28.   Mektup

Muaviye’ye cevap olarak yazdığı mektup

"...Allah'ın Muhammed'i (s.a.a), dinini tebliğ etmek için seçtiği ve ona tabi olan ashabının da kendisini destekledi­ğini anlattığın mektubun bana ulaştı. Allah'ın peygamberi vasıtasıyla verdiği nimetini ve içinde bulunduğumuz imti­hanını bilmiyormuşuz gibi bize haber vermene şaştık doğrusu! Senin bu durumun; hurması bol olan Hecer'e([1]) hur­ma götürmeye kalkan hurmacıya veya üstadına ok atmayı öğretmeye kalkan öğrencisine benzemektedir.. İslam'da insanların en üstününün, falan ve filan olduğunu zannedi­yorsunuz. Zikrettiğin gibi olsa bile sana bir üstünlük gel­meyen, yokluğu seninle ilgili olmayan şeyi söylüyorsun. Üstün ve üstün olmayanın, yöneten ve yönetilenin seninle ne alakası var? Esir edilip azat edilenlerin ve oğullarının; ilk muhacirlerin ayırt edilmesi, derecelerinin belirlenmesi, sınıflarının tanımıyla ne ilgisi olabilir? Ne kadar yazık! Vın­laması olmayan bir okun vınlaması duyuldu, kendisi hü­küm altında olan biri, hüküm vermeye başladı. Ey insan! Niye durduğun yerde durmuyor, kusurunu görmüyor ve kaderin seni attığı yerde kalmıyorsun. Mağlubun yenilme­sinin ve muzaffer olanın zaferinin seninle ilgisi yoktur.

Sen çok şiddetli bir şekilde şaşkınlığa düşüp, doğru yoldan sapmışsın. Görmüyor musun -elbette sana bildir­mek için değil, Allah'ın bizlere verdiği nimetlerini dile ge­tirmek için diyorum- Muhacir ve Ensar'dan bir kısmı Al­lah yolunda şehit oldular ve her birinin bir fazileti vardır. Amma bizim şehidimiz (Hamza), şehit olduğu zaman kendisine "seyyid-üş-şüheda" denildi ve Resulullah onun namazını kılarken yetmiş tekbir aldı. Hakeza görmüyor musun bir topluluğun Allah yolunda ellerinin kesildiğini! Elbette her biri için bir fazilet vardır. Ama bizden de aynı şekilde eli kesilen birisine "cennette uçan"([2]) ve iki kanat sa­hibi" denildi. Eğer Allah, kişinin nefsini övmesini nehyetmeseydi, söyleyen kendisinin pek çok üstünlüklerini sayardı da mü’minlerin kalpleri onları sezinler ve duyanlar inkar edemezlerdi. Okunu ulaştıramadığın kimseyle uğ­raşmaktan vazgeç. Çünkü bizler Rabbimiz tarafından ter­biye edilmiş kişileriz ve halk da bizim tarafımızdan terbiye edilmektedir. Eskiden beri olan izzetimiz, kavminize olan üstünlüğümüz; size karışmamıza, sizden kız alıp vermemi­ze, sizi kendimizle bir tutmamıza mani olmadı. Halbuki siz o seviyede değildiniz, nasıl olur da bizimle bir seviyede olabilirsiniz ki? Peygamber bizden, yalanlayan (Ebu Cehil) ise sizden; Allah'ın aslanı (Hamza) bizden, düşmanları toplayan ve savaşmak için yemin içirten (Ebu Süfyan) ise sizden; cennet geçlerinin iki efendisi (Hasan ve Hüseyin) bizden, cehennem çocukları (Mervanoğulları veya Ukbe b. Ebi Muit'in çocukları) ise sizden; alemlerdeki kadınların en hayırlısı (Hz. Fatıma) bizden, odun hammalı kadın([3]) ise sizdendir. Ve daha bizim lehimize ve sizin aleyhinize olan birçok husus vardır.

