Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mizan’ul
Hikmet (hikmetin ölçüsü) benim, Ali de onun dilidir”
(İhkak’ul-Hak, 6/46)
Mizan’ul Hikmet
1. Cilt
Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ
Çeviri
Kadri ÇELİK
Tatbik
Çeviren’in
Notu
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Tüm ümmet, Resulullah’tan sonra Hz. Ali (a.s.) ve
diğer Ehl-i Beyt İmamları’na (a.s) tabi olmakla yükümlüdür. Nitekim
Resulullah (s.a.a) de “Ali’nin taraftarları kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.”diye buyurmuştur. Ayrıca Allah-u Teala da
Şura suresinin 23. ayetinde Resulullah’ın adına; “(De ki) sizden
tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim
ancak yakınlara sevgidir.”diye buyurmuştur. Yani
Resulullah 23 yıl boyunca çektiği zahmet ve çabalara
karşılık sadece Ehl-i Beyt’ini sevmeyi istemektedir.
Dolayısıyla Ehl-i Beyt’i sevmek bir meslek değil, dini bir
görevdir.
Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum’da ise
şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Sizin aranızda iki paha
biçilmez şey bırakıyorum. Bu iki paha biçilmez şey
Allah’ın kitabı ve Ehl-i Beyt’imdir.”
Bütün bu bilgiler
ışığında anlıyoruz ki Resulullah’tan (s.a.a)
sonra Ehl-i Beyt’i sevmek ve Kur’an’ın gerçek müfessirleri olan bu nurlu
insanlara tabi olmak dini bir yükümlülüktür.
Dolayısıyla
bazılarının, “Ehl-i Beyt’i sevmek bir meslektir. Herkes bir
mesleği seçebilir. Bazıları Ehl-i Beyt’i sevmeyi meslek
edinmiştir. Ehl-i Sünnet ise ayrı bir mesleği seçmiştir.”demesi
doğru bir düşünce tarzı değildir. Her Müslüman
Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’ini sevmek zorundadır. Resulullah risaleti
karşılığında bizlerden sadece bunu istemiştir.
Hz. Ali’yi sevmeyen bir insana Muaviye ve Yezid’i sevmek kalır. Zira her
ikisini sevdiğini iddia etmek, nur ile zulmeti sevmek gibi saçma bir
iddiadır. Bu hem şer’i, hem de akli açıdan doğru bir inanç
değildir.
Bilindiği gibi Kur’an-ı
Kerim’de Ehl-i Beyt kelimesi üç yerde kullanılmıştır.
1-Hz.
Musa’nın (a.s) kıssasında...
Hz. Musa (a.s) bebek iken Allah’ın
emri üzere annesi tarafından bir sandık içerisine
bırakılıp Nil nehrine atılmış ve Firavun ailesi
tarafından Kur’an’ın ifadesiyle kendilerine bir düşman ve üzüntü
kaynağı olsun diye sudan alınmıştı. Bu küçük
çocuk hiç bir kadının sütünü emmeyince Firavun ailesi
şaşırıp kalmışlardı. O sırada Hz.
Musa’nın (a.s) kız kardeşi gelerek onlara: “...Ben sizin
adınıza onun bakımını üstlenecek ve onun
hayrını isteyecek bir Ehl-i Beyt’i (ev halkını) size
tanıtayım mı?”demişti.”
Bunun üzerine çocuk annesine iade
edilmişti. Bunu Kur’an-ı Kerim şöyle açıklıyor:
“Böylece onu,
annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün
gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu
bilmezler.”[1] Bu
ayet-i kerimede, Hz. Musa’nın (a.s) kız kardeşinin, Ehl-i Beyt
tabirinden neyi kastettiğine açıklık getirecek herhangi bir
açıklama yoktur. Acaba söz konusu beyt (ev) ile bir
yakınlığı olan bütün şahısları mı,
yoksa bazılarını mı veya yalnızca soy
yakınlığı olanları mı, yoksa hem soy
yakınlığını hem de evlenme yoluyla meydana gelen
yakınlığı içeren bir anlamı mı veya bunlar ile
birlikte “vela”(kölelik) ve terbiye yönünden bu evle ilgisi olan
şahısları mı veya bütün bunlardan daha geniş bir
anlamı mı kastetmiştir, bu belli değildir.
Ayrıca burada görüldüğü gibi
zaten “Ehl-i Beyt”kelimesi Arapça metinde, harf-i tarif olan
“elif-lam”takısı olmaksızın, nekire (belirsiz) olarak zikr
olunmuştur.
2-Hz.
İbrahim’in (a.s) kıssasında...
Melekler Hz. İbrahim’in
hanımına Hz. İshak ve ondan sonra da Hz. Yakub’un müjdesini
verince şaşırmıştı. Melekler de ona şöyle
demişlerdi: “Allah'ın rahmeti ve bereketleri siz Ehl-i Beyt’in (ev
halkının) üzerine olmuşken, nasıl Allah'ın işine
şaşarsın? O, övülmeye layıktır, yücelerin yücesidir”[2]
Bu ayet Hz. İbrahim’in zevcesinin de
onun Ehl-i Beyt’inden olduğunu bildirmektedir. Çünkü ayette bizzat ona
hitap edilmiştir. Elbette bu, “Ehl-i Beyt”kelimesinin her yerde, hatta
maksadı belirtecek herhangi bir alametin bulunmadığı, yani
mutlak olarak kullanıldığı yerlerde de zevce kelimesini
kapsadığına delil teşkil edemez.
3-Tathir
ayetinde...
“Ey Ehl-i Beyt!
Allah ancak sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak
ister.”[3]
Şüphe yok ki Peygamber (s.a.a)
Kur’an-ı Kerim’in anlamını, işaret ve maksadını
herkesten daha iyi bilmektedir. Açıklama ve beyana ihtiyaç duyulan bu tür
ayetler karşısında da Peygamber (s.a.a) yegane merci ve
sığınak konumundadır.
Peygamber (s.a.a) aylarca ve özellikle de
vefatı yaklaştığı sıralarda tathir ayetinde
geçen Ehl-i Beyt’ten maksadın, Ashab-ı Kisa (Yani Hz. Ali, Hz.
Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) olduğunu ve bu ayet gereğince
onların günahlardan uzak olduklarını önemle
vurgulamıştır. Gerçekten mezkur ayette geçen Ehl-i Beyt’ten[4]
maksadın Ashab-ı Kisa olduğuna dair bir çok hadis vardır.
Bu hadisler Ehl-i Sünnet kitaplarında da mütevatirdir. Allame
Tabatabai’nin de dediği gibi bu hususta yetmişten fazla hadis
nakledilmiştir. Hatta bu konuda Ehl-i Sünnet kaynaklarından
nakledilen hadisler Şia yoluyla nakledilen hadislerden çok daha
fazladır.
Bu hadisleri Ehl-i Sünnet alimleri; Ümmü
Seleme, Ayşe, Ebu Said-i Hudri, Sa’d b. Vakkas, Vaile b. Eska, Ebu’l
Hemra, İbn-i Abbas, Peygamber’in kölesi Sevban, Abdullah b. Cafer, Hz. Ali
ve Hz. İmam Hasan’dan kırka yakın yolla nakletmişlerdir.
Peygamber’in (s.a.a) mübarek ömrünün son
aylarında namaza gittiği her vakit Hz. Fatıma’nın (a.s)
kapısına gelerek, “Ey Ehl-i Beyt, namaza!”diye seslenmesi ve
ardından tathir ayetini okuması da konuya apaçık bir örnek
teşkil etmektedir.
Elbette Ehl-i Beyt’i sevmek hususunda
kusur etmememiz gerektiği gibi, aşırı da gitmemeliyiz.
Nitekim Peygamber (s.a.a) Ehl-i Beyt’ine aşırı sevgi gösterilmesini
de yasaklamış ve Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurmuştur: “Senin
hususunda iki grup helak olacaktır: Seni sevmekte aşırı
gidenler ve sana buğz edip düşmanlık besleyenler.”
Hakeza şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali seninle İsa arasında bir benzerlik vardır, Yahudiler ona
düşman kesildiler, hatta annesine bile iftirada bulundular.
Hıristiyanlar ise onu hakkı olmayan makama ulaştıracak
kadar aşırı sevdiler.”[5]
Dolayısıyla Kur’an ve sünnet esasınca
Ehl-i Beyt’i sevmeli ve bu hususta ne ifrata, ne de tefrite düşmeliyiz.
Peygamber (s.a.a), Ehl-i Beyt’in ilk
imamı olan Hz. Ali (a.s) hakkında şu veciz ve ebedi ifadeyi
kullanmıştır: “Ey Ali! Sen hem dünyada efendi ve büyüksün
hem de ahirette...Seni seven beni sevmiştir, sana buğz eden de bana
buğzetmiştir. Senin dostun Allah’ın dostudur. Allah senin
gazabınla gazab eder. Sana buğz edene eyvahlar olsun!”
Hakeza şöyle buyurmuştur: “Ali’nin
muhabbeti iman, buğzu ise nifaktır.”
Hakeza şöyle buyurmuştur: “Biliniz
ki her kim Ehl-i Beyt’in sevgisi ile ölürse şehit olarak ölmüştür.
Biliniz ki her kim Ehl-i Beyt’in muhabbeti ile ölürse
bağışlanmış olarak ölmüştür. Biliniz ki her kim
Ehl-i Beyt’in sevgisi ile ölürse, tövbe etmiş olarak ölmüştür.
Biliniz ki her kim Ehl-i Beyt’in muhabbeti ile ölürse imanı kamil bir mümin
olarak ölmüştür. Biliniz ki her kim Al-i Muhammed’in muhabbeti ile ölürse,
ölüm meleği onu cennet ile müjdeler.”[6]
Şafii de Ehl-i Beyt sevgisi ile
şu ebedi şiiri söylemiştir:
“Ey Resulullah’ın
Ehl-i Beyt’i, sizi sevmek
Allah
tarafından Kur’an’da farz kılınmıştır
Size bu kadar
büyüklük ve fazilet yeter ki
Size salavat
göndermeyenin namazı batıldır.”
Ferazdak adlı meşhur şair
de “Mimiyye”kasidesinde şöyle diyor:
“Öyle bir
topluluk ki onları sevmek iman,
Onlara
düşmanlık ise küfürdür.
Onlara
yaklaşmak da kurtuluş vesilesidir
Eğer takva
ehlini sayarlarsa onlardır önderleri
Eğer
“Yeryüzünün en hayırlıları kimdir?”denirse
Onlardır
(Ehl-i Beyt’tir) diye cevap verilir.”
Bütün bunlardan da
anlaşıldığı üzere Ehl-i Beyt’i sevmek, hakikatte
Peygamberi sevmektir ve Peygamberi sevmek de hakikatte Allah’ı sevmektir.
Bütün bu bilgilerden sonra elinizdeki
nefis kitaba gelince...Değerli alim Muhammed Muhammedi Reyşehri
tarafından telif edilen ve toplam 23030 hadisten oluşan bu büyük ve
nefis eser, 15 cilt olarak basılacak, son cildi ise Fihrist olarak
hazırlanacaktır. Şii ve Sünni hadis kaynaklarına
dayanılarak Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’inden (a.s) derlenen
eşsiz güzel hadisleriyle bu hadis külliyatı, gerçekten de bir
şaheser konumundadır. Ehl-i Beyt’in hadis gülistanından toplanan
bu burcu burcu kokan risalet ve velayet gülleri, 21. asrın
insanını, gırtlağına dek sıkışıp
kaldığı maddi ortamdan uzak, manevi ve ruhi bir iklime götürmekte,
tüm güzelliği ile yeniden yaşama dönme ümidini
aşılamaktadır.
Son olarak bu şaheser kitabın
dizgi, mizanpaj ve benzeri teknik konularında her türlü
yardımını esirgemeyen değerli eşime, oğlum
Mücteba’ya, çeviriyi Arapça orijinal metni ile titiz bir şekilde
karşılaştıran Nuri Dönmez kardeşime ve
çalışmada edebi katkıları bulunan eşine de naçizane
teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Hadisler hiç şüphesiz dini
öğretilerin ve hükümlerin şekillenmesinde ve İslami ilimlerin
oluşumunda Kur’an’dan sonra ikinci planda çok önemli ve hayati bir role
sahiptir. Hadisler Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) kalıcı
mirası olup Kur’an’ı tefsir etmeye ve dini açıklamaya
çalışmaktadır. Hadis de Kur’an-ı Kerim’in yanı
sıra insanın kurtuluş ve saadetini garantilemektedir. Dini
önderler Müslümanları hadis ezberlemeye, müzakere etmeye, anlamaya
çalışmaya ve yaymaya teşvik etmişler ve bu da bu ilmin
yaygınlaşmasına sebep olmuştur.
Alimlerin, muhaddislerin ve hadis
hafızlarının tarih boyunca göstermiş olduğu çabalar
takdire şayandır. Bu büyük insanlar hadislerin kaydı, hıfz
edilmesi, düzenlenmesi ve bölümlendirilmesi hususunda bir çok zahmetlere katlanmışlar;
nübüvvet ve imametin bu değerli mirasını korumak için büyük bir
gayret göstermişlerdir. Dağınık hadis ve rivayetlerin
yaygın oluşu, ama buna rağmen
araştırmacıların ve hadis muhataplarının
ihtiyaçlarına yeterli cevap veremeyişi muhaddisleri büyük hadis
külliyatları hazırlamanın yanı sıra, yeni
şekillerde ve kalıplarda hadis toplamaya yönlendirmiştir. Hisal,
Tuhef’ul-Ukul, Mekarim’ul-Ahlak ve Mişkat’ul-Envar kitapları bu
yönelişin bir ürünüdür. Bu büyük insanlar sonsuzluk denizinin değerli
cevherlerini çıkarmak için bir gemi ve kaptan temin etmeye
çalışmıştır. Sefinet’ul-Bihar ve son zamanlarda
yayınlanan mu’cem kitapları da bu çabaların bir ürünüdür.
Mizan’ul-Hikmet, adı geçen
araştırmalar neticesinde ayet ve rivayetleri yeni ve özel bir
şekilde düzenlenmiş yepyeni bir Mecme’ul-Behreyn’i andırmaktadır.
Bir taraftan ayet ve rivayetleri çeşitli bölümlere ayırmakta,
ilgililere takdim etmekte; bir taraftan da Kur’an ve hadis deryasında
gezinmek için bir gemi konumunda bulunmaktadır. Hüccet’ul-İslam
ve’l-Müslimin Muhammed Reyşehri’nin eşsiz ve yüce himmetleri ile
vücuda gelen bu değerli şaheser, Arapça alfabetik sıralama
esasınca düzenlenmiş olup araştırmacıları, Kur’an
ayetleri ve Şii/Sünni kaynaklardaki hadislere yönlendirmektedir.
Başarı
Allah’tandır.
İslami
Araştırmalar Kurumu
Ali
Ekber İlahi Horasani
21
Ramazan, 1418
20
Ocak, 1997
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Muhammed’e (s.a.a) ve temiz hanedanına selam olsun. Allah’ın laneti
kıyamet gününe kadar düşmanlarının üzerinde olsun.
Hadis-i Şerifler; Kur’an’ı
anlama, manalarını derk etme ve Peygamberin (s.a.a) ve Ehl-i
Beyti’nin (a.s) değerli mirası sayılan ve Kur’an’ın
yanı başında yer alan büyük İslam önderlerinin siretini
tanıma hususunda anahtar konumundadır. Şüphesiz Müslümanlar
Kur’an ve hadis mirasından istifade etmedikçe İslami ilimlerin
tatlı kaynağına asla ulaşamazlar.
İslam tarihinde meydana gelen bir
çok tatsız olaylara rağmen muhaddisler asla gevşekliğe
düşmemiş ve bizler için bu büyük emaneti korumaya çalışmışlar,
kendinden sonraki nesillere emanet bırakmışlardır. Böylece
sahip oldukları çok az imkanlara rağmen İslam’a büyük hizmetler
yapmışlardır. Şimdiki nesil ise sahip oldukları bütün
imkanlara rağmen böyle bir çalışma ortaya koyabilmiş
değildir.
Dini ilimleri öğrenmeye
çalıştığım ilmi hayatımın ilk
yıllarında kendimde inanç ve ahlak ile ilgili konuları inceleme
hususunda çok büyük bir aşk ve ilgi hissettim. Derdimi derman etmek ve
susuzluğumu gidermek için yüce Allah’ın sözlerinden daha yüce bir söz,
Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’inin (a.s) sözlerinden daha güzel bir söz
bulamıyordum. Bu yüzden ilmi havzadaki
araştırmalarımın yanı sıra vaktimin büyük bir
bölümünü Kur’an ve hadis kitaplarını incelemeye ayırdım.
Bu araştırmalarım boyunca
çok önemli iki noktada yoğunlaştım ve bu iki noktayı
araştırmalarımın, ilmi incelemelerimin ve
yazılarımın temeli kıldım. Bu iki nokta şuydu:
1-İslami metinlerde
yaptığım bu araştırmalar esnasında bende
yaratılış, ve kıyamet ile ilgili fikri, siyasi, iktisadi ve
toplumsal boyutlarda en güçlü, derin, güzel ve sade olan ilmi ve felsefi
burhanların bu İslami metinlerde gizli olduğu inancı yer
etti. Bu yüzden üzülüyor ve kendi kendime, “Sahi neden Müslüman bilginler,
yazarlar ve düşünürler şimdiye kadar bu gerçeğe gerekli önemi
göstermemişler?”diye soruyordum. Bu yüzden naçiz ilmimle Kur’an’dan ve
İslami rivayetler ve metinlerden alınmış delillere
dayalı itikadi konular üzerinde derinleşmeye, daha çok düşünmeye
koyuldum. Zira hem kendimin, hem de toplumun buna büyük ihtiyacı
olduğunu hissettim.
Bu inceleme ve
araştırmalarım neticesinde İslami düşüncenin temelleri
hususunda bazı öğrencilere ders vermeye başladım. H. 1394
yılından 1410 yılına kadar süren bu derslerde söz konu ettiğim
konuların bazısı yayınlanmış oldu.
Elbette kendimi övmek istemiyorum ve
hedefime ulaştığımı, yani Kur’an ve sünnetten
alınmış deliller esasınca İslami düşüncenin
temellerini hakkıyla kaleme aldığımı iddia etmiyorum.
Ama bu yolda yürümek isteyen araştırmacılara bir kapı
araladığımı söyleyebilirim. Müslüman bilginler ve alimlerin
bu çabalarımı devam ettirmelerini ümit ediyorum.
2-Araştırmalarım
esnasında dikkatimi çeken ikinci nokta ise Kur’an ayetlerin
bazısının diğer bazısını tefsir ettiği
gerçeği idi. Bu yüzden Kur’an ayetleri hususunda yeterli
kapsayıcılığa sahip olan kimseler Kur’an ayetlerini birbiri
vesilesiyle kolayca tefsir edebilir. Hadislerin tefsir ve
anlayışı hususunda da bu nokta geçerlidir.
Fıkhi konulardaki hadis ve
rivayetlerin bütünüyle bir araya getirildiğini ve güzel bir şekilde
sınıflandırıldığını gördüm. Ama fikri,
ahlaki ve içtimai hususlarda böyle bir çalışmanın
olmadığını müşahede ettim. Eğer bir takım
çalışmalar yapılmışsa da yeterli değildi. Bu
yüzden araştırmacılar bu konularda görüş belirtmek
istedikleri takdirde bir çok kitaplara müracaat etmek zorundaydı. Bu ise
uzun bir zamanı gerektiriyordu. Bazen araştırmaların
tamamlamasına yardımcı olan ve doğru dürüst bir görüş
belirtilmesini temin eden rivayetleri elde etmek çok zordur.
Dolayısıyla Peygamber (s.a.a)
ve Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerini kapsayan ve özel bir düzenlemeyle
okuyuculara sunulan bir kitaba ihtiyaç olduğunu hissettim. Böylece
araştırmacılar istedikleri hadise kolayca ulaşabilsin
istedim. Ayrıca İslam toplumunun hadis araştırma hususunda
günümüz insanının isteklerine cevap verecek bir kitaba ihtiyacı
olduğunu gördüm.
Gerçi bu alana girmek hiç de öyle kolay
değildi. Araştırmacılar bunun ne kadar zor olduğunu
kabul ederler. Ama Hz. Muhammed’in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’inin hadislerine olan
aşkım beni bu yolu katetmeye teşvik etti ve bu hedefi
gerçekleştirmek için daha fazla çalışmam gerektiğini
gösterdi.
Bu kitabı telif etmeye H. 1388
yılında Meşhed zindanlarında başladım. Ders,
araştırma ve incelemelerimin yanı sıra fırsat buldukça
bu kitabı telif etmeye çalıştım. Yaklaşık olarak
bütün yaz tatilini bu işi yapmaya harcadım.
İlk önce Bihar’ul-Envar
kitabındaki tüm rivayetlere müracaat ederek göz önünde bulundurduğum
nükteleri not aldım. Bu iş yaklaşık iki üç yıl sürdü.
Daha sonra not aldığım bu nükteleri alfabetik sıralamaya
göre düzenledim. Ardından İslami kaynak ve metinlere müracaat ederek
konulu bir şekilde hadisleri tasnif ettim. Bu işimin ne kadar
sürdüğünü bilmiyorum. Ama bu işin başarılı olması
için çektiğim sıkıntıları unutamıyorum.
Bu kitap işi ile uğraştığım
süre boyunca şu birkaç önemli nükteye rastladım.
1-Bihar’ul-Envar’da tekrar edilmiş
hadislerin çokluğu
O zamanlar Bihar’ul-Envar
kitabındaki tekrar edilmiş rivayetler
çıkarıldığı takdirde 110 ciltlik bu kitaptan en az 20
cildinin eksileceğini gördüm. Zira tekrar olan hadislerin yanı
sıra metin ve senetleri de tekrarlanan bir çok husus tespit ettim.
2-Bihar kitabındaki bölümlerde gözle
görülen eksiklikler
Bihar kitabının müellifinin
(Allah ondan razı olsun) asıl hedefi sahih ve zayıf tüm hadisleri
bir araya toplamaktı. Dolayısıyla da bir çok hadisi defalarca
tekrar etmiştir. Ayrıca hadislerin
sınıflandırılması hususunda bir bölüm ile ilgili
hadislerin, diğer bölümlerde de yer aldığını gördüm.
Örneğin edep bölümünde yer alan hadisler 8 tanedir. Oysa bu kitapta da
gördüğünüz gibi edep hakkında yaklaşık 125 hadis mevcuttur.
Bu kitabı yeniden ve son kez gözden
geçirince, bende Bihar kitabının yazarının güvendiği
ve ulaşabildiğimiz kaynaklara müracaat etme fikri oluştu. Bu
kaynakları incelediğim zaman bu kitabın çeşitli
bölümleriyle uyum arz eden ve toplumsal konuları inceleyen hadislere
dokunmadığını gördüm. Bu yüzden gücüm oranında mevcut
kaynaklara müracaat ederek bu açığı da kapatmaya çalıştım.
3-Ehl-i Sünnetin hadis kitaplarından
yararlanma
Mevcut kitabı bitirmek için
çalışırken Ehl-i Sünnet kaynaklarına müracaat etmeyi ve
konularla ilişkisi bulunan hadisleri eklemeyi faydalı buldum. Böylece
bu kitabın ilgili insanlar için çeşitli açılardan daha faydalı
olacağını düşündüm. Bu çalışmalarım
esnasında Ehl-i Sünnet kitaplarından Hisamuddin Hindi’nin (Ö. H. 975)
Kenz’ul-Ummal kitabını okudum. Bu kitap da içerik açısından
Bihar’ul-Envar kitabına benzemektedir ve 16 cilt, 12215 sayfadır. Bu
16 ciltlik eserde 46624 hadis yer almıştır. Bu kitapta
nakledilen rivayetlerin bazısı hadis özellikleri
taşımadığı için yaklaşık 4000 hadis
olduğu söylenebilir. Bu kitabın çeşitli bölümlerini inceleyince
artık diğer Ehl-i Sünnet kitaplarına da başvurmanın
zaruri olmadığını hissettim. Dolayısıyla
Mizan’ul-Hikmet kitabında yer alan konu ile ilgili hadisleri sadece bu
kitaptan naklettim.
Kenz’ul-Ummal kitabını
incelerken bizim kitaplardaki bir çok senetsiz hadislerin de Ehl-i Sünnet
kitaplarından nakledildiğini gördüm.
Hakeza adları sonradan zikr edilecek
olan Şii ve Sünni birçok kitaplara müracaat ettim ve her bölüm ile ilgili
Kur’an ayetlerini eklemeyi de ihmal etmedim.
Mizan’ul-Hikmet kitabı gerçekte yeni
teknikleri kullanarak büyük bir hadis külliyatı hazırlama
noktasında bir başlangıçtır. Günümüz insanın
ihtiyaçlarına ve gereklerine cevap olmayı
amaçlamıştır. Bu çabaların çok yakında ürün vermesini
ümit ediyorum. Elbette benim gibi zayıf ve imkanlardan mahrum biri
tarafından hazırlanan bu kitap bir çok eksiklikleri barındırmaktadır.
Zaten bu çok doğaldır. Ama buna rağmen İslam
dünyasının bir çok yerinden teşvik edici övgüler aldım ve
Peygamber (s.a.a) hadisleri ile Ehl-i Beyt’in (a.s) ilmini kapsayan bu
kitabı İslam dünyasının en ücra köşesine kadar
ulaştırmaya çalıştım.
Yapılan büyük istekler üzerine bu
kitabın 8. baskısı yapılmıştır. Yapılan
öneriler doğrultusunda bu yeni baskıda bazı eksiklikler de
giderilmiştir.
Bu kitabı hazırlamada
çektiğim bütün sıkıntılara rağmen henüz yolun
yarısındayım ve hedefime ulaşmış değilim.
Ama içinde yaşadığım şartlar, genel hava ve
üstlendiğim önemli görevler bu kitabı istediğim haliyle
basılmasını daha fazla ertelememe izin vermedi. Elbette hayatta
olursam Allah’ın izniyle ileride başladığım bu
işi kemale erdirmem için bütün gayretimi göstereceğim.
Üstad Şehid Murtaza Mütahhari İle İlgili Bir Hatıram
Hiç unutamıyorum, H. 1398 yaz
günlerinin birinde (İslam devriminden önce) Şehid Mutahhari Kum’da
öğlen vakti bize misafirim olmuştu. Üstad o günlerde bazı
öğrencilere, “Kur’an mantığında Epistemoloji”hususunda dersler
veriyordu. Bu dersleri ile kendi kitabımdaki “Epistemoloji”bölümü
arasındaki yakın ilgi sebebiyle, bu bölümün fihrist ve
başlıklarını kendisine gösterdim. Bana, “Bu artık
baskıya hazırdır”dedi ve kendisine sunduğum şekliyle
bastırılmasını istedi. Ardından bana şöyle dedi:
“Batılı yazarlar bir yere kadar faydalı olan kitapları önce
basıyorlar, sonraki baskılarda gerekli gördükleri konuları
ekliyorlar.”Üstad Şehid Mutahhari (r.a) de bu metodu övüyordu. Ama ben
yine de bu kitabı bastırmayı, tümüyle bitirdiğim zamana
erteledim ve şu anda içinde bulunduğum şartların
kitabı bir an önce bastırmamı gerektirdiğini gördüm. Zira
bu kitabın istediğim şekilde bölümlendirilmesi ve
hazırlanması hususunda bizzat çalışmam gerektiğini
anladım. Sonunda bir çok zorluklara rağmen bu kitabın işini
bitirmek için tatil günlerinde gece gündüz çalışmaya koyuldum.
Allah’a hamd olsun 14 yıl süren bu çabalarım sonunda bu kitap
layık olduğu şekliyle sona ermiş oldu. Allah’ın
izniyle bulduğum ilk fırsatta da bu kitabın eksikliklerini gidermeye
çalışacağım.
Son olarak bana evde fikri
çalışmalarım için gerekli ortamı sağlayan eşime
teşekkür etmeyi de bir borç biliyorum. Eşim,
araştırmalarım ve yazılarım için gerekli ortamı
temin etme hususunda bir çok zahmetlere katlanmış ve hayatın
ağır yüklerini severek üstlenmiştir.
İşte başı
fedakarlık, sonu ise yakin olan Mizan’ul-Hikmet kitabının
hikayesi budur.
Muhammed
Reyşehri
Receb,
1403-21 Mayıs 1983
Elif
Harfi
Konu
Başlıkları
ü el-İsar (Fedakarlık)
ü el-Ecr (Sevab-Ecir)
ü el-İcare (Kiralamak)
ü el-Ecel (Ecel)
ü el-Ahiret (Ahiret)
ü el-Eh (Kardeşlik)
ü el-Edeb (Edeb)
ü el-Ezan (Ezan)
ü el-İza (Eziyet)
ü et-Tarih (Tarih)
ü el-Arz (Yeryüzü)
ü el-Esir (Esir)
ü el-Usve (Örnek)
ü el-Usul (Usul-Temeller)
ü el-Afat (Afetler)
ü el-Ekl (Yemek)
ü el-Ulfet (Ülfet-Kaynaşmak)
ü Allah (Allah)
ü el-İmaret (Emirlik-Yöneticilik)
ü el-Emel (Emel-Arzu)
ü el-Ummet (Ümmet)
ü el-İmamet (İmamet)
ü el-İman (İman)
ü el-Emanet (Emanet)
ü el-Eman (Eman)
ü el-Uns (Ünsiyet-Alışmak)
ü el-İnsan (İnsan)
ü el-Ena (Kap)
1. Konu
el-İsar
Fedakarlık
F
el-Bihar c. 74,
s. 390, 28. Bölüm, et-Terahum...ve’s-Sıla ve’l-İsar ve’l-Muvasat ve
ihya’ul Mümin
F
Vesail’uş
Şia c. 6, s. 299, 28. Bölüm, İstihbab’ul İsar ale’n-Nefs
F
Vesail’uş
Şia c. 11, s. 220, 32. Bölüm, Vücub-u İsar-i rızallah ala
Heve’n-Nefs
F
el-Bihar c. 70,
s. 106, 48. Bölüm, İsar’ul Hak ale’l-Batıl
bak.
F
et-Ticaret:
445. Bölüm
F
ed-Dünya: 1236
ve 1238. Bölümler
F
el-Heva: 4052.
Bölüm
1. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık yüceliklerin en üstünüdür.”[7]
2. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık iyilerin huyudur.”[8]
3. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık en üstün ihsandır.”[9]
4. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık en güzel ihsan ve imanın en üstün mertebesidir.”[10]
5. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık ihsanın doruğudur.”[11]
6. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık en şerefli ihsandır.”[12]
7. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık en şerefli bağıştır.”[13]
8. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık bağışın en üstün mertebesi ve en faziletli
huydur.”[14]
9. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık, iyilerin karakteri ve hayırlıların huyudur.”[15]
10. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık en faziletli ibadet ve en yüce efendiliktir.”[16]
11. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık zühdün süsüdür.”[17]
12. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık fazilet, stokçuluk ise rezilliktir.”[18]
13. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık en güzel ihsandan birisi sayılır.”[19]
14. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün cömertlik, fedakarlıktır.”[20]
15. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yücelik için fedakarlık yeterlidir.”[21]
16. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Diğer insanlara insafla, müminlere ise fedakarlıkla davran.”[22]
17. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün seçim/tercih fedakarlıkla süslenmektir.”[23]
18. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefisleri fedakarlığa zorlamak iyilerin huyundandır.”[24]
19. Hz. Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Ya Rabbi! Bana
Muhammed ve ümmetinin derecelerini göster.”O ise, “Ey Musa! Şüphesiz sen
buna dayanamazsın. Ama sana kendisiyle sana ve tüm yaratıklarıma
üstün kıldığım büyük ve yüce menzillerinden birini
göstereceğim.”dedi. Ona göklerin melekutu (hakikati) zahir oldu. Musa o
makama baktı, nurundan ve aziz ve celil olan Allah’a
yakınlığından neredeyse ruhu bedeninden
ayrılacaktı. Musa, “Yarabbi onu ne ile bu yüce mertebeye
ulaştırdın?”dedi. O şöyle dedi: “Kullar arasından
kendisine özgü kıldığım huy/ahlak sebebiyle. Bu huy ise
fedakarlıktır. Ey Musa! Onlardan birisi bana gelir de ömrünün bir
döneminde fedakarlık etmiş olursa, ben de onu hesaba çekmekten haya
ederim ve onu cennetimde istediği yere yerleştiririm.”[25]
bak. el-İnfak, 3946. Bölüm
20. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yücelikler sadece iffet ve fedakarlıkla kemale erer.”[26]
21. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yüceliklerin doruğu fedakarlıktır.”[27]
22. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlık esnasında yüce insanların cevheri (değeri)
belli olur.”[28]
23. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlıkla, kerem sahibi adını almaya hak
kazanılır.”[29]
24. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fedakarlıkla hürler köle edilir.”[30]
25. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefsine tercih etmekle (fedakarlıkla), başkalarını kendine
köle edebilirsin.”[31]
bak. el-Hulk, 1110, 1111 ve 1119. Bölümler
Kur’an:
“Daha önceden
Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş
olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler
karşısında içlerinde bir çekemezlik hissetmezler; kendileri
zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar.
Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte
onlar saadete erenlerdir.”[32]
26. İmam Sadık (a.s) kamil müminlerin nitelikleri hakkında
şöyle buyurmuştur: “Onlar kolaylıkta ve zorlukta
kardeşlere iyilik eden, zorluklarda başkalarını kendilerine
tercih eden kimselerdir. Allah da onlar hakkında şöyle
buyurmuştur: “Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları
kendilerinden önde tutarlar.”[33]
27. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah az gelirli kimseleri (az gelirlerine rağmen)
övmüş ve şöyle demiştir: “Kendileri zaruret içinde bulunsalar
bile onları kendilerinden önde tutarlar”[34]
28. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik
çoklukla değildir. Şüphesiz bu yüzden aziz ve celil olan Allah
kitabında şöyle buyurmuştur: “Kendileri zaruret içinde
bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar.”Allah böylesine
tanıttığı kimseleri şüphesiz sever.”[35]
29. Ebu Basir şöyle diyor: “İmam
Bakır veya İmam Sadık’tan birine, hangi sadaka daha
üstündür?”dedim, şöyle buyurdular: “Az gelirlilerin verdiği...Aziz ve
celil olan Allah’ın sözünü duymadın mı: “Kendilerine tercih
ederler.”Burada bir fazilet görmüyor musun?”[36]
30. Ebu Hureyre şöyle diyor: “Resulullah’a (s.a.a) birisi geldi ve
açlıktan şikayette bulundu. Resulullah (s.a.a) birini eşlerinin
evlerine gönderdi. Onlar, “Sadece suyumuz var.”dediler. Resulullah (s.a.a), “Bu
adamı kim bu gece ağırlar!”diye buyurdu. Ali b. Ebi Talib (a.s)
“Ben onu ağırlarım ya Resulellah!”dedi. Fatıma’nın
(a.s) yanına gidip ona şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın
kızı! Yiyecek olarak ne var?”Fatıma, “Sadece (bize yetecek)
akşam yemeği var. Ama misafirimizi tercih ederiz.”dedi. Hz. Ali “Ey
Muhammed’in kızı! Çocukları yatır,
ışıkları söndür.”Sabah olunca Ali (a.s) Resulullah’ın
(s.a.a) yanına vardı ve olayı kendisine bildirdi. Çok geçmeden “Kendileri
zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.”ayeti
nazil oldu.”[37]
31. Ömer şöyle diyor: “Resulullah’ın (s.a.a)
ashabından birisine bir koyun hediye edildi. O, “Falan kardeşim ve
ailesi buna benden daha muhtaçtır.”dedi. O koyunu kendilerine gönderdi. O
da o koyunu (aynı düşünceyle) bir başkasına gönderdi.
Böylece (o koyun) yedi ev gezdi. Bilahare de aynı eve geri döndü. Bunun
üzerine, “Kendilerine tercih ederler.”ayeti nazil oldu.”[38]
32. İmam Ali (a.s) Ömer b. Hattab öldükten sonra halka şöyle
buyurmuştur: “Yemin ederek söyleyin, içinizde hakkında “Kendilerine
tercih ederler.”ayetinin nazil olduğu benden başka biri var
mıdır?”Hepsi, “Hayır!”dediler.”[39]
33. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fatıma’nın
(a.s) bir miktar arpası vardı. Arpadan helva yaptı.
Hazırlanınca ve (yemek için) önüne koyunca o anda bir fakir
çıka-geldi. Fakir, “Allah size merhamet etsin”dedi. Ali (a.s) kalktı
ve yemeğin üçte birisini ona verdi. Çok geçmeden bir yetim geldi ve “Allah
size merhamet etsin.”dedi. Ali (a.s) kalkıp diğer üçte birini de ona
verdi. Sonra da bir esir geldi. Esir de, “Allah sizlere merhamet etsin.”dedi.
Ali (a.s) kalan üçte birini de ona verdi. Böylece o yemekten hiç
tatmadılar. Münezzeh olan Allah onlar hakkında ayetler indirdi. Bu
ayetler aziz ve celil olan Allah için fedakarlık eden herkes için
geçerlidir.”[40]
34. Aişe şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) dünyadan göçünceye kadar üç gün üst üste doymadı. İsteseydi
doyasıya yerdi. Ama o (başkalarını) kendine tercih ederdi.”[41]
35. İmam Ali (a.s) Resulullah’ın yatağına
yatınca Allah Cebrail ve Mikail’e şöyle vahyetti: “Ben
aranızda kardeşlik bağını kurdum. (Sizleri kardeş
kıldım.) Birinizin hayatını diğerinden uzun
kıldım. Hayat hususunda hanginiz arkadaşını kendine
tercih eder?”Her ikisi de hayatı (kendisi için) seçti. Aziz ve celil olan
Allah şöyle buyurdu: “İkiniz de neden Ali b. Ebi Talib gibi
olmadınız? Onunla Muhammed arasında da kardeşlik
bağını kurdum. Ama Ali Muhammed’in yatağına yattı
ve nefsini ona feda etti. Hayatı ona seçti.”Ardından Allah-u Teala
şu ayeti[42]
indirdi: “İnsanlar arasında, Allah'ın rızasını
kazanmak için canını verenler vardır. Allah kullarına
karşı şefkatlidir.”[43]
bak. es-Sadaka, 2229-2231. Bölümler ile el-İnfak, 3946. Bölüm
36. Ebu Tufeyl şöyle diyor: Ali (a.s) bir
elbise satın aldı. Ondan hoşlanınca tasaddukta bulundu ve
şöyle buyurdu: “Resulullah’ın şöyle buyurduğunu
işittim: “Her kim (başkalarını) nefsine tercih ederse,
Allah da kıyamet günü ona cenneti tercih eder.”[44]
37. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah’ın bir cenneti vardır. O cennete sadece üç
kişiyi sokar: ...Aziz ve celil olan Allah için mümin kardeşini
kendine tercih eden kimseyi.”
38. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim başkasını nefsine tercih ederse “fazilet”adına
layık olur. (gerçek fazilet sahibidir. )”[45]
39. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim
başkalarını kendine tercih ederse mürüvvete/mertliğe
ulaşmış olur.”[46]
40. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fedakar
insanlar “A’raf”efradındandır.”[47]
bak.
el-Cennet, 566. Bölüm ve el-İnfak, 3944. Bölüm
2. Konu
el-Ecr
Sevab-Ecir
F
Şerh-u
Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, c. 9, s. 79; es-Sevab ve’l İkab
ind’el Müslimin
bak.
F
es-Sevab: 58.
Konu
F
el-Ceza: 66.
Konu
Kur’an:
“Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namaz kılanlar
için ecir vardır. Şüphesiz biz, iyiliğe
çalışanların ecrini zayi etmeyiz.”[48]
“Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez.”[49]
“Doğrusu,
iman edip salih amel yapanlara, işte onlara, içlerinden ırmaklar akan
Adn cennetleri vardır.”[50]
41. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah bizim, şeriatının koruyucusu ve hürmetinin gözetleyicisi
olmamızı istedi. Bizlere inanan bununla sevab diliyor, bizleri inkar
edenler ise soyunu/aslını destekliyordu.”[51]
42. İmam Ali (a.s), Hasan ve Hüseyin’e (a.s)şöyle
buyurmuştur: “Hakkı söyleyin ve (ahiretteki) sevap için
amel edin.”[52]
43. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah yolunda şehid olan mücahidin sevabı, (günah işlemeye)
gücü olduğu halde iffetli kalan kimseden fazla değildir. İffetli
insan neredeyse meleklerden bir melek olacaktı.”[53]
Kur’an:
“Ama ahiret ecri, İman edenler ve Allah'a karşı
gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır.”[54]
“Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah
yolunda hicret eden kimseleri, andolsun ki, dünyada güzel bir yerde
yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşke bilseler! “[55]
44. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu iki amel arasında ne büyük fark vardır: Bir amelin lezzeti
gider, etkisi (azabı) kalır. Bir amelin ise çilesi biter, sevabı
kalır.”[56]
bak. el-ahiret, 26. ve 29. Bölümler
Kur’an:
“Kendileri savaşta yara aldıktan sonra Allah ve peygamberin
çağrısına koşanlara, hele de onlardan ihsan ve takva sahibi
olanlara büyük ecir vardır.”[57]
“İnanır ve takvalı olursanız size çok büyük bir
ecir vardır.”[58]
Kur’an:
“(Ey insanlar!) Allah'a ve Resulü’ne iman edin; sizi varis
kıldığı şeylerden infak edin; aranızdan, iman
edip da infak eden kimselere büyük ecir vardır.”[59]
“Doğrusu, görünmediği halde Rablerinden korkanlara, onlara,
bağışlanma ve büyük ecir vardır.”[60]
“İnkar edenler için çetin azâb vardır. İman edip iyi
işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.”[61]
Kur’an:
“Doğrusu, sadaka veren erkek ve kadınlara, Allah'a güzel
bir borç verenlere kat kat karşılık verilir; onlara cömertçe
verilecek bir ecir vardır.”[62]
“O’na kavuştukları gün müminlere yapılacak temennileri
“selam”demek olacaktır. Onlara cömertçe verilecek ecir
hazırlamıştır.”[63]
45. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gözlerinizi geceleri uyanık tutun, karınlarınızı
gizleyin (zayıf tutun) adımlarınızı kullanın,
mallarınızı infak edin, bedenlerinizden alıp
ruhlarınıza feda edin, bu konuda cimri olmayın. Şüphesiz
münezzeh olan Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Siz
Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder,
ayaklarınızı savaşta sabit kılar. [64]
Hakeza[65]:
“Allah'a kim güzel bir borç takdiminde bulunursa, Allah
karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek
bir ecir de vardır.”[66]
Allah sizden zilletten dolayı
yardım ve azlıktan dolayı borç istememiştir.
Kur’an:
“Doğrusu
iman edip salih amel işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır.”[67]
“Yalnız,
iman edip yararlı işler işleyenlere, onlara, kesintisiz ecir
vardır.”[68]
“Doğrusu sana kesintisiz bir ecir vardır.”[69]
Kur’an:
“İşte
onlara, sabırlarından dolayı, ecirleri iki defa verilir; onlar
kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan
da infak ederler.”[70]
“Sizlerden
Allah'a ve peygamberine boyun eğip salih amelde bulunanlara ecrini iki kat
veririz; ona cömertçe rızık
hazırlamışızdır.”[71]
46. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer sabredersen kader cari olur ve sen sevabına ermiş olursun.
Sabırsızlık edersen (yine) kader cari olur ve sen günahkar
sayılırsın.”[72]
bak.
es-Sabr, 286. Konu
3. Konu
el-İcare
Kiralamak
F
el-Bihar c.
103, s. 166, 10. Bölüm, el, icare ve’l kabale
F
Vesail’uş
Şia c. 13, s. 241, Kitab’ul İcare
F
Kenz’ul Ummal,
c. 3, s. 906-908 ve 922-924, el-İcare
Kur’an:
“Rabbinin
rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya
hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik;
birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün
kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden
daha iyidir.”[73]
“İki
kadından biri: “Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle
tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdır”dedi.”[74]
47. İmam Ali (a.s) “onların geçimliklerini
aralarında biz taksim ettik”ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Allah-u Teala bu ayetle bizlere insanların
geçim kaynaklarından birinin de kiralama (ücretle
çalıştırma) olduğunu bildirmiştir. Zira Allah-u Teala
hikmeti esasınca insanların himmetlerini, isteklerini ve diğer
durumlarını farklı karar kılmış, bunu insanların
geçimi için bir dayanak yapmıştır. Böylece birisi başka
birini ücretle çalıştırmaktadır...Bizden birisi
ustalık, marangozluk veya diğer sanatlardan birini kullanmak zorunda
kalınca...dünya işleri düzene girmez, onların da
fırsatı olmaz ve şüphesiz bunu yapmaktan aciz kalırlar. Ama
Allah-u Teala bu şekilde çok ince tedbirler aldı, insanların
isteklerini çeşitli kıldı. Böylece herkesin isteği bir
şeyde karar kıldı. Herkes bir diğeriyle işini gördü.
Herkes maslahatı gerektirdiği şekilde başkasına
yardım ederek bu gün geçimini sağlamaktadır.”[75]
48. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim başkasına ücretle çalışırsa (kendisini kiraya
verirse) şüphesiz rızkını engellemiş olur.”Başka
bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Nasıl engel
olmasın ki? Bu işte kazandığı şey kendisini
kiralayan kimseye ait olmaktadır.[76]“[77]
49. İmam Bakır (a.s) memurlarına şöyle yazıyordu:
“Müslümanların kendilerini kiralamayın. Bu onları hor ve hakir
düşürür. Sizden belirlenmiş ücret dışında bir şey
isteyen tecavüze yeltenmiştir.”İmam Bakır (a.s) çiftçiler
hakkında da onlara güzel davranılmasını tavsiye ediyordu.”[78]
50. Ammar Sabati şöyle diyor: “Ebu Abdullah’a
(İmam Sadık’a -a.s-) şöyle arzettim: “İnsan (kendi
adına) ticaret edebilir, buna rağmen başkasına ücretli
çalışırsa ticaret ettiği oranda kendisine (pay-prim)
verilmektedir.” (İmam Sadık -a.s-) şöyle buyurdu: “Ücretle
çalışmamalı; belki aziz ve celil olan Allah’tan rızık
taleb etmeli ve (kendisi adına) ticarette bulunmalıdır. Zira
başkasına ücretle çalışacak olursa rızkını
engellemiş olur.”[79]
51. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) ölüm döşeğinde şöyle
vasiyet etmiştir: “Ey Ali! Sen olduğun müddetçe çiftçilere zulüm
edilmesin. Bir toprak için tayin ettiğin vergiden başka bir şey
alınmasın. Hiç bir Müslüman angarya
çalıştırılmasın.”[80]
bak. vesail’uş Şia, 12/175, 66. Bölüm; 13/215, 20. Bölüm
52. Muhammed b. Müslim şöyle diyor: “İmam Bakır veya
İmam Sadık’a (a.s), “Birisi bir işi üstleniyor, ama bizzat
yapmıyor, birisine havale ediyor ve bu arada da kar ediyor.”diye sorulunca
şöyle buyurdu: “Hayır, kendisi de bir miktar
çalışmadıkça olmaz.”[81]
53. İmam Sadık’a (a.s), “Birisi bir ev kiralıyor, sonra
başka bir şahıs o evi kendisinden daha yüksek bir fiyatla
kiralıyor.”diye sorulunca şöyle buyurdu: “O evde hiç bir
değişiklik yapmamışsa bu doğru değildir.”[82]
bak. Mustedrek’ul Vesail, 14/35, 12. ve 13. Bölümler; Vesail’uş
Şia, 13/265, 23. Bölüm
54. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim işçinin ücreti hakkında haksızlık ederse Allah amelini
iptal eder ve 500 yıllık mesafeden kokusu duyulan cennetin kokusunu
kendisine haram eder.”[83]
55. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah yeni bir din çıkaran, bir
işçinin ücretini ödemeyen veya özgür bir insanı satan kimse
dışında tüm günahları af eder.”[84]
56. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah bir işçinin ücretini veya
kadının mehrini ödemeyen kimse dışında tüm
günahları af eder.”[85]
57. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İşçinin ücreti hakkında haksızlık etmek de büyük
günahlardandır.”[86]
58. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Üç kişinin kıyamet günü
düşmanı benim: Benimle anlaşma imzalayıp
vefasızlık gösteren, hür bir kimseyi satıp parasını
yiyen ve bir işçi kiralayıp onu tümüyle
çalıştırdığı halde ücretini vermeyen kimse.”[87]
59. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir
işçinin ücreti hakkında haksızlık eden kimseye Allah lanet
etsin.”[88]
60. Esbeğ b. Nubate şöyle diyor: : “Kufe
Mescidi’nde Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (a.s) huzurunda
oturmuştum. Künyesi Ebu Hatice olan Buceyle kabilesinden bir kimse
yanımıza gelerek şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Bize söyleyeceğin
Peygamber’in (s.a.a) sırlarından bir sır var mıdır?
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Evet! Ey Kamber! O yazıyı
getir...”Onda şöyle yazılıydı: “Rahman ve Rahim olan
Allah’ın adıyla. Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların
laneti kendisini efendisinden başkasına isnad eden kimsenin üzerine
olsun. Hakeza Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti
İslam’da bid’at çıkaran ve bidat çıkaran kimseyi
barındıran kimsenin üzerine olsun. Hakeza Allah’ın, meleklerin
ve tüm insanların laneti bir işçinin ücreti hususunda
haksızlık eden kimsenin üzerine olsun.”[89]
bak. vesail’uş Şia, 13/247, 5. Bölüm
61. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birisi bir işçi tuttuğunda ona ücretini bildirsin.”[90]
62. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
ve ahiret gününe iman eden herkes, ücretini belli etmedikçe bir işçi
tutmasın.”[91]
63. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) ücretini belli etmedikçe işçi tutmayı
nehyetmiştir.”[92]
64. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil
ki birisi ücreti belirlenmeksizin senin için çalışırsa
artık sen üç kat fazlasını da ödeysenyine de ücretini az
ödediğini sanır. Ama onunla ücretini kesinleştirir de öyle
ücretini verirsen, ücretini tam verdiğin için sana teşekkür eder.
Eğer az bir fazla verecek olursan, o zaman da fazla verdiğini anlar.”[93]
65. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İşçiye alnının teri kurumadan ücretini veriniz. Henüz
çalışırken (işi bitmeden) ücretini belirleyin.”[94]
66. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İşçinin teri kurumadan ücretini veriniz.”[95]
67. Şuayb şöyle diyor: “Bir grubu ikindi vaktine kadar Ebu
Abdullah’ın (İmam Sadık) bağında
çalışması için kiraladım. İşler bitince İmam
(a.s), Muattab’a şöyle buyurdu: “Terleri kurumadan ücretlerini öde.”[96]
68. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki ben sizin babanızım. Bilin ki ben sizin
mevlanızım. Bilin ki ben sizin işçinizim”[97]
Şu ayetlere de bakınız:
“De ki: “Ben sizden buna
karşı yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem.”[98]
“De ki: “Ben
sizden bir ücret istemişsem, o sizin içindir. (sizin
faydanızadır. )”[99]
“De ki: “Ben
buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir
yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.”[100]
4. Konu
el-Ecel
Ecel-Vakit
F
el-Bihar 5/136,
4. Bölüm, el-Acal
bak.
F
el-Hırs,
102. Konu; el-Emel, 20. Konu ve el-Umr, 368. Konu; el-Kader, 431. Konu,
el-Kaza, 443. Konu ve el-Mevt, 499. Konu
69. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ecelleri (ömür müddetini) belirlemiş, bazısını kısa
ve bazısını da uzun kılmıştır.
Bazılarını öne almış, bazısını da
ertelemiştir. Nedenlerini ölüme ilişik kılmıştır.
(ecelin gelip çatmasını sağlar.)”[101]
70. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ecel
canların sürüklendiği yerdir. Ölümden kaçış ise ölüme
erişmek demektir.”[102]
71. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
doğru şey eceldir.”[103]
72. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ecelden daha doğru bir şey yoktur.”[104]
73. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
yakın şey eceldir.”[105]
74. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne
güzel ilaçtır ecel!”[106]
75. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın nefesi eceline doğru attığı bir
adımdır.”[107]
76. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ecelini gözetirse fırsatlarını ganimet bilir.”[108]
Kur’an:
“Hiç bir kimse
Allah'ın izni olmadan ölmez; o, belli bir vakte bağlanmıştır.”[109]
“Bu işte
bir şeyimiz (karar ve görüşümüz) olsaydı, burada
öldürülmezdik”diyorlar. De ki: “Evlerinizde olsaydınız,
haklarında ölüm yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri
yere varırlardı.”[110]
“Allah sizi
topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde var
etmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak
O’nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin
azalması şüphesiz Kitaptadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır.”[111]
77. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın kendini koruyan iki meleği vardır. Taktir (ecel)
gelince melekler onunla ecel arasından çekilir. Şüphesiz ecel
sağlam bir kaledir.”[112]
78. İmam Ali (a.s) (aniden korkutulmak istenince) şöyle
buyurmuştur: “Allah bana sağlam bir kalkan karar
kılmıştır. (Ölüm) Günüm gelip çatınca o kalkan benden
ayrılır ve beni ölümün eline teslim eder. O zaman artık ne ok
şaşırır ve ne de yara iyileşir.”[113]
79. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Koruyucu olarak ecel yeter. Herkesin Allah tarafından koruyucuları
vardır. Onu kuyuya düşmekten, başına bir duvar çökmekten,
yırtıcı bir hayvana av olmaktan korurlar. Eceli gelince
kendisiyle eceli arasını boşaltırlar.”[114]
80. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Koruyucu olarak ecel yeter.”[115]
81. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ecel
sağlam bir kaledir.”[116]
82. Said b. Veheb şöyle diyor: “Bir gece
Said b. Kays ile Siffin’de idik. İki ordu birbirini gözetiyordu. O arada
Hz. Ali (a.s) geldi. Biz de hemen huzuruna vardık. Said b. Kays kendisine,
“Ey Müminlerin Emiri! Bu saatte gelinir mi? Bir şeyden korkmadın
mı?”diye sorunca Hz. Ali şöyle buyurdu: “Şüphesiz herkes için
iki melek tayin edilmiştir. Bu melekler onu kuyuya düşmesinden, bir
hayvanın kendisine zarar vermesinden veya bir dağın tepesinden
düşmesinden korurlar. Ta ki taktiri gelir çatar. Taktiri (eceli) gelince
de onu eceliyle baş başa bırakırlar.”[117]
83. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz her şeyin bir müddeti ve eceli vardır.”[118]
84. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şeyin kendisinden ileri geçemeyeceği bir eceli vardır.”[119]
85. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah her şeye bir miktar tayin etmiştir ve her miktarın bir
eceli/sonu vardır.”[120]
Kur’an:
“Her ümmet için
belirli bir süre vardır; vakitleri dolunca ne bir an gecikebilir, ne de
bir an öne geçebilirler.”[121]
“Yok
ettiğimiz her bir memleketin elbette belli bir yazısı
vardır. Hiç bir ümmet kendi süresini öne de alamaz, geciktiremez de.”[122]
bak. Nahl suresi 61. ayet; Taha suresi 129.
ayet; Ankebut suresi, 5. ayet; Şura suresi, 14. ayet; Müminun suresi, 43.
ayet
“O, sizi
çamurdan yarattı, sonra size bir ecel tayin etti. Belirli bir ecel O’nun
katındadır; sonra bir de şüphe edersiniz.”[123]
86. İmam Sadık (a.s) (yukarıdaki ayetin tefsirinde)
şöyle buyurmuştur: “Belirsiz ecel askıya
alınmış, durdurulmuş eceldir. Allah dilediği kadar öne
alır ve dilediği kadar da erteler. Ama belirlenmiş ecel, bir
Kadir gecesinden diğer Kadir gecesine kadar takdir edilen eceldir.
Allah’ın şu sözü de bu anlamdadır: “Süreleri sona erince bir
an bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar.”[124] Başka
bir rivayette bu anlamdadır. Ama birinci ecelin belirli/kesin, ikinci
ecelin ise belirsiz ve askıya alınmış ecel olduğunu
bildiren İbn-i Müskan’ın rivayet nassı (Bihar, c. 5, s. 139), bu
rivayet ile çelişmektedir. Allame Meclisi bu iki grup rivayeti
çelişmeyecek bir şekilde bir araya toplamış (bak. el-Bihar,
c. 5, s. 140), Allame Tabatabai ise İbn-i Müskan’ın rivayetini
reddetmiştir. Ayeti de metinde naklettiğimiz şekilde tefsir
etmiştir.”[125] bak.
el-Mizan tefsiri, c. 7, s. 15
87. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar ömrüyle yaşamaktan çok, iyilikleriyle yaşarlar,
ecelleriyle ölmekten çok, günahlarıyla ölürler.”[126]
88. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sadaka ile eceller uzar.”[127]
bak. el-Umr, 2932. Bölüm
5. Konu
el-Ahiret
Ahiret
bak.
F
el-Cennet, 77.
Konu; el-Mead, 374. Konu; et-Ticaret, 444. ve 445. Bölümler; ed-Dünya, 1236,
1238, 1249 ve 1252. Bölümler; es-Sefer, 1831. Bölüm
Kur’an:
“Onlar, sana indirilene de, senden
önce indirilenlere de iman ederler; ahirete de yalnız onlar yakin
ederler.”[128]
“Yeryüzünde ağır
basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar esir almak hiç bir
peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa
Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.”[129]
“Sizden kimi
dünyayı, kimi ahireti istiyordu.”[130]
“Ahiret
kazancını isteyenin kazancını artırırız;
dünya kazancını isteyene de ondan veririz; ama ahirette bir payı
bulunmaz.”[131]
89. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Bilin ki hiç şüphesiz dünya hazır bir metadır; iyi ve
kötü herkes ondan yer ve şüphesiz ahiret ise doğru bir vaattir. O gün
kadir olan melik (Allah hakkınızda) hükmedecektir.”[132]
90. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın
durumu rastlantılara bağlıdır. Ahiretin durumu ise liyakat
ve istihkaka bağlıdır.”[133]
91. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz dünya sırt çevirmiş, veda edeceğini ilan
etmiştir. Şüphesiz ahiret ise yönelmiş ve aşikar
olmuştur. Bugün hazırlanma, yarın ise yarışma
günüdür.”[134]
92. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ahireti şiddetle arzularsa/yönelirse ona sahib olur. Her kim de
dünyayı şiddetle arzularsa helak olur.”[135]
93. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya mutsuzların arzusu, ahiret ise mutluların zaferidir.”[136]
94. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiretin için kendine dünyadan nasib edin.”[137]
95. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kendinizi kaçınılması mümkün olmayan ahiret işiyle
meşgul edin.”[138]
96. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahirete sarıl, dünya hor bir halde sana gelir.”[139]
97. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bugün amel vardır, hesap değil. Yarın ise hesap vardır,
amel değil.”[140]
98. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gözlerin şaşkın şaşkın baka
kaldığı, dehşetinden akılların durduğu ve basiretlerin
köreldiği güne hazırlanın.”[141]
99. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz dünya senden ayrılmakta ve ahiret sana doğru
yaklaşmaktadır.”[142]
100. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siz
ahirete doğru gitmektesiniz ve Allah’ın huzurunda hazır
bulunacaksınız.”[143]
Kur’an:
“Onları birbirlerinden nasıl
üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha
büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır.”[144]
“Yaptıklarına
karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez.”[145]
101. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyanın her şeyinin duyulması görülmesinden daha büyüktür.
Ahiretin ise her şeyinin görülmesi duyulmasından daha büyüktür. O
halde size görmek değil de işitmek, gaybı görmek değil de
haberdar olmak yetsin.”[146]
102. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ahiret sevabını ümid ederek dünya karşısında
sabrederse; hiç şüphesiz önemli bir şeye erişmek için küçük bir
şey karşısında sabretmiştir. Bundan da büyüğü ise
dünyada kaybettiklerini, ulaştığı bir selamet ve elde ettiği
bir ganimet bilen kimsedir.”[147]
103. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
dünyada en büyük maksadına erişen kimse, ahirette en küçük nasibine
ulaşan kimse gibi bile (üstün) değildir.”[148]
bak. el-Cennet, 546. Bölüm
Kur’an
“Ey kavmim!
Şüphesiz bu dünya hayatı geçici bir eğlencedir. Ama ahiret,
gerçekten kalınacak yurttur.”[149]
104. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kalacağı yurdunu bayındır kılan kimse
akıllıdır.”[150]
105. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya geçicidir. Ahiret ise ebedidir.”[151]
106. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiret, karar kılacağınız yurdunuzdur. Sizler için baki
kalacak şeyleri ahiretiniz için hazırlayın.”[152]
107. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kısa bir gün olan dünyadan, uzun bir gün olan ahiret yurdu için azık
almaya çalışın. Zira dünya iş ve amel; ahiret ise kalma ve
karşılık görme yurdudur.”[153]
108. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz dünya geçiş, ahiret ise kalış yurdudur.
Geçiş yurdunuzdan kalış yurdunuz için azık edinin.”[154]
109. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sakın karar kılacağınız diyardan (gaflet edip)
aldanmayın.”[155]
110. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiretin sonu bekadır.”[156]
111. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiretin her şeyi ebedi ve bakidir.”[157]
112. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Karar kılacağı yer için çalışan kimsenin ameli halis
olur.”[158]
Kur’an
“Bu dünya
hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat
ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler! “[159]
113. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne kadar
ilginç! Hayat yurdunu (ahireti) kabul ettiği halde, aldanma yurdu (dünya)
için çalışan kimseye hayret doğrusu! “[160]
114. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya bir uyuklama, ahiret ise uyanıklıktır. Bizler ise bu
ikisi arasında karışık rüyalarız.”[161]
bak. el-Hayat, 979. Bölüm
Kur’an
“De ki: “Dünya
geçimliği azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten
sakınan için daha hayırlıdır.”[162]
“Ama sizler
dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha iyi ve daha
bakidir.”[163]
115. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiretini dünyası ile satın alan kimse her ikisini de
kazanmış olur. Her kim de ahiretini dünyasına satarsa her ikisi
için de hüsrana uğramış olur.”[164]
116. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala dünyayı ahiret niyeti sebebiyle verir. Ama
ahireti dünya niyeti sebebiyle vermez.”[165]
117. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm
gayretin ahiretin için olsun ki kalıcı yerin düzelsin. Ahiretini
sakın dünyana satma.”[166]
118. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç
bir şey ahiretin bedeli olamaz. Dünya insanın canı pahasına
değmez.”[167]
119. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyasını bayındır kılan kimse, arzularını
mahvetmiştir. Ahiretini bayındır kılan kimse ise
arzularına ulaşmış demektir.”[168]
bak. el-Ecr, 6. Bölüm
120. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahireti hatırlama ilaç ve şifadır. Dünyayı hatırlamak
ise dertlerin en kötüsüdür.”[169]
121. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ahireti çok anarsa günahları azalır.”[170]
122. İmam Ali (a.s) (Amr b. As hakkında) şöyle
buyurmuştur: “Allah’a andolsun ölümü hatırlama beni
oyundan alıkoymuştur. Ahireti unutmak ise onu (Amr’ı) doğru
konuşmaktan alı koymuştur.”[171]
123. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala dünyayı tanıyıp ahireti
bilmeyen kimseden nefret eder.”[172]
124. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Nefsinle cihad et ve çaban ahiret için olsun.”[173]
125. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Yüzünü ahirete çevir. Ahiret için çabala.”[174]
126. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz sen ahiret için yaratıldın. O halde onun için
çalış. Şüphesiz sen dünya için yaratılmadın; o halde
ondan yüz çevir.”[175]
127. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizler,
dünyada sizinle olan şeylerden çok, ahirette sizinle olacak şeylere
muhtaçsınız.”[176]
128. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öncü[177]
kimseler ehline (kendi fertlerine) doğruyu söylemeli, aklını
çalıştırmalı, ahiret çocuklarından
olmalıdır. Zira oradan gelmiş ve oraya dönecektir.”[178]
129. Resulullah (s.a.a)şöyle buyurmuştur:
“Dünya için ebedi yaşayacakmışsın gibi davran. (Yani dünya
için henüz çok vaktin var, şimdilik sadece ahiretine önem ver) Ahiretin
içinse yarın ölecekmişsin gibi davran.”[179]
130. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bedeninle dünyada; kalbin ve amelinle ahirette ol.”[180]
131. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyayla meşgul olan kimse ahireti için nasıl amel etsin.”[181]
132. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyaya rağbet oldukça ahiret için amel etmenin bir faydası yoktur.”[182]
133. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiret için çabalarsan ıslah olursun.”[183]
134. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ahiret için çabala ki, kalıcı yerin düzelsin.”[184]
135. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kimin sürekli en büyük himmeti ahiret olursa, Allah kalbine zenginlik verir,
işlerini toparlar ve böylece rızkı kemale ermedikçe dünyadan
çıkmaz. Her kimin de sürekli en büyük gayreti dünya olursa, Allah
fakirliği iki gözü arasında karar kılar, işlerini bozar ve
dünya hususunda kısmetinden başkasına nail olamaz.”[185]
136. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ahiret için çabalayan kimsenin işlerini Allah düzene sokar,
zenginliği gözleri arasında karar kılar ve dünya istemediği
halde yanına gelir. Her kim de dünya için çabalarsa Allah işlerini
bozar, fakirliği gözleri arasında karar kılar ve dünyadan sadece
kendisine yazılana erişir.”[186]
137. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim tüm gayretini ahireti için sarf ederse bu arzusuna (ahirete) erişir.”[187]
Kur’an
“İşte
ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen
kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.”[188]
138. Hafs b. Gıyas şöyle diyor: “Ebu Abdillah
(İmam Sadık) şöyle buyurdu: “Ey Hafs! Bana göre dünya sadece
mecbur kaldığımda yediğim bir leş gibidir. Sonra “İşte
ahiret yurdu...”ayetini okudu ve ağlamaya başladı.
