125. Hutbe
Haricilerin
hakemiyet olayı ile ilgili konuşmasını duyduktan sonra
şöyle buyurdu:
"Biz insanları değil, Kur'an'ı hakem kabul
ettik. Bu Kur'an, sadece iki kapak arasına yazılmış, dil ile konuşmayan bir
kitaptır. Ona bir tercüman gerek. Onu ancak insanlar açıklar. Bu topluluk
bizden Kur'an'ı hakem tayın etmemizi istediğinde noksan sıfatlardan münezzeh
olan Allah'ın kitabından yüz çevirenler olmadık. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle
buyurmuştur: "Bir şey hakkında çekiştiğinizde o işi Allah'a ve
Resulüne döndürün."(Nisa: 59) Allah'a döndürmek, onun kitabıyla
hükmetmemiz; Resulullah'a döndürmek ise, onun sünnetine uymamızdır. Allah'ın kitabıyla,
doğrulukla hükmedilecekse, biz buna diğer insanlardan daha layığız.
Resulullah'ın sünnetiyle hükmedilecekse, biz buna insanların en ehlinden daha
ehiliz.
Ama, "Niçin hakemiyet meselesinde aranızda
mühlet verdin?" derseniz; Cahil olan bunu öğrensin, âlim de sebat etsin
diye yaptım. Olur ki Allah, bu arada ümmetin arasını düzeltir de böylece
ümmetin boğazı sıkılmaz, hakkı tanıma hususunda acele etmez ve ilk saptırıcı
düşüncelere uymaz.
Allah katında insanların en efdali kazancını
azaltsa, onu kedere, meşakkatlere sürüklese bile hakla amel etmeyi, kendine
fayda veren batıldan
daha çok seven kimsedir.
Böyle şaşkınca nereye götürülüyorsunuz, nereden
getirildiniz? Yoldan çıkan, kitaptan uzaklaşan, doğru yoldan ve adaletten
sapan, zulme sarılan, hakkı görmeyen, ona uymakta şaşkınlaşan kavme karşı
savaşa hazırlanın. Ama siz ne güvenilecek kişilersiniz, ne de dayanılacak
yoldaşlarsınız? Ne kadar da savaş ateşini alevlendiren kötü kişilersiniz.
Yazıklar olsun size sizden ne kadar da kötülük gördüm! Sizi bir gün yüksek
sesle çağırdım ve bir gün de kulağınıza fısıldadım; ama ne yüksek sesle
çağırdığımda sadık azadeler, ne de kulağınıza fısıldadığımda güvenebileceğim
kardeşler oldunuz."