Bizim Müslümanlığımız meşhurdur, cahiliyedeki du­rumumuz da inkâr edilemez. Allah'ın kitabı, sadece bizde bulunan bazı özellikleri bir ayette şöyle toplamaktadır: "Allah'ın kitabına göre, aralarında akrabalık bağı bulunanların bir kısmı diğerlerinden üstündür. "(Enfal: 75)

Hakeza: "İnsanların İbrahim'e en yakın olanları ve ona uyanları, bu peygamber ve iman eden kimseler­dir, Allah mü’minlerin velisidir. "(A’raf: 3)

Biz bir defa yakınlık bakımından ve bir defa da, itaat bakımından üstünlüğe sahibiz. Sakife günü Muhacirler Ensar'a, Resulullah'a yakınlıklarını öne sürüp, üstün geldi­ler. Eğer üstünlük yakınlıkla olursa, bu hak sizin için değil bizim içindir. Yok, eğer üstünlük başka bir şeyleyse, o za­man da Ensarın iddiası yerindedir.

Bütün halifelere haset ettiğimi ve onlara isyan ettiğimi iddia ediyorsun. Eğer bu iş dediğin şekildeyse sana karşı bir hata olmadı ki senden özür dilensin.

Bu, utancı sana ait olmayan bir noksanlıktır.

Yularından tutulup sürüklenen deve gibi, biate sürüklendiğimi söylüyorsun. Allah'a andolsun ki, beni kınamak isterken övdün, beni rezil etmek isterken kendin rezil oldun. Bir Müslüman’ın mazlum olması; dininde şüpheye, yakininde kuşkuya düşmediği müddetçe onun için bir noksanlık değildir. Bu söylediklerimle senden başkalarını kastediyorum. Fakat sana söylenmesi gereken kadarını söyledim.

Sonra, Osman'la aramızda geçen olayları dile getiriyorsun. Bunun, ona yakınlığından dolayı sana açıklanması uy­gun olur; hangimiz ona daha fazla düşmanlık ettik ve ölü­müne sebep olduk? Acaba ona yardım edip, yerinde otur­masını ve bu olaylardan el çekmesini isteyen kişi mi, yoksa öldürülmesi için ortam hazırlayıp da başına gelecekler ge­linceye kadar durup oyalanan kişi mi? Vallahi hayır, "Al­lah, içinizden ( halkı savaştan) alıkoyanları ve yan­daşına: "Bize katılın." diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir."(Ahzab: 18)

Ona defalarca tekrarladığı bidatlerin kötülüğünü bildirmemden dolayı özür dilemiyorum. Eğer ona karşı kusurum onu irşat ve hidayet etmekse (bu kusur değildir) nice günahsızlar vardır ki günahla itham olunmuştur.

Bazen nasihat eden kimse hakkında da su-i zan edilir.

İsteğim "Ancak gücümün yettiği kadar ıslah etmek idi.   Muvaffakiyetim ancak Allah’ın yardımı iledir. Ona tevekkül eder ve yalnız ona yönelirim."(Hud: 88)

Ben ve ashabıma ancak kılıçla cevap vereceğini söylemişsin. Bizleri bu şekilde ağlamanla kendine güldürdün. Abdulmuttalip oğullarının kılıçtan korkup, düşmandan çekindiklerini ne zaman görmüşsün?

"Hele biraz dayan, rakibin gelecek..."

İstediğin kişi, seni isteyecek; uzaklaşacağını sandığın kişiyse yaklaşacaktır. Muhacir ve Ensar'dan ve iyilikle onlara uyanlardan toplanmış büyük bir orduyla tez elden üzerine geleceğim. Hepsi kefenlerini giymiş, kuvvetli, cesur, hareket ettiklerinde tozu dumana katan bir topluluktur onlar. Bu ordunun en çok sevdiği şey, Rablerine kavuşmalarıdır. Bedir ashabının evladan onlarla beraberdir, Haşim oğullarının kılıçları yanlarındadır. Kardeşine, dayına, atana, soyuna karşı nasıl savaştıklarını da biliyorsun. "Ve bu zalimlerden uzak değildir. "(Hud: 83)

 



[1]-  Hecer, Bahreyn'de hurması bol olan bir şehrin adıdır. Bu bir deyimdir, Türkçe karşılığı ise "tereciye tere satmak" anlamındadır.

[2]-  Cafer-i Tayyar

 

[3]-  Ebu Leheb'in karısı, Ebu Süfyan'ın bacısı ve Muaviye'nin halası Ümmü Cemil