Ardından da şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki bu ayet sayesinde tüm
arzular yok oldu gitti.”[189]
139. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hilafeti ele geçirince bir grup verdiği sözden caydı, bir grup
dinden çıktı ve başka bir grup da zulme saplandı. Adeta
Allah’ın, “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi
ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva
sahiplerinindir.”ayetini hiç duymamışlardı. Evet, Allah’a
andolsun ki duydular ve anladılar. Ama dünya gözlerine güzel geldi, süs ve
ziynetleri hoşlarına gitti.”[190]
140. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
Allah’tan sakınmayı tavsiye ediyorum ve Allah’a da sizleri tavsiye
ediyorum. Şüphesiz ben sizlere apaçık bir uyarıcıyım.
Sakın kulları arasında ve beldelerinde Allah’a üstünlük
taslamayın. Zira Allah bana ve sizlere şöyle buyurmuştur: “İşte
ahiret yurdu!”[191]
141. İmam Ali (a.s), “İşte ahiret yurdu! Biz onu
yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. (En
güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ayet adil
ve alçak gönüllü yöneticiler ile insanlardan güç sahibi kimseler hakkında
nazil olmuştur.”[192]
142. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan ayakkabı bağı ile de olsa kendini beğenirse bu
ayetin kapsamına girer.”[193]
143. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer insan sırf kendi ayakkabı bağı
arkadaşının ayakkabı bağından daha güzel
olduğu için bile olsa kendini beğenirse, bu ayetin kapsamına
girer.”[194]
144. İmam Sadık (a.s), “İşte
ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen
kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: (Arapça metinde geçen)
“Uluvv”kelimesi “şeref”; “fesad”kelimesi ise
“kadınlar”anlamındadır.”[195]
6. Konu
el-Eh
Kardeş
F
el-Bihar c. 74,
s. 221, Ebvab-u Hukuk’il Mu’minin, Ba’zuhum ala Ba’zin.
bak.
F
el-Aşre,
354. Konu; es-Sadik, 291. Konu; el-hukuk, 907 ve 909. Bölümler; ed-Dua 1210.
Bölüm; el-Mudahene, 1276. Bölüm, ez-Ziyaret, 1669. Bölüm ve ez-Zan, 2473. Bölüm
Kur’an
“Ancak ve ancak
müminler kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin
arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size
acısın.”[196]
145. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice
kardeşler vardır ki annen doğurmamıştır.”[197]
146. İmam Askeri (a.s) Kum ve Abeh halkına
yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur:
“Mümin, müminin anne ve babadan olma (öz) kardeşidir.”[198]
147. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz müminler kardeştir. Bir anne ve babanın
evlatlarıdır. Eğer birinin bir damarı oynarsa (ve
rahatsız olursa) diğerleri onun için gece uyumaz, sabahlarlar.”[199]
148. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin müminin kardeşi, gözü, kılavuzudur. Ona hıyanet etmez,
zulmetmez, dolandırmaz, söz verip de sözünden caymaz.”[200]
149. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, müminin kardeşidir. Bir tek beden gibidirler. Bir organı
acırsa diğer organları da bundan acı duyar. Ruhları da
bir tek ruhtandır.”[201]
150. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şey bir şeyle huzur bulur. Mümin de mümin kardeşiyle huzura
kavuşur. Kuş türdeşiyle huzura eriştiği gibi, mümin de
mümin kardeşiyle huzura erişir.”[202]
151. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz susuz kimsenin kalbinin soğuk suyla rahata ermesi gibi,
mümin de mümin ile rahata erer.”[203]
152. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Kumeyl! Müminler kardeştir. Kardeşe kardeşten daha üstün bir
şey yoktur.”[204]
153. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin müminin anne ve babadan olma (öz) kardeşidir.”[205]
154. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminler kardeştir. Kanları aynıdır. Başkaları
karşısında tek yumrukturlar. En küçükleri bile birilerine eman
verebilme hakkına sahiptir.”[206]
bak. el-İslam, 1869. Bölüm; el-İman, 290. Bölüm
155. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gerçek kardeşlere dikkatli davran, sayılarını çoğalt.
Zira onlar rahatlık zamanında azık, bela zamanında ise
birer kalkandır.”[207]
156. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kardeşlerini (dostlarını) çoğaltmak istemezse hüsrana
uğrar.”[208]
157. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan kardeşiyle (dostlarıyla) çoktur.”[209]
158. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yeni bir Müslüman kardeş edinirse Allah da ona cennette bir köşk
bina eder.”[210]
159. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en acizi kardeş kazanmaktan aciz olandır.
Bundan da acizi, kazandığı kardeşlerini
(dostlarını) kaybedendir.”[211]
160. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Faydalanacağın kardeşin, şikayet edeceğin
kardeşinden daha hayırlıdır.”[212]
161. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinizi çoğaltın. Zira kıyamette her müminin
şefaat etme hakkı vardır.”[213]
bak. es-Sadik; 2203 ve 2204. Bölümler
162. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşin (birbirinize) sevgi hususunda senden daha üstün olmasın.
(Sen onu daha çok sevmelisin)”[214]
163. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Kumeyl! Eğer kardeşini sevmezsen kardeşi olamazsın.”[215]
164. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın din sevgisinin alametlerinden biri de kardeşini
sevmesidir.”[216]
165. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki mümini sevmek iman bağlarının en büyüğüdür.”[217]
166. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki hiç şüphesiz müminler birbirilerini aziz ve celil olan Allah
için sever ve Allah için gerçek bir dostluk kurarlarsa bir tek beden gibi
olurlar; birisinin bir yeri acırsa, diğeri de aynı yerden
acı duyar.”[218]
167. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyilerin iyileri sevmesi, iyiler için bir sevaptır. Kötülerin
iyileri sevmesi, iyiler için bir fazilettir. Kötülerin iyilere buğz etmesi
iyiler için bir süstür. İyilerin kötülere buğz etmesi ise kötüler
için rüsvalık ve horluktur.”[219]
168. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşleri takvaları ölçüsünde sev.”[220]
169. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinle arandaki hürmet ve saygınlığı yok etme,
korumaya çalış. Zira saygınlık yok olursa şüphesiz
haya ve utanma duygusu da yok olur. Saygınlık kaldıkça da sevgi
kalıcı ve baki olur.”[221]
170. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
İbn-i Nu’man! Eğer kardeşinin sana olan sevgisinin halis
olmasını istiyorsan (yersiz) şaka yapma, onunla
tartışma, ona karşı böbürlenme ve onunla
çatışma.”[222]
171. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dilini koru ki kardeşlerine sahip olasın.”[223]
172. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşler kendi aralarında üç şeye muhtaçtırlar; eğer
buna uygun davranırlarsa dost kalırlar, aksi takdirde birbirinden
ayrılır, düşman kesilirler. Bu üç şey şunlardır:
Birbirlerine insaflı davranmak, merhamet etmek ve haset etmemek.”[224]
173. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinin hakkını aranızdaki dostluğa dayanarak
çiğneme. Zira hakkını zayi ettiğin kimse artık
kardeşin değildir.”[225]
174. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kınama, sevginin hayatıdır.”[226]
175. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Haris’ul A'ver, Müminlerin Emirine (a.s) şöyle dedi: “Ey Emir’el-Müminin!
Vallahi ben seni seviyorum.”Hz. Ali ona şöyle buyurdu: “Ey Haris!
Eğer beni seviyorsan bana düşmanlık etme, benimle oynama,
gösteriş için benimle tartışma, beni alaya alma, beni
(makamımdan) aşağı indirme ve beni (haddimden fazla)
büyütme[227]
(hakkımda ifrat ve tefrite saplanma)”[228]
bak. 38. Konu,
el-Bişr; es-Sadik, 2211, 2212. Bölümler ile el-Mehabbet (1) 650. Bölüm
176. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşine bakmak ve aziz ve celil olan Allah için sevmek ibadettir.”[229]
177. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim aziz ve celil olan Allah için bir kardeş edinirse, cennette bir ev
edinmiştir.”[230]
178. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’a iman ve kardeşliğe vefa esasınca Allah için,
Allah’ın rızasını elde etme, amacıyla kardeş
edinirse, şüphesiz Allah’ın nurundan bir ışık
edinmiştir.”[231]
179. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müslüman bir insan İslam faydasından sonra, Allah için edindiği
kardeş gibi bir fayda edinmemiştir.”[232]
180. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah için edindiği kardeşini yitiren insan şüphesiz en
değerli organını kaybetmiş gibidir.”[233]
181. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlik Allah yolunda yapılırsa ürün verir.”[234]
bak. 91. Konu,
el-Mehabbet (3)
182. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah için sevmeyenden sakın. Zira böyle birisiyle dostluk
aşağılıktır ve onunla arkadaşlık
uğursuzluktur.”[235]
183. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah için olmayan tüm sevgiler sapıklıktır. Bu sevgiye
güvenmek imkansızdır.”[236]
184. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah için kardeşlik eden faydalanır. Her kim de dünya için kardeşlik
ederse mahrum kalır.”[237]
185. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Münezzeh olan Allah rızası dışında bir şey için
kardeşlik edenler, münezzeh olan Allah’ın huzurunda hazır olunca
bu kardeşlikleri kendileri için bir eksiklik ve ziyan olacaktır.”[238]
186. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar kardeştir. Allah rızası dışında
kardeşlik etmek düşmanlıktır. Aziz ve celil olan
Allah’ın şu sözü de buna işarettir: “O gün Allah'a
karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar
birbirine düşman olurlar. (Zuhruf/67)”[239]
187. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah için kardeşlik, muhabbeti halis kılar.”[240]
188. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Din
kardeşlerinin dostluğu daha kalıcıdır ve sadakatle
kardeşlik etmek fayda yönünden daha faziletlidir.”[241]
189. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala için kardeşlik edenlerin dostluğu devam eder. Zira bu
dostluğun sebebi de kalıcıdır.”[242]
190. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah işin edinilen kardeş en yakın akrabalardan daha
yakın bir akrabadır. İnsana anne ve babadan daha
yakındır.”[243]
191. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahiret ehlinin dostluğu kalıcıdır. Zira sebebi
devamlıdır.”[244]
192. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tamah esası üzere olmayan kardeşlik hariç, her kardeşlik
geçicidir. (Sadece menfaate dayalı olmayan kardeşlikler
kalıcıdır.)”[245]
193. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tamah üzere kurulan dostluğu, ümitsizlik bitirir.”[246]
194. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya ehlinin dostluğu, en küçük bir hadiseyle yok olur.”[247]
195. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni
bir şey için seven kimse, o şey sona erince senden yüz çevirir.”[248]
196. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
hızlı biten dostluk, kötülerin kurduğu dostluktur.”[249]
bak. 91. Konu, el-Mehabbet (3)
197. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cefa[250],
kardeşliği yok eder.”[251]
198. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cefakarlık etmekten sakın. Zira cefakarlık kardeşliği
bozar; Allah ve insanların gazabına sebeb olur.”[252]
199. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşliği cefakarlar nezdinde arama. Kardeşliği gayretli
ve vefalı insanlar nezdinde ara.”[253]
200. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cefa
bir utanç, günah ise meşakkat ve yokluktur.”[254]
bak. es-Sadik, 221. Bölüm
201. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biri arkadaşını veya kardeşini seviyorsa bunu
kendisine bildirsin.”[255]
202. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Birini seversen kendisine bildir.”[256]
203. Ebu Cafer (İmam Bakır) ve Ebu Abdillah (İmam
Sadık) mescitte otururlarken adamın biri oradan geçti. Ebu Cafer’in
(a.s) yanında oturanlardan biri şöyle dedi: “Allah’a andolsun ki ben
bu adamı seviyorum.”Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “O halde bunu
kendisine bildir. Zira bu sevgi ilanı dostluğu kalıcı
kılar ve aranızdaki ülfeti çoğaltır.”[257]
bak. Kenz’ul
Ummal, 9/25
204. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
ve sevgiyi kalplere sorun. Zira kalpler öyle şahitlerdir ki rüşvet
kabul etmezler.”[258]
205. Salih b. Hikem şöyle diyor: “Adamın
birinin Eba Abdillah’a (a.s) şöyle sorduğunu işittim: “Seni
seviyorum.”diyen birisinin gerçekten sevdiğini nereden bileyim?”Eba
Abdillah (a.s) şöyle buyurdu: “Kalbini dene, sen de onu seviyorsan o halde
o da seni seviyor demektir.”[259]
206. Ubeydullah b. İshak-ı Medaini şöyle diyor:
“Ebi’l-Hasan Musa b. Cafer’e (a.s) şöyle dedim: “Halktan biri beni görünce
“Seni seviyorum”diye Allah’a yemin ediyor. Onun doğru dediğine dair
ben de yemin edebilir miyim?”İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kalbini dene,
onu seviyorsan yemin edebilirsin, aksi takdirde edemezsin.”[260]
207. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kalbine bir bak, arkadaşından hoşlanmıyorsa bil ki
ikinizden biri bir şey yapmıştır.”[261]
208. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İncittiğin kimseden sefa bekleme, hakkında kötü duygular
beslediğin kimseden hayır bekleme. Hiç şüphesiz
başkalarının sana oranla kalbi, senin kalbinin onlara oranı
gibidir.”[262]
209. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinin kalbinde sana duyduğu sevgiyi bilmek istiyorsan, kalbinde
ona olan sevgine bak.”[263]
bak.
el-Muhabbet (2); 668. Bölüm
210. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinle ilişkini kesmek istersen içinde ona bir yer bırak ki
bir gün dönebilesin.”[264]
211. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şek ve şüphe üzere kardeşinle ilişkilerini kesme.
Hoşnutluğunu dilemeden kesip atma. Sana kaba davranan kimseye sen
yumuşak davran. Böylece onun da sana yumuşak davranması umulur.”[265]
212. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Birliktelikten sonra ayrılık, kardeşlikten sonra
cefakarlık ve dostluktan sonra düşmanlık ne de çirkindir!”[266]
213. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşi kendisiyle barışmak istediği halde
barışmayan kimse melundur, melundur.”[267]
214. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinden ayrıldıktan sonra onun hakkında ileri geri
konuşma. Zira bu takdirde sana dönüş kapısı
kapanmış olur. Zira tecrübeler onu sana döndürebilir.”[268]
215. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim sevgisini uygun olmayan bir yere koyarsa ilişkilerini kesme
noktasına koymuştur.”[269]
bak. el-İşra, 2734. Bölüm; 531. Konu, el-Hicran
216. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşin seninle ilişkisini koparınca sen kendini onunla
ilişkini sürdürmeye zorla. O sana cimri davranırsa sen
bağışlamaya bak. Sakın yeri olmayan yerde ve ehli olmayan
kimseye iyilik etme.”[270]
217. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların ilişki kurmada en güçlü olanı kendisiyle
ilişkisini koparan kimseyle ilişki kurmaktır.”[271]
218. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşin seninle ilişkilerini kesmede senin kendisiyle ilişkini
sürdürmeyi istemenden daha güçlü olmasın. Sana kötülük etmede, senin kendisine
ihsanda bulunmandan daha üstün olmasın.”[272]
219. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşin sana isyan etse de sen itaat et. Sana cefa etse de sen
bağlı kal.”[273]
bak. el-Hayr, 1170. Bölüm
220. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşler üç kısımdır: Birincisi tıpkı yemek
gibi sürekli kendisine ihtiyaç duyduğundur ki bu akıllı
olandır. İkincisi bir hastalık gibidir ki bu da ahmak
olandır. Üçüncüsü ise ilaç gibidir ki bu da gönül ehli olandır.”[274]
221. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşler üç kısımdır: Birincisi canıyla arkadaş
olur, ikincisi malıyla yardım eder. Bunlar kardeşlikte
doğru olanlardır. Üçüncüsü ise geçimini senden ister, seni bazı
lezzetleri (menfaatleri) için ister. Bu kimseyi güvenilir sayma.”[275]
222. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşler iki gruptur. Birincisi güvenilir olanlar, ikincisi şaka ve
mizah ehli olanlardır. Kardeşine güvenecek olursan mal ve bedenini
(canını) ona bağışla. Dostlarıyla dost,
düşmanlarıyla düşman ol. Sır ve ayıplarını
gizle. Güzelliklerini açığa vur. Ey soru soran kimse! Bil ki bu
(güvendiğin iyi) kardeşlerin simyadan daha az bulunur
konumdadır.”[276]
223. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşler dört kısımdır. Birinci hem senin hem de
kendisinin lehine olandır. İkincisi senin lehine olandır.
Üçüncüsü senin aleyhine olandır. Dördüncüsü ise ne senin ne de kendisinin
lehine olandır.”[277]
Bak, el-Bihar,
167/189, 11. Bölüm; es-Sadik, 2218. Bölüm; en-Nas, 3967. Bölüm
224. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir
zamanda en az bulunan şey güvenilir bir kardeş veya helal bir
dirhemdir.”[278]
225. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki ünsiyet edilen bir kardeşten ve helal
bir dirhemden daha zor bulunur bir şey olmayacak.”[279]
226. İmam Hadi (a.s) “Bizlere babalarınızdan,
“İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki ünsiyet edilen bir kardeşten ve
helal bir dirhemden daha zor bulunur bir şey olmayacak.”diye rivayet
edilmiştir.”diyen birine şöyle buyurmuştur: “Az bulunur şey
de (neticede) bulunur, ama sen öyle bir zamandasın ki helal bir dirhemden
ve aziz ve celil olan Allah için edindiğin kardeşten daha zor bulunur
bir şey yoktur.”[280]
227. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Senden yüz çeviren kimseye rağbet etme. Sana rağbet eden kimseden
ise yüz çevirme.”[281]
228. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kendisi için istediğini senin için istemeyen kimsenin dostluğunda
hayır yoktur.”[282]
229. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nereye girip çıktığını bilmeden hiç kimseyi
kardeş edinme. Durumunu iyice bildikten ve muaşeretinden razı
olduktan sonra, sürçmelerini görmezlikten gelmek ve zorluklarda
yardımcı olmak üzere onu kardeş edin.”[283]
230. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni
bir tamah, korku, meyil, yiyecek ve içecek için isteyen kimseyi kardeş
edinmekten sakın. Yerin karanlıklarında da olsa ve ömrün onu
bulmak için de geçse sadece takva sahibi kimseleri kardeş edin.”[284]
231. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kendisini idare etmek zorunda kaldığın kimse senin
kardeşin değildir.”[285]
232. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
kötü kardeş zengin olduğunda seni düşünen, fakir olduğunda
ise seninle ilişkisini kesen kimsedir.”[286]
233. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu dört kişiyi arkadaş ve kardeş edinme: Ahmak, cimri,
korkak ve yalancı.”[287]
234. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müslüman’a şu üç kimseyle kardeş olmaktan kaçınması
yakışır: Arsız soytarı, ahmak ve yalancı.”[288]
235. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Senin üstünlüklerini gizleyen ve eksikliklerini yayan kimseyi kardeş
edinme.”[289]
bak. es-Sadik; 2206 ve 2207. Bölümler
el-Mehabbet
(1), 651. Bölüm
236. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şeyin yenisini, kardeşlerin eskisini seç.”[290]
237. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın kaybettiği zamana ağlaması, vatanına
iştiyak duyması ve eski kardeşlerini korumaya
çalışması onun yüceliğindendir.”[291]
238. Hz. Davut (a.s), oğlu Süleyman’a (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Her ne kadar istediğin gibi biri olsa da
yeni edindiğin kardeşini, eski kardeşinin yerine koyma.”[292]
239. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala eski kardeşliği sürdürmeyi sever. O
halde eski kardeşliği sürdürün.”[293]
240. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala eski dostlukları korumayı (sürdürmeyi)
sever.”[294]
241. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz gerçek kardeşin; sürçmelerini bağışlayan,
açıklarını kapatan, (ihtiyacını gideren) özrünü kabul
eden, ayıplarını örten, korkunu gideren ve arzularını
gerçekleştiren kimsedir.”[295]
242. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zorluklarda seni yardımsız bırakmayan, günah esnasında
senden gaflet etmeyen ve kendisine bir şey sorduğunda seni aldatmayan
kimse senin kardeşindir.”[296]
243. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tabaklar dizilince (sofra kurulunca) kardeşler ne de çoktur. Zamanın
zor olaylarında ise ne de az!”[297]
bak. es-Sadik, 2215. Bölüm
244. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
günahından dolayı kardeşinden ayrılanın
arkadaşı az olur.”[298]
245. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sadece hiç bir ayıbı olmayan kimseleri kardeş edinenin
arkadaşı az olur.”[299]
246. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların dinini sorma, aksi takdirde arkadaşsız kalırsın.”[300]
247. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki birinin adını duymak onu
görmekten; onu görmek denemekten daha hayırlı olacaktır. Onu
deneyecek olursan sana çok değişik durumları belli olur.”[301]
bak. es-Sadik, 2211. Bölüm
248. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Düşmanının saldırı zamanı için dostunun
sürçmelerine tahammül et.”[302]
249. Resulullah (s.a.a) Müminin niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Sürçmelerine rağmen kardeşine yumuşak
davranır ve onun eski dostluğunu gözetir.”[303]
250. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşine bulunduğu haliyle tahammül et ve fazla kınama. Zira
fazla kınamak kin doğurur. Hoşnutluğundan ümitli
olduğun kimseden hoşnutluk dile.”[304]
251. Bir şahıs İmam Rıza’ya (a.s) kardeşini
şikayet edince kendisine şu beyitleri okudu:
“Kardeşini
günahlarından dolayı mazur gör
Ayıplarını gizle ve ört
Beyinsizlerin iftiralarına
Ve zamanın zorluklarına sabret
Büyüklük göstererek cevap vermekten
sakın.
Zalimi hesap soranına bırak.”[305]
252. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sürçmelere tahammül etmek arkadaşların süsüdür.”[306]
253. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sürçmelere tahammül etmek insanın değerini yükseltir.”[307]
254. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim
sahibi kimse, kardeşlerine tahammül eden kimsedir.”[308]
255. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Başına gelen acı olaylara tahammül et. Zira tahammül bir çok
ayıpları örter. Şüphesiz akıllı insanın
yarısı tahammül, (diğer) yarısı da görmezlikten
gelmektir.”[309]
256. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en hayırlısı, başkalarının
zahmetine katlanan kimsedir.”[310]
257. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arkadaşının sürçmelerine tahammül edemeyen kimse yalnız
ölür.”[311]
258. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerine tahammül edemeyen efendiliğe erişemez.”[312]
bak. 251. Konu,
es-Siyaset, el-Mükafat, 3503. Bölüm
259. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı nasihat etmede çekinendir.”[313]
260. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinin en hayırlısı münezzeh olan Allah’a itaat
hususunda sana sert davranandır.”[314]
261. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı, en içten hayır dileyeni; en
kötüsü ise en ikiyüzlü olanıdır.”[315]
262. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinin en hayırlısı sana yardım edenidir.
Ondan da hayırlısı sana yetenidir ve eğer kendisi sana
muhtaç olursa sana zahmet vermez.”[316]
263. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinin hayırlısı, hayrıyla (malıyla) sana
yardım edendir. Ondan da hayırlısı (ihtiyaç hususunda) sana
yetendir.”[317]
264. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı sevgisi Allah için olandır.”[318]
265. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı kardeşliği dünya için
olmayandır.”[319]
266. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı, kendisini kaybedince ondan sonra
(hayatta) kalmak istemediğin kimsedir.”[320]
267. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinin en hayırlısı hayır işlemeye
koşan ve seni de hayra çekmeye çalışan, sana iyiliği emreden
ve iyilik işleme hususunda sana yardımcı olandır.”[321]
268. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı doğru sözlülüğü ile
seni doğru sözlülüğe davet eden, amellerinin güzelliği ile seni
amellerin en üstününe çağırandır.”[322]
269. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı Allah’a itaat hususunda sana
yardımcı olan, Allah’a isyandan koruyan ve sana Allah’ın
rızayetini emredendir.”[323]
270. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı sana hidayeti gösteren,
takvayı kazandıran ve isteklerine uymaktan alıkoyandır.”[324]
271. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı ahiret amelleri hususunda sana
yardım edendir.”[325]
272. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı hayır hususunda en çok
yardım eden, iyilik hususunda en çok amel eden ve arkadaşına en
uyumlu davranandır.”[326]
273. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı kardeşleri hususunda
araştırma yapmayandır.”[327]
274. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinin en hayırlısı hak üzere sana en çok
gazablanandır.”[328]
275. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en hayırlısı, kardeşlerini
başkalarına muhtaç etmeyendir.”[329]
276. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinizin en hayırlısı, sizlere
ayıplarınızı gösterendir.”[330]
277. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinin en hayırlısı, senin günahlarını
kendine isnat edendir.”[331]
278. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bana
en sevgili kardeşim, bana ayıplarımı gösterendir.”[332]
bak. es-Sadik, 2216. Bölüm
279. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Size bir kardeşimi haber vereyim: O benim gözümde
insanların en büyüğü idi. Onu benim gözümde büyüten en önemli
şey, gözünde dünyanın küçük olmasıydı. O karnının
egemenliğinden kurtulmuştu. Bulmadığı şeye
heveslenmez, bulduğu şeyde aşırı gitmezdi. O tenasül
organının (şehvetinin) egemenliğinden de
çıkmış biriydi. Dolayısıyla hafif akıl ve
zayıf görüş sahibi değildi. O bilgisizliğin
egemenliğinden de kurtulmuştu. Bir faydası olduğuna
güvenmeden hiç bir şeye el uzatmazdı. Ne bir arzusu vardı, ne
kızardı, ne de incinirdi. Ömrünün çoğunda sessiz idi. Ama
konuşunca, konuşmacılara üstün gelirdi. Hiç bir çekişmeye
müdahale etmez, hiç bir kavgaya karışmazdı. Hakimin huzurunda
olmadıkça delil getirmezdi. Kardeşlerinden asla gaflet etmezdi. Hiç
bir şeyi salt kendisine özgü kılmazdı. Zayıftı,
başkaları da onu zayıf buluyordu. Ama sıra işe geldi
mi koşan bir aslan kesilirdi. Özrü görmek için, özür dilenilebilecek hiç
bir işte kimseyi kınamazdı. Dediğini ve demediğini
yapardı.[333]
Hangisinin daha üstün olduğunu bilmediği iki işi
çıktığında hangisinin heva ve hevesine daha yakın
olduğuna bakar ve ona muhalefet ederdi. İyileştireceğini
ümid ettiği kimse dışında hiç kimsenin yanında bir
acısını şikayette bulunmazdı. Hayrını ümit
ettiği kimse dışında hiç kimse ile istişare etmezdi.
İçi daralmaz, gazap etmez, şikayette bulunmaz, heveslenmez, intikam
almaz ve düşmandan gafil kalmazdı. Eğer gücünüz varsa bu yüce
ahlak ile ahlaklanmaya çalışınız. Eğer gücünüz
yetmezse, o halde azını bile almanız, çoğunu terk etmekten
daha hayırlıdır.”[334]
280. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eskiden
Allah için edindiğim bir kardeşim vardı; onu gözümde büyüten
şey, gözünde dünyanın küçük oluşuydu. O karnının (midesinin)
egemenliğinden kurtulmuş biriydi.”[335]
bak. Tebyin-i
İbn-i Ebi’l Hadid, fi Şerh-u Nehc’il Belağa, 19/184;
el-İnsan, 319. Bölüm; 467. Konu, el-Kemal
281. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin en kötüsü kendisi için zahmete düştüğün kimsedir.”[336]
282. Hz. Ali (a.s) kendisine “En kötü arkadaş kimdir?”diye sorulunca
şöyle buyurdu: “Allah’a karşı günah işlemeyi sana
güzel gösteren kimsedir.”[337]
283. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeş seçiminde önce deneyin. Şüphesiz denemek iyiler ve kötüleri
ayıran bir ölçüdür.”[338]
284. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Önce
deneyiniz. Kardeş seçiminde ihtiyatlı (çekingen) davran. Aksi
takdirde zorunluluk seni kötülerle arkadaşlığa zorlar.”[339]
285. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzelce bir denedikten sonra kendine bir kardeş seçenin
arkadaşlığı kalıcı, dostluğu güçlü olur. Her
kim de denemeksizin kardeş edinirse, zorunluluk kendisini kötülerle
arkadaşlığa sürükler.”[340]
286. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinizi iki haslet ile imtihan ediniz; bu iki haslet onda
bulunursa (kardeş edinin). Aksi takdirde ondan uzak durun, uzak durun,
uzak durun. (Bu iki haslet şunlardır: ) Namazları vaktinde
kılmaya büyük özen göstermek ve kolaylık ve zorluklarda
kardeşlerine iyilik etmek.”[341]
287. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinde şu üç hasleti görünce kendisinden ümitli ol: Haya,
emanete riayet ve doğruluk. Kardeşinde bu üç sıfatı
göremezsen sakın ondan ümitli olma.”[342]
bak. 50, Bölüm,
483. Konu, el-İmtihan
es-Sadik, 2214
ve 2215. Bölümler
288. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşine verdiğin güzel veya çirkin nasihatin, mutlaka ihlas üzere
olsun.”[343]
289. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlerden
birini kardeşinin hoş görmediği ayıplarını yüzüne
söylemekten alıkoyan şey, onun da sizlere aynı şeyi
yapmasından korkmanızdır. Zira ahireti bırakıp
dünyayı sevme hususunda dost olmuşsunuz.”[344]
290. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kardeşine gizlice öğüt verirse onu süslemiş ve her kim de
açıkça öğüt verirse onu ayıplamış olur.”[345]
291. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kardeşini hoş olmayan bir durumda görür de ondan bu durumu def
etmeye gücü yettiği halde bunu yapmazsa, ona hıyanet etmiştir.”[346]
292. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır. Gıyabında
hayrını diler, huzurunda ise ondan hoşlanmadığı
şeyleri gidermeye çalışır.”[347]
bak. 532. Konu, el-Hidayet ve 512. Konu, en-Nush
293. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kardeşine merhamet dolu bir söz söylerse ve meclisin saygın bir
yerine oturtursa, kardeşi orada kaldığı müddetçe aziz ve
celil olan Allah’ın rahmeti onun üzerinde olur.”[348]
294. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kendisine gelen Müslüman’a ikramda bulunursa şüphesiz ki aziz ve celil
olan Allah’a ikramda bulunmuştur.”[349]
295. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim mümin kardeşine “Merhaba”derse Allah kıyamete kadar kendisine
“merhaba”diye yazar.”[350]
296. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz her kim dinini ulularsa, kardeşlerini de ulular. Her kim de
dinini küçümserse, kardeşlerini de küçümser.”[351]
297. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden her kim dini kardeşine herhangi bir lütufta bulunursa, Allah
da kendisine cennette hizmetçiler taktir eder.”[352]
298. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müslümanların hürmetini, sadece Allah’ın Müslümanlara hürmetini
ululattığı kimse ulular. Allah’a ve Peygamberine daha çok
saygın davranan, Müslümanlara saygın davranır.”[353]
bak. 359. Konu, et-Ta’zim
299. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden her kim darlığa düşerse kardeşine haber versin ve
kendisine (daha çok) eziyet etmesin.”[354]
300. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden her kim kardeşinin muhtaç olduğunu bilirse, ondan isteme
zahmetini kaldırsın. (Kendisi istemeden ihtiyacını
gidersin. )”[355]
301. Said bin Hasan şöyle diyor: “İmam Ebu
Cafer (İmam Bakır -a.s-) şöyle buyurmuştur: “Sizden birinin
kardeşinin yanına gelerek elini cebine koyup ihtiyacı kadar
aldığı ve aldığını da geriye vermediği
vaki midir?”Ben, “Kendi aramızda böyle bir şeyden haberdar
değilim.”deyince, Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “O halde
faydası yoktur.”Bunun üzerine, “O halde helak olduk! “deyince de
şöyle buyurdu: “İnsanlar henüz akli kemallerine ermemişlerdir.”[356]
302. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerin hakklarını eda etmek takva sahiplerinin en
şerefli amelidir.”[357]
303. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin,
kardeşinin yardımcısı olduğu müddetçe Allah da müminin
yardımcısıdır.”[358]
304. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim mümin bir kardeşinin ihtiyacının giderirse, aziz ve celil
olan Allah kıyamet günü onun yüz bin ihtiyacını giderir.”[359]
305. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah’ın şu üç kimse için sakladığı
hasenatı (güzellikleri) vardır: Adil imam, kardeşini kendi
malında (tasarrufta bulunması için) serbest bırakan ve mümin
kardeşinin ihtiyacını gidermek için çalışan kimse.”[360]
306. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bazı durumları için kendisine sığınan
kardeşlerinden birine gücü yettiği halde sığınak
vermezse hiç şüphesiz Allah Tebarek ve Teala’nın velayetinden
kopmuştur.”[361]
307. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin kardeşine bir hayır ulaştıran mümin bir kimse,
gerçekte Allah’ın Peygamberine (s.a.a) hayır
ulaştırmıştır.”[362]
308. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın kardeşine güvenmesi için ihtiyacını ona
söyleyebilmesi yeterlidir.”[363]
bak. el-Hacet, 964 ve 967. Bölümler
213. Konu,
es-Sual (2)
229. Konu,
es-Surur
309. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizden her kim birini kardeş edinmek isterse ondan ismini,
babasının adını, kabilesini ve oturduğu yeri sorsun. Zira
bu gerekli haklarından biri olup kardeşliğin sefa ve temizlik
sebebidir. Aksi taktirde bu ahmakların dostluğu olur.”[364]
310. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şey cefadan (sevgisizlikten) sayılır. (Bunlardan
birisi) Biriyle arkadaş olduğu halde ismini ve künyesini
sormamaktır.”[365]
311. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşini güler yüzle karşıla.”[366]
312. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Haramzade olan kimse dışında hiç kimse kardeşlerini
kötülemez.”[367]
313. Resulullah (s.a.a) üç gün kardeşlerinden birini görmeseydi
kendisini sorardı. Eğer orada (şehirde) değilse, kendisine
dua ederdi. Oradaysa onu görmeye giderdi. Eğer hasta ise ziyarette
bulunurdu. [368]
bak. es-Sadik, 2217. Bölüm
7. Konu
el-Edeb
Edeb
F
el-Bihar,
75/66, el-Edeb, 44. Bölüm
F
el-Bihar,
76/67-376, el-Adab ve’s-Sünen
F
el-Bihar,
76/66, Cevami’-u Adab’in Nebiyy (s.a.a)
F
Sünen-i Ebi
Davud, 4/246, Kitab’ul Edeb
F
Kenz’ul Ummal,
16/377, Terbiyet-u Ehl’il Beyt
F
Şerh-u
Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/187, 188
bak.
F
eş-Şerr,
1976. Bölüm; el-Akıl, 2798. Bölüm
314. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
insanın kemalidir.”[369]
315. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın aklı, dirlik ve düzen sebebidir; edebi, kıvam ve
dayanağıdır; doğruluğu, önderidir; şükrü ise
kemale erginliğidir.”[370]
316. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
mümin! Şüphesiz ki bu ilim ve edep nefsinin değeridir; o halde
bunları öğrenmeye çalış. İlim ve edebin arttıkça
şüphesiz değerin ve makamın da artar.”[371]
317. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki sen edebinle değer biçilir ve hilminle süslenirsin.”[372]
318. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
iyi hasleti edep olmayanın en düşük durumu belaya düşmesidir.”[373]
319. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
en güzel huydur.”[374]
320. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün şeref edeptir.”[375]
321. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Babaların çocuklarına bıraktığı en
hayırlı miras edeptir.”[376]
322. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
edep en hayırlı destek ve en üstün arkadaştır.”[377]
323. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edebi talep eden kimse altın talep eden kimseden daha ileri
görüşlüdür.”[378]
324. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz insanlar altın ve gümüşten daha çok güzel bir edebe
muhtaçtır.”[379]
325. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şeyin üstünde bir şey yoktur: Güzel edep, şüpheden
uzak durmak ve haramlardan kaçınmak.”[380]
326. Resulullah (s.a.a) Muaz bin Cebel’i Yemen’e gönderince şöyle
buyurmuştur: “Ey Muaz! Onlara Allah’ın kitabını
öğret ve edeplerini salih ahlak üzere güzelleştir.”[381]
327. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edep, iki soy şerafetinden biridir.”[382]
328. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün soy şerafeti, güzel edeptir.”[383]
329. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
değerli soy şerafeti, güzel edeptir.”[384]
330. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzel edep, en üstün soy şerafeti ve en üstün akrabalıktır.”[385]
331. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
öğrenmek, soy şerafetindendir.”[386]
332. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
öğrenmeye çalış, zira edep soy şerafetinin süsüdür.”[387]
333. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az
edep bile çok soydan daha hayırlıdır.”[388]
334. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzel edep, soy şerafetinin yerini tutar.”[389]
335. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edepten daha faydalı bir soy şerafeti yoktur.”[390]
336. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edepten daha kamil bir soy şerafeti yoktur.”[391]
337. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl ve edep dışında tüm soyluluklar sona erer.”[392]
338. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzel edeb, soy çirkinliğini örter.”[393]
339. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edebi olmayanın soyluluğu gider.”[394]
340. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edeb, yeni elbiselerdir.”[395]
341. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İlim yüce bir mirastır; edep ise yeni bir elbise.”[396]
342. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizin süsünüz edeptir.”[397]
343. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim edebe tutkun olursa şüphesiz kendini süslemiştir.”[398]
344. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Ayıpları
örtme hususunda) Edep gibi bir elbise yoktur.”[399]
345. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
gibi bir süs yoktur.”[400]
346. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
ahlak ile birlikte şeref yoktur.”[401]
347. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edebi
az olanın kötülükleri çok olur.”[402]
348. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
edebi sebebiyle alçalan kimseyi, soyluluk şerefi yüceltemez.”[403]
349. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
edeb, ne kötü soydur!”[404]
350. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
konuşan kimsenin edebi yoktur.”[405]
351. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın nefsi kötü edep üzere yaratılmıştır. Kul
güzel edep edinmekle görevlidir. Nefis muhalefet meydanında koşturur.
Kul nefsini kötü isteklerinden çevirmeye çalışır. Her kim nefsinin
dizginlerini salıverirse onun yok oluşuna ortaklık etmiş
olur ve her kim de nefsine isteklerinde yardımcı olursa, kendini
öldürmede nefsine ortaklık etmiş olur.”[406]
bak. eş-Şer, 1976. Bölüm
352. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edeb
akla ne güzel arkadaştır.”[407]
353. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ekinin yağmura susaması gibi, akıl da edebe
ihtiyaç duyar.”[408]
354. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklın ıslahı edep iledir.”[409]
355. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şey akla ihtiyaç duyar. Akıl ise edebe muhtaçtır.”[410]
356. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
akılla arkadaş olmadıkça fayda vermez.”[411]
357. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edepler anlayışların geliştiricisi ve zihinlerin
sonucudur.”[412]
358. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
aklın portresidir.”[413]
359. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanda edep, kökü akıl olan bir ağaç gibidir.”[414]
360. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel
edep aklın süsüdür.”[415]
361. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Alimlerin edepleri akılları çoğaltır.”[416]
362. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklı olmayanın edebi de olmaz.”[417]
363. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Din
ve edep aklın neticesidir.”[418]
364. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün akıl edeptir.”[419]
365. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edebi aklından çok olan kimse bir çok koyunlar arasında olan çoban
gibidir.”[420]
366. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizi
terbiye etmek görevini bizzat üstlenin ve onları
alışkanlıkların tutkusundan kurtarmaya
çalışın.”[421]
367. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ateşin odunu yaktığı gibi sen de kalbini edeple yak. Gece
oduncusu[422] veya
selin sürükleyip getirdiği çer çöp gibi olma.”[423]
368. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kendini eğitip terbiye eden kimse insanları eğitip terbiye eden
kimseden daha çok ululanmaya layıktır.”[424]
369. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün edep kendinden başlamandır.”[425]
370. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahlakı tezkiye etmek, güzel edebin sebebidir.”[426]
371. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl Allah’tan bir hediyedir. Edep ise bir külfettir (zorla elde edilir)
O halde her kim edep elde etmek için zahmete katlanırsa onu elde eder. Her
kim de akıl elde etme zahmetine düşerse, bu sadece
bilgisizliğini artırır.”[427]
372. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim edebe gönül verirse kötülükleri azalır.”[428]
373. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Edebi kaybedince sessizliği tercih et.”[429]
374. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kimde kınanmış bir huy görürsen, benzerini kendinden
uzaklaştırmaya çalış.”[430]
375. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Övülmüş bir akıbete ulaşma, tatlı bir sona erme,
edepsizliği insandan giderme ve insanın hedefe ulaşmasına
yardımcı olma hususunda sabır gibi bir şey yoktur.”[431]
376. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zamanın zorlukları karşısında sadece akıldan;
edep elde etmek için ise araştırma ve incelemeden yardım
görülür.”[432]
377. İsa bin Meryem’e (a.s), “Seni kim terbiye etti?”diye sorulunca
şöyle buyurdu: “Beni hiç kimse terbiye etmedi. Ben sadece
bilgisizliğin çirkinliğini gördüm de ondan sakındım.”[433]
378. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Bizleri, ilim kulpuna sarılan ve nefsini anlayışla
terbiye eden kimselerden eyle.”[434]
379. Lokman (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim edeb
isterse ona önem verir ve edebe önem veren de onu tanımak için her türlü
zahmete katlanır. Her kim onu tanımak için zahmete katlanırsa
büyük bir iştiyakla aramaya koyulur. Her kim büyük bir iştiyakla
aramaya koyulursa faydasını görür. O halde edebi adet edin.
Şüphesiz ki sen (bu güzel adetlere sahip olma açısından) senden
önce bu edepler ile süslenen kimselerin halefisin ve faydasını yerine
geçeceklere ulaştırırsın.”[435]
380. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Alimlere otur ki ilmin artsın, edebin güzelleşsin ve nefsin tezkiye
olsun.”[436]
381. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edep
akıl ve zekayı geliştirir.”[437]
382. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın ilmi arttıkça edebi de artar ve Allah korkusu ve
haşyeti katmerleşir.”[438]
383. Allah-u Teala Hz. İsa’ya (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbini
haşyet ve korku ile terbiye et.”[439]
bak. et-Tecrübe, 490. Bölüm
384. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Başkalarında sevmediğin şeylerden sakınmak sana edep
olarak yeter.”[440]
385. Amir eş-Şa’bi şöyle diyor: Emir’el Müminin
(a.s) önceden hazırlanmaksızın belagatın gözünü kör eden,
hikmetin cevherlerini yetim bırakan ve insanların sadece bir tekine
dahi ulaşması hususunda elini kesen (her şeyi aciz bırakan)
dokuz cümle buyurdu. O dokuz cümleden üçü Allah ile münacat etmek
hususundadır. Diğer üçü hikmet ve diğer üçü ise edep
hususundadır.
Münacat hususunda olanlara gelince
şöyle buyurdu: “Allah’ım! Sana kul olmam bana izzet olarak yeter.
Bana Rab oluşun bana iftihar olarak yeter. Sen benim sevdiğim
gibisin, o halde beni de sevdiğin gibi kıl.”
Hikmet hakkında olanlara gelince
şöyle buyurdu: “Her insanın değeri yaptığı iyi
iş ölçüsüncedir. Her kim değerini anlarsa helak olmaz. İnsan
kendi dilinin altında gizlidir.”
Edep hakkında olanlara gelince
şöyle buyurdu: Kime emir olmak istersen onu memnun et, kime esir olmak
istersen ona muhtaç ol ve kime de benzemek istersen ondan müstağni ol.”[441]
386. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın yapması gerekeni terk etmemesi onun edebindendir.”[442]
387. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Babam (a.s) beni üç şeyle terbiye etti...Bana şöyle buyurdu: “Ey
oğulcağızım! Her kim kötü arkadaşlarla oturursa salim
kalmaz. Her kim sözüne dikkat etmezse pişman olur ve her kim de kötü
yerlere giderse ithama maruz kalır.”[443]
388. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsana nimet ve ihtiyaçlarında Rabbinden başkasını
ortak koşmaması edep olarak yeter.”[444]
389. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Babaların evlatlarında miras olarak bıraktığı en
hayırlı şey şüphesiz mal değil, edeptir. Zira
şüphesiz mal gidici, edep ise kalıcıdır. (Mes’ade
şöyle diyor: “Edepten maksat ilimdir.”)”[445]
390. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün edep insanın haddini bilmesi ve ölçüsünü
aşmamasıdır.”[446]
391. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
güzel edep seni haramlardan koruyandır.”[447]
392. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluğu seçmek ve yalandan sakınmak; en güzel huy ve en üstün
edeptir.”[448]
393. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İstek ve korku anında insanın nefsini kontrol altına
alması en üstün edeptir.”[449]
394. İmam Ali (a.s) İmam Hasan’a (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz ki gencin kalbi boş bir
tarla gibidir; içine ne serpersen kabul eder. Bu yüzden henüz kalbin
katılaşmadan ve zihnin meşgul olmadan seni terbiye etmeye
koyuldum.”[450]
395. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlatlarınıza
değer verin, edeplerini güzelleştirin (ki bu vesile ile)
bağışlanasınız.”[451]
396. Lokman (a.s) oğluna şöyle buyurmuştur: “Ey
oğulcağızım! Eğer henüz küçükken edep elde edersen,
büyüyünce bundan istifade edersin”[452]
397. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kimin bir kız çocuğu olur da onu güzel terbiye eder, güzel
eğitir ve Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden bolca
nasiplendirirse o kız çocuğu onu ateşten koruyan bir engel ve
kalkan olur.”[453]
398. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mü’min ailesi için o kadar ilim ve salih edep miras bırakır ki
hepsini cennete sokar. Öyle ki küçük, büyük hizmetçi ve komşusunu bile
cennette bulur. Günahkar kul ise ailesine kötü edep miras bırakır ki
hepsini ateşe sokar. Öyle ki küçük, büyük, hizmetçi ve komşusunu bile
orada görür.”[454]
399. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun.”ayeti nazil
olunca insanlar “Ya Resulullah! Nefsimizi ve ehlimizi nasıl
koruyalım?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Hayır işler
yapın ve bunu ailenize de hatırlatın. Onları Allah’a itaat
üzere terbiye edin.”[455]
400. İmam Ali (a.s) da “Ey iman edenler! Kendinizi ve
ehlinizi ateşten koruyun.”ayetinin tefsiri hususunda şöyle
buyurmuştur: “Kendinize ve ehlinize hayır işleri
öğretin ve onları terbiye edin.”[456]
401. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Çocuğa bir parça ekmek veya herhangi bir şeyden bir avuç bile olsa
kendi eliyle sadaka vermesini emredin. Zira her ne kadar az da olsa temiz bir
niyetle Allah yolunda verilen her şey çoktur.”[457]
bak. el-Valid
ve’l-Veled; 4211 ve 4212. Bölümler
294. Konu,
es-Siğar
402. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Çocuklarınız yedi yaşına gelince onlara namazı
öğretin. On yaşına gelince namaz hususunda (terk ettikleri
taktirde) onları dövün ve yataklarını bir birinden
ayırın.”[458]
403. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ailenizin küçüklerini dilinle, namaz ve temizlik üzere terbiye et. On
yaşına ulaşınca (terk ettikleri taktirde) döv ve (bu
dövmen) üçü geçmesin.”[459]
404. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Çocuğu onbeş ila onaltı yaşlarında oruç tutması
için terbiye et.”[460]
405. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Çocuğun üç yaşına
erişince ona yedi defa şöyle de: “La ilahe illallah”, de!”Sonra üç
yaşını bitirinceye kadar onu kendi haline bırak.”[461]
406. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Çocuğuna altı yaşına kadar tahammül et. (kendi haline
bırak). Sonra altı yaşına erişince ona kitabı
öğret. Sonra yedi yıl onu kendinle birlikte bulundur; onu edebinle
edeplendir. Eğer terbiye kabul eder ve ıslah olursa (ne iyi); aksi
takdirde onu kendi haline bırak.”[462]
407. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Çocuğunu yedi yaşına kadar oynasın diye bırak. Yedi
yaşından sonra terbiye et. Yedi yıl onu beraberinde bulundur.
Eğer iflah olmuşsa (ne güzel! ); aksi takdirde onda hayır
yoktur.”[463]
408. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Çocuk ilk yedi yıl efendidir, ikinci yedi yıl köle ve üçüncü yedi
yıl da vezir. Eğer 21 yaşına kadar ahlakını
beğenirsen (ne güzel! ); aksi takdirde onu kendi haline bırak. Zira
sen Allah katında mazursun.”[464]
bak. el-Hudud,
750. Bölüm
409. Bazısı şöyle demiştir: “Ebu’l-Hasan
Musa’ya (a.s) çocuğumu şikayette bulununca şöyle buyurdu: “Onu
dövme kısa bir müddet ondan ayrıl, küs.”[465]
410. Ali b. Esbat şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a)
gazab anında edeplendirmeyi yasaklamıştır.”[466]
411. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gazap ile birlikte edeb olmaz.”[467]
412. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
kınamayı bırak, zira bu kin doğurur,
düşmanlığa sebep olur. Kötülüğünden döneceğini ümit
ettiğin kimseyi kına.”[468]
413. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kölelerini iyi terbiye et, fazla gazablanma, günah dışında hiç
kimseyi fazla kınama, o halde birisi günah işlerse onu güzellikle
kına. Zira af ile olan kınama akıl sahibi olan kimse için
dövmekten daha tesirlidir.”[469]
414. İmam Ali (a.s) Malik-i Eşter’e yazdığı
mektupta şöyle yazmıştır: “İyi ve
kötü senin gözünde eşit olmasın. Zira bu ihsan sahibini ihsandan
soğutur ve kötüleri kötülük yapmaya teşvik eder. O halde herkese
layık olduğu şekilde davran ki edepli olsunlar.”[470]
415. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyileri ıslah etmek onlara değer vermekledir. Kötüleri
ıslah etmek ise onları edeplendirmekledir.”[471]
416. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz akıllı kimse edeple öğüt alır, hayvanlar ise
sadece dayakla öğüt alır.”[472]
Başka bir
rivayette ise şöyle yer almıştır: “Aşırı
sıkışmadıkça öğütten istifade etmeyen kimselerden
olma. Akıl sahibi kimse edepten öğüt alır, hayvanlar ise sadece
dayaktan öğüt alırlar.”[473]
417. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl sahibi için ima yoluyla söylemek bile acı bir şekilde
kınama gibidir.”[474]
418. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl sahiplerinin cezası ima yolu söylemektir. Cahil insanların
cezası ise açık bir dille kınamaktır.”[475]
419. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl sahibine ima yolu ile dokundurmak, kınamaktan daha
şiddetlidir.”[476]
420. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyileri mükafatlandırarak kötüleri kötülüklerden alıkoy.”[477]
421. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşini kendisine iyilikte bulunarak kına. Kötülüklerine kendisine
ihsanda bulunarak cevap ver.”[478]
422. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
insanı iyi işlerinle ıslah et. Güzel sözlerinle onu hayra sevk
et.”[479]
Bak . el-Mev’ize,
4143. Bölüm
423. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah Peygamberini en güzel şekilde
terbiye etmiştir. Terbiyesini kemale erdirince şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz ki sen yüce ahlak üzeresin.”Sonra
kullarının işlerini idare etsin diye ona din ve ümmetin
işlerini havale etti.”[480]
424. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah Peygamberini (s.a.a) terbiye etti. Onu istediği gibi
yetiştirdi ve kendisine şöyle buyurdu: “İyiliği emret ve
cahillerden yüz çevir.”Resulullah (s.a.a) bu işi yapınca Allah
onu övdü ve şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki sen yüce ahlak üzeresin.”[481]
425. Kasım b. Muhammed şöyle demiştir:
“Şüphesiz Allah Peygamberini en güzel şekilde terbiye etmiş ve
şöyle buyurmuştur: “Bağışlayıcı ol ve
iyiliği emret.”Peygamber (s.a.a) bunu yapınca da Allah-u Teala
şu ayeti nazil buyurdu: “Şüphesiz ki sen yüce ahlak üzeresin.”[482]
426. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah Peygamberini kendi sevgisi üzere terbiye etmiş ve
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki sen yüce ahlak üzeresin.”[483]
427. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Rabbim beni terbiye etti ve de güzel terbiye etti.”[484]
428. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın terbiye ettiği kimseyim ve Ali de benim terbiye ettiğim
kimsedir.”[485]
429. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Resulullah’ı (s.a.a) aziz ve celil olan Allah terbiye
etmiş ve o da beni terbiye etmiştir. Ben ise müminleri terbiye ederim
ve insanlara miras olarak yüce insanların edebini
bırakırım.”[486]
bak. el-Hulk,
1102. Bölüm
430. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim aziz ve celil olan Allah’ın adabıyla edeplenirse onu ebedi
kurtuluşa ulaştırır.”[487]
431. Fıkh’ur Rıza’da şöyle yer almıştır: “Bazı
erkekleri ve kadınlarını bir şeyle
faydalandırınca sen ona gözlerini dikme.”ayeti nazil
olunca Peygamber bir münadiye şöyle seslenmesini emretti: “Allah’ın
edebi ile edeplenmeyen kimse dünyadan hasret içinde ayrılır.”[488]
432. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala mümin kullarını çok güzel bir
şekilde terbiye etmiştir ve bu söyleyenden yüce olan Allah şöyle
buyurmuştur: “İffetlerinden dolayı cahiller onları
zengin sanır.”[489]
433. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’ın edebi üzere ıslah olmazsa, kendi nefsinin edebi üzere
ıslah olmaz.”[490]
434. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zamanın bir çok değişiklikleri aziz ve celil olan Allah’ın
bir tür edebidir.”[491]
435. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz bela zalimler için edep, müminler için imtihan, peygamberler
için derece ve veliler için keramettir.”[492]
436. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! İhsanınla beni yavaş yavaş ceza
tuzağına düşürme[493] ve
beni belalarla edeplendirme.”[494]
437. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Beni cezanla edeplendirme ve beni düzeninle tuzağa
düşürme.”[495]
438. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz bir genç kavmi arasında büyür de, işlediği
günahlar sebebiyle te’dib edilmezse, aziz ve celil olan Allah her şeyden
önce onların rızkını azaltır.”[496]
bak. el-Bela,
403. Bölüm
8. Konu
el-Ezan
Ezan
F
Vesail’uş
Şia, 4/612-637; Ebvab’ul Ezan ve’l-İkame
F
el-Bihar,
84/103, 13. Bölüm, el-Ezan ve’l-İkame
F
Kenz’ul Ummal,
8/329-363, fil ezan
439. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Bilal!
Kalk ve namazla bize huzur ver.”[497]
440. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz şeytan namaz için seslenildiğini duyunca kaçar.”[498]
441. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz gök ehli, yer ehlinden ezan sesi dışında hiç bir
şey duymaz.”[499]
442. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müezzin sesinin ve bakışının gittiği yer ölçüsünce
bağışlanır, yaş ve kuru her şey onu tasdik eder
ve okuduğu ezanla namaz kılan herkes sayısınca kendisine
iyilik yazılır.”[500]
443. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir çölde olur da namaz vakti ezan okur ve namaz kılarsa
arkasında iki tarafı görülmeyen melekler namaza durur.”[501]
Başka bir
rivayette ise şöyle yer almıştır: “Eğer
(namaz için) kamet getirirse iki melek ona uyar. Ezan ve kamet okursa
Allah’ın iki tarafı görülmeyen yaratıkları, arkasında
namaz kılar.”[502]
444. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müezzinin haklarından biri de sana aziz ve celil olan Rabbini
hatırlattığını, seni nasibine davet ettiğini,
Allah’ın sana farz kıldığını eda etmene
yardımcı olduğunu bilmendir. O halde sana iyilik edene
teşekkür ettiğin gibi ona da bu yüzden teşekkür et.”[503]
445. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
fasih konuşanınız ezan okumalı ve en fakih
olanınız imam olmalıdır.”[504]
446. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Camide oturduğumuz bir sırada müezzin minareye çıkarak,
“Allah-u Ekber, Allah-u Ekber”diye ezan okumaya başladı. Müminlerin
Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) ağladı ve biz de onun
ağlamasıyla ağlamaya başladık. Müezzin ezanı
bitirince Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Müezzinin ne dediğini biliyor
musunuz?”Ben, “Allah Resulü ve vasisi daha iyi bilir dedim.”Hz. Ali (a.s)
şöyle buyurdu: “Eğer ne dediğini bilseydiniz az güler, çok
ağlardınız.”Allah-u Ekber”cümlesinin bir çok anlamı
vardır. Bir anlamı da, “Allah-u Ekber”cümlesinin Allah’ın kadim,
(her şeyden önce), ezeli ve ebedi olduğunu; ilim, kuvvet, kudret,
hilim, kerem, cömertlik, bağış ve kibriya sahibi olduğunu
beyan etmektedir.”[505]
447. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Erkek veya kız çocuğun olduğunda sağ
kulağına ezan oku, sol kulağına ise kamet getir. Böylece
şeytan ona ebedi olarak zarar veremez.”[506]
448. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Esma
binti Umeys bana, Fatıma’nın (a.s) kendisine şöyle
buyurduğunu söyledi: “Hasan’a (a.s) hamile kalıp onu
doğurduğumda Peygamber (s.a.a) geldi...Sağ kulağına
ezan okudu, sol kulağına ise kamet getirdi...Bir yıl sonra
Hüseyin (a.s) doğunca yine Peygamber (s.a.a) geldi ve şöyle buyurdu:
“Ey Esma! Oğlumu bana getir.”Hüseyin’i beyaz bir kundak içinde kendisine
verdim. Böylece sağ kulağına ezan okudu, sol kulağına
ise kamet getirdi. Sonra onu dizinin üzerine koydu ve ağladı.”[507]
449. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Peygamber (s.a.a), Hasan (a.s) dünyaya gelince
kulağına namaz ezanını okudu.”[508]
450. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinin çocuğu olunca damağını Fırat suyu ile
ıslatsın, sağ kulağına ezan okusun, sol
kulağına ise kamet getirsin.”[509]
451. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kötü ahlaklı olursa kulağına ezan okuyun.”[510]
bak. Vesail’uş-Şia 4/672, 46. Bölüm
9. Konu
el-İza
Eziyet etmek
F
el-Bihar
75/147, 57. Bölüm, Men Ehafe Mu’minen ev Zerebehu ev Azahu
bak.
F
et-Tahkir, 118.
Konu; el-Carr, 642. Bölüm; ez-Zevac, 1655 ve 1656. Bölümler
452. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
andolsun ki iyiler kurtuluşa ermiştir. Onların kim olduğunu
biliyor musun? Onlar bir karıncayı bile incitmeyenlerdir.”[511]
453. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en zelil olanı, insanları hor
sayanlardır.”[512]
Kur’an:
“İman eden
erkek ve kadınları, yapmadıkları bir şeyden ötürü
incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah
yüklenmiş olurlar”[513]
454. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir
mümine eziyet eden, şüphesiz ki bana eziyet etmiştir.”[514]
455. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
Müslümanın, diğer bir Müslümanı dehşete düşürmesi caiz
değildir.”[515]
456. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Mümin kuluma eziyet eden bana
savaş ilan etmelidir.”[516]
457. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim
mümine kendisini korkutan bir bakışla bakarsa Allah-u Teala kendi
gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı günde onu
korkutur.”[517]
458. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: “Her kim dostlarımdan
birine hakaret ederse benimle savaşmaya
hazırlanmıştır.”[518]
459. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir mümini üzer de sonra ona dünyayı verecek olursa yine de bu
(günahının) kefareti olamaz.”[519]
bak. Vesail’uş Şia; 8/587ve 588; 145 ve 146. Bölümler
460. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlara eziyet etme, zira insanlara eziyet etmemek kendin için
ödediğin bir sadakadır.”[520]
461. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eziyet
etmemek aklın kemale erdiğinin göstergesidir. Aynı zamanda dünya
ve ahirette insanın rahat olmasını sağlar.”[521]
462. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim insanlara eziyetten el çekerse onlardan bir el, ama kendisinden bir çok el
çekilmiş olur.”[522]
463. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin nefsi kendisinden sıkıntıdadır; ama insanlar
kendisinden rahattadır.”[523]
Kur’an
“İnsanlardan:
“Allah'a inandık”diyenler vardır; ama Allah uğrunda bir eziyete
uğratılınca, insanların eziyetini Allah'ın azabı
gibi tutarlar. Rabbinden bir yardım gelecek olursa, Andolsun ki,
“Doğrusu biz sizinle berâberdik”derler. Allah, herkesin kalbinde
olanları en iyi bilen değil midir?”[524]
“Hicret
edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda eziyete
uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin
günahlarını elbette örteceğim.”[525]
“Senden önce
nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız
gelene kadar yalanlanmalarına ve sıkıştırılmaya
katlandılar. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur;
Andolsun ki peygamberlerin haberi sana da geldi.”[526]
464. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç
kimse Allah yolunda benim kadar eziyet görmemiş, incitilmemiştir.”[527]
bak. En-Nübüvvet (3), 3842. Bölüm
10. Konu
et-Tarih
Tarih
F
el-Bihar
40/218, 97. Bölüm
bak.
F
Ez-Zeman, 204.
Konu; el-Gayb, 399. Konu; el-Ma’rifet (3), 2620. Bölüm; el-Fikr, 3257. Bölüm;
el-Emsal, 3597. Bölüm
465. İbn-i Müseyyib şöyle diyor: “Ömer,
“Tarihi hesaplamaya ne zamandan başlalayalım?”dedi. Muhacirler
toplandı. Ali (a.s) ona şöyle dedi: Resulullah’ın (s.a.a) hicret
ettiği ve şirk toprağını terk ettiği günden
itibaren.”Ömer de bunu yaptı.”[528]
466. İbn-i Müseyyib şöyle diyor: : “Tarihi
(başlangıç olarak) ilk yazan Ömer’dir. Ömer hilafetinden iki buçuk
yıl geçtikten sonra, Ali b. Ebi Talib ile meşveret ederek hicretten
on altı yılı kaydetti.”[529]
467. Meymun b. Mihran şöyle diyor: “Ömer’e
vadesi Şaban ayı olan bir senet verildi. Ömer, “Hangi
Şaban?”dedi. Gelecek Şaban mı, geçen Şaban mı, şu
andaki Şaban mı?”Sonra Resulullah’ın (s.a.a) ashabına
şöyle dedi: “İnsanlara bildikleri bir tarihi
kararlaştırın.”Bunun üzerine bazısı, “Rum tarihi
esasınca yazsınlar.”dedi. Halk, “Rumların uzun bir tarihi
vardır ve Zülkaryneyn’den itibaren
hesaplamaktadırlar.”dediler.”İran tarihi esasınca yazsınlar.”dediler.”İran’da
başa geçen her padişah öncekinin tarihini
atmıştır.”dedi. Bunun üzerine görüşleri, hicretten on
yıl geçtiği ve dolayısıyla Peygamberin (s.a.a) hicretinin
tarihi başlangıç olması hususunda birleştiler.”[530]
468. Ömer bin Hattab halkı toplayarak, “Hangi günden
itibaren yazalım?”dedi. Ali (a.s) “Resulullah’ın (s.a.a) hicret
ettiği, şirk toprağını terk ettiği günden
itibaren.”diye buyurdu. Böylece adeta, “bidat çıkarmayın, tarihi
Resulullah (s.a.a ) zamanında yazıldığı gibi
yazın.”gerçeğine işaret etti. Zira Resulullah Rebiulevvel
ayında Medine’ye gelince tarihinin kaydedilmesini emretti.”[531]
469. Züheri ve Şa’bi şöyle diyorlar: “Adem
cennetten yere inip, çocukları her yere dağılınca
çocukları tarihi Adem’in cennetten indirilişinden itibaren
saydılar ve o gün tarihin başlangıcı oldu. Sonra Allah
Nuh’u peygamber gönderdi. O günden itibaren Nuh’un peygamber olarak
gönderildiği gün, tufan kopuncaya kadar tarih sayıldı. Daha
sonra da tufan olayı, İbrahim’in ateşe atılma olayına kadar
tarih sayıldı. İshak oğulları, İbrahim’in
ateşe atıldığı günü, Yusuf’un bisetine; daha sonra
Yusuf’un bisetini, Musa’nın bisetine; Musa’nın bisetini,
Süleyman’ın hükümetine; Süleyman’ın hükümetini, İsa’nın
bisetine ve İsa’nın bisetini de Resulullah’ın (s.a.a) bisetine
kadar tarihi başlangıç olarak saydılar. İsmail
oğulları da İbrahim’in ateşe atıldığı
günü, İbrahim ve İsmail’in Kabe’yi bina ettikleri zamana kadar tarih
saydılar. Ardından Ka’be’nin bina edildiği gün, “Meadd”ın
dağıldığı zamana kadar tarih sayıldı.
Tehame’den çıkan her kavim ise çıkış zamanlarını
tarih kabul etti. Sonra Ka’b b. Lueyy öldü ve onun ölüm günü, Fil
yılına kadar tarih sayıldı. Böylece Fil olayı tarih
oldu. Son olarak da Ömer hicreti tarih kabul etti. Ömer 17. veya 18. yılda
hicreti tarih (başlangıcı) olarak kabul etti.”[532]
470. Abdülaziz b. İmran şöyle diyor: “İnsanların
her zaman bir tarihi (başlangıcı) vardı. İlk önce
Adem’in cennetten inişini tarih saydılar. Bu Allah’ın Nuh’u
gönderişine kadar sürdü. Sonra halk Nuh’un kavmine bedduasını
tarihin başlangıcı kabul etti. Sonra Nuh’un tufanını
tarihin başlangıcı saydılar. Ardından İbrahim’in
ateşe atılmasını tarihin başlangıcı bildiler.
Daha sonra İsmail oğulları, Ka’be’nin bina edildiği
zamanı tarihin başlangıcı kabul etti. Sonra Ka’b b.
Lueyy’in ölümünü, sonra Fil yılını ve sonra da Müslümanlar
Peygamberin (s.a.a) hicretini tarihin başlangıcı olarak kabul
ettiler.”[533]
11. Konu
el-Arz
Yeryüzü
F
Vesail’uş
Şia, 11/119, 72. Bölüm; el-Bihar, 100/58, 9. Bölüm Ahkam’ul Erezin;
el-Bihar, 104/253, 2. Bölüm; Vesail’uş Şia, 17/326, İhya’ul
Mevat
F
Kenz’ul Ummal,
3/890-805, İhya’ul Mevat
F
Kenz’ul Ummal,
3/913, Fi Ma Yeteelleku Bil Ektaat
bak.
F
el-Hilkat, 147.
Konu; el-Halık, 1086. Bölüm ve eş-Şirke, 1996. Bölüm
471. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah yeryüzünü kullarından dilediğine miras bırakır.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’a ait olan, Resulullah’a
aittir. Resulullah’a ait olan ise Resulullah’tan sonraki İmam’a aittir.”[534]
472. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ali’nin (a.s) kitabında şunu bulduk: “Şüphesiz yeryüzü
Allah’ındır. Kullarından dilediğine miras bırakır
ve akıbet takva sahiplerinindir.”Ben ve Ehl-i Beyt’im Allah’ın
yeryüzünü miras bıraktığı kimseleriz ve takva sahipleri
biziz. Tüm yeryüzü bizimdir. O halde her kim Müslümanların
toprağından bir toprağı ihya ederse Ehl-i Beyt’imden olan İmam’a
haracını (vergisini) vermelidir. Ondan yedikleri ise kendisine
aittir.”[535]
473. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ölü bir toprağı ihya ederse kendisinindir. Zalim ırkın
(gaspçının) hiç bir hakkı yoktur.”[536]
474. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzü
Allah’ın arzıdır. Kullar da Allah’ın kuludur. Her kim ölü
bir toprağı ihya ederse o toprak kendisinindir.”[537]
475. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kullar,
Allah’ın kuludur. Beldeler de Allah’ın beldesidir. Her kim ölü bir
toprağı ihya ederse onundur. Hiç bir zalim ırkın
(gaspçının) hakkı yoktur.”[538]
476. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölü
topraklar Allah’ın ve Resulünündür. O halde her kim ölü bir
toprağı ihya ederse o toprak kendisinindir.”[539]
477. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim sahipsiz bir toprağı ihya ederse ona daha müstahaktır.
(Öncelik sahibidir)”[540]
478. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Müslümanların peşice gitmediği bir şeye ilk önce
giderse o kendisinindir.”[541]
479. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Etrafına
duvar ördüğünüz ve içinde çalıştığınız
topraklar sizindir. Ama duvar çekmediğiniz topraklar Allah ve
Resulünündür.”[542]
bak. 201.
Konu,ez-Ziraat ve
285. Konu,
eş-Şecer
480. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ekilen
her bitkiyi hasat edinceye kadar kendisine müvekkel kılınan bir melek
korur. Her kim o bitkiyi çiğnerse, o melek kendisine lanet eder.”[543]
481. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Git ve Resulullah tarafından değil, Allah tarafından
şöyle de: “Her kim sedir ağacını (üç bin yıldan fazla
yaşayan bir ağaç) keserse Allah ona lanet eder.”[544]
482. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim harap ve bayındır olmayan bir toprağa varır da üzerinde
çalışır, nehirlerini akıtır ve bayındır
kılarsa sadakasını (zekatını) vermelidir. Eğer o
toprağın önceden bir sahibi varsa, ama onu terk edip gitmişse ve
neticede o topraklar harabeye dönüştükten sonra geri gelip o toprakları
istiyorsa (bilsin ki) topraklar Allah’ın ve bayındır
kılanındır.”[545]
bak.
eş-Şecer, 1955. Bölüm
Vesail’uş
Şia 17/328, 3. Bölüm
12. Konu
el-Esir
Esir-Tutsak
bak.
F
el-Harb, 100.
Konu; el-Habs, 93. Konu; el-Muharıb, 101. Konu; el-Katl, 3280. Bölüm;
el-Cihad (1), 583. Bölüm, el-Baği, 377. Bölüm
483. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) Ali’yi (a.s) beraat ilanı için gönderince bir grubu da onunla
birlikte yolladı ve şöyle buyurdu: “Her kim ağır yara
almadan esarete teslim olursa bizden değildir.”[546]
484. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ağır bir yara almadan esaret altına girerse, (kurtuluşu
için) beytülmalden kendisine fidye verilmez. Fidyesi yakınları
istediği taktirde kendi malından verilmelidir.”[547]
Kur’an
“Onlar
içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler”[548]
“Elinizde
bulunan esirlere, “Allah kalplerinizde bir iyilik bulursa, size sizden
alınanın daha hayırlısını verir, sizi
bağışlar, Allah bağışlayandır, merhamet
edendir”de.”[549]
485. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne
kadar ertesi gün öldürmek istese de esire yemek yedirmek, onu esir alanın
üzerine bir haktır. Kafir olsun veya olmasın onu yedirmesi, içirmesi,
gölgede tutması, güzel davranılması beğenilen bir
davranıştır.”[550]
486. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar ertesi gün öldürülecek olsa da esire yemek yedirmek ve ihsanda
bulunmak farz olan bir haktır.”[551]
487. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Ali (a.s) müebbet hapse mahkum olan kimseye, Müslümanların
beytülmalinden yemek yedirirdi.”[552]
488. İmam Ali (a.s) İbn-i Mülcem tarafından
yaralanınca oğlu Hasan’a (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
esiri hapsedin, yedirin, içirin ve esaret halinde ona güzel davranın.”[553]
Kur’an
“Ey iman
edenler! Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah en güzel örnektir.”[554]
“İbrahim
ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır.”[555]
“Andolsun ki,
sizlerden, Allah'ı ve ahiret gününü uman kimseler için, bunlarda güzel
örnekler vardır. Kim yüz çevirirse kendi aleyhine olur, doğrusu Allah
müstağnidir, övülmeğe layıktır.”[556]
489. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan Allah’ın en çok buğz ettiği kimse bir
imamın sünnetine uyan, ama amellerine uymayan kimsedir.”[557]
490. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kendini halka imam kılarsa, başkasını eğitmeden
önce kendini eğitmeye çalışmalı, diliyle terbiye etmeden
önce siretiyle (davranış biçimiyle) terbiye etmelidir.”[558]
14. Konu
el-Usul
Usul-Temeller
F
el-Bihar,
2/268, 33. Bölüm, Ma Yumkinu en Yustenbite minel Ayat ve’l Ahbar min
muteferrikat-i Mesail-i Usul’il Fıkh
bak.
F
el-Hadis, 724.
Bölüm
491. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şey, hakkında bir nas (açık söz) bulununcaya kadar
mutlaktır.”[559]
492. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şey, hakkında bir yasaklama bulunmadıkça mutlaktır.”[560]
493. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Haram olduğunu bilmedikçe her şey sana helaldir. Ama haram
olduğunu bilince onu terk etmelisin. Aksi sana belli olmadıkça veya
bir delil bulmadıkça her şey böyledir. (helaldir.)”[561]
494. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana
bir emir veya yasaklama olmadıkça her şey mutlaktır. Helal veya
haram ihtimali olan her şey, (en azından) bir miktarının
haram olduğunu bilmedikçe sana ebedi olarak helaldir. Ama haram
olduğunu bilince onu terk et.”[562]
495. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Helal veya haram ihtimali olan her şey, (en azından) bir
miktarının kesin bir şekilde haram olduğunu bilmedikçe sana
ebedi olarak helaldir. Ama haram olduğunu bilince onu terk et”[563]
496. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Necis olduğunu bilmedikçe her şey temizdir. Bildiğin taktirde
artık necis olur. Necis olduğunu bilmiyorsan, sana bir şey
yoktur.”[564]
bak. vesail’uş Şia, 2. /1053/37. Bölüm
497. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yakin üzere olur da şek ederse yakinini sürdürsün, şüphesiz yakin
şek ile def edilmez.”[565]
498. İmam Bakır (a.s) abdestinde şek eden bir kimse
hakkında şöyle buyurmuştur: “Yakin ebedi
olarak şek sebebiyle bozulmaz, sadece başka bir yakin vesilesiyle
bozulur.”[566]
499. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah, galebe çaldığı her hususta kulunun özrünü kabul eder.”[567]
500. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah, galebe çaldığı (güç yetirdiği ve kulun iradesi
dışında kalan) şeylerde kulun özrünü kabul etmeye daha
evladır.”[568]
501. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın kullarından gizlediği şey hususunda kulların
hiç bir sorumluluğu yoktur. ’”[569]
502. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç
şüphesiz Allah, sadece kullarına verdiği ve onlara
tanıttığı şeyleri delil gösterir.”[570]
bak. 97.
Konu, el-Huccet
503. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fert
hakkında verdiğim hükümler cemaat hakkında da geçerlidir.”[571]
504. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın belirsiz bıraktığı şeyleri siz de
belirsiz bırakın. (açıklamaya çalışmayın).”[572]
505. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
insanların mallarında egemenlik hakları vardır. (özel
mülkiyet hakları vardır. )”[573]
506. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kur’an’da “veya”kelimesi ile ifade edilen her şey hususunda insan
özgürdür ve istediğini seçer.”[574]
507. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah haram kıldığı her şeyi, hiç şüphesiz zor
durumda kalan kimseye helal kılmıştır.”[575]
508. İmam Sadık (a.s) yerden bir kapla su alıp gusleden
kimse hakkında şöyle buyurmuştur:
“Sakıncası yoktur. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “Allah
sizlere dinde zorluk kılmamıştır.”[576]
509. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yaratılışın
temelinde olan her şey azalır veya eksilirse bu bir
ayıptır.”[577]
510. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a)Medine halkı için hurmalıkları sulama
hususunda şöyle hükmetti: Fazla sudan istifade etmek noktasında
insanlar engellenmemelidir. Bedeviler hakkında ise şöyle hükmetti:
Otlağa[578] su
akmasın diye fazla suya engel olmamak gerekir.”Daha sonra şöyle
buyurdu: “İnsanın hiç kimseye zarar vermesi caiz değildir.”[579]
511. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar
koydukları şartlara bağlı kalmalıdırlar.”[580]
512. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Zekiliğin afeti kendini övmektir. Cesurluğun afeti,
başkasının hakkına tecavüz etmek; affetmenin afeti minnet;
güzelliğin afeti gurur; ibadetin afeti gevşeklik;
konuşmanın afeti yalan; ilmin afeti unutkanlık; hilmin afeti
beyinsizlik; soy şerafetinin afeti böbürlenmek ve cömertliğin afeti
israftır.”[581]
513. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Dinin afeti nefsani isteklerdir.”[582]
514. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şeyin bir afeti vardır. İlmin afeti unutkanlık; ibadetin
afeti riya; aklın afeti kendini beğenmek; soyluluğun afeti
kibir; zekiliğin afeti kendini övmek; cömertliğin afeti israf;
hayanın afeti güçsüzlük; hilmin afeti zillet ve güçlülüğün afeti ise
sövmektir.”[583]
515. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Korkaklık afettir.”[584]
516. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akılların afeti nefsani isteklerdir.”[585]
517. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın afeti şirktir.”[586]
518. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yakinin afeti şektir.”[587]
519. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nimetlerin afeti nankörlüktür.”[588]
520. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İtaatin afeti isyandır.”[589]
521. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şerefin afeti kibirdir.”[590]
522. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zekavetin afeti hiledir.”[591]
523. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İbadetin afeti riyadır.”[592]
524. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cömertliğin afeti minnettir.”[593]
525. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dinin afeti kötü zanda bulunmaktadır.”[594]
526. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklın afeti nefsani heveslerdir.”[595]
527. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Büyüklüğün afeti kaza ve kaderi engelleyen şeylerdir.”[596]
528. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefsin afeti dünyaya tutkun olmaktır.”[597]
529. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Meşveret etmenin afeti görüşleri dikkate almamaktır.”[598]
530. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Padişahların afeti kötü davranmaktır.”[599]
531. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Vezirlerin afeti kötü tabiatlı olmaktır.”[600]
532. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Alimlerin afeti makam sevgisidir.”[601]
533. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yöneticilerin afeti siyaset zayıflığıdır.”[602]
534. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ordunun afeti, öndere itaatsizliktir.”[603]
535. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Riyazetin afeti, adetlerin galip gelmesidir.”[604]
536. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Halkın afeti, itaatsizliktir.”[605]
537. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvanın
afeti, kanaat azlığıdır.”[606]
538. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hakimlerin afeti, tamahtır.”[607]
539. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adil
insanın afeti, takvasının az oluşudur.”[608]
540. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cesur insanın afeti, uzak görüşlülüğünü kaybetmesidir.”[609]
541. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güçlünün afeti, düşmanı küçümsemektir.”[610]
542. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hilmin afeti, horluktur.”[611]
543. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bağışın afeti, bekletmektir.”[612]
544. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İktisatlı olmanın afeti, cimriliktir.”[613]
545. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Heybetli olmanın afeti, mizahtır.”[614]
546. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aramanın afeti, başarısızlıktır.”[615]
547. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mülkün afeti, koruma zayıflığıdır.”[616]
548. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sözleşmelerin afeti, riayet etme azlığıdır.”[617]
549. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Riyasetin afeti, üstünlük taslamaktır.”[618]
550. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Naklin
afeti, yalan nakl etmektir.”[619]
551. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İlmin afeti, ilimle amel etmemektir.”[620]
552. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Amelin afeti, ihlası terk etmektir.”[621]
553. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cömertliğin afeti, fakirliktir.”[622]
554. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Halkın afeti kötü alimdir.”[623]
555. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Adaletin afeti güçlü zalimdir.”[624]
556. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bayındırlığın afeti sultanın zulmüdür.”[625]
557. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kudretin afeti, iyiliğe engel olmaktır.”[626]
558. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklın afeti, kendini beğenmektir.”[627]
559. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sözün afeti, yalandır.”[628]
560. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Amellerin afeti, amel edenlerin acizliğidir.”[629]
561. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzuların afeti, ecellerin gelişidir.”[630]
562. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa
göstermenin afeti, sözünde durmamaktır.”[631]
563. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak
görüşlülüğün afeti, işin işten geçmiş
olmasıdır.”[632]
564. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanetin afeti, hıyanettir.”[633]
565. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fakihlerin afeti, (kötülüklerden) sakınmamaktır.”[634]
566. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cömertliğin afeti, savurganlıktır.”[635]
567. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Maaşın afeti, kötü idare etmektir.”[636]
568. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sözün afeti, uzatmaktır.”[637]
569. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zenginliğin afeti, cimriliktir.”[638]
570. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emellerin
afeti, eceldir.”[639]
571. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hayrın afeti, kötü arkadaştır.”[640]
572. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İktidarın afeti, zulüm ve isyandır.”[641]
573. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Afetlerin başı lezzetlere düşkünlüktür.”[642]
574. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklın afetlerinin en kötüsü kibirdir.”[643]
16. Konu
el-Ekl
Yemek
F
Vesail’uş
Şia, 16/405, Ebvab-u Adab-il Maide
bak.
F
el-Himmet,
4029. Bölüm; el-Carr, 643. Bölüm; el-Heram, 804. Bölüm; el-Hamr, 1124. Bölüm
575. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az
yemek, nefsi daha değerli ve sıhhati daha sürekli kılar.”[644]
576. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az
yiyenin dertleri de az olur.”[645]
577. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az
yiyenin düşünceleri saf ve berrak olur.”[646]
578. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Az
yiyen kimsenin hesabı da az olur.”[647]
579. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Az
yiyen kimsenin karnı (midesi) salim ve kalbi sefalı olur. Çok yiyen
kimsenin karnı hasta ve kalbi katı olur.”[648]
580. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Giyiniz ve karnınızın (midenizin) yarısı dolana kadar
yiyiniz ve içiniz. Şüphesiz bu peygamberlikten bir bölümdür.”[649]
581. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kimin tespihi ve (Allah’ı) ululaması çok olur; yiyeceği,
içeceği ve uykusu az olursa melekler kendisine iştiyak duyar.”[650]
582. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah kulunun salahını irade ederse, ona az konuşmayı,
az yemeyi ve az uyumayı ilham eder.”[651]
583. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az
yemek iffetten, çok yemek ise israftandır.”[652]
bak. el-Fezilet,
3217. Bölüm
584. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemek ve çok uyumak nefsi bozar ve bir çok zarar doğurur.”[653]
585. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemek ağzın kötü kokmasına sebep olur.”[654]
586. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yiyenin sıhhati az olur ve geçimi kendisine ağır gelir.”[655]
587. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemek midesine düşkün olmaktandır. Midesine düşkün olmak ise
ayıpların en kötüsüdür.”[656]
588. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin kalbine çok yemekten daha zararlı bir şey yoktur. Çok yemek
iki şeye sebep olur: Kalbin katılaşmasına ve şehvetin
tahrik olmasına.”[657]
589. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok
yiyerek ve içerek kalbinizi öldürmeyin. Zira hiç şüphesiz kalp de çok su
aldığı taktirde çürüyen ekin gibi ölür.”[658]
590. Hz. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
İsrail oğulları! Çok yemeyiniz, zira çok yemek çok uykuyu
getirir. Çok uyuyan kimse ise az namaz kılar. Namazı az olan kimse
ise gafillerden yazılır.”[659]
591. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemekten sakınınız; zira çok yemek bedeni bozar, hastalık
doğurur ve ibadetlerde bitkinliğe sebep olur.”[660]
592. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalp,
mide boş olunca hikmeti yüklenir; dolunca da hikmeti uzağa iter.”[661]
593. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu
midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır.”[662]
594. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Midesi
dolu olanlar yer ve göklerin melekutuna giremezler.”[663]
595. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin bir
midesi ile yer, kafir ise yedi midesi ile yer.”[664]
596. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Korkak
kalp ve doymaz karın, din hususunda ne kötü
yardımcıdırlar.”[665]
597. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın en çok nefret ettiği şey, tıka basa doldurulan midedir.”[666]
598. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
en çok nefret ettiği şey, dolu midedir.”[667]
599. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a en uzak kimse karnı tıka basa dolu olandır.”[668]
600. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok yemekten
sakının, zira çok yemek kalbi katılaştırır,
organları Allah’a itaat hususunda bitkin düşürür. Himmetleri
öğüt dinlemekten sağır kılar.”[669]
601. İmam Sadık (a.s), Hz. Yahya (a.s) ve İblis
arasında geçen konuşma hakkında şöyle buyurmuştur:
“Yahya İblis’e şöyle dedi: “Şu kulplar nedir?”İblis
şöyle dedi: “Bunlar insanoğlunun kapıldığı
şehvet ve arzulardır.”Hz. Yahya, “Onlardan benim için de bir şey
var mıdır?”diye sorunca İblis şöyle dedi: “Sen tıka
basa doyunca seni namazdan ve Allah’ı zikretmekten alı-koyarız.”Bunun
üzerine şöyle dedi: “Allah’a andolsun ki ben de asla midemi yemekle
doldurmayacağım.”İblis şöyle dedi: “Allah’a andolsun ben de
hiç bir Müslümanın hayrını istemeyeceğim.”Daha sonra Ebu
Abdillah (İmam Sadık) (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki
Cafer (ben) ve ailesi de asla karınlarını yiyecekle
doldurmayacaktır. Allah’a andolsun ki Cafer ve ailesi asla dünya için
çalışmayacaktır.”[670]
bak. vesail’uş Şia, 16/405, 1. Bölüm
602. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer insanlar ölçülü yerlerse bedenleri sağlıklı
kalır.”[671]
603. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice
bir defa yemek, insanın çok yemesine engel olur.”[672]
604. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemekten sakın, kim tıka basa yerse hastalığı da çok
olur.”[673]
605. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ölçülü yiyen kimsenin sıhhati artar, düşüncesi
sağlıklı olur.”[674]
606. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Karnın sürekli dolu olmasından sakın, zira bu dertlerin
çıkmasına ve hastalıkların oluşmasına sebep
olur.”[675]
607. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Açlık ve hastalık bir araya toplanmaz.”[676]
608. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sıhhat ve oburluk bir araya toplanmaz.”[677]
609. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşırı doyan kimseyi oburluk
ağırlaştırır. Her kimi de oburluk
ağırlaştırırsa zekiliğine engel olur.”[678]
610. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemekten sakın, zira çok yiyen kimsenin hastalıkları artar ve
rüyaları karmaşık olur.”[679]
611. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yemekten sakın; zira çok yemek kalbi katılaştırır,
namaz hususunda ağırlaştırır ve bedeni bozar.”[680]
612. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Oburluk zekilik ile birlikte olmaz.”[681]
613. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Oburluk zekilikle bir araya gelmez.”[682]
614. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mide
helallerle dolunca, kalp hayır ve salahını görme hususunda
körelir.”[683]
615. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim çok yemeye ve içmeye adet ederse kalbi katılaşır.”[684]
616. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Aşırı doymayınız, zira aşırı doymak
kalplerinizdeki marifet nurunu söndürür.”[685]
bak. el-Hikmet, 924. Bölüm
617. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşırı yemek takvayı yok eder.”[686]
618. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tıka basa doymak tekebbür ve dünya sarhoşluğu getirir,
takvayı yok eder.”[687]
619. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşırı doymaya adet etmek bir çok hastalıklara neden olur.”[688]
620. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşırı doymak takvanın ne kötü arkadaşıdır.”[689]
621. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşırı doymak günahların ne güzel
yardımcısıdır.”[690]
622. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ı düşünen, Allah’tan korkan ve Allah için çalışan
kimse kendisini açlığa alıştırmalıdır. Öyle
ki artık içinde doymaya karşı bir iştiyak duymasın.
Atları da yarış ve ödül almak için bu şekilde
yetiştirir, zayıf tutarlar.”[691]
623. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İçi yemekten boş olan, aç kalan ve sabreden kimseye ne mutlu. Bunlar
kıyamet gününde doyacak olanlardır.”[692]
624. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Geceyi
ihya etmek uykuyu tatlılaştırır; açlık ise yemeği
lezzetli kılar.”[693]
625. Allah’ın dostlarının nitelikleri hakkında, Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Karınları
haram lokma hususunda boştur.”[694]
626. Hakeza has insanlar hakkında Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “Ya Rabbi! Onların (has insanların)
alametleri nedir? (Allah) şöyle buyurdu: “Onlar dünyada zindanda
yaşarlar. Dilleri çok konuşmaktan ve mideleri çok yemekten (adeta)
onları hapsetmiştir.”[695]
bak. el-Fezilet, 3217. Bölüm ve ed-Deva, 1287. Bölüm
627. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hikmetin nuru açlıktır. Aşırı doymak ise Allah’tan
uzaklaşmaktır. O halde tıka-basa doymayın; zira
aşırı yemek kalplerinizdeki marifet nurunu söndürür.”[696]
628. Mirac hadisinde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ya
Rabbi! Açlığın mirası (etkileri) nelerdir? (Allah)
şöyle buyurdu: “Hikmet, kalbi korumak, bana yakınlaşmak, sürekli
hüzün, insanlar arasında külfetsiz yaşamak, hak söz söylemek, kolay
veya zora yaşamaktan korkmamak.”[697]
629. Hakeza Mirac hadisinde şöyle yer
almıştır: “Ey Ahmet! Şüphesiz kulun karnı aç
kalırsa ve dilini korursa ona hikmeti öğretirim. Kafir olursa hikmeti
aleyhine bir hüccet ve vebal olur.”[698]
630. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Yemek yemeyen ve açlık çeken kimseye ne mutlu! Kıyamet gününde
doyacak olanlar onlardır.”[699]
631. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefsi esir almada ve adetleri yok etmede ne güzel yardımcıdır
açlık!.”[700]
632. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Canın çektiği halde yemekten el çek. Böyle yapacak olursan
yemeği çok lezzetli bulursun.”[701]
633. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İştahın olunca yemek ye ve henüz iştahın varken
yemekten el çek.”[702]
634. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim fazla yemek yerse afiyetle yemiş olmaz, her kim de (az veya çok
değil), ölçülü yerse ondan faydalanır. Su da böyledir. O halde bunun
yolu yeterince yemek ve henüz az bir iştahın varken yemekten el
çekmektir. Bu iş mideni ve bedenini sıhhatli kılar.
Aklını geliştirir ve bedenini çevik kılar.”[703]
635. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim sıhhatli, zayıf ve çevik bedenli olmak isterse akşam
yemeğini azaltsın.”[704]
636. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sofra adabı on iki tanedir ve her Müslümanın bunu bilmesi gerekir.
Dört tanesi farz, dört tanesi sünnet, dört tanesi ise edeptendir. Farz olan
dört tanesi şunlardır: Marifet, rıza, Allah’ın
adını anmak ve şükür. Sünnet olan dört tane ise
şunlardır: Yemekten önce abdest almak, sol tarafı üzerine
oturmak, üç parmakla yemek ve parmaklarını yalamak. Edepten olan dört
tanesi ise şunlardır: Önünden yemek, lokmayı küçük almak, güzel
çiğnemek ve insanların yüzüne az bakmak.”[705]
637. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yemeğin kendisine zarar vermesini istemiyorsa acıkmadıkça
yememeli ve midesini boş bırakmalıdır. Yemek yiyince
Allah’ın adını anmalı, lokmayı iyice çiğnemeli ve
henüz iştahı varken yemekten el çekmelidir.”[706]
638. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yemekten önce ve sonra elini yıkayan kimseye başında ve sonunda
bereket verilir, hayatta olduğu müddetçe refah içinde yaşar ve
bedensel hastalıklardan güvende kalır.”[707]
639. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yemek yerken Allah’ın adını anarsa, yemekten şikayet
etmeyeceği (zarar görmeyeceği) hususunda kendisine garanti veririm.”[708]
640. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yerken ve içerken ilk önce Allah’ın adını anar ve sonunda
Allah’a hamd ederse asla kendisinden o yemeğin nimeti hususunda soru
sorulmaz.”[709]
641. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yemeğe ilk önce tuz ile başlayınız, zira insanlar tuzda
olan şeyleri bilselerdi onu denenmiş panzehirlere tercih ederdi.”[710]
642. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yemek yerken aziz ve celil olan Allah’ın adını çok
anınız, yemek yemede aşırı gitmeyiniz. Bu da
Allah’ın nimetlerinden biridir.”[711]
643. Şöyle rivayet edilmiştir: “Sofra
başında oturmayı uzatınız, zira bu vakitler ömrünüzden
sayılmaz.”[712]
644. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sıcak yemeği soğutunuz, zira Peygambere (s.a.a) sıcak
yemek getirilince şöyle buyurdu: “Onu soğutunuz; aziz ve celil olan
Allah sizlere ateş yedirmez. Bereket soğuk yemektedir.”[713]
645. İmam Sadık (a.s) babalarından (a.s) naklettiği
“Peygamberin (s.a.a) yasakları”hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Peygamber yiyecek ve içeceğe üflemeyi yasaklamıştır.”[714]
646. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Her kim iki göz kendine
baktığı halde yemek yer de onu yemeğe davet etmezse dermansız
bir derde düçar olur.”[715]
647. Necih şöyle diyor: “Hasan bin Ali’yi (a.s) önünde köpek
durduğu halde yemek yerken gördüm. Yediği her lokma kadar
köpeğin önüne atıyordu. Kendisine şöyle dedim: “Ey İbn-i
Resulillah! Köpeği sofrandan kovayım mı?”Şöyle buyurdu: “Onu
kendi haline bırak. Ben, canlı bir varlık yüzüme bakarken yemek
yediğim halde kendisine vermemekten haya ederim.”[716]
648. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaplarınızı kapaksız bırakmayın. Böyle
yaparsanız şeytan o suya tükürür ve ondan istediği kadar
alır.”[717]
649. İmam Kazım (a.s) aşağılık insanlar
hakkında şöyle buyurmuştur:
“(Aşağılık insan) Sokak ve pazarda bir şey yiyen
kimsedir.”[718]
650. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, ehlinin (ailesinin) iştahıyla yer. (Ehlinin sevdiği
yemekleri tercih eder.) Münafık ise, ehli (ailesi) onun
iştahıyla yer.”[719]
17. Konu
el-Ulfet
Ülfet-Kalplerin Uzlaşması
bak.
F
es-Sadik, 291.
Konu; el-Uzlet, 351. Konu; el-Hamul, 152. Konu; el-İşre, 2732. ve
2734. Bölüm; er-Ruh, 1562. Bölüm, el-Eh, 36, 37 ile 40 ila 43. Bölümler
Kur’an:
“Seni ve iman
edenleri yardımıyla destekleyen, kalplerini uzlaştıran
O’dur. Eğer yeryüzünde olan her şeyi infak etsen bile, sen
onların kalplerini uzlaştıramazdın, ama Allah onları
uzlaştırdı. Doğrusu O güçlüdür, hikmet sahibidir.”[720]
“Allah'ın
size olan nimetini anın: Hani düşmandınız, kalplerinizin
arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde
kardeş oldunuz.”[721]
651. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dağları yerinden sökmek birbirine zıt kalpleri
birleştirmekten daha kolaydır.”[722]
652. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların kalpleri yabanidir. Her kim onlarla ülfet edinirse ona
yönelirler.”[723]
653. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyiler birbiriyle karşılaşınca her ne kadar
birbirlerine sevgi ve dostluk izharında bulunmasalar da kalpleri
yağmurun nehir sularına karıştığı
hızıyla birbirlerine ünsiyet edinirler. Kötüler birbiriyle
karşılaştığında her ne kadar birbirlerine
dilleriyle dostluk ve sevgi izharında bulunsalar da kalpleri birbirine
ünsiyet ve ülfetten uzaktırlar. Dört ayaklı hayvanlar gibi her ne
kadar uzun bir müddet bir ahırda otlansalar da birbirine sevgiden
uzaktır.”[724]
654. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En
iyileriniz ahlak açısından en güzel olanınızdır. Ülfet
edenler ve edilenler işte bunlardır.”[725]
655. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin en hayırlısı, müminlerin kendisiyle ülfet
ettiği kimsedir. Ülfet etmeyen ve edilmeyen kimsede hayır yoktur.”[726]
656. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne
mutlu Allah’a itaatte insanlarla ülfet eden ve insanların kendisiyle ülfet
ettiği kimseye.”[727]
657. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Yarın kıyamet gününde bana en yakın olanınız ahlak
açısından en güzel ve insanlara en yakın
olanınızdır.”[728]
18. Konu
Allah
Allah
bak.
F
el-Halık,
148. Konu; el-Ma’rife (2), 346. Konu ve el-Ma’rife (3), 347. Konu
Kur’an:
“Andolsun ki,
onlara, “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?”diye sorsan: “Allah'tır”derler.”[729]
658. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah, insanların hakkında şaşkınlığa
düştüğü ve kendisine sığınılan mabud
anlamındadır. Allah gözlerin derkinden gizli olandır. Allah
vehim ve hayallerden örtülü olandır.”[730]
659. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah, insanların mahiyetini derk etmekten ve niteliğini
kuşatmaktan şaşkınlığa düştüğü mabud
anlamındadır.”[731]
660. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah; tüm varlıkların ihtiyaç ve şiddet anında; herkesten
ümidini kestiği zamanda kendisine sığındığı
varlıktır.”[732]
661. İmam Kazım (a.s) Allah kelimesinin anlamı
hakkında şöyle buyurmuştur: “Küçük ve
büyük her şeye egemen olandır.”[733]
19. Konu
el-İmaret
Emirlik
Yöneticilik
F
Kenz’ul Ummal,
5/584, el-Hilafe ve’l İmare
F
Kenz’ul Ummal,
6/4, el-İmare ve s. 9, el-Kaza
F
Sünen-i Ebi
Davud, 3/130, Kitab’ul Harac ve’l-İmare ve’l-Feyy
F
Sahih-i Müslim,
3/1451, Kitab’ul İmaret
bak.
F
el-Velayet (1),
560. Konu; es-Sultan, 240. Konu; el-Mulk 494. Konu; el-İmamet, 32. Konu;
ed-Devlet, 165. Konu; es-Sefer, 182. Bölüm; el-Mir’et 3658. Bölüm
662. İmam Ali (a.s) Hakemiyet olayı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz onlar, “Yöneticilik
yoktur”diyorlar. Oysa müminin, yöneticiliği altında amel ettiği
ve facir kimsenin kendi nasibini edindiği bir yöneticinin
varlığı zaruridir.”[734]
663. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar iyi veya kötü bir yönetici olmaksızın düzelmez.”[735]
664. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz çok geçmeden Muaviye sizlere galip gelecektir.”Kendisine, “O
halde neden savaşıyoruz?”dediklerinde ise şöyle buyurdu:
“İnsanlar için iyi veya kötü bir yönetici gereklidir.”[736]
665. İmam Ali (a.s) “Hüküm sadece Allah’a aittir.”diyen Haruriye
(Hariciler) hakkında şöyle buyurmuştur: “Evet hüküm
Allah’a aittir ve yeryüzünde de bir takım hakimler vardır ama onlar
aslında, “Devletin gereği yoktur”diyorlar. Oysa insanlar için
müminlerin amel ettiği, facir ve kafirlerin faydalandığı ve
Allah’ın onda herkesi eceline ulaştırdığı bir
idarenin varlığı zaruridir.”[737]
666. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar iyi veya kötü bir idareciye muhtaçtırlar. Mümin onun
idaresinde amel eder, kafir onda faydalanır, Allah herkesi onda mukadder
eceline ulaştırır, onun vasıtasıyla vergiler
toplanır, onunla düşmana karşı savaşılır,
onunla yollar güvene kavuşur, onunla güçlüden zayıfın hakkı
alınır. İyiler rahata erer ve kötülerden güvende olurlar.”[738]
667. Ebu’l Bahteri şöyle diyor: “Adamın
biri mescide girerek, “Hüküm sadece Allah’a aittir”dedi. Sonra başka
birisi de, “Hüküm sadece Allah’a aittir.”dedi. Bunun üzerine Ali (a.s)
şöyle buyurdu: “Şüphesiz hüküm sadece Allah’a aittir.”Allah'ın
sözü şüphesiz gerçektir kesin olarak inanmayanlar seni hafife
almasınlar. (Rum/60)”Şüphesiz ki onların ne dediğini
bilmiyorsunuz. Onlar “idarecilik yoktur.”diyorlar. Ey insanlar iyi veya facir
bir emiriniz olmadıkça işleriniz asla düzelmez.”Halk, “İyiyi
tanıdık da facir kimse nasıl?”deyince, Hz. Ali (a.s) şöyle
buyurdu: “Mümin amel eder, facir istifade eder, Allah (herkesi) mukadder
eceline ulaştırır, yollarınız güvene erer,
pazarlarınız ayakta durur vergileriniz toplanır, düşmanlarınıza
karşı savaşılır ve sizden şiddetli olanlardan zayıfların
hakkı alınır.”[739]
668. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yırtıcı aslan zalim sultandan daha hayırlıdır.
Zalim sultan ise devam eden fitneden daha hayırlıdır.”[740]
669. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne
zaman iyileriniz emirleriniz, zenginleriniz cömertleriniz ve işleriniz
aranızda şura ile olursa yeryüzü size altından daha
hayırlı olur. Ama eğer, kötüleriniz emir, zenginleriniz cimri
olursa ve işleriniz kadınlara bırakılırsa o zaman da
yerin altı sizler için üstünden daha hayırlıdır.”[741]
bak. eş-Şura, 2138. Bölüm
670. Emir’el Mü’minin (a.s) ayakkabısını tamir ile
meşgul iken İbn-i Abbas yanına gelerek, “Hacılar
toplanmış senden bir şeyler duymak istiyorlar.”deyince Hz. Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki bir haddi icra
etmek veya bir batılı uzaklaştırmak dışında
bu ikisini (ayakkabımı) sizin işinizden (emiriniz olmaktan) daha
çok seviyorum.”[742]
671. İmam Ali (a.s) hakeza İbn-i Abbas’a şöyle
buyurmuştur: “Bu ayakkabının değeri ne
kadardır? Kendisine, “hiç bir değeri yoktur.”deyince şöyle
buyurdu: “Allah’a andolsun ki bunu bir hakkı ayakta tutmak veya
batılı def etmek dışında sizlere emir olmaktan daha
çok seviyorum.”[743]
672. İmam Ali (a.s) İbn-i Abbas’a yazdığı bir
mektubunda şöyle buyurmuştur: “Allah’a hamd
ve senadan sonra...Sakın hükümetinden nasibin bir mal elde etmek veya bir
öfkeyi dindirmek olmasın. Aksine hükümetten nasibin bir batılı
öldürmek veya hakkı ihya etmek olmalıdır.”[744]
20. Konu
el-Emel
Emel-Arzu
F
el-Bihar
73/160, 128. Bölüm, el-Hırs ve Tul’ul Emel,
F
Vesail’uş
Şia 2/650, 24. Bölüm,Tul’ul Emel
F
Kenz’ul Ummal,
3/490, 818, Tul’ul Emel
bak.
F
el-Ecel, 4.
Konu
673. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emel
(arzu) ümmetim için bir rahmettir. Emel olmasaydı, hiç bir anne
çocuğunu emzirmez ve hiçbir bahçıvan bir ağaç dikmezdi.”[745]
674. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emel
kendisi ile ünsiyet edilen arkadaştır.”[746]
675. İsa b. Meryem (a.s) oturduğu bir sırada
yaşlı birisi küreği ile çalışıyor ve
toprağı eşeliyordu. İsa (a.s) şöyle dua etti: “Allah’ım!
Ondan arzuyu al”Bunun üzerine o yaşlı adam küreğini kenara
atarak yere uzandı. Bir müddet öylece bekledi, bunun üzerine Hz. İsa
(a.s) “Allah’ım! Ona arzuyu geri ver.”Diye dua edince yaşlı adam
kalktı ve yeniden çalışmaya başladı.”[747]
676. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Allahım! Ey alemlerin Rabbi! Senden en uygun arzuları dilerim.”[748]
677. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzu
için bir son yoktur.”[749]
678. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzular sona ermez.”[750]
679. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kesin bir şekilde bil ki sen arzularına ulaşamazsın,
ecelini geçemezsin ve şüphesiz sen öncekilerin gittiği
yoldasın.”[751]
680. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yarın da yaşamayı arzu ederse şüphesiz ki ebedi
yaşayacağını arzu etmiştir.”[752]
bak. 712.
Bölüm
Kur’an
“Bırak
onları yesinler, zevk alsınlar, emelleri onları oyalayadursun,
yakında öğrenecekler”[753]
681. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Boş arzulardan sakının; zira bir çok kimse yarını
ümit ettiği halde onu geride bırakamadı. Bir çok kimseye gecenin
başında imrenildiği halde, gece sonunda kendisine
ağlanıldı.”[754]
682. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aldatıcı arzulardan sakının. Bir çok kimse (daha iyi) günü
ümit ettiği halde ona ulaşamamıştır. Bir çok bina
inşa eden içine oturamamıştır ve bir çok mal toplayana
yemek nasip olmamıştır.”[755]
683. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzular serap gibidir. Göreni aldatır, ümit edeni ümitsiz kılar.”[756]
684. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzu
kandırıcı, saptırıcı ve zarar vericidir.”[757]
685. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzular, basiret gözlerini kör eder.”[758]
686. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzular şeytanın gafillerin kalbine egemen olmasıdır.”[759]
687. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzu
sürekli yalan söyler.”[760]
688. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzuların neticesi işlerin bozulmasıdır.”[761]
689. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz arzu kalbi sapıklığa sürükler, yalan şeyler
va’d eder, gafleti artırır ve geriye hasret bırakır.”[762]
690. İmam Sadık (a.s) Arefe Günü Duası’nda şöyle
buyurmuştur: “Allahım! Ahiretin hayrını engelleyen
dünyadan, en hayırlı ölüme engel olan hayattan ve en
hayırlı amele engel olan arzulardan sana
sığınırım.”[763]
691. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki arzular aklı giderir, boş vaatlerde bulunur,
gaflete teşvik eder ve hasret doğurur. O halde arzuları
yalanlayın, zira arzular aldatıcıdır ve arzuların
sahibi kandırılmış kimsedir.”[764]
692. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki şüphesiz arzular aklı giderir ve Allah’ın zikrini
unutturur. O halde arzuları yalanlayın. Şüphesiz arzular
aldatıcıdır ve sahibi aldatılmıştır.”[765]
693. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne
mutlu yalan arzulara kapılmayan kimseye.”[766]
694. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah kuluna nice arzu etmediği nimetler verir. Nice bir şeyi arzu
edene de aksi nasip olmuştur.”[767]
695. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan ecelini ve ecelinin hızını görecek olsaydı
arzulara düşman kesilirdi.”[768]
696. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yarını eceli sayarsa ölümü layık olduğu yere
oturtmuştur.”[769]
697. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim arzularının meydanında koşturursa eceliyle sürçer.”[770]
698. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eceller ortaya çıksaydı arzular rüsva olurdu.”[771]
699. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzu
eceli unutturur.”[772]
700. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzu
ecelin örtüsüdür.”[773]
701. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzu
ameli bozar ve ömrü zayi eder.”[774]
702. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
doğru şey eceldir, en yalan şey ise arzu.”[775]
703. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
yakın şey ecel, en uzak şey ise arzudur.”[776]
704. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ecel
arzuların biçicisidir.”[777]
705. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ecel
emelleri rüsva eder.”[778]
706. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben arzularımla savaşıyorum ve ecelimi bekliyorum.”[779]
707. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefisler ecel gelip çatıncaya kadar arzulardan boşalmaz.”[780]
708. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan (bazen) arzularına yakınlaşır; ama (aniden)
eceli gelip çatar ve arzularına ulaşmasına engel olur.”[781]
709. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzunun afeti eceldir.”[782]
710. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki şüphesiz siz arkasında ecel olan arzu günlerindesiniz. Arzu
günlerinde eceli gelmeden amel eden kimseye ameli fayda verir ve eceli zarar
veremez.”[783]
711. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
uzak arzusuna ulaşan kimse en yakın ecelini beklemelidir.”[784]
712. Rivayet edildiği üzere Resulullah (s.a.a) eline üç parça çubuk
alarak birini tam karşısına, birini yanına ve üçüncüsünü
ise uzağa gömdü ve şöyle buyurdu: “Bunların
ne olduğunu biliyor musunuz?”Oradakiler, “Allah ve Peygamberi daha iyi
bilir”deyince de şöyle buyurdu: “Bu insandır, bu ecel ve o
diğeri de insanın peşinden gittiği arzular. Ama ecel gelip
çatar ve o arzularına ulaşamaz.”[785]
713. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ecel
emele nede yakındır.”[786]
714. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzularınızın nihayetine ulaşınca aniden ölümleri
hatırlayın.”[787]
715. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eceller gelip çatınca emeller rüsva olur.”[788]
716. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Adem sürçünceye kadar da eceli gözlerinin
karşısında arzuları ise arkasındaydı. Ama
sürçünce Allah arzularını gözlerinin karşısına ecelini
ise arkasına attı. İşte bu yüzden insan ölünceye kadar da
arzu eder.”[789]
717. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul
amellerini kötü kılmadıkça arzularını uzatamaz.”[790]
718. Aziz ve celil olan Allah Musa’ya şöyle hitap etti: “Ey
Musa! Dünyada uzun emellere kapılma; yoksa kalbin katılaşır
ve katı kalpli kimse benden çok uzaktır.”[791]
719. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzuları çok olan kimseler ölümü en az hatırlayanlardır.”[792]
720. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan en uzun emelleri olanlar amel açısından en kötü
olanlardır.”[793]
721. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arzuları geniş olanın amelleri kısa olur.”[794]
722. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ama
uzun emeller, şüphesiz insana ahireti unutturur.”[795]
723. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim yarın da yaşamayı arzu ederse şüphesiz ebedi
yaşamayı arzu etmiştir. Her kim de ebedi yaşamayı arzu
ederse kalbi katılaşır ve dünyaya yönelir.”[796]
bak. vesail’uş Şia 2/650, 24. Bölüm
724. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim dostlarından ayrılacağına, toprakta sükunet
edeceğine, sonunda hesaba çekileceğine, geride
bıraktıklarına ihtiyaçsız olacağına ve önceden
gönderdiklerine ihtiyaç duyacağına yakin ederse, arzularını
kısa, amellerini uzun kılması yaraşır.”[797]
725. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan
arzularınızı kısaltarak (ahiret için) azık alın”[798]
726. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zühdün tatlılığını elde etmek için emellerinizi
kısaltın.”[799]
727. Resulullah (s.a.a) İbn-i Mes’ud’a şöyle buyurmuştur:
“Emelini kısalt ve sabah olunca şöyle de: “Ben akşama
varamayacağım.”Akşama erince de şöyle de: Şüphesiz ben
sabaha erişemeyeceğim. Ben dünyadan ayrılacağım
hususunda kararlıyım ve Allah ile görüşmeyi seviyorum.”[800]
728. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güven ve sağlamlıkla çalış. Arzulara kapılmaktan
sakın. Yarının hüznünü bugünden taşıma. Eğer
kalbini arzulardan boş tutarsan şüphesiz ciddi olarak amel edersin.
Bugünün arzularını yarına taşımak sana iki açıdan
zarar verir: İşlerini sürekli ertelersin ve bununla gam ve hüznünü
artırırsın.”[801]
729. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a andolsun ki gözümü her
kırptığımda kirpiklerimin birbirine değmeyeceğini
ve Allah’ın ruhumu alacağını zannettim.”[802]
730. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz benden
başkasına ümit bağlayan her müminin ümidini mutlaka ve mutlaka
keseceğim.”[803]
731. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Her
şeyden koparak) Sadece münezzeh olan Allah’a bağlan. Zira şöyle
buyurmuştur: “İzzetim ve celalime andolsun ki benden
başkasına ümit bağlayan herkesin ümidini ümitsizliğe
çeviririm.”[804]
732. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir insana ümit bağlarsa şüphesiz onu
ululamıştır.”[805]
bak. et-Tevekkül;
4189, 4190 ve 4192. Bölümler
21. Konu
el-Ummet
Ümmet
F
el-Bihar 7/130,
7. Bölüm, Kesret-u Ümmet-i Muhammed (s.a.a) fil kıyamet
F
el-Bihar,
22/441, 14. Bölüm, Fezail-u Ümmet-i Muhammed (s.a.a)
F
Kenz’ul Ummal,
12/154-194, Fezail-u Hazih’il Ümmet’il Merhume
bak.
F
el-Emsal, 3603.
Bölüm; el-İmamet, 150. Bölüm; el-Cemaat, 529. Bölüm, el-Karn, 3340. Bölüm;
el-Firek, 3200. Bölüm; el-Ecel, 22. Bölüm, el-İhtilaf, 1042-1044. Bölümler
ve el-Helak, 4018-4019. Bölümler
Kur’an:
“Siz, insanlar
için ortaya çıkarılan, iyiliği emreden, kötülükten
alıkoyan, Allah'a iman eden hayırlı bir ümmetsiniz. Kitab ehli
iman etmiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu;
içlerinde iman edenler olmakla berâber, çoğu yoldan
çıkmıştır.”[806]
733. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benim ümmetim mübarek bir ümmettir. Başının mı, yoksa
sonunun mu hayır olduğu bilinmez.”[807]
734. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu
ümmetim merhamet edilmiş (merhume) bir ümmettir.”[808]
Bu rivayetin anlamı hakkında da bir
çok rivayet vardır.
735. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz siz yetmiş ümmet tamamlayacaksınız. Siz Allah
nezdinde onların en hayırlısı ve değerlisisiniz.”[809]
736. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu
ümmeti değerlilik, dindarlık, yücelik, zafer ve yeryüzünde güç elde
etmekle müjdele.”[810]
737. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç
bir ümmete benim ümmetime verilen yakinden daha yüce bir yakin
verilmemiştir.”[811]
738. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin iyileri bana yüce alemden haber verildiği üzere Rablerinin
rahmet genişliğinde açıktan gülenler ve Rablerinin
azabının korkusundan gizlice ağlayanlardır.”[812]
739. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en hayırlıları dünyaya en itinasız olanlar ve
ahirete en çok rağbet edenlerdir.”[813]
740. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en hayırlısı, gençliğini Allah’a itaatte
tüketen, nefsini dünya lezzetlerinden alıkoyan, ahirete gönül
bağlayandır. Şüphesiz Allah’ın ona vereceği mükafat
cennetin en yüce dereceleridir.”[814]
741. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en hayırlısı kendini kaybedecek derecede refahta
olmayan ve dilenecek ölçüde darlıkta bulunmayan kimsedir.”[815]
742. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en hayırlıları kendilerine akılsızlık
edilince tahammül edenler, haklarında zulmedilince affedenler ve eziyet
edilince sabredenlerdir.”[816]
Kur’an
“Böylece sizin
insanlara ve Resulün de size şahit olması için sizi vasat/orta bir
ümmet kıldık.”[817]
743. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın “Böylece
sizleri vasat bir ümmet kıldık.”ayetinin
tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Biz orta
ümmetiz. Biz Allah’ın yaratıkları üzerindeki şahitleri ve
yeryüzündeki hüccetleriyiz.”[818]
744. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz
Allah’ın yaratıkları üzerindeki şahitleri ve yeryüzündeki
hüccetiyiz. Biz Allah’ın “Böylece sizleri vasat bir ümmet
kıldık”dediği kimseleriz.”[819]
745. Ebu Basir (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biziz Hicaz
yolu”diye buyuran İmam Bakır’a (a.s) “Hicaz yolu nedir?”diye sorunca
şöyle buyurdu: “Yolların en vasatıdır. Allah şöyle
buyurmaktadır: “Şüphesiz sizi vasat bir ümmet kıldık.”Daha
sonra da şöyle buyurdu: “Hızlı giden bize geri döner ve geride
kalan bize katılır.”[820]
746. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın “Siz en
hayırlı ümmetsiniz.”ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Yani İbrahim’in davetinin kendilerine
farz olduğu ümmettir. Onlar Allah’ın kendi içlerinden, kendilerinden
kendilerine Peygamber gönderdiği bir ümmettir. Onlar orta (vasat)
ümmettir. Onlar insanlar için çıkarılmış en hayırlı
ümmettir.”[821]
747. Resulullah (s.a.a), Allah-u Teala’nın “Sizleri
vasat ümmet kıldık”ayetinin açıklamasında şöyle
buyurmuştur: “Yani mutedil ve orta yol demektir.”[822]
748. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim birbirini sevdikçe emaneti (sahibine) eda ettikçe, haramdan
uzaklaştıkça, misafire değer verdikçe, namaz kıldıkça
ve zekat verdikçe sürekli hayır üzere olacaktır.”[823]
749. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim birbirine hıyanet etmedikçe, emaneti sahibine verdikçe, zekat
ödedikçe, sürekli hayır üzere olacaktır. Bunu
yapmadığı taktirde kıtlığa ve kuraklığa
düçar olacaktır.”[824]
750. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu
ümmetin karileri (Kur’an okuyanları) emirlere müsamaha etmedikçe, alimleri
kötüleri temize çıkarmadıkça ve iyileri kötüleri güçlendirmedikçe
Allah’ın eli sürekli bu ümmetin başında olacaktır ve O’nun
himayesi altında bulunacaktır. Ama bunları
yaptığı taktirde kudret elini başlarından
kaldıracak ve onlara zalimleri musallat kılacaktır.”[825]
bak. 440. Konu, el-İktisat
751. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü peygamberlerden kendisine uyanları en çok olan benim.”[826]
752. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Cennet ehli yüz yirmi saf olacaktır. Bunlardan seksen safını bu
ümmet (İslam ümmeti) teşkil edecektir.”[827]
753. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz cennette yüz yirmi saf bulunacaktır. Ümmetim bunlardan
seksenini teşkil edecektir.”[828]
754. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu
din sürekli ayakta duracaktır ve bir grup Müslüman kıyamete kadar din
uğrunda savaşacaktır.”[829]
755. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden bir grup sürekli galip olacaklardır ve Allah’ın emri
onlara galip oldukları halde erişecektir.”[830]
756. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sürekli ümmetimden bir grup Allah’ın emri üzere olacaktır ve
muhalifleri onlara hiç bir zarar veremeyecektir.”[831]
Bu anlamda bir
çok rivayet vardır ama senetleri Ebu Hureyre, Muğire b. Şube,
Muaviye, Sevban ve benzerlerine ulaşmaktadır. Dolayısıyla
incelenmesi ve üzerinde düşünülmesi gerekir.
757. Resulullah (s.a.a) “Yarattıklarımızdan
bir topluluk hakkı gösterirler ve adaleti hak ile yerine getirirler.”ayetini
okuyunca şöyle buyurmuştur: “Bu ümmetten bir grup İsa b.
Meryem (a.s) nazil oluncaya kadar sürekli hak üzere olacaklardır.”[832]
758. Muaviye şöyle demiştir: “Alimleriniz
nerede? Alimleriniz nerede? Resulullah’ın (s.a.a) şöyle
buyurduğunu işittim: “Ümmetimden bir grup insanlara hakim
olmadıkça asla kıyamet kopmaz. Onlar kendilerine kimin yardım
edip kimin aleyhlerinde çalışacağı hususunda bir korku
taşımazlar.”[833]
759. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok
geçmeden aç insanların yemek sofrasına saldırdığı
gibi milletler de size saldıracaktır.”Bu arada birisi, “Acaba
sayımız az mı olacak?”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Hayır, aksine çok olacaksınız, ama sel suları üzerindeki
bir köpük ve çerçöp gibi olacaksınız. Allah
düşmanlarınızın kalbinden azametinizi alacak ve
kalplerinize vehn (gevşeklik) verecektir.”Birisi, “Ya Resulullah! (s.a.a)
Vehn nedir?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Dünyayı sevmek ve ölümden
hoşlanmamaktır.”[834]
760. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim
her ne zaman dünyayı ulularsa Allah onlardan İslam’ın azametini
alır.”[835]
bak. 71.
Konu, el-Cemaat; 145. Konu, el-İhtilaf ve ed-Dünya, 1223. Bölüm
761. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ümmetim hakkında üç şeyden korkuyorum: Hırs ve
cimriliğe itaat etmek, heva ve heveslerine tabi olmak ve sapık imam.”[836]
762. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim hakkında şu üç şeyden korkuyorum: “Marifetten sonra
dalalet, saptırıcı fitneler ve mide ile tenasül
organının şehvetine kapılmak.”[837]
763. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra ümmetim hakkında şu üç şeyden korkuyorum: “Alimin
sürçmesi, münafığın Kur’an vesilesiyle mücadelesi ve kaderi
yalanlamak.”[838]
764. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim
hakkında şu üç şeyden korkuyorum: Nefsani isteklerden
kaynaklanan dalalet; mide ve tenasül organının şehvetlerine
uymak ve marifetten sonra gaflete kapılmak.”[839]
765. Resulullah (s.a.a), mübarek yanında izi kalan hasırın
üzerinde yatarken yanına gelen Enes’e şöyle buyurmuştur: “Yanında
başka biri var mı? Ben, “Hayır”deyince şöyle buyurdu: “Bil
ki ecelim yaklaşmış; Allah’ı görmeye ve benden önceki
Peygamber kardeşlerimi görmeye olan iştiyakım
çoğalmıştır.”Daha sonra şöyle buyurdu: “Hiç bir
şeyi ölüm kadar sevmiyorum. Mümin Allah’ı görmekten başka bir
şey ile huzur bulmaz.”Daha sonra ağladı. Ben, “Neden
ağlıyorsun?”deyince şöyle buyurdu: “Benden sonra ümmetimin
başıma nelerin geleceğini bildiğim halde nasıl
ağlamayayım!”Ben, “Ey Resulullah! Senden sonra ümmetinin
başına neler gelecektir?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Çeşit
çeşit istekler, akrabalık bağlarını kesmek; mal ve
şerefi sevmek, bidat çıkarmak.”[840]
bak. En-Nifak, 3934. Bölüm
766. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim
hakkında en çok korktuğum üç şey vardır: “Alimin sürçmesi,
münafığın Kur’an vesilesiyle mücadelesi ve
boyunlarınızı kesen dünya. O halde nefisleriniz hakkında
dünyadan sakınınız.”[841]
767. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benden
sonra ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu
şunlardır: Haram kazançlar, gizli şehvetler ve faiz.”[842]
768. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu
şunlardır: Nefsani istekler ve uzun emel. Nefsani istekler
şüphesiz ki insanı haktan alı-koyar. Uzun emeller ise insana
ahireti unutturur.”[843]
769. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
hakkınızdan korktuğum şeylerin en korkuncu küçük
şirktir.”Kendisine, “Ey Resulullah! küçük şirk nedir?”denince, “O
riyadır.”diye buyurdu.”[844]
770. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim
hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu
konuşmasını bilen her münafıktır.”[845]
771. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim
hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu saptırıcı
önderlerdir.”[846]
772. Ömer, Ka’b’a şöyle demiştir: “Sana bir soru
soracağım, ama cevabını benden gizleme.”Ka’b, “Allah’a
andolsun ki bildiğim şeyi senden gizlemem.”dedi. Ömer şöyle
dedi: “Ümmet-i Muhammed (s.a.a) hakkındaki en büyük endişen
nedir?”Ka’b, “Saptırıcı önderlerin
varlığıdır.”dedi. Ömer şöyle dedi: “Doğru
söylüyorsun, Resulullah da bu konuyu bana gizlice söylemiş ve beni bundan
haberdar kılmıştı.”[847]
773. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu dünya malının
parlaklığı (çekiciliği) ve çokluğudur.”[848]
774. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu; mal ve
servetlerinin artması, neticede birbirlerini kıskanmaları ve
birbirlerini öldürmeleridir.”[849]
775. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu; alimlerin
sürçmeleri, hakimlerin istekleri ve kötü te’vildir.”[850]
776. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu şu üç
şeydir: Nefsani heveslerden dolayı sapmak, mide ve tenasül
organının şehvetlerine uymak ve kendini beğenmek.”[851]
777. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra ümmetim hakkında en çok korktuğum şey;
Kur’an’ı yerli yerine oturtmaksızın tevil eden ve diğeri de
kendisini bu konuda diğerlerinden daha uygun gören kimsedir.”[852]
778. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey, Allah’ın
yeryüzü bereketlerinden sizler için çıkardığıdır.”Kendisine,
“Yeryüzünün bereketleri nedir?”diye sorulunca şöyle buyurdu:
“Dünyanın parlaklığıdır. (çekiciliğidir)”[853]
22. Konu
el-İmamet (1)
el-İmamet-i Amme (1)
Genel İmamet
F
el-Bihar c. 23
ve c. 27, Kitab’ul İmamet
F
el-Bihar,
27/242, 13. Bölüm, Hakk’ul İmam ale’r-Raiyyeti ve bilaks
bak.
F
el-İmaret,
19. Konu; ed-Devlet, 165. Konu, es-Sultan, 240. Konu el-Mülk, 494. Konu;
el-Velayet, 560. Konu; el-Hacc, 697. Bölüm; es-Sabr, 2166. Bölüm;
es-Sırat, 2249. Bölüm; el-Mustaz’af, 2375. Bölüm; el-Akl, 2787. Bölüm;
el-Gaşş, 3066. Bölüm; el-Kalb, 3381. Bölüm; el-Emsal, 3606. ve 3607.
Bölümler; el-Kur’an, 3292. Bölüm
Kur’an:
“Onlar:
“Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün
aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a
karşı gelmekten sakınanlara önder yap”derler.”[854]
779. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“(Allah, Peygamberini) Hakka davet etmek insanlara şahit olmak üzere
gönderdi. O rabbinin risaletini hiç bir gevşeklik ve ihmalkarlık
etmeksizin ulaştırdı. O zayıflık göstermeksizin ve hiç
bir bahane aramaksızın Allah yolunda düşmanlarıyla
savaştı. O takva sahiplerinin imamı ve hidayete ermişlerin
gözüdür.”[855]
780. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sonunda münezzeh olan Allah’ın kerameti (Peygamberlik makamı)
Muhammed’e (s.a.a) ulaştı. Allah onu en üstün ve değerli soydan
seçti. Onun (itretinin, soyunun) uzun dalları vardır ve meyvesine
erişilmez. O takva sahiplerinin imamı ve hidayete ermişlerin
basiretidir...O’nun sireti itidal; sünneti rüşd; kelamı hakkı
batıldan ayırıcı ve hükmü adildir.”[856]
Kur’an
“Bugün, size
dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak
sizin için İslamiyet’i beğendim.”[857]
781. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber’in (s.a.a) ömrünün son yılı olan veda haccında “Bugün
sizlere dininizi kemale erdirdim”ayeti nazil oldu ve böylece imamet işi
dinin kemalinden sayıldı.”[858]
782. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Farzdan sonra başka bir farz iniyordu. Velayet makamı son
farzdı. Aziz ve celil olan Allah “Bugün sizlere dininizi kemale
erdirdim”ayetini nazil buyurdu. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor:
“Bundan sonra sizlere bir farz indirmeyeceğim. Sizlere artık
farzları kemale erdirdim.”[859]
783. Ebu Hureyre şöyle diyor: “Zilhicce’nin
18. Günü olan Gadir-i Hum günü Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben her
kimin mevlası isem o halde Ali de onun mevlasıdır. Böylece Allah
da “Bugün sizlere dininizi kemale erdirdim.”ayetini nazil buyurdu.”[860]
784. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz İmamet İslam’ın gelişen esası (kökü) ve
yükselen dalıdır.”[861]
785. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İslam beş esas üzere kuruludur: Namaz, zekat, oruç, hac ve velayet.
Velayete çağrıldığı kadar hiç bir şeye
çağrılmamıştır.”[862]
786. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İslam beş şey üzere kuruludur: Namaz, zekat, hac, oruç ve
velayet.”Zürare, “Bunlardan hangisi daha üstündür?”deyince şöyle buyurdu:
“Velayet en üstünüdür, zira velayet bunların anahtarıdır.
Velayet sahibi ise onlara kılavuzluk edendir.”[863]
bak. el-İslam,
1873. Bölüm
787. İmam Kazım (a.s) Allah-u Teala’nın, “De ki,
Rabbim gizli ve açık kötülükleri haram kılmıştır.”ayeti
hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Kur’an’ın hem zahiri ve hem de batını
vardır. Allah’ın Kur’an’da haram kıldığı her
şey zahirdir. Batınları ise zalim imamlardır. Allah-u
Teala’nın kitapta helal kıldığı her şey zahirdir.
Bunların batını da hak imamlardır.”[864]
788. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz
tüm hayırların köküyüz, her iyilik dallarımızdandır.
Bunlardan bazıları tevhit, namaz, oruç, öfkesini yenmek, kötülük
edeni affetmek, fakire merhamet etmek, komşuya yardımcı olmak,
fazilet ehlinin faziletini itiraf etmek gibi iyiliklerdir.
Düşmanlarımız ise tüm kötülüklerin köküdür. Tüm çirkin ve kötü
işler onların dallarındandır. Onlardan bazıları
yalan, cimrilik, gammazlık, akrabalık ilişkilerini kesmek, faiz
yemek, haksız yere yetim malı yemek, Allah’ın emrettiği
hudutları çiğnemek, gizli ve çirkin kötülükleri işlemek, zina,
hırsızlık ve benzeri tüm çirkinliklerdir. Bizden
başkasının dallarına sarıldığı halde
bizimle olduğunu sanan kimse yalan söylemektedir.”[865]
789. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imamet dinin dizginleridir. Müslümanların düzeni,
dünyanın salahı ve müminlerin izzetidir.”[866]
790. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmamet
ümmetin düzenidir.”[867]
791. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın size veliyy-i emr kıldığı kimseyi dinleyin
ve itaat edin. Zira o İslam’ın düzenidir.”[868]
792. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Veliyy-i
Emr’in konumu, taneleri bir araya toplayan ve onları birbirine
bağlayan ipin konumudur. Düzen (ip) koparsa taneler dağılır
ve gider. Artık ebedi olarak hepsi bir araya gelmez.”[869]
bak. ed-Din,
1296. Bölüm
“De ki: “Ben
sizden buna karşılık yakınlara sevgiden başka bir
ücret istemem.”[870]
“De ki: “Ben
sizden bir ücret istersem, o sizin içindir”[871]
“De ki: “Ben
buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir
yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.”[872]
793. İmam Hadi (a.s) Nudbe duasında şöyle buyurmuştur:
“Onlar sana ulaşma ve hoşnutluğuna erişme yolu idiler.”[873]
794. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz
Ehl-i Beyt’in sevgisi dinin düzenidir.”[874]
795. İmam Bakır veya İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Biz Ehl-i Beyt’iz; hakkımızda
şek eden kimsenin Allah amelini kabul etmez.”[875]
796. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni
hak üzere gönderen Allah’a andolsun ki birisi ameliyle yetmiş peygamberi
görse de biz Ehl-i Beyt’ten olan Veliyy-i Emr’in velayetini kabul
etmemişse, Allah kendisinden ne bir tövbe ne de fidye kabul eder (veya ne
bir farzı ne bir müstahabbı kabul eder. )”[876]
797. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ehl-i Beyt’in sevgisine bağlı kalın. Muhammed’in nefsi kudret
elinde olan Allah’a andolsun ki kul marifetimiz ve velayetimiz olmadıkça
hiç bir amelinden fayda görmez.”[877]
798. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer insanlar Allah’tan olmayan zalim bir imamı idareci seçerlerse,
Allah yaptıkları salih amellerin hiç birini kabul etmez.”[878]
799. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki sizden birisi rükün ve makam arasında sürekli namaz
kılsa da siz Ehl-i Beyt’in kini üzere Allah ile görüşecek olursa
şüphesiz ateşe girecektir.”[879]
800. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim aziz ve celil olan Allah’a ibadet hususunda büyük
sıkıntılara katlandığı halde Allah
tarafından bir imamı yoksa çabası makbul olmaz. O sapık ve
şaşkındır. Allah işlerini çirkin sayar, onun misali
çoban ve sürüsünü kaybeden koyun gibidir.”[880]
bak. el-Bihar, 23/228; 13. Bölüm ve 27/166, 7. Bölüm
Vesail’uş-Şia,
1/90, 29. Bölüm
218. Konu,
es-Sebil; 293. Konu, es-Sırat; 92. Konu, el-Mehabbet (4); el-Cennet, 549.
Bölüm
801. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmamet nurdur. Nitekim aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurmuştur: “Allah’a Resulüne ve indirdiğimiz nura iman edin.”Sonra
şöyle buyurdu: “Nur, imamdır.”[881]
802. İmam Bakır (a.s), Allah’ın,
“Allah’a Resulüne ve indirdiğimiz nura iman edin.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’a
andolsun ki nur kıyamete kadar olan Al-i Muhammed’in
imamlarıdır. Onlar Allah’a andolsun ki Allah’ın indirdiği
nurdurlar. Onlar Allah’a andolsun ki yerlerde ve göklerde Allah’ın
nurudurlar. Vallahi imamın müminin kalbindeki nuru gündüzün parlak
güneşinden daha nurludur.”[882]
bak. 526. Konu, en-Nur
el-Emsal, 3604.
Bölüm
Kur’an
“Hani Rabbi İbrahim'i bir
takım kelimelerle denemiş, o da onları yerine getirmişti.
Allah, “Seni insanlara imam kılacağım”demişti.”[883]
803. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala İbrahim’i peygamber seçmeden önce
kul olarak seçti ve şüphesiz Allah onu resul seçmeden önce nebi olarak
seçti ve şüphesiz Allah onu halil olarak seçmeden önce resul olarak seçti
ve şüphesiz Allah onu imam kılmadan önce halil olarak seçti. Bütün bu
makamları onda bir araya toplayınca da şöyle buyurdu: “Şüphesiz
ki ben seni insanlara imam kılacağım.”[884]
Kur’an
“Sen ancak bir
uyarıcısın. Her milletin bir yol göstereni vardır.”[885]
“Andolsun ki,
Biz vahyi onlara ard arda yetiştirdik; belki düşünüp ibret
alırlar.”[886]
804. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizleri
yapan, yaratan ve bizden ve bütün yaratıklardan üstün olan Allah’ı
ispat edince; her asır ve zamanda; yeryüzü, ilim veya sözlerinin
doğruluğunu ve adaletinin cevazını gösterici nişaneler
taşıyan bir hüccetten boş kalmasın diye resul ve
peygamberlerin delil ve burhanlarla geldiği de ispat olur.”[887]
805. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz yeryüzü asla imamdan boş kalmaz. Böylece müminler (dine)
bir şey eklerlerse onları (bu sapmadan) geri döndürür ve eğer
bir şey eksiltirlerse onu tamamlar.”[888]
806. İmam Bakır veya İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz Allah yeryüzünü alimsiz
bırakmaz. Böyle olsaydı şüphesiz hak batıldan ayırt
edilmezdi.”[889]
807. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzü olduğu günden beri insanların öldürdüğü her hakkı
dirilten alim bir hüccetten boş kalmamıştır.”İmam daha
sonra da şu ayeti okudu: “Onlar Allah’ın nurunu
ağızlarıyla söndürmek isterler.”[890]
808. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz yeryüzü sadece insanların ihtiyaç duyduğu, kendisinin
insanlara muhtaç olmadığı ve helal ve haramı bilen bir
alime bırakılmıştır.”[891]
809. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birisi birkaç fersah yol gitmek isteyince kendisine bir kılavuz
bulmaya koyulur. Sen yeryüzünün yollarına oranla gökyüzünün yolları
hususunda daha cahilsin. O halde kendin için bir kılavuz bulmaya koyul.”[892]
810. İmam Rıza (a.s) emir sahibi ve emir sahibine itaat
hususunda şöyle buyurmuştur: “Bunun bir çok delili vardır:
Örneğin insanlar için belli bir sınır tayin edilmiştir ve o
sınırı aşmamakla görevlidirler. Zira onların yok
oluşuna sebep olur. Bu iş onlara emin bir fert tayin edilmeksizin
asla düzene girmez, gerçekleşmez. Ayrıca kalmış ve
yaşamış tüm grup ve milletler bir önder sayesinde ayakta
kalmıştır. Zira din ve dünya işlerinde ona ihtiyaç
duyarlar. Onsuz ayakta duramazlar. Ayrıca onlar için koruyucu ve emanete
riayet eden bir önder tayin edilmezse inançlar yıpranır, din ortadan
kalkar ve sünnet değişir.”[893]
811. İmam Bakır (a.s) insanların peygamber ve imama
ihtiyaçları hususunda şöyle buyurmuştur: “Zira dünya
onun doğruluğu ve temizliği ile baki kalır. Aziz ve celil
olan Allah peygamber veya imamın varlığı sebebi ile yeryüzü
ehlinden azabı kaldırır.”[894]
bak. el-Bihar, 23/1, 1. Bölüm
97. Konu,
el-Huccet
812. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah’ın hücceti kullarına sadece
tanınmış imamla ikame olur.”[895]
813. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Aziz ve celil olan Allah’ın hücceti diridir ve
insanların tanıdığı imam sayesinde ikame olur.”[896]
814. İmam Sadık (a.s) “Yeryüzü diri ve zahir bir alim
olmaksızın baki kalır mı?”diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “O zaman Allah ibadet olunmaz.”[897]
815. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ölür de üzerinde diri ve zahir bir imam olmazsa cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”[898]
bak. 97. Konu, el-Hüccet
816. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Evet, yeryüzü Allah’ın hüccetleri ve delilleri iptal
olmasın diye (bazen) zahir ve meşhur, (bazen de) korku ve gizlilik
içinde yaşayarak Allah’ın hüccetlerini ikame eden birinden boş
kalmaz.”[899]
817. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allahım! Senin, yeryüzünde mutlaka velilerine tabi olanların
dağılmaması için (bazen) zahir, (ama) itaat edilmeksizin ve
(bazen de) gizli, korkulu ve bekleyen birbiri ardınca hüccetlerin
olmalıdır. Onlar batıl devletin hakimiyeti zamanında
sessizlik içinde ve insanların gözünden gizli olarak yaşasalar da
ilim ve edeplerinin nuru insanlardan gizli kalmaz.”[900]
818. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım!
Şüphesiz ben ilmin tümüyle toplanamayacağını ve
konularının kesilmeyeceğini biliyorum. Şüphesiz ki sen
yeryüzünü, kulların için hüccetin iptal olmasın ve dostların
hidayete erdikten sonra sapmasın diye zahir ve itaat edilir veya korkulu,
tanınmaz ve itaat edilmez hüccetten boş bırakmazsın.”[901]
819. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah Adem’i yarattığı günden beri yeryüzü zahir, meşhur
veya gaip ve gizli hüccetten boş kalmamıştır.”[902]
820. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzü
zahir veya batın bir imam olmaksızın baki kalmaz.”[903]
bak. , en-Nimet, 3901. Bölüm
821. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzü imamsız kalırsa dibe geçer.”[904]
822. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer bir an imamın varlığı kalkacak olursa yer yüzü
denizin ehlini dağıttığı gibi yeryüzü de ehlini
dağıtır.”[905]
823. İmam Bakır (a.s) imamların nitelikleri hakkında
şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah onları,
sakinlerini sarsmasın diye yeryüzünün erkanı karar
kılmıştır. Onlar İslam’ın direkleri ve hidayet
yolunun koruyucularıdır.”[906]
824. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzü bir tek gün bile ümmetin kendisine
sığındığı bizden olan (Ehl-i Beyt’ten bir) imam
olmaksızın baki kalmaz.”[907]
825. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzünde her zaman hüccet vardır. Zira insanlar hüccet
olmaksızın ıslah olmaz ve yeryüzünü sadece hüccet ıslah
eder.”[908]
“O günde bütün insanları
önderleriyle berâber çağırırız.”[909]
“Firavun'un
buyruğuna uydular, oysa Firavun'un buyurduğu sağduyuya uygun
değildi. Firavun, kıyamet gününde kavmine öncülük eder, onları
cehenneme götürür. Gittikleri yer ne kötü yerdir!”[910]
826. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olunca aziz ve celil olan Allah nezdinden şöyle bir ses
gelir: “Herkes dünyada uyduğu imamının ardı sıra
götürüldüğü yere gider.”“Nitekim, kendilerine uyulanlar, azabı
görünce uyanlardan uzaklaşacaklar”[911]
827. Resulullah (s.a.a) “O günde bütün insanları önderleri
ile birlikte çağırırız.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Her kavim
zamanlarının imamı, Allah’ın kitabı ve
peygamberlerinin sünneti ile çağırılır.”[912]
828. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siz
ve sizin gibi olanlar dışında her kavim dünyada uydukları
imamları ile birlikte kıyamet günü gelir; bu onlara, onlar da buna
lanet eder.”[913]
829. İmam Hüseyin (a.s) “O günde bütün insanları
önderleri ile birlikte çağıracağız.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Bir imam doğru yola
çağırmış ve takipçileri davetini kabul etmişlerdir.
Bir imam da sapıklığa çağırmış ve
takipçileri davetine icabet etmiştirler. Onlar cennettedir bunlar ise
cehennemde Allah’ın şu sözü de bunu ifade etmektedir.”Bir grubu
cennette, bir grubu ise yakıcı ateşte.”[914]
830. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Sen her zaman kendisini kulların için bir nişane,
beldelerin için bir meşale kıldığın imam
vasıtasıyla ipini bağladıktan ve kendisini
hoşnutluğuna erişmek için araç kıldıktan sonra dinini
güçlendirdin.”[915]
bak. el-Bihar,
8/7, 19 Bölüm
831. İmam Sadık (a.s) Allah-u
Teala’nın “kime hikmet verilirse”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “(Hikmet) Allah’a itaat etmek ve
imamı tanımaktır.”[916]
832. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala’nın “Ölü iken
kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir
nur verdiğimiz kimsenin durumu...”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Ölü, bir
şey bilmeyen kimsedir. Nur ise kendisine uyulan imamdır.”[917]
833. İmam Hüseyin (a.s) Allah’ın marifeti hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “(Marifetullah) Her zaman ehlinin
kendisine itaat etmeleri farz olan imamlarını
tanımasıdır.”[918]
834. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz
Allah’ın itaatini farz kıldığı kimseleriz. Sizler
insanların tanımamakta mazur olmadığı kimseye
uyuyorsunuz.”[919]
835. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dikkatli olunuz! Sizler tanımama hususunda mazur
olmayacağınız kimseye itaat etmeyiniz.”[920]
bak. el-Bihar, 23/76, 4. Bölüm
el-Yetim, 4240.
Bölüm
el-Mukarrebun,
3325. Bölüm
836. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah’ı sadece Allah’ı ve biz Ehl-i
Beyt’ten olan imamını tanıyan kimse tanır ve ibadet eder.”[921]
837. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizi
tanıyan kimse mümindir, bizi inkar eden kimse ise kafirdir.”[922]
838. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala’nın “Karanlıklarda
kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir?”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar
imamlarını tanımayan kimselerdir.”[923]
839. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmam aziz ve celil olan Allah ile yaratıkları arasında bir
kılavuzdur. Kim onu tanırsa mümindir ve kim de inkar ederse
kafirdir.”[924]
840. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim imamını tanımadan ölürse cahiliye ölümü üzere
ölmüştür.”[925]
841. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim zamanının imamını tanımadan sabahlarsa (ve o gece
ölürse) cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”[926]
842. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
boynunda biat olmaksızın ölürse cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”[927]
843. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim imamsız ölürse cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”[928]
İbn-i
Ebi’l-Hadid’in nakl ettiğine göre Abdullah b. Ömer Hz. Ali’ye biattan
kaçındı ve gece biatsız ölmemek için Abdulmelik’e biat etmek
üzere gece yarısı Haccac’ın kapısını çaldı.
Onun bu düşüncesi Resulullah’tan nakl ettiği şu rivayetti: “Her
kim imamsız ölürse cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”Haccac onu öylesine
bir aşağıladı ki ayağını yatağından
çıkararak şöyle dedi: “(Biat etmek için) elini ayağıma
dokundur.”[929]
844. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizi
tanımayan, ama inkar da etmeyen kimse Allah’ın kendisine farz
kıldığı hidayete, yani bize itaatin gerekliliğine
dönmediği sürece sapıktır. Bu sapıklığı
üzere ölürse Allah ona dilediğini yapar.”[930]
845. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim onu tanımaz ve düşmanlık ederse müşriktir ve eğer
onu tanımaz, ona düşmanlık etmez ve düşmanına da
dostluk elini uzatmazsa cahildir, müşrik değildir.”[931]
bak. 314.
Konu, ed-Dalalet
Kur’an:
“Sabredip
ayetlerimize kesin olarak inanmalarından ötürü, aralarından,
onları buyruğumuzla doğru yola götüren önderler yaptık.”[932]
“Gerçeğe
eriştiren mi, yoksa, birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmağa daha
layıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?”[933]
“Doğrusu
Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı”dedi.”[934]
846. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
işi (imamet makamını) sabır, basiret ve işleri bilen
kimseler yüklenebilir.”[935]
847. İmam Rıza (a.s) İmamın sıfatı
hakkında şöyle buyurmuştur: “İmamet
hususunda güçlü, siyaset hususunda ise bilgi sahibi olmalıdır.”[936]
848. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmam hakkı ikame etmek için düşünen bir kalp, konuşan bir
dil ve gürleyen bir yürek sahibi olmalıdır.”[937]
849. İmam Ali (a.s) İmamların sıfatları
hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar dini
derk ettiler, anlayan ve riayet eden bir akılla derk ettiler; duyan ve
rivayet eden bir akılla değil! Şüphesiz ilmin ravileri çoktur;
riayet edenleri azdır.”[938]
850. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kendisini insanlara imam kılarsa başkalarını
eğitmeden önce kendisini eğitmelidir. Başkalarını
diliyle terbiye etmeden önce davranışları ile terbiye
etmelidir.”[939]
851. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Münezzeh olan Allah’ın emrini sadece, ödün vermeyen ihmalkarlık
etmeyen ve şahsi hedefleri peşinde koşmayan kimseler ayakta
tutabilir.”[940]
852. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmam ağız, mide ve tenasül organı hususunda hiç kimsenin
kendisini kınayıp, “o yalancıdır, insanların
malını yemektedir”ve benzeri sözler söyleyemediği kimsedir.”[941]
853. İmam Bakır (a.s) imamın nişanesini açıklama
hususunda şöyle buyurmuştur: “Helalzadelik, güzel terbiye ve
boş şeyler ile oyalanmamak.”[942]
854. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
ümmetin işine eskiden ve şimdi en layık olan kimse resule en
yakın olan, kitabı en iyi bilen, dini en iyi düşünen,
İslam’da öncü olan, cihatta üstün bulunan ve ümmetin yöneticiliğini
omuzlamada en güçlü olandır.”[943]
855. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmamlardan her kimde şu üç özellik bulunursa imam olmaya ve bu
emaneti omuzlamaya layıktır: “Hükmünde adaletli olmak, insanlardan
uzak durmamak ve Allah’ın kitabını yakın ve uzak herkes
hakkında icra etmek.”[944]
856. İmam Hüseyin (a.s) Kufe ehline yazdığı bir
mektupta şöyle buyurmuştur: “Ömrüme andolsun ki İmam, sadece
Allah’ın kitabı üzere hüküm eden, adaleti uygulayan, hak dine
bağlı olan ve Allah’ın (emirleri) karşısında
nefsini dizginleyen kimsedir.”[945]
857. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmamın bir takım alametleri vardır: İnsanların
en bilgini, hüküm vermede en üstünü, insanların en takvalısı,
insanların en sabırlısı, insanların en cesuru,
insanların en cömerdi ve insanların en abid olanıdır.”[946]
858. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz İmamet sadece kendisinde şu üç sıfat bulunan
kimse ile ıslah olur: Kendisini haramlardan koruyan takva, gazabına
hakim olacak bir hilim ve yönettiği kimselere bir baba gibi güzel
davranmak.”[947]
859. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
işe insanların en layık olanı; bu hususta en güçlü olan,
Allah’ın bu konudaki emrini en iyi bilen, bir fitneci fitne
kopardığında ona hakka dönmesini söyleyen ve dönmediği
takdirde onunla savaşan, kimsedir.”[948]
860. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İlim ve bilgileri onları hakikatleri görmeye sevk etmiş ve
yakinin ruhu ile mübaşeret etmişlerdir. Refah içinde yüzenlerin zor
kabul ettiği şeyleri kolay görmüşlerdir...Onlar Allah’ın
yeryüzündeki halifeleridir.”[949]
861. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmamete layık olan imamın bir takım alametleri
vardır. Bunlardan birincisi büyük ve küçük tüm günahlardan masum
olduğunun, fetva verirken sürçmediğinin, yanlış cevap
vermediğinin, yanılmadığının,
unutmadığının ve dünyadan hiç bir şeye gönül
bağlamadığının bilinmesidir. İkinci olarak
Allah’ın helal ve haramını, çeşitli hükümlerini,
emirlerini, yasaklarını ve insanların ihtiyaç duyduğu
şeyleri en iyi bilendir. (O halde insanlar ona muhtaçtır). Onun
insanlara ihtiyacı yoktur. Üçüncü olarak insanların en cesuru
olmalıdır. Zira o müminler grubunun kendisine yöneldiği
kimsedir. Eğer ilerlemekten geri kalırsa müminler de onun
gerilemesiyle geri çekilirler. Dördüncü olarak; yeryüzünün tüm insanları
cimri olsa da insanların en cömerdi olmalıdır. Zira eğer
hırslı olursa elinde bulunan Müslümanların malı
hakkında da hırslı olur. Beşinci olarak; tüm günahlardan
masum olmalıdır. Bu özelliği ile masum olmayan uyanlarından
ayrılır. Zira o masum olmazsa diğer insanların
düştüğü helak edici günahlar, şehvetler ve lezzetlere
kapılma hususunda kendisine güven olmaz.”[950]
862. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İtaati farz olan imamın velayetinin büyük sınırları
onun her türlü hata, sürçme, kasıt, büyük ve küçük her türlü günahtan
masum olduğunun bilinmesidir. Ne sürçer, ne hata eder, dini ortadan
kaldıran hiç bir şeye gönül vermez. Boş şeylerle
uğraşmaz. O Allah’ın helal ve haramını, farz ve
sünnetlerini, tüm hükümlerini en iyi bilendir. O bütün alemden
müstağnidir. Diğerleri ona muhtaçtır. Şüphesiz o
insanların en cömerdi ve insanların en cesurudur.”[951]
863. İmam Ali (a.s) Hemmam Hutbesinde Müminin
sıfatlarını zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: “O
kendisinden sonraki iyiler için imamdır.”[952]
864. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın imamet makamına layık olmasını
sağlayan şeylerden bazısı şunlardır: Temizlik,
insanın ateşe girmesine sebep olan helak edici her türlü günah ve
isyandan arınma. Sonra ümmetin helal ve haram hususunda ihtiyaç
duyduğu her şeyi aydınlatan bir ilim; Kur’an’ın özel ve
genel, muhkem ve müteşabih hükümlerini, ilmi inceliklerini zihinden uzak
tevillerini ve nasih ve mensuhunu bilecek bir bilgi.”[953]
bak. el-Levh, 3585. Bölüm
el-Bihar,
25/104. Bölüm Ebvab-u alamat’il İmam ve sıfatihi ve şeraitihi.
865. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Namus, kan, ganimet, ahkam ve Müslümanların imamet görevini
(şunlara) vermenin doğru olmadığını biliyorsunuz:
Cimri kimseye...Zira cimri kimse Müslümanların malına
tamahlanır. Hakeza cahile...Zira cahil de cehaletiyle onları
saptırır. Hakeza acımasız ve zalim kimseye...Zira
acımasız insan, gaddarlığıyla onları
ihtiyaçlarından mahrum bırakır. [954] Hakeza
devletlerden korkanlara, zira devletlerden korkan kimse de[955] bir
kavmi diğerinden kayırır. Hakeza hükümlerinde rüşvet olan
kimseye. Zira rüşvet alan kimse hakları çiğner, hakkı
sahibine ulaştırmada ihmalkarlık eder. Hakeza sünneti
askıya alan kimse de ümmeti helak olmaya sürükler.”[956]
866. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala Davud’a (a.s) şöyle buyurmuştur: Alim ve
şehvetleri seven bir kalbi (kimseyi), takva sahiplerine imam kılmam
haramdır.”[957]
867. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah beni yaratıklarına imam
kılmıştır. Fakir fakirliği ile bana uysun ve zengin
zenginliği ile isyan etmeye kalkışmasın diye
yiyeceğim, içeceğim ve giyeceğim hususunda insanların
zayıfları gibi olmamı farz kılmıştır.”[958]
868. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala fakir olan kimselerin, fakirlikleri sebebiyle
isyan etmesinler diye hak imamlarına kendilerini zayıf insanlarla
aynı tutmasını farz kılmıştır.”[959]
869. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak
imamların, yiyecek ve giyeceklerinde insanların en zayıf halli
olanlarına benzemesi onların güçlerinin yetmediği şeylerle
ortalıkta belirmemeleri gerekir. Böylece fakir onu görünce içinde
olduğu durum sebebiyle Allah’tan hoşnut olur. Zengin de onları
görünce şükür ve alçak gönüllüğünü artırır.”[960]
870. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Halifeye iki kase dışında Allah’ın malından istifade
etmesi helal değildir. Bir kaseyi kendisi ve ailesi yer, bir kaseyi de
başkalarına yedirir.”[961]
871. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki hiç şüphesiz her uyanın kendisine uyduğu, ilminin
nuruyla aydınlandığı bir imamı vardır. Bilin ki
hiç şüphesiz imamınız dünyadan sadece iki eski elbise ve
yiyecekten iki dilim ekmek ile yetinmektedir.”[962]
872. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imama, Allah’ın emirlerinden yüklendikleri
dışında hiç bir şey gerekmez. (Allah’ın emirleri ise
şunlardır: ) Öğütlerde ihmalkarlık etmemek, hayır
dileme hususunda gayret göstermek, sünneti ihya etmek, müstahak olana hadleri
uygulamak, pay sahiplerine paylarını (beytülmalden) vermek.”[963]
873. İmam Ali (a.s) Esvet Katebe’ye yazdığı mektupta
şöyle buyurmuştur: “Allah’a hamd ve senadan
sonra...Valinin istekleri olursa, onu bir çok adaletten alı-koyar.
İnsanların işi, hak olan hususlarda senin yanında eşit
olmalıdır.”[964]
874. İmam Ali (a.s) Muhammed b. Ebi Bekir’e yazdığı
mektubunda şöyle buyurmuştur: “Eğer
halkın bir ihtiyacı olursa (vali) tanıdık ve yabancı
kendi nezdinde eşit olsun diye oturmak ve yüzlerine bakmak hususunda
ayrımcılık yapma. Uzak ve yakın senin nezdinde eşit
olsun.”[965]
875. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmamın Allah’ın indirdiği ile hükmetmesi ve emaneti eda
etmesi üzerine bir haktır. Böyle yaptığı taktirde insanlara
da onu dinlemesi, itaat etmesi ve kendilerini
çağırdığında icabet etmesi üzerlerine bir
haktır.”[966]
876. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a hamd ve senadan sonra...Valinin bir fazlalığa erdiğinde
veya bir nimete özgün kılındığında insanlara
karşı davranışlarının değişmemesi,
Allah’ın kendisine nasip ettiği nimetlerin Allah’ın
kullarına olan yakınlığını ve kardeşlerine
olan merhametini artırması üzerine bir haktır. Bilin ki sizin de
benim üzerimdeki hakkınız savaş dışında bir
sırrı sizden saklamamam, hüküm dışında meşveret
yapmaksızın bir işe başlamamam, hakkınızı
zamanından ertelememem (hak ve isteklerinizi zamanında ödemem), onu
ulaştırmada gecikmemem ve hak hususunda hepinizi eşit bilmemdir.
O halde ne zaman böyle yapacak olursam Allah’ın sizlere nimet vermesi ve
sizin de bana itaat etmeniz bir haktır.”[967]
877. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz münezzeh olan Allah benim için işlerinizin velayeti
sebebiyle bir hak tayin etmiştir. Benim üzerinizde hakkım olduğu
gibi sizin de üzerimde hakkınız vardır.”[968]
878. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imamlarınız Allah nezdinde (gönderdiğiniz)
temsilcilerinizdir. Din ve namazınız hususunda kimi temsilci
gönderdiğinize dikkat edin.”[969]
879. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imamlarınız Allah’a gönderdiğiniz temsilcilerdir.
Dolayısıyla din ve namazınızda kimi temsilci
gönderdiğinize dikkat edin.”[970]
880. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim imameti Allah tarafından olmayan bir imamı, imameti Allah
tarafından olan bir imama ortak kılarsa, şüphesiz Allah’a
şirk koşmuştur.”[971]
881. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: Allah tarafından
olmayan zalim bir imamın velayetini kabul eden her Müslüman halka hiç
şüphesiz azap edeceğim.”[972]
882. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Aziz ve celil olan Allah
tarafından olmayan zalim bir imama itaat eden her Müslüman halka, her ne
kadar amellerinde iyi ve takvalı olsa da şüphesiz azap
edeceğim.”[973]
“Onları,
ateşe çağıran önderler kıldık.”[974]
883. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala’nın “Uyulan
kimse kendilerinden uzaklaşınca”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Allah’a
andolsun ki onlar zalim imamlar ve taraftarlarıdır.”[975]
884. Muhammed bin Mansur şöyle diyor: “İmam
Bakır’a (a.s) aziz ve celil olan Allah’ın, “Bir kötülük
yaptıklarında, “babalarımızı da bunun üzerinde
bulduk.”derler.”ayetini sordum, şöyle buyurdu: “Şüphesiz bunlar
zalim imamlardır.”[976]
885. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah nezdinde insanların en kötüsü sapan ve kendisi
vasıtasıyla sapılan zalim imamdır. O uygulanan sünneti
öldürür ve terk eden bidati diriltir. Şüphesiz ben Resulullah’ın
(s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: “Kıyamet günü zalim imam hiç
bir yardımcısı ve özür dilemesi olmaksızın getirilir
ve cehennem ateşine atılır. Cehennem ateşinde değirmen
taşı gibi döner durur sonra derinliklerinde ipe çekilir.”[977]
886. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz zalim imamlar ve taraftarları Allah’ın dininden ve
haktan uzaktırlar. Onlar fırtınalı bir günde rüzgarın
savurduğu toprak gibi, yaptıkları ile sapıklığa
düşmüşlerdir.”[978]
887. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala’nın “Allah'a
karşı yalan uyduranların, kıyamet günü, yüzlerinin simsiyah
olduğunu görürsün.”(Zümer/60) ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar imam olmadıkları halde imam
olduğunu söyleyenlerdir.”[979]
888. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü Allah şu üç kimseyle konuşmayacak, onları
temizlemeyecektir ve onlar için elim bir azap vardır: Öyle
olmadığı halde imametinin Allah tarafından olduğunu
iddia eden, Allah tarafından olan imamı inkar eden ve bu iki grubun
İslam’dan bir nasibi olduğunu sananlar.”[980]
889. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ehli
olmadığı halde imamet iddiasında bulunan kimse kafirdir.”[981]
bak. el-Bihar 25/110, 3. Bölüm
890. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir emire itaat ederse bana itaat etmiştir ve her kim de bir emire
isyan ederse bana isyan etmiştir.”[982]
891. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Zorlukta ve kolaylıkta, hoşlukta ve hoş olmayan yerlerde ve
zararına tamamlanan her yerde (bir emire) itaat edip, dinlemen gerekir.”[983]
892. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar büyük günahları işlerseler de
dindaşlarınızı tekfir etmeyin, her imamın
arkasında namaz kılın, her ölünün cenaze namazını
kılın ve her emirle birlikte cihat edin.”[984]
893. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey sünnettendir: Her imamın arkasında namaz kılmak; senin
namazın sana onun günahı ise kendisinedir. Her imamla cihat etmek;
senin cihadın sana, onun kötülüğü kendinedir. Her ne kadar intihar
etmiş olsa da tevhit ehlinden olan her ölünün ardından
namazını kılmak.”[985]
894. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar büyük günahlar işlese de, iyi veya kötü her emirle birlikte cihat
etmek, sizlere farzdır. Her ne kadar büyük günah işlese de, iyi ve
kötü her Müslümanın arkasından namaz kılmak da sizlere
farzdır.”[986]
895. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Farz
namazları, her ne kadar büyük günah işlese de iyi ve kötü her
Müslüman’ın arkasında kılmak farzdır.”[987]
896. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok
geçmeden benden sonra, aşina olmadığınız hoş
olmayan olaylar olacaktır.”Oradakiler, “Ya Resulullah! Bizlerden o
zamana erişenlere ne emrediyorsun?”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Boynunuzda olan hakları ödeyin, sizler için olan şeyleri Allah’tan
dileyin.”[988]
897. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok
geçmeden tatsız olaylarla karşılaşacaksınız,
havuzda benimle görüşünceye kadar sabredin.”[989]
898. Vail-i Hazremi şöyle diyor: “Seleme bin Yezid
ec-Cu’fi Resulullah’a (s.a.a) şunu sordu: “Eğer bizlere bir
takım hakimler hükmeder de bizlerden haklarını ister ve bizleri
hakkımızdan alı-koyarsa, bizlere bu konuda ne
emrediyorsun?”Peygamber (s.a.a) ondan yüz çevirdi. O yeniden sordu. Peygamber
yeniden yüz çevirdi. İkinci ve üçüncü defa yeniden aynı soruyu sordu.
Bu esnada Eş’as bin Kays onu kendine doğru çekerek şöyle dedi:
“Emirlerini dinleyin ve itaat edin; zira herkes kendi günahını
yüklenecektir.”Başka bir rivayette ise şöyle yer
almıştır: “Eş’as onu kendine doğru çekti ve
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Emirlerini dinleyin, itaat edin...”[990]
899. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra hidayetime uymayan sünnetime bağlı kalmayan imamlar
gelecektir. Onların arasından insan şeklinde kalpleri
şeytan kimseler kıyam edecektir.”(Ravi şöyle diyor) Ben,
“Eğer böyle bir zamana ulaşırsam ne yapayım?”diye sorunca
şöyle buyurdu: “Emirin sözünü dinle ve itaat et. Her ne kadar
sırtına kırbaç vurulsa ve tüm servetin elinden alınsa yine
de kulak ver ve itaat et.”[991]
900. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim emirinden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin,
zira her kim cemaatten bir karış dahi ayrıldığı
bir halde ölürse cahiliye üzere ölmüştür.”[992]
901. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İmamlarınızın en kötüsü; sizlerin onu, onun da sizi
düşman bildiği; sizlerin ondan, onunda sizden nefret ettiği
imamlardır.”Bu esnada, “Ya Resulullah! Onlara kılıç
çekmeyelim mi?”denilince şöyle buyurdu: “İçinizde namaz
kıldığı müddetçe hayır, valilerinizden
hoşlanmadığınız bir şey gördüğünüzde
işlerini kötümseyin. İtaatinden el çekmeyin.”[993]
Bu esas üzere
uydurulmuş hadisler gerçekten de çoktur. Kaynaklarına müracaat
ediniz. [994]
bak. el-Ma’ruf
(2), 2690. Bölüm
el-Hak, 892.
Bölüm
es-Sultan,
1855-1858. Bölümler
“Rabbimiz!
Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi
yoldan saptırdılar.”[995]
902. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilin! Ailevi şerafeti ile övünen ve kendi soyunu üstün gören
büyüklerinize ve önde gelenlerinize itaat etmekten sakının,
sakının. Zira onlar asabiyetin (nasyonalizmin) temelleri, fitne
erkanının sütunları ve cahiliye kıvançlarının
kılıçlarıdırlar.”[996]
903. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a itaat etmeyen kimseye itaat olunmaz.”[997]
904. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dininiz hakkında üç şeyden sakınınız: Allah’ın
kendisine Kur’an verdiği kimseden...Allah’ın kendisine verdiği
kudret üzere “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiştir ve bana isyan eden
Allah’a isyan etmiştir”diyen kimseden. Zira şüphesiz yalan
söylemektedir. Yaratıcı dışında hiç bir
yaratıktan korku yoktur.”[998]
905. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dininiz hususunda şu üç kimseden sakınınız: “...Aziz ve
celil olan Allah’ın kendisine kudret verdiği, kudret üzere kendisine
itaatin Allah’a itaat ve kendisine isyanın Allah’a isyan olduğunu
zanneden kimseden. Zira yalan söylemektedir. Allah’a isyan hususunda hiç bir
yaratığına itaat yoktur. Şüphesiz itaat sadece Allah’a,
Resulüne ve veliyy-i emre aittir. Aziz ve celil olan Allah şüphesiz
Resulüne itaati emretmiştir. Zira o masumdur.”[999]
906. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ya
Ali! Şu dört şey insanın belini büken şeylerdendir: “Allah’
a isyan ettiği halde emrine itaat edilen imam...”[1000]
907. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) bir ordu gönderdi, onlara bir emir tayin etti, emirlerini
dinleyip itaat etmelerini istedi. Böylece emir bir ateş yaktı ve
onlara kendilerini ateşe atmalarını emretti. Ama onlardan bir
grup ateşe girmekten sakındı ve “Biz ateşten
kaçanlarız.”dediler. Bir grubu ise ateşe girmek istedi. Bu haber
Resulullah’a (s.a.a) ulaşınca şöyle buyurdu: “Eğer
girmiş olsalardı onda ebedi kalırlardı.”Ardından
şöyle buyurdu: “Allah’a günah hususunda itaat yoktur. İtaat sadece
iyiliktedir.”[1001]
bak. el-Maruf (2), 2690. Bölüm
el-İbadet,
2496. Bölüm
Kenz’ul Ummal,
5/791-798
908. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz çok geçmeden İslam değirmenin taşı dönmeye
başlayacak; o halde siz de Kur’an’ın etrafında dönün. Çok
yakında kudret ve Kur’an birbiriyle savaşacaktır ve birbirinden
ayrılacaktır. Şüphesiz çok yakında sizlere ayrı,
kendilerine ise ayrı hükmeden padişahlar gelecektir. Onlara itaat
edecek olursanız saparsınız. İsyan ederseniz sizleri
öldürürler.”Oradakiler, “Ya Resulullah! Böyle bir zamanda ne
yapalım?”deyince şöyle buyurdu: “İsa’nın ashabı gibi
olun. Onlar testerelerle biçildiler ve dar ağaçlarına
asıldılar. Allah’a itaat yolunda ölmek, günah içinde yaşamaktan
daha hayırlıdır.”[1002]
909. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz İslam değirmeni dönmeye
başlamıştır. Kitap ve kudret çok yakında birbirinden
ayrılacaktır. O halde siz kitabın etrafında dönün. Sizlere
bir takım imamlar gelecektir. Onlara itaat edecek olursanız
saparsınız. İsyan edecek olursanız öldürülürsünüz.”Oradakiler,
“O zaman ne yapalım ya Resulullah?”deyince, şöyle buyurdu:
“İsa’nın ashabı gibi olun. Onlar dar ağaçlarına
asıldılar ve testerelerle biçildiler. İtaat içinde ölüm, günah
içinde yaşamaktan daha hayırlıdır.”[1003]
910. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizlere yakında bir takım imamlar gelecektir,
rızıklarınıza el koyacak, konuşunca sizlere yalan
söyleyecek, kötü amellerde bulunacak, çirkinliklerini güzel görmedikçe ve
yalanlarını doğrulamadıkça sizden razı olmayacaklar. O
halde haktan razı oldukları müddetçe onu kendilerine verin,
hakkı çiğnedikleri taktirde ise (savaşın), bu yolda ölen
kimse şehittir.”[1004]
911. İmam Ali (a.s) hüzünlü ve nefes nefese bir halde ashabının
yanına gelerek şöyle buyurmuştur: “Sizlere
gölge salan zamana ne yapacaksınız? O zaman ilahi hudutlar
askıya alınacak ve mallar elden ele dolaşacaktır.
Allah’ın dostlarına düşmanlık edilecek, Allah’ın
düşmanları dost tutulacaktır. (Ravi şöyle diyor:) Ben, “Ey
Müminlerin Emiri! Eğer o zamana erişecek olursak ne
yapalım?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Testerelerle biçilen ve dar
ağaçlarına asılan Hz. İsa’nın (a.s) ashabı gibi
olun. Aziz ve celil olan Allah’a itaat yolunda ölmek günahla yaşamaktan
daha hayırlıdır.”[1005]
912. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aranızda alimler, fakihler, soylular, hikmet sahipleri, Kur’an
bilginleri, geceyi ibadetle geçirenler, camileri Kur’an tilavetiyle imar
edenler varken beyinsizlerinizin, kötülerinizin ve aşağılık
kimselerinizin üzerinize hükümet etmek için sizlerle çekişmelerine
kızmıyor ve üzülmüyor musunuz?”[1006]
bak. eş-Şia 2149. Bölüm
et-Takiyye,
4180. Bölüm
el-Hevaric,
1017. Bölüm
913. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Sedir! Allah’a andolsun ki şu keçiler kadar ashabım olsaydı
oturmayı caiz görmezdim.”Sedir şöyle diyor: “Biz indik, namaz
kıldık, namazdan sonra keçilere baktım ve sayınca on yedi
tane olduğunu gördüm.”[1007]
914. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmam için Bedir ehli sayısınca üçyüzonüç kişi toplanacak
olursa kıyam edip durumu değiştirmesi farzdır.”[1008]
915. İmam Sadık (a.s) Mufazzal b. Kays’a şöyle
buyurmuştur: “Kufe’deki taraftarlarımız ne
kadardır? (Mufazzal şöyle diyor: ) “elli bin”dedim. Sürekli bana bir
şeyler sordu, nihayet şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki Kufe’de
makam ve mevkimizi tanıyan ve hakkımızda haktan başka bir
şey söylemeyen yirmi beş kişinin olmasını isterdim.”[1009]
bak. eş-Şukr, 2065. Bölüm
el-İmamet
(3), 238. Bölüm
es-Sevre, 475.
Bölüm
İbn-i Ebi’l Hadid şöyle diyor:
“Ashabımıza göre zalim imamlara karşı kıyam etmek
farzdır. Hakeza ashabımıza göre güvenilir bir şüphe ve hata
olmaksızın (aksine kudret ve hükümetin hakkı
olmadığını bildiği halde) hükümeti ele geçiren
fasıklara, aleyhlerine kıyam eden, dinden bahseden, iyiliği
emreden ve kötülükten sakındıran kimseler aleyhine yardımcı
olmak caiz değildir. Aksine her ne kadar kendileri için ortaya çıkan
dini bir şüphe üzere kabul ettikleri inançları sebebiyle
sapmış olsalar da fasık idareciye karşı kıyam
edenlere yardım etmek farzdır.”[1010]
22. Konu
el-İmamet (2)
el-İmamet-i Hasse (1)
Özel İmamet
F
el-Bihar
36/192-418, Ebvab’un-Nusus ale’l-Eimme (a.s)
F
el-Bihar,
23/104, 7. Bölüm, Fezail-u Ehl’il Beyt, Haber’us-Sekaleyn ve’s-Sefine
F
el-Bihar,
26/18-226, Ebvab-u Ulum’il Eimme (a.s)
F
Kenz’ul Ummal,
12/93-129, Fezail-u Ehl’il Beyt (a.s)
bak.
F
es-Sadik, 290.
Konu; el-İsmet, 358. Konu ve el-Emsal, 3604-3606. Bölümler
916. İmam Mehdi (a.s) Sa’d bin Abdullah Kumi’nin kendisine,
taraftarlarının kendi başlarına neden bir imam
seçemeyeceğini sorması üzerine şöyle buyurmuştur: “O
imam iyi midir, yoksa kötü mü?”(Sa’d diyor ki: ) “İyidir”deyince
şöyle buyurdu: “Acaba onlardan birinin iyi ve kötü hakkındaki
görüşünün ne olduğunu bilmemesi ve neticede kötü bir insanı
seçmesi mümkün müdür?”Ben: “Evet”deyince de şöyle buyurdu: “İşte
bu yüzden! Senin için ikna olasın diye bir burhan getireyim.”Daha sonra
şöyle buyurdu: “Bana söyle: Acaba aziz ve celil olan Allah’ın
seçtiği, kendilerine kitap indirdiği vahiy ve ismetle
güçlendirdiği ümmetlerin ileri gelenleri olduğu, seçme hususunda
onlardan daha güçlü bulunduğu halde Musa ve İsa’nın (a.s) akli
üstünlükleri ve ilmi kemallerine rağmen seçmek istediklerinde bir
münafığı seçmeleri ve onun mümin olduğunu sanmaları
mümkün müdür?”Ben: “Hayır”deyince şöyle buyurdu: “Musa Kelimullah
akli üstünlüğüne, ilmi kemaline ve kendisine inen vahye rağmen Allah
ile görüşmek için iman ve ihlaslarından hiç şüphe
duymadığı kavminin ileri gelenlerinden ve ordusunun
başlarından yetmiş kişiyi seçti, ama bu seçimi
münafıkları da kapsadı. Aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurdu: “Musa kavminden yetmiş kişiyi bizi görmek için seçti.”Dolayısıyla
Allah’ın peygamber olarak seçtiği kimse bile iyi yerine kötüyü
seçmekte ve de onun kötü değil de, iyi olduğunu zannetmektedir.
Buradan da anlıyoruz ki (İmam) seçmek sadece kalbin gizliliklerinden
haberdar olan (Allah’a) mahsustur.”[1011]
Şura, 2138 ve 2141. Bölümler
917. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben sizin aranızda iki değerli şey
bırakıyorum. Şüphesiz benden sonra onlara sarıldıkça
sapıklığa düşmezsiniz. Bunların birisi diğerinden
daha büyüktür: Gökle yer arasında uzatılmış bir ip olan
Allah’ın Kitabı ve İtretim, Ehl-i Beyt’im. Bilin ki onlar
havuzda yanıma gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar.”[1012]
Bak, es-Sünnet, 1910. Bölüm
918. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Peygamberinizin Ehl-i Beytine bakınız, yolunu takip ediniz.
Arkalarından gidiniz. Zira onlar asla sizi hidayetten
uzaklaştırmaz, sizleri yokluğa sürüklemez. Onlar otururlarsa siz
de oturun; kalkarlarsa siz de kalkın.”[1013]
919. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki şüphesiz Al-i Muhammed’in (s.a.a) misali gökteki
yıldızlar gibidir. Bir yıldız batınca diğeri
ortaya çıkar. Adeta Allah’ın nimetleri aranızda kemale
ermiş ve sizlere arzu ettiğiniz şeyler verilmiştir.”[1014]
920. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz
nübüvvet ağacı, risaletin indiği yer, meleklerin gelip
gittiği mekan, ilim madeni ve hikmet pınarlarıyız.”[1015]
921. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki bana (nebevi) risaletleri ulaştırma, vadeleri
gerçekleştirme, kelimeleri tamamlama (Kur’an’ın tevili) işi
öğretildi. Hikmet kapıları ve işin
aydınlıkları (akli ve akidevi meseleler) biz Ehl-i Beyt’in
yanındadır.”[1016]
922. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bizim değil de kendilerinin ilimde derinleşenler olduğunu
zannederek yalan söyleyen ve bizlere zulmedenler neredeler? Oysa hidayet
bizimle katedilir ve körlük bizimle giderilir.”[1017]
923. İmam Ali (a.s) Ehl-i Beyt’i terk edenler hakkında
şöyle buyurmuştur: “Onlar dünyayı seçtiler, ahireti
artlarına attılar, berrak suyu bıraktılar bulanık
sudan içtiler. Adeta onların fasıklarının kötülükle
arkadaş olduğunu görür gibiyim.”[1018]
924. İmam Sadık (a.s) İmamların hali ve nitelikleri
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah
onları insanlar için hayat, karanlıklar için meşale, kelam için
anahtar ve İslam için sütunlar karar kılmıştır.”[1019]
925. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Onlar (Ehl-i Beyt) ilmin hayatı, cehaletin ölümüdürler. Hükümleri,
sizlere ilimlerini; susmaları, konuşmalarını; zahirleri,
batınlarını haber vermektedir. Onlar dine muhalefet etmezler ve
onda bir ihtilafa düşmezler. Onlar arasında din doğru sözlü bir
şahit ve konuşan bir suskundur.”[1020]
926. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imamlar Allah’ın kulları üzerindeki yöneticileri,
kulları üzerindeki arifleridir. Cennete onların
tanıdığı ve onları tanıyanlar
dışındakiler girmez. Cehenneme de onları inkar edenler ve
onların inkar ettikleri dışındakiler girmez.”[1021]
927. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Biziz haslar, dostlar, hazinedarlar ve kapılar. Evlere sadece
kapılarından girilir, evlere kapılarından girmeyen kimse
hırsız olarak adlandırılır.”[1022]
928. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın yücelikleri onlardadır. Onlar Rahman’ın
hazineleridir. Konuşurlarsa doğru söylerler, susarlarsa hiç kimse
onları geçemez. (Sessizlikleri zayıflıklarından veya
çaresizliklerinden değildir. Aksine hikmet ve maslahata
dayalıdır. )”[1023]
929. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz
yollar arasındaki dayanağız; geri kalan bizlere yetişir,
ileri giden ise bize geri döner.”[1024]
930. İmam Sadık (a.s) babalarından (a.s) şöyle
nakletmiştir: “Hak bayrağı bizimledir. Ona uyan
(kurtuluş sahiline) ulaşır. Ondan geri kalan boğulur. Bilin
ki her müminin kanının intikamı bizimle alınır,
boyunlarınızdaki zillet halkası bizimle
çıkarılır; fetih kapısı sizinle değil, bizimle
açılır ve kapılar bizimle kapanır, sizinle değil.”[1025]
931. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Ehl-i Beyt’imin aranızdaki misali Nuh’un gemisi misalidir.
Ona binen kurtulur, geri kalan ise boğulur.”[1026]
932. İmam Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) Ehl-i Beyt’ini zikrederken
şöyle buyurmuştur: “Onlar (Resulullah’ın)
sırrının yeri, emrinin sığınağı,
ilminin hazinesi, hikmetinin üssü, kitaplarının mağarası
(sığınağı), dinin dağlarıdır. Belinin
eğriliği onlarla düzelir. Bedeninin sarsıntısı onlarla
ortadan kalkar.”[1027]
933. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz insanlar nezdinde biz Ehl-i Beyt’ten almadıkları hiç
bir hak ve doğruluk yoktur. Hiç kimse verdiği hükmün anahtarı,
kapısı, evveli ve sünneti Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib
olmadıkça hak ve adalet ile hüküm edemez.”[1028]
bak. el-İlim,
2922. Bölüm
934. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Allah dini bizimle açtığı gibi bizimle de
kapatmıştır. Allah kin ve düşmanlıktan sonra kalplerin
arasını bizim ile bulmuştur.”[1029]
935. Resulullah (s.a.a), Hz. Ali’ye fitne ehlini nitelendirirken
şöyle buyurmuştur: “Kendilerine adalet gelinceye kadar
fitnede şaşkınca bocalarlar.”(Ali (a.s) şöyle diyor: ) Ben,
“Ya Resulullah! Adalet bizden midir yoksa dışımızdakilerden
mi?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Hayır bizdendir, Allah bizimle açar,
bizimle kapatır ve şirkten sonra kalpleri bizimle birleştirdi.”[1030]
936. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bela
bizimle başlar, sonra sizinle; huzur bizimle başlar, sonra sizinle
kendisine yemin edilene andolsun ki Allah çakıl taşları ile (fil
olayında) zafere ulaştırdığı gibi sizinle de
zafere ulaştıracaktır.”[1031]
937. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Soyumuz daha üstün, Peygamber (s.a.a) ile akrabalık
bağımız daha sağlam olduğu halde hilafet konusunda
bize zorbalık edilmesinin sebebi hilafetin çekici ve cezzab oluşudur.
Bir grup hırslanarak ona yumuldu, diğer bir grup (Ehl-i Beyt) ise
cömertçe el çekti. (Aramızda hüküm verecek) Hakem ise Allah’tır.”[1032]
938. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Şüphesiz ki bizden olanların (iktidarı ele
geçirme isteğinin), kudrete rağbet ve dünya malından bir
şey elde etmek için oluşmadığını sen çok iyi
biliyorsun. Aksine biz, mazlum kulların güven bulsunlar, askıya
alınmış hükümlerin yeniden uygulansın, dininin
nişanelerini yerine geri dönsün ve ülkelerini, ıslah ve
bayındır olsun diye hükümeti istedik.”[1033]
bak. ed-Dünya,
1224 ve 1225. Bölümler
939. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dolayısıyla baktım, Ehl-i Beyt’imden başka ne bir
yardımcım, ne bir savunucum ve de bir dayanağımın
olmadığını gördüm. Bu yüzden onları ölümün pençesine
atmaktan çekindim. Dolayısıyla çerçöp kaçmış gözlerimi
yumdum, kemik saplanmış boğazımla tükürüğümü yuttum.”[1034]
940. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki Arabın, Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra
hilafeti Ehl-i Beyt’inden alacağı ve onlardan
uzaklaştıracağı aklımdan bile geçmiyor, hayalime bile
gelmiyordu. Ama sonunda bir grubun mürted olarak İslam’dan döndüğünü
ve insanları Muhammed’in (s.a.a) dinini yok etmek için davet ettiğini
gördüm. Dolayısıyla İslam ve Müslümanlara yardım etmezsem,
onda bir gedik açılmasından veya yıkılmasından
korktum. Bunun musibeti bana (hilafetten mahrumiyet musibetinden) daha
büyüktür.”[1035]
941. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki Müslümanlar arasında ayrılık
çıkacağından, küfre döneceklerinden ve dinin zarar
göreceğinden korkmasaydım mevcut şartları değiştirmek
için çalışırdım.”[1036]
942. İmam Sadık (a.s) “Ali’nin (a.s) bir hakkı olsaydı
(o halde) onu kıyamdan engelleyen şey neydi?”diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah bunu sadece bir
tek kişiyi, yani Resulullah’ı (s.a.a) bu iş ile görevlendirdi ve
şöyle buyurdu: “Allah yolunda savaş; sen ancak kendinden
sorumlusun”(Nisa/84)[1037]
Vesail’uş Şia, 11/66, 30. Bölüm
Mustedrek’ul
Vesail, 11/72, 28. Bölüm
145. Konu,
el-İhtilaf
943. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki bu iş (İslam dini) içlerinde 12 halife gelmedikçe
bitmez.”[1038]
944. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tümü
Kureyş’ten olan...12 İmam onlara hükmetmedikçe işleri öylece
geçer.”[1039]
Bu konuda bir çok rivayet mevcuttur. bak. Sahih-i Müslim, 3/1451,
Kitab’ul İmaret
945. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz benden sonraki hilafetin sayısı Musa’nın
nakipleri (12 temsilcisi) sayısıncadır.”[1040]
946. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “12
Halife size hükmetmedikçe bu din sürekli kalacaktır.”[1041]
Bu anlam
hususunda Şii ve Sünni yoluyla gerçekten de bir çok rivayet
nakledilmiştir. [1042]
947. Abdulazim el-Hüseyni şöyle diyor: “Efendim Ali b.
Muhammed’in (İmam Hadi’nin -a. s-) huzuruna vardım. Gözleri bana
ilişince şöyle buyurdu: “Merhaba ey Ebe’l-Kasım, sen gerçekten
de bizim dostumuzsun.”Ben, “Ey İbn-i Resulullah (s.a.a)! Ben sana dinimi
arz etmek istiyorum...Ben inanıyorum ki Allah Tebarek ve Teala birdir...Ve
hiç şüphesiz Muhammed (s.a.a) onun kulu, Resulü ve Peygamberlerin
sonuncusudur. Kıyamete kadar ondan sonra Peygamber gelmeyecektir. Hakeza
inanıyorum ki Peygamber’den sonraki imam, halife ve veliyy-i emr,
Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali
b. Hüseyin, sonra Muhammed b. Ali, sonra Cafer b. Muhammed, sonra Musa b.
Cafer, sonra Ali b. Musa, sonra Muhammed b. Ali, sonra da sensin ey
Mevlam!”Bunun üzerine İmam Hadi (a.s) şöyle buyurdu: “Benden sonra da
oğlum Hasan’dır. İnsanlar onun halefini (Hz. Mehdi’yi)
nasıl karşılayacaklar?”Ben, “Neden efendim?”deyince şöyle
buyurdu: “Zira kendisi görülmeyecektir ve gayb perdesinin ardından
çıkıncaya kadar adının anılması bile uygun
değildir. O yeryüzünü adaletle dolduracaktır...”Daha sonra şöyle
buyurdu: “Ey Ebu’l Kasım! Allah’a andolsun ki, Allah’ın
kullarına seçtiği ve beğendiği din budur. O halde bu dinde
sabit kal. Allah dünya ve ahirette seni sabit sözle payidar kılsın.”[1043]
bak. el-Kafi, 1/286, Bab-u Ma Nassallah azze ve celle ve resuluhu
alel eimmeti (s.a.a) vahiden ve vahiden
948. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah bir kulu insanların işleri
için seçince bu iş için kendisine göğüs genişliği verir,
kalbine hikmet pınarlarını akıtır. Ona ilhamda
bulunur. Öyle ki artık hiç bir soruya cevap vermekten aciz kalmaz ve
doğru yolu bulma hususunda şaşkınlığa
düşmez.”[1044]
949. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Ali (a.s) alimdi, ilmini miras almıştı.
Kendisinden sonra ilmini veya Allah’ın istediği şeyleri
öğrenecek birisi baki kalmadıkça bir alim ölmez.”[1045]
950. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki ben Allah’ın kitabını baştan sona
kadar avucumdaymış gibi biliyorum. Onda gök ve yerin haberleri
vardır. Onda olanların ve olacakların haberi vardır. [1046] Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Onda her şeyin
açıklaması vardır.”[1047]
22. Konu
el-İmamet
(2)
el-İmamet-i Hasse
(1)
İmam Ali (a.s)
Özel İmamet
Hz. Ali
F
el-Bihar, c.
35-c. 42, Tarih’ul İmam Ali (a.s)
F
Kenz’ul Ummal,
13/104-186, Fezail-u Ali (a.s)
F
Şerh-u
Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebil Hadid, 9/166-174
F
Zikr’ul Ehadis
ve’l-Ehbar-i Varide fi Fezail-i Ali (a.s)
bak.
F
el-Mal, 3765.
Bölüm
951. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ali’nin sevgisi ateşin odunu yediği gibi günahları yer,
bitirir.”[1048]
952. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin defterinin sahifesinin başlığı Ali b. Ebi
Talib’in sevgisidir.”[1049]
953. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah müminin kalbinde Ali’nin sevgisini sabit kılar. Buna rağmen
sürçecek olursa kıyamet günü Allah sırat köprüsü üzerinde
ayağını sabit kılar.”[1050]
bak. Tarih-u
Dimeşk, İmam Ali’nin (a.s) biyografisi 2/91-104 ve 182/220
92. Konu,
el-Mehabbet (4)
954. Resulullah (s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni
ancak mümin sever ve ancak münafık sana buğz eder.”[1051]
Bu manada gerçekten bir çok hadis nakledilmiştir. Hatta tevatür
derecesine ulaşmıştır.
955. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer bu kılıcımla bana buğzetsin diye müminin burnuna
vuracak olursam yine de bana buğzetmez. Münafığa da beni sevsin
diye bütün dünyayı verecek olsam yine de beni sevmez. Bu kaza ve kader
gerçekleşti ve ümmi Peygamberin diliyle şöyle ifade edildi: “Ey Ali!
Mümin seni düşman bilmez, münafık ise seni sevmez.”[1052]
bak. Tarih-u Dimeşk, Hz. Ali’nin (a.s) biyografisi, 2/190-225
956. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
iyilerin imamı, kötülerin katilidir. Ona yardım eden yardım
görür ve onu yardımsız bırakan yardımsız kalır.”[1053]
957. Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müslümanların efendisi ve takva sahiplerinin imamına merhaba”[1054]
958. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Şüphesiz Allah sana fakirlerin sevgisini
bağışlamıştır. Bu yüzden onlar senin imam
oluşundan, sen de onlar gibi taraftarların olduğundan
hoşnutsun.”[1055]
959. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
hakkında onun Müslümanların efendisi, takva sahiplerinin imamı
ve yüzü ak olan kimselerin önderi olduğu bana vahyedildi.”[1056]
960. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisiyle
uzlaştığınız takdirde helak
olmayacağınız kimseyi sizlere göstereyim mi? Şüphesiz sizin
veliniz Allah’tır. İmamınız ise Ali b. Ebi Talib’dir. O
halde onun hayrını dileyin ve onu tasdik edin. Şüphesiz bunu
bana Cebrail haber vermiştir.”[1057]
961. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah Ali b. Ebi Talib (a.s) hakkında bana tavsiyelerde
bulundu. Ben, “Ya Rabbi! Bunu bana açıkla”dedim.”Dinle”buyurdu. Ben,
“Dinliyorum”dedim. O, “Şüphesiz Ali hidayet bayrağı,
dostlarımın imamı, bana itaat edenlerin nuru, takva sahipleri
ile birlikte kıldığım kelimedir. Her kim onu severse beni
sevmiştir ve her kim ona itaat ederse bana itaat etmiştir.”diye
buyurdu.”[1058]
962. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
Ali hakkında bana tavsiyelerde bulundu. Ben, “Ya Rabbi! Bana
açıkla”dedim. O, “Dinle”dedi. Ben, “Dinliyorum”dedim. O, “Şüphesiz
Ali hidayet bayrağı ve dostlarımın imamıdır. Onu
bununla müjdele”dedi. Ali gelince kendisine bunu müjdeledim.”[1059]
963. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Haşim oğulları! Şüphesiz kardeşim, vasim vezirim ve
ehlim arasında halifem Ali b. Ebi Talib’dir. O borcumu öder verdiğim
sözleri gerçekleştirir.”[1060]
964. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail
bana gelerek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam ediyor ve
şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Ali b. Ebi Talib senin vasin, ehlin ve
ümmetin üzerinde halifendir.”[1061]
965. Resulullah (s.a.a) Ali’ye işaret ederek şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz bu benim kardeşim, vasim,
aranızdaki halifemdir. O halde onu dinleyin ve itaat edin.”[1062]
966. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz,
benim vasim, sır yerim, kendimden sonra geride
bırakacaklarımın en hayırlısı; vaatlerimi yerine
getirecek ve borcumu ödeyecek kimse Ali b. Ebi Talib’dir.”[1063]
967. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
her nebinin bir vasisi ve varisi vardır ve şüphesiz Ali benim vasim
ve varisimdir.”[1064]
İbn-i
Ebi’l Hadid şöyle diyor: “Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra
Hz. Ali, “Resulullah’ın vasisi”diye çağrılıyordu. Zira Peygamber
istediği şeyleri ona vasiyet etmişti. Bizim ashabımız
da bu konuyu inkar etmemekte, ama şöyle demektedirler: “Bu vasiyet hilafet
hakkında değildi, kendisinden sonra çıkacak olan yeni meseleler
hakkındaydı.”[1065]
İbn-i
Ebi’l Hadid “Ali’nin vasiyeti hakkında söylenen
şiirler”başlığı altında asr-ı saadet
şairlerinden bir çok şiirler nakl etmiş[1066] ve
İmam’ın “vasiyet ve veraset onlar arasındadır”sözü
hakkında şöyle demiştir: “Hiç şüphemiz yok ki Ali,
Peygamber’in vasisi idi. Bize göre kini olan bazı kimseler bunu kabul
etmemiştir. Elbette bize göre de vasiyetten maksat nass ve hilafet
değildi; aksine açıklandığı takdirde hilafet
mevzusundan çok daha yüce ve önemli olan konulardı.”[1067]
bak. Tarih-i
Dimeşk, İmam Ali’nin (a.s) biyografisi, 3/5-14
968. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.”[1068]
969. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Bureyde! Ben müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?”Bureyde,
“Evet, ya Resulullah”deyince şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem
Ali de onun mevlasıdır.”[1069]
970. Abdurrahman b. Ebi Leyla şöyle diyor: “Ali’yi
Rahbe’de (Kufe’de) halkı şöyle ant içirirken gördüm: “Allah’a yemin
ederek söyleyin bakayım, sizden Resulullah’ın Gadir-i Hum günü, “Ben
kimin mevlası isem o halde Ali de onun mevlasıdır”diye
buyurduğunu duyanınız var mıdır? Duyan varsa
kalkıp şehadette bulunsun.”Abdurrahman b. Leyla şöyle diyor:
“Adeta şu an kendilerine baktığım Bedir ashabından 12
kişi kalkarak şöyle dediler: “Şehadet ediyoruz ki
Resulullah’ın (s.a.a) Gadir-i Hum günü şöyle buyurduğunu
işittik: “Ben müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?”Biz,
“Elbette Ya Resulullah”deyince de şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası
isem Ali de onun mevlasıdır. Allahım! Ali’yi seveni sev ve ona
düşman olana düşman ol.”[1070]
bak. Tarih-i
Dimeşk, Hz. Ali’nin Biyografisi, 2/5-90 ve 1/364-368
971. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Ali bendendir ve ben de Ali’den ve Ali her müminin velisidir.”[1071]
972. İmran b. Huseyn şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) bir seriyye gönderdi ve onlar, Ali b. Ebi Talib’i emir olarak tayin
etti. O bu yolculukta bir şey yaptı...Biz yolculuktan döndükten sonra
Resulullah’ın (s.a.a) yanına vardık, ona selam verdik. Onlardan
birisi kalkarak şöyle dedi: “Ya Resulullah! Şüphesiz Ali şöyle
ve şöyle yapmıştır.”Resulullah (s.a.a) ondan yüz çevirdi.
Sonra ikincisi kalktı ve birinci şahsın dediği şeyleri
tekrarladı. Böylece dört kişi kalktı ve hepsi de ilk
kişinin dediklerini tekrar etti. Resulullah (s.a.a) dördüncü şahsa
dönerek yüzünün rengi değişmiş bir halde şöyle buyurdu:
“Bana Ali’yi çağırın, bana Ali’yi çağırın, bana
Ali’yi çağırın! Şüphesiz Ali bendendir ve ben de Ali’denim.
Ali benden sonra her müminin velisidir.”[1072]
973. Veheb b. Hamza şöyle diyor: “Ali b. Ebi
Talib ile Medine’den Mekke’ye yolculuk ettik. Yolda kendisinden biraz sertlik
gördüm. Kendi kendime, “Dönüp Peygamber’i gördüğümde ona
söyleyeceğim.”dedim. Veheb b. Hamza sonra şöyle diyor: “Döndükten
sonra Resulullah’ı (s.a.a) gördüm ve ona Ali’yi kötüledim. Resulullah
(s.a.a) bana şöyle buyurdu: “Ali için bana bunları deme şüphesiz
Ali benden sonra velinizdir.”[1073]
974. Bureydet’ul Eslemi şöyle diyor: “Resulullah
bizlere, Ali’ye “Müminlerin Emiri”diye selam vermemizi emretti. O gün biz yedi
kişiydik ve ben hepsinden küçüktüm.”[1074]
975. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
hak iledir, hak da Ali iledir ve onun etrafında döner.”
İbn-i Ebil
Hadid şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) bir çok sahih hadisinde, “Ali
hak iledir”buyurmuştur.”[1075]
976. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hak
bununladır, hak bununladır (yani Ali iledir. )”[1076]
977. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
nereye meyil ederse hak onunladır.”[1077]
978. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Ali nereye dönerse hakkı da onunla döndür.”[1078]
979. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
hak iledir ve hak Ali ile. Kıyamet günü havuzda yanıma gelinceye
kadar asla birbirinden ayrılmazlar.”[1079]
bak. Tarih-i Dimeşk, Ali’nin (a.s) biyografisi, 3/117-123
980. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
Kur’an iledir ve Kur’an’da Ali iledir. Havuzda yanıma gelinceye kadar
birbirinden ayrılmazlar.”[1080]
981. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
hak ve Kur’an iledir, hak ve Kur’an da Ali iledir. Havuzda yanıma
gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar.”[1081]
982. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu
Ali, Kur’an iledir. Kur’an’da Ali iledir. Havuz’da yanıma gelinceye kadar
birbirinden ayrılmazlar. Bu ikisine bıraktığım
şeyleri onlardan sorun.”[1082]
bak. Tarih-i Dimeşk, Ali’nin (a.s) biyografisi, 3/123-125, haşiyesinde
983. Resulullah (s.a.a) Enes’in yanında oturduğu bir zamanda
içeriye giren Ali’ye işaret ederek şöyle buyurdu: “Ey
Enes! Ben ve bu Allah’ın kulları üzerindeki hüccetiyiz.”[1083]
bak. Tarih-i Dimeşk, Hz. Ali’nin (a.s) biyografisi, 2/272-274
97. Konu,
el-Hüccet
984. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
ilim şehriyim Ali ise kapısıdır. İlmi isteyenler
kapısından gelmelidir.”[1084]
985. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
ilim şehriyim Ali ise kapısıdır. İlim isteyenler kapısından
gelmelidir.”[1085]
986. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
ilmimin dergahıdır.”[1086]
987. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
hikmet eviyim, Ali de kapısıdır.”[1087]
988. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
ilmimin kapısıdır ve benden sonra gönderildiğim şeyi
(risaleti) ümmetime açıklayandır.”[1088]
bak. Tarih-i
Dimeşk, Hz. Ali’nin (a.s) biyografisi, 2/459-479
989. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benden
sonra ümmetimin en bilgini Ali b. Ebi Talib’dir.”[1089]
990. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali b.
Ebi Talib, insanlardan Allah’ı ve insanları en çok
tanıyandır ve herkesten çok “La ilahe illallah”hakikatini
sevmekte, ululamaktadır.”[1090]
991. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benden
sonra ümmetimin en üstün hakimi ve alimi Ali’dir.”[1091]
992. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Sen ilmimin varisisin.”[1092]
993. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben ve
Ali bir ağaçtanız. İnsanlar ise değişik
ağaçlardan.”[1093]
994. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! İnsanlar değişik ağaçlardandır. Oysa sen ve ben
bir tek ağaçtanız.”[1094]
995. Cabir şöyle diyor: “Şüphesiz Peygamber (s.a.a) Arefe’de
iken Ali onun tam karşısında duruyordu. Peygamber (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Ey Ali! Yanıma gel. Beş parmağını
beş parmağımın üstüne koy. (elimi avuçla). Ey Ali! Ben ve
sen bir tek ağaçtan yaratıldık. Ben o ağacın kökü, sen
gövdesi, Hasan ve Hüseyin ise dallarıdır. Her kim bu dallardan birine
tutunursa Allah onu cennete koyar.”[1095]
bak. Tarih-i
Dimeşk, Hz. Ali’nin (a.s) biyografisi, 1/129-136
996. Resulullah (s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sen
dünya ve ahirette benim kardeşimsin.”[1096]
997. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben de
kardeşim Musa’nın “Rabbim, göğsümü genişlet ve
işimi kolaylaştır. Bana ehlimden bir yardımcı
kıl.”dediği gibi diyorum. Kardeşim olan Ali’yi,.”Sırtımı
onunla güçlü kıl.”[1097]
998. Ali (a.s)Resulullah’a (s.a.a)
ashabı arasında kardeşlik akdini okurken şöyle buyurmuştur:
“Ashabına bana yapmadığını
yaptığını görünce ruhum bedenimden çıktı ve belim
kırıldı. Eğer bu davranışınız bana olan
gazabınızdan kaynaklanıyorsa, bağış ve büyüklük
size aittir.”Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Beni hakla gönderene
andolsun ki seni kendime istediğim için erteledim. Sen bana oranla
Harun’un Musa’ya oranı gibisin. Sadece benden sonra Peygamber gelmeyecek.
Sen benim kardeşim ve varisimsin.”[1098]
bak.
el-Vezaret, 464. Bölüm
999. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
benden ve ben Alidenim”[1099]
1000. Resulullah (s.a.a), Ali (a.s) için şöyle buyurmuştur: “Sen
benden ve bende sendenim.”[1100]
1001. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin
bana oranla yeri kafamın bedenime oranla yeri gibidir.”[1101]
1002. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Ali’nin eti benim etimden ve kanı benim kanımdandır.”[1102]
1003. Resulullah (s.a.a), Ali (a.s) için şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Sen benden ve ben de sendenim, sen benim kardeşim ve
arkadaşısın.”[1103]
Tarih-i Dimeşk, Ali’nin (a.s) biyografisi, 1/25, 148
1004. Enes b. Malik şöyle diyor: “Şüphesiz
Peygamber (s.a.a) Beraat suresini (müşriklere okumak için) Ali’ye verdi ve
şöyle buyurdu: “(Bu sureyi) sadece ben ve Ehl-i Beyt’imden olan biri
tebliğ edebilir.”[1104]
1005. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
benden ve ben ondanım. Sadece kendim ve Ali tebliğ edebilir.”[1105]
Tarih-i
Dimeşk, Ali’nin (a.s) biyografisi, 2/376
1006. Resulullah (s.a.a), Ali (a.s) için şöyle buyurmuştur: “Senin
bana oranla yerin, Harun’un Musa’ya oranla yeri gibidir. Sadece benden sonra
peygamber yoktur.”[1106]
1007. Resulullah (s.a.a), Ali (a.s) için şöyle buyurmuştur: “Sen,
bana oranla konumunun Harun’un Musa’yla konumu gibi olmasından hoşnut
değil misin? Sadece sen Peygamber değilsin. Sen halifem
olmadıkça bana gitmek yakışmaz.”[1107]
1008. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Seni yerime
geçesin diye halifem kıldım.”Ben, “Senden hiç geri kaldım
mı ya Resulullah?”deyince şöyle buyurdu: “Sen bana oranla yerinin
Harun’un Musa’ya olan yeri gibi olmasından hoşnut değil misin?
Sadece benden sonra Peygamber olmayacaktır.”[1108]
1009. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer
Ali’yi velayet ve yöneticilik makamına geçirirseniz onun yol gösterici ve
doğru yolu bulmuş kimse olduğunu görürsünüz. O sizleri
doğru yola götürür.”[1109]
1010. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer
Ali’yi hilafete seçerseniz ki böyle yapacağınızı
zannetmiyorum; onun yol gösterici ve doğru yolu bulmuş kimse
olduğunu görürsünüz.”[1110]
1011. Resulullah (s.a.a), emirlik ve hilafetten söz edilince şöyle
buyurmuştur: “Eğer onu Ali’ye teslim ederseniz, onun yol
gösteren ve doğru yolu bulmuş kimse olduğunu görürsünüz. O
sizleri doğru yola götürür.”[1111]
1012. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Adem’in ilmini Nuh’un kavrayışını, İbrahim’in
hilmini, Yahya b. Zekeriya’nın zühdünü ve Musa b. İmran’ın
öfkesini görmek isterse Ali b. Ebi Talib’e baksın.”[1112]
1013. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
müminlerin efendisidir.”[1113]
1014. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
dinin direğidir.”[1114]
1015. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara
benden sonra hak üzere kılıç vuran işte budur.”[1115]
1016. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ali! Senin örneğin “Kulhu vallahu ehad”(İhlas suresi) örneği
gibidir. Seni kalbiyle seven adeta Kur’an’ın üçte birini okumuştur.
Seni kalbiyle seven ve diliyle yardım eden kimse ise adeta Kur’an’ın
üçte ikisini okumuştur. Seni kalbiyle seven, diliyle yardım eden ve
eliyle destekleyen kimse ise adeta tüm Kur’an’ı okumuştur.”[1116]
1017. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Ali’yi şikayet etmeyiniz. Allah’a andolsun ki o Allah için ve
Allah yolunda tavizsizdir.”[1117]
1018. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali’ye
eziyet eden bana eziyet etmiştir.”[1118]
1019. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali
müminlerin büyüğü; servet ise münafıkların efendisidir.”[1119]
1020. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin
bu ümmet üzerindeki hakkı babanın evlat üzerindeki hakkı
gibidir.”[1120]
1021. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim
sırdaşım Ali b. Ebi Talib’dir.”[1121]
1022. Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sen ve
taraftarların cennettesiniz.”[1122]
1023. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Ali ve taraftarları kıyamet günü kurtuluşa erenlerdir.”[1123]
1024. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali’yi
anmak ibadettir.”[1124]
1025. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Adalet
hususunda benim ve Ali’nin eli eşittir.”[1125]
1026. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim, “Ali insanların en hayırlısıdır.”demezse
şüphesiz ki kafirdir.”[1126]
bak.
el-İlm, 2845. Bölüm
1027. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben kendimi; cömertliğimin bir ihtiyacı
giderememesinden, hoşgörümün bir cehaleti kapsayamamasından,
affımın bir günaha tahammül edememesinden ve zamanımdan daha
uzun bir zamanın olmasından daha üstün görüyorum.”[1127]
1028. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben kendimi; bizzat sakınmadığım
şeylerden insanları sakındırmaktan, önceden
yapmadığım şeyi insanlara emretmekten ve Allah’ın
hoşnut olmadığı bir şey sebebiyle insanlardan
hoşnut olmaktan daha üstün görüyorum.”[1128]
1029. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben daha önceden yapmadığım bir itaate sizleri
zorlamam ve sizden önce sakınmadığım bir günahtan sizi
sakındırmam.”[1129]
1030. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki tek başıma onlarla karşılaşsam ve
onlar bütün yeryüzünü doldurmuş olsalar yine korkmam, paniğe
kapılmam. Zira ben onların sapıklığını ve
hidayet üzere olduğumu kendimden bir basiret ve Allah’tan bir yakin ile
biliyorum.”[1130]
1031. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben arzumla savaşıyorum ve kendi ecelimi gözlüyorum.”[1131]
1032. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben rızkımı tümüyle aldım, nefsimle
savaştım ve kendi nasibime ulaştım.”[1132]
1033. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben Allah’ın hüccetleri ikame olsun diye konuşuyorum
ve Allah’ın dinine yardım olsun diye cihat ediyorum ve
savaşıyorum.”[1133]
1034. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Şüphesiz ben sizin aranızda; Firavun ailesi arasındaki
Harun, İsrailoğulları arasındaki Hitte
(bağışlanma) kapısı, Nuh kavmi arasındaki Nuh’un
gemisi gibiyim. Şüphesiz “nebe’ul-azim”(büyük haber) ve en büyük
sıddık benim. Çok yakında sizlere vaad edilenleri bileceksiniz.”[1134]
1035. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben asla cihat meydanından kaçmadım. Benimle
savaşa giren herkesin kanıyla yeri suvardım.”[1135]
1036. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
dünyayı yüz üstü yere serdim, ona verilmesi gereken değeri verdim ve
kendi gözleriyle (aşağı görerek) ona baktım.”[1136]
1037. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyayı hor ve hakir kılan benim.”[1137]
1038. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
küçük yaşlarda Arab’ın göğüslerini yere serdim, Muzer ve
Rebia’nın boynuzlarını kırdım. Siz benim Resulullah’a
(s.a.a) olan yakınlığımı biliyorsunuz. Asla benden
yalan bir söz, kötü bir davranış görmedi. Annesinin ardıca giden
deve yavrusu gibi peşice gittim. Vahiy ve risaletin
ışığını gördüm. Nübüvvetin kokusunu
kokladım.”[1138]
1039. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
müminlerin, mal ise zalimlerin büyüğüdür.”[1139]
1040. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Resulullah’ın yar ve yardımcısıyım. Herkesten önce
Müslüman olan, putları kıran, kafirler ile cihad eden ve din
düşmanlarını ortadan kaldıran kimseyim.”[1140]
1041. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
sizlerin şahidiyim ve kıyamet gününde aleyhinize delil
getireceğim.”[1141]
1042. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yıldızlar gök ehlinin güvenliğini sağladığı
gibi ben ve Ehl-i Beyt’im de yer ehlinin güvenliğini sağlarız.”[1142]
1043. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
hidayetin bayrağı, takva sahiplerinin
sığınağı, cömertlik üssü, bağış
deryası ve akıl dağıyım.”[1143]
1044. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah tarafından cennet ve cehennemi bölüştüren kimseyim. Oraya hiç
kimse benim bölüştürdüğüm ölçü dışında giremez.
Faruk-i Ekber (hak ve batılın en büyük ayırıcısı)
benim. Ben kendimden sonraki insanların önderi, kendimden öncekilerin
(Resulullah’ın) tebliğcisiyim.”[1144]
1045. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü cehennemi paylaştıran benim.”[1145]
1046. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fitnenin gözünü çıkaran benim. Eğer ben olmasaydım Nehrevan
ehli (Hariciler) ve Cemel ashabı (Talha ve Zübeyr’in ordusu)
öldürülmezdi.”[1146]
1047. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın kulu ve Peygamberinin kardeşiyim. Sıddık-i Ekber benim.
Benden sonra her kim bunu söylerse yalancı ve iftiracıdır.”[1147]
1048. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın ilmi, bilen kalbi, konuşan dili, gözü, yanı ve eliyim.”[1148]
1049. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
hidayetçiyim, ben doğru yolu bulmuş biriyim, ben yetim ve miskinlerin
babası, dulların koruyucusuyum. Ben her zayıfın
sığınağı ve her korkağın güven yeriyim. Ben
müminleri cennete götüren önderim. Ben Allah’ın kopmaz ipiyim. Ben Allah’ın
sağlam kulpuyum. Ben takva kelimesi, Allah’ın gözü, doğru dili
ve eliyim.”[1149]
1050. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yahudi alimlerinden birisi Hz Ali’ye şöyle sordu: “Ey Müminlerin Emiri!
Öyleyse sen bir peygamber misin?”Hz. Ali, “Yazıklar olsun sana, ben sadece
Muhammed’in bir kölesiyim.”diye cevap verdi.”[1150]
1051. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
müminlerin efendisi ve büyüğü, öncülerin ilki ve alemlerin Rabbinin
gönderdiği kişinin halifesi, cennet ve cehennemin bölüştürücüsü
ve A’raf’ın sahibiyim.”[1151]
1052. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın hücceti, ben Allah’ın halifesi, ben Allah’ın yolu, ben
Allah’ın kapısı, ben Allah’ın ilminin hazinedarı, ben
Allah’ın sırrının emini ve rahmet Peygamberi ve
insanların en hayırlısı Muhammed’den (s.a.a) sonra
insanların önderiyim.”[1152]
1053. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Resulullah’ın (s.a.a) halifesi veziri ve varisiyim. Ben Resulullah’ın
kardeşi vasisi ve habibiyim. Ben Allah Resulünün seçtiği halis
dostuyum. Ben Resulullah’ın amcasının oğlu,
kızının beyi ve oğlunun babasıyım. Ben vasilerin
efendisi ve peygamberlerin efendisinin vasisiyim. Ben Allah’ın büyük
hücceti ve ayetiyim. Ben en yüce örnek ve Mustafa peygamberin
kapısıyım. Ben sağlam kulp, takva kelimesi, zikri yüce
Allah’ın dünya ehli üzerindeki eminiyim.”[1153]
1054. İmam Ali (a.s) kendisinden yüz çevirenler hakkında
şöyle buyurmuştur: “Ben unutulmuş zikir ve
kendisinden sapılmış yolum. Ben inkar edilmiş iman, terk
edilmiş Kur’an, yalanlanmış din, yüz çevirilmiş
sıratım.”[1154]
1055. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın gözüyüm, ben Allah’ın eliyim, ben Allah’ın
yanıyım, ben Allah’ın kapısıyım.”[1155]
1056. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Resulullah’a (s.a.a) ağaç altında biat edenlerin ilkiyim. Nitekim
Allah şöyle buyurmuştur: “Allah iman edenlerden, ağaç
altında sana biat ederlerken, andolsun ki hoşnut olmuştur.”[1156]
1057. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın sağlam kulpu ve takva kelimesiyim.”[1157]
1058. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
anlayan anlayışlı kulağım. Nitekim aziz ve celil olan
Allah şöyle buyurmuştur: “Anlayışlı kulaklar
anlasın diye”[1158]
1059. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin Emiri’nin yanında “Yer dehşetli bir
sarsılışla sarsıldığı”ayeti “İnsanın,
“Buna ne oluyor?”dediği zaman, işte o gün (yer) bütün haberlerini
anlatır”ayetine kadar okunduğunda şöyle buyurdu: “Ben o insanım
ve yer haberlerini bana verecektir.”[1159]
1060. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın kulu ve Resulünün kardeşiyim.”[1160]
1061. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
kıyamet günü aziz ve celil olan Allah’ın karşısında
adalet istemi için diz çöken ilk kimseyim.”[1161]
1062. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) Pazartesi günü Peygamber olarak gönderildi ben ise
Salı günü Müslüman oldum.”[1162]
1063. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben Müslüman
olanların ilkiyim.”[1163]
1064. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Peygamber (s.a.a) ile namaz kılanların ilkiyim.”[1164]
1065. Habbet’ul Ureni şöyle diyor: “Ben Ali’yi bir
gün daha önce hiç görmediğim şekilde katıla katıla gülerken
gördüm. Öyle ki akıl dişi gözüktü. Sonra şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Ben bu ümmetten peygamberleri dışında benden
önce sana ibadet eden hiç kimseyi görmedim.”[1165]
bak. Tarih-i
Dimeşk, Ali’nin (a.s) Biyografisi, 1/43-57
Şerh-u
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 4/116
1066. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki inen her ayetin kimin hakkında indiğini, nerede
indiğini, kime nazil olduğunu biliyorum. Rabbim bana düşünen bir
kalp, konuşan ve soran bir dil verdi.”[1166]
1067. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber gece, gündüz, gökle ilgili, yerle ilgili, dünya ile ilgili ve
ahiretle ilgili tüm ayetleri bana okudu, bana yazdırdı, ben elime
yazdım ve bana tevilini, tefsirini, nasihini, mensuhunu, muhkemini,
müteşabihini, özelini, genelini nerede nazil olduğunu, kıyamete
kadar nüzul sebebinin ne olduğunu, hepsini bana öğretti.”[1167]
1068. İmam Ali (a.s) kendisine biat edilince okuduğu bir
hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar!
Beni kaybetmeden önce sorunuz. Bana her şeyi sual ediniz. Zira ilklerin ve
sonların ilmi benim yanımdadır. Allah’a andolsun ki eğer
hakemlik makamına oturacak olursam Tevrat ehli arasında da Tevrat’a
göre hüküm veririm.”Daha sonra şöyle buyurdu: “Beni kaybetmeden önce bana
sorunuz, taneyi yarana ve insanı yaratana andolsun ki benden Kur’an
ayetlerinden birini soracak olursanız ne zaman ve kimin hakkında
nazil olduğunu sizlere söylerim.”[1168]
1069. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Göğsümde öyle bir gizli ilim vardır ki açığa vuracak
olursam derin kuyuya sarkıtılmış ip gibi titrer
durursunuz.”[1169]
1070. İmam Ali (a.s) göğsünü işaret ederek şöyle
buyurmuştur: “Burada bir çok ilimler vardır, ama
arayanları azdır. Çok yakında beni kaybedecek olursanız
pişman olursunuz.”[1170]
1071. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Resulullah (s.a.a) bana helal ve haramdan bin kapı;
olmuş ve kıyamete kadar olacakları bana bildirdi. Bu
kapıdan her birinden bin kapı açılır. Yani bir milyon
kapı! Aynı şekilde rüya tabiri, belalar ve fasl’ul-hitab (hak
ile batılı birbirinden ayıran hikmet veya çeşitli dilleri
bilmesi) ile ilgili ilmi öğrendim.”[1171]
1072. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz bana yollar açılmıştır. Bana soy ilmi
öğretilmiştir. Bulutlar benim için hareket ettirilmiştir. Bana
rüya tabiri, belalar ve fasl’ul-hitab (hak ile batılı birbirinden
ayıran hikmet veya çeşitli dilleri bilmek) ile ilgili ilim
öğretilmiştir.”[1172]
bak. es-Sual
(1), 1705. Bölüm; el-Kur’an, 3257. Bölüm
1073. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
Muhammed’i (s.a.a) Peygamber olarak gönderdiği günden beri rahat bir yüz
görmedim (İslam yolunda çok çile çektim ama), Allah’a hamd olsun! Allah’a
yemin olsun ki çocukluğumu korkuyla, büyüklüğümü cihadla geçirdim”[1173]
1074. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) vefat ettiği günden beri ben mazlumum. .”[1174]
1075. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Benim gördüğüm zorlukları kimse görmemiştir.”[1175]
1076. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
yöneticinin halka zulmettiğini sanıyordum. Ama şimdi halkın
yöneticiye (bana) zulmettiğini görüyorum.”[1176]
1077. İmam Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı bir mektubunda
şöyle buyurmuştur: “Beni dizginlenmiş deve gibi biat
etmek için sürüklediklerini söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki beni
kınamak isterken övdün, beni rüsva etmek isterken kendin rüsva oldun.
Müslüman dininde şüpheye ve yakininde şekke düşmediği
müddetçe mazlum olması kendisi için ayıp değildir. [1177]
1078. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a yemin olsun ki annemden doğduğum günden beri mazlumum; öyle
ki Akil’in gözü ağırdığında ilaç damlatmak
istediklerinde şöyle diyordu: “Ali’nin gözüne ilaç damlatmadıkça
benim gözüme de damlatmayın.”Böylece gözüm
ağrımadığı halde ilaç damlatırlardı.”[1178]
1079. İmam Ali (a.s), kendisine “sen hilafet hususunda
hırslısın”dediklerinde şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki siz daha hırslı ve (Peygambere) daha
uzaksınız. Ben ise daha layık ve (Peygambere) daha
yakınım. Şüphesiz ben hakkı istedim, siz hakka
ulaşmama engel oluyorsunuz! Beni bulunmam gereken makamdan
aşağı indiriyorsunuz. Allahım! Ben Kureyş ve
Kureyş’in yardımcıları hakkında senden yardım
diliyorum. Zira onlar benimle akrabalık bağını kestiler,
yüce makamımı küçümsediler ve hakkım olan hilafet hususunda
benimle savaşmak için elele verdiler.”[1179]
İbn-i Ebil
Hadid şöyle diyor: “Bil ki hiç şüphesiz Hz. Ali’den (a.s) bunun
benzeri, tevatür derecesinde bir çok rivayetler nakledilmiştir.
Örneğin “Allah Resulünün canını
aldığı günden bu güne kadar sürekli mazlum oldum.”
Hakeza: Allah’ım!
Kureyş’i hor ve hakir kıl, şüphesiz Kureyş beni hakkımdan
alıkoydu ve hilafetimi gasbetti.”
Hakeza: “Allah
Kureyş’in cezasını versin. Zira hakkımı zulümle
aldılar, annemin çocuğunun hükümetini benden gasbettiler.”
Hakeza:
(Birsinin “bana zulmedildi.”diye bağırdığını
duyunca şöyle buyurdu:) “Gel birlikte feryat edelim, zira ben de
sürekli mazlum oldum.”
Hakeza: “O
benim hilafete oranla yerimin değirmenin milinin değirmen
taşına oranla yeri gibi olduğunu bilmektedir.”
Hakeza: “Mirasımın
yağmalandığını gördüm.”
Hakeza: “O
ikisi kaplarımızı tersine çevirdiler ve halkı boynumuza
bindirdiler.”
Hakeza: “Bizim
bir hakkımız var; verirlerse alırız vermezlerse her ne
kadar gece uzun sürse de devenin sırtına biner gideriz. (almak için
savaşırız.)
Hakeza: “Her
zaman benden cimrilikle aldılar. Layık ve hakkım olduğu
şeyden mahrum kaldım.”[1180]
1080. İmam Ali (a.s), Akil’e yazdığı mektubunda
şöyle buyurmuştur: “Kureyş’i bırak da
sapıklıkta koştursunlar. Onlar benden önce Resulullah (s.a.a)
ile savaştıkları gibi benimle savaşmak hususunda elele verdiler.
Allah Kureyş’in cezasını versin, benimle akrabalık
bağlarımı kestiler annemin çocuğunun hakkı olan
hükümeti benden aldılar.”[1181]
Bak, Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 4/63
ed-Dünya, 1225.
Bölüm
1081. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’in (s.a.a) ashabından sırdaşı olanların da
bildiği gibi bir an olsun Allah’a ve Peygamberine red cevabı
vermedim. Kahramanların kaçtığı, adımların
gerilediği yerlerde canımla Peygambere yardım ettim. Bu cesaret
ve yiğitliği Allah bana lütfetmiştir.”[1182]
1082. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Asla
yalan atmadım ve (Peygamber tarafından) bana yalan söylenmedi. Asla
sapmadım ve hiç kimse benim vasıtamla sapıklığa
düşmedi.”[1183]
1083. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne zaman Peygambere sorduysam bana cevap verirdi ve her ne zaman sustuysam
benimle konuşmaya başlardı.”[1184]
1084. İmam Ali (a.s), “Şüphesiz sen
uyarıcısın ve her kavmin bir yol göstericisi vardır”ayetinin
tefsirinde şöyle buyurmuştur:
“Uyarıcı Resulullah’tır, yol göstericisi ise benim.”[1185]
1085. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah aralarında hükmetmem için beni Yemen’e gönderdi. Ben
şöyle dedim: “Ey Resulullah! Benim gibi genç ve hakemlik ilmine sahip
olmayan birini mi gönderiyorsun?”Peygamber (s.a.a) elini göğsüme vurarak
şöyle buyurdu: “Allah’ım! Onun kalbini hidayet et, dilini sağlam
güçlendir.”O zamandan, burada durduğum ana kadar iki kişi
arasındaki hakemlik hususunda asla şek ve şüpheye
düşmedim.”[1186]
1086. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Sen olmasaydın benden
sonraki müminler tanınmazdı.”[1187]
1087. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nabığa’nın oğlu benim boş işlerle
oynadığımı, mizahçı olduğumu, el ve dil
şakası yaptığımı,
oyalandığımı söylüyor. Ne kadar uzak! Ölüm korkusu
kıyameti hatırlama ve hesap endişesi beni bu işlerden
alı koyar.”[1188]
1088. İmam Ali (a.s), hilafetinin ikinci günü okuduğu bir
hutbesinde şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben de sizlerden biriyim, sizin lehinize olan şey benim de
lehimedir ve sizin aleyhinize olan şey benim de aleyhimedir.”[1189]
1089. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Asla
sapmadım ve asla kimseyi saptırmadım. Bana tavsiye edilen
şeyi asla unutmadım. Ben peygamberi için
açıkladığı ve benim için izah ettiği Rabbimden bir
delil üzereyim ve şüphesiz ki ben (doğru) yoldayım.”[1190]
1090. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bana
biatiniz düşüncesizce yapılan bir biat değildir. Benim ve sizin
işiniz aynı değildir. Ben sizleri Allah için istiyorum. Siz ise
beni kendiniz için istiyorsunuz. Ey insanlar! Bana kendiniz için yardım
edin. Allah’a yemin olsun ki mazlumun hakkını alacağım ve
zalimi kendisi gelmese de hak kaynağına sürüp götüreceğim.”[1191]
1091. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki kıyamet günü Allah ve Peygamberinin yanına zalim
olarak gitmek, gece deve dikeni üzerinde sabahlamaktan ve prangalara vurulup
zincirler ile sürüklenmek bana daha sevimli gelir.
Allah’a andolsun ki bana
karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu almakla da olsa
Allah’a isyan etmem için yedi iklimi ve göklerin altındaki her şeyi
verseler yine de yapmam.”[1192]
1092. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz benim aranızdaki örneğim, huzuruna geleni
aydınlatan karanlıktaki kandil örneğidir.”[1193]
1093. İmam Ali (a.s) sürekli şöyle buyururdu: “Aziz
ve celil olan Allah’ın benden daha büyük olan bir ayeti ve Allah’ın
benden daha büyük bir haberi yoktur.”[1194]
1094. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ı tanıdığım günden beri onu inkar etmedim.”[1195]
1095. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bana
hak gösterildiği günden beri onda şüpheye düşmedim.”[1196]
bak. ed-Dünya,
1225. Bölüm
el-Edeb, 73.
Bölüm
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(2)
Ümm’ul-Eimme Hz. Fatıma (a.s)
Özel İmamet
Hz. Fatıma
F
el-Bihar,
43/2-236, Tarih-u Seyyidet-i Nisa’il Alemin
F
Kenz’ul Ummal,
13/674-687
bak.
F
et-Teşebbuh
257. Konu
1096. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Fatıma benden bir parçadır. Onu sevindiren, şüphesiz beni
sevindirmiştir. Ona kötülük eden, şüphesiz bana kötülük
etmiştir. Fatıma benim için insanların en azizidir.”[1197]
1097. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Fatıma benim bir parçamdır, gözümün nurudur ve
kalbimin meyvesidir. Ona kötülük eden, bana kötülük etmiştir. Onu
sevindiren beni sevindirmiştir. Şüphesiz Ehl-i Beyt’imden bana ilk
katılacak olan Fatıma’dır.”[1198]
1098. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala kadınlardan dört kişiyi seçmiştir:
“Meryem, Asiye, Hatice ve Fatıma”[1199]
1099. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hasan ve Hüseyin benden ve babalarından sonra yeryüzü ehlinin en
hayırlısıdır. Anneleri de yeryüzü ehli
kadınlarının en üstünüdür.”[1200]
1100. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kızım Fatıma alemdeki kadınların efendisidir.”[1201]
1101. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kızım Fatıma baştan sona kadar, alemdeki tüm
kadınların efendisidir.”[1202]
1102. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Fatıma gazablanınca Allah da gazablanır. O
razı olunca Allah da razı olur.”[1203]
1103. Resulullah (s.a.a) kızı Fatıma’ya (a.s)şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz Allah senin gazabınla
gazablanır ve senin rızanla razı olur.”[1204]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(3)
İmam Hasan ve Hüseyin (a.s)
Özel İmamet
İmam Hasan ve Hüseyin
F
el-Bihar,
43/237, Ebvab-u Tarih’il İmameyn’il Humameyn, el-Hasan ve’l-Hüseyin (a.s)
F
Kenz’ul Ummal,
13/658-671, Fezl’ul Heseneyn (a.s)
bak.
Tarih-u Dimeşk, Tercümet’ul İmam Şehid, el-Huseyn b. Ali (a.s)
1104. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hasan dünyaya gelince adını “Harb”koydum. Resulullah geldi ve
şöyle buyurdu: “Oğlumu bana gösterin. Onun adını ne koydunuz?”Ben,
“Harb”deyince şöyle buyurdu: “Hayır, o Hasan’dır.”Hüseyin
dünyaya gelince, adını “Harb”koydum. Resulullah (s.a.a) geldi ve
şöyle buyurdu: “Oğlumu bana gösterin, adını ne
koydunuz?”Ben, “Harb”deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Hayır, o Hüseyin’dir.”[1205]
1105. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fatıma (a.s) Hasan’ı (a.s) dünyaya getirince Ali’ye (a.s),
“Adını koy.”dedi. Ali (a.s), “Ben Peygamber’den önce bir isim
vermem.”dedi. Peygamber (s.a.a) geldi ve Ali’ye (a.s), “adını
koydunuz mu?”dedi. O, “Ona ad koymada senden öne geçmek istemedik.”deyince
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben de ona ad koymada Allah’tan önce
geçmek istemem.”Sonra Allah Tebarek ve Teala Cebrail’e şöyle vahy etti:
“Muhammed’in bir oğlu olmuştur. Git ona selam söyle ve kutlayarak
şöyle de: “Ali senin için, Musa’ya Harun gibidir. O halde Harun’un
çocuğunun adını ver.”Cebrail inerek aziz ve celil olan Allah
tarafından Peygamberi kutladı ve şöyle buyurdu: “Yüce olan Allah
sana, bu çocuğa Harun’un çocuğunun adını vermeni emrediyor.
Peygamber, “Harun’un çocuğunun adı neydi?”deyince Cebrail,
“Şubber”dedi. Peygamber, “Benim dilim Arapça’dır”diye buyurdu.
Cebrail şöyle dedi: “Onu Hasan olarak adlandır.”Peygamber de onun
adını Hasan koydu. Daha sonra Hüseyin dünyaya gelince Cebrail (a.s)
yeniden nazil oldu. Allah tarafından doğumunu kutladı ve
şöyle buyurdu: “Ali senin için, Musa’ya Harun gibidir. O halde bu
çocuğa Harun’un çocuğunun adını ver.”Peygamber (s.a.a),
“Onun adı nedir?”diye sorunca Cebrail, “Şubber”dedi. Peygamber, “Benim
dilim Arapça’dır”deyince Cebrail şöyle buyurdu: “O halde
adını Hüseyin koy.”Peygamber de onun adını Hüseyin koydu.”[1206]
1106. Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s), “Oğlumun
adını ne koydun?”diye sordu. Ali (a.s), “Ey Resulullah! Sizden önce
ona ad vermem. Ama adını Harb koymak istedim.”deyince Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben de Rabbimden önce ona ad vermek istemem.”[1207]
bak. Tarih-i Dimeşk, İmam’uş Şehid biyografisi; 15, 19
1107. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hasan
ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin efendisidir. Babaları onlardan daha
hayırlıdır.”[1208]
1108. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hasan ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin efendisidir.”[1209]
1109. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Hasan ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin efendisidir.”[1210]
1110. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim beni severse bu iki çocuğumu da sevsin. Zira Allah bana onların
sevgisini emretmiştir.”[1211]
1111. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Hasan ve Hüseyin’i sev ve onları seveni de sev.”[1212]
1112. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Hasan ve Hüseyin’i severse şüphesiz beni sevmiştir ve her kim
ikisine buğzetmişse şüphesiz bana buğzetmiştir.”[1213]
1113. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
Hasan’a azamet ve ilim hediye ediyorum. Hüseyin’e ise cömertlik ve rahmet
(iyilik ve nimet) hediye ediyorum.”[1214]
1114. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Azametim
ve büyüklüğüm Hasan’ın; cesaretim cömertliğim ise
Hüseyin’indir.”[1215]
1115. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hasan’a azamet ve hilim hediye ediyorum. Hüseyin’e ise cömertlik ve rahmet
hediye ediyorum.”[1216]
1116. Ebu Rafi’nin kızı Zeyneb’ten, Resulullah’ın (s.a.a)
kızı Fatıma hakkında nakledildiği üzere değerli
babası vefatıyla sonuçlanan hasta yatağına
düştüğünde Hasan ve Hüseyin’i yanına götürdü ve şöyle
buyurdu: “Ya Resulullah (s.a.a)! Bu ikisine bir miras bırakıyor
musun?”Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hasan’a azamet ve
büyüklüğümü; Hüseyin’e ise kahramanlık ve cömertliğimi miras
bıraktım.”[1217]
1117. İbn-i Şehraşub Menakıb’inde şöyle
yazıyor: “Peygamber’den (s.a.a) 12 İmam’ın
imameti hususunda birbirinden farklı iki yoldan rivayet edilmiş
olması Hasan ve Hüseyin’in imametinin delilidir. O ikisinin imametinin
delillerinden biri de gelip bizzat imamet iddiasında
bulunmalarıdır. Onlar zamanında Muaviye ve Yezid
dışında hiç kimse bu iddiada bulunmuyordu. Onların ise
fıskı, hatta küfürleri sabittir. Dolayısıyla imamet Hasan
ve Hüseyin’in hakkıdır.
Başka bir delil ise Ehl-i Beyt’in
(a.s) icmasıdır. Zira onlar Hasan ve Hüseyin’in imameti hususunda
icma etmişlerdir. Onların icması ise hüccettir.
Hakeza bu rivayetin meşhur
oluşudur. Nitekim Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İster kıyam etsinler, isterse de otursunlar, bu iki oğlum
imamdır.”[1218]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(4)
İmam Hasan b. Ali (a.s)
Özel İmamet
İmam Hasan b. Ali (a.s)
F
el-Bihar,
43/322-359, 44/1-173, Tarih-u İmam’il Hasan (a.s)
F
el-Bihar,
44/1-69, Sulh’ul İmam ve İlletuhu
F
Kenz’ul Ummal,
13/646-654, el-Hasan (a.s)
1118. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emir’ul-Mü’minin (a.s) ölüm döşeğinde yatınca oğlu Hasan’a
şöyle buyurdu: “Yanıma yaklaş, Resulullah’ın bana
söylediği sırrı sana da söyleyeyim ve bana verdiği emaneti
sana vereyim.”Daha sonra bu dediğini yaptı.”[1219]
1119. Selim b. Kays şöyle diyor: “Müminlerin
Emiri Ali (a.s) oğlu Hasan’a vasiyet edince ben de orada hazır idim.
Hz. Ali oğlu Hasan, Muhammed b. Hanefiyye bütün çocukları, kendisine
uyanların ileri gelenleri ve ailesini de bu vasiyetine şahid
kıldı, ardından kitap ve silahı ona teslim etti.”[1220]
bak. el-Kafi,
1/297, Bab’ul İşaret ve’n-Nas a’lel-Hasan b. Ali (a.s); el-Bihar,
43/322, 14. Bölüm
1120. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hasan bendendir ve ben de ondan, Allah onu seveni sever; Hasan ve Hüseyin
torunlardan iki torundur.”[1221]
1121. Mikdam b. Me’dikerb ve Amr b. Esved, Kınnesrin denen yere
gittiler. Muaviye Mikdam’a şöyle dedi: “Hasan b. Ali’nin vefat
ettiğini duydun mu?”Mikdam, “İnna lillah ve inna ileyhi
raciun”(hepimiz Allah’tan geldik ve Allah’a döneceğiz. ) dedi. Muaviye,
“Acaba sen bunu bir musibet mi kabul ediyorsun?”dedi. Mikdam şöyle cevap
verdi: “Nasıl musibet bilmeyeyim ki? Oysa Resulullah (s.a.a) onu dizlerine
oturtup, “Bu bendendir”diye buyurdu.”[1222]
1122. Resulullah (s.a.a) Hasan’a (a.s) işaret ederek şöyle
buyurmuştur: “Beni seven bunu sevmelidir.”[1223]
1123. Resulullah (s.a.a) Hasan’a (a.s) işaret ederek şöyle
buyurmuştur: “Allah’ım! Ben onu seviyorum. O halde sen
de sev ve onu seveni de sev.”[1224]
1124. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım!
Ben onu seviyorum, sen de onu sev.”[1225]
1125. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Hasan b. Ali b. Ebi Talib (a.s) kendi zamanında
insanların en çok ibadet edeni, en zahidi ve en üstünüydü.”[1226]
bak. el-İbadet,
2498. Bölüm
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(5)
İmam Hüseyin b. Ali (a.s)
Özel İmamet
İmam Hüseyin b. Ali (a.s)
F
el-Bihar,
44/174-394 ve c. 45, Tarih-ul-İmam’il Huseyn (a.s)
F
Kenz’ul Ummal,
13/654-671, el-Hüseyin (a.s)
F
Kenz’ul Ummal,
13/671-674, Katl’ul Hüseyin (a.s)
1126. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Hüseyin b. Ali (a.s) nefsim öldükten ve ruhum cismimden
ayrıldıktan sonra benden sonraki imamdır. Onun Peygamber’den
(s.a.a) veraseti ismi yüce olan Allah katında kitapta (Levh-i Mahfuz’da )
kayıd olmuştur. Aziz ve Celil olan Allah bu verasete anne ve
babasından aldığı veraseti de eklemiştir. Zira Allah
sizlerin yaratıkların en iyisi olduğunu bilmiş, bu yüzden
sizler arasından Muhammed’i (s.a.a) seçmiş, Muhammed ise Ali’yi (a.s),
Ali de (a.s) beni İmam seçmiştir ve ben de Hüseyin’i (a.s) imam
seçtim.”[1227]
bak. el-Kafi,
1/300, Bab’ul İşaret ve’n-Nas a’lel-Hüseyin b. Ali (a.s); el-Bihar,
44/174, 24. Bölüm
1127. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hüseyin bendendir ve ben de Hüseyin’den. Allah Hüseyin’i seveni sever. Hüseyin
torunlardan bir torundur.”[1228]
1128. Bera b. Azib şöyle diyor: “Resulullah’ın
(s.a.a) Hüseyin’i (a.s) kucağında taşıyarak şöyle
buyurduğunu işittim: “Allah’ım! Ben onu seviyorum. O halde sen
de onu sev.”[1229]
1129. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Hüseyin bendendir ve ben de ondan.”[1230]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(6)
İmam Ali b. Hüseyin (a.s)
Özel İmamet
İmam Ali b. Hüseyin
F
el-Bihar,
46/2-209, Tarih’il İmam Ali b. Hüseyin (a.s)
1130. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hüseyin b. Ali’nin (a.s) şehadet anı çatınca büyük
kızı Fatıma binti Hüseyin’i (a.s) yanına
çağırdı. Kapalı bir yazıyı ve açık bir
vasiyetnameyi kendisine verdi. Ali b. Hüseyin büyük bir karın
ağrısına tutulmuştu. Artık hiç kimse onun
kurtulacağını sanmıyordu. Fatıma onu aldı ve Ali
b. Hüseyin’e (a.s) verdi. Allah’a yemin olsun ki bu mektup sonradan bizlere
ulaştı...Allah’a andolsun ki Adem’in
yaratılışından dünyanın sonuna kadar Adem
oğullarının ihtiyaç duymuş olduğu ve duyduğu her
şey o mektupta yazılıdır.”[1231]
bak. es-Sucud,
1746-1747. Bölümler
1131. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenir: “Zeyn’ul Abidin nerede?”Ben,
“Oğlum Ali b. Hüseyin b. Ebi Talib’in safları
yardığını (ve ileriye doğru çıkmaya
çalıştığını) görür gibiyim.”[1232]
1132. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenir: “Zeyn’ul Abidin nerede?”Ben
adeta Ali b. Hüseyin’in safları yardığını (ve ileriye
doğru çıkmaya çalıştığını) görür
gibiyim.”[1233]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(7)
İmam Muhammed b. Ali Bakır (a.s)
Özel İmamet
İmam Muhammed b. Ali Bakır (a.s)
F
el-Bihar,
46/212-367, Tarih’ul İmam’il Bakır (a.s)
1133. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s), “senden sonraki imam kimdir?”diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Oğlum Muhammed’dir. O ilmi
derinden yarar.”[1234]
1134. Ali b. Hüseyin (a.s) ölümüyle sonuçlanan hastalığa yakalanınca
oğlu Muhammed, Hasan, Abdullah, Ömer, Zeyd ve Hüseyin’i topladı.
Oğlu Muhammed’i kendine vasi kıldı. Ona Bakır
lakabını verdi ve diğer çocuklarının işini ona
ısmarladı. [1235]
bak. el-Bihar, 46/229, 4. Bölüm; el-Kafi, 1/305, Bab’ul
İşaret ve’n-Nas a’la Ebi Cafer (a.s)
1135. Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah Ensari’ye şöyle
buyurmuştur: “Ey Cabir! Şüphesiz ki sen Tevrat’ta
Bakır olarak bilinen oğlum Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi
Talib’i görünceye dek hayatta kalacaksın. Onu görürsen kendisine
selamımı ilet.”[1236]
1136. Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah Ensari’ye şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz sen adı benim adım
olan, davranışları benim davranışlarıma benzeyen
ve ilmi yaran bizden birini göreceksin.”[1237]
1137. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Cabir! Oğlum Hüseyin’in Ali adında bir oğlu olacaktır.
Kıyamet günü bir münadi, “Abidlerin efendisi ayağa
kalksın”deyince Ali b. Hüseyin ayağa kalkar. Ali’nin de Muhammed
adında bir oğlu olacaktır. Ey Cabir! Eğer onu görürsen
kendisine selamımı ulaştır ve bil ki sen onu gördükten
sonra çok kısa bir süre hayatta kalacaksın.”[1238]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(8)
İmam Cafer b. Muhammed Sadık (a.s)
Özel İmamet
İmam Cafer b. Muhammed Sadık (a.s)
F
el-Bihar,
47/1-413, Tarih’ul İmam’il Sadık (a.s)
1138. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Oğlum Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib dünyaya
gelince onu Sadık olarak adlandırın.”[1239]
1139. Muhammed b. Müslim şöyle diyor: “Ebu Cafer
Muhammed b. Ali Bakır’ın (a.s) yanında oturduğum bir
sırada oğlu Cafer başında perçemi elindeki ince bir
ağaç dalıyla oynadığı bir halde içeri girdi.
Bakır (a.s) onu tuttu ve göğsüne bastırarak şöyle buyurdu:
“Annem babam sana feda olsun ki oyun ve eğlence ehli değilsin.”Daha
sonra bana şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Benden sonra senin
İmamın budur, ona uy, ilminden istifade et. Allah’a andolsun ki o
Peygamber’in, “taraftarları dünya ve ahirette zafere
erişecektir”dediği Sadık’tır.”[1240]
bak. el-Bihar,
47/12, 3. Bab; el-Kafi, 1/306, Bab’ul İşaret ve’n-Nas a’la Ebi
Abdillah Cafer b. Muhammed Sadık (a.s)
1140. Muhammed b. Ziyad Ezdi şöyle diyor: “Medine fakihi
Malik b. Enes’in şöyle dediğini işittim: “Cafer b. Muhammed
Sadık’ın huzuruna varınca bana bir yastık veriyor,
saygı gösteriyor ve şöyle buyuruyordu: “Ey Malik! Ben seni
seviyorum.”Ben bu sözden çok hoşnut oluyordum ve Allah’a
şükrediyordum.”Malik şöyle diyordu: “İmam Sadık (a.s)
sürekli şu üç halet üzereydi: Ya oruçluydu, ya namaz kılıyordu
veya Allah’ı zikrediyordu. O büyük abidlerden ve Allah’tan korkan yüce
zahitlerden idi. Bir çok hadis söylüyordu. Meclisi çok güzel ve
faydalıydı.”[1241]
1141. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
gençler! Allah’tan korkunuz ve emirlerin yanına gitmeyiniz. Onları
tabi oluncaya (iktidardan düşünceye) kadar kendi başlarına
bırakınız. Allah yerine şahsiyetleri dost edinmeyiniz.
Allah’a andolsun ki ben sizlere onlardan daha hayırlıyım.”Daha
sonra elini göğsüne vurdu.”[1242]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(9)
İmam Musa b. Cafer Kazım (a.s)
Özel İmamet
İmam Musa b. Cafer
Kazım (a.s)
F
el-Bihar,
48/1-328, Tarih’ul İmam’il Kazım (a.s)
1142. İmam Sadık (a.s), Sefvan Cemmal’in imamet sahibi
hakkındaki sorusuna cevaben şöyle buyurmuştur: “Bu
makama sahib olan boş şeylerle oyalanmaz.”Bu esnada henüz çocuk olan
Musa b. Cafer kucağında Mekke keçisi olduğu ve kendisine,
“Rabbine secde et”dediği bir halde içeri girdi. Ebu Abdullah (İmam
Sadık) onu kucağına alarak şöyle buyurdu: “Annem babam sana
feda olsun ki boş şeyler ile oynamıyorsun.”[1243]
1143. Ali b. Suveyd şöyle diyor: “Ebu’l Hasan Musa
(a.s) zindanda iken kendisine bir mektup yazdım, halini sordum ve bir çok
konuları ilettim. Birkaç ay bana cevap vermedi. Daha sonra bana cevap
yazdı. O nüshada şöyle yazılıydı: “Rahman ve Rahim
olan Allah’ın adıyla...Allah’a hamd-u senadan sonra...Sen
Allah’ın Al-i Muhammed nezdinde özel bir makama erdirdiği ve
korumasını istediği dinine dost kıldığı bir
kimsesin.”[1244]
1144. İmam Kazım (a.s) Ali b. Süveyd’in sorusuna zindandayken
şöyle cevap vermiştir: “Ey Ali! Bana dininin ölçüsünü kimden
alman gerektiğini sormuşsun. Dininin ölçülerini
taraftarlarımızdan gayrisinden alma. Eğer
taraftarlarımızdan ileri gidecek olursan şüphesiz dinini
hainlerden almış olursun.”[1245]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(10)
İmam Ali b. Musa Rıza (a.s)
Özel İmamet
İmam Ali b. Musa Rıza (a.s)
F
el-Bihar,
49/2-337, Tarih’ul İmam’ir-Rıza (a.s)
1145. Abdurrahman b. Haccac şöyle diyor: “Ebu’l Hasan Musa
b. Cafer (a.s) oğlu Ali’yi (a.s) kendine vasi kıldı, ona bir
vasiyetname yazdı ve Medine’nin tanınmış
şahsiyetlerinden 60 kişiyi de buna şahit tuttu.”[1246]
bak. el-Bihar,
49/11, 2. Bölüm; el-Kafi, 1/311, Bab’ul İşaret ve’n-Nas a’la Ebi’l
Hasan Rıza (a.s)
1146. Eba Selt Hereviy şöyle diyor: “Memun,
İmam Rıza’ya (a.s) şöyle dedi: “Ey İbn-i Resulillah (s.a.a)!
Ben kendimi hilafetten azletmek, onu sana vermek ve sana biat etmek
istiyorum.”İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Eğer hilafet
seninse ve Allah sana vermişse o halde Allah’ın sana giydirdiği
elbiseyi bedeninden çıkarıp başkasına vermen caiz olmaz. Yok
eğer hilafet senin değilse senin olmayan bir şeyi bana vermen
caiz değildir.”Memun şöyle dedi: “Ey İbn-i Resulillah! Bu
işi mutlaka kabullenmen gerekir.”İmam Rıza (a.s) şöyle
buyurdu: “Ben kendi isteğim ile asla böyle bir şeyi kabullenmem. Sen
bu işinle halka şöyle demek istiyorsun: “Ali b. Musa dünyadan yüz
çevirmemiş, aksine dünya ona yüz çevirmiştir. Görmüyor musunuz,
nasıl da hilafet hırsına kapılarak
veliahtlığı kabul etti.”Memun kızarak şöyle dedi:
“Allah’a yemin olsun ki eğer veliahtlığı kabul etmezsen
seni kabul etmeye zorlarım. Eğer bu işi yapacak olursan ne iyi,
aksi takdirde boynunu vururum.”[1247]
bak. el-Bihar,
49/128, 13. Bölüm
1147. Hereviy şöyle diyor: “İmam Rıza’nın (a.s)
Serahs’ta zindanda bulunduğu ve zincire vurulduğu Bab’ud Dar’a
gittim. Gardiyandan İmam Rıza’yı görmek için izin istedim. Bana
onu göremeyeceğimi söyledi. Ben, “Neden?”diye sorunca şöyle dedi:
“Çünkü bazen gece gündüz bin rekat namaz kılmaktadır. Sadece günün
başlangıcında, zevalden önce ve güneş batmaya yakın
olduğu bir zamanda bir süre namaz kılmaya ara vermektedir. Bu
zamanlarda da namaz kıldığı yerde oturmakta, Allah ile
raz-u niyazda bulunmaktadır. Hereviy şöyle diyor: Gardiyana, “Bu süre
zarfında kendisini görmeye izin vermesi için bir ricada bulun”dedim.
Gardiyan, “benim için izin aldı ve ben de İmam Rıza’nın
(a.s) huzuruna vardım. Onun namaz kıldığı yerde
oturduğunu ve derince düşündüğünü gördüm.”[1248]
1148. Eba Selt Herevi şöyle diyor: “İmam
Rıza (a.s) insanlarla kendi diliyle konuşuyordu. Allah’a andolsun ki
her dili kendi ehlinden daha iyi biliyor ve güzel konuşuyordu. Bir gün
kendisine şöyle dedim: “Ey İbn-i Resulillah! ben sizin çeşitli
dilleri bilmenize şaşıyorum.”İmam Rıza (a.s)
şöyle buyurdu: “Ey Eba Selt! Ben Allah’ın kulları üzerindeki
hüccetiyim. Allah dillerini bilmediği insanlara birini hüccet kılmaz.
Emir’el-Mü’minin’in (a.s) şöyle buyurduğunu duymadın mı:
“Bizlere Fasl’ul-hitab verilmiştir.”Fasl’ul-hitab dilleri bilmekten
başka bir şey midir?”[1249]
1149. İmam Rıza (a.s), “Kılıçlardan kan
damladığı halde sen böyle (korkusuzca) mi
konuşuyorsun?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın yaratıklarından en zayıfı olan karınca
vesilesiyle koruduğu ve Horasan devesinin gitmek istediği takdirde
ulaşamadığı altından bir vadisi vardır.”[1250]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(11)
İmam Muhammed b. Ali Cevad (a.s)
Özel İmamet
İmam Muhammed b. Ali Cevad (a.s)
F
el-Bihar,
50/1-109, Tarih’ul İmam’il Cevad (a.s)
1150. Abdullah b. Cafer şöyle diyor: “Ben ve
Sefvan b. Yahya İmam Rıza’nın (a.s) huzuruna vardık. Henüz
üç yaşında olan Ebu Cafer orada öylece duruyordu. Ben şöyle
dedim: “Allah bizleri sana feda etsin, eğer Allah korusun bir olay olursa
sizden sonra kim (imam) olacaktır?”İmam Rıza (a.s) İmam
Cevad’a işaret ederek, “Bu oğlum.”diye buyurdu. Abdullah b. Cafer
şöyle diyor: İmam Rıza’ya (a.s), “O bu yaşta mı?”diye
sorunca İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Evet o bu yaşta
iken! Allah Tebarek ve Teala iki yaşındaki İsa’yı delil
kıldı.”[1251]
bak. el-Bihar,
50/18, 2. Bölüm; el-Kafi, 1/320, Bab’ul İşaret ve’n-Nas a’la Ebi
Cafer’is-Sani (a.s)
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(12)
İmam Ali b. Muhammed Hadi (a.s)
Özel İmamet
İmam Ali b. Muhammed Hadi (a.s)
F
el-Bihar,
50/113-232, Tarih’ul İmam’il Hadi (a.s)
1151. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonraki imam oğlum Ali’dir. Onun emri benim emrim, onun sözü benim
sözüm ve ona itaat bana itaattir. Ondan sonra da imamet oğlu Hasan’a
geçecektir.”[1252]
bak. el-Bihar,
50/118, 2. Bölüm; el-Kafi, 1/323, Bab’ul İşaret ve’n-Nas ala Ebi’l
Hasan’is-Salis (a.s)
1152. İbn-i Evreme şöyle diyor: “Mütevekkil
zamanında Samerra’ya gittim ve Mütevekkil’in Ebu’l Hasan’ı öldürme
işini kendisine ısmarladığı Said Hacib’in yanına
vardım. Bana, “Rabbini görmek istiyor musun?”dedi. Ben şöyle dedim:
“Süphanallah! Benim rabbim gözle görülmez.”Said şöyle dedi: “Maksadım
sizin İmamınız sandığınız kimsedir.”Ben,
“Onu görürsem hiç de kötü olmaz.”dedim. O şöyle dedi: “Bana onu öldürmemi
söylediler, ben de yarın bu işi göreceğim, şu an
yanında bir postacı vardır. O gidince sen yanına var.”Bir
müddet sonra postacı dışarı çıktı. Said, “içeri
gir”dedi. Ben Ebu’l Hasan’ın mahpus olduğu eve girdim. Aniden gözüm
Ebu’l Hasan’ın tam karşısında kazılan mezara
ilişti. Yanına vardım. Selam verdim ve hüngür hüngür
ağladım. Bana, “Neden ağlıyorsun?”diye sordu. Ben,
“Gördüğüm şeyler için”dedim. Ebu’l Hasan (a.s) şöyle buyurdu:
“Gördüğün şeyler için ağlama; zira onlar bu işi
başaramayacaklardır.”İmam beni sakinleştirdi. Daha sonra
şöyle buyurdu: “İki gün geçmeden Allah onun ve gördüğün dostunun
kanını dökecektir.”İbn-i Evreme şöyle diyor: “Allah’a yemin
olsun ki iki gün geçmeden o (Mütevekkil ve gördüğüm dostu) öldürüldü.”[1253]
1153. el-Vahide kitabında şöyle yer almıştır: “Kardeşim
Hüseyin b. Muhammed bana şöyle dedi: “Bega veya Vasif’in (bu şek
benden kaynaklanmıştır) oğlunun öğretmeni olan bir
dostum vardı. O bana şöyle dedi: “Emir hilafet konağından
dönüşte bana şöyle dedi: “Bu gün Müminlerin Emiri, Rıza’nın
oğlu olduğunu söylediğiniz kimseyi yakalayarak Ali b. Kerker’e
teslim etti. Onun şöyle dediğini işittim: “Şüphesiz ben
Allah nezdinde Salih’in devesinden daha değerliyim.”Yurdunuzda üç gün
daha kalın. Bu, yalanlanmayacak bir sözdür”Ben bu ayetten ve
sözlerinden hiç bir şey anlamadım, maksadın nedir?”Kardeşim
şöyle dedi: “Ona, “Allah sana izzet versin! O tehdit etmiştir, sabret
de üç gün sonra neler olduğunu gör.”dedim. Ertesi gün halife imamı
serbest bıraktı ve ondan özür diledi. Üçüncü gün ise Yağiz,
Yeğlun ve Tamiş bir grupla birlikte kıyam ederek onu öldürdü ve
oğlu Muntasır’ı halife seçtiler.”[1254]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(13)
İmam Hasan b. Ali Askeri (a.s)
Özel İmamet
İmam Hasan b. Ali Askeri (a.s)
F
el-Bihar,
50/235-339, Tarih’ul İmam’il Askeri (a.s)
1154. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra İmam Hasan’dır, Hasan’dan sonra ise yeryüzü zulüm ve
sitemle dolduktan sonra onu adalet ve insafla dolduracak olan oğlu
Kaim’dir.”[1255]
Bak, el-Bihar,
50/239, 2. Bölüm; el-Kafi, 1/325, Bab’ul İşaret ve’n-Nas, ala Ebi
Muhammed (a.s)
1155. Ahmed b. Muhammed b. Ayyaş’ın kitabında şöyle yer
almıştır: “Ebu Haşim Caferi, Ebu Muhammed
(a.s) ile aynı zindanda bulunuyordu. el-Mu’tez bu ikisini H. 258
yılında Ebu Talib soyundan bir grupla birlikte hapsetmiştir. O
şöyle diyor: “Ahmed b. Ziyad Hemdani, Ali b. İbrahim b.
Haşim’den ve o da Davud b. Kasım’dan bizler için şöyle
dediğini nakletmiştir: “Ben, Hüseyin b. Muhammed Akiki, Muhammed b.
İbrahim Amri, falan ve falan ile birlikte Serh kalesindeki Haşiş
adıyla bilinen zindanda birlikte bulunuyorduk. Ebu Muhammed el-Hasan ve
kardeşi Cafer bir gün yanımıza geldi, biz hemen etrafına
doluştuk. Onun zindana atılmasına Salih b. Vasif sebep
olmuştur. Aynı zamanda aramızda Cumeh kabilesinden Alevi olduğunu
söyleyen birisi vardı. Şöyle diyor: “Ebu Muhammed bizlere bakarak
şöyle buyurdu: “Eğer aranızda yabancı olmasaydı size
ne zaman serbest bırakılacağınızı
söylerdim.”İmam (a.s) Cumeh kabilesinden olan şahsa işaret
ederek dışarı çıkmasını söyledi, o da
dışarı çıktı. Daha sonra Ebu Muhammed şöyle buyurdu:
“Bu adam sizden değildir. Ondan korkunuz, gömleğinin içinde halife
için yazdığı ve halife hakkında söylediğiniz ve her
şeyin kaydedildiği bir mektup vardır.”Birisi kalkarak o
şahsın elbiselerini aradı ve içinde bizleri kötülediği
mektubu bulup çıkardı.”[1256]
1156. Ebu Haşim Caferi şöyle diyor: “Ben Ebu
Muhammed (a.s) ile birlikte Muhtedi b. Vasik’in zindanında bulunuyordum.
Ebu Muhammed (a.s) bana şöyle buyurdu: “Ey Ebu Haşim! Bu isyankar, bu
gece Allah ile oyun oynamak istiyor. Oysa Allah ömrünü azaltmış ve
ondan sonra yerine geçen kimseye vermiştir.”Benim çocuğum yoktu, çok
geçmeden Allah bana bir çocuk verdi. Ebu Haşim şöyle diyor:
“Sabahleyin Türkler Muhtedi’nin aleyhine kıyam ettiler ve onu öldürdüler.
Onun yerine Mu’temed geçti. Allah-u Teala böylece bizleri salim
kıldı.”[1257]
1157. Muhammed b. İsmail şöyle diyor: “Ebu Muhammed
(a.s) zindana atıldığında Abbasiler, Salih b. Ali ve imamet
yolunda sapmış diğerleri hep birlikte Salih b. Vasif’in
yanına vararak şöyle dediler: “Ebu Muhammed’i sıkı tut
sakın müsamaha etme.”Salih onlara şöyle dedi: “Ona ne yapayım?
Ben ona, bulabildiğim en kötü insanlardan iki kişiyi vekil
kıldım. Ama o ikisi (Ebu Muhammed’in tesirinde kalarak) ibadet ve
namaza yöneldiler.”[1258]
22. Konu
el-İmamet (3)
el-İmamet-i Hasse (2)
(14)
İmam-i Kaim Hüccet b. Hasan (a.s)
Özel İmamet
İmam Kaim Hüccet b. Hasan (a.s)
F
el-Bihar,
51-53, Tarih’ul İmam’il es-Sani Eşer (a.s)
F
Kenz’ul Ummal,
14/261, Huruc’il Mehdi (a.s) ve s. 584 el-Mehdi (a.s)
F
Sünen-i
İbn-i Mace, 2/1366, Huruc’il Mehdi (a.s)
1158. İmam Bakır (a.s) Sumali’nin, İmam’ın neden Kaim
olarak adlandırıldığını sorması üzerine
şöyle buyurmuştur: “Ceddim Hüseyin (a.s) öldürülünce
melekler aziz ve celil olan Allah’ın dergahına ağlayıp
yakararak şöyle seslendiler: “İlahımız, mevlamız!
Senin seçtiğin, senin seçtiğinin oğlu ve
yaratıklarının en iyisi öldürüldüğü halde görmezlikten mi
geleceksin?”Aziz ve celil olan Allah onlara şöyle vahy etti: “Meleklerim!
Sakin olun. İzzet ve celalime andolsun ki her ne kadar uzun da sürse (bir
gün mutlaka) onlardan intikam alacağım. Daha sonra Allah-u Teala
Hüseyin’in (a.s) soyundan olan imamları meleklere gösterdi ve melekler
böylece sevindiler. Aralarından biri ayakta durmuş namaz
kılıyordu. Allah şöyle buyurdu: Bu Kaim (ayakta duran) kimse
vasıtasıyla intikam alacağım.”[1259]
1159. İmam Sadık (a.s), Kaim’in, Mehdi olarak
adlandırılmasının sebebi sorulunca şöyle buyurdu:
“Çünkü o tüm gizli şeylere hidayet edilmiştir.”[1260]
1160. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın “Haksız
yere öldürülenin velisine bir yetki
tanımışızdır...Zira kendisi ne de olsa yardım
görmüştür.”[1261] ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah
Mehdi-i Mansur (yardım görmüş) olarak
adlandırmıştır. Nitekim (Peygamberi) Ahmed, Muhammed ve
Mahmud; İsa’yı (a.s) da Mesih olarak
adlandırmıştır.”[1262]
Bak, el-Bihar, 51/28, 2. Bölüm
1161. İmam Askeri (a.s), kendinden sonraki İmam ve Hüccet
hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Oğlum
Muhammed’dir. O benden sonraki İmam ve Hüccettir. Her kim onu
tanımadan ölürse cahiliye ölümü üzere ölmüştür. Bil ki onun
cahillerin şaşkına düştüğü ve batıl ehlinin helak
olduğu bir gaybeti vardır. Onun (ne zaman zuhur edeceği hakkında)
vakit tayin edenler yalan söylemektedir ve o gaybetten sonra zuhur edecektir.
Necef-i Kufe’de başının üstünde dalgalanan beyaz bayrakları
görür gibiyim.”[1263]
Bak, el-Bihar, 51/65, 1-10. Bölümler
1162. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Fatıma! Sana müjdeler olsun, Mehdi sendendir.”[1264]
1163. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizlere müjdeler olsun. Mehdi, Kureyş’ten, Ehl-i Beyt’imden birisi,
insanların ihtilaf ve sürçmeler içine düştüğü bir zamanda,
yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra onu adalet ve insafla
dolduracaktır.”[1265]
1164. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mehdi evlatlarımdan biridir, yüzü parlayan bir yıldız gibidir.”[1266]
1165. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mehdi bizden ve Fatıma’nın evlatlarından biridir.”[1267]
1166. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hüccetler bizim Mehdi ile sona erer. Mehdi, imamların sonuncusu, ümmetin
kurtarıcısı ve nurun nihayetidir.”[1268]
Kur’an
“İnanıyorsanız,
Allah'ın geri bıraktığı bakiyyetullah sizin için daha
hayırlıdır. Ben size bekçi değilim.”[1269]
1167. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“(Mehdi) Hikmet zırhını giymiş ve tüm adabıyla
almıştır. O Allah’ın hüccetlerinin bakiyyesi (geriye
kalanı) ve Resulünün halifelerinden bir halifedir.”[1270]
1168. İmam Mehdi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın yeryüzündeki bakiyyesi ve düşmanlarından intikam alan
kimseyim.”[1271]
1169. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“(Mehdi) zuhur edince sırtını Ka’be’ye yaslar. Yanına 313
kişi toplanır. İlk olarak şu ayeti okur: “Eğer iman
etmişseniz “Allah’ın Bakiye”si (Bakiyetullah) sizler için daha
hayırlıdır.”Sonra şöyle der: “Ben Allah’ın
bakiyyesi, hücceti ve üzerinizdeki halifesiyim. Her Müslüman ona şöyle
selam verir: “Allah’ın selamı sana olsun, ey Allah’ın
yeryüzündeki bakiyyesi!”[1272]
1170. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzü zulüm ve düşmanlıkla dolmadıkça kıyamet kopmaz.
Sonra Ehl-i Beyt’imden olan biri kıyam ederek, yeryüzünü zulüm ve
haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve insafla doldurur.”[1273]
1171. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ehl-i Beyt’imden, adı adım ile eşleşen (adaşım)
birisi hükümet kurmadıkça kıyamet kopmaz.”[1274]
1172. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir
günlük zaman da kalsa Allah-u Teala Ehl-i Beyt’imden, yeryüzünü zulümle
dolduğu gibi adaletle dolduracak birini gönderir.”[1275]
1173. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra halifeler, halifelerden sonra emirler, emirlerden sonra melikler,
meliklerden sonra da cabbarlar (zorbalar) olacaktır. Sonra Ehl-i
Beyt’imden biri çıkar da yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle
doldurur.”[1276]
1174. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan
geriye bir gece de kalsa Ehl-i Beyt’imden biri dünyada hükümet
kuracaktır.”[1277]
bak. el-Adl,
2546. Bölüm
1175. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Dünya, adı adımla aynı olan Ehl-i Beyt’imden biri hükümet
kurmadıkça (ortadan) gitmez ve sona ermez.”[1278]
1176. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Adımı taşıyan Ehl-i Beyt’imden biri hükümet
kuracaktır. Dünyadan bir gün bile kalsa Allah hükümet kuruncaya kadar o
günü uzatacaktır.”[1279]
1177. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Dünyadan bir gün de baki kalsa adımı taşıyan
evlatlarımdan biri yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduktan
sonra adalet ve insafla dolduruncaya kadar Allah o günü uzatır.”[1280]
bak. Kenz’ul
Ummal, 38676
1178. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’in (Hz. Mehdi’nin) iki gaybeti olacaktır. Birisi uzun, diğeri
ise kısa sürecektir. (Kısa süren) birincisinde has taraftarları
yerini bilecektir. (Uzun süren) ikincisinde ise sadece dini has
dostlarından bazı kimseler bilecektir.”[1281]
1179. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’in iki gaybeti olacaktır. Birincisinde, “O
ölmüştür”denilecektir. Onun nerede olduğunu da hiç kimse
bilmeyecektir.”[1282]
1180. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz bu işin sahibi için iki gaybet (dönemi) olacaktır.
Birisi uzun sürecektir. Bazıları, “O öldü”, bazıları “O
öldürüldü”ve bazıları da “O gitti”(artık dönmeyecektir.
)”diyecektir. Dostlarından sadece az bir grup işi hakkında
(inançlarında) sabit kalacaktır.”[1283]
1181. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz sizler ashabımsınız. Kardeşlerim ise ahir zamanda
gelecek olan bir topluluktur. Onlar beni görmediği halde bana iman
edecektir. Onlar için dininde baki/sabit kalmak karanlık bir gecede,
elleriyle deve dikeni parçalamaktan veya yakıcı bir kor parçası
avuçlamaktan daha zor olacaktır. Onlar karanlıkların
kandilleridir. Allah onları her türlü bulanık ve zifiri
karanlıkları andıran fitnelerden korumuştur.”[1284]
1182. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizden sonra bir kavim gelecektir. Onlardan her birinin sizden elli
kişinin sevabı olacaktır.”Ashab, “Ya Resulullah! Biz Bedir, Uhud
ve Huneyn’de seninle birlikte bulunanlarız. Kur’an bizim aramızda
nazil olmuştur. Bu nasıl olur?”deyince Resulullah şöyle buyurdu:
“Sizler onların katlandıklarına katlanamaz ve onların
sabrettiği gibi sabredemezsiniz.”[1285]
1183. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz bu işin sahibinin dinine sarılanın, elleriyle
deve dikenini parçalayan kimseye benzediği bir gaybeti
olacaktır.”İmam bir müddet sustuktan sonra şöyle buyurdu:
“Şüphesiz bu işin sahibinin bir gaybet dönemi olacaktır. O halde
kul Allah’ından korkmalı ve dinine sarılmalıdır.”[1286]
1184. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Kaim’imizin gaybetinde velayetimiz üzere sabit kalırsa Allah ona Bedir
ve Uhud şehitleri gibi bin şehidin ecrini verir.”[1287]
1185. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni
hakla müjdeleyici olarak gönderene andolsun ki gaybeti döneminde sözünde
duranlar, simyadan daha az bulunur (değerli) şeydirler.”[1288]
bak. ed-Din,
1321. Bölüm
1186. Abdullah b. Sinan şöyle diyor: “Ben ve babam,
Ebi Abdillah’ın (a.s) yanına vardık. Bizlere şöyle buyurdu:
“İçinde hidayet imamı ve görülen bir nişanenin
olmadığı bir duruma düşerseniz haliniz ne olur? Bu
şaşkınlıktan sadece Garik duasını okuyanlar
kurtulabilir.”Babam şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki bu beladır.
Sana feda olalım, o zamanda ne yapmamız gerekir?”İmam şöyle
buyurdu: “O zaman gelince ve imamı göremeyince sizlere iş
açıklanıncaya kadar elinizde olanlara (dinden bildiklerinize) sarılın.”[1289]
1187. İmam Sadık (a.s) İbn-i Sinan için şöyle buyurmuştur:
“Yakında bir şüpheye düşecek, görülen nişaneden ve hidayet
imamından mahrum kalacaksınız. Bu durumdan sadece Garik
duasını okuyan kurtulacaktır.”Ben, “Garik duası
nasıldır?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Şöyle dersin: “Ey
Allah! Ey Rahman! Ey Rahim! Ey kalpleri değiştiren! Kalbimi dinin
üzere sabit kıl.”Ben, “Ey kalpleri ve gözleri değiştiren!
Kalbimi dininin üzere sabit kıl.”deyince şöyle buyurdu: “Aziz ve
celil olan Allah kalpleri ve gözleri değiştirendir. Ama sen benim
dediğim şekilde de; “Ey kalpleri değiştiren! Kalbimi dinin
üzere sabit kıl.”[1290]
1188. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsim
elinde olan Allah’a andolsun ki benim veya gayrim için bir hak talep etmek veya
bizden bir zulmü gidermek için Bedir’de Muhammed ile birlikte olan grup
(melekler) kıyam edinceye kadar, kıyam eden her topluluk mutlaka bir
belaya maruz kalır. (O melekler ki) öldürülenleri için diyet verilmez,
yaraları tedaviye ihtiyaç duymaz ve toprağa düşmüş
bedenleri tabuta konmaz.”[1292]
1189. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil
ki şüphesiz bir zulmü gidermek veya dini aziz kılmak için Bedir’de
Peygamber (s.a.a) ile birlikte bulunan topluluk kıyam edinceye kadar
kıyam eden her topluluk mutlaka ölüm ve belaya maruz kalır. Onlar ki
ölüleri gömülmez, yere düşenleri kaldırılmaz,
yaralıları tedavi görmez.”Ben (ravi), “Onlar kimlerdir?”diye sorunca,
“Melekler”diye buyurdu.”[1293]
1190. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’in kıyamından önce biz Ehl-i Beyt’ten kıyam eden kimsenin
misali, (yuvasından) dışarı uçan, bir deliğe
düşen ve çocukların oyuncağı haline gelen kuş yavrusu
misalidir.”[1294]
1191. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’imiz kıyam edinceye kadar bir zulmü gidermek veya bir hakkı
canlandırmak için Biz Ehl-i Beyt’ten kıyam etmiş veya edecek
herkes, mutlaka belaya maruz kalır. Onun kıyamı bizim
rahatsızlıklarımızı arttırır.”[1295]
1192. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah nezdinde en değerli olanınız en takvalı
olanınız ve takiyye ile en çok amel edeninizdir.”Kendisine, “Ey
İbn-i Resulillah! Ne zamana kadar?”diye sorulunca şöyle buyurdu: “O
belirli güne kadar ve o gün Kaim’imizin kıyam ettiği gündür.
Kaim’imiz kıyam edinceye kadar takiyyeyi terk eden kimse bizden
değildir.”[1296]
Vesail’uş Şia, 11/35, 13. Bölüm
Mustedrek’ul
Vesail, 11/34, 12. Bölüm
Hukm’ul Huruc,
Bi’s Seyf Kable Kıyam’il Kaim (a.s)
1193. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden biri kıyam edinceye kadar ben ve
taraftarlarım hayır üzere olacağız. Şüphesiz
Muhammed’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden birisinin kıyam etmesini ve böylece
ailesinin nafakasını bizzat üstlenmeyi severdim.”[1297]
1194. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sakın, “Zeyd kıyam etti”demeyin. Şüphesiz Zeyd alim ve
doğru biriydi. O sizleri kendine davet etmedi, sizleri Muhammed’in Ehl-i
Beyt’inden hoşnut olmaya davet etti. Eğer galip gelseydi
şüphesiz sizleri davet ettiği şeye vefalı
kalırdı. O toplu bir kudreti yok etmek için kıyam etti.”[1298]
Bak, es-Sevr, 475. Konu
el-İmamet
(1); 157 ve 158. Bölümler
1195. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kurtuluş beklentisi içinde olun, Allah’ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Zira aziz ve celil olan Allah nezdinde en sevimli amel, kurtuluş
beklentisi içinde olmaktır.”[1299]
1196. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kurtuluş beklentisi içinde olmak en büyük kurtuluştandır.”[1300]
1197. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kurtuluş beklentisi içinde olmak da kurtuluştandır.”[1301]
1198. Resulullah (s.a.a)şöyle buyurmuştur:
“Sabırla kurtuluş beklentisi içinde olmak ibadettir.”[1302]
1199. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Takva, iffet, doğruluk...Ve sabırla kurtuluş beklentisi içinde
olmak imamların dinindendir.”[1303]
bak. 449. Konu, el-Kunut; el-Bela, 413. Bölüm
1200. Resulullah (s.a.a)şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en faziletli ameli, aziz ve celil olan Allah için kurtuluş
beklentisi içinde olmaktır.”[1304]
1201. Resulullah (s.a.a)şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en faziletli ameli, aziz ve celil olan Allah’tan kurtuluş
beklentisi içinde olmaktır.”[1305]
1202. Resulullah (s.a.a)şöyle buyurmuştur: “En faziletli
ibadet, kurtuluş beklentisi içinde olmaktır.”[1306]
1203. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin en faziletli ibadeti, Allah’tan kurtuluş beklentisi içinde
olmaktır.”[1307]
Bak, 449, el-Kunut
1204. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “On
ikinci imamı bekleyen kimse, eline kılıcını
almış, Resulullah’ı (s.a.a) savunan kimse gibidir.”[1308]
1205. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
işin beklentisi içinde olduğu halde ölen kimse, Kaim ile
çadırında bulunan kimse gibidir. Hayır, hatta Resulullah’ın
(s.a.a) yanı başında (düşmana karşı)
kılıç sallayan kimse gibidir.”[1309]
1206. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki bu iş sizlere ancak ümitsizlikten sonra gelecektir.
Hayır, Allah’a andolsun ki (iyileriniz kötülerinizden) ayırt edilene
kadar (gelmeyecektir. )”[1310]
1207. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hayır Allah’a andolsun ki tümüyle ümitsizliğe düşmedikçe yolunu
gözetlediğiniz kimse gelmeyecektir.”[1311]
1208. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz kurtuluş ümitsizlikten sonra gelir.”[1312]
1209. İmam Bakır (a.s), kendisine, “Bu iş için belli bir
zaman var mıdır?”diye soran Fuzeyl’e şöyle buyurmuştur:
“Vakit tayin edenler yalan söylemektedir, vakit tayin edenler yalan
söylemektedir, vakit tayin edenler yalan söylemektedir.”[1313]
1210. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Vakit tayin edenler yalan söylemektedir. Biz geçmişte vakit tayin
etmedik, gelecekte de vakit tayin etmeyeceğiz.”[1314]
1211. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan sana herhangi bir vakit tayin edenleri çekinmeksizin yalanla.
Biz hiç kimse için vakit tayin etmeyiz.”[1315]
el-Bihar, 52/101, 21. Bölüm
1212. İmam Sadık (a.s), gaybetin sebebi sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Sizlere söylemeye iznimizin
olmadığı bir sebepten dolayıdır. Ben (ravi), “O halde
gaybetin hikmet ve faydası nedir?”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Gaybetinin hikmeti, ondan önceki ilahi hüccetlerin gaybet hikmetidir. Hikmeti
zuhurundan sonra belli olur. Gaybet Allah’ın işlerinden bir iş,
sırlarından bir sır, gizliliklerinden bir gizliliktir. Aziz ve
celil olan Allah’ın tüm işlerinde hikmet sahibi olduğunu
bilirsek, her ne kadar hikmeti gizli olsa da, tüm işlerinin hikmet üzere
olduğunu da onaylarız.”[1316]
1213. İmam Mehdi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gaybetin ortaya çıkış sebebine gelince...Şüphesiz aziz ve
celil olan Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Size
açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın.”Babalarımdan
hepsinin de boynunda zamanındaki tağuta (mecburi) bir biat
vardı. Ama ben kıyam ettiğim zaman boynumda tağutlardan hiç
birine biat olmayacaktır.”[1317]
1214. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Taraftarlarımın, evlatlarımdan üçüncüsünü kaybettiklerinde
rahatlık peşinde koşturduklarını, ama
bulamadıklarını görür gibiyim.”Ben (ravi), “Neden ey İbn-i
Resulillah?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Zira imamları kendilerinden
gizli olacaktır.”Ben, “Neden”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Kılıcı ile kıyam ettiği zaman boynunda hiç kimse için
biat olmasın diye”[1318]
1215. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “O
çocuğun (Hz. Mehdi’nin) gizlenmesi gerekir.”Birisi, “Neden ya
Resulullah?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Öldürülmesinden korkulur.”[1319]
1216. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim
(a.s) Allah’ın emanetleri (yani kafirlerin sulbündeki müminler)
çıkıncaya kadar ebedi olarak zuhur etmez. Onlar çıkınca
Kaim onlara galip olan Allah düşmanlarına üstün gelir ve onları
öldürür.”[1320]
1217. İbrahim Kerhi şöyle diyor: “Ebi Abdillah’a
şöyle sordum: (veya ona birisi şöyle sordu: ) “Ali (a.s),
Allah’ın dininde güçlü değil miydi?”O, “Evet”diye buyurunca, “O halde
topluluğa galip geldiği halde neden onları ortadan
kaldırmadı? Onu bu işten alıkoyan ne idi?”Ebi Abdillah
(a.s) şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Allah’ın kitabındaki
şu ayet vardır: “Eğer iman edenlerle küfredenler birbirinden
ayrılmış olsalardı, küfredenleri can yakıcı bir azaba
uğratırdık.”Şüphesiz aziz ve celil olan Allah’ın
kafir ve münafıklar topluluğunun sulplerine mümin kulları için
bıraktığı emanetler vardır. Ali (a.s),
babalarını sadece bu emanetler (sulplerinden) çıksın diye
öldürmedi. Emanetler dışarı çıkınca, onlara galip
geldi ve onları öldürdü. Biz Ehl-i Beyt’in Kaim’i de aziz ve celil olan
Allah’ın emanetleri zahir oluncaya kadar zuhur etmez. Zuhur edince onlara
(Allah’ın düşmanlarına) galip gelir ve onları öldürür.”[1321]
1218. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizin aranızda Bedir ehli sayısınca (gerçek mümin)
olsaydı, Kaim’imiz kıyam ederdi.”[1322]
1219. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
iş, “Biz hükümet kursaydık adaletle hükmederdik”denmemesi için
insanlardan her grup diğerleri üzerine bir hakimiyet kurduktan sonra
ortaya çıkar. (Ama hepsinin yalanı ortaya çıktıktan) Sonra
Kaim hak ve adalet üzere kıyam eder.”[1323]
1220. Resulullah (s.a.a), “Taraftarları gaybet zamanında Kaim’den
(a.s) istifade eder mi?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Evet, beni nübüvvet ile gönderene yemin olsun ki taraftarları kendisinden
istifade ederler. Bulutlar içine gizlenen güneşten istifade ettikleri gibi
gaybetinde de velayet nuruyla aydınlanırlar.”[1324]
1221. Süleyman b. Mehran A’meş, İmam Sadık’dan (a.s)
şöyle nakletmiştir: “Yeryüzü kıyamete kadar
Allah’ın hüccetinden boş kalmaz. Öyle olsaydı Allah’a ibadet
edilmezdi.”Süleyman şöyle diyor: “İmam Sadık’a (a.s),
“İnsanlar gaip ve gizli imamdan nasıl istifade edebilir?”diye sorunca
şöyle buyurdu: “Bulutlar gizlendiği halde güneşten istifade
ettikleri gibi.”[1325]
1222. İmam Mehdi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların benden gaybetim döneminde istifade etmeleri,
bulutların arkasında gözlerden uzak kalan güneşten istifade
etmeleri gibidir. Şüphesiz ki yıldızlar gök ehli için bir güven
vesilesi olduğu gibi ben de yer ehli için bir güvenim.”[1326]
1223. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hatip helak olunca, zamanın imamı gözlerden gizlenince, bazı
kalpler sevinç, bazı kalpler ise hüzünle dolunca, temenni edenler helak
olur, dağılanlar dağılır, müminler baki kalır.
Onların sayısı çok azdır, üç yüz veya daha fazla. Bedir’de
Peygamberle birlikte (düşmanlara karşı) cihad ettiği halde
öldürülmeyen ve ölmeyen bir grup (melekler) bu müminlerle birlikte cihad eder.”[1327]
1224. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun, Allah’a andolsun ki Allah’a (korkudan) sadece parmak ve
kaş hareketlerinizle işaret etmedikçe, yeryüzünde sadece
ayaklarınızı bastığınız yerden başka
bir yere sahip olmadığınız bir duruma gelmedikçe ve
silahlarınızın yeri sırtlarınız olmadıkça
beklediğiniz kimseyi asla göremezsiniz. O gün bana sadece Allah,
melekleriyle ve kalbine iman yazdığı kimselerle yardım
eder.”[1328]
1225. İmam Mehdi (a.s), “Bu iş (zuhur) ne zaman olacak ey
efendim?”diye soran Ali bin. Mehziyar’a şöyle buyurmuştur:
“Sizinle Mekke yolu arasına engel girdiği zaman.”[1329]
1226. İmam Mehdi (a.s), Semuri’ye yazdığı mektupta
şöyle buyurmuştur: “Dinle, Allah senin hakkında kardeşlerine
en güzel mükafatı versin. Sen altı güne kadar öleceksin,
işlerini düzene koy ve ölümünden sonra yerine geçmesi için hiç kimseye
vasiyette bulunma, zira artık tam gaybet zamanı
başlamıştır. Allah izin vermedikçe zuhur olmayacaktır.
O ise uzun günler geçtikten, kalpler katılaştıktan ve yeryüzü
zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonradır.”[1330]
1227. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne zaman o çirkin yüzlü Bedevi’yi kalabalık bir ordu içinde görecek
olursan kendin ve mümin taraftarların hakkında kurtuluş
beklentisi içinde ol. Her ne zaman güneş tutulursa gözlerini gökyüzüne
çevir ve aziz ve celil olan Allah’ın suçlulara ne yaptığına
bir bak.”[1331]
1228. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah müminler için Kaim’in kıyamı hususunda bir
takım nişaneler kılmıştır.”Muhammed bin Müslim
şöyle diyor: “Ben, “Allah beni sana feda etsin, o nişaneler
nedir?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Bu aziz ve celil olan Allah’ın, “Sizleri
imtihan edeceğiz”ayetinde belirtilmiştir. Yani müminler Kaim
kıyam etmeden önce korku, açlık; mal, nefis ve ürün eksikliği
hususunda imtihan edilecektir. O halde sabredenleri müjdele.”[1332]
1229. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların üçte biri öldürülmedikçe, üçte biri ölmedikçe ve üçte
biri baki kalmadıkça Mehdi (a.s) kıyam etmez.”[1333]
1230. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların üçte ikisi ortadan kalkmadıkça bu iş
gerçekleşmez.”Biz (Muhammed bin Müslim ve Ebu Basir),
“İnsanların üçte ikisi gidince geriye kim kalır?”diye sorunca
şöyle buyurdu: “Geriye kalan üçte birinden biri olmak istemez misiniz?”[1334]
1231. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Münadi gökten, “Şüphesiz hak Al-i Muhammed’dedir, diye nida edince Mehdi
insanların diline düşer, sevgisini yudumlarlar. Dillerinde onun
zikrinden başka birinin zikri olmaz.”[1335]
1232. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İşimiz gerçekleşip Mehdimiz (a.s) gelince
taraftarlarımız aslandan daha cesur ve mızrağın
ucundan daha keskin olur. Düşmanımızı ayakları ile
çiğner yüzüne tokat vurur. İşte o zaman Allah’ın rahmeti ve
genişliği insanlara nazil olur.”[1336]
1233. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
münadi gökten, “Şüphesiz hak Al-i Muhammed’dedir.”diye nida edince Mehdi
insanların diline düşer, sevgisini yudumlarlar. Dillerinde onun
zikrinden başka birinin zikri olmaz.”[1337]
1234. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Kaim’imiz kıyam edince aziz ve celil olan Allah
taraftarlarımızın kulaklarını ve gözlerini öyle bir
güçlü kılar ki kendileri ile Kaim arasında hiç bir aracı kalmaz
(bulundukları yerden direkt irtibata geçerler. ) O bulunduğu yerden
konuşur; onlar ise duyarlar ve onu bizzat görürler.”[1338]
1235. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Araplardan
az bir grup da Kaim (a.s) ile birlikte kıyam eder.”Kendisine, “Ama
Araplardan büyük bir bölümü kendilerini onun taraftarları kabul
etmektedirler.”diye sorunca şöyle buyurdu: “İnsanlar
ayıklanmalı, birbirinden ayrılmalı ve elenmelidir. Elekten
bir çoğu elenecektir.”[1339]
1236. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim
(a.s) kıyam edince ailesinden olduğu sanılanlar bu işten
ayrılır; güneş ve aya tapanlara benzetilenler ona
katılır.”[1340]
1237. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer insanlar Kaim’in kıyam edince ne yapacağını
bilseler birçoğu onu görmek bile istemez. Öyle ki bir çoğu şöyle
diyecektir: “Bu Al-i Muhammed’den değildir. Eğer Al-i Muhammed’den
olsaydı merhamet ederdi.”[1341]
1238. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Onlara sadece kılıçla karşılık verir. Kargaşa
dolu sekiz ay boyunca kılıcını omuzlarından indirmez.
Öyle ki insanlar şöyle der: “Allah’a andolsun ki bu Fatıma’nın
evlatlarından değildir. Fatıma’nın evlatlarından
olsaydı bize merhamet ederdi.”[1342]
Bak, el-Gaybetu li'n-Nu’mani, 230/13-25
1239. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim
yeni bir işle kıyam eder. Yeni bir iş, yeni bir kitap ve yeni
bir yargı ile kıyam eder. Araplara sıkı davranır;
işi gücü sadece kılıçtır. Hiç kimseye tövbe ettirmez ve
Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından
çekinmez.”[1343]
1240. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’imiz kıyam edince Allah taraftarlarımızdan afetleri
giderir, kalplerini demir parçaları gibi, (sert) kılar. Onlardan
birinin gücü kırk kişinin gücüne ulaşır. Yeryüzünün
hakimleri ve efendiler olurlar.”[1344]
1241. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’imiz kıyam edince gökyüzü, damlalarını damlatır,
yeryüzü bitkilerini yeşertir, kulların kalbinden düşmanlık
gider; otlayan hayvanlar ile yırtıcı hayvanlar bir arada
barışık yaşar, başında süsü (zembili) bulunan bir
kadın Irak’tan Şam’a kadar yol yürüdüğü halde sadece bitkilere
basar. Hiç bir yırtıcı hayvan onu paniğe düşürmez ve
korkutmaz.”[1345]
1242. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim arasında Mehdi kıyam edecek, beş, yedi veya dokuz
yıl yaşayacaktır. Bir adam yanına gelecek ve şöyle
diyecektir: “Ey Mehdi! Bana ihsan et, bana ihsan et”Mehdi de onun elbisesini
götürebildiği kadar (mal ile) doldurur.”[1346]
1243. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir
zamanda malı saymadan bölüştüren bir halife olacaktır.”[1347]
1244. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra onu adalet ve insafla
dolduracaktır. Gökyüzü damlalarından hiç bir şeyi engellemeyecek
ve yeryüzü ise bitkilerinden hiç bir şeyi esirgemeyecektir.”[1348]
1245. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Son
ümmetimde Mehdi zuhur edecektir. Allah onu yağmur ile suvaracaktır.
Yeryüzü bitkilerini çıkaracaktır. Malı tümüyle verecek, dört
ayaklı hayvanlar çoğalacak ve ümmet yücelecektir.”[1349]
1246. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“(Mehdi), hidayetin nefsani isteklere tabi kılındığı
bir zamanda nefsani istekleri hidayete döndürecek ve Kur’an’ı, kendi
görüşlerine uydurdukları bir zamanda, görüşlerini Kur’an’a
uyduracaktır. Yeryüzü ciğerinin parçalarını (hazinelerini)
onun için çıkaracak, kilitlerini ona teslim edecektir. Böylece sizlere
adalet üzere davranacak; ölmüş olan kitap ve sünneti ihya edecektir.”[1350]
1247. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın: “Göklerde
ve yerde olanlar ister istemez teslim olmuştur”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Kaim (a.s)
kıyam edince yeryüzünde her yerde “La ilahe illallah ve enne Muhammeden
Resulullah”(Allah’tan başka ilah yoktur ve şüphesiz Muhammed
O’nun Resulüdür. ) sesi yükselir. [1351]
1248. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim
kıyam edince her azılı düşmana iman sunulur. İmana
gerçekten girecek olursa (ne mutlu! ); aksi taktirde boynu vurulur veya bugünkü
zımmiler gibi cizye öder. Beline (gayr-i müslimlerin
bağladığı) bir kuşak bağlar, onları
şehirlerden köylere sürerler.”[1352]
1249. İmam Ali (a.s), “Kaim’den sonra meydana gelecek olayları
bana haber ver.”diye soran Abdullah bin. Haris’e şöyle buyurmuştur: “Ey
İbn-i Haris! Bu konuda konuşmak ona
bırakılmıştır. Resulullah bana bu konuda Hasan ve
Hüseyin’den başka hiç kimseye bir şey anlatmamamı
emretmiştir.”[1353]
23. Konu
el-İman
İman-İnanç
F
el-Bihar, c.
67-c. 73, Kitab’ul İman ve’l-Küfr
F
Kenz’ul Ummal,
1/23, 65, 270, 297, fil iman ve’l-İslam
F
Kenz’ul Ummal,
1/140-364, Sifat’ul Mu’minin
bak.
F
el-İslam,
241. Konu
F
el-Bela, 401 ve
406. Bölümler; ez-Zulm, 2450. Bölüm; el-Emanet, 302. Bölüm, el-Hesed, 850.
Bölüm; el-Heya, 990. Bölüm; er-Rıza, 1517. Bölüm; er-Rifk, 1531. Bölüm;
eş-Şöhret, 2126. Bölüm, es-Sabr, 2167. Bölüm; es-Sıdk, 2190.
Bölüm; es-Selat (1), 2297. Bölüm; el-Feraset, 3185. Bölüm; el-Lisan, 3561.
Bölüm; el-Lehv, 3585. ve 3586. Bölümler; el-Emsal, 3608, 3613 ve 3614.
Bölümler; el-Mevt, 3723. Bölüm; en-Nas, 3972. Bölüm
Kur’an
“Ama Allah size
imanı sevdirdi ve onu gönüllerinizde süsledi.”[1354]
1250. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman hakkın köküdür. Hak hidayetin yoludur. İmanın
kılıcı süslü ve sürekli hazır bir kılıçtır.
Dünya ise imtihan meydanıdır.”[1355]
1251. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Salih işlere imanla, imana ise salih amellerle varılır
(İman ve salih amel birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. ) Ve
imanla ilim ve marifet ihya edilir.”[1356]
1252. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman iki emanetin en üstünüdür.”[1357]
bak. el-Cehl, 598 ve 599. Bölümler
Kur’an
“Bedeviler,
“İman ettik”dediler; de ki: “İman etmediniz, ama Müslüman olduk
deyin; iman henüz gönüllerinize yerleşmedi.”[1358]
1253. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) bana, “Ey Ali yaz,”diye buyurdu. Ben, “Ne
yazayım?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Rahman ve Rahim olan
Allah’ın adıyla. İman kalplerde yer edendir ve
doğruluğu ise salih ameller ile sabit olur. İslam ise dilde cari
olandır ve İslam sebebiyle nikah helal olur.”[1359]
1254. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman kalpte olandır, İslam ise nikah ve mirasın üzerine
kurulduğu ve kanların kendisiyle korunduğu şeydir.
İman sürekli İslam ile ortaktır. Ama İslam sürekli imanla
ortak değildir. (birlikte bulunmaz; yani insan Müslüman olduğu halde
iman sahibi olmayabilir. )”[1360]
1255. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman ikrar ve ameldir. İslam ise amelsiz ikrardır.”[1361]
1256. İmam Sadık (a.s), iman hakkında soru soran Ebu Basir’e
şöyle buyurmuştur: “Allah’a iman kendisine isyan
edilmemesidir.”Ben, “O halde İslam nedir?”diye sorunca İmam (a.s)
şöyle buyurdu: “(yaptığımız) Dini ibadetleri bizim
gibi yerine getiren ve bizim gibi kesim yapandır.”[1362]
1257. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz iman kalplerde yer edendir. İslam ise üzerine nikah, miras
ve kanların dokunulmazlığının kurulduğu
şeydir.”[1363]
1258. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın dininin adı İslam’dır. Sizler vücuda gelmeden
önce, nerede iseniz ve vücuda geldikten sonra sürekli olarak İslam
Allah’ın dini olmuş ve olacaktır. Her kim Allah’ın dinini
ikrar ederse o Müslüman’dır. Her kim de aziz ve celil olan Allah’ın
emrettiği şeylerle amel ederse mümindir.”[1364]
el-Bihar, 68/225, 24. Bölüm; Kenz’ul Ummal, 1. 23
1259. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman bir ağaçtır; kökü yakin, dalı takva, nuru haya ve
meyvesi cömertliktir.”[1365]
1260. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın kökü Allah’ın emrine güzel teslimiyettir.”[1366]
bak. ed-Din, 1294. Bölüm
1261. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman iddia ve arzu ile olan bir şey değildir. İman
kalplerde halis olan ve amellerin doğruladığı şeydir.”[1367]
1262. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman; kalple tanımak, dille ifade etmek ve erkanlarıyla
(organlarıyla) amel etmektir.”[1368]
1263. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman; kalple kurulan bir bağ, dille söylenen bir lafız ve
organlarla yapılan bir ameldir.”[1369]
1264. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman söylenen bir söz, yapılan bir amel ve akılların
irfanıdır (tanımasıdır. )”[1370]
1265. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman dille söylenen bir söz ve organlarla yapılan bir ameldir.”[1371]
1266. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman; kalp ve dilledir. Hicret ise can ve malladır.”[1372]
bak. 262. Bölüm
369. Konu,
el-Amel (1)
1267. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman, amelin ihlasıdır.”[1373]
1268. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman; günahlardan temiz kalmak ve tamahlardan münezzeh olmaktır.”[1374]
1269. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman; sabır ve cömertliktir.”[1375]
1270. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman iki parçadır; yarısı sabırda, yarısı
ise şükürdedir.”[1376]
1271. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman belalarda sabretmek, nimetlerde şükretmektir.”[1377]
1272. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın başı doğruluktur.”[1378]
1273. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imanın hakikatinden (nişanelerinden) biri de her ne
kadar sana zarar verse de hakkı, her ne kadar sana fayda verse de
batıla tercih etmendir.”[1379]
1274. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey imandandır: Darlık zamanında infak, alime selam vermek
ve kendisi hakkında insaflı olmak.”[1380]
1275. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Adamın biri Resulullah’a (s.a.a) gelerek, “Ya Resulullah! Ben sana
İslam üzere biat etmek için geldim”dedi. Resulullah (s.a.a), “Seninle
babanı öldürmek üzere mi sözleşeyim?”diye buyurdu. O şahıs,
“Evet”deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki biz
sizlere babalarınızı öldürmeyi emretmeyiz ama, bu vesile ile
gerçek bir imana sahip olduğunu anladım ve sen Allah’tan başka
hiç kimseyi dost edinmeyeceksin.”[1381]
1276. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) bir gün Harise’yi gördü...Ona, “Ey Harise! Nasıl
sabahladın?”diye sordu. Harise, “Ey Resulullah! Hakiki bir mümin olarak
sabahladım.”dedi. Resulullah (s.a.a), “şüphesiz her imanın bir
hakikati vardır. Senin imanının hakikati nedir?”diye sordu. Harise
şöyle dedi: “Dünyadan usandım, geceleri ibadetle sabahladım ve
gündüzü susuzlukla (oruçla) geçirdim.”[1382]
1277. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) yolculuklarından birinde bir kervana rastladı.
Onlar, “Selam olsun sana ey Resulullah!”dediler. Resulullah, “Siz
kimsiniz?”diye sordu. Onlar, “Biz müminleriz.”dediler. Resulullah (s.a.a),
“İmanınızın hakikati nedir?”diye sordu. Onlar,
“Allah’ın kaza ve kaderine hoşnut olmak, emrine teslimiyet ve
işleri Allah’a havale etmek.”deyince de, Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdu: “Hikmet sahibi alimler, neredeyse hikmetten dolayı peygamber
olacaklar! Eğer doğru söylüyorsanız, içinde
oturmayacağınız ev yapmayın, yemeyeceğiniz şeyi
toplamayın ve kendisine döneceğiniz kimseden (Allah’tan) sakının.”[1383]
1278. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz her şeyin bir hakikati vardır. Kul kendisine
ulaşan şeyin hata edemeyeceğini ve kendisine hata eden
(ulaşmayan) şeyin ise ulaşamayacağını bilmedikçe
imanın hakikatine erişemez.”[1384]
1279. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ebuzer! İnsanları dinlerinde ahmak ve dünyalarında
akıllı görmedikçe imanın hakikatine ulaşamazsın.”[1385]
1280. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul,
Allah için gazaplanıp Allah için hoşnut olmadıkça imanın
hakikatine erişemez. Böyle yaptığı taktirde imanın
hakikatine erer.”[1386]
1281. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden hiç kimse kendisine insanlardan en uzak olan kimseyi Allah için
sevmedikçe ve kendisine insanlardan en yakın olana da Allah için buğz
etmedikçe imanın hakikatine erişemez.”[1387]
1282. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden hiç birisi kendisine şu üç özellik olmadıkça imanın
hakikatine erişemez: Ölümü hayattan çok sevmedikçe, fakirliği
zenginlikten çok sevmedikçe ve hastalığı sıhhatten çok
sevmedikçe.”
Biz, “Kim böyle olabilir ki?”diye
sorunca, “Hepiniz”diye buyurdu. Daha sonra şöyle devam etti.”Sizden
birine, sevgimiz üzere ölmek mi daha sevimlidir yoksa buğzumuz üzere
yaşamak mı?”Ben, “Allah’a andolsun ki sevginiz üzere ölmek bizlere
daha sevimlidir.”diye söyleyince şöyle buyurdu: “Fakirlik, zenginlik,
hastalık ve sıhhat de aynı şekilde...”Ben, “Allah’a
andolsun ki evet!”dedim.”[1388]
1283. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kula
münezzeh olan Allah’ın elinde olanlar kendi elinde olanlardan daha
güvenilir gelmedikçe imanı gerçek olmaz.”[1389]
1284. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki hiç şüphesiz Allah’ın kullarından bir kul, hoşuna
gitsin veya gitmesin Allah’ın kendisi hakkında
yaptığından hoşnut olmadıkça iman etmiş olmaz.”[1390]
1285. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Korku ve ümit içinde olmadıkça iman etmiş olmazsın.
Korktuğun ve ümit ettiğin şey için amel etmedikçe de korku ve
ümit içinde olamazsın.”[1391]
1286. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul,
iyiliklerden kendisi için sevdiğini insanlar için sevmedikçe iman
etmiş olmaz.”[1392]
1287. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“(Mümin kimse) kardeşi için bir damarı hareket ettiğinde
diğer damarları da harekete geçen beden gibi olmadıkça iman
etmiş sayılmaz.”[1393]
1288. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz insan kalbi diliyle, dili de kalbiyle eşit olmadıkça
iman etmiş olmaz. (Mümin kimsenin) sözü ameline aykırı
olmamalı ve komşuları onun kötülüğünden güvende
olmalıdır.”[1394]
1289. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman ve amel bir ipe bağlanmış iki kardeş gibidir.
Allah birini öbürü olmaksızın kabul etmez.”[1395]
1290. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Amelsiz iman ve imansız amel kabul olmaz.”[1396]
1291. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman söz ve ameldir. Artar ve eksilir.”[1397]
1292. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim, “İman amelsiz sözdür”derse mel’undur, mel’undur.”[1398]
1293. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer iman sözden ibaret olsaydı, oruç, namaz, helal ve haram (ile
ilgili bir şey) nazil olmazdı.”[1399]
1294. Masum (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman
tümüyle amelden ibarettir. Söz ise Allah’ın kitabında farz
olduğunu açıkladığı, amelin bir parçasıdır.”[1400]
1295. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar hakkı nitelendirdiği ve onunla amel ettiği halde
kalben hak olduğuna inanmadığı takdirde hiç bir
şekilde faydasını görmezler.”[1401]
bak. 257.
Bölüm; 369. Konu, el-Amel (1)
el-Bihar,
69/18, 30. Bölüm
1296. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mürcie fırkası yetmiş Peygamber’in diliyle lanetlenmiştir.
Onlar, “İman, amelsiz sözden ibarettir.”diyenlerdir.”[1402]
1297. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden iki gruba Allah yetmiş Peygamber’in diliyle lanet
etmiştir: “Kaderiye ve Mürcie. (Mürcie), “İman amelsiz ikrardan
ibarettir”diyenlerdir.”[1403]
bak. Kenz’ul
Ummal, 1/118-140
es-Salat, 2297.
Bölüm
1298. İmam Kazım (a.s) “Büyük günahlar insanı imandan
çıkarır mı?”sorusu üzerine şöyle buyurmuştur:
“Evet, büyük günahlar dışındaki günahlar da (insanı imandan
çıkarır.) Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zina eden
kimse mümin olduğu halde zina etmez ve hırsız mümin olduğu
halde hırsızlık etmez.”[1404]
1299. İmam Bakır (a.s) Resulullah’ın (s.a.a), “İnsan
zina edince imanın ruhu kendisinden ayrılır.”sözü hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu aziz ve celil olan Allah’ın da
sözüdür: “Onları kendinden bir ruh ile destekler.”İşte bu
onlardan ayrılan ruhtur.”[1405]
1300. Zürare şöyle diyor: “Ebi Abdillah’a (a.s) “Resulullah’ın
(s.a.a), “Zina eden kimse mümin olduğu halde zina etmez”sözünü gördün
mü?”diye sordum, şöyle buyurdu: “İman ruhu onlardan
ayrılıncaya kadar... (iman ruhu ayrılınca zina eder. )”Ben,
“İman ruhu ondan mı ayrılır?”diye sordum. Sonra “Bana iman
ruhunu anlatınız.”dedim. İmam Sadık (a.s), “O bir
şeydir”diye buyurdu. Sonra, “Anlamak için dikkatini topla.”(diye
uyardıktan sonra şöyle buyurdu): “Görmüyor musun bazen insan bir
şeyi istediği halde içinden bir şey onu isteklerinden alı-koyar,
onu sakındırır?”Ben, “Evet öyle!?”deyince, “İşte o
iman ruhudur.”diye buyurdu.”[1406]
1301. İmam Sadık (a.s), bir grubun iman hakkındaki sorusuna
şöyle cevap vermiştir: “Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “Zina eden kimse iman sahibi olduğu halde zina etmez,
hırsız kimse iman sahibi olduğu halde hırsızlık
etmez ve şarap içen kimse iman sahibi olduğu halde şarap
içmez.”Onlar, (muhataplar) birbirine bakıştılar. Ömer bin. Zer,
“Bu insanlara ne isim verelim?”diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Allah’ın kendilerine verdiği ismi veriniz ve amellerinin adıyla
adlandırınız. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Hırsız
erkek ve hırsız kadın...”Hakeza, “Zina eden kadın ve
zina eden erkek.”[1407]
1302. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zina
eden kimse mümin olduğu halde zina etmez, hırsız mümin
olduğu halde hırsızlık etmez. Şarap içen kimse mümin
olduğu halde şarap içmez. Tövbe kapısı ise henüz
açıktır.”[1408]
1303. Alkame b. Kays şöyle diyor: “Ali’yi Kufe
minberinde şöyle buyururken gördüm: “Resulullah’tan (s.a.a) şöyle
buyurduğunu işittim: “Zina eden kimse mümin olduğu halde zina
etmez...”Ben, “Ey Emir’el-Müminin! Zina eden kafir mi olur?”diye sorunca Ali
(a.s) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Resulullah (s.a.a) bize ruhsat
hadislerini belirsiz bırakmayı emretmiştir. Zina eden kimse zinanın
kendisi için helal ve uygun olduğu inancıyla zina etmemektedir.
Eğer zinanın kendisi için helal olduğuna inanırsa kafir
olur.”[1409]
1304. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “La ilahe
illallah”diyen ve bu hal üzere ölen her kul, zina edip hırsızlık
yapsa da, zina edip hırsızlık yapsa da, zina edip
hırsızlık yapsa da ve Ebuzer’in burnunu toprağa sürtse de
cennete girecektir.”[1410]
1305. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “La
ilahe illallah”diyen kimseye hiç bir günah, hiç bir hata zarar vermez. Nitekim
Allah’a şirk koştuğu takdirde de hiç bir iyiliği kendisine
fayda vermez.”[1411]
1306. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şirk ile birlikte hiç bir şey fayda etmediği gibi iman ile
birlikte de hiç bir şey de zarar vermez.”[1412]
1307. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç
bir ihsan, kafiri küfründen çıkarmadığı gibi hiç bir günah
da mümini imanından çıkarmaz.”[1413]
bak. el-Cennet, 548 ve 549. Bölümler
1308. Resulullah (s.a.a) Cabir el-Ensariye’ye şöyle buyurmuştur: “Git
ve insanlar arasında şöyle seslen: “Şüphesiz Allah’tan
başka ilah olmadığına yakin ve ihlas üzere şehadette
bulunan kimseye cennet vardır.”[1414]
1309. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah, ümmetimden yanına bir şeyi
katıştırmaksızın (ihlas üzere) “la ilahe illallah”ile
gelen herkese cenneti farz kıldığı hususunda söz
vermiştir.”Onlar, “Ya Resulullah (s.a.a)! La ilahe illallah’a katışan
şey nedir?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Dünya hususunda tamaha
kapılmak, dünya malı toplamak, başkalarını mahrum
bırakmak. Bunlar peygamberlerin sözünü söyler, ama zorbaların
yaptığını yaparlar.”[1415]
1310. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’tan başka ilah olmadığına şehadette bulunur
ve kalbi dilini onaylarsa cennete istediği kapıdan girer.”[1416]
1311. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim ihlas üzere “La ilahe illallah”derse cennete girer. (Oradakiler) “Bunu
ihlaslı kılmak nasıl mümkündür.”deyince şöyle buyurdu: “Onu
Allah’ın haramlarından alı koymasıdır.”[1417]
1312. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Dünya alışverişini dinlerine tercih etmedikleri müddetçe “La
ilahe illallah”sözü, kulları Allah’ın gazabından korur.”[1418]
1313. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Dünyaları düzeldiği takdirde dinlerinin gitmesinden korkmadıkça
“La ilahe illallah”sözü sürekli olarak insanlara Allah’ın gazab etmesini
önler.”[1419]
1314. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hor
görüp hafife almadığı müddetçe “La ilahe illallah”kelimesini
söyleyen insana, (bu söz) sürekli fayda verir. Hakkını hafife almak
ise günahkarlık aşikar olduğu halde onu çirkin saymaması ve
günahları ortadan kaldırmaya çalışmamasıdır.”[1420]
bak. el-Marifet
(3), 2622. Bölüm
1315. Hz. Mesih (a.s) şöyle buyuruyor: “Tadını
almak ve yemekten lezzet almak için buğdayı
ayrıştırınız, temizleyiniz ve güzel öğütünüz.
Aynı şekilde tadını almak ve faydalı bir neticeye
ulaşmak için imanınızı halis kılınız.”[1421]
1316. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey hiç kimsede kamil şekliyle görülmez: “İman, akıl ve
çaba”[1422]
bak. ed-Din, 1301. Bölüm
467. Konu,
el-Kemal
1317. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kimde şu üç özellik bulunursa imanın nitelikleri kemale
erişmiş olur: Hoşnut olunca hoşnutluğu kendisini
günaha ve batıl şeylere sürüklememesi, öfkelenince öfkesinin
kendisini haktan çıkarmaması ve güç elde edince kendisinin olmayan
bir şeyi zorla almaması.”[1423]
1318. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şey kimde bulunursa imanı kemale ermiştir: “Allah
yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından
korkmamak, işlerinde riya ve gösterişe kaçmamak, biri dünya,
diğeri ise ahiret olan iki şey kendisine sunulunca ahireti dünyaya
tercih etmek.”[1424]
1319. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu dört şey kimde bulunursa Müslümanlığı kemale ermiş
olur, günahları dökülür ve kendisinden hoşnut olduğu bir halde
Allah ile görüşür: “İnsanlara verdiği söz hususunda Allah için
amel etmek, insanlara doğru konuşmak; Allah ve insanlar nezdinde
çirkin olan şeyleri yapmaktan utanmak ve ailesine karşı güzel
ahlaklı olmak.”[1425]
1320. Resulullah (s.a.a) “imanımın kemale ermesini
istiyorum”diyen birine şöyle buyurmuştur:
“Ahlakını güzelleştir imanın kemale erer.”[1426]
1321. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden imanı kamil olan kimse Ahlakı en güzel
olanınızdır.”[1427]
1322. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şey kimde bulunursa imanı kemale ermiştir:
“Akıl, sabır ve ilim.”[1428]
1323. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Müslümanın dininin kemale erişip
erişmediğini öğrenmenin yolu; boş sözleri söylemeyi terk
etmesi, cedelleşmeyi azaltması; hilim, sabır ve güzel ahlak
sahibi olmasıdır.”[1429]
bak. Fedakarlık,
3. Bölüm
1324. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kulda şu üç özellik bulunmadıkça imanının hakikati kemale
ermez: “Dinde derin anlayışlı olmak, geçiminde programlı
olmak ve zorluklar karşısında sabırlı olmak!”[1430]
1325. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kulda şu üç özellik olmadıkça imanı kemale ermez:
“Darlıkta infakta bulunmak, insaflı olmak ve selam vermek.”[1431]
1326. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul
ahlakını güzelleştirmedikçe öfkesini intikamla
yatıştırmaktan kaçınmadıkça ve kendisi için
sevdiğini insanlar için de sevmedikçe imanı kemale ermez.
Şüphesiz insanlar cennete amelleriyle değil Müslümanların
hayrını istemekle girmişlerdir.”[1432]
1327. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul
kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe; şaka ve ciddi
durumlarında Allah’tan korkmadıkça imanı kemale ermez.”[1433]
1328. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul
dinini şehvetine terci etmedikçe imanının hakikati kemale ermez
ve şehvetini dinine tercih etmediği müddetçe de helak olmaz.”[1434]
1329. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kendisinde şu üç özellik bulunmadıkça mümin iman sahibi olmaz ve
imanı kemale ermez: “İlim elde etmek, musibetlere sabır etmek ve
yaşamında uyumluluk içinde olmak.”[1435]
1330. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul,
münezzeh olan Allah’ın sevdiği kimseleri sevmedikçe ve münezzeh olan
Allah’ın buğzettiği kimselere buğzetmedikçe imanı
kemale ermez.”[1436]
1331. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin imanı; rahatlığı, imtihan ve belayı nimet
saymadığı müddetçe kemale ermiştir.”[1437]
1332. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kulda şu beş özellik bulunmadıkça Allah’a olan imanı
kemale ermez: “Allah’a tevekkül etmek, işlerini Allah’a havale etmek,
Allah’ın emirlerine teslim olmak, Allah’ın kaza ve kaderinden
hoşnut olmak ve Allah’ın verdiği belalara sabretmek.
Şüphesiz her kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için
bağışlar ve Allah için esirgerse şüphesiz imanı kemale
ermiştir.”[1438]
1333. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kulda şu dört özellik bulunmadığı müddetçe imanı
kemale ermez: “Ahlakını güzelleştirmek, kendisini hafif görmek,
çok konuşmaktan sakınmak ve malının fazlasını
(çıkarıp) bağışlamak.”[1439]
1334. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin; fiil, amel, niyet, batın ve zahir (ile ilgili) yüzüç niteliğe
sahip bulunmadıkça imanı kemale ermez...”[1440]
Kur’an
“İman
edenlerin, imanlarını kat kat artırmaları için, kalplerine
huzur indiren O'dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah
bilendir, hikmet sahibi olandır.”[1441]
1335. İmam Bakır (a.s), “Kalplerine
güven indiren O’dur”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu
huzur imandır.”[1442]
bak. Ez-Zikr, 1340. Bölüm
Kur’an
“Kendilerine
Allah’ın ayetleri okunduğunda imanları artar.”[1443]
“Bir
sure inince, aralarında “Bu, hanginizin imanını
artırdı?”diyen ikiyüzlüler vardır. İman edenlerin ise
imanını artırmıştır; onlar birbirlerine bunu
müjdelemek isterler.”[1444]
1336. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz iman kalpte bir nokta gibi başlar. İman arttıkça
o nokta da artar.”[1445]
1337. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz iman, kalpte beyaz bir nokta gibi başlar. İman
arttıkça beyazlığı artar. İman kemale erince de kalp
tümüyle bembeyaz olur.”[1446]
bak. el-Bihar,
69/175, 33. Bölüm
el-Yakin, 4260.
Bölüm
Kur’an
“Onlar
Allah katında derece derecedirler. Allah, işlediklerini görmektedir.”[1447]
bak. el-En’am, 83, 132; Yusuf, 76; İsra,
21; Ahkaf, 19; Hadid, 10; Mücadele, 11; Haşr, 9, 10
1338. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imanın en üst mertebesi, bir derecedir. Ona ulaşan
şüphesiz kurtuluşa ermiş ve zafere erişmiş olur. Bu
derecesi insanın batınının; açığa
çıktığı takdirde endişe etmeyeceği ve örtülü
kaldığı takdirde ise (ilahi) cezadan korkmayacağı bir
derecedir.”[1448]
1339. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman on basamağı olan bir merdiven gibidir.
Basamaklarından birbiri ardınca çıkılır. O halde
ikinci basamakta olan kimse, birinci basamakta olan kimseye, “Senin bir
şeyin yok dememelidir. Onuncu basamağa ulaşıncaya kadar bu
böyledir. (o da altındaki kimseye böyle dememelidir. ) Kendinden
aşağıdaki basamakta olanı atma, zira senden yukarıdaki
basamakta olanda seni atar. Kendinden bir basamak aşağıda
bulunan kimseyi görünce ona yumuşak davranarak onu kendine doğru
çıkarmaya çalış. Ona kendisini kıracak derecede
dayanamayacağı bir yükü yükleme. (İnsan) Eğer bir mümini
kırarsa, kırgınlığını tedavi etmesi
gerekir.”[1449]
1340. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin yedi derecesi vardır. Aziz ve celil olan Allah bunlardan her
birinin derecesini artırır.”[1450]
1341. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah imanı yedi kısma ayırmıştır: iyilik,
doğruluk, yakin, rıza vefa, ilim ve hilim.”[1451]
bak. el-Bihar, 69/154, 32. Bölüm
el-Marifet (1),
2585. Bölüm
el-Mehabbet
(2), 670. Bölüm
1342. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En
üstün iman nerede olursan ol, Allah’ın seninle olduğunu bilmendir.”[1452]
1343. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En
üstün iman; Allah için sevmen, Allah için buğzetmen, dilini aziz ve celil
olan Allah’ı zikir hususunda kullanman, kendin için sevdiğini insanlar
için de sevmen, kendin için sevmediğini onlar için de sevmemen, hayır
söylemen veya susmandır.”[1453]
1344. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En
üstün iman sabırlı ve cömert olmaktır.”[1454]
1345. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün
iman güzel ahlaktır.”[1455]
1346. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün iman (Allah’a duyulan) güzel yakindir.”[1456]
bak. el-İslam, 1870. Bölüm
1347. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İmanın yetmiş küsur dalı vardır: En üstünü la ilahe
illallah sözüdür. En aşağısı ise yoldan insanlara eziyet
veren şeyleri gidermektir. Haya da imandan bir daldır.”[1457]
bak. Kenz’ul Ummal, 1/35
1348. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman dört erkan üzere kuruludur: Allah’a tevekkül etmek, işlerini
Allah’a havale etmek, Allah’ın emrine teslim olmak ve Allah’ın kaza
ve kaderinden hoşnut olmak.”[1458]
1349. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman dört sütun üzere kuruludur. Sabır, yakin, cihat ve adalet.”[1459]
1350. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman on şeydedir. Marifet, itaat, ilim, amel, sakınma,
çabalama, sabır, yakin, rıza ve teslim olmak. Bu on taneden biri
eksilince imanın düzeni bozulur.”[1460]
1351. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzel iffet ve yeterli olan şeylere razı olmak da imanın
sütunlarındandır.”[1461]
bak. el-İslam; 1871, 1873 ve 1874. Bölümler
es-Sıdk,
2190. Bölüm
1352. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İmanın en sağlam halkası Allah için dost olmak, Allah için
sevmek ve Allah için buğzetmektir.”[1462]
1353. Resulullah (s.a.a), imanın en sağlam halkası sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Allah için sevmek ve Allah için
buğzetmektir.”[1463]
1354. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz imanın en sağlam halkası Allah için sevmek Allah
için buğzetmek, Allah için vermek ve Allah için esirgemektir.”[1464]
1355. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) ashabına şöyle buyurmuştur:
“İmanın en sağlam halkası hangisidir?”Onlar, “Allah ve
Resulü daha iyi bilir”dediler. Bazısı namaz, bazısı zekat,
olduğunu söylediler. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Söylediğiniz her şeyin bir üstünlüğü vardır, ama
kastettiğim değildir. İmanın en sağlam halkası
Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, Allah’ın dostlarıyla
dost olmak ve Allah’ın düşmanlarından uzak durmaktır.”[1465]
1356. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En
sağlam halka takva kelimesidir.”[1466]
bak. 91. Konu, el-Mehabbet (3)
el-İmamet (3), 190. Bölüm
Kur’an
“O, sizi
bir tek nefisten yaratandır. (Sizin için) Sabit ve sürekli olan ile emanet
ve ödünç olarak verilen vardır. Anlayan kavim için ayetleri uzun
uzadıya açıkladık.”[1467]
1357. İmam Sadık (a.s), kalıcı ve geçici iman
hakkında şöyle buyurmuştur: “Sürekli olan
sabit olan imandır, emanet olan ise eğreti duran imandır.”[1468]
1358. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın bir kısmı kalplerde sabittir. Diğer bir
kısmı ise kalpler ve göğüsler arasında belli bir zamana
kadar eğreti durmaktadır. Eğer birinden beri uzak
olduğunuzu ilan etmişseniz, ölüm gelip çatıncaya kadar onu kendi
haline bırakın. (İman veya küfrü hakkında hüküm vermeyin.
Son anda da olsa gerçek ve kalıcı bir iman elde edebilir.) O zaman
kendisinden beri olma haddi gerçekleşmiş olur.”[1469]
1359. İmam Sadık (a.s), “Kulda imanı sabit kılan
şey nedir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Kulda imanı sabit kılan şey sakınmadır. Kulu imandan
çıkaran şey ise ihtirastır.”[1470]
1360. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kimin ameli, sözü ile uyum içinde olursa kurtuluşuna tanıklık
edilmiştir ve her kimin de ameli sözü ile uyum içinde olmazsa imanı
eğretidir. (Ödünç olarak verilmiştir. )”[1471]
1361. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şüphesiz ki adildir. İnsanları kendine imana
davet etmiştir; küfre değil. O halde her kim Allah’a iman eder ve
imanı Allah nezdinde sabit olursa, Allah da onu imandan küfre geri
çevirmez.”[1472]
1362. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Kumeyl! Seni eğriliğe sürüklemeyen; seni götürdüğümüz ve sana gösterdiğimiz
yoldan saptırmayan apaçık yolu kat ettiğin müddetçe kalbinde
imanın yerleşmesine hak kazanmış birisin.”[1473]
1363. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin imanı sadece amelle sabit kalır ve amel, imanın bir
parçasıdır.”[1474]
1364. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah peygamberleri nübüvvet karakteri üzere
yaratmıştır; bu yüzden asla geri dönmezler. Vasileri de
vasiyetleri esasınca yaratmıştır; ebedi olarak geri
dönmezler. Müminleri ise iman esası üzere yaratmıştır;
onlar da asla geri dönemezler. Bazı müminlerin imanı ise
eğretidir. (ödünçtür. ) Bunlar da eğer dua eder ve duada ısrar
ederlerse iman üzere ölürler.”[1475]
bak. el-Bihar, 69/212, 34. Bölüm
1365. Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “Şu üç şey her kimde bulunursa
imanın tadına varır: En çok sevdiği şey Allah ve
Resulü olan kimse, ateşte yanmayı dininden dönmekten daha çok seven
kimse ile Allah için seven ve Allah için buğzeden kimse.”[1476]
1366. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şey kimde olursa imanın
tatlılığını tadar: Allah ve Resulünü, gayrisinden daha
çok sevmek, insanı sadece Allah için sevmek ve Allah kendisini içinden
kurtardıktan sonra ateşe düşmeyi sevmediği gibi küfre
düşmeyi de sevmemek.”[1477]
1367. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şeyle kim amel ederse imanın tadını alır.
Tek ve kendisinden başka ilah olmayan Allah’a ibadet eden,
malının zekatını gönül hoşluğu içinde ödeyen ve
nefsini tezkiye eden kimse.”[1478]
1368. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ı Rab, İslam’ı din ve Muhammed’i elçi olarak kabullenen
ve razı olan kimse imanın tadını alır.”[1479]
1369. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şaka veya ciddi olarak yalanı terk etmeyen kul imanın
tadını alamaz.”[1480]
1370. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul;
kendisine ulaşanın hata olmadığını ve kendisine
ulaşmayanın da ulaşmayacak olduğunu bilmedikçe
şüphesiz imanın tadını alamaz. Şüphesiz yarar ve zarar
veren sadece aziz ve celil olan Allah’tır.”[1481]
1371. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminde şu üç özellik bulunmadıkça imanın hakikatini tadamaz:
Dinde derin anlayış, musibetlere karşı sabır ve
yaşantısını güzel programlamak.”[1482]
1372. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu
dört şeye iman etmeyen kimse imanın tadını alamaz:
Allah’tan başka ilah olmadığına, Allah’ın elçisi
olduğuma ve beni hak üzere gönderdiğine; öleceğine, ölümden
sonra yeniden bir gün dirileceğine ve kadere tümüyle iman etmek.”[1483]
1373. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul
Allah için sevip Allah için buğz etmedikçe imanın
berraklığını elde edemez. Allah için sever ve Allah için
nefret ederse Allah’ın velayetine hak kazanır.”[1484]
1374. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kimin en çok çabası şehvetlere erişmek olursa, kalbinden
imanın tatlılığı çıkacaktır.”[1485]
1375. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyadan yüz çevirmediğiniz müddetçe kalplerinizin iman
tatlılığını tatması haramdır.”[1486]
1376. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan
kimin dünyayı yediğini önemsemezse asla kalbinde imanın
tatlılığını bulamaz.”[1487]
1377. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kaderin
hayır ve şerrine iman etmedikçe insan imanın
tatlılığını bulamaz.”[1488]
bak. el-İbadet, 2504. Bölüm
el-Mehabbet
(2), 672. Bölüm; el-İlm, 2898. Bölüm
1378. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın sahip olduğu taktirde mümin
sayıldığı şeyin en düşüğü; Allah Tebarek ve
Teala’nın kendini ona tanıtması, Allah’ın emirlerine itaat
etmesi, ona Peygamberini (s.a.a) tanıtması, peygamberlerin emrine
itaat etmesi, yeryüzündeki hüccetini kendisine tanıtması, onun
emirlerine de teslim olmasıdır.”Selim şöyle diyor: Ben, “Ey
Müminlerin Emiri! Eğer bunlardan başka bir şey bilmezse yeterli
midir?”diye sordum, şöyle buyurdu: “Evet, kendisine her ne zaman
emredilirse itaat eder ve nehy edilirse sakınırsa yeterlidir.”[1489]
bak. el-Marifet (3), 2613. Bölüm
1379. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki kul, birbirine benzeyen ve bilinen beş şeyle
imandan çıkar: Küfür, şirk, delalet, fısk ve büyük günahlar
işlemek.”[1490]
1380. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanı imandan çıkaran en küçük şey birini din
kardeşi edinmesi ve ardından bir gün kınaması için
yanlışlıklarını saymasıdır.”[1491]
1381. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En
düşük küfür, insanın kardeşinden bir söz işitince onu rezil
etmek için hemen ezberlemesidir. Bunlar ahlakı olmayanlardır.”[1492]
1382. İmam Sadık (a.s), “İnsanı kafir kılan en
düşük şey nedir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
“İnsanın bir bidat çıkarması, onu savunması ve
muhalefet eden herkesten uzak durmasıdır.”[1493]
1383. İmam Sadık (a.s), “İnsanı kafir kılan en
düşük şey nedir?”diye sorulunca yerden çakıl taşları
alarak şöyle buyurmuştur: “Bu taşların tane
olduğunu söylemesi ve kendisine muhalefet edenlerden uzak durmasıdır.”[1494]
1384. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanı imandan çıkaran en düşük şey, (dinde) boş
konuşanlarla oturması, sözünü dinlemesi ve dediklerini
onaylamasıdır.”[1495]
bak. el-Bihar 2/301-302
eş-Şirk,
1989. Bölüm
el-Küfr, 3495.
Bölüm
30. Konu,
el-Bid’at
Kur’an
“Ey iman
edenler! Sizden olmayanı sırdaş edinmeyin.”[1496]
“Ey iman
edenler! Yolculuğa çıkan veya savaşa giden kardeşleri
hakkında: “Onlar yanımızda olsalardı ölmezler ve öldürülmezlerdi”diyen
kafirler gibi olmayın.”[1497]
“Ey iman
edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helal
değildir.”[1498]
“Ey iman
edenler! Mallarınızı karşılıklı rıza
ile yapılan ticaret dışında batıl ile (haram ve
haksızlıkla) aranızda yemeyin,”[1499]
“Ey iman
edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin.”[1500]
“Ey iman
edenler! Yahûdileri ve Hıristiyanları yönetici (ve dost) olarak
benimsemeyin,”[1501]
“Ey iman
edenler! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, dininizi alaya ve
eğlenceye alanları ve küfredenleri dost olarak benimsemeyin.”[1502]
“Ey iman
edenler! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram
kılmayın,”[1503]
“Ey iman
edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri
sormayın.”[1504]
“Ey iman
edenler! Savaş için ilerlerken, küfredenlerle toplu halde
karşılaştığınızda onlara arkanızı
dönmeyin.”[1505]
“Ey iman
edenler! Allah'a ve Peygambere karşı hainlik etmeyin, size emanet
verilen şeylere bile bile hıyanet etmeyin.”[1506]
“Ey iman
edenler! Babalarınızı, kardeşlerinizi küfrü imana tercih
ediyorlarsa dost edinmeyin.”[1507]
“Ey iman
edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız
olanları dost edinmeyin.”[1508]
“Ey iman
edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar namaza
yaklaşmayın.”[1509]
“Ey iman
edenler! Şeytana ayak uydurmayın.”[1510]
“Ey iman
edenler! Mûsa'yı incitenler gibi olmayın. Nitekim Allah onu,
söylediklerinden beri tutmuştu.”[1511]
“Ey iman
edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın,”[1512]
“Ey iman
edenler! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi
fısıldaşmayın;”[1513]
“Ey iman
edenler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı
anmaktan alıkoymasın;”[1514]
“Ey iman
edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan
işi pisliklerdir, bunlardan kaçının”[1515]
1385. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hırs
ve iman ebedi olarak kulun kalbinde toplanmaz.”[1516]
1386. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim katılık, kabalık ile nasiplenirse imandan mahrum
kalır.”[1517]
1387. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki
haslet müminde bir araya gelmez: Cimrilik ve rızık hususunda kötü
zan.”[1518]
1388. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki
huy müminde bir araya gelmez: Hırs ve kötü ahlak.”[1519]
1389. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin
kimse yalan ve hıyanet dışında her hasleti huy edinir.”[1520]
1390. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin talihsiz ve rızıksız kalmaz.”[1521]
1391. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu altı şey müminde olmaz: Darlık, talihsizlik (veya
hayırsızlık) çekememezlik, inatçılık, yalan ve
zorbalık”[1522]
bak. el-İslam, 1878. Bölüm
el-Kizb, 3458.
Bölüm
el-Emanet, 302.
Bölüm
Kur’an
“Ey iman
edenler! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi
sakının, sizler ancak Müslüman olarak can verin.”[1523]
“Ey iman
edenler! Sabredin, (düşmanlarınıza karşı) sebat
gösterin, hudutlarınızı koruyun.”[1524]
“Ey iman
edenler! Allah için şahit olarak adaleti gözetin.”[1525]
“Ey iman
edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun.”[1526]
“Ey iman
edenler! Akitleri yerine getirin.”[1527]
“Ey iman
edenler! Allah'a ve peygamberine itaat edin, Kur'an'ı dinleyip dururken
yüz çevirmeyin.”[1528]
“Ey iman
edenler! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye
çağırdığı zaman icabet edin.”[1529]
“Ey iman
edenler! Allah'tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden ayırt
edecek bir anlayış verir.”[1530]
“Ey iman
edenler! Bir toplulukla karşılaşırsanız dayanın;
başarıya erişebilmeniz için Allah'ı çok anın.”[1531]
“Ey iman
edenler! Yakınınızda bulunan küfredenlerle savaşın;
sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.”[1532]
“Ey iman
edenler! Allah'ı çok anın.”[1533]
“Ey iman
edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin.”[1534]
“Ey iman
edenler! Allah'tan sakının; herkes yarına ne
hazırladığına baksın.”[1535]
“Ey iman
edenler! Allah'ın dininin yardımcıları olun.”[1536]
“Ey iman
edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun.”[1537]
“Ey iman
edenler! Yürekten tövbe ederek Allah'a dönün.”[1538]
“Ey iman
edenler! Siz kendinize bakın; doğru yolda iseniz sapıtan kimse
size zarar veremez.”[1539]
1392. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
müminin neden mümin olarak adlandırıldığını
söyleyeyim mi? Çünkü insanların canı ve malı ondan güvendedir.”[1540]
1393. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin mümin olarak adlandırılması şüphesiz Allah’tan
güven dilemesi ve Allah’ın da kendisine güvence vermesindendir.”[1541]
1394. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz müminin mümin olarak adlandırılması Allah’ın
azabından güvende olması, kıyamet günü Allah’ın
güvenliğine ermesi ve Allah’ın kendisinin güvenlik isteğini
kabul etmesindendir.”[1542]
1395. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin hürmet açısından Kabe’den daha yücedir.”[1543]
1396. Rivayet edildiği üzere Resulullah (s.a.a) Kabe’ye bakarak
şöyle buyurmuştur: “Merhaba sana ey ev! Allah nezdinde ne
kadar da değerli ve saygınsın! Allah’a andolsun ki müminin
hürmeti senden daha çoktur. Zira Allah senden sadece bir şeyi haram
kılmış müminden ise üç şeyi: Malını, kanını
ve kendisi hakkında kötü zan edilmesini.”[1544]
1397. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah mümine üç özellik vermiştir: Dünya
ve dininde izzet, ahirette kurtuluş ve dünyadakilerin kalbinde heybet ve
azamet.”[1545]
1398. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz mümin insan ehlini ve çocuğunu tanıdığı
gibi göklerde tanınır. Zira mümin Allah nezdinde mukarrep meleklerden
daha değerlidir.”[1546]
1399. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Övgüsü yüce Allah şüphesiz şöyle buyurmuştur: “İzzetim ve
celalime andolsun ki yarattığım varlıklar arasında
bana mümin kulumdan daha sevimli bir varlık yoktur.”[1547]
1400. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yaratıklar aziz ve celil olan Allah’ın sıfatlarının
hakikatine eremez. Aziz ve celil olan Allah’ın sıfatlarının
hakikatine eremediği gibi Resulullah’ın (s.a.a) sıfatlarının
da hakikatine eremez. Resulullah’ın (s.a.a) sıfatlarının
hakikatine eremediği gibi İmam’ın (a.s)
sıfatlarının hakikatine de eremez. İmam’ın (a.s)
sıfatlarının künhüne eremediği gibi müminin
sıfatlarının künhüne de eremez.”[1548]
1401. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde
yarattığım kullardan doğu ve batı arasında sadece
adil bir imamla birlikte olan bir tek müminden başka hiç kimse
olmasaydı bile, onların ibadetiyle yeryüzünde
yarattığım bütün varlıkların ibadetinden müstağni
olurdum ve yedi kat gökler ve yedi kat yerler yine dikilmiş olurdu.”[1549]
1402. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin Allah nezdinde mukarrep meleklerden daha değerlidir.”[1550]
1403. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin sevgi, duygu ve merhamet açısından örneği beden
örneğidir. Bir organı rahatsız olunca diğer organları
da uykusuz kalır ve ateşlenir.”[1551]
1404. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hayır, Allah’a andolsun ki mümin, kardeşi için bir damarı (dert
veya hastalıktan) hareket ettiğinde diğer damarları da
harekete geçen bir beden gibi olmadıkça mümin sayılmaz.”[1552]
1405. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin kanları eşittir. Başkaları
karşısında bir el gibidirler. Müminlerin en düşüğü
bile (düşmanı) zimmetine alacak olursa diğerleri saygı
gösterir.”[1553]
1406. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar evleri ve bedenleri birbirinden ayrı olsa da müminler birbirinin
hayrını ister ve birbirlerini severler. Facirler ise her ne kadar
evleri ve bedenleri bir olsa da birbirini aldatır ve yardımsız
bırakır.”[1554]
Kur’an
“İman
edenler ancak, o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman
kalpleri titrer ayetleri okunduğu zaman bu onların
imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler; namaz
kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince
infak ederler. İşte gerçekten iman etmiş olanlar bunlardır.
Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe
verilmiş rızıklar vardır.”[1555]
bak. Tevbe, 71; Yusuf, 106; Müminun, 1-11;
Kasas, 52-55; Secde, 15-19; Şura, 36-39; Fetih, 29; Beyyine, 5, 7-8
1407. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
sevinci yüzünde, hüznü ise kalbindedir. Göğsü her şeyden daha
geniş ve nefsi her şeyden daha düşüktür. Mümin yücelmekten
hoşlanmaz, meşhur olmayı kötü bilir. Gamı uzun, himmeti
yücedir. Sessizliği çok, vakti doludur. Şükreder, sabreder,
düşüncelere dalar, dostluğuna bağlı kalır. Ahlakı
sade, huyu yumuşak, iradesi ise kayadan daha serttir. Buna rağmen hor
bir köleden daha düşüktür.”[1556]
1408. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin sarsıcı zorluklar anında vakarlı ve
tatsızlıklarda ise sabittir. Belalarda sabırlı,
rahatlıkta şükredicidir. Allah’ın verdiği
rızıklara kanaat eder, düşmanlara zulmetmez, dostlarına kin
gütmez (veya onlar için başkalarına zulmetmez veya günah
işlemez) İnsanlar ondan güvendedir, nefsi ise
sıkıntıdadır.”[1557]
1409. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz mümin hoşnut olduğunda hoşnutluğu kendisini
günah ve batıl işlere düşürmeyen ve öfkelendiğinde ise
kendisini hak sözden uzaklaştırmayan kimsedir. Mümin güç elde
ettiğinde gücü kendisini tecavüze ve hakkı olmayan bir şeye
sürüklemeyen kimsedir.”[1558]
1410. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin güzel bir yardımcıdır. Masrafsız ve zahmetsizdir.
Hayatı programlıdır ve bir delikten asla iki defa sokulmaz.”[1559]
1411. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin her durumda hayır üzeredir. Ruhu göğsünden
alındığı zaman bile Allah’a hamd eder.”[1560]
1412. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin nankörlük görür. (insanlara yaptığı bütün iyiliklere
rağmen kendisine teşekkür etmezler. )”[1561]
1413. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin müminin kardeşidir. Her durumda birbirinin hayrını
dilemeyi terk etmez.”[1562]
1414. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin dünyada başına gelen şeyler sebebiyle kınanmaz.
Şüphesiz kafir kınanır.”[1563]
1415. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin yumuşak ve ramdır. Öyle ki ahmak olduğunu sanırsın.”[1564]
1416. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin sade kalpli ve yücedir. Nefsinin eminidir ve sürekli endişeli ve
hüzünlüdür.”[1565]
1417. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
nefsinin eminidir; nefsani istekleri ve hisleriyle savaşır.”[1566]
1418. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin öğüt verilince (günahtan) çekinir.
Sakındırılınca sakınır, öğüt verilince
öğüt alır, hatırlatılınca hatırlar ve
zulmedilince bağışlar.”[1567]
1419. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin adeti, zühtü; tek derdi, dini; izzeti, kanaatidir. Tüm gayreti,
ahireti içindir. Güzellikleri çok ve dereceleri yücedir. Kurtuluşun
eşiğindedir.”[1568]
1420. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
salim kalmak için susar, faydalanmak için konuşur.”[1569]
1421. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin dininde güçlü ve yumuşaklığında uzak
görüşlüdür. İmanı yakin ile birliktedir. (Dini)
anlayışta hırslı ve doğru yolu kat etmede sevinçlidir.
İşine gücüne rağmen namazını terk etmez.”[1570]
1422. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin hilim sahibidir, cahillik etmez. Kendisine cahillik edilince sabreder. O
asla zulmetmez ve kendisine zulmedilince bağışlar. Kendisi
cimrilik etmez, kendisine cimrilik edilince tahammül eder.”[1571]
1423. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin kazancı helal, ahlakı güzel ve batını salim olan,
malının fazlasını infak eden ve fazla konuşmaktan
sakınan kimsedir.”[1572]
1424. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, dininde izzetli olandır.”[1573]
1425. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin ilim ve hilmi birbirine karışan, ilim öğrenmek için
oturan, salim kalmak için susan, anlamak için konuşan (soru soran),
emanetini (sırrını) dostlarına söylemeyen kimsedir.”[1574]
1426. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin gayret sahibidir. Allah ise daha çok gayretlidir.”[1575]
1427. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin hoş gönüllü ve yücedir. Facir ise hileci ve
aşağılıktır.”[1576]
1428. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin sürekli Allah’ı zikreder, çok düşünür, nimetlere şükreder
ve belalarda sabırlıdır.”[1577]
1429. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin kalbi aşağılık şeylerden temiz olandır.”[1578]
1430. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin uyanık olur ve iki güzellikten birini bekler.”[1579]
1431. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin zenginlikte iffetlidir ve dünyadan münezzehtir.”[1580]
1432. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin rahatlıkta şükredici, belalarda sabırlı ve
nimetlerde korkan kimsedir.”[1581]
1433. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin kendisinden bir şey istenince fazla yardım eder. Ama kendisi
birinden bir şey istemeyi düşüklük sayar.”[1582]
1434. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin faydadır. Eğer onunla yürüyecek olursan sana fayda verir;
eğer onunla meşveret edecek olursan sana menfaati dokunur. Müminin
her şeyi faydadır.”[1583]
1435. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin insanların kanları ve malları hususunda güvende
oldukları kimsedir.”[1584]
Bu anlamda
birçok hadis vardır.
1436. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin
nefsinin kendisinden sıkıntıda insanların ise kendisinden
güvende olduğu kimsedir.”[1585]
1437. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, ailesinin iştahıyla yer; münafık ise ailesi kendisinin
iştahıyla yer.”[1586]
1438. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin önce selam verir, münafık ise, “bana selam verilmelidir.”der.”[1587]
1439. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin dünyada garip gibidir. İzzetine ünsiyet edilmez ve horluğundan
sızlanmaz.”[1588]
1440. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kur’an, müminin bir çok nefsani isteklerini kayıt altına
almıştır.”[1589]
1441. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin bir midesiyle yer, kafir ise yedi midesiyle yer.”[1590]
1442. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin müminin aynasıdır.”[1591]
1443. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin mümin kardeşinin aynasıdır. Gıyabında
hayrını diler,huzurunda rahatsızlıklarını giderir
ve mecliste ona yer açar.”[1592]
1444. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin mümin için bir bina gibidir. Bazısı bazısını
sağlam kılar.”[1593]
1445. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
dinini dünyası ile koruyan facir kimse ise dünyasını dini ile
koruyandır.”[1594]
1446. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin
ünsiyet edinir ve kendisi ile ünsiyet kurulur. Ünsiyet etmeyen ve edilmeyen
kimse de hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı
insanlara en faydalı olanıdır.”[1595]
1447. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin tenasül organına mağlup düşmez ve karnı kendisini
rezil edemez.”[1596]
1448. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin düşmanına zulmetmez ve dostu için günah işlemez.
Eğer kendisine zulmedilirse aziz ve celil olan Allah intikamını
alıncaya kadar sabreder.”[1597]
1449. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin ünsiyet edinir ve insanlar da kendisiyle ülfet edinir.”[1598]
1450. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin zeki, akıllı ve uyanıktır.”[1599]
1451. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin masrafsız ve zahmetsizdir.”[1600]
1452. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin insanların kendileri ve malları hakkında kendisinden
güvende oldukları kimsedir.”[1601]
1453. Allah-u Teala Musa’ya (a.s) şöyle öğüt vermiştir: “Mümin
ahiretin kendisine süslendiği kimsedir. Bu yüzden yorulmadan ve
gevşemeden gözlerini ahirete dikmiştir. Ahirete olan aşkı
kendisi ile hayatın lezzetleri arasına girmiş ve onu hedefine
doğru süren binici gibi sabahlara kadar uyanık tutmuştur. Gece
gündüz hüzün taşır.”[1602]
Bak, el-İslam, 1868. Bölüm
et-Takva, 4163.
Bölüm
1454. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl müminin dostudur; ilim veziri sabır ordularının emiri
ve amel velisidir.”[1603]
1455. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Mümin gücü yettiği şeylerde çaba harcar ve gücü yetmediği
şeylerde ise eseflenir.”[1604]
1456. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim iyi işine sevinir ve kötü işlerinden rahatsız olursa
mümindir.”[1605]
1457. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah mümine üç haslet vermiştir: Dünya ve dininde izzet, ahirette
kurtuluş ve insanların kalbinde azamet ve heybet.”[1606]
1458. Resulullah (s.a.a), müminin sıfatları hakkında
şöyle buyurmuştur: “Müminin davranışları
yumuşak, görüşmesi tatlıdır. Her şeyin yücesini arar,
ahlakın en değerlisini talep eder. Düşmanlık duyduğu
kimseye zulmetmez, sevdiği kimse için günah işlemez. Masrafı az,
yardımı çoktur. O’nu görüyormuşçasına güzel işler
yapar. Gözleri (tevazudan) yumuludur. Açık bir eli vardır.
İsteyeni boş geri çevirmez. Sözünü tartar, dilini tutar,
arkadaşından da olsa batıl bir şeyi kabul etmez.
Düşmanından da olsa hakkı reddetmez. Sadece bilmek için
öğrenir ve sadece amel etmek için bilmek ister. Dünya ehli ile yürüyecek
olursa onların en uyanığı ahiret ehli ile yürüyecek olursa
onların en çok sakınanıdır.”[1607]
1459. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin kendisinde şu üç sıfat olmadıkça mümin olmaz: Rabbinden
bir sünnet, Resulünden (s.a.a) bir sünnet ve Veli’sinden (a.s) bir sünnet.
Rabbinden olan sünnet sırrı saklamasıdır. Resulünden olan
sünnet insanlarla iyi geçinmesidir. Velisinden (a.s) olan sünnet ise
darlık ve sıkıntılarda sabretmektir.”[1608]
1460. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gerçekten mümin Allah’ı (belalar ve günahlar hususunda) koruyucu ve
sözünü aynası edinmiştir. Bir defasında (o aynada) müminlerin
sıfatına bakar, bir defasında zorbaların sıfatına
bakar, onda nükteler görür, kendisini tanır, zekası hakkında
yakine erer ve temizliğinden emin olur.”[1609]
1461. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Allah’ın kulları! Bilin ki şüphesiz mümin gece gündüz nefsine
karşı kötümser olur, sürekli nefsini kınar ve ondan sürekli daha
fazla iyi şeyler ister.”[1610]
1462. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin dağdan daha serttir. Dağdan azalır, ama müminin dininden
bir şey azalmaz.”[1611]
1463. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin demir parçasından daha serttir; demir ateşe konduğunda
değişir, ama mümin defalarca öldürülse de kalbinde bir
değişiklik olmaz.”[1612]
1464. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin dağdan daha serttir; zira dağ balta darbeleri altında
yarılır, ama müminin dini hiç bir şeyle yarılmaz.”[1613]
Kur’an
1465. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz her şey mümine boyun eğer ve her şey ona
saygı gösterir.”Daha sonra şöyle buyurdu: “Eğer insan Allah için
ihlaslı davranırsa Allah her şeyi hatta böcekleri, sürüngenleri,
yeryüzündeki yırtıcıları, göklerdeki kuşları ve
denizlerdeki balıkları da ondan korkutur.”[1614]
1466. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin herkesin kendisinden korktuğu kimsedir. Zira o Allah’ın
dininde güçlü ve azizdir. Hiç bir şeyden korkmaz. Bu her müminin
nişanesidir.”[1615]
1467. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şey; hatta böcekler, sürüngenler, yeryüzündeki yırtıcılar
ve gökyüzündeki kuşlar bile müminin karşısında boyun
eğer.”[1616]
bak. el-Havf, 1141. Bölüm
“Süleyman
için, o ne dilerse, mabetler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve
taşınması güç kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi!
Şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.”[1617]
“Davud: “Andolsun
ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana
haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakların çoğu
birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İman edip salih amel
işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da
ne kadar azdır!”Demişti. Davud, kendisini denediğimizi
sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip
secdeye kapanmış , tövbe etmiş Allah'a yönelmişti.”[1618]
“Buyruğumuz
gelip tandırdan sular kaynamağa başlayınca, “her cinsten
birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında
kalan çoluk çocuğunu ve iman edenleri gemiye bindir”dedik. Pek az kimse
onunla berâber iman etmişti.”[1619]
“Andolsun
ki onlara: “Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten
kimdir?”diye sorarsan, şüphesiz, “Allah'tır”derler. De ki: “Övülmek
Allah içindir”, fakat çoğu bunu akıl etmezler.”[1620]
Bu konuda altmıştan fazla ayet
mevcuttur. Mu’cem kitaplarına müracaat ediniz.
1468. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin kadın mümin erkekten daha az bulunur. Mümin erkek ise simyadan daha
az bulunur. Sizlerden hanginiz simyayı bulabildiniz?”[1621]
1469. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Velayetimizden dem vuran herkes mümin değildir; onlar sadece müminler
için arkadaş kılınmışlardır.”[1622]
1470. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Doğru yol hakkında yolcular azdır diye
yalnızlık hissine kapılmayın ve korkmayın. Zira
insanlar tokluğu kısa, açlığı ise uzun olan bir
sofraya toplanmışlardır.”[1623]
1471. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah yeryüzünü insanların ihtiyacını bilen, kurtuluş
yolunda ilim öğrenen birinden boş bırakmaz. Elbette
sayıları azdır. Allah bunu geçmiş peygamberlerin
ümmetlerinde açıklığa kavuşturmuş ve onları
gelecek kimseler için örnek kılmıştır. Örneğin Nuh
kavmi hakkında şöyle buyurmuştur: “Onunla çok azı
dışında iman eden olmadı.”[1624]
bak. el-Bihar, 67/157, 8. Bölüm
En-Nübüvvet
(2), 3784. Bölüm
1472. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin alametleri beştir: Yalnız kaldığında
sakınmak, azlıkta bile sadaka vermek, musibetler
karşısında sabretmek, öfkelendiğinde bile hilim sahibi
olmak ve korktuğunda bile doğru olmak.”[1625]
1473. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın nişanesi; doğru söylemenin zararına, yalan
söylemenin ise faydana olduğu yerde, doğru söylemeyi yalan söylemeye
tercih etmen, bildiğinden fazla konuşmaman ve başkaları
hakkında konuşma hususunda Allah’tan korkmandır.”[1626]
1474. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şey müminin nişanelerindendir: Allah’ı tanımak,
Allah’ın dostlarını tanımak ve Allah’ın
düşmanlarını tanımak.”[1627]
1475. İmam Sadık (a.s), “Müminin mümin olduğunu nereden
bilelim? diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’a
teslimiyet ve kendisine erişen hüzün ve sevinçlerden hoşnut olmak.”[1628]
Bu konuda daha önce de birtakım hadisler naklettik, ilerideki
bölümlerde de nakledeceğiz.
bak. el-Bihar, 67/261, 14. Bölüm
ed-Din, 1319. Bölüm
284. Konu, eş-Şia
1476. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin hayrı umulur. Kötülüklerinden güvende olunur.”[1629]
1477. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminler kendilerine kötümser davranır, sürçmelerinden korkar, dünyadan
nefret eder, ahirete iştiyak duyar ve Allah’a itaate koşarlar.”[1630]
1478. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminler (her şeyi) kolaya alan ve yumuşak davrananlardır.”[1631]
bak. el-İslam, 1869. Bölüm
1479. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin en üstünü can, aile ve malından (Allah yolunda) geçenlerdir.”[1632]
1480. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin iman açısından en üstünü; alışı
verişi, öfkesi ve hoşnutluğu Allah için olandır.”[1633]
1481. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin en üstünü ahlakı en güzel olandır.”[1634]
1482. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
iman açısından en üstünü kendisinden bir şey istenince veren ve
kendisine bir şey verilmeyince müstağni olandır. (rahatsız
olmayandır)”[1635]
1483. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin en üstünü alışverişte, borcunu ödemede ve
alacağını almada cömert davrananıdır.”[1636]
1484. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin en üstünü kalbi temiz dili doğru olanlardır.”[1637]
bak. el-Fezilet, 3217. Bölüm
el-Marifet (1),
2585. Bölüm
et-Takva, 4163.
Bölüm; el-İslam, 1870. Bölüm
1485. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni
gören kimsenin iman etmesi ilginç değildir. Yazılı
kağıtları görüp hepsine baştan sona iman eden kimselerin
imanı çok ilginçtir.”[1638]
1486. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne zaman
kardeşlerimi göreceğim?”Kendisine, “Biz kardeşlerin değil
miyiz?”diye sorulunca şöyle buyurdu: “Sizler benim
ashabımsınız. Kardeşlerim ise beni görmeden bana iman
edenlerdir. Ben onlara iştiyak duyuyorum.”[1639]
1487. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İman açısından size en ilginç gelen varlıklar
kimlerdir?”Kendisine, “Meleklerdir”denilince, “Onlar Rableri nezdindedir. Neden
iman etmesinler ki?!”diye buyurdu. Ardından, “O halde
Peygamberlerdir”denilince, “Kendilerine vahiy nazil olduğu halde neden
iman etmesindeler ki?”diye buyurdu. Sonra, “Bizleriz”denilince, “Ben
aranızda olduğum halde neden iman etmeyesiniz ki? Şüphesiz iman
açısından insanlardan bana en ilginç geleni, benden sonra
yazılar arasında bir kitap (Kur’an) görüp ona iman eden
kimselerdir.”diye buyurdu.[1640]
24. Konu
el-Emanet
Emanet
F
el-Bihar, c.
75/113, 50. Bölüm, Eda’ul Emanet
F
Vesail’uş
Şia, 13/218, 1. Bölüm, Vucub-u Eda’il Emanet
bak.
F
el-Meclis, 520.
Bölüm; en-Nübüvvet (1), 3776. Bölüm
Kur’an
“Onlar
emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.”[1641]
1488. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın en üstünü emanete riayet etmek; en çirkin ahlak ise
hıyanettir.”[1642]
1489. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şeyde aziz ve celil olan Allah hiç kimseye ruhsat (izin) vermemiştir:
Emaneti iyi ve kötü herkese eda etmek, iyi ve kötü herkese verdiği sözünü
tutmak, iyi veya kötü olsun anne ve babaya iyilik etmek.”[1643]
1490. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz,
oruç, hac, bağış ve gece yarısı (ibadetlerdeki)
feryatlara fazla itina göstermeyin. Siz doğru sözlü olmaya ve emaneti eda
etmeye bakınız.”[1644]
1491. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanete riayet etmek zenginliktir.”[1645]
1492. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ali’yi (a.s), Resulullah (s.a.a) nezdinde yüce makamlara ulaştıran
şeyin ne olduğuna bak ve ona uy. Şüphesiz Ali (a.s) Resulullah
(s.a.a) nezdindeki yüce makama doğru sözlülük ve emanete riayet etmek
sebebiyle ulaşmıştır.”[1646]
bak. es-Sıdk,
2192. Bölüm
1493. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer Ali’ye kılıçla vuran ve onu öldüren kimse bile bana güvense,
benden hayır dilese ve benimle meşveret etse mutlaka emanetini
kendisine eda ederim.”[1647]
1494. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan
korkunuz, size güvenen kimsenin emanetine riayet ediniz. Müminlerin Emiri’nin
(a.s) katili bile bir emanet hususunda bana güvenecek olursa onu kendisine eda
ederim.”[1648]
1495. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Peygamberlerin (a.s) evlatlarının katiline de olsa emanete riayet
ediniz.”[1649]
1496. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hüseyin b. Ali’nin katili de olsa emanete riayet ediniz.”[1650]
1497. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar sana hıyanet etse de, sana güvenene hıyanet etme. Senin
sırrını ifşa etse de sen sırrını ifşa
etme.”[1651]
1498. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yemin ediyorum ki Resulullah’ın (s.a.a), vefatından çok az bir süre
önce üç defa bana şöyle buyurduğunu işittim: Ey Ebe’l-Hasan!
İyi ve kötü herkese az veya çok hatta bir iğne ve iplik de olsa emanetini
eda et.”[1652]
1499. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz aziz ve celil olan Allah her peygamberi doğru sözlülük ve
iyi-kötü herkese emanetini eda etmek üzere göndermiştir.”[1653]
1500. Resulullah (s.a.a), “Kitap ehlinden bazısı
vardır ki kendine güvenecek olursan.”ayetini
okuyunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
düşmanları yalan söylüyor. Cahiliye döneminde olan emanete riayet
dışındaki her şey ayaklarım altındadır.
Şüphesiz emaneti iyi ve kötü herkese eda etmek gerekir.”[1654]
1501. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan
sakının ve emaneti siyah veya beyaz, Haruri (Harici) veya
Şam’lı (Muaviye’nin taraftarı) bile olsa eda ediniz.”[1655]
bak. vesail’uş
Şia, 13/221, 2. Bölüm
1502. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emanete
riayet etmeyenin imanı yoktur.”[1656]
1503. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim dünyada bir emanete hıyanet eder ve onu ehline geri vermeden ölürse
benim dinimden başkası üzere ölmüştür ve Allah’ı kendisine
gazab etmiş bir halde görecektir.”[1657]
1504. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim
kendisine ısmarlanan emaneti küçümseyerek zayi eden kimse bizden
değildir.”[1658]
1505. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emanete
riayeti olmayanın imanı da yoktur.”[1659]
1506. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanet doğrulukla sonuçlanır.”[1660]
1507. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanete riayet güçlenirse doğruluk da artar.”[1661]
1508. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanete riayet ve ahde vefa, amellerin doğruluğundandır.”[1662]
1509. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanete riayet etmek zenginlik, hıyanet ise fakirlik getirir.”[1663]
1510. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emanete
riayet, zenginlik getirir, hıyanet ise fakirlik.”[1664]
1511. Lokman (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
oğulcağızım! Emanete riayet et ki dünya ve ahiretin salim
olsun. Emin ol ki zengin olasın.”[1665]
1512. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emin
olmayan bir kimseye güvenen kimse için Allah garanti vermez. Zira kendisini ona
güvenmekten sakındırmıştır.”[1666]
1513. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İncinmiş insanlara asla güvenmeyin.”[1667]
1514. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Emanet verdiğin kimseye kötümser olamazsın. İmtihan
ettiğin haine emanet verme.”[1668]
1515. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana
emin kimse hıyanet etmemiştir. Sen emaneti haine vermişsin.”[1669]
1516. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’ın kullarından bir kulda konuştuğunda yalan
söylediğini ve kendisine güvenildiğinde hıyanet ettiğini
gördükten sonra ona Allah’ın emanetini verme hususunda güvenirse aziz ve
celil olan Allah’ın onu verdiği emanet hususunda belaya düçar
kılması, kendisine bu sebeple bir karşılık ve mükafat
vermemesi, üzerine bir haktır.”[1670]
1517. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir emanet hususunda şarap içen birine, bile bile güvenirse Allah
üzerinde bir garantisi yoktur ve kendisine hiç bir karşılık ve
mükafat da verilmez.”[1671]
1518. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güvenilir olmayan birine güvenenin, Allah üzerinde bir hücceti yoktur.”[1672]
1519. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hain
birine emaneti vermem ile zayi edecek birine vermem arasında benim için
hiç bir fark yoktur.”[1673]
bak.
vesail’uş Şia, 13/230, 6. Bölüm ve 13/233, 9. Bölüm
Kur’an
“Doğrusu
biz, emaneti göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu
yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve
çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir.”[1674]
1520. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra
da emanete riayet etmektir. Emanete riayet etmeyen zarar etmiştir. Emanet
yükseltilmiş göklere, geniş yerlere ve dikilmiş yüce
dağlara sunuldu. Bu üçünden daha uzun, daha geniş, daha yüce ve daha
büyük bir şey yoktur. Eğer bir şey yücelik, genişlik,
güçlülük ve dayanıklık açısından emaneti kabul etmeseydi,
hiç şüphesiz bu üçü kabul etmezdi. Ama cezadan korktular ve kendilerinden
daha zayıflarının bilmediği şeyi bildiler ve o
(kendilerinden zayıf olan) insandır.”Şüphesiz insan pek zalim
ve çok cahildir.”[1675]
1521. İmam Ali (a.s), “Zındıklardan
bazısının, “Allah’ın, “Şüphesiz
biz emaneti sunduk...”diye buyurduğunu görüyoruz. Bu
emanet nedir ve bu insan kimdir? Aziz ve hikmet sahibi olan Allah’ın bu
gerçeği insanlardan gizlemesi doğru olmaz”demesi üzerine şöyle buyurmuştur:
“Belirttiğiniz emanet sadece Peygamberler ve vasileri
arasında olması gereken emanetlerdir.”[1676]
1522. Bir hadiste yer aldığına göre Ali (a.s) namaz vakti
yaklaşınca ne yapacağını
şaşırıyor, titriyor ve renkten renge giriyordu. Kendisine,
“Sana ne oluyor, ey Müminlerin Emiri?”denilince de şöyle cevap veriyordu:
“Namaz vakti gelmiştir. Allah’ın göklere ve yerlere sunduğu
halde kabul etmedikleri emanet! Onlar o emaneti kabulden kaçındılar
ve korktular.”[1677]
1523. İmam Sadık’a (a.s) “Adamın biri, “Bana bir elbise
al”diye birini gönderiyor. O adam pazara gidiyor ve pazarda kendisinde de var
olan bir gömlek görüyor ve bu yüzden ona kendi elindeki gömleği veriyor.
(Bunun hükmü nedir?)”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu
işi yapmamalı ve kendini kirletmemelidir. Aziz ve celil olan Allah
şöyle buyuruyor: “Emaneti...sunduk.”Hatta eğer gömleği
pazarda gördüğü gömlekten daha iyi olursa, yine de ona kendi
malını vermemelidir.”[1678]
25. Konu
el-Eman
Eman dilemek
F
el-Bihar,
100/43, 5. Bölüm, el-Ahd ve’l-Eman
F
Kenz’ul Ummal,
4/362, el-Eman ve’l-Muahede, 484, el-Eman
bak.
el-Ahd, 373. Konu; el-Gadr, 385. Konu, el-Hacc, 707. Bölüm
Kur’an:
“Ancak, sizinle
kendileri arasında anlaşma olan bir millete sığınanlar
yahut sizinle savaştan veya kendi milletleriyle savaşmayı
bıkarak size başvuranlar müstesnadır. Allah dileseydi
onları üzerinize çullandırırdı da sizinle
savaşırlardı. Eğer sizden uzak durur, sizinle
savaşmaz, size barış teklif ederlerse Allah onlara
dokunmanıza izin vermez.”[1679]
bak. Maide, 1;
Enfal, 56-58, 61, 72; Tevbe, 1, 2, 4-8, 10-13
1524. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birisi
senden canı hakkında eman dilerse onu öldürme.”[1680]
1525. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim sözleşmeli birini öldürürse kırk yıllık uzaklıktan
bile duyulan cennetin kokusunu asla duymaz.”[1681]
1526. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim canı hususunda birine eman verir, sonra da onu öldürürse her ne kadar
öldürülen kafir de olsa ben o katilden beriyim.”[1682]
1527. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim canı hususunda birine eman verir, sonra da onu öldürürse,
şüphesiz kıyamet günü hıyanet bayrağını
yüklenir.”[1683]
1528. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güvenilir insanlar hakkında ahdinize vefa gösterin.”[1684]
1529. İmam Ali (a.s), Malik-i Eşter’e yazdığı
mektupta şöyle buyurmuştur: “Düşmanla aranda bir sözleşme
imzalarsan veya ona eman elbisesini giydirirsen, sözüne vefa göster ve emanetle
sözleşmene riayet et. Kendini verdiğin emana kalkan yap. Zira
insanlar sahip oldukları çeşit çeşit istekler ve
dağınık görüşlerine rağmen ilahi farzlardan hiç biri
hakkında ahde vefayı ululadığı gibi söz birliği
etmemişlerdir.”[1685]
1530. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin en düşüğü bile Müslümanlar adına eman verebilir.”[1686]
1531. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müslümanlar kardeştir. Kanları eşittir. En düşükleri de
eman verebilir. Onlar başkaları karşısında tek bir el
gibidir.”[1687]
1532. İmam Sadık (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) “Onların
en düşükleri de eman verebilir”sözü sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Eğer Müslümanlardan bir grup asker, müşriklerden bir grup askeri
kuşatma altına alırsa ve bu durumda kuşatma altına
alınanlardan biri gelir de, “Bana eman verin de gelip
komutanınız ile görüşeyim”derse, Müslüman ordusunun en
düşüğü kendisine eman verdiği takdirde, en yüksek olanları
da bu söze vefa göstermelidir.”[1688]
26. Konu
el-Uns
Ünsiyet
bak.
el-Mehabbet (2), 90. Konu; el-Mukarrebun, 435. Konu; el-Lika,477. Konu; ez-Zikr, 1340. Bölüm
1533. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
insan hikmet sahibi kimsenin ünsiyet ettiği kimseden dehşete
kapılır.”[1689]
1534. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Haktan başka bir şeyle ünsiyet etme ve batıldan başka bir
şeyden de korkuya kapılma.”[1690]
1535. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ünsiyet azameti yok eder.”[1691]
1536. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “
Sıkı dost olmak azameti giderir.”[1692]
1537. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ünsiyet üç şeydedir: Uyumlu kadın, iyi bir evlat ve samimi bir
dost.”[1693]
1538. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allahım! Şüphesiz sen dostlarına en iyi ünsiyet edensin. Gurbet
ve yalnızlık onları dehşete düşürürse senin zikrin ile
ünsiyet bulurlar. Bir musibete uğrarlarsa sana
sığınırlar.”[1694]
1539. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah ile ünsiyet etmenin ürünü insanlardan kaçmaktır.”[1695]
1540. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yaratıklardan kaçmayan kimse Allah ile nasıl ünsiyet kurabilir?”[1696]
1541. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah ile ünsiyet kuran insanlardan kaçınır.”[1697]
1542. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan ayrı kalan münezzeh olan Allah ile ünsiyet kurar.”[1698]
1543. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah ile ünsiyet kurmanın alameti, insanlardan kaçmaktır.”[1699]
1544. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Günahın zilletinden itaatin izzetine erişen kimse ile aziz ve celil
olan Allah, ünsiyet ettiği biri olmaksızın ünsiyet eder ve mal
ve serveti olmaksızın yardım eder.”[1700]
1545. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah her mümine imanını kendisiyle huzur bulacağı bir ünsiyet
kılar. Artık bir dağın zirvesinde de olsa
yalnızlık hissine kapılmaz.”[1701]
1546. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ah!
Ah! Nur ile dolan kalplere! Şüphesiz dünya onlar nezdinde en kötü
yılan ve laf anlamaz düşmandır. Onlar Allah ile ünsiyet
edinirler ve refah içinde şımaranların ünsiyet edindikleri
şeylerden kaçarlar.”[1702]
bak. 526. Konu, en-Nur
27. Konu
el-İnsan
İnsan
F
el-Bihar,
60/264, Ebvab’ul İnsan ve’r-Ruh ve’l-Beden; 5/309, 15. Bölüm, İllet’ul
Helk’il İbad ve teklifihim
bak.
el-Hilkat, 147. Konu; el-Hilafet, 1052. Bölüm; el-İlm, 2836. Bölüm; el-Fezilet, 3213. Bölüm; el-Kalb, 3382. Bölüm, el-Aceb, 2531. Bölüm, en-Ni’met,3902. Bölüm
“Andolsun ki,
biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların
karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları
rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan
üstün kıldık.”[1703]
1547. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah nezdinde Ademoğlundan daha değerli bir şey yoktur.”“Ya
Resulullah melekler de mi?”diye sorulunca, “Melekler ay ve güneş gibi
mecburdurlar”diye buyurdu.”[1704]
1548. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsan dışında hiç bir şey benzeri bin şeyden
daha hayırlı değildir.”[1705]
1549. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber miraca götürüldüğü gece namaz vakti geldi. Cebrail ezan okudu
ve kamet getirdi. Daha sonra şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! (namaz için) Öne
geç.”Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen öne geç.”Cebrail, “Allah
bizlere Adem’e (a.s) secde etmemizi emrettiği günden beri
Ademoğullarından asla öne geçmedik.”[1706]
1550. İmam Bakır (a.s), Adem’in vefatını
anlattıktan sonra şöyle buyurmuştur: “Sonunda
(cenaze) namazının kılınmasına sıra geldi.
Hibetullah şöyle dedi: “Ey Cebrail! Öne çık ve Adem’in
namazını kıldır. Cebrail (a.s) ona (Adem’in çocuğuna)
şöyle buyurdu: “Ey Hibetullah! Allah bize cennette babana secde etmeyi
emretti. Dolayısıyla çocuklarından hiç birine imamlık
etmemiz yakışmaz.”[1707]
bak. el-Bihar,
60/268, 39. Bölüm
1551. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin
dışında benzerinden bin kat daha hayırlı olan bir
şey bilmiyoruz.”[1708]
1552. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah, kendi katında müminden daha değerli bir
varlık yaratmamıştır. Zira melekler bile müminlerin
hizmetçileridir.”[1709]
1553. İmam Sadık’a (a.s), “Melekler
mi daha üstündür, yoksa Adem oğulları mı?”diye soran Abdullah b.
Sinan’a şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah meleklere
şehvetsiz bir akıl vermiştir. Hayvanlara ise akılsız
bir şehvet vermiştir. Adem oğullarına ise her ikisini
vermiştir. Aklı şehvetine üstün gelen kimse meleklerden daha
hayırlıdır. Şehveti aklına üstün gelen ise
hayvanlardan daha kötüdür.”[1710]
1554. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah insanı düşünen bir nefis sahibi olarak
yaratmıştır. Eğer insan bu düşünen nefsini ilim ve
amelle tezkiye ederse ilk cevher nedenlerine (Mukaddes akıl sahiplerine)
benzer mizacı düzelir ve zıtlardan uzaklaşırsa (ahlaki
hasletleri mutedil olur; ifrat ve tefritten salim kalırsa) o zaman da o
sağlam yedi gökle ortak olur.”[1711]
Kur’an:
“Hani
Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim”demişti de
melekler, “Orada fesat yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?
Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve seni devamlı takdis ediyoruz”dediler.
Allah “Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim”dedi.”[1712]
“Cinleri
ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için
yaratmışımdır.”[1713]
“Eğer
Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. Fakat,
Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hâlâ ayrılıktadırlar,
esasen onları bunun için yaratmıştır.”[1714]
1555. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’tan sakınmakla emrolundunuz, ihsan ve itaat için
yaratıldınız.”[1715]
1556. İmam Sadık (a.s), “Allah yaratıkları neden
yarattı. Oysa onlara muhtaç değildir. Onları yaratma zorunda
kalmamıştır. Bizimle oynamak da O’na yakışmaz.”diyen
bir zındıka şöyle buyurmuştur: “Hikmetini
göstermek, ilmini kullanmak ve tedbirini geçerli kılmak için
yaratmıştır.”[1716]
1557. İmam Ali (a.s) insanları cihada teşvik ederken
şöyle buyurmuştur: “Allah sizleri diniyle yüce
kılmış, ibadeti için yaratmıştır. O halde
kendinizi hakkını eda etmeye adayınız.”[1717]
1558. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Ey Ademoğlu! Seni bir kar etmek için
yaratmadım. Şüphesiz seni benden faydalanasın diye
yarattım. O halde her şey yerine beni seç. Zira ben her şey
yerine senin yardımcınım.”[1718]
1559. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
İnsanlar! Şüphesiz aziz ve zikri yüce olan Allah kullarını
kendilerini tanısınlar diye yaratmıştır. Onu
tanıdıklarında ibadet ederler, ona ibadet edince O’ndan
başkasına ibadetten kesilirler.”Birisi kendisine, “Ey İbn-i
Resulillah! Annem babam sana feda olsun, Allah’ı tanımak nedir?”diye
sorunca da şöyle buyurdu: “Her zaman ehlinin kendilerine itaatleri farz
kılınan imamları tanımalarıdır.”[1719]
1560. İmam Sadık (a.s), “Allah’ın
insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Onları
ibadet için yaratmıştır.”[1720]
1561. Ali b. İbrahim, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle
buyurduğunu nakletmiştir: “Allah onları emir, nehiy ve teklif
için yaratmıştır. Zorla ibadet etsinle diye
yaratmamıştır. Allah onları özgür bir şekilde emir ve
nehiylerle imtihan etmek için yaratmıştır.”[1721]
1562. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “Fakat,
Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hâlâ ayrılıktadırlar,
esasen onları bunun için yaratmıştır”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
rahmetini hak edecek ve kendilerini bağışlatacak şeyler
yapsınlar diye yaratmıştır.”[1722]
1563. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah yarattığı şeyleri; kudretini artırmak,
zamanının olaylarından korkmamak ve savaşta rakibinin, mal
üstünlüğü elde etmeye çalışan ortağının ve
soyuyla övünenin kendisinden yardım almak için yaratmamıştır.
Aksine onlar terbiye olmuş yaratıklar ve düşük kullardır.”[1723]
1564. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala, yaratıkları boş yere
yaratmamış ve başı boş
bırakmamıştır. Aksine kudretini açığa vurmak,
kendisiyle hoşnutluğunu hak edecekleri itaatiyle mükellef kılmak
için yaratmıştır. Onlardan bir menfaat elde etmek, onlarla bir
zararı def etmek için yaratmamıştır. Aksine onları
faydalandırmak ve ebedi nimete ulaştırmak için
yaratmıştır.”[1724]
1565. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “Fakat,
Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hâlâ ayrılıktadırlar,
esasen onları bunun için yaratmıştır.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Onları,
rahmetine hak kazanacak ve böylece bağışlayacak şeyler
yapsınlar diye yaratmıştır.”[1725]
1566. İmam Sadık (a.s),”Biz (başkalarının)
şaşırıp kalması için mi yaratıldık.”diyen
birine şöyle buyurmuştur: “Sen Allah için nesin ki?”O
şahıs, “yok olmak için mi yaratıldık?”deyince şöyle
buyurdu: “Ey kardeş oğlu, sus! Biz beka için yaratıldık.”[1726]
Kur’an:
“Sizi
topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra
erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız
için sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O’dur. Kiminiz daha önce öldürülür,
kiminiz de, belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki
artık düşünürsünüz.”[1727]
bak. Al-i İmran, 6; Nisa, 1; En’am, 2;
Ra’d, 8; Meryem, 67; Müminun, 12-14; Lokman, 14; Hud, 61; en-Nahl, 4; Hac, 5;
er-Rum, 19, 20; Secde, 7-9; Fatır, 11; Yasin, 77; Zümer, 6; Şura, 49,
50; Necm, 32, 45, 46; Vakıa, 57-59; Teğabün, 2, 3; Mülk, 23, 24; Nuh,
14, 17; İnsan, 1, 2; Mürselat, 20, 23; Nebe, 8; Abese, 18-21;
İnfitar, 7, 8; Tarık, 5-7; el-Bihar, 60/317, 41. Bölüm
Kur’an:
“İnsan
zayıf yaratılmıştır.”[1728]
1567. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Miskin Ademoğlu! Eceli gizli, hastalıkları örtülü, ameli mahfuzdur.
Bir sivrisinek incitir, (boğazına tıkanan) bir damla öldürür,
bir ter kokutur! “[1729]
1568. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ademoğlu ölçüye en çok benzeyendir. Ya cahillikle hafif gelir, ya da
ilmiyle ağır! “[1730]
1569. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın değeri iki küçük organıyladır: Kalbi ve
diliyle. Savaşırsa kalbiyle savaşır ve konuşursa
(diliyle) açık konuşur.”[1731]
1570. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın iki fazileti vardır: Akıl ve söz. Akılla
faydalanır ve sözle fayda verir.”[1732]
1571. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın aslı kalbidir. Aklı dinidir. Mürüvveti ise
kendisini koyduğu yerdir.”[1733]
1572. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan sözüyle ölçülür ve ameliyle değerlendirilir.”[1734]
1573. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan zekasıyladır, şekliyle değil. İnsan
himmetiyledir, mal ve biriktirdikleriyle değil.”[1735]
bak. el-Kemal,
3567. Bölüm
1574. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklını ihya etmiş ve nefsini öldürmüştür. Kalını
(bedeni) zayıflamış, kabalığı incelmiştir.
Kendisine çok nurlu bir ışık doğmuş, yolunu
aydınlatmış ve doğru yola sevketmiştir.”[1736]
1575. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nimetleri değerli olan Allah’ın zamanının bir diliminde ve
fetret döneminde bir takım kulları vardır ki Allah kendileriyle
fikirlerinde hasbihal eder ve akıllarında konuşur. Onlar
işte böylece o karanlıkların kandilleri ve o şüphelerin
delilleri idiler.”[1737]
bak. el-Eh,
54. Bölüm
467. Konu,
el-Kemal
28. Konu
el-Ena
Kap-Tabak
F
Vesail’uş
Şia, 2/1083, Adem-u Cevaz-i İsti’mal-i Evani’iz-Zeheb ve’l-Fizze
bak.
Ez-Ziynet, 210. Konu, el-Kalb, 3383. Bölüm; el-Ekl, 106. Bölüm
1576. İbn-i Bezi’ şöyle diyor: “Ebu’l Hasan
Rıza’ya (a.s) altın ve gümüş kapları sordum. Onlardan
hoşlanmadığını izhar etti.”[1738]
1577. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Altın ve gümüş kaplarda yemeyin.”[1739]
1578. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Altın ve gümüş kaplar (Allah ve ahirete) yakin sahibi olmayan
kimselerin eşyasıdır.”[1740]
bak. vesail’uş
Şia, 2/1086, 67. Bölüm
“Ba”Harfi
Konu
Başlıkları
el-Buhl (Cimrilik)
el-Bid’et (Bidat)
el-Beda (Beda)
el-Ebdal (Abdal)
et-Tebzir (Savurganlık
el-Birr (İyilik)
el-Berzeh (Berzah Alemi)
el-Bereket (Bereket)
el-Burhan (Burhan-Delil)
el-Bişr (Güler yüzlülük)
29. Konu
el-Buhl
Cimrilik
F
el-Bihar,
73/299, 136. Bölüm, el-Buhl
F
Kenz’ul Ummal,
3/451, 803, el-Buhl
bak.
es-Seha, 226. Konu; eş-Şuh, 260. Konu, el-Fakr, 3224. ve 3225. Bölümler
Kur’an:
“Onlar cimrilik
ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah'ın bol
nimetinden kendilerine verdiğini gizlerler. Kâfirlere
aşağılık bir azab
hazırlamışızdır.”[1741]
“İşte
sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılan kimselersiniz.
Kiminiz cimrilik yapıyor ama, cimrilik yapan bilsin ki, ancak kendine
karşı cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz.
Eğer O’ndan yüz çevirirseniz sizi ortadan kaldırır, sizin gibi
olmayacak bir milleti yerinize getirir.”[1742]
bak. Nisa, 53;
İsra, 100; Hadid, 24; Kalem, 12
1579. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilik tüm ayıpların kötülüğünün toplamıdır.
Cimrilik insanı her kötülüğe çeken bir dizgindir.”[1743]
1580. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben,
kardeşlerimden birini görünce kendisi için Allah’tan cenneti
istediğim halde, dinar ve dirhem hususunda kendisine cimrilik etmek ve
kıyamet günü bana, “Cennet senin olsaydı şüphesiz cennet
hususunda daha cimri, daha cimri, daha cimri olurdun.”denilmesi hususunda
Rabbimden haya ederim”[1744]
1581. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilik en çok kınanmış ahlaktır.”[1745]
1582. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilik utançtır.”[1746]
1583. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilik fakirliğin elbisesidir.”[1747]
1584. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cimrilik
(insanın) yüzsuyunu döker.”[1748]
1585. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Elinde olan şeyler hususunda cimrilik etmek, mabuda (Allah’a) kötü zan
beslemektir.”[1749]
1586. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Malı hususunda cimrilik eden zillete düşer. Dini hususunda cimrilik
eden (taviz vermeyen) kimse ise yücelir.”[1750]
1587. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilik sövgünün çoğalmasına sebep olur.”[1751]
1588. Şöyle rivayet edilmiştir: “Cimrilikten
sakının. Şüphesiz cimrilik afettir ve özgür ve mümin insanlarda
bulunmaz. Cimrilik imanla uyuşmaz.”[1752]
1589. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer aziz ve celil olan Allah mükafat veriyorsa, o halde bu cimrilik de
neden?”[1753]
1590. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilikten uzak olan şerefe ulaşır.”[1754]
1591. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri kimse varislerinin hazinedarıdır.”[1755]
1592. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilik sahibini zelil kılar, kendisinden uzak durana ise izzet
bağışlar.”[1756]
1593. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri az bir malını bile kendisinden esirger ve tümüyle varislerine
bağışlar.”[1757]
1594. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri kimse hürmetini korumaktan çok, ortadan kaldırır.”[1758]
1595. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Cimri kimse Allah’tan ve insanlardan uzak, ateşe ise yakındır.”[1759]
1596. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimriye bakmak kalbi katılaştırır.”[1760]
1597. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrinin dostu olmaz.”[1761]
1598. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimriye şaşarım! Kendisinden kaçan fakirliği kendine
doğru hızlandırır. Kendisini isteyen zenginliği ise
kaybeder. Dünyada fakirler gibi yaşar, ahirette ise zenginler gibi hesaba
çekilir.”[1762]
1599. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya kendisine yöneldiği halde cimrilik eden veya dünya kendisinden yüz
çevirdiği halde cimrilik eden kimseye şaşarım. Oysa dünya
kendisine yöneldiğinde infakta bulunması kendisine zarar vermez.
Dünya kendisinden yüz çevirmişken cimrilik etmesinin de kendisine
faydası dokunmaz.”[1763]
1600. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar için zenginlik istemesi gerekenler cimrilerdir. Zira
şüphesiz insanlar zengin olunca malından el çekerler.”[1764]
1601. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimrilikte insanın Rabbine kötü zan beslemesi (kendisine kötülük olarak)
yeter. Şüphesiz her kim (ilahi) mükafata yakin ederse güzel
bağışta bulunur.”[1765]
1602. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri kimse sıla-i rahime göz dikmemelidir. (cimrilik ve sıla-i
rahim uyuşmaz. )”[1766]
1603. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bana
en uzak olanınız kötü dilli ve çirkin davranışlı cimri
kimsedir.”[1767]
1604. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimriye muhtaç olman dondurucu kıştan daha soğuktur.”[1768]
1605. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü ateş üç kişiyle konuşur: Zengine şöyle
der: Ey Allah’ın kendilerine çok, geniş ve dolu dünyayı
verdiği kimse! Fakir senden az bir borç istedi, sen vermedin ve cimrilik
ettin.”Böylece ateş onu yutar...”[1769]
1606. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz cimri kimse helal olmayan yoldan bir mal kazanan ve onu yersiz
yerde harcayan kimsedir.”[1770]
1607. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz gerçek cimri malının farz zekatını vermeyen;
akrabalarına bağışta bulunmayan ve bunlar
dışında savurgan davranan kimsedir.”[1771]
1608. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri, Allah’ın kendisine farz kıldığı şeylerde
cimrilik edendir.”[1772]
1609. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar dört kısımdır: Cömert, kerim, cimri ve
aşağılık. Cömert kimse yiyen ve
bağışlayandır. Kerim kimse yemeyen ve
bağışlayandır. Cimri kimse yiyen ve
bağışlamayandır. Aşağılık kimse ise
yemeyen ve bağışlamayandır.”[1773]
1610. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Gerçek cimri yanında adım zikredilince bana selam göndermeyen
kimsedir.”[1774]
1611. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri selam hususunda cimrilik eden kimsedir.”[1775]
1612. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en az rahat edeni cimridir.”[1776]
1613. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cimri kimse için rahat yoktur.”[1777]
1614. İmam Rıza (a.s), babalarından (a.s) şöyle
nakletmiştir: “Müminlerin Emiri (a.s) hep şöyle derdi:
“İnsanlar kudretli yarattın
Bazıları cömert,
bazıları cimridir.
Ama cömert rahatlık içindedir.
Ama cimri uzun bir uğursuzluk içindedir.”[1778]
bak. 199. Konu, er-Rahet
1615. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en cimrisi Allah’ın kendisine farz
kıldığı şeylerde cimrilik edendir.”[1779]
1616. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en cimrisi, malını kendisinden esirgeyen ve
varisine bırakan kimsedir.”[1780]
1617. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Münezzeh olan Allah’ın malından farz
kıldığını vermede cimrilik etmek en çirkin
cimriliktir.”[1781]
1618. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Müminlerin Emiri (a.s) beş deve yükü hurmayı birine
gönderdi. Birisi Müminlerin Emirine (a.s) şöyle dedi: “Falan kimse senden
(bu kadar) istemedi. Beş deve yükü yerine bir deve yükü ona
yeterliydi.”Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurdu: “Allah müminler
arasında senin gibisini çoğaltmasın. Bağışlayan
benim, cimrilik eden ise sen! “[1782]
1619. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz insanların elinde olan şeyler hususunda cömert olmak
(göz dikmemek) bağışlayarak cömert olmaktan daha üstündür.”[1783]
1620. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz insanların en cimrisi, selam hususunda cimri olandır.”[1784]
1621. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sürekli bahane bulmak cimriliğin nişanesidir.”[1785]
1622. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cimri
özür ve bahane bulmaya çalışan kimsedir.”[1786]
30. Konu
el-Bid’at
Bid’at
F
el-Bihar,
2/261, 32. Bölüm, el-Bid’at ve’s-Sünnet
F
el-Bihar,
2/283, 34. Bölüm, el-Bide’ ve’r-Rey
F
el-Bihar,
72/213, 109. Bölüm, Men İstevla Aleyhim eş-Şeytan min Ashab’il
Bide’
F
El_Bihar
72/216, 110. Bölüm, İkab-u Men Ehdese Dinen ev Ezell’en-Nas
F
Kenz’ul Ummal,
1/218, 221, 387, fil Bide’
bak.
F el-İman, 285. Bölüm; eş-Şirk, 1989. Bölüm; el-Fitne, 3152.
Bölüm; el-Küfr, 3495. Bölüm
1623. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
bid’at çıktığında mutlaka bir sünnet terkedilmiştir.
Bidattan sakının. Apaçık yoldan ayrılmayın.
İşlerin en iyisi en üstün olanıdır. İşlerin en
kötüsü ise yeni çıkan şeylerdir.”[1787]
1624. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşlerin
en kötüsü yeni çıkan şeylerdir. Bilin ki tüm bidatlar delalettir.
Bilin ki tüm delaletler ise ateştedir.”[1788]
1625. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İtaat
ediniz, bidat çıkarmayınız. Sizlere yetenler söylenmiştir.”[1789]
1626. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç
bir şey bidatlar gibi dini yok etmez.”[1790]
1627. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bidat
olan bir sünnet çıkarmaktan sakın! Şüphesiz kul kötü bir sünnet
çıkarırsa hem o sünnetin günahını ve hem de o kötü sünnetle
amel edenlerin günahını yüklenir.”[1791]
1628. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah’a (s.a.a) dinde bidat çıkaran veya bidat çıkarana
sığınak veren kimse hakkında sorulunca şöyle buyurdu:
“O, İslam’da bir bidat çıkaran, hadsiz hesapsız parçalayan,
Müslümanların dikkatini çekecek şekilde yağmacılık
eden, bidat çıkaran kimseyi savunan, ona yardım ulaştıran
veya yardımcı olan kimsedir.”[1792]
1629. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bidat
ehli insanların ve varlıkların en kötüsüdür.”[1793]
1630. Resulullah (s.a.a), Allah-u Teala’nın “dinlerinde
ayrılığa düşüp fırka fırka olan”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar bidat
ehli ve heva ve hevesler ashabıdır. Onların tövbesi yoktur. Ben
onlardan beriyim onlar da benden beridir.”[1794]
1631. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bidat
ehli cehennem ehlinin köpekleridir.”[1795]
1632. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ama
bidat ehli, Allah’ın emrine, kitabına ve Resulüne karşı
olanlardır. Onlar her ne kadar çok da olsa görüşleri ve nefsani
istekleri esasınca amel edenlerdir.”[1796]
1633. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanları içlerinde kendisinden daha alimi olduğu halde kendisine
davet eden bidatçi ve sapıktır.”[1797]
bak. 71. Konu, el-Cemaat
1634. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bidat ehlini görünce surat asın.”[1798]
1635. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bidatçıya tebessüm eden, dinini yok etmede ona yardımcı
olmuştur.”[1799]
1636. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bidat ehlini korkutanın kalbini Allah güven ve iman ile doldurur.”[1800]
1637. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bidat ehlinden yüz çeviren ve buğz eden kimsenin kalbini Allah yakin ve
hoşnutluk ile doldurur.”[1801]
1638. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bidat ehlinden yüz çeviren ve buğz eden kimsenin kalbini Allah yakin ve
hoşnutluk ile doldurur.”[1802]
1639. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bidat ehlinin yanına varır ve ona saygı gösterirse
İslam’ı yok etmeye çalışmıştır.”[1803]
1640. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra şek ve bidat ehlini görürseniz onlardan beri olduğunuzu
açıklayın; kendilerine çok kötü sözler söyleyin ve saldırın
ki İslam’ı yok etme hevesine kapılmasınlar. İnsanları
onlardan sakındırın. Bidatlerinden bir şey öğrenmeyin.
Böylece Allah sizlere sevaplar yazar ve ahirette derecelerinizi yüceltir.”[1804]
1641. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
bidat ile amel ederse şeytan onu ibadetle yalnız bırakır.
Ona huşu ve ağlama verir.”[1805]
1642. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kulun günahları sona erince, gözlerine hakim olur ve gözlerinden
istediği kadar gözyaşı akıtır.”[1806]
1643. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu
duydum: “Şüphesiz şeytan bir topluluğu zina, şarap içme,
faiz, aşağılık ve benzeri günahlara zorlarsa; şiddetli
ibadet, huşu, rüku, huzu ve secdeyi onlara sevdirir. Sonra da onları
ateşe davet eden imamların hakimiyetine uymaya zorlar.”[1807]
1644. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminin ağlaması kalbinden; münafığın
ağlaması ise başındandır.”[1808]
bak. el-Huşu, 1025. Bölüm
el-Gurur, 3043.
Bölüm
es-Sıdk,
2192. Bölüm
1645. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah-u Teala bidatçi insanın orucunu, namazını,
sadakasını, haccını, umresini, cihadını, nakitini
ve fidyesini kabul etmez.”[1809]
1646. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sünnet
üzere yapılan az amel, bidat üzere yapılan çok amelden
hayırlıdır.”[1810]
1647. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Söz
sadece amelle kabul olur. Söz ve amel ise sadece niyet ile kabul olur. Söz,
amel ve niyet ise sadece sünnete uyduğu taktirde makbul olur.”[1811]
bak. el-İbadet, 2500. Bölüm
1648. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah bidat ehlinin tövbesini asla kabul etmez.”[1812]
bak. el-Bihar 72/216, 110. Bölüm
el-İcare,
15. Bölüm
1649. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimde bidat çıkınca alim de ilmini ortaya
çıkarmalıdır. Böyle yapmazsa Allah’ın laneti üzerine
olsun.”[1813]
1650. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bidat çıkınca ve bu ümmetin son fertleri ilk fertlerine lanet edince
ilmi olan herkes ilmini yaymalıdır. O gün her kim ilmini gizlerse,
Allah’ın Muhammed’e nazil buyurduğunu gizlemiş olur.”[1814]
1651. Yunus b. Abdirrahman şöyle diyor: “İmam
Sadık (a.s) ve İmam Bakır’dan (a.s) şöyle buyurdukları
rivayet edilmiştir: “Bidatler ortaya çıkınca alim ilmini
aşikar kılmalıdır. Aksi taktirde iman nuru kendisinden
(geri) alınır.”[1815]
bak. vesail’uş Şia, 11/510, 40. Bölüm
et-Takiyye,
4180. Bölüm
el-Emanet, 157.
Bölüm
31. Konu
el-Beda
Beda İnancı
F
el-Bihar, 4/92,
3. Bölüm, el-Beda-i ve’n-Nesh
bak.
F
Ma’rifet, 2643.
Bölüm
1652. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah beda ile ululandığı gibi hiçbir şeyle
ululanmamıştır.”[1816]
1653. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’a beda gibi hiç bir
şeyle ibadet edilmemiştir.”[1817]
1654. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah’ın iki tür ilmi vardır: Kendisinden başka
hiç kimsenin bilmediği gizli ve saklı ilmi. İşte beda da
bundandır. Bir de Allah’ın meleklere, elçilerine ve nebilerine
öğrettiği ilmi. Bu ilmi biz de biliyoruz.”[1818]
1655. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim aziz ve celil olan Allah için bir şeyin bugün
anlaşıldığına ve dün bilmediğine inanırsa
ondan uzak durun.”[1819]
Beda lügatte bir şeyin gizlilikten sonra
açığa çıkması, bilgisizlikten sonra ilmin
oluşması anlamına gelmektedir. Çok az bir grup
dışında tüm Müslümanlar Allah için böyle bir bedanın
imkansız olduğuna inanmaktadır. Dolayısıyla
İmamiye’ye böyle bir iftirada bulunanlar büyük bir yalan atmakta, itham
etmektedirler. İmamiye bundan beri ve münezzehtir.
Halk
arasında ise beda hadis imamlarının sözlerinden de
anlaşıldığı gibi birkaç anlam ifade etmektedir: ve
hepsi de Allah hakkında söylenebilecek şeylerdir. Bunlar:
1-Bir şeyi
açığa çıkarmak, bir şeyi meydana getirmek, yeni bir taktir
sebebiyle bir şeyin vücuda gelmesine hükmetmek ve bir takım
şartlar esasınca yeni bir iradenin, bir şeyin oluşumunu
onaylaması gibi anlamlara gelmektedir. Günlük olayların meydana
gelişi de bu türdendir. İbn-i Esir’in kel, pisi ve kör insanlar
hakkındaki sözleri de bu anlama yakındır. İbn-i Esir
şöyle diyor: “Aziz ve celil olan Allah’a bu kimseleri bu vesilelerle
imtihan etme hususunda beda hasıl oldu. Yani buna hükmetti. Burada
“beda”bu anlamdadır. Zira kaza önceden gerçekleşmiştir. Ama
önceden belli olmayan bir iş veya olayın doğruluğunun
ortaya çıkışı anlamında bir beda inancı Allah
hakkında imkansızdır. İbn-i Esir’in: Kazadan maksadı
bir şeyin meydana gelişidir.”Kaza önceden
gerçekleşmiştir”sözünden maksat ise hakkındaki ilmin önceden var
oluşudur. İbn-i Esir’in sonraki istidlali de bu gerçeği ifade
etmektedir.
2-Karşılıklı
iki şeyden birinin tercih edilmesi, her iki şey hususunda kesin
olmayan iradenin gerçekleşmesinden sonra birinin vücuda gelişine
hükmetmek. Bu tercih; birinin şart ve maslahatının
diğerinin şart ve maslahatından üstün oluşundan
kaynaklanmaktadır. Duanın kabulü, dua eden insanın
ihtiyaçlarının karşılanması, sıla-i rahim
vesilesiyle ömrün uzatılması, bir topluluğun yok edilmesinin
kararlaştırılmasından sonra bu karardan vazgeçilmesi
türünden şeyler de bu anlamı ifade etmektedir.
Belli bir
zamanda, belirli şartlar içinde ve özel maslahatlar
karşısında varlığı kesin olan bir şeyin
ortadan kaldırılması ve hakeza o zaman geçtikten, şartlar
ve maslahatlar değiştikten sonra da bir takım şartlar ve
maslahatların gerçekleşmiş olması deliliyle yerine
başka bir şey geçirilsin veya geçirilmesin ortadan
kaldırılması anlamındadır. Diriltmek, öldürmek,
yaratılış ile ilgili hususlarda genişlik ve darlık,
teklif ile ilgili hususlarda yerine bir şey geçirilsin veya geçirilmesin
hükümlerin nesh edilmesi ve bizzat nesh olayı da bu türden bir anlam
taşımaktadır. Nitekim Seduk’un da “et-Tevhid
ve’l-İtikad”adlı kitabında açıkça ifade ettiği gibi bu
konuların tümü beda anlamı kapsamındadır.”[1820]
1656. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şey kimde bulunursa abdaldan sayılır: Kaza ve
kaderden hoşnutluk, Allah’ın haramları karşısında
sabır ve aziz ve celil olan Allah yolunda gazaplanmak.”[1821]
1657. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ümmetimin abdalları cennete amelleriyle girmez. Onlar Allah’ın
rahmeti, canların cömertliği, kalplerin selameti ve tüm Müslümanlara
karşı duyulan rahmet ile cennete girerler.”[1822]
33. Konu
et-Tebzir
Savurganlık
F
el-Bihar,
71/344, 86. Bölüm, et-Tebzir ve’t-Tektir
bak.
el-İsraf, 230. Konu
Kur’an:
“Yakınına,
düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri saçıp savurma.
Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş
olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.”[1823]
1658. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bağışlayıcı ol, savurgan olma. Tutumlu ol ama cimri
ve sıkı olma.”[1824]
1659. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Savurganlık, fakirliğin başlangıcıdır.”[1825]
1660. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Savurganlık, iflas edenin arkadaşıdır.”[1826]
1661. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Savurganlıkla övünen iflasla küçümsenir.”[1827]
1662. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Savurganlık
etme”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’a
itaat yolu dışında bir şey infak eden savurganlık
etmiştir. Hayır yolunda infakta bulunan kimse ise tutumluluk
etmiştir.”[1828]
1663. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Savurganlık
etme”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “İnsan
malını boşa harcamakta ve fakir düşmektedir.”Ebu Basir,
“Helal malda da savurganlık mümkün müdür?”diye sorunca, “Evet! “diye
buyurdu. [1829]
34. Konu
el-Birr
İyilik
bak.
F
el-Bereket, 36.
Konu; el-İhsan, 115. Konu; el-Ma’ruf (1), 348. Konu; en-Ni’met, 518. Konu
Kur’an:
“İyilikte
ve kötülükten sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve
aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah'tan sakının,
Allah'ın cezası şiddetlidir.”[1830]
“Ey iman
edenler! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi,
düşmanlık etmeyi ve Peygambere karşı gelmeyi
fısıldaşmayın; iyilik yapmayı ve Allah'a
karşı gelmekten sakınmayı konuşun; kıyamet günü
huzurunuzda toplanacağınız Allah'tan sakının.”[1831]
1664. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ömrü
sadece iyilik uzatır.”[1832]
1665. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sevap açısından hayırların en çabuk ulaşanı
iyiliktir. Ceza açısından en çabuk erişeni ise zulümdür.”[1833]
1666. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyilik ve gizli sadaka vermek fakirliği yok eder, ömrü uzatır
ve insandan yetmiş kötü ölümü def eder.”[1834]
1667. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerine ve ailesine güzel iyilikte bulunan kimsenin ömrü uzar.”[1835]
1668. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyilik eskimez ve günah unutulmaz.”[1836]
1669. İmam Sadık (a.s), raviye şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerine iyilik etmek ve ihtiyaçlarını gidermeye
çalışmak salih amellerdendir. Bu işler şeytanın
burnunu yere sürer, insanı ateşten uzaklaştırır ve cennete
girmesine neden olur. Bunu değerli dostlarına da ulaştır.
Onlar zorlukta ve kolaylıkta kardeşlerine iyilik edenlerdir.”[1837]
1670. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü yumak şeklinde bir şey gelir ve mümini
arkasından iterek cennete sokar. Sonra “Bu iyiliktir”denir.”[1838]
1671. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyilik, ıslahatçı kimselerin işidir.”[1839]
1672. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Babalarınıza iyilik yapın ki evlatlarınız da size
iyilik etsin.”[1840]
bak. Mustedrek’ul
Vesail, 12/421, 32. Bölüm
1673. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey iyiliğin kapısındandır. Kalp cömertliği,
güzel söz ve eziyetlere sabretmek.”[1841]
1674. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dört
şey iyiliğin hazinelerindendir. İhtiyacını gizlemek, gizli
sadaka vermek, acısını gizlemek ve musibetini gizli tutmak.”[1842]
bak. el-Cennet,
554 ve 555. Bölümler; el-Hayr, 1175. Bölüm
Kur’an:
“Yüzlerinizi doğudan yana ve
batıdan yana çevirmeniz iyilik değildir; lakin iyilik, Allah'a,
ahiret gününe, meleklere, Kitaba, peygamberlere iman edendir.”[1843]
“Sana
hilal halindeki ayları sorarlar. De ki: “Onlar, insanların ve hac
vakitlerinin ölçüsüdür.”İyilik (cahiliye döneminde inanıldığı
gibi ihramlıyken) evlere arkalarından girmeniz değildir; iyilik
takvalı olandır. Evlere kapılarından girin; Allah'tan
sakının ki kurtuluşa eresiniz.”[1844]
1675. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İyi insanın nişanesi on tanedir: Allah için sever, Allah için nefret
eder, Allah için ayrılır, Allah için öfkelenir, Allah için
hoşnut olur, Allah için amel eder, Allah’ı taleb eder, Allah
karşısında huşu, korku, endişe, temizlik, ihlas, haya
ve dikkat içinde bulunur, Allah için ihsan eder.”[1845]
1676. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
iyiliğin üstünde bir iyilik vardır. Ama insan Allah yolunda
öldürülünce artık onun üzerinde bir iyilik olmaz.”[1846]
bak. eş-Şer, 1971. Bölüm
1677. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Birbirinizle ilişki içinde olun, birbirinize iyilik edin, birbirinize
karşı merhametli olun ve aziz ve celil olan Allah’ın size
emrettiği gibi birbirinizle iyi kardeşler olun.”[1847]
1678. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Birbirinizle ilişki içinde olun, birbirinize iyilik edin, birbirinize
merhametli davranın ve birbirinize karşı sevgi gösterin.”[1848]
1679. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’tan korkun. Birbirinize karşı iyi kardeşler olun. Allah
yolunda birbirinizi sevin. Birbirinizle ilişki içinde bulunun ve
birbirinize merhametli olun.”[1849]
1680. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kamil iyilik açıkta yaptığın ameli gizlilikte de
yapmandır.”[1850]
35. Konu
el-Berzeh
Berzah-Kabir alemi
F
el-Bihar,
6/202, 8. Bölüm, Ahval’ul Berzeh ve’l-Kebr
F
el-Bihar,
6/282, 9. Bölüm, Cennet’ud Dünya ve’n-Nariha
bak.
F
el-Kebr, 427.
Konu; el-Keffare, 462. Konu; ez-Zenb, 1387. Bölüm
Kur’an:
“Tekrar
diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları
alıkoyan bir berzah vardır.”[1851]
bak. Al-i
İmran, 169-171; Müminun, 99-100; Gafir, 11
1681. Ali b. İbrahim şöyle diyor: “Berzah iki
şeyin arası demektir. İnsana dünya ve ahiret arasında
ulaşan sevab veya cezadır. Berzah İmam Sadık’ın (a.s)
şu buyruğudur: “Ben sizler için sadece berzahtan korkuyorum.”[1852]
1682. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) “arkalarında
berzah vardır...”ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Berzah, kabirdir. Onların kabirde dar ve
zor bir hayatları vardır. Allah’a andolsun ki kabir cennet
bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.”[1853]
1683. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Berzah kabirdir; dünya ve ahiret arasındaki sevab veya cezadır.”[1854]
1684. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a andolsun ki ben sizler için berzahtan korkuyorum.”Ben (ravi), “Berzah
nedir?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Ölümden kıyamete kadar süren
zamandır.”[1855]
1685. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Berzah’ın içlerinde bir yola koyuldular, orada yer kendilerine musallat
oldu ve etlerini yedi.”[1856]
1686. İmam Sadık (a.s), “Müminlerin ruhu arşın
etrafında yeşil kuşların
kursağıdır.”rivayeti hususunda şöyle buyurmuştur:
“Hayır, müminin Allah nezdinde ruhu kuşun kursağında
olmasından daha yücedir. Ruhları bedenlerine benzer bedenlerdedir.”[1857]
1687. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah (müminin) ruhunu alınca onu dünyadaki bedenine benzer
bir bedene koyar; böylece yer, içer ve yanına biri gelince onu dünyadaki
yüzüyle tanır.”[1858]
Kur’an:
“Allah yolunda
öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler,
rızıklanırlar.”[1859]
1688. Ebu Basir şöyle diyor: “İmam
Sadık (a.s) müminlerin ruhundan bahsetti ve şöyle buyurdu: “Onlar
birbirini görürler”Ben, “Görüyorlar mı?”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Evet, birbirlerine soru sorar ve gördüğünde, “Bu
falandır.”dediğin gibi birbirlerini tanırlar.”[1860]
1689. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin ruhları cennette bir takım odalardadır. Oranın
yiyeceklerinden yer, içeceklerinden içer, birbirlerinizi ziyaret eder ve
şöyle derler: “Rabbimiz kıyameti kopar da bizlere va’d ettiğin
şeyler gerçekleşsin.”[1861]
1690. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
İbn-i Nubate! Şu arkada (Necef’te) tüm mümin erkek ve
kadınların ruhları nurdan minberler üzerinde nurdan
kalıplar içindedir.”[1862]
1691. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
İbn-i Nubate! Eğer sizlere (perdeler) açılmış
olsaydı şüphesiz bu arkada müminlerin ruhlarının halka
oluşturup birbirlerini ziyaret ettiğini ve birbiriyle
konuştuğunu (apaçık bir şekilde) görürdünüz. Her müminin ruhu
şu arkada, her kafirin ruhu ise Berehut vadisindedir.”[1863]
1692. İmam Sadık (a.s) raviye şöyle buyurmuştur:
“Allah doğu ve batıdaki tüm müminlerin ruhunu Vadi’is-Selam’da
haşreder.”Ben, “Vadi’is-Selam nerededir?”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Kufe’nin sırtlarında adeta onları gruplar halinde oturmuş
konuşuyorlarken görür gibiyim.”[1864]
Kur’an:
“Allah o
adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azâb Firavun'un
adamlarını sardı. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar.
Kıyamet çattığı gün, “Firavun'un adamlarını
azabın en ağırına sokun”denir.”[1865]
1693. İmam Sadık (a.s) kafirlerin ruhları hakkında
şöyle buyurmuştur: “Ateşten odalar içindedir.
Oranın yiyeceklerinden yer, içeceklerinden içer, orada birbirlerini
ziyaret eder ve şöyle derler: “Rabbimiz bize va’d ettiklerin
gerçekleşmesin diye kıyameti koparma.”[1866]
1694. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz kafirlerin ruhları cehennem ateşindedir. Ateşe
sunulunca şöyle derler: “Rabbimiz bizlere va’d ettiklerin
gerçekleşmesin diye kıyameti koparma ve sonuncumuzu ilkimize katma! “[1867]
1695. Resulullah (s.a.a) Bedir’de öldürülenlerin yanı
başında durunca şöyle buyurdu: “Ey Ebu Cehil!
Ey Utbe! Ey Şeybe! Ey Umeyye! Rabbinizin sizlere va’'d ettiğini hak
buldunuz mu? Şüphesiz ben Rabbimin bana va'd ettiğini hak
buldum.”Ömer, “Ya Resulullah! Cansız bedenlerle mi
konuşuyorsunuz?”diye sorunca şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olan
Allah’a andolsun ki siz benim dediklerimi daha iyi duyuyor değilsiniz.
Şu farkla ki onlar cevap veremiyorlar.”[1868]
Kur’an:
“Nerede olursam
olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım
müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti.”[1869]
“Rabbim! Beni
mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin”de.”[1870]
bak. En’am, 92, 155; Enbiya, 50; Sad, 29; Al-i
İmran, 96; Nur, 35, 61; Kasas, 30
1696. İmam Sadık (a.s) “Nerede olursam
beni bereketli kılmıştır”ayeti
hakkında, “Yani çok faydalı.”diye buyurmuştur.”[1871]
Kur’an
“Eğer
memleketlerin halkı iman etmiş ve bize karşı gelmekten
sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin
bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları,
yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.”[1872]
1697. İmam Hüseyin (a.s), ric’at hakkındaki uzun bir hadisinde
şöyle buyurmuştur: “(O zaman) Gökten yere bereket nazil
olur. Öyle ki ağaçlar Allah’ın kendilerinde (olmasını)
istediği meyvelerin ağırlığından
kırılır. Kışın, yaz meyveleri yenir. Allah-u
Teala’nın “Eğer memleketlerin halkı...”ayeti de buna
işaret etmektedir.”[1873]
1698. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Yiyeceklerinizi tartınız. Şüphesiz bereket
tartılmış yiyeceklerdedir.”[1874]
1699. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç
şeyde bereket vardır: Vadeli satmak, birbirine borç vermek ve -satmak
için değil, kendi evi için- buğdayı arpa ile
karıştırmak.”[1875]
1700. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah Teala Peygamberlerinden birine şöyle vahy etti.
İtaat edilirsem hoşnut olurum, hoşnut olursam bereket veririm ve
benim bereketimin sonu yoktur.”[1876]
1701. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bereket on parçadır. Onda dokuzu ticarette, geri kalanı ise
derilerdedir.”[1877]
1702. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Adalet ile bereketler kat kat artar.”[1878]
bak. et-Ticaret, 432 ve 433. Bölümler
Er-Rızk,
1494. Bölüm
Er-Rıfk,
1533. Bölüm
Ez-Ziyafet,
2390. Bölüm
“Eğer
memleketlerin halkı iman etmiş ve bize karşı gelmekten
sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin
bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları,
yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.”[1879]
1703. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şu dört şeyden biri bir eve girecek olursa o evi harab eder ve
bereketten bayındır olmaz: Hıyanet, hırsızlık, şarap
içmek ve zina.”[1880]
1704. İmam Cevad (a.s) veya İmam Hadi (a.s), Davud Sermi’ye
şöyle buyurmuştur: “Ey Davut! Şüphesiz haram
gelişmez, gelişse de sahibine bereketi olmaz. Ondan bir şey
infak etse sevabını görmez, geride bıraktıkları
(kendisini) ateşe götüren bir azık olur.”[1881]
1705. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cinayetler ortaya çıkarsa bereketler yok olur.”[1882]
bak. Er-Rızk, 1495. Bölüm
37. Konu
el-Burhan
Delil-Bürhan
F
el-Bihar,
9/2-254, İhticacatullah-u Teala ala erbab’il Milel
F
el-Bihar,
9/255, Ebvab-u İhticacat’ir-Resul
F
el-Bihar,
10/1-392, İhticacat’ur Resul ve’l-Eimme (a.s)
bak.
F
el-Hüccet, 97.
Konu
Kur’an:
“Ey insanlar!
Rabbinizden size açık bir delil geldi, size apaçık bir nur indirdik.”[1883]
“Bu ikisi
Firavun ve erkanına karşı Rabbinin iki delilidir. Doğrusu
onlar yoldan çıkmış bir millettir”denildi”[1884]
bak. el-Hüccet;
710, 711, 713. Bölümler
Kur’an
“Yoksa, önce
yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden
rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir ilah
mı? De ki: “Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi
getirin.”[1885]
“Allah'la
berâber, varlığına hiç bir delili olmadığı halde
başka ilaha tapanın hesabını Rabbi görecektir. Küfredenler
elbette kurtulamazlar”[1886]
“Yahûdi veya
Hıristiyan olmayan kimse elbette cennete girmeyecek”dediler; bu
onların kuruntularıdır. De ki: “Sözünüz doğru ise
delillerinizi getirin”[1887]
“Her ümmetten
bir şâhid çıkarır ve “kesin delilinizi ortaya koyun”deriz. O
zaman, gerçeğin Allah'a ait olduğunu, uydurduklarının
kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar”[1888]
bak. el-Hüccet,
715. Bölüm
1706. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük kini yok eder.”[1889]
1707. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşini güler yüzlülükle karşıla.”[1890]
1708. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, dostluğun kemendidir.”[1891]
1709. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, dostluk (için kurulan dost) tuzağıdır.”[1892]
1710. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güler
yüzlülük, özgür insanın huyudur.”[1893]
1711. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, hür insanın huyudur.”[1894]
1712. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, ilk ihsandır.”[1895]
1713. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, zahmetsiz ve masrafsız bir ihsandır.”[1896]
1714. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, iki ihsandan biridir.”[1897]
1715. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, iki misafirperverlikten biridir.”[1898]
1716. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, güzel bir manzara ve nurlu bir huydur.”[1899]
1717. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Onları güler yüzlülükle karşıla, kinleri öldür.”[1900]
1718. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülükle ihsan değer kazanır”[1901]
1719. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, sevgi bağıdır.”[1902]
1720. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlülük, ısrar ile uyuşmaz.”[1903]
1721. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin güleçliği yüzünde, kudreti dininde ve hüznü kalbindedir.”[1904]
1722. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güler yüzlü olman nefsinin yüceliğinin göstergesidir.”[1905]
1723. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzel karşılama kardeşlik bağını güçlendirir.”[1906]
1724. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz sizler insanları mallarınızla nasiplendiremezsiniz.
O halde onlara güler yüzlülük ve güzel yüzlülükle davranın.”[1907]
1725. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Şüphesiz Allah kardeşine
asık suratlı olandan nefret eder.”[1908]
1726. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müminin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: (Mümin)
yumuşak yüzlü ve güler yüzlüdür; asık suratlı ve kaba
değil.”[1909]
1727. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerinizi görünce tokalaşın. Onlara yumuşak ve güler
yüzlü davranın. Ayrılınca günahlarınız dökülmüş
olur.”[1910]
1728. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların dostlarının kalbini elde ettikleri ve
düşmanlarının kalbinden kinlerini giderdikleri en güzel şey
onlarla karşılaşınca güzel yüzlü davranmak,
arkalarından hallerini araştırmak ve önlerinde güler yüzlü
olmaktır.”[1911]
bak. 309. Konu, ez-Zihk
1729. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni
uyaran, seni müjdeleyen kimse gibidir.”[1912]
Yazarın Önsözü................................................................................... 14
Fedakarlığın Ahlaki Yüceliklerdeki Rolü............................................... 20
Fedakarlık Makamı............................................................................... 22
Islah Edicilerin Sevabı.......................................................................... 25
Tükenmeyen Sevab.............................................................................. 26
Kendini Kiraya Vermenin Çirkinliği..................................................... 29
Kiralamada Komisyonculuk................................................................. 30
İşçiye Zulüm Etmek............................................................................. 30
Ücret Vermenin Adabı......................................................................... 32
İmam Ümmetin İşçisidir...................................................................... 32
Ecel Sağlam Bir Kaledir....................................................................... 34
Her Şeyin Bir Eceli Vardır.................................................................... 35
Her Ümmetin Bir Eceli Vardır............................................................. 35
Belirsiz Eceli Uzaklaştıran Şey.............................................................. 36
Ahiret İşlerinin Büyüklüğü................................................................... 39
Ahiret Kalıcı Yurttur............................................................................ 39
Ahiret Hayat Yurdudur........................................................................ 40
Ahiretin Üstünlüğü.............................................................................. 40
Ahiret İçin Çalışmak............................................................................ 41
Ahirete Önem Vermek......................................................................... 42
Mümin Müminin Kardeşidir................................................................. 46
Gerçek Kardeşler................................................................................. 47
Sevgiyi Kalıcı Kılan Şeyler.................................................................... 48
Allah İçin Kardeşlik............................................................................. 49
Dünya İçin Kardeşlik........................................................................... 49
Dini Kardeşlik ve Dostluk.................................................................... 50
Kardeşliği Yok Eden Şeyler.................................................................. 51
Kardeşine Sevgisini İlan Etmek............................................................ 51
(Din) Kardeşini Sevmek Onun da Seni Sevdiğinin............................... 51
Kardeşlerle İlişkisini Koparmak........................................................... 52
Kardeşlerle İlişki Kurmak.................................................................... 53
Bazı Kardeşliklerin Yasaklanışı............................................................. 54
Eski Kardeşlikleri Sürdürmeye Çalışmak.............................................. 55
Gerçek Kardeşlik................................................................................. 55
Kardeşin Sürçmelerine Tahammül Etmek............................................ 56
Kardeşlerin En Hayırlısı....................................................................... 57
Kardeşlerin En Kötüsü........................................................................ 60
Kardeşleri Denemek............................................................................ 60
Kardeşlere Yol Göstermek................................................................... 60
Kardeşlere İkram ve Saygı.................................................................... 61
Kardeşlerin İhtiyacını Gidermek.......................................................... 62
Edep Soy Şerafetidir............................................................................. 65
Nefsi Terbiye Etmek............................................................................ 68
Edebin Getirdikleri.............................................................................. 68
En Üstün Edep.................................................................................... 70
Çocuğu Terbiye Etmeye Teşvik........................................................... 71
Nasıl Terbiye Edileceği Hususunda...................................................... 72
Terbiyede Riayet Edilmesi Gereken Hususlar....................................... 73
Peygamber’in Allah Vesilesiyle Terbiye Oluşu...................................... 74
Allah’ın Edebi İle Edeplenmek............................................................ 75
Bebeğinin Kulağına Ezan Okumaya Teşvik.......................................... 79
Mümine Eziyet Etmek......................................................................... 81
Eziyetten Çekinmek............................................................................. 81
Allah Yolunda Eziyetlere Sabretmek.................................................... 82
Hicri Takvimin Başlangıcı.................................................................... 84
Yeryüzünün Hükümleri........................................................................ 87
Her Kim Bir Toprağı İhya Ederse Onundur........................................ 87
Dirileri Öldürmek................................................................................ 88
Esarete Teslim Olmak Caiz Değildir.................................................... 90
Esire İhsanda Bulunmak...................................................................... 90
Her Şey Temizdir................................................................................. 94
Yakin, Şek İle Bozulmaz...................................................................... 94
Allah’ın Galabe Çaldığı Hususlar.......................................................... 95
Allah’ın Gizlediği Şey........................................................................... 95
Farklı Temel Hükümler........................................................................ 95
Ölçülü Yemek ve Ölçülü Yemenin Sıhhatteki Rolü............................ 105
Çok Yemenin Zararları...................................................................... 105
Aşırı Yemek Takvayı Yok Eder.......................................................... 106
Yemekte Ölçü.................................................................................... 107
Başkalarıyla Ünsiyet ve Ülfet Edinmeyen Kimsede............................. 112
Yöneticiliğin Gereği........................................................................... 117
Kötülerin Hakimiyeti (Yöneticiliği).................................................... 118
Hükümetin Değeri............................................................................. 118
Emel Rahmettir.................................................................................. 120
Boş Arzulardan Sakındırmak.............................................................. 120
Uzun Emellerin Neticeleri.................................................................. 123
Allah’tan Gayrisine Ümit Bağlamaktan Sakındırmak........................... 124
İslam Ümmetinin Konumu................................................................ 127
Orta Ümmet...................................................................................... 128
Ümmeti En Hayırlı Kılan Şeyler......................................................... 128
Ahirette İslam Ümmetinin Makamı.................................................... 129
İslam Ümmetinin Kıyam Edenleri...................................................... 129
Milletlerin İslam Aleyhine Saldırıya Geçişi.......................................... 130
Peygamberin Ümmeti Hakkındaki Endişesi (1).................................. 130
Peygamberin Ümmeti Hakkındaki Endişesi (2).................................. 131
Peygamberin Ümmeti Hakkındaki Endişesi (3).................................. 132
İmamet Dinin Tamamlayıcısıdır......................................................... 135
İmamet İslam’ın Esasıdır.................................................................... 136
İmamet Tüm Hayırların Temelidir..................................................... 136
İmamet Ümmetin Düzenidir.............................................................. 137
İmamet Rabbin Yoludur.................................................................... 137
İmametin “Nur”olarak Tefsir Edilmesi.............................................. 138
İmamet Nübüvvetten Öndedir........................................................... 139
Hüccetin (İlahi Önderin) Gereği........................................................ 139
Hüccet, Tanınmış İmamdır................................................................ 140
Bazen Hüccet Korku ve Gaybet Durumda Yaşar............................... 141
İmam Olmazsa Yeryüzü Dibe Geçer................................................. 141
Her Ümmet İmamı İle Çağrılır........................................................... 142
İmam’ı Tanımak................................................................................. 143
İmamı Tanımanın veya Tanımamanın
Etkileri.................................... 143
Zamanının İmamını Tanımadan Ölen Kimse..................................... 144
İmamı Tanımayan ve Onu İnkar Etmeyen Kimse.............................. 144
İmametin Şartları ve İmam’ın Özellikleri............................................ 144
İmametin Engelleri............................................................................ 147
Adalet İmamlarına Farz Olan Şeyler................................................... 148
İmam ve Ümmetin Karşılıklı Hakları.................................................. 149
İmamlarınız Temsilcilerinizdir............................................................ 150
Hak Olmayan İmama Uyan Kimse..................................................... 150
Cehennem İmamları........................................................................... 150
İmamet İddiasında Bulunan Kimse.................................................... 151
Zalim İmamların İmametini Meşru Göstermek için
Uydurulan Hadisler 151
Münezzeh Olan Allah’a İtaat Etmeyen............................................... 153
Kimseye İtaat Edilmez....................................................................... 153
Zalim İmamlara Kıyam Etmenin Farz Oluşu..................................... 154
Kıyam Etmemenin Caiz Olduğu Hususlar......................................... 156
Mutezile’ye Göre Zalim İmamlara...................................................... 156
Kıyam Etmenin Hükmü..................................................................... 156
Ehl-i Beyt’ten Ayrılmamanın Gereği.................................................. 159
Ehl-i Beyt’in (a.s) Bazı Özellikleri....................................................... 161
Ehl-i Beyt’e (a.s) Yapılan Baskıların Sebebi........................................ 161
Ehl-i Beyt’e (a.s) Göre Hükümet Felsefesi.......................................... 161
Tefrika ve Ayrılıktan Korkmak........................................................... 162
(1) Peygamber’in (s.a.a) Diliyle Ali (a.s).............................................. 166
Hz. Ali’yi (a.s) Sevmek....................................................................... 166
Hz. Ali’ye (a.s) Buğzetmek................................................................. 166
Ali İyilerin İmamıdır........................................................................... 166
Ali Sizin İmamınızdır......................................................................... 167
Ali Benim Halifemdir......................................................................... 167
Ali Benim Vasimdir............................................................................ 168
Ben Kimin Mevlası İsem Ali de Onun Mevlasıdır.............................. 168
Ali Her Müminin Velisidir.................................................................. 169
Ali (a.s) Allah’ın Hüccetidir................................................................ 170
Ali, Peygamber’in İlminin Kapısıdır................................................... 171
Ali Benden Sonra İnsanların En Bilginidir.......................................... 171
Ben ve Ali Bir Ağaçtanız.................................................................... 171
Sen Kardeşimsin................................................................................ 172
Ali Bendendir ve Ben de Ali’denim.................................................... 172
Benim Adıma Sadece Kendim ve Ali Tebliğ Edebilir......................... 173
Sen Bana Oranla Harun Gibisin......................................................... 173
Peygamber’in (s.a.a) Diliyle Ali (2)...................................................... 174
İmam Ali’nin (a.s) Müslüman Oluşu................................................... 179
İmam Ali’nin (a.s) İlmi....................................................................... 179
İmam Ali’nin (a.s) Mazlumiyeti.......................................................... 180
Fatıma Peygamberin Bir Parçasıdır..................................................... 186
Fatıma Alemlerin Kadınlarının Efendisidir......................................... 186
Fatıma Gazablanınca Allah da Gazablanır.......................................... 186
İsimlerinin Seçiliş Niteliği................................................................... 188
Cennet Ehli Gençlerinin Efendisi...................................................... 189
Hasan ve Hüseyin’i (a.s) Sevmek........................................................ 189
Peygamber’in Hasan ve Hüseyin’e Hediyesi....................................... 189
Hasan ve Hüseyin’in İmameti............................................................ 190
İmametinin Delili............................................................................... 192
Hasan Bendendir ve Ben de Ondan................................................... 192
İmam Hasan’ın (a.s) Sevgisi................................................................ 192
İmam Hasan’ın (a.s) İbadeti............................................................... 193
İmam Hüseyin’in (a.s) İmamet Delili.................................................. 195
Hüseyin Benden ve Ben Ondanım..................................................... 195
İmam Ali b. Hüseyin’in İmamet Delili................................................ 197
İmam Zeyn’ul Abidin’in Makamı....................................................... 197
İmam Muhammed b. Ali Bakır’ın (a.s) İmamet Delili......................... 199
İlmi Yaran Kimse............................................................................... 199
Cafer b. Muhammed Sadık’ın (a.s) İmamet Delili............................... 201
İmam Sadık’ın (a.s) Sireti ve Yüce Ahlakı........................................... 201
İmam Kazım’ın (a.s) İmamet Delili.................................................... 203
İmam Zindanda................................................................................. 203
İmam Rıza’nın (a.s) İmamet Delili...................................................... 205
İmam Rıza’nın (a.s)Veliahtlığı Kabule
Zorlanışı................................. 205
İmam Rıza’nın (a.s) Serahs Zindanındaki Hali.................................... 205
İmam Rıza’nın (a.s) Çeşitli Dilleri Bilmesi.......................................... 206
İmam Rıza’nın (a.s) Kalp Güveni....................................................... 206
İmam Muhammed b. Ali Cevad’ın (a.s) İmamet Delili....................... 208
İmam Hadi’nin (a.s) İmamet Delili..................................................... 210
İmam Hadi’nin (a.s) Zindandaki Hali................................................. 210
İmam Hasan b. Ali Askeri’nin (a.s) İmamet Delili.............................. 213
İmam Askeri’nin (a.s) Zindandaki Hali............................................... 213
Hz. Mehdi’nin (a.s) İsimleri................................................................ 216
Hz. Mehdi’nin (a.s) İmamet Delili...................................................... 216
Mehdi’nin (a.s) Müjdesi...................................................................... 217
Mehdi (a.s), Allah’ın Yeryüzündeki Bakiyye’sidir................................ 217
Kıyamet Mehdi (a.s) Zuhur Edinceye Kadar Kopmaz........................ 218
Peygamber’in Ehl-i Beyt’inden Biri Yeryüzünü Adeletle
Dolduracaktır. 218
Mehdi’nin (a.s) Adının Resulullah’ın (s.a.a)
Adıyla Aynı Oluşu........... 218
İmam-ı Kaim’in (Hz. Mehdi’nin) İki Gaybeti..................................... 219
İmam’ın Gaybetinde Dine Sarılmanın Zorluğu................................... 219
Kaim’in (a.s) Gaybetinde Dua............................................................ 220
Kaim’in Kıyamından Önce Kıyam Etmenin Hükmü (1).................... 221
Kaim’in Kıyamından Önce................................................................ 222
Kıyam Etmenin Hükmü (2)............................................................... 222
Kurtuluşu Beklemek.......................................................................... 222
Kurtuluş Beklentisi İçinde Olmak En Üstün İbadettir........................ 222
Mehdi’nin (a.s) Zuhurunu Bekleyenin Makamı................................... 223
İnsanların Umutlarını Kaybettikleri bir Dönemde
Kaim’in (a.s) Zuhuru 223
(Hz. Mehdi’nin Zuhuru İçin).............................................................. 223
Vakit Tayin Edenler Yalancıdır.......................................................... 223
Gaybetin Sebebi................................................................................. 224
İnsanların Gaybet Döneminde........................................................... 225
İmam’dan Faydalanması..................................................................... 225
Zuhur’un Alametleri........................................................................... 226
Zuhur Zamanı (1).............................................................................. 227
Zuhur Zamanı (2).............................................................................. 228
Hz. Mehdi ile Birlikte Kıyam Edenler................................................ 228
Hz. Mehdi’nin (a.s) Kıyam Ettikten Sonra Zalimlere
Yapacakları....... 228
Kaim’in (a.s) Yeni Getirdikleri............................................................ 229
Mehdi’nin (a.s) Kıyamından Sonraki Dünya....................................... 229
Kaim’den (a.s) Sonrası....................................................................... 230
İmanın Kökü..................................................................................... 233
İmanın Hakikati (1)............................................................................ 233
İmanın Hakikati (2)............................................................................ 234
İmanın Hakikati (3)............................................................................ 234
İmanın Hakikati (4)............................................................................ 235
İmanın Hakikati (5)............................................................................ 236
İman ve Amel.................................................................................... 236
İman ve Günahlar (1)......................................................................... 237
İman ve Günahlar (2)......................................................................... 238
İman ve Günahlar (3)......................................................................... 239
İmanın Kemali................................................................................... 240
İmanı Kemane Erdiren Şeyler (1)....................................................... 240
İmanı Kemale Erdiren Şeyler (2)........................................................ 241
İmanı Kemale Erdiren Şeyler (3)........................................................ 241
İman ve Huzur................................................................................... 242
İmanın Dereceleri.............................................................................. 243
En Üstün İman.................................................................................. 243
İmanın En Sağlam Halkası................................................................. 244
Kalıcı ve Geçici İman......................................................................... 245
İmanı Sabit Kılan Şey......................................................................... 245
İmanın Tadına Varmak...................................................................... 246
İmanın Tadını Almamak.................................................................... 247
İmanın Tatlılığını Tatmamak.............................................................. 247
İmanın En Düşük Mertebesi.............................................................. 248
İmandan Çıkaran Şey......................................................................... 248
İnsanı İmandan Çıkaran En Küçük Şey.............................................. 248
İman ile Uyuşmayan Şey.................................................................... 249
İmanın Getirdikleri............................................................................ 251
Müminin Bu İsimle Adlandırılma Sebebi............................................ 252
Müminin Azameti.............................................................................. 252
Müminler Bir Tek Beden Gibidirler................................................... 253
Mümin Kimdir? (1)............................................................................ 254
Mümin Kimdir? (2)............................................................................ 258
Müminin Sertliği................................................................................ 259
Her Şey Mümine Boyun Eğer............................................................ 259
Müminler Azdır................................................................................. 259
Müminin Alametleri........................................................................... 261
Müminlerin Sıfatları........................................................................... 261
Müminlerin En Üstünü...................................................................... 261
Resulullah’ı Görmediği Halde............................................................ 262
İman Eden Kimsenin Üstünlüğü........................................................ 262
Her Durumda Emanete Riayet Etmek Farzdır................................... 265
Emanete Riayet Etmeyenin İmanı Yoktur.......................................... 266
Emanete Riayetin Etkileri................................................................... 266
İtimad Edilmemesi Gereken Kimseler............................................... 267
Eman Dilemek-Sığınmak................................................................... 271
Ahde Vefa Göstermek....................................................................... 271
Sözleşmelere Saygı............................................................................. 271
Allah ile Ünsiyet Etmek..................................................................... 274
İnsanoğlunun Büyüklüğü................................................................... 277
Müminin Şerafeti............................................................................... 277
İnsanı Meleklerden Üstün Kılan Şey................................................... 277
İnsanın Yaratılış Nedeni..................................................................... 278
İnsanın Yaratılış Niteliği..................................................................... 280
İnsanın Ölçüsü (1)............................................................................. 280
İnsanın Ölçüsü (2)............................................................................. 281
Kamil İnsanın Sıfatı........................................................................... 281
Altın ve Gümüş Tabaklar................................................................... 283
Cimrinin Özellikleri............................................................................ 288
Cimri Kimsenin Huzuru Az Olur....................................................... 288
İnsanların En Cimrisi......................................................................... 289
Cimriliğin Nişanesi............................................................................. 289
Bidat Ehlinden Yüz Çevirmek............................................................ 293
Bidatçı Kimse ve İbadet..................................................................... 293
Bid’at Ehlinin Amellerinin Batıl Oluşu............................................... 294
Bidat Ehlinin Tövbesi........................................................................ 294
Bidatler Çıkınca Alimlere Farz Olan Şeyler......................................... 294
“Beda”nın Anlamı.............................................................................. 297
İmkansız Olan Beda........................................................................... 297
Abdal (Gezgin Derviş)....................................................................... 300
Savurganlığın Anlamı......................................................................... 302
İyiliğin Kapıları ve Hazineleri............................................................. 305
İyi İnsanın Nişanesi............................................................................ 305
Birbirine İyilik Etmek Hususunda Emir............................................. 305
“Müminlerin Ruhu Yeşil Kuşların...................................................... 308
Kursağıdır”Rivayetinin Reddi............................................................. 308
Berzahta Müminlerin Ruhları............................................................. 309
Kafirlerin Berzah Aleminde Ruhu...................................................... 309
Bereket Sebepleri............................................................................... 312
Bereketi Yok Eden Şeyler................................................................... 313
Güler Yüzlülük.................................................................................. 317
Uyarı ve Müjde Eşitliği....................................................................... 318
[1] Kasas
suresi, 13. ayet
[2] Hud
suresi, 73. ayet
[3] Ahzab
suresi , 33. ayet
[4] Gerçi
Ehl-i Beyt, kelime olarak “ev halkı”anlamındadır.
Ama İslami metinlerde ıstılah olarak İslam Peygamberinin
hanedanı için kullanılmaktadır ve bu kelimenin belirgin ve
açık bir anlamı vardır. Ehl-i Beyt’in kimler olduğu
İslam Peygamberinden nakledilen onlarca rivayette açıkça
belirtilmiştir. Aşağıda örnek olarak zikrettiğimiz
şu bir kaç rivayette de Ehl-i Beyt’ten maksadın, her ne kadar bazıları
Peygamber’in vefatından sonra doğmuş olsalar da Ali (a.s),
Fatıma (a.s), Hasan (a.s) ve Hüseyin’in (a.s) soyundan gelen imamlar
olduğu açıkça belirtilmiştir:
1-Safiyye binti Şeybe Ayşe’den
şöyle dediğini nakletmektedir: Bir gün Peygamber, üzerinde bir rida
(cübbe) olduğu halde evden çıktı. Bu esnada Hasan b. Ali geldi,
Peygamber onu ridasının altına çağırdı. Sonra
Hüseyin b. Ali geldi, Peygamber onu da ridasının altına
çağırdı. Daha sonra Fatıma (a.s) geldi, Peygamber (s.a.a)
onu da ridanın altına çağırdı. Sonra Ali (a.s) geldi,
Peygamber (s.a.a) onu da ridasının altına çağırdı
ve ardından da şu ayeti kıraat buyurdu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah
ancak sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak
ister.”(Ahzap/33)
Sahih-i Müslim, 4/1884/2424
el-Mustedrek a’le’s-Sahiheyn, 3/159/4707
Tefsir-i Taberi, 12/22. Cüz/6
es-Sünen’ul Kübra, 2/212/2858
2-Amir b. Saad b. Ebi Vakkas, babasından şöyle
dediğini nakletmektedir: “Peygambere vahiy nazil olunca Ali, Fatıma
ve iki çocuğunu (Hz. Hasan ve Hüseyin’i) ridasının altına
alarak şöyle buyurdu: “Allah’ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir.”
Sahih-i Müslim, 4/1871/32
Sünen-i Tirmizi, 5/ 225/2999
Müsned-i İbn-i Hanbel, 1/391/1608
el-Mustedrek ale’s Sahiheyn, 3/163/4719
Sünen’ul Kübra,7/101/12392
3-İsa b. Abdullah b. Malik, Ömer b.
Hattab’dan şöyle dediğini nakletmektedir: “Peygamber’den şöyle
buyurduğunu duydum: “Ey İnsanlar! Ben çok geçmeden
aranızdan ayrılacağım. Daha sonra siz kıyamette
yanıma geleceksiniz...”(Burada Peygamber Kur’an ve Ehl-i
Beytinin hakkına riayet edilmesini tavsiye etmektedir.”Ömer b. Hattab daha
sonra şöyle diyor: “Peygamber’e, “Ey Resulullah İtretin/Ehl-i Beyt’in
kimlerdir?”diye sordum, şöyle buyurdu: “Ehl-i Beyt’im Ali,
Fatıma, çocukları ve Hüseyin’in soyundan dokuz iyi imam benim
itretimdir, onlar benim kanımdan ve etimdendir.”
Kifayet’ul Eser, s. 91
Tefsir’ul Burhan, 1/9
4-İbn-i Abbas, “Burçlara sahip
gökyüzüne...”(Büruc/1) ayeti hakkında Peygamberin şöyle
buyurduğunu nakletmektedir: “Ben göğüm, burçlar da Ehl-i Beyt’imden ve
itretimden olan imamlardır. Bu imamların ilki Ali, sonuncusu ise
Mehdi’dir ve onlar (toplam) 12 kişidir.”(Yenabi’ul Mevedde 3/254/59)
[5]
Tarih’’ul Hulefa, s. 173/Siyuti, Zehair’ul Ukba, s. 92 ve Sevaik’ul Muhrika, s.
74
[6]
Salebi, el-Kebir tefsiri, ilgili ayetin tefsirinde...Zemahşeri’nin
el-Keşşaf tefsiri, Fahr’ur Razi’nin el-Kebir tefsiri, c. 7, s. 405 ve
İhkak’ul Hak, c. 9, s. 486
[7]
Gurer’ul Hikem, 986
[8] a. g.
e. 606
[9] a. g.
e. 951
[10] a. g.
e. 1705
[11] a. g.
e. 861
[12] a. g.
e. 399
[13] a. g.
e. 916
[14] a. g.
e. 1419
[15] a. g.
e. 2208
[16] a. g.
e. 1148
[17]
Kenz’ul Fevaid, Li’l Keracekiy, 1/299
[18]
Gurer’ul Hikem, 112
[19] a. g.
e. 9386
[20] a. g.
e. 2888
[21] a. g.
e. 7047
[22] a. g.
e. 6342
[23] a. g.
e. 9436
[24] a. g.
e. 9350
[25]
Tenbih’ul Havatir, 1/173
[26]
Gurer’ul Hikem, 10745
[27] a. g.
e. 6361
[28] a. g.
e. 6226
[29] a. g.
e. 4253
[30] a. g. e.
4187
[31] a. g.
e. 4293
[32]
Haşr suresi, 9. ayet
[33]
el-Bihar, 67/351/54
[34]
el-Hisal, 97/42
[35]
el-Kafi, 2/206/6
[36] Nur’us
Sakaleyn, 5/287/60
[37] a. g.
e. s. 285/53
[38]
Durr’ul Mensur, 8/107
[39]
el-İhticac, 1/333/55
[40] Nur’us
Sakaleyn, 5/470/20; s. 469/18, 19 ve s. 471/21
[41]
Tenbih’ul Havatir, 1/172 ve 173
[42] Bakara
suresi, 207. ayet
[43] Nur’us
Sakaleyn, 5/285/52
[44]
el-Hisal, 131/136
[45]
Gurer’ul Hikem, 8845
[46] a. g.
e. 8225
[47] a. g.
e. 1975
[48] A’raf
suresi, 170. ayet
[49] Tevbe
suresi, 120. ayet
[50] Kehf
suresi, 30 ve 31. ayet
[51]
Nehc’ul Belağa, 9. mektup
[52] a. g.
e. 47. mektup
[53] a. g.
e. 474. hikmet
[54] Yusuf
suresi, 57. ayet
[55] Nahl
suresi, 41. ayet
[56]
Nehc’ul Belağa, 121. hikmet
[57] Al-i
İmran, 172. ayet
[58] Al-i
İmran, 179. ayet
[59] Hadid suresi,
7. ayet
[60] Mülk
suresi, 12. ayet
[61]
Fatır suresi, 7. ayet
[62] Hadid
suresi, 18. ayet
[63] Ahzap
suresi, 44. ayet
[64]
Muhammed suresi, 7. ayet
[65] Hadid
suresi, 11. ayet
[66]
Nehc’ul Belağa, 183. hutbe
[67]
Fussilet suresi, 8. ayet
[68]
İnşikak suresi, 25. ve Tin suresi, 6. ayet
[69] Kalem
suresi, 3. ayet
[70] Kasas
suresi, 54. ayet
[71] Ahzap
suresi, 31. ayet
[72]
Nehc’ul Belağa, 291. hikmet
[73] Zuhruf
suresi, 32. ayet
[74] Kasas
suresi, 26. ayet
[75]
Vesail’uş-Şia, 13/244/3
[76] Eğer işini
kiraya verirse mekruh olmaz. Örneğin terzi ise dikeceği her gömlek
karşılığında ücret alırsa mekruh olmaz.
[77]
el-Kafi, 5/90/1
[78]
Mustedrek’ul Vesail, 13/472/15929
[79]
el-Kafi, 5/90/3
[80] a.g.e.
5/284/2
[81] a.g.e.
273/1
[82]
Mustedrek’ul Vesail, 14/34/16031
[83]
el-Emali-i Seduk, 347/1
[84] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/32/60
[85]
Mustedrek’ul Vesail, 14/31/16024
[86]
el-Bihar, 103/170/27
[87]
Kenz’ul Ummal, 43826
[88]
Mustedrek’ul Vesail, 14/30/16021
[89] a. g.
e. 16022. hadis
[90]
Kenz’ul Ummal, 9124
[91]
el-Kafi, 5/289/4
[92]
el-Fakih, 4/10/4968
[93]
el-Kafi, 5/288/1
[94]
Kenz’ul Ummal, 9126
[95]
Kenz’ul Ummal, 9131
[96]
el-Kafi, 5/289/3
[97]
Emali-il Mufid, 3/353
[98]
Şura suresi, 23. ayet
[99] Sebe
suresi, 47. ayet
[100] Furkan
suresi, 57. ayet
[101]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 7/21
[102] a. g.
e. 9/116
[103]
Gurer’ul Hikem, 2845
[104] a. g.
e. 10648
[105] a. g.
e. 2920
[106] a. g.
e. 9905
[107]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/221
[108]
Gurer’ul Hikem, 8443
[109] Al-i
İmran suresi, 145. ayet
[110] Al-i
İmran suresi, 154. ayet
[111]
Fatır suresi, 11. ayet
[112]
el-Bihar, 5/140/8, Kenz’ul Ummal, 1562
[113]
Nehc’ul Belağa, 62. hutbe
[114]
el-Bihar, 78/64/158
[115] a. g.
e. 5/142/14
[116]
Gurer’ul Hikem, 494
[117]
et-Tevhid, 379/26
[118]
Nehc’ul Belağa, 190. hutbe
[119]
el-Kafi, 2/230/1
[120]
Gurer’ul Hikem, 4778
[121] A’raf
suresi, 34. ayet
[122] Hicr
suresi, 4-5. ayet
[123] En’am
suresi, 2. ayet
[124] Yunus
suresi, 49. ayet
[125]
el-Bihar, 5/139/3
[126] a.g.e.
5/140/7
[127]
Gurer’ul Hikem, 4239
[128] Bakara
suresi, 4. ayet
[129] Enfal
suresi, 67. ayet
[130] Al-i
İmran suresi, 152. ayet
[131]
Şura suresi, 20. ayet
[132]
Kenz’ul Ummal, 44225
[133]
Gurer’ul Hikem, 2036
[134] Kenz’ul
Ummal, 44225
[135]
Gurer’ul Hikem, 8441-8442
[136] a. g.
e. 694-695
[137] a. g.
e. 2429
[138] a. g.
e. 2558
[139] a. g.
e. 6080
[140] a. g.
e. 11000
[141] a. g.
e. 2573
[142]
Nehc’ul Belağa, 32. mektup
[143]
Gurer’ul Hikem, 3821
[144]
İsra suresi, 21. ayet
[145] Secde suresi,
17. ayet
[146]
Nehc’ul Belağa, 114. hutbe
[147]
Mustedrek’ul Vesail, 2/480/2513
[148]
Nehc’ul Belağa, 370. hikmet
[149] Gafir
suresi, 39. ayet
[150]
Gurer’ul Hikem, 8298
[151] a. g.
e. 4
[152] a. g.
e. 2050
[153]
Nehc’us Saadet, 3/150
[154]
Nehc’ul Belağa, 203. hutbe
[155]
Gurer’ul Hikem, 2734
[156] a. g.
e. 2353
[157] a. g.
e. 7298
[158] a. g.
e. 8599
[159]
Ankebut suresi, 64. ayet
[160]
Durr’ul Mensur, 6/476
[161]
Tenbih’ul Havatir, 2/24
[162] Nisa
suresi, 77. ayet
[163] A’la
suresi, 16-17. ayetler
[164]
Gurer’ul Hikem, 8236-8237
[165]
el-Cami’us Sağir, 1917
[166]
Gurer’ul Hikem, 2411
[167] a.g.e.
7502
[168] a. g.
e. 8347-4348
[169] a. g.
e. 5175-5176
[170] a. g.
e. 8769
[171]
Nehc’ul Belağa, 84. hutbe
[172]
Kenz’ul Ummal, 28982
[173]
Gurer’ul Hikem, 2406
[174] a. g.
e, 2407
[175] a. g.
e. 3810-3811
[176] a. g.
e. 3830
[177] Arapça
metinde geçen “raid”kelimesi göçebe toplulukların göçerken sulak ve otlak
bir yer bulsun diye gönderdikleri kimse anlamındadır.
[178] a. g.
e. 6558
[179]
Tenbih’ul Havatir, 2/234
[180]
Gurer’ul Hikem, 7164
[181] a. g.
e. 6976
[182] a. g.
e. 10829
[183] a. g.
e. 2308
[184] a. g. e.
2411
[185]
el-Bihar, 77/151/104
[186]
Kenz’ul Ummal, 44160
[187]
Gurer’ul Hikem, 8512
[188] Kasas
suresi, 83. ayet
[189]
Tefsir-i Ali b. İbrahim, 2/146
[190]
Nehc’ul Belağa, 3. hutbe
[191]
el-Emali-i Tusi, 207/354
[192] Nur’us
Sakaleyn, 4/144/122
[193]
Mecme’ul Beyan, 7/420
[194]
Sa’d’us Suud, 88
[195]
Tefsir-u Ali b. İbrahim, 2/147
[196]
Hucurat suresi, 10. ayet
[197]
Gurer’ul Hikem, 5351
[198]
el-Menakıb-i İbn-i Şehraşub, 4/425
[199]
el-Kafi, 2/165/1
[200] a. g.
e. 3/166
[201] a. g.
e. 2/166/4
[202]
el-Bihar, 74/234/30
[203] en-Nevadiru
li’r-Ravendi, 8
[204]
el-Bihar, 77/269/1
[205]
el-Kafi, 2/166/2 ve 7
[206] Emali
el-Mufid, 187/13
[207] Emali
es-Seduk, 250/8
[208]
Tuhef’ul Ukul, 319
[209] a.g.e.
368
[210]
el-İhtisas, 228
[211]
Nehc’ul Belağa, 12. hikmet
[212]
Gurer’ul Hikem, 1362
[213]
Kenz’ul Ummal, 24642
[214] el-Bihar,
74/165/29
[215]
Tuhef’ul Ukul, 173
[216]
el-İhtisas, 31
[217]
el-Bihar, 74/280/7
[218] a. g.
e. 281/7
[219]
el-İhtisas, 239
[220] a. g.
e. 226
[221]
Tuhef’ul Ukul, 370
[222] Bihar,
78/291/2
[223]
el-Bihar, 74/156/1
[224]
Tuhef’ul Ukul, 322
[225]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 16/105
[226]
Gurer’ul Hikem, 315
[227]
Mücarat, gösteriş ve meşhur olma amacıyla tartışma
anlamındadır. Nüshalardan birinde “vela tuharibni”(benimle
savaşma). Bir diğerinde “vela tücazini”(bana karşılık
verme) bir diğer nüshada ise “vela tecaribni”(beni denemeye
kalkışma) diye yer almıştır. Bu farklı
kayıtlar Hisal kitabının haşiyesinde de yer
almıştır.
[228]
el-Hisal, 334/35
[229]
el-Bihar, 74/279/1
[230]
Sevab’ul A’mal, 1/182
[231]
Tuhef’ul Ukul, 295
[232]
Tenbih’ul Havatir, 2/179
[233]
Gurer’ul Hikem, 9227
[234] a. g.
e. 4225
[235] a. g. e.
8978
[236] a. g.
e. 6915
[237] a. g.
e. 7776-7777
[238] a. g.
e. 9672
[239]
el-Bihar, 74/165/29
[240]
Gurer’ul Hikem, 6191
[241] a. g.
e. 1360-1361
[242] a. g.
e. 1795
[243] a. g.
e. 1845
[244] a. g.
e. 10118
[245]
Kenz’ul Ummal, 44219
[246]
Tenbih’ul Havatir, 1/72
[247]
Gurer’ul Hikem, 9828
[248] a. g. e.
8552
[249] a. g.
e. 3124
[250] Cefa
“ilişki ve ihsanı kesme, şiddet, kabalık, insanlara sert
davranma, usanma ve dostluktan bezme”anlamındadır.
[251] a. g.
e. 562
[252] a. g.
e. 2662
[253]
Gurer’ul Hikem, 10421
[254] a. g.
e. 99
[255]
el-Mehasin, 1/415/953
[256]
el-Bihar, 74/181/2
[257] a.g.e.
74/181/1
[258]
Gurer’ul Hikem, 564/1
[259]
el-Kafi, 2/652/2
[260]
el-Bihar, 74/182/5
[261] a. g.
e. h. 6
[262] a. g.
e. s. 181
[263]
Keşf’ul Gumme, 2/331
[264]
Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[265]
el-Bihar, 77/209/1
[266] a. g.
e. s. 210/1
[267] a. g.
e. c. 74/236/35
[268] a. g. e.
s. 166/31
[269]
el-Mehasin, 1/415/950
[270]
Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[271]
el-Bihar, 78/121/4
[272]
Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[273]
el-Bihar, 77/213/1
[274]
Tuhef’ul Ukul, 323
[275] a. g.
e. 324
[276]
el-Bihar, 74/281/2
[277]
Tuhef’ul Ukul, 247
[278] a. g.
e. 54
[279] a. g.
e. 368
[280] el-Bihar,
103/10/43
[281] a.g.e.
74/166/29
[282]
Tuhef’ul Ukul, 368
[283] a. g.
e. 233
[284]
el-Bihar, 74/282/3
[285]
Gurer’ul Hikem, 7503
[286]
el-İrşad, 2/166
[287]
el-Hisal, 244/100
[288]
el-Kafi, 2/639/1
[289]
Gurer’ul Hikem, 10420
[290] a. g.
e. 2461
[291]
el-Bihar, 74/264/3
[292] a. g.
e.
[293] Kenz’ul
Ummal, 24759
[294] a. g.
e. 24760
[295]
Gurer’ul Hikem, 3645
[296]
el-Bihar, 77/269/1
[297]
Gurer’ul Hikem, 9657
[298] a. g.
e. 8166
[299]
A’lam’ud Din, 304
[300]
Tuhef’ul Ukul, 369
[301]
el-Bihar, 74/166/31
[302] a.g.e.
74/166/29
[303]
et-Temhis, 75/171
[304]
el-Bihar, 77/212/1
[305] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/176/4
[306]
Gurer’ul Hikem, 752
[307] a. g.
e. 833
[308] a. g.
e. 1111
[309] a. g.
e. 2378
[310] a. g.
e. 5002
[311] a. g.
e. 9079
[312] a. g.
e. 10754
[313] a. g.
e. 4978
[314] a. g.
e. 4986
[315] a. g.
e. 5014
[316] a. g.
e. 4988
[317] a. g.
e. 5013
[318] a. g.
e. 5017
[319] a. g.
e. 4978
[320] a. g.
e, 5018
[321] a. g.
e. 5021
[322] a. g.
e. 5022
[323]
Tenbih’ul Havatir, 2/123
[324]
Gurer’ul Hikem, 5029
[325]
Tenbih’ul Havatir, 2/123
[326]
Gurer’ul Hikem, 5095
[327] a. g.
e. 4997
[328] a. g.
e. 5009
[329] a. g.
e. 4985
[330]
Tenbih’ul Havatir, 2/123
[331] el-Bihar,
74/188/15
[332] a. g.
e. s. 282/4
[333]
Nehc’ul Belağa-i Feyz’de 281. Hikmet’te şöyle yer
almıştır: “dediğini yapar ve
yapmadığını söylemezdi.”
[334]
el-Kafi, 2/237/26
[335]
Nehc’ul Belağa, 289. hikmet
[336] a. g.
e. 479. hikmet
[337]
Mean’il Ahbar, 198/4
[338]
Gurer’ul Hikem, 6810
[339] a. g.
e. 6811
[340]
Gurer’ul Hikem, 8921, 8923
[341]
el-Kafi, 2/672/7
[342]
Kenz’ul Ummal, 24755
[343]
Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[344]
Gurer’ul Hikem, 9675
[345]
el-Bihar, 74/166/29
[346] a. g.
e. 75/65/2
[347] a. g.
e. 74/233/29
[348]
el-Bihar, 74/316/73
[349] a. g. e.
s. 298/32
[350]
el-Kafi, 2/206/2
[351]
el-Bihar, 74/202/41
[352]
el-Kafi, 2/206/4
[353]
el-Bihar, 74/227/21
[354] a. g.
e. s. 287/13
[355] a. g.
e. s. 166/29
[356]
el-Kafi, 2/173/13
[357]
Cami’ul Ahbar, 252/650
[358]
el-Bihar, 74/322/89
[359] a.g.e.
74/322/90
[360] a. g.
e. s. 314/70
[361]
el-Kafi, 2/368/4
[362]
el-Bihar, 74/399/38
[363]
el-Kafi, 2/198/8
[364]
el-Bihar, 74/166/30
[365]
Kurb’ul İsnad, 160/583
[366]
el-Bihar, 74/171/38
[367] a. g.
e. 72/198/25
[368] a. g.
e. 16/233/35
[369]
Gurer’ul Hikem, 998
[370] a. g.
e. 6335
[371]
Mişkat’ul Envar, 135
[372] Gurer’ul
Hikem, 3813
[373] a. g.
e. 8980
[374] a. g.
e. 967
[375] a. g.
e. 2903
[376] a. g.
e. 5036
[377] a. g.
e. 4815
[378] a. g.
e. 6006
[379] a. g.
e. 3590
[380] a. g.
e. 4659
[381]
Tuhef’ul Ukul, 25
[382]
Gurer’ul Hikem, 1621
[383] a. g.
e. 2949
[384] a. g.
e. 3319
[385] a. g.
e. 4853
[386] a. g. e.
6007
[387] a. g.
e. 6096
[388] a. g.
e. 6734
[389]
el-Bihar, 74/68/8
[390] a. g.
e. 71/428/78
[391] a. g.
e. 75/67/3
[392]
Gurer’ul Hikem, 6912
[393] a. g.
e. 4813
[394]
Tuhef’ul Ukul, 96
[395]
el-Bihar, 78/39/13
[396] a. g.
e. 69/409/120
[397]
Nehc’us Saadet, 2/50
[398]
Gurer’ul Hikem, 8278
[399] a. g. e.
10491
[400] a. g.
e. 10466
[401] a. g.
e. 10530
[402] a. g.
e. 8089
[403] a. g.
e. 8142
[404] a. g.
e. 4411
[405] a. g.
e. 10596
[406]
Mişkat’ul Envar, 247
[407]
Gurer’ul Hikem, 9894
[408] a. g.
e. 3475
[409] a. g.
e. 5799
[410] a. g.
e. 6911
[411]
Gurer’ul Hikem, 7412
[412] el-Bihar,
75/68/8
[413]
Gurer’ul Hikem, 996
[414] a. g.
e. 2004
[415]
el-Bihar, 77/131/41
[416] a. g.
e. 78/141/35
[417] a. g.
e. s. 111/6
[418]
Gurer’ul Hikem, 1693
[419] a. g.
e. 2947
[420] a. g.
e. 8886
[421] a. g.
e. 4522
[422] Hadisin
metninde geçen “hatib’ul leyl”(gece oduncusu) tabiri, yaş kuru her türlü
şeyi toplayan, iyi ve kötüyü ayırt etmeyen ve diline geleni söyleyen
kimseler hakkında kullanılmaktadır.
[423]
Tuhef’ul Ukul, 80
[424]
el-Bihar, 2/56/33
[425]
Gurer’ul Hikem, 3115
[426] a. g.
e. 5520
[427]
el-Bihar, 78/342/43
[428]
Gurer’ul Hikem, 8271
[429]
el-Bihar, 71/293/63
[430]
Gurer’ul Hikem, 4098
[431] a.g.e.
7508
[432]
el-Bihar, 78/7/59
[433]
Tenbih’ul Havatir, 1/96
[434]
el-Bihar, 94/127/19
[435] a. g.
e. 13/411/2
[436]
Gurer’ul Hikem, 4786
[437] a. g.
e. 4333
[438] a. g. e.
4174
[439]
Tuhef’ul Ukul, 500
[440]
el-Bihar, 70/73/27
[441] a. g.
e. 77/400/23
[442] a. g.
e. 78/80/66
[443]
Tuhef’ul Ukul, 376
[444]
el-Bihar, 94/94/12
[445]
el-Kafi, 8/150/132
[446]
Gurer’ul Hikem, 3241
[447] a. g.
e. 3298
[448] a. g.
e. 4488
[449] a. g.
e. 5932
[450]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 16/66
[451]
el-Bihar, 104/95/44
[452] a. g.
e. 13/411/2
[453]
Kenz’ul Ummal, 45391
[454]
Mustedrek’ul Vesail, 12/201/13881
[455] a. g.
e. 12/201/13882
[456]
Kenz’ul Ummal, 4676 bak. Ma’ruf (2) 2688. Bölüm
[457]
el-Kafi, 4/4/10
[458]
Kenz’ul Ummal, 45330
[459]
Tenbih’ul Havatir, 2/155
[460]
el-Bihar, 103/162/6
[461] a. g.
e. 104/94/36
[462]
Mekarim’ul Ahlak, 1/478/1648
[463]
el-Bihar, 104/95/40
[464]
Mekarim’ul Ahlak, 1/478/1649
[465]
el-Bihar, 104/99/74
[466] a. g.
e. 79/102/2
[467]
Gurer’ul Hikem, 10529
[468] a. g.
e. 10412
[469]
Tuhef’ul Ukul, 87
[470] Tuhef’ul
Ukul, 130
[471]
el-Bihar, 78/82/81
[472] a. g.
e. 77/211/1
[473]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 16/113
[474]
Gurer’ul Hikem, 4103
[475] a. g.
e. 6328-6329
[476] a. g.
e. 1161
[477]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/410
[478]
el-Bihar, 71/427/76
[479]
Gurer’ul Hikem, 2304
[480]
el-Kafi, 1/266/4
[481]
el-Bihar, 17/8/11
[482]
Besair’ud Derecat, 378/3
[483] Nur’us
Sakaleyