorulmadan ayağı kaydırılmaz. Bunlar: Ömrünü nasıl geçirdiği, beden kuvvetini neye harcadığı, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehlibeytin sevgisinden. Resulullah’ı (s.a.a) dinleyenlerden biri sizleri sevmenin alameti nedir? diye sordu. Resulullah (s.a.a) mübarek elini İmam Ali’nin (a.s) başına koyarak bunun sevgisi, diye buyurdu.3

Şerif Ebu Bereket Amr bin Hamza ve Ebu Galip Said bin Muhammed bin Mukaddem hicretin beş yüz onuncu yılında Ebu Abdullah bin Abdurrahman El Alevi’den Cafer bin Muhammed bin Hacip’ten Ali bin Ahmet bin Amr’dan Muhammed bin Mansur’dan Harp bin Hasan Sahhan’dan Yahya bin Müsavir’den Ebu Carut’tan İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Ebu Carud, namaz kıldığınız oruç tuttuğunuz ve hac ettiğiniz zaman bu ibadetlerinizin kabul olmasına razı değil misiniz? Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizlerden başkaları bu ibadetleri yaptığı zaman ondan kabul edilmemektedir.4

Züht ve takvasıyla meşhur Seyid Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyni El Cevani El Hüseyni’den Şeyh Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali bin Dai El Hüseyni’den Seyit Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed Hüseyni’den Hakim Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah El Hafız’dan Ali bin Hammad El Adil’den Ahmet bin Ali bin Müslim El Ebar’dan Leys bin Davut El Kubsi’den Mübarek bin Fadalete’den İmran bin Husayn’dan şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber bir gün kızı Fatıma’ya (a.s) şöyle buyurdu: Bütün kadınların en üstünü olmaya razı değil misin? Fatıma (a.s) niye İmran’ın kızı Meryem nerededir? Resulullah (s.a.a) Ey kızım, o kendi âleminin en üstünüydü ancak sen bütün âlemlerin en üstün kadınısın. Beni peygamber olarak gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki seni hem dünya hem de ahirette en üstün olan bir kişiyle evlendirdim. Onu ancak mümin sever ve ona ancak münafık buğz eder.5

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh Rey şehrinde sohbet ederken, Şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz el evvel ayında Meşhed şehrinde yaptığımız sohbette Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Şerif Salih Ebu Muhammed El Hasan bin Hamza Taberi El Hüseyni’den Muhammed bin Abdullah bin Cafer El Himyeri’den Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Mervan bin Ebi Ubeyd El Kufi’den Muhammed bin Zeyd Taberi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Horasan’da İmam Ali bin Musa Rıza’nın (a.s) yanı başında duruyordum meclisinde Haşim oğullarından bir grup bulunuyordu bulunanlardan biride İshak bin Abbas bin Musa’ydı. İmam (a.s) İshak’a Ey İshak, bana sizlerin bizim adımıza insanların bizim kulumuz olduklarını söylediğiniz anlatıldı, Resulullah’la (s.a.a) olan akrabalığımız adına yeminler olsun ki bizler hiçbir zaman böyle bir şeyi söylemedik! Babam ve atalarımızdan hiç kimsenin böyle bir şey söylediği bizlere ulaşmadı ancak bizler şöyle söylemekteyiz: İnsanlar bize itaatte kul ve dinde dostumuzdur. Burada hazır


3              ş. Saduk Hisal de c. 1 s. 278 / Emali de s. 221 / El Müfid Emali de s. 353 / Tusi Emali de c. 1 s. 124

4              Bihar c. 27 s. 195

5              Bihar c. 39 s. 278 / ş. Saduk Emali de s. 109


olanlar hazır bulunmayanlara bunu tebliğ etsinler.1

Aynı kaynakta Muhammed bin Muhammed’ten Ebu Hasan Ali bin Halit El Meraği’den Ebu Kasım Hasan bin Ali El Küfi’den Cafer bin Muhammed bin Mervan El Gazali’den babasından Abdullah bin Hasan El Ahmesi’den Halit bin Abdullah’tan Zeyd bin Ebi Ziyat’tan Abdullah bin Haris bin Nevfel’den Sad bin Malik’ten yani bin Ebi Vakkas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Fatıma (a.s) benim bir parçamdır; onu mutlu eden beni mutlu eder ona kötülük eden ise bana kötülük etmiştir. Fatıma (a.s) benim için en değerli kişidir.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin El Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali’nin (a.s) makamında sohbet ederken babası Ebu Cafer Tusi’den Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Ceabi’den Abdullah bin Ahmet bin Mestur’dan Abdullah bin Yahya’dan Ali bin Asım’dan Ebu Hamza Somali’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali (a.s) Zeynel Abidin (a.s) yeryüzünde en efdal toprak parçası neresidir? diye buyurdu. Ben Allah Resulü ve evladı daha iyi bilir, dedim. İmam şöyle buyurdu: Hiç kuşku yok ki en üstün yer Kâbe’nin temeli ile makam arasındaki mesafedir. Kişi Hz. Nuh’un (a.s) kavminde tebliğ ettiği dokuz yüz elli yılı yaşasa ve o mekânda gündüzünü oruç gecesini namaz ve ibadetle geçirirse ve bizim velayetimize bağlanmadan ölürse o yaptığı ibadet ve amellerin ona hiçbir faydası olmayacaktır.3

Aynı kaynakta Muhammed bin Muhammed’ten Ebu Bekir bin Amr bin El Cabi’den Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said El Hemadani’den Ebu Hatim’den Muhammed bin Fırat’tan Hannan bin Sedir’den Ebi Cafer bin Muhammed bin Ali El Bakı’dan (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah (c.c.) kimin kalbine Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisini yerleştirirse herhangi bir ayağı kaydığı zaman yüce Allah (c.c.) onun diğer ayağını sabit kılacaktır.4

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilkade ayında Necef şehri İmam Ali’nin (a.s) makamında sohbet ederken, Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ahmet bin Ceyran bir gün yanına gelen bir misafirin Ebu Abdullah Ahmet bin İsa bin Sedi’den Ebu Abdullah Ahmet bin Muhammed el Basri’den Ebu Talib Abdullah bin Fadıl El Maliki’den Abdurrahman El Ezedi Seyyah’tan Abdul Vahit bin Zeyd’ten şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Bir gün Mekke’ye Kâbe’yi tavaf için gittim Kâbe’yi tavaf ederken Kâbe’nin örtüsüne asılmış bir cariyenin diğer bir cariyeyi çağırırken şöyle söylediğini duydum: Vasilik için seçilen, adaletle hükmeden, iyi niyetli Fatıma’nın (a.s) kocasına yeminler olsun ki falan durum öyle olmamıştı. Ben ey Cariye, bu sıfatlara sahip olan kişi kimdir? diye sordum. Dedi ki: Allah’a (c.c.) ant olsun ki o sancakların sancağı, hikmetin kapısı, cennet ve cehennem ehlini birbirinden ayıran Ümmetin İmamı Ehlibeyt


1              ş. Emali de c. 1 s. 21 / El Müfid Emali de s. 253

2              ş. Emali de c. 1 s. 24 / El Müfid Emali de s. 260

3              ş. Emali de c. 1 s. 131

4              ş. Emali de c. 1 s. 132 / ş. Saduk Emali de s. 467 c. 3 s. 23


İmamlarının (a.s) lideri, peygamberin (s.a.a) kardeşi, vasisi ümmetinin halifesi ve benim Mevlam Ali bin Ebi Talip’tir (a.s). Dedim ki ey Cariye, İmam Ali’nin (a.s) senin yanında bu sıfata haiz olmasının nedeni nedir? Cariye benim babam onun yanında hizmet ediyordu. Sıffin Savaşı’nda babam onun kucağında şehit oldu. Bir gün İmam evimize gelerek annemi ziyaret etti o anda benim ve kardeşimin gözleri sedef hastalığından dolayı körelmişti. İmam bizleri o halde görünce, vay halimize, deyip şöyle bir şiir okudu:

 

 

Vah çekmedim başıma gelen hiçbir musibetten Bu küçük çocuklara vah çektiğim kadar Babaları öldü onların, kim bakacak onlara

Evlerindeyken seferde veya musibetlerde

 

 

İmam daha sonra yanımıza eğildi, mübarek elini benim ve kardeşimin gözleri üzerine sürdü, dua etti, daha sonra elini çekti. Gözlerimiz öyle sağlıklı bir duruma geldi ki şu anda deveyi bir fersahtan görmekteyim ve bütün bunlar Allah’ın (c.c.) salatı üzerine olsun İmam Ali’nin (a.s) sayesinde oldu. Ben bu anlattıklarından sonra elimdeki para kesesini çözdüm içinden iki dinar çıkarıp cariyeye uzattım tebessüm etti ve bizim arkamızda insanların en hayırlısı bizim sorumluluğumuzu üstlenen Ebi Muhammed El Hasan bin Ali (a.s) vardır. Daha sonra İmam Ali’yi (a.s) seviyor musun? diye sordu. Evet, dedim. Sana müjdeler olsun sen kopmayan sağlam bir tutanağa tutunmuşsun deyip yanımdan ayrılırken şöyle bir beyit okudu:

 

 

İmam Ali’ye (a.s) karşı kimin kalbinde sevgi yeşerirse Yüce Allah’ın (c.c.) nimetlerine vakıf olur

Zaman onun bir ayağını kaydırsa da Diğer ayağı onun sevgisiyle sabit kalır

İçimi en çok esen tutan onun tabilerinden olmaktır Onunla ben Arap ve Acemlerin mülküne sahibim5

 

 

 


5              Bihar c. 41 s. 221 / Ravendi Haric de c. 2 s. 544 / Bihar c. 8 s. 532 c. 41 s. 220


Şeyh Muhammed El Hasan bin El Hasan bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Rey şehrinde yaptığımız sohbette Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz El Ahir ayında Necef şehri İmam Ali (a.s) makamında yapılan sohbette Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Numan’dan Ebu Kasım Cafer bin Muhammed Kavlaveyh’ten Muhammed bin Abdullah bin Cafer El Himyeri’den babasından Ahmet bin Abdullah El Barki’den Şerif bin Sabık Tiflisi’den Ebi Abbas Fadıl bin Abdülmelik’ten Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed’ten babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet etmişlerdir: Mümin kişinin öldükten sonra sahifesindeki en önemli şey insanların hakkındaki kanaatidir. Eğer halk nezdinde hayırlı ise hayırlı kötü ise kötü olarak geçecek olup müminin alacağı ilk hediye bütün günahlarının ve cenazesine katılan herkesin bağışlanmasıdır. Daha sonra şöyle devam etti: Ey Fadıl, mescide ancak kabilesinin ilerisinde olan ve ev halkının seçkini olan gelir. Mescitten ayrıldığı zaman en azından üç şeyden birini kazanır bunlar: Cenneti kazandıracak veya üzerindeki belaları savacak duada bulunması, ya da kendisine Allah (c.c.) rızası için fayda verecek arkadaşla buluşmak. Daha sonra Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletti: Müslüman kişi İslam dininin faydasından sonra en çok Müslüman kardeşinden faydalanmıştır. Daha sonra şöyle buyurdu: Ey Fadıl, bizim fakir tabilerimize yardım konusunda cimri davranmayın zira onlar kıyamet günü Rabia ve Mudar kabilelerinin fertleri sayısınca Müslümana şefaat edecektir. Ey Fadıl, Mümine Mümin adının koyulmasının nedeni yüce Allah’ın (c.c.) emanına iman etmesi ve yüce Allah’ın (c.c.) bu iman sonucunda onu emanına dâhil etmesidir. Yüce Allah’ın (c.c.) muhalifleriniz hakkında sizin dostlarınıza şefaat ettiğinizi görecektir diye buyurduğunu şu mübarek ayette görmediniz mi: Bizlere şefaat edecek bizleri koruyacak bir dostumuz yoktur.1

Aynı kaynakta Şeyh El Müfid bin Numan’dan Ebu Hasan Ali bin Muraği’den Ebu Bekir Muhammed bin Salih Selikiy’den Ebu El Hüseyin Salih bin Ahmet bin Ebi Mukatil El Bezzaz’dan İsa bin Abdurrahman El Kufi El Haddad’tan Hasan bin Hüseyin El Arni’den Yahya bin Ali El Hemadani’den Eban bin Tağlep’ten Ebi Davut El Ensari’den Haris El Hemadani’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) huzuruna vardım bana şöyle buyurdu: Ey Haris beni seviyormusun? Allah’a (c.c.) ant olsun ki evet ey müminlerin emiri, dedim. Buyurdu ki; Ey Haris, ruhun boğazından çıktığı zaman beni sevineceğin yerde göreceksin, havuz başında kişileri arttırdığımı ve onlara bir devenin çocuğuna gösterdiği alakayı gösterdiğimi gördüğün vakit beni sevineceğin bir makamda göreceksin, sırat köprüsünde elimde Hamd sancağı ile Resulullah’la (s.a.a) beraber geçtiğimi gördüğün zaman beni sevineceğin bir yerde göreceksin.2

Zeydi mezhebi tabilerinden Şerif Amr bin Muhammed bin Hamza El Alevi hicretin beş yüz on altıncı yılında Küfe’de onunla beraber Ebu Galip Said bin Muhammed bin Ahmet Sakafi El Kûfi Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Abdurrahman El Alevi’den Zeyd bin Cafer bin Muhammed bin Hacip’ten Ebu Abbas Muhammed bin Hüseyin bin Harun’dan Ebu Cafer Muhammed bin Ali El


1              Şuara suresi: 102 / Şeyh Emali de c. 1 s. 46

2              ş. Emali de c. 1 s. 47


Hüseyni’den Muhammed bin Mervan El Gazal’den Amir bin Kesir Serrac’dan Ebu Carut’tan İmam Rıza’nın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet etmişlerdir: İmam Rıza’ya (a.s) Mekke ve Mina’da şöyle arz ettim: Ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı, hacıların sayısı ne kadar da kalabalık. Buyurdu ki; Haccı kabul edilenlerin sayısı ne kadar da az. Ant olsun ki sadece senin ve dostlarının günahları bağışlandı ve senin ve dostlarının haccı kabul edildi.3

Şey Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette silsile yoluyla Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu El Hasan Muhammed bin Muzaffer’den Muhammed bin Abdu Rabbih’ten İsam bin Yusuf ’tan Ebu Bekir bin Ayyaş’tan Abdullah bin Sait’ten babasından Ebu Hüreyra’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kim beni severse hayâ özelliğini kazanır ve haramlardan el çekmeye muvaffak olur, kim de benden nefret ederse malı ve çocuğu artar.4

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi babasından silsile yoluyla Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Hasan Ali bin Halit El Muraği’den Ebu El Hasan Ali bin Abbas’tan Cafer bin Muhammed bin El Hüseyin’den Musa bin Ziyat’tan Yahya bin Yula’dan Ebi Halit El Vasıti’den Ebi Haşim El Havlani’den Zedan’nın Selman’dan şöyle işittiği nakledilmiştir: Ben daima İmam Ali’ye (a.s) karşı sevgi hissettim. Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) baldırına eliyle vurup şöyle buyurduğunu duydum: Seni seven beni sevmiş, beni seven de Allah’ı (c.c.) sevmiş, sana buğz eden bana buğz etmiş bana buğz eden ise yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir.5

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Şehriyar El Hazzan ile hicretin beş yüz on ikinci yılı Şevval ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette silsile yoluyla Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed El Bersi’den, Ebu Tahir Muhammed bin El Hüseyin Karşi El Madel’den, Ebu Abdullah Ahmet bin Muhammed bin Hemran El Esedi’den, Ebu Ahmet İshak bin Muhammed bin Ali El Mukkırri’den, Ebu Abdullah’tan, Ubeydullah bin Muhammed bin El Eyadi’den, Amr bin Mudrik’ten, Yahya bin Ziyad El Maliki’den, Cerir bin Abdurrahman’dan, Ameş’ten, Atiye El Avfi’den şöyle nakledilmiştir: Bir gün Abdullah El Ensari İle Hüseyin bin Ali’nin (a.s) mezarı şerifini ziyaret etmek için yola çıktık Kerbela’ya vardığımızda Cabir Fırat nehrinin kenarına varıp gusül aldı daha sonra yeni bir elbise giydi taşıdığı torbanın içinden öğütülmüş güzel kokulu bir bitkiyi üzerine serpti daha sonra imamın mezarına doğru yürüdü ve attığı her adımda yüce Allah’ı (c.c.) andı mezara yetiştiği zaman elimi mezara koy, diye buyurdu. Elini mezara koyduğum zaman mezarın üzerine baygın bir şekilde yığıldı bende elimle onun üzerine su serptim ayıldığı zaman üç defa ya Hüseyin (a.s) diye haykırdı ve seven sevdiğine cevap vermez mi diye buyurdu. Daha sonra bana nasıl cevap vereceksin ki senin boynundaki damarları kesip


3              Bihar c. 27 s. 196

4              Şeyh Emali de c. 1 s. 132

5              Şeyh Emali de c. 1 s. 132 – c. 3 s. 26


seni boğazladılar başınla bedenini birbirinden ayırdılar. Şehadet ederim ki sen son peygamberin evladı son vasinin oğlu, takvanın yeminlisi, hidayetin ortağı, Aba ehlinin beşincisi, vekillerin en üstününün çocuğu, kadınların en üstünü Fatıma’nın (a.s) evladısın. Sen nasıl öyle olmayasın ki Resulullah’ın (s.a.a) elinden beslendin, muttakilerin evinde büyüdün, imanın kaynağından beslendin, İslam diniyle olgunlaştın, sen hayattayken ve vefatından sonrada pak idin ancak müminler senin ayrılığın dolayısıyla sıkıntıda, gitme konusunda muhayyer bırakıldığın konusunda şüpheleri yok Allah’ın (c.c.) selamı ve rızası senin üzerine olsun. Şehadet ederim ki sen Yahya bin Zekeriya’nın (a.s) yolu üzere hayatını tamamladın. Daha sonra mezarın etrafına bakıp şöyle buyurdu: Allah’ın (c.c.) selamı sizlerin üzerine olsun ey Hüseyin’le (a.s) beraber şehit olanlar, şehadet ederim ki sizler namazı ikame ettiniz, zekâtı sahiplerine verdiniz, marufu emredip münkirden alıkoydunuz, mülhitlere karşı cihat ettiniz ve ölüm sizlere gelip çatıncaya kadar yüce Allah’a (c.c.) ibadette bulundunuz. Muhammed Mustafa’yı (s.a.a) hak yol üzere gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki bizlerde kazandıklarınıza ortak olduk. Atiye Hz. Cabir’e (r.a) şöyle sordu: Bu da nasıl olur ki onlarla beraber ne bir vadiye indik ne dağa çıktık ne de onlarla beraber düşmana karşı kılıç salladık, oysaki düşman tarafından onların başları gövdelerinden ayrıldı çocukları yetim bırakılıp eşleri esir alındı. Cabir (r.a) şöyle cevap buyurdu: Ey Atiye, Ben habibim Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Kim bir kavmi severse onlarla beraber sorguyaçekilir, kim de bir kavmin ameline razı olursa onların ameline ortaktır. Hz. Muhammed Mustafa’yı (s.a.a) peygamber olarak gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki benim ve ashabımın niyeti ve arzusu İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının yolu üzeredir. Daha sonra beni Küfe evlerine doğru al diye buyurdu. Bir süre yol aldıktan sonra bana şöyle buyurdu: Ey Atiye, sana bir vasiyette bulunacağım zira bu buluşmamızdan sonra bir daha buluşacağımızı zannetmiyorum Ey Atiye, Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytini (a.s) seveni, sevdiği kadar sev ve Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytine (a.s) buğz edene, namaz ve oruç tutup ibadetleri yerine getiriyor olsa dahi buğz et. Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytini (a.s) sevene karşı dost ve yardımcı ol zira çok günahkâr olmasından dolayı bir ayağı kaysa dahi Ehlibeyte (a.s) sevgisi dolayısıyla onun diğer ayağı sabit kalacaktır. Zira onları sevenin sonu cennete onlara buğz edenin sonu ise cehennemde olacaktır.1

Şeyh El Fakih Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehri Zemeheran Mescit El Ğarbi’de yaptığımız sohbette silsile yoluyla Ebu Said Muhammed bin Ahmet Nişaburi’denNatıki ismiyle bilinen Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Amr El Fakih’ten Ebu Mufaddal Muhammed bin Abdullah bin Muhammed Şeyban’i den Bağdat’taki evinde yapılan sohbetteNasır El Hak El Hasan bin Ali’den Muhammed bin Mansur’dan Yahya bin Talha El Yarbui’den Ebu Muaviye’den Leys bin Ebi Selim’den Tavus’tan ibni Abbas’ın Resulullah’tan (s.a.a) şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Eğer insanlar İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisinde birleşselerdi yüce Allah (c.c.) ateşi yaratmazdı.2

 


1      Bihar c. 101 s. 195

2             Bihar c. 39 s. 249 / Saduk Emali de s. 523 / Erbili Keşf El Gumme de c. 1 s. 99


El Fakih Ebu İshak İsmail Ebu Kasım bin Ahmet Deylemi hicretin beş yüz yirminci yılı Rebi El Evvel ayında Nasır’ın mezarı yanında yapılan sohbette silsile yoluyla Ebu Mansur Nasır bin Abdul Cebbar bin Abdullah El Fırat’i El Kazvin’i Ebu Muhammed El Cevheri’den oda Ebu Bekir El Katifi’den Ebu Abdullah El Hüseyin bin Amr bin İbrahim’den İsmail Sakafi’den Esbat bin Muhammed bin İsmail Zebadi’den Ameş’ten Adiy bin Sabit’ten Zer’den İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Tohumu yarıp varlığı yaratana ant olsun ki Ümmi peygamber bana seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder, diye ahitte bulunmuştur.3

Şeyh Reis Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette Şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ebi Ali Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz El Ahir ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Abdullah Muhammed bin İmran El Merzebani’den Abdullah bin El Hüseyin’den Ebu Said Muhammed bin Reşit’ten Seyit bin Muhammed’in vefat etmeden bir saat öce bayıldığı yüzünün karardığı ve ayılırken şöyle bir şiir okuyup yüzünün nurlandığı rivayet edilmiştir:

 

 

Onu sevip itaat edenleri ben de çok severim Ölüm anında müjdelenip tebessümünü görürsün Onun düşmanlarını severek ölenlerin hali ise Onların ateşten girecekleri başka yerleri yoktur Canım soyum sana feda olsun ey Ebu Hasan Yakınlarım malım ve seni tanımama vesile olan Senin faziletini bilenlerdenim ey Ebu Hasan Senin ipine sevgiyle tutunanlardanım

Amcaoğlu ve vekilisin sen Mustafa’nın

Terk ederiz muhalifini ve muhalif oluruz muhalife Veli edinen seni kurtulmuştur Huda da amandadır Şirk ve sapkınlıkla maruftur seni bırakan

Kınadı kınayan beni Ali ve tabilerine muhabbetim için

Dedim ki elbette Allah (c.c.) kınadı ey ahmak seni4


3             Bihar c. 2 s. 51 – c.3 s. 25 – c. 4 s. 11-23

4             Şeyh Emali de c. 1 s. 48 / Bihar c. 47 s. 312/ Menakıb Bin Şehraşveb c. 3 s. 24 / El Keşşi Müsnedin de s. 287


Şey El Fakih Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin El Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamımda bizlere rivayeti Sait El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed babasından, Sad bin Abdullah Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Ahmet bin İshak’tan Bekir bin Muhammed’ten, İmam Cafer bin Muhammed Sadık’ın Hayseme’ye şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Hayseme tabilerimize benim selamımı söyle ve onlara takvalı olmayı öğütle hayattakilerin cenaze merasimlerine katılmalarını söyle evlerde toplanıp bizim zikrimizi ihya etsinler. Daha sonra bizim adımızı ihya edenlere Allah (c.c.) merhamet etsin, diye buyurdu.1

Aynı kaynakta Muhammed bin Muhammed Şerif Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya’dan İbrahim bin Ali ve Hasan bin Yahya’dan Nasır bin Müzahim’den Ebi Halit El Vasıti’den Zeyd bin Ali bin Hüseyin’den oda babası ve dedesinden müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bana kendi döneminde kimseye nasip olmayacak on tane özellik vermiştir. Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s)! Sen hem dünya hem de ahirette benim kardeşimsin, kıyamet günü bana en yakın derecede duracak kişi sensin, benim ve senin evin cennette tıpkı kardeşlerin evi gibi karşılıklı olacak, vaside sensin velide ve vezirde, senin düşmanın banim düşmanım, benim düşmanım ise Allah’ın (c.c.) düşmanıdır. Senin dostun benim dostum benim dostum ise yüce Allah’ın (c.c.) dostudur.2

Şeyh Muhammed El Hasan bin El Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında bana naklettiği rivayeti silsile yoluyla Sait Ebu Cafer Muhammed bin El Hasan bin Ali Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz El Ahir ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talip (a.s) makamında yaptığımız sohbette Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten Muhammed bin Abdullah Cafer El Himyeri’den babasından Davut Rakıy’nin İmam Bakır’dan (a.s) şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Kim İmam Hüseyin’i (a.s) Şaban ayının ortasında ziyaret ederse bütün günahları bağışlanır.3

Aynı kaynakta Muhammed bin Müslim İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Hüseyin bin Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) nezdinde kendi ordu karargâhına şehitlerine ve ziyaretçilerine bakmaktadır. O ziyaretçilerinin adlarını babalarını ve Allah (c.c.) katındaki derecelerini sizlerin çocuklarınızı bilmenizden çok daha iyi bilmektedir. Kendisi için ağlayanlar yüce Allah’tan (c.c.) bağışlanma isteyip baba ve dedesinden de bağışlanmaları için talepte bulunup şöyle buyuruyor: Eğer beni ziyaret eden kişi yüce Allah’ın (c.c.) ona mükâfat olarak ne hazırladığını bilse üzüntü ve gam yerine daima mutlu olurdu. Beni ziyaret eden ziyaretten günahları bağışlanmış bir şekilde dönecektir.4

 

 


1              Şey Emali de c. 3 s. 24

2              ş. Saduk Emali de s. 73 / ş. Tusi Emali de c. 3 s. 133 c. 7 s. 23

3              Bihar c. 101 s. 100 / ş. Tusi Emali de c. 1 s. 64

4              ş. Tusi Emali de c. 1 s. 54 / Bihar c. 101 s. 64


Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilkade ayında Necef şehri İmam Ali’nin (a.s) makamında yaptığımız sohbette rivayeti silsile yoluyla Şeyh El Fakih Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed bin Abbas Devresti Gari mıntıkasında mevcut olan mukaddes mekânda hicretin dört yüz elli üçüncü yılı şaban ayında Mekke’ye hac farzını eda etmeğe giderken yapılan sohbette Ebi Muhammed bin Ahmet’ten Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten oda babasından Ali bin İbrahim bin Haşim’den oda babasından şöyle nakletmiştir: İmam Rıza (a.s) Medine’deyken meclisinde bulundum mecliste bulunan bir kişi İmama (a.s) kardeşi hakkında şikâyette bulundu İmam (a.s) ona şiirle şöyle cevap buyurdu:

 

 

Kardeşinin hatasını bağışla Ayıbını da ört ve gizle Cahilin yanlışına da sabret Zamanın da talihsizliklerine

Cevabı da erdem açısından ertele Zira her zalim ettiğinin karşılığını görür

 

Şeyh El Fakih El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi bir önceki rivayetin aynı yılı ve aynı mekânında silsile yoluyla Said El Valid Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den Ahmet bin Sait El Hemadani’den Abbas bin Bekir’den Muhammed bin Zekeriya’dan Kesir bin Tarık’ın Zeyd bin Ali bin Hüseyin’e yüce Allah’ın (c.c.) şu ayetini sorduğu rivayet edilmiştir: Onlara bir kere yok olmayı değil birçok kere yok olmayı isteyin denir.5 Zeyd Kesir’e şöyle cevap buyurdu: Ey Kesir sen onlardan olmayan salih bir kişisin, ancak ben senin helak olmandan korkuyorum zira kıyamet günü günahkârolan, yoldan sapmış kişiye tabi olan herkes, cehenneme davet edilecek o zaman vay halime diye feryat edecek ve tabi oldukları imama: Ey bizleri helak eden! Gel bizleri düştüğümüz bu halden kurtar diyecekler. Daha sonra ona şöyle söylenecek: Onlara bir kere yok olmayı değil birçok kere yok olmayı isteyin denir.

Daha sonra Zeyd bin Ali (a.s) şöyle devam etti: Babam babası İmam Hüseyin bin Ali’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen ve dostların cennettesiniz, ey Ali (a.s) sen ve tabilerin cennettesiniz.6


5              Furkan suresi:14

6              ş. Tusi Emali de c. 1 s. 56 – 138 / Bihar c. 7 s. 178 c. 23 s. 101 c. 24 s. 270 c. 4 s. 27


Şeyh Fakih Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi’yle hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında yaptığımız sohbette Şeyh Ebu Sait Muhammed bin Muhammed Nişaburi’den Ebu Ali Ahmet bin Hüseyin El Hafız’dan Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet’ten Muhammed bin El Hüseyin’den Muhammed bin Hüseyin El Saffar’dan Ahmet bin Muhammed’ten babasından Ali bin Muğire ve Muhammed bin Yahya El Hasami’den Muhammed bin Behlül El Abdi’den İmam Cafer bin Muhammed Sadık’tan (a.s) babası İmam Muhammed bin Ali’den (a.s) babası İmam Ali Zeynel Abidin’den(a.s) babası İmam Hüseyin’in (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ceddim Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Rabb’im beni Miraç günü göklere çıkardığı zaman benimle konuşarak şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) Ali bin Ebi Talib’e (a.s) benim selamımı ilet ve ona benim insanlar üzerinde senden sonraki hüccetim olduğunu, onun hatırına kullarım üzerine yağmur yağdırdığımı, onun hatırına onları koruduğumu, kıyamet günüde kendisini onlara hüccet kılacağımı ilet. Onun sözünü dinlesinler, emrettiğini yapıp nehiy ettiğinden sakınsınlar. Böylece onlara kendi huzurumda sadıkların konaklayacağı yeri ve cennetleri mubah kılayım. Eğer bu sözü dinlemez muhalefet ederlerse onları bedbahtlığa uğramış bir şekilde düşmanlarımla ateş ehlinden eylerim.1

Liderliği ve zühdüyle meşhur Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncuyılı Rey şehrindeki sohbetimizde Şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz El ahir ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında sohbet ederken silsile yoluyla Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin El Hüseyin bin Babaveyh’ten babasından Sad bin Abdullah’tan Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan İmam Bakır’dan (a.s) babalarından Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Ali (a.s) sana söyleyeceklerimi yaz. Dedim ki ya Resulullah (s.a.a) benim unutmamdan mı korkuyorsunuz? Resulullah (s.a.a), hayır senin unutmandan korkmuyorum zira ben senin için yüce Allah’tan (c.c.) hafızanı unutmayan güçlü bir hafıza kılmasını istedim ancak sen ortakların için yaz, diye buyurdu. Dedim ki ya Resulullah (s.a.a) benim ortaklarım kimdir? Senin çocuklarından gelecek İmamlardır ümmetim onların hatırına yağmuru görür, onların hatırına dualar kabul buyrulur onlar hatırına belalar def edilir göklerden rahmet onların hatırına iner, diye buyurdu. Daha sonra İmam Hasan’a (a.s) işaret ederek: Bu onların ilki sonra İmam Hüseyin’e (a.s) işaret ederek onların soyu da bu İmam’dan (a.s) devam edecektir, diye buyurdu.2

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilkade ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamı veda kapısında yaptığımız sohbette silsile yoluyla Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed bin Ahmet bin Abbas Devresti İmam Ali’nin (a.s) mukaddes makamında hicretin beş yüz elli sekizinci yılı şaban ayında Mekke’ye hac farzını eda etmeye giderken yaptığı sohbette rivayeti Ebu Muhammed bin Muhammed’ten Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh babasından Ali bin


1              Bihar c. 38 s. 138 / Şezan yüz menkıbe adlı eserde s. 55 / Medinet El Meaciz s. 157-430

2              ş. Saduk Emali de s. 327


İbrahim bin Hişam’dan babası İbrahim bin Hişam’dan Yasir El Hadim’den şöyle rivayet edilmiştir: Memun İmam Rıza’yı (a.s) kendi veliahtı ilan edip parayı İmam Rıza’nın (a.s) adına basınca şairler ve hatipler İmam (a.s) adına şiirler okuyup hutbeler irat ettiler. Mecliste bulunan şairler arasında Nevas bin Hani de bulunuyordu; bütün şairlerin şiir okuyup methiyeler dizmesine rağmen Nevas hiçbir şey söylememişti. Bunu gören Memun ey Ebi Nevas, sen onun tabilerinden olmana rağmen Ali bin Musa Rıza’nın methini bırakarak neden bir şeyler söylemedin diyerek rahatsızlığını dile getirdi. Nevas şöyle bir şiirle cevap verdi:

 

 

Sen insanların en iyi şairisin diye söylendi bana Herkes tarafından bilinen hakikatleri söyleyince Şiirin cevherinden sana methiyeler vardır

Ona kıyanın elinde mücevher fayda verir İbni Musa’nın övgüsünü neden bıraktım Ve onda mevcut olan özellikleri

Dedim ki böyle bir İmamı methetmeye benim gücüm yetmez Zira onun babasının hizmetçisi Cebrail meleğiydi

Onu öven diller hakkıyla övememiş Şiirler onun faziletlerini ihata edemez

 

Memun kendisine lüle cevherinden getirilmesini emretti mücevher getirilince okuduğu şiir dolayısıyla ağzını cevherle doldurdu. Aynı şeyi Ali bin Heman’a da yaptı. İmam Rıza (a.s) meclisin en öndeki safında oturunca Memun Ey Ali bin Heman Ali bin Musa Rıza (a.s) için ne dersin diye sordu. Şöyle cevap verdi: Ey müminlerin emiri, tıyneti hayat suyuyla yoğrulan ve vahi ve risale suyuyla hayat bulan bir kişiden takva kokusu ve hidayet amberinden başka bir koku yayılır mı? Bu sözlerinden sonra Memun onun da ağzının cevherle doldurulması emrini verdi. Daha sonra Yasir sözlerine şöyle devam etti: Bir gün İmam Rıza (a.s) Memun’un evinden atı üzerinde çok güzel elbiseler giymiş bir şekilde çıktı. İmam Rıza (a.s) Resulullah’a (s.a.a) en çok benzeyen kişiydi. Rüyasında Resulullah’ı (s.a.a) gören herkes İmam Rıza’nın (a.s) suretinde görüyordu. İmam (a.s) saraydan çıkınca Ebu Nevas’la karşılaştı. Ebu Nevas İmam’a (a.s) şöyle bir şiir okudu:


Tertemizdir onlar cepleri de arınmış Salat onlara okunur nerede anılırlarsa Alevi değilse kişi nesebi okunurken

İftihar edeceği hiçbir şeyi yoktur geçmişinde Yaratırken yüce Allah (c.c.) insanı ona ilham etti Netleştirdi ve seçkin kıldı ey insanlar sizi

Sizler yüce makamdasınız ve yanınızda Kitabın ilmi ve surelerin getirdiği bilgi

 

Bu güzel şiiri işiten İmam Rıza (a.s) “Ey Hasan bin Hani sen öyle güzel beyitler okudun ki seni bu konuda geçen olmadı, yüce Allah (c.c.) senin ecrini versin” diye buyurduktan sonra hizmetçisine “yanımızda ne kadar paramız var?” Hizmetçi “üç yüz dinar” dedi. İmam (a.s) bunları Ebu Nevas’a götür diye buyurdu. Hizmetçi İmam’ın (a.s) yanına dönünce İmam (a.s) Ebu Nevas bu verdiklerimizi az görmüş olmasın, diyerek bineğimi Ebu Nevas’a doğru sür, diye buyurdu.

Şeyh El Fakih Ebu Ali El Hasan bin Şeyh El Fakih Seyit Ebi Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette silsile yoluyla Seyit El Valit’ten Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den Ebu Hasan Ali bin Halit El Muraği’den Hasan bin Ali bin Hasan Ek Kufi’den İsmail bin Muhammed El Mezni’den Selam bin Ebi Amra El Horasani’den Sad bin Sait’ten Yunus bin Habbab’tan Ali bin El Hüseyin Zeynel Abidin’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ne oluyor da bir kavme Hz. İbrahim (a.s) ve Ehlibeyti yanında anıldığında mutlu oluyor da Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyti (a.s) anıldığında yüzü ve içi kararıyor? Nefsim elinde olan Allah’a (c.c.) ant olsun ki kişi kıyamet günü yetmiş peygamberin ameliyle gelse (de) benim ve Ehlibeytimin (a.s) velayetini kabul etmeden bu ameller ondan makbul olmayacaktır.1

Aynı kaynakta Muhammed bin Muhammed, Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin Hasan bin Velit’ten Muhammed bin Hasan Saffar’dan Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Hasan bin Ali bin Ebi Hamza’dan Abdullah bin Velit’ten şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Mervan oğulları döneminde İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardık bizlere kimlerden olduğumuzu sordu. Kufe ehlinden olduğumuzu söyledik. Buyurdu ki; bizlere karşı Kufe halkından daha çok sevgi besleyen bir şehir halkı olmamıştır. Ancak bu grup hariç, yüce Allah (c.c.) sizlere insanların çoğunun


1              Şeyh Emali de c. 1 s. 140 / El Müfid Emali de s. 115


değerini bilmediği bir özelliği nasip kıldı; sizler bizleri sevdiniz; insanlar bizlere buğz etti, sizler bize biat ettiniz; onlar muhalefet etti, sizler bize inandınız; onlar yalanladı, sizin canınız bizim canımız; sizin ölümünüz bizim ölümümüzdür. Şehadet ederim ki babam (a.s) şöyle buyuruyordu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki aranızdan saadete kavuşacağı an ile mesafesi canı şuraya yetişmesi kadardır deyip boğazına işaret etti. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki senden önce birçok Resul gönderdik ve onlara ve zürriyet nasip ettik.2 İmam (a.s) ayeti okuduktan sonra Allah Resulünün (s.a.a) zürriyeti bizleriz, diye buyurdu.3

Zühd ve takva sahibi Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Babaveyh şöyle nakletmiştir: Amcam Ebu Cafer Muhammed bin Hasan’dan Ebi El Hasan bin El Hüseyin bin Ali’den amcası Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh El Kummi’den Muhammed bin Musa bin Mütevekkil’den Abdullah bin Cafer El Himyeri’den Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Hasan bin Mahbup Mukatil bin Süleyman’dan İmam Cafer Sadık’tan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ben peygamberlerin en üstünü; vasim de vasilerin en üstünü, onunda vasileri vasilerin en üstünüdür. Hz. Âdem (a.s) yüce Allah’tan (c.c.) kendisini salih vasilerden eylemesi için duada bulundu, yüce Allah (c.c.) şöyle karşılık buyurdu: Ben peygamberleri nübüvvetle değerli kıldım, daha sonra vasileri insanlar arasında seçkin kıldım. Daha sonra Adem’e (a.s) şöyle buyurdu: Ey Âdem (a.s) vasiyetini oğlun Şit’e (a.s) bırak. Hz. Âdem (a.s) kendisinden sonra Şit’i (a.s) vasi kıldı onun diğer adı Hibtullah’tır (a.s) o da kendisinden sonra oğlu Şenan’ı (a.s) vasi kıldı onun annesi Hz. Adem’in (a.s) oğlu Şit’i (a.s) evlendirmeyi istediği zaman yüce Allah (c.c.) tarafından indirilen bir cennet Hurisi’ydi, Şenanda (a.s) kendisinden sonra oğlu Mücesseb’i (a.s) vasi kıldı, Mücessebte (a.s) kendisinden sonra Muhrik’i (a.s) vasi kıldı, Muhrik de (a.s) kendisinden sonra Asmişa’yı (a.s) vasi kıldı, Asmişa da (a.s) kendisinden sonra Ahnuh’u (a.s) vasi kıldı o da Hz. İdris (a.s) İdriste (a.s) kendisinden sonra Nahur’u (a.s) vasisi kıldı, Nahur da (a.s) vasiliği kendisinden sonra Hz. Nuh (a.s) peygambere teslim etti, Hz. Nuh (a.s) kendisinden sonra vasiliği Hz. Sem’e (a.s) bıraktı, Hz. Sem de (a.s) kendisinden sonra vasiliği İsam’a (a.s) bıraktı İsam da (a.s) kendisinden sonra vasiliği Burğayşase (a.s) bıraktı, Burğayşase de (a.s) kendisinden sonra vasiliği Yafes’e (a.s) bıraktı Yafes (a.s) ise vasiliği Burra’ya (a.s) bıraktı Burra da (a.s) kendisinden sonra vasiliği Hafişa’ya (a.s) bıraktı Hafişa da (a.s) kendisinden sonra vasiliği İmran’a (a.s) bıraktı, Hz. İmran da (a.s) kendisinden sonra Hz. İbrahim’i (a.s) vasi olarak bıraktı, Hz. İbrahim de (a.s) kendisinden sonra Hz. İsmail’i (a.s) vasi olarak bıraktı Hz. İsmail de (a.s) kendisinden sonra Hz. Yakup’u (a.s) vasi olarak bıraktı, Hz. Yakup da (a.s) kendisinden sonra Hz. Yusuf ’u (a.s) vasi olarak bıraktı Hz. Yusuf (a.s) ise kendisinden sonra Hz. Bersiba’yı (a.s) vasi olarak bıraktı, Hz. Bersiba da (a.s) kendisinden sonra Hz. Şuayb’i (a.s) vasi olarak bıraktı, Hz. Şuayb (a.s) ise kendisinden sonra Hz. Musa bin İmran’a (a.s) vasiyeti bıraktı, Hz. Musa (a.s) ise kendisinden sonra Yuşa bin Nun’u (a.s) vasi olarak bıraktı, Hz. Yuşa (a.s) ise kendisinden sonra Hz. Davut’u (a.s) vasi olarak


2              Rad suresi: 38

3              Şeyh Emali de c. 1 s. 143


bıraktı, Hz. Davut (a.s) vasiyeti oğlu Hz. Süleyman’a (a.s), Hz. Süleyman Asıf bin Berhiya’ya (a.s) Hz. Asıf (a.s) Hz. Yahya bin Zekeriya’ya (a.s) bıraktı, Hz. Yahya (a.s) vasiliği Hz. Münzir’e (a.s) Hz. Münzir (a.s) Hz. Süleyme’ye (a.s), Hz. Süleyme de (a.s) kendisinden sonra vasiliği Hz. Burde’ye (a.s) vermiştir. Daha sonra Resulullah (s.a.a) Ey Ali (a.s), Hz. Burde (a.s) vasiliği bana verdi ben de bu vasilik emanetini sana veriyorum sen de vasiliği kendinden sonra vasine vereceksin senin de vasin bu vasilik emanetini senin soyundan gelen vasilere verecek, ta ki senden sonra insanların en hayırlısı olan evladına verilinceye kadar. Ey Ali (a.s) ümmet senin hakkında büyük ihtilafa düşecek; bir kısmı seni inkâr edecek, diğer bir kısmı sana tabi olacak, senin velayetinde sabit kalanlar bana sadık olanlardır. Sana muhalif olanlar ise ateştedir, ateş de kâfirlerin barınacağı yerdir.1

87 no. Bu hadisi Ebu Muhammed El Hasan bin Babaveyh ve Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi ve Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Şehriyar El Hazzan silsile yoluyla Şeyh Ebi Cafer Muhammed bin El Hasan Tusi Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Şeyh El Fakih Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh silsile yoluyla nakletmiştir.

Şeyh El Fakih Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette Ebu Said Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den Ebu Muhammed bin El Hasan bin Ahmet bin Hüseyin Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan El Ehvezi’den Ebu Kasım El Hasan bin Muhammed bin Sehil El Farisi’den Ebu Zera Ahmet bin Muhammed bin Musa El Farisi’den Ebu Hasan Ahmet bin Yakup El Belhi’den Muhammed bin Cerir’den Heysem bin Hüseyin bin Muhammed bin Amr’dan Muhammed bin Harun bin Ammar’dan babasından Enes bin Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’la (s.a.a) beraber Baki mezarlığına kadar yürüdük üzerinde hiçbir yeşerti olmayan sedir ağacına rastladık. Resulullah (s.a.a) ağacın altına oturdu Allah’ın (c.c.) izniyle ağaç yeşerdi meyve verdi ve Resulullah’a (s.a.a) gölge etti. Resulullah (s.a.a) tebessüm ederek bana şöyle buyurdu: Ey Enes bana Ali’yi (a.s) çağır ben bir süre yol yürüdükten sonra Fatıma’nın (a.s) evine ulaştım. İmam Ali’nin (a.s) bir şeyler yediğini gördüm, kendisine Resulullah’ın (s.a.a) davetine icabet et dedim. Buyurdu ki hayırlı bir şey için mi davet ediliyorum? Dedim ki Allah (c.c.) ve Resulü (s.a.a) daha iyi bilir. İmam Ali’yle (a.s) beraber hızlı bir şekilde yürüyerek Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna vardık, Resulullah (s.a.a) onu görünce bağrına bastı yanına oturttu ve onunla sohbet edip gülümsediklerini gördüm. İmam Ali’nin (a.s) yüzü dolunay gibi nurlandı, huzurlarına dört direği olan, altın ve yakutla bezenen bir sofra geldi.Sofranın bir direğine Allah’tan başka ilah yoktur Muhammed de (s.a.a) onun Resulüdür. İkinci direğine Allah’tan (c.c.) başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.a) onun Resulü; Ali bin Ebu Talip de (a.s) onun velisi; Kasıtin (Sıffin Ehli) Nakısin (Cemel Ehli) ve Mariklere (Nehravan Ehli) karşı da kılıcımdır. Üçüncü direğe Allah’tan (c.c.) başka ilah yoktur Muhammed (s.a.a) onun Resulü onu Ali’yle (a.s) destekledim. Dördüncü direğe İlahi dine tutunan Ehlibeyti Resulullah’ı (s.a.a) veli edinen kurtuluşa ermiştir. Sofranın içinde üzüm


1              ş. Saduk Emali de s. 329 / İlel Şerai de s. 328


ve hurma mevsimi olmamasına rağmen üzüm ve taze hurma vardı. Resulullah (s.a.a) sofranın içindeki meyvelerden yiyip İmam Ali’ye (a.s) de yediriyordu. Resulullah (s.a.a) ve İmam Ali (a.s) doyduktan sonra sofra kendiliğinden göklere yükseldi. Resulullah (s.a.a) bana ey Enes bu sedir ağacını görüyormusun? diye buyurdu, ben evet dedim. Buyurdu ki; bu ağacın altında üç yüz on üç peygamber ve üç yüz on üç vasi oturmuş hepsinin arasında benim faziletimde Nebi ve Ali bin Ebu Talib’in (a.s) faziletinde vasi yoktur. Ey Enes, kim ki Adem’in (a.s) Hilmi’ni, İbrahim’in (a.s) heybetini, Süleyman’ın (a.s) hükmünü, Yahya’nın (a.s) zühdünü, Eyüp’ün (a.s) sabrını, İsmail’in (a.s) sadakatini görmek istiyorsa Ali bin Ebu Talib’e (a.s) baksın. Ey Enes, yüce Allah (c.c.) hiçbir peygamberi vezirsiz bırakmamış bana da dört vezir vermiştir; bunların ikisi göklerde ikisi de yeryüzündedir. Göklerde olanlar Cebrail ve Mikail (a.s) melekleri, yeryüzünde olanlar ise amcam Hamza (a.s) ve İmam Ali bin Ebu Talip’tir (a.s).2

Şeyh Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi, Seyid El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed Numan’dan Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten Ahmet bin Yahya El Evdi’den İsmail bin Eban’dan, Fudayl bin Zübeyir’den Ebu Abdullah Mevla bin Haşim’den Ebu Süheyla’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Selman Farisi’yle (r.a) beraber Hac farzımızı eda ettik, dönüş yolunda Rebeze’de bulunan Ebu Zer El Gıfari’ye (r.a) misafir olduk. Sohbet ederken Ebu Zer (r.a) bizlere şöyle buyurdu: Benden sonra kesinlikle büyük bir fitne olacak, sizler Kur’an-ı Kerim ve Efendimiz Ali bin Ebi Talib’e (a.s) tabi olunuz. Şehadet ederim ki bir gün Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Ali (a.s) bana ilk iman eden, beni ilk doğrulayan, kıyamet günü de benimle tokalaşacak ilk kişidir. Sıddık’ı Ekber ve ümmetin Faruk’u O’dur. Batıl ve hakkı birbirinden ayıran O’dur. O Müminlerin lideri; mal ise münafıkların lideridir.3 Şeyh El Fakih İmadettin hadisle ilgili şöyle söylemiştir: (Lider olarak tercüme ettiğimiz) “Yasup” kelimesi Arıların Emiri, arıların etrafında toplandıkları, nereye giderse arkasından gittikleri liderdir.

Şeyh Ebu Ali Tusi Şeyh Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den Muhammed bin Muhammed’ten Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten babasından Sad bin Abdullah’tan Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Muhammed bin Sinan’dan Mufaddal bin Amr’ın İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: Göklerde tesbihatında; bu kalabalık insan topluluğundan az sayıda bir topluluğu aziz dinine delil kılan yüce Allah (c.c.) ne münezzehtir, diye zikirde bulunan dört melek vardır.4

Liderliği ve zühdüyle meşhur Şeyh İmam Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında yaptığımız sohbette Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz El Ahir ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında rivayeti Şeyh Ebu


2              Bihar c. 39 s. 128 / El Bahrani Medinetil Meaciz s. 245

3                          Bihar c. 38 s. 217 / ş. Emali de c. 1 s. 137-213 c. 1 s. 256 / ş. Saduk Emali de s. 172 / İbni Tavus El Yakin de s. 194-195-197-200-201

4              Şey Emali de c. 1 s. 143


Abdullah Muhammed bin Muhammed’ten Ebu Abdullah Muhammed bin Riyah El Karşi’den babasından Ebu Ali El Hasan bin Muhammed’ten El Hasan bin Mahbup’tan Ali bin Raib’ten Ebu Basir’den Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ebu Zer (r.a) ve Selman Farisi (r.a) Resulullah’ın (s.a.a) peşinden kendisini aramaya koyuldular. Kendilerine Resulullah’ın (s.a.a) Kuba yönüne gittiğini söylendi. Ardından varınca Resulullah’ın (s.a.a) bir ağaç altında yere secdeye kapandığını gördüler. İbadetini bitirmesini beklediler. Ancak secde çok uzayınca onu uyumuş olduğunu düşünerek uyandırmak için müdahale etmek istediler o anda Resulullah (s.a.a) başını kaldırıp kendilerine şöyle buyurdu: Sizi gördüm konuşmanızı da işittim ve ben uykuda değildim. Yüce Allah (c.c.) her kavme kendi dillerini konuşan bir peygamber göndermiş, ancak beni zenci, al tenli olan herkese Arapça dilliyle göndermiştir. Bana kendi ümmetime karşı hiçbir peygambere vermediği beş özellik vermiştir: Beni heybetle üstün kıldı, benimle arasında bir aylık yürüme mesafesi olan kavimler dahi benim adım anılıp yaptıklarım söz konusu olunca bana iman ederdi. Yüce Allah (c.c.) bana ganimeti helal kıldı, yeryüzünü de benim için arınma ve secdegâh vesilesi kıldı. Nerede olursam olayım toprakla teyemmüm edip toprak üzerinde namazımı kılarım. Yüce Allah (c.c.) bütün peygamberlere kendisinden bir şey isteme hakkı verdi. Onlar dünyada gerçekleşecek şeyler istedi ben ise talebimi ahirette kıyamet günü günahkarlara şefaat emek için geciktirdim. Yüce Allah da (c.c.) bu talebimi kabul buyurdu. Bana bütün ilimleri, İmam Ali’ye (a.s) de kelamın anahtarlarını verdi. Yüce Allah (c.c.) bana verdikleri nimetleri hiç kimseye vermemiştir. Benim yüce Allah’tan (c.c.) talebim Allah’a (c.c.) şirk koşmayan vasimi veli edinen ve Ehlibeytimi (a.s) seven herkes için kıyamet gününe kadar geçerlidir.1

Muhammed bin Ebi Kasım şöyle söylemiştir: Bu rivayetin sonu Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) ümmetinden günahkârlara şefaat edeceğini müjdelemesi, Ehlibeytin (a.s) velayetine bağlı olan tabileri için geçerlidir anlamı taşımaktadır.

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin şehriyar El Hazin hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilkade ayında Necef şehri İmam Ali (a.s) makamında yaptığımız sohbette rivayeti silsile yoluyla Şeyh El Fakih Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed bin Ahmet Devresti’den hicretin dört yüz elli sekizinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Ebu Abdullah bin Abdun bin Ahmet El Bezzaz hicretin dört yüzüncü yıllarında Ebu Mufaddal Muhammed bin Abdullah El Muttalib Şeybani’den Ahmet bin El Hasan El Adil El Anbari’den şöyle nakledilmiştir: Bir gün Ebu Naim El Fadıl bin Zekin Bağdat’a yolculuk etti. Rumeyle mıntıkasına yetişince orada indi kendisini gören hadis alimleri etrafına toplandı. Topluluğa hitap etmesi için kendisine bir minber kuruldu. Daha sonra minbere çıkarak halka vaaz etmeğe başladı. Ancak o günler takiyeyi gerektiren zor bir süreçti. Mecliste arka saflarda bulunan bir kişi ayağa kalktı ve şöyle sordu: Ey Ebu Naim, yoksa sen Şiamı oldun? Bu soru şeyhin hiç de hoşuna gitmedi. Ona açık bir cevap vermeden şöyle bir şiir okudu:

 


1              Bihar c. 16 s. 317 / Şeyh Emali de c. 1 s. 56 / Bihar c. 16 s. 316 / ş. Saduk El Hisal de c. 1 s. 292

 

 

 


Senin sevgin benim içimde o kadar muazzam ki Senin hakkında soru soranın durumu Acemi’ye dönüştü

Kıskançların dilinden kimse kurtulamamış ki ben kurtulayım Hayatta olanlardan acaba kurtulan varmıdır?

 

Ancak soruyu soran kişi bu şiiri anlayamadı ve sorusuna dönerek Ey Ebu Naim, yoksa sen Şii mi oldun diye sorusunu tekrarladı. Ebu Naim ey adam, sen benim başıma nereden bela oldun ve seni buraya hangi rüzgâr attı diye cevap verdi. Daha sonra şöyle ekledi: Evet ben Hasan bin Salih bin Hay’dan ve Cafer bin Muhammed’ten (s.a.a) şöyle rivayet ettiklerini duydum: Ali’yi (a.s) sevmek ibadettir ve en büyük ibadet olduğunu da gizlemedim, diye cevap verdi.2

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’yle hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talip (a.s) makamında yaptığımız sohbette rivayeti Sait El Valid Ebu Cafer Tusi’den

Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten babasından Sad bin Abdullah’tan Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Safvan bin Yahya’dan Yakup bin Şuayb’tan Salih bin Meysem Teammar’dan şöyle nakledilmiştir: Meysem’in yazmış olduğu kitapta söyle bir kesit okudum: Bir gün müminler emiri İmam Ali’nin (a.s) yanında akşamladık. Bizlere şöyle buyurdu: Yüce Allah’ın (c.c.) imtihan ettiği her mümin kalbinde bizim sevgimizi hissedecektir. Yüce Allah’ın (c.c.) gazap ettiği herkes bizlere karşı kalbinde nefret hissedecektir. Bizlere karşı sevgi hisseden müminler yüce Allah’ın (c.c.) rahmetini hissedecek, bizlere buğz eden ise temelini helak olacağı uçurum kenarında inşa edecek ve ateşin yakıcılığında yok olacaktır. Rahmet ehline ise merhamet kapıları açılacaktır. Ne mutlu onlara ki merhamete şamil olmuşlardır. Ateş ehlinin ise vay hallerine.

Bizim sevgimizi kalbinde hissedene yüce Allah (c.c.) bu sevgiyi hayırlı bir amaç için yerleştirir. Bizim muhaliflerimizi sevenler bizleri sevmemişlerdir. Bizim ve düşmanlarımızın sevgisi aynı kalpte olamaz. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Yüce Allah (c.c.) hiç kimseyi çift kalpli yaratmamıştır.3 O iki kalpten biriyle bizleri diğeriyle de düşmanımızı sevsin. Bizleri seven tıpkı saf altının olduğu gibi sevgisinde muhlis olandır. Seçkinler bizleriz, bizim soyumuzdan gelenlerde Peygamberlerin takipçileridir. Ben vasilerin vasisi yüce Allah’ın (c.c.) hizbi veonun elçisiyim. Bizlere muhalif fırka ise hizb-i şeytandır. Bizi sevip sevmediğini anlamak isteyen kalbini imtihana çeksin. Kim kalbinde düşmanlarımızın sevgisini hissediyorsa yüce Allah’ın (c.c.) Cebrail’in ve Mikail’in


2              Bihar c. 39 s. 279

3              Ahzap suresi: 4


kâfirlere düşman olduğunu bilsin.1

Şeyh El Müfid Ebu Ali bin Şeyh Said bin Cafer Tusi babasından Muhammed bin Muhammed’ten Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten babasından Sad bin Abdullah’tan Ahmet bin Muhammed İsa’dan Muhammed bin Halit’ten Fadıla’dan Ebu Basir’den İmam Rıza’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ben ve tabilerimiz yüce ulvi makamlardaki balçıktan yaratıldık, düşmanlarımız ise fesat cehennem artıklarından yoğrulan bir balçıktan yaratılmışlardır.2

Şerif Ebu Bereket Amr bin Muhammed bin Hamza El Alev’den hicretin beş yüz on altı yılı Sefer ayında Ebu Galip Said bin Muhammed bin Ahmet bin Ahmet Sakafi El Küfi’den Küfe’de Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdurrahman El Alevi El Allame’den Cafer bin Muhammed El Caferi ve Zeyd bin Cafer bin Habip’le sohbetimizde Muhammed bin Kasım El Muharibi’den Hasan bin Muhammed bin Abdul Vahit’ten Harp bin Hasan Tahhan’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Yahya bin Müsavir, Beşir Nebbal’den şöyle bir olay aktarmıştır: Bir gün zayıf yıpranmış bir deve satın aldım. Bunu gören bir grup, bu seni taşımaz, diğer bir grup da taşıyabilir, dedi. Ben bir süre deveme bindim, bir sürede Medine’ye ulaşıncaya kadar yürüdüm. Medine’ye ulaşınca elbisem yırtılmış, vücudumun üzerinde de birçok yara oluşmuştu. İmam Rıza’nın (a.s) kapısına gittim ve kapıdaki hizmetçiye İmam’ın (a.s) yanına geçmeme izin verecek misin diye seslendim, İmam (a.s) içeriden sesimi duyunca geç ey Beşir, hoş geldin ey Beşir, durumun nedir? buyurdu. Dedim ki; sana feda olayım yaşlı bir deve aldım bir süre ona bindim bir sürede yürüdüm bundan dolayı bende bu yaralar oluştu. İmam (a.s) seni buna iten şey neydi? diye sordu. Sana feda olayım sizlerin sevgisi dedim. Buyurdu ki Allah’a (c.c.) ant olsun ki kıyamet günü olunca Resulullah (s.a.a) Yüce Allah’a (c.c.) bizler Resulullah’a (s.a.a) sizler de bizlere sığınacak ve Kâbe’nin Rabbine ant olsun ki o gün sizleri bizimle cennete alacağımıza şahit olacaksınız.

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında yaptığımız sohbette Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz Ahir ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Ebu Abdullah El Müfid Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Hasan Ali bin Muhammed El Katip’ten,Hasan bin Ali bin Abdul Kerim’den, İshak bin İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, İbad bin Yakup’tan Hakem bin Zahir’den, Ebi İshak’tan, Ebu Zerin yardımcısı Rafi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ebu Zer’in (r.a) Kâbe kapısındaki halkaya tutunup şöyle buyurduğunu işittim: Beni tanıyan tanımış, tanımayan kişi içinse kendimi tanıtıyorum, ben Cündep El Gafari’yim; ben Ebu Zer El Gafari’yim! Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Öncelikle bana karşı sonra da Ehlibeytime (a.s) karşı mücadele eden kişiyi yüce Allah (c.c.) Deccal’le birlikte haşır edecektir. Benim Ehlibeytimin (a.s) aranızdaki misali Nuh’un (a.s) gemisi gibidir ona binen kurtulur binmeyen ise helak olur. Diğer bir


1              Şeyh Emali de c. 1 s. 147

2              Bihar c. 67 s. 129 / ş. Emali de c. 1 s. 147


misali ise İsrailoğulları’nın Hitta kapısı gibidir; ondan geçen kurtulur, geçmeyen ise helak olur.3

Şeyh Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh bir önceki rivayette zikredilen tarih ve yerde Şeyh Sait Ebu Cafer Tusi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Nasır Muhammed bin Hüseyin El Mukkırri’den, Amr bin Muhammed El Verrak’tan Ali bin Abbas El Beceli’den, Hamit bin Ziyat’tan Muhammed bin Tesnim’den, Ebu Naim El Fadıl bin Dikin’den, Mukatil bin Süleyman’dan, Dahhak bin Müzahim’den, ibni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’a (s.a.a) şu mübarek ayetin anlamını sordum: O geçenler herkesi geçenler. Asıl yakınlaşanlar onlardır. Naim cennetindedir onlar.4 Peygamber efendimiz (s.a.a) Cebrail (a.s) bu ayetle ilgili şöyle söyledi, diye buyurdu: Herkesi geçip cennete geçenler Ali’nin (a.s) Şia’sıdır. İşte onlar yüce Allah’ın (c.c.) verdiği kerametle ona yaklaşmışlardır.5

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammet bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Hasan Zeyd bin Muhammed bin Cafer Selami’den, Ebu Abdullah El Hüseyin bin Hakem El Kindi’den, İsmail bin Sabih El Sükkeri’den, Halit bin Ali’den, Minhal bin Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Muhammed Bakır’la (a.s) beraber oturuyorduk. Bir adam gelip İmam’a (a.s) selam verdi. İmam da selamını aldı, adam imamın hal hatırını sordu; İmam şöyle cevap buyurdu: Bizim durumumuzun nasıl olduğunu bilme zamanınız gelmedi mi? Bizim bu ümmetteki durumumuz İsrailoğulları’nın durumuna benzer, onların çocukları boğazlanıyor kadınları esir alınıyordu. Bunlar da aynen çocuklarımızı katlediyor ve kadınlarımızı esir alıyor. Araplar acemlerden daha üstün olduğunu iddia etti. Acemler hangi konuda üstünsünüz? diye sordu. Zira Muhammed Mustafa (s.a.a) biz Araplardandır, dedi. Acemler evet doğru söylediniz, diye cevap verdi. Kureyşliler de Araplar arasında en üstün olduğunu iddia etti, diğer Araplar bunun hangi özellikle olduğunu sordu. Zira Muhammed (s.a.a) bizden Kureyş’tendir, diye cevap verdi. Diğer Araplar evet doğru söylediniz dedi. Eğer bu kavim doğru söylüyorsa bizim de bütün insanlara karşı üstünlüğümüz vardır. Zira bizler Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) zürriyeti Ehlibeyti ve itretiyiz. Bu konuda hiç kimse bizlere ortak değildir. Bu sözleri işiten adam Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben siz Ehlibeyti çok seviyorum dedi. İmam öyleyse belalara karşı hazırlıklı ol Allah’a (c.c.) ant olsun ki bela bize ve tabilerimize karşı vadide oluşan selden daha hızlı bir şekilde gelir. Kuşkusuz bela önce bizim başımıza gelir daha sonra sizin, esenlik de önce bize uğrar daha sonrada sizlere, diye buyurdu.6

Şeyh Ebu Ali Necef’teki mukaddes mekânda Said El Valit’ten, Şeyh El Müfid Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said El Hemadani’den, Muhammed bin Kasım


3              Bihar c. 23 s. 105 / ş. Emali de c. 1 s. 59 c. 2 s. 75-96-127-343

4              Vakıa suresi: 9-12

5              Şeyh Emali de c. 1 s. 70 / Bihar c. 35 s. 332 / El Müfid Emali de s. 298

6              Bihar c. 68 s. 238 / Şeyhin Emali si c.1 s. 154


El Muharibi’den, Ahmet bin Sabih’ten, Muhammed bin İsmail El Hemadani’den, Hüseyin bin Musap’tan şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Cafer bin Muhammed’in (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: Kim bizleri ve sevenimizi dünyalık bir şeyler elde etmek için severse arzuladığı şeyi elde edecektir. Kim de düşmanımıza aralarındaki herhangi bir husumetten değil de Allah (c.c.) rızası için düşman olursa kıyamet günü günahları kumsaldaki kumlar sayısınca veya denizdeki köpük kabarcığı sayısınca olsa dahi yüce Allah (c.c.) onun günahlarını bağışlayacaktır.1

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi Necef’teki Mukaddes mekânda Said El Valit’ten, Ebu Cafer Muhammed Tusi’den, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Cafer bin Muhammed bin Abid’ten, Hasan bin Muhammed’ten, babasından Muhammed bin Müsenna El Ezedi’den İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Bizler yüce Allah’la aranızdaki vesileleriz.2

Zahit Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin El Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılında yaptığımız sohbette Şeyh Said El Fakih Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Ali El Hasan bin Abdullah El Kattan’dan, Ebu Amr ve Osman bin Ahmet’ten, Ahmet bin Hüseyin’den, İbrahim bin Muhammed bin Bessam’dan, Ali bin Hakem’den, Leys bin Sad’tan, Ebu Said El Hudri’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali’yi (a.s) seviniz zira onun kanı benim kanım ve eti benim etimdir. Yüce Allah (c.c.) benim ümmetimden bir kesime onun için aldığım ahit ve bıraktığım vasiyeti zayi etmelerinden dolayı onlara lanet etmiştir. Onların artık yüce Allah (c.c.) nezdinde hiçbir nasipleri yoktur.3

Liderliği ve zühdüyle meşhur Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda Şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den Necef şehri İmam Ali’nin (a.s) makamında hicretin dört yüz elli beşinci yılı Cimaz El Ahir ayından yapılan sohbette Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Galip Ahmet bin Muhammed Zarari’den, amcası Ebu Hasan’dan Süleyman bin Cahim’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Halit Taylasi’den, Ula bin Razin’den, Muhammed bin Müslim Sakafi’den şöyle rivayet edilmiştir: Ebu Cafer Muhammed bin Ali’ye (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetini sordum: Yüce Allah (c.c.) işte onların günahları sevaplarla değişir, kuşku yok ki yüce Allah (c.c.) hem bağışlayan hem de rahmet sahibi olandır.4 İmam Surenin tefsiri konusunda şöyle buyurdu: Günahkâr mümin kıyamet günü hesap için huzura getirilir, günahları hiç kimse tarafından görülmeden yüce Allah (c.c.) onu hesaba çeker, o günahlarını itiraf ettikçe yüce Allah (c.c.) kâtiplere onun günahlarını sevapla değiştirip daha sonra insanlara gösteriniz diyerek emir buyurur. Daha sonra insanlar onun durumunu görünce bunun hiç günahı yok


1              Bihar c. 27 s. 106 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 156

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 157

3              Şeyh Emali de c. 1 s. 67

4              Furkan suresi: 70


muydu diye sorarlar. Daha sonra yüce Allah (c.c.) o kulunun cennete alınması emrini verir. Ayetin tevili budur ve bu ayet Şia’mızın günahkârlarına mahsustur.5

Fıkıh üstadı olan Şeyh Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab Razi’yle hicretin beş yüz onuncu yılı sefer ayında yaptığımız sohbette Ebu Sait Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin’den Kadı Ebu Ali Hasan bin Ali Saffar’dan Ebu İmran Mehdi’den, Ebu Abbas bin Akit’ten, Muhammed bin Ahmet bin Hasan Katvani’den, İbrahim bin Enes El Ensari’den, İbrahim bin Cafer’den Abdullah bin Müslim’den, Ebi Zübeyir’den Cabir bin Abdullah’tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Peygamberin (s.a.a) huzurunda otururken yanımıza Ali bin Ebi Talip (a.s) geldi bundan dolayı peygamber bizlere bakın kardeşim yanınıza geldi deyip elini Kâbe duvarına vurdu ve şöyle buyurdu: Nefsim elinde olan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki kıyamet günü kurtuluşa erecek olanlar Ali (a.s) ve tabileridir. Daha sonra şöyle devam etti: O sizin aranızda bana ilk iman eden yüce Allah’a (c.c.) verilen ahde en sadık olan yüce Allah’ın (c.c.) emirlerini en iyi şekilde yerine getiren, insanlar arasında adaleti en iyi sağlayan, ganimetleri en iyi pay eden ve yüce Allah (c.c.) katında en değerli olanınızdır. Peygamber (s.a.a) bu sözleri buyurduktan sonra yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayeti indirdi: Hiç şüphe yok ki iman edip salih ameller işleyenler yaratılanların en yücesidir.6

Fıkıh ehlinden olan Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz onuncu yılı Şaban ayında İmam Ali’nin (a.s) Necef şehrinde bulunan makamında yaptığımız sohbette Sait El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah bin Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed Bin Amr El Cabi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait El Hemadani’den, Hüseyin bin Utbe’den, Ahmet bin Nasır’dan, Muhammed bin Samit El Cafi’den şöyle rivayet edilmiştir: Hac mevsimi esnasında bir grupla beraber İmam Sadık’ın (a.s) huzurundaydık, bizlere babasından ve Cabir bin Abdullah El Ensari’den şöyle bir rivayet aktardı: İnsanlar bizleri bırakıp sağa ve sola dağılarak bizlerden uzaklaştı ancak sizler bize sadık kaldınız sonunuzun nereye varacağını tahmin edersiniz? Daha sonra üç defa Allah’a (c.c.) ant olsun ki cennete, diye buyurdu.7

Fıkıh üstatlarından Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi’den bir önceki rivayette zikrettiğimiz tarih ve mekanda Sait El Valit’ten Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Fakih Şeyh, Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Muhammed bin Musa bin Mütevekkil’den, Muhammed bin Cafer El Esedi’den, Musa bin İmran Nahi’den, amcası Hüseyin bin Yezit Nevfeli’den, Muhammed bin Sinan’dan, Mufaddal bin Amr El Cafi’denşöyle rivayet edilmiştir: Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed Sadık (a.s) şöyle buyurmuşlardır: Yüce Allah (c.c.) mümin kuluna bazı konularda garantiler vermiştir. Bunlar nedir Ey Mevlam diye sordum. Eğer yüce Allah’ın (c.c.) vahdaniyeti Muhammed’in (s.a.a) Nübüvveti ve Ali’nin (a.s) İmametini ikrar eder ve farzları eda ederse onu


5              Şeyh Emalisi c. 1 s. 70 c. 1 s. 9

6              Beyyine suresi: 7 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 257 / Havrezmi’nin Menakibi kitabında s. 62 / Müfit’in Emalisi s. 62 / Tefsiri Fırat’ta s. 219 / Bihar da c. 35 s. 246

7              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 158


yakınına alacağını vaat etmiştir. Ben Allah’a (c.c.) ant olsun ki Âdemoğullarının kerametine benzemeyen keramet budur dedim. Daha sonra İmam sizler az amel etseniz dahi çok sevap kazanırsınız, diye buyurdu.1

Liderliği ve zühdüyle meşhur Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılında Sefer ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette Şeyh Sait Ebu Muhammed bin Hasan Tusi’den, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Haris’den, Ebu Nasır Muhammed bin Hüseyin El Basir’den, Ahmet bin Nasır bin Sait El Behili’den, İbrahim bin İshak Nehavendi’den, Abdullah bin Hammad’tan, Amr bin Şimir’den, Cabir’den, İmam Rıza’dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) veda hacı ibadetlerini bitirdiğinde bineğine binip şöyle buyurdu: Müslümanlardan başka hiç kimse cennete geçemeyecektir .Bunu işiten Ebu Zer El Gıffari (r.a) İslam nedir ya Resulullah (s.a.a) diye sordu. Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: İslam üryandır (çıplaktır) onun giysisi takva, ziyneti haya, kalkanı haramlardan sakınmak, cemali onur ve meyvesi salih ameldir. Her şeyin bir temeli vardır İslam’ın da temeli biz Ehlibeyte duyulan sevgidir.2

Fıkıh üstadı Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin El Hasan Tusi’yle hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Sait Ebu El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten, Cedi Mus-ade bin Sadaka’dan şöyle rivayet etmiştir: Ben bir gün Cafer bin Muhammed Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: Allah’a (c.c.) ant olsun ki İmam Ali (a.s) sevgisi üzereyken vefat eden kişi en güzel mekânlara sahip olduğuna şahit olacak, ancak İmam Ali (a.s) nefreti üzere helak olan ise kendini en kötü mekânlarda görecektir.3

Fıkıh üstadı Şeyh Ebu Ali bin Tusi Said El Valit’ten, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed’ten, bin Cabi olarak tanınan Ebu Bekir Muhammed bin Amr’dan, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten Muhammed bin Yusuf bin İbrahim El Veradani’den, babasından, Vahap bin Hafs’tan Ebu Hasan El İcli’den şöyle rivayet etmişlerdir: Bir gün Raşit El Hicri’nin kızıyla karşılaştım kendisine babasından duyduğu bir rivayeti anlatmasını istedim. Şöyle buyurdu: Babam bir gün şöyle buyurdu: Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) ile sohbet ederken bana şöyle buyurdu: Ey Raşit bir gün Ümeyyeoğulları’nın elçisi seni valinin yanına çağıracak onun yanına gidince o ellerini ayaklarını ve dilini kesecek. Sen bu zulme karşı nasıl sabredeceksin? Ya Emir El Müminin bunun sonucunda cennete girecek miyim diye sordu. İmam evet sen hem dünyada hem de ahirette benimle beraber olacaksın, diye buyurdu. Daha sonra kızı şöyle devam etti: Allah’a (c.c.) ant olsun ki bir süre geçtikten sonra Ubeydullah bin Ziyad Allah’ın (c.c.) laneti üzerine olsun babamın yanına elçisini göndererek sarayına davet etti babam yanına gidince Ubeydullah babamdan İmam Ali’ye (a.s) lanet okumasını istedi fakat babam bunu


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 159

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 82 / ş. Saduk’un Emalisi s. 221

3              Bihar c. 39 s. 28 / Şeyh Emalisi c. 1 s. 166


kabul etmedi. İbni Ziyad senin dostun Ali (a.s) sana nasıl öldürüleceğin haberini verdi mi? Babam evet beni kendisine lanet okumam için davet edeceğinizi benim de bunu ret edeceğimi bundan dolayı da sizin ellerimi ayaklarımı ve dilimi keseceğinizi haber verdi. İbni Ziyad Allah’a (c.c.) ant olsun ki senin dostun Ali’yi (a.s) yalanlayacağım diyerek cellâtlarına onun ayaklarını ve ellerini kesip diline dokunmamaları emrini verdi. Cellâtlar babamın El ve ayaklarını kesip kendisini eve getirdiler. Ben Ey babacığım sana yaptıklarından dolayı acı çekiyor musun? diye sordum, babam hayır kızım Allah’a (c.c.) ant olsun ki hiçbir acı çekmiyorum, hissettiğim tek şey izdiham uğultusu gibi bir şeydir. Daha sonra babamın yanına komşular ve sevenleri gelerek sızlanmaya başladılar babam bizlere bana bir kalem ile kâğıt getirin de sizlere Mevlam İmam Ali’nin (a.s) öğrettiklerini yazayım, diye buyurdu. Kâğıt ve kalem getirince yaşanacak savaş ve olayları İmam Ali’ye (a.s) isnat ederek yazmaya başladı. Bu durum kısa sürede İbni Ziyad’a ulaştırıldı. İbni Ziyad cellâdını göndererek babamın dilini kestirdi ve babam oracıkta şehit oldu. İmam Ali (a.s) babama müptela yani imtihandan geçen anlamında lakap takmış kendisine bela musibet ve gelecekte yaşanacak şeyleri bilmesi için ilim vermişti. Bundan dolayı babam karşılaştığı kişilere sen şuracıkta şu zamanda öleceksin diğerine senin başına şuralarda bela gelecek gibi olayları bildiriyor ve bu olaylar bildirdiği şekilde gelişiyordu.4

Zühdüyle meşhur Şeyh El Müfid Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılında Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait bin Ukde’den, Cafer bin Abdullah’tan, Sadan bin Sait’ten Süfyan bin İbrahim El Ğamidi El Kadi’den, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Belalar öncelikle bizlere gelir sonra size, esenlikler de önce bizlere sonra da sizlere gelir. Yüce Allah’ın (c.c.) yemin ettiği şeylere ant olsun ki yüce Allah (c.c.) taşları vesile kılarak zalimlere karşı nasıl üstün geldiyse sizleri de vesile kılarak üstünlüğünü aşikâr edecektir.5

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin ŞehriyarEl Hazzan’la hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilkade ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Şeyh Ebu Salih Abdurrahman bin Yakup El Hanefi Sandal’i ile hac dönüşü Nişabur’da yaptığımız sohbette babası Ebu Yusuf Yakup bin Tahir’den Ahmet bin İshak El Kadi’den, Ahmet bin Abdullah bin Sabur Dakkaki’den, Ubeyd bin Haşim’den, İsmail bin Cafer’den, Ula bin Abdurrahman’dan, babasından Abdullah bin Mesut’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Ali (a.s) kişi Hz. Nuh (a.s) peygamberin kavmini hidayete davet ettiği süre kadar ibadette bulunsa ve Uhud dağı kadar altını olsa ve o altını Allah (c.c.) yolunda infak etse ömrü de bin hac yapması için uzasa ve hac etse, Safa ve Merve tepeleri arasında hac esnasında velayetini kabul etmeden vefat etse hiçbir şekilde cennet kokusunu


4              Şeyh Emalisi c. 1 s. 167 / Bihar c. 42 s. 121

5              El Müfid Emali de s. 31 / ş. Emali de c. 1 s. 11


koklamayacak ve geçemeyecektir. Ey Ali (a.s) bilmez misin ki seni sevmekle beraber kişinin yaptığı günahın zararı olmaz ve sana buğz ederek yapılan hiçbir iyiliğin sevabı olmaz. Ey Ali (a.s) münafığın üzerine cevher serpsen dahi seni asla sevmez, müminin burnuna vursan dahi sana buğz etmez zira senin sevgin iman, nefretin ise nifaktır. Seni ancak mümin ve müttaki sever ve sana ancak münafık ve bedbaht olanlar buğz eder.1

Fakih Şeyh, Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talip (a.s) makamında yaptığımız sohbette Sait El Valit’ten, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Hasan bin Kasım’dan, Ali bin İbrahim bin Yula Temimi’den, Ali bin Seyf bin Umayr’dan, babasından, Eban bin Osman’dan Abdurrahman bin Siyabe’dan, Hemran bin Ayun’dan, Ebu Harp bin Ebi Esved Düeli’den, babasından İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki şu iki kısa elimle kâfirleri Resulullah’ın (s.a.a) havuzundan uzaklaştıracak ve müminleri havuz başına alacağım.2

Fakih Şeyh, Ebu Muhammed Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehrinde yapığımız sohbette Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Recep ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Cafer bin Muhammed bin Süleyman Ebu Fadıl’dan, Davut bin Raşit’ten, Muhammed bin İshak Salebi El Musili Ebu Nevfel’den İmam Cafer bin Muhammed’in (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bizler yüce Allah’ın (c.c.) kulları arasından seçkin kılınanlarız. Tabilerimizi de Resulullah’ın ümmeti arasında seçkin kılmışlardır.3

Fakih Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin El Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılında Rey şehrinde yaptığımız sohbette Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den hicretin dört yüz elli beşinci yılı Recep ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed bin Yahya’dan, Ahmed bin Abdul Munim’den, Abdullah bin Muhammed El Fezari’den, Cafer bin Muhammed’ten, babasından, Cabir bin Abdullah El Ensari’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: Sana müjde verip sevindireyim mi? İmam evet ya Resulullah (s.a.a),diye buyurdu. Ey Ali (a.s) ben ve sen aynı balçıktan yaratıldık. Şia’mız balçığımızdan arta kalanla yaratıldı. Kıyamet olduğu zaman bütün insanlar annelerinin ismi anılarak çağırılırken bizim tabilerimiz temiz soyları dolayısıyla babalarının ismi anılarak çağrılacaklardır.4


1              Bihar c. 39 s. 208 / Şeyh Emali de c. 1 s. 209 c. 2 s. 141

2              Şeyh Emalisi c. 1 s. 175

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 76 / El Müfid Emali de s. 308

4              Bihar c. 8 s. 239 / Şeyhin Emalisi c. 2 s. 71-77 / Bihar c. 8 s. 238 c. 1 s. 20 c. 4 s. 24


Fakih şeyh Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Zemeheran yolu İmam Ali’nin (a.s) makamında yapılan sohbette Ebu Sait Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den, Ebu Ali Muhammed bin Muhammed El Mukkırri’den, Sait Ebu Talip Yahya bin Hüseyin bin Harun El Alevi El Hüseyni’den, Ebu Muhammed Muhammed bin Ali El Abdi’den, Muhammed bin Cafer El Kummi’den, Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den, El Hasan bin Mahbup’tan, Safvan bin Yahya’dan, Cafer bin Muhammed El Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kim yüce Allah’a (c.c.) sığınırsa hidayete erer, kim de yüce Allah’a (c.c.) tevekkül ederse hacetleri karşılanır, kim yüce Allah’ın (c.c.) verdiği rızka kanaat ederse muhtaç olmaz, kim de yüce Allah’tan (c.c.) çekinirse kurtuluşa erer. Ey Allah’ın (c.c.) kulları elinizden geldiğince yüce Allah’tan (c.c.) çekinin ona itaatte bulunun ve işleri ehline teslim edin başarılı olursunuz, sabırlı olun hiç şüphe yok ki yüce Allah (c.c.) sabredenlerle beraberdir. O yüce Allah’ı (c.c.) unutan ve Yüce Allah’ın da (c.c.) onlara kendi nefislerini unutturdukları kimselerden olmayın.5Ateş ve cennet ehli bir olamaz, kuşkusuz ki cennet ehli kurtuluşa erenlerdir.6 Ayetlerde kurtuluşa erenler İmam Ali’nin (a.s) tabileridir.7

Babam babasından, Peygamber efendimizin (s.a.a) eşi Ümmü Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) yüce Allah’ın; Ateş ve cennet ehli bir olamaz kuşkusuz ki cennet ehli kurtuluşa erenlerdir ayeti kerimesini okudu. Dedim ki ya Resulullah (s.a.a) ateş ehli olanlar kimlerdir? İmam Ali (a.s) ve zürriyetine buğz eden ve onları hafife alanlardır diye buyurdu. Dedim ki peki kurtuluşa erenler kimlerdir? Buyurdu ki; onlar İmam Ali’nin (a.s) Şia’larıdır.8

Fakih Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Kadı Ebu Bekir Muhammed bin Amr’dan, Ebi Abbas Ahmet bin Yahya bin Zekeriya bin Şeyban’dan, Hüseyin bin Süfyan’dan, babasından, Muhammed bin İsmail’den, Ebu Hamza Somali’den, Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’den (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kim bizleri vesile edinerek dua ederse amacına ulaşır. Kim de bizi bırakıp başkalarını vesile edinerek duada bulunursa helak olunmuştur.9

Şeyh El Müfid Ebu Ali bin Tusi Said El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed’ten, Kadı Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ahmet bin Abdul Hamit’ten, Muhammed bin Amr bin Utbe’den, Hasan bin Mübarek’ten, Abbas bin Amir’den, Malik El Ahmesi’den, Said bin Tarif ’ten, Esbağ bin Nebati’nin şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İmam Ali’nin (a.s) yanına gittiğimde önce kapısının önünde rükuya eğilir, dışarı çıktığımda ise dua ederdim. Bu durumu gören İmam (a.s) bana ey Esbağ, diye buyurdu ben de emrinizdeyim


5              Haşır suresi: 19

6              Haşır suresi: 20

7              Burhan tefsiri

8              Burhan tefsiri c. 3 s. 320

9              Bihar c. 23 s. 102 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 175


dedim. Sen kapı önünde ne yapıyordun diye sordu. Rükuya durup dua ettim dedim. Sana Resulullah’tan (s.a.a) öğrendiğim bir duayı öğreteyim mi? diye buyurdu. Evet, dedim. Buyurdu ki duanda de ki: Olan her şeye ve her duruma Hamdü senalar olsun. Daha sonra İmam benim omzuma hafif bir şekilde vurup şöyle buyurdu: Ey Esbağ, bu yolda ayakların sabit kalır bize karşı olan velayete bağlılığın tamamlanır ve ellerini yüce Allah’a (c.c.) açarsan yüce Allah (c.c.) sana karşı kendi nefsinden daha merhametli olacaktır.1

Lider Zahit Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Şeyh Said Ebu Muhammed Cafer bin Muhammed Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Recep ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbetteŞeyh Müfid Muhammet bin Muhammet bin Numan’dan, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Ebu Ali Muhammed bin Hemmam El Eskafi’den, Abdullah bin Cafer El Himyeri’den, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Hüseyin bin Said El Ehvezi’den, Ali bin Hadid’ten, Yusuf bin Umeyra’dan, Müdrik bin Züheyri’den, İmam Sadık’ın (a.s) kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Müdrik, mesele sadece bizim inancımızı kabul etmek değil onu korumak ve ehli olmayanlardan gizlemektir. Bizim dostlarımıza selamlarımızı söyle ve de ki: İnsanları bizim sevgimize doğru yöneltenlere ve bizim hakkımızda bilinenleri anlatıp inkâr edilenleri öteleyenlere yüce Allah (c.c.) merhamet etsin.2

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan hicretin beş yüz onuncu yılı Zilkade ayında Necef şehri İmam Ali’nin (a.s) makamında yaptığımız sohbette Ebu Hüseyin Muhammed bin Muhammed bin Meymun bin İshak El Muaddel El Vasıti’den, Şerif Ahmet bin Kasım bin Ali El Muhammed’i den Ebu kasım İsmail bin Ali El Huzai’den, babasından, kardeşi Dubel’den, Abdullah bin Said Zahir’den, Damra’dan, İbni Şevzap’tan, Matar El Verrak’tan, Şehir bin Hevşep’ten, Ebu Hüreyra’dan peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim Zilhicce’nin on sekizinci gününü oruç tutarsa yüce Allah (c.c.) ona atmış yıl oruç sevabını yazar zira o gün Resulullah’ın (s.a.a) Gadirhum günü olan İmam Ali’nin (a.s) elinden tutup ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır, diye buyurduğu gündür. Resulullah (s.a.a) bu ilanı yaptıktan sonra Ömer bin Hattab’ın Hz. İmam’ın (a.s) yanına gelip tebrikler Ey Ali (a.s) tebrik ederim benim ve her mümin erkek ve kadının Mevla’sı oldun, diye kutladığı gündür.3

Fakih Şeyh, Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Muhammed bin Muhammed Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ebu Avni’den Musa bin Yusuf bin Raşit’ten, Ali bin Hakem El Ezedi’den, Amr bin Sabit’ten, Fadıl bin Guzvan’dan, Şabi’den, Haris’ten Ali bin Ebi Talib’in (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kim beni severse kıyamet günü beni


1              Bihar c. 95 s. 361 / Şeyh Emali de c. 1 s. 176

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 84 / ş. Saduk Emali de s. 88

3              Bihar c. 98 s. 321 / ş. Saduk Emali de s. 12 / İbni Megazili Menakib s. 19


arzu ettiği makamda görecektir. Kim de benden nefret ederse kıyamet günü beni hoşlanmayacağı makamda görecektir.4

Fakih Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi bir önceki rivayette naklettiğimiz tarih ve mekanda Sait bin Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Hasan Ali bin Halit El Muraği’den, Ebu Bekir Muhammed bin Salih’ten Abdul Ala bin Vasıl El Esedi’den, Muhavval bin İbrahim’den, Ali bin Hazur’dan, Esbağ bin Nebati’den şöyle rivayet edilmiştir: Ammar bin Yasir’in (r.a) şöyle buyurduğunu işittim: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) hiç kimseye vermediği ve en çok sevdiği ziyneti sana vermiştir. O ziynet ki sana dünyada züht özelliğini ihsan etmiş ve zühdün senden hiçbir şeyi eksiltmemesi zühtten de hiçbir şeyin eksilmemesidir. Diğeri de sana yoksulların sevgisini ihsan etmesi onların sana tabi olmalarına rıza göstermen ve onların senin imametine razı olmalarıdır. Ne mutlu sana inanan ve seni sevene ve vay haline senden nefret edip seni yalanlayanlara. Seni sevip sana inananlar senin komşuların ve cennette ortakların olacaklardır. Ancak senden nefret edip seni yalanlayanları yüce Allah’ın (c.c.) yalancıları cezalandıracağı mekâna koyması ilahi bir adalet olacaktır.5

Şeyh Ebu Ali Tusi’den, Sait El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Muhammed bin Yakup El Külleyni’den, bir grup ashabından Sehl bin Ziyat’tan, Muhammed bin Sinan’dan, Hammad bin Talha’dan Muaz bin Kesir’den şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Kâbe’nin etrafına baktım etrafı çok kalabalıktı, İmam Sadık’ın (a.s) yanına eğildim ve hac edenlerin sayısı ne kadar da çok dedim. Buyurdu ki; sel olduğu zaman her taraftan artıkları toplar, unutma ki hac ibadeti ancak sizlere aittir ve sadece sizlerin yaptığı hac ibadeti kabul edilecektir.6

Zahit Şeyh, Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz on altıncı yılı Sefer ayı Rey şehrinde yapılan sohbette Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den, dört yüz elli beşinci yılı Recep ayında yapılan sohbette Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed’ten, Abbas bin Maruf’tan, Muhammed bin Sinan’dan, Talha bin Zeyd’ten, Cafer bin Muhammed Sadık’tan, babasından, dedesinden, Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah (c.c.) peygamberlerinin ruhunu kabzetmeden önce kendi aşireti ve en yakınlarından birilerine vasiyette bulunmayı emretmiştir. Yüce Allah (c.c.) bana da bu emri verdi. Ben ey yüce Rabb’im, kime vasiyette bulunayım diye arz ettim. Bana ey Muhammed (s.a.a), amcan oğlun Ali bin Ebi Talib’e (a.s) vasiyette bulun zira ben onu önceki kitaplarda senin vasin olarak yazıp sabit kıldım; insanlardan, peygamber ve zürriyetlerinden bunun için ahitler aldım. Benim İlahlığım senin peygamberliğin ve İmam Ali’nin velayeti için söz aldım.7


4              Şey Emalisi c. 1 s. 183

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 184

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 188

7              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 102 / Bihar c. 15 s. 18-26-271 c. 38 s. 111


Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmed bin Şehriyar bin Hazzan’la hicretin beş yüz on ikinci yılı Zilkade ayında müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) makamında yaptığımız sohbette Şeyh Saduk Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Abdul Aziz El Abkari El Muaddal Medine şehrinde yazdığı risalede Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Muhammed bin Zarkaveyh El Bağdadi’den, Ebu Amr Osman bin Ahmet Semmak Dakkak’tan, Şerik’ten, Mansur’dan, İbrahim’den, Alkame’dan, Abdullah’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) ağır bir şekilde hastalandı. İmam Ali (a.s) gece karanlığında kendisini ziyarete geldi, Resulullah da (s.a.a) İmam Ali (a.s) geldiğinde kapıyı kendisinden başka kimsenin açmasını istemezdi bundan dolayı evin önünde Dâhiye bin Halife El Kelbi ile beraber İmam Ali’yi (a.s) karşıladı. Resulullah (s.a.a) hastalığının ağırlığı dolayısıyla mübarek başını Dâhiye Kelbi’nin kucağına yaslamış ve kendinden geçmişti. İmam geldiğinde Resulullah’a (s.a.a), Allah’ın (c.c.) selamı üzerine olsun, diye buyurdu. Dâhiye Aleyküm Selam ve Rahmetullah’i, ben seni seviyorum seni öven birkaç söz söylemek istiyorum, diye arz etti. İmam buyur dedi. Dâhiye şöyle arz etti: Sen müminlerin emiri, nur yüzlülerin lideri sen peygamberler hariç kıyamet gününe kadar Âdemoğullarının en üstünü, Hamd sancağını taşıyansın. Sen tabilerinle beraber mutlu bir şekilde cennete geçensin. Seni veli edinen kurtulmuş, senden uzak duranlar ise hüsrana uğrayıp ziyan olmuşlardır. Seni seven Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) sevgisi üzere sevmiştir, sana buğz eden de Muhammed Mustafa’ya (s.a.a) buğz etmesinden dolayı buğz etmiştir. Senden nefret edenler peygamberin şefaatine nail olamayacaklardır. Yüce Allah (c.c.) Resulullah’a bunları insanlar arasında en seçkin kardeşine bildir, diye buyurdu. Bu sözlerden sonra İmam Ali (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) başını yavaşça kucağına aldıResulullah (s.a.a) o anda uyandı ve gürültü de neydi? diye sordu. İmam yaşadıklarını anlattı. Resulullah (s.a.a) o gördüğün kişi asla Dâhiye El Kelbi değildi o Cebrail’di o yüce Allah’ın (c.c.) sana vermiş olduğu isimlerle hitap etti. Senin sevgini ve heybetini müminlerin kalbine; korku ve paniklemeyi de kâfilerin kalbine yerleştirendir, diye buyurdu.1

Fakih şeyh, Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valid Cafer Tusi’den, Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ebu Avane Musa bin Yusubin Raşit El Kufi’den, Muhammed bin Süleyman bin Bezi El Hazzaz’dan, Hasan El Aşkar’dan, Kays’tan, Leys’ten, Ebi Leyla’dan, Hüseyin bin Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Biz Ehlibeyt’in sevgisi ve itaatine bağlı kalınız. Kim kıyamet günü Rabbinin huzuruna bizim sevgimizle çıkarsa onun şefaatçisi olacağız, bu vesileyle de cennete girecektir. Nefsim elinde olan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki kişinin ameli, marifetimizin ehemmiyetinin farkında olanlara yarayacaktır.2

 

 


1              Bihar c. 37 s. 296 / Şeyhin Emalisi c.1 s. 21 / Bihar c. 37 s. 296

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 190 / El Müfid’in Emalisi s. 13- 44- 140


Fakih şeyh, Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valid Cafer Tusi’den, Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Nasır Muhammed bin El Hüseyin El Mukkırri’den, Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali El Merzebani’den, Cafer bin Muhammed El Hanefi’den, Yahya bin Haşim Semmek’tan, Amr bin Şimir’den, Hammad’tan, Ebi Zübeyir’den, Cabir bin Abdullah bin Hazim’den şöyle rivayet etmişlerdir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gidip ey Allah Resulü (s.a.a), senin vasin kimdir? diye arz ettim. Bir süre sustu bana cevap vermedi. Daha sonra ey Cabir sana sorduğun sorunun cevabını vereyim mi? diye sordu. Ben anam babam sana feda olsun ya Resulullah (s.a.a) bana bir süre cevap vermemen dolayısıyla bende bir kabahat gördüğünü zannettim. Resulullah (s.a.a) hayır göklerden bir haber gelmesini bekliyordum ve az önce bana şöyle bir haber geldi: Cebrail yanıma geldi ve yüce Rabb’in şöyle buyuruyor diye arz etti: İmam Ali (a.s) senin vasin, Ehlibeytinin ve ümmetinin halifesidir, kâfirleri havuzundan uzak tutacak, sancağını taşıyıp cennete en önde geçecek olandır. Ben dedim ki; Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi buna inanmayan kişiyi görürsem onu uyarıyım mı? Evet, Ey Cabir yüce Allah (c.c.) bu emirleri tabi olunsun diye indirdi. Kim ona tabi olursa yarın benimle birlikte safımda olacak kim de muhalefet ederse asla havuz başına yetişemeyecektir.3

Fakihin babası, Ebu El Kasım bir grup arkadaşından Ebu Yakazan Ammar bin Yasir ve oğlu Ebu El Kasım Said bin Ammar’dan, Zahit Fakih Şeyh İbrahim Nasır El Cercani’den, Seyit Salih Muhammed bin Hamza El Alevi El Maraşi Taberi’nin el yazmalı kitabından naklettiğim Muhammed bin Hasan’dan, Muhammed bin Cafer’den, Hamza bin İsmail’den, Ahmet bin Halil’den, Yahya bin Abdul Hamit’ten, Şerik’ten, Leys El Muradi’den, Ebi Selim’den, Mücahit’ten, İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Hayber şehrini fethettiği zaman Cafer Tayyar (r.a) Habeşistan’dan dönüp Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) kendisine şöyle buyurdu: Ben hangi konuda sevineceğimi bilemiyorum, Hayber’in fethine mi sevinsem Cafer’in dönüşüne mi? diye buyurdu. Cafer Tayyar’ın (r.a) yanında bir cariye vardı onu İmam Ali’ye (a.s) hediye etti. Hz. Fatıma (a.s) eve geçince İmam Ali’nin (a.s) cariyenin kucağında yattığını gördü bundan dolayı diğer kadınlarda olduğu gibi kıskançlık hissetti elbisesini giyinip baş örtüsünü koyarak Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gidip şikâyet etmeye niyetlendi, o anda Cebrail Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna indi ve şöyle arz etti: Yüce Allah (c.c.) sana selam eder ve şöyle buyurur: Kızın Fatıma (a.s) İmam Ali’yi (a.s) sana şikâyet etmeye gelmektedir onun şikâyetini asla kabul etme. Hz. Fatıma Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gelince Fatıma’ya (a.s) kocanın yanına dön ve her şeye rağmen bu durumu kabul edeceğim, diye söyle. Fatıma İmam’ın yanına geldi ve Ey amca oğlu, hoşuma gitmese de bu durumu kabul edeceğim, diye buyurdu. İmam Ali (a.s) Ey Fatıma (a.s), beni Resulullah’a (s.a.a) şikâyet ettin. Allah’a ant olsun ki bu cariyeyi Allah (c.c.) rızası için azat ediyorum. İmam Ali’nin (a.s) üzerinde beş yüz dirhem vardı onları da Fatıma’nın (a.s) razı olması için fakirlere sadaka olarak dağıttı. Cebrail peygamberin yanına bir daha indi ve Resulullah’a (s.a.a), yüce


3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 193


Rabbin sana selam eder Ali bin Ebi Talib’in (a.s) cariyesini Fatıma’nın (a.s) rızası için azat etmesinden dolayı ona cenneti her şeyiyle ihsan ettiğimi haber vermeni emreder, diye buyurdu. Ahiret günü gerçekleştiğinde rahmetimle istediğini cennete alır gazabımla da istemediğini cennetten uzaklaştırırsın. Resulullah (s.a.a) bu haberi alınca mutluluğundan tebrikler ya Ali (a.s) tebrikler olsun ki sana, kim senin derecene ulaşabilir ki? Sen cennet ve cehennem ehlini birbirinden ayıransın, diye buyurdu.1

Fakih Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan bin Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said El Hemadani’den, Amr bin Eslem’den, Said bin Yusuf El Basri’den,Halit bin Abdurrahman El Medaini’den, Abdurrahman bin Ebi Leyla’dan, Ebu Zer El Gafari’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) hafifçe İmam Ali’nin (a.s) omuzuna vurup şöyle buyurduğunu işittim: Ey Ali (a.s) bizleri sevenler hakiki Araplardır. Bizlerden nefret edenlerse nasipsiz kaba insanlardır. Bizim tabilerimiz meşru yollarla dünyaya gelen, konaklar madenler ve şeref sahipleridir. Hz. İbrahim’in (a.s) yolunda olanlar diğer insanlar hariç yalnızca biz ve tabilerimizdir. Hiç şüphe yok ki yüce Allah (c.c.) ve melekleri tabilerimizin günahlarını inşaatın yıkımı gibi yıkacaklardır.2

Fakih Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan bin Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten, El Müfid Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ahmet bin Muhammed bin El Hasan bin Valit’ten, babasından Said bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Bekir bin Salih’ten, Hasan bin Ali’den, Abdullah bin İbrahim’den, Hasan bin Zeyd’ten, Cafer bin Muhammed’ten, babasından, dedesinden Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Miraç gecesi göklere çıkarılıp, Sidret El Münteha’ya ulaştığım zaman, bana şöyle nida edildi: Ey Muhammed (s.a.a) Ali (a.s) konusunda vasiyete ehemmiyet ver zira o Müslümanların önderi, Muttakilerin İmam’ı ve kıyamet günü yüzleri nurlu olanların lideridir.3

Büyük Fakih Ebu Necim Muhammed Abdul Vehab bin İsa Razi hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Zemeheran yolunda yaptığımız sohbette Said Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den, Abdu Rezzak bin Ahmet bin Müdrik Ebu Fetih yaptığımız sohbet sonucu kitaba naklettiği yazısında Ebu Abdullah Muhammed bin Cafer bin Fadıl El Mukırri Mısır Fistatın’da yapılan sohbette İbni Raşik Adil’den, Muhammed bin Zarik bin Cami El Medeni’den, Ebu Hüseyin Süfyan bin Büşür El Esed’i El Küfi’den, Ali bin Haşim’den, Muhammed bin Abdullah bin Ebi Rafi’den, Ebi Rafi’den, Ebi Zer’den (r.a), Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Ali (a.s) sen bana ilk iman eden, kıyamet günü de benimle ilk


1              Bihar c. 39 s. 208

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 194 / Müfid’in

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 196 / El Müfid Emali de s. 173


tokalaşacak kişi sensin. Sen Sıddık’ı Ekber ve Faruk-u azamsın. Hak ile batıl ehlini ayıransın. Sen Müminlerin önderi mal mülk ise münafıkların önderidir.4

Fakih Şeyh Ebu Muhammed bin Babaveyh Şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ebu Avane Musa bin Yusuf El Kattan’dan, Ahmet bin Yahya El Evdi’den, İsmail bin Eban’dan, Ali bin Haşim bin Berit’ten, babasından, Abdurrahman bin Kays El Erhabi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ali bin Ebi Talip’le (a.s) başkanlık sarayının önünde birlikte oturuyorduk güneş sıcağı bizleri rahatsız etmeye başlayınca İmam (a.s) kalkıp içeri geçmek istedi ancak o anda Hemedan halkından biri İmamın cüppesine asıldı ve şöyle arz etti: Ey Müminlerin emiri, bana fayda verecek çok önemli konular içeren bir hadis anlatır mısın? İmam şöyle cevap buyurdu: Halil’im Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen ve tabilerin havuzun başında toplanacak, tabilerin havuzdan bir yudum alarak susuzluklarını dindirecek, yüzleri ak olacak; ancak muhaliflerimiz susuz ve yüzleri kararmış bir şekilde hesaba çekileceklerdir. Bu bilgiyi uzun bir hadisin özetlenmiş şekliyle al. İmam Ey Hemedan’lı, Sen kıyamet günü sevdiğinle beraber olacak, kazandıkların sana fayda edecektir, diye buyurdu ve daha sonra içeri geçti.5

Şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan hicretin beş yüz on iki yılı Zilkade ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Ebu Ali Muhammed bin Muhammed bin Yakup El Kufi’den Muhammed bin Abdurrahman El Alevi’den Ebu Fadıl Muhammed bin Abdullah Şeybani’den, Abdullah bin Ahmet bin Amir’den, Ebi Ahmet bin Amir’den, Ali bin Musa Rıza’dan, (a.s) babası İmam Musa bin Cafer’den, (a.s) babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babası Muhammed bin Ali’den (a.s), babası İmam Ali bin Hüseyin (a.s) babası İmam Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ben kimin Mevlası isem Ali de (a.s) onun Mevlasıdır. Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost; düşman olana düşman ol, ona vefasızlık edene vefa gösterme, ona yardımcı olana da yardımcı ol.6

Fakih şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valid Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Hasan Ali bin Muhammed El Kâtip’ten, Hasan bin Ali El Zafarani’den, İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Ammar bin Ebi Şeybe’den, Amr bin Meymun’dan, Cafer bin Muhammed’ten, babası ve dedesinden (a.s) müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) Küfe mescidinde minberde şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey insanlar Resulullah (s.a.a) döneminde bana güneşin doğuşundan dahi daha fazla hoşlandığım on tane özellik vermişti. Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurmuştu: Ey Ali (a.s), sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin. Kıyamet günü yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıktığımız zaman


4              Bihar c. 38 s. 228 c. 2 s. 90-142 c. 4 s. 24

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 115 / Müfid Emali de c. 1 s. 339 c. 2 s. 22

6              Bihar c. 37 s. 222 / Şeyh Saduk Sahife Rıza da s. 172 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 260 - 353


insanlar arasında bana en yakın olacak kişi sensin. Cennetteki makamın ve evin tıpkı iki kardeşin evinin karşı karşıya olduğu gibi olacaktır. Sen benim varisim ve benden sonra ümmetimin halifesi, emirlerimin sahibisin. Benim şehadetimden sonra Ehlibeytimin koruyucusu sensin. Sen benim ümmetimin İmamı ve adaleti ikame edensin. Sen velayet sahibi, benim ve yüce Allah’ın (c.c.) dostusun; senin muhalifin benim muhalifim, benim de muhalifim yüce Allah’ın (c.c.) muhalifidir.1

Fakih Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said El Hemadani’den, Ahmet bin Abdul Hamit bin Halit’ten, Muhammed bin Amr bin Utbe’den, Hüseyin El Aşkar’dan, Muhammed bin Ebi Amare El Kufi’den, Cafer bin Muhammed’in (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kim bizim kanımızın akıtılması veya hakkımızın gasp edilmesi, hukukumuzun çiğnenmesi ya da herhangi bir tabimizin haklarının çiğnenmesi dolayısıyla bir gözyaşı dökerse yüce Allah (c.c.) o gözyaşı hatırına onu yüz yıllarca cennette ağırlayacaktır.2

Zahit şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Rebi El Evvel ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette, Şeyh Sait Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi hicretin dört yüz elli beşinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette Şeyh El Müfid Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten, babasından Said bin Abdullah’tan, Ahmet bin Ebi Abdullah El Berkay’dan, Süleyman bin Selma El Kindi’den, Muhammed bin Said bin Gazvan‘dan, İsa bin Ebi Mansur’dan, Eban bin Tağlep’ten, Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed Rıza’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bize yapılan zulüm için kederlenen kişinin nefes alışverişi tesbih, gamı ibadet, sırlarımızı gizlemek ise Allah (c.c.) yolunda cihattır. Daha sonra şöyle buyurdu: Bu hadisi altın harflerle yazmak gerekir.3

Fakih şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Şerif Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Tahir’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ahmet bin Hüseyin bin Sait’ten, babasından Zarif bin Nasih’ten, Muhammed bin Abdul Asım El Alem’den, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’in (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir gün, babamın dostlarından bir gruba şöyle buyurduğunu işittim: Allah’a (c.c.) ant olsun ki dilinizi tutabilseydiniz sizlere öyle bilgiler verirdim ki onlarla beraber hiçbir konuda tasanız kalmazdı ancak sizler bu sırları kaldıracak durumda değilsiniz. Yüce Allah’ın (c.c.) dilediği gerçekleşecektir.4


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 196 / Şeyh Saduk Sahife Rıza s. 172 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 24 c. 1 s. 13 c. 3 s. 29

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 197 c. 2 s. 46 c. 1 s. 116

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 115 / Müfid’in Emalisi s. 338

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 200


Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Şehriyar El Hazzan hicretin beş yüz on iki yılında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında bana bir şiir okuyarak bu şiiri Mufaddal bin Muhammed Mühlebi’den şöyle nakletmiştir:

 

 

Arttır ya Rabbi her gün ve her gece Sevgime sevgi kat Ehlibeyte karşı

Onlar benim imamlarımdır bütün insanlar bir yana Savaşları savaşım barışları ise barışımdır

 

Fakih Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Şaban ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu El Hasan Ali bin Bilal El Mühellebi’den, Muhammed bin Hüseyin bin Hamit bin Rabi El Belhi’den, Süleyman bin Rabi Nehdi’den, Nasır bin Muzahim El Münkarri’den, Ebu Hasan Ali bin Bilal’den, Ali bin Abdullah bin Esat bin Mansur El Esfehani’den, İbrahim bin Muhammed bin Hilal Sakafi’den, Muhammed bin Ali’den Nasır bin Müzahim’den, Yahya bin Yula El Eslemi’den, Ali bin Hazur’dan, Esbağ bin Nebati’den, şöyle rivayet edilmiştir: Adamın biri bir gün İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) huzuruna gelip şöyle arz etti: Ey müminlerin emiri savaştığımız bu kavimle davamız aynı, Resulümüz aynı, namazımız aynı ve haccımız aynıdır bizim bunları hangi isimle anmamız gerekir? İmam onları yüce Allah’ın (c.c.) kitabında zikrettiği isimle zikret, diye buyurdu. Adam ben Kur-an’da bulunan her şeyi bilmiyorum, dedi. İmam, yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetini duymadın mı, diye buyurdu: Bizler Resulleri birbirlerine üstün kıldık. Onlardan bazıları yüce Allah’la münacatta bulundu. Bazılarını bazılarından derece açısından üstün kıldık. Meryem oğlu İsa’ya da (a.s) deliller verip onu Ruhu Kudüs’le destekledik, yüce Allah (c.c.) dileseydi onlardan sonra gelenler deliller geldikten sonra birbirlerini katletmeyecekti. Ancak ayrılığa düştüler kimi inandı, kimi inkâr etti.5

Aramızda ihtilaf olduğu zaman bizler; yüce Allah’a (c.c.),peygamberine, kitaba ve hakka daha yakındık. Yüce Allah’a (c.c.) iman eden biz, inkâr eden onlar, bundan dolayı yüce Allah (c.c.) onlarla savaşmamızı irade buyurmuştur, diye buyurdu.6

Fakih Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Şeyh El Müfid Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Kasım İsmail bin Muhammed El Ezedi’den, Şuayb bin Eyüp’ten, Muaviye bin Hişam’dan, Süfyan’dan, Hişam bin Hasan’dan şöyle rivayet


5              Bakara suresi: 253

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 201


edilmiştir: İmam Hüseyin bin Ali’ye (a.s) halife olarak biat edildikten sonra şöyle buyurduğunu işittim: Yüce Allah’ın (c.c.) üstün gelen taraftarı, Resulullah’ın (s.a.a) soyu, peygamberin pak Ehlibeyti (a.s) ve Resulullah’ın (s.a.a) bıraktığı iki emanetten biri bizleriz. Diğer emanet ise içinde bütün izahların bulunduğu batılın hiçbir şekilde etkilemediği yüce Allah’ın (c.c.) kitabı Kur-an’ı Kerimdir. Kur-an’ı Kerim’in tefsiri konusunda bizlere müracaat edilmelidir. Zira onun tevili hiçbir şekilde bizlere ağır gelmez bizler kitabın hakikatini biliriz, bizlere itaatte bulunun bizlere itaatte bulunmak farzdır zira itaatimiz yüce Allah (c.c.) ve Resulü’nün (s.a.a) itaatiyle iç içedir. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Ey iman edenler, yüce Allah’a (c.c.) Resulüne ve sizlerden emir sahibi olanlara itaat ediniz. Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah (c.c.) ve Resulüne müracaat ediniz.1 Başka bir ayette ise şöyle buyurmuştur: Resulullah (s.a.a) ve emir sahiplerine müracaat etmiş olsaydılar aralarından onu açıklayan olurdu.2 Sizleri şeytanın vesvesesine kulak vermenize karşın uyarıyorum zira o sizlere karşı apaçık bir düşmandır. Sizler şeytanın kendilerine şöyle söylediği kişilerden olmayınız: Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de sizlere yardımcıyım. İki ordu karşılaşınca geri dönüp; benim sizinle ilgim yok, doğrusu sizin görmediğinizi ben görüyorum.3 Sizler okların sorumluluk yükünü, kılıçların boğazlamasını, direklerin parçalamasını ve okların hedefi olma sorumluluğuna maruz kalacak ancak önceden iman etmemiş ve iyi amelde bulunmamışsanız imanınızın sizlere hiçbir faydası olmayacaktır.4

Fakih şeyh Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa Razi hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehri Zemeheran yolunda garbi Mescidinde yaptığımız sohbette Ebu Sait Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin Nişaburi’den, Ebu El Velid El Hasan bin Muhammed El Belhi’den, Muhammed bin Avf’tan, Hasan bin Münir’den, Ebu Abbas Ahmet Bin Amir’den, Ebu Hatim Muhammed bin İdris El Hanzali Hişam bin Amir döneminde kendisinden rivayetle Abdul Aziz bin Hattab’tan, Ali bin Kasım’dan, Ali bin Abdullah’tan, Ebu Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin Yasir’den, babasından, Ammar bin Yasir’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Beni tasdik edip bana iman edenlere İmam Ali’nin (a.s) velayetini tavsiye et. Onu veli edinen beni veli edinmiş, beni veli edinen ise yüce Allah’ı (c.c.) veli edinmiştir. Onu seven beni sevmiş, beni seven yüce Allah’ı (c.c.) sevmiştir. Kim İmam Ali’ye (a.s) buğz ederse bana buğz etmiş sayılır, bana buğz eden ise yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir.5

Büyük fakih, Şeyh Müfid Ebu Ali Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Sefer ayında müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valid Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ali bin Abbas bin Valit’ten, İbrahim bin Bişr bin Halit’ten, Mansur bin Yakup’tan, Amr bin Meymun’dan, İbrahim bin Ala’dan, Süveyd Gafle’den şöyle


1              Nisa suresi: 59

2              Nisa suresi: 83

3              Enfal suresi: 48

4              Şeyhin Emalisi c. 2 s. 303

5              Bihar c. 38 s. 139 c. 39 s. 281 / Tusi’nin Emalisi c. s. 253 / İbni Megazili Menakib s. 231


rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Allah’a (c.c.) ant olsun ki dünyanın bütün nimetlerini münafığa versem beni sevmeyecek, elimdeki bu kılıçla müminin burnuna vursam asla benden nefret etmeyecektir. Zira Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurmuştur: Ey Ali, (a.s) seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder.6

Fakih Şeyh, Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Ali Muhammed bin Cafer Suli’den, Yahya bin Zekeriya Seci’den, İsmail bin Musa Sedi’den, Muhammed bin Sait’ten, Fadıl bin Gazvan’dan, Ebu Sahile’den, Ebu Zer ve Selman El Farisi’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: Bu bana ilk iman eden kişi ve kıyamet günüde benimle selamlaşacak ilk kişi olacaktır. O İmam (a.s) bu ümmetin Sıddık-ı Ekber’i, Faruk-u Azam’ı ve müminlerin lideridir.7

Ebu Abdullah bin Ahmet bin Şehriyar El Hazzan’la hicretin beş yüz on ikinciyılı Zilkade ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) yaptığımız sohbette Ebu El Ferec Muhammed bin Ahmet bin Amir bin Alan Adil’den Küfe’de hicretin Dört yüz atmış dördüncü yılında Rebi El Evvel ayında yaptığımız sohbette Ebu Hasan Muhammed bin Cafer bin Muhammed bin Harun Temimi El Eşnani’den, Ebu Cafer Muhammed bin Hüseyin El Eşnani’den, Abbad bin Yakup El Esedi’den, Hüseyin bin Zeyd’ten, Cafer’den, babasından, Ali bin Hüseyin bin Ali’den (a.s) şöyle buyurdukları nakledilmiştir: Yüce Allah (c.c.) beş ibadeti farz kılmış ve farz kıldığı her şeyi hayırlı ve faydalı kılmıştır. Bunlar: Namaz, zekât, hac, oruç ve biz Ehlibeytin (a.s) velayetidir. Ancak insanlar bu farzların dördüyle amel edip beşincisini hafife aldılar. Ancak yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki o dört farzı yüce Allah (c.c.) kemale erdirmek istemiş ve ancak beşinci farzla kemale erdirmiştir.8

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’yle hicretin beş yüz on ikinci yılı Şaban ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valid Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu El Kasım Cafer bin Muhammed’ten, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Hasan bin Mahbup’tan, Ali bin Riab’dan, Muhammed bin Müslim’den, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah (c.c.) meleklerden daha kalabalık bir grup yaratmamıştır. Bu meleklerden her gün Beyt El Mamuru ziyaret etmek için yetmiş bin melek inmekte daha sonra Kâbe’yi Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini tavaf etmektedir. Ziyareti tamamlayan melekler göklere geri dönüp başka melekler inip kıyamete kadar bu ziyareti devam ettirmektedirler. Daha sonra şöyle buyurdu: Kim kibirden uzak bir şekilde İmam Ali’nin (a.s) hakkını bilerek ziyaret ederse yüce Allah (c.c.) ona bin şehidin sevabını yazar ve bütün günahlarını bağışlar, hesabı kolaylaşır ve onu melekler karşılar. Hastalandığında evine kadar refakat eder onu ziyaret eder, öldüğünde


6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 209

7              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 147 c. 2 s. 90 – 130 c. 4 s. 25

8              Bihar El Envar c. 23 s. 105


ise kendisi için arkasından bağışlanma dilerler. Kim İmam Hüseyin’in (a.s) hakkını bilerek ziyaret ederse yüce Allah (c.c.) kendisine makbul olan bin hac ve bin umre sevabını yazar ve bütün günahlarını bağışlar.1

Şeyh Ali Tusi’den, babasından, Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ahmet bin Muğire’den, Ebu Ahmet Haydar bin Muhammed’ten, Ebu Amr Muhammed bin Amr El Keşani’den, Cafer bin Ahmet’ten, Eyüp bin Nuh bin Dıraç’tan, İbrahim El Muhariki’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Cafer bin Muhammed’e (a.s) akidemi şöyle sundum: Şehadet ederim ki yüce Allah (c.c.) tektir ortağı yoktur, Muhammed Mustafa (s.a.a) kulu ve Resulü İmam Ali de (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) vekili ve kendisinden sonra adil imamdır. Daha sonra İmam Hasan ve Hüseyin (a.s) sonra Ali bin Hüseyin sonra Muhammed bin Ali (a.s) sonrada sizlersiniz ey Mevlam, dedi. İmam (a.s) yüce Allah (c.c.) seni esen kılsın deyip şöyle buyurdu: Allah’tan (c.c.) çekinin, haramlardan el çekin, doğru sözlü olun, emaneti sahibine verin iffetli olun ki yüce makamlarda bizlerle beraber olasınız.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin HasanTusi’den, bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda yapılan sohbette Said Valit’ten, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Hasan Ali bin Said El Mukkırri’den, Abdurrahman bin Muhammed bin Ebi Haşim’den, Yahya bin Hüseyin’den, Sad bin Zarif ’ten, Esbağ bin Nebati’den, Selman Farisi’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: Ey Muhacir ve Ensar’lar, tutunduğunuz zaman asla sapmayacağınız bir emaneti sizlere haber vereyim mi? Evet ya Resulullah (s.a.a), diye cevap verdiler. Şöyle buyurdu: İşte bu Ali (a.s) benim kardeşim, vasim, vezirim, varisim, halifem ve sizlerin imamıdır. Benim sevgim hürmetine onu seviniz ve bana verdiğiniz değeri ona veriniz, zira Cebrail (a.s) bunları sizlere söylememi bildirdi.3

Şeyh Ebu Ali’den Said El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu El Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Kasım bin Muhammed’ten, Ali bin İbrahim’den, babasından, dedesinden, Abdullah bin Hammad El Ensari’den, Cemil bin Derrac’tan, İmam Sadık’ın (a.s) hizmetçisi Muteb’den, İmam Sadık’ın (a.s) Davut bin Serhan’a şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Davut benden dostlarımıza selamlarımı ilet ve onlara şu sözlerimi bildir: Dostlarımızdan biriyle buluşup zikrimizi ihya edene esenlikler olsun. Şüphesiz ki onların üçüncüsü onlara bağışlanma dileyen bir melek olacaktır. Sizlerin toplanıp bizleri anması ve durumumuzu ihya etmeniz faziletli bir ameldir. Bizim durumumuzu anarak ihya edip insanları davamıza davet etmeniz sizleri bizden sonra insanların en hayırlı kulları kılacaktır.4

 


1              Bihar c. 100 s. 122 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 218 / İbni Kavlaveyh Kâmil Ziyaret s. 114 / Sevap El Amal s. 87 / Keşf El Yakin s. 67 / El Mezar El Kebir s. 109

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 226

3              Şeyh Saduk Emali de s. 386 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 226 c. 4 s. 66 – 88 c. 7 s. 3

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 228


Zahit şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılında yaptığımız sohbette şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin dört yüz elli beşinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Amr El Cabi’den, Ebu Muhammed Abdullah bin Muhammed bin Said bin Ziyad’ın kitabından Ahmet bin İsa bin Hasan El Cermi’den, Nasır bin Hammad’tan, Amr bin Şimir’den, Cabir El Cafi’den, Cafer bin Muhammed bin Ali’den, Cabir bin Abdullah El Ensari’nin Resulullah’tan (s.a.a) şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Bir gün Cebrail (a.s) benim huzuruma inip şöyle arz etti: Yüce Allah (c.c.) ashabının İmam Ali’nin (a.s) faziletinden haberdar olması için huzurlarında İmam Ali’nin (a.s) üstünlüğünü açıklayan bir hutbe irat etmeni emrediyor. Bütün meleklerine de zikredeceğimiz sözleri dinlemelerini emredecektir. Ey Muhammed, yüce Allah (c.c.) sana itaat edeni cennetle müjdelemekte ve sana muhalefet edeni cehennemle uyarmaktadır. Bu haberden sonra peygamber namazın cemaatle kılınması için toplanma emri verdi. Namaz kılındıktan sonra Resulullah (s.a.a) minbere çıkıp şöyle buyurdu: Kovulmuş şeytanın şerrinden yüce Allaha sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla. Ey insanlar uyarıcı ve müjdeleyici, ümmi peygamber benim. Ben sizlere yüce Allah’ın (c.c.) bana durumunu açıkladığı, kanı kanımdan, canı canımdan, eti etimden, benim ilmime vakıf, yüce Allah’ın (c.c.) ümmetimin arasından seçtiği, seçkin ve veli kıldığı, benden sonra yarattığı, beni risaleyle onun tebliğle faziletli kılınan, benim ilim şehri onunda şehrin kapısı sayan ve onun hükümlerin alındığı, ilim hazinesi addedilen vasilikle özdeş kılınan, durumu açıklanan muhalefetinden sakındırılan, tabilerine müjde verilen, itaati emredilen ve tabilerinin günahlarının bağışlandığı bir şahsiyetten sizlere haber vereceğim. Yüce Allah (c.c.) onun hakkında şöyle buyurmakta: Ona muhalefet eden bana muhalefet etmiş, onu veli edinen beni veli edinmiş, ona düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş, onun muhalifi olan bana muhalif olmuş, ona asilikte bulunan bana asilik etmiş, ona zarar veren bana zarar vermiş, ona buğz eden bana buğz etmiş, onu seven beni sevmiş, onu arzu eden beni arzu etmiş, onu hedef alan beni hedef almış, ona yardım edende bana yardım etmiştir. Ey insanlar, benim sözlerimi dinleyip iyi belleyiniz. Zira yüce Allah’ın (c.c.) azabından en çok çekinen banim. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Her kişinin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü ki kendisi ile o kötülük arasında uzun bir mesafe olmasını diler, hazır bulacağı günü bir düşünün. Kullarına karşı şefkatli olan Allah (c.c.) size kendinden çekinmenizi emreder.5Daha sonra Resulullah (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: Ey insanlar, bu Müminlerin Mevla’sı yüce Allah’ın (c.c.) insanlar üzerindeki hücceti, kâfirlere karsı mücadele edendir. Ey yüce Rabbim, ben emrini tebliğ ettim. Onlar senin kulların sen onları ıslah etmeğe kadirsin. Ey merhametlilerin en merhametlisi, onları rahmetinle ıslah eyle ve cümlemizi bağışla. Resulullah (s.a.a) bu sözlerden sonra minberden indi. Hz. Cebrail’de (a.s) yanına gelip şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) yüce Rabbin sana selam eder ve yaptığın tebliğden dolayı seni kutlar senin tebliğ görevini yaptığını, ümmetine nasihat ettiğini müminleri sevindirip kâfirleri üzdüğünü bildirir. Ey Muhammed, senin amca oğlun imtihan edilmekte insanlarda onunla imtihana tabi tutulmaktadır. Ey Muhammed (s.a.a),


5              Ali İmran suresi:30


bütün vakitlerinde şöyle buyur: Alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c.) hamdü senalar olsun, çok yakında zalimler nasıl bir duruma düşeceklerini göreceklerdir.1

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den hicretin beş yüz onuncu yılı Şaban ayında müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Seyid El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Ebi Muhammed bin Hasan’dan, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Hasan bin Sait’ten, Muhammed bin Umeyra’dan, Küleyb bin Muaviye Saydavi’den, Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İnsanlar sizlerle konuştuğu zaman onlara yüce Allah’ın (c.c.) yürümeyi emrettiği yoldan yürüdük ve yüce Allah’ın (c.c.) bizler için seçtiğini seçtik demekten sizleri alıkoyan nedir. Hiç kuşkusuz yüce Allah (c.c.) Muhammed Mustafa’yı (s.a.a) peygamber bizleri de onun Ehlibeyti olarak seçti, bizler de yüce Allah’ın (c.c.) seçtiğine tutunanlardanız.2

Şeyh Ali bin Tusi bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda yapılan sohbette Said El Valit’ten, Muhammed bin Muhammed Numan El Harisi’den, Ebu Hasan Ali bin Muhammed El Kâtip’ten, Hasan bin Ali El Zafarani’den, İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Ebu Cafer Saide’den, Yahya bin Abdul Hamit El Cemani’den, Kays bin Rabi’den, Sad bin Zarif ’ten, Esbağ bin Nebati’den, Ebu Eyüp El Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’a (s.a.a) ahirette başında toplanılacak havuz soruldu. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Bana havuzu soruyorsanız sizlere havuz hakkında şöyle bilgi vereyim: Yüce Allah (c.c.) o havuzla bana keremde bulunup benden önce gelen peygamberlere üstün kılmıştır. O havuzun uzunluğu İyla ile sana kentleri arasında ki mesafededir. Havuzun içinde göklerde bulunan yıldızlar sayısınca tabaklar vardır. Havuzun içine rengi sütten daha beyaz tadı baldan daha tatlı su pınarları dökülmekte içindeki çakıllar zümrüt ve yakut, kumu ise misk ve zaferan’dır. Yüce Allah (c.c.) ümmetimden havuz başında toplanacak kişilerin ancak benden sonra temiz kalpli ihlaslı vasiye tabi olanlar olacağına hüküm vermiştir. Onlar öyle kimselerdir ki sorumluluklarını memnuniyetle yerine getirir ve mallarını helal yollardan kazanır. İmamın tabilerinden olmayanlar o havuzdan kişinin hastalıklı deveden uzaklaştığı gibi uzaklaşacak oradan su içen

ise asla susamayacaktır.3

Fakih Şeyh, Ebu Necim Muhammed bin Abdul Vehab bin İsa ile hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında Rey şehri Zemeheran yolunda yaptığımız sohbette silsile yoluyla Ebu Said Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin’den, Bağdat’tan yanımıza misafirimiz olan Kadı Şerif Ebu Abdullah El Hüseyin bin Hasan El Hüseyni El Carcani’den, Şerif Ebu Muhammed El Hasan bin Ahmet El Muhammedi’den, Ahmet bin Muhammed bin Abbas El Cevheri’den, Ahmet bin Ziyad El Hemadani’den şöyle rivayet edilmiştir: Medine şehrinde yedi sekiz yaşlarında bir çocuğun şöyle bir şiir okuduğunu duydum:


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 118 / Müfid’in Emalisi s. 76-346

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s.231

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 232


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bizler havuza gidenlerin öncüleriyiz Engelleriz Hakketmeyenleri hakkedenler ise saadete erer

Kurtulan ancak bizimle kurtulur Bizleri sevenler asla ziyana uğramaz Bizleri mutlu edenler mutlu olacak Bizlere kötülük edenlerin aslı şüpheli Bizim hakkımızı gasp edenlerin ise Hesabı kıyamet günü görülecektir

 

Çocuğa dedim ki: Bu beyitler kime aittir? Sahibine diye, cevap verdi. dedim ki sen kimsin? Alevi Fatımi’yim benden uzaklaş, diye cevap verdi.4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


4              Bihar c. 46 s. 92 / Ebu Talib’in menakıp kitabı c. 3 s. 294


 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazan’dan, şeyh Reis Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den, Şeyh El Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed’ten, Muhammed bin Yakup’tan, Ali bin İbrahim bin Haşim’den,babasından, Muhammed bin İsa’dan, Yunus bin Abdurrahman’dan, Amr bin Şimir’den, Cabir’den(r.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Bir gün hac ibadetlerimizi tamamladıktan sonra İmam Bakır’ın (a.s) huzuruna bir grup dostumuzla birlikte vardık onunla vedalaştık ve bizlere nasihat etmesini istedik. İmam şöyle buyurdu: Aranızda güçlü olan zayıf olanlara, zengin olan fakirlere yardımda bulunsun. Birbirinize kendi nefsinize nasihatte bulunduğunuz gibi nasihat edin ve sırlarımıza sahip çıkın. İnsanlara bizlerin söylemediği şeyi bizler söylemişiz gibi nakletmeyin. Bizlerin durumuna ve bizlerden gelen rivayetlere bakınız eğer bizlerden nakledilenler Kur’an’a uyuyorsa onula amel edin yok eğer uymuyorsa reddedin, eğer nakledilenler hakkında şüpheye düşerseniz hüküm vermekte acele etmeyip hükümleri bizlere sorunuz bizlere açıklandığı gibi bizler de sizlere anlamadığınız konuları açıklayalım. Sizlere bulunduğumuz tavsiyelere uyar ve herhangi biriniz İmam’ı zaman zuhur etmeden ölürse Allah (c.c.) katında şehit sayılacak kim de İmam’ın zuhuruna şahit olur onu safında cihat ederken katledilirse iki şehit sevabına nail olacak kim de safında savaşırken düşman askerinden bir muhalifi öldürürse iki şehit sevabını kazanacaktır.1

Babam Ebu Kasım’ın hattıyla şöyle bir rivayetin Ebu Muhammed Abdullah bin Adiy’den Yakup Sufi’den, bin Abdurrahman El Ensari’den, El Ameş Süleyman’dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün müminlerin emiri halife Cafer El Mansur Taraya şehrine gelince bana yanına gitmem için bir haberci yolladı. Haberci geceleyin yanıma gelip müminlerin emirinin davetine icabet et, dedi. Kendi içimden dedim ki halifenin beni yanına çağırmasının sebebi İmam Ali’nin (a.s) fazileti hakkında bilgi edinmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Ancak ona doğruları söylersem muhtemelen beni öldürecekti bundan dolayı vasiyetimi yazdım daha sonra kefenimi giydim ve evden halifenin yanına varmak için çıktım. Halifenin yanına varınca kendisine Allah’ın (c.c.) selamı üzerine olsun dedim Aleyküm selam seni buraya getiren nedir, dedi. Dedim ki: Ey müminlerin emiri, sizin elçiniz yanıma geceleyin geldibeni huzurunuza çağırdığınızı söyledi, bende kendi içimden


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 237


müminlerin emiri muhtemelen İmam Ali’nin (a.s) fazileti hakkında bilgi isteyecek eğer kendisine doğruları anlatırsan beni katledecek, diye düşündüm bundan dolayı vasiyetimi yazıp kefenimi giyerek huzurunuza geldim, dedim. Ebu Cafer Mansur yan tarafına yaslanmıştı bu sözlerimi işittikten sonra doğruldu ve şöyle söyledi: Yüce Allah’tan (c.c.) gayrı güç ve kudret sahibi yoktur, ey Süleyman, İmam Ali’nin (a.s) hakkında kaç tane fazilet biliyorsun? Çok biliyorum ya emir, diye cevap verdim. Dedi ki sana İmam hakkında hayatında duymadığın iki hadis anlatacağım. Anlat ya emir dedim. Halife şöyle anlattı: Günün birinde Mervanoğulları’ndan kaçıyordum o zamanlarda üzerimde eski bir elbise vardı ve insanlara İmam Ali’nin (a.s) sevgisi vesile edinerek yaklaşıyordum. İnsanlarda İmam Ali’ye (a.s) duydukları sevgi ve hürmet dolasıyla bana ikramlarda bulunuyordu. Bir gün akşam namazının kılındığı bir mescidin yanından geçtim kendi içimden mescide geçip namaz kılsam sonrada cemaatten yemek istesem, diye düşündüm. Mescide geçtim namazımı kıldım o anda mescide iki çocuk geçti, mescidin imamı onlara sizler ve adını taşıdığınız kişilere selam olsun, dedi. Yanımda oturan genç birine, bu iki çocuk şeyhin neyi gelir, diye sordum. Şeyhin torunları olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: Medine’de İmam Ali’yi (a.s) bu şeyh kadar seven yoktur bundan dolayı çocuklarına İmam Ali’nin (a.s) çocukları olan Hasan ve Hüseyin (a.s) isimlerini taktı. Bu sözleri işittikten sonra ayağa kalktım ve ey şeyh, sana çok hoşnut olacağın bir hadis anlatayım mı, diye sordum. Dedi ki eğer beni mutlu edersen bende seni mutlu ederim. Dedim ki babam dedemden silsile yoluyla ibni Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda bir gurupla otururken kızı Fatıma (a.s) ağlamaklı bir şekilde yanına geldi. Resulullah (s.a.a) kendisine niye ağlıyorsun, diye sordu. Fatıma (a.s) ya Resulullah (s.a.a) dün Hasan ile Hüseyin (a.s) kayboldu ve nerede olduklarını geceyi nerede geçirdiklerini bilemiyorum, diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) ağlama ey Fatıma (a.s) zira onları yüce Allah (c.c.) koruyacaktır, diye buyurup ellerini açarak şöyle dua etti: Ey yüce Rabbim, eğer onlar kara veya denizdeyse onları koru ve esen kıl. Resulullah’ın (s.a.a) bu duasından sonra Hz. Cebrail Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle buyuru: Ey Allah’ın Resulü (a.s), üzülme zira Hasan ve Hüseyin (a.s) Neccar oğullarının hurma bahçesindedir ve yüce Allah (c.c.) onları koruyacak bir meleği görevlendirdi o melek bir kanadını onların altına diğerini de gölge etmek için üzerlerine gerdi. Peygamber ashabıyla beraber hurmalık bahçesine gitti Hasan ve Hüseyin’in (a.s) kucak kucağa o meleğin kanadı üzerine yattığını, meleğin diğer kanadının üzerlerine gölge ettiğini gördü. Resulullah (s.a.a) onlara yaklaşıp ikisini bağrına bastı ağladı ve ikisini omuzlarında taşıyarak hurma bahçesinden çıktı. Yanında bulunan Ebu Bekir ya Resulullah (s.a.a) onlardan birini bana ver ben senin yerine taşıyayım, dedi. Resulullah (s.a.a) ya Ebu Bekir onları taşıyan insanların en üstünü taşınanlarda taşınanların en üstünü babaları da onlardan daha üstündür, diye buyurdu. Daha sonra Ömer’de Ebu Bekir gibi onların birini Resulullah’ın (s.a.a) yerine taşımak istedi. Resulullah (s.a.a) Ebu Bekir’e söylediklerinin aynısını Ömer’e de söyledi. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki onlar yüce Allah’ın (c.c.) sizlere değer kattığı gibi sizlere değer katar. Resulullah (s.a.a) mescide ulaşınca Bilal’e (r.a) insanları buraya davet et, diye buyurdu. İnsanlar mescitte toplanınca Resulullah (s.a.a) minbere çıkıp şöyle buyurdu: Ey insanlar! Sizlere en


faziletli ve üstün dede ve nineye sahip olanları tanıtayım mı? Hepsi bir ağızdan tanıt ya Resulullah (s.a.a), diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) öyleyse Hasan ve Hüseyin’i (a.s) iyi tanıyın onların dedesi yüce Allah’ın (c.c.) Resulü, nineleri cennet kadınlarının en üstünü Huvaylid’in kızı Hatice El Kübra’dır. Ey insanlar, sizlere annesi ve babası en üstün olanların kim olduklarını bildireyim mi? Halk, bildir ya Resulullah, diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) öyleyse Hasan ve Hüseyin’i (a.s) iyi tanıyınız zira onların babaları genç yaşta Allah (c.c.) ve Resulünün sevgisiyle büyümüş yüce Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.a) sevdiği kişidir, anneleri Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) ise bütün kadınların en üstünüdür. Ey İnsanlar sizlere en faziletli amca ve halaya sahip olanın kim olduklarını haber vereyim mi? Evet ya Resulullah (s.a.a) dediler. Öyleyse Hasan ve Hüseyin’i (a.s) iyi tanıyın zira onların amcası cennette iki kanada sahip olan Cafer Tayyar (r.a) halaları ise Hani bint Ebi Talip’tir. Ey insanlar, sizlere en üstün dayı ve teyzeye sahip olanların kim olduklarını bildireyim mi? Bildir ya Resulullah (s.a.a) dediler. Buyurdu ki onlar Hasan ve Hüseyin’dir (a.s) zira onların dayısı Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı Kasım teyzeleri ise Resulullah’ın (s.a.a) kızı Zeynep’tir. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey yüce Allah, İmam Hasan, İmam Hüseyin (a.s) dedeleri nineleri, babaları anneleri, amcaları halaları dayıları ve teyzelerinin cennette olduklarını bilen sensin. Ey yüce Mevlam, onları sevenlerin cennette, buğz edenlerin ise cehennemde olduklarını bilen ve takdir eden sensin. Bu rivayeti anlattıktan sonra şeyh bana sen kimsin, diye sordu. Iraklıyım dedim. Araplardan mı kölelerden misin? diye sordu. Araplardanım dedim. Sen insanlara bunun gibi hadisler anlatıp kendini nasıl koruyorsun, dedi. Daha sonra bana yeni bir elbise ile bir binek hayvanı hediye etti. O binek hayvanını o zamanlarda üç yüz dinara sattım. Daha sonra şeyh bana bu rivayetle kendisini mutlu ettiğimi söyledi ve bir talebi olduğunu, izah etti. Dedim ki hacetin nedir? Burada iki dostumuz var bunlardan biri müezzin, diğeri de imam, müezzin olan kişi çocukluğundan beri İmam Ali (a.s) buğz eder, imam olan ise çocukluğundan beri İmam Ali’ye (a.s) karşı sevgi besler, senden imamla konuşmanı istiyorum, diye buyurdu. Bana evini göster dedim evi tarif etti. Evin kapısına gidip kapıyı çaldım, karşıma genç biri çıktı. Ve bana giymiş olduğun elbiseyi ile binmiş olduğun bineği tanıdım. Allah’a (c.c.) ant olsun ki şeyh bunları ancak İmam Ali’yi (a.s) sevmenden dolayı vermiştir. Bana İmam Ali’nin (a.s) faziletlerinden bahset, diye buyurdu. Kendisine şöyle bir rivayet naklettim: Babam dedemden, oda Abdullah bin Abbas’tan şöyle nakletmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzurundayken kızı Fatıma (a.s) ağlayarakResulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya (a.s) seni ağlamana sebep olan nedir, diye sordu. Fatıma (a.s) ya Resulullah (s.a.a) Kureyş kadınları beni fakir biriyle evlendirdiğin bahanesiyle alaya almaktalar. Resulullah (s.a.a) Ey Fatıma (a.s) Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah (c.c.) senin evliliğine karar vermeden ben seni evlendirmedin. Buna Cebrail ve Mikail’de (a.s) şahitlik etmişlerdir. Yüce Allah (c.c.) arşı alanın üzerinden bakarak kulları arasından beni peygamber olarak seçti. Daha sonra bir daha arşı alanın üzerinden baktı ve insanlar arasından İmam Ali’yi (a.s) vasi ve varisim olarak seçti. Ali (a.s) insanların en cesuru en alimi insanlar arasında en adil halk arasında mal paylaşımını en iyi yapandır. İmam Hasan ve Hüseyin (a.s) ise cennet gençlerinin efendileri, yüce Allah (c.c.) katındaki faziletleri dolayısıyla Musa’nın (a.s)


Tevrat’ında isimleri Şabir ve Şubeyr (a.s) olarak geçmektedir. Ey Fatıma (a.s) üzülüp ağlama, zira ben mal sahibi olursam Ali’de (a.s) mal sahibi olacaktır. Ey Fatıma (a.s) benimle beraber birini sevmek istersen Ali bin Ebi Talib’i (a.s) sev. Ey Fatıma (a.s) kıyamet günü hamd sancağı elimde olacak insanlar da benim sancağım altında toplanacak, Allah (c.c.) katındaki kerameti dolayısıyla o sancağı İmam Ali’ye (a.s) vereceğim. Ey Fatıma (a.s), Ali (a.s) cennet kapılarını açmam konusunda bana yardımcı olacaktır. Ey Fatıma (a.s) kıyamet günü Ali (a.s) ve tabileri kurtuluşa erenlerdir. Bu hadisi mescit imamına anlattıktan sonra bana kim olduğumu sordu. Irak ehlindenim dedim. Arap mı kölemisin diye sordu. Hayır, Arab’ım dedim. Bunun gibi hadisleri anlatan biri bu halde mi olmalı, diyerek bana yeni elbise giydirip otuz adet elbise ile on bin dirhem hediye etti ve şöyle buyurdu: Benim gönlümü ferah kıldın, ancak benim senden bir talebim var. Hacetin nedir, dedim. Yarın falanca mescide veya Mervan oğullarının mescidine git senin yanına İmam Ali’den (a.s) nefret eden biri gelecek onunla görüş, dedi. O gece benim için epeyce uzun geçmişti sabah olunca tarif ettiği mescide gittim, namaz kılarken, yanımda namaz kılan bir gencin emamesi başından düştü, kendisine baktım başının domuz şeklinde olduğunu gördüm bundan dolayı namazımda neler okuduğumu bilmez oldum. Genç mescitten ayrılmaya yeltenince kendisine vay haline seni bu duruma sokan nedir, diye sordum. Bana sen benim kardeşimin dostu olamayasın, diye cevap verdi. Kendisine evet, dedim. Elimden tuttu ve şiddetli bir şekilde ağlayarak mescitten çıkardı ve evine kadar aldı. Daha sonra bu evi görüyor musun, dedi. Evet, dedim. Dedi ki: ben zamanında müezzindim ve İmam Ali’ye (a.s) günde bin defa bir diğer rivayete göre yüz defa lanet okurdum. Günlerden bir gün ona on bin defa (diğer bir rivayette bin defa) lanet okudum ve mescitten çıktım evime geldim ve şu mekânda yatıp uyudum. Rüyamda peygamberin ashabını ve iki torunu İmam Hasan ve Hüseyin’i (a.s) yanına alarak yanıma geldiklerini ve sağında İmam Hasan (a.s) solunda İmam Hüseyin (a.s) ayakta ve etrafında ashabı olmak üzere oturdular. İmam Hasan’ın (a.s) elinde bardak İmam Hüseyin’in (a.s) elinde ise ibrik insanlara su veriyorlardı. Bir ara Resulullah (s.a.a) İmam Hasan’a (a.s) seslenerek kendisine su ikram etmesini istedi. İmam Hasan (a.s) elindeki bardağı İmam Hüseyin’e (a.s) uzattı ve doldur, diye buyurdu. İmam ibrikten bardağa su döktü ve peygambere uzattı. Resulullah (s.a.a) bardağı aldı suyu içti ve ashabıma da ikram et, diye buyurdu. İmam hepsine su ikramında bulundu. Daha sonra peygamber şu kerevetin üzerinde yatana da bir bardak su ver, diye buyurdu. O anda Hasan ve Hüseyin’in (a.s) ağladığını gördüm. Resulullah (s.a.a) ağlamanıza sebep olan nedir, diye sordu. Onlar ya Resulullah (s.a.a) her gün babamıza bin defa lanet okuyan ve bugün on bin defa lanet okuyan birine nasıl ikramda bulunalım, diye buyurdular. Bu sözlerden sonra peygamber öfheli bir şekilde ayağa kalktı ve yanıma geldi ve şöyle buyurdu: İmam Ali’nin (a.s) bana olan menzilini bilerek ona lanet mi okuyorsun, diye buyurdu ve daha sonra bana vurdu, Allah (c.c.) senin yaradılışını değiştirsin diye, bedduada bulundu. Uykudan uyanınca başım ve yüzüm bu şekli almıştı. Daha sonra Cafer bana Ey Süleyman bu iki hadisi hiç duydun mu, diye sordu. Hayır, Ey Müminlerin emiri diye cevap verdim. Daha sonra bana eman verirmisin, dedim. Sana eman veriyorum dedi. İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) katili için ne dersin ya emir, diye sordum. Cehennemdedir, ya


Süleyman, dedi. Öyleyse onların evlatlarının katli için ne dersiniz, dedim. Cafer El Mansur bir süre sustuktan sonra Ey Süleyman mülk ve taht söz konusu olunca mukaddesatın bir değeri olmaz, git ve İmam Ali’nin (a.s) faziletlerini istediğin kadar anlat, diye cevap verdi.

Muhammed bin Kasım bu hadisle ilgi şöyle söylemiştir: Ben bu rivayeti duydum ve farklı senet ve sözlerle naklettim. Bu eserde ise bu sırayla naklettim. Başka kaynaklarda hadisin sözleri birbirine karışmıştı. Yine de en iyisini yüce Allah (c.c.) bilir.

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’yle hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den, şeyh Müfid Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, Cafer bin Muhammed bin Mesut’tan, Babası Ebu Nasır Muhammed bin Mesut El Ayyaşi’den, Kasım bin Muhammed’ten, Muhammed bin İsmail’den, Ali bin Salih’ten, Süfyan El Hariri’den, Abdul Mümin El Ensari’den, babasından, Enes bin Malik’e şöyle sorduğu rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) nezdinde en değerli kişi kimdi? Ashabı arasında hiç kimseye İmam Ali’ye (a.s) verdiği değeri vermiyordu. Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) gece yanına gelmesi için haber veriyor geldiğinde ise sabaha kadar onunla sohbet ediyordu. Allah Resulü (s.a.a) vefat edinceye kadar bu ilgiyi İmam Ali’ye (a.s) göstermiştir. Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu İşittim: Ey Enes Ali’yi (a.s) sever misin? Evet ya Resulullah (s.a.a) senin onu sevmenden dolayı bende onu severim. Resulullah (s.a.a) şunu çok iyi bil Ey Enes, onu seversen yüce Allah’ta (c.c.) seni sever ona buğz edersen yüce Allah’ta (c.c.) sana buğz eder ve cehennemine sokar.1

Zahit şeyh Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hasan El Hüseyin’i El Cuni ile hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Şevval ayında yaptığımız sohbette Seyit Zahit Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali bin Dai El Hüseyni’den, Seyit El Celil Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni den El Hakim Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah El Hafız’dan, Ahmet bin Muhammed bin Sırri bin Yahya Temimi’den, Münzir bin Muhammed El Lahmi’den, babasından amcası da babasından, Eban bin Tağlep’ten Ebi İshak’tan Zeyd bin Erkam’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün ben İmam Ali (a.s) İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) beraber oturuyorduk. Resulullah (s.a.a) torunlarını kast ederek bizlere şöyle buyurdu: Ben onlara savaş açanlara savaşım onlara esenlik içinde olanlara ise esenliğimdir.2

Fakih şeyh Ebu El Hasan bin Ebi Cafer Tusi’den bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda yapılan sohbette babasından, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Muzaffer bin Muhammed’ten, Ebu Bekir bin Muhammed bin Ahmet bin Ebi Selc’ten, Ahmet bin Muhammed bin Musa El Haşimi’den, Muhammed bin Abdullah Razi’den, babasından, dedesinden,Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) varlıkları yarattığı zaman


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 237

2              Bihar c. 37 s. 82 – 43 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 345


seni onlara hüccet kıldı. Onlar henüz heykellerindeydi, yüce Allah (c.c.) onlara ben sizin ilahınız değil miyim, diye sordu. Evet diye cevap verdiler. Muhammed (s.a.a) benim Resulümdür, diye buyurdu. Kabul ettik, dediler. Ali (a.s) ise Müminlerin Emiridir, diye buyurdu. Kendilerinden söz alınan yaratıkların çoğu kibirlenerek inatla velayeti kabul etmedi. Kabul edenler çok azdı. İşte onlar ashabı yemindir (hesap kitaplarını sağ elle alacak olanlardı).3

Önderliği zühdü ve ilmiyle meşhur, Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’in telif etmiş olduğu kitaptan hicretin beş yüz onuncu yılında not ettiğim ve babası Ebi Kasım’la Rey şehrinde yaptığımız sohbette Muhammed bin Yahya’dan, Ahmet bin Muhammed’ten, Muhammed bin Abdul Hamit El Attar El Küfi’den, Mansur bin Yunus’tan, Büşeyr Dehhan’dan, Kâmil Tamar’dan, İmam Bakır’ın (a.s) kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kurtuluşa eren Müminlerin kim olduklarını biliyor musun? Sen daha iyi bilirsin Ey Mevlam, dedim. Buyurdu ki: Müslümanlar kurtuluşa ermişlerdir zira onlar pak olanlardır. Müminler ise garip olanlardır. Ne mutlu o garip olanlara.4

 

 

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette Said El Valid Ebu Cafer’den, şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed’ten, Muzaffer bin Muhammed Belhi’den, Muhammed bin Cerir’den, İsa’dan Muhavval bin İbrahim’den, Abdurrahman bin Esvet’ten, Muhammed bin Abdullah’tan Amr bin Ali’den Ebi Cafer’den babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) bana bir ahitte bulundu. Ey Rabbim, bana bunu açıklarmısın, dedim. İyi anla, diye buyurdu. Dinliyorum Ey Rabbim, dedim. Şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) kuşkusuz ki Ali (a.s) senden sonra hidayetin sancağı dostlarımın İmam’ı ve bana itaat edenlerin nurudur. Müminleri sorumlu kıldığım söz odur. Onu sevenin beni sevdiğini, ona buğz edenin ise bana buğz etmiş olduğunu kendisine müjdele.5

El Valid Ebu Kasım Ali bin Muhammed bin Ali El Fakih ve Ammar bin Yasir’den, oğlu Ebu kasım Ammar’dan, Zahit şeyh İbrahim Nasır El Cercani’den, Seyit Zahit Muhammed bin Hamza El Hüseyni El Meraşi’den, şeyh Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali bin Babaveyh’ten, Küfe mescidine yakınlarında sakin olan Ebu El Hasan Ali bin İsa’dan, Dubel El Huzai’nin yiyeni İsmail bin Ali bin Razin’den, babasından, Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), babası Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babası Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Birgün Resulullah (s.a.a) şu mübarek ayeti okudu: Ateş ehli ile cennet ehli asla aynı derecede olamazlar. Cennet ehli kurtuluşa erenlerdir.6 Daha


3              Bihar c. 67 s. 127 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 237 / Bihar c. 26 s. 272 c. 24 s. 2

4              Tefsiri Burhan c. 3 s. 107

5                          Şeyhin Emalisi c. 1 s. 251 / Saduk’un Emalisi s. 386 / Şeyh Müntecebeddin Erbaini s. 58 / Ebu Naim Hilyeti Evliya c. 1 s. 66 / Hafız Ebu Bekir Bağdat Tarihi c. 14 s. 98 c. 4 s. 21 c. 6 s. 8

6              Haşır suresi: 20


sonrada şöyle buyurdu: Cennetin ehli bana itaat eden ve benden sonra İmam Ali’ye (a.s) tabi olup velayetini kabul edenlerdir. Ateş ehli ise velayeti ret eden ahdi bozan ve benden sonra İmam Ali’ye (a.s) karşı savaşanlardır.1

Şeyh Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda yapılan sohbette babasından, Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin Mehdi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said bin Ukde’den, Yahya bin Zekeriya bin Şeyban El Kindi’den, İbrahim bin Hakem bin Zahir’den, babasından, Mansur bin Müslim bin Sabur’dan, Abdullah bin Ata’dan, Abdullah bin Büreyda’dan ve babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ali bin Ebi Talib (a.s) her mümin erkek ve kadının Mevlası ve benden sonra hepinizin velisidir.2

Aynı kaynakta Ebi Abbas bin Sait bin Ukde El Hafız’dan, Hasan bin Utbe El Kindi’den, Muhammed bin Abdullah’tan, Ebu Ubeyde’den, Muhammed bin Ammar bin Yasir’den (r.a),Resulullah’tan (s.a.a) şöyle işittiğini nakletmiştir: Bana iman edip beni tasdik edene İmam Ali’nin (a.s) velayetini vasiyet ediyorum. Onu veli edinen bani veli edinmiş beni veli edinen ise yüce Allah’ı (c.c.) veli edinmiştir. Onu seven, beni sevmiş beni seven de yüce Allah’ı (c.c.) sevmiştir. Ona buğz eden, bana buğz etmiş bana buğz eden ise kuşkusuz ki yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir.3

Liderliği veZühdüyle meşhur şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’in eserinden hicretin beş yüz onuncu yılında babası Ebu kasımla yaptığımız sohbette Amcası Ebu Cafer Muhammed bin Hasan’dan, Babası Hasan bin Hasan’dan, amcası şeyh Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Muhammed bin Ali Macilaveyh’ten, Muhammed bin Yahya El Attar’dan, Ahmet bin Muhammed’ten, Muhammed bin Hüseyin’den, Nefer bin Süveyd’ten, Halit bin Met’ten Kandi’den, Cabir’den, Ebu Cafer’den (a.s), babalarından (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Adamın biri bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi ve ya Resulullah (s.a.a) La İlahe İllallah (c.c.) diyen herkes mümin midir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Bizim asıl muhalefetimiz Yahudi ve Nasranileredir. Ancak sizlerde beni sevmeden asla cennete geçemeyeceksiniz. Beni sevip İmam Ali’ye (a.s) buğz eden kişi yalan söylemiştir.4

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi ile hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Tusi’nin babasından, Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed Mehdi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait bin Ukde’den, Hasan bin Ali bin Affan’dan, bin Atiye’den, Suad Abdullah bin Ata’dan, Abdullah bin Büreyda’dan ve babasından şöyle rivayet edilmiştir: Allah Resulü (s.a.a) bir gün İmam Ali (a.s) ve Halit bin Velid’i ayrı bir şekilde göreve gönderdi. Verilen vazifeye gitmeden önce gidecek olanların hepsini bir araya topladı ve şöyle buyurdu: Eğer bir araya


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 374

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 253

3              Bihar c. 39 s. 281 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 254

4              Saduk’un Emalisi c. 1 s. 222


gelirseniz Ali’ye (a.s) tabi olun. Daha sonra her birimiz farklı bir yöne gitti. İmam Ali’de (a.s) bizlerden uzak bir yöne yol aldı ve başarılı bir operasyon sonucunda ganimetler elde etti. Bu ganimetleri bölüşüp kendi payına bir cariye ekledi. Daha sonra Büreyde şöyle devam etti: Ben İmam Ali’ye (a.s) en çok buğz edenlerdendim. Halit bin Velid de bunu çok iyi biliyordu. Adamlardan biri Halit’in yanına gelip İmam Ali’nin (a.s) ganimetten kendi payına bir cariye eklediği haberini verdi. Bu haberi alan Halit tepki göstererek bu nasıl olur, dedi. Daha sonra birçok kişi Halit’e aynı haberi getirdi. Halit beni yanına çağırıp şöyle söyledi: Ey Büreyde, İmam Ali’nin (a.s) ne yaptığını çok iyi bilmektesin bu mektubumu al ve Resulullah’a (s.a.a) ver ve olanları ona anlat. Ben mektubu aldım ve Resulullah’a (s.a.a) doğru yol aldım. Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna varınca mektubu verdim Allah Resulü (s.a.a) mektubu sol eliyle aldı. Yüce Allah’ın (c.c.) buyurduğu gibi Resulullah (s.a.a) ne okuma ne de yazma biliyordu. Ben Resulullah’la (s.a.a) konuştuğum zaman ona olan saygımdan dolayı huzurundan çıkıncaya kadar başımı eğerdim. Huzurunda başımı eğdiğim o anda kendi kendime kısık bir sesle konuşup İmam Ali’ye (a.s) sövdüm. Daha sonra başımı kaldırıp Resulullah’a (s.a.a) baktım Resulullah’ın (s.a.a) çok şiddetli bir şekilde öfhelendiğini gördüm, Resulullah’ı (s.a.a) ancak beni Kurayza ve Nadır gazvelerinde bu denli öfheli görmüştüm. Allah Resulü bana bakıp şöyle buyurdu: Ey Büreyde, İmam Ali (a.s) benden sonra sizlerin velisidir. Ona karşı kalbinde sevgi besle, ant olsun ki o ancak kendisine verilen emri yerine getiriyor. O gün Resulullah’ın (s.a.a) huzurundan ayrıldığım zaman İmam Ali (a.s) artık insanlar arasında en çok sevdiğim kişiydi. Abdullah bin Ata rivayetle ilgili şöyle söylemişlerdir: Ben bu rivayet konusunda Süveyd bin Gafle ile konuştum, bana şöyle söyledi: Abdullah bin Büreyde hadisin bir kısmını senden gizlemiştir. Zira Resulullah (s.a.a) kendisine benden sonra nifak edeceksin, diye buyurdu.

Zühdüyle meşhur, İmam Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hüseyin El Cevani ile beraber hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında evinde yaptığımız sohbette silsile yoluyla Ebu Ali Cami bin Ahmet Dehestani’den, hicretin beş yüz üçüncü yılı Rabi El Ahir ayında şeyh Ebu Hasan Ali bin Hüseyin bin Abbas’tan, şeyh Ebu İshak Ahmet bin İbrahim Selabi’den, Ebu Kasım Yakup bin Ahmet’ten, Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin Ukde bin Abbas’tan, Ebu Said Ubeyd bin Kesir El Amiri El Kufi’den, Küfe’de İsmail bin Musa El Fezari’den, Muhammed bin Fadıl’dan, Yezit bin Ebi Ziyat’tan, Mücahit’ten, İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Kıyamet gününde yüce Allah (c.c.) Resulullah (s.a.a) ve Cebrail’i diriltecek ve Sırat köprüsünde bekletecek. Sırat köprüsünden ancak İmam Ali’den (a.s) geçme izni olanlar geçebilecektir.5

Şeyh El Müfid Ebu Ali Hasan El Muhammed Tusi’yle bir önceki rivayette zikredilen tarih ve mekânda Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Mehdi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Yahya bin Zekeriya bin Şeyban’dan, Arta bin Habip’ten, Eyüp bin Vakit’ten, Yunus bin Habbab’tan, Ebi Hazım’dan, Ebu Hüreyra’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Kim Hasan ve Hüseyin’i (a.s) severse beni sevmiştir. Kim de onlara buğz ederse bana buğz etmiştir.6


5              Bihar c. 39 s. 208 / Deylemi İrşad El Kulüp kitabı c. 2 s. 257 c. 4 s. 1-9-18- c. 10 s. 26

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 256


Aynı kaynakta silsile yoluyla Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Muhammed bin Ahmet bin Hasan El Katvani’den, İbrahim bin Enes El Ensari’den, İbrahim bin Cafer’den, Abdullah bin Muhammed bin Selma’dan, Ebi Zübeyir’den, Cabir bin Abdullah’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün peygamberin huzurunda oturuyorduk, İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) meclise iştirak edince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: İşte kardeşim de sizlere iştirak etti, daha sonra Kâbe’ye döndü elini duvara vurdu ve şöyle buyurdu: Nefsim elinde olan yüce Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki kıyamet günü Ali (a.s) ve Şia’sı (tabileri) kurtuluşa erenlerdir. Daha sonra şöyle devam etti: Bana ilk iman eden yüce Allah’a (c.c.) verdiği ahde en iyi vefada bulunan, yüce Allah’ın (c.c.) emirlerini en iyi şekilde uygulayan, aranızda en adaletli hüküm veren, payları en iyi taksim eden ve yüce Allah (c.c.) katında en üstün özelliklere sahip olandır. Peygamber sözlerini bitirir bitirmez yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayeti nazil oldu: İman edip salih ameller işleyenler insanların en hayırlısıdır.1 Daha sonra şöyle ekledi: Bu ayettin nüzulünden sonra Resulullah’ın (s.a.a) ashabı İmam Ali (a.s) kendilerine katıldığı zaman işte insanların en hayırlısı geldi, diye söylemeye başladılar.2

Züht ve önderliği ile meşhur, şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılı Rabi El Evvel ayında yaptığımız müzakerede silsile yoluyla Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Muhammed bin Hasan Ali Tusi’den, hicretin dört yüz elli beşinci yılı Şaban ayında Necef şehri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Muzaffer bin Muhammed El Verrak’tan, Ebu Ali Muhammed bin Hemmam’dan, Ebu Said El Hasan bin Zekeriya El Basri’den, Amr bin Muhtar’dan, Ebu Muhammed El Bersi’den, Nadir bin Süveyd’ten, Abdullah bin Mesken’den, Ebu Basir’den, Ebi Cafer El Bakır’dan (a.s), babalarından (a.s) şöyle rivayet etmişlerdir: Resulullah (s.a.a) bir gün şöyle buyurmuştur: Ey Ali (a.s) bir gün Cehennem uçurumunun kenarında bekleyecek yanına sırat köprüsü uzanacak ve insanlara geçin, diye nida edilecek, sende cehenneme bu benim ve bu senin diye buyuracaksın. İmam ya Resulullah (s.a.a) safıma seçeceğim kişiler kimlerdir? Onlar senin Şia’ndır (tabilerin) nereye gidersen onlar seninle beraber olacaklardır, diye buyurdu.3

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin El Hüseyin bin Hasan Tusi ile hicretin on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız müzakerede silsile yoluyla Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Mehdi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Hasan bin Utbe El Kindi’den, Bekar bin Beşir’den, Hamza Zeyyat’tan, Ebu Abdullah bin Şerik’ten, Büşür bin Galip’ten, İmam Hüseyin bin Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Kim bizleri Allah (c.c.) rızası için severse aramıza katılır ve peygamberin selamlaştığı kullar arasına girer. Kim de bizleri dünyalık kazanımlar için severse, dünya hem iyi hem kötü insanları sığacak genişliktedir.4


1              Beyyine suresi: 7

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 257 c. 2 s. 104 c. 5 s. 23

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 93 / Müfid’in Emalisi s. 328

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 259


Zühdüyle meşhur Seyid Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hasan El Hüseyni El Cevani ile hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında evinde düzenlediğimiz ilim meclisinde Said Ebu Abdullah El Hüseyin bin Ali bin Dai El Hüseyni’den, Seyit Alim Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El Hüseyni’den, El Hakim Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah El Hafız’dan, Bağdat’ta Abdul Baki bin Nafi El Hafız’dan, Nişabur’da Hasan bin Muhammed El Ezheri’den, Muhammed bin Zekeriya bin Dinar’dan, Ebu Zeyd Yahya bin Kesir’den, babasından, Ebu Hüreyra’dan şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Fatıma’nın (a.s) Fatıma ismini almasının nedeni yüce Allah’ın (c.c.) onun sevenlerini ateşten azad etmesinden kaynaklanmaktadır.5

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi bir önceki hadiste zikredilen tarih ve mekânda silsile yoluyla Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Mehdi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Muhammed bin Cafer bin Medrar’dan, Muaviye bin Meysure bin Şerih’ten, Hakem bin Utbe ve Selma bin Kehil’den, beni Bedioğulları’ndan hayırlarla yad edilmiş Habip’ten, Zeyd bin Erkam’dan, şöyle rivayet etmişlerdir: Resulullah (s.a.a) Gadir Hum günü bizlere bir hutbe irat ederek şöyle buyurdu: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de Mevla’sıdır. Allah’ım (c.c.) onu dost edineni dost edin ve ona düşman olana düşman ol.6

Zahit şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’in evinde Rey şehrinde hicretin beş yüz onuncu yılı Rabi El Evvel ayında yaptığımız sohbette silsile yoluyla Fakih şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin dört yüz elli beşinci yılı Ramazan ayında müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız müzakerede şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Cafer bin Muhammed’ten, babasından, Sait bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Hasan bin Mahbup’tan, Ebi Hamza Somali’den, Ebu Cafer İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü yüce Allah’ın (c.c.) kulları şu dört şey onlara soruluncaya kadar yüce Allah’ın (c.c.) emanında olacaklardır. Bunlar: Ömrünü nerede harcadığından, bedenini nerde yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehlibeytin sevgisinden. Bu sözleri işiten cemaatten biri ayağa kalkarak ya Resulullah (s.a.a) sizleri sevenlerin alameti nedir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) mübarek elini İmam Ali’nin (a.s) başına koyarak bunu sevmektir, diye buyurdu.7

Aynı kaynakta Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Hasan Ali Ebu Halit El Meraği’den, Ebu Kasım bin Muhammed Dellal’den, İsmail bin Muhammed El Mezni’den, Osman bin Sait’ten Ali bin Garip’ten, Musa bin Kays El Hadrami’den, Selma bin Kehil’den, İyad bin İyat’tan, babasından şöyle rivayet edilmiştir: İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) Hz. Selman’ında (r.a) bulunduğu bir topluluğun yanına geldi. Hz. Selman (r.a) topluluğa şöyle buyurdu: Kalkın ve İmam Ali’nin (a.s) cüppesine tutunun Allah’a (c.c.) ant olsun ki peygamberin sırlarını sizlere kendisinden başka haber verecek yoktur.8


5              Bihar c. 68 s. 133 c. 3 hadis no: 33 c. 5 hadis no: 4

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 260 c. 2 hadis no: 132 c. 4 hadis no: 63

7              Şeyh Müfid’in Emalisi s. 353 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 124 s. 2 hadis no: 59 c. 4 hadis no: 49

8              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 124 / Müfid’in Emalisi s. 138 – 354 / Saduk’un Emalisi s. 440


Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, babasından, Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Mehdi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, El Hasan bin Ali bin Affan’dan, Abdullah’tan, Fatır’dan, Ebi İshak’tan, Amr Zimuru Sait bin Vahap’tan, Yezit bin Naki şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’nin (a.s) Müslümanlara mescit avlusunda şöyle buyurduğuna şahit olduk: Allah (c.c.) adına doğru söyleyin ve Gadir Hum günü aranızda Resulullah’ın (s.a.a) hakkımda buyurduğu emirleri duyanlar şahitlik etsinler. İmam’ı işitenler arasından on üç kişi ayağa kalktı ve Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğuna şahitlik ettiler: Ben müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim? Evet, ya Resulullah (s.a.a) diye cevap veriler. Peygamber İmam Ali’nin (a.s) elini tutup kaldırarak şöyle buyurdu: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır. Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost ve düşman olana düşman ol. Onu seveni sev ve ona buğz edene buğz et. Ona yardım edene sende yardımcı ol. Ona vefasızlık edeni sende ortada bırak. Daha sonra İbn-i İshak hadis sonunda bunların nasıl şeyhleri (önderleri) var, diye buyurdu.1

Önderliği ile meşhur, Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılı Rabi El Evvel ayında kendi evinde yapılan müzakerede silsile yoluyla şeyh Ebu Ali El Hasan Ebu Muhammed ve Ebu Abdullah Muhammed bin Şehriyar El Hazan’dan, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Muhammed Tusi’den, şeyh El Müfid Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ebu Hatim’den, Muhammed bin Fırat’tan, Hannan bin Sedir’den, Ebi Cafer Muhammed bin Ali El Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah (c.c.) bir kimsenin kalbinde İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisini sabit kılarsa hesap günü onun bir ayağı kayarsa dahi yüce Allah (c.c.) diğer ayağını sabit kılacaktır.2

Babam Ebu Kasım Ali bin Muhammed bin Ali El Fakih’ten, Ammar bin Yasir’den ve babası Ebu Kasım Sad bin Ammar’dan, İbrahim bin Nasır El Cercani’den, Seyit Zahit Muhammed bin Hamza El Hüseyni’den, Ebi Abdullah El Hüseyin bin Ali bin Babaveyh’ten, kardeşi Saduk Ebi Cafer bin Babaveyh’ten, Küfe mescidi mahalle sakinlerinden, Ebu El Hasan Ali bin İsa’dan Dubel El Huzai’nin yeğeni İsmail bin Zerin’den, Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), babası Ebi Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babası Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası Hüseyin bin Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) benden sonra zulme uğrayacak kişi sensin. Sana karşı savaşacak kimselerin vay haline ve senin safında muhaliflerine karşı savaşacaklara ne mutlu. Ey Ali (a.s) benim sözlerimle konuşan benden sonra benim kullandığım dili kullanan sensin, senin sözlerini reddedenlerin vay haline ve ne mutlu o senin sözlerini kabul edenlere. Ey Ali (a.s) benden sonra bu ümmetin önderi sensin onların İmamı ve benim ümmetimin idaresini verdiğim halifemsin. Senden ayrılan kıyamet günü benden ayrılacak seninle beraber


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 261 c. 3 hadis no: 30 c. 5 hadis no: 23 c. 10 hadis no: 14

2              Saduk’un Emalisi s. 467 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 132 c. 2 hadis no: 65


kalanlar ise kıyamet günü benimle kalacaklardır. Ey Ali (a.s) sen bana ilk iman edip beni tasdik eden ve bana ilk yardım edip bu davada düşmanlarıma karşı cihat edensin. İnsanlar cahiliye gafletinde şaşkın durumdayken sen benimle ilk namaz kılansın. Ey Ali (a.s), benimle beraber kıyametten sonra yeryüzünün üstünden çatlayacağı ve dirileceği ilk kişi sensin. Benimle sırat köprüsünden ilk geçecek kişi de sensin. Yüce Allah (c.c.) kendi izzeti adına sırat köprüsünden ancak senin ve evlatlarından İmam olanların velayetinden nasiplenen kişilerin geçeceğine yemin etmiştir. Havuzum başında benimle ilk buluşacak kendi tabilerine havuzdan su ikram edecek ve düşmanlarını uzaklaştıracak olan da sensin. Mahmut makamına oturduğum zaman bana eşlik edecek olan da sensin. Bize muhabbet duyanlara şefaat edecek yetmiş kısım olan hamd sancağını taşıyıp cennete ilk geçecek olan da sensin. O sancağın her bir kısmı güneş ve aydan daha geniştir. Kökleri senin evinde dalları da senin tabilerin ve muhiplerinin evlerinde olan cennetteki tuba ağacının sahibi de sensin.3

Büyük fakih, Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette silsile yoluyla fakih şeyh El Emin Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Şehriyar El Hazan’dan hicretin beş yüz on dördüncü yılında şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den hicretin dört yüz elli altıncı yılında Necef El Eşref şehrinde Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Mehdi’den hicretin dört yüz onuncu yılında Bağdat’ta Zerani yolunda bulunan evinde yapılan sohbette Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Said bin Abdurrahman bin Ukde El Hafız’dan Ahmet bin Muhammed bin Yahya El Cafi El Hazimi’den babasından Ziyad bin Hayşeme’den İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Allah Resulünün (s.a.a) bana verdiği sözlerden biri de, beni ancak mümin insanın seveceği ve ancak münafık kişinin nefret edeceği olmuştur.4

Büyük fakih, Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh Rey şehrinde Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette şey Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, şey Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan, Ebu Hasan Ali bin Halit El Meraği’den, Ebu Hasan Ali bin Abbas’tan, Cafer bin Muhammed bin Hüseyin’den Musa bin Ziyat’tan, Yahya bin Yula’dan Ebi Halit El Vasıti’den, Ebu Haşim El Culani’den, Zedan’nın Selman’dan, (r.a) şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: Ben daima İmam Ali’ye (a.s) muhabbet duyacağım, zira Resulullah’ın (s.a.a) kendi baldırına vurup şöyle buyurduğuna şahit oldum: Ey Ali (a.s) seni seven beni sevmiş beni seven yüce Allah’ı (c.c.) sevmiş, sana buğz eden bana buğz etmiş bana buğz eden de yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir.5

Zühdüyle meşhur Seyit Ebu Talib Yahya bin Muhammed bin Hasan El Cevani El Hüseyni’den, hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında evinde yaptığımız müzakerede Zahit Seyit’ten, Ebu İbrahim Cafer bin Muhammed El


3              Bihar c. 38 s. 140 / Saduk’un Uyun El Ahbar kitabı c. 2 s. 6 c. 7 hadis no:32

4              Şeyhin Emalisi c. 1 264 c. 2 hadis no: 51 – 74 c. 4 hadis no: 11- 23

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 132 c. 2 hadis no: 71


Hüseyni’den, şeyh Ebu Abdullah El Hakim Muhammed bin Abdullah El Hafız’dan, Hüseyin bin Muhammed bin Ahmet bin Hüseyin El Hafız’dan, Ebu Hafs Amr bin İbrahim El Keylani’den, Hamdun bin İsa’dan Yahya bin Süleyman El Cabi’den İbad bin Abdulsamet’ten, Hasan’dan, Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) şehadetine sebep olan hastalığı sırasında Hz. Fatıma (a.s) İmam Hasan ve Hüseyin’le (a.s) beraber Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldiler. Fatıma (a.s) ağlayarak peygamberin üzerine kapandı. Peygamber (s.a.a) ya Fatıma, deyip onu ağlamaktan sakındırdı. Fatıma (a.s) evine döndü. Daha sonra Resulullah (s.a.a) gözyaşları içinde üç defa şöyle buyurdu: Allah’ım! (c.c) Bunlar benim Ehlibeytimdir onları her mümine emanet ediyorum.

Bu kitabın yazarı Muhammed bin Ebi Kasım bu rivayetle ilgili şöyle buyurmuştur: Bu rivayet onların velayetine bağlı olan haklarını bilen onlara itaat eden ve peygamberin emanetine sahip çıkan kişilerin mümin olarak vasfedildiğini göstermektedir. Kuşkusuz ki kim onlardan uzak durur başkalarını dost edinirse ve başkalarını onlardan üstün tutarsa Resulullah’ın (s.a.a) emanetini zayi etmiş ve bu isim dışında kalmıştır. Zira Resulullah (s.a.a) onları her mümine emanet olarak bırakmış, kim bu emanete sahip çıkarsa ve onları herkesten üstün tutar ve öncelik verirse işte o Resulullah’ın (s.a.a) emanetine sahip çıkmıştır. Bunlarda onların yolunu takip eden, onlara itaat eden hükümlerine tabi olan, onların hükmünü kabul eden, onları veli edinip muhaliflerine muhalif olan Şia’dan başkası değildir. Kim onlara muhalif olursa Resulullah’ın (s.a.a) emanetini zayi edip kendi heva ve heveslerine uyan kısa bir süre sonra azaba duçar olacak kimselerdir. Bu rivayetlerin manalarını açılamaya çaba harcarsam okuyanın usanacağı taşıyanın yorulacağı yazarın yazmakta aciz kalacağı çok büyük bir kitap ortaya çıkardı. Zira her rivayetin çok derin zahir açık ve batın gizli birçok manası vardır. Ancak benin burada kısa bazı açılamalar yapmam konuyu uzatmamdan daha hayırlıdır. Zira şükreden ve düşünen için işaretler açıklama yapmanın yerini tutar. Bunu ancak huşu hisseden ve bedbaht olmayanlar algılar. Ey kardeşlerim, yüce Allah (c.c.) beni ve sizleri heva hevesinden uzak, yüce Allah’tan (c.c.) çekinen kullarından eylesin. Hepimize Ulul Emre itaat etmeği ve peygamberin yakınlarına (Ehlibeyti) tabi olmayı nasip etsin. Şüphesiz ki o her şeyden haberdar keremi bol olandır.

Büyük fakih şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız müzakerede Seyit Valit’ten, Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed’ten, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, İbrahim bin İshak bin Yezit’ten, İshak bin Yezit Nizami’den, Said bin Hazim’den, Hüseyin bin Amr’dan, Rüşeyt’ten, Habbe El Arni’den İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Seçkin olanlar bizleriz. Bizim soyumuz da peygamberlerin soyudur. Hizbimiz Hizbullah, bizim hakkımızı gasp edenler ise Hizbu şeytandır. Kim bizi onlarla bir tutarsa o bizden değildir.1

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Babaveyh ile hicretin beş yüz onuncu yılı Rabi El Evvel ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette Şeyh Said Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan El Harisi’den, Şerif Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya’dan,


1              Bihar c. 23 s. 106 c. 2 hadis no: 13


dedesinden, İbrahim bin Ali ve Hasan bin Yahya’dan, Nasır bin Müzahim’den, Ebi Halit El Vasıti’den, Zeyd bin Ali bin Hüseyin’den, babasından, dedesinden, müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Allah Resulü’nde bana verdiği ve benden sonra hiç kimseye vermediği on özellik vardı. Allah Resulü (s.a.a) bana şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen benim hem dünyada hem ahrette kardeşimsin. Kıyamet günü sen bana herkesten daha yakın olacaksın. Cennetteki evlerimiz iki kardeşin evi gibi karşı karşıya olacaktır. Sen benim vasim, velim ve vezirimsin. Senin düşmanın benim düşmanım benim düşmanım da yüce Allah’ın (c.c.) düşmanı, senin dostun benim dostum, benim dostum da yüce Allah’ın (c.c.) dostudur.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan bin Tusi ve Ebu Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazan’dan, Şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi’den, Ebu Amr Abdul Vahit bin Muhammed bin Mehdi’den, Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Abdullah bin Musa’dan, Hani bin Eyüp’ten, Talha bin Musrif’ten, Umeyra bin Sait’ten İmam Ali’nin (a.s) halka hitabında şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Aranızda Allah Resulünün (s.a.a) ben kimin Mevla’sı isem Ali’de onun Mevla’sıdır Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost düşman olana düşman ol dediğini hanginiz işitmiştir? İmam’ın (a.s) bu sözlerinden sonra halk arasından on küsur kişi kalkıp bu sözleri Resulullah’tan (s.a.a) işittiklerine dair şahitlikte bulundular.3Muhammed bin Kasım bu rivayetle ilgili şöyle buyurmuştur: Bu rivayet birçok kaynakta zikredilmiş olsa dahi senetleri muhtelif ve Şia’ya en önemli müjdeleri içermektedir. Zira Resulullah (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) veli edinenlere dua etmiş Resulullah’ın (s.a.a) duası da ihtilafsız Allah (c.c.) katında makbuldür. Eğer Şia İmam Ali’yi (a.s) hakkıyla veli ediniyorsa Resulullah’ın (s.a.a) bu mübarek duasına mazhar olmuştur. Böylece Şia yüce Allah’ın (c.c.) bu mübarek ayetine muhatap olmaktadırlar: Hiç şüphe yok ki yüce Allah’ı (c.c.) veli edinenlere hiçbir şekilde korku ve hüzün yoktur.4 Yüce Allah (c.c.) Muhammed Mustafa ve Ehlibeyt’inin kerameti adına bizleri salih Şia’lardan eylesin.

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılı Rey şehrinde ki evinde yaptığımız müzakerelerde silsile yoluyla amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası Ebi Cafer bin Ali’den, Muhammed bin Ali bin Ceyluveyh’ten, Ali bin İbrahim’den, babası El Halebi’den, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edildiğini nakletmişlerdir: Kim dinini yüce Allah’ın (c.c.) kitabından öğrenirse dağlar yerinden kaymadan onun ayakları kaymaz, kim de herhangi bir meseleye cehaletle geçerse ondan çıkışı da cehaletle olur. İmam’a dedim ki, bunun Allah’ın (c.c.) kitabındaki delil nedir. Buyurdu ki: Resulullah (s.a.a) sizlere neyi önerirse onu yapınız neyden sakındırırsa ondan sakınınız.5 Başka ayetlerde de şöyle buyurmuştur: Resulullah’a (s.a.a) kim itaat ederse yüce Allah’a (c.c.) itaat etmiştir.6 Ey iman edenler, yüce Allah’a (c.c.) Resulüne ve sizlerden emir sahiplerine itaat ediniz.7 Hiç şüphe yok ki sizin veliniz yüce Allah,


2              Şeyhin Emalisi c. 1 136 c. 2 hadis no: 77 – 133 c. 7 hadis no: 25

3              Bihar c. 37 s. 125 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 278 – 343 c. 3 hadis no: 21 c. 5 hadis no: 25 c. 10 hadis no: 15

4              Yunus suresi: 62

5              Haşır suresi: 7

6              Nisa suresi: 80

7              Nisa suresi: 59


Resulü namazı kılan ve rükû halindeyken zekâtı verenlerdir.1 Rabb’ine ant olsun ki seni aralarında yaşanan sorunlarda hakem kılmadan sana iman etmezler. Daha sonra verdiğin hükmüme tabi olmakta sakınca görmeyip senin dinine teslim olmadan iman etmiş sayılmazlar.2 Ey Resul, Rabb’inden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmaz isen tebliğ görevini yerine getirmiş sayılmazsın, yüce Allah (c.c.) seni insanlardan koruyacaktır.3 Bundan dolaydır ki Resulullah (s.a.a) İmam Ali (a.s) ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır, Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost, düşman olana da düşman ol, ona yardım edene yardım et, ona vefasızlık edeni yalnız bırak, onu seveni sev ve ona buğz edene sen de buğz et, diye buyurmuştur.4

Şeyh El Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette Seyit El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Ebu Muhammed Hasan bin Muhammed bin Yahya El Fahham Samiri’den, Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Abdullah El Mansuri’den, Samerra’da Şanef’te yer alan mescitte müezzinlik yapan Ebu Nevvas adıyla anılan Ebu Sırri Sehl bin Yakup bin İshak’tan, Mansuri şöyle söylüyor: Ebu Nevvas insanlarla iyi geçinip hikmetli latifeler yaptığı ve Ehlibeyt’e tabi olduğu için bu lakabı almıştır. Kendisi, İmam Ali bin Muhammed El Hadi (a.s) bana Ebu Nevvas lakabını takmıştır, diye buyurmaktadır. Bana Ey Ebu Sırri sen hak üzere olan Ebu Nevvas’ın senden öne geçmek isteyen ise batıl yolda olan Ebu Nevvas’tır. Bir gün Ey Seyid’im, elime İmam Sadık’tan (a.s) rivayet edilen, sakıncalı ve uygun günlerle ilgili bilgiler geçti ve bu bilgileri içeren rivayetleri silsile yoluyla Hasan bin Abdullah bin Mutahhar’dan Muhammed bin Süleyman Deylemi’den babasından İmam Sadık’a (a.s) her ayın bu konudaki açıklamasını sizlere sunayım, diye sorduğu nakledildi. İmam naklet, diye buyurdu. Bunu yapıp hangi günlerin sakıncalı hangi günlerin uygun olduğunu seçince, İmam’a (a.s) gösterip dedim ki; Ey Seyidim bu aydaki günlerin çoğunda bazı işlerin yapılmasında sakınca çıkmıştır. Bana bu günlerin aksiliklerinden korunmak için bir nasihatte bulununuz, diye arz ettim. Zira birçok sebepten dolayı bu sakıncalı günlerde ertelememiz gereken işler yapıyoruz. İmam (a.s) şöyle buyurdu: Ey Sehl bizim Şia’mızın velayetimizle bir korunağı vardır eğer onlar deryanın derinliklerine veya içinde vahşi hayvanların kurtların, düşman, cin ve insanların bulunduğu ıssız çöllere yol alsalar dahi bizim velayetimize bağlılıkla emanda olacaklardır. Sen yüce Allah’a (c.c.) güven, Ehlibeyt İmamlarına bağlılıkta muhlis ol, bununla beraber ya Süheyl eğer şu üç şeyi söylersen istediğin yere istediğin vakitte git Allah’ın (c.c.) izniyle emanda olacaksın bunlar: Ey yüce Allah’ım (c.c.) koruyan, zail olmayan her türlü düşman ve beladan sana sığınarak korunağına tutunmuş bir şekilde sabahladım. Konuşan ve konuşmayan senin bütün yarattıklarının şerrinden Ehlibeyt’in velayetiyle korunarak sana sığındım. Bana zarar vermek isteyen her şeyden ihlasla onların hakkını itiraf ederek ve hepsinin ipine tutunarak hakkın onlarla birlikte onlarında hakla birlikte olduğuna yakin


1              Maide suresi: 57

2              Nisa suresi: 65

3              Maide suresi: 67

4              Bihar c. 23 s. 103


ederek ve onların dostuna dost düşmanına da düşman olarak sana sığındım. Allah’ım (c.c.) onlara salat ve selam eyle ve beni onların hatırına çekindiğim her şeyden koru. Ey azim, yeryüzü ve gökleri yaratanın hakkı için beni muhaliflerimden koru. Kuşkusuz biz onların önlerinden ve arakalarında bir engel koyarak onları şaşkın hale getirerek görmelerini engelledik. Eğer bu duayı üç defa okursan korkuların ve muhaliflerine karşı bir korunak elde etmiş olursun. Eğer bir gün uygun olmayan bir zamanda bir yapmak zorunda kalırsan o amele gitmeden önce Fatiha, Nas, Felak sureleri; Ayet El Kürsi, Kadir suresi ve Ali İmran suresinin son ayetini oku ve şöyle dua et: Ey yüce Allah’ım (c.c.) ulaşan seninle ulaşmış, uzanan seninle uzanmış, hareket eden her şey ancak senin kudretinle hareket etmiştir. Hiçbir güç senin kudretin dışında değildir. Yarattıkların arasında en seçkin kıldığın Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyti ve soyuna salat ve selam eyle ve onların hatırına bugünün şerrinden ve zararından beni koru. Bugünün hayırlarını bana nasip et ve hacetlerimi iyi bir akıbetle sonla, bana zarar verebilecek düşmanlardan koru. Öyle bir koruma olsun ki her türlü beladan ve sıkıntıdan emanda olayım. Korkularımdan sıyrılıp sıkıntılarımdan rahata erişeyim. Sen her şeye güç yetiren bütün kaderleri görensin. Ey hiçbir şeye benzemeyen mutlak bir şekilde işiten ve gören yüce Allah’ım!5

Züht ve takvasıyla meşhur Seyit İmam Ebu Talib Yahya bin Hasan bin Abdullah El Cevani El Hüseyni’den, hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında Amil’deki evinde yaptığımız sohbette Şeyh Ebu Ali Cami bin Ahmet Dehsetani’den, hicretin beş yüz üçüncü yılı Rebi El Evvel ayında Nişabur’da yaptığımız sohbette Şeyh Ebu Hasan Ali bin Hüseyin bin Abbas’tan Ebu İshak İbrahim bin Muhammed bin İbrahim Selabi’den, Ebu Kasım Yakup bin Ahmet Sırri El Furudi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah bin Muhammed’ten, Ebu Kasım Abdullah bin Ahmet bin Amir Tai’den, babasından Ali bin Musa’dan, Ebi Musa bin Cafer’den, Ebi Cafer bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Ali’den, Ebi Ali bin Hüseyin’den, Ebi Hüseyin bin Ali’den, Ali bin Ebi Talip’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Kızım Fatıma’ya (a.s) Fatıma isminin verilme nedeni yüce Allah’ın (c.c.) kendisini ve tabilerini ateşten azat etmesinden kaynaklanmaktadır.6

Şeyh Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette babasından, Ebu Muhammed Hasan bin Muhammed bin Yahya El Fahham’dan, Semra’da yapılan sohbette Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Abdullah El Mansuri’den, Ebu Musa’nın babasının amcasından, İsa bin Ahmet bin İsa bin Mansur’dan şöyle rivayet edilmiştir: İmam Ali bin Muhammed’in (a.s) yanında hizmet ediyordum birçok kişi İmamdan rivayet naklediyordu. Nakledilen rivayetlerden biride şöyledir: İmam Ali bin Muhammed (a.s) babası Muhammed bin Ali’den, babası Ali bin Musa’dan (a.s), babası Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babası Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası İmam Ali bin Ebi Talip’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Resulullah (s.a.a) bir gün Ey Ali (a.s)


5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 272

6              c. 3 no: 18 c. 5 no: 4


seni seven beni sevmiş, sana buğz eden ise bana buğz etmiştir, diye buyurdu.1

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, amcası Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Sad bin Abdullah’tan, Yakup bin Yezit’ten, Muhammed bin Ebi Umayr’dan, Safvan’dan, Hayseme El Cafi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Cafer bin Muhammed Sadık’ı (a.s) görmek için huzuruna vardım. Bana bütün dostlarıma selamlarımı iletirsin, diye buyurdu. Onlara takvalı olmayı, zenginlerinin fakirleri ziyaret etmesini, güçlülerinin zayıfı koruması, sağlıklı olanlarının hasta olanları ziyaret etmesi, cenaze merasimlerine katılmalarını ve meclisler düzenleyerek bir araya gelmelerini tavsiye ettiğimi söylersin. Onların toplanıp buluşmaları bizim dinimizin ihyası anlamına gelir. Yüce Allah (c.c.) bizim içinde bulunduğumuz din anlayışını ihya edene merhamet etsin. Ey Hayseme, unutma ki siz iyi amelde bulunmadan bizler sizlere bir fayda sağlayamayız. Velayetimize de ancak haramlardan sakınarak tabi olabilirsiniz. Kıyamet günü en çok sıkıntı ve pişmanlık çekecek olanlar adaletle vasıflanmış birini bırakıp başkasına tabi olandır.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Ali Tusi bir önce ki rivayette zikredilen mekân ve tarihte babasından, Ebu Muhammed Hasan bin Yahya El Fahham’dan, Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Abdullah El Mansuri’den, Ebu Musa bin İsa bin Ahmet bin İsa bin Mansur’un amcasından söyle naklettiği rivayet edilmiştir: Ben İmam Ali bin Muhammed’in (a.s) sırdaş dostlarından biriydim, birçok kişi İmamdan rivayet öğrenip naklediyordu. Bu rivayetlerden biride şöyleydi: İmam Ali bin Muhammed’ten (a.s), babası İmam Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ebi Ali bin Musa’dan (a.s), babası Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babası Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası İmam Ali bin Ebi Talip’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah’ın (c.c.) size verdiği nimetlerin farkına vardığınız zaman ona şükredin. Benide yüce Allah’a (c.c.) karşı duyduğunuz sevgi dolayısıyla sevin. Ehlibeytimi de bana karşı duyduğunuz sevgi dolayısıyla seviniz.3

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılı Rebi El Evvel ayında Rey şehrinde yaptığımız sohbette şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Muhammed Tusi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Hasan Ali bin Halit El Meraği’den, Hasan bin Ali bin Hasan El Kufi’den, İsmail bin Muhammed El Mezni’den, Selam bin Umre El Horasani’den, Sad bin Sait’ten, Yunus bin Habbab’tan, Ali bin Hüseyin Zeynel Abidin’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Bu kavme ne oluyor da Hz. İbrahim’in (a.s) Ehlibeyt’i zikredildiği zaman memnun oluyorlar da Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Ehlibeyt’i zikredildiği zaman rahatsız oluyorlar. Nefsim elinde olan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki bir kimse kıyamet günü yetmiş peygamberin ameliyle gelirse dahi ameli


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 285 / Seyit ibni Tavus Yakin adlı eserde s. 74

2              Bihar c. 71 s. 187

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 285 c. 2 hadis no: 43 c. 8 hadis no: 50


ancak benim ve Ehlibeyt’imin velayetine bağlılıkla kabul edilecektir.4

Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin El Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz onuncu bir yılı Ramazan ayında Müminlerin Emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan müzakere meclisinde silsile yoluyla Seyit Valid Ebu Cafer’den, Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya Fahham El Samiri’den, Bağdat’ta Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Abdullah El Haşim’i El Mansuri’den, Ebu Musa’nın amcası İsa bin Ahmet bin İsa El Mansuri’den, Ali bin Muhammed El Askeri’den, babası Muhammed bin Ali’den, babası Ali bin Musa’dan, babası Musa bin Cafer’den, babası Sadık Cafer bin Muhammed’ten, babasından, Cabir’den, Ebu Muhammed bin Fahham’dan, amcam Amr bin Yahya’dan, İbrahim bin Abdullah El Belhi’den, Abu Asım Dahhak bin Muhlid Nebili’den, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Babam Muhammed bin Ali (a.s) Cabir bin Abdullah El Ensari’nin (r.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bir gün peygamberin bir tarafında Ali (a.s) bir tarafında ben oturuyordum. Yanımıza Ömer bin Hattab’la beraber Ömer’in şefhat ettiği biri geldi. Resulullah (s.a.a) Ömer’e adamın ne istediğini sordu. Ömer ya Resulullah (s.a.a) bu adam senin kim La İlahe İllallah (c.c.) Muhammed Resulullah (s.a.a) şehadetini söylerse cennete geçeceğini söylediğini iddia ediyor. İnsanlar da bu söylemi duyarsa farz amelleri hafife almaya başlayacak, sen böyle bir şey buyurdun mu ya Resulullah (s.a.a)? Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) işaret ederek bunun muhabbeti ve velayetine tutunursa, diye buyurdu.5

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’le hicretin beş yüz onuncu yılında Rey şehrinde yaptığımız ilmi sohbette şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den şeyh Müfid Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed bin Numan’dan Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin Hasan bin Valit’ten babasından Muhammed bin Hasan Saffar’dan Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Hüseyin bin Ali bin Hamza’dan Abdullah bin Valit’ten şöyle rivayet edilmiştir: Mervan oğulları döneminde bir gün İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardık. Bizlere kimlerdensiniz, diye sordu. Küfe ehlinden olduğumuzu söyledik. Bir grup hariç hiçbir şehirde Küfe şehrinde olduğu kadar sevenimiz yoktur, diye buyurdu. Yüce Allah (c.c.) sizleri insanların idrak edemediği bir hidayete vakıf kıldı. Sizler bize icabet ederken diğerleri bize karşı nefret beslediler. Sizler bize biat ederken onlar bizlere muhalefet ettiler. Sizler bizi tasdik ederken onlar bizleri yalanladılar. Yüce Allah (c.c.) sizlere bizim yaşantımız ve şehadetimizi nasip etsin. Şehadet ederim ki babam şöyle buyuruyordu: Sizlerden saadete kavuşacağı yer ile arasındaki mesafe canının şuraya ulaşması diye buyurarak parmağıyla boğazına işaret etti. Yüce Allah’ta (c.c.) kitabında şöyle buyurmaktadır: Senden önce birçok peygamber gönderdik ve onlara eşler ve evlatlar ihsan ettik.6 İmam (a.s)Ant olsun ki Resulullah’ın (s.a.a) zürriyeti bizleriz, diye buyurdu.7

 

 


4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 140 c. 2 hadis no: 85 c. 6 hadis no: 27

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 288

6              Rad suresi: 38

7              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 143 c. 2 hadis no: 86


Şeyh Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, bir önceki rivayette zikredilen zaman ve mekânda silsile yoluyla babasından, Ebu Muhammed bin Hasan El Yahya El Fahham’dan, amcam Amr bin Yahya’dan, Ebu Bekir Muhammed bin Süleyman bin Asım’dan, Ebu Bekir Ahmet bin Muhammed El Abdi’den, Ali bin Hasan bin Cafer El Emevi’den, Abbas bin Abdullah’tan, Sad bin Zarif ’ten, Esbağ bin Nebati’den, Ebi Meryem’den, Selman’dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün peygamberin huzurunda oturuyorduk yanımıza Ali bin Ebi Talib (a.s) geldi Resulullah (s.a.a) ona bir çakıl verdi. İmam, çakıl taşını eline aldıktan sonra çakıl taşı dile gelip şöyle şehadette bulundu: La İlahe İllallah (c.c.) Muhammed Resulullah (s.a.a), ben yüce Allah’ın (c.c.) İlahlığına, Muhammed’in peygamberliğine ve Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetine razıyım. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Sizlerden kim yüce Allah’ın (c.c.) İlahlığı ve Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetine razı olursa yüce Allah’ın (c.c.) azabından emanda olacaktır.1

Şeyh Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi ve Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet bin Şehriyar El Hazan’dan İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız ilmi sohbette silsile yoluyla şeyh Said Ebu Cafer Muhammed bin Hasan bin Ali Tusi’den, Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya El Fahham’dan, Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Abdullah El Mansuri’den, Ebu Musa’nın amcası İsa bin Ahmet bin İsa’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali bin Muhammed (a.s) huzuruna gidip şöyle arz ettim: Ey Seyidim bu adam benim hakkımda dedikodu yaptı, rızkımı kesti, bana bıkkınlık verdi. Bana ithamda bulunmasının tek sebebi sizin yanınıza gelip bağlılığımı göstermemden kaynaklanmaktadır. Eğer sizler ondan benim için bir şeyler talep ederseniz siyaseti dolayısıyla sizin talebinizi kabul edecektir. Sizlerden bunu talep ederek bana ihsanda bulunmanızı istiyorum, diye arz etim. İmam (a.s) İnşallah (c.c.) talebin gerçekleşecektir, diye buyurdu. Gece olunca Mütevekkil’in hizmetçisi kapımı çaldı. Art arda birkaç hizmetçisi yanıma geldi. Mütevekkil’in yanına gittiğimde kapının yanında Feth kapıda ayakta bekliyordu. Bana sen gece evinde yatmıyor musun beni bu adamın taleplerinden kurtar artık, diye söylendi. Mütevekkil’in yanına geçtiğimde tahtında oturuyordu. Bana ey Ebu Musa bizler senin yerine çalışıyoruz, sende bizleri unutmaktasın. Benim yanımda ne gibi bir emanetin var? Bana vereceğiniz şöyle bir miktar dirhem ve rızık var, dedim. Hizmetçilerine hemen söylediğim miktarı getirmelerini emretti. Feth’e İmam Ali bin Muhammed (a.s) buraya geldi mi, diye sordum. Hayır dedi. Peki, herhangi bir mektup yolladı mı, dedim. Hayır, dedi. Oradan ayrıldım, ancak Feth ardımdan geldi ve İmamdan kendin için duada bulunmasını istediğinden hiç kuşkum yok, senden ona benim içinde duada bulunmasını rica etmeni istiyorum, dedi. İmam’ın (a.s) huzuruna gidince bana Ey Ebu Musa, işte bu halin ve siman razı olduğunu gösteriyor. Evet, sizin bereketinizle ya Seyidim, ancak Mütevekkil’e gidip herhangi bir talepte bulunmadığınızı söylediler, diye cevap verdim. İmam şöyle cevap buyurdu: Yüce Allah (c.c.) taleplerimizde bizlerden sadece kendisine iltica etmemizi ve sorunlarda ona tevekkül etmemizi irade buyurmuştur. Bizleri kendisine duada bulunduğumuzda kabul buyurmasına alıştırdı. Ondan yüz çevirip başkalarından


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 289


talep ettiğimizde onunda bizlerden yüz çevirmesinden çekiniriz. İmama Feth bana şöyle şeyler söyledi, dedim. İmam (a.s) o bizim velayetimize zahirde bağlı olduğunu gösterip batınında bizlere muhalefet ediyor. Dua ancak yüce Allah’a (c.c.) ihlasla bağlılık Resulullah’ın (s.a.a) peygamberliği ve bizlerin hakkını ikrar eden kişilere yapılır. İmama yüce Allah’tan (c.c.) kendim için sizin de kabul edeceğiniz bir şey istedim, dedim. Ey Seyidim bana dualar arasında nezdimde seçkin kılacağım bir dua öğretir misin, dedim. İmam (a.s) benimde çokça okuduğum şu duayı benden sonra kim mezarı şerifimde okursa duasının Allah (c.c.) katında ret edilmemesi için duada bulundum. Dua şöyledir: Ey düşmana karşı dayanağım, ey talebim ve güvendiğim, ey benim sığınağım ve dayanağım, ey tek ve bir olan, ey Allah (c.c.) tektir olan, ey yüce Allah’ım (c.c.) yarattıkların arasında emsali olmayanın hatırına, onlara salat-ı selam eyle ve benim şu ve şu hacetimi kabul et.2

Büyük zahit, Seyit Ebu Talip Yahya bin Muhammed bin Hasan El Cevani El Hüseyni’den, hicretin beş yüz dokuzuncu yılı Muharrem ayında Emal’de yaptığımız ilmi sohbette silsile yoluyla Nişabur’da şeyh Ebu Ali Cami bin Ahmet Dehestani’den, Şeyh İmam Ebu Hasan Ali bin Hüseyin bin Abbas’tan, Ebu İshak Ahmet bin Muhammed bin İbrahim Selabi’den, Ebu Kasım Yakup bin Ahmet Sırri’den, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah bin Muhammed’ten, hicretin üç yüz otuz yedinci yılında Ebu Kasım Abdullah bin Ahmet bin Amir Tai’den, Basra’da, hicretin iki yüz altmışıncı yılında Tai’nin babasından, hicretin doksan dördüncü yılında Ali bin Musa bin Cafer’den (a.s), babası Ebi Musa bin Cafer’den (a.s), babası Ebi Cafer bin Muhammed (a.s) babası Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ebi Ali bin Hüseyin’den (a.s),babası Ebi Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) kıyamet günü olduğu zaman ben yüce Allah’ın (c.c.) (huczesi) sağlam tutanağına tutunacağım sende (huczeme kemerime) bana tutunacaksın, çocukların (huczene) sana tutunacak, tabilerinde çocuklarıyla birlikte evlatlarına (huczesine) tutunacaklardır. İşte o gün bizim nereye alınacağımıza emir buyrulacağını göreceksin.

Ebu Kasım Tai hadisle ilgili şöyle söylemiştir: Ebu Abbas Salebi’ye hadiste geçen Hucze kelimesinin ne anlama geldiğini sordum. Hucze’nin vesile anlamı taşıdığını söyledi. Nutfaveyh Nehviya’ya da sordum aynı şekilde vesile anlamına geldiğini söyledi.3

Muhammed bin Ebi Kasım Taberi Hucze kelimesi için şöyle söylemiştir: Hucze ismet, zimmet ve yüce Allah’ın (c.c.) tutunulduğu zaman kopmayacağı sağlam ipi anlamına gelir. Yüce Allah (c.c.) kullarına o ipe tutunmalarını emrederek şöyle buyurmuştur: Hepiniz yüce Allah’ın (c.c.) ipine sımsıkı tutununuz.4 Yani İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) ve masum imamların velayetine sımsıkı sarılınız anlamına gelmektedir. Cümlemizi Muhammed Mustafa (s.a.a) ve Ehlibeyti hürmetine yüce Allah’a (c.c.) ve Ulul emre itaat etmeyi ve onlara muhabbeti duymayı nasip etsin.

 


2              Şeyhin Emalisi c.1 s. 291 / Müstedrek El Vesail c. 10 s. 363 / El Bihar c. 95 s. 156 c. 102 s. 59

3              Şeyh Saduk Sahife Rıza s. 92 / Bihar c. 68 s. 104 / Ahbar Rıza c. s. 126 / Meani El Ahbar s. 16

4              Ali İmran suresi: 103


Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh hicretin beş yüz onuncu yılında evinde yaptığımız sohbette ve bana yazdırdığı notlarda silsile yoluyla Seyit Zahit Ebu Abdullah El Hüseyin bin Hasan bin Zeyd El Hüseyni El Carcani El Kadı’dan, babasından, dedesinden, Zeyd bin Muhammed’ten, Ebu Talib El Hasan bin Ahmet Sabi’den, Muhammed bin Abdul Aziz’den, İbrahim bin Meymun’dan, Musa bin Osman El Hadrami’den, Ebi İshak Sabi’den, Bera bin Azip ve Zeyd bin Erkam’dan şöyle naklettiklerini rivayet etmişlerdir: Gadir Hum günü Resulullah’la (s.a.a) beraberdik. Ağaç dalları kendisine değmesin diye dalları üzerinden kaldırıyorduk. Bu arada Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittik: Allah’ın (c.c.) laneti babasından başka birine intisap edenin ve Mevla’sında başka birine tabi olanın üzerine olsun. Çocuk kimin yatağında doğmuşsa onundur. Miras alanın ise bu konuda vasiyeti yoktur. Sizler beni duyup gördünüz, kim kasıtlı bir şekilde adımı yalan söylese oturacağı yer ateştir. Unutmayın ki kanlarınız ve mallarınız birbirinize bu şehirde olduğu gibi bu ayda ve haram günlerde olduğu gibi haramdır. Ben sizlerden önce havuz başına gideceğim diğer ümmetlere göre sizin sayınızın çok olmasıyla övüneceğim, sakın yüzümü kara çıkarmayın. Unutmayın ki bir kısım insanı ateşten kurtaracak, bir kısmı da elimden kayacak ve ey yüce Rabb’im, ashabım, diye haykıracağım. Yüce Allah da (c.c.) bana senden sonra onların ne yaptığını bilmiyorsun, diye buyuracaktır. Şüphesiz ki yüce Allah (c.c.) benim Mevlam, ben de müminlerin Mevla’sıyım. Ben kimin Mevla’sı isem Ali de onun Mevla’sıdır. Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost düşman olana da düşman ol. Daha sonra şöyle buyurdu: Ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum bular yüce Allah’ın (c.c.) kitabı ve benim Ehlibeyt’imdir. Bu emanetlerin bir tarafı bende bir tarafı da sizin elinizdedir. Bilmediklerinizi onlara sorun, onları bırakıp başkalarına sormayınız.1

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz on birinci yılında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız ilmi sohbette kendi eliyle yazdığı ve rivayetine icazet verdiği hadisi silsile yoluyla İbn-i Sakal adıyla meşhur Ebu Hasan Muhammed’ten, Şehruzda Ebu Mufaddal Muhammed bin Mukal El İcli adıyla meşhur olan Ebu Mufaddal’dan, Muhammed bin Ebi Sahban El Behili’den, Hasan bin Ali bin Fadıl’dan, Hamza bin Hamran’dan, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’ten, (a.s) babasından Cabir bin Abdullah El Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün bizimle beraber ikindi namazını kıldı. Namazdan sonra mihrabında oturdu ve insanlar etrafına toplandı o anda meclise Arap Muhacirlerinden yaşlı vakarlı bir şeyh meclise geçti Resulullah (s.a.a) yanına yaklaşıp selamlaştıktan sonra halini sordu. Yaşlı Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi benim karnım aç beni doyur, üryanım bana giyecek ver ve fakirim hacetlerimi karşıla, diye arz etti. Resulullah (s.a.a) yanımda sana vereceğim hiçbir şeyim yok ancak hayırlı şeylere irşat eden hayrı işleyen gibidir, yüce Allah’ın (c.c.) ve Resulünün sevdiği yüce Allah’ı (c.c.) ve Resulünü seven başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından önceleyen kimsenin yanına yani kızım Fatıma’nın (a.s) evine git, diye buyurdu. Hz. Fatıma’nın evi Resulullah’ın (s.a.a) inzivaya çekildiği evine yapışıktı. Daha sonra ya Bilal kalk ve yaşlıyı kızım Fatıma’nın evine al, diye


1              Bihar c. 37 s. 167


buyurdu. Yaşlı Arabi Bilal’le beraber Fatıma’nın (a.s) kapısına geldi ve yüksek sesle şöyle nida etti: Allah’ın (c.c.) selamı siz Allah Resulünün Ehlibeytine, meleklerin uğrak yeri, Cebrail’in yüce Allah’tan (c.c.) emanet olarakaldığı ve vahiyle indiği aileye olsun. Fatıma (a.s) içerden Allah’ın (c.c.) selamı senin de üzerine olsun sen kimsin, diye cevap buyurdu. Yaşlı ben Arabi bir şeyhim çok uzak yerden insanların en üstünü olan babanın yanına geldim, Ey Muhammed’in (s.a.a) kızı benim karnım beni doyur, üryanım bana elbise giydir ve ihtiyaçlarımı Allah (c.c.) rızası için karşıla, diye arz etti. Ancak yaşlının geldiği o gün Resulullah (s.a.a), İmam Ali (a.s) ve Fatıma (a.s) üç gündür yemek yememişti. Allah Resulü de Fatıma’nın (a.s) bu durumunu biliyordu. Fatıma (a.s) daha önce tabakaladığı (debağladığı) Hasan ve Hüseyin’in (a.s) üzerine yattığı bir deriyi alıp yaşlıya verdi ve Ey Şeyh bunu al İnşallah (c.c.) senin hacetini karşılar ve bundan daha hayırlısını sana nasip eder, diye buyurdu. Arabi ey Allah Resulü’nün (s.a.a) kızı, ben sana açlığımı şikâyet ettim sen ise bana bir koç derisi verdin. Bu durumda ben bu deriyi neyleyim, dedi. Fatıma (a.s) yaşlının bu sözlerini işitince amcası Hamza bin Abdul Muttalib’in kızı Fatıma’nın (r.a) hediye etmiş olduğu gerdanlığı boynundan çıkarıp yaşlıya verdi ve bunu al sat ve ihtiyaçlarını karşıla İnşallah (c.c.) yüce Allah (c.c.) sana bundan daha iyi bir şeyi nasip eder, diye buyurdu. Yaşlı Arabi gerdanı alıp Resulullah’ın (s.a.a) yanına döndü. Peygamber (s.a.a) ashabıyla beraber mescitte oturuyordu. Arabi ya Resulullah (s.a.a) kızın Fatıma’nın (a.s) yanına gittim bana bu gerdanlığı verdi ve git bunu sat ihtiyaçlarını karşıla dedi. Peygamber bu sözleri işitince ağladı ve şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) senin hacetlerini nasıl karşılamasın ki Muhammed’in (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) kadınların en üstünü sana bu hediyeyi vermiş. Resulullah’ın (s.a.a) bu sözlerinden sonra Ammar bin Yasir (r.a) ayağa kalkıp ya Resulullah (s.a.a) bana bu gerdanlığı satın alma iznini verir misin? diye buyurdu. Evet, onu satın alabilirsin ey Ammar, o gerdanlığa bütün alem ortak olsa yüce Allah (c.c.) onların hiçbirini azaba duçar kılmazdı. Ammar (r.a) Arabi’ye bu gerdanlığı kaça satarsın, diye sordu. Arabi bir doyumluk et ile ekmeye ve örtünüp namaz kılacağım bir Yemen Bürdesine (çarşaf) bir de aileme göndermek için bir dinar karşılığında, dedi. Ammar daha önce Hayber savaşı ganimetlerinden payına çıkan ganimetleri satmış ve dirhemlerini harcamıştı. Ancak Arabi’ye ben sana bu gerdanlığa karşı yirmi dinar, iki yüz dirhem, Yemen Bürdesi, evine dönmen için binek hayvanımı ve bir öğünlük ekmek ve et vereceğim, diye buyurdu. Arabi sen mal vermekte ne kadarda cömertsin dedi. Ammar (r.a) Arabi’ye vadettiği miktarı verdi. Arabi Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna bir daha geldi, Resulullah (s.a.a) hacetlerini karşılayıp karnını doyurdun mu, diye sordu. Arabi evet anam babam sana feda olsun sayende zengin oldum, ya Resulullah (s.a.a), dedi. Peygamber Fatıma’nın (a.s) bu ameline karşın ona teşekkür et, diye buyurdu. Arabi şöyle duada bulundu: Ey yüce Allah’ım (c.c.) sen kuşku yok ki sana bir faydamız olmadan İlahsın. Sana bedel olacak bir İlaha asla tapınmadık. Sen bizlere her cihetten rızkı verensin. Allah’ım (c.c.) Fatıma’ya (a.s) ne bir gözün gördüğü ne de bir kulağın işittiği nimetler ver. Resulullah (s.a.a) Arabi’nin duasına âmin deyip ashabına döndü ve şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) Fatıma’ya (a.s) dünyada bu nimetleri vermiştir. Öncelikle ben onun babasıyım ve Âdem (a.s) oğulları içerisinde bana denk olan yoktur. Ali de (a.s) onun kocasıdır, eğer Ali (a.s) olmasaydı Fatıma’ya (a.s) denk bir bulunamazdı.


Ona Hasan ve Hüseyin (a.s) evlat olarak vermiş peygamberlere dahi onların dengi evlatlar verilmemiş, onlar cennet gençlerinin efendileridirler. Resulullah (s.a.a) bu sözleri söylerken yanında Ammar (r.a) ve Selman (r.a) oturuyordu buyurdu ki sizlere bu konuda biraz daha bilgi vereyim diye buyurdu: Evet ya Resulullah, dediler. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Bir gün Cebrail (a.s) yanıma geldi ve şöyle buyurdu: Fatıma (a.s) vefat edince sorgu melekleri yanına gelecek ve senin Rabb’in kimdir, diyecek Fatıma (a.s) Rabb’im Allah’tır cevabını verecek; melekler peki peygamberin kimdir? diye soracak, Fatıma (a.s) babam, diye cevap verecek; melekler peki Velin kimdir? diyecek, Fatıma (a.s) mezarımın başında ayakta duran Ali bin Ebi Talip’tir (a.s), diye buyuracaktır. Daha sonra peygamber sizlere faziletlerinden biraz daha anlatayım mı, diye buyurdu. Yüce Allah (c.c.) Hz. Fatıma’yı (a.s) üstünden altından sağından ve solundan korumak üzere bir grup meleği görevlendirmiştir. Bu melekler Fatıma (a.s) hem hayattayken hem de ölümünden sonra yanında kalıp kendisi babası kocası ve çocuklarına salat okurlar. Kim beni şehadetimden sonra ziyaret ederse hayatta ziyaret etmiş gibi sayılır kim de kızım Fatıma’yı (a.s) ziyaret ederse beni ziyaret etmiş gibi sayılır. Kim İmam Ali bin Ebi Talib’i (a.s) ziyaret ederse Fatıma’yı (a.s) ziyaret etmiş gibi sayılır. Kim de İmam Hasan ve Hüseyin’i (a.s) ziyaret ederse İmam Ali’yi (a.s) ziyaret etmiş gibi sayılır. Kim de onların zürriyetini ziyaret ederse onları ziyaret etmiş gibi sayılır. Ammar (r.a) Resulullah’ın (s.a.a) bu sözlerinden sonra gerdanlığı misk kokusuyla bezedi ve Yemen Bürdesi’yle sardı, Sehim (pay) adındaki hizmetçisini yanına çağırdı, bu hizmetçiyi Hayber gazvesinden payına düşen ganimetle almıştı bundan dolayı ona pay anlamına gelen Sehim adını takmıştı. Ammar (r.a) gerdanlığı Sehme verdi ve git bunu Resulullah’a (s.a.a) ver ve bundan sonrada sen artık ona aitsin, diye buyurdu. Sehim gerdanlığı aldı ve Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gitti önce gerdanlığı Resulullah’a (s.a.a) verdi daha sonra da Ammar’ın (r.a) söylediklerini anlattı. Resulullah (s.a.a) kendisine Fatıma’nın (a.s) evine git gerdanlığı ver ve bundan sonra sen onun hizmetine aitsin diye buyurdu. Sehim Hz. Fatıma’nın (a.s) evine gitti ve Resulullah’ın (s.a.a) kendisine verdiği emri bildirdi. Fatıma (a.s) gerdanlığı aldı ve köleyi azad etti, köle bu duruma gülmeye başladı. Fatıma (a.s) neden güldüğünü sordu. Sehim şöyle cevap verdi: Bu gerdanlığın bereketinin azameti beni güldürdü, zira bu gerdanlık aç birini doyurdu, üryan birini giydirdi, fakir birini zengin etti ve bir köleyi azad etti, daha sonra da sahibine geri döndü.1

Büyük alim, Şeyh Ebu İshak İsmail bin Ebi Kasım bin Ahmet Deylemi hicretin beş yüz yirminci yılı Rabi El Evvel ayında Emil mıntıkasında Nasır El Hakkın mezarı civarında yapılan sohbette kendi müsnedinde silsile yoluyla Ebu İshak İbrahim bin Bennar Sayrafi’den, Kadı Ebu Cafer Muhammed bin Ali El Cebeli’den, Seyit El İmama Ebu Talib El Hüseyni’den, Ebu Mansur Muhammed bin Deynur’dan, Ali bin Şakir bin Bahtari’den, Abdullah bin Muhammed bin Abbas El Dabi’den, Yahya bin Said El Kattan’dan, Abdullah bin Vesim’den, Ebu Rafi’den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) küçük yaştaki evladı Hasan’la (a.s) evin tabanını düzenletmekte kullanılan tahtalarla oynuyorduk tahtamı onun tahtası


1      Bihar c. 43 s. 56 – 57 – 100- 123


üzerine attım isabet etti, kendisine dedim ki beni taşıman gerekir. Buyurdu ki vay senin haline Resulullah’ın (s.a.a) taşımış olduğu birinin sırtına binmekten haya etmez misin? Daha sonra kendisi tahtasını attı benim tahtama isabet etti. Kendisine sen beni nasıl taşımadıysan ben de seni taşımayacağım, dedim. İmam Hasan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) taşımış olduğu bedeni taşımaya razı olmaz mısın, diye buyurdu.

Şeyh İmam, Ebu Ali Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette silsile yoluyla Seyid Valid Ebu Cafer Tusi’den, Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya Fahham Samiri’den, amcası Amr bin Yahya El Fahham’dan, Abdullah bin Ahmet bin Amir’den, Ebi Ahmet bin Amir Tai’den, Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), Ebu Musa bin Cafer’den (a.s), Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s), Ebi Ali bin Hüseyin’den (a.s), Ebi Hüseyin bin Ali’den (a.s), müminlerin emiri Ali bin Ebi Talip’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Hesap günü dört grubun şefaatçisi olacağım, bunlar: Ehlibeytime muhabbet duyanlar, onları veli edinenler, muhaliflerine muhalif olanlar, onların hacetlerini karşılayanlar ve onlar adına iyi amelde bulunanalar. 2

Şeyh İmam, Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, kendi kitabından bana rivayet etmeme icazet verdiği rivayeti silsile yoluyla amcası Ebu Cafer Muhammed bin Hasan’dan, babası Hasan bin Hüseyin’den, amcası şeyh Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, babası şeyh Ebi Hasan Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Ali bin İbrahim’den, babasından, Salih’ten, Sırri’den, Yunus bin Abdurrahman’dan, Yahya El Halebi’den, Abdul Hamit bin Avvad Tai’den, Amr bin Yahya bin Bessam’dan İmam Sadık’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: İnsanlar arasında haramlardan çekinip ibadetleri en iyi şekilde yerine getirmekte en önde olanların Resulullah’ın (s.a.a) Ehlibeyti ve tabileri olması haktır zira diğer insanlar onlara iktiza edeceklerdir.

Muhammed bin Kasım şöyle buyurmuşlardır: Hakka tabi olma konusunda Şia Ehlibeyt’ten sonra nasıl takva ve amelden sorumlu iseler en iyi ödülleri kazanma konusunda da en öndedirler. Ey Ehlibeyt tabileri kardeşlerim şunu çok iyi anlayınız ki kıyamet gününe kadar sizleri bitirip yok edemeyeceklerdir. Yüce Allah (c.c.) Yasin ve Taha’nın Ehlibeyti hatırına sizleri muvaffak kılsın.

 

 

Şeyh El Afif Ebu El Beka İbrahim bin Hasan El Basri hicretin beş yüz onuncu yılı Sefer ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) Makamında yapılan sohbette silsile yoluyla şeyh Ebu Talib Muhammed bin Hüseyin bin Utbe’den, Ebu Hüseyin Muhammed bin Ahmet bin Muhammed bin Halit El Medari’den, Ebu Mufaddal Muhammed bin Abdullah bin Mutalleb Şeybani’den hicretin üç yüz sekseninci yılı Şaban ayında Bağdat’ta Deccac deresi etrafı Sayda’nin evinde Muhammed bin Muhammed bin Mukal El İcli El Karmisini’den, Şahruzar mıntıkasında Muhammed


2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 276 c. 1 hadis no 27 c. 2 hadis no: 1-2


bin Ebi Sahban El Behili’den, Ahmet bin Muhammed bin Ebi Nasır’dan, Eban bin Osman El Ahmer’den, Eban bin Tağlep’ten, Abdullah bin Abbas’ın kölesi Akreme’den, Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Analar Ali bin Ebi Talib (a.s) gibi bir yiğidi dünyaya getirmekte aciz kalmışlardır. Allah’a (c.c.) ant olsun ki ona denk gelebilecek hiçbir cengâver görmedim. Sıffin savaşında onunla beraberdim. Başında siyah bir sarık vardı, ordusuna göz dikiyor parlayan fener gibi keskin bir şekilde bakıyor ve onlara telkinlerde bulunuyordu, benim bulunduğum gruba sıra geldi, o arada lanetlik Muaviye’nin beyaz ordu adını taktığı ordu on bin zırhlı on bin de ağır silahla donatılmış bir şekilde ortaya çıktı bu orduyu gören insanların çoğunun saçı diken gibi oldu.

Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: Bu korku ve panik nedendir bu gördüğünüz askerlerin hepsi haktan caymış uğursuz kişilerden oluşuyor. Eğer bunlara hak ehli bir ordu savaşsa çekirge sürüsü gibi dağıldığını göreceksiniz. Allah’tan (c.c.) çekinin ona karşı huşuda bulunun sakin olun ve sabırla korunun, sesinizi kısın, kılıçlarınızı hazırlayınız, bakışlarınızı keskinleştirin, gözünüzü karartın ve bu kertenkele ordusuna karşı mücadele edin, kılıçlarınıza mızrak ve oklarla destek verin. Saldırdıkça saldırın ve firar etmekten çekininiz. Zira savaştan kaçmak büyük utanç sebebi, akıbetiniz için utanç ve cehennem ateşine geçme sebebidir. Kendinizi savaşa hazırlayın ve ölüme doğru hızlı adımlarla yürüyün, zira sizler yüce Allah’ın (c.c.) takibi altında ve Resulullah’ın (s.a.a) kardeşi ile berabersiniz. Karşıdaki siyah çadıra ve karanlık revaka ulaşıncaya kadar (Muaviye’nin çadırı) şiddetle çarpışın. Kuşkusuz ki Şeytan orada beklemekte hesaplarını yapmakta kollarını sıvazlamakta bir eliyle zafer için hazırlarken bir ayağıyla da kaçmak için hazırlanmakta, hakikat sizlere aşikâr oluncaya kadar direnin, zafere ulaşacak olan sizlersiniz yüce Allah (c.c.) sizlerledir, işte ben cenk etmeye hazırım sizler de rahman ve rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla hazırlanın onlar sizlere üstün gelemeyeceklerdir. Daha sonra İmam, düşman ordusuna doğru saldırıya geçti bunu gören yüz kişilik düşman birliği İmama saldırdı. İmam (a.s) birliğin içine daldı ve tıpkı değirmen gibi içlerinde dönerek onları dağıttı. Ortalık toz duman içinde kalınca ben tam olarak ne olduğunu göremedim bir süre sonra toz ortadan kalkınca ortalıkta başların kesildiğini kolların koptuğunu gördüm. Düşman askeri İmam Ali’nin (a.s) heybeti cengâverliği dolayısıyla kaçışmaya başladı. Onların kaçışları tıpkı zebra eşeklerinin saldırıya geçen aslandan kaçışı gibiydi. İmam yanımıza geldi o anda Zülfikar kılıcından kanlar damlıyor mübarek yüzü ay gibi parlıyordu. İmam bizlere şöyle buyurdu: Küfür ehline karşı savaşın onların ahitlerine güven olmaz. Olur da belki bu çatışma sonucu imana gelirler.

İkrime ibni Abbas’ın şöyle söylediği nakletmiştir: Allah Resulü (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) Nakisin (Cemel Ehli) Kasitin (Muaviye ve ordusu) ve Marikin’lere karşı (Nehravan ehli) savaşmasını istedi. Ey Ali (a.s) Kur’an’ı Kerim’in tenzili için nasıl savaştıysan tevili içinde öyle savaşacaksın, diye buyurdu.

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette silsile yoluyla babasından Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya El


Fahham’dan, Ebu Tayip Ahmet bin Muhammed bin Buvayta’dan şöyle nakledilmiştir: Aşura günü öğlen vakti buraya geldim hava çok sıcaktı bundan dolayı sokaklarda hiç kimse yok, yol kesen eşkıyalar olma ihtimali dolayısıyla korkuya kapıldım. Gizli bir şekilde İmam Ali (a.s) mezarı şerifinin penceresine kadar geldim, kapının yanında sırtı bana dönük bir kişi gördüm. Sanki bir kitap okuyor gibiydi. Bana Hüseyin bin Ali bin Muhammed’in sesi edasıyla Ebu Tayip nerededir? diye seslendi. Dedim ki, işte bu Hüseyin kardeşini ziyaret etmeye gelmiştir. Ey seyisim dedim ben pencereden ziyaretimi yapayım daha sonra yanına gelirim. Dedi ki Ey Ebu Tayip, neden içeriye geçmiyorsun? Dedim ki her evin bir sahibi vardır, eve sahibinin izni olmadan geçmek istemem. Buyurdu ki ya Ebu Tayip, sen bizim velayetimize ve dostluğumuza sadık olduktan sonra sana izin vermememiz mümkün mü? Geç ey Ebu Tayip diye buyurdu. Kendi içimden dedim ki yanına gidip selam vereyim ancak içeriye geçmeyim. Kapının yanına gittim ancak kimseyi görmedim. Mekânın hizmetçisinin yanına gittim bana makamın kapısını açtı içeriye geçtim. Bana hani içeriye geçmeyeceğini söylüyordun, diye buyurdu. Sonra bana izin verildi ben geçtim ancak siz kaldınız, dedi.

Muhammed bin Ebi Kasım rivayetle ilgili şöyle söylemişlerdir: Hiç şüphe yok ki o kişi zamanın İmamıydı (a.s) tabilerinden Ebu Tayip’in saygı ve hürmeti dolaysıyla makamı dışarıdan pencere kenarında ziyaret ettiğini görünce kendisine bu sözleri buyurmuştur.1

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh Amcası Ebi Cafer Muhammed bin Hasan’dan icazetle babası El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, amcası Ebi Cafer Muhammed bin Babaveyh’ten, Muhammed bin Musa’dan, Abdullah bin Cafer’den, İbrahim bin Haşim’den, İsmail bin Murat’tan, Yunus bin Abdurrahman’dan, Küleyb bin Muaviye El Esedi’nin İmam Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizler yüce Allah’ın (c.c.) ve meleklerinin dini üzeresiniz. Ellerinizi haramlardan çekerek bizlere yardımcı olunuz. Yapmanız gereken namaza ve ibadetlere sahip çıkıp ellerinizi haramlardan çekmenizdir.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin beş yüz onuncu yılı Ramazan ayında müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yaptığımız sohbette babası Ebi Cafer Tusi’den, Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya El Fahham’dan, amcası Amr bin Yahya’dan İshak bin Abdus’tan, Muhammed bin Beher bin Ammar’dan, Zekeriya bin Yahya’dan, Cabir bin İshak bin Abdullah bin Haris’ten, babasından, müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gittim yanında Ebu Bekir ve Ömer vardı. Ben Resulullah (s.a.a) ile Ayşe arasında oturdum. Ayşe oturacak başka yer bulamadın mı, diye söylendi. Resulullah (s.a.a) ne diyorsun ey Ayşe, Beni Ali konusunda mı kırıyorsun, ant olsun ki o hem dünyada hem ahirette benim kardeşim ve müminlerin emiridir. Yüce Allah (c.c.) onu kıyamet günü sırat köprüsünde bekletecek, dostlarını


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 294

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 294


cennete düşmanlarını da cehenneme atacaktır.1

Şeyh Ebu Muhammed El Hasan bin Hüseyin bin Babaveyh’in oğluna ile hicretin beş yüz onuncu yılı yaptığımız okumalarda Muhammed bin Hasan’dan babası Hasan bin Hüseyin’den, Amcası Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh El Kummi’den, Ahmet bin Ali bin İbrahim’den, babasından, İsmail bin Merar’dan, Yunus bin Abdurrahman’dan, Yahya El Halebi’den, Ebi Mazi’den, Yezit bin Halife’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Sadık’ın (a.s) huzurunda otururken bizlere şöyle buyurdu: Sizler Yüce Allah’ın (c.c.) değer verdiğine değer verip sizler için seçtiğini seçtiniz, insanlar Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) etrafından sağa ve sola dağıldığında siz ona doğru gittiniz. Sizler tertemiz bembeyaz bir hüccet üzeresiniz, ancak bu yolda kalabilmeniz için elinizi haramlardan çekerek bizlere yardımcı olunuz. Daha sonra şöyle buyurdu: bizim istediğimiz doğrultuda amel ediniz. Kim, insanların beğenisini kazanmak için amel ederse ödülünü insanlardan beklesin, kim de yüce Allah’ın (c.c.) rızası için amel ederse onun karşılığı yüce Allah (c.c.) tarafından verilecektir.2

Şeyh Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi hicretin beş yüz on birinci yılı Ramazan ayında müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında silsile yoluyla babasından Ebu Muhammed Hasan bin Yahya El Fahham’dan, Ebu Tayip Muhammed bin Ferhan Devri’den, Muhammed bin Ali bin Fırat Dehhan’dan, Süfyan bin Veki’den, babasından, Ameş’ten, İbn-i Mütevekkil Neci’den, Ebi Sait El Hudri’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah (c.c.) bana ve İmam Ali’ye (a.s) kıyamet günü şöyle buyuracaktır: Sevdiklerinizi cennete alın buğz edenlerinizi de cehenneme, bu söylemin Kur-an’ı Kerimdeki karşılığı da mübarek ayette şöyle zikredilmiştir: İnatçı her kâflri cehenneme atın.3 diye buyurdu.4

Aynı kaynakta Ebi Muhammed El Fahham’dan, Samerra’lı Ebu Fadıl Muhammed bin Haşim El Heşemi’den, babası Haşim El Heşemi’den, Muhammed bin Zekeriya bin Abdullah El Cevheri El Basri’den, Abdullah bin Mesna’dan, Temama bin Abdullah bin Enes bin Malik’ten, babasından, dedesinden peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Kıyamet günü sırat köprüsü kurulduğu zaman elinde İmam Ali’nin (a.s) velayetinden dolayı izni olmayan hiç kimse geçemeyecektir. Yüce Allah (c.c.) kitabı keriminde bu gerçeği şu mübarek ayetle belirtmiştir: Onları durdurun zira onlar sorumludur.5 Yani İmam Ali’nin (a.s) velayetinden sorumludurlar.6

 

 

 

 


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 296 c. 4 hadis no: 15

2              İbni İdris Mustatrifet Serair s. 163 / Uyun El Ahbar c. 2 s. 122 / El Mehasin s. 148 / Bihar c. 68 s. 89

hadis no: 35

3              Kaf suresi: 24

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 296 c. 2 hadis no: 21

5              Saffet suresi: 24

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 296 / Bihar c. 39 s. 202 / Menakib Ali Talib c. 2 s. 346 c. 5 hadis no: 7 c. 8

hadis no: 12


 

DÖRDÜNCÜ KISIM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Büyük alim Muhammed bin Ali bin Abdussamet Temimi Nişabur’da hicretin beş yüz on dört yılı Şevval ayında yapılan sohbette babası Ali bin Abdussamet’ten, babası Abdussamet bin Muhammed Temimi’den, Ebu Hasan Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Ebu Kasım Abdullah bin Ahmet bin Umayr’dan, Amr bin Harun Testeri’den, Heysem bin Ahmet El Mansuri’den, Zunun’dan, Malik bin Enes’ten, Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babasından, dedesi İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kıyamet günü olduğu zaman sırat köprüsü cehennemin uçurumu üzerinde kurulacak, onu ancak elinde İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetine iman etmekten dolayı geçme ruhsatı olanlar geçecektir.7

Şeyh Muhammed bin Ali’den, babasından, dedesi Abdussamet’ten, Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Muhammed bin İsmail El Alevi’den, Muhammed bin Abdullah El Ensari’den, Muhammed bin Hüseyin Nehavendi’den, Sadak da bin Musa’dan Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed Sadık’tan (a.s), babasından, Cabir bin Abdullah El Ensari’den (r.a),Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Ümmetimin İmam Ali’yi (a.s) sevmesini tevhit sözü olan La ilahe İllallah (c.c.) sözünü söylemeyi sevdikleri gibi sevmelerini istiyorum.8

Aynı şekilde kendisinden, babasından, dedesinden, Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Muhammed bin Ebi Bekir Yahya bin Zekeriya Deyruzi’den, Ahmet bin Yakup bin Abdul Cabbar’dan, Yakup bin Yusuf bin Asım’dan, Abdullah bin Hasan bin Hakem’den, Hüseyin bin Hasan El Ensari’den, Ali bin Hasan ‘dan, Ameş’ten, İbrahim’den, Alkame ve Esvet’ten şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ebu Eyüp El Ensari’nin huzuruna gittik ve Ey Ebu Eyüp! Yüce Allah (c.c.)

Peygamberi sana misafir kılarak seni yüceltmiş ve sana böyle bir fazilet ihsan etmiş, nasıl olurda tevhit sözü olan La İlahe İllallah (c.c.) sözünü ikrar eden Müslümanlara karşı İmam Ali’nin (a.s) safında savaşırsın? diye söyledik.

Ebu Eyüp şöyle cevap buyurdu: Yüce Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki benimle beraber bulunduğunuz evde bir gün Resulullah’la (s.a.a) beraberdik. İmam Ali (a.s) sağ tarafında bende sol tarafında oturuyor Malik bin Enes de ayakta duruyordu kapı birden açıldı. Resulullah (s.a.a) Enes’e: Kapıya bak kim var? diye buyurdu. Enes kapıya bakınca Ammar bin Yasir’in (r.a) beklediğini gördü. Resulullah (s.a.a) pak olan Ammar’a (r.a) kapıyı aç içeri geçsin, diye buyurdu. Ammar (r.a) içeriye girince Resulullah’la (s.a.a) selamlaştı. Daha sonra Resulullah


7              Bihar c. 39 s. 208 c. 3 hadis no: 13 c. 6 hadis no. 9-18 c. 7 hadis no: 49

8              Bihar c. 39 s. 249


(s.a.a) Ammar’a (r.a) Ey Ammar (r.a), benden sonra ümmetimde fitneler yaşanacak ve kılıçlar çekilecek öyle ki birbirinin kanını dökecek birbirinden teberri edecekler, bu durumun gerçekleştiğini görürsen şu sağımda oturan Ali bin Ebi Talib’e (a.s) tabi ol. Bütün insanlar bir vadide yol izlerse, Ali’de (a.s) başka bir vadide yol izlerse sen insanları bırakıp Ali’nin takip ettiği yoldan yürü. Ey Ammar (r.a), İmam Ali (a.s) seni hiçbir zaman hidayet yolundan alıkoyup helak yoluna saptırmaz. Ey Ammar (r.a), İmam Ali’ye (a.s) itaat etmek bana itaat etmek demek bana itaat etmekte yüce Allah’a (c.c.) itaat etmek demektir.1

Aynı kaynakta Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Ebu Amr Muhammed bin Esed’i El Kadi El Esfehani’den, Muhammed bin Ahmet bin Ali El Esferayni’den, Muhammed bin Yusuf bin Raşit El Küfi’den, babamdan, Ali bin Kadim’den, Ata bin Müslim’den, Yahya bin Kesir’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün rüyamda Zeyd El Eyami’yi gördüm, kendisine nereye ulaştın ey Ebu Abdurrahman, diye sordum. Yüce Allah’ın (c.c.) rahmetine, diye cevap verdi. En faydalı amelin neydi diye sordum. Namaz ve İmam Ali’nin (a.s) sevgisi diye cevap verdi.2

Aynı kaynakta Muhammed El Farisi’den Ebu Zekeriya Yahya bin Zekeriya Dübeyri’den, Ebu Turap’tan, Ebu Ezher Ahmet bin Ezher’den, Abdurrezzak’tan, Berberi’den, Abdullah bin Abdullah’tan, İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) bakıp şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s), sen dünyada da ahirette de seyitsin (lidersin). Benden sonra sana buğz edenin vay haline ve ne mutlu sana muhabbet duyan kimselere.

Ebu Zekeriya şöyle buyurdu: Bir gün Ebu Eyüp El Ameş Ahmet bin Yusuf Seleme’den şöyle işittiğini nakletti: Bu hadisi ben Abdurrezzak’ın kitabında gördüm ancak bu rivayeti anlattığını görmedim. Bir gün Ebu Ezher bir sohbetimizde bu hadisi anlattı ve Yahya bin Maan’a hadisi sordu Yahya feryat etti. Ebu Ezher de sohbet meclisinde bulunuyordu, bu feryadı duyunca şöyle söyledi: Abdurrezzak’a bu yalan uydurma hadisi kim anlatıyor diye tepki gösterdi. Ebu Ezher ayağa kalktı ve ben anlatıyorum ey Seyidim, diye cevap verdi.

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Ali’den, amcası Muhammed bin Kasım’dan, Ahmet bin Ebu Abdullah El Barki’den, babasından, Halit bin Hammad El Esedi’den, Ebi Hasan El Abdi’den, Ameş’ten, Abaya bin Rabi’den, Abdullah bin Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Yüce Allah (c.c.) beni nübüvvetle Ali’yi (a.s) İmametle üstün kılmış bana kızımı İmam Ali’yle evlendirmemi emretmiştir. İmam benim evlatlarımın babası, bana gusül verip defin için hazırlayacak olan ve borçlarımı ödeyecek kişidir. Onu veli edinen beni veli edinmiş ona muhalefet eden de benim muhalifim olmuştur.3

 

 


1              Bihar c. 38 s. 37 / Münteceb Din El Ani Arbeini s. 60 / Havrezmi’nin Menakibi s. 124

2              Bihar c. 39 s. 282

3              Bihar c. 38 s. 140


Aynı kaynakta Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, Ahmet bin Muhammed’ten, Muhammed bin Ali bin Yahya’dan, Ebu Bekir bin Nafi’den Ümeyye bin Halit’ten, Hammad bin Selma’dan Ali bin Zeyn’den, Ali bin Hüseyin’den (a.s), babasından, dedesi İmam Ali’den (a.s),Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Ali (a.s), tohumu yaran ve canlıları yaratan yüce Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki sen benden sonra yaratılanların en üstünüsün. Ey Ali (a.s) sen benim vasim ve ümmetimin imamısın, sana itaat eden bana itaat etmiş, sana muhalefet eden de bana muhalefet etmiştir.4

Aynı kaynaktan Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Ebu Sait Muhammed bin Fadıl’dan, Abdullah bin Abdul Aziz El Bağdadi’den, Ebu Sait El Adavi’den, Selma bin Şebip’ten, Abdurrezzak’tan, Muammer’den, Züheyri’den, Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün ibni Sabit Mina’da Resulullah’ın (s.a.a) yanında ashapla beraber bulunuyordu. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey Müslümanlar! İşte bu Ali bin Ebi Talip (a.s) Araplar’ın Seyidi (lideri) benim büyük vasimdir. Onun bana olan menzili Hz. Harun’un Hz. Musa’ya (a.s) olan menzili gibidir. Ancak benden sonra peygamberlik yoktur. Tövbe edenin tövbesi ancak onun sevgisiyle kabul olur. Ey Hasan bin Sabit, onun hakkında söyleyeceğini söyle. Hasan bin sabit öne çıkarak şöyle buyurdu:

 

 

Kabul olunmaz tövbe edenin tövbesi İlla muhabbetiyle Ali bin Ebi Talib’in (a.s)

Kardeşidir Resulullah’ın (s.a.a) bir de damadı Dost damada hiç bedel olur mu

Kim Ali gibi olabilir ancak onun için Döndü güneş hatırına batıdan Bembeyaz ışığıyla döndü güneş Sanki hiç batıda batmamış gibi5

 

Aynı Raviden, babası Ali’den, dedesi Abdussamet’ten, Muhammed El Farisi’den, Ahmet bin Muhammed bin Ahmet bin Ebi Sumeydu’dan, Ali bin Selma’dan, Hüseyin bin Hasan El Karşi’den, Muaz El Hamani’den, Cabir El Cufi’den, İshak bin Abdullah bin Haris bin Nevfel’den, babasından Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geçtim yanında Ebu Bekir, Ömer ve Ayşe oturuyordu, ben Resulullah (s.a.a) ve Ayşe arasında oturdum, Ayşe bana oturacak başka yer bulamadın mı, diye serzenişte bulundu. Bunu işiten Resulullah (s.a.a)


4              Saduk’un Emalisi s. 20

5              Bihar c. 38 s. 260


baldırına vurup şöyle buyurdu: Bana kardeşim konusunda eziyet etme, kuşkusuz ki o Müslümanların Seyit’i, Muttakilerin İmamı, nur yüzlülerin lideridir. Yüce Allah (c.c.) kıyamet günü onu sırat köprüsüne vekil kılacak dostlarını cennete muhaliflerini de cehenneme sokacaktır.1

Aynı kaynakta Muhammed El Farisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Yusuf Deyruzi’den, Ebu Abbas Muhammed bin Ahmet bin Hammad’tan, Muhammed bin Muhammed bin Süleyman El Vasıti’den, Ahmet bin Yezit bin Müslim’den, İsmail bin Eban’dan, Ebu Meryem’den, Ata’dan,İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: Ben kimin Mevla’sı isem Alide onun Mevla’sıdır. Ben kimin velisi isem Ali de velisidir.2

Aynı kaynakta Muhammed El Farisi’den Ebu Abbas Muhammed bin Ahmet’ten bin Hammad’tan Kasım bin Cafer bin Ahmet bin İmran Şeyban’i El Küfi’den Hüseyin bin Hakem’den Ebu Gassan’dan Cafer El Ahmer’den Ameş’ten Adiy bin Sabit’ten Zir bin Hubeyş’in İmam Ali’den (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Resulullah’ın (s.a.a) bana ahdettiklerinden biri de; Ey Ali (a.s) seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder, sözüdür.3

Ebu Hasan Ebu Tayip bin Şuayb Ahmet bin Kasım El Haşimi’den, İsa’dan, Füruh bin Ferva’dan, Muside bin Sadaka’dan, Salih bin Heysem’den, babasından şöyle rivayet edilmiştir: Çarşıda dolaşırken Esbağ bin Nebati’yle karşılaştım bana şöyle buyurdu: Vay senin haline Ey Meysem, Müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) çok ağır bir hadis duydum. Nasıl bir hadis, diye sordum. Şöyle buyurduğunu duydum: Biz Ehlibeytin hadisi zordur, ağırdır onu ancak Mukarreb melek Resul veya kalbi imanla imtihan edilen mümin taşıyabilir. Bu sözleri duyduktan sonra hızlı bir şekilde İmam Ali’nin (a.s) huzuruna gidip şöyle arz ettim: Ey müminlerin emiri Esbağ bana sizlerin buyurmuş olduğu beni düşünceye sokan bir hadis aktardı. İmam hangi hadis diye sordu. İmama Esbağ’ın aktardığını anlattım. İmam tebessüm etti sonra şöyle buyurdu: Otur Ey Meysem, her ilmi ancak amel edenler taşıyabilir. Yüce Allah (c.c.) meleklere şöyle buyurdu: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım. Onlar sen yeryüzünde kan dökecek bozgunculuk ve fesat edecek birini mi yaratacaksın, oysa bizler seni tesbih edip tenzih etmekteyiz, diye arz ettiler. Benim bildiklerimi sizler bilmiyorsunuz, diye buyurdu. Burada melekler ilmi taşıyabildi mi? Ben Ey Mevlam Allah’a (c.c.) ant olsun ki bu ondan daha çetindir. Hz. Musa’ya (a.s) Tevrat indirildi ve kendisinden daha alim biri olmadığı fikrine kapıldı. Yüce Allah (c.c.) kendisinden daha alim bir kulu olduğu haberini verdi. Hz. Musa (a.s) Rabb’inden onunla tanıştırmasını istedi. Yüce Allah (c.c.) Hz. Musa’yı (a.s) Hz. Hızır’la buluşturdu. Hz. Hızır gemide gedik açtı, Hz. Musa (a.s) bu harekete tahammül etmedi. Hz. Hızır çocuğu öldürdü Hz. Musa (a.s) yine buna sabredemedi. Duvar ördü buna da sabredemedi. Peygamberimize gelince müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) elini Gadir Hum günü kaldırıp, Ey yüce Allah’ım (c.c.) ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır, diye


1              c. 3 hadis no : 51 / şeyhin Emalisi c. 1 s. 296

2              Velayet hadisi c. 2 hadis no 132 c. 3 hadis no. 19 c. 4 hadis no: 63

3              Bihar c. 39 s. 283 c. 2 hadis no: 51 c. 2 hadis no: 74 c. 3 hadis no: 25 c. 4 hadis no: 23


buyurdu. Yüce Allah’ın (c.c.) koruduğu hariç kaç kişi bu ahde vefada bulundu. Sizlere müjdeler olsun yüce Allah (c.c.) meleklere nebilere ve Resullere vermediği özelliği onun verdiği sorumluluğu taşıyarak hakketmeniz vesilesiyle sizlere vermiştir.4

Aynı kaynaktan Muhammed El Farisi’den, Ebu Hüseyin Ahmet bin Muhammed El Habremi’den, Atik bin Muhammed El Medeni’den, İshak bin Beşir’den, Abdurrahman bin Kasba bin Züeyp’ten, babasından, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Ümmetimde en doğru hüküm veren İmam Ali bin Ebi Talip’tir (a.s). Beni kim seviyorsa onu da sevsin, zira kişi benim velayetime ancak Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisiyle sahip olur.

Aynı kaynakta Ebu Hüseyin Ahmet bin Muhammed El Ğatrafi’den, Hüseyin bin Muhammed bin Harun’dan, Muhammed bin Hamdan bin Mehran’dan, Aydan’dan, Habip bin Muğire Cendal bin Vasık’tan, Muhammed bin Amr El Mezni’den, İbad El Kelbi’den, Cafer bin Muhammed’ten, babasından, Ali bin Hüseyin’den, Fatıma Suğra’dan, Hüseyin bin Ali’den (a.s), annesi Fatıma’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Arafe akşamı bize uğrayıp şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) sizlerle meleklerine karşı iftihar etti. Sizlere genel olarak mağfiret etti Ali’ye (a.s) ise özel bir şekilde, ben sizlere Resul olarak gönderildim. Kavmim ve ashabım için korku içinde değilim. Cebrail bana şöyle haber verdi: İnsanların en saadetlisi benim hayatımda ve şehadetimden sonra İmam Ali’yi (a.s) sevendir. İnsanlar arasındaki en bedbaht kişi de İmam Ali’ye (a.s) hayatımda ve şehadetimden sonra buğz edendir.5

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Sait’ten, Muhammed bin Ebi Abdullah El Küfi’den, Musa bin İmran Nahi’den, amcası Hüseyin bin Yezit Nevfeli’den, Ali bin Salim’den, babasından, Sabin bin Ebi Safiye’den, Sait bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim bütün hayırlara erişmek istiyorsa benden sonra İmam Ali’yi (a.s) dost, dostlarının dostlarını da dost edinip düşmanlarını düşman edinsin.6

Aynı kaynaktan Abdullah bin Hüseyin bin Ali bin Cafer Razi’den, Abdullah bin Muhammed bin Hayyan’dan, Beşşar bin Ahmet El Kattan’dan, Abdullah bin Amr bin Eban’dan, Şuayb bin İbrahim Temimi’den, Seyf bin Umeyra’dan, Eban bin İshak El Esedi’den, Sabah bin Muhammed’ten, Ebi Hazım’dan, Ebi Said El Hudri’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali (a.s) ve Abbas’a işaret ederek bunlar konusunda sizlere vefakâr davranmanızı istiyorum. Kim onlara iyi davranır ve korursa kıyamet günü yüce Allah’ın (c.c.) verdiği nur ile havuz başında benimle buluşacaktır.

 

 


4              İbni Fırat tefsiri c. 6 / Bihar c. 38 S. 233 / Saduk Hisal’i s. 208 / Meani El Ahbar s. 189

5              Bihar c. 39 s. 284 / Saduk’un Emalisi s. 153 / Müfidin Emalisi s. 161 / Havrezmi’nin Menakibi s. 37

6              Saduk’un Emalisi s.382 c. 4 hadis no. 81


Aynı kaynakta Ebu Sehl Muhammed bin Muhammed’ten, Ali bin Ahmet bin Mansur’dan, Muhammed bin Dinar’dan, Hamit bin Hilal El Hallal El Küfi’den, Hüseyin bin Ali bin Abdullah’tan, Abdurrezzak’tan, babasından, Abdurrahman bin Avf’ın kölesi Mina’dan şöyle rivayet edilmiştir: Yaşlanıp hadisleri birbirine karıştırmadan önce sana bir hadis anlatayım mı? Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben bir ağacım, İmam Ali (a.s) ve Fatıma (a.s) dalları, Hasan ve Hüseyin (a.s) meyvesi ümmetimden onları sevenler ise yapraklarıdır. Bu ağaç nerede yeşerirse, beni hak üzere gönderene ant olsun ki yaprakları da Aden cennetinde yeşerecektir.1

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Hüseyin bin Musa’dan, Hüseyin bin İbrahim bin Netaneh’ten, Ali bin İbrahim bin Haşim’den, babasından Muhammed bin Umayr’dan, İbn-i Ziyat’tan, Abdullah bin Salih’ten, Zeyd bin Ali’den, babası Ali bin Hüseyin’den, babası Hüseyin bin Ali’den, babası Hüseyin bin Ali’den, babası Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) beni kim severse seni ve evlatlarından olan imamları sever. Kim onları severse nesebi konusunda yüce Allah’a (c.c.) şükretsin. Zira bizleri ancak temiz bir soya sahip olanlar sever ve ancak soysuz olanlar buğz eder.2

Aynı kaynaktan Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Ali bin Abdul Verrak’tan, Sad bin Abdullah bin Ebi Halef’ten, Heysem bin Ebi Mesruk’tan, Hüseyin bin Alvan’dan, Amr bin Halit’ten, Sad bin Zarif ’ten, Esbağ bin Nebati’den, Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: Ben Âdemoğullarının en üstünüyüm. Ey Ali (a.s) sen ve senden sonra evlatlarından olan İmamlar ümmetimin en üstünüsünüz, bizleri kim severse yüce Allah’ı (c.c.) sevmiştir. Kim de bizlere buğz ederse yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir. Kim bizleri veli edinirse yüce Allah’ı (c.c.) veli edinmiştir. Kim de bizlere muhalefet ederse yüce Allah’a (c.c.) muhalefet etmiştir. Kim bizlere itaat ederse yüce Allah’a (c.c.) itaat etmiştir. Kim de bizlere asilikte bulunursa yüce Allah’a (c.c.) asilikte bulunmuştur.3

Aynı kaynakta Ebu Sait Muhammed bin Fadıl El Vaiz’den, Bağdat’lı Ebu Cafer El Haşimi’den, Muhammed bin Rafi’den, Ebu Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin Yasir’den (r.a), babasından, dedesi Ammar’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bana iman etmiş olanlara İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetini tavsiye ediyorum, onu veli edinen beni veli edinmiş beni veli edinen ise yüce Allah’ı (c.c.) veli edinmiş ona muhabbet duyan bana karşı muhabbet duymuş bana muhabbet eden de yüce Allah’a (c.c.) muhabbet duymuştur. Ona karşı buğz eden bana buğz etmiş, bana buğz eden de yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir.4

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Bağdatlı Muhammed bin Amr El Hafız’dan, Muhammed bin Kasım bin Zekeriya’dan, Hüseyin bin Ali Selüli’den, Muhammed bin Hasan Selüli’den, Salih bin Ebi Esvet’ten, Ebi El Mutahhar’dan, Selam El Cufi’den Ebi Cafer El Bakır’dan (a.s), Ebi Berza’dan peygamber


1              Bihar c. 27 s. 107 c. 2 hadis no: 7 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 18

2              Saduk’un Emalisi s. 384 / İlel Şerai s. 141 c. 4 hadis no: 87

3              Saduk’un Emalisi s. 384 / İlel Şerai s. 141 c. 4 hadis no: 87

4              Bihar c. 38 s. 31 c. 2 hadis no: 140 c. 3 hadis no: 10 c. 4 hadis no: 39


efendimizin şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) İmam Ali (a.s) hakkında bana bir ahitte bulunmuştur, diye buyurdu. Ben ya Resulullah (s.a.a) bana bu ahdi açıklarmısın? diye arz ettim. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) bana iyi dinle diye buyurdu. Ben ya Rabb’im dinliyorum, dedim. Buyurdu ki; İmam Ali (a.s) hidayet sancağı dostlarımın İmamı muttakilerin sorumlu olduğu söz odur. Onu seven beni sevmiş ve ona itaat eden de bana itaat etmiştir.5

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Hasan bin Ahmet bin Velit’ten, Muhammed bin Hasan Saffar’dan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan Muhammed bin Sinan’dan, Ebi Malik El Hadrami’den, İsmail bin Cabir’den, Ebi Cafer El Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah (c.c.) peygamberini İsra’ya çıkardığı zaman şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) nübüvvetin ve ömrün sona erdi senden sonra ümmetine kimi bırakacaksın? Ey Rabb’im insanları imtihana tabi tuttum beni Ali’den (a.s) daha çok seven birini görmedim diye cevap verdim. Yüce Allah (c.c.) öyleyse ona kendisinin hidayet sancağı dostlarımın İmamı ve bana itaat edenlerin nuru olduğunu bildir, diye buyurdu.6

Aynı kaynaktan Muhammed El Farisi’den, Ebu Abbas Muhammed Ahmet Dakkak’tan, Ahmet bin Muhammed bin Sait El Küfi’den, Hüseyin bin Abdulmelik’ten, İshak bin Yezit’ten, Haşim bin Berit’ten, İsmail bin Rica’dan, babasından şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: Tohumu yaran ve canlıları yaratan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki Resulullah (s.a.a) bana seni ancak mümin sever ve senden ancak münafık nefret eder, diye ahitte bulunmuştur. Müminlerin burnuna bu elimdeki kılıçla vursam dahi benden nefret etmezler. Münafıklara da dünyanın bütün nimetlerini versem dahi beni asla sevmezler.7

Aynı kaynaktan, Said bin Muhammed bin Fadıl El Vaiz’den, Ali bin Ahmet El Cercani’den, Muhammed bin Yakup El Muakkali’den, İbrahim bin Süleyman El Küfi’den, İshak bin Büşür El Esedi’den, Halit bin Haris’ten, Avf’tan, Hasan’dan, Ebi Leyla El Gafari’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdi: Benden sonra büyük fitneler olacaktır bunlar gerçekleştiğinde İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) safında olunuz. Zira kıyamet günü beni ilk görecek, benimle ilk selamlaşacak kişi odur. Bu ümmetin Sıddık’ı Ekber’i ve Faruk’u Azam’ı odur. Hak ile batılı birbirinden ayıracak olan odur. Münafıkların lideri mal mülk, Müminlerin lideri ise odur.8

Aynı kaynakta Ebu Sahil Said bin Ebi Sait’ten, Muhammed bin Ahmet bin Ramhe’den, Muhammed bin Ahmet bin Raşit’ten, İmran bin Abdürrahim El Behili’den, İshak bin Büşür’den, Yakup bin Musa El Haşimi’den,İbn-i Ebi Davut’tan, İsmail bin Ümeyye’den, İkrime’den,İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Kim benim yaşadığım gibi yaşamak şehadete


5              Saduk’un Emalisi s. 386 c. hadis no: 11 hadis no. 39

6              Saduk’un Emalisi s. 386 c. 7 hadis no: 13

7              Bihar c. 39 s. 284 c. 2 hadis no. 51 – 74 c. 3 hadis no: 25 c. 4 hadis no: 11

8              Bihar c. 38 s. 217 c. 2 hadis no: 90-130-132


erdiğim gibi şehadete ermek ve benim için yüce Allah’ın (c.c.) hazırlamış olduğu Aden cennetine geçmek istiyorsa, Ali bin Ebi Talib’i (a.s) veli edinip benden sonra Ehlibeyt’ine tabi olsun. Onlar benim itretim benim tıynetimden yaratılmış, benim kavrama kabiliyetime ve ilmime vakıf kılınmıştır. Ümmetimden onların faziletlerini yalanlayan ve alakayı kesenlerin vay haline. Yüce Allah (c.c.) onlara şefaatimi nail kılmasın.1

Aynı kaynakta Ebu Hasan Ali bin Hasan bin Ahmet El Kattan El Belhi’den, Muhammed bin Ramih’ten, Ahmet bin Yakup El Gazi’den, Muhammed bin Halit bin Süleyman’dan, Abdurrezzak’tan, babasından, İbn-i Tavus’tan, babasından,İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Yüce Allah’ın (c.c.) kırmızı yakuttan yaratılmış bir sütunu vardır, bu sütun arşın direklerine bağlanmıştır. Onlara ancak Ali (a.s) ve tabileri nail olacaklardır.2

Aynı kaynakta Ebu Muhammed Abdullah bin Ahmet bin Hasan Saffar El Buhari’den, Abdullah bin Muhammed bin Yakup’tan, Muhammed bin Hüseyin bin Hafs’tan, Ahmet bin Osman bin Hekim’den, Kasba’dan, Suvar El Ama’dan, Davut bin Ebi Avf bin Ebi Cehhaf’tan, Muhammed bin Umayr’dan, Fatıma’dan (a.s), Ümmü Seleme’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’la (s.a.a) birlikte evimde oturuyordum. Yanımıza Fatıma (a.s) ardından da Ali (a.s) geldi. Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) Ey Ali (a.s) seni ve ashabını cennetle müjdeliyorum. Müjdeler olsun sana ve tabilerine sizler cennetliksiniz, diye buyurdu.

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Ali’den amcası Muhammed bin Ebi Kasım’dan, Muhammed Bin Ali Küfi’den, Muhammed bin Sinan’dan, Mufaddal bin Amr’dan, Sabit bin Ebi Safiye’den, Said bin Cübeyr’den, Abdullah bin Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey insanlar yüce Allah’tan (c.c.) daha doğru sözü ve kelamı kim söyleyebilir? Ey insanlar yüce Allah (c.c.) bana sizler için İmam Ali’yi (a.s) önder, İmam, halife ve vasi olarak ilan etmemi emretmiştir. Onu kardeş ve vezir addetmemi talep etmiştir. Ey insanlar, İmam Ali (a.s) benden sonra hidayet kapısı yüce Allah’a (c.c.) davet eden müminlerin en Salih’idir. Yüce Allah’a (c.c.) davet eden, salih amel işleyen ve ben Müslüman’ım diyen kişiden kim daha iyi olabilir. Ey insanlar, Ali (a.s) bendendir onun çocukları benim evlatlarım, eşi benim sevgili kızım, onun emri benim emrim, nehyi benim nehyimdir. Ey insanlar, ona itaat edin ve muhalefetinden sakının, zira ona itaat bana itaat demek ona muhalefette bana muhalefet anlamına gelmektedir.

Ey insanlar, İmam Ali (a.s) bu ümmetin Sıddık’ı, Faruk’u Ekber’i ve öğüt vereni, bu ümmetin; Harun’u, Yuşa’sı, Asıf’ı ve Şemun’u; Hitta kapısı, kurtuluş gemisi; Talut’u ve Zül Karneyn’i dir. Ey insanlar, insanlara en büyük imtihan ve hüccet, en büyük delil, dünya ehlinin İmamı ve sağlam tutanağıdır. Ey insanlar, Ali hak ile hakta Ali (a.s) ile ve hak dili üzerindedir. Ey insanlar, İmam Ali (a.s) cehennem ehlini cennet ehlinden ayırandır. Onun hiçbir dostu ateşe geçmez, hiçbir muhalifi


1              Şeyhin Emalisi c. 2 s. 191 / Saduk’un Emalisi s. 39 c. 5 hadis no: 27 c. 9 hadis no: 21 c. 4 hadis no: 46

2              c. 4 hadis no: 40


de ateşten kurtulamaz. Ey ashabım, ben sizlere nasihatte bulunup sizlere risaleyi tebliğ ettim, ancak sizler nasihat edenlerden pek hoşnut olmuyorsunuz. Ben bunu söyler ve yüce Rabb’imden kendim ve sizler için bağışlanma dilerim.3

Aynı kaynakta şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Hüseyin bin Ahmet bin İdris’ten, babasından, Ebu Haşim’den, Muhammed bin Sinan’dan, Ebu Carud Ziyad bin Munzir’den, Said bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayeti yüce Allah’ın (c.c.) velayeti, ona muhabbet yüce Allah’a (c.c.) ibadet, ona tabi olmak Allah (c.c.) dostlarının farzı, onun düşmanları yüce Allah’ın (c.c.) düşmanları, ona karşı savaş yüce Allah’a (c.c.) karşı savaş onunla barış içinde olmak ise yüce Allah (c.c.) ile barış içinde olmak demektir.4

Aynı kaynakta Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah’tan, Hasan bin Süfyan’dan, Hamit bin Kuteybe’den, Halit bin Muhallet’ten, Umeyr bin Arfecetü’den, Numan El Ezedi’den, Selman’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kişi Ehlibeytimi sevmedikçe ve gösterişi bırakmadıkça iman etmiş sayılmaz. Bu sözleri işiten Ömer bin Hattab ya Resulullah (s.a.a) Ehlibeytini sevmenin alameti nedir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) elini koyarak işte buna karşı sevgi beslemektir, diye cevap buyurdu.

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’den, Hüseyin bin Ahmet bin İdris’ten, babasından Ahmet bin Muhammed bin Halit’ten, Abbas bin Maruf’tan, Muhammed bin Yahya El Hazzaz’dan, Talha bin Zeyd’ten, İmam Sadık Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babasından, dedesinden (a.s), Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Bir gün Cebrail (a.s) Rabb’im tarafından yanıma geldi ve şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) yüce Rabb’in sana selam edip şöyle buyurur: Kardeşin Ali’ye (a.s) kendisini veli edineni azaba tabi tutmayacağımı ve kendisine muhalefet edene merhamet etmeyeceğimi müjdele, diye buyurdu.5

Ebu Hüseyin bin Ebi Tayip bin Şuayb bin Ahmet bin Ebi Kasım El Farisi’den, İsa bin Mehran’dan, Muhavval bin İbrahim’den, Cabir El Cafi’den, Abdullah bin Şerik’ten, Haris’ten şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’nin (a.s) huzuruna, gecenin sessizliğinde gittim. Bana bu saatte seni buraya getiren şey nedir ey Ammar, diye buyurdu. Kendisine dedim ki; senin sevgin ya Emir el Müminin. Bana üç defa Allah’tan (c.c.) başka İlah olmayana, yüce Rabbime diye yemin ederek, şöyle devam etti: Beni üç konumda göreceksin, bunlar: Havuz başında, ölüm anında ruhun boğazına ulaşınca ve sırat köprüsünde.

Aynı kaynakta Ebu Ali Ahmet bin Ebi Cafer El Beyhaki’den, Bağdat’ta Ebu Ferec Ahmet bin Muhammed El Askeri’den, İbrahim bin Ahmet bin Abdullah bin Mehran’dan, Ebu Numan bin Fadıl bin Kudame bin Numan’dan, Muhammed bin Şahap Zehiri’den, Enes’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Müminin iman


3              Saduk’un Emalisi s. 35

4              Bihar c. 27 s. 107 / Saduk’un Emalisi s. 36 c. 1 hadis no: 23

5              Saduk’un Emalisi s. 42 c. 1 hadis no: 24


göstergesi, İmam Ali’nin (a.s) sevgisidir.1

Aynı kaynakta Ebu Ali Ahmet bin Ebi Cafer El Beyhaki’den, Muhammed bin İbrahim El Hasneveyh’ten, Abdullah bin Ali’den, Muhammed bin Salih’ten, Musa bin İmran’dan, Ebu Amr El Fera’dan, Davut bin Ebi Sebik’ten, Ebu Harun El Abdi’den şöyle rivayet edilmiştir: Hürre yılında Medine şehrine vardım şehir halkının toplandığını gördüm, karşılaştığım kişilere bu toplantının nedenini sordum. Bana halkın Resulullah’ın (s.a.a) sahabesi Ebu Said’in etrafında toplanıldığı söylendi. Ebu Said’in yanına gidip bana İmam Ali bin Talip’ten (a.s) bahset, diye söyledim. Ebu Sait şöyle buyurdu: Bir gün Resulullah (s.a.a) bir ilan için şehrin ortasına bir tellal gönderip şöyle nida etmesini emretti: Kim Allah’tan (c.c.) başka İlah olmadığına şehadet ederse cennetlik olmuştur. Tellal aldığı görevi icra etmeye giderken Ömer bin Hattab’la karşılaştı. Ömer bu müjdenin bütün Müslümanlara mı yoksa bir gruba mı olduğunu, sordu. Tellal, Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna döndü ve ey Resulullah (s.a.a) görevimi icra etmek için giderken Ömer bin Hattab’la karşılaştım ve bana bu verdiğiniz emir herkes için mi geçerlidir yoksa bir grup için mi, diye sordu. Resulullah (s.a.a) yanında oturan İmam Ali’nin (a.s) omuzuna hafif vurup bu müjde Ali (a.s) ve Şia’sı için geçerlidir, diye buyurdu.

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Amr bin Hüseyin El Hafız El Bağdadi’den, Abdullah bin Yezit’ten, Muhammed bin Sevap’tan, İshak bin Mansur’dan, Kadih Ebi Cafer El Beceli’den, Abdullah bin Lahia’dan, Abdurrahman bin Ziyat’tan, Salim bin Yesar’dan, Cabir bin Abdullah’tan şöyle rivayet edilmiştir: Hayber kalesinin fethedildiği gün İmam Ali (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi. Allah Resulü (s.a.a) kendisine şöyle buyurdu: Yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki eğer ümmetimden bazı gruplar Hristiyanların İsa bin Meryem’e hakkında söylediklerini söyleyecek olmasa, bugün senin hakkında öyle şeyler söylerdim ki insanlar bastığın toprağı ve yıkandığın suyun artakalanını alıp şifa niyetine kullanırlardı. Ancak senin benden olman benim de senden olmam ve benim mirasçım olman benim de senin mirasçın olmam, benden sonra peygamber olmaması kaydıyla senin bana olan menzilinin Harun’un Musa’ya olan menzili gibi olması, benden sonra borçlarımı ödemen, benim sünnetim için cihat etmen, havuz başında halifem olarak benimle buluşman ve cennet elbisesini benimle beraber ilk giyinen olman iftihar olarak sana yeter. Hiç kuşkusuz ümmetimden cennete ilk girecek olan sensin. Senin tabilerin etrafımda ak yüzlü bir şekilde parlayan nurdan minberlerin üzerinde çıkacak ve onlara şefaatçi olacağım. Cennette de tabilerin benim komşularım olacaktır. Kuşkusuz ki sana karşı savaş bana karşı savaş, sana karşı barış da bana karşı barıştır. Senin sırrın benim sırrım senin aleniyetin benim aleniyetim demektir. Göğsündeki sırlar benim göğsümdeki sırlardır. Senin çocukların benim evlatlarımdır. Sen benim vaatlerimi yerine getirensin. Hiç şüphesiz ki hak seninle beraber senin dilinde kalbinde ve iki gözündedir. İman benim etim ve kanıma nasıl karışmışsa senin de etine ve kanına karışmıştır. Sana karşı nefret besleyen hiç kimse havuz başında benimle buluşmayacak ve sana muhabbet besleyen hiç


1              Bihar c. 39 s. 284


kimse havuz başında benimle karşılaşmaktan mahrum kalmayacaktır. İmam Ali (a.s) duyduğu bu sözlerden sonra yere secdeye kapanıp şöyle buyurdu: İslam nimetini bana ihsan eden, Kur-an’ı öğreten muhabbetimi insanların en üstünü peygamberlerin sonuncusu Resullerin en faziletlisinin kalbine benim için fazilet olarak yerleştiren yüce Rabb’ime şükürler olsun. Daha sonra peygamber şöyle buyurdu: Ey Ali (s.a) sen olmasaydın benden sonra müminin kim olduğu belli olmayacaktı.2

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’den, Sad bin Abdullah’tan, Heysem bin Ebi Mesruk’tan, Hüseyin bin Alvan’dan, Amr bin Sabit’ten, babasından, Sad bin Zarif ’ten, Esbağ bin Nebati’den, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) Küfe mescidinde şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ben vasilerin seyidi Nebilerin seyidinin vasisiyim. Ben Müslümanların İmamı ve Muttakilerin lideri, Müminlerin Mevla’sı kadınların en üstününün kocasıyım. Ben yüzüğü sağ elde takan ve alnımı secdede toprağa sürenim. İki defa hicret eden ve iki defa biat eden benim. Ben Bedir ve Huneyn savaşının zaferini kazananım. İki kılıçla, savaşan pehlivanlara karşı hamlede bulunanım. Ben evvellerin ve ahirlerin ilminin mirasçısı, Nebi ve Resullerden sonra insanlar üzerinde olan hüccetim, Muhammed Mustafa’da (s.a.a) peygamberlerin sonuncusudur. Benim velayetime bağlı olanlara merhamet edilecek bana muhalif olanlar ise lanetlenecektir. Benim Habibim Resulullah (s.a.a) bana şu sözleri çokça tekrar ederdi: Ey Ali (a.s) seni sevmek takva ve iman, buğzun ise küfür ve nifaktır. Ben hikmet eviyim sen de anahtarısın. Sana buğz edip beni sevdiğini iddia eden yalan söylemiştir.3

Aynı kaynakta Ebu Nasır Ahmet bin Muhammed bin Hasan El Kermeni’den, Ahmet bin Halil bin Halit bin Harp’tan, Muhammed bin İsmail El Buhari’den, Abdullah bin Salih’ten, Raşit bin Sad’tan, Yula bin Murra’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’la (s.a.a) birlikte bir davete katıldık yolda giderken peygamberin torunu Hasan (a.s) yolda oynuyordu peygamber hızlı bir şekilde yürüyerek İmam Hasan’ın (a.s) yanına vardı ve onunla oynamaya başladı. İmam Hasan’ın (a.s) bir elini sakalına bir elini de omzuna koyarak onu taşıdı, onu öptü ve şöyle buyurdu: Hasan (a.s) bendendir, ben de Hasan’dan (a.s) Hasan’ı seveni yüce Allah’ta (c.c.) sever, Hasan ve Hüseyin (a.s) benim torunlarım ve Esbattan’dır.

Aynı kaynakta Ebu Hasan Muhammed bin Muhammed bin İshak El Harbi El Mudil’den, Bağdat’ta Ebu Kasım Abdullah bin Ahmet bin Abdullah El Beceli’den, Hüseyin bin Muhammed bin Nasır’dan, Kurre bin Ula’dan, Osman bin Abdullah bin Amr’dan, Musa bin Cafer’den, babasından, dedesinden (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Cebrail (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) Huzuruna inip şöyle buyurdu: Ey Resulullah (s.a.a) yüce Allah (c.c.) sana İmam Ali bin Ebi Talib’i (a.s) sevmeni emretmekte, zira yüce Allah (c.c.) İmam Ali’yi (a.s) ve onu seveni sevmektedir. Daha sonra Cebrail (a.s) ya Resulullah (s.a.a) Ali’ye (a.s) kim buğz eder ki? diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) insanları İmam Ali’nin (a.s) muhalefetine teşvik edenlerdir, diye buyurdu. 4


2              Saduk’un Emalisi s. 86

3              Saduk’un Emalisi s. 31

4              Bihar c. 39 s. 285


Aynı kaynakta Ebu Nasır Ahmet bin Hüseyin bin Mervan Dabi’den, Musa bin Abbas El Cuni’den, Abdullah bin Ahmet Devraki’den, Abdul Aziz bin Hattab’tan, Ali bin Haşim El Beri’den, Muhammed bin Abdullah bin Ebi Rafi’den, Ebi Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin Yasir’den (r.a), babasından, Ammar’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bana inanan ve tasdik eden herkese İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetini vasiyet et. Onu veli edinen beni veli edinmiş beni veli edinen ise yüce Allah’ı (c.c.) veli edinmiştir. Onu seven beni sevmiş, beni seven de yüce Allah’ı (c.c.) sevmiştir. Ona buğz eden bana buğz etmiş, bana buğz eden ise yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir.1

Aynı kaynakta Ebu Mufaddal Muhammed bin Ali bin Abdullah Sicistani El Meruzi’den, Ahmet bin Abdullah bin Davut’tan, İsmail bin Büşür El Belhi’den, Ahmet bin Yakup’tan, Muhammed bin Halit bin Süleyman El Cevni’den, Abdurrezzak’tan, babasından, İbn-i Tavus’tan, babasından, İbn-i Abbas’tan Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah’ın (c.c.) kırmızı yakuttan arşın direklerine bağlı bir sütunu vardır. Onu ancak Ali (a.s) ve Şia’ları idrak edeceklerdir.2

Aynı kaynakta Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin İbad Razi’den, Ali bin Muhammed El Basri’den, Ali bin Muhammed El Basri’den, Ali bin Muhammed El Kazvini’den, Ali bin Hüseyin El Esterabadi’den, Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den, Abdul Azim bin Abdullah El Hüseyni’den, Muhammed bin Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), babasından, dedesinden (a.s), babası İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) İslam’ı yarattı ve onun için bir arsa, bir nur, bir sur ve bir yardımcı yaratmıştır. İslam’ın arsası Kur- an nuru hikmet, suru iyiyi emretmek, yardımcıları ise ben Ehlibeytim ve Şia’mdır. Ben, Ehlibeytim ve Şia’larını sevip zafere ulaştıracağım. Zira yüce Allah (c.c.) beni Miraca çıkardığı zaman Cebrail beni gökyüzü ehline nesebimle tanıttı, bana Ehlibeytime ve Şia’larına karşı Meleklerin kalbinde muhabbeti karar kıldı. Bu muhabbet Meleklerin kalbinde kıyamete kadar emanet olarak kalacaktır. Daha sonra Cebrail (a.s) benimle beraber yeryüzüne indi ve beni nesebimle birlikte yeryüzü canlılarına tanıttı, benim Ehlibeytimin ve Şia’larının sevgisini yeryüzü halklarının kalbinde karar kıldı. Ümmetimden mümin olanlar Ehlibeytim olan bu emanete kıyamete kadar sahip çıkanlardır. Bir kimse dünyanın bütün günlerinde yüce Allah’a (c.c.) ibadet etse ve hesap günü hesaba Ehlibeytim ve tabilerine karşı nefret ile çıkarsa, yüce Allah (c.c.) onu münafık olarak haşredecektir.

Aynı kaynakta Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin İbad Razi’den, Muhammed bin Ahmet El Medaini’den, Cabir bin Abdullah El Ensari’den, Muhammed bin Ali Zeynel Abidin’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün adamın biri İmamın huzuruna gelip şöyle arz eder: Bana sadece sizlere has olan bir hadis anlat. İmam evet bizler yüce Allah’ın (c.c.) ilminin haznedarı, vahyin mirasçısı, yüce Allah’ın (c.c.) kitabının taşıyıcılarıyız. İtaatimiz farz, bizi sevmek iman, nefret etmek ise nifaktır. Bizim sevenimiz cennette nefret edenimiz cehennemde, Kâbe’nin


1              c. 2. Hadis no: 140 c. 3 hadis no: 10 c. 4 hadis no: 20

2              c. 4 hadis no. 26


Rabb’ine ant olsun ki bizler tatlı bir balçıktan yaratıldık o balçıktan yaratılmak bizden başkasına nasip olmadı. Bizim tabilerimiz ise bir alt seviyedeki balçıktan yaratılmıştır. Kıyamet günü tabilerimizin yaratıldığı bir alt seviyedeki balçık bir üsttekiyle karışacaktır. Kıyamet günü olduğunda yüce Allah’ın (c.c.) peygamberine ne eyleyeceğini umarsın? Veya peygamberinin evlatlarına ne yapmasını umarsın. Ya da peygamber evlatlarının tabilerine ve sevenlerine ne yapmalarını umarsın? Elbette ki hepsi cennetteki yerlerini alacaklardır, diye buyurdu.

Aynı kaynakta Ebu Sehl Büşür bin Ahmet’ten, İbn-i Abdullah bin Amir’den, Asım bin Yusuf ’tan, Muhammed bin Eyüp El Kilabi’den, Amr bin Süleyman’dan, Ebu Rebi El Areci’den, Abdullah bin İmran’dan Ali bin Zeyd’ten, Said bin Müseyyeb’ten, Zeyd bin Sabit’ten,Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim İmam Ali’yi (a.s) hem hayatında hem yaşamından sonra severse, güneşin onlar için doğup battığı ve yüce Allah’ın (c.c.) onlara Eman’ı ve imanı ihsan etmiş olan kimselerden kılacaktır. Kim de hem hayatında hem de ölümünden sonra ona (a.s) buğz ederse, cahiliye dini üzerine ölen ve yaptıklarıyla hesaba çekilen kimselerden olacaktır.

Aynı kaynakta Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin İbad Razi’den, Ebu Cafer Muhammed bin Ahmet Razi’den, Muhammed bin Ali El Hatip’ten, Ukayl’dan, Muhammed bin Binar’dan, Hasan bin Urfe’den, Veki’den, Şakik’ten, Ebi Yakazan’dan, İbn-i Amr’dan Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü olduğunda yüce Allah (c.c.) evveldeki ve ahirdeki bütün insanları toplayacak ve bir münadi herkesin duyacağı bir şekilde şöyle nida edecektir: Ali bin Ebi Talib (a.s) nerededir? Ali Rıza (a.s) nerededir? İmam Ali (a.s) gelecek ve yüce Allah (c.c.) onu hayırlı bir şekilde hesaba çekecek ona yeşil renkte cennet elbisesi, Tuba ağacından asa hediye edilip şöyle söylenecektir: Git havuz başında bekle istediğine su ver ve istediğini de mahrum et.

Aynı kaynakta İbrahim bin Ahmet Rahami’den, Ebu Bekri bin Ebi Davut’tan, Hilal bin Büşür’den, Abdülmelik bin Musa’dan, Ebi Haşim Ramani’den, Zaza’ndan Selman El Farisi’den (r.a) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) seni seven beni sevmiş, sana buğz eden ise bana buğz etmiştir.3

Aynı kaynakta Ebu Bekir Muhammed bin Ahmet bin Yahya El Farisi’den, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah bin Yezdad Razi’den, Ebu Salih El Bezzaz’dan, Ebu Hatim’den, Yahya bin Hamani’den, Yahya bin Yula’dan, Ammar bin Zarik’ten, İshak bin Ziyat’tan, Mutrif’ten, Zeyd bin Erkam’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim benim gibi yaşamak benim gibi şehadete erişmek ve yüce Rabb’imin bana vaat ettiği ağaçlarını da kendisinin ektiği, benim sakini olacağım beka cennetine sahip olmak istiyorsa Ali bin Ebi Talib’i (a.s) veli edinsin.

Aynı kaynakta Ebu Ali bin Ukbe’den, Bağdat’ta Ahmet bin Muhammed El Müeddep’ten, Hasan bin Ali bin Zekeriya El Adavi’den, Huraş bin Abdullah’tan, Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir: Birgün Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna bir adam


3              Bihar c. 39 s. 285 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 363


gelip şöyle arz etti: Ey Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebi Talib’in (a.s) durumu nedir? Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Bana Ali bin Ebi Talib’i mi (a.s) soruyorsun kıyamet günü cennet develerinden ayakları yeşil Zebercet cevherinden, gözleri kırmızı yakuttan, hörgücü miskten, üzerinde nurdan iki ziynet örtüsü, biriyle sarılmış diğeriyle örtünmüş, İmam’ın elinde Hamd sancağı, sancağın içinde kırk bölüm, her bölümün hacmi yer ile gökler arasındaki mesafe kadardır, İmam’ın sağında amcam Hamza bin Abdul Muttalib (r.a), solunda Cafer Tayyar (r.a), kızım Fatıma (a.s) arkasında Hasan ile Hüseyin (a.s) aralarında olacak ve bir münadi kıymet mahşerinde şöyle nida edecek: Sevenler ile buğz edenler nerede, işte bu Ali bin Ebi Talib (a.s) kitabı sağ elinde cennete geçmektedir.

Aynı kaynakta Ebu Ali Ahmet bin Ebi Cafer El Beyhaki’den, Ali bin Cafer El Medeni’den, Abdullah bin Muhammed El Meruzi’den, Lüveyz El Masis’ten, Süfyan bin Ayna’dan, Leys’ten, Mücahit’ten, İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Cennet ehli öyle bir an yaşayacak ki güneş ve ayın ışığını görecek ve şöyle söyleyeceklerdir: Rabb’imiz hani içinde Güneş ve Ayın ışığını görmeyeceğimizi vadetmişti? O an bir münadi şöyle nida edecektir: Yüce Allah (c.c.) sizlere verdiği sözü gerçekleştirecek ve içinde ne Güneşin ne de Ayın ışığını görmeyeceksiniz. Şu gördüğünüz ışık İmam Ali’nin (a.s) Şia’sından birinin bir diğerinin yanından geçerken yüzünün nurundan saçtığı ışıktan kaynaklanmıştır.1

Aynı kaynakta Ebu Sehl Said bin Ebi Sait’ten, Muhammed bin Batta’dan, Velid bin Eban El Esfehani’den, Muhammed bin Davut’tan, Yakup bin İshak’tan, Haris bin Muhammed’ten, Ebu Bekir bin Ayyaş’tan, Maruf bin Harbuz’dan, Ebi Tufeyl’den, Ebi Berza’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü kulun ayağı biz Ehlibeytin sevgisinden sorulmadıkça kaymayacaktır. Ey Resulullah (s.a.a) sevginizin alameti nedir? diye soruldu. Resulullah (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) omuzuna elini koyarak işte bu, diye buyurdu.2

Aynı kaynakta Ebu Sait Ahmet bin Muhammed bin Sait El Müeddep’ten, Ebu Ahmet Muhammed bin Süleyman bin Faris’ten, Ebu El Ezher Ahmet bin Ezher’den, Aburrezzak bin Hemmam’dan, Muammer bin Raşit’ten, Züheyri’den, Abdullah bin Abdullah bin Mesut’tan, Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) bakıp şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen hem dünyada hem de ahirette Seyitsin (üstünsün). Seni seven beni sevmiş, sana buğz eden de bana buğz etmiştir. Senin sevdiğin benim sevdiğim, benim de sevdiğim yüce Allah’ın (c.c.) sevdiğidir. Senin buğz ettiğin benim buğz ettiğim, benim de buğz ettiğime yüce Allah (c.c.) buğz eder. Ne mutlu benden sonra sana muhabbet duyanlara.3

Aynı kaynakta Vaiz Ebu Mansur İsbahan bin Esbuz Deylemi Şirazi’den, Muhammed bin İsa El Kabi’den, Kabeni’den, Musa bin Verdan’dan, Sabit’ten, Enes’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İsra’ya çıktığım gün dördüncü semada


1              Bihar c. 8 s. 149

2              Bihar c. 7 s.267 c. 2 hadis no: 59 c. 3 hadis no: 20

3              Bihar c. 39 s. 286 c.2 hadis no: 5 c. 7 hadis no: 7


Ali bin Ebi Talib’in (a.s) simasını görmemden dolayı şöyle söyledim: Ey Cebrail (a.s) bu Ali’dir (a.s). Cebrail bana bunun yüce Allah’ın (c.c.) İmam Ali’nin (a.s) simasına bürüdüğü bir melek olduğunu vahyetti. Bu meleğin her gün yüce Allah’ı (c.c.) tesbih ve tenzih eden ve bu ibadetlerin sevabın İmam Ali (a.s) muhiplerine hediye ettiği yetmiş bin meleği ziyaret ettiğini buyurdu.4

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Ali El Alevi’den, amcası Muhammed bin Ebi Kasım’dan, Muhammed bin Ali El Küfi’den, Amir bin Kesir Serrac’dan, Ebi Carut’tan, Sabit bin Ebi Safiye’den, Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası Hüseyin bin Ali’den (a.s), Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) sizlere muhalefetimi haram kılmış itaatimi de farz kılmıştır. Sizlere nasıl itaatimi emretmişse benden sonra da İmam Ali’nin (a.s) itaatini farz kılmış muhalefetimi nasıl sakındırmışsa onun da muhalefetinden sakındırmıştır. İmam Ali’yi (a.s) müminlerin emiri kardeşim vezirim, vasiyim ve varisim kılmıştır. O benden ben de ondanım, onu sevmek iman, buğz etmek küfür, onu seven beni sevmiş, buğz eden ise bana buğz etmiştir. Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır. Ben de Ali’nin Mevla’yım. Ben kadın- erkek her müminin Mevla’sıyım. Ben ve Ali (a.s) bu ümmetin babalarıyız.5

Aynı kaynakta Ebu Muhammed Abdullah bin Muhammed bin Abdullah bin Dinar’dan, Bağdat’ta İsmail bin Muhammed Saffar’dan, Hasan bin Urfe’den, Said bin Muhammed El Verrak’tan, Ali bin Hazur’dan, Ebu Meryem Sakafi’den, Ammar bin Yasir’den Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Ey Ali (a.s) ne mutlu seni sevene ve vay haline seni yalanlayıp iftira edene.6

Aynı kaynakta Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa’dan, Muhammed bin Ali El Alevi’den, amcası Muhammed bin Kasım’dan, Muhammed bin Ali El Küfi’den, Muhammed bin Sinan’dan, Ziyan bin Munzir’den, Said bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Benden sonra İmam Ali’ye (a.s) muhalefet eden kişi kâfirdir. Ona ortak koşan kişi müşriktir. Onu seven mümin buğz eden ise münafıktır. Onu takip eden kişi kurtuluşa ermiş ona savaş açan dinden çıkmış, ona karşı çıkan mahvolmuştur. İmam Ali (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki nuru ve kulları üzerindeki hüccetidir. İmam Ali (a.s) muhaliflere karşı yüce Allah’ın (c.c.) kılıcı ve peygamberlerinin ilim varisidir. İmam Ali (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) yüce kelimesi onun muhaliflerinin kelamı ise aşağılıktır. İmam Ali (a.s) vasilerin en üstünü ve Resullerin en üstünün vasisidir. İmam Ali (a.s) müminlerin emiri nur yüzlülerin lideri ve Müslümanların İmamıdır. Yüce Allah (c.c.) imanı ancak ona itaati ve velayetiyle kabul edecektir.7

 

 


4              Bihar c. 39 s. 110 / El Haric kitabında c. 2 S. 812 / Uyun El Ahbar c. 2 s. 130 / Bihar c. 39 s. 109

5              Saduk’un Emalisi s. 22 / Bihar c. 39 s. 286

6              Bihar c. 39 s. 286

7              Saduk’un Emalisi s. 19 c. 1 hadis no: 30


Aynı kaynakta İbrahim bin Ahmet’ten, Muhammed bin Şam’da Ays El Gassani’den, Hişam bin Ammar’dan, Halit bin Abdullah Tahhan’dan, Eyüp Sicistani’den, Ebu Kulabe El Havbi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ümmü Seleme’ye İmam Ali’nin (a.s) Şia’sını sordum, bana Resulullah’ın (s.a.a) bu konuda şöyle buyurduğunu nakletti: Kıyamet günü İmam Ali’nin (a.s) Şia’sı kurtuluşa erenlerdir.1

Aynı kaynakta Ebu Muhammed Abdullah bin Ahmet Şarani’den, Ebu Hasan Ali bin Hüseyin bin Yakup bin Hares El Küfi’den, Cafer bin Ahmet bin Yusuf ’tan, Hüseyin bin Nasır bin Müzahim’den, İbrahim bin Hakem bin Zahir’den, Ebi Hakem’den, Cabir bin Yezit’ten, Ebi Cafer Muhammed bin Ali’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey İnsanlar, bizler peygamberinizin Allah (c.c.) tarafından üstün kılınmış sırlarına vakfedilmiş ve ilmine emanetçi addedilmiş Ehlibeytiyiz. Onlar dininin direkleri, ilminin şahitleridir. Yüce Allah (c.c.) onları her şeyden önce yaratmış arşını gölgeliğine almış ve seçkin kılmıştır. Yüce Allah (c.c.) onları kulları için delil kılmış sırat köprüsü için kılavuz eylemiştir. Onlar hidayet eden imamlar hayırlı önderler, orta yolun takipçileridir. Kim onlara iltica eder ve onlara tutunursa onun için kurtuluş vesilesi ve korunağı olacaklardır. Onları veli edinen saadete kavuşur, muhalefet eden ise helak olur, onlara tutunan da kurtuluşa erer. Risale onlara indi meleklerde onların huzuruna indi, Ruh El Eminde onlarla konuştu, onlara hiç kimseye verilmeyeni verdi. Mübarek ağaç ve onu yeşermiş tatlı meyveleri onlardır. Onlar ilmin madeni risalenin mahalli ve meleklerin uğrak yeridir. Onlar yüce Allah’ın (c.c.) her türlü eksiği giderdiği ve pak kıldığı rahmet ve bereketin Ehlibeytidir.2

Aynı kaynakta Ebu Hasan bin Ebi Tayip bin Şuayb’tan, Ahmet bin Ebi Kasım El Karşi’den, İsa bin Mehran’dan, İsmail bin Ümeyye’den, Ambese El Abid’ten, Cabir bin Abdullah’tan, Ebi Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmamla beraber oturuyorduk bizlere şu mübarek ayeti okudu: Her Nefis yaptığı amelin esiridir, ancak sağ tarafın ehli istisnadır.3 Aramızda oturan biri adam kalkıp sağ tarafın ehli kimlerdir, diye sordu. İmam (a.s) onlar İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) Şia’larıdır, diye buyurdu.4

Aynıkaynakta Muhammed bin Abdullah El Vaiz’den, Bağdat’ta Hasan bin Abdullah bin Şazan El Amani’den, Muhammed bin Fersan El Abbad’tan, Heysem bin Ahmet’ten, Abbad bin Suhayb El Halebi’den, Ali bin Hüseyin’den, babasından, Zer bin Hubeyş’ten, İmam Ali’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kıyamet günü benim tabilerim ve sevenlerim hariç herkes annesinin adı anılarak çağrılacaktır. Ancak benim tabi ve sevenlerimin soylarının paklığı vesilesiyle babaları anılarak çağrılacaklardır.5

Aynı kaynakta Ebu Cafer Ahmet bin İsa El İcli’den, Muhammed bin Ahmet bin Abdullah bin Ziyad El Arzemi’den, Ali bin Hatim El Mukkırri’den, Şerik’ten, Salim El


1              Saduk’un Uyun El Ahbar kitabında c. 1 s. 52 Emalisi s. 295 c. 2 hadis no: 36

2              Bihar c. 26 s. 253

3              El Müddessir

4              Bihar c. 8 s. 192 c. 24 hadis no: 8 / Mecmu El Beyan c. 10 s. 391 / El Kummi s. 702

5              Bihar c. 7 s. 241 c. 1 hadis no: 20 c. 2 hadis no. 114


Aftas’tan, Said bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan, Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) kıyamet günü kurtuluşa erenler senin Şia’larındır. Kim Şia’larından herhangi birini üzerse seni üzmüştür, kim seni üzerse beni üzmüştür, kim de beni üzerse yüce Allah (c.c.) en çetin uğrak olan ateşine daimî olarak atacaktır. Ey Ali (a.s) sen bendensin ben de sendenim, canın benim canım tıynetin benim tıynetimden Şia’larında bizden arta kalan tıynetten yaratılmışlardır. Onları seven bizleri sevmiş, onlardan nefret eden de bizden nefret etmiş, onlara muhalefet eden bize muhalefet etmiş ve onlara bağlılık içinde olan bize bağlı olmuştur. Ey Ali (a.s) senin tabilerinin günahları bağışlanmış ve ayıpları örtülmüştür. Ey Ali (a.s) makamı Mahmut’a yükseldiğim zaman senin tabilerine şefaatçi olacağımı onlara müjdele. Ey Ali (a.s) senin tabilerin yüce Allah’ın (c.c.) tabileri, senin yardımcıların yüce Allah’ın (c.c.) yardımcıları, senin dostların yüce Allah’ın (c.c.) dostları, senin hizbin yüce Allah’ın (c.c.) hizbidir. Ey Ali (a.s) seni veli edinen saadete kavuşmuş, sana muhalefet eden ise bedbaht olmuştur. Ey Ali (a.s) cennette senin sahip olacağın bir hazinen vardır.6

Aynı kaynakta Ebu Hasan Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin Himran El Ferrara’dan, Ebu Naim Abdülmelik bin Muhammed bin Adavi’den, Ahmet bin Yahya El Evdi’den, İsmail bin Eban’dan, Amr bin Haris’ten, Davut bin Selil’den, Enes bin Malik’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Cennete ümmetimden hesapsız bir şekilde yetmiş bin kişi geçecektir. Daha sonra İmam Ali’ye (a.s) dönerek onlar senin Şia’ların sen de onların imamısın, diye buyurdu.7

Aynı kaynakta Ebu Muhammed Abdullah bin Muhammed bin Abdullah bin Dinar’dan, babasından, Ahmet bin Muhammed bin Salim’den, Muhammed bin Yahya bin Daris’ten, Muhammed bin Cafer’den, Nasır bin Muzahim ve İbin Ebi Hammad’tan, Ebi Davut’tan, Abdullah bin Şerik’ten, Ebi Cafer’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Birgün Ebu Bekir, Ömer, Zübeyir ve Abdurrahman bin Avf Resulullah’ın (s.a.a) evinin yanı başında oturdu. Resulullah (s.a.a) dışarı çıkıp yanlarına oturdu ancak giymiş olduğu sandaletin bir tarafı koptu. Sandaleti tamir etmesi için İmam Ali’ye (a.s) verip şöyle buyurdu: Yüce Allah’ın (c.c.) ve Arşın sağ tarafında nurdan yapılmış minberler üzerinde yüzleri nurlu, elbiseleri nurdan yapılmış, bakanların gözlerini kamaştıran bir topluluk olacaktır. Ebu Bekir bunlar kimlerdir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) sustu. Zübeyir’den kim olduklarını sordu. Resulullah (s.a.a) yine cevap vermedi. Bu kez soruyu Abdurrahman bin Avf tekrar etti. Ancak Resulullah (s.a.a) ona da cevap vermedi. Ancak Ali bin Ebi Talip (a.s) kim olduklarını sorunca, Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Onlar ne mal için ne de nesep yakınlığı için birbirlerini sevmiş olan Şiaların, sen de onların İmamısın Ey Ali (a.s).

Aynı kaynakta Muhammed bin İsmail El Alevi’den, Ahmet bin Ali bin Mehdi bin Sadaka Rakki’den, babasından, Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), babası Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed’ten, babası Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) yeryüzüne bakmış


6              Saduk’un Emalisi s. 23 c. 1 hadis no: 31

7              c. 6 hadis no. 25


beni seçmiş daha sonra bir daha bakınca da seni seçmiştir. Sen benim evlatlarımın babası, borcumu ödeyen, vaatlerimi gerçekleştirensin. Sen bana havuz başında ilk kavuşansın, vay haline sana buğz edenin ve ne mutlu sana karşı muhabbet besleyenin.1

Aynı kaynakta Abdullah bin Muhammed bin Abdullah bin Ahmet bin Harp’tan, Abdullah bin Ahmet bin Hüseyin’den, Abdullah bin Haşim’den, Veki’den, Ameş’ten, Sad bin Ubeyde’den, Abdullah bin Büreyde El Eslemi’den, babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ben kimin velisi isem Ali’de (a.s) onun velisidir.2

Aynı kaynakta Ebu Hüseyin bin Ebi Tayip bin Şuayip’ten, Muhammed bin Fadıl’dan, Ali bin Asım’dan, Muğire’den, İbrahim’den, Esvet’ten, Abdullah bin Mesut’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) sen cennet ve cehennem ehlini birbirinden ayıran, müminlerin liderisin.3

Aynı kaynakta şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, Abdullah bin Cafer bin Himyeri’den, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, babasından, Yunus bin Abdurrahman’dan, Yunus bin Saykal’dan, İmam Cafer Sadık’tan (a.s), babasından, dedelerinden (a.s), İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Gökyüzüne miraca çıkarıldığım zaman yüce Rabb’im İmam Ali (a.s) hakkında üç ahitte bulunmuştur. Bana ey Muhammed (s.a.a), diye buyurdu. Lebbeyke ya rabbim dedim. Bana şöyle buyurdu: Kuşkusuz ki Ali (a.s) Muttakilerin İmamı, nur yüzlülerin önderi ve müminlerin lideridir.4

Aynı kaynakta Şeyh Ebu Cafer’den, babasından, Abdullah bin İshak El Müeddep’ten, Ahmet bin Ali El Eshabani’den, İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, Abdurrahman bin bin Ebi Haşim’den, Yahya bin Hüseyin’den, Sad bin Zarif’ten, Esbağ bin Nebati’den, Selman’dan (r.a),Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Muhacir ve Ensar’lar, sizlere tutunduğunuz zaman asla sapkınlığa düşmeyeceğiniz bir tavsiyede bulunayım mı? Evet ya Resulullah (s.a.a),diye cevap verdiler. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: İşte bu benim kardeşim, vasiyim, vezirim, varisim, halifem ve imamınızdır. Benim sevgim hatırına onu sevip bana


1              Bihar c. 39 s. 216

Bir nüshada şu iki hadis zikredilmiştir: Kaynakta İbrahim bin Ahmet’ten Ebu Bekir bin Ebi Davut’tan Hilal bin Beşir’den Abdul Melik bin Musa Tavil’den Ebu Haşim Sahibu Raman’dan Zazen’den Süleyman El Farisi’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Seni seven beni sevmiş sana buğz eden ise bana buğz etmiştir. Aynı kaynakta Ebu Ali El Hüseyin bin Ali El Buhari’den hac farzını eda etmeye giderken Bağdatlı Ahmet bin Muhammed El Müeddep’ten Hüseyin bin Zekeriya’dan Harraş bin Abdullah’tan Enes bin Malik’ten bir adamın Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gelip şöyle arz ettiğini nakletmişlerdir: Ey Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebi Talib’in durumu nedir? Bana Ali’yi mi (a.s) soruyorsun Allah’a ant olsun ki o kıyamet günü ayakları yeşil Zebercet’ten gözleri kırmızı yakuttan hörgücü misk ile diğer güzel kokularla bezenmiş üzerinde nurdan iki örtüyle kaplanmış biriyle örtünmüş birini de salmış bir cennet devesinin üzerinde Elinde Hamd sancağı sağ tarafında Hamza bin Abdul Muttalib sol tarafında Cafer Tayyar arkasında Hasan ile Hüseyin (a.s) ortalarında olacak ve bir münadi mahşer yurdunda söyle nida edecektir: Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevenleri nerededir. İşte Ali (a.s) kitabını sağ eliyle almıştır.

2              Bihar c. 37 s. 222

3              Bihar c. 39 s. 209

4              Saduk’un Emalisi s. 385 c. 2 hadis no: 35


verdiğiniz değeri ona veriniz. Hz. Cebrail (a.s) bunları sizlere bildirmemi söyledi.5

Aynı kaynakta Mardiye’den, Abbas bin Muhammed’ten, Selam bin Salim’den, Cabir El Cufi’den, Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip (a.s) Küfe mescidi minberinde hutbe okurken mescide çok büyük bir yılan geçip İmam Ali’nin (a.s) yanına gelir. Bunu gören cemaat yılandan korkarak panikler ve ayaklarındaki sandaleti çıkarıp yılanın üzerine atarak dışarı çıkarmak isterler. İmam (a.s) sakin olun zira o bir elçidir, diye buyurur. Cemaat sakinleşir yılan da İmam Ali’nin (a.s) yanına yaklaşıp kulağına uzun süren şeyler anlatır. Daha sonra yılan önden yol alır İmam Ali’de (a.s) onu takip eder. İnsanlar ya Ali (a.s) yılanın sana ne anlattığını bizlere anlatmayacak mısın, diye sorar. İmam şöyle buyurur: Evet bu cin taifesinin bir elçisidir. Bana kendisinin cinlerin vasisi ve elçisi olduğunu ve bana şöyle bir haberi ulaştırmakla görevli olduğunu aktardı: Ey Ali (a.s) eğer insanlar seni bizim sevdiğimiz kadar sevip itaat etseydi, yüce Allah (c.c.) hiçbir insana azabı tattırmazdı.6

Büyük Fakih Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Ebi Hasan bin Abdussamet Temimi hicretin beş yüz yirmi dördüncü yılında Beleh şehrinde yapılan sohbette babasından, dedesi Abdussamet bin Muhammed’ten, Ebu Hasan Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Abdullah bin Ebi Hamit bin Cafer’den, Muhammed bin İbrahim’den, Ahmet bin Yunus Razi’den, Ebu Bekir Ahmet bin Müdrik El Enesi’den, İbrahim bin Sad’tan, Hüseyin bin Muhammed’ten, Süleyman bin Kart’tan, Muhammed bin Şuayip’ten, Davut bin Ali bin Abdullah bin Abbas’tan, babasından, Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber bir gün elinde büyük bir kuşla gelip şöyle buyurdu: Allah’ım (c.c.) kulların arasında en sevdiğini kişinin yanıma gelmesini nasip et. Kısa bir süre sonra İmam Ali (a.s) geldi. Peygamber Allah’ım (c.c.) onun dostuna dost, düşmanına dadüşman ol diye buyurdu.7

Aynı kaynakta Nasır bin Abdullah bin Hafs bin Abdullah El Karşi’den, Hemad bin Selma’dan, Ziyad bin Muhariki’den, Şehr bin Hevşep’ten, Ukbe bin Amir’den Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Senin sevgin konusunda hiç kimseyi kınama zira senin sevgin Arşı alanın altında toplanmıştır. Senin sevgin her arzu edene nasip olmaz, zira o göklerden belirli miktarlarda hakkedenin üzerine iner.8

Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Abdussamet babasından, dedesi Abdussamet bin Abdullah Temimi’den, Ebu Hasan Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Ahmet bin Ebi Tayip bin Şuayip’ten, İbrahim bin Abdullah bin Ahmet bin Hafs El Bahtari’den, Zekeriya bin Yahya bin Mervan’dan, Abdurrahman bin Salih’ten, Musa bin Osman El Hadrami’den, Ebi İshak’tan, Bera ve Zeyd bin Erkam’dan şöyle rivayet edilmiştir: Gadir Hum günü Resulullah’la (s.a.a) beraberdik. Hutbe okumaya geldiği zaman onun üzerinden ağaç dallarını kaldırıyorduk. Resulullah


5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 228 c. 2 hadis no: 146 c. 4 hadis no: 88 c. 7 hadis no: 3

6              Bihar c. 39 s. 249 / Medinet El Maaciz c. 82 b. 21

7              Bihar c. 38 s. 355 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 231

8              Bihar c. 39 s. 286


(s.a.a) okuduğu hutbede şöyle buyurdu: Sadaka ne bana ne de Ehlibeytime helal kılınmamıştır. Sizler beni işitip gördünüz, kim benim adıma yalan söz söylerse onun yeri ateş olacaktır. Şunu unutmayın ki ben sizlerden önce havuz başına gidip sizleri bekleyeceğim. Kıyamet günü olduğunda ise kalabalık olmanızdan dolayı benden önceki ümmetlere karşı sizlerle iftihar edeceğim. Benim yüzümü onlara karşı asla kara çıkarmayın. Kuşkusuz ki yüce Allah (c.c.) benim velim ben de müminlerin velisiyim, ben kimin Mevla’sı isem Ali de (a.s) onun Mevla’sıdır.1

Şeyh Ebu Cafer bin Ebi Hasan bin Abdussamet Temimi Nişabur’da, Beleh kentinde hicretin beş yüz yirmi dördüncü yılında dedesinden Ebu Hasan El Farisi’den, Ebu Muhammed Abdullah bin Ebi Hamit bin Cafer’den, Zeyd bin Muhammed bin Cafer bin Mübarek El Küfi’den, Muhammed bin Cafer El Abbab’tan, Hasan bin Selman’dan, Muhammed bin Kesir’den, İsmail El Bezzaz’dan, Ebi İdris’ten, Ayşe’nin hizmetçisi Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) bulunduğu bir vakitte Ayşe’ye hizmette bulunuyordum, o anda biri gelip kapıyı çaldı. Kapıyı açtım elinde üstü örtülü bir kap bulunan bir cariye duruyordu. Ayşe’nin yanına dönüp haber verdim. Bana cariyeyi içeriye al, dedi. Cariyeyi içeriye aldım elinde üzeri kapalı kabı Ayşe’nin önüne koydu Ayşe de kabı Resulullah’ın (s.a.a) önüne koydu. Resulullah (s.a.a) kabın üzerindeki örtüyü kaldırıp kaptaki yiyeceğin tadına baktı ve şöyle buyurdu: Şimdi yanıma müminlerin emiri, Muttakilerin imamı, Müslümanların Seyidi ve nur yüzlülerin lideri buraya gelecek. Ayşe o da kim, diye sordu. Resulullah (s.a.a) aynı sözleri tekrarladı. Ayşe’de aynı soruyu sordu. O anda İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) geldi kapıyı çaldı, Ayşe kapıyı açınca karşısında İmam Ali’yi (a.s) gördü. Resulullah (s.a.a) İmamı içeriye al diye buyurdu. İmam Ali (a.s) içeriye geçince Resulullah (s.a.a) ayağa kalkıp onunla selamlaştı ve yüce Allah’tan (c.c.) senin yanıma gelip benimle beraber yemek yemeni arzu ettim. Biraz gecikmiş olsan da yüce Allah (c.c.) duamı kabul etti. Daha sonra İmam Resulullah (s.a.a) ile beraber yemek yedikten sonra, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Allah (c.c.) seni katledeni katletsin, sana düşman olana düşman olsun. Resulullah (s.a.a) bu sözleri iki veya üç defa tekrar etti.2

Aynı kaynakta Ahmet bin Muhammed bin Hammad’tan, Küfe’de Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, El Hemadani’den, Cafer bin Muhammed bin Hişam’dan, Ali bin Hüseyin bin Ebi Burde El Beceli’den, Amr bin Kasım bin Yaman’dan, Ebu İshak Sabi’den, Haris’ten İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Gadir Hum günü Resulullah (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: Allah’ım (c.c.) onun dostuna dost, düşmanına da düşman ol, onu seveni sev, buğz edene de buğz et, ona yardımcı olana yardım et ve onu yalnız bırakanı da yalnız bırak.3

Ebu Cafer Muhammed bin Ebi Hasan bin Abdussamet Temimi hicretin beş yüz yirmi dördüncü yılında Nişabur’da yapılan sohbette babasından dedesinden Ebu Hasan Muhammed bin Kasım El Farisi’den, Ahmet bin Mervan Dabi’den,


1              Bihar c. 37 s. 223

2              Bihar c. 38 s. 351 / El Yakin de s. 13 / El Meram da s. 18-45-260 / El Menakib s. 76

3              Bihar c. 37 s. 168


Muhammed bin Ahmet’ten, Ebi Belhi’den, Muhammed bin Ali bin Halef’ten, Nasır bin Müzahim’den, Cafer El Ahmer’den, Hilal bin Mukallas’tan, Abdullah bin Esat bin Zürare El Ensari’den, babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: İsra gecesi Miraç’a çıktığım vakit Lüle taşından yapılmış bir sarayın yanına ulaştık sarayın altından olan odaları parlıyordu. O anda yüce Rabb’im bana vahiy ederek, Ali bin Ebi Talib (a.s) hakkında üç vasiyette bulundu bunlar şöyleydi: Ali (a.s) vasilerin en üstünü, Müslümanların seyididir, Muttakilerin imamı ve nur yüzlülerin lideridir.4

Aynı kaynak ve raviden, babasından, dedesinden, Ebu Hasan El Farisi’den, Ebu Abdullah Muhammed bin Yezid bin İbrahim El Farisi’den, Ebu Yusuf Yakup bin Süfyan El Farisi’den, Küfe’de Muhammed bin Tesnim El Hadrami’den, Hasan bin Hüseyin El Kurbi’den, Yahya bin İsa’dan, Ameş’ten, Habib bin Ebi Sabit’ten, Sait bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) Ümmü Seleme’ye (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) kanı kanımdan eti etimden, onun bana olan menzili Hz. Harun’un (a.s) Hz. Musa’ya (a.s) olan menzili gibidir. Ancak benden sonra peygamberlik yoktur. Ey Ümmü Seleme (a.s), bu İmam Ali (a.s) müminlerin emiri, Müslümanların seyidi, benim ilmimin hazinesi, bana açılan kapı, dünya ve ahiret kardeşim ve benimle en yüce makamlarda olacak kimsedir. O Kasitin (Muaviye ve ordusu) Nakisin (Cemel ordusu) ve Marikin’e (Nehravan ordusu) karşı savaşacak olandır.5

Aynı kaynakta Ebu Ali Ahmet bin Ebi Cafer El Beyhaki’den, Ali bin Medeni’den, Ebu Halife bin Habbab’tan, Müsedid’ten, Ebu Muaviye’den, Ebi Ameş’ten, Ebi Salih’ten, Ebu Hüreyra’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün ben Ebu Zer (r.a) ve Bilal (r.a) İmam Ali’yle (a.s) beraber yürüyorduk, İmam Ali (a.s) karpuz ve kavun satan birinin tezgâhına baktı bir dirhem çıkarıp Bilal’e verdi ve bu dirhemle oradan bizlere bir karpuz al, diye buyurdu. Daha sonra İmamla beraber evine gittik. Bir süre sonra Bilal elinde karpuzlarla birlikte bize yetişti. İmam (a.s) bir karpuzu alıp kesti ve tadına baktı karpuzun tadı bozuk çıktı İmam Bilal’le (r.a) karpuzu al çöpe at ve daha sonra yanıma gel sana Resulullah’ın (s.a.a) mübarek elini omzuma atarak anlattığı bir hadisi anlatayım, diye buyurdu. Bilal verilen vazifeyi yaptıktan sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) benim sevgimi taşlara, çakıllara, dağlara ve ağaçlara teklif etti bu teklifi kabul eden her şeyin tadı tatlı oldu. Davete icap etmeyenlerin tadı ise acı ve bozuk oldu. Ben bu karpuzu davete icabet etmeyenlerden biri olduğunu sanıyorum.6

Abdurrahman bin Ebi Leyla’dan, babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kişi beni kendi nefsinden ailemi ailesinden, Ehlibeytimi de kendi Ehlibeytinden ve zatımı kendi zatından daha çok sevmez ise iman edenlerden sayılmaz.7

 


4              Bihar c. 18 s. 402 / El Yakin s. 177- 179

5              Bihar c. 37 s. 337

6              Bihar c. 27 s. 282 / El Müfid İhtisas s. 249 / Taberi Riyad Nadra c. 2 s. 215 / El Bahrani Medinet El Meaciz s. 263

7              Saduk’un Emalisi s. 274 / İlel Şerai s. 140


İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) yanında İmam Hasan ve Hüseyin’le (a.s) birlikte yanımıza geldi. Torunları Hasan ve Hüseyin’in (a.s) her birini bir omuzunda taşıyordu ve onları sırasıyla öpüyordu. Cebrail (a.s) onları seviyor musun, diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) elbette hem onları hem de onları seveni seviyorum, zira onları seven beni sevmiş, onlara buğz eden ise bana buğz etmiştir.1

Aynı kaynakta İma Sadık’tan (a.s), babasından, dedelerinden (a.s) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Kim dünya hayatında Ehlibeytime ufak bir miktar yardım yaparsa, kıyamet günü kat ve kat karşılığını görecektir.2

Aynı kaynakta Hüseyin bin İbrahim bin Ahmet bin Haşim El Müeddep’ten, Ebu Abbas Ahmet bin Yahya bin Zekeriya El Kattan’dan, Bekir bin Abdullah bin Habip’ten, Temim bin Behlül’den, Cafer bin Osman El Ahval’dan, Süleyman bin Mehran’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardım yanında tabilerinden biri vardı, İmamın kendisine şöyle buyurduğunu işittim: Ey Şia’mız (tabilerimiz) bizim için ziynet vesilesi olunuz. Ar ve utanç vesilesi olmayınız. İnsanlara güzel sözler ediniz ve dilinizi koruyunuz. Kötü söz söylemekten uzak durunuz.3

Aynı kaynakta Ahmet bin Hasan El Kattan Ali bin Ahmet bin Musa Dakkak ve Muhammed bin Ahmet Senani’den, Abdullah bin Muhammed Saiğ’den, Ahmet bin Zekeriya El Kattan’dan, Ebu Muhammed Bekir bin Abdullah bin Habip’ten, Ali bin Muhammed’ten, Ali bin Muhammed’ten, Fadıl bin Abbas’tan, Abdul Kudüs El Verrak’tan, Muhammed bin Kesir’den, Ameş’ten, Süleyman bin Ahmet bin Eyüp El Lahmi’den, bizlere İsbahan’dan yazı şeklinde Ahmet bin Kasım bin Mismar El Cevheri’den, hicretin iki yüz sekseninci yılında Velid bin Fadıl El İnzi’den, Münzir bin Ali El İnzi’den Ameş’ten Muhammed bin İbrahim bin İshak Talikani’den, Ebu Said El Hasan bin Ali El Adavi’den, Ali bin İsa El Küfi’den, Cerir bin Abdul Hamit’ten, Ameş’ten farklı şekillerde nakledilen hadissin siyakı Münzir bin Ali El İnzi’den ve Ameş’ten şöyle nakledilmiştir: Bir gün Ebu Cafer Devani’ki geceleyin yanına gitmem için bir haberci yolladı. Kendi içimden hükümdarımın bu saatte beni yanına çağırmasının sebebi İmam Ali’nin (a.s) faziletlerini bana sormak istemesinden kaynaklanıyordur, ancak ona doğruları anlatırsam da beni öldürecek, şeklinde düşündüm. Bundan dolayı vasiyetimi yazdım kefenimi giydim ve hükümdarımın huzuruna gittim. Yanında Amr ve ibni Ubeyd vardı, bana yanıma yaklaş dedi. Onun sakin halini gördükten sonra içim biraz rahatladı. Daha sonra bana biraz daha yaklaş dedi bende o kadar yaklaştım ki ayağın neredeyse onun ayağına değecek gibi oldu. Benim üzerimden hanut kokusunu aldı ve bana ya doğruyu söylersin ya da seni çarmıha gereceğim dedi. Ey Müminlerin emiri hacetin nedir, diye sordum. Bana, kendine neden hanut koymuşsun, diye sordu. Dedim ki; senin habercin yanıma gece yarısı geldi ve huzuruna gelmemi istediğini haber etti. Kendi içimden hükümdarımın bu saatte


1              c. 2 hadis no: 27

2              Bihar c. 26 s. 228 / Şeyhin Emalisi c.2 s. 55

3              Saduk’un Emalisi s. 327 / Şeyhin Emalisi c. 2 s. 55


beni yanına çağırmasının sebebi müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) faziletlerini sormak için olabilir ve muhtemelen ona cevap verirsem beni öldürecek, diye düşündüm. Bundan dolayı vasiyetimi yazıp kefenimi giyinerek yanınıza geldim. Bu sözleri işittikten sonra yaslandığı yerden doğruldu ve güç ve kudret ancak yüce Allah’ındır (c.c.), Allah (c.c.) rızası için Ey Süleyman İmam Ali (a.s) hakkında kaç tane rivayet biliyorsun diye sordu. Az biliyorum dedim. Kaç tane, dedi. On bin civarında biliyorum diye cevap verdim. Ey Süleyman Allah’a (c.c.) ant olsun ki sana İmam Ali (a.s) hakkında öyle bir hadis anlatacağım ki bildiğin bütün hadisleri unutacaksın dedi. Dedim ki; anlat Ey müminlerin emiri. Tamam deyip söyle anlattı: Ümeyyeoğulları’ndan firar ettiğim dönemde bir şehirden diğerine gidip insanlara İmam Ali’nin (a.s) sevgisi vesilesiyle yakınlaşıyor bundan dolayı insanlar bana muhabbet duyup ikramda bulunuyordu. Ta ki Şam diyarına üstümdeki eski cüppeyle varıncaya kadar. Şam’a vardığımda çok olduğum bir sırada ikame sesini duydum, mescide namaz kılmak için geçtim. Ancak içimden insanlara bana akşam yemeği vermelerini istemeyi geçiriyordum. Namaz sonunda İmam selam verince mescidin içine iki çocuk geçti, İmam onlara bakıp şöyle buyurdu: Sizlere ve sizlere bu isimleri takanlara selam olsun. Yanımda oturan bir gence bu çocukları ve şeyhle olan yakınlıklarını sordum. Bana bu şeyh o çocukların dedesidir ve Medine’de İmam Ali’yi (a.s) bu şeyhten başka seven yoktur, diye cevap verdi. Bundan dolayı torunlarından birine Hasan diğerine de Hüseyin adını takmıştır. Mutlu bir şekilde şeyhin yanına yaklaşıp seni mutlu edecek bir hadis anlatayım mı, diye teklifte bulundum. Bana eğer beni mutlu edersen bende seni mutlu ederim, diye cevap verdi. Kendisine dedim ki; babam babasından ve dedesinden şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda otururken Fatıma (a.s) ağlamaklı bir şekilde Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda geldi. Resulullah (s.a.a) kendisine senin ağlamana sebep olan şey nedir, diye sordu. Fatıma (a.s), ya Resulullah (s.a.a) dün Hasan ile Hüseyin (a.s) kayboldu ve nerede olduklarını geceyi nerede geçirdiklerini bilemiyorum, diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) ağlama Ey Fatıma (a.s) zira onları yüce Allah (c.c.) koruyacaktır, diye buyurup ellerini açarak şöyle dua etti: Ey yüce Rabbim! Eğer onlar kara veya denizdeyse onları koru ve esen kıl. Resulullah’ın (s.a.a) bu duasından sonra Hz. Cebrail Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle buyuru: Ey Allah’ın (c.c.) Resulü üzülme zira onlar hem dünyada hem de ahirette faziletlidirler, babaları da onlardan daha faziletlidir. Onların ikisi (a.s) Neccaroğulları’nın hurma bahçesindedir. Yüce Allah (c.c.) onları korumak amacıyla bir meleğe görev verdi, o melek bir kanadını onların altına diğerini de gölge etmek için üzerlerine gerdi. Resulullah (s.a.a) yanlarına gidip ikisini bağrına bastı ağladı, ikisi de uyanınca İmam Hasan’ı (a.s) Resulullah (s.a.a) İmam Hüseyin’i de (a.s) Hz. Cebrail omuzlarına taşıyarak hurma bahçesinden çıktı ve Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah (c.c.) sizleri nasıl yücelttiyse bende sizleri yücelteceğim, diye buyurdu. Yanında bulunan Ebu Bekir ya Resulullah (s.a.a) onlardan birini bana ver senin yerine taşıyıp yükünü hafifleteyim, dedi. Resulullah (s.a.a) ya Ebu Bekir onları taşıyan insanların en üstünü taşınanlar da taşınanların en üstünü babaları da onlardan daha üstündür, diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) mescide ulaşınca Bilal’e (r.a) insanları buraya davet et, dedi. İnsanlar mescitte toplanınca Resulullah (s.a.a) minbere çıkıp: Ey insanlar! Sizlere en faziletli ve üstün dede ve nineye sahip olanları tanıtayım mı?


Hepsi bir ağızdan tanıt ya Resulullah (s.a.a), diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) öyleyse Hasan ve Hüseyin’i (a.s) iyi tanıyın onların dedesi yüce Allah’ın (c.c.) Resulü, nineleri cennet kadınlarının en üstünü Huvaylid’in kızı Hatice El Kübra’dır. Ey insanlar, sizlere annesi ve babası en üstün olanların kim olduklarını bildireyim mi? Halk bildir ya Resulullah, diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) öyleyse Hasan ve Hüseyin’i (a.s) iyi tanıyınız zira onların babaları genç yaşta Allah (c.c.) ve Resulünün sevgisiyle büyümüş yüce Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.a) sevdiği kişidir, anneleri Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) ise bütün kadınların en üstünüdür. Ey İnsanlar sizlere en faziletli amca ve halaya sahip olanın kim olduklarını haber vereyim mi? Evet ya Resulullah (s.a.a) dediler. Öyleyse Hasan ve Hüseyin’i (a.s) iyi tanıyın zira onların amcası cennette iki kanada sahip olan Cafer Tayyar (r.a) halaları ise Hani bint Ebi Talip’tir. Ey insanlar sizlere en üstün dayı ve teyzeye sahip olanların kim olduklarını bildireyim mi? Bildir ya Resulullah (s.a.a) dediler. Buyurdu ki onlar Hasan ve Hüseyin’dir (a.s) zira onların dayısı Allah Resulü’nün evladı Kasım, teyzeleri ise Resulullah’ın (s.a.a) kızı Zeynep’tir. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey yüce Allah, İmam Hasan (a.s) İmam Hüseyin dedeleri nineleri, babaları anneleri, amcaları halaları dayıları ve teyzelerinin cennet ehlinden olduklarını bilen sensin. Ey yüce Mevlam onları sevenleri cennette, buğz edenlerin ise cehennemde olduklarını bilen ve takdir eden sensin. Bu rivayeti anlattıktan sonra şeyh bana sen kimsin, diye sordu. Irak’ın Küfe şehrindenim, dedim. Araplardan mı kölelerden misin, diye sordu. Araplardanım dedim. Bana insanlara bu güzel hadisleri anlatmana rağmen senin üzerindeki bu eski cüppeni nasıl değiştirmezler doğrusu hayret deyip. Daha sonra bana yeni bir elbise ile bir binek hayvanı hediye etti. O binek hayvanını o zamanlarda yüz dinara sattım. Daha sonra şeyh bana bu rivayetle kendisini mutlu ettiğimi bundan dolayı da beni mutlu edecek birinin yanına göndereceğini söyledi. Gönder dedim. Burada iki dostumuz var bunlardan biri müezzin diğeri de imam müezzin olan kişi çocukluğundan beri İmam Ali’ye (a.s) buğz eder imam olan ise çocukluğundan beri İmam Ali’ye (a.s) karşı sevgi besler senden imamla konuşmanı istiyorum, diye buyurdu. Bana evini göster dedim evi tarif etti. Evin kapısına gidip kapıyı çaldım, karşıma genç biri çıktı. Ve bana giymiş olduğun elbiseyi ve binmiş olduğun bineği tanıdım. Allah’a (c.c.) ant olsun ki şeyh bunları ancak İmam Ali’yi (a.s) sevmenden dolayı vermiştir. Bana İmam Ali’nin (a.s) faziletlerinden bahset, diye buyurdu. Kendisine şöyle bir rivayet naklettim: Babam dedemden o da Abdullah bin Abbas’tan şöyle nakletmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzurundayken kızı Fatıma ağlayarak Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya seni ağlatan nedir, diye sordu. Fatıma ya Resulullah (s.a.a) Kureyş kadınları beni fakir biriyle evlendirdiğin bahanesiyle alaya almaktalar. Resulullah (s.a.a) Ey Fatıma (a.s) Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah (c.c.) seni evliliğine karar vermeden ben seni evlendirmedim. Buna Cebrail (a.s) ve Mikail’de (a.s) şahitlik etmişlerdir. Yüce Allah (c.c.) arşı alanın üzerinden bakarak kulları arasından beni peygamber olarak seçti. Daha sonra bir daha arşı alanın üzerinden baktı ve insanlar arasından İmam Ali’yi (a.s) vasi ve varisim olarak seçti. Ali (a.s) insanların en cesuru en alimi insanlar arasında en adil halk arasında mal paylaşımını en iyi yapandır. İmam Hasan ve Hüseyin (a.s) ise cennet gençlerinin efendileri, yüce Allah (c.c.) katındaki faziletleri dolayısıyla Musa’nın


(a.s) Tevrat’ında isimleri Şubber ve Şubeyr olarak geçmektedir. Ey Fatıma (a.s) yüce Allah (c.c.) kıyamet günü bana iki cennet elbisesi Ali’ye de iki cennet elbisesi giydirecek ve hamd sancağı elimde olacak, insanlar da benim sancağım altında toplanacak, Allah (c.c.) katındaki kerameti dolayısıyla o sancağı İmam Ali’ye (a.s) vereceğim. Ey Fatıma (a.s), yüce Allah (c.c.) beni huzuruna davet ettiği zaman Ali’de (a.s) benimle olacak yüce Allah (c.c.) bana şefaat etme hakkını verdiği zaman Ali’ye de bu fazileti verecektir. Ey Fatıma (a.s) ağlama zira kıyamet günü olduğunda o korku ananında bir münadi şöyle nida edecektir: Ey Muhammed (s.a.a) en faziletli deden Hz. İbrahim El Halil (a.s) en iyi kardeşinde Ali bin Ebi Talip’tir (a.s). Ey Fatıma (a.s) Ali (a.s) bana cennet anahtarlarını taşımakta yardımcı olacak ve kıyamet günü cenneti kazanarak kurtuluşa erecek olan onun Şia’lardır. Bu hadisi anlattıktan sonra bana kim olduğumu sordu. Küfe ehlindenim, dedim. Arap mısın, köle misin diye sordu. Hayır, Arap’ım dedim. Bana yeni kıyafet giydirip otuz adet elbise ile on bin dirhem hediye etti ve şöyle buyurdu: Benim gönlümü ferah kıldın ancak ben senden bir talebim var. Hacetin nedir, dedim. Yarın falanca mescide git senin yanına İmam Ali’den nefret eden biri olan kardeşim gelecek onunla görüş, dedi. O gece benim için epeyce uzun geçmişti sabah olunca tarif ettiği mescide gittim, namaz kılarken yanımda namaz kılan bir gencin emamesi başından düştü. Kendisine baktım başının domuz şeklinde olduğunu gördüm bundan dolayı namazımda neler okuduğumu bilmez oldum. Genç mescitten ayrılmaya yeltenince kendisine vay haline seni bu duruma sokan nedir, diye sordum. Bana sen benim kardeşimin dostu olamayasın, diye cevap verdi. Kendisine evet, dedim. Elimden tuttu ve şiddetli bir şekilde ağlayarak mescitten çıkardı ve evine kadara aldı. Daha sonra bu evi görüyor musun, dedi. Evet, dedim. Dedi ki: ben zamanında müezzindim ve İmam Ali’ye (a.s) günde bin defa bir diğer rivayete göre yüz defa lanet okurdum. Günlerden bir gün ona on bin defa (diğer bir rivayette bin defa) lanet okudum ve mescitten çıktım evime geldim ve şu mekânda yatıp uyudum. Rüyamda peygamberin ashabını ve iki torunu İmam Hasan ve Hüseyin’i (a.s) yanına alarak yanıma geldiklerini ve sağında İmam Hasan (a.s) solunda İmam Hüseyin (a.s) ayakta ve etrafında ashabı olmak üzere oturdular. İmam Hasan’ın (a.s) elinde bardak İmam Hüseyin’in (a.s) elinde ise ibrik insanlara su veriyorlardı. Bir ara Resulullah (s.a.a) İmam Hasan’a (a.s) seslenerek kendisine su ikram etmesini istedi. İmam Hasan elindeki bardağı İmam Hüseyin’e uzattı ve doldur, diye buyurdu. İmam ibrikten bardağa su döktü ve peygambere uzattı. Resulullah (s.a.a) bardağı aldı suyu içti ve ashabıma da ikram et, diye buyurdu. İmam hepsine su ikramın da bulundu. Daha sonra peygamber şu kerevetin üzerinde yatana da bir bardak su ver, diye buyurdu. O anda Hasan ve Hüseyin’in (a.s) ağladığını gördüm. Resulullah (s.a.a) ağlamanıza sebep olan nedir, diye sordu. Onlar ya Resulullah (s.a.a) her gün babamıza bin defa lanet eden ve bugün on bin defa lanet okuyan birine nasıl ikramda bulunalım, diye buyurdular. Bu sözlerden sonra peygamber öfheli bir şekilde ayağa kalktı yanıma geldi ve şöyle buyurdu: İmam Ali’nin (a.s) bana olan menzilini bilerek ona lanet mi okuyorsun? Daha sonra bana eliyle vurdu ve Allah (c.c.) senin yaradılışını değiştirsin, diyerek beddua etti. Uykudan uyanınca başım ve yüzüm bu şekli almıştı. Daha sonra Cafer bana Ey Süleyman bu iki hadisi hiç duydun mu, diye sordu. Hayır, ey Müminlerin emiri diye cevap verdim. Ey Selman (r.a) İmam Ali’yi


(a.s) sevmek imandan buğz etmek ise nifaktan, Allah’a (c.c.) ant olsun ki onu ancak mümin sever ve ona ancak Münafık buğz eder dedi. Daha sonra bana eman verir misin, dedim. Sana eman veriyorum dedi. İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) katili için ne dersin ya emir, diye sordum. Cehennemdedir ya Süleyman, dedi. Öyleyse onların evlatlarının katili de ateştedir, dedim. Cafer El Mansur Ey Süleyman mülk ve taht söz konusu olunca mukaddesatın bir değeri olmaz, git ve İmam Ali’nin (a.s) faziletlerini istediğin kadar anlat, diye cevap verdi.1

Aynı kaynakta Muhammed bin Musa bin El Mütevekkil’den, Muhammed bin Abdullah El Küfi’den, Musa bin İmran Nahi’den, amcası Hüseyin bin Yezid Nevfeli’den, Ali bin Salim’den, babasından, Sabit bin Safiye’den, Sait bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim yüce Allah’ın (c.c.) kendisine bütün hayırları nasip etmesini istiyorsa, benden sonra İmam Ali’yi (a.s) veli edinip onun dostlarını dost edinsin.2

Aynı kaynakta Abbas bin Fadıl’dan, Ebu Zara’dan, Osman bin Muhammed’ten, Ebi Şeybe El Abbasi’den, Abdullah bin Nümeyr’den, Haris bin Hudayr’dan, Ebi Selman Zeyd bin Vahap’tan, Abdullah bin Abbas’tan,Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmişlerdir: Benim ve Ehlibeytimin velayeti ateşten kurtuluş ve güven demektir.3

Aynı kaynakta Ahmet bin Muhammed bin Yahya El Attar’dan, babasından Cafer bin Muhammed El Fezari’den, Abbad bin Yakup’tan, Yakup bin Mansur bin Ebi Nüveyra’dan, Ebu Bekir bin Ayyaş’tan, Ebu El Kudame El Fedai’den, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) Ehlibeytimin marifetini ve velayetini kime nasıp ederse, bütün hayırlar ona nasip olmuştur.4

Aynı kaynakta Muhammed bin Musa bin Mütevekkil’den, Muhammed bin Ebi Abdullah El Küfi’den, Musa bin İmran Nahi’den, amcası Hüseyin bin Yezid Nevfeli’den, Hasan bin Ali bin Ebi Hamza’dan, Ebi Basir’den, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim yüce Allah’ın (c.c.) koymuş olduğu farzları yerine getirir, haramlardan çekinir, Resulullah’ın (s.a.a) Ehlibeytimin velayetine bağlı olur, yüce Allah’ın (c.c.) düşmanlarından teberri ederse, cennetin sekiz kapısından istediği kapıdan içeri geçebilir.5

Aynı kaynakta Ebu Muhammed bin Hasan Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin Halit’ten, Ebu Kasım Abdurrahman El Küfi’den, Ebu Yusuf Yakup bin Yezid El Anbari’den, Ebi Muhammed bin Abdullah bin Gafari’den, Hüseyin bin Yezit’ten imam Cafer Sadık’tan (a.s) babasından dedelerinden Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Kim biz Ehlibeyte karşı muhabbet beslerse yüce Allah’ın (c.c.) ona vermiş olduğu ilk nimete şükretsin. İmama ilk nimet nedir, diye sorulunca, meşru helal temiz ilişkiden dünyaya gelmek diye buyurdu ve şöyle


1              Saduk’un Emalisi s. 8 – 354 / Havarezmi’nin Menakıb Kitabı s. 200 / İhkak El Hak c. 10 s. 12

2              Saduk’un Emalisi s. 382 c. 2 hadis no: 15

3              Saduk’un Emalisi s. 382

4              Saduk’un Emalisi s. 383

5              Saduk’un Emalisi s. 383


ekledi: Bizlere ancak meşru yollardan doğan ve soyu temiz olanlar muhabbet besler.6

Aynı kaynakta Ali bin Ahmet bin Abdullah El Barki’den, babasından, Ahmet bin Ebi Abdullah’tan, Muhammed bin İsa bin Abdullah’tan, Ebi Muhammed El Ensari’den, İmam Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet etmişlerdir: Kim kalbinde bizlere karşı beslediği sevginin ferahlığını hissediyorsa, yüce Allah’ın (c.c.) kendisine bahşettiği ilk nimet için şükretsin. İlk nimet nedir, diye sorulunca: Temiz ve meşru yollardan dünyaya gelmek, diye buyurdu.7

Aynı kaynakta Hüseyin bin İbrahim bin Netanetü’den, Ali bin İbrahim’den, babası ibrahim bin Haşim’den, Muhammed bin Ebi Umeyra’dan, Ebi Ziyad Nehdi’den, Ubeydullah bin Salih’ten, Zeyd bin Ali’den babası Ali bin Hüseyin’den, babası Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) beni seni ve evlatlarından gelecek imamları seven kişi yüce Allah’ın (c.c.) ona verdiği ilk nimet olan temiz ve pak nesep için şükretsin, zira bizleri ancak temiz meşru bir doğumdan dünyaya gelen sever ve gayri meşru ilişkiden doğanlar ise bizlerden nefret ederler.8

Aynı kaynakta Muhammed bin Hasan bin Ahmet bin Valit’ten, Ahmet bin Alevi’den, İbrahim bin Muhammed’ten, Mesudi’den, Ali bin Kasım El Kindi’den, Sad bin Ebi Talip’ten, Osman bin Kasım El Ensari’den, Zeyd bin Erkam’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Sizlere tabi olmanız durumunda sapkınlığa düşüp helak olmayacağınız birini haber edeyim mi? Evet ya Resulullah (s.a.a) diye cevap verdiler. Resulullah (s.a.a) sizin imamınız ve veliniz Ali bin Ebi Talip’tir, ona yakın olun, nasihatlerini dinleyin ve ona inanın, ant olsun ki Cebrail (a.s) bana bunları bildirdi, diye cevap buyurdu.9

Aynı kaynakta silsile yoluyla Ahmet bin Ziyad bin Cafer El Hemadani’den Ali bin İbrahim El Haşim’den Cafer bin Selma’dan İbrahim bin Muhammed Sakafi’den İbrahim bin Musa bin Aht El Vakıdi’den Ebu Katade El Harrani’den Abdurrahman bin Ula El Hadrami’den Said bin Müseyyeb’ten ibni Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Ali (a.s) Fatıma (a.s) İmam Hasan ve Hüseyin’le (a.s) beraber oturuyordu. Resulullah’ın (s.a.a) şöyle dua Ettiğini işittik: Ey yüce Allah’ım (c.c.) bu Ehlibeytimin benim için insanların en değerlisi olduğunu sen elbette ki en iyi bilensin, Allah’ım (c.c.) onları seveni sev ve onlara buğz edenlere buğz et, onlara dost olanlara dost, düşman olanlara düşman ol ve onlara yardım edenlere yardımcı ol. Allah’ım (c.c.) onları her türlü pislik yanlış ve günahtan arındır pak ve masum eyle ve onları ruh el Kudüs ile destekle.

 

 


6              Saduk’un Emalisi s. 383 / İlel Şerai s. 141 Şeyhin Emalisi c. 2. s. 71

7              Saduk’un Emalisi s. 384 / İlel Şerai s. 141

8              Saduk’un Emalisi s. 386 / İlel Şerai s. 141 c. 4 hadis no: 18

9              Saduk’un Emalisi s. 386 c. 7 hadis no: 3 c. 2 hadis no. 146 c. 4 hadis no: 66


Daha sonra şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) sen benden sonra benim ümmetimin İmamı ve Halifesi ve müminleri cennete alan öndersin. Kızım Fatıma’nın (a.s) kıyamet günü cennetin nur bineklerinden birine binmiş sağ tarafında yetmiş bin sol tarafında yetmiş bin önünde yetmiş bin ve ardında yetmiş bin melekle beraber bana yaklaşmakta olduğunu ve ümmetimden mümin kadınlara cennete giriş için önderlik yaptığını görür gibiyim. Ümmetimden hangi kadın günlük beş vakit namazını kılar Ramazan ayı orucunu tutar, Hac farzını eda eder malının zekâtını verir, kocasına itaat eder ve benden sonra İmam Ali’yi (a.s) veli edinirse kızım Fatıma’nın (a.s) şefaatiyle cennete geçecektir. Kuşkusuz benim kızım kadınların en üstünüdür. Bu sözleri işitenlerden bazıları ya Resulullah (s.a.a) o kendi alemindeki kadınların en üstünü değil midir, diye sordular. Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: O Meryem bint İmran’dır (a.s) ancak benim kızım gelmiş geçmiş bütün kadınların en üstünüdür. Kızım Fatıma (a.s) mihrabında namaza kalktığı zaman mukarreb meleklerden yetmiş bin melek onu selamlar ve melekler Hz. Meryem’e (a.s) nasıl nida ettiyse ona da şöyle nida eder: Ey Fatıma (a.s) kuşkusuz ki yüce Allah (c.c.) seni seçkin kıldı pak eyledi ve seni kadınların en üstünü kıldı.

Daha sonra İmam Ali’ye (a.s) dönüp şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) kızım Fatıma (a.s) benim bir parçam gözümün nuru ve yüreğimin semeresidir. Onu üzen beni üzmüş, mutlu eden ise beni mutlu etmiştir. Ehlibeytimden benim ardımdan gelecek ilk kişi o olacaktır. Benden sonra ona çok iyi davran ve ihsan da bulun. İmam Hasan ve Hüseyin’e (a.s) gelince, onlar benim evlatlarım, iki reyhanım ve cennet gençlerinin efendileridir. Onlar senin iki kulağın ve gözün mesabesinde olsun.

Resulullah (s.a.a) daha sonra ellerini kaldırarak şöyle dua etti: Ey yüce Allah’ım (c.c.) şahit ol ki ben onları seveni sever, onlara buğz edene buğz eder, onlara karşı barış içinde olana barış, savaşana karşı savaş, onlara düşman olana karşı düşman ve dost olana karşı dostumdur.1

Aynı kaynakta Ali bin Ahmet bin Musa Dakkak’tan, Ebu Abbas Ahmet bin Yahya bin Zekeriya El Kattan’dan, Bekir bin Abdullah bin Habip’ten, Amr bin Abdullah’tan, Hasan bin Hüseyin bin Asım’dan, İsa bin Abdullah bin Muhammed bin Amr bin Ali’den, babasından, dedesindenSelman El Hayır’ın İmama Ali’ye (a.s) şöylesöylediği nakledilmiştir: Ey Ebu Hasan (a.s) her defasında Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna beraber gittiğimiz zaman Resulullah (s.a.a) senin için bana Ey Selman: Kıyamet günü kurtuluşa erecek olanlar bu ve ona uyanlardır.2

Aynı kaynakta Ali bin Ahmet bin Ebi Abdullah bin Ahmet bin Abdullah El Barki’den, babası dedesi Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den, babası Muhammed bin Halit’ten, Sehl bin Merzaban El Farisi’den, Muhammed bin Mansur’dan, Abdullah bin Cafer’den, Muhammed bin Fayd bin Muhtar’dan, babasından, Ebi Cafer Muhammed bin Ali El Bakır’dan, (a.s) babası ve dedelerinden şöyle rivayet etmişlerdir: Resulullah (s.a.a) bineği üzerine binmiş İmam Ali’de (a.s) yanında yayan bir şekilde yürürken


1              Bihar c. 37 s. 85

2              Saduk’un Emalisi s. 397 / Bihar c. 40 s. 8


İmama şöyle buyurdu: Ey Ebu Hasan (a.s) ya bineğe binmen gerekiyor ya da gitmen, zira yüce Allah (c.c.) bana binek hayvanına bindiğim zaman senin de binmeni, yayan olarak yürüdüğüm zaman senin de yayan olarak yürümeni oturduğumda oturmanı emretti. Ancak eğer yüce Allah’ın (c.c.) sana vermiş olduğu ve kesinlikle yapman gereken bir şey varsa bu emrin dışındadır. Yüce Allah (c.c.) bana vermiş olduğu her fazilete karşın sana bir fazilet vermiştir. Bana Nübüvvet ve Risalet görevini verdi sana da benim velim olma faziletini nasip etmiş ve bu özellikle onun sınırlarını ikame etme ve güçlüklere karşı mücadele etme imkânını vermiştir. Beni hak üzere gönderen yüce Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki seni inkâr eden kişi bana asla iman etmiş sayılmaz. Ant olsun ki senin ihsanın benim ihsanımdandır, benim de sana olan ihsanım yüce bir ihsandır, yüce Allah (c.c.) bunu şu mübarek ayette şöyle bildirmiştir: Deki yüce Allah’ın (c.c.) ihsanı ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla sevinsinler. Bu onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.3 Yüce Allah’ın (c.c.) sizlere olan fazlı ve ihsanı peygamberinizin Nübüvveti, rahmeti ise Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetidir. İşte yüce onlar (yani Şia’lar) Allah (c.c.) bu Nübüvvet ve velayetle sevinsinler onların biriktirdiklerinden, (yani muhaliflerinin biriktirdikleri mal, evlat ve dünyalıklardan) daha hayırlıdır.

Ey Ali (a.s) Allah’a (c.c.) ant olsun ki senin yaratılmanın nedeni rabbine itaatte bulunman insanların senin vesilenle dini öğretileri öğrenmesi ve gidilecek yolun seninle düzene geçmesi içindir. Senin yolundan ayrılanlar şüphesiz ki sapkınlıkta olup, sana ve velayetine tabi olmayanlar asla yüce Allah’a (c.c.) giden yolu bulamazlar. Yüce Allah (c.c.) bunu şu mübarek ayette şöyle bildirmiştir: Kuşkusuz ki ben tövbe eden iman eden ve salih amel işleyenin ve hidayete erişenin günahlarını bağışlarım.4 Yani senin velayetine erişenin anlamını taşıyor. Ey Ali (a.s). Ant olsun ki yüce Allah (c.c.) hakkımı ve emrimi ümmete nasıl farz kılmamı istediyse senin de hakkını ve emirlerin farz kılmamı istedi. Bana iman etmiş olan herkes için senin hakkın ve itaatin farz olmuştur. Sen olmasaydın yüce Allah’ın (c.c.) tarafında olanlar ve düşmanları anlaşılamazdı. Senin velayetine nail olmayan kişi hiçbir fazilete nail olmamıştır. Yüce Allah (c.c.) bana şu mübarek ayeti kerimeyi indirdi: Ey Resul sana indirileni tebliğ et. Yani senin velayetini. Eğer bu emri tebliğ etmezsen dinini tebliğ etmiş sayılmazsın.5 Eğer senin hakkında gelen bu velayet emrini tebliğ etmiş olmasaydım, bütün amellerim heba olacaktı. Hesap günü kim senin velayetine iman etmeden yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkarsa onun ameli kabul olunmayacak ve bütün amelleri heba olacaktır. Benim bu söylediğim her şey yüce Rabb’imin buyruklardır. Bu söylediklerim yüce Allah’ın (c.c.) senin hakkında buyurduklarından bazılarıdır.6

Aynı kaynakta Muhammed bin Ali Maciluya’dan, babasından, Ahmet bin Muhammed bin Halit El Barki’den, babasından, Halef bin Hammad El Esedi’den, Ebi Hasan El Abdi’den, Ameş’ten, Salim Ebi Cad’tan, Cabir bin Abdullah El Ensari’ye İmam Ali’nin (a.s) sorulduğunu ve şöyle cevap buyurduğu rivayet edilmiştir: Resul ve Nebiler hariç gelmiş geçmiş bütün insanların en hayırlısı, yüce Allah (c.c.)

3              Yunus suresi: 58

4              Taha suresi: 82

5              Maide suresi: 67

6              Saduk’un Emalisi s. 400 / Bihar c. 38 s. 105


Resul ve Nebilerden sonra İmam Ali (a.s) ve evlatlarından olan imamlardan daha faziletlisini yaratmamıştır.

Dendi ki ona buğz eden ve onu yetersiz görenler hakkında ki görüşün nedir? Buyurdu ki; Ona ancak kâfir buğz eder ve onu ancak münafıklar yetersiz görür. Peki, onu ve evlatlarından gelen İmamları veli edinen hakkında ne dersin? diye soruldu. Kıyamet günü güvende olan ve kurtuluşa erecek olanlar elbette ki İmam Ali (a.s) evlatlarından olan imamlar ve onların Şia’ları olacaktır.

Daha sonra şöyle ekledi: İnsanlar arasından biri çıkıp insanları sapkınlık ve fitneye çağırsa ona kimler tabi olur? Elbette ki onun tabileri ve ona uyanlardır diye cevap verdiler. Cabir (r.a) peki hidayete ve iyiliğe çağıran olsa ona ilk uyanlar kimler olacaktır? Elbette ki ona uyan Şia’ları, tabileri, diye cevap verdiler. Cabir, işte İmam Ali (a.s) kıyamet günü elinde Hamd sancağını taşıdığı zaman ona en yakın olacak kimseler onun Şia’ları ve destekçileridir.1

Aynı kaynakta babamdan Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin Halit’ten, Kasım bin Yahya’dan, dedesi Hasan bin Raşit’ten, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed Sadık’tan (a.s), babalarından (a.s), İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) minberinde hutbe verirken şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s), yüce Allah (c.c.) sana yeryüzünde zayıf ve yoksun kişilerin sevgisini ihsan etti. Sen onların kardeşliğine razı oldun onlarda senin imamlığına. Ne mutlu seni sevene ve sözüne inanana ve vay haline sana buğz edene ve seni yalanlayana. Ey Ali (a.s) bu ümmetin simgesi sensin, seni seven kurtuluşa ermiş, senden nefret eden ise helak olmuştur. Ey Ali (a.s) Medine benim, kapısı da sensin hiç Medine’ye kapısı dışından başka bir yerden geçilebilir mi? Ey Ali (a.s) seni ancak her tövbe eden abit ve yoksul kişi sever bunlar yüce Allah’a (c.c.) dua ettiği zaman yüce Allah (c.c.) onların duasını kabul buyurur. Ey Ali (a.s) her pak kişi senin kardeşindir. Bu kardeş seninle sevip seninle buğz eden insanların gözünde basit, yüce Allah katında ise üstündür. Ey Ali (a.s) seni sevenler ahiret yurdunda Firdevs cennetinde yüce Allah’ın (c.c.) komşuları olacak ve dünyada elde edemedikleri şeyler için pişman olmayacaklardır. Ey Ali (a.s) ben senin dost edindiklerinin dostu ve muhalefet ettiklerinin muhalifiyim. Ey Ali (a.s) seni seven beni sevmiş sana buğz eden ise bana buğz etmiştir. Ey Ali (a.s) senin kardeşlerin dudakları kuru olanlardır. Onları simalarındaki haya ve takvadan tanırsın. Ey Ali (a.s) seni sevenler üç aşamada sevineceklerdir. Bunlar: Ben ve sen canları bedenlerinden çıkarken buna şahit olacağız. Mezarlarındaki sorgulamada, hesap günü ve sırat köprüsünde insanların imanı sorulup cevap vermekten aciz oldukları gün onların yanında olacağız.

Ey Ali (a.s) sana karşı savaş bana karşı savaş ve sana karşı barış bana karşı barıştır. Bana karşı yapılan savaş yüce Allah’a (c.c.) karşı yapılmış, bana karşı barış içinde olmak ise yüce Allah’a (c.c.) karşı barış içinde olmaktır. Kim bana karşı esenlik içinde olursa yüce Allah’a (c.c.) karşı esenlik içinde olmuştur. Ey Ali (a.s) kardeşlerine eğer onlara önder olmayı kabul eder onlarda senin velayetine


1             Saduk’un Emalisi s: 401


razı olurlarsa yüce Allah’ın (c.c.) onlardan razı olduğunu müjdele. Ey Ali (a.s) sen müminlerin emiri, nur yüzlülerin liderisin. Ey Ali (a.s) senin tabilerin seçkin olanlardır. Eğer sen ve tabilerin olmasaydı din ayakta kalmaz, sen ve tabilerin olmasaydı gökyüzünden yeryüzü canlıları üzerine bir damla yağmur yağmazdı. Ey Ali (a.s) cennette senin için sahip olacağın bir hazine vardır. Senin Şia’ların Hizbullah olarak bilinecek, tabilerin insanların en hayırlısınız ve onlarla birlikte adaleti ikame edeceksiniz. Ey Ali (a.s) kıyamet günü mezarlarından ilk dirilecek ve üzerinden topraklar silkinecek kişi benim ve benden sonra sen daha sonra da diğer insanlardır. Ey Ali (a.s) kıyamet günü sen ve tabilerin havuz başında olacak ve istediğinize su verip istemediğinizi sudan men edeceksiniz. Kıyamet günü herkesin korku içinde olduğu zamanlarda sizler arşı alanın gölgeliğinde güvende olacak, insanlar korku içindeyken sizler korkudan uzak olacak, insanlar hüzün içindeyken sizler hüzünden güven içinde olacaksınız. Yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayeti sizler için inmiştir: Bizim ihsanımıza nail olanlar ondan (azaptan) uzak tutulacaklardır.2

Başka ayette şöyledir: O büyük korku günü onlar üzülmeyecek, meleklerde onları karşılayıp sizlere vadedilen gün budur, diyeceklerdir.3

Ey Ali (a.s) sen ve tabilerin hesap günü çağrılacak ve cennet nimetlerine nail olacaksınız. Ey Ali (a.s) melekler ve cennet bekçileri sizlere karşı özlem duymaktalar. Hiç şüphe yok ki Arşı taşıyanlar ve mukarreb melekler sizlere dua etmekte, seni sevenlere rahmeti dilemekte ve sizlerden onların alemine kim giderse onun için tıpkı evinden uzun süre gurbette kalıp daha sonra evine döndüğünde ailesinin sevindiği gibi sevinmekteler.

Ey Ali (a.s) senin tabilerin gizlide yüce Allah’tan (c.c.) çekinenler ve açıkta da nasihatlerine uyanlardır. Ey Ali (a.s) Allah (c.c.) katındaki derece ve makamlarda yarışanlar senin tabilerindir. Zira onlar yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıktıklarında günahsız bir şekilde çıkacaklardır.

Ey Ali (a.s) senin Şia’larının amelleri her cuma günü bana sunulur, iyi amellerine sevinir, günahları için ise bağışlanma dilerim.

Ey Ali (a.s) sen Tevrat’ta zikredilmiş tabilerin yaratılmadan her hayırla anılmış, aynı zamanda bunlar İncil’de de yazılmış sen İncil ehline ve kitap ehline İlya’yı sor, elbette ki sen Tevrat ve İncil’i onlardan daha iyi bilmektesin zira yüce Allah (c.c.) sana kitap ilmini vermiştir. Ancak onlara sor sana onun haberini vereceklerdir. Kuşku yok ki İncil ehli İlya’yı tazim etmekte Şia’larını (tabilerini) ancak kitaplarında bahsedildiği kadar tanımaktadırlar.

Ey Ali (a.s) senin tabilerinin gökyüzü ehli nezdindeki kıymeti ve değeri yeryüzü halkının nezdinde ki değeri ve kıymetinden çok daha fazladır. Bundan dolayı sevinip hakikat yolundaki çabalarını arttırsınlar. Ey Ali (a.s) senin tabilerinin


2             Enbiya suresi. 3

3             Enbiya suresi: 101


ruhu uyuduklarında veya vefat ettiklerinde gökyüzüne çıkar melekler onlara olan özlemleri ve yüce Allah (c.c.) nezdindeki değerleri dolayısıyla insanların hilale baktıkları gibi onların ruhlarına bakarlar.

Ey Ali (a.s) seni iyi tanıyan dostlarına muhaliflerinin işledikleri amellerden uzak durmalarını öğütle. Her gün ve gece olduğu zaman yüce Allah’ın (c.c.) rahmeti tabilerin üzerine yağmaktadır. Tabilerine necis ve aşağılık şeylerden uzak durmalarını öğütle.

Ey Ali (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) en çok gazap ettikleri kendi hallerine bıraktığı, senden ve tabilerinden teberri eden, seni ve tabilerini bırakıp başkalarına tabi olan, senin muhaliflerine tabi olup seni ve tabilerini bırakan, sapkınlığı seçip sana ve tabilerine karşı savaş açan, biz Ehlibeyte buğz eden ve seni veli edinen sana yardım eden seni seçen ve malı ve canıyla senin yolunda çaba gösterenlere buğz eden kimselerdir.

Ey Ali (a.s), onlardan beni gören ve görmeyenlere selamlarımı ilet ve onlara benim özlediğim kardeşlerim olduklarını, ilmimi benden sonra gelen nesillere aktarmalarını ve yüce Allah’ın (c.c.) ipine sımsıkı tutunmalarını, hayırlı ameller için çaba harcamalarını öğütle, bizler asla insanı hidayetten yanlışa doğru sürüklemeyiz. Onlara yüce Allah’ın (c.c.) kendilerinden razı olduğunu bildir. Kuşkusuz ki yüce Allah (c.c.) meleklerine karşı onları övmekte ve her cuma günü onlara merhametle bakıp meleklerine onlar adına istiğfarda bulunmalarını emretmektedir.

Ey Ali (a.s), seni sevdiğimi haber almalarından dolayı seni sevenlere yardım etmekten asla el çekme zira bunlar samimi bir şekilde sana muhabbet duydu, babaları, kardeşleri ve çocuklarını bırakıp sana tabi oldular. Bunlar bizim yolumuzda meşakkatlere katlandı, bizlere yardımcı olmakta ısrar etti, bu yolda iftira ve zorluklara katlandı, onlara merhamet edip, onlarla kanaat et. Zira yüce Allah (c.c.) kulları içerisinde onları bizim için seçmiş, onları bizim tıynetimizden yaratmış, sırlarımıza vakıf kılmış, hakkımızı bilmelerini nasip etmiş, onların göğsünü ferah kılıp bizim ipimize tutunmalarını dünyalık birçok şeyi kaybetmeye karşın bizim muhaliflerimize tabi olmalarını nasip eylememiştir.

Yüce Allah (c.c.) onları üstün kılmış hidayet yolunu göstermiş insanlar sapkınlık ve şaşkınlık içinde kendi heva ve heveslerine tabi olup yüce Allah’ın (c.c.) hidayet yolundan körlük içindeyken onlar hidayet yoluna sarılmışlardır. O muhalifler yüce Allah’ın (c.c.) gazabında sabahlayıp akşamlarken senin tabilerin doğru yolda yürüyerek muhaliflerine karşı hoşnutsuz ve dünyalık şeylerden uzaktırlar. Resulullah (s.a.a) daha sonra üç defa işte onlar karanlıklarda nurdurlar, diye buyurmuştur.1

 

 

 

 


1      Bihar c. 67 s. 46 / Saduk’un Emalisi: 2 – 450 / Fadail Şia: 14 – 17 c. 39 s. 306


 

BEŞİNCİ KISIM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Aynı kaynakta Muhammed El Fahham’dan, amcamdan, Ebu Abbas Ahmet bin Abdullah bin Ali Revvas’tan, Ebu Abdullah Abdurrahman bin Abdul Amri’den, Ebu Selma Yahya bin Muğire’den, Muhammed bin Muğire’nin kardeşinden, Muhammed bin Sinan’dan, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Babam bir gün Cabir bin Abdullah’a (r.a) şöyle buyurdu: Seninle yalnız kaldığımda bir meseleyi konuşmak istiyorum. Bir süre sonra karşılaşınca kendisine anam Fatıma’nın (a.s.) elinde gördüğün Mushaf’ı bana anlat, diye buyurdu. Cabir şöyle arz etti: Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki bir gün Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (a.s) huzuruna Hüseyin’in (a.s) doğumu dolayısıyla tebrik etmek için gittim. Huzuruna geçtiğimde elinde kapağı yeşil zebercet cevherinden içinde güneş ışığı gibi parlayan misk kokusundan daha iyi kokan yazılar vardı. Bu nedir ey Resulullah’ın (s.a.a) kızı, diye sordum. Bana şöyle cevap buyurdu: Bu yüce Allah (c.c.) tarafından babama hediye edilen bir levhtir, içinde babamın İmam Ali’nin (a.s) ve ondan sonra gelecek imamların isimleri yazılıdır. Kendisine kitabı çoğaltmak için bana vermesini istedim, kitabı bana verdi. İmam (a.s) kitabı bana gösterebilir misin? diye sordu. Cabir evet deyip evine giderek İmamın yanına elinde bir kâğıtla geldi ve şöyle arz etti: Sayfana bak sana sayfanın içinde ne yazıldığını okuyayım. İmam sayfasına baktıktan sonra Cabir şöyle okumaya başladı:

Rahman ve rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla

Bu kitap Alim ve Aziz olan yüce Allah’ın (c.c.) nezdindendir. Peygamberlerin Hatem’i Muhammed Mustafa’ya (s.a.a) Cebrail (a.s) tarafından getirilmiştir. Ey Muhammed (s.a.a) benim isimlerimi tazim et nimetlerime de şükür et, ihsanlarımı ikrar et, benden başkasını arzu etme ve benden başkasından da çekinme. Zira kim benden başkasına bağlanır benden başkasından çekinirse hiç kimsenin çekmediği azaba duçar olacaktır.

Ey Muhammed (s.a.a) seni bütün peygamberler arasında seçkin kıldım, vasini bütün vasilerden daha üstün kıldım. İmam Hasan’ı (a.s) babasından sonra ilmime vakıf kıldım, İmam Hüseyin’de (a.s) gelmiş geçmiş bütün evlatların en üstünü eyledim. İmamet onunla sabit olacak onun sülbünden sırasıyla: Ali Zeynel Abidin (a.s) benim yoluma davet eden, ilmi yaran hak üzere olan Muhammed Bakır (a.s), amel ve söylemde sadık olan Cafer Sadık (a.s), ondan sonra kör sağır bir fitne çıkacak vay haline o yarattıklarım içinde en hayırlılardan olan Musa’yı (a.s), inkâr edenlere, ondan sonra kâfir bir İfrit tarafından katledilecek olan Ali Rıza (a.s), Salih kulumun inşa etmiş olduğu şehirde insanların en kötüsünün yanında


defnedilecektir. Daha sonra yoluma hidayet eden haramlardan sakındıran, Muhammed Cevat (a.s), ondan iki isme sahip olan Ali (a.s) ve ahir zamanda başında güneş sıcağından koruyacak beyaz bir emameyle zuhur edecek olan oğlu Muhammed (a.s) herkesin anlayacağı bir dille bütün canlılara nida edecektir. O Ehlibeyti Resulullah’tan (s.a.a) ümmetin mehdisi yeryüzü zulüm ve kahır dolduktan sonra adalet ve saadeti hâkim kılacaktır.1

Hammad’tan Ali bin Zeyn’den Adiy bin Sabit’ten Bera’nın şöyle rivayet ettiğini nakletmişlerdir: Resulullah’la (s.a.a) beraber veda haccına gittiğimiz zaman Gadir Hum mıntıkasına yetiştik. Resulullah (s.a.a) namaz cemaatle birlikte kılınacak, diye duyuruda bulundu. Namazdan sonra kendisi için bir minber yapıldı. Daha sonra minbere çıktı, İmam Ali’nin (a.s) elinden tutup kaldırarak şöyle buyurdu: Ben müminlere kendi nefislerinden daha yakın değil miyim? Evet ya Resulullah (s.a.a) diye cevap verdiler. Her mümin için kendi nefsinden daha evla değil miyim, diye buyurdu. Evet ya Resulullah (s.a.a) dediler. Resulullah (s.a.a) işte İmam Ali (a.s) ben kimin Mevla’sı isem oda Mevla’sıdır. Allah’ım (c.c.) onu veli edinene dost ol ve düşmanına düşman ol. Daha sonra Ömer İmamla karşılaşınca ne mutlu sana Ey Ali bin Ebi Talib (a.s) her mümin erkek ve kadının Mevla’sı oldun.2

Ebi Muhammed El Fahham’dan, El Mansuri’den, Ebi Ebu Musa bin İsa bin Ahmet’in amcasından, Amr bin Musa’dan, İsa bin Ahmet’ten, İmam Ali bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Ali’den, Ebi Ali bin Musa’dan, Ebi Musa bin Cafer’den (a.s), İmam Sadık’tan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) seni tabilerini ve onları sevenleri bağışlamıştır. Sana müjdeler olsun sen Enza Batın (şirkten arınmış, ilimde derin) olansın.3

Aynı kaynakta Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kızım Fatıma’ya Fatıma (a.s) ismi verilmesinin ardında yatan neden yüce Allah’ın (c.c.) kendisi ve tabilerini ateşten azad etmesinden kaynaklanmıştır.4

Sait bin Osman’dan Fadıl bin Zübeyir’den ve Davut’tan işittiğim rivayeti ibni Amra, sana Zeyd bin Erkam’ın rivayetini anlatayım mı, diye sordum. Evet, anlat, diye cevap verdi. Dedim ki Zeyd bin Erkam bana Resulullah’tan (s.a.a) şöyle işittiğini nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) Gadir Hum günü ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır, Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost düşman olana da düşman ol diye buyurdu. Ben kendim Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) elinden tutup elini kaldırdığını hatta koltuk altının beyazlığının göründüğünü ve Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu gördüm: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır, Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost düşman olana da düşman ol. Daha sonra ibni Erkam’a şöyle sordum: Resulullah’ın (s.a.a) bu hitabını Ebu Bekir ve Ömer duydu mu? İbni Erkam, Allah’a (c.c.) ant olsun ki duydular diye buyurdu.


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 298 / Saduk’un İkmali c. 1 s. 308 / Uyun Ahbar Rıza s. 25

2              Seyit’in Zaraif kitabında s. 147 / Bihar c. 37 s. 179

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 300 / Bihar c. 68 s. 101

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 300 c. 3 hadis no: 18 – 33 c. 3 hadis no: 18


Hüseyin bin Hakem’den, İsmail bin Sabih’ten, Ebu Carut’tan, Yahya bin Müsavir’den, Ebi Carut’tan, Bureyde El Eslemi’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’la beraber sefere çıktığımız zaman İmam Ali (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) eşyalarına sahip çıkar herhangi bir yerde konakladığımız zaman Resulullah’ın (s.a.a) eşyalarını verirdi. Bu eşyalar içerisinde tamire ihtiyacı olanı tamir eder ayakkabı ve sandaletleri dikerdi. Bir gün Resulullah’la birlikte olduğumuz bir konaklama yerinde İmam Ali (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) sandaletini tamir edip getirdi. Resulullah (s.a.a) yanında bulunan Ebu Bekir’e müminlerin emirine (ümmetin halifesine) selam ver, diye buyurdu. Ebu Bekir ya Resulullah (s.a.a) sen hayattayken mi, diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) evet diye buyurdu. Peki, müminlerin emiri kimdir? dedi. Resulullah (s.a.a) sandaleti tamir edip diken kişidir, diye cevap buyurdu. Daha sonra Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna Ömer gelip selamlaştı. Resulullah (s.a.a) ey Ömer, git ve müminlerin emiriyle selam ver diye buyurdu. Ömer sen hayattayken mi ya Resulullah, diye sordu. Evet, ben hayattayken diye buyurdu. Ömer peki emir el müminin kimdir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) terliği dikip tamir eden, diye cevap buyurdu. Daha sonra Büreyde şöyle devam etti: Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geçenlerle beraberdim. Bana İmam Ali’ye (a.s) selam ver, diye buyurdu. Bende diğerleri nasıl selamladıysa öyle selamladım. İbni Carud bu hadisin benzerini bana Habip bin Müsavir ve Osman bin Naşit anlatmıştır.

İsmail El Gazali’den, Muhammed bin Fadıl bin Gazvan’dan, Ata bin Sayip’ten, Said bin Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü olduğunda ben ve Ali (a.s) sırat köprüsü başında elimizde kılıçla bekleyeceğiz. Köprüden geçen herkese İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetini soracağız. Kimde velayete imandan bir şeyler varsa kurtuluşa erecek kimde de yoksa boynunu kılıçla vurup onu cehennem ateşine atacağız. Yüce Allah (c.c.) bu hakikati şu mübarek ayette şöyle zikretmiştir: Onları durdurun, zira onlar sorumludurlar. Neden birbirinize yardım edemiyorsunuz. Hayır ancak onlar bugün teslim olmak durumundalar.5

Ebu Muhammed El Fahham’dan, El Mansuri’den, Ebu Musa İsa bin Ahmet bin İsa El Mansuri ’nin amcasından, İmam Ali bin Muhammed’ten, Ebi Ali bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Ali’den, Ebi Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), babası dedelerinden, müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s)Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Ey Ali (a.s) yüce Allah (c.c.) Hz. Adem’i (a.s) yaratırken beni ve seni kendi nurundan yaratmış ve o nuru Adem’in (a.s) sülbüne yerleştirmiş o nurla Abdul Muttalib oğullarına ihsan ve fazileti nail kılmış daha sonra bu nur Ebu Talip (r.a) ve Abdullah’ın (r.a) sülbünde ikiye ayrılmış benim nurum Abdullah’ın (r.a) senin nurun ise Ebu Talib’in (r.a) alnında parlamıştır. Peygamberlik ancak bana uygun vasilik ise ancak sana uygun olmuştur. Kim senin vasiliğini inkâr ederse benim Nübüvvetimi inkâr etmiştir. Kim benim Nübüvvetimi inkâr ederse yüce Allah (c.c.) onu cehenneme yüz üstü atacaktır.6

 


5              Saffet suresi: 24 -25 / Bihar c. 24 s. 26

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 301


Aynı kaynakta Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İsra günü gökyüzüne çıkarıldığım zamanRabb’ime aramda ancak bir ok mesafesi veya daha kısa bir mesafe vardı. Yüce Rabb’im bana birçok şeyi vahyetti. Daha sonra şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) Ali bin Ebi Talib’e (a.s) ne kendisinden önce ne de sonra Emir El Müminin lakabını kimseye vermediğimi ve vermeyeceğimi bildir.1

İsmail bin Muhammed bin Abdullah bin Hasan’dan, Abdullah bin Abdullah bin Ebi Rafi’den şöyle rivayet edilmiştir: Uhud günü Resulullah’ın (s.a.a) sancağı İmam Ali’nin (a.s) elindeydi. Ensar’ın bayrağı Sad bin Ubade’de, müşriklerin bayrağı ise Abduddar kabilesin’den İbin Ebi Talha El Cehni’nin elindeydi. İmam Ali (a.s) düşman sancaktarına şöyle buyurdu: Helakeden benim diye buyurarak Talha’ya saldırdı ve onu oracıkta öldürdü. Böylece sancak Talha’nın elinden düştü, sancağı Ebu Said bin Ebi Talha El Cehni eline aldı ve Ey helak edip ikiye yaran bana var mısın? diyerek İmam Ali’ye (a.s) meydan okudu. İmam; elbette, diye cevap vererek ona saldırdı ve bir darbeyle işini bitirdi. Müşriklerin yere düşen sancağını bu kez Osman bin Abdullah El Cehni aldı. İmam onu da hamle yaparak öldürdü. Yere düşen sancağı Kelda bin Talha aldı. İmam ona da bir hamle yaparak işini bitirdi. Bu kez yere düşen sancağı Muhalis bin Talha aldı. İmam ona da bir hamle yaparak diğerleri gibi cehenneme yolladı. Müşriklerin yere düşen sancağını bu kez köleleri Dırar aldı. İmam ona saldırıp önce sancağı tuttuğu sağ elini kopardı. Daha sonra Dırar sancağı sol eliyle aldı İmam (a.s) onu da kesti bu kez Dırar sancağı dirsekleriyle yerden aldı ve göğsüne yasladı İmam hamle yaparak onun işini bitirdi. Yere düşen sancağı bu kez Beni Abduddaroğulları’ndan olan bir kadın Umrete bint El Haris bin Alkame aldı ve Kureyş ordusunun önüne dikti. Orada hazır bulunan ve Resulullah’ın (s.a.a) şairi olan Hassan bin Sabit şöyle bir beyit okudu:

 

 

Bir iftihar ki sancakla kemale erdi ancak utanç verici bir iftihar O sancak Dırar oğullarına döndüğü zaman

Diğer beyiti de şöyledir:

Eğer Harise’nin sancağı olmasaydı o an Çarşılarda çok ucuz bir kıymetle satılırlardı

 

İmam Ali (a.s) şirk sancağını eline alan Abduddar bin Kusay oğullarının hepsini öldürdü. Daha sonra Resulullah (s.a.a) müşriklerden bir gruba baktı ve İmam Ali’ye (a.s) o grubun üzerine saldırmasını istedi. İmam (a.s) grubun üzerine saldırdı grubu dağıttı ve aralarından Hişam bin Ümeyye El Mahzumi’yi öldürdü. Daha sonra Resulullah (s.a.a) başka bir gruba baktı ve İmam Ali’ye (a.s) üzerlerine saldırmasını


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 301


istedi. İmam (a.s) grubun üzerine saldırdı, grubu dağıtıp aralarından beni Amir bin Lüeyyoğulları’ndan Şeybe bin Malik’i öldürdü. Resulullah (s.a.a) bir gruba daha baktı ve imama saldırma emri verdi. İmam (a.s) üzerlerine saldırıp aralarından Amr bin Abdullah’ı öldürdü. Bu duruma şahit olan Cebrail (a.s) Resulullah’a (s.a.a) bu senin için ne güzel bir teselli ve destektir. Resulullah (s.a.a) Cebrail’e o bendendir bende ondanım, diye buyurdu. Hz. Cebrail’de bende sizdenim diye cevap buyurdu. Daha sonra göklerden Ali (a.s) gibi yiğit Zülfikar gibi kılıç yoktur, diye nida etti. Savaş bitip Medine’ye dönünce, İmam’ın kılıcı kanlar içinde darbelerin şiddetinden eğilmiş durumdaydı. İmam kendisini karşılayan Fatıma’ya (a.s) şöyle bir şiirle karşılık verdi:

 

 

Ey Fatıma (a.s) bu kılıç hiçbir şekilde kınanamaz Defalarca çekildi kınından aşağılanamaz

Ant olsun ki Ahmet’i üstün kılmak için çabaladım Ve insanlara karşı merhametli Rabb’ime itaat için Rızasını istedim sadece yüce Rabb’imin

Onun rızası elbette cenneti Naim’dir

 

 

İmam Ali bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Ali’den, Ebi Ali bin Musa’dan, Ebi Musa bin Cafer’den, Ebi Cafer bin Muhammed’ten, Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s), Cabir bin Abdullah El Ensari’den (r.a) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim o büyük dostu diyarında ziyaret etmeyi arzu eder ve cehennem ateşinden emanda olmak istiyorsa, Ali bin Ebi Talib’i veli edinsin.2

 

 

Aynı kaynakta Ebi Muhammed El Fahham’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Sema bin Mihran İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna geçti İmam kendisine şöyle buyurdu: Ey Sema insanların en şer olanı kimdir? Bizleriz ey Allah Resulü’nün evladı, diye cevap verdi. İmam (a.s) bu söze karşın öyle öfhelendi ki yüzü kızardı. Daha sonra yaslandığı yerden doğruldu ve şöyle buyurdu: Ey Sema insanların nezdinde insanların en kötüsü kimdir? Ey Allah Resulü’nün evladı Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben size yalan söylemedim. İnsanların nezdinde insanların en kötüsü bizleriz, zira bizlere kâfir ve Rafızî ismini takmışlardır, diye cevap verdim. İmam bana baktı ve şöyle buyurdu: Peki o gün sizleri cennete aldıklarında ve onları da cehenneme aldıkları vakit onlar sizlere şöyle söyleyince ne olacak: Bize ne oldu da en kötü insanlar olarak saydığımız insanlar bu nimete nail oldular. Ey Sema bin Mihran Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizlerden kim bizim yolumuzda yürüdüğü için kınanırsa kıyamet günü yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkar çıkmaz yüce


2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 301


Allah (c.c.) bizlere şefaat hakkı verecek ve ona şefaat edeceğiz. Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizlerden on kişi, hatta beş kişi, hatta üç kişi, hatta ve hatta hiç kimse cehenneme geçmeyecektir. O yüce makamlardan nimetlenin, muhaliflerinizden ve haramlardan çekinerek korununuz.1

Bir grup raviden, Ebu Kasım İsa bin Ezher’den, Müsnet bin Abdu Rabbih’ten, babasından İmam Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), Ebi Musa’dan (a.s), Selman El Kummi’den, Ayşe’nin kölesi Mesruk’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ayşe’nin yanına Iraklı ve Şamlı kadınlardan bir grup geçip İmam Ali (a.s) hakkında sorular sordu. Ayşe şöyle söyledi: Kim Ali (a.s) gibi olabilir ki? Allah’a (c.c.) ant olsun ki o Kur’an’ı okur gündüzleri oruç tutar, geceleri ibadetle ihya eder, marufu emreder, batıldan alıkoyar ve dini üstün tutandır. Daha sonra derin bir nefes aldı ve şöyle devam etti: Ant olsun ki bir gün Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Ey Ebu Hasan (a.s) seni sevmek o kadar büyük bir amel ki onun yanında günahın bir zararı olamaz ve sana buğz etmek o kadar büyük bir günah ki onun yanında hiçbir sevabın faydası olamaz, kuşkusuz seni seven kişi cennete ziynetli bir şekilde geçecektir.

Zeyd bin Erkam’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kim benim gibi yaşamak, benim gibi şehadete ermek ve Rabbi’min içinde ağaç diktiği, bana vadettiği cennete dahil olmak istiyorsa, Ali bin Ebi Talib’i (a.s) veli edinsin. Zira o sizleri hidayet yolundan alıkoyup asla batıl yola saptırmaz.2

Hüseyin bin Ali bin Umra’dan, Zürare bin Evfa’dan, Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün mescitte yatsı namazından sonra bir grup sahabeyle birlikte Resulullah’la (s.a.a) otururken birden büyük bir yıldızın kaydığını ve yere doğru indiğini gördük. Resulullah (s.a.a) bu yıldız kimin evine indiyse o benden sonra vasidir. Ashaptan bir grup yıldızın indiği yere doğru gitti, yıldızın İmam Ali’nin (a.s) evi önüne indiğini gördüğünde, doğrusu Muhammed (s.a.a) Ali’ye (a.s) duyduğu sevgiden dolayı yolunu şaşırdı, diyerek rahatsızlıklarını dile getirdiler. Bu sebeple yüce Allah (c.c.) şöyle bir ayet indirdi: O kayan yıldıza ant olsun ki. Dostunuz ne şaşırdı ne de sapıttı. O sadece vahiy edileni bildirdi.3

Ebu Sait El Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) kızı Fatıma’nın (a.s) yanına geçti torunları Hz. Fatıma’nın (a.s) yanında oturmuş İmam Ali (a.s) ise yatağına yatmış uykuya dalmıştı. İmam Hasan (a.s) içecek bir şey istedi. Resulullah (s.a.a) dişi bir deve getirip sütünü sağdı ve İmam Hasan’a (a.s) süt vermek istedi ancak İmam Hüseyin (a.s) İmam Hasan’dan (a.s) önce içmek istedi. Resulullah (s.a.a) önce ağabeyin içsin daha sonra sen içersin, diye buyurdu. Fatıma (a.s) ya Resulullah (s.a.a) sanki birine diğerinden daha çok sevgi gösteriyorsun, diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) Allah’a (c.c.) ant olsun ki benim nezdimde ikisi de aynı değerdedir. Doğrusu sen o yatağında yatan ve bu evlatlarım benimle beraber aynı cennete nail olacaksınız.


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 301

2              Bihar c. 27 s. 106 c. 2 hadis no: 28

3              Necim suresi: 1-3 / Saduk’un Emalisi s. 453 / Bihar c. 35 s. 272 Ayetin Tevili c. 2 s. 622 / Tefsir Furat c. 174


Şeyh Müfid Ebu Ali El Hasan bin Muhammed bin Hasan Tusi’den, hicretin on birinci yılı Ramazan ayında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) makamında yapılan sohbette Said El Valid Ebu Cafer Tusi’den, Ebu Muhammed El Hasan bin Muhammed bin Yahya El Fahham’dan, Samerra’da amcası Muhammed bin Cafer’den, Muhammed bin Müsenna’dan, babasından, Osman bin Zeyd’ten, Cabir bin Yezit El Cufi’den şöyle rivayet edilmiştir: İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanında on sekiz yıl hizmet ettim, ayrılmak istediğimde onunla vedalaşıp bana bir nasihat vermesini istedim. İmam bana on sekiz yıldan sonra mı, diye buyurdu. Evet dedim, zira sizler tükenmeyen bir deniz sonuna varılamayan bir deryasınız. İmam (a.s) şöyle buyurdu: Ey Cabir Şia’ma selamımı söyle ve bizimle yüce Allah (c.c.) arasında bir akrabalık bağı olmadığını ona ancak itaatle yaklaşılabileceğini bildir. Ey Cabir, kim yüce Allah’a (c.c.) itaat eder bizleri severse o bizim dostumuz, kim yüce Allah’a (c.c.) asilikte bulunursa onun bizleri sevmesi ona fayda etmeyecektir. Ey Cabir yüce Allah’tan (c.c.) kim bir şeyler istedi de ona verilmedi? Ya da ona tevekkül ettiği zaman korunmadı veya ona güvendi de onu sıkıntısından kurtarmadı? Ey Cabir, dünyayı senin nezdinde bir süreliğine uğradığın ve içinden ayrılmak istediğin bir mekân olarak addet. Dünya rüyanda üzerine bindiğin daha sonra uyandığında kendini yatağında gördüğün ipleri elinde olmayan bir binek hayvanı gibi değil midir? Ya da bir süreliğine giydiğin bir elbise veya birlikte olduğun bir cariye gibi değil midir? Ey Cabir, dünya akıl sahiplerinin nezdinde bir gölgeliğin gölgesi gibidir. Davası için yüce Allah’tan (c.c.) gayrı yardımcı yoktur. Namaz ihlasın istikrarı kibirden korunak, zekât malın çoğalması, oruç ve hac kalplerin sükuneti, kısas ve had canların korunması ve biz Ehlibeytin hakkı dinin düzenidir. Yüce Allah (c.c.) sizleri ve bizleri gizlide ve açıkta ondan çekinen ve kıyametin sıkıntılarından güvende olanlardan eylesin.4

Ebu Ahmet İshak bin Muhammed El Mansuri’den, Ubeyd bin Kesir’den, İbrahim bin İshak El Ami’den, Cerir bin Abdul Hamit’ten, Ameş’ten, İbrahim Temimi’den, babası Ebi Zer’den Resulullah’ın (s.a.a): İmam Ali (a.s) hakkında şek ve şüpheye düşen küfre sapmıştır, diye buyurduğunu rivayet etmiştir.

Muhammed bin Ahmet bin Davut’tan, Hüseyin bin Ahmet bin Ali Riyahi’den şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bir gün Mütevekkil’in yanında İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) evlatlarından dört kişiyle beraberdik. Bunlar: Hasan Cafer kardeşleri Muhammed bin Cafer ve Abdullah bin Kasım’dı. Mütevekkil Hasan’a şöyle söyledi: Ey Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı bir rivayette babanızda bulunup Resulullah’ta (s.a.a) bulunmayan altı özellik vardı bunlar hangi özelliklerdi? Hasan evet senetli bir şekilde Ali bin Muhammed’ten babası Muhammed bin Ali’den babası Ali bin Musa’dan babası Musa bin Cafer’den (a.s) babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s) babası Muhammed bin Ali’den (a.s) babası Ali bin Hüseyin’den (a.s) babası Hüseyin bin Ali’den (a.s) ağabeyi Hasan bin Ali’den (a.s) Abdullah bin Abbas’tan (r.a), rivayet edilmiştir. Elbette ki bu ravilerin hepsi bu konularda ilmi açıdan yetkin kişilerdir ve ben sizlere bu ravi silsilesini içinizde ve insanlarda şüphe olmasın diye zikrettim. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmişlerdir: Yüce Allah


4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 302


(c.c.) İmam Ali’ye (a.s) ne bende ne de peygamberlerde olmayan altı özellik vermiştir. Onun kayınbabası benim ve benim onun gibi bir kayınbabam yok, kayınvalidesi de Hatice’dir, benim onun kayınvalidesi gibi bir kayınvalidem yok. Eşi de Fatıma (a.s), benim onun gibi bir eşim yok, onun Hasan ve Hüseyin (a.s) gibi çocukları var ancak benim böyle çocuklarım olmadı. O Allah’ın (c.c.) evi Kâbe’de dünyaya geldi, ben ise dedem Abdülmuttalib’in evinde dünyaya geldim.

Emraki El Horasani’den Ali bin Cafer’den, Musa bin Cafer’den, babası Cafer bin Muhammed’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kim abdestini ve namazını hakkıyla eda eder, malının zekâtını verir, öfhesine hâkim olur, dilini dizginler, istiğfar eder ve Ehlibeytin nasihatlerine uyarsa, imanı kâmil oluş ve cennet kapıları ona açılmıştır.

İbrahim bin Zarif Selemi’den, Yusuf ’tan, Sakır’dan, Evzai’den, Muhammed bin Munzir’den, Cabir bin Abdullah’ın Resulullah’a (s.a.a) şöyle sorduğu rivayet edilmiştir: Ey Resulullah (s.a.a) Ali bin Talib (a.s) hakkında bana ne anlatmak istersin? Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey Cabir, ben ve Ali (a.s) henüz Âdem (a.s) yaratılmadan bin yıl önce aynı nurdan yaratıldık. Daha sonra onun sülbüne taşıdık ve pak rahimler ve temiz sulplar de Abdülmuttalib’in sülbüne gelinceye kadar intikal ettik. Daha sonra Abdulmuttalip oğullarında bu nur ikiye ayrıldı bende Nübüvvet ve Risale belirdi onda da halifelik ve liderlik belirmiştir. Ey Cabir, şunu iyi bil ki İmam Ali (a.s) asla puta tapmamış, alkol içmemiş ve günah işlememiştir. Onun hiçbir günahı ve hatası tespit edilmemiştir. Kim nifak sıfatından arınmak istiyorsa benim Ehlibeytimi sevsin. Zira onlar benim soyum ve ilmimin mirasçılarıdır. Onların cennetteki misali Firdevs cenneti gibidir. Cebrail (a.s) bana bunları haber verdi ey Cabir, diye sözlerini tamamladı.

Ebu Hasan Muhammed bin Ahmet bin Abdullah El Mansuri’den, Ebu Musa bin İsa bin Ahmed’in amcasından, İmam Ali bin Muhammed’ten (a.s), Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s), Ebi Ali bin Musa’dan (a.s), Ebi Musa bin Cafer’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir gün adamın biri İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzuruna gelip içinde bulunduğu yoksulluğu şikâyet etti. İmam konu senin söylediğin gibi değil ve ben seni fakir biri olarak görmüyorum, diye buyurdu. Adam Allah’a (c.c.) ant olsun ki yalan söylemiyorum diyerek çektiği maddi sıkıntıları anlattı. Ancak imam Sadık (a.s) sözlerini kabul etmeyerek, bizden teberri etmen karşılığında sana yüz dinar verilse bunu yapar mıydın, diye sordu. Adam hayır asla dedi, İmam (a.s) miktarı bin dinara kadar çıkardı ancak adam asla kabul etmeyeceği konusunda ısrar edip yeminler etti. İmam kimde bu miktar dinar varsa fakirliğine rağmen bize olan sadakatini satmayacak olan bu adama versin diye buyurdu.

Bu rivayet Ehlibeytin fakir Şia’larına verilmiş çok büyük bir müjdedir. Allah (c.c.) hepsini varlıklı kullarından eylesin.

Abdülmelik bin Ebi Süleyman El Arzemi’den, Abdürrahim’den Zazan’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) mescidin geniş avlusunda şöyle buyurduğunu işittim: Sizlerden kim Resulullah’ın (s.a.a) Gadir Hum günü buyurduğu sözleri duymuşsa Allah (c.c.) aşkına kalkıp şahitlik


etsin. Cemaatten on üç kişi ayağa kalkıp Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki bizler Resulullah’ın (s.a.a) Gadir Hum günü şöyle buyurduğunu işittik: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır. Allah’ım (c.c.) onun dostuna dost ve düşmanına düşman ol.1

Ravi silsilesini kısalttıktan sonra Esbağ bin Nübate’den İmam Ali’nin (a.s) hutbelerinden birinde şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir: Ey insanlar, beni iyi dinleyin ve iyice anlayın. Aranızdan ayrılma zamanım yaklaştı. Unutmayın ki ben insanların en hayırlısı ve yaratılmışların en hayırlısının halifesi, kadınların en üstünün kocası, pak soyun ve hidayet eden imamların babası, Resulullah’ın (s.a.a) kardeşi, vasisi, velisi, dostu, seçkini, Habibi ve Halil’iyim. Ben müminlerin emiri, nur yüzlülerin önderi, vasilerin en üstünüyüm. Bana karşı savaşmak yüce Allah’a (c.c.) karşı savaşmak, bana karşı barış ve esenlik içinde olmak yüce Allah’a (c.c.) karşı barış ve esenlik içinde olmak demektir. Bana itaat etmek yüce Allah’a (c.c.) itaat, velayetim Allah’ın (c.c.) velayeti, tabilerim yüce Allah’ın (c.c.) dostları ve yardımcılarım yüce Allah’ın (c.c.) yardımcılarıdır. Beni yoktan yaratan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki; Resulullah’ın (s.a.a) hadislerini ezberleyenler şunu çok iyi biliyorlar ki, Nakisin (Cemel ehli) Kasitin (Muaviye ve tabileri) ve Marikin (Nehravan ehli) Resulullah (s.a.a) tarafından lanetlenmişlerdir. Ant olsun ki iftira edenler helak olmuşlardır.2

Bir rivayette İmam Ali’den (a.s) şöyle nakledilmiştir: İmam Ali’nin (a.s) Sehl bin Ahnef’e yazdığı mektuplardan biri şöyledir: Allah’a (c.c.) ant olsun ki Hayber kale kapısını yerinden söküp uzağıma attığım zaman onun ağırlığını bedenimde hissetmemiş ve maddi bir güçle kaldırmamıştım. Ancak bana Melekuti bir kudret ve nurani bir nefis ihsan edildi. Benim Ahmet’e (s.a.a) olan menzilim ışığın ışığa olan menzili gibidir. Allah’a (c.c.) ant olsun ki, bütün Araplar bana karşı savaşmaya kalksa ve kaçma fırsatı bulsam asla onlardan korkup çekinmem. Ölümünün ne zaman gerçekleşeceğini önemsemeyen kişinin kefeni toprak taşla bağlanır. 3

Zeyd bin Erkam Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kim yüce Allah’ın (c.c.) Aden cennetinde diktiği kırmızı gövdeli fidana tutunmak istiyorsa, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisine tutunsun.

İkrime’den ibni Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kim benim gibi yaşamak ve benim gibi şehadete erip Adın cennetine istiyorsa. Ali bin Ebi Talib’i veli ve evlatlarından olan vasileri önder edinsin. Onlar benim itretim (soyum) benim tıynetimden yaratılmıştır. Ümmetimden onlara düşman olanları faziletlerini inkâr edenleri onlarla alakayı koparanları yüce Allah’a (c.c.) şikâyet ediyorum. Allah’a (c.c.) ant olsun ki benden sonra evladım Hüseyin’i katledecekler. Yüce Allah (c.c.) şefaatimi onlardan esirgesin.4

 


1              Şeyhin Emalisi s. 160 / Bihar c. 37 s. 125 c. 3 hadis no: 22 – 32 c. 10 hadis no: 15

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 485

3              Uyun El Mucizet s. 12 / Medinet El Meaciz c. 101

4              Bihar c. 36 s. 227 c. 4 hadis no: 25 c. 9 hadis no: 21


Cabir şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Ali bin Ebi Talib (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi selamlaşıp oturduktan sonra Resulullah (s.a.a) kendisine git ve hasta olan İmran bin Husayn’ı ziyaret et, diye buyurdu. İmam (a.s) İmran’ı ziyarete gitti İmran’ın yanında Muaz bin Cebel ve Ebu Hurayre oturuyordu. İmam (a.s) içeri geçip oturduktan sonra İmran İmam’ı gözleriyle süzmeye başladı. Bunu gören Muaz Ey İmran neden İmam Ali’ye (a.s) öyle bakıyorsun, diye sordu. İmran, zira Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) bakmanın ibadet olduğunu buyurduğunu duydum. Muaz ve daha sonra Ebu Hurayre bizler de Resulullah’tan (s.a.a) bu hadisin aynısını duyduk dediler.1

Ali bin Cafer’den babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Kim Yüce Allah’ın (c.c.) İlahlığına, İslam’ın dinine, Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğine ve Ehlibeytinin velayetine razı olduğunu ikrar ederse, kıyamet günü yüce Allah’ın (c.c.) onu razı etmesi bir hak haline gelir.

İmam Ali bin Muhammed’ten (a.s), Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s),Ebi Ali bin Musa’dan (a.s), Ebi Musa bin Cafer’den (a.s), Ebi Cafer bin Muhammed’ten (a.s), Ebi Muhammed El Bakır’dan (a.s), Cabir bin Abdullah El Ensari’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’yle (a.s) Fırat nehri kenarında yürüyorduk, birdenbire nehirde öyle bir dalga oluştu ki İmam’ın üstünü kapladı. Su çekilince İmamın ıslanmadığını gördüm. Ben buna hayret ettim ve ona bu durumu sordum: Bana olanları sende mi gördün, diye sordu. Evet dedim. Bana, bu sudan sorumlu melek yanıma gelip selam verip kucaklaştı, diye buyurdu.2

Aynı kaynakta müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle işittiği rivayet edilmiştir: Kıyamet günü insanlar haşr edildiği zaman bir münadi şöyle nida edecektir: Ya Resulullah (s.a.a) yüce Allah (c.c.) sana seni ve Ehlibeytini sevenleri ve veli edinenleri ve onlara muhalif olanların hesabını verme hakkı tanıdı. İstediğin gibi onlara hesabaçek. İşte sana vadedilen makamı Mahmut budur.3

Ravi silsilesi kısaltıldıktan sonra Cabir bin Semra El Amiri’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bu dine kasteden hiç kimse dine zarar veremeyecektir, ta ki hepsi Kureyş’ten olan on iki İmam dünyadan göçüp gidinceye kadar.4

Cabir bin Abdullah El Ensari’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzurundayken İmam Ali (a.s) yanımıza geldi. Resulullah (s.a.a) İmam bize yaklaşınca bakın kardeşim bize doğru geliyor diye buyurarak mübarek elini Kabe duvarına koydu ve şöyle buyurdu: Nefsim elinde olan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki kıyamet günü Ali (a.s) ve Şia’ları kurtuluşa erenlerdir. Daha sonra şöyle buyurdu: kuşkusuz o bana ilk iman eden, ahdine en çok sadık olan, insanlar arasında en adaletli olan, adaletli bir şekilde hüküm veren ve yüce


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 360 / Saduk’un Emalisi s. 296

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 304 / Medinet El Meaciz s. 440 / ispat El Huda c. 4 s. 496

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 304 / Bihar c. 8 s. 39 – 68 – 117 / Burhan c. 2 s. 438 Ayetin Tevili c. 1 s. 286

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 255


Allah (c.c.) katında en üstün özelliklere sahip olanınızdır. Resulullah’ın (s.a.a) bu sözlerinden sonra şu mübarek ayeti kerime inmiştir: Şüphesiz ki iman edip salih amel işleyenler insanların en hayırlılarıdır.5 Daha sonra İmam Ali (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) meclisine geldiği zaman ashapla beraber işte insanların en hayırlısı geldi, seklinde söylemeye başladılar.6

Aynı kaynakta Cabir El Cufi’den (r.a), Ebi Cafer Muhammed bin Ali’den (s.a.a), babası ve dedesinden (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) Arşı alanın sağ tarafında nurdan minber ve yastıklar vardır, kıyamet günü olduğu zaman diğer insanlar hesaba çekilirken sen ve tabilerin o minber ve yastıklara yaslanacak dilediğinizi yiyecek içecek ve nimetleneceksiniz.

Yahya bin Sabık’tan Ebi Hazım’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Sehl bizlere Resulullah’ın (s.a.a) Hayber gazvesinde şöyle buyurduğunu rivayet etti: Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki yüce Allah (c.c.) fethi onun eliyle gerçekleştirecektir. Bunu duyan ashap ertesi günü sabırsızlıkla bekleyip her biri bu övgü ve görevin kendisine verilmesini arzu etti. Ertesi gün olunca herkes Resulullah’ın (s.a.a) etrafında toplandı ve sancağın kendisine verilmesini arzu etti. Ancak Resulullah (s.a.a) ashabına Ali bin Ebi Talib (a.s) nerde, diye buyurdu. İmamın gözlerinden rahatsız olduğunu bildirdiler. Resulullah (s.a.a) haber yollayın hemen gelsin diye buyurdu. İmam gelince Resulullah (s.a.a) İmamın gözlerine tükürüğünden sürüp dua da etti kısa bir süre içinde İmamın gözleri iyileşti. Daha sonra Resulullah (s.a.a) sancağı İmama verin diye buyurdu. İmam ya Resulullah (s.a.a) onlara karşı bizim gibi Müslüman olmaları için mi savaşayım diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) askerlerinle birlikte kalenin önüne git onları İslam’a davet et ve Müslüman olmaları halinde sorumluluklarını anlat ve şunu iyi bil ki eğer senin sayende bir kişi İslam’ı kabul edip hidayete ererse senin için mal ve mülkten çok daha hayırlıdır.7

Aynı kaynakta Muhammed bin Ebi Hamza’dan babasından İmam Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Kim kıyamda rükuda ve secde ettiği zaman Allah’ım (c.c.) Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytine salat ve selam eyle (Allahumme salli Ala Muhammed’in ve Ala Ali Muhammed) zikrini söylerse kıyam rükû ve yaptığı secde sevabı kadar bir sevap kazanır.8

Ebu Ahmet Yahya bin Yahya El Mukırri amcam Fadıl’ın Ebu Mansur Ahmet bin Abbas’ın kitabından naklettiği rivayeti babası Fadıl bin Yahya’dan Ebu Cafer Muhammed bin Ali’nin (a.s) şu mübarek ayet soruldu: Allah’a (c.c.) Resulüne ve sizden olan ulul emre itaat ediniz.9

İmam şöyle cevap buyurdu: Kitaptan nasiplenen bir kesimin puta ve Tağut’a, yani falana ve falana iman ettiğini görmüyor musun? Bunlar inkâr edenlere şu kesim iman edenlerden daha doğru yoldalar demekteler. Doğrusu bunlar yüce


5              Beyyine suresi: 7

6              Şeyhin Emalisi c.1 s. 257 c. 2 hadis no: 104 c. 3 hadis no: 15

7              Zaraif s. 151 / Ahmet bin Hambel Müsnet c.1 s. 84 / Bihar c. 37 s. 188 / Şeyhin Emalisi c.1 s. 415

8              Saduk’un Sevabı Amal Kitabı s. 32 / Külleyni’nin Kafisi c. 3 s. 324 / Bihar c. 85 s. 188

9              Nisa suresi: 39


Allah’ın (c.c.) lanet ettikleridir. Yüce Allah’ın (c.c.) lanet ettiklerini hiç kimse kurtaramayacaktır. Yoksa onların mülkte bir nasipleri mi vardır? Yani imamet ve hilafette asla, bunların insanlara verecekleri hiçbir fayda yoktur.1

İmam (a.s) ayette geçen Nakir kelimesinin hurma çekirdeğinin ortasında bulunan nokta anlamına geldiğini buyurmuştur. Onlara yüce Allah (c.c.) tarafından ihsan edilen fazilet için mi haset etmekteler? İmam (a.s) ayette geçen yüce Allah’ın (c.c.) nimetleri ve verdiği fazilet dolayısıyla haset edilenler bizleriz diye buyurmuştur. Yüce Allah’ın (c.c.) bizim dışımızda kimseye vermediği imamet dolayısıyla haset ettiler. Hani yüce Allah (c.c.) İbrahim’e (a.s) ve Ehlibeytine kitabı hikmeti ve büyük bir mülkü ihsan etmişti.2

Yüce Allah (c.c.) onlardan Nebi Resul ve İmamları var etmişti. Bunu İmran oğullarında nasıl ikrar ederler de Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Ehlibeytinde inkâr ederler. Onların bir kısmı iman etti bir kısmı da ondan yüz çevirdi. Doğrusu ateş olarak cehennem onlara yeter. Şüphesiz ki bizim ayetlerimizi inkâr edenleri ateşe atacak derileri ateşin şiddetinden eriyip soyuldukça onların derilerini azabı tatmaları için değiştireceğiz, yüce Allah (c.c.) üstünlük ve hikmet sahibidir. İman edip salih amellerde bulunanları ise altından nehirler akan cennetlere dahil edecek onlar orada ebedi bir şekilde kalacak onlara içinde pak tertemiz eşler ihsan edecek ve gölgeliye dahil edeceğiz.3

Daha sonra şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) sizleri emaneti ehline teslim etmenizi emretmekte ve insanlar arasında hüküm verdiğinizde adalet le hükmetmenizi istemektedir.4

Böylece durum açığa çıkmış ve üstünlüğümüz belli olmuştur. Daha sonra şöyle buyurdu: Ey iman edenler Allah’a (c.c.) Resulüne ve sizlerden olan ulul emre itaat ediniz.5

Peki bu ayet hangi anlama geliyor diye sordum: Doğrusu sizin veliniz ancak Yüce Allah, Resulü iman edip namazı kılan ve rükû halinde zekâtı verenlerdir.6

İmam yüce Allah (c.c.) bu ayette de bizleri ima etmiştir, diye buyurdu. Peki bu ayeti kerime ne anlama geliyor diye sordum: De ki amel edin amellerinizi yüce Allah Resulü ve müminler görecektir.7

İmam bu ayette de kastedilen bizleriz diye buyurdu. Peki, bu ayette diye sordum: Böylece sizleri vasat orta yolunun ümmetti eyledik ki insanlara şahit olasınız Allah Resulü’de sizlere şahit olsun diye.8 İmam (a.s) vasat ümmet ve yüce


1              Nisa suresi: 51 – 52- 53

2              Nisa suresi: 53

3              Nisa suresi: 55- 57

4              Nisa suresi: 58

5              Nisa suresi: 59

6              Maide suresi: 55

7              Tövbe suresi: 105

8              Bakara suresi: 143


Allah’ın (c.c.) insanlar üzerinde şahit ve hüccet kıldığı kimseler bizleriz. Dedim ki bu mübarek ayet ne anlama geliyor: Kuşkusuz ki bizler İbrahim’in (a.s) Ehlibeytine kitabı hikmeti ve büyük bir mülkü verdik.9

Büyük Mülk yüce Allah’ın (c.c.) onlardan imamlar eylemesi onların itaatini kendi itaati muhalefeti ise kendi muhalefeti olarak addetmesidir. Dedim ki bu ayet ne anlama gelmektedir: Ey iman edenler rükû edin secde edin Rabbinize ibadet edin ve kurtuluş için hayırlı amellerde bulunun ki kurtuluşa eresiniz. Allah (c.c.) yolunda hakkıyla cihat ediniz, zira sizleri seçkin kılan sizlere dini yükümlülüğü hafif kılan kendisidir. Sizler babanız İbrahim’in (a.s) milletisiniz, sizlere Müslüman ismini veren kendisidir.10

Yüce Allah (c.c.) ayette bizleri ima etmiş zira seçkin olanlar bizleriz. Yüce Allah (c.c.) bizlere dinde bir sıkıntı ve ağırlık yüklememiştir. Kaldı ki Ayette geçen Harec kelimesi sıkıntıdan çok öte bir şeydir. Babanız İbrahim’in (a.s) milleti. Bu sözlerle de özel olarak bizleri kastetmiştir. Önceki kitaplarda sizlere Müslüman ismini veren kendisidir. Bunda da Allah Resulü sizlere şahit olsun. Allah Resulü bizlere verdiği bilgilerle şahit olmuş, bizler de insanlara şahit olacak kıyamet günü kim bizlere sadık olmuşsa bizlerde ona sadık olacak bizleri yalanlayanları ise yalanlayacağız.

Peki yüce Allah’ın (c.c.) bu ayeti ne anlama gelmektedir: De ki benim ve sizin aranızda yüce Allah (c.c.) ve yanında kitabın ilmi olan şahit olarak yeter.11 İmam bu ayetle yüce Allah (c.c.) bizleri kastetmiş bizim en üstünümüz en yetkinimiz ve en hayırlımız Resulullah’tan (s.a.a) sonra İmam Ali’dir (a.s). Peki bu ayet ne anlama gelmektedir: Şüphesiz bu senin ve kavmin için bir anımsatma ve bundan dolayı bir süre sonra sorumlu tutulacaksınız.12

İmam bu ayetle de bize işaret edilmiş zikir ehli ve sorumlular bizleriz. Peki, şu ayet: Elbette ki sen uyarıcısın ve her kavmin bir hidayet edeni vardı.13 diye buyurarak işaret ettiği kimlerdir? İmam, Münzir yani uyarıcı Resulullah (s.a.a) ve her dönemde bizlerden Resulullah’ın (s.a.a) yoluna hidayet eden bir önder vardır. Resulullah’tan (s.a.a) sonra hidayet önderi Ali bin Ebi Talib (a.s) ve ondan sonra gelen vasilerdir. Peki bu ayet ne anlama gelmektedir: Onun tevilini ancak yüce Allah (c.c.) ve ilimde ileri gidenler bilir.14 İmam (a.s) ilimde ileri gidenlerin en faziletlisi Resulullah (s.a.a) kendisine indirilen her şeyi en iyi bilendir. Ondan sonrada onun vasileri her şeyi bilmektedir. Peki bilmeyenler tevilini bilmediği ayetler için ne söylemelidir, diye sordum. İmam (a.s) iman ettik hepsi yüce Rabb’imizin katındandır, demeleri gerekir. Zira Kur’an-ı Kerimin özel ve genel hükmü kalkan ve hükmü kaldıran muhkem ve müteşabih ayetleri vardır ve bunları ancak ilimde gark olmuş kişiler bilir. Dedim ki şu mübarek ayet hangi manaya gelmektedir:


9              Nisa suresi: 54

10            Hac suresi: 77 – 78

11            İbrahim suresi: 43

12            Zuhruf süresi: 44

13            Rad suresi: 7

14            Ali İmran suresi: 7


Daha sonra kitabı seçkin kullarımızdan olanlara miras bıraktık. Bunlardan bazıları kendilerine zulmetmiş bazıları muktesit (adil) bazıları da Allah’ın (c.c.) izniyle hayırlarda yarışandır. Doğrusu büyük fazilet budur.1

İmam (a.s) bu mübarek ayette hayırlarda yarışan İmam muktesit olan arif zalim olan ise şek ve şüphe içinde sapkınlıkta kalan kişidir.2

 

 

Ubeyd bin Yahya bin Mehran’dan, Muhammed’ten, Hüseyin bin Ali bin Hüseyin bin Ebi Talip’ten (a.s), babaları ve dedelerinden (a.s) İmam Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) bizleri ziyaret etti kendisine sütlaç yaptık Ümmü Eymen’de bizlere bir kap süt, tereyağı ve bir kap hurma hediye etti. Resulullah (s.a.a) abdestini aldı kıbleye döndü uzun bir şekilde dua etti ve secdeye kapanıp ağladı. Bizler bunun nedenini sormaktan çekindik, ancak Hüseyin (a.s) yanına yaklaştı ve ey dedem daha önce yapmadığın bir şeyi bugün yapmanın nedeni nedir, diye sordu. Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Ey evladım bugün sizin durumunuzu görünce daha önce olmadığım kadar mutlu oldum. Bugün habibim Cebrail (a.s) yanıma geldi ve hepinizin bu kutsal yolda farklı yer ve zamanlarda şehit olacağınızı bildirdi. Bundan dolayı sizler için duada bulundum. İmam Hüseyin (a.s) ya Resulullah (s.a.a) farklı yerle de şehit olmamızdan dolayı bizleri kim ziyaret edebilecek? Ümmetimden benim iyiliğimi ve hayrımı bir gruptur. Kıyamet günü olduğunda ben bunların kollarından tutup sıkıntı ve meşakkatlerden kurtaracağım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


1              Fatır suresi: 32

2              Kafide c. 1 s. 205 / Ayaşi c. 1 s. 246 / İmamet ve Tabsirat s. 40 Bihar c. 23 s. 289 / İrşat El Kulüp c. 2 s. 298

 

 

 


ALTINCI BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Samerra’da Muhammed bin Hasan bin Muhammed bin Yahya El Fahham’dan, amcası Amr bin Yahya’dan, İbrahim bin Abdullah El Kanhi’den, Ebi Asım’dan, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bizim Şia’mız bizim bir parçamızdır. Zira onlar bizim tıynetimizin arta kalan kısmından yaratılırmışlardır. Onları üzen şeyler bizi üzer, mutlu eden bizleri mutlu eder. Kim bizlere ulaşmayı arzu ederse öncelikle onlara ulaşsın, zira onlar bizlere açılan kapılardı.3

Ahmet bin Ebi Tayip bin Şuayip’ten, Ebi Fadıl’dan, Ahmet bin Haşim’den, Malik bin Süleyman’dan, babasından, Amr bin Şimir’den, Ahleç’ten, Şabi’den şöyle rivayet edilmiştir: İmam Hasan (a.s) bin Ali’ye (a.s) şu mübarek ayetin özel mi genel mi mana ifade ettiği soruldu: Yüce Allah’tan (c.c.) hakkıyla çekinin ve ancak Müslüman olarak vefat ediniz.4 Bu ayet özel gurup hakkında indi, devamı genel için oldu. Daha sonra ise yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayetle hükmünü hafifletmiştir: Elinizden geldiğince yüce Allah’tan (c.c.) çekininiz.5Ey Allah Resulü’nün evladı bu ayet kimin hakkında inmiştir, diye soruldu. İmam bir süre yere baktı daha sonra doğruldu sonra bir daha yere baktı başını kaldırıp şöyle buyurdu: Şu mübarek ayet indiğinde: De ki; ben sizlerden bütün bu öğrettiklerime karşın akrabalarıma sevgi ve itaat etmenizden başka bir şey istemiyorum.6 Bir grup şöyle söyledi: Ant olsun ki yüce Allah (c.c.) böyle bir şey indirmemiş peygamberin tek istediği amcasıoğlunu bize üstün tutmak istemesidir. Onlar bu sözleri Ehlibeyte duydukları nefret ve hasetten kaynaklanmaktaydı. Bu tavırlarından sonra Yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayeti indirdi: Onlar yüce Allah (c.c.) adına yalan söyledi mi diyorlar, yüce Allah (c.c.) isterse senin kalbini mühürler.7Yani bu söylemi dert edinme daha önce söyledikleri ağırına gitmesin, zira yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakta: Yüce Allah (c.c.) batılı yok edecek sözüyle hakkı sabit kılacak kuşkusuz ki yüce Allah (c.c.) kalplerin içindekini bilir.8 Ancak bu söylenenler Resulullah’ı (s.a.a) üzmüş ve bu kastedilen kavmin haset ve nefreti terk etmeyeceği ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı şu ayet inmiştir: Onların sözlerinin seni üzdüğünü iyi biliyoruz. Onlar aslında seni sadece yalanlamıyor, yüce Allah’ın (c.c.) ayetlerini de inkâr ediyorlar.9 Daha sonra şu mübarek ayet inince: Ey Resul! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et.10Resulullah (s.a.a) Gadir Hum günü şöyle buyurdu: Ben kimin Mevla’sı isem Ali de (a.s) onun Mevla’sıdır. Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost, düşman olana da düşman ol. Bu


3              Şeyhin Emalisi c.1 s. 305 / İrşat El Kulüp c. 2 s. 256

4              Ali İmran suresi: 102

5              Teğabun suresi: 16

6              Şura suresi: 23

7              Şura suresi: 24

8              Şura suresi: 24

9              Enam suresi: 33

10            Maide suresi: 67


ilandan sonra onların kalplerine büyük bir dert inmiş aralarında gizli bir şekilde konuşmuş hatta onlardan biri Resulullah’tan (s.a.a) ve senden sonra bu görevi kim üstlenecek bu makamı asla Ehlibeyte bırakmayacağız, demiş. Bundan dolayı yüce Allah (c.c.) şöyle bir ayet indirmişti: O nimetlerkendisine geldikten sonra onları kim değiştirirse şüphe yok ki yüce Allah (c.c.) onların akıbetini çetin kılacaktır.1 Daha sonra şu mübarek ayet inmiştir: Ey iman edenler yüce Allah’tan (c.c.) hakkıyla çekinin ve dünyada ancak Müslüman olarak vefat edin. Yüce Allah’ın (c.c.) ipine sımsıkı sarılın ve ayrışmayın… Ve kuşkusuz ki onlara çok çetin bir azap vardır.2 Resulullah (s.a.a) şehit olunca daha önce aralarında yaptıkları antlaşma gereği Ehlibeytiyle ilgili görüşlerine geri dönüp hakikati bilmezmiş gibi davranarak yüce Allah’ın (c.c.) ayetlerini vasisini ve Ehlibeytini reddetmişlerdir.

Aynı kitaba dayanarak Ali bin Abdullah’tan, İsmail bin Ebi Halit’ten, Kays bin Ebi Hazım’dan, Cerir bin Abdullah El Beceli’den, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse şehit olarak ölmüş sayılır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse günahları bağışlanmış sayılır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse tövbe etmiş sayılır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse mümin olarak ölmüş sayılır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse ölüm meleği ve sorgu melekleri Münker ve Nekir onu cennetle müjdeler. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse gelinin zifaf gecesi kocasının evine gittiği gibi cennete gidecektir. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse ona cennetin iki kapısı açılacaktır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse yüce Allah (c.c.) onun mezarının ziyaretçilerini rahmet melekleri olarak karar kılacaktır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi üzere ölürse cemaatin sünneti üzere ölmüş sayılır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) nefreti üzere ölürse kıyamet günü alnında Yüce Allah’ın (c.c.) rahmetinden umudu kesilmiştir, yazısı belirmiş bir şekilde hesaba çıkacaktır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) nefreti üzere ölürse kâfir bir şekilde ölmüş sayılır. Kim Ehlibeyt-i Resulullah’ın (s.a.a) nefreti üzere ölürse cennetin kokusunu dahi koklamayacaktır.3

Muhammed bin İsa bin Harun’dan, Ebu Abdussamet İbrahim’den, babasından, dedesi Muhammed bin İbrahim’in İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Hepiniz İslam’a (esenliğe) geçiniz. Yüce Allah (c.c.) bu ayette İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetini kastetmiştir. Daha sonrada şöyle buyurmuştur: Şeytan’ın takipçisi olmayı.4 Yani İmam Ali’nin (a.s) yolundan başka bir yol tutmayınız.5

İbn-i Harun’dan, Ebu Abdussamet İbrahim’den, babasından, dedesi İbrahim bin Abdussamet bin Muhammed bin İbrahim’den, Cafer bin Muhammed’din (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: İmam (a.s) şu mübarek ayeti okur: Yüce Allah (c.c.)


1              Bakara suresi: 211

2              Ali İmran suresi: 102

3              İbni Şazan yüz menkıbede zikretti s. 171 / Bihar c. 27 s. 120 / Havarezmi menakıbı s. 24

4              Bakara suresi: 208

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 306 / Burhan tefsiri c. 1 s. 207


Âdem, Nuh ve Ali İbrahim’i, Ali İmran’ı ve Al-i Muhammed’i bütün insanlardan üstün eylemiş ve seçkin kılmıştır.6 Bu ayetin böyle indiğini buyurmuştur.7

Muhammed bin Ebi Abdullah El Küfi’den, Musa bin İmran Nahi’den, amcası Hüseyin bin Yezit Nevfeli’den, Hüseyin bin Ebi Hamza’dan, babasından Sait bin Cübeyr’den ve ibni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün oturuyorken huzuruna İmam Hasan (a.s) geldi. Peygamber onu görünce ağlayarak: Bana doğru bana doğru gel oğulcağızım, diye buyurdu. İmam yanına gelince sağ ayağının üzerine oturttu daha sonra yanına İmam Hüseyin (a.s) geldi onu da görünce gözyaşları aktı ve ona da yanıma gel diye buyurduktan sonra onu sol ayağı üzerine aldı. Daha sonra kızı Fatıma (a.s) geldi onu da görünce ağladı yanına çağırdı ve önüne oturttu. Bir süre sonra ise İmam Ali (a.s) geldi Resulullah (s.a.a) onu da görünce gözyaşlarına hâkim olamadı yanına çağırdı ve sağ tarafına oturttu. Bunu gören ashap ya Resulullah (s.a.a) ne oldu da onlardan her birini gördüğün zaman ağladın onlardan görüp mutlu olabileceğin hiç kimse yok mu? Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Beni peygamber olarak gönderen ve bütün kulları arasında seçkin kılan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben ve onlar yüce Allah (c.c.) katında en üstün kimseleriz. Yeryüzünde ise benim onlardan daha çok sevdiğim hiç kimse yoktur. İmam Ali (a.s) benim kardeşim ciğer parçam dünya ve ahirette benden sonra yetkimin ve sancağımın sahibidir. Benim şefaatimin ve havuzumun sahibi her ümmetimden her kadın ve erkeğin Mevla’sı ve her müminin İmamı, her takvalının önderi, benim vasim, ümmetime ve aileme hem hayatımda hem de şehadetimden sonra vekil olarak bıraktığım halifemdir. Onu seven beni sevmiş ona buğz eden bana buğz etmiş, ümmetime onun velayetiyle merhamet edilmiş ona muhalefet etmekle lanetlenmiştir. Onu gördüğümde ağlamamın sebebi ümmetimin ona yapacağı vefasızlığı hatırlamamdan kaynaklanmıştır. Zira yüce Allah (c.c.) onu benden sonra makamıma layık gördükten sonra onlar onu benim makamımdan uzaklaştıracak, daha sonra bu yetki eline geçecek ve en faziletli ay olan Kur-an’ı Kerimin insanlara hidayet olarak indirildiği Ramazan ayında başına aldığı darbeyle sakalları allara boyanacak ve şehadete erecektir. Kızım Fatıma (a.s) ise gelmiş geçmiş bütün kadınların en üstünü, benim bir parçam, kalbimin meyvesi, yanımda olan canım, insanlar arasında bir huri, yüce Rabbi’nin huzurunda kendi mihrabında namazadurduğu zaman onun nuru gökteki yıldızlar yeryüzü halklarına nasıl parladıysa meleklere öyle parladı. Yüce Allah (c.c.) ise meleklerine şöyle buyurdu: Ey meleklerim kulum Fatıma’ya (a.s) bakın nasılda benim huzurumda kalkmış namazını kılıyor eklemleri bana olan saygısı ve huşu dolayısıyla nasılda titriyor. Sizleri onun tabilerini cehennem ateşimden emanda tuttuğuma dair şahit tutuyorum. Onun benden sonra hangi zulümlere duçar olacağını andığını gördüm, sanki onu ve evini görür gibiyim. Onun evine benden sora zulüm ve acılar geçecek saygınlığı ayaklar altına alınacak hakkı gasp edilecek, mirasından mahrum bırakılacak, hamile olduğu bebeği düşürecek ve Ey Muhammed (s.a.a) diye bağırıp yardım isteyecek ancak onun yardımına kimse yetişemeyecek ve benden sonra hayatı hüzün dert ve kederle geçecektir. Daha sonra vahyin evinden


6              Ali İmran: 34

7              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 306 / Burhan tefsiri c. 1 s. 277


nasıl kesildiğini düşünecek diğer bir defada benim ayrılığımı düşünecek gece olunca benim gece teheccüdü ve Kur’an okuma sesimi duymamasından dolayı yalnızlık çekecek babası döneminde kendini aziz gördükten sonra artık kendini zelil görecektir. Bundan dolayı yüce Allah (c.c.) meleklerini Fatıma’yı (a.s) teselli etmek için gönderecek meleklerde tıpkı Hz. Meryem’e (a.s) hitap ettiği gibi şöyle hitap edecektir: Ey Fatıma (a.s) yüce Allah (c.c.) seni bütün kadınlardan daha üstün, seçkin ve pak kılmıştır. Ey Fatıma (a.s) Rabb’inin huzurunda kıyma dur secdeye var ve rükuya gidenlerle birlikte rükû et. Daha sonra kızım Fatıma’nın hastalık ağrıları başlayacak yüce Allah (c.c.) hastalığı esnasında Hz. Meryem’i (a.s) onu teselli etmek için gönderecek, durum böyle olunca Fatıma (a.s) ben hayattan bıktım dünya ehlinden de usandım Ey Rabbim beni babamın yanına al diye buyuracaktır. Böylece yüce Allah (c.c.) Fatıma’nın (a.s) duasını kabul buyuracak ve Fatıma (a.s) ailem içinde benim ardımdan gelen ilk kişi olacaktır. Yanıma hüzünlü gamlı ve kederli bir şekilde gelecek, onu bu durumda gördüğüm zaman Allah’ım (c.c.) ona zulüm edenleri lanetle ona zarar verenlere zarar ver onu zelil edenleri zelil et ona el kaldıranı ve bu sebeple çocuğunu düşürmesine sebep olanı ateşinde daimî kıl, bu bedduamı işiten melekler âmin diyeceklerdir.

Evladım Hasan (a.s) ise benin çocuğum evladım benim bir parçam gözümün nurukalbimin semeresi ve cennet gençlerinin efendisi ümmetim üzerinde yüce Allah’ın (c.c.) hücceti, onun emri benim emrim, sözü benim sözüm ona uyan benden, muhalefet eden ise düşmanlarımdandır. Ona baktığım zaman bu ümmetin benden sonra ona ne yapacağını hatırladım. Hayatı zehirle şehit edilinceye kadar sıkıntılarla geçecek, durum böyle olunca yedi azim melek yerde vegöklerde olan her şey hatta suda ki balıklar dahi onun şehadetine feryat edip ağlayacaktır. Ona ağlayan gözler gözlerin kör olduğu o günde kör olmaktan kurtulacaklardır. Ona hüzünleneler herkesin hüzünlendiği o gün hüzünlenmekten emanda olacaktır. Kim onun Baki mezarlığındaki mezarını ziyaret ederse ayakların kaydığı o gün ayağı sırat köprüsünde sabit olacaktır.

İmam Hüseyin (a.s) ise bendendir o benim evladım çocuğum, o babası annesi ve ağabeyinden sonra insanların en hayırlısı, Müslümanların İmamı Müminlerin dostu, yüce Allah’ın (c.c.) halifesi, yardıma ihtiyacı olanların imdadı, sığınmak isteyenlerin sığınağı, yüce Allah’ın (c.c.) insanlar üzerindeki hücceti, cennet gençlerinin efendisi ve ümmetin kurtuluşudur. Onun emri benim emrim itaati benim itaatim, ona uyan benden, muhalefet eden ise benim muhalifimdir. Onu gördüğüm zaman benden sonra uğrayacağı zulümleri hatırladım. Benim mezarım ve makamım etrafından yardım isteyecek ancak ona yardım edilmeyecektir. Onu kendi rüyasında bağrıma basacak ve benim yurdumdan hicret etmesini söyleyeceğim. Ona şehadet müjdesini verdiğim zaman şehit olacağı mıntıkaya doğru yol almaya başlayacak oranın adı Kerbela orası sıkıntı ve belanın yurdudur. Müminlerden bir grup onunla beraber şehit olacak onlar kıyamet günü ümmetimden şehit olanların en üstünüdür. Okla vurulup atından düştüğünü görür gibiyim. Daha sora mazlum bir şekilde kurbanın kesildiği gibi kesilecektir. Daha sonra Resulullah (s.a.a) ağlamaya başladı etrafındaki ashap da hıçkırıklar içinde ağladı öyle ki feryat sesleri yükselmeye başladı. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey yüce Allah’ım


(c.c.) Ehlibeytimin uğrayacağı bu zulmü sana şikâyet ediyorum, diye buyurarak evine geçti.1

Dersa İclan’dan, Amr bin Selam’dan oda İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Yüce Allah (c.c.) emir sahiplerinden bir peygamberi dine davet etmek için savaşmayı emrederse o kavim bir kısmı isteyerek diğer bir kısmı ise kerhen o dini kabul etme durumunda kalır. O peygamber şehadete erdiği zaman dini kerhen kabul edenler gönüllü kabul edenlere karşı savaşır ve onları zelil eder. Hatta o peygamberden sonra peygamber gelse dahi ona iman etmez ve uyum göstermez. İşte bu ümmetin yaptığı da buydu. Fakat peygamberimiz Muhammed’ten (s.a.a) sonra peygamber yoktur. Daha sonra İmam (a.s), ancak yüce Allah (c.c.) benim gibileri gönderdi, diyerek kendi göğsüne işaret etti. Resulullah’ın (s.a.a) getirdiği dini kim reddeder.

Ravi Resulullah’ın (s.a.a) Ebu Berza’yı yanına çağırtıp şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir: Ey Ebu Berza yüce Allah (c.c.) bana İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) hakkında şöyle bir ahit (söz) vermiştir: Ali (a.s) hidayet sancağı, imanın delili, dostlarımın imamı ve bana itaat eden herkes için nurdur. Ey Ebu Berza, Ali bin Ebi Talib (a.s) kıyamet günün havuz başında benim eminim (güvendiğim) sancağımın sahibi kıyamet günü benim cennet anahtarları için yardımcımdır.2

Malik bin Enes’ten, Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babasından, dedesinden (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü olup sırat köprüsü cehennem uçurumu üzerine kurulduğu zaman onun üzerinden ancak İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetinde referansı olanlar geçip kurtuluşa erebileceklerdir.3

Ebu Mikdam İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Şu mübarek iki ayet bizim velayetimizi kabul eden ile etmeyen hakkında şöyle inmiştir: Eğer o yakin ehlinden ise, (mezarında güzel kokular ve reyhanlarla) karşılanacak. Ahretteki mükâfatı ise Naim cenneti olacaktır. Yok eğer yalanlayan sapkın kişilerden ise, üzerine ateş topları (mezarına) inecektir. Daha sonra daimî ateşe bırakılacaktır. Yani ahiret yurdunda cehennem ehlinden olacaktır.4

Ebu Abdullah Muhammed bin Halit Barki’den Ebi Katade’den, Ebu Abdullah Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Şia’mızın bizim üzerimizdeki vacip hakları, bizim onların üzerindeki vacip haklardan daha önceliklidir. İmama Ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı bu ne anlama gelmektedir? İmam (a.s) zira onlar bize tabiiyetleri dolayısıyla musibete uğrar, ancak bizler onlar dolayısıyla musibetlere uğramayız, diye buyurdu.5

 


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 100 / Deylemi İrşat El Kulüp c. 2 s. 295

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 251 / Saduk’un Emalisi s. 386

3              Burhan T. c. 2 s. 494 / Misbah El Envar s. 107 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 296 / Bihar c. 8 s. 67

4              Vakıa suresi: 88 – 93 / Saduk’un Emalisi s. 383 / Bihar c. 68 s. 9 / Esterabadi Ayet tevili c. 2 s. 653

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 310


İmam Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kim Ehlibeytin velayetine bağlı elini haramlardan çekmiş bir biçimde yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkarsa onu hesabı yoktur.

Ebi Tufeyl Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Başarı, rıza, rahatlık, üstünlük, kurtuluş, yakınlık, galip olmak, rıza ve sevgi yüce Allah (c.c.) tarafından İmam Ali’yi (a.s) sevenler ve veli edinenlere ihsan edilecektir. Ona ve ondan sonra zürriyetine tabi olun. Zira onlar benim tabilerimdir kim benim tabilerimden olursa o benden sayılır.

Enes bin Malik Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü olduğunda benim için otuz mil uzunluğunda bir minber kurulacak, daha sonra Arşın derinliklerinden bir münadi şöyle nida edecektir: Ey Muhammed (s.a.a) davete icap et ve minberin en yüksek yerine çık, daha sonra münadi Ali bin Ebi Talib (a.s) nerededir? İmam Ali’de (a.s) benden bir alt basamağa çıkacak ve o zaman bütün yaratılmışlar benim peygamberlerin en üstünü, Ali’nin de (a.s) vasilerin en üstünü olduğunu bileceklerdir.

Daha sonra Enes şöyle devam etti: Ensar’dan bir kişi ayağa kalktı ve Resulullah’a (s.a.a) şöyle sordu: Ey Resulullah (s.a.a) bu anlattıklarınızdan sonra acaba İmam Ali’ye (a.s) kim buğz eder? Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Ey Ensarların kardeşi Kureyş’ten onu ancak gayri meşru ilişkiden doğan kişi, Ensar’dan ancak Yahudi, Araplardan ancak babasından başkasına nispet edilen, diğer insanlardan ise ancak bedbaht olanlar buğz eder.

Amr bin Hişam’dan, Müslim’den, Hayseme’den, Sad’ın şöyle rivayet ettiğini nakletmişlerdir: Ali bin Ebi Talib’e (a.s) üç özellik verilmiştir. Resulullah (s.a.a) Gadir Hum günü gün ortasında ayağa kalkıp benim müminlere nefislerinden daha evla olduğumu biliyormusunuz. Herkes evet ya Resulullah (s.a.a) şeklinde cevap verdi. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ben kimin Mevla’sı isem Ali de(a.s) onun Mevla’sıdır. Hayber günü ise şöyle buyurdu: Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki o hepinizden daha üstün, savaştan ise asla kaçmayandır. Ertesi gün Resulullah’ın (s.a.a) etrafında toplandık, İmam Ali’yi (a.s) yanına çağırttı ancak göz ağrısından rahatsız olduğu söylendi. Resulullah (s.a.a) ona yanıma gelmesini söyleyin, diye buyurdu. İmam gelince Resulullah (s.a.a) onu gözlerinin iyileşmesi ve Hayber kalesini fethetmesi için dua etti. Ayriyeten İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) mescidindeki menzili soruldu. Resulullah (s.a.a) ona mescidimdeki makamı ben değil yüce Allah (c.c.) vermiştir, diye buyurdu.

İbni Yaman’dan, Süleymoğulları’nın mescit imamından, onun hocalarından şöyle söyledikleri nakledilmiştir: Rum kentlerinden bir kentin halkına karşı bir gazveye katıldık şehrin kiliselerinden birinde şöyle yazı yazıldığına şahit olduk:

 

Hüseyin’in katili olan bir topluluk Hesap günü dedesinin şefaatini arzu etmekte


Oradaki Rum halkına bu yazıyı kilisenizde yazan kimdir, diye sorduk. Bizlere peygamberiniz dünyaya gönderilmeden üç yüz yıl önce yazıldı, diye cevap verdiler.1

İbni Mesut Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: İsra günü göklere yükseldiğim zaman yanıma bir melekle gelip şöyle arz etti: Ey Muhammed (s.a.a) senden önce gönderilen peygamberlere sor. Dedim ki; Ey insanlar ve peygamberler topluluğu, yüce Allah (c.c.) sizleri benden önce hangi vazife için göndermiştir? Senin ve Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayeti için, diye cevap buyurdular.2

Mücahit’ten, İbni Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü olduğunda yüce Allah (c.c.) bana ve Cebrail’e (a.s) sırat köprüsü girişinde durmamızı emredecek, köprüden ancak İmam Ali’den (a.s) geçiş izni olanlar geçecektir.3

Muhammed bin Sinan’dan, Mufaddal bin Amr’dan, Ebu Abdullah’tan, (a.s) babalarından, müminlerin emiri İmam Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: İmam (a.s) bir gün mescidin avlusunda halkla beraber sohbet ederken aralarından biri ayağa kalkıp şöyle söyledi: Ey müminlerin emir, senin bu makamda olmana rağmen baban ateşte azap çekiyor. İmam (a.s) ne dediğinin farkında mısın dilin kurusun Muhammed Mustafa’yı (s.a.a) hak üzere gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki eğer babam yeryüzündeki bütün günahkârlara şefaat etse yüce Allah (c.c.) onun şefaatini kabul eder. Onun oğlunun cehennem ile cennet ehlini ayıran olup babasının cehennemde azap çekmesi sizce mantıklı mı? Daha sonra şöyle buyurdu: Muhammed’i hak üzere gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki kıyamet günü babam Ebi Talib’in (a.s) nuru beş nur hariç bütün insanların nurundan daha parlak olacak, o nurlar ise: Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) nuru, benim nurum, Fatıma’nın (a.s) nuru Hasan’nın (a.s) nuru, İmam Hüseyin (a.s) ve onun evlatlarından olan masum imamların nuru zira onların nurları da bizim nurumuzdan yüce Allah (c.c.) o nuru Adem’i (a.s) yaratmadan bin yıl önce yaratmıştır.4

Ebi Cafer Muhammed El Mansur’dan, Ebu Tahir’den, babam babasından şöyle nakletmiştir: Bir gün İmam Ali (a.s) evdeki on bir evladını topladı bunlar: İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) Muhammed, Ali Ekber, Amr (r.a) Muhammed bin Ali Asgar, Abbas, Abdullah, Cafer, Osman, Abdullah ve Ebu Bekir bin Ali (r.a) hepsi İmamın huzurunda toplandığında İmam şöyle buyurdu: Ey büyük ve küçük evlatlarım çok konuşan ve dini anlamayan yakinden nasiplenmeyenler gibi olmayınız. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Ehlibeytinden olan evlatlarımı ve evlatlarımın evlatlarını katledecek halifelik makamını gasp etmiş bir seffah ifrit hâkim olacaktır. Daha sonra şöyle buyurdu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki risaleyi


1              Saduk’un Emalisi s. 112

2              İbni Şazan yüz menkıbe kitabı s. 150 / Bihar c. 26 s. 307 / Gaye Meram s. 207 / İrşat s. 210

3              c. 3 hadis no: 13 c. 4 has no: 1 c. 6 hadis no: 9 c. 10 hadis no: 18

4              Şeyhin Emalisi c. s. 311 / Burhan Tefsiri c. 3 s. 231 / Bihar c. 35 s. 69 / İhticac c. 1 s. 340 / Ayetlerin Tevili c. 1 s. 397


tebliğ etmeği sözlerin en güzelini söylemeği İslam adetlerini en iyi şekilde bildim. Sizlere de Ehlibeytin nimetini ihsan ettim.

Hammad’tan, Münkarri’den, İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: İbni Abbas gözleri köreldikten bir süre sonra İmam Ali’ye (a.s) sebb eden bir grubun yanından geçiyordu. Yardımcısına beni bu gruba yaklaştır, diye buyurdu. Gruba yaklaşınca onlara yüce Allah’a (c.c.) sebb eden kimdi diye buyurdu. Onlar suphanallah (c.c.) Ey ibni Abbas yüce Allah’a (c.c.) sebb eden elbette ki müşrik olur bizim böyle bir şey yapmamız mümkün mü? İbni Abbas Muhammed’e sebb eden ise kâfir olmuştur. Aranızdan İmam Ali’ye (a.s) sebb eden kimdi, diye sordu. Evet aramızda ona sebb edenler oldu.

İbn-i Abbas kendilerine şöyle buyurdu: Yüce Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki ben bir gün Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: Kim İmam Ali’ye (a.s) sebb ederse bana sebb etmiştir bana sebb eden ise yüce Allah’a (c.c.) sebb etmiştir. İbni Abbas bu sözlerden sonra onları bırakıp yoluna devam etti. Yanındaki yardımcısına onların ne söylediğini duydun mu? Yardımcısı hiçbir şey söylemediler dedi. İbni Abbas peki onların simaları nasıldı? diye sordu. Yardımcısı şöyle bir beyitle cevap verdi:

 

 

Kızarmış gözlerle sana baktılar Keçilerin kasap bıçağına baktığı gibi

 

İbn-i Abbas, yardımcısına anam babam sana feda olsun şiirine devam et diye buyurdu.

Yardımcısı şöyle devam etti:

 

 

Çatık kaşlarla sakalları perişan Borçlunun borçlu olduğu kişiye baktığı gibi zelil

 

İbn-i Abbas (r.a) anam babam sana feda olsun devam et diye buyurdu.

Yardımcısı şöyle devam etti:


Hayattaki ölüleri dolayısıyla rezil rüsva Ölüleri ise öncekilerden dolayı mahcup1

 

Amir bin Sad’tan ve babasından şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) bende sadece birinin olmasını bütün mal ve mülke tercih edeceğim üç özellik vardır.

Daha sonra ravi şöyle nakletmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: Resulullah (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) Medine’de halifesi olarak bırakıp gazveye gittiği için İmam Resulullah’a (s.a.a) beni kadın ve çocuklara bekçi olarak mı bırakıyorsun? diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) senin bana olan menzilinin Harun’un Musa’ya (a.s menzili gibi olmasına razı değil misin? Bir farkla benden sonra nübüvvet yoktur. Hayber günü ise Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki o Allah (c.c.) ve Resulünü sever Allah (c.c.) ve Resulü’de onu sever, bu hitabı duyduktan sonra her birimiz sancağın bizlere verilmesini arzu ettik. Bana Ali’yi (a.s) çağırın diye buyurdu. İmam Ali (a.s) gözlerinden rahatsız bir biçimde Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) onun gözlerine tükürüğünden sürdü ve ona sancağı verdi. İmam Ali’nin (a.s) gözleri iyileşti. Bir diğer özellik ise şu mübarek ayet indiği zaman ortaya çıktı: Siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı çağıralım.2Resulullah (s.a.a) yanına İmam Ali (a.s) Fatıma İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i (a.s) çağırdı ve Allah’ım (c.c.) işte bunlar Ehlibeytimdir, diye buyurması.3

 

 

Abdurrezzak’tan, babasından, Müsenna’dan, İbni Mesut’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) karanlık bir gecede bana Ey ibni Mesut ben son günlerini yaşıyorum, diye buyurdu. Dedim ki senden sonra bizlere bir halife tayin et. Bana kim diye sordu. Dedim ki Ebu Bekir yüzünü çevirdi ve Ey İbn-i Mesut son günlerimi yaşıyorum diye buyurdu. Dedim ki bizlere bir halife tayin et. Kimi diye buyurdu. Bende Ömer diye cevap verdim, ancak Resulullah (s.a.a) yine yüz çevirdi. Daha sonra bana yine ben son günlerimi yaşıyorum diye buyurdu. Bende bir daha öyleyse bizlere senden sora yerini tutacak bir halife tayin et, diye cevap verdim. Kimi diye buyurdu. Ali’yi (a.s) bırak dedim. Bana eğer ona itaat ederlerse hepsi cennete rükû etmiş bir şekilde geçerlerdi, diye buyurdu.4

Hamit Şami’den, Süleyman El Münbehi’den, Resulullah’ın (s.a.a) hizmetlisi Suban’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir yere gideceği zaman en son Fatıma’nın (a.s) evine geçer Ehlibeytiyle vedalaşır,


1              Saduk’unEmalisi s. 87 /İbni Megazili Menakıbs. 394 /Kenci Şafii Kifaye Talibs. 82 /El Cuni FeraidSamteync. 1 s. 302

2              Ali İmran suresi: 61

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 313

4              Tusi’nin Emalisi c. 1 s. 313 / Bihar c. 38 s. 117 / Müfid’in Emalisi s. 35 / İbni Şehraşveb Menakıb c. 2

s. 262 / Havarezmi Menakıb s. 64 / El Cuni Fevaid Samteyn c. 1 s. 267


döndüğünde ise ilk önce Fatıma’nın (a.s) evine geçer Ehlibeytiyle hasret giderirdi. Resulullah (s.a.a) giriştiği bir gazveden dönerken Fatıma’nın (a.s) evine doğru geldi. Fatıma (a.s) kapısına süs eşyası koymuş Hasan ve Hüseyin’in (a.s) kollarına da gümüşten bilezik giydirmişti. Resulullah (s.a.a) evine geçmeden yoluna devam etti. Fatıma (a.s) evinin kapısına koyduğu süs eşyası ve İmam Hasan ve Hüseyin’e (a.s) takı giydirdiği için Resulullah’ın (s.a.a) evine geçmediğini sandı bundan dolayı kapı süsünü ve çocuklarının ellerindeki takıları çıkardı. Kısa bir süre sonra Resulullah (s.a.a) yanına geldi ancak Hasan ve Hüseyin’in (a.s) takılarının elinden alındığı için ağladığını gördü Resulullah (s.a.a) hizmetçisi Suban’ı yanına çağırdı bir miktar para verdi ve bunlar benim Ehlibeytimdir onların dünyaya meyletmesinden çekinirim git Medine’deki falanca evden kızım Fatıma (a.s) için fildişinden yapılmış bir gerdanlık getir, diye buyurdu.1

Enes bin Malik Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ümmetimden cennete hesapsız bir şekilde yetmiş bin kişi geçecektir. Daha sonra İmam Ali’ye (a.s) bakarak bunlar senin Şia’ndır sen de onların imamısın, diye buyurdu.2

İbni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) ashabı arasında kardeşlik ilan ettiği zaman İmam Ali (a.s) gözü yaşlı bir şekilde Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi ve neden beni hiç kimseyle kardeş eylemedin, dedi. Resulullah (s.a.a) zira sen hem dünya hem de ahirette benim kardeşimsin, diye buyurdu.3

Heysem bin Hammad’tan, Yezit Rakaşi’den, Enes bin Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir: Tebük şehrinden Resulullah’la (s.a.a) birlikte iki kafile döndü. Yolda ilerlerken belirli bir yere varınca bana deve semerlerinden bir minber yapın diye buyurdu. Minber yapıldıktan sonra Resulullah (s.a.a) minbere çıktı ve şöyle buyurdu: Ey İnsanlar sizlere ne oluyor da Hz. İbrahim (a.s) ve Ehlibeyti anıldığı zaman hoşnut oluyorsunuz da Muhammed’in (s.a.a) Ehlibeyti anıldığı zaman yüzünüze nar taneleri atılmış gibi rahatsız oluyorsunuz? Beni hak üzere gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki hesap günü herhangi birinizin sevapları dağlar kadar büyük olsa ve İmam Ali’nin (a.s) velayetinden yoksun olursa yüce Allah (c.c.) onu yüzüstü cehennem ateşine atacaktır.4

Haris bin Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Mekke’ye doğru yola çıktım bu seferimde Sad bin Malikle karşılaştım ona İmam Ali’nin (a.s) faziletlerini sordum. Şöyle buyurdu: İmam Ali’nin (a.s) dört faziletine şahit oldum dünyada ömrüm Hz. Nuh’un (a.s) ömrü kadar uzun olacağına o dört faziletin sadece birinin bende olmasını tercih ederdim. Resulullah (s.a.a) Tövbe suresi indiği zaman bu inen ayetlerin müşriklere tebliğ edilmesi için Ebu Bekir’e görev verdi. Ebu Bekir ayetleri aldı ve yola koyuldu. Bir gün sonra Resulullah (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) yanına çağırdı ve git ayetleri Ebu Bekir’den al. Ebu Bekir’i geri gönder ve ayetleri


1              Saduk’un Emalisi s. 194 / Bihar c. 42 s. 89

2              c. 4 hadis no. 60

3                          Münteceb Din Erbaini de s. 72 / İbni Şehraşveb Menakıbı c. 2 s. 180 / İbni Tavus Zaraif kitabı c. 1 s. 64 / Tirmizi sahihinde c. 5 s. 636 / İbni Megazili Menakıb s. 37 – 38

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 314 c. 2 hadis no: 85 c. 3 hadis no: 37


sen tebliğ et, diye emretti. Ebu Bekir geri dönünce Resulullah’a (s.a.a) hakkımda bir ayet mi indi, diye sordu. Resulullah (s.a.a) hayır ancak artık tebliğ görevini ya ben ya da benden olan biri veya Ehlibeytimden biri yapabilir.

Bir diğeri ise şöyleydi: Bir gün Resulullah’la (s.a.a) beraber mescidin içindeydik, cemaatten biriResulullah (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) Ehlibeyti dışında olan herkes dışarı çıksın diye nida etti. Hepimiz dışarı çıktık, ertesi gün İbn-i Abbas Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gitti ve Resulullah’a (s.a.a) amcalarını ashabını ve yakınlarını dışarı çıkarıp İmam Ali’yi (a.s) kast ederek bu çocuğu neden beraberinde bıraktın diye sordu. Resulullah (s.a.a) Allah’a (c.c) ant olsun ki bunu yapan ben değildim bu yüce Rabb’imin bir emriydi, diye buyurdu.

Üçüncüsü ise şöyleydi: Hayber günü Resulullah (s.a.a) Sad ve Ömer’i fetih için yolladı ancak ikisi de eli boş dönünce, yarın sancağı öyle birine vereceğim ki o Allah (c.c.) ve Resulünü sever Allah (c.c.) ve Resulü’de onu sever diyerek birçok övgüde bulundu. Ertesi gün İmam Ali’yi (a.s) yanına çağırdı İmam’ın gözleri ağırıyordu. Resulullah (s.a.a) imama gözlerini aç diye buyurdu. İmam açamıyorum dedi. Resulullah (s.a.a) tükürüğünden çıkarıp imamın gözlerine sürdü ve ona sancağı verdi.

Dördüncüsü ise şöyle: Resulullah (s.a.a) Gadir Hum günü tebliğ yaptıktan sonra üç defa Ey insanlar ben mümine kendi nefsinden daha evla değil miyim, diye sordu. Evet diye cevap verince, üç defa ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır diye buyurması.

Beşinci fazilet ise şöyleydi: Resulullah (s.a.a) bir gün kırmızı devesi üzerine sefere çıkıp kendisinden sonra Medine’de İmam Ali’yi (a.s) halifesi olarak bıraktı. Kureyş İmam Hakkında dedikodu çıkarıp Resulullah’ın (s.a.a) ondan bıktığı için Medine’de bıraktığı dedikodusunu yaymaya başladılar. İmam Ali (a.s) gözleri yaşlı bir şekilde (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gelip devesinin yularını tuttu ve ey Resulullah (s.a.a) bende sizinle geleyim zira Kureyş benden bıktığını bundan dolayı Medine’de bıraktığın dedikodusunu yapmaktadır. Resulullah (s.a.a) insanlara toplanma emri verdi. Halk toplanınca, ey insanlar aranızda özeli olmayan insanın olduğunu sanmıyorum, daha sonra İmam Ali’ye (a.s) dönerek Ey Ali (a.s) senin bana olan menzilinin Hz. Harun’un (a.s) Musa’ya (a.s) olan menzili gibi olmasına razı değil misin, ancak bir farkla benden sonra peygamberlik yoktur. İmam evet yüce Allah (c.c.) ve Resulünden razı oldum diye buyurdu.5

Ali bin Musa Rıza’dan (a.s) babasından dedesinden babası İmam Hüseyin bin Ali’den (a.s) babası Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şöyle rivayet etmişlerdir: Bir gün Fatıma (a.s) ben Resulullah’ın (s.a.a) nezdinde sizlerden daha değerliyim, diye buyurdu. İmam hayır ben daha değerliyim diye buyurdu. İmam Hasan (a.s) ben daha değerliyim İmam Hüseyin’de (a.s) hayır ben daha değerliyim diye buyurdu. O sırada Resulullah (s.a.a) yanlarına geldi ve ey kızım ne yapıyorsunuz diye sordu. Resulullah’a (s.a.a) hangi konuyu konuştuklarını anlattılar. Resulullah (s.a.a)


5              Saduk Milel kitabı s. 190 / Bihar c. 36 s. 285


kızı Fatıma’yı (a.s) bağrına bastı daha sonra İmam Ali’ye (a.s) sarıldı ve alnından öptü İmam Hasan ve Hüseyin’i (a.s) sağ ve sol tarafına aldı onları da öptü ve şöyle buyurdu: Sizler hem dünyada hem de ahirette benim için en değerli kimselersiniz. Yüce Allah (c.c.) sizleri veli edinenleri veli muhalifiniz olanlara ise muhalif olmuştur. Ben sizlerdenim sizler de benden, canım elinde olan Allah’a (c.c.) ant olsun ki kim sizleri dünyada veli edinirse yüce Allah (c.c.) onu hem dünyada hem de ahirette veli edinecektir.1

Hammad bin İsa El Cehni’den, Müsmi bin Seyyar’dan, Cafer bin Muhammed’ten (a.s) babasından (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Muaviye’ye İmam Ali’nin (a.s) Küfe ehlini savaşa hazırlayıp Şam’a doğru hareket ettiği haberi ulaştı. Bu olay hakem olayından sonra gerçekleşti. Muaviye İmama suikast düzenlemek için elinden gelen her türlü hileye başvurmaya gayret etti birçok kişiye bunun için para verdi. Bir ara Amr bin Haris El Mahzumi’ye Küfe’ye mektup gönderdi. Gönderilen elçi bin Mahzumi’nin yakınına bir yere ulaştı. İmam Ali (a.s) o zamanlarda Küfe mescidinde insanların sorularıyla ilgileniyordu, ayrıca İmam (a.s) mest üzerinden abdest alınmasını doğru görmüyordu. Namaz vakti gelince İmam (a.s) ayağındaki mesti çıkarıp abdest aldıktan sonra insanlara imamlık yapıyordu. Evine gitmek istediğinde ise mestini giyip evine gidiyordu. Muaviye’nin adamı İmamın günlük programını öğrenmek istiyordu. Adam imamın programını öğrendikten sonra imamın mestinin içine küçük ancak çok zehirli bir yılan koydu. Onun amacı İmam mesti giymeye geldiği zaman yılanın İmamı ayağından sokması ve böylece ondan kurtulmaktı. İmam Ali (a.s) halkla beraber mescitte namaza hazırlanınca İmam Cemaate kapıları tutmaları emrini verdi kapıları tutunca içlerinde imam Ali’nin (a.s) günlük programını tespit eden Muaviye’nin adamını gördüler. Adamı yakalayınca adam Muaviye tarafından Amr bin Haris’in yanına gönderildiğini itiraf etti. İmam Harise hiçbir zarar vermeden yanıma getirin diye buyurdu. Harisi imamın huzuruna getirip öldürmek istediler. Haris korkudan titriyordu. İmam onu bırakın ne kendisi ne de Muaviye’nin beni katletmeye güçleri yetmez, zira benim katilim Murad ehlinden boylu bedbaht solak bakışları tıpkı Şeytan bakışları ve sarımsı biridir. İmam adamı bir süre vasfettikten sonra, şöyle devam etti: En kutsal aylardan olan Ramazan ayında beni katledecektir. Zira Resulullah (s.a.a) bana bunu haber verdi, yalan ve iftira eden kuşkusuz zarar etmiştir. Daha sonra Amr’ı serbest bırakarak şöyle bir şiir okudu:

 

 

İşte o Kureyş benim katli mi arzu etmekte

Ant olsun ki Allah’a (c.c.) buna muvaffak olamayacak Eğer hayatta kalırsam hiç şüphe yok ki

İhanet edenlerden ne tabi ne de bir dost edineceğim Onlar bana biat etti ancak vefakâr olmadı

Bir gün dahi ve küfür ehline meyletti ve de küfretti


1              Saduk’un Emalisi s. 21


Beni ihanetlerle dolu bir savaşa çektiler

Ne Ebu Bekir’in ne de Ömer’in giriştiği bir savaş Eğer şehadete erersem sizlere olan vasiyetim Sakalına darbe alan kişinin affetmeyeceği gibi

Hicretin otuzuncu yılı tahmin edilemeyecek kadar atlı askerler Onun üzerinden Muharrem ve Sefer ayları geçince

Sana öyle bir savaşın haberi ulaşacak ki Onun haberlerinden ve olaylarından saçlar ağarır Fitne anında onlarla buluşunca onları toparladı

Öyle tozlar yükseliyor ki bundan Mudar kabilesi razı Elbette bir gün Mehdi (a.s) onun sünneti üzerine gönderilir O pak din ve vahyi elbette ki hakkıyla tebliğ eder2

 

 

Leys bin Tavus’un şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: İmam Mehdi (a.f) mal verme konusunda cömert, yoksullara karşı merhametli hainlere karşı ise çok çetindir.3

Yahya bin Abdullah bin Hasan’dan, babasından, Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babalarından (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kuşkusuz ki Firdevs baldan daha tatlı, tereyağından daha yumuşak, buzdan daha soğuk, Misk’ten daha hoş bir pınar, içinde yaratıldığımız ve Şia’mızın yaratıldığı tıynet vardır. O Firdevs İmam Ali’nin (a.s) velayeti için alınan ahittir. Ubeyd diyor ki: Bu rivayeti Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Ali’ye anlattım. Bana seni Yahya bin Abdullah tasdik eder zira bu rivayet bana babamdan ve dedemden Resulullah’tan (s.a.a) nakledilmiştir.4

Muhammed bin Hasan Saffar’dan, Mansur bin Abbas’tan, Muhammed bin Fadıl El Hemadani’den, Müsher kendi dostlarından şöyle nakletmiştir: Bir gün İmam Rıza (a.s) Ehlibeytinden olan bazı kişilerin mezarları yanından geçiyordu atından indi ve alnını bir mezarın üzerine dayayarak ağladı ve şöyle buyurdu: Ey yüce Rabbim canlılar senin kudretini fark ettiğinde onlar senin azametini anlayamadı. Seni vasfetmeye çalıştılar. Ancak seni yarattıklarına benzettiler. Daha sonra sana ne ibadet ettiler ne de tanıdılar. Ey yüce Rabbim seni yarattıklarına benzetenlerin sana sınır koyanların ve seni böyle vasfedenlerin ammelerinden beriyim. Ey yüce Allah’ın (c.c.) hiçbir şey sana benzemez ve seni idrak edemez. Senin onlara ihsan ettiğin görünen nimetler onları sana yönlendirdi. Ey Rabbim onlar seni yarattıklarınla bir tuttular. Seni tanımayıp bazı delillerini ilah edindiler. İşte seni böyle vasfettiler. Ancak sen onların vasfından ve benzetmelerinden münezzeh ve üstünsün, diye buyurup daha sonra atına bindi.5


2              Kurb El İsnat s. 81 / Medinet El Meaciz s. 204 / Alam El Vera s. 181

3              Müntahap El Ahbar s. 311

4              Saduk’un Emalisi c. 2 s. 270

5              Saduk’un Emalisi s. 487 Saduk’un Tevhid’i s. 124 / El Uyun c. 1 s. 117


 

YEDİNCİ KISIM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Esbağ bin Nubate, İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) Ben ilim şehriyim sende onun kapısı, o şehre kapısı dışından geçtiğini iddia eden yalan söylemiştir.1

Abdurrahman bin Ebi Leyla’dan, babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Sıddıklar üçtür, bular: Yasin oğullarından Habib bin Musa Neccar (a.s) ve Firavun kavminin Mümini Hazkil (a.s) üçüncüsü ve en faziletlileri Ali bin Ebi Talib (a.s).2

Zeyd bin Erkam’dan şöyle rivayet edilmiştir: Birgün Resulullah’la beraber bir mecliste oturuyorduk bizlere şöyle buyurdu: Sizlere önder olarak tabi olduğunuzda asla yanlışa düşmeyeceğiniz birini söyleyim mi? Evet ya Resulullah (s.a.a) diye cevap verdik. İşte bu diye buyurarak İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) işaret etti. Daha sonra şöyle ekledi: Onu veli, kardeş ve vekil edinin, ona inanın nasihatlerini dinleyin bütün bunları bana Cebrail (a.s) haber verdi.3

Abdullah bin Fadıl El Haşimi’den şöyle rivayet edilmiştir: İmam Sadık (a.s) kim bizi öven bir beyit şiir okursa, yüce Allah (c.c.) ona cennette bir ev inşa edecektir.

İbn-i Abbas Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) sen hem dünyada hem de ahirette Seyitsin kim seni severse beni sevmiş, kim de beni severse yüce Allah’ı (c.c.) sevmiş sayılır. Kim de sana buğz ederse bana buğz etmiş, bana buğz eden ise yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiş sayılır.4

Hicretin üç yüz otuz yedinci yılında Abbas’ın torunu Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah’tan hicretin üç yüz altmışıncı yılında Basra’lı Ebu Kasım Abdullah bin Ahmet bin Amir Tai’den, hicretin yüz doksan dördüncü yılında Ali bin Musa Rıza’dan (a.s) babası Musa bin Cafer’den (a.s) Ebi Cafer bin Muhammed’ten (a.s) Ebi Muhammed bin Ali’den (a.s) Ebi Ali bin Hüseyin bin Ali’den (a.s) Ebi Hüseyin bin Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah (c.c.) Fatıma’nın (a.s) öfhesine öfhelenir, rızasına ise rıza gösterir.5

 


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 190

2              Saduk’un Emalisi c. 1 s. 385 / Bihar c. 38 s. 212 / Hisal c. 1 s. 184 / Bihar c. 35 s. 414

3              Saduk’un Emalisi s. 386 c. 2 hadis no: 146 c. 4 hadis no: 66 – 88

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 316 / Bihar c. 39 s. 272 c. 4 hadis no: 50

5                          Saduk’un Meani Ahbarın s. 303 / Uyun El Ahbar c. 2 s. 46 / Emali s. 313 / Şeyhin Emalisi c. 2 s. 41 / Bihar c. 43 S. 19 / El Müfid Emalisi s. 94 / Tusi İhticac c. 2 s. 103 / Bihar c. 43 s. 20


İkrime’den İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: İmam Ali (a.s) Resulullah (s.a.a) henüz hayattayken yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetini daima tekrar ederdi: Yok Eğer ölür veya öldürülürse eski halinize mi döneceksiniz.6Allah’a (c.c.) ant olsun ki yüce Allah (c.c.) bizleri hidayet ettikten sonra asla eski halimize dönmeyeceğiz. Allah’a (c.c.) ant olsun ki eğer ölür veya öldürülürse mücadele ettiği değerler için ölünceye kadar savaşacağım. Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben onun kardeşi ve amcası oğlu ve mirasçısıyım. Ona benden daha yakın olan kimse varmıdır?7

Hüseyin bin Nasır bin Müzahim’den babasından, Ammar bin Ebi Yakazan’dan Ebi Hüreyra El Abdi’den Rubeya Sadi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Huzeyfe El Yemani’nin (r.a) yanına gittim kendisi Resulullah’ın (s.a.a) mescidindeydi yanına geçtiğim zaman gelen kimdir, diye sordu. Rubeya Sadi, diye cevap verdim. Daha önce adını duyduğum ancak kendisini görmeye muvaffak olamadığım kardeşime selamlar olsun hacetin nedir? diye buyurdu. Ben kendisine dünyalık bir şeyler istemeye gelmedim, ancak Irak’tan beş gruba bölünen bir kavmin yanından geliyorum. Huzeyfe Suphanallah (c.c.) her şey ortada açıkken onları bu duruma düşüren nedir? diye sordu. Dedim ki: Onlardan bir fırka Ebu Bekir’in hilafet makamına daha evla olduğunu zira Resulullah’ın (s.a.a) ona Sıddık unvanını verdiğini ve onun mağara arkadaşı olduğunu söylüyor. Diğer fırka ise: Hayır! Halifeliğe Ömer daha layıktır zira Resulullah (s.a.a) Ey yüce Rabbim İslam’ı Ebu Cehil veya Ömer bin Hattab’la aziz kıl diye buyurmuştur. Huzeyfe bin Yaman yüce Allah (c.c.) dinini Muhammed Mustafa (s.a.a) dışında hiç kimseyle aziz kılmamıştır. Diğer bir fırka da: Ebu Zer Gıffari (r.a) bu işe daha uygundur zira Resulullah (s.a.a) Ebu Zer’den daha doğru sözlü olana ne bitkiler gölge etmiş ne de tozlar ona değmiştir, diye buyurmuştur. Ancak Resulullah (s.a.a) ondan daha doğru sözlüdür. Başka bir grup ise: Bu işe en layık kişi Selman’ı Farisi’dir (r.a) zira Resulullah (s.a.a) onun için o gelmiş geçmiş herkesin ilmine vakıf olmuş tükenmeyen bir derya ve Ehlibeytten olan biridir. Rubeya kısa bir süre sustuktan sonra Huzeyfe şöyle cevap verdi: Beşinci tabakada olan ve Selsebil ve Zencebil’den içen kimseleri anmakta seni alıkoyan nedir? İmam Ali (a.s) ve Şia’sı için geçmiş ve gelecek olan herkesin imrenerek baktığı bir makamları vardır.

Hasan bin Ali bin Fadıl’dan, Ebi Hasan Ali bin Musa Rıza’dan, babasından (a.s) dedelerinden (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ali (a.s) bendendir bende Ali’denim, İmam Ali’ye (a.s) savaşanlara karşı yüce Allah (c.c.) savaş açmıştır. Yüce Allah’ın (c.c.) laneti İmam Ali’ye (a.s) muhalefet edenlerin üzerine olsun. İmam Ali (a.s) benden sonra yaratılmışların halifesidir. Kim İmam Ali’nin (a.s) önüne geçerse benim önüme geçmiş kim de ondan ayrılırsa benim yolumdan ayrılmış kim de başkalarını ona tercih ederlerse bana tercih etmiş sayılırlar. Ben ona karşı barış içinde olana barış, savaş içinde olana savaş, dost olana dost ve muhalif olana muhalifimdir.8


6              Ali İmran suresi: 144

7              Şeyhin Emalisi c. 2 s. 116

8              Saduk’un Emalisi s. 525


İmam Sadık’tan (a.s) babalarından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir. Ey Ali (a.s) kıyamet günü nurdan olan bir bineğe binmiş başında dört sütunu olan bir taç her sütun üzerinde üç satır la ilahe İllallah (c.c.) Muhammed Resulullah (s.a.a) Ali (a.s) veliyullah ona cennet anahtarları verilecektir şeklinde bir yazı yazılmıştır. Daha sonra senin için keramet kürsüsü olarak bilinen bir taht kurulacak sen üzerine oturacak ve gelmiş geçmiş herkes aynı yerde senin huzurunda toplanacak Şia’larını cennete alacak muhaliflerini ise cehenneme atacaksın. Zira sen cennet ve cehennem ehlini ayıransın. Seni veli edinen kurtulmuş sana muhalif olan ise hüsrana uğramıştır. O gün sen yüce Allah’ın (c.c.) emini güvenilir şahsiyeti ve hüccetisin.1

Muhammed bin Yahya El Attar’dan, Muhammed bin Ahmet bin Yahya bin İmran El Aşari’den, Hasan bin Ali El Küfi’den, Abbas bin Amir’den Ahmet bin Rızık’tan Yahya bin Ula’dan Cabir’den, Ebi Cafer El Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Adamın biri cehennem ateşinin içinde yetmiş Harif (bir zaman dilimi) kaldı. Her Harif yetmiş yıla tekabül etmektedir. Daha sonra bu adam Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyti (a.s) hatırına yüce Allah’tan (c.c.) bağışlanma diledi. Yüce Allah (c.c.) Cebrail’e (a.s) ateşin içine geçip adamı kurtarma emri verdi. Cebrail (a.s) ey Rabb’im, ateşin içine nasıl geçeyim diye sordu. Yüce Allah (c.c.) ateşin senin için soğuyup esenlik olmasını emrettim diye buyurdu. Ey Rabb’im ben onun nerede olduğunu bilmiyorum dedi. O cehennem kuyusu olan Siccin’de bulunmaktadır, diye buyurdu. Cebrail (a.s) ateşin içine dalıp o tutsak adamı çıkardı. Yüce Allah (c.c.) kuluna Ey kulum ateşin içinde ne süredir bana feryat etmektesin? Süresini ihata edemem diye cevap verdi. İzzetime ant olsun ki onların hatırına bana duada bulunmasaydın orada kalacağın süre çok daha fazla uzayacaktı. Ancak ben kendi nefsime kim Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytinin hatırına benden bağışlanma dilerse onu affedeceğime dair yemin etmişimdir. Bundan dolayı seni bugün affetmiş bulunmaktayım.

Hakem bin Salt’tan, Ebi Cafer Muhammed bin Ali’den (a.s), babalarından (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Bu arınmış kişinin yani Ali’nin (a.s) kemerine tutunun (yoluna) zira o Sıddık’ı Ekber, batıl ile hakkın Faruk’u, onu seven yüce Allah (c.c.) tarafından hidayet edilmiş, ondan yüz çevireni bedbaht etmiş, ümmetimin iki Esbatı olan Hasan ve Hüseyin (a.s) ondandır. Onların ikisi de benim evlatlarım, hidayet önderleri İmam Hüseyin’in (a.s) soyundan geleceklerdir. Yüce Allah (c.c.) onlara ilmimi ve anlama kabiliyeti mi ihsan etmiştir. Onları veli edinin ve asla onların dışında bir kimseye tabi olmayın. Zira yüce Allah (c.c.) tarafından gazaba uğrarsınız. Kim yüce Allah’ın (c.c.) gazabına uğrarsa helak olmuştur. Elbette ki dünya yurdu aldanma yurdundan başka bir şey değildir.2

İsmail bin Cabir’den, Ebi Cafer El Bakır’dan (a.s) uzun bir rivayette şöyle nakledilmiştir: Yüce Allah (c.c.) peygamberini Miraca çıkardığı zaman kendisine şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) senin peygamberlik süren ve dünyadaki


1              Saduk’un Emalisi s. 533

2              Saduk’un Emalisi s. 180-536


nasibin sona ermiş durumdadır. Senden sonra ümmetine kimi vekil olarak bırakacaksın? Ey yüce Rabb’im kullarını imtihana tabi tuttum İmam Ali bin Ebi Talip’ten daha itaatkâr birini görmedim, diye cevap verdim. Yüce Allah (c.c.) bir daha ey benim velim ya Muhammed (s.a.a) senden sonra ümmetine kimi bırakacaksın? Ey yüce Rabb’im kullarını imtihana tabi tuttum kulların arasında beni İmam Ali bin Talip’ten (a.s) daha fazla seven birini görmedim, diye cevap verdim. Ey Muhammed (s.a.a) öyleyse ona kendisinin hidayet sancağı, dostlarımın emiri ve bana itaat edenlerin nuru olduğunu bildir, diye buyurdu.3

Kerem bin Amr El Hasami’den, Muhammed bin Müslim’den, Ebu Cafer ve Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetini imamların zürriyetini onun sülbünden eyleyerek telafi etmiştir. Kuşkusuz ki yüce Allah’ın (c.c.) imamların zürriyetini onun sülbünden eylemesi, toprağında şifa ve mezarının yanında edilen duayı kabul etmesi ziyareti esnasında geçen sürenin ömründen eksilmemesi onun katledilmesine karşın verilen faziletlerdir. Muhammed bin Müslim İmama bütün bu nimetler İmam Hüseyin vesilesiyle mi elde edilir? Peki İmam Hüseyin’in (a.s) bundan dolayı yüce Allah (c.c.) katında ki derecesi nedir diye sordu. İmam yüce Allah (c.c.) onu peygamberinin derecesine yükseltmiş ve onu aynı mekân ve dereceyle mükâfatlandırmıştır diye buyurdu. Daha sonra şu mübarek ayeti okudu: İmam edip ardından zürriyetleri iman eden kimseleri birbirlerine vasıl kıldık.4

Kıys bin Rabi’den, Ebi Harun’dan, Ebi Sait’ten şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) İnsanları Gadir Hum’dan sonraki davetinde, perşembe günü insanlara ağaç altındaki dikenleri toplamalarını emretti. Daha sonra insanları İmam Ali’ye (a.s) tabiiyete davet etti, İmamın kolunu havaya kaldırdı öyle ki Resulullah’ın (s.a.a) koltuk altındaki beyazlığı dahi göründü ve henüz insanlar dağılmadan önce şu mübarek ayet indi: Bugün dininizi kemale erdirdim, nimetimi de sizlere tamamladım ve din olarak İslam’a razı oldum.5Resulullah (s.a.a) bu ayetin inişinden sonra tekbir getirerek dinin ve nimetin kemale ermesine yüce Allah’ın (c.c.) benim risalemi tebliğ ve İmam Ali’nin (a.s) benden sonra velayetine razı olmasına hamdü senalar olsun.6

Muhammed bin Kasım’dan, Ebu Said Sicistani’den, velayet kitabında bu hadis nakledilmiştir. Bu hadis Kays bin Rabi El Esed’i El Küfi’nin naklettiği hasen ve garip hadislerden olup Ebi Harun El Emmara’dan, Cüveyn El Abdi’den, Ebi Sait bin Malik bin Sinan El Hudri El Enşari’den Peygamber efendimiz efendimizden bu sözlerle nakledilmiş, bu hadisi kendisinde başka sadece Zekeriya Yahya bin Abdurrahman El Cemani El Kûfi nakletmiştir. Bizlerde bu isnatla hadisi yazdıkancak meşhur olan görüş bu mübarek ayetin Gadir Hum günü yapılan biatten sonra indiği yönündedir. Ravi Muhammed bu ayetin Gadir Hum günü veda haccında indiğini bu biatin sadece bir güne münhasır olmadığını Ebu Sait’in


3              Saduk’un Emalisi s. 386 c. 4 hadis no: 22

4              Tur suresi: 21 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 325

5              Maide suresi: 3

6                          Bihar c. 37 s. 179 / Müslim bin Kays s. 152 / Seyit’in Zaraifi s. 146 / Ebu Bekir bin Merdaveyh El Gadir c. 2 s. 35 / İhkak El Hak c.2 s 275


bu hadisi reddetmesinin sebebi bu mübarek ayetin veda haccında Mekke’de inmiş olduğuna kanat etmesinden dolayıdır. Ancak bütün bu rivayetler ve ihtilaflar bu ayetin ve ilahi emrin velayetle ve Cebrail’in (a.s) Arafat’ta inip biat emrini getirmesiyle ilgili olduğunu göstermektedir. Peygamber de bazı sebeplerden dolayı bu emri açıklamayı Medine’de yapmayı uygun gördü zira Cebrail (a.s) bu emirin yerine getirilmesinde acele edilmesi gerektiğini ifade etmedi. Daha sonra durum değişince Cebrail’in (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gelip bu emri ne zaman ve nerede yapması gerektiğini açıklamadığı da muhtemeldir. Zira beyanı hitap gerçekleşmeden önce maslahata göre geciktirmek caizdir. Zira bizde ki vacip mutlak emiri işiten için eğer vakit sınırlandırılmamışsa vakit belli oluncaya kadar bekletilebilir. Muhtemelen peygamber Medine’ye varınca bu emri tenfiz etmek istedi ancak Gadir Hum mıntıkasına yetiştiği zaman Cebrail (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna tehdit üslubunda ayetlerle geldi ve bu emrin tebliğ edilmesi gereken zaman ve mekânı belirledi. İnsanlar da bu konuyu bildikleri kadarıyla nakletti şerh ve açıklamasını bildiğimiz gibi yaptı. Bu açıklama ve şerhleri burada zikredersek konunun fazla uzayacağından dolayı burada son veriyoruz.

Enes bin Malik peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Biz Abdul Muttalib oğulları cennet ehlinin seyitleriyiz. Ben, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve kızım Fatıma (a.s).1

Yusuf bin Muhammed bin Ziyat’tan ve Ali bin Muhammed bin Seyyar’dan, babalarından, Hasan bin Ali bin Muhammed bin Ali bin Musa bin Cafer bin Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Ali (a.s) babası ve dedelerinden (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Rıza’nın (a.s) huzuruna bir adam gelip şöyle arz etti: Ey Resulullah’ın (s.a.a) evladı bana yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetinin anlamını açıklar mısınız? Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a. Bu ayetin tefsiri nedir? İmam şöyle buyurdu: Babam dedemden, İmam Bakır’dan (a.s) İmam Zeynel Abidin’den (a.s) babasından (a.s) bir adamın İmam Ali’nin (a.s) huzuruna gelip şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: Bana yüce Allah’ın (c.c.) “Hamd Alemlerin Rabb’i olan Allah’a (c.c.) olsun” ayetini açıklarmısın, tefsiri nedir? diye sordu. İmam şöyle buyurdu: Hamd alemlerin Rabb’i olan Allah’a (c.c.) olsun demek yüce Allah’ın (c.c.) nimetlerini kullarına ayrıntıların hepsini ihata edemeyeceklerinden dolayı özet olarak ifade etmesi anlamına gelir. Bundan dolayı onlara yüce Allah’ın (c.c.) bizlere verdiği nimetlere Hamd olsun şeklinde söylemelerini istedi. Bu nimetlerde yaratılan her şeyden cansız ve canlılardan oluşmaktadır. Mesela yüce Allah (c.c.) hayvanları kudretiyle yaratmakta onlara ihtiyaç duydukları gıdayı ikram etmekte yarattığı sığınaklarda onları korumakta ve ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlamaktadır. Cansız madde ve varlıkları ise kendi kudretiyle tutmakta ona tutunan şeylerin de helak olmasını engellemekte göklerinde yere düşmesini engellemek için onu da kudretiyle tutmakta yeryüzünü de parçalanmaması için kudretiyle tutmaktadır. Hiç şüphe yok ki yüce Allah (c.c.) kullarına merhamet edip esirgeyendir.

Daha sonra şöyle buyurdu: Alemlerin Rabb’i onları yaratan, hâkim olan, rızklarını bildikleri ve bilmedikleri yönlerden sağlayandır. Âdemoğulları için


1              Saduk’un Emalisi s. 384


rızık taksim edilmiştir. Onu hangi yolla alacağı kendisine kalmıştır. Ne kişinin takvalı olması onun rızkını arttırır ne de onun kötü biri olması rızkını azaltır onunla rızkı arasında bir perde vardır. Herhangi biriniz kendisine takdir edilen rızktan kaçsa dahi rızkı onu ölümün talep ettiği gibi idrak edecektir. Yüce Allah’ın (c.c.) bizlere verdiği nimetler ve bizleri öncekilerin kitaplarında henüz vücuda gelmeden hayırlarla yad ettiği için Allah’a (c.c.) hamd olsun deyiniz. Bu hitapta Muhammed (s.a.a) Ehlibeyti ve Şia’larına düşen, yüce Allah’ın (c.c.) kendilerini faziletli kılmasından dolayı şükür etmeleri gerektiğidir.

Allah Resulü şöyle buyurmuştur: Yüce Allah (c.c.) Hz. Musa bin İmran’ı (a.s) seçkin kılıp kurtarıcı olarak gönderdiği ve denizi ikiye yarıp İsrail oğullarını kurtardığı ve Tevrat’ı verdiği zaman, yüce Allah’a (c.c.) Ey yüce Rabbim, sen hiç kimseye vermediğin nimeti bana verdin diye buyurdu. Yüce Allah (c.c.) Ey Musa (a.s) Muhammed’in (s.a.a) benim nezdimde ki yerinin senden bütün meleklerden ve yarattıklarımdan daha üstün olduğunu bilmiyor musun, diye buyurdu. Musa (a.s) Ey Rabbim eğer Muhammed (s.a.a) herkesten üstünse benim Ehlibeytimden daha üstün bir Ehlibeyt varmıdır? Yüce Allah (c.c.) şöyle cevap buyurdu: Ey Musa(a.s) bilmez misin ki Muhammed’in (s.a.a) Ehlibeytinin diğer peygamberlerin Ehlibeytine olan üstünlükleri Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) diğer peygamberlere olan üstünlüğü gibidir. Musa (a.s) Ey Rabbim Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytinin diğerlerine üstünlüğü öyleyse benim ümmetimden daha üstün bir peygamber ümmeti varmıdır? Hani onlara bulutları gölgelik kılıp rızkından bal ve Selvi kuşunu ihsan ettin, daha sonrada onların kurtuluşu için denizi ikiye yardın. Yüce Allah (c.c.) şöyle cevap buyurdu: Ey Musa (a.s), bilmez misin ki Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) ümmetinin diğer ümmetlere üstünlüğü onun bütün yarattıklarıma üstünlüğü gibidir. Ey Rabbim keşke onları görmeye muvaffak olsaydım, diye buyurdu. Yüce Allah (c.c.) ona şöyle vahiy etti: Onları şimdi göremezsin zira onlar henüz zuhur etmedi. Ancak onları daha sonra Firdevs ve Aden cennetlerinde Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) huzurunda nasıl nimetlendiklerini göreceksin. Onların sözlerini sana duyurmamı istermisin, diye buyurdu. Hz. Musa (a.s) evet ya Rabbi diye cevap verdi. Öyleyse kalk kemerini sık ve benim huzurumda zelil kimselerin durduğu gibi dur. Hz. Musa (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) buyurduğunu yerine getirdi. Yüce Allah (c.c.) Ey Muhammed (s.a.a) ümmeti diye çağrıda bulundu. Bütün ümmet henüz babalarının sülbünde ve analarının rahminde olmalarına rağmen bu çağrıya şu cevapla icabet etti: (lebbeyk Allah’uma lebbeyk Lebbeyke le şerike leke lebbeyk innel hamda ve nimete leke Vel El Mülkle şerike leke) Çağrına uyduk Allah’ım (c.c.) senin asla bir şerikin yoktur. Hamd, şükür ve nimetin hepsi senindir. Daha sonra yüce Allah (c.c.) bu cevabı hac ibadetinin şiarlarından eyledi. Kelamın devamında yüce Allah (c.c.) şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) ümmeti, benim size karşı Rahmetim gazabımı geçmiş, bağışlamam azabımdan öncedir. Sizlerin duasını henüz dua etmeden, talebinizi istemeden yerine getirdim, sizlerden kim benim huzuruma; Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına Muhammed’in (s.a.a) kulu ve elçisi, sözünde sadık amelinde doğru olduğuna, Ali bin Ebi Talib’in (a.s) kendisinden sonra vekili, vasisi ve kardeşi olduğuna, Muhammed’e (s.a.a) itaat nasıl farz ise ona da farz olduğuna, dostlarının da seçkin pak ve yüce Allah’ın (c.c.) ayetleri ve delillerini insanlara


tebliğ etme görevi olduğuna şahadetle çıkarsa, günahları denizdeki köpük kadar fazla olsa dahi onu bağışlayıp cennetime dahil ederim.

Daha sonra İmam (a.s) şöyle devam etti: Yüce Allah (c.c.) Resulullah’ı (s.a.a) gönderince şöyle buyurdu: Ey Muhammed (s.a.a) senin annene bu kerametle nida ettiğimiz zaman sen Tur dağının kenarında değildin. Daha sonra yüce Allah (c.c.) peygamberine şöyle buyurdu: De ki; bana bu fazileti vermesinden dolayı alemlerin Rabb’i olan yüce Allah’a (c.c.) hamd olsun, ümmetine de şöyle buyurdu: Bu faziletleri bizlere ihsan etmesinden dolayı alemlerin Rabb’i olan Yüce Allah’a (c.c.) hamdü senalar olsun.1

Ebi Basir İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Bir gün İmam Hüseyin (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) huzurundayken Hz. Cebrail (a.s) gelip Ey Muhammed (s.a.a) onu seviyor musun diye buyurdu. Evet, diye cevap verdi. Cebrail (a.s) ancak ümmetin onu katledecektir. Resulullah (s.a.a) bu sözlerden sonra çok hüzünlendi. Cebrail (a.s) onun toprağını sana göstermem seni teselli eder mi, diye sordu. Daha sonra Resulullah’la (a.s) birlikte oturmuş olduğu yeri parçaya ayırıp Kerbela toprağıyla birleştirdi. İmam iki şehadet parmağını yan yana getirerek iki toprak parçası öyle birleşti diye buyurdu. Daha sonra Cebrail (a.s) kanatlarıyla Kerbela toprağından bir parça alarak Resulullah’a (s.a.a) verdi. Sonra köz kırpmasından daha hızlı bir şekilde toprak parçalarına yerine yerleştirdi. Resulullah (s.a.a) ne mutlu senin bu toprağına ve ne mutlu seninle beraber şehit olanlara diye buyurdu.2

Hasan bin Ali bin Ebi Muğire’den, Hares bin Muğire Nasri’den İmam Sadık’a (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ben hastalığı ve rahatsızlığı çok fazla olan biriyim ve kullanılmadık ilaçta bırakmadım ancak bana bir faydaları dokunmadı. İmam sen neden İmam Hüseyin’in (a.s) mezar toprağından faydalanmıyorsun, onda her hastalık için bir şifa her korku için bir eman vardır. O toprağı şifa için kullanmaya geldiğin zaman şöyle dua et: Ey yüce Rabb’im, bu elimdeki toprağın hürmetine ve onu alan meleğin hürmetine ve toprağı eline alan peygamberin hürmetine ve oradan geçen vasinin hürmetine peygamber ve Ehlibeytine salatı selam eyle ve benim şu ve şu hacetimi karşıla…

Daha sonra İmam şöyle buyurdu: Toprağı alan melek Cebrail’di (a.s). O toprağı peygambere gösterdi ve bu evladın İmam Hüseyin’in (a.s) türbesidir onu senin ümmetin senden sonra katledecek diye buyurdu. Peygamber o torağı eline aldı. Ancak o toprağa düşen ise İmam Hüseyin (a.s) ve beraberinde şehit olanlardı. Dedim ki ey Mevlam, onun her hastalığa karşı şifa olduğunu anladım da her korkuya karşı eman oluşunu anlayamadım. Şöyle cevap buyurdu: Eğer hükümdardan veya başkalarından korkuya kapılırsan evinden dışarı çıkmadan önce üzerinde İmam Hüseyin’in (a.s) mezarından bir parça toprak bulundur ve şöyle dua et: Ey yüce Rabbim, ben senin velinin ve velinin evladının mezarından bir parça toprak aldım onu benim için korktuğum an veya huzurlu olduğum an


1              Saduk’un Uyun El Ahbarı c.1 s. 283

2              İbni Kavlaveyh Kamili s. 60 / Bihar c. 44 s. 228


eman ve güvenlik vesilesi eyle. Bu duadan sonra yüce Allah (c.c.) seni korkularından güvende kılacaktır.

Haris bin Muğire şöyle buyurdu: İmam’ın tavsiye ettiği gibi bir gün İmam Hüseyin’in (a.s) mezarından bir avuç toprak aldım ve öğrettiği duayı okudum böylece İmam Sadık’ın (a.s) buyurduğu gibi hastalığım ve korkularım geçti ve daha sonra beni sıkıntıya sokacak bir durumla karşılaşmadım.3

Abdurrezzak’tan, Amr’dan, Zühri’den Urve’den, Ayşe’den şöyle söylediği nakledilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) yanına geçtim elinde gümüş ve akik taşından bir yüzük gördüm kendisine ya Resulullah (s.a.a) bu elindeki yüzük de neyin nesidir, diye sordum. Bu öyle bir dağdan ki: O dağ yüce Allah’ın (c.c.) İlahlığı, İmam Ali’nin (a.s) velayeti evlatlarının İmametini ve tabilerinin cennetlik olduğunu İkrar etmiştir.4

Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Hasan bin Mahbup’tan Yakup bin İshak’tan, Ebi Zekeriya El Vasıti’den Hişam bin Ahmer’den Ebu Hasan İmam Kazım’dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Hiç Mağrip ehlinden birinin buraya geldiğini gördüm mü? diye sordu. Ben hayır, dedim. Evet biri geldi, diye buyurup bineğine bindi bizler de bineklerimize binerek onunla beraber yola çıktık ve bir süre sonra adamın yanına vardık. Adam gerçekten Mağrip ehlindendi ve beraberinde birkaç cariye vardı. İmam kendisine beraberinde olan cariyeleri göster diye buyurdu. Adam bizlere dokuz tane cariye gösterdi. İmam Ebu Hasan bunların hiçbiri işimize yaramaz diye buyuruyordu. İmam başka cariye göster, diye buyurdu. Adam elimde başka cariye yok dedi. İmam hayır elinde olanı göster, diye buyurdu. Adam Allah’a (c.c.) ant olsun ki elimde bu hasta cariyeden başkası yok, dedi. İmam önemli değil onu da göstermen gerekir, diye buyurarak evine döndü. Ertesi gün İmam beni adamın yanına cariye için ne kadar ücret talep ettiğini sormam için yolladı ve bana bir fiyat verirse onu aldım, diye cevap vermemi öğütledi. Adamın yanına gittim bana bu cariyeyi sana veriyorum ancak dün seninle beraber gelen kişinin kim olduğunu söyleyeceksin. Haşimoğulları’ndan biri, diye cevap verdim. Dedi ki hangi Haşimoğulları’ndan? Bilmiyorum diye karşılık verdim. Dedi ki sana bu cariyenin durumunu anlatayım. Bu cariyeyi aldığım zaman Mağribin en tarafından aldım, kitap ehlinden bir kadınla karşılaştım, bana şöyle söyledi: Bu cariyeyi seninle mi alıyorsun? Evet kendim için satın aldım diye cevap verdim. Dedi ki bu cariye senin gibi birine kalmamalı bu cariye yeryüzünün en hayırlısının kısmeti olmalı ve onun yanında kısa bir süre kaldıktan sonra ona doğu ve batının dinine uyacağı bir evlat getirecektir. Cariyeyi adamdan alıp İmamın yanına getirdim bir süre sonra ona evladı Ali Rızayı (a.s) dünyaya getirdi.

Cafer bin Muhammed’ten, İmam Sadık’tan (a.s) Mücaşi’den, İmam Rıza’dan (a.s), babası İmam Musa’dan (a.s) babası İmam Sadık’tan (a.s) babalarından şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali’nin (a.s) Yahudi liderine şöyle buyurduğunu duydum: Kaç fırkaya ayrıldınız? Şu kadar fırkaya diye cevap verdi. İmam (a.s) yalan söylüyorsun diye buyurup insanlara dönerek şöyle buyurdu: Allah’a (c.c.)

3              Şeyhin Emalisi c.1 s. 325 / Tehzib c. 6 s. 74 / İbni Kavlaveyh Kâmil de s. 282 / Bihar c. 101 s. 118

4              c. 1 hadis no: 12


ant olsun ki imkânım olsaydı Tevrat ehline Tevrat’larıyla İncil Ehline İncil’leriyle ve Kur-an Ehli arasında Kur-anlarıyla hüküm verirdim. Yahudi’ler yetmiş bir fırkaya ayrıldı bunların yetmiş tanesi cehennemde bir tanesinde kurtulmuş bu fırkada Hz. Musa’nın vasisi Yuşa bin Nun’a (a.s) tabi olan fırkadır. Hristiyanlar da yetmiş iki fırkaya ayrıldı bunların yetmiş biri ateşte biri ise cennettedir. O da Hz. İsa’nın (a.s) vasisi Şemun’a (a.s) tabi olan fırkadır. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya bölünecek bunların yetmiş ikisi ateşte bir tanesi ise kurtuluşa erecek o da Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) vasisine uyandır. Daha sonra eliyle göğsüne vurdu ve şöyle buyurdu: Bu yetmiş üç fırkanın on üçü beni sevdiğini iddia eder bunlar arasında orta yolu tutan bir fırka kurtuluşa erecek, diğer on ikisi ise helak olacaktır.1

Esved bin Amir’den, Şerik’ten, Mansur’dan, Rubai’den, İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Kureyş halkı yüce Allah (c.c.) sizlerin arasından kalbi imanla imtihan edilmiş yiğit birini sizlerin boynunu vurmak için gönderecektir. Ebu Bekir o ben miyim ya Resulullah (s.a.a) diye sordu, Hayır dedi. Ömer bin Hattab peki ben miyim diye sordu. Resulullah (s.a.a) yine hayır o ayakkabıyı dikendir diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) o an İmam Ali’ye (a.s) ayakkabısını dikmek için vermişti.2

Zeyd bin Ali’den, babasından, dedesinden, İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: On tane özellik var ki onları güneşin doğuşuna tercih ederim. Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) ben senin hem dünya hem ahrette senin kardeşinim, kıyamet günü sen bana herkesten daha yakın olacak cennette evlerimiz tıpkı kardeşlerin evleri gibi karşı karşıya olacak, sen benim vezirim, vasim Ehlibeytim ve Müslümanların halifesisin. Sen benim hem dünya hem de ahrette sancağımın sahibi, senin dostun benim dostum benim dostum da yüce Allah’ın (c.c.) dostu, senin muhalifin benim muhalifim benim muhalifim de yüce Allah’ın (c.c.) muhalifidir.3

Ebi Cafer’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah (c.c.) tarafından belirlenmeyen zalim imama tabi olan her Müslüman’a o amellerde katkısı olmasa dahi azabı tattıracak, yüce Allah (c.c.) yolunda adil olan İmama tabi olan insanları amelleri kötü olsa dahi bağışlayacağım.

Abdullah bin Hammad El Ensari’den, Zeyd bin Usame’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün bir grup arkadaşla birlikte İmam Sadık’ın (a.s) huzurundaydık, İmam bize bakarak şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) benim ceddim İmam Hüseyin’in (a.s) toprağını her türlü hastalıktan iyileşme vesilesi korkudan ve kötülükten emanda olma vasıtası kılmıştır. Aranızdan biri o topraktan bir şeyler alırsa, öncelikle gözleri üzerine daha sonra vücudunun her tarafına sürüp şöyle dua etsin: Ey Yüce Allah’ım (c.c.) bu toprağın ve üzerinde şehit olanın hürmeti, onun babası,


1              Şeyhin Emalisi c. 42 s. 137

2              Ahmet bin Hambel Fadail Sahabe c. 2 s. 649 – 571 – 593- 637

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 196 / Müfidin Emalisi s. 173 c. 2 hadis no: 133 c. 2 hadis no: 77 c. 3 hadis no: 29


annesi ve kardeşi ve soyundan gelen imamların hatırı için ve onun mezarına inen meleklerin hatırı için bu toprağı benim için bir şifa ve korktuğum her şeye karşı eman vesilesi kıl. Daha sonra toprağı şifa niyetiyle kullansın. Ebu Usame diyor ki: Ben tıpkı İmamın vasfettiği gibi toprağı kullandım ve daha sonra Allah’a (c.c.) şükürler olsun ki kötü bir şey başıma gelmedi.4

Muhammed bin Cafer’den dedesinden (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir ara İmam Ali’den (a.s) bir süre haber alamaz oldu bundan dolayı şiddetli bir biçimde hüzünlendi bu durumu gören Hz. Hatice, ya Resulullah (s.a.a) ben onu bulacağım, diye buyurdu. Daha sonra devesine binip İmam Ali’yi (a.s) aramaya koyuldu. Bir süre sonra İmam Ali’yi (a.s) bulunca deveye bin, Resulullah (s.a.a) senin için çok endişelenip üzüldü, diye buyurdu. İmam (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) eşinin binmiş olduğu deveye binmem doğru olmaz git ve Resulullah’a (s.a.a) benimle karşılaştığın haberini ver. Hz. Hatice (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) yanına dönüp ona olanları haber verdi. Resulullah (s.a.a) Ey yüce Rabb’im, İmam Ali (a.s) ile ilgili üzüntü ve sıkıntımı gider. O sırada İmam Ali (a.s) geldi ve Resulullah’la (s.a.a) kucaklaştı. Hz. Hatice (a.s) Resulullah (s.a.a) ayaktayken ben oturmazdım ancak Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) o kadar uzun kucaklaştı ki ayakta kaldığımı onlara hissettirmek içi ayağımı yere vurdum diye buyurdu.

Ebu Abdullah Muhammed bin Halilan’dan, babasından, dedesinden İtap bin Useyd’ten şöyle rivayet edilmiştir: Medineli bir grubun şöyle söylediklerini duydum: İmam Musa Kazım’ın (a.s) evladı İmam Rıza (a.s) Medine’de hicretin yüz elli üçüncü yılı Rabi El Evvel ayının on birinde perşembe günü İmam Sadık’ın (a.s) şehadetinden beş yıl sonra dünyaya gelmiş. Kırk dokuz yaşında hicretin iki yüz üçüncü yılı Ramazan ayının yirmi birinde Cuma günü Tus şehrinde Senabed köyünde şehit olmuş Harun Reşid’in mezarının bulunduğu Hamit bin Kahta Tai’nin evinin avlusunda defnedilmiştir. Hayatının bir kısmını yaklaşık yirmi dokuz yıl ve iki ayı babası Musa bin Cafer’le (a.s) geçirmiş babasının şehadetinden sonra ise İmamlığı yirmi yıl ve dört ay sürmüştür.

İmam babasından sonra İmamet görevini yirmi dokuz yaşında devralmış zamanındaki hükümdarlar ise Harun Reşit, daha sonra Muhammed El Emin, İbni Zübeyde ise üç yıl yirmi beş gün hüküm sürmüş, daha sonra görevden azledilerek amcası İbrahim tahta oturmuş ve hükümdarlık süresi on dört gün sürmüş, daha sonra Muhammed bin Zübeyde zindandan çıkarılarak ona biat edilmiş ve hüküm süresi bir yıl altı ay ve on üç gün sürmüş daha sonra Abdullah El Memun tahta geçmiş ve hüküm süresi yirmi yıl yirmi üç gün sürmüştür. Memun İmam Rıza’nın (a.s) rızası olmadan kendisini tehdit edip baskı altına alarak veliahtı olarak atamış ve ona biat almıştır. İmama yapılan bu tehdit ve ısrardan sonra İmam şöyle buyurmuştu: Ey yüce Rabb’im, sen beni kendi canımı tehlikeye atmama konusunda uyardın ve Memun tarafından eğer veliahtlığını kabul etmezsem öldürüleceğim tehdidiyle karşılaştım. Ben bunu asla kabul etmedim ancak Hz. Yusuf (a.s) ve Danyel (a.s) gibi zor durumda kaldım, tıpkı onların bazı tağutların veliahtlığını kabul ettikleri gibi, Allah’ım! (c.c) Senin ahdinden başka ahit ve


4              Şeyhin Emalisi c. 2 s. 326


senin velayetinden başka velayet yoktur, bana dinini ikame etmeyi peygamberinin sünnetini ihya etmeyi nasip et. Kuşkusuz ki yardım eden Mevlam ve yardım edenlerin ve dostların en yüce sensin. Daha sonra gözü yaşlı üzgün bir şekilde Memun’un veliahtlığını şu şartlarla kabul etti: Hiç kimseyi göreve getirmeyecek, hiç kimseyi azletmeyecek, hiçbir ismi ve düzeni değiştirmeyecek ancak devlet yönetimi konusunda uzaktan görüşlerine başvurulursa uygun gördüğü konuda görüş bildirecekti. Bu şartları kabul eden Memun İmama hem devlet erkânından hem de halktan veliaht ünvanlıyla biat aldı. Ancak bu süreç içerisinde Memun İmam’dan ne zaman ilim hikmet ve halkında ona karşı sevgisini görünce ona aşırı haset ediyordu. Bundan dolayı en sonunda İmamın bu fazilet ve üstünlüklerine tahammül edemeyerek onun yemeğine zehir koymak kaydıyla şehit etti. İmamda yüce Allah’ın (c.c.) rızası ve sonsuz rahmetine kavuştu.1

Muhammed bin Cafer bin Muhammed’ten (a.s) Babası Ebu Abdullah’tan Mücaşi’den, İmam Rıza bin Musa’dan (a.s) babası Musa’dan, babası Cafer bin Muhammed Bakır’dan (a.s) babalarından İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bana yüce Allah’ın (c.c.) Kitabından sorunuz yüce Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki yüce Allah’ın (c.c.) indirdiği ayetlerin gece mi gündüz mü peygamber yürürken mi yoksa durağan olduğun da indiğini biliyorum. Resulullah (s.a.a) her ayet inişinde ayeti bana okutuyor ve tevilini öğretiyordu. Cemaat içerisinden İbni Kevva ayağa kalktı ve şöyle sordu: Ey müminlerin emiri, Resulullah’ın (s.a.a) yanında olmadığın zaman ona ayet inmiyor muydu? İmam evet onunla beraber olmadığım zaman inen ayetleri bana ezberletiyor ve şöyle buyuruyordu: Ey Ali (a.s) sen yanımda olmadığın zaman yüce Allah (c.c.) şu ayetleri indirdi diye buyurup ayetlerin nüzul sebebi ile tevilini öğretiyordu.

Abdullah bin Haşim Ebu Hasan Ali bin Musa bin Muhammed’in (a.s) kendisine eğer bu inanç üzere kalırsan benimle birlikte cennet ehlinden olacaksın şeklinde haber yolladığını nakletmiştir.2

Cafer bin Abdullah bin Cafer El Muhammedî’den, Amr bin Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talip’ten (a.s), babası Ali bin Hüseyin’den Ebi Rabi’den şöyle nakledilmiştir: İnsanlar Ebu Bekir’e biat ettikten sonra ben yanlarında oturuyordum Ebu Bekir’in Abbas’a şöyle söylediğini duydum: Yüce Allah’ı (c.c.) şahit tutuyorum Resulullah’ın (s.a.a) Kureyş’i davet etmeyip sende aralarında bulunma kaydıyla Abdulmuttalip oğullarını toplayarak şöyle buyurduğunu biliyor musun: Ey Abdulmuttalip oğulları yüce Allah (c.c.) peygamber gönderdiğinde zaman ona kuşkusuz ki kendi yakınlarından vezir halife ve kardeş tayin eder. Daha sonra aranızdan kimse kalkmamış, peygamber sözlerine şöyle devam etmiştir: Ey Abdulmuttalip oğulları İslam dininde önder olmayı seçin kuyruk olmayı değil, Allah’a (c.c.) ant olsun ki aranızdan biri kalkacak ve sizler daha sonra yaptığınıza pişman olacaksınız. Resulullah’ın (s.a.a) bu sözlerinden sonra aranızdan İmam Ali (a.s) ayağa kalktı Resulullah (s.a.a) İmama kendisinden sonra halifesi olduğuna dair biat aldı ve ona


1              Saduk’un Uyun El Ahbarı c. 1 s. 19 / Bihar c. 49 s. 131

2                          El Haraic c. s. 253 / Bihar c. 44 s. 182 / İbni Kavlaveyh Kâmil de s. 66 / Saduk’un Emalisi s. 118 / Bihar c. 42 s. 243 -101- 368


duada bulundu. Resulullah’ın (s.a.a) bu davetini biliyor musun diye sordu. Abbas evet diye buyurdu.

Hasan bin Ahmet El Maliki’den babasından, İbrahim bin Ebi Mahmut’tan, Ali bin Musa Rıza’dan babası Musa bin Cafer’den babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s) babası ve dedelerinden (a.s) Hüseyin bin Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) benden sonra sen zulme uğrayacaksın, sana zulmedip haddi aşanın vay haline ve ne mutlu sana tabi olup yolunda sabit kalana. Ey Ali (a.s) benden sonra sana karşı savaş açılacak, sana karşı savaşanın vay haline ve ne mutlu senin safında olup muhaliflerine karşı savaşanın. Ey Ali (a.s) benden sonra benim gibi konuşan sözlerimi insanlara tebliğ eden sensin, ne mutlu senin sözlerini kabul edene ve vay haline senin buyruklarını ret edene. Ey Ali (a.s) benden sonra bu ümmetin lideri, İmamı ve halifesi sensin senden ayrılan kıyamet günü benden ayrılmış seninle beraber kalan ise kıyamet günü benimle beraber kalmıştır. Ey Ali (a.s) sen bana ilk iman edip tasdik edensin ve sen bana ilk yardım edip bu davada muhaliflerime karşı cihat eden ve insanlar gaflet ve cehalet içindeyken benimle birlikte ilk namaz kılansın. Ey Ali (a.s) benimle birlikte kıyamet günü toprağın üzerinde ilk çatlayacağı ve dirileceği kişi ve benimle birlikte sırat köprüsünü ilk aşacak kişisin. Yüce Allah (c.c.) senin ve evlatlarının velayetinden nasibi olmayanlara sırattan geçiş izni vermeyeceğine dair kendi izzeti adına yemin etmiştir. Havuz başında benimle ilk buluşacak, dostlarına eliyle su verip muhaliflerini uzaklaştıracak Mahmut makamına yüceldiğim zaman benimle beraber olacak sevenlerine şefaat edip elinde hamd sancağıyla beraber cennete ilk geçecek kişi sensin. O sancağın yetmiş kısmı vardır her kısmı güneş ve aydan daha büyüktür. Cennetteki tuba ağacının sahibi sensin onun kökleri senin evinde, dalları ise tabilerinin evi üzerindedir.3

İbrahim Ebi Mahmut’tan İmam Rıza’ya (a.s) şöyle arz ettiği rivayet edilmiştir: Ey Allah Resulünün evladı, bizde hem İmam Ali (a.s) hem de siz Ehlibeytin hakkında çok faziletli hadisler vardır. Ancak bu rivayetler sizin muhalifleriniz kanalıyla nakledilmiştir, bu rivayetlerle amel etmemiz uygun mudur, diye sordum. İmam şöyle cevap buyurdu: Ey Ebi Mahmut babam babasından babası da dedelerimden Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Kim konuşanın sözlerine yakin ederse ona tabi olmuş sayılır, eğer konuşan yüce Allah’ın (c.c.) buyruklarını anlatıyorsa yakin eden yüce Allah’a (c.c.) tabi olmuş sayılır, yok eğer İblis’in sözlerini aktarıyorsa İblise tabi olmuş sayılır.

Daha sonra İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: Ey ibni Mahmut bizim muhaliflerimiz hakkımızda bazı rivayetler uydurup üç kısma ayırdılar bunların birincisi guluv (aşırılık) içeren, ikincisi hakkımızdan çok daha azını söylemek, üçüncüsü ise muhaliflerimize karşı açık bir şekilde hakaret etme ve aşağılamadır. İnsanlar hakkımızda uydurulan ve guluv içeren hadisleri duyduğunda bizim tabilerimizi tekfir edip bizim hakkımızda ilahlık iddiasında olduklarını söylerler, bizim hakkımızda hakkımızı eda etmeyen hadisleri duyunca onlara yakin edecek


3              Bihar c. 38 s. 140 / Saduk’un Uyun kitabı c. 2 s. 6


ve muhaliflerimize karşı isimleriyle hakaret içeren hadisleri duyunca da bizlere isimlerimizle hakaret edeceklerdir. Oysaki yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Yüce Allah’tan (c.c.) gayrı ilah edinenleri sebb etmeyiniz. Onlar da yüce Allah’a (c.c.) muhalefet olsun diye cahilce sebb ederler.1

Ey ibni Mahmut! İnsanların sağa ve sola saptığını görürsen sen bizim yolumuzu takip et, kim bizim yolumuzda olursa bizlerde onunla birlikte oluruz, kim de bizden ayrılırsa, ondan ayrılırız. Kişiyi imandan edecek en küçük şey bir çakıl parçasına bu tohumdur deyip kendi sözüne yakin ederek bu konuda ona muhalif olanlardan teberri etmesidir. Ey İbn-i Mahmut! Sana bu söylediklerimi iyice ezberle zira bu sözlerde senin için dünya ve ahrette olan en güzel şeyleri özetledim.2

Abdullah bin Rical’den, İsrail’den, Ebi İshak’tan, Hubeyş bin Cünade’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ebu Bekir’in yanında oturuyordum yanına bir adam gelip şöyle söyledi: Ey Resulullah’ın (s.a.a) halifesi Allah Resulü bana üç pay hurma vereceğini vadetmişti. Ebu Bekir İmam Ali’yi (a.s) yanıma çağırın dedi. İmam Ali (a.s) gelince Ebu Bekir Ey Ali (a.s) Bu adam Resulullah’ın (s.a.a) kendisine üç pay hurma vereceğini vadettiğini söylüyor. İmam Ali (a.s) adama üç pay hurma getirdi. Ebu Bekir bu payları sayın, diye emir verdi. Adamları payları sayınca her payın atmış hurma tanesinden oluştuğunu gördüler, Ebu Bekir buna şahit olunca şöyle söyledi: Resulullah (s.a.a) doğru söylemiştir. Mekke’den Medine’ye hicret ederken onun şöyle buyurduğunu işittim: Ey Ebu Bekir benim ile Ali’nin (a.s) eli adalette eşittir.3

Ebu Hasan Ahmet bin Muhammed bin Velit’ten, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Yunus bin Abdurrahman’dan, Kesir bin Alkame’nin İmam Sadık’a (a.s) sana feda olayım bana nasihatte bulun dediği ve İmam’ın kendisine şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Sana takvalı olmayı elini haramlardan çekmeği, secdeni uzun kılmanı, emaneti ehline vermeyi, doğru sözlü olmayı, komşularla iyi geçinmeyi, aşiretinle alakayı daima sıcak tutmayı, hastalarınızı ziyaret etmeyi, cenaze merasimlerine katılmayı, bizim için ziynet ve iftihar vesilesi olup ar ve utanç vesilesi olmamayı, bizleri insanlara sevdirip nefret ettirmemeyi, bize her türlü güzelliği nispet edip her türlü fenalığı uzak tutmanızı nasihat ederim. Zira bizler bizim için söylenen her türlü güzelliğin ehli ve bize isnat edilen her türlü fenalıktan beri olanlarız. Bizim yüce Allah’ın (c.c.) kitabında hakkımız, Resulullah’a (s.a.a) yakınlığımız vardır. Bizler her türlü hayrın önderleriyiz, işte bizleri öyle tanıtın. Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizler bembeyaz pak bir yol üzeresiniz bizlere çaba gösterip elinizi haramlardan çekerek yardımcı olunuz. Bizim bu hakikatimizin farkında olanın sorumluluğu vardır. Kim insanların beğenisi için amel ederse mükafatını da insanlardan beklesin, kim de yüce Allah’ın (c.c.) rızası için amel ederse mükafatını elbette ki yüce Allah (c.c.) verecektir.4


1              Enam suresi: 108

2              Saduk’un Uyun Ahbarı c. 1 s. 304

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 67

4                          Serair kitabında sizler seklinde rivayet edilmiştir. Halebi’den Hamit bin Müsenna’dan ve Yezit bin Halife’den rivayet edilmiştir.


Cihadı ise sırf birilerine üstün gelmek için yapmayınız. Gücünüze de kendinizden eminmiş gibi güvenmeyiniz. Hiç şüphe yok ki fazileti arzulamak sünnetten taleplerin özetini elde etmek ise iffettendir. İffet asla rızkın aşırısını talep etmek değil hırslı olmak ise asla fazileti arttırmaz. Kuşku yok ki rızklar pay edilmiş ecel belirlenmiş, aşırı hırslı olmak ise insana kötü özellikler kazandırmıştır.5

Sakın yüce Allah’ın (c.c.) seni nehyettiği yerde bulunup sana yapmanı emrettiği şeylerden uzak görmesin. Yüce Allah (c.c.) verdiği nimetlere şükreden kuluna henüz şükür sözü dilinden çıkmadan onun nimetini artırmayı irade buyurmuştur. Yüce Allah’ın (c.c.) nimetlerine karşı elleriyle hayırlı bir amel takdim edemeyen en azından diliyle bolca şükretsin ve kim hakkı eda etmek için elinden gelen çabayı gösterir ve diliyle de şükrederse bu nimete vesile olanlara da teşekkürde bulunsun.6

Selman Farisi’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Dostum Ebu Kasım (s.a.a) bana ölünceye kadar terk etmem gereken özellikler vasiyet etti bunlar: Daima benden da az imkana sahip olup daha fazla imkana sahip olana bakmamayı, fakirlere sevgi gösterip onlara yakınlaşmayı, aleyhime olsa dahi daima doğru sözlü olmayı, benden yüz çevirmiş olsa dahi yakınları ziyaret etmeği, insanlardan hiçbir şey talep etmemeyi ve la havle vale kuvvete illa billah (yüce Allah’tan (c.c.) gayrı kudret ve hareket yoktur) sözünü sıkça tekrar etmeyi öğütledi. Zira bu zikir cennetin hazinelerinden bir hazinedir.7

Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Helak eden ve kurtuluşa vesile olan üç şey vardır. Kurtuluşa vesile olanlar: Gizlide ve açıkta yüce Allah’tan (c.c.) çekinmek, öfhe halinde dahi adil davranmak, yoksulluk ve zenginlik halinde iktisatlı olmaktır. Helak eden özellikler ise şöyledir: İtaat edilen aşağılık nefsi arzular, tabi olunan heva ile heves ve kişinin kendini beğenmesidir.

İbni İkrime’den İbni Abbas’tan İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’a (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ya Resulullah (s.a.a) Uhud savaşında askerlerimizin bazıları şehit olup şehadet bana nasip olmayınca sizler bana şöyle buyurmuştunuz: Şüphe yok ki şehadet senin ardından gelmekte, sakalın başının kanıyla al kırmızılara boyandığında sabrın nasıl olacaktır, diye buyurup sakalını mübarek eliyle tutmuştu. İmam Ali (a.s) ise ya Resulullah (s.a.a) bu durum sabrı değil şükür etmeyi gerektiren bir müjdedir, diye buyurmuştu.

Hüseyin El Aşkar’dan, Kays bin Ammar Dehni’den, Salim bin Ebi Cad’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ömer’e peygamberin sahabesinden hiç kimseye göstermediğin saygıyı İmam Ali’ye (a.s) göstermektesin, denildi. Ömer zira o benim Mevla’mdır, diye cevap verdi.8


5                          Serair de İmam Hasan’dan (a.s) kötülükleri arzu etmeyiniz diye rivayet edilmiştir. Rivayet İmam Sadık (a.s ve İmam Bakır’dan nakledilmiştir.

6                          İbni İdris Mustatrifet Serair de rivayet etmiştir. s. 163 – 164 / Uyun ve El Mehasin de c. 2 s. 121 – 122 / Bihar c. 78 s. 106 – 372 c. 68 s. 79 – 103 c. 27 c. 3 hadis no: 123

7                          Mustatrifet Serair İbni İdris s. 165 / Vesail c. 6 s. 309 / Cami El Ahadis c. 8 s. 405 / Uyun ve Meha sin de c. 2 s. 123

8              Bihar c. 37 s. 160 / Menakıb Ali Talip c. 1 s. 527 c. 7 hadis no: 45


Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El Kâtip Rabi’den Ebi Musa bin Abdul Aziz’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ebi Ahmet sokağında tabip olan Hristiyan, Yuhanna Serakıyun ile karşılaştım beni durdurdu ve şöyle söyledi: Peygamberin ve dininin hürmeti aşkına Hubeyra’nın sarayı yanında ziyaret edilen mezar, peygamberinizin hangi sahabesine aittir? Dedim ki o mezar herhangi bir sahabesine değil torununa ait bir mezardır, senin bu soruyu sormana vesile olan nedir diye sordum. Dedi ki bu konuyla ilgili yaşadığım zarif bir olay vardır. Bana anlatır mısın dedim. Şöyle anlattı: Bir gün Harun Reşit bana yanına gitmem için hizmetçisi Saburu gönderdi. Yanına vardığımda bana benimle gel, dedi. Onunla bir süre yol aldıktan sonra Musa bin İsa El Haşim’inin yanına uğradık ancak onu aklını yitirmiş yastığına yaslanmış bir şekilde bulduk. Önünde içinde sarma olan bir tabak vardı. Harun Reşit onu daha önce Küfe şehrinde muhasara altına almıştı. Harun’un hizmetçisi Musa’nın hizmetçisinin yanına yaklaşıp bunun durumu nedir böyle, diye sordu. Henüz bir süre önce burada cariyeleriyle beraber hoş vakit geçiriyordu sağlığı iyi ve bize karşı davranışları çok hoştu, ta ki meclisinde İmam Hüseyin (a.s) anılıncaya kadar… Yuhanna ben de kendisine bunu sormak istemiştim dedi. Hizmetçi sözlerine şöyle devam etti: İmam Hüseyin’in (a.s) konusu açılınca Musa dedi ki: Rafızîler onun hakkında guluv etmekte hatta onun mezar toprağını hastalıklara karşı ilaç olarak kullanmaktalar. Haşimoğulları’ndan mecliste bulunan biri benim bir hastalığım vardı ve denemediğim bir ilaç kalmadı ancak bir türlü iyileşmedim yanımda çalışan kâtip bana bu toprağı tavsiye etti ben de o toprağı ilaç niyetiyle kullandım ve Allah’ın (c.c.) izniyle hastalığımdan kurtuldum diye buyurdu. Musa yanında o topraktan bir şeyler kaldı mı? diye sordu. Haşim’i evet deyip Musa’ya topraktan bir parça verdi. Musa bin İsa toprağı aldı ve onu ilaç olarak kullananları ve İmam Hüseyin’i (a.s) aşağılamak amacıyla makatına geçirdi ve o anda yüksek bir sesle yandım yandım, tepsiye getirin diye feryat etti ona tepsiye getirince içine şu gördüklerinizi kustu ve yanındaki bütün cariyeler kaçıştı meclisi de böylece matem meclisine dönüştü. Harun’un hizmetçisi Musa’nın tepsiye içinde kusmuş olduğu şeyleri getirip onu tedavi edebilir misin? diye sordu. Bana bir mum getirin dedim. Mum ışığıyla tepsiyenin içine baktım Musa tepsiyenin içine ciğerini, dalağını ve safra kesesini kusmuştu hizmetçiye dedim ki bunu ancak ölüleri dirilten İsa (a.s) iyileştirebilir. Sabur haklısın dedi, ancak yine de durumu belli oluncaya kadar en azından yanında bulun. O gece yanında kaldım ve hiçbir şekilde hareket dahi etmedi. Sahura doğru öldü.

Konuyla ilgili Muhammed bin Musa’dan ve Musa bin Sari’den nakledilen bilgiye göre Yuhanna, İmam Hüseyin’in (a.s) mezarını ziyaret ediyordu. Bir süre sonra ise İmam Hüseyin’in (a.s) akidesine iman edip İslam dinini kabul etti ve iyi bir Müslüman oldu.1

Abdu Rabbihi bin Alkam’den, Hammad bin Selma’dan, Yahya bin Sait’ten ve Sait bin Müseyyeb’ten Ömer bin Hattab’ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Şerefli insanlara karşı muhabbet besleyip onlara yakın olunuz. Namusunuza göz diken aşağılık insanlardan ise sakınınız ve şunu çok iyi biliniz ki şeref ancak İmam


1              Ravendi Haraic Kitabı c. 2 s. 874 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 327 / Bihar c. 45 s. 399


Ali’nin (a.s) velayetiyle kâmil olur.2

Yahya bin Abdul Hamit El Hamani’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Musa bin İsa El Haşim’inin Hükümdarlık döneminde Küfe’ye doğru yola koyuldum yolda Ebu Bekir bin Ayaş’la karşılaştım bana ey Yahya şu adamın yanına gidelim dedi, ancak ben kimi kastettiğini anlamadım. Ben Ebu Bekir bin Ayaş’a çok hürmet eden biriydim. Kendisi eşeğine binmiş bende onun ardında yürüyerek ilerliyorduk. Abdullah bin Hazım’ın mıntıkası olarak bilinen yere ulaşınca bana bakıp şöyle söyledi: Ey İbni Haman’i seni beraberimde getirmemin nedeni şu Tağut’a söyleyeceğim sözleri duyman içindir. Ben o da kimdir ya Ebu Bekir dedim. Dedi ki o, facir kâfir Musa bin İsa’dır, ben hiçbir şey konuşmadan onula birlikte Musa bin İsa’nın sarayına kadar yürüdüm. Kapıya varınca nöbetçi ona baktı ve içeri aldı. Ancak insanlar bekleme salonuna alınıyordu. Ebu Bekir salona alınmadan içeri geçirilmişti. O gün onun üzerinde cüppesi ve düğmeleri iliklenmemiş bir elbisesi vardı. Kendisi eşeği üzerine binmiş bir şekilde içiriğe geçti ve benide çağırdı. Bana gel ey İbn-i Haman’i, dedi ancak nöbetçi benim girişimi engelledi. Bunu gören Ebu Bekir nöbetçiye kızarak benimle beraber gelen kişiyi nasıl engellersin, dedi. Nöbetçi böylece geçmeme izin verdi, bir süre yürüdükten sonra Musa’nın bulunduğu salona yetişip Musa’nın tahtına yaslanmış etrafında da silahlı askerlerin olduğunu gördük. Musa Ebu Bekir’i görünce onu hoş bir şekilde karşılayıp tahtına oturttu. Ancak benim yanlarına gitmem nöbetçiler tarafından engellendi. Ebu Bekir tahta iyice yerleşince bana baktı ve yanına çağırarak vay senin haline ben onun yanına ayağımdaki ayakkabı ve düğmeleri iliklenmemiş bir elbiseyle geçtim ve tahtına oturdum dedi. Bu sözlerden sonra Musa ona baktı ve bu adama bunlarımı söylüyorsun diye tepki gösterdi. Ebu Bekir hayır! Onu olacaklara şahitlik etmesi için getirdim, dedi. Hangi konuda? diye sordu. O mezara yaptığın şeyler konusunda, dedi. Musa hangi mezar dedi. İmam Hüseyin bin Ali bin Fatıma bint Resulullah’ın (a.s) mezarı, diye cevap verdi. Musa Ebu Bekir’e daha önce kendi topraklarından ve Hair mıntıkası mahsullerden pay yollamıştı. Ebu Bekir’in bu sözlerini duyunca öfkesinden çatlayacak gibi oldu. Dedi ki sen ve o, ne istiyorsunuz? Ebu Bekir dinle de anlatayım dedi. Şunu iyi bil ki rüyamda beni Gadir oğullarının yanına gittim Küfe’ye varınca on tane domuz yolumu kesti ancak yüce Allah (c.c.) beni tanıdığım Esed oğullarından bir adamın vesilesiyle kurtardı. Daha sonra yoluma devam ettim ancak Şah mıntıkasına ulaştığımda yolumu şaşırdım etrafıma baktığımda yaşlı bir kadın gördüm bana nereye gitmek istiyorsun ey şeyh diye seslendi. Gadıriye’ye dedim. Bana bu vadiyi görüyormusun eğer oraya gidersen yol sana aşikâr olur dedi. Kadının söylediği gibi vadiye indim. Neynova mıntıkasına yetişince orada oturan yaşlı bir şeyhle karşılaştım. Kendisine sen nerelisin ey şeyh diye sordum. Bana ben bu köyün ahalisindenim dedi. Kaç yaşındasın dedim. Dedi ki kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ancak Hüseyin bin Ali’yle (a.s) beraber olanlarla ve suyu köpek ve hayvanlardan men etmeyen ancak onu sudan men edenlerle karşılaştığımı hatırlıyorum. Ben bunu çok garip bulup vay senin haline sen bunlara şahit mi oldun? diye sordum. Evet, gökyüzünü Yaratanın adına ant osun ki bunları gördüm baktım ve seninle birlikte Müslümanların içini yakan amelleri yapanı da gördüm


2              c. 8 hadis no. 27


dedi. Vay senin haline bu amellerde nedir? dedim. Hükümdarınızın ne yaptığını inkâr etmemelisiniz dedi. Dedim ki ne yaptı? Peygamberinizin evladının mezarını yıkıp yerinin belli olmaması için toprağını sürmesi dedi. Dedim ki mezar nerededir? Dedi ki şu an sen onun bulunduğu arsada duruyorsun, ancak mezarın yeri artık bilinmiyor. Daha sonra Ebu Bekir dedi ki: Ben daha önce hiç mezarı görmedim yanında da durmadım beni mezarın yanına kim götürür. Yaşlı Şeyh ben seni götüreceğim dedi. Yaşlı adam benimle birlikte bir süre yol aldıktan sonra kapısı ve bekçisi olan bir çitin yanına ulaştık kapının yanında kalabalık bir grup duruyordu. Ben bekçiye dedim ki; ben Allah Resulünün evladının yanına geçmek istiyorum, dedi ki bu vakitte onun yanına ulaşman zordur. Neden diye sordum, dedi ki: Zira bu vakitte onun yanına Hz. İbrahim (a.s) Muhammed Mustafa (s.a.a) Cebrail (a.s) ve Mikail (a.s) bir grup melekle ziyaret etmektedir. Daha sonra Ebu Bekir bin Ayaş şöyle söyledi: Daha sonra uykumdan uyandım ancak içime aşırı bir korku ve üzüntü geçti fakat uzun bir süre sonra bu rüyayı unutma noktasına kadar geldim. Sonra ben Gadir oğullarının yanına daha önce aldığım bir borcu ödemek için yola koyuldum. Küfe köprüsüne varınca önümü on kişiden oluşan bir hırsız çetesi kesti onları görünce rüyamı hatırladım ve korkuya kapıldım. Bana yanındaki her şeyi ver ve canını kurtar dediler. Beraberimde ise bir süre bana yetecek nafakam vardı. Onlara vay halinize ben Ebu Bekir bin Ayaş’ım ve buraya borcumu ödemeye geldim, Allah’tan (c.c.) çekinin ve beni borcumu ödemekten alıkoyup bana zarar vermeyin. Aralarından biri Ey Mevlam Allah’a (c.c.) ant olsun ki bugün size hiç kimse zarar vermeyecek diye nida etti. Daha sonra adamlarından bazılarına ona güvenli bir yere ulaşıncaya kadar eşlik edin, diye emir verdi. Bu yaşadığım olay bana rüyamı ve rüyamda önümü kesen on tane domuzu ve tevilini hatırlattı. Daha sonra Neynova mıntıkasına yetiştim kendisinden başka ilah olmayan Yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki rüyamda karşılaştığım yaşlı adamı hakikatte olduğu şekliyle gördüm. Yaşlıyı gördükten sonra rüyamı iyice hatırladım. Kendi kendime Allah’tan (c.c.) başka ilah yoktur bu rüya tıpkı vahi gibi bir şey, daha sonra yaşlıya rüyamda sorduğum sorunun aynısını sordum, verdiği cevap rüyamda aldığım cevabın aynısıydı. Daha sonra yaşlı hüzünlü bir edayla bana benimle gel dedi onunla beraber gittim benimle geçen tek konuşması bekçi ve çit ile ilgiliydi ancak ben ne çit ne de bekçi görüyordum. Yaşlı bana Allah’tan (c.c.) çekin Ey Adam ben bu olanları hiç kimseye anlatmamaya ve o yeri ziyaret ettirmemeye ant içmişim zira şu an da orayı Hz. İbrahim (a.s) Muhammed Mustafa (s.a.a) Cebrail (a.s) ve Mikail (a.s) teşvik için ziyaret etmekteler.

Ebi Husayn bana Resulullah’tan (s.a.a) şöyle bir hadis aktarmıştır: Kim beni rüyasında görürse hakikatte görmüş gibi sayılır zira Şeytan benim kılığıma asla geçemez.

Musa kendisine şöyle cevap verdi: Ben sana vereceğim cevabı anlatacağın ahmakça şeyleri bitirmen için beklettim. Allah’a (c.c.) yeminler olsun ki bu anlattığını başka birine anlattığını duyarsam boynunu ve beraberinde getirdiğin bu şahidin boynunu da vurduracağım. Ebu Bekir kendisine şöyle söyledi: Yüce Allah (c.c.) beni ve onu sen hakkında konuşmaktan alıkoyar, ben bu yaşadıklarımı sana anlatırken ancak yüce Allah’ın (c.c.) rızasını arzu etmiştim. Musa bana muhalefet mi ediyorsun


ey avret, diyerek ona küfür etti ve sus Allah (c.c.) seni kınasın ve dilini kessin deyip öfkesini kustu. Daha sonra şeyhin yanından alınması emrini verdi muhafızlar şeyhi ve beni yerlerde sürükleyerek aldılar. Ben hayatta kalacağımızı sanmıyordum zira yerlerde sürüklenirken başım kayalara çarpıyor ayrıyeten bazı askerlerde beni darp ediyor ve sakalımı yolmaya çalışıyordu. Musa ise onları öldürün deyip küfrediyor, onu işiten Ebu Bekir de Allah (c.c.) dilini kessin ve senden intikamını alsın. Ey yüce Rabb’im bizler senin rızanı arzu edip peygamberinin torunu için öfkelendik ve sana tevekkül ettik diye haykırıyordu. Bizleri çekiştirerek zindana kadar götürdüler Ebu Bekir bir süre sonra bana bakıp beni kanlar içinde görünce, Ey Hammad bizler Allah (c.c.) rızası için öfkelendik ve bundan dolayı çok büyük sevaplar kazandık bu amelimiz yüce Allah (c.c.) ve Resulullah (s.a.a) nezdinde asla zayi olmaz dedi. Bir günlük kısa bir süre sonra Musa’nın askeri gelip bizleri zindandan çıkardı. Ebu Bekir eşeğini istedi ancak eşek ortalıkta yoktu, nöbetçilerle bir süre aradıktan sonra onu geniş bir mahzende bağlı olarak gördük, eşeği aldık ancak Ebu Bekir bundan dolayı çok yorulmuştu. Ebu Bekir’in bir alışkanlığı da yorulduğunda bir süre oturmasıydı. Bir süre oturup dinlendikten sonra ayağa kalktı ve ey yüce Rabb’im, bunu senin için yaptık bizleri asla unutma, dedi. Daha sonra bizleri Musa’nın huzuruna aldılar onu gördüğümüzde bizlere ne hoşgeldiniz ne de hoş bulduk kendi canlarını tehlikeye atan ey cahil ahmaklar Ey falancanın oğlu benimle Haşim oğulları arasına seni sokan nedir? Ebu Bekir ben senin sözlerini duydum seni yüce Allah’ havale ediyorum dedi. Musa Allah (c.c.) seni kınasın ant olsun ki bu hadisi birilerine anlattığını duyarsam veya yayıldığını işitirsem senin boynunu vuracağım dedi. Daha sonra bana döndü ve Ey İt deyip bir süre küfrettikten sonra sakın ha bu olayı birilerine anlatmayasın bu ahmak şeyhe Şeytan tahayyül etmiş onu rüyasında aldatmış ve bu durma sokmuştur. Hadi bakalım benim huzurumdan defolun Allah’ın (c.c.) laneti üzerinize olsun deyip bizleri kovdu. Onun yanından çıktık ancak artık hayattan da umudumuzu yitirmiştik. Ebu Bekir’in evine ulaştığımız zaman eşeği kaçmıştı eve geçmeden önce bana baktı ve bu hadis ve yaşananları iyice ezberle onu cahillere anlatma, onu ancak akıl ve din sahipleri olanlara anlat, diye buyurdu.1

Muhammed bin Abdullah bin Cafer El Himyeri’den, babasından, Reyyan bin Salt’tan şöyle rivayet edilmiştir: İmam Rıza (a.s) bir gün Mur şehrinde Irak ve Horosan alimlerinin de hazır olduğu Memun’un meclisinde bulundu. Meclisi tertipleyen Memun söze başlayarak şöyle söyledi: Bana şu mübarek ayetin anlamını açıklayınız? Daha sonra kitabı kullarımızdan seçkin kıldıklarımıza miras olarak bıraktır.2

Alimler yüce Allah (c.c.) bu ayetle bütün ümmeti kastetmiştir diye cevap verdiler. Memun İmam Rıza’yı (a.s) kastederek bu konuda ne dersin Ey Ebu Hasan diye sordu. İmam Rıza (a.s) ben alimlerin söylediği gibi söylemiyorum, benim bu konudaki söylemim şudur: Yüce Allah (c.c.) bu ayetle pak soy olan Ehlibeyti kastetmiştir. Memun, ümmet dışında Ehlibeyti nasıl kastetmiş olabilir, dedi. İmam Rıza (a.s) eğer bütün ümmeti kastetmiş olsaydı hepsini cennet ehli kılardı, zira yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Onların bir kısmı kendi nefsine zulmetmiş


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 329 / Bihar c. 45 s. 390

2              Fatır suresi: 32


bir kısmı adil davranmış bir kısmı da Allah’ın (c.c.) izniyle hayırlarda yarışmış, büyük fazilette elbette ki budur.1

Daha sonra o pak olanları cennette bir araya getirerek şöyle buyurmuştur: Orası girecekleri cenneti Aden’dir onlara orada altından süs eşyaları takdim edilecektir.2

Böylece veraset pak soy olan Ehlibeyte münhasır olmuştur. Memun pak İtret’le (Ehlibeyt soyu) kimleri kastediyorsun diye sordu. İmam Rıza (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) kitabında şu mübarek ayetle vasfettiği kimselerdir: Kuşkusuz ki yüce Allah (c.c.) siz Ehlibeyt’ten her türlü pislik ve eksikliği gidermeyi ve pak kılmayı irade etmiştir.3

Onlar Resulullah’ın (s.a.a) haklarında ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum Allah’ın (c.c.) kitabı ve Ehlibeytim onlar benimle havuz başında buluşuncaya kadar birbirinden ayrılmazlar, benden sonra onlara nasıl davranmanız gerektiğine dikkat ediniz. Ey insanlar onlara bir şeyler öğretmeye kalkmayınız zira onlar her şeyi sizlerden daha iyi bilmekteler diye buyurdu. Hazır bulunan alimler Ey Ebu Hasan (a.s) İtret’le kast ettiğin kimseler Kur’an’da geçen Ehlibeyt mi yoksa onlar ayrı kimseler midir? İmam Rıza (a.s) onlar Kur’an’da geçen Ehlibeyttir, diye cevap buyurdu. Alimler, ancak Resulullah’tan (s.a.a) benim ümmetim benim Ehlibeytimdir diye bir rivayet vardır ashap da bunu inkâr edilemeyecek yoğunlukta nakletmiştir. İmam Ebu Hasan (a.s) bana Ehlibeyte sadakanın haram olup olmadığının cevabını verir misin? Alimler elbette diye cevap verdi. İmam (a.s) peki sadaka ümmete haram mıdır? diye sordu. Hayır, dediler. İmam (a.s) vay halinize hangi yollara sapıyorsunuz işte ümmetle Ehlibeyt arasındaki farklardan birisi de budur. Sizler Kur’an’dan yüz çevirenlerden misiniz? Yoksa sizler sapkın bir toplum musunuz? Verasetin diğerleri dışında seçkin hidayet önderlerine münhasır olduğunu bilmiyor musunuz? Alimler bu da nasıl olur Ey Ebu Hasan (a.s) diye sordular. İmam (a.s) yüce Allah (c.c.) bu sözlerimi şu mübarek ayetle belirtmiştir: Bizler Nuh’u ve İbrahim’i göndermiş zürriyetlerinde nübüvvet ve kitabı karar kılmış onların bir kısmı hidayet ehli olmuş birçoğu da yoldan sapmıştır.4

Böylece kitap ve nübüvvet mirası fasıklar dışında hidayet ehlinde münhasır kılınmıştır. Bilmez misiniz ki Hz. Nuh (a.s) şu mübarek ayette: Ey yüce Rabbim benim oğlum benim ehlimdendir senin vadettiğin haktır elbette ki en iyi hükmü veren sensin.5 Şeklinde dua ettiği zaman yüce Allah (c.c.) kendisine hem onu hem de Ehlibeytini kurtaracağını vadetmişti. Ancak yüce Allah (c.c.) bu duasına cevap olarak şöyle buyurdu: O senin Ehlinden değildir zira onun ameli gayrı Salih’tir, bana hakkında ilim sahibi olmadığın şeyler konusunda dua da bulunma, seni cahillerden olmaman için uyarıyorum.6 diye buyurdu. Memun peki yüce Allah


1              Fatır suresi: 4 – 5

2              Kehf suresi: 31

3              Ahzap suresi: 33

4              Hadid suresi: 36

5              Hud suresi: 45

6              Hud suresi: 46


(c.c.) o kitabında İtret’i (Ehlibeyti) bütün insanlardan üstün mü kıldı, diye sordu. İmam Şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) Ehlibeyti bütün insanlardan daha üstün

ve faziletli olduğunu kitabında dile getirmiştir. Memun bu söylediğiniz kitabın neresinde, diye sordu. İmam Rıza (a.s) şu mübarek ayetlerde diye buyurdu: Kuşku yok ki yüce Allah (c.c.) Ademi, Nuh’u, İbrahim’in Ehlibeytini ve İmran’ın Ehlibeytini bütün insanlardan üstün kılmıştır. Onlar birbirinin soyunun devamıdır.7

Başka bir ayette yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah’ın (c.c.) kereminden onlara verdiği faziletten dolayı insanlar onlara mı haset etmekte, oysaki bizler İbrahim’in Ehlibeytine kitabı hikmeti ve çok muazzam bir mülkü8 verdik.

Daha sonra başka ayeti kerimede bütün insanlara şöyle buyurdu: Ey iman edenler Allah’a (c.c.) Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz.9

Yani yüce Allah (c.c.) onları kitap ve hikmet sahibi olarak tanımlamış ve bundan dolayı haset edilen kimseler olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: İnsanlar yüce Allah’ın (c.c.) kereminden onlara ihsan ettiği fazilet dolayısıyla onlara haset mi ediyorlar? Oysaki bizler İbrahim’in Ehlibeytine kitap hikmet ve muazzam bir mülk vermiştik. Yani o pak seçkin kimselere itaat edilme hakkı vermiştik. Bu ayette geçen mülk kelimesi itaat anlamına gelmektedir. Alimler, yüce Allah (c.c.) kitabında Müstafin (seçkin) kelimesini tefsir etmiş midir? diye sordular. İmam evet yüce Allah (c.c.) bu kelimeyi hem zahir ham de batında on iki yerde tefsir etmiştir.

Birincisinde yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Yakın akrabalarını uyar.10 Ubey ibni Kab’ın kıraatinde ise yakın adamlarını şeklinde okunmuştur. Abdullah bin Mesut’un Mushaf’ında da bu şekilde sabittir. Bu elbette ki yüce Allah’ın (c.c.) Ehlibeyti kastederek verdiği büyük bir fazilet ve makamdır. Yüce Allah (c.c.) bu fazileti Resulullah’a (s.a.a) bildirmiştir. İkinci ayette seçkinlik konusunda şöyledir: Şüphesiz ki yüce Allah (c.c.) siz Ehlibeyt’ten her türlü pisliği ve eksikliği gidermeği arzu etmiş ve sizleri pak kılmayı irade buyurmuştur. Bu da inatçılar hariç hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir fazilettir. Zira yüce Allah (c.c.) verdiği faziletten sonra pak kılmayı irade etmiştir.

Üçüncüsü ise şöyledir: Yüce Allah (c.c.) kulları arasından pak olanları belirledikten sonra münazara ayetinde Resulüne onlarla birlikte Hristiyanlara karşı münazara yapmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: Kim seninle onun hakkında sana ilim geldikten sonra tartışmak isterse de ki, gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım daha sonra lanetin yalancıların üzerine olması için beddua edelim.11

7              Ali İmran suresi: 33

8              Nisa suresi: 54

9              Nisa seresi: 59

10            Şuara suresi: 214

11            Ali İmran suresi: 61


Ertesi gün Resulullah (s.a.a) İmam Ali (a.s) Hasan Hüseyin ve Fatıma’yı (a.s) yanına aldı onları kendi nefsiyle bir tuttu ve mübahaleye gitti. Sizler yüce Allah’ın (c.c.) nefisleriniz ve nefisleriniz kelimesinden ne kastettiğini biliyor musunuz? Alimler bu sözle kendi nefsini kastetti, diye cevap verdiler. İmam hayır! Yanlış söylediniz, zira o kelimeyle İmam Ali’yi (a.s) kastetmiştir. Bunun böyle olduğunu dair peygamberden bir diğer delil de şudur ki; Velia oğullarına ya yaptıklarından vazgeçer ya da onlara kendi nefsim gibi olan Ali bin Ebi Talib’i (a.s) göndereceğim demesidir. Çocuklarımızı sözüyle ise evlatları İmam Hasan ve Hüseyin’i (a.s) kastetmiş kadınlarımız sözüyle de kızı Fatıma’yı (a.s) kastetmiştir. Bu öyle bir özellik öyle bir şeref ve öyle bir fazilet ki hiç kimse bu konuda onları geçemez ve üstün olamaz. Zira İmam Ali’yi (a.s) nefsi olarak addetmiştir.

Dördüncüsü ise şöyledir: Resulullah’ın (s.a.a) bütün ashabını mescit dışına hatta amcası Abbas’ı dışarı çıkarıp tepkilere rağmen Ehlibeytiyle mescidin içinde özel bir şeyi konuşmak için bırakması. Bundan dolayı amcası Abbas ya Resulullah (s.a.a) bizi dışarı çıkarıp Ali’yi mi (a.s) yanında bırakıyorsun diye tepki göstermiştir.

Resulullah (s.a.a) ise bu tepkilere şöyle cevap vermiştir: Ant olsun ki sizleri dışarı çıkarıp onu içerde bırakan ben değil bizzat yüce Allah’tır (c.c). Bu sözler Resulullah’ın (s.a.a) şu söylemini daha da açıklamıştır: Ey Ali (a.s) senin bana olan menzilin Harun’un Musa’ya (a.s) olan menzili gibidir. Alimler Kur’an-ı Kerim’de bunu destekleyen bir ayet var mıdır, diye sordular. İmam evet bununla ilgili ayet var sizlere okumamı ister misiniz? Alimler evet, dediler. İmam (a.s) yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Musa ve kardeşine; Mısır’da milletinize evler hazırlayın, evlerinizi kıble yönüne bakacak şekilde yapınız ve namaz kılınız, diye vahiy ettik.1

İşte bu ayette Hz. Harun’un (a.s) Musa’ya (a.s) olan menzili ve aynı zamanda Ali’nin (a.s) Resulullah’a (s.a.a) olan menzili vardır. Zira Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) senin bana olan menzilin Harun’un (a.s) Musa’ya (a.s) menzili gibidir, diye buyurmuştu. Bununla beraber çok açık olan diğer bir delil de Resulullah’ın (s.a.a) mescide cünüplü geçmek ancak bana caizdir, diye buyurmasıdır.

Alimler Ey Ebu Hasan (a.s) bu şerh siz Ehlibeytin medresesinde yoktur. Resulullah (s.a.a) bizler için şöyle buyururken söylediğinizi kim iddia edebilir: Ben ilim şehriyim Ali’de (a.s) onun kapısıdır ilim isteyen şehrin kapısına gelsin. Benim takdim ettiğim seçkinlik paklık ve fazileti ancak inat ehli inkâr eder. Yüce Allah’a (c.c.) hamdü senalar olsun, bu dördüncüsüydü.

Beşincisi ise yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek buyruğudur: Yakınlarına hakkını ver.2 Yüce Allah (c.c.) onlara bu özelliği vererek diğer kullarından daha üstün kılmıştır. Bu mübarek ayet indiği zaman Resulullah (s.a.a) Fatıma’yı (a.s) yanıma çağırın, diye buyurmuş yanına çağrılınca Ey Fatıma (a.s) buyur dedi ya Resulullah (s.a.a) bu Fedek için Müslümanlar savaşmadan elimize geçmiştir dolayısıyla burası


1              Yunus suresi: 87

2              İsra suresi: 26


bana ait bir hurmalıktır burayı yüce Allah’ın (c.c.) emri gereği sana ve çocuklarına veriyorum. Bu da beşincisiydi.

Altıncısı ise yüce Allah’ın (c.c.) şu ayetidir: De ki ben, size karşı takdim ettiğim hiçbir hizmet için akrabalarıma sevgi ve itaat dışında bir bedel istemiyorum.3 Bu özellik bütün insanlar dışında Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeytine aittir. Hani Hz. Nuh (a.s) şöyle buyurmuştu: Ey Kavmim sizlere yaptığım iyiliklere karşı herhangi bir mal istemiyorum, elbette ki ecrimi yüce Allah (c.c.) verecektir. İman edenleri ben asla kovmuş değilim, onlar elbette ki Rableri huzuruna çıkacaklardır. Ancak ben sizleri cehalette ısrar eden bir kavim olarak görmekteyim.4 Yüce Allah (c.c.) kitabı keriminde Hud (a.s) peygamberin şöyle arz ettiğini buyurmuştur: Deki ben sizlerden buna karşın hiçbir ücret istemiyorum, benim ecrimi beni yaratan verecektir, sizler akletmeyecek misiniz?5

Yüce Allah (c.c.) peygamberine ise şöyle buyurmuştur: Ey Muhammed (s.a.a) de ki buna karşın akrabalarıma yakınlık ve itaatten başka bir ücret (karşılık) istemiyorum. Yüce Allah’ın (c.c.) Müslümanlardan onlara bağlanmasını istemesinin en önemli nedeni onların dinden asla dönmeyecekleri ve yanlışa sapmayacaklarını bilmesinden kaynaklanıyordu. Diğer bir konu ise bazen bir adam diğerine sevgi besleyebilir ancak onun ailesinden birileri ona muhalif olabilir bundan dolayı yüce Allah (c.c.) Resulullah’ın (s.a.a) kalbinde müminlere karşı bir kırgınlık hissetmemesini arzu etmiş bundan dolayı akrabalarına sevgi ve itaati farz kılmıştır. Kim bu emri yerine getirir Resulullah’a (s.a.a) ve Ehlibeytine muhabbet beslerse Resulullah (s.a.a) ona asla buğz etmez. Kim de söz dinlemez bu emri terk eder ve Ehlibeytine buğz ederse Resulullah (s.a.a) ona buğz edecektir. Zira yüce Allah’ın (c.c.) bir farzını terk etmiş sayılmaktadır. Hangi fazilet ve üstünlük bu fazilet ve üstünlükten daha büyük olabilir ki? Daha sonra yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayeti indirdiği zaman: De ki sizlere takdim ettiğim bütün şeylere karşı tek istediğim akrabalarıma itaat ve sevgi beslemenizdir. Resulullah (s.a.a) ashabı arasında ayağa kalkıp yüce Allah’a (c.c.) hamdü sena edip tenzih ettikten sonra şöyle buyurdu: Ey insanlar! Yüce Allah (c.c.) sizleri benim için bir farzdan sorumlu tutmuştur. O farzın hakkını eda ediyor musunuz? Hiç kimse cevap vermeyince, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey insanlar hiç kimse buradan şu söyleyeceklerimi anlamadan ne bir yemeye ne içmeye ne de herhangi bir işe gitmeyecektir. Ashap öyleyse anlat diye buyurdular. O zaman Resulullah (s.a.a) Mevedde ayetini onlara okudu. Onlar evet bu farzı eda etmek gerekir dedikten sonra çoğu kimse verdiği söze vefa göstermedi. Yüce Allah (c.c.) peygamberleri insanların hidayeti için gönderdiği zaman onlara buna karşın kavimlerinden bir ücret ve bedel istememelerini onlara nübüvvet ücretini kendisinin vereceğini ifade etmiştir. Ancak yüce Allah (c.c.) peygamber ümmetine Muhammed Mustafa’ya (s.a.a) itaati Ehlibeytine de mevvedeyi (itaat ve sevgiyi) farz kılarak kendisine verilecek bedeli bu şekilde karar kılmıştır. Mevedde ise ancak onların faziletlerini doğru kavrayarak eda edilir. Yüce Allah (c.c.) bu farzın sorumluluğunu insanlara


3              Şura suresi: 20

4              Hud suresi: 29

5              Hud suresi: 51


yükleyince bu insanlara ağır geldi, bundan dolayı yüce Allah’ın (c.c.) kendilerinden söz aldığı vefakâr kimseler bu sorumluluğu yüklenirken diğer bir kesim olan inatçı nifak ve haset ehli vefakâr davranmayarak bu farzda ilhad etmiş onu sümen altı etmiş ve mevedde sözüyle kast edilen kesimin bütün Araplar olduğunu söylemişlerdir. Bizler her hâlükârda mevedde sözünde kastedilen kimselerin peygambere en yakın olan kişilerin olduğunu ve bunların meveddeye en layık kişiler olduğunu anladık. Akrabalık ne kadar yakın olursa mevedde de o derece olmalıdır. Ancak onlar peygambere karşı hiçbir şekilde insaflı davranmadılar. Doğrusu yüce Allah’ın (c.c.) bu ümmete verdiği nimetlerin bolluğunu vasf edip dille şükrünü hakkıyla eda etmek mümkün değildir. Onların Resulullah’ı (s.a.a) Ehlibeyti konusunda incitmemeleri peygambere hürmetleri dolayısıyla onları kendilerinden gözün başa olan menzili mesabesinde saymaları gerekirdi. Oysaki Kur-an ve sabit hadislerde buna davet etmekte, zira onlar mevedde ehli yüce Allah’ın (c.c.) itaatlerini ve sevgilerini farz kıldığı ve bu farzın yerine getirilmemesi durumunda bundan dolayı cezalandırılacakları buyrulmuştu, ancak onlar bu farza vefa göstermediler. Oysaki bu farzı yerine getirerek yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkan kişi cennetle ödüllendirilecekti, zira yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: İman edip salih ameller işleyenlere gelince onlar cennet bahçelerinde Rableri katında diledikleri nimetten faydalanacaklardır. Doğrusu büyük nimet budur. İşte yüce Allah (c.c.) iman edip salih amel işleyen kullarına bu müjdeyi vermektedir de ki bütün bunlara karşın sizlerden yakınlarıma mevedde (sevgi itaat) duymanızdan başka bir ücret istemiyorum. Ben bunu sizlere tefsir ve beyan ediyorum.

Daha sonra İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: Babam, dedemden, dedemin babaları da İmam Hüseyin bin Ali’den (a.s) şöyle nakletmişlerdir: Bir gün muhacir ve Ensar Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda toplanıp şöyle arz etmişlerdir: Ya Resulullah (s.a.a) sen, hem ailen hem de gelen misafirleri ağırlamaya yönelik zairelik eşyalar hazırlamak durumundasın, işte kanımızla canımızla birlikte mallarımızla da sizlerle beraberiz sen istediğin gibi hükmet, hiç çekinmeden malımızdan istediğine ver, mahrum etmek istediğini de mahrum et, o zaman yüce Allah (c.c.) emini Cebrail’e şu ayeti Habibi Muhammed’e (a.s) indirmiştir: De ki; ben bütün bu yaptıklarıma karşın sizlerden akrabalarıma mevedde ( sevgi ve itaat) duymanızdan başka bir şey istemiyorum. Yani benden sonra akrabalarıma gereken değer ve ilgi gösterilsin. Daha sonra ashap Resulullah’ın (s.a.a) huzurundan ayrıldı. Ancak içlerinde mevcut olan münafıklar ise şöyle söylediler: Resulullah’ın (s.a.a) bu teklifimizi kabul etmemesinin tek sebebi kendisinin de itiraf ettiği gibi kendisinden sonra bizleri akrabalarına bağlamaktır, bu kendisinin isteğidir oysaki yüce Allah’ın (c.c.) buna yönelik hiçbir talebi de yoktur. Onların bu iddia ve yalanlamaları Allah (c.c.) katında çok çetindi. Bundan dolayı yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayeti indirmiştir: Onlar onu uydurduğunu söylüyorlar. De ki; eğer onu uydurdumsa, beni Allah’a (c.c.) karşı hiçbir şekilde savunamazsınız ve o hangi hadsizlikleri yaptığınızı çok iyi bilmekte, benimle sizin aranızda Allah’ın (c.c.) şahitliği yeter, asıl bağışlayan ve merhamet eden odur.1

 


1              Ahkaf suresi: 8


Daha sonra peygamber onlara bir ihtilaf olup olmadığını sordu. Evet, Allah’a (c.c.) ant olsun ki ya Resulullah (s.a.a) aramızdan bazıları çok çetin sözler söyledi hatta bizler bu sözlerden rahatsız olduk. Resulullah (s.a.a) bu mübarek ayeti onlara okudu bundan dolayı şiddetli bir biçimde ağlamaya başladılar böylece yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayeti indirdi: O kullarından tövbeyi kabul eden, günahları bağışlayan ve yaptığınız her şeyden haberdar olandır.2Bu da altıncısıydı.

Yedinci ayet ise şöyledir: Kuşkusuz ki Allah (c.c.) ve melekleri peygambere salat eder; Eyimanedenlersizlerdeonasalatveselamedipteslimolun.3 Bu ayetin inişinden sonra inat ehli ya Resulullah (s.a.a) sana nasıl selam vereceğimizi biliyoruz da salatı nasıl okuyacağız? Resulullah (s.a.a) (Allahumme salli Ale Muhammed’in ve al-i Muhammed keme salleyte ale İbrahim’e ve al-i İbrahim’ inneke Hamid’ün Mecidit) Allah’ım (c.c.) İbrahim ve Ali-ne salat ettiğin gibi Muhammed ve Ali-ne salat ve selam eyle şüphesiz ki övgü ve hamda layık olan sensin. Ey Müslümanlar bu konuda sizin aranızda ihtilaf var mıdır? Hayır dediler. Memun’da bu konuda ihtilafımız yoktur bütün ümmet bu konuda ittifak halindedir, bundan başka Kur’an-ı Kerim’de senin yanında daha açık bir delil var mıdır, diye sordu. İmam Ebu Hasan (a.s) evet bana yüce Allah’ın (c.c.) bu mübarek ayette ne anlatmak istediğini söyler misiniz? Yasin; şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim hikmet doludur. Kuşku yok ki sen bir Resulsün. Sıratı müstakim üzeresin.4

Yüce Allah (c.c.) Yasin demekle kimi kastetmiştir? Alimler Yasin demek Muhammed (s.a.a) anlamına gelir. Bunda hiçbir şek ve şüphe yoktur. İmam (a.s) yüce Allah (c.c.) bu ayetle Resulü ve Ehlibeytine öyle büyük bir fazilet vermiş ki hiç kimse onun künhüne (sırrına) ancak akleden varabilir. Bu da şöyledir: Yüce Allah (c.c.) ancak peygamberlerine selam verir. Ayetlerde şöyle buyurmuştur: Alemler içinde Nuh’a selam olsun.5İbrahim’e selam olsun.6Musa ve Harun’a selam olsun.7Ancak yüce Allah (c.c.) bu ayetlerde: Nuh’a ve Ali-ne (Ehlibeyti) İbrahim ve Ali-ne veya Musa ve Ali-ne, Harun ve Ali-ne, diye buyurmamaktadır. Ancak Al-i Yasin’e selam olsun yani Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytine selam olsun diye buyurmaktadır. Memun ben Nübüvvetin madeni olan sizlerde bunun açıklamasının olduğunu tahmin etmiştim, diye cevap verdi. Bu da yedincisiydi.

Sekizinci ayet ise şöyledir: Şunu iyi bilin ki; ganimet olarak kazandığınız malların beşte biri Allah’ın (c.c.) Resulünün ve akrabalarınındır.8 Böylece yüce Allah (c.c.) akrabaların payını Resulullah’ın (s.a.a) payıyla Resulünün (s.a.a) payını da kendi payıyla birleştirdi, bu peygamber aileleri ve ümmet üzerine olan çok büyük bir fazilettir. Zira yüce Allah (c.c.) onlara diğerlerinin sahip olmadığı bir hayır ihsan etmiş ve kendi nefsi için razı olduğu şeye onlar için de razı olmuş onları bu konuda da seçkin kılmış ayette önce kendi adını zikretmiş sonra Resulünü daha


2              Şura suresi: 25

3              Ahzap suresi: 56

4              Yasin suresi: 1-2-3

5              Saffet suresi: 79

6              Saffet suresi: 109

7              Saffet suresi: 120

8              Enfal suresi: 41


sonra da akrabaları olan Ehlibeyti zikretmiştir. Bu ayet gereği yüce Allah (c.c.) ganimetlerden kendi nefsine razı olduğu her şeye için onlara da razı olmuştur. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Şunu çok iyi biliniz ki; ganimet olarak kazandığınız her şeyin beşte biri Allah’ın (c.c.) Resulünün ve akrabalarınındır. Bu ayetin hükmü kıyamete kadar geçerli ve ısrarlı bir biçimde pekiştirilmiş ve ne ardında ne de önünde batılın yer alamadığı kitabı kerimde açıkça ifade edilmiştir.

Ayette geçen yetim ve miskinler ise şöyledir: Yetimin yetimlik süresi bitince bu ganimetten payı kesilir aynı şekilde miskinin (yoksul) durumu düzelirse onun da ganimetten payı kesilir. Ancak Zilkurba olan Ehlibeytin payı kıyamete kadar hiçbir surette kesilmez, hiç kimse yüce Allah (c.c.) ve Resulünden daha varlıklı değildir, buna rağmen yüce Allah (c.c.) kendine ve Resulüne ganimetten pay ayrılmış ve kendine razı olduğu pay için onlara da razı olmuştur. Aynı şekilde itaat konusunda da onlara itaati kendi itaatiyle birleştirmiş ve şöyle ifade buyurmuştur: Ey İman edenler Allah’a (c.c.) Resulullah’a (s.a.a) ve sizlerden olan emir sahiplerine itaat ediniz.1 Bu ayette de yüce Allah (c.c.) kendi itaatiyle başlamış sora Resulullah’ın (s.a.a) ve daha sonra da kendisine itaati Ehlibeytinin itaatiyle birleştirmiştir. Aynı şekilde velayet ayetinde de şöyle buyurmuştur: Şüphe yok ki sizin veliniz ancak Allah Resulü ve İmam edip namaz kılarken secde halinde zekât verenlerdir. Yüce Allah (c.c.) kendi velayetini Resulullah’ın (s.a.a) velayeti onun da velayetini itretinin velayetiyle değerde tutmuştur. Tıpkı ganimet payını onların payıyla değerde tuttuğu gibi. Yüce Allah’ın (c.c.) Ehlibeyte olan nimeti ne kadar büyüktür, sadaka ayeti indiği zaman Resulullah’ı ve Ehlibeytini sadakadan münezzeh kılmış ve şöyle buyurmuştur: Kuşkusuz ki sadaka (zekât) fakirlere, miskinlere, toplamakla görevli kimselere, kalbi İslam’a ısınanlara, kölelere, borçlulara, Allah (c.c.) yolunda yapılan faaliyetlere ve yolda kalmışlara yüce Allah’ın (c.c.) kıldığı bir farzdır.2

Bu ayeti kerimenin içinde yüce Allah’ın (c.c.) kendisine veya Zilkurba’ya (Ehlibeyte) pay ayırdığına dair bir söz var mı? Elbette böyle bir şey yoktur. Zira yüce Allah (c.c.) kendi nefsini bundan tenzih ederken Resulü ve Ehlibeytini de (a.s) bundan tenzih etmiştir. Doğrusu sadece tenzih etmekle kalmamış hatta sadakayı onlara haram kılmıştır. Yani sadaka Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytine haram kılınmıştır. Zira o insanların ellerinin kirindendir ve onlar yüce Allah (c.c.) tarafından her türlü pislik ve kirden tertemiz ve pak kılınmıştır. Yüce Allah (c.c.) onları her türlü pislik ve kirden temizleyip pak kıldığı zaman kendi nefsi için uygun gördüğünü onlar içinde uygun görmüş kendisi için uygun görmediğini de onlar için uygun görmemiştir. Bu da sekizinci konuydu.

Dokuzuncu delil ise şöyledir: Bizler Kur-an’ı Kerim’de yüce Allah (c.c.) tarafından şu mübarek ayette zikir ehli olarak vasf edilmiş kimseleriz: Bilmiyor iseniz zikir ehline sorunuz.3 Evet, bizler zikir ehliyiz bilmediklerinizi bizlere sorunuz. Alimler yüce Allah (c.c.) bu ayette Yahudi ve Hristiyanları kastetmiştir diye cevap verdiler. İmam Ebu Hasan (a.s) Suphanallah (c.c.) bu hiç caiz olur


1              Nisa suresi: 59

2              Tövbe suresi: 60

3              Nahıl suresi: 43


mu, diye buyurdu. Öyleyse onların bizleri kendi dinlerine davet edip dinimiz İslam’dan daha efdaldir deme hakları doğar. Memun, Ey Ebu Hasan (a.s) senin elinde alimlerden farklı bir açıklama varmıdır, diye sordu.

İmam (a.s) elbette diye cevap vererek şöyle buyurdu: Zikir Resulullah (s.a.a) ve biz Ehlibeytiyiz (a.s), yüce Allah (c.c.) Talak suresinde bu konuyu şöyle beyan etmiştir: Ey iman etmiş Akıl sahipleri Allah’tan (c.c.) çekinin Allah (c.c.) sizlere Zikri, yani Resulullah’ı indirmiş sizlere Allah’ın (c.c.) apaçık ayetlerini tilavet etmektedir.4Zikir, Resulullah (s.a.a) ve biz Ehlibeytiyiz. Bu da dokuzuncu delildi.

Onuncu delil ve ayet ise şöyledir: Anneleriniz, kızlarınız ve kardeşleriniz sizlere haram kılınmıştır…5 Bana söylermisiniz, Resulullah (s.a.a) hayatta olsaydı benim kızım torunum veya Resulullah’ın (s.a.a) sülbünden olan birisiyle nikah kıyması caiz olur muydu? Alimler hayır, diye cevap verdi. Peki Resulullah’ın (s.a.a) sizlerden birinin kızıyla evlenmesi caiz olur muydu? Evet dediler. Bunda şöyle bir beyan vardır: Ben onun Ehlibeytindenim ancak siz değilsiniz, eğer siz de onun Ehlibeytinden olsaydınız benim kızlarımın ona haram olduğu gibi sizlerin de kızları ona haram olurdu. Zira ben onun Ehlibeytimden sizler ise ümmetindensiniz. Doğrusu bu Ehlibeyt ile ümmet arasındaki farklardan birisidir. Zira Ehlibeyt ondandır ancak ümmet Ehlibeytten değildir, bundan dolayı da ondan sayılmamaktadır. Bu da onuncu konuydu.

On birinci delil ise şöyledir: Yüce Allah’ın (c.c.) mümin suresinde Firavun kavminden bir müminin söylemini kitabı kerimde şöyle ifade etmesidir: Firavun Ehlinden imanını gizleyen bir kişi sizler sırf benim Rabb’im Allah’tır dediği için onu öldürecek misiniz? Oysaki Rabbinizden bu konuda deliller de gelmişti…6 Bu mümin adam Firavun’un dayısının oğluydu, yüce Allah (c.c.) onu soyundan dolayı Firavun’a nispet etmiş ve dininden dolayı onu Firavuna nispet etmemiştir. Bizler de Resulullah’ın (s.a.a) evlatları ve Ehlibeyti olduğumuz için ona özel bir şekilde bağlı addedildik ancak ona dinle bağlı olanlar genel bir bağlılıkla vasf edildi. Bu da Ehlibeyt ile ümmet arasında ki farklardandır. On birinci delilde buydu.

On ikinci delil ise yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetidir: Ehlibeytine namaz kılmayı emret ve bundan dolayı sabret.7 Yüce Allah (c.c.) bu konuda da bizlere ümmetle beraber aynı emri vermiş olsa da bizlere bir ayrıcalık tanımıştır. Zira Resulullah (s.a.a) bizlere namaz kılma emrini ümmetten farklı bir şekilde emrediyor bu mübarek ayet indikten sonra dokuz ay süreyle her gün her namaz vaktinde İmam Ali (a.s) ve Fatıma’nın (a.s) evine geliyor ve yüce Allah (c.c.) sizlere merhamet etsin namaz vakti geldi, diye buyuruyordu. Yüce Allah (c.c.) hiçbir peygamber ailesine bu kerameti vermemiş ancak bizleri bu konuda ayrıcalıklı kılmıştır. Memun ve Alimler yüce Allah (c.c.) bu ümmet adına siz Ehlibeyte hayırları nasip etsin. Anlama konusunda şüphe duyduğumuz her konunun


4              Talak suresi: 10-11

5              Nisa suresi. 23

6              Taha suresi: 28

7              Taha suresi: 132


cevabını ancak sizlerin yanında cevap bulmaktayız.1

Bu kitabın yazarı Muhammed bin Ebi Kasım şöyle buyurmakta: Kim bu rivayeti anlarsa Ehlibeytin itaatinin sevgisinin farz olduğunu ve ümmete olan üstünlüğünü anlamıştır. Ayrıyeten benim kitabın başında söylediğim kim Şia olduğunu iddia ediyorsa Ehlibeyti sevgisinde iddiasının doğru olabilmesi için Ehlibeyti doğru tanıması gerekir. Ancak bu marifetten sonra onları diğerlerinden üstün tutar ve marifetlerine sadık olur. Zira İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: Kuşkusuz ki (Mevedde) Sevgi ve bağlılık sevgi duyduklarının faziletini bilme oranına göre değişir.

Ebi Hamit’ten, Enes bin Ebi Zer’in (r.a) şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu kulaklarımla işittim: Ben ve Ali (a.s) aynı nurdan yaratıldık. Âdem (a.s) yaratılmadan bin yıl önce bizler Arşın sağ tarafında yüce Allah’ı (c.c.) tenzih ediyorduk. Yüce Allah (c.c.) Adem’i (a.s) yaratınca bizleri onun sülbüne yerleştirdi. Daha sonra ön faziletli sulplardan en pak rahimlere intikal ederek dedem Abdul Muttalib’in sülbüne yetiştik. Daha sonra nurumuz ikiye ayrıldı benim nurum Abdullah’ın sülbünde İmam Ali’nin (a.s) nuru ise Ebi Talib’in (a.s) sülbüne parladı. Yüce Allah (c.c.) beni nübüvvet ve bereket için seçti, İmam Ali’yi (a.s) ise şecaat, ilim ve belagat konusunda seçkin kıldı. Yüce Allah (c.c.) bizler için kendi isimlerinden isim türetti. Arşın sahibi olan yüce Allah (c.c.) kendi ismi olan Mahmut isminden Muhammed (s.a.a) El Ala isminden ise Ali (a.s) isimlerini türeterek bizlere ihsan etmiştir.2

İbrahim bin Yusuf bin Ebi İshak’tan, Abdul Cabbar bin Abbas Şebami’den, Ammar Dehni’den, Ebi Fahite’den şöyle nakledilmiştir: Ömer kendi meclisinde otururken İmam Ali (a.s) yanına geldi. Ömer, İmamı görünce kendini toparladı ona tevazu gösterip mecliste yer açtı. Bir süre sonra İmam (a.s) meclisten ayrılınca bir grup Müslüman Ömer’e Ey Müminlerin Emiri senin Resulullah’ın (s.a.a) ashabına göstermediğin hürmeti İmam Ali’ye (a.s) gösterdiğini görmekteyiz. Ömer nasıl bir hürmet gösterdiğimi gördünüz, dedi. İmam meclise girince senin toparlandığını onun karşısında tevazu ettiğini ve mecliste onun için yer açtığını gördük, dediler. Ömer bunu niye yapmayım ki? Allah’a (c.c.) ant olsun ki o benim ve her müminin Mevla’sıdır.3

Yusuf bin Kuleyb’ten, Harun bin Hasan’dan, Kaysın kölesi Ebi Selam’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Mevlam Kays ile Medain şehrine yolculuk ettim. Sad bin Huzeyfe’nin şöyle söylediğini işittim: Mümin kadın veya erkeklerden kim İmam Ali’ye (a.s) karşı kalbinde hardal tanesi kadar bir sevgi besler ve bu durumda ölürse, yüce Allah (c.c.) onu cennetine dahil edecektir.4

 


1              Saduk’un Uyun kitabı s. 240-228 / Emalisi s. 121 / Bihar c. 16 s. 87 c. 25 hadis no: 229 c. 23 hadis

no. 167 c. 94 hadis no. 51 / Ayetin tevili c. 2 s. 501

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 186 / Ravdat El Vaizin s. 127

3              Bihar c. 37 s. 198 c. 7 hadis no: 39

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 339


Hasan bin Urfe’den, Valid Bekir, Ebu Habbab’tan Selam El Huzai’den, Ebi İshak Sabi’den, Hares’ten, Ali bin Ebi Talip’ten (a.s)Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Kişi peygamber ve Ehlibeytine salavat gönderinceye kadar duası ile yüce Allah (c.c.) Arasında hicap (örtü) vardır. Eğer peygamber ve Ehlibeytine salavat ederek duaya başlanırsa o salavat kendisi ile duasının arasında mevcut olan hicapları yırtacak ve kabul mahalline ulaşacaktır. Bunu yapmadığı takdirde duası geri çevrilecektir.

Ali bin Haşim bin Berit’ten, İbrahim bin Hayyan’dan, Ebi Cafer’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’den (a.s) iki davalı arasında hüküm vermesi istendi. İmam (a.s) hükmü verince, kendisine hüküm verilen kişi kendisine haksızlık yapılmış gibi homurdanmaya başladı. Bu durumu gören Ömer adamı cüppesinden tutarak, vay senin haline sen bu kişinin kim olduğunu biliyormusun? Bu Ali bin Ebi Talip’tir (a.s), bu benim ve her müminin Mevla’sıdır, onu Mevla edinmeyenin imanından söz edilemez, diyerek uyarıda bulundu.

Cabir’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Taif mıntıkasında muhasara altındayken İmam Ali’den (a.s) yardım etmesi için duada bulundu, yanında bulunan sahabelerden bazıları bu durumu görünce sen bir gündür İmamdan yardım talep ederek talebini çok uzattın ve bir netice elde etmedin, diye tepki gösterdiler. Resulullah (s.a.a) ant olsun ki onu yardıma çağıran ben değil yüce Allah’tır, diye cevap buyurdu.5

İbni Abbas Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Sizlere verdiği nimetlerden dolayı yüce Allah’a (c.c.) muhabbet besleyiniz. Yüce Allah’ın (c.c.) bana ihsan ettiği sevgi nedeniyle bana sevgi besleyiniz. Benim de Ehlibeytime karşı beslediğim sevgi dolayısıyla onlara muhabbet besleyiniz.6

Yahya bin Ula Razi’den, amcası Sait bin Halit’ten, Ebi İshak’tan Hubeyra bin Besim’den şöyle rivayet edilmiştir: İmam Ali’nin (a.s) şehit olduğu gün İmam Hasan (a.s) bizlere şöyle bir hitapta bulundu: Bu gece sizlerden öyle birisi ayrıldı ki ne öncekiler ona ilimde yetişmiş ne de sonradan gelenler ona yetişebileceklerdir. Ant olsun ki o Yahya bin Zekeriya’nın (a.s) ruhunu göğe çıktığı gün, pak ruhuyla göğe çıkarılmıştır. O diriliş günü Resulullah’la (s.a.a) beraber dirilecek sağında Cebrail solunda Mikail ile birlikte yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkacak ve yüce Allah (c.c.) ona ancak cennet kapılarını açınca eğilip cennete geçecektir. O yedi yüz dirhem dışında hiçbir şey bırakmamış onunla da şehit olmadan önce ailesine yardım etme kastıyla bir hizmetçi tutacaktı.7

El Mutallib bin Ziyat’tan, Sedi’den, Abdu Hayır’dan, Müminlerin Emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) şu mübarek ayetin tefsiriyle ilgili şöyle nakledilmiştir: Kuşkusuz ki sen bir uyarıcı ve her kavmin bir hidayet edeni vardır.8 Ayette


5              Tirmizi c. 5 s. 639 / İbni Megazili s. 24 / Şafi Menakıbı s. 164 / Huzai Erbaini s. 26 / Haskani Şevahidi Tenzil c. 2 s. 230 / Havarezmi Menakıb s. 82 / Hatip Tarihi Bağdat c. 7 s. 402 / İbni Cevzi Tezkire El Havas s. 42

6              Saduk’un Emalisi s. 298 / İleli Şerai c. 1 s. 139 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 285 c. 2 hadis no: 43 c. 3 hadis no: 36

7              Bihar c. 43 s. 361

8              Rad suresi: 7


geçen uyarıcı Resulullah (s.a.a) hidayet eden kişi ise; kendi nefsini kast ederek Haşimoğulları’ndandır, diye buyurdu.1

Ubeydullah Mesudi, yani Ubeydullah bin Zübeyir’den, Amr bin Şimir’den, Cabir’den (r.a) Ebi Cafer’den (a.s) ibni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Şura günü (Osman bin Affan’ın halife seçilmesi için Ömer tarafından tertiplenen seçim şurası) kapıda beklerken İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Hepinizin Allah (c.c.) rızası için buna şahitlik etmenizi istiyorum, sizin aranızda benden başka Resulullah’ın (s.a.a) Allah’ım (c.c.) onun dostuna dost düşmanına da düşman ol dediğini duydunuz mu? Allah’a (c.c.) ant olsun ki, hayır diye cevap verdiler.

Abdullah bin Cafer El Himyeri’den, Abdullah bin Muhammed bin İsa’dan, babasından, Abdullah bin Muğire’den, ibni Meskan’dan, Ammar bin Yezit’ten, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Kadid oğullarının diyarına gittiği zaman İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştu: Ey Ali (a.s) yüce Allah’tan (c.c.) benim ve senin aranda bir velayet hakkı ihsan etmesini istedim benim duamı kabul buyurdu. Daha sonra benim ve senin aranda bir vahyi imkânı kılmasını istedim bunu da kabul buyurdu. Seni benim vasim kılmasını istedim bunu da kabul etti. Resulullah’ın (s.a.a) bu sözlerini işiten biri şöyle söyledi: Allah’a (c.c.) ant olsun ki istihlak edilecek iki ölçek hurma dahi Muhammed’in bu isteklerinden daha hayırlıdır. En azından istekte bulunmuşken Rabbinden düşmanına karşı üstünlük verecek bir melek ve bir hazine isteseydi en azından ihtiyaç duyduğu şeylere karşın bunları kullanırdı. Yüce Allah (c.c.) bundan dolayı şöyle bir ayet indirmiştir: Onların ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi? Demelerinden senin kalbin daralır ve belki de sana vahyolunanın bir kısmını terk edecek olursun, sen bir uyarıcısın ve Allah (c.c.) her şeye vekildir.2

İbrahim bin Haşim’den, Kasım bin Yahya’dan, dedesi Hasan bin Raşit’tin, İmam Sadık’a (a.s) şöyle sorduğu rivayet edilmiştir: Sana feda olayım Müslümanların iki bayramından başka bir bayramları var mıdır? İmam (a.s) o iki bayramdan daha faziletli ve daha büyük bir bayramları vardır. Hangi bayram olduğunu sordum. İmam o gün İmam Ali’nin (a.s) insanlara halife olarak ilan edildiği gündür. Dedim ki; sana feda olayım o gün hangi gündür? İmam o gün sabit olmayan Zilhicce ayının on sekizinci günüdür. Dedim ki; sana feda olayım o mübarek günde yapmamız gereken şeyler nelerdir? İmam (a.s) Ey Hasan o günde oruç tutmak, peygamber ve Ehlibeytine bolca salavat eylemek ve onlara zulmedip haklarını gasp edenlere lanet etmek yapılacak en iyi amellerdendir. Daha önce gelen bütün peygamberler kendi vasilerini ümmetlerine ilan ettikleri günün bayram olarak kutlanmasını istemişlerdir. İmama (a.s) bizlerden bugünü oruçla geçirenin ecri nedir, diye sordum. İmam (a.s) o günü oruçla geçirenin ecri atmış ay oruç tutanın ecri gibidir. Ayrıyeten Recep ayının yirmi yedinci gününü oruçsuz geçirmeyiniz. Zira o gün nübüvvet Muhammed Mustafa’ya (s.a.a) indirilmiş sevabı ise aynı


1              İbni Şehraşveb Menakıbı c. 1 s. 567 / Bihar da Salebi’den c. 35 s. 399

2              Hud suresi: 12 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 106


şekilde atmış ay oruç tutmanın sevabına denk kılınmıştır.3

 

 

Kardeşim Ebu Hasan kendi hocası Naftaveyh’ten, Ebi Abdullah El Hüseyin bin Ahmet bin Haluveyh’ten, Ebi Bekir Muhammed bin Hasan bin Dureyd El Ezedi El Lüğavi’den, Muhammed bin Yezid El Mebrut’ten, şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Yunusun ibni Arabi’den şöyle bahsedip Şabi’den şöyle naklettiğini işittim: Bir gün Emevi’ler döneminde Arapların bir meclisinde bulunduğum bir zamanda bir kişinin arkadaşına şöyle söylediğini duydum: peygamberin Ashabı arasından onu seçip vasiyeti kendisine mahsus kılan kimsenin hakkı adına yemin ederim ki…

Bu sözü adamdan işittikten sonra kendisini yanıma çağırdım ve kendisine dedim ki; ey Arap’ın kardeşi senin akıbetini düşünmediğin tuhaf bir kelime söylediğini duydum. Sen Ümeyye oğullarının kılıçlarından korkmuyor musun? Bana ey şeyh, dedi yüce Allah’ın (c.c.) kılıcı onların kılıcından daha keskin, eli de onların elinden daha üstündür. Dedim ki; senin Resulullah’tan (s.a.a) sonra en faziletli gördüğün kişi kimdir? Dedi ki; ant olsun ki Allah’a (c.c.) peygamberin en faziletli nübüvvet ağacının dalı, kendi tıynetinden yaratılan, nübüvvetinin kılıcı, sancağının hamili, damadı,

Vasiyetin kendisinde kılınan, ümmetinin Mevla’sı ve en üstünü, rakip cengâverleri deviren ve böylece kelamı üstün ve davası hâkim olan Ali bin Ebi Talip’tir (a.s).

Dedim ki Sıddık olarak vasf edilen sahabesinden daha mı faziletlidir? Bana öfheli bir şekilde Kâbe’nin Rabb’i adına yalan söyledin o hiçbir zaman sadık olmamış savaşlardan kaçmış, vicdanı kararmış, korku onu bayıltmış, onun yüzünden savaşlar şiddetlenmiş, onu kılıç korkusu yaşlıyken İslam’a sokmuştur. Allah’a (c.c.) ant olsun ki o sadakatten kaçmış ve elbette ki Resulullah’ı (s.a.a) bırakıp kaçan sapkın şeytanın ta kendisidir. Senin dediğin gibi değil ant olsun ki Allah’a (c.c.) faziletli olan kimse kendi canını onun için feda edip yatağında yatan, üzüntüsünü gideren borcunu ödeyen, ilminin varisi, ümmetinin halifesi, ona iki defa biat eden Bedir ve Huneyn savaş kahramanı, Allah’ın (c.c.) aslanı ve velisi sözle ve laf kalabalığıyla değil, Ebi Kuhafe bu özelliklerin neresinde?

Daha sonra Ebu Şabi şöyle devam etti: Ben adamın sözleri duyulup kayıt altına alımasın, diye konuyu değiştirip sen Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş misin, diye sordum. Evet, ant olsun ki karanlığı def edip aydınlığa varacak kadar diye cevap verdi. Dedim ki; abdestte mest üzerinden silme konusuna ne dersin? Dedi ki; Suphanallah (c.c.) hiç yüce Allah’ın (c.c.) hükmü ve adaletinde bedenin canlı uzuvlarına bir farz yükleyip daha sonra ölü olan bir şeyi onlara ortak koşup, ölüye farz yüklemesi mümkün müdür? Oysaki o adaleti gereği canlıları sorumlu tuttuğu farzlardan ölüleri muaf tutmuştur. Senin gibi biri bunu nasıl söyleyebilir? Şabi Allah’a (c.c.) ant olsun ki adam öyle sözler söyledi ki daha önce ben bu sözlerin


3              Saduk’un Sevabı Amel kitabından s. 67 / Bihar c. 97 s. 111


hiçbirini duymamıştım. Adama dedim ki; bana kim olduğunu ve nereli olduğunu söylermisin? Bana benim başımdan git benim durumumu açıklayacak birine kendimi tanıtacak değilim, diye cevap vererek birden yanımdan kayboldu.

Hasan bin Ali El Basri’den, Muhammed bin Yahya’dan, babasından, Hakem bin Zahir’den, Sedi’den, Ebi Salih’ten şöyle rivayet edilmiştir: Abdullah bin Abbas Ölüm anında şöyle buyurdu: Ey Yüce Rabb’im ben sana Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetiyle yakınlaşıyorum.


 

SEKİZİNCİ KISIM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Yakup bin Yusuf Dabi’den, Ubeydullah bin Musa’dan, Cafer El Ahmer’den, Şeybani’den, Cemi bin Umayr’dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün halamın Ayşe’ye şöyle söylediğini işittim: Allah (c.c.) rızası için senin Ali’ye (a.s) karşı şefhatin nasıldı? Ayşe bırak bu sözleri! Ant olsun ki; Resulullah’ın (s.a.a) erkekler arasında Ali’den (a.s) kadınlar arasında da Fatıma’dan (a.s) daha fazla sevdiği hiç kimse yoktu.1

Muhammed bin Amr’dan Ahleç’ten, Ebi İshak’tan, Hubeyra bin Berim’den şöyle rivayet edilmiştir: İmam Ali (a.s) şehit olunca İmam Hasan (a.s) minbere çıkıp şöyle buyurdu: Ey insanlar bugün aranızdan öyle birisi ayrıldı ki ne ondan öncekiler ne de sonradan gelecek olanlara onun ilmine vakıf olamazlar, o Hz. İsa’nın (a.s) ruhunun göğe ağdığı günde ruhuyla göğe ağmıştır. Dirilme günü Resulullah’la (s.a.a) birlikte dirilecek sağ tarafında Cebrail (a.s) sol tarafında ise Mikail (a.s) ile beraber düşmana karşı savaşacak ve yüce Allah (c.c.) onun eliyle fethi gerçekleştirecektir.2

İsmail bin Eban El Ezdi El Verrak’tan, Selam bin Ebi Umre’den, Maruf’tan, Ebi Tufeyl Amir bin Vail’den şöyle rivayet edilmiştir: İmam Hasan (a.s) babası müminlerin emiri Ali (a.s) şehit olunca, yüce Allah’ı (c.c.) zikredip tenzih ettikten sonra hutbesinde İmam Ali’yi de (a.s) anarak şöyle buyurmuştur: O vasilerin sonuncusu ve son peygamberin vasisi, Sıddıkların şehitlerin ve Salihlerin emiridir, diye buyurarak şöyle devam etti: Ey insanlar bugün aranızdan öyle birisi ayrıldı ki ona ilimde ne öncekiler yetişti ne de sonrakiler yetişebilir, ant olsun ki Resulullah (s.a.a) ona sancağı verdiği zaman düşmana karşı sağında Cebrail (a.s) solunda ise Mikail (a.s) ile beraber savaşır ve fetih gerçekleşmeden geri dönmezdi. Ant olsun ki yüce Allah (c.c.) onun ruhunu Musa’nın (a.s) vasisinin ruhunu kabzettiği günde kabzetmiş ve ruhu İsa’nın (a.s) ruhunun göğe ağdığı Furkan’ın indirildiği gün göklere yükselmiştir. Ant olsun ki o kendisinden sonra bir çocuğuna az bir miktar dışında miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmış Beytülmalde ise kendi aylığı olan yedi yüz elli dirhem dışında bir miktar bırakmamıştır. O miktarla da Ümmü Gülsüm’e yardım etmek üzere bir hizmetçi kiralayacaktı. İmam daha sonra şöyle buyurdu: Beni tanıyan tanır tanımayana ise kendimi tanıtayım ben Resulullah’ın (s.a.a) evladı Hasan’ım (a.s). Daha sonra şu mübarek ayeti okudu: Ben babam İbrahim ve İshak’ın milletine tabi oldum.3Sonra yüce Allah’ın (c.c.) kitabını eline alıp şöyle buyurdu: Ben Beşir’in ve Nezir’in, Allah’ın (c.c.) izniyle


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 211 / Bihar c. 43 s. 23

2              c. 7 hadis No: 51

3              Yusuf suresi:


hidayete davet edenin ve ışık saçan nurun evladıyım. Ben insanlara rahmet olarak gönderilen Tahir’in evladıyım. Ben yüce Allah’ın (c.c.) onlardan her türlü pislik ve noksanın giderdiği Ehlibeyttenim. Ben yüce Allah’ın (c.c.) onların velayetini itaati ve sevgisini farz kıldığı Ehlibeyttenim. Yüce Allah (c.c.) Muhammed’e (s.a.a) indirdiği ayetlerden birinde şöyle buyurmuştur: De ki bütün yaptıklarıma karşın akrabalarıma sevgi ve itaat etmenizden başka bir karşılık istemiyorum. Kim hayırlı bir amel işlerse bizde onun sevabını arttırırız.1 Hayırlı amel ise bize sevgi ve itaat etmektir.

Kasım bin Yahya’dan, dedesi Hasan bin Raşit’ten İmam Sadık’a (a.s) şöyle sorulduğunu rivayet etmiştir: Müminlerin iki bayram ve Cuma gününden başka bir bayramları var mıdır? İmam (a.s) evet onlardan daha faziletli bir bayram vardır. O gün ise Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) halife tanıtıp velayetinden her erkek ve kadını sorumlu tuttuğu gün olan Gadir Hum günüdür. Ben ey Mevlam o gün yılın hangi günüdür, diye sordum. Şöyle buyurdu: O gün değişebilir ancak Hicri yılının her on sekiz Zilhicce gününe denk gelen gündür. İmam daha sonra şöyle buyurdu: O gün yapılan ameller seksen ayda yapılan amellerin sevabına denktir. O gün yüce Allah’ın (c.c.) çokça anılması ve Resulullah’a (s.a.a) salavat etmek kişinin malını arttırır ve hayatını esen kılar.2

Şabi’den ve Mesruk’tan şöyle nakledilmiştir: Ayşe bir gün bana ey Mesruk bu durumdan çıkış yolunu biliyor musun? Dedim ki evet ey anacığım bu durumdan ancak Ali bin Ebi Talib’i (a.s) katlederek kurtuluruz. Daha sonra Enes’ten onunla ilgili bir şeyler söylediğini duymuştum, dedi. Ayşe evet ben Resulullah’tan (s.a.a) şöyle duymuştum: En hayırlı kişilere karşı en şer kişiler savaşacak ve o yüce Allah’a (c.c.) en yakın olan kişiler kıyamet günü cennete geçme vesilesi olacaklardır.

İbni Büreyda’dan, babasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Yüce Allah (c.c.) bana dört kişiyi sevmemi ve kendisinin onları sevdiğini haber etmiş diye buyurarak daha sonra İmam Ali’ye (a.s) iki defa sen de onlardansın dedikten sonra Ebu Zer (r.a) ve Mikdad’ta (r.a) onlardandır diye buyurdu.3

İbni Abbas’tan bu ayetle ilgili şöyle buyrulmuştur: Yüce Allah (c.c.) Sabit kelamıyla İman edenleri sabit kılar.4 O sabit kelam ise Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetidir.5

Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den babası Muhammed bin Halit’ten, Halef bin Hammad El Esedi’den, Ebi Hasan El Abdi’den, Ameş’ten İbaye bin Rabi’den Abdullah bin Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) bir gün Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gözü yaşlı hüzünlü bir şekilde gelerek şöyle buyurdu: Bizler Allah’tan (c.c.) geldik elbette ki dönüşümüzde yüce Allah’a (c.c.) olacaktır. Resulullah (s.a.a) ne oldu ey Ali (a.s), diye buyurdu. İmam (a.s) ya


1              Şura suresi: 22

2              Saduk’un Sevap El Amal kitabı s. 68 / Bihar c. 97 s. 112

3              Saduk’un Uyun El Ahbarın da c. 2 s. 32 / Bihar c. 22 s. 322

4              İbrahim suresi: 28

5              Burhan tefsiri c. 2 s. 315


Resulullah (s.a.a) annem Fatıma bint Esed (r.a) öldü diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) aldığı bu haber karşısında bir süre ağladıktan sonra şöyle buyurdu: Senin annene yüce Allah (c.c.) rahmet eylesin o sana nasıl annelik yaptıysa bana da annelik yapmıştı, bu cüppemi ve elbisemi al ve onu bunlarla kefenle, kadınlara da onu iyi yıkamalarını tembih et daha sonra ben gelmeden onu dışarı çıkarma ondan sonra sorumluluğunu ben üstleneceğim, diye buyurdu.

Yaklaşık bir saat sonra peygamber İmamın yanına geldi Hz. Fatıma bin Esed’i (r.a) tabutuyla dışarı çıkardılar. Resulullah (s.a.a) daha önce hiç kimseye kılmadığı bir şekilde cenaze namazını kıldı. Cenazesine tam kırk defa tekbir getirdi daha sonra mezarının içine indi ve mezarın içine uzandı o süre içinde hiçbir şey söylediği duyulmadı. Daha sonra Ey Ali (a.s) ve Hasan (a.s) mezara inin diye buyurdu. Mezarda yapılması gerekeni yaptıktan sonra İmam Ali (a.s) ve Hasan’a mezardan çıkın diye buyurdu. Sonra peygamber Fatıma bint Esed’in (r.a) mübarek başının yanına yaklaşarak şöyle buyurdu: Ey Fatıma (a.s) iftihar etmeksizin ben Âdem (a.s) oğullarının en üstünü Muhammed’im, (s.a.a) Münker ve Nekir yanına gelip Rabbinin kim olduğunu soracaklardır.

De ki: Benim Rabb’im Allah (c.c.) Peygamberim Muhammed (s.a.a) dinim İslam, kitabım Kur’an, İmam’ım ve velim benim evladımdır. Daha sonra Resulullah (s.a.a) ey yüce Rabb’im Fatıma’yı sabit sözlerinle sabit kıl diye buyurup mezardan çıktı ve yavaşça mezarın içine toprak serpti ve sağ elini sol eline vurarak ellerini silkti. Sonra yüce nefsim elinde olan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki Fatıma (r.a) el çırpmamı dahi duydu.

Bu sözleri işiten Ammar (r.a) şöyle buyurdu: Anam babam sana feda olsun ya Resulullah (s.a.a) daha önce hiç kimseye kılmadığın namazı ona kıldın bunun sebebi nedir? Resulullah (s.a.a) şöyle cevap buyurdu: Ey Ebu Yakazan o bendendir onun Ebu Talip’ten (r.a) çok fazla çocuğu vardı. Durumları bazen iyi bazen de kıt olurdu ancak kendisi kendi çocuklarını bırakır ve benim karnımı doyurur onları üryan bırakır beni giydirir, onları toz içinde bırakır beni yıkardı.

Ammar (r.a) neden ona kırk tekbir getirdin ya Resulullah (s.a.a)? Evet, Ey Ammar namazını kılmaya geldiğim vakit sağ tarafıma baktım kırk saf melek bekliyordu bundan dolayı her saf için bir tekbir getirdim. Ammar (r.a) mezarda sesin duyulmaksızın uzandın bunu sebebi nedir ya Resulullah (s.a.a)? Resulullah (s.a.a) zira kıyamet günü insanlar çıplak bir biçimde haşredilecek bundan dolayı ben mezarda Rabbimden onun giysileriyle kapalı bir şekilde hesaba çıkmasını diledim. Nefsim elinde olan Allah’a (c.c.) ant olsun ki henüz mezarından dışarı çıkmadan başının yanında ortasında ve ayaklarının yanında ikişer nur gördüm ve mezarından sorumlu melekler kıyamete kadar onun yanında kendisi için bağışlanma dileyeceklerdir.6

Abdullah bin Müslim El Melai’den babasından, İbrahim bin Alkame’den, Esvet’ten, Ayşe’nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) şehadet anında bana


6              Saduk’un Emalisi s. 189 / Ravdat El Vaizin s. 123 / Bihar c. 35 s. 70


Habibimi çağırın diye buyurdu. Ben dedim ki: Ali bin Ebi Talib’i (a.s) çağırın Allah’a (c.c.) ant olsun ki başkasını istemiyor. İmam geldiğinde örtüyü kaldırdı ve vefat edinceye kadar onu bağrına bastı.1

Nasıh Zekeriya’dan, oda Enes’ten şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) yaslanıp şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) benim senin kardeşin senin de benim kardeşin olmana benim vasim ve varisim olmana razı değil misin? Cennete dört kişiyle ben Hasan ve Hüseyin’le (a.s) ve bizden sonra Hüseyin’in (a.s) zürriyeti ile geçmeye daha sonra da ardımızdan ümmetimizden bize tabi olanların geçmesine razı değil misin? İmam (a.s) elbette ki razıyım ya Resulullah (s.a.a) diye cevap buyurdu.

Hasan bin Hüseyin’den, Ebu Alyan Sad bin Talib Şeybani’den, Ebi İshak’tan Ebi Tufeyl’den şöyle nakledilmiştir: Şura günü o evdeydim İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki Resulullah’la (s.a.a) iki kıbleye benden başka namaz kılanınız oldu mu? Hepsi, ant olsun ki hayır, dediler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki benden önce yüce Allah’ı (c.c.) tevhit eden başka bir kimse var mıdır? Ant olsun ki hayır diye cevap verdiler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki aranızda benden başka Resulullah’ın (s.a.a) bir kardeşi daha var mıdır? Hayır, dediler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki herhangi birinizin benim kardeşim Cafer gibi bir kardeşi var mıdır? Ant olsun ki hayır, diye cevap verdiler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki aranızda zevcesi benim zevcem cennet kadınlarının en üstünü Fatıma (a.s) gibi olan başka bir kişi var mıdır? Hayır, diye cevap verdiler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki çocukları Hasan ve Hüseyin (a.s) gibi cennet gençlerinin efendileri Resulullah’ın (s.a.a) torunları gibi olan başka bir kişi var mıdır? Allah’a (c.c.) ant olsun ki hayır dediler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki aranızda benden başka Resulullah’ın (s.a.a) ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost düşman olana da düşman ol dediği başka bir kimse var mıdır? Hayır, asla yoktur dediler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki benden başka Resulullah’ın (s.a.a) senin bana olan menzilin Harun’un Musa’ya (a.s) olan menzili gibidir dediği başka bir kimse varmıdır? Yine hayır cevabını verdiler. İmam (a.s) Hepinizden Allah (c.c.) adına şahitlik yapmanızı isterim ki Resulullah (s.a.a) büyük bir kuş pişirmiş ve Ey Allah’ım (c.c.) bana kulların arasında en çok sevdiğini yanıma gönder yemeği beraber yiyelim dua etmişti. Yüce Allah (c.c.) duasını kabul etti onun yanına sadece ben gittim ve yemeği beraber yedik. Bu faziletli olayı aranızda benden başka yaşayan oldu mu? Hayır diye yanıt verdiler. Daha sonra İmam (a.s) şahit ol ya Rabb’im, diye buyurdu.2

 


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 211 / Bihar c. 22 s. 455

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 342 / Saduk’un Emalisi s. 521


Şabi İbni Abbas’tan şu mübarek ayetin anlamıyla ilgili şöyle nakletmiştir: Onları durdurun onlar sorumludurlar.3 İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) velayetinden, diye buyurdu.4

Ebi Salih’ten, ibni Abbas’ın (r.a) şu mübarek ayetin açıklaması hakkında şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: Ey Resul sana Rabb’in tarafından indirileni tebliğ et eğer bunu yapmaz isen tebliğ vazifeni yerine getirmiş sayılmazsın. Allah (c.c.) seni insanlardan koruyacaktır. Allah (c.c.) kâfir kavmi hidayet edecek değildir.5 Bu ayet İmam Ali (a.s) hakkında yüce Allah (c.c.) peygamberine bu ayette tebliğ emri verince Resulullah (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır Allah’ım (c.c.) onun dostuna dost düşmanına da düşman ol.6

Mübarek bin Fadıl’dan, Ali bin Zeyd’ten şöyle rivayet edilmiştir: Ensar’dan bir kişi bana Ensar’dan birinin Peygamber döneminde bir çocuğunun doğduğunu peygamberin çocuğa dua edip parmağını iki gözü arasına koyduktan sonra at kuyruğu kadar canlı bir saçının ortaya çıktığını daha sonra çocuğun çok iyi bir şekilde büyüdüğünü; fıkıh ve Kur’an ilminde iyi eğitim aldığını, Nehravan grubu ortaya çıktığında onları görmeye gittiğini ve o arada saçının iki gözü arasına sarktığını nakletmiştir. Daha sonra Ali bin Zeyd şöyle buyurmuştur: Allah’a (c.c.) ant olsun ki o kişinin saçı çıktığında, düştüğünde ve bir daha yerine döndüğünde görenlerden biriyim. Babası bu durumu görünce Kâbe’nin Rabb’ine ant olsun ki sen kötü bir amelde bulundun da Resulullah’ın (s.a.a) eseri olan o saçlar düştü. Ant osun ki bu saçların düşmesinin sebebi ancak senin kötü bir amel işlemenden kaynaklanmıştır diyerek çocuğunu alıp bağladı. Nehravan grubu yanlarına geldiği zaman onların sapkın bir grup olduğunu anladı, böylece yapmış olduğu amelden tövbe etti ve pişman olup ağlayarak Rabbinden bağışlanma istedi. Daha sonra babasına dua ederek kendisini Nehravan grubunun elinden kurtardığını itiraf etti ve kendisini serbest bırakmasını istedi. Babası hayır yalan söyledin Kâbe’nin Rabbine ant olsun ki o düşen saçlar bir daha çıkmadan veya Resulullah’ın (s.a.a) yüzünde olan eseri ortaya çıkmadan seni serbest bırakmayacağım dedi. Çocuk böylece ağlayıp saçlarının o eski haline dönmesi için tövbe ve istiğfar etmeye devam etti. Kısa bir süre sonra saçları eski haline döndü. Çocuk daha sonra ölünceye kadar doğru yolu bırakmayıp ibadet ehlinden oldu.

Cevheri’nin evladı Muhammed bin Zekeriya bin Dinar’dan, Ayşe’nin evladı Ubeydullah bin Muhammed’ten, babasından şöyle rivayet edilmiştir: Hicretin dört yüz ellinci yılı Recep ayının on dokuzuncucuma gecesi Abdülmelik döneminde Hişam bin Abdülmelik Kâbe’yi tavaf edip Hac farzını eda etmek istedi ancak bir türlü Hacer’i Esved’e dokunup selam veremedi. Bir çardak kurdurup gölgesinde oturarak kalabalığın azalmasını beraberinde olan Şam ehlinden bir grupla bekledi. O sırada Ali bin Hüseyin bin Ebi Talib (a.s) nur yüzlü heybetiyle Kâbe’yi


3              Saffet suresi: 24

4              Ayet tevilleri c. 2 s. 493 / Bihar c. 24 s. 270 / Burhan c. 4 s. 17 / Fırat tefsiri s. 130 / Şevahid Tenzil c. 2 s. 107

5              Maide suresi: 67

6              Beyan c. 1 s. 490


tavaf edip Hacer’i Esved’e selam vermek için ona doğru yöneldi. Onu gören insanlar heybeti ve cemalinin etkisiyle iki tarafa çekilerek yol açtı. Şam ehlinden olan biri Hişam’a insanların heybetinden dolayı yol açtığı bu adam da kimdir, diye sordu. Hişam Şam ehlinin ona ilgi göstermesinden çekinerek onu tanımıyorum, diye cevap verdi. O anda Hişam’ın yanında ünlü şair Ferezdak’ta mevcuttu. Bu durumu ve Hişam’ın sözlerini duyunca ancak ben onu tanıyorum diye cevap verdi. Şamlı o kimdir ya Ebu Firas diye sordu. Ferezdak şöyle cevap verdi:

 

 

Çöller dahi tanır onun ayak izini Kâbe bilir, Hill ve Harem bölgesi tanır onu

Allah (c.c.) kullarının tümünün en hayırlısının oğludur o Temizdir, muttakidir, arınmıştır, semboldür o

Kureyş görünce onu, dedi içlerinden biri: “Bütün güzellikler onun kereminden gelir ileri Doruk noktasına yükselir İzzetin o makam ki Müslüman Araplar ve acemler yetişemedi ona Onun makamını bilen ona ulaşmak ister Kâbe’nin duvarı ona selam vermek ister

Haya ile bakar ve heybetinden çekinilir Ve ancak tebessüm haline konuşur Dedesinden dolayı nübüvvet fazileti onda

Ümmetinin faziletine de bütün ümmetler yakınlık arzu etti Hidayet nuru ondan parlayıp saçıldı

Güneş gibi tıpkı doğduğunda karanlıklar dağılır Nimeti Resulullah’tan (s.a.a) kaynaklı Onun her özelliği ve davranışı kâmildir

 

Bu sözleri işiten Hişam öfhelenerek Ferezdak’ın Mekke ve Medine arasında Asfan’da zindana atılması emrini verdi. Bu haber İmam Zeynel Abidin’e (a.s) ulaşınca Ferezdak’a on iki bin dirhem yolladı ve bizleri mazur gör Ey Ebu Firas eğer bundan daha fazla imkânımız olsaydı sana yollardık şeklinde bir haber de


yolladı. Ferezdak İmam’a (a.s) şöyle cevap yolladı: Ey Allah Resulünün evladı ant olsun ki bu söylediklerimi ancak Allah (c.c.) rızası için öfhelendim diye söyledim buna karşılık sizlerden hiçbir beklenti içinde olmadım diyerek dirhemleri İmam’a yolladı. Ancak İmam dirhemleri Ferezdak’a bir daha yollayarak kendisine teşekkür edip biz Ehlibeyt bir kimseye bir şeyler verdik mi onu asla bir daha geri almayız, diye haber yolladı. Böylece Ferezdak hediyeyi kabul edip zindanda Hişam hakkında şiirler okumaya başladı. Okuduğu şiirlerden biride şöyledir:

 

 

Beni zindana atıyorsun Medine ile Bütün insanların ona aşkla meylettiği yerde

Aslen lider olmayan şimdi lider oluyor Bir gözü kaymış şaşı görüyor

 

Bir süre sonra Hişam onu zindandan çıkardı. Bir rivayete göre bu Fatıma’nın (a.s) oğludur dediği Beytten sonra şöyle bir beyit okumuştur:

 

 

Onu tanımazlıktan gelip bu kimdir demen zarar vermez ona

Zira senin inkâr edip tanımazlıktan geldiğini Araplar da bilir Acemler de1

 

 

495. Osman bin İsa’dan, Ula bin Müseyyeb’ten, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) babasından dedelerinden (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: İmam Hasan (a.s) Resulullah’a (s.a.a) Ey babacığım seni ziyaret edenin mükâfatı nedir? Resulullah (s.a.a) kim beni veya babanı veya seni veya kardeşini ziyaret ederse kıymet günü onu ziyaret edip onu günahlarından kurtarmam üzerimde bir hak ve sorumluluk haline gelir.2

İmam Sadık’tan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Gadir Hum günü oruç tutmak atmış yılın günahına kefarettir.3

İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayeti indirince: Şüphesiz ki sen bir uyarıcısın ve her kavmin bir hidayet edeni vardır. Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) uyarıcı benim hidayet eden ise sensin, hidayet olunanlar ancak seninle hidayete erişirler.4

1              Ferezdak’ın divanı c. 2 s. 848

2              Saduk’un İlel kitabı s. 46 / İbni Kavlaveyh Kâmil de s. 11 / Bihar c. 100 s. 140

3              Saduk’un Sevap Amal kitabı s. 68 / Bihar c. 97 s. 112

4                          Şehreşvebin menakıbı c. 1 s. 566 / Salebi ve Erdebil’i Keşf El Ğumme de s. 92 / Ayyaşi tefsiri Bihar da c. 35 s. 403 / Mefatih El Gayb c. 5 s. 190


İsa bin Abdullah bin Muhammed bin Amr bin Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Amr bin Muru şöyle nakletmiştir: Bir gün Şam diyarında bulunuyordum o zamanda Ömer bin Abdul Aziz insanlara yardım dağıtıyordu. Onun yanına gidip onunla tanışmak istedim. Bana kim olduğumu sordu. Kureyş’li olduğumu söyledim. Hangi Kureyş diye sordu. Haşim oğullarından olduğumu söyledim. Hangi Haşim oğullarından olduğumu sordu. Sustum kendisi sorusunu bir daha tekrarladı. Ben de Ali bin Ebi Talib’i (a.s) veli edinenlerdenim, diye cevap verdim. Ömer şöyle söyledi: Birçok kişi bana Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletti: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır. Daha sonra Müzahim’e dönerek Ey Müzahim böyle birine ne kadar verirsin diye sordu. Müzahim yüz veya iki yüz dirhem diye cevap verince, Ömer hayır İmam Ali’nin (a.s) velayeti hatırına ona elli dinar ver, diye buyurdu.

Şerik bin Abdullah’tan, Ebi İshak’tan, Ebi Vail’den, Huzeyfe’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ali bütün insanların en hayırlısıdır. Ondan yüz çeviren küfür ehlinden olmuştur.1

Ahmet bin Muhammed bin Osman bin Sait El Ahval’dan, bu kitabın ceddim Osman bin Said’in kitabı olup benim bu kitapta okuduğum hadisi Ziyad bin Rastım Ebu Muaz El Harraz’dan, Amr bin Halit’ten, Zeyd bin Ali’den babalarından, İmam Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) Resulullah (s.a.a) döneminde bir gün hastalandı. Resulullah (s.a.a) bir grup ashabıyla beraber Fatıma’yı (a.s) görmeye geldi. Resulullah (s.a.a) içeri geçmek için izin istedi, ancak Fatıma (a.s) ey babacığım içeri geçemezsiniz, zira üzerimde başımı örttüğüm zaman ayaklarımın görüneceği ayaklarımı örttüğüm zaman ise saçlarımın görüneceği kısa bir elbise var.

Resulullah (s.a.a) üzerindeki abasını Fatıma’ya uzattı Fatıma (a.s) onu alıp üzerini kapattı. Daha sonra Resulullah (s.a.a) yanına geçip durumun nasıldır kızım, diye buyurdu. Fatıma (a.s) Ağrılarım bir türlü geçmiyor, çok şiddetli ağrılar çekiyorum diye buyurdu. Böyle deme ey kızım yüce Allah (c.c.) hiçbir peygamberi ve evliyası için dünyaya bağlanmasına razı olmamıştır. Seni ilk Müslüman olan en alim en merhametli kimseyle evlendirmeme razı olmadın mı? Yüce Allah (c.c.) insanlara bakıp içlerinden beni alemlere rahmet olarak seçti, daha sonra bir daha baktı ve kocanı alemlerin seçkini kıldı ve seni onunla evlendirmemi istedi.

Daha sonra yüce Allah (c.c.) bir daha insanlara baktı seni insanlar içinde kadınların en üstünü kıldı. Daha sonra dördüncü defa baktı ve evlatlarını bütün evlatların en üstünü kıldı. Daha sonra Arşı ala sallanıp yüce Allah’tan (c.c.) kendisini onlarla ziynetlendirmesini istedi. Kıyamet günü onlar Arşın yanında iki altın küpe gibi parlayacaklardır. Fatıma (a.s) yüce Allah (c.c.) ve Resulünden razı oldum deyip hoşnut oldu.

 

 


1                          Saduk’un Emalisi s. 72 / Uyun El Ahbar c. 2 s. 59 / Bihar c. 38 s. 2 / Tusi’nin Emalisi s. 213 / Erde bil’i Keşf El Ğumme c. 1 s. 156 / Bihar c. 38 s. 12


Daha sonra Resulullah (s.a.a) mübarek elini Fatıma’nın (a.s) sırtına koyup şöyle dua etti: Vasiyeti yücelten ve kaybolana kefil olan ey yüce Rabb’im! Peygamberinin Kızı Fatıma’nın (a.s) üzerinden bu rahatsızlığı gider. Fatıma (a.s) bu duadan sonra ömrümün sonuna kadar rahatsızlık hissetmedim, diye buyurdu.2

Amr bin Kays’tan, Mesire bin Habip’ten, Minhal bin Amr’dan, şöyle söylediği nakledilmiştir: Temim kabilesinden bir kişi bana şöyle anlattı: Bir gün İmam Ali bin Ebi Talip’le (a.s) beraber Zikar mıntıkasındaydık ve o gün elimize bir şeyler geçireceğimizi sezinliyorduk. Birdenbire İmamın (a.s) Allah’a (c.c.) ant olsun ki bu fırkaya karşı galip gelecek ve o iki kişiyi de yani Talha ve Zübeyir’i kast ederek katledecek askerlerini de esir alacağız, diye buyurduğunu işittim. Daha sonra Temimi sözlerine şöyle devam etti: Abdullah bin Abbas’ın yanı gidip amca oğlunun ne dediğini duymadın mı, dedim. Bana acele etme bakalım ne olacak diye buyurdu. Daha sonra Basra’da olan olaylardan sonra yanına gittim ve şöyle söyledim: Ben amca oğlunu söylediklerinde sadık olduğunu gördüm. Bana şöyle cevap verdi: Vay senin haline bizler peygamber ashabına peygamberin İmam Ali’ye (a.s) seksen ahit ettiğini (seksen özellik) ve bunları hiçbir sahabeye nasip etmediğini anlatırdık İmamın bu doğru söz söyleme özelliği de herhalde bu özelliklerden biriydi.3

Ebu Hasan Ali bin Muhammed El Katip’ten, Hasan ibni Ali El Zafarani’den, Ebu İshak İbrahim bin Muhammed Sakafi’den, İbrahim bin Amr’dan, babasından, kardeşinden, Bekir bin İsa’dan şöyle nakledilmiştir: Askerler Basra Cemel savaşında karşılıklı savaş pozisyonunu alınca Talha ve Zübeyir ön tarafa çıktı. Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) Zübeyir bin Avvam’a çağrıda bulunarak şöyle buyurdu: Ey Ebu Abdullah yanıma yaklaş da sana bir sır vereyim. Zübeyir İmamın yanına o kadar yaklaştı ki binmiş oldukları atların boyunları birbirine değdi, İmam (a.s) kendisine şöyle buyurdu: Eğer sana bir konuyu hatırlatırsam hatırlayıp doğruyu söyleyeceğine şahitlik edermisin? Evet, dedi. İmam (a.s) bir gün Medine’deyken yanıma gelip benimle sohbet ederken Resulullah (s.a.a) yanımıza gelmiş seni yanımda gördüğünde bana bakıp tebessüm etmiş ve sana Ey Zübeyir Ali’yi (a.s) seviyor musun diye sormuş sende onu nasıl sevmeyim ki aramızda hem nesep hem de sevgi bağı vardır demiş Peygamber de sana ona karşı zalim bir şekilde savaşacaksın diye buyurmuş, sende böyle bir şeyden yüce Allah’a (c.c.) sığınırım diye cevap vermiştin. İmamın bu hatırlatmasından sonra Zübeyir başını öne eğip bu hadiseyi unutmuşum, diye cevap verdi. İmam (a.s) öyleyse bunları bırak sen bana kendi isteğinle biat etmedin mi? diye sordu. Evet, dedi. Öyleyse benden ayrılmanı gerektirecek bir yanlışlık yaptığımı gördün mü? Zübeyir bir süre sustuktan sonra Allah’a (c.c.) ant olsun ki sana karşı savaşmayacağım diyerek Basra yönüne hareket etti. Bu durumu gören Talha sana ne oluyor da bizleri bırakıyorsun ey Zübeyir yoksa İbn-i Ebi Talip (a.s) seni sihirle mi aldattı? Zübeyir hayır! Ancak o bana zamanın unutturduklarını ve kendi rızamla ona yaptığım biati hatırlattı. Talha hayır! Doğrusu sen korktun ve sihir sana tesir etti.


2                          Ravendi El Haraic c. 1 s. 52 / Bihar c. 81 s. 12 / Hasais El Kübra kitabı c. 3 s. 74 / İbni Ebi Şube Bihar c. 43 s. 62-43 -77

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s.112


Zübeyir hayır korkmadım sadece hatırlatıldım ve hatırladım. Bu sözleri işiten oğlu Abdullah ey babam bu iki muazzam orduyu karşı karşıya getirip savaş pozisyonunu aldıktan sonra şimdi kalkmış ben bırakıyorum demektesin yarın Kureyş senin hakkında ne diyecektir? Allah (c.c.) rızası için Allah (c.c.) rızası için; Ey baba bizim muhaliflerimizi böyle davranarak mutlu edip dedikodumuzu yapacakları bir yapma. Henüz savaş gerçekleşmeden yenilgiyi kabul etme.

Zübeyir; Ey evladım ne yapayım İmam Ali’ye (a.s) kendisine karşı savaşmayacağıma dair söz verdim. Babacığım köle azat ederek bu sözünden vazgeç ve bizim durumumuzu bozma. Zübeyir öyleyse kölem Mekhul’ü yeminime karşın azat ettim diyerek aralarına döndü. Hemmam Sakafi Zübeyir’in İmam Ali’ye (a.s) verdiği sözden dönüp savaşmak için kölesi Mekhul’ü azat etme davranışına karşın şöyle bir şiir irat etmiştir:

 

 

Peygamberine muhalefet etmesine karşın kölesini mi azat ediyor Doğrusu hidayet yolundan saptı ve hidayete cefa eyledi Doğruluğu ve takvayı mı arzu etti bu davranışıyla

Kimin doğru ve kimin hayır üzere olduğunu elbet bir gün anlayacak Vay haline onun dalalet ve hidayet arasında gelip gitmelerine Vay haline peygamberine muhalefete karşın köle azat edene ve

Yüce Allah’a (c.c.) karşı kabahatten kurtuluş için daha kabahatli olana Rabbini güzelce tenzih edip iman eden kişi hiç Peygamberine karşı cahilce muhalefet eder mi

Asiliği kast edip bilerek buna karşın köle azat eder Tıpkı çöl kumları üzerine suyu döküp sudan medet uman gibi

Onun bu davranışları ve beklentisi sapkınlıktan başka bir şey mi1

 

 

Ebi Hamza’dan, Ebi Basir’den, Ebi Abdullah İmam Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah (c.c.) Fatıma (a.s) hayatta kaldığı sürece başka kadınları ona haram kıldı. Ben nasıl? diye sordum. Zira o hayız görmeyen pak bir kadındı.2Muhammed bin Kasım bu rivayetle ilgili şöyle söylemiştir: Bu rivayet ahad (tek yoldan) olan bir rivayettir. Zira yüce Allah (c.c.) kitabı kerimde şöyle buyurmaktadır: Hoşunuza giden kadınlardan bir, iki, üç veya dört tane


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 137

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 42


nikahlayınız.3 Dolayısıyla Fatıma’nın (a.s) bir sünneti veya başka muhkem ayet dışında hiç kimse için bu ruhsatı haram kılmak mümkün değildir.

Hişam bin Hakem İmam Cafer bin Muhammed’e (a.s) Mina da kelamın beş yüz harfini sordum. İmam bana cevap verdikçe ban de ona soru sordum. İmamla sohbetimiz içinde kendisine şöyle arz ettim: Haram helal ve Kur-an konusunda en alim olan sensin ve bu sözlerde de. İmam bana vay senin haline ey Hişam yüce Allah (c.c.) hiç kullarına karşı her konuda onların ihtiyaç duydukları şeye çare olacak birini hüccet olarak kılmaz mı, diye buyurdu.

İmam Hasan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ümmetimden kıyamete kadar hak yolunda mücadele edecek bir grup olacaktır. İsa bin Meryem (a.s) yeryüzüne ininceye kadar açık bir şekilde cihat edecek İsa (a.s) indikten sonra ona önümüze geç de bizlere imam ol diyeceklerdir. İsa (a.s) hayır imamınız öne geçsin zira yüce Allah’ın (c.c.) bu ümmete nimetlerinden biri de imamlarını kendi içinden kılmasıdır, diye buyuracaktır.4

Minhal’den, Amr’dan, Abdullah bin Haris bin Nevfel’den İmam Ali’nin (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Ali (a.s) buna razı olmaz mısın ki; yüce Allah (c.c.) bütün insanları yalın ayak çıplak yayan ve susuz bir şekilde bir yerde toplayacak. Yüce Allah’ın (c.c.) huzura davet edeceği ilk kişi İbrahim (a.s) olacak ona iki beyaz elbise giydirilecek ve Arşın sağ tarafında oturacak. Daha sonra cennet ehlinden olan bir gruba genişliği Sana şehri ile Basra şehri arasındaki mesafe kadar uzun içinde yıldızlar sayısınca kadeh olan havuzum açılacak, bende ondan su içecek abdest alacak ve daha sonra iki beyaz elbise giyerek Arşın sol tarafında oturacağım. Daha sonra sen davet edileceksin aynı havuzdan içecek abdest alacak iki beyaz elbise giyecek ve benim sağıma oturacaksın ve benim çağrıldığım bütün hayırlara sende çağrılacaksın.5

Hammad bin Selma’dan, Ali bin Zeyd’ten, Sait bin Müseyyeb’ten ve Ömer bin Hattab’tan şöyle rivayet edilmiştir: Eşrafı (haysiyetli insanlar) seviniz aşağılık insanlardan da ırzınıza dikkat ediniz ve şunu çok iyi biliniz ki şeref ancak İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) sevgisi ve velayetine bağlılıkla kemale erer.6

Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Babaveyh’ten, babasından, Muhammed bin Ebi Kasım’dan, Ahmet bin Ebi Abdullah El Barki’den, babasından, Hannan bin Sedir’den, Ebi Sedir Sarfi’den şöyle rivayet edilmiştir: Rüyamda Resulullah’ı (s.a.a) ve önünde mendille üstü kapatılmış bir tabağı gördüm. Yanına yaklaşıp selam verdim selamımı aldı sonra tabağın üzerindeki mendili kaldırdı. Tabağın içinde taze hurma vardı. Resulullah (s.a.a) mendili kaldırdıktan sonra hurmalardan yemeğe başladı. Ben ona biraz daha yaklaşarak ya Resulullah (s.a.a) bana da bir hurma yedirir misin? diye sordum. Resulullah (s.a.a) bana bir hurma uzattı. Onu yedim ve bir tane daha istedim. Bana bir tane daha verdi. Onu da yedim. Daha sonra her


3              Nisa suresi: 4

4              Bihar c. 5 s. 88 Hadis Buhari ve Müslim’den rivayet edilmiştir.

5              Şeyhin Emalisi c.1 s. 65

6              c. 7 hadis no: 41


hurma yediğimde bir başkasını istedim. Ta ki sekizinci hurmayı yiyinceye kadar. Ondan sonra bir hurma daha istedim, bana yeter diye buyurdu. Resulullah’ın (s.a.a) bu cevabından sonra uykumdan uyandım. Ertesi gün İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardım önünde üstü mendille örtülü bir tabak vardı. Tıpkı rüyamda peygamberin önünde üstü örtülü gördüğüm tabak gibiydi. İmam’a (a.s) selam verdim selamla karşılık verdi. Daha sonra önündeki tabağın üzerindeki örtüyü kaldırdı. Tabağın içinde taze hurma vardı, İmam onları yemeğe başladı. Ben hayret ederek sana feda olayım bana da bir hurma ver diye arz ettim. Bir hurma uzattı onu yedim ve bir tane daha istedim. Bir tane daha uzattı onu da yedim ve bir tane daha istedim. Böylece sekizinci hurmaya kadar isteyip yemeye devam ettim. Sekizinci hurmadan sonra bir hurma daha istedim, ancak İmam (a.s) eğer Ceddim Resulullah (s.a.a) sana sekiz hurmadan daha fazla vermiş olsaydı ben de elbette verirdim, diye cevap buyurdu. Daha sonra İmam’a (a.s) rüyamı anlattım tebessüm etti ve rüyamda gördüklerimden haberi olduğunu ima etti.1

Ebi Said El Hudri’den Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ahir zamanda ümmetimin başına hükümdarlarından dolayı hiçbir yerde duyulmamış şiddetli belalar inecek ve yeryüzü onlara dar gelecek ve her yeri zulüm ve kahır kaplayacaktır.

Daha sonra yüce Allah (c.c.) yeryüzü nasıl zülüm ve kahırla dolduysa onu adalet ve esenlikle dolduracak bir kişiyi gönderecek, gökyüzü sakinleri ile yeryüzü sakinleri ondan razı olacaktır. Yeryüzü içinde hiçbir tohum ve bereketi gizlemeyecek bütün bereketini ortaya koyacak gökyüzü bütün bereketli yağmurlarını yağdıracak, yaklaşık yedi, sekiz veya dokuz yılı insanlar mutlu ve bereketli bir şekilde yaşayacak, öyle ki yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzü ehline verdiği nimetlerden dolayı ölü olanlar o zamanda dirilmeyi arzu edeceklerdir.2

İsmail bin Eban’dan, Ebi Davut’tan, Abdullah bin Şerik El Amiri’den, Habbe El Arni’den İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kişi makamı İbrahim (a.s) ile Kâbe arasında daima namaz kılsa ve hayatını oruçlu geçirse ancak bununla beraber İmam Ali’nin (a.s) velayetine tabi olmazsa o ibadetlerin ona hiçbir faydası olmaz.

Abdullah bin Yahya El Askeri’den, Ahmet bin Zeyd bin Ahmet’ten, Muhammed bin Yahya bin Eksem Ebu Abdullah’tan Ebi Yahya bin Eksem El Kadi’den şöyle rivayet edilmiştir: Memun ünlü şair Ali El Huzai’nin yanına geldi ve ona serbest şiir ve konuşma yapması konusunda eman verdi. Bende o mecliste hazır bulunanlardandım.

Memun ona o büyük kasideni bizlere oku bakalım dedi. Dubel kasideyi inkâr etti. Memun nefsin için eman verdiğim gibi kasiden içinde eman veriyorum, dedi. Dubel eman aldıktan sonra şöyle bir kaside okudu:

 


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 112

2              Seyit’in Zaraifi s. 177 / Bihar c. 51 s. 104 / Kunduzi Yenabi El Mevedde s. 431 / İbni Hacer Sevaik s. 97


Pişman oldu komşum kadınlardan uzaklaştığımda Hilmi affedilmeyecek bir hata saydı

Saçları ağardıktan sonra gençliği arzu etti Oysaki epeyce ömür geçmiş yaşlanmıştı Saçlarımın ağartısı bana çok şey öğretti Ahireti ve kadere de razı olmayı

Dünya ve ziynetine güvenecek olsaydım Geçmişte yaşayan insanlara ağlardım Zaman ebeveynime saldırdı ve helak etti Vadinin taşların etkisinden değiştiği gibi Bazıları hayatta bazılarını ise çağırdı Ölüme çağıran ve bazıları peşinden gelmekte Hayatta olan ayrılığımdan çok korktu Hayatta kalanın ise benden ayrılığı korkuttu Gidenlerin ise dönmesini beklemem

Ailem ve çocuklarımda haber vermeye başladım Tıpkı bir rüyayı hatırlayıp anlatan gibi

Gözlerim bizden önce gelenlerin yasıyla meşgul olsaydı Ehlibeyti Resulullah’ın (s.a.a) musibetlerinin hüznüyle Dostlarının onlara hüznü başkalarının hüznünden alıkoyardı Nasıl uyursun sende iz bırakıp kaybolanı hatırladıkça Kerbela’da onların kaç tane kolu kesildi

Toprak üzerinde yüz üstü uzanmış ve tozlanmış Hüseyin akşamladı ve makteline yol aldı

Oysa onlar bu insanların en üstünüdür diyordu

Ey kabahatli ümmet peygamberine minnetin bu muydu Onun Kur-an tenzili ve çektiği meşakkat için

Ayrıldığı zaman aranızdan onun evlatlarının kefili idiniz Tıpkı bir kurdun koyunlara vekil bırakılması gibi


Daha sonra Yahya şöyle nakletti: Dubel kasidenin bu kısmına varınca Memun benden bir şeyler istedi. Onun isteklerini yerine gerinceye kadar Dubel kasidenin şurasına kadar yetişmişti:

 

 

Bilmediğimiz tanımadığınız bir mahalle kalmadı İman ehli ne Bekir ne de Mudar kabilesinden Hepsi onların kanına ellerini bulaştırdı

Bir topluluğun bir kurbanda ortaklaştığı gibi Öldürme esir alma yakma ve de yağmalama Tıpkı Rum ve Acem toprağında savaşanlar gibi Ümeyye oğullarının öldürmesi mazur görülür Ancak Abbas oğullarının hiçbir mazereti olamaz Sizler onlarla İslam için savaştınız

Öyle ki güç kazandıktan sonra küfre galip geldiler Harbin ve Mervan oğullarının soyları

Muit oğulları kin ve nefret soyları Tus şehrindeki pak mezarı inşa et

Bir dini inşa etme gayen ve ihtiyacın var ise Heyhat her kişi amelinin esiri

Onun yaptığı ona, istediğini al veya bırak

 

 

Memun bu işittiklerine karşın emamesini eline alıp yere vurdu ve Allah’a (c.c.) ant olsun ki doğru söyledin Ey Dubel, diye haykırdı.1

 

 

Hüseyin bin Ahmet El Beyhaki’den, Muhammed bin Yahya Suli’den, Harun bin Abdullah Mühellebi’den Dubel bin Ali’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Kum şehrindeyken bana İmam Rıza’nın (a.s) ölüm haberi geldi, bundan dolayı Ra harfiyle sonlanan kasidemi okudum:

 


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 98 / Bihar c. 49 s. 322


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ümeyye oğullarını öldürmelerinden dolayı mazur görürüm Ancak Abbas oğullarını bu konuda hiçte mazur göremem Harbin oğulları ve Mervan’ın soyu sopu

Muit oğullarıdır onlar kin ve nefretin önderi

Öyle bir kavim ki onların evvelkilerini İslam için katlettiniz Ancak daha sonra güç kazanınca küfürlerine tutundular Tus şehrinde ki pak mezarı inşa et

Bir dini inşa etme gayen ve ihtiyacın var ise Tus şehrinde insanların en hayırlılarının iki mezarı Bir de ibret olarak insanların en kötüsünün mezarı

Pislik olanın pak temiz olanın yanında olması ona yaramaz Temiz ve pak olanın da pislik olana yakın olması ona zarar vermez

Heyhat her kişi elbette ki amelinin esiri

Onun yaptığı ona, istediğini alır veya istediğini bırakır2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


2              Saduk’un Emalisi s. 660 / Ahbar Rıza s. 251 / Bihar c. 49 s. 328


 

DOKUZUNCU BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Ebu Abbas Muhammed bin Yakup’tan, Muhammed bin İshak Sekani’den, Osman bin Amr’dan, İsrail’den, Meysera bin Habip’ten, Minhal bin Amr’dan, Ayşe bin Talha’dan, Ayşe’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullah’a (s.a.a) hadis ve kelamı kızı Fatıma’dan (a.s) daha çok benzeyen birini görmedim. Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geçtiği zaman Resulullah (s.a.a) ayağa kalkar onu karşılar elinden öper ve meclisinde misafir ederdi. Resulullah’ta (s.a.a) Fatıma’nın (a.s) evine gittiği zaman Fatıma (a.s) ayağa kalkar Resulullah’ı (s.a.a) karşılar elinden öperdi. Fatıma (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şehadetine sebep olan hastalığında onu görmeye gitti Resulullah (s.a.a) onu en iyi şekilde karşıladı ona sarıldı ve bazı sırlarını ona söyledi, Fatıma (a.s) ağladı Resulullah (s.a.a) ona başka bir sır daha söyledi tebessüm etti. Kendi içimde bu kadının sadece kadınlardan daha faziletli biri olduğunu sanıyordum oysaki bu kadın onlardan biri, nasıl olur da ağlarken birden tebessüm etmeye başladı. Ona bunun sebebini sordum sana söylersem sır tutmayanlardan biri olurum, diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra ona ağlama ve tebessüm etmesinin nedenini bir daha sordum, buyurdu ki Resulullah (s.a.a) bana öleceğini söyledi ben ağladım daha sonra da bana kendisinden sonra ona ilk ulaşacak kimsenin ben olduğunu buyurdu bundan dolayı tebessüm ettim.1

El Hâkim Ebu Abdullah bu rivayetle ilgili şöyle söylemiştir: Bu hadis sağlam bir senede dayanmakta güvenilir sahabeden de rivayet edilmiş ve güvenilir hadis kaynaklarında yer almıştır. Hadiste Fatıma’nın (a.s) sana söylersem Mübezzer sayılırım kelimesi sır tutmayanlardan sayılırım şeklinde açıklanmıştır. Bu hadisten anlaşıldığı gibi Fatıma (a.s) Ayşe’den daha fakih ve alim olduğu anlaşılmaktadır. Resulullah (s.a.a) hayatta olduğu sürece de onun bu sırrını açıklamamış ancak vefatından sonra açıklamış bu da bu hadisin fıkhi yönünü teşkil etmektedir. Ayşe’nin ise bu konu hakkında bilgisiz olduğu ortaya çıkmakta, hadisin bu yönünü açıklamak ise İmam Ebu Bekir Muhammed bin İshak’a nasip olmuştur. Bütün muteber rivayet

Ve hadisler hem dünyada hem de cennette kadınların en üstününün Fatıma (a.s) olduğunu göstermiştir. Bu sözlerin hepsi Hâkim Ebi Abdullah El Hafıza aittir.

Daha sonra Muhammed bin Ebi Kasım şöyle devam etmiştir: Daha öncede söylediğimiz gibi bu rivayet Ayşe’nin ilminin az olduğunun güvenilmez olduğunun Resulullah’ın (s.a.a) sırlarını tutmadığını gösteren delillerinden biridir. İlmi konuda an az düzeye sahip olan birinin dahi Fatıma’yı (a.s) ve Ayşe’yle kıyaslamaması gerekir. Nasıl olur da yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayette


1              Bihar c. 37 s. 71


paklığına şahit olduğu birini onunla kıyas eder: Yüce Allah (c.c.) Şüphe yok ki siz Ehlibeytten her türlü pislik ve eksiği gidermeği irade etmiş ve sizleri pak kılmıştır.2 Nasıl olur da Fatıma’yı (a.s) hakkında bu mübarek ayetin indiği biriyle kıyas edebiliriz: Eğer ikiniz tövbe ederseniz, doğru yoldan kaymış kalpleriniz düzelmiş olur.3 Ancak kalpteki körlük ve taassup ve bazı kişilerin Ehlibeyti yanlış tanıtması insanların akıllarını bulandırmaktadır. Yüce Allah’ın (c.c.) hoşnut olmadığı şeylerden kendisine sığınırım.

Ebu Suat El Harraz’dan, Yunus bin Abdulvaris’ten ve babasından şöyle rivayet edilmiştir: İbni Abbas Basra’da bizim diyarda minberde hutbe verirken insanlara bakıp şöyle buyurdu: Ey dini konusunda şaşkın olan millet, Allah’a (c.c.) ant olsun ki eğer yüce Allah’ın (c.c.) öne çıkardığını öne çıkarmış olsaydınız ve arkaya ötelediği kişileri arkaya itmiş olsaydınız ve veraseti yüce Allah’ın (c.c.) kıldığı yerde kılsaydınız yüce Allah’ın (c.c.) hiçbir farzını zayi etmez dininde ihtilafa düşmezdiniz. Şimdi ellerinizle yaptıklarınızın acısını tadınız. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Zulüm edenler çok yakında nasıl bir duruma düştüklerini göreceklerdir.4

Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait’ten, Ubeyd bin Hamdun Ravasi’den, Hasan bin Zarif ’ten, Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali’nin (a.s) verdiği bütün hükümlerde sünnete uyduğunu görürsün. İmam Ali (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: İki davalı yanıma gelip aralarında hüküm vermemi istediği zaman hüküm verdikten sonra uzun bir müddet geçer aynı konuda bir daha hüküm vermemi isterlerse daha önce verdiğim hükmün aynısını veririm. Zira hüküm hiçbir şekilde değişmez ve ortadan kalkmaz.5

Seyit Zahit Validi ve Kadı Ebu Ahmet bin İbrahim bin Mutrif bin Hasan Mutrifi’ye Şeyh Sait bin Abdurrahman bin Muhammed bin Abdullah bin İdris El Esterabadi bir yazı yazarak Ebu Ahmet Muhammed bin İbrahim bin Atreveyh El Esterabadi’den, Abdürrahim El Bağdadi’den, sika (güvenilir) bir kimse Tavus bin Keysan El Yemani’den şöyle nakletmiştir: Bir gün beraberimde Yusuf Sakafi olduğu bir zamanda Hac farzını eda etmek için yola çıktım. Yolda seyir halindeyken Bedevi Araplardan birinin şöyle telbiye getirdiğini gördük: Huzuruna yanaştım ve emrine amade oldum ya Rabbim. Sana yanaştım senin asla ortağın yoktur. Kuşkusuz nimet ve hamd sana mahsus mülkte senin kelamın dahi ortağın değildir. Allah’ım (c.c.) senin böyle bir mahlûkun vardır daha sonra o ateşe geçer, gece karanlığı savrulduğunda gemilerde yol alanlar öncekilerin ardında bizler ise Resullerine uyduk o yolda yürüdük ve senin için Haccımızı eda ettik.

 

 


2              Ahzap suresi: 33

3              Tahrim suresi: 4

4              Şura suresi: 227 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 62 – 98 / Müfid’in Emalisi s. 47

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 62


Haccac bu sözleri duyunca Allah’a (c.c.) ant olsun ki bu telbiye mülhit birinin telbiyesidir. Arabi’yi yanıma getirin dedi. Arabi’yi yanına getirdiklerinde nereden geldin ve nereye doğru gidiyorsun diye sordu. Arabi uzun ve derin bir yoldan Kâbe’ye doğru dedi. Haccac bu uzun ve derin yol neresidir dedi. Arabi Irak diye cevap verdi. Haccac Irak’ın neresinden diye sordu. Arabi vasatından (ortası) dedi. Haccac seninle emirin arasında vasıta olacak biri var mıdır? diye sordu. Arabi evet Haccac adında zelil biri dedi. Haccac bu vasıtan seyir halinde midir yoksa bir yerde ikamet mi ediyor? Arabi hayır o da Hacca doğru gidiyor dedi. Haccac emiriniz sizin üzerinize sizlerden sorumlu birini mi görevlendirdi? Arabi evet ondan daha aşağılık Muhammed bin Yusuf adında biri dedi. Haccac peki ondan en son nasıl ayrıldın? Arabi ondan en son ayrıldığımda iri yapılı cüsseli biriydi. Haccac, sana bunu sormadım dedi. Arabi, öyleyse neyi sordun? diye cevap verdi. Haccac, onun insanlar arasında ki değeri ve konumunu. Arabi, onu bıraktığım zaman zalim cahil bir durumdaydı. Haksız bir şekilde alır ve haksız bir şekilde verirdi, dedi. Haccac vay senin haline Haccac benim o yerdiğin kişide benim kardeşim Muhammed bin Yusuf benim değerimi bilemedin mi, diye öfhelenerek cevap verdi. Arabi, peki sen benim değerimi Allah (c.c.) yolunda bilemedin mi, dedi. Haccac ey Arabi sen zındık birine benziyorsun dedi. Arabi, ben zındık değil muvahhidim, dedi. Haccac, sen kimin muvahhidisin dedi. Arabi, gökleri ve yerleri yaratan yüce Allah’ın, diye cevap verdi. Haccac, sen yüce Allah’ı (c.c.) bilir misin, dedi. Arabi, evet dedi. Haccac, yüce Allah’ı (c.c.) nasıl tanırsın, diye sordu. Arabi, onun bir nesebi yoktur ki görünsün, cismi yoktur ki azaları olsun, bir ömrü yok ki sona ersin, bir hata yapmaz ki farkına varsın, gizli değil ki ortaya çıksın, bizim zamanımız dışında bir zamanın tasallutu altında değil, o yaratan veren yüce ve münezzeh olandır. Şekilleri en iyi şekilde veren, yücelip güçlü olan, izzetiyle olaylar hakkında bilgi veren, o hareketlerle vasf edilemez zira hareketler zaildir, durağanla da vasf edilemez zira bu müşebbehinin vasfıdır. Hiçbir şey ona gizli değil, gizlide ve açıkta olan her şeyi bilen münezzeh ve yüce olandır. Haccac, Ey Arabi doğrusu tevhit konusunda iyi bilgi verdin. Peki Resul olarak gönderilen Muhammed (s.a.a) hakkında ne dersin? Arabi o rahmet peygamberidir. Yüce Allah (c.c.) onu insanların sapkınlığa düştüğü Resule ihtiyaç duyduğu bir zamanda gönderdi. İnsanlık o anda cehaletin en karanlık halini yaşıyor yüce Allah’a (c.c.) doğru bir dinle ibadet etmiyor ve kitabına inanmıyordu. Onlar taş, çakıl, kıtlık ve sıkıntının sahibiydiler. Onlar yüce Allah’ı (c.c.) bırakıp putlara taptı, ta ki yüce Allah (c.c.) onları bir araya getiren peygamberi gönderinceye kadar.

Haccac Ey Arabi doğrusu bu konuda da doğru bilgi verdin. Peki Ali bin Ebi Talib (a.s) hakkında ne dersin? Arabi bir süre susup kendi içinden ona doğru söylersem beni öldürecek yalan da söylersem yarın Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna hangi yüzle çıkarım diye düşündü. Sonra şöyle söyledi: Kuşku yok ki dünya fani ahiret ise bakidir. Benden barışçıl ve doğru olanı al, Ali bin Ebi Talib (a.s) yüce Allah’a (c.c.) davet eden, harama çokça dikkat eden Resulullah’ın (s.a.a) damadı, kurtuluş gemisi, yeryüzünde bir deniz, kuraklık zamanında yağmur, müşrikleri katleden, haddi aşanları durduran, müminlerin emiri, Resulullah’ın (s.a.a) amca oğlu, Fatıma’nın (a.s) kocası, peygamberin kalbinin goncası ve reyhanları Hasan ve Hüseyin’in (a.s) babası, onlar seyit, onlar lider, onları Betül dünyaya doğurdu, ona bu ismi Resulullah (s.a.a) vermiş lakabını Celil olan vermiş Cebrail (a.s) teselli etmiş Mikail (a.s) ise sohbet


etmiş bunların hiç dengi olur mu?

İbni Tavus şöyle devam etti: Haccac’ın yüzünde öfke hali belirdi ve şöyle söyledi: Ey Arabi peki benim hakkımda ne dersin? Arabi, sen kendini benden daha iyi bilensin dedi. Haccac, emirin hakkında en azından bir şeyler söyle, dedi. Arabi, söylersem sevinmeyecek üzüleceksin diye cevap verdi. Haccac, bildiklerini söyle dedi. Arabi, ben seni zalim cahil biri olarak bildim, Allah’ın (c.c.) dostlarını haksız yere katlettin. Haccac, öyleyse seni en çetin şekilde katledeceğim dedi. Arabi, her şeyin dönüp gideceği yer elbette ki yüce Allah’ın (c.c.) huzurudur diye cevap verdi. Haccac, kölesine cellat aletini ve kılıcı getir diye emir verdi. Arabi’yi idam edilecek şeyin üzerine koyup kılıcı getirdiklerin de Arabi üç defa arka arkaya hapşırdı. Haccac yüksek sesle bu ancak zina çocuğu olduğu için üç defa hapşırmıştır dedi, ancak bu sözleri söyler söylemez kendisi de yedi defa hapşırdı. Arabi Ey emir diyerek şöyle bir kaside okudu:

 

 

Hiç kimseye aynı şeyden rezil olacağı bir ithamı yöneltme Daha sonra cahilce söylediğin için pişman olursun Selamet elbette ki susmaktadır ve elbette

Çok konuşanın ayıpları ortaya çıkar Bir ortamda yerilmekten korkarsan

Boş şeyler konuş ve can sıkacak konudan uzaklaş Dilini muhafaza et yerileceğin şeyi söyleme

Hiç şüphe yok ki bela söylenecek şeyde gizlidir

 

 

Haccac boynunu Ali bin Ebi Talib (a.s) Hasan ve Hüseyin (a.s) sevgisi dolayısıyla vurun diye emir verdi. Cellat kılıcını kaldırıp Arabi’nin boynunu vurmak isterken Arabi dudaklarını kıpırdatıp bir dua etti celladın elleri havada kuru bir şekilde kaldı. Haccac Ey Arabi çok yüce bir şeyler söyledin dedi. Arabi evet o çok yücedir diye cevap verdi. Haccac Rabb’ine dua et de celladın elleri çözülsün. Arabi ölüm emrinden vazgeçecek misin dedi.

Daha sonra Arabi şöyle dua etti: Ey kederim anında yanımda olan İlahım, ey sıkıntım ve nimetim anında yanımda olan dostum ey İlahım ve babalarım İbrahim İsmail İshak Yakup ve Esbat’ın (a.s) İlahı olan Kef Ha Ye Ayn Sad ve Taha ve Yasin ve Kur’an-ı Kerim’in hikmeti hatırına Muhammed ve Ehlibeytine Salat eyle ve celladın elini serbest bırakasın…

Arabi’nin bu duasından sonra celladın elleri çözüldü. Haccac kölesine bana kesemi getir, diye emir verdi. Köle içinde bayağı dirhem ve dinar olan bir kese


getirdi. Haccac Ey Arabi bu keseyi kendine al ve istediğin gibi harca dedi. Ancak Arabi benim senin malına ihtiyacım yoktur deyip keseyi almadan oradan ayrıldı.

İsmail bin Tövbe ve Musap bin Selam’dan, Ebi İshak’tan, Rubeya Sadi’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Huzeyfe El Yemani’nin yanına gittimve şöyle söyledim: Ey Huzeyfe bana Resulullah’tan (s.a.a) duyduklarını ve gördüklerini anlat da amel edeyim. Huzeyfe Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu anlattı: Kur-an’ı asla terk etme, dedim ki Kur’an’ı okudum ben senin yanına bana hadis anlatman için geldim Allah’ım (c.c.) ben Huzeyfe’nin yanına bana Resulullah’tan (s.a.a) duymadığım ve görmediğim şeyleri anlatması için geldim ancak kendisi gizliyor ve anlatmıyor buna şahit ol ya Rab. Huzeyfe bana ey adam şiddetli bir şekilde abarttın, dedi.

Daha sonra şöyle devam etti: Bu sana söyleyeceklerimi kıssadan hisse olarak bütün arzularına yeterli olacak şekilde anla. Bu ümmette cennetin delili uyanık yemek yiyen ve çarşıda dolaşan peygamberdir. Dedim ki bunu bana cennetin delilini göster tabi olayım, cehennemin de delilini göster de uzak durayım. Buyurdu ki: Nefsim elinde olan Allah’a (c.c.) ant olsun ki cennetin delili ve kıyamete kadar hidayet kılavuzu olan Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) ayetleri ve kıyamete kadar cehennem ve küfür davetçileri başkalarıdır.

Süleyman bin Selma El Kindi’den, Muhammed bin Said bin Gazven’den, İsa bin Ebi Mansur’dan, Eban bin Tağlep’ten Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bizim durumumuza hüzünlenenin nefesi tesbih, gamı çekmesi ibadet, sırlarımızı gizlemek ise Allah (c.c.) yolunda cihattır. İmam daha sonra şöyle buyurdu: Bu hadisi altın harflerle yazmak gerekir.1

Muaviye bin Hişam’dan, Sabah bin Yahya El Mezni’den, Haris bin Husayra’dan, müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) ashabından bir grup İmam’ın bir gün şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Bana bir zengin bir inatçı, bir de başkasını çağırın diye buyurarak onları isimleriyle de zikretti. Gelip Beytül maldan paylarını alsınlar tohumu yaran ve yeşerten yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki onların İslam’da hiçbir nasipleri yoktur. Ben havuz başında kendi karargâhımda ve makamı Mahmut’ta onların benim hem dünya hem de ahirette düşmanım olduklarına dair şahit olacağım. O zengini çok çetin bir şekilde alacak durumum uygun olursa birçok kabilenin hatta atmış tane kabilenin İslam’da nasipleri olmadığını sizlere göstereceğim.2

Abdullah bin Mesut Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Dünya sona erip günler tükenmeden önce Ehlibeytimden, ismi benim ismimde olan biri hâkimiyet kuracaktır.

Süfyan bin Ayni’den, Zehiri’den, Ebi Sait’ten ve Ebi Hüreyra’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İsa bin Meryem (a.s) adil hâkim bir


1              Şeyhin Emalisi c.1 s. 115 c. 2 hadis no: 135

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 115


şekilde inecek ve haççı kıracak domuzu öldürecek cizye kanununu koyacak ve böylece mal o kadar bol olacak ki hiç kimse peşinden koşmayacaktır.

Ebu Abdurrahman Abdullah bin Muhammed bin Ahmet bin Hanbel’den, babasından, Veki’den, Yunus bin İshak’tan, Yezit bin Ebi Meryem’den Selüli’den, Ebi Cevza’dan, Hasan bin Ali’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bana Vitir namazı Kunutunda okuyacağım şöyle bir dua öğretti: Allah’ın (c.c.) hidayet ettiklerin arasına benide kat, sağlıklı kıldıkların arasında sağlıklı kıl, veli edindiklerin arasında veli edin bana verdiğin nimetleri bereketli kıl, gazapla hükmettiklerinden uzak tut, sen hüküm verensin hiç kimse sana hüküm veremez, kuşku yok ki senin veli edindiklerin zelil olmaz ulu ve yüce olan elbette ki sensin.3

Musa bin Cafer bin Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib (a.s) şöyle buyurmuştur: Babam babasından ve dedesi İmam Hüseyin bin Ali’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) hapşırdığı vakit İmam Ali (a.s) ona yüce Allah (c.c.) şanını arttırsın diye buyurur, İmam Ali (a.s) ise hapşırdığı zaman Resulullah (s.a.a) ona yüce Allah (c.c.) senin topuğunu yüceltsin, diye buyururdu.4

Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Babaveyh’ten, babasından, Ahmet bin İdris’ten, Muhammed bin Abdulgaffar’dan, Kasım bin Muhammed Razi’den, Ali bin Muhammed Hermuzdari’den, Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası İmam Hüseyin’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) hastalandığı zaman İmam Ali’ye (a.s) kendisinin durumunu gizlemesini ve haberini yaymamasını, hastalığında hiçbir ziyaretçi kabul etmemesini vasiyet etti, İmam Ali’de (a.s) bu vasiyeti yerine getirdi. İmam Ali (a.s) bizzat kendisiyle ilgileniyor bu konuda gizli bir şekilde ona Esma bint Umeys yardımcı oluyordu, zira Fatıma (a.s) böyle vasiyet etmişti. Vefat vakti geldiği zaman İmam Ali’ye (a.s) şöyle bir vasiyette bulundu: Cenaze hazırlıklarını İmam Ali’nin (a.s) üstlenmesini, onu gece defnedip mezarını gizli tutmasını istedi. İmam (a.s) Fatıma’nın isteği doğrultusunda işlemlerini kendisi üstlenip, onu kendisi defnederek mezarının yerini gizli tuttu. Defin işleminden sonra elini toprak tozlarından silktikten sonra şiddetli bir şekilde hüzünlendi gözyaşları mübarek yanakları ve sakallarına sel oldu aktı, o sırada Resulullah’ın (s.a.a) mezarına dönerek şöyle buyurdu: Allah’ın (c.c.) selamı benden senin üzerine olsun ya Resulullah (s.a.a), Allah’ın (c.c.) selamı senin kızın habiben, gözünün nuru, senin ziyaretçin, senin toprağın içini ev edinen kimseden olsun. Yüce Allah (c.c.) en çabuk şekilde onu senin yanına almayı seçti. Ey Resulullah (s.a.a) senin seçkinin olan kadınların en üstününün ayrılığına sabrım azaldı dayanma gücüm zayıfladı, ancak senin ayrılığın ve sünnetini örnek almam bana teselli verdi. Mübarek ruhun benim göğsüm üzerine ağdığı ve bedeninden ayrıldığı zaman gözlerini ellerimle kapatan mezarına yatıran defin işlemlerini üstlenen bendim. Evet Kur’an-ı Kerim’de en üstün olan şöyle bir kabul vardır: Bizler yüce Allah (c.c.) nezdinden geldik dönüşümüzde elbette ki ona olacak ben emaneti olduğu şekilde sahibine teslim ettim, karşılığını da aldım ve Zehra’dan


3              Bihar c. 85 s. 209 / Tezkire c. 1 s. 128 / Müstedrek c. 4 s. 400 / Keşf El Gumme c. 1 s. 535 / Gavali

Leyali c. 1 S. 105 / Bihar c. 87 s. 205 / El Müstedrek c. 4 s. 416

4              Havarezmi Menakıbı s. 233


ayrıldım, tozlar ve yeşillikler artık ne iğrenç. Ey Resulullah (s.a.a) benim üzüntüm artık daimî, gecelerim ise uykusuz, artık hüzün kalbimden eksilmez ta ki yüce Allah (c.c.) senin ikamet ettiğin diyarı benim için seçinceye kadar, hüznüm şiddetli kalbim yaralı kederim artmakta, nasılda birbirimizden o kadar hızlı ayrıldık şikâyetim yüce Allah’a (c.c.) Kızın sana ümmetin bana ve kendisine nasıl zulüm ettiğini anlatır. Ona durumumuzu sor kalbinde hiç kimseye anlatamadığı kırgınlıklar var elbette yüce Allah (c.c.) hükmetsin o hüküm verenlerin en hayırlısıdır, diye buyuracaksın.

Allah’ın (c.c.) selamı senin üzerine olsun bir daha gelmek üzere kesintisiz bir veda selamı ya Resulullah (s.a.a), sizlerden ayrılmam bıkkınlıktan değil yanınızda olduğum zamanda ise yüce Allah’ın (c.c.) sabredenlere vereceği sevap konusunda kötü zannımdan değil, elbette ki sabır daha iyi ve güzeldir. Bizim başımıza musallat olanlar olmasaydı mekânımı senin mezarının yanında eyleyecektim. Zira onun yanında hile engellidir. Senin yanında bu büyük musibete haykırarak ağlardım, kızın yüce Allah’ın (c.c.) huzurunda gizli defnedildi hakkı da alenen gasp edildi, ancak süre uzamayacak anıların silinmeyecek şikâyetim yüce Allah’adır ya Resulullah (s.a.a) en iyi taziyede sana yapılan taziye, Allah’ın (c.c.) salavatı senin ve onun üzerine olsun.1

Muaviye bin Hişam’dan, Süfyan’dan, Hişam bin Hassan’dan, şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ebu Muhammed El Hasan’ın (a.s) kendisine yapıldığı biatten sonra şöyle bir hutbe verdiğini gördüm: Bizler galip olan Hizbullah’ız, bizler Resulullah’ın (s.a.a) yakın aşiretiyiz ve pak pür Ehlibeytiyiz, Resulullah’ın (s.a.a) bu ümmete bıraktığı iki emanetten biriyiz, diğeri de Kur-an’ı Kerimdir. Onda her şeyin açıklaması vardır. Ne önünden ne de ardından batıl ona etki edemez tefsirinde ve tevilinde bize müracaat edilir. Bizlere itaat ediniz zira bizlere itaat farz kılınmış yüce Allah (c.c.) ve Resulü’nün (s.a.a) itaatiyle bağlanıp bir sayılmıştır. Yüce Allah (c.c.) kitabında şöyle buyurmuştur: Ey iman edenler Allah’a (c.c.) Resulüne ve sizin aranızdan emir sahibi olanlara itaat ediniz. Herhangi bir konuda ihtilafa düşerseniz Allah (c.c.) ve Resulünün görüşüne başvurunuz.2Eğer Resulullah (s.a.a) ve aralarından emir sahiplerine başvurmuş olsalardı hükmü yanında olanlar onlara hükmünü açıklardı.3

Şeytan’ın telkinlerine kulak kabartmayın o sizlerin apaçık düşmanı, yoksa dostu olup yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayetine muhatap olursunuz: İki grup karşı karşıya geldiği zaman sizlere ben yardımcı olacağım bugün sizleri asla kimse yenemez dedikten sonra gerisin geriye döner ve ben sizlerden beriyim zira ben sizlerin görmediğini görüyorum diye mırıldar.4 Günah işlemiş bir şekilde mızraklarla öldürür ve öldürülür kılıçlarla keser veya kesilir direklerle ezilir ve oklarla hedef olursunuz ve bu ayete muhatap olursunuz: Daha sonra önceden


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 108 7 Bihar c. 43 s. 211 / Külleyni’nin Kafisi c. 1 s. 458 / Bihar c. 43 s. 193 / Nehcül Belağa h. 202 / Delail El İmamet s. 47 / Müfid’in İrşadı s. 165 / Keşf El Gumme c. 2 s. 147 / Tezkiret El Havas s. 318

2              Nisa suresi: 59

3              Nisa suresi: 83

4              Enfal suresi: 48


iman etmemiş ve hayır işlememişse imanı kendisine fayda sağlamayacaktır.5

Ata ibni Abbas’tan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ey Abdul Muttalib oğulları ben sizin cahilinizin öğrenmesi ve aliminizin hak üzere sabit kalması, yoldan sapanınızı hidayet etmesi kurtarıcı olmanızı aranızda ve merhametli olmanız için dua ettim. Bir kimse namaz kılar Makamı İbrahim ile Kâbe arasında mukim olsa ve yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna Ehlibeytime karşı kalbinde nefretle çıkarsa ateş ehlinden olacaktır.6

Muhammed bin Muhammed’ten, Ebu Bekir Muhammed bin Amr El Cabi’den, Ebu Abbas Ahmet bin Muhammed bin Sait El Hemadani’den, Ebu Avane Musa bin Yusuf El Kattan El Kufi’den, Muhammed bin Süleyman El Mukırri El Kindi’den, Abdussamet bin Ali Nevfeli’den Ebi İshak Sabi’den Esbağ bin Nebati El Abdi’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: İbni Mülcem Allah’ın (c.c.) laneti üzerine olsun İmam Ali’ye (a.s) kılıç darbesi indirip yakalandığı zaman ben ve arkadaşlarım Haris, ve Süveyd bin Gafle ve birkaç arkadaş daha İmamın evine gittik ve kapının yanına oturduk ve ağlama seslerini duyduk. Bizler o halde beklerken İmam Hasan (a.s) dışarı çıkıp Müminlerin Emiri sizlere evlerinize gitmenizi buyuruyor dedi, benden başka herkes evine gitti o sırada içeride ağlama sesleri daha da yükseldi ben de ağlamaya başladım. İmam Hasan (a.s) bir daha dışarı çıktı ve ben sizlere gidin diye söylemedim mi diye buyurdu. Ben Ey Allah (c.c.) Resulünün (s.a.a) evladı müminlerin emiri İmam Ali’yi (a.s) görmeden buradan gitmek için ne ayaklarım taşır ne de gönlüm razı olur, dedim. İmam içeri geçti ve kısa bir süre sonra dışarı çıkıp bana içeri geç diye buyurdu. Ben içeri geçtim İmamın başını sarı bir hırkayla bağlamış kan kaybetmiş bundan dolayı yüzünün sarardığını ve arkasına yaslanmış olduğunu gördüm. Yüzünün mü emamesinin mi, daha sarı olduğunu seçemedim. Onu öpüp ağlamaya başladım. Bana ağlama ey Esbağ Allah’a (c.c.) ant olsun ki gidişim cennetedir. Ben sana feda olayım elbette senin cennete gideceğini biliyorum ancak senin ayrılığına ağlıyorum ya Emir El Müminin. Ben seni bundan sonra göremeyeceğimden dolayı bana Resulullah’tan (s.a.a) duyduğun bir hadis anlatmanı istiyorum, dedim. Bana olur ey Esbağ diye buyurup şöyle devam etti: Resulullah (s.a.a) bir gün beni yanına çağırıp şöyle buyurdu: Ey Ali (a.s) mescidime git minberime çık insanların toplanmasını emret, daha sonra yüce Allah’a (c.c.) hamd ve senadan sonra bana çokça salat ve selam et ve şöyle söyle: Ey İnsanlar ben sizlere yüce Allah’ın (c.c.) elçisinin elçisiyim kendisi sizlere şöyle buyurmakta: Yüce Allah’ın (c.c.) Mukarreb meleklerin Nebi ve Resullerin ve benim lanetim kendisini babasından baka birine nispet edenin Mevla’sından başka birisine tabi olanın ve yanında çalışana zulüm edenin üzerine olsun. Ben Resulullah’ın (s.a.a) emir buyurduğu gibi mescide gittim ve minbere çıktım Kureyşliler mescidin içindeydi beni görünce bana kulak verdiler. Ben yüce Allah’ı (c.c.) tenzih ve takdisten sonra Resulullah’a (s.a.a) epeyce salat ve selam ettikten sonra ey insanlar ben sizlere Allah (c.c.) elçisinin elçisiyim o ise sizlere şöyle buyuruyor: Allah’ın (c.c.), Mukarreb meleklerinin Nebi ve Resullerinin ve benim lanetim kendisini babasından başka birine nispet edenin, Mevla’sından


5              Enam suresi: 158

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 117 ve hadis no: 21


başka birisine tabi olanın ve yanında çalışana zulüm edenin üzerine olsun. Dinleyenler arasında Ömer bin Hattab’tan başka hiç kimse konuşmadı. Ömer ey Ebu Hasan (a.s) sen tebliğini yaptın ancak manası açıklanmamış sözler söyledin. Ben bunu Resulullah’a (s.a.a) bildiririm deyip Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gittim ve Ömer’in itirazını anlattım. Bana mescidime bir daha git minbere çık ve yüce Allah’a (c.c.) hamd ve senadan sonra bana salavat et ve Ey İnsanlar sizlere anlattığımız her şeyin tevili ve tefsiri bizde mevcuttur, ant olsun ki sizlerin babası benim, ant osun ki ben sizin Mevla’nızım, ant olsun ki ben sizler için çalışanım, diye buyurdu. 1

İbrahim bin Abdul Hamit’ten, Zeyd bin Usame Şehham’dan, Ebi Abdullah Cafer bin Muhammed’ten (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Hiç şüphe yok ki bizim velayetimize ancak elinizi haramlardan çekerek, ibadetlerde çaba, doğru söz, emanete sadakat, komşularla iyi geçim, güzel ahlak, sözünüze sadakat ve sıla rahimle sahip olabilirsiniz. Bizlere uzun secdelerinizle yardımcı olun. İmam Ali’nin (a.s) katili dahi bana bir emanet vermiş olsa onu kedisine veririm.

Cabir’den, Ebi Abdullah İmam Sadık’tan (a.s) bu ayetle ilgili şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İman edenlere Rableri katında iyi bir derecede olduklarını müjdele.2 İmam bu İmam Ali’nin (a.s) velayetidir, diye buyurdu.3

Harun bin İshak El Hemadani’den, Abduh’tan, Abdülmelik bin Ebi Süleyman’dan şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Ata’ya dedim ki: Resulullah’ın (s.a.a) ashabı arasında kitap konusunda İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) daha alim biri varmıdır? Allah’a (c.c.) ant olsun ki hayır, diye cevap verdi.

Ebu Abdullah Cafer bin Abdullah bin Cafer El Alevi’den, Yahya bin Haşim El Gassani’den, Muhammed bin Mervan’dan, Cüveybir bin Sait’ten, Dahhak bin Müzahim’den söyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) yanıma Ebu Bekir ve Ömer’in gelip şöyle söylediklerini anlattığını işittim: Resulullah’ın (s.a.a) yanına gidip Fatıma’nın (a.s) adını ansan dediler. Dedim ki Resulullah’ın (s.a.a) yanına gittim ve beni görünce gülümsedi sonra ey Ebu Hasan, seni buraya getiren nedir hacetin nedir diye sordu. Ona yakınlığımı İslam yolundaki hizmetimi cihat ederek ona olan yardımımı anımsattım. Bana ey Ali (a.s) doğru söylüyorsun sen bu anlattıklarından da efdalsın. Dedim ki ya Resulullah (s.a.a) beni Fatıma’yla (a.s) evlendir. Buyurdu ki ya Ali (a.s) senden önce birçok kimse onu istedi ancak ona taliplilerini anınca bundan hoşnut olmadı. Ancak sen yine benimle beraber gel sana ondan bir haber vereyim. Resulullah (s.a.a) Fatıma’nın (a.s) yanına vardı Fatıma (a.s) babasını görünce ayağa kalktı cüppesini aldı ve sandaletini çözdü ve abdest için ona su getirdi, Resulullah’a (s.a.a) kendi elleriyle abdest aldırdı, ayaklarını yıkadı, daha sonrada yanında oturdu. Resulullah (s.a.a) Ey Fatıma (a.s), diye buyurdu. Fatıma (a.s) emret ey babacığım diye cevap buyurdu.


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 123

2              Yunus suresi: 2

3              Külleyni Kâfi de c. 1 s. 422 / Bihar c. 24 hadis no: 40 – 36 – 57


Resulullah (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) bizlere akrabalığı İslam’da ki fazileti malumdur, bende yüce Allah’tan (c.c.) seni insanların en üstünüyle evlendirmesi için dua ettim, o da bugün senin durumunu ve bu konudaki görüşünü sordu, sen bu işe ne dersin? Fatıma (a.s) sustu ancak yüzünü çevirip ekşitmedi.

Resulullah (s.a.a) dışarı tekbir getirerek çıktı ve onun susması kabul etmesi anlamına gelir, diye buyurdu. Daha sonra yanına Cebrail (a.s) geldi ve Ey Resulullah (s.a.a) kızını Ali bin Ebi Talip’le (a.s) evlendir, zira yüce Allah (c.c.) Ali’ye (a.s) Fatıma için Fatıma’ya da Ali (a.s) için razı oldu.

İmam (a.s) Resulullah (s.a.a) beni kızı Fatıma’yla (a.s) evlendirdi ve elimden tutarak şöyle buyurdu, dedi: Allah’ın (c.c.) adıyla kalk ve şöyle söyle: Allah’ın (c.c.) bereketiyle, Allah’ın (c.c.) istediği olur, Allah’ın (c.c.) kudretinden başka kudret yoktur, Allah’a (c.c.) tevekkül ettim, daha sonra beni Fatıma’nın (a.s) yanına alıp oturttu ve şöyle buyurdu: Ey yüce Allah’ım (c.c.) bunlar benim için yarattıkların içinde en çok sevdiğimdir, onları sende sev ve soylarını bereketli kıl onlar üzerinde bir koruyucu görevlendir ve ben Şeytan’ın şerrinden onları ve zürriyetlerinin sana sığınmalarını umuyorum.4

Ebu Hüreyre’nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Kim Zilhicce ayının on sekizinci gününü oruçtutarsa yüce Allah (c.c.) ona atmış ay orucu sevabını yazar. O gün Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) elinden tutup: Ben kimin Mevla’sı isem Ali’de (a.s) onun Mevla’sıdır, diye buyurduğu Gadir Hum günüdür. Bu biatten sonra Ömer bin Hattab İmama tebrikler hayırlı olsun ya Ali (a.s) sen benim ve kadın erkek bütün müminlerin Mevla’sı oldun, diye kutladı.5

İbni Abbas Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kim benim gibi yaşamak ve benim gibi şehadete ermek ve yüce Rabbimin bana vaat ettiği Hulud (Beka) cennetine benimle beraber geçmek istiyorsa, benden sonra İmam Ali bin Ebi Talib’i (a.s) ve ondan sonrada zürriyetini veli edinsin. Zira onlar benim tıynetimden yaratılmış ve benim kavrama ve anlama kabiliyetime nail olmuşlardır. Onların faziletini inkâr eden akrabalık bağlarımı kesenlerin vay haline. Yüce Allah (c.c.) şefaatimi onlara nail etmesin.6

Muhammed bin Sirin’den, Basra şeyhlerinden birinin şöyle söylediğini nakletmiştir: İmam Ali bin Ebi Talip (a.s) Cemel savaşından sonra hastalandı, cuma günü ise namazı kıldıramayıp evladı İmam Hasan’ı (a.s) Cuma namazını kılması için görevlendirdi. İmam Hasan (a.s) halkı mescide topladı. Minbere hutbe vermek için çıkına önce yüce Allah’ı (c.c.) tenzih ve takdis etti daha sonra şehadet getirerek Resulullah’a (s.a.a) salavat okudu ve şöyle buyurdu: Ey insanlar yüce Allah (c.c.) bizleri nübüvvet için seçti ve bütün insanlar arasında seçkin kıldı, bizlere kitabını ve vahyini indirdi, Allah’a (c.c.) ant olsun ki kim bizim haklarımızı aşağılamaya kalkarsa yüce Allah (c.c.) onun hem dünyasını hem de ahiretini aşağılar. Kim bize galebe olmak için çalışırsa bunun elbette ki ümmete akıbeti çetin olur.


4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 93

5              Seyit’in Zeraifi s. 147 / İbni Megazili Menakıbı s. 19 / Bihar c. 37 s. 107 c. 2 hadis no: 119

6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 191 / Saduk’un Emalisi s. 39


Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Çok yakında onun haberini alacaksın.1 Daha sonra insanlara toplu bir biçimde babasının (a.s) mesajını okudu. Daha sonra babasının yanına gidince ona baktı ve dayanamadan gözyaşları içinde hıçkırarak ağladı. İmam onun bu halini görünce ona yaklaşıp alnından öptü ve anam babam sana feda olsun diye buyurup şu ayeti okudu: Onlar birbirinin zürriyetindendir. En iyi bilen ve işiten şüphesiz ki yüce Allah’tır.2

Kays bin Sad bin Ubade’den, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ben kıyamet günü düşmanlarımla hesaplaşmak için yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkacak ilk kişiyim.3

Hâkim bin Hasan’dan, Ukbe El Hicri’den, amcasının şöyle rivayet ettiğini nakletmişlerdir: İmam Ali’nin (a.s) minberde şöyle buyurduğunu işittim: Bugün sizlere öyle bir şey söyleyeceğim ki benden önce ve sonra bunu söylediklerimi iddia eden yalan söylemiştir: Ben Allah’ın (c.c.) kulu ve Resulullah’ın (s.a.a) kardeşiyim ve kadınların en üstünün eşiyim.4

Amr bin Sabit’ten, Ceble bin Sehim’den, babasından şöyle söylediğini nakletmişlerdir: İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) biat edildiği zaman Muaviye’nin ona biat etmediği ve Osman’ın verdiği Şam valiliğinde kendisini bırakması şartıyla biat edeceği haberi ulaştı. Daha sonra Muğire İmam Ali’nin (a.s) huzuruna gelip şöyle söyledi: Ey Müminlerin Emiri sen Muaviye’yi iyi tanıyorsun senden önce halife olan onu Şam valiliğine getirdi, sen de ona durumlar istikrara kavuşuncaya kadar bu görevi ver, daha sonra da onu azlet. Bu teklife karşın İmam (a.s) şöyle buyurdu: Ey Muğire onu görevden azledinceye kadar bana hayatta kalma garantisi veriyor musun? Hayır, dedi. İmam yüce Allah (c.c.) beni o iki kişinin atamasından hiçbir şekilde sorumlu tutacak bir davranışı yapmayacağım, diye buyurdu ve şu mübarek ayeti okudu: Ben sapkınları yardımcı alacak değilim.5 Ancak onu yanıma çağıracak eğer icabet ederse Müslüman kimseye ne veriyorsam onu vereceğim. Ne tür sorumluluğu varsa ondan sorumlu tutacağım. Herhangi bir hakka sahip ise ona hakkını takdim edeceğim. Yok eğer yüz çevirirse onu yüce Allah (c.c.) adına yargılayacağım. Bunları duyan Muğire İmamın yanından ayrılırken öyleyse onu yargıla, deyip şöyle bir şiir okudu:

 

 

Nasihat ettim Ali’ye harbin oğlu hakkında Nasihatimi reddetti nasihat etmem ona bir daha Kabul etmedi ona ettiğim nasihati

Kafiydi ona ettiğim nasihat


1              Sad suresi: 77

2              Ali İmran suresi: 34 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 81

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 83

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 83

5              Kehf suresi: 51


Dediler ki ona en iyi nasihat hangisi Dedim ki ona nasihatin kendisi değerlidir

 

Kays bin Sad aya kalkarak İmama şöyle arz etti: Ey Müminlerin emiri Muğire sana yüce Allah’ın (c.c.) bahsetmediği bir konuya değindi. Birini öne aldı diğerini öteledi eğer sen üstün olmak istiyorsan Muaviye’ye nasihatte bulun ve onunla meşveret et. Sonra şöyle bir şiir okudu:

 

 

Arzu etti ve birini temsilen gönderdi Muğire’yi üstün gelmek isterse Muaviye Şükür Allah’a (c.c.) aramızda muvaffaksın Ancak benim bu gördüğüm kâfi değil Gökleri yükselten ne münezzeh

Yeryüzünü de olduğu gibi yayan6

 

 

Ebi İshak’tan, Hares’ten, İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) her öylen olduğunda yanımıza gelip şöyle buyururdu: Namaz vakti geldi Allah (c.c.) sizlere merhamet etsin. Doğrusu yüce Allah (c.c.) siz Ehlibeytten her türlü pislik ve eksiği giderip sizleri pak kılmayı irade buyurur.7

Ebu Naim Katra şöyle söylediğini nakletmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) ben kimin Mevla’sı isem Ali’de onun Mevla’sıdır, diye buyurması ile şahadeti arasın da ne kadar bir süre vardır? Yüz gün, diye cevap verdi.

Ebi Ali’ye olarak tanınan Hüseyin bin İbrahim’den şöyle nakledilmiştir: Abdüsselam bin Salih’in şöyle söylediğini işittim: Veki bin Cerrah’a dedim ki: Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) ben kimin Mevla’sı isem Ali’de Mevla’sıdır diye buyurmasının manası nedir? Ben kimin peygamberi isem Ali’de (a.s) onun velisi anlamına gelir, diye cevap verdi.

Ebu Ali bin Ebi Yasir’den, İsa bin Faşi’den, şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Medain şehrinden Bağdat’a doğru yolculuğa çıktım daha önce geçmediğim bir yolu kullandım. Hadis ehlinden kalabalık bir grupla karşılaştım bineğimden indim ve cemaatin sonunda oturdum. Sohbet bitip halk dağıldıktan sonra sohbeti yapan alimin yanına soru sormak için yaklaştım. Sohbeti yapan Ahmet bin Hanbel’di,


6              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 85

7              Ahzap suresi: 33 / Şeyhin Emalisi c. 1 s. 88


kendisine dedim ki Allah (c.c.) seni yüceltsin ben Medain’li biriyim ve mezhebim Ehlibeyti veli edinmektir birçok hadis işitiyoruz bu hadislerin sıhhatini bilmek istiyoruz bundan dolayı size birkaç tanesini sormak istiyorum? Sor diye cevap verdi. İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) hakkında sen Ateş ehlini ayıransın hadisinin sıhhati nedir?

İbni Hanbel’in sağ tarafında Ahmet bin Nasır bin Malik oturuyordu. Ahmet bin Nasır hadisi inkâr etme yolunu seçti, ancak Ahmet onu susturdu ve bu adam soru soruyor diyerek şöyle cevap verdi: Evet bu senetli bir hadistir, ancak başka bir hadis daha var Resulullah’ın (s.a.a) Allah’ım (c.c.) onun dostuna dost ve düşmanına düşman ol diye, bu hadiste sahih hadistir. Başka bir tabirle ise onu veli edinen cennette ve ona muhalefet eden de cehennemdedir şeklinde bu sorduğu hadis bu anlama gelir, dedi.

Şube’den şöyle söylediği nakledilmiştir: Haşimi’lerin lideri Zeynel Abidin Ali bin Hüseyin’in (a.s) Medine’de şöyle buyurduğunu işittim: Amcam Muhammed bin Ali Cabir bin Abdullah’ın (r.a) şöyle buyurduğunu bana anlattı: Ali’nin (a.s) kapısı hariç mescide açılan bütün kapıları kapatınız, diye buyurarak kapısına işaret etti.1

Amr bin Ebi Mikdad, Ebi Hamza Somali’den, Resulullah’ın (s.a.a) hizmetçisi Ebi El Hamra’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: İsra gecesi göklere yükseldiğim vakit Arşın sağ ayağında La ilahe İllallah (c.c.) Muhammed Resulullah (s.a.a) onun Ali’yle destekleyip yardım ettim, diye yazıldığını gördüm, diye buyurdu.2

Selma bin Kehil’den, İyad bin İyat’tan, babasının şöyle anlattığını rivayet etmiştir: İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) Hz. Selman’ın da (r.a) bulunduğu bir grup insanın yanına uğradı. Selman (r.a) İmamı görünce yanındakilere kalkın ve bu gelene bağlanın, Allah’a (c.c.) ant olsun ki sizlere peygamberinizin sırlarını bilip anlatacak başka hiç kimse yoktur.3

Ali bin Ukbe, Salim bin Ebi Hafs’tan şöyle rivayet ettiğini aktarmıştır: Ebu Cafer Muhammed bin Ali (a.s) şehadete erince, ashabıma dedim ki: İmam Cafer bin Muhammed’in (a.s) yanına gidip taziyede bulununcaya kadar beni bekleyin? İmamın (a.s) huzuruna vardım ve taziyede bulunarak şöyle arz etim: Bizler şüphesiz ki onun nezdinden geldik dönüşümüzde onun huzuruna olacaktır. Allah’a (c.c.) ant olsun ki Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu diye bizlere Resulullah’ın (s.a.a) buyruklarını anlatan gitti ant olsun ki Allah’a (c.c.) onun gibi birisini asla görmeyeceğiz, dedim.

İmam Cafer (a.s) bir süre suskun kaldıktan sonra şöyle buyurdu: Yüce Allah (c.c.) kullarımdan bazıları vardır ki bir hurma tanesini sadaka olarak takdim eder bende onun bu sadakasını sizlerden birinin çocuğuna bakımını yapıp büyüttüğü


1              Saduk’un Emalisi s. 274

2                          Saduk’un Emalisi s. 179 / Havarezmi Menakıb s. 229 / İbni Megazili Menakıb s. 39 / Münteceb Din Erbaini s. 66 / İhkak El Hak c. 6 s. 139- 151

3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 125 c. 3 hadis no: 21


gibi bakar büyütürüm öyle büyür ki Uhud Dağı kadar olur. Daha sonra ben İmamın huzurunda ayrılıp ashabımın yanına geldiğimde onlara şöyle söyledim: Bundan daha garip bir durum görmedim daha önce İmam Bakır’ın (a.s) vasıtasız bir şekilde Resulullah’tan (s.a.a) hadis nakletmesini garip görürdük, fakat bu kez evladı İmam Sadık (a.s) bana vasıta eklemeden yüce Allah (c.c.) şöyle buyurdu şeklinde hadis anlattı.4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 125


 

ONUNCU BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Ebu Muhammed Kasım bin Abdullah bin Muğire El Cevheri, Ebu Gassan, yani Malik bin İsmail Nehdi’den, Matleb bin Ziyat’tan, Leys’ten, Hakem’den, Ayşe bint Sad’tan, Saat’ten, Resulullah’ın (s.a.a) İmam Ali bin Ebi Talib’e (a.s) Tebük gazvesi günü şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Senin bana olan menzilin Harun’un Musa’ya (a.s) olan menzili gibidir, ancak benden sonra Nübüvvet yoktur.1

Muhammed bin Esved, Muhammed bin Mervan’dan, Muhammed bin Sayip’ten, Ebi Salih’ten, İbni Abbas’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Abdullah bin Selam yanında kavminden peygambere iman eden bir kişiyle Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gelip şöyle arz ettiler: Ey Allah’ın (c.c.) Resulü (s.a.a) evlerimiz buradan uzakta bu mescit dışında hiç kimse bizimle oturmuyor kaynaşmıyor. Bizim de kavmimiz onların dinini bırakıp Allah (c.c.) ve Resulüne iman ettiğimizi görünce bizlere düşmanlık edip bir arada oturmama ikramda bulunmama kararı aldılar, bu da bizim ağırımıza gitti. Kendileri peygambere bu şikayetlerini anlatırken, yüce Allah (c.c.) peygamberine şöyle bir ayet vahyetti: Kuşkusuz ki sizin veliniz

Allah, Resulü ve iman edip namazda rükû halindeyken zekâtı verendir.2 Ayet indikten sonra öyle ezanı okundu Resulullah (s.a.a) mescide gitti Müslümanlar nafile namazıyla meşguldü. Mescitte bir dilenci gördü ona sana bir şeyler veren oldu mu? diye sordu. Evet, orada kalkmış namaz kılan kişi verdi, diye arz etti. Resulullah (s.a.a) dilenciye sana hangi haldeyken sadakayı verdi diye buyurdu. Rükû halindeyken diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) bu cevabı alınca sevinip tekbir getirerek şu ayeti okudu: Kim Allah’ı (c.c.) Resulünü ve iman edenleri veli edinirse…3

Bu konuyu işiten Hassan bin Sabit şöyle bir şiir irat etti:

 

 

Neslim canım feda olsun sana Ebu Hasan Hidayet yolunda ağır veya hızlı olan Zayi olur mu seni methedenin ameli


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 211 / Bihar c. 37 s. 255 / Şazan Yüz Menkıbe s. 91 / Gaye El Meram s. 119 / Kerci Kenz El Fevaid s. 282 / Suyuti Bağyet El Vuat s. 452 / Hatip Tarihi Bağdat c. 3 s. 288 / İbni Asakir Tarih Dımeşk c. 1 S. 346

2              Maide suresi: 55

3              Maide suresi: 56


Zayi olmaz Allah (c.c.) yolunda yapılan Rükû halindeyken veren sen idin

Feda olsun sana kavmin ey en hayırlı rükû eden İndirdi yüce Allah (c.c.) sana en hayırlı velayeti Sabit kıldı bütün şer-i kurallarda4

 

Yunus bin Zebyan, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Yüce Ali Müminlerin emiri İmam Ali’yi (a.s) yaratmasaydı, yeryüzünde Fatıma’ya (a.s) denk biri bulunamazdı.5

Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) bir rivayete göre Şevval ayı sonu Bedir gazvesi dönüşü ve Osman’ın eşi ve Fatıma’nın kız kardeşinin ölümünden on altı gün sonra İmam Ali’yle evlendiği zikredilmiştir. Başka bir rivayette ise Zilhicce ayında salı günü onunla evlenmiştir.6

Ali bin Haşim’den, babasından, Bekir bin Abdullah Tavil ve Ammar bin Ebi Muaviye’den, Aksa oğullarının müezzini Ebu Osman El Beceli’den Bekir o bize kırk yıl müezzinlik yaptı ve şöyle söyledi: İmam Ali’nin (a.s) Cemel günü şu ayeti okuduğunu duydum: Söz verdikten sonra yeminlerini bozarlarsa ve dinde haddi aşarlarsa, küfür ehline karşı savaşın onlar vazgeçmedikçe onların yeminleri geçersizdir.7 Daha sonra bu ayetin muhataplarına karşı ancak bugün savaşıldığına dair yemin etti. Bekir bu ayetin manasını Ebu Cafer’e (a.s) sordum bana şeyhin doğru söylediğini İmam Ali’nin (a.s) ayet hakkında böyle buyurduğunu tasdik etti.8

Muhammed bin Yusuf, Mansur bin Berzac’dan şöyle bir rivayet nakletmiştir: İmam Ebi Abdullah Sadık’a (a.s) Hz. Selman’ı Farisi’yi (r.a) ne kadarda zikrediyorsun, diye arz etti. Bana Selman’ı Farisi (r.a) deme, ancak Selman’ı Muhammed’i (r.a) de. Benim onu çokça anmamın nedenini biliyormusun? Hayır, dedim. Ben birbiri ardında sebepler yatan üç nedenden dolayı onu çokça anıyorum, bunlar: İmam Ali’nin (a.s) ihtiyaçlarını öne geçirip kendi ihtiyaçlarını ötelemesi, fakirleri sevip savaş döneminde onları seçip öne geçirmesi, üçüncüsü de ilmi ve alimleri sevmesi, kuşkusuz Selman (r.a) müşriklerden olmayan Salih bir kul ve Hanif Müslümanlardandır.9 Muhammed bin Kasım şöyle söylemiştir: Selman’ı Farisi (r.a) Ehlibeyte velayeti ve hizmetiyle hadislerin ilmini kavramış birisiydi.

 

 


4              Bahrani Burhan da c. 1 s.482 / Tıbrısi Burhan da c. 1 s. 484 / Havarezmi tefsiri Fırat s. 29

5              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 42 / Bihar c. 43 s. 97- 141

6              Şeyhin Emalisi c. 1 42

7              Tövbe suresi: 12

8              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 131

9              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 133


İbrahim bin Hayyan, Muhammed bin Hanife’nin eşi Cafer’in kızı Ümmü Cafer’den, Esma bin Umeys Resulullah’ın (s.a.a) savaşlarına katılıp yardımcı olduğunu anlatmıştır. Ümmü Cafer kendisine Ey ninem, nasıl yardımcı oluyordun, diye sormuş. Esma (r.a) ise şöyle cevap buyurmuştur: Su tulumlarını diker yaralıları tedavi eder, gözlerine sürme çekerdim. Bir gün Resulullah (s.a.a) ikindi namazını kıldırdı ve selam vermeden öce ilgisini çeken bir şey oldu. Yüce Allah (c.c.) kendisine bir şeyler vahyetti o da İmam Ali’ye (a.s) bunları aktardı. Ancak bu süre içinde namaz vakti gelip geçmişti. Resulullah (s.a.a) İmam namaz kılmadın diye sordu İmam hayır seni kaldırmaktan haya ettim diye buyurdu zira Resulullah (s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) ayağına yaslanmış yatıyordu. Peygamber (c.c) güneş battıktan sonra Ey yüce Rabbim güneşi İmam Ali (a.s) için geri çevir diye dua etti. Güneş namaz vaktine geri döndü ve böylece İmam Ali (a.s) namazını kıldı.1

 

 

Ravi şöyle rivayet etmiştir: Hicretin üç yüz otuz birinci yılında Kadı Ebu Abdullah El Hüseyin bin Harun bin Muhammed bana şöyle bir şiir okudu:

 

 

Sevdiğim beş kişi için anam babam feda olsun Allah (c.c.) rızası için verdi sadakayı Muhammed ve vasisine babam feda olsun Onlar paktırlar bir de kızı ve evlatları

Babam onlara feda olsun onların sevgi ve zikriyle Korktuğum o şeyden kurtuluşu umarım

Öyle bir kavim ki onları veli edinirse mütedeyyin Yüce Allah’ın (c.c.) pak kıldıklarını veli edinmiştir

 

Hüseyin bin Kasım Temimi’den, Ebu Sait Sicistani’den, Bağdat’ta Kadı bin Kadı Ebu Kasım Ali bin Hasan bin Ali Tennuhi’den Ebi Ebu Hasan’dan aynı kasideyi Ebi Ebu Kasım Ali bin Muhammed bin Ebi Fahim Tennuhi şöyle nakletmiştir:

 

 

 


1              Güneşin geriye çevrilme hadisi çok meşhur Mütevatir bir hadistir. Birçok farklı kaynaktan akta- rılmış bunların bazıları şöyledir: Kâfi c. 3 s. 561 / Bihar c. 41 s. 182 c. 100 s. 216 / Gaye Meram s. 629 / İbni Megazili Menakıbı s. 96 / El Havarezmi Menakıbı s. 217 / İbni Cevzi Tezkire s. 53 / Kenci Kifayet Talib s. 385 / İhkak El Hak c. 5 s. 522-536 c. 16 s. 315-331 / Fadail El Hamse c. 2 s. 119-122


Muhammed’in (s.a.a) Gadir Hum’da söylediğini söyleyen Nasibi ve muhaliflerin desiselerinden çekinir

Ancak ben sizlere nefislerinizden daha evla değil miyim Evet dediler şek ve şüphe dolu cevapta

Ben aranızdan kimin Mevla’sı idiysem İşte bu kardeşim Mevla’sıdır ve dostu İtaat edin ona acilen onun bana menzili Harun’un Musa’yı kelime, menzili gibi

O olmasa başkası Haşim oğullarından olsa da Gökyüzündeki bütün yıldızlar parlak değildir2

 

Sabit bin Ammare’den, Rubeya bin Şeyban’ın İmam Hasan bin Ali’ye (a.s) şöyle arz ettiği rivayet edilmiştir: Ey Resulullah’ın (s.a.a) evladı Resulullah’la (s.a.a) anılarından hangisini hatırlıyorsun? İmam Hasan (a.s) şöyle cevap buyurdu: Bir gün beni sadaka odasına geçirdi içerde gördüğüm hurma kaplarından bir hurma alıp ağzıma koydum. Resulullah (s.a.a) onu tükür zira o ne Resulullah’a (s.a.a) ne de Ehlibeytinden birine helal kılınmıştır, diye buyurdu.

Ebi Sait El Hudri’nin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) aralarında İmam Ali bin Ebi Talib’in de (a.s) bulunduğu bir grup ashabıyla beraber otururken kim (tevhit sözü) La İlahe İllallah (c.c.) sözünü ikrar ederse cennetlik olmuştur. Ashabından iki kişi bizleri bu tevhit sözünü ikrar ediyoruz ya Resulullah (s.a.a) diye arz ettiler. Resulullah (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) işaret ederek bu şehadet ancak ondan ve yüce Allah’ın (c.c.) kendilerinden söz aldığı tabilerinden kabul edilecektir. Mecliste bulunan herkes bizler La İlahe İllallah (c.c.) sözüne iman edip şehadet ediyoruz, dediler. Resulullah (s.a.a) mübarek elini İmam Ali’nin (a.s) başına koydu ve şöyle buyurdu: şehadetinizin doğru olup olmadığı buna verilmiş sözden caymamanız, makamını işgal etmemeniz ve sözlerini yalanlamamanızdır.

İshak bin Rahveyh’ten şöyle söylediği rivayet edilmiştir: İmam Rıza (a.s) Nişabur’dan çıkıp Memun’a doğru yola çıkmak için hazırlık yaparken hadis ravileri yanında toplandı ve şöyle söylediler: Ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı faydalanacağımız bir hadis söylemeden mi bizleri bırakıp gideceksin? İmam (a.s) faytona (Havdeç faytona benzer bir semere) binmişti başını dışarı çıkarıp şöyle buyurdu: Babam Musa bin Cafer’den (a.s) o da babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s) dedem Muhammed bin Ali’den (a.s) o da babası Ali bin Hüseyin’den (a.s)


2              Emini Gadir c. 3 s. 379


o da babası Hüseyin bin Ali’den (a.s) İmam Hüseyin’de babası Ali bin Ebi Talip’te Resulullah’tan (s.a.a) Resul’de Cebrail’den ona Yüce Allah’tan (c.c.) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: La ilahe İllallah (c.c.) benim kalemdir, kim benim kaleme geçerse azabımdan güvende olur, diye buyurdu kervan hareket edince İmam tatbiki şartlarını yerine getirmek kaydıyla, bende onun şartlarından biriyim, diye buyurdu.1

Fadıl bin Yaser’den Ebi Cafer’den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilirmiştir: On tane özellik vardır ki kim o özelliklerle yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkarsa cennete geçecektir: Yüce Allah’ın (c.c.) ortaksız tek olduğuna, Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Resulü olduğuna ve yüce Allah’ın (c.c.) huzurundan getirdiği emirlerini kabul edip Namazı kılmak, Zekâtı vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak, Hacca girmek, Allah’ın (c.c.) dostlarını dost edip düşmanlarından beri olmak ve sarhoşluk veren her şeyden sakınmaktır.

İsa bin Abdullah babasından, dedemden ve kendi dedesinden, İmam Ali’den (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: İmam Ali’nin (a.s) Müslümanlar üzerindeki hakkı bir babanın evlatları üzerindeki hakkı gibidir.2

Ebi İshak’tan, Sait bin Vahap’tan şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: İmam Ali (a.s) mescidin geniş avlusunda toplanan MüslümanlaraAllah (c.c.) rızası için burada bulunan Müslümanların Resulullah’ın (s.a.a) Gadir Hum günü benim için söylediklerini duyanlar kalkıp şahitlik etsin. Mevcut cemaatin bir tarafından altı diğer tarafından ise yedi kişi toplamda on üç kişi ayağa kalktı. Harun’un naklettiği rivayette ise toplam on iki kişi kalkıp Resulullah’ın (s.a.a) o gün ben kimin Mevla’sı isem Ali de (a.s) onun Mevla’sıdır, Allah’ım (c.c.) ona dost olana dost düşman olana da düşman ol, onu seveni sev buğz edene ise buğz et ve ona yardımcı olana sen de yardımcı ol, diye buyurduğuna şahitlik ettiler.3

Ali bin Abbas’tan babasından, Ebi Cafer’den (a.s) İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: İmam Hayber kalesini fethettiği zaman kapıyı sırtına taşıyıp daha sonra kaleye geçilebilecek körü eyledi. Daha sonra ise kapı bozuldu ve onu ancak kırk kişi taşıyabildi.

Hamza Dabi’den, ibni Abbas’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (a.s) İmam Ali bin Ebi Talip’le (a.s) zifaf gecesinde Resulullah (s.a.a) önünde Cebrail (a.s) sağında Mikail (a.s) solunda ve yetmiş bin melekte arkasındaydı. Bu melekler sabaha kadar yüce Allah’ı (c.c.) tenzih ve takdis ediyorlardı.4

 

 


1              Saduk’un Uyunun da c. 2 s. 134 / Tevhit s. 24 / El Emali s. 195 / Sahife Rıza (a.s) s. 79 / Bihar c. 3 s. 13 / Zemahşeri Rabi El Ebrar c. 2 s. 249 / Müttaki El Hindi Kenz El Ummal c. 1 s. 52 / Rafi Tedvin de c. 2 s. 214

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 244-277

3              c. 3 hadis no: 22-30 c. 5 hadis no: 23

4                          Allamenin Keşf El Hak kitabı s. 254 / Bihar c. 43 s. 115 / Seyidin İkbalinde Tarihi Bağdat ve Bihar de c. 43 s. 92


Ebi İshak’tan, Haris’ten, Ali bin Ebi Talip’ten Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduklarını Rivayet etmişlerdir: Cennete vesile adında bir derece ve o derecenin Nebi ve Resulü vardır. İşte o derece ve makamın Resulü benim. Resulullah’ı (s.a.a) işitenler ya Resulullah (s.a.a) orayı seninle birlikte mesken tutacak kimlerdir, diye sordular. Kızım Fatıma (a.s) kocası ve evlatları Hasan ve Hüseyin (a.s), diye buyurdu.

Ravi silsilesi kısaltılarak Ümmü Şürhabil’den, Ümmü Atiye’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Ali’yi (a.s) bir grup askerle gönderip, elini kaldırarak, Allah’ım (c.c.) Ali’nin (a.s) sağ salim döndüğünü görmeden canımı alma, diye dua ettiğini gördüm.5

Ravi silsilesi kısaltılarak senetle şöyle rivayet edilmiştir: Amr bin As Muaviye’nin yanına geçmek için izin istedi. Muaviye izin verip yanına geçince Muaviye kahkaha atarak gülmeye başladı. Amr senin böyle gülmene sebep olan nedir ya emir el müminin? diye sordu. Muaviye senin Ali bin Ebi Talib’in (a.s) kılıcından kaçıp ondan kurtulmak için ne yaptığını hatırladım. Amr benimle alay mı ediyorsun ya Muaviye benim yaşadığım olaydan daha komik olanı seni düelloya çağırdığı zaman senin korkudan benzinin atması ve karşısına çıkmaktan yüz çevirmendi. Allah’a (c.c.) ant olsun ki ona karşı düelloya çıksaydın boynunu vurur çocuklarını yetim bırakır hükümranlığını sona erdirirdi. Daha sonra Amr şöyle bir şiir okudu:

 

 

Kof saydığın bir süvariyi alaya alma ey Muaviye Öyle bir süvari çıktı ki karşısına en üstünü olan Onun meydanda saldırısını görseydin ey Muaviye Üzerine salardı panik ve korkuları Ebu Hasan Ölümün hak olduğunu anlardın o zaman

Nefsini korumak için çok hızlıca koşuştururdun Davet etti seni sustun tıpkı ezana sustuğun gibi Nefsinin İblislerine dünyayı dar etti

Keskin mızrağıyla saldırdı diye alaya alırsın beni Saldırısıyla az kalsın bir parça etimi koparacaktı Felç olur kim çıkarsa onun karşısına

Öyle bir çarpışama olur ki gece bütün haşereleri çıkarır Allah (c.c.) aşkına sorarım sana o ormanın aslanı ve


5              Deylemi İrşad El Kulüp c. 1 s. 234


Cengâverlerin heybetinden kaçtığı yavru aslanın babası Onun bu vasfından şek içindeysen sen tam bir ahmaksın Yok eğer değilsen geç o saçma sapan yalanları1

 

Muaviye yavaş ol ey Ebu Abdullah o kadar değil, dedi Amr buna sen sebep oldun, diye cevap verdi.

Bekir bin Ahmet El Ezedi İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kuşkusuz biz Ehlibeytin sevgisi insanların günahlarını döker, tıpkı şiddetli bir rüzgârın ağaç yapraklarını döktüğü gibi.2

Abdul Vehab bin Macit’ten ve babasından şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün İmam Ali’nin (a.s) dört dirhemi vardı. Bu dirhemlerin birini gece bir dirhemini gündüz bir dirhemini gizli ve bir dirhemini de açıktan sadaka olarak verdi bu sebeple yüce Allah’ın (c.c.) şu mübarek ayeti indi: Mallarını gece ve gündüz, açık ve gizli bir şekilde infak edenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara hiçbir şekil de korku ve tasa yoktur.3

Yasin bin Muhammed bin Ayun’dan, Abbas’ın kölesi Ebi Hazım’dan Ömer bin Hattab’tan şöyle rivayet edilmiştir: Elinizi İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) üzerinden çekip onu rahat bırakınız, ben Resulullah’ın (s.a.a) hakkında şöyle buyurduğunu duydum: Onda öyle özellikler var ki o özelliklerden bir tanesinin Hattab oğullarında olması bir kişi için güneşin üzerine çıkmasından daha hayırlıdır. Bir gün ben Ebu Bekir, Abdurrahman bin Avf Osman bin Affan Ebu Ubeyd bin Cerrah ve Resulullah’ın (s.a.a) bir sahabesiyle daha yürüyorduk Ümmü Seleme’nin (r.a) yanına kadar ulaştık, İmam Ali bin Ebi Talib’in (a.s) oturmuş ve kapıya yaslanmış olduğunu gördük.

İmama izin ver de Resulullah’ın (s.a.a) yanına geçelim, dedik. İmam şu an kendisi içerde az sonra yanınıza gelecek, diye cevap buyurdu. Kısa bir süre sonra Resulullah (s.a.a) dışarı çıkıp yanımıza geldi ve beraber oturduk. Bir süre sonra İmam Ali bin Ebi Talip’te (a.s) yanımıza gelip oturdu. Resulullah (s.a.a) mübarek eliyle İmamın omuzuna elini koyup şöyle buyurdu: Kuşkusuz ki sana karşı düşmanlık edilecek. Sana karşı düşmanlık güdecek kişilerle o konularda seninle hiç kimsenin üstün olmadığı yedi konuda yüzleşeceksin bunlar: Sen müminlerin ilk iman edenisin, yüce Allah’ın (c.c.) buyruklarını en iyi bilensin, yüce Allah’a (c.c.) verilmiş söze vefa edensin, yönettiklerine karşı en merhametli ve en adil olansın ve yüce Allah (c.c.) katında en iyi özelliklere sahip olansın.4


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 135

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 166

3              Bakara suresi: 274 / Tusi Mecmu da c. 2 s. 388 / Burhan T. c. 1 s. 258 / Bihar c. 64 s. 174 / Keşf El Gumme c. 1 s. 310 / Bihar c. 36 s. 61 / Tefsiri Fırat s. 2 / Umde s. 183 / Zaraif s. 99 / Menakıb Megazili s. 280 / Menakıb Havarezmi s. 198 / Ayet Tevili s. 2 hadis no: 104

4              Hisal c. 2 s. 13 / Bihar c. 41 s. 107 c. 2 hadis no: 104


Hasan bin Ali bin Amr bin Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talip’ten (a.s): aynı zamanda Muhammed bin Selam El Kufi’den Ahmet bin Muhammed El Vasıti’den Muhammed bin Salih bin Muhammed bin Salt’tan Amr bin Yunus El Yemani’den, Kelbi’den, Ebi Salih’ten, ibni Abbas’tan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Hüseyin bin Ali (a.s) İmam Hasan bin Ali’nin (a.s) şehit olmasına sebep olan hastalığında yanına gelip kendini nasıl hissediyorsun ey kardeşim? İmam Hasan (a.s) kendimi ahiretin ilk günlerinde ve dünyanın son günlerinde görüyorum ve ecelimi hiçbir şekilde geçemeyeceğimi biliyorum ve senden kardeşlerimden ve sevenlerimden ayrılmayı arzu etmeme rağmen dedem ve babama doğru gittiğimi biliyorum ancak bu sözler dolayısıyla da yüce Allah’tan (c.c.) bağışlanma ve af dilerim. Diğer bir taraftan da Resulullah (s.a.a) müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) annem Fatıma (a.s) Hamza ve amcam Cafer’le (r.a) buluşacağım içinde mutluyum. Elbette ki vefat eden herkesten bir anı ve taziye ve geçen her şeyden alınacak dersler vardır. Ey kardeşim ciğerimi parça parça kap içine kustuğumu gördüm. Bana bu tuzağı kimin kurduğunu ve buna kimin alet olduğunu çok iyi biliyorum. Sen buna karşı ne yapacaksın ey kardeşim? İmam Hüseyin (a.s) ant olsun ki onu öldüreceğim, diye buyurdu. Ant olsun ki Allah’a (c.c.) Resulullah’la buluşuncaya kadar onun kim olduğunu sana söylemeyeceğim ancak şu söyleyeceklerimi yaz: Bu Hasan bin Ali bin Ebi Talib’in (a.s) kardeşi Hüseyin bin Ali’ye (a.s) bıraktığı vasiyettir: Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına onun bir ortağı olmadığına şehadet ederim ona hakkıyla ibadet eder onun Mülk konusunda da ortağı olmadığını ve yücelttiği hiçbir şeyin zelil olmayacağına her şeyi yarattığına ve belirli bir şekilde takdir ettiğine ilk tapılanın ve hamda en layık olanın o olduğuna şehadet ederim. Ona itaat eden doğru yolu bulmuş ona muhalefet eden ziyan olmuş ve onun rızası için tövbe eden hidayet yolunu bulmuştur. Ey Hüseyin ailem çocuklarım ve Ehlibeytin konusunda sana şunları vasiyet ediyorum: Hata yapanları affet, salih amel işleyeni kabul et, onların vekili ve babaları gibi ol.

Beni Resulullah’ın (s.a.a) yanına defnet, zira ben o yanında hiçbir vasiyet gereği olmadan ve ondan izinsiz yanında defnedilenlerden daha evlayım. Yüce Allah (c.c.) peygamberine indirdiği ayetlerin birinde şöyle buyuruyor: Ey İman edenler peygamberin evine ancak o izin verdikten sonra geçiniz.5 Allah’a ant olsun ki hayattayken onlara böyle bir izin vermemiş şahadetinden sonra da buna yönelik bir vasiyette bırakmamıştır. Bizler ise onun bıraktığı mirasta tasarruf hakkına sahibiz. Eğer o kadın sana bu konuda karşı çıkarsa sana akrabalığı ve Resulullah’ın (s.a.a) hürmetini hatırlatırım. Bunun için hiç kimsenin kanını akıtma ta ki Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda bu konuda ve bizlere yaptıkları başka zulümler için onlarla hesaplaşalım diye buyurup daha sonra şehadete erişti.

İbni Abbas şöyle nakletmiştir: İmam Hüseyin (a.s) beni Abdullah bin Caferi ve Ali bin Abdullah bin Abbas’ı çağırdı ve amcaoğlunuza gusül ediniz, diye buyurdu. Bizler İmamı guslettik hanutladık kefenini giydirdik ve onu mescide alıp namazını kıldık daha sonra İmam Hüseyin (a.s) ağabeyini Resulullah’ın (s.a.a) yanında defnetmek için kapının açılması emrini verdi. Ancak Mervan bin Hakem, Süfyan

5      Ahzap suresi: 53


oğulları ve Osman’ın çocuklarından orada hazır bulunanlar buna engel olup şöyle söylediler: Müminlerin şehit halifesi mazlum Osman bin Affan Baki mezarlığının en kötü yerinde defnedilecek, Hasan bin Ali (a.s) ise Resulullah’ın (s.a.a) yanında defnedilecek bu aramızda kılıçlar ve mızraklar kırılmadan asla olacak şey değildir.

İmam Hüseyin (a.s) bu durum karşısında şöyle buyurdu: Mekke’yi Fatıma’nın (a.s) oğlu İmam Hasan’a (a.s) harem kılan yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki İmam Hasan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) evine izinsiz bir şekilde geçirilip defnedilenlerden daha fazla hak sahibidir. Allah’a (c.c.) ant olsun ki o günahları yüklenen Ebu Zeri (r.a) sürgüne gönderen, Ammar’a (r.a) yaptığını yapan Abdullah’a zulmeden, Resulullah’ın (s.a.a) kovduğu kişiyi kollayan kişiden daha evladır. Ancak sizler ondan sonra ümera oldunuz sizden sonrada düşman oğlu düşmanlar yönetime geldi diye buyurdu. Daha sonra ibni Abbas şöyle devam etti: Bu kargaşadan sonra İmam Hasan’ın (a.s) naaşını annesi Fatıma’nın (a.s) mezarı yanına alıp yanına defnettik.

İbni Abbas sonra şöyle devam etti: Definden sonra oradan ilk ayrılanlardan biriydim yaşanan tartışmaları duydum ve İmam Hüseyin’in (a.s) çatışmasından korktum ve yüzünde şer ifadeleri olan bir kişi gördüm ona doğru gittim Ayşe’nin beraberinde getirdiği bineklerine binmiş kırk kişiden oluşmuş silahlı grubu gördüm. Ayşe onları çatışmaya hazırlıyordu beni görünce bana şöyle söyledi: Ey İbn-i Abbas bana karşı bu cüretiniz nedir art arda hep beni üzüyorsunuz evime sevmediğim kimseyi mi geçirmek istiyorsunuz? Ben ona vay senin haline bir gün katıra bir gün deveye binip yüce Allah’ın (c.c.) nurunu söndürüp yüce Allah’ın (c.c.) dostlarına karşı savaşmak ve Resulullah’ın (s.a.a) sevdiği Habibi’nin yanında defnedilmesini engelleyip aralarına mı geçiyorsun? Geri dön zira yüce Allah (c.c.) bu sıkıntıyı da defetti İmam Hasan (a.s) annesinin yanına defnedildi. O yüce Allah’a (c.c.) ancak yakınlık kazandı sizler de uzaklık. Vay olsun halimize git buradan işte seni mutlu edecek arzuların gerçekleşti. İbni Abbas daha sonra şöyle devam etti: Bu söylediklerimden sonra Ayşe bana öfheli sert bir şekilde bakıp yüksek sesle Cemel vakasını daha unutmadınız diye feryat etti ve ey İbn-i Abbas sizler kin sahibisiniz dedi. Kendisine dedim ki Allah’a (c.c.) ant olsun ki o durumu gök ehli unutmadı ki yeryüzü ehli unutsun. Yüzünü çevirdi ve yanımdan ayrılırken şöyle bir beyit okudu:

 

 

Attı asasını ortaya böylece ortalık sakinleşti Gurbetten evine dönme mutluluğu yaşayan gibi1

 

Kuteybe bin Sait, Yakup bin Abdurrahman’dan, Ebi Hazım’dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün Sehl bin Sad’a Resulullah’ın (s.a.a) yaraları hakkında soru sorulduğunu duydum. Dedi ki Allah’a (c.c.) ant olsun ki Resulullah’ı (s.a.a) yıkayan ve üzerine


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 2-160


su dökenin kim olduğunu iyi biliyorum. Kızı Fatıma (a.s) onu yıkıyor Ali’de (a.s) kap ile üzerine su döküyordu. Fatıma (a.s) kanın suyla yıkayarak kesilmediğini görünce, hasırdan bir parça aldı yaktı ve küllerini Resulullah’ın (s.a.a) yaraları üzerine bastırdı, böylece Resulullah’ın (s.a.a) yaralarından çıkan (s.a.a) kesildi. O gün çatışmada Resulullah’ın (s.a.a) dişleri kırılmış yüzü yara almış ve başındaki miğferi çatlamıştı.

İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) kızı Zeynep öldüğü zaman Resulullah (s.a.a) mezarının kenarında durdu beraberinde olan Fatıma’da (a.s) ağlıyordu. Resulullah (s.a.a) Fatıma’nın (a.s) gözyaşlarını elbisesiyle sildi etrafında olan kadınlar da ağlıyordu. Kadınların ağladığını gören Ömer kırbacıyla onları vurdu, Resulullah (s.a.a) anında kendisine müdahale edip, ey Ömer! Onları bırak gözler yaş akıtır zira kalpler musibete uğramış ondan dolayı ağlar kadınlar ağlasın bende ağlıyorum ancak Şeytan bize kuru gözlerle bakıyor. Gözlerden ve kalplerden gelen yüce Allah’tandır, ancak elle ve dille gösterilen tepki Şeytan’dandır diye buyurdu.

Muhammed bin Ebi Kasım bu hadis hakkında şöyle söylemiştir: Bu rivayetteki müjde Resulullah’ın (s.a.a) Fatıma’nın (a.s) gözyaşlarını elbisesiyle silmesi ve yüce Allah (c.c.) ve Resulü katındaki değeri ve kerametidir. Bir diğer konu ise dil ve elle tepki gösterilmediği takdirde Ömer’in inkâr ettiği vefat edene gözyaşlarıyla ağlamak Şia için büyük bir hüccet ve delildir. Resulullah’ın (s.a.a) Ömer’e tepki göstermesi onun bu mübarek ayete muhatap olduğunun delillerindendir: Onlar Münker’i emreder ve Maruf’tan alıkoyarlar…2Bu ayeti iyi anla.

Mısır’lı Zünun, Malik bin Enes’ten Cafer bin Muhammed’ten (a.s) baba ve dedelerinden (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Kıyamet günü sırat köprüsü cehennem uçurumunun kenarına kurulacak onun üzerinden ancak İmam Ali’nin (a.s) velayetinden eline kurtuluş ruhsatı olanlar geçeceklerdir.3

Amr bin Abdullah bin Yula bin Murra Sakafi’den, babasından dedesi Ali bin Murra’dan Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) sen benden sonra insanların en hayırlısı ve en önde gelenisin. Kim sana itaat ederse bana itaat etmiş bana itaat edende yüce Allah’a (c.c.) itaat etmiş, sana muhalefet eden bana muhalefet etmiş bana muhalefet eden yüce Allah’a (c.c.) muhalefet etmiş, seni seven beni sevmiş beni seven ise yüce Allah’ sevmiş, sana buğz eden bana buğz etmiş bana buğz eden ise yüce Allah’a (c.c.) buğz etmiştir. Ey Ali (a.s) seni ancak mümin sever ve sana ancak kâfir ve münafık olan buğz eder.

Muhammed bin Davut Rafili’den, Havza’dan, Süleyman Temimi’den, Ebi Muhlit’ten, İbni Mesut’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) mübarek eliyle İmam Ali’nin (a.s) elini tutmuşken bana tebessüm ederek baktı. Ben ya Resulullah


2              Tövbe suresi: 67

3              Tevil El Ayet c. 1 s. 494 / Misbah El Envar s. 106 / Emali c. 1 S. 296 / Bihar c. 8 s. 67 c. 3 hadis no: 13

c. 4 hadis no: 1 c. 6 hadis no: 9-18


(s.a.a) İmam Ali’nin (a.s) sana olan menzili nedir diye sordum. Benim yüce Allah (c.c.) nezdindeki menzilim gibidir, diye buyurdu.1

Yahya bin Kays El Kindi’den, Ebi Carut’tan, Habip bin Büşara’dan, Zazan’dan, Cerir’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Mekke’den dönerken Gadir Hum adı verilen bir vadiye yetişti. Orada Muhacirler arasında bir hutbe vererek İmam Ali’nin (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: Ben kimin Mevla’sı isem Ali de (a.s) onun Mevla’sıdır, ant olsun ki tebliğ ettim.

Zazan Cerir’e şöyle söyle sorduğunu nakletti: O yerde kimler hazır bulundu? Resulullah’ın (s.a.a) ashabından bir grup benim duyduğum her şeyi onlar da duydu. Daha sonra da unuttukları hariç Resulullah’ın (s.a.a) orada bulunan bütün sahabeleri isimleriyle saydı, saydıkları içinde Ebu Bekir ve Ömer’de vardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


1             Şeyhin Emalisi c. 1 s. 203


 

ONBİRİNCİ BÖLÜM

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C.) ADIYLA

 

 

Muhammed bin Hasan Saffar’dan, Ahmet bin İshak bin Sad’tan, Bekir bin Muhammed El Ezedi’den, Ebi Abdullah İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Oturup sohbet ediyorsunuz. Sana feda olayım evet, dedim. İmam (a.s) ben o meclisleri severim bizim inancımızı ihya ediniz. Bizim inanç ve zikrimizi ihya edene Allah (c.c.) merhamet etsin. Ant olsun ki kim bizi anar veya kimin yanında anılırsak ve hakkımızda bir sinek kanadı kadar güzel bir söz çıkarsa günahları denizlerin köpüğü kadar çok olsa dahi yüce Allah (c.c.) onun bütün günahlarını bağışlayacaktır.2

Ebu Kasım Cafer bin Muhammed bin Kavlaveyh’ten, babasından, Sad bin Abdullah’tan, Ahmet bin Muhammed bin İsa’dan, Hasan bin Mahbup Zadi’den, Ebi Muhammed El Ensari’den, Muaviye bin Vahap’tan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Cafer bin Muhammed’in (a.s) huzurunda oturuyorduk yanımıza yaşlılıktan dolayı sırtı bükülmüş bir yaşlı geldi ve şöyle arz etti: Allah’ın (c.c.) selamı senin üzerine olsun ey yüce Allah’ın (c.c.) rahmet ve bereketi. İmam (a.s) Allah’ın (c.c.) selam ve bereketi senin üzerine olsun ey şeyh bana yaklaş diye buyurdu. Yaşlı İmama yaklaştı ellerinden öptü ve ağlamaya başladı İmam (a.s) senin ağlamana sebep olan nedir ey şeyh? diye buyurdu. Yaşlı, ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı, yüz yıldır benim sizlerden bir beklentim vardır ve yıl ay ve gün bu yıl bu ay ve bugün gerçekleşir umuduyla yaşadım ancak bir türlü isteğimi yapmadınız nasıl olur da ağlamamdan dolayı şaşırırsın, dedi. İmam (a.s) ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: Ey şeyh arzunu gerçekleştirme konusunda geç kaldıysak sen bizimlesin ve arzun gerçekleşmeden vefat edersen kıyamet günü Resulullah’la (s.a.a) birlikte olacaksın. Şeyh, öyleyse arzumun gerçekleşmediği günlere artık hiç üzülmem diye cevap verdi.

İmam (a.s) Ey şeyh Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben sizin aranıza iki ağır emanet bırakıyorum birisi Ehlibeytim diğeri ise yüce Allah (c.c.) katından inen kitabıdır. Onlara sarıldıkça asla sapmazsınız, sen de kıyamet günü bizimle beraber olacaksın. İmam (a.s) Ey şeyh sen Küfe ehlinden misin? Şeyh hayır dedi. İmam öyleyse nerelisin, diye buyurdu. Sana feda olayım, Ben Küfe’nin civarındaki köylerindenim, dedi. Dedem mazlum İmam Hüseyin’in (a.s) neresindensin? Yaşlı şeyh yakınında ikamet ediyorum diye cevap veridi. Ona ziyaretin nasıldır Ey yaşlı? Çokça ziyaret ederim dedi. Ey şeyh yüce Allah (c.c.) onun kısasını istemekte Fatıma’nın (a.s) evlatları İmam Hüseyin’in (a.s) musibeti gibi bir musibet yaşamamıştır. Onunla beraber Ehlibeytinden on yedi kişi katledildi. Onlar yüce


2                         Himyeri’nin mesnedi s. 26 / Bihar c. 1 s. 282 / Kummi tefsiri s. 616 / Bihar c. 44 s. 278 / Kavle veyh’in Kamili s. 103 / Berki Mehasin de s. 64


Allah (c.c.) için nasihat etmiş ve Allah (c.c.) rızası için sabretmişlerdir. Yüce Allah (c.c.) onlara sabırlıların hakkettiği en büyük ecri vermiştir. Kıyamet olduğu vakit Resulullah (s.a.a) beraberinde İmam Hüseyin (a.s) ile beraber gelecek mübarek elini İmam Hüseyin’in (a.s) kan damlayan başının üzerine koyacak ve ey Rabb’im ümmetime sor bu evladımı hangi suçtan dolayı katlettiler.1

Muhammed bin Süleyman’dan, amcasından şöyle anlattığı rivayet etmişlerdir: Haccac’ın döneminde yaşadığımız korku dolayısıyla Küfe’den korku içinde bir grupla beraber ayrıldık. Kerbela’ya vardık ancak orada konaklayacağımız bir yerimiz yoktu. Fırat kenarında bir çardak yaptık ve içinde yerleştik. Kısa bir süre sonra yanımıza yabancı biri geldi ve sizinle bir gece beraber kalmak istiyorum ben yol geçiyordum, dedi. Bizler bu adam muhtaç bir yabancıdır deyip kendisini kabul ettik. Gece karanlığı basınca meşalemizi gazla yaktık ve daha sonra İmam Hüseyin’in (a.s) başına gelen musibetlerini katledilişi ve onun defin işlerini kimin üstlendiği konuşmaya başladık. Daha sonra İmam Hüseyin’in (a.s) katledilmesine ortak olan herkesin başına yüce Allah (c.c.) bir hastalık musallat etti, dedik. Konuk olarak kabul ettiğimiz yabancı Allah’a (c.c.) ant olsun ki ben onun katledilmesine ortak olanlardandım ve benim başıma hiç kötü bir şey gelmedi, ant olsun ki sizler yalan söylemektesiniz, dedi. Bizler gösterdiği bu tepkiden sonra sustuk, o sırada meşalenin gazı ve ışığı azaldı, yabancı eliyle meşaleyi düzeltmek istedi ancak eli alev aldı ve ateşin acısı ve paniklemesinden dolayı Fırat suyunun içine atladı ve içine dalmaya başladı. Allah’a (c.c.) ant olsun ki Fırat suyunun içine daldığı vakit ateş suyun yüzeyinde kalıyor başını sudan çıkardığı zaman onu yakıyordu bir süre su ve ateşle mücadele ettikten sonra adam ateşte yanıp suda boğularak ölüp helak oldu.2

Ebu Fadıl Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin El Alevi’den şöyle nakledilmiştir: Ebu El Hayır El Farisi’nin bana kedi hattıyla yazdığı şiiri Kamil bin Ahmet, İbni Berkan, İbni Hallaç, Ebu Abbas El Mısr’i ve Mansur El Fakih şöyle okumuşlardır:

 

 

Beşe idiyse eğer sevgim Pak oldu farzlarım onlarla Buğzum ise muhaliflerine Rafızîlik ise ben Rafızî’yim

 

Minhal bin Amr’dan, Zer bin Habiş’ten, Huzeyfe’nin (r.a) annesinin kendisine şöyle söylediğini nakletmiştir: Resulullah’a (s.a.a) verdiğin sözü ne zaman yerine


1             Şeyhin Emalisi c. 1 s. 163

2             Şeyhin Emalisi c. 1 s. 164


getireceksin, dedi. Ona verilmiş bir sözüm yoktur, diye cevap verdim. Verdiğim bu cevaptan sonra beni epeyce azarladı. Kendisine dedim ki sabret az sonra Resulullah (s.a.a) yanımıza gelir eğer senin dediğin gibi bir şey varsa beni bağışlar. Biraz bekledikten sonra Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna gittim ve beraberinde akşam namazını kıldım.

Bana akşam ile yatsı arasında namaz kıl dedi ve yanımdan ayrıldı onun ardından gittim yolda Resulullah’ın (s.a.a) karşısına bir şeyler çıktı daha sonra yoluna devam etti bende onun ardından kendisini takip ettim, arkasına bakıp kimsin diye sordu. Huzeyfe diye cevap verdim. Niye geldin, diye buyurdu. Annemin bana söylediğini ve ona verdiğim cevabı anlattım. Resulullah (s.a.a) Allah (c.c.) seni de anneni de bağışlasın önüme çıkan şeyi gördün diye sordu. Anam babam sana feda olsun evet dedim. Daha önce yeryüzüne hiç inmeyen bir melek yanıma geldi Rabbimden bana selam vermek için izin almış ve bana evlatlarım Hasan ve Hüseyin’in (a.s) cennet gençlerinin efendileri, kızım Fatıma’nın da (a.s) cennet kadınlarının en üstünü olduğunu müjdeledi, diye buyurdu.3

Muaz bin Ammar’dan, babasından, dedesinin şöyle anlattığını rivayet etmiştir: Müminlerin emiri İmam Ali’nin (a.s) minberde şöyle buyurduğunu işittim: Halifelik makamına geldikten sonra maddi olarak kazandığım tek şey Dühkan’ın bana hediye ettiği bir hurma kapıdır diye buyurup Beytül mala inip mevcut malları insanlar arasında paylaştırdı ve şöyle bir beyit buyurdu:

 

 

Hurma kapı olan kurtuluşa ermiştir Her gün içinden bir defa hurma yer

 

Abbas bin Bekar ve Fadıl bin Vahap ve Hâkim bin Eslem ve Beşir bin Mihran şöyle aktarmışlardır: Bizlere Şerik bin Selma bin Kehil, Sanayici’den, müminlerin emiri İmam Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Ey Ali (a.s) senin durumun tıpkı Kâbe gibidir herkes onun yanına gelir o hiç kimseye gitmez. Eğer bu kavim yanına gelir ve bu hakkı teslim ederse onu kabul et yok eğer gelmezlerse onlar yüce Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkıncaya dek sen bunun için onların yanına gitme, diye buyurdu.4

Abdullah bin Abbas’tan (r.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın (s.a.a) yanında oturuyorduk bizlere şöyle buyurdu: Kim Adem’in (a.s) ilmini, Nuh’un (a.s) esenliğini, İbrahim’in (a.s) Hilmi’ni Musa’nın (a.s) basiretini ve Davut’un (a.s) zühdünü görmek istiyorsa buna baksın, diye buyurarak İmam Ali’ye (a.s) işaret etti.5


3             İbni Şehreşvebin Menakıbı c. 3 s. 394 / Hilet El Evliya ve Bihar da c. 43 s. 292

4             Bihar c. 40 s. 78

5             Bihar c. 39 s. 36 / İkmal Din s. 16 / Müfid’in Emalisi s. 14


Ebu Avane’den, Hüseyin bin Ali’den, Abdurrezzak’tan, babasından Abdurrahman bin Avf’ın kölesi Mina’dan, Abdullah bin Mesut’tan (r.a) şöyle naklettiği rivayet edilmiştir: Ey Resulullah (s.a.a) vefat ettiğin zaman seni kim gusletsin diye sordum. Buyurdu ki her peygambere onun vasisi gusül verir, diye buyurdu. Dedim ki senin vasin kimdir ya Resulullah (s.a.a)? Ali bin Ebi Talip’tir (a.s), diye, buyurdu. Senden sonra ne kadar yaşayacaktır ya Resulullah (s.a.a) diye? sordum. Otuz yıl, zira Musa’nın (a.s) vasisi Yuşa bin Nun (a.s) kendisinden sonra otuz yıl yaşamış, Musa’nın (a.s) eşi, Şuayb peygamberin kızı Safra, ona karşı savaşmış ve o makamdaki hakkının daha fazla olduğunu iddia etmiştir. Yuşa ona karşı savaşmış savaşçılarını öldürmüş ve onu esir alıp kendisine iyi davranmıştır. Aynı şekilde Ebu Bekir’in kızı Ali’ye (a.s) şu kadar askerle beraber kıyam edecek İmam Ali’de (a.s) ona karşı savaşacak askerlerini öldürüp darmadağın edecek onu esir alıp iyi davranacaktır. Yüce Allah (c.c.) şu mübarek ayeti onu hakkında vahi etmiştir: Evinizde oturun ve cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılıp öne çıkmaya çalışmayın.1 Yani Şuayb’ın (a.s) kızı Safra…2

Hamdan bin Süleyman’dan, Muhammed bin İsmail bin Bezi’den, Hayyan Serrac’ın, Seyit bin İsmail bin Muhammed El Himyeri’nin şöyle söylediğini nakletmiştir: Daha önce Guluv edip Muhammed bin Ali El Hanefi’nin (r.a) gaybete çekildiğine iman ediyor uzun bir süre bu yanlışta bocalıyordum. Yüce Allah (c.c.) bana İmam Cafer bin Muhammed Sadık’la (a.s) ihsanda bulundu İmam benim yanlış yoldu olduğumu açıklayıp beni ateşten kurtardı ve doğru yola hidayet etti. Daha sonra bana öğrettiği deliller ışığında kendisinin benim ve bütün insanlar için hüccet olduğunu yüce Allah’ın (c.c.) itaatini farz kıldığı imamın kendisi olduğunu söyledim.

Kendisine dedim ki: Ey Resulullah’ın (s.a.a) evladı, babalarından (a.s) bize gaybetle ilgili ulaşan sahih hadisler vardır bu hadisler hanginiz için gerçekleşecektir? İmam elbette ki gaybet haktır ve evlatlarımdan altıncısı için gerçekleşecektir. O Resulullah’tan (s.a.a) sonra hidayet imamlarının on ikincisidir. Onların ilki müminlerin emiri Ali bin Ebi Talib (a.s) sonuncusu ise hak üzere kaim olan yüce Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki hücceti ve zamanın sahibidir. Allah’a (c.c.) ant olsun ki zuhuru Hz. Nuh’un ömrü kadar uzasa dahi zuhur etmeden dünyadan ayrılmayacak yeryüzü zulüm ve kahırla dolduktan sonra adalet ve esenliği hâkim kılacaktır. Mevlam İmam Sadık’tan (a.s) bilgileri duyduktan sonra onun huzurunda yüce Allah’a (c.c.) tövbe ettim ve kasidemin bir kısmını şöyle okudum:

 

 

Allah’ın (c.c.) adıyla Cafer’e uydum Allah (c.c.) yücedir Yakin ettim Allah’ın (c.c.) bağışlama ve affına


1              Ahzap suresi: 32

2              Burhan tefsiri c. 3 s. 308


Daha önce etmediğim bir dine iman ettim Uyardı beni insanlar arasında tek olan Cafer Dedim ki yardım et bir ara şaşa kaldım Benim dinim üstünlerin dini olmalıdır Tövbe ettim o anda yüce Rahman’a Müslüman oldum Allah (c.c.) ne yücedir Guluv etmem hayatta ve döndüm

Gizlenip ortaya çıkan hakikate doğru Asla söylemem onun hayatta olduğunu Ayıplasa dahi insanlardan birçok cahili Ancak kim kendi yolunda ilerlerse Affeder ve bağışlar doğru yoldaysa

Pak temiz velayet sahipleriyle idiyse

Pak Muhammed’ten (s.a.a) yeşermiştir onlar

 

 

Kasideyi sonuna kadar okudum ve daha sonra şöyle bir kaside daha okudum:

 

 

Kim Medine’ye doğru binerse güçlü deveye Çölün her türlü zorluğu ve meşakkatini aşar Hidayet etmese Allah (c.c.) seni, Cafer’e başvur Allah’ın (c.c.) güvendiği ve pakın oğluna de ki Ey Allah’ın (c.c.) emini ve emininin evladı Rahmana tövbe edip tövbemden mi cayacağım Her şeyimle muhalefetsiz tevekkül ettim sana

Bütün günahlardan Rahmanın gölgesine sığındım Neyi uygun görürsen Ey Muhammed’in (s.a.a) evladı Ona iman eder amel eder ve yakınlaşırım

İbni Havle hakkında söylemim reşit değildi


Pak olan soya inattan başka bir şey değildi

Ancak Muhammed’in (s.a.a) vâsisinden aldığımız rivayetler Yalanlayacak hiçbir şey yoktu söylediklerinde

Emir sahibinin bir gün gizlenip görünmeyeceği Tedbirli çekingen dikkat ederek davranan gibi Malları fakihler arasında bölüşülür

Onu vekil olanların nezaretine Bir süre gizlenir sonra oraya çıkar

Adalet nuruyla zuhur eder yıldız gibi Harekete başlar Allah’ın (c.c.) yardımıyla evinden

Sebepler ve sorumluluk sahasında Sancağıyla hareket eder düşmana doğru Öldürür onları zulümlerine karşın Havle’nin oğlunu kaybedince Umudumuzu ona çevirdik doğrusu

O mehdimizdir kaim olan dedik

Cüda dağlarına çekildi mahrum kaldık adaletinden Yok hayır bu senin fikrindir dersen

Bu asla olmayacak şeydir Şehadet ederim ki senin sözün hüccettir İnsanlardan günahkâr ve itaatkâr için

Kuşkusuz velimiz ilk kaimdir Zamanın sonunda zuhur edecektir Bizi gizlilik dönemi vardır kuşkusuz

Salavatı Allah’ın (c.c.) ona, gaybet vaktinde Bir süre böyle kalır sonra zuhur eder Adalet hâkim kılar doğu ile batıda Açıkta da gizlide de bu dine tabiyim

Hayır kınansam da kınayıcı tarafından1

 


1              Bihar c. 47 s. 318 / Mecalis El Müminin c. 2 s. 506


Bu hadisi rivayet eden Hayyan Sererrac Keysani’lerden biriydi.

Muhammed bin Falih’ten, Musa bin Ukbe’den, Muhammed bin Şahap Zehiri’den şöyle rivayet edilmiştir: Cafer bin Ebi Talib (r.a) Habeşistan’dan döndüğü vakit Resulullah (s.a.a) kendisini Mute gazvesine beraberinde de Zeyd bin Harisi ve Abdullah bin Revha’yı ordu komutanları olarak gönderdi. Askerleriyle beraber sınır bölgesi olan Belka mıntıkasına ulaşınca Herkal’ın Rum ve Araplardan oluşan askerleriyle karşılaştılar Müslümanlar Mute adındaki köye çekildiler. İki ordu orada karşılaştı ve çok çetin bir savaş gerçekleşti. Ordunun ilk sancaktarı Zeyd bin Haris (r.a) idi şiddetli bir çarpışmadan sonra şehit oldu. Daha sonra sancağı Cafer bin Ebi Talib (r.a) aldı şiddetli bir şekilde çatıştı daha sonra devesinden indi deveyi kesti ve şehadet nasip oluncaya kadar çarpıştı. Rivayetlere göre Müslümanlar arasında savaşta devesini kurban eden ilk kişi Cafer bin Ebi Talip’tir (r.a) elbette bu hareket ya şehadet ya da zafer anlamına geliyordu. Cafer’den sonra sancağı Abdullah bin Revha (r.a) aldı aynı şekilde şehadet nasip oluncaya kadar savaştı. Bu durumu gören Müslümanlar sancağı Halit bin Velit’te verdi. Daha sonra iki ordu kısa bir süre çarpıştıktan sonra Müslümanlar geri çekilmek zorunda kaldı. Rum topraklarından ayrıldı ve Abdurrahman bin Semra’yı Resulullah’a (s.a.a) olanlar hakkında rapor vermek için önden gönderdi. Abdurrahman şöyle anlatıyor: Medine’ye ulaştığım zaman mescide geçtim Resulullah’la (s.a.a) karşılaştığım zaman buyurdu ki olanları sen bana anlatmadan ben sana anlatayım. İlk önce sancağı Zeyd aldı ve şehit oluncaya kadar çarpıştı, Allah’ın (c.c.) rahmeti üzerine olsun, şehit olduktan sonra Sancağı Cafer aldı oda şehit oluncaya kadar savaştı Allah’ın (c.c.) rahmeti onun da üzerine olsun. Daha sonra ise sancağı Abdullah bin Revha aldı ve şehadet nasip oluncaya kadar çarpıştı Allah’ın (c.c.) rahmeti onun da üzerine olsun. Resulullah’ın (s.a.a) etrafında toplanan sahabeler ağlamaya başladı, Resulullah (s.a.a) neden ağlıyorsunuz, diye sordu. Ashap nasıl ağlamayalım ki bizim en iyilerimiz en faziletlilerimiz aramızdan ayrıldı, diye cevap verdiler. Resulullah (s.a.a) ağlamayın zira benim ümmetimin misali sahibi tarafından gereken bütün bakımı yapılmış bir bahçeye benzer ilk yılı ikinci yılı iyi ürün vermiş ancak en sonda çok daha uzun bir süre ve daha bereketli ve daha tatlı ürün vermiş bahçe gibidir. Beni hak üzere gönderen yüce Allah’a (c.c.) ant olsun ki İsa bin Meryem (a.s) havarilerinde gördüğü ahlakı benim sahabelerimde de görecektir. Kab bin Malik Cafer bin Ebi Talib (r.a) ve beraberinde şehit olanlar benim mirasçım olsun, diyerek şöyle bir kaside okudu:

 

 

Gözler uyudu ancak senin gözyaşların sel gibi Bol yağışlı bulutların meydana getirdiği gibi Sanki omuzlarım arası ve boğazımın içinde Ateş doldu kahır ve hüzünden

Birbiri ardınca giden sevdiklerim için


Yardım ederek birbirine Mute de gaflet etmeden Onların ayrılığına parlayan ay değişti Güneşte tutuldu sanki yok oldu gibi

Haşim oğullarından medeniyetleri yükselen En güzel kokuyla filizlendi hükümleri

Öyle bir kavim ki Allah (c.c.) kulları onlarla korudu İndirilen kitapta onlara indirildi

Onların hidayetiyle Allah (c.c.) kullarından razı oldu Onların çabasıyla zafere ulaştı gönderilen peygamber Nur yüzlüdürler onların eli cömert

Kıtlık zamanı onlarla bereketlenir1

 

 

Ebu Said El Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir: Uhud günü peygamber başından yaralanıp dişleri kırıldığı zaman ellerini kaldırdı ve şöyle buyurdu: Yahudiler Üzeyir Allah’ın (c.c.) oğludur dedikleri zaman yüce Allah’ın (c.c.) onlara karşı olan gazabı şiddetlendi. Hıristiyanlar’da İsa bin Meryem (a.s) Allah’ın (c.c.) oğludur dedikleri zaman. Benim de kanım dökülüp Ehlibeytime zulüm edildiği zaman yüce Allah’ın (c.c.) gazabı şiddetlenmiştir.2

Ahmet bin Abdul Cabbar’dan Buşur bin Bekir’den Muhammed bin İshak’tan onun Şeyhlerinden şöyle rivayet edilmiştir: Ali bin Ebi Talib (a.s) Uhud savaşından döndüğü zaman kılıcını Fatıma’ya (a.s) verdi ve şöyle buyurdu:

 

 

O kılıç kusurlu değildir Ey Fatıma (a.s) Hayır zorba ve de aşağılıkta değil

Ant olsun ki Ahmet’i ulaştıramadım zafere Merhametli yüce Rabb’imin rızası için

 

Uhud günü savaş sahasında aniden esen set rüzgârla beraber şöyle bir nida duyuldu:


1              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 141

2              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 142


 

Zülfikar gibi bir kılıç Ali (a.s) gibi yiğit yoktur Bir ölene yas tutacaksanız

Onurlunun kardeşi olan onurluya yas tutun3

Muhammed bin Osman’dan Ebi Abdullah El Eslemi’den Musa bin Abdullah El Esedi’den şöyle rivayet edilmiştir: Cemel savaşında Basra ordusu hezimete uğrayınca İmam Ali bin Ebi Talib (a.s) Ayşe’nin ibni Halefin evinde misafir edilmesi emrini verdi. Ayşe evde misafir edilince Ammar bin Yasir (r.a) yanına gelip şöyle buyurdu: Ey anne çocuklarının dinini göz ardı ederek boyunlarını kılıçla vurdurmayı nasıl görüyorsun? Ey Ammar (r.a) üstün geldiğini zannettiğin için mi öyle konuşuyorsun. Ammar (r.a) ancak ben bundan çok daha iyisini gördüm Allah’a (c.c.) ant olsun ki bizleri çarpışarak yaprağı soyutlanmış hurma dallarının arasına sokup yenseydiniz dahi bizim hak üzere sizlerin de batıl üzere olduğunuzu biliyoruz, diye cevap buyurdu. Ayşe ise Ammar’a (r.a) sen öyle hayal ediyorsun Allah’tan (c.c.) çekin Ey Ammar sen epey yaşlandın ömrün tükendi ve zayıfladın ve dinini de Ali bin Ebi Talib’in (a.s) uğrunda feda ettin.

Ammar (r.a) ise şöyle cevap buyurdu: Allah’a (c.c.) ant olsun ki; Resulullah’ın (s.a.a) ashabı arasına baktım İmam Ali’yi (a.s) yüce Allah’ın (c.c.) kitabını en çok okuyan tevilini en iyi bilen ve en çok değer veren Resulullah’a (s.a.a) yakınlığından dolayı sünneti en iyi bilen ve İslam dini uğrunda en çok cihat edip musibete uğrayanın kendisi olduğunu gördüm ve böylece ona tabi oldum. Bu sözleri işiten Ayşe daha fazla konuşmadı ve susmayı yeğledi.4

Abdullah bin Mesut Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Ehlibeytimden (a.s) benim adımı taşıyan biri Araplara hâkimiyet kurmadan dünyanın ömrü bitip kıyamet kopmayacaktır.5

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


3              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 142

4              Şeyhin Emalisi c. 1 s. 143

5              Şafi olan Kenci Ahbarı Sahabe kitabı s. 481 / Mişket El Mesabih s. 1123 / Hileti Evliya c. 5 s. 75 / Sahihi Tirmizi c. 2 S. 36 / Müsnet bin Hambel c. 1 s. 376 / Hatip El Bağdadi Tarihi c. 4 s. 388 / Kenz El Ummal

c. 7 s. 188 / Yenabi El Mevedde s. 520 / Sünen Ebi Davut c. 2 s. 207


 

EL MÜSTEDREK

 

 

(SONUÇ)

 

 

 

İbni Tavus şöyle aktarmıştır: Ramazan ayı amelleriyle ilgili Midmar adlı kitapta Resulullah’ın (s.a.a) Şaban ayının son günlerinde buyurmuş olduğu bir hutbe vardır. Mustafa’nın (s.a.a) İmam Ali (a.s) El Mürteza’nın (a.s) Şia’sına müjdeleri adlı kitabın elimizde bulunan nüshasında peygamber efendimizin bu hutbesi yer almamaktadır, ancak bizler hutbeyi bu kitaba eklemeği uygun görüyoruz.

Muhammed bin Ebi Kasım Taberi Mustafa’nın (s.a.a) İmam Ali (a.s) Mürteza Şia’sı adlı kitapta Hasan bin Ali bin Fidal’dan, Ali bin Musa Rıza’dan (a.s), babası Musa bin Cafer’den (a.s), babası Cafer bin Muhammed’ten (a.s), babası Muhammed bin Ali’den (a.s), babası Ali bin Hüseyin’den (a.s), babası şehitlerin serdarı Hüseyin bin Ali’den (a.s), babası vasilerin serdarı müminlerin emiri Ali bin Ebi Talip’ten (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle bir hutbe irat ettiğini nakletmiştir:

 

 

“Ey İnsanlar! Allah’ın ayı, bereket, rahmet ve mağfiretle size varıp ulaşmıştır. Öyle bir ay ki Allah (c.c.) indinde her aydan daha üstündür. Gündüzleri en iyi gündüz; geceleri en üstün gece ve saatleri en iyi saatlerdir. Öyle bir aydır ki, o ayda Allah’ın (c.c.) misafirliğine davet edilmiş ve Allah’ın (c.c.) ikramına layık kimselerden kılınmışsınızdır. Nefesleriniz de tesbih, uykunuzda ibadet sevabı vardır.

Bu ayda halis niyetler ve temiz kalplerle sizleri oruç tutmaya ve Kur’an okumaya muvaffak etmesi için Allah’ı (c.c.) çağırın (dua edin). Asıl kötü ve bedbaht kimse, bu büyük ayda Allah’ın (c.c.) mağfiretinden mahrum olan kimsedir. Açlık ve susuzluğunuzla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu hatırlayın. Fakir ve miskinlere sadaka verin. Büyüklerinize saygı gösterin. Akrabalarınıza sila-i rahim yapın (akrabalık hakkını koruyun), dilinizi tutun, gözünüzü haramdan koruyun ve kulağınızı haram olan şeyleri duymaktan sakındırın. Halkın yetimlerine şefhat gösterin ki, sizin de yetimlerinize şefhat göstersinler. Günahlarınızdan tövbe edin ve namaz vakitleri dua için ellerinizi O’na doğru kaldırın; bu saatler Allah Teala’nın (c.c.) halka rahmet gözüyle baktığı, münacatlarına icabet ettiği ve nidalarına “lebbeyk” dediği en iyi saatlerdir. Ey İnsanlar! Nefisleriniz amellerinizin rehinesidir. O halde istiğfar vasıtasıyla onları azad edin; sırtlarınız günahtan ağırlaşmıştır, uzun secdeler ederek yükünüzü hafifletin. Bilin ki,


Allah Teala namaz kılanları ve secde edenleri azap etmemek ve kıyamette onları cehennem ateşiyle korkutmamak üzere kendi izzeti hürmetine antetmiştir.

Ey İnsanlar! Her kim bu ayda oruçlu bir mümine iftar verirse ona bir köle azad etmenin sevabı verilir ve geçmiş günahları affedilir.”

Biri “Ya Resulullah (s.a.a)! Bizim hepimiz bir mümine iftar verecek güçte değiliz.” demesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Bir hurma tanesiyle veya bir içim suyla da olsa cehennem ateşinden kurtulmaya çalışın. Ey İnsanlar! Her kim bu ayda ahlakını güzelleştirirse kıyamette sırat köprüsünden geçmesine müsaade edilir. Her kim bu ayda emri altındakilerin (hizmetçisi, ailesi, çoluk çocuğu...) işini hafifleştirirse, Allah Teala da (c.c.) kıyamette onun hesabını kolaylaştırır.

Her kim bu ayda şerrini halktan uzaklaştırırsa Allah Teala (c.c.) kıyamette gazabını ondan uzaklaştırır. Her kim bir yetime ikram ederse, Allah da (c.c.) kıyamette ona ikram eder. Her kim akrabasıyla ilgilenir, ihsan eder, üzerine düşeni yaparsa, Allah da (c.c.) kıyamette onunla ilgilenir, ihsan eder. Her kim de akrabasıyla ilişkisini keserse, Allah Teala (c.c.) kıyamette rahmetini ondan keser. Her kim bu ayda sünnet namaz kılarsa Allah Teala onun hakkında ateşten beraatı

-uzak olmayı- yazar. Her kim bu ayda bir farizayı yerine getirirse diğer aylarda yapılan yetmiş farizanın sevabını alır. Her kim bu ayda bana fazla salavat getirirse, Allah Teala (c.c.) kıyamette onun salih amellerinin terazisini ağırlaştırır ve her kim bu ayda Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okursa, diğer aylarda yapılan bir Kur’an hatmi (Kur’an bitirme) sevabı verilir ona. Ey İnsanlar! Bu ayda cennetin kapıları açılmıştır. Allah’tan o kapıları sizin yüzünüze kapatmamasını isteyin, (bu ayda) cehennemin kapıları kapanmıştır; Allah’tan (c.c.), o kapıları (sizin yüzünüze) açmamasını isteyin; bu ayda şeytanlar bağlanmıştır, Allah’tan (c.c.) onları size musallat etmemesini isteyin.”

Hz. Ali (a.s) buyurur ki: “Ben, ya Resulullah (s.a.a.)! Bu ayda en iyi amel nedir? diye sorunca Resulullah (s.a.a), ya Ebe-l Hasan! Bu ayda en iyi amel takva ve Allah’ın (c.c.) haramlarından kaçınmaktır.” diye buyurdu ve ağlamaya başladı.

 

-Ya Resulullah (s.a.a) niçin ağlıyorsunuz? diye sorduğumda ise şöyle buyurdu: “Ya Ali (a.s), bu ayda sana karşı yapmayı helal bildikleri şey için ağlıyorum.

Rabbine namaz kılarken geçmiş ve geleceklerin en kötüsü; Semud kavminin devesini yaralayanın kardeşinin sana doğru gelip kılıçla seni vurarak sakalını kana boyadığını görür gibiyim!”

“Ben: Ya Resulullah (s.a.a), bu, dinimin selamette kalmasıyla birlikte mi olacak?” diye sorunca Resulullah (s.a.a): “Evet bu, dininin selametiyle birlikte olacak” cevabını vererek şöyle devam etti:


“Ya Ali (a.s)! Kim seni öldürürse, beni öldürmüş olur, kim sana buğz ederse, bana buğzetmiş olur, kim sana küfrederse bana küfretmiştir. Çünkü sen gerçekten de kendi nefsim gibi bendensin, ruhun benim ruhumdur, ahlakın benim ahlakımdır. Doğrusu Allah Tebârek ve Teâlâ beni ve seni bir (anda) yarattı, beni ve seni seçti, beni nübüvvete, seni de imamete seçti. Kim senin imametini inkâr ederse, beni inkâr etmiş olur. Ya Ali (a.s)! Sen benim vâsim, çocuklarımın -Hasan ve Hüseyin’in- babası, kızım Fatıma’nın (a.s) kocasısın; hayatımda ve ölümümden sonra ümmetime halifemsin. Buyruğun benim buyruğum, yasağın benim yasağımdır; beni nübüvvetle gönderene ve yaratılmışların en hayırlısı kılana ant olsun ki hiç şüphesiz sen, Allah’ın (c.c.) yaratıkları üzerine hücceti, sırrının emini ve kulları üzerine halifesisin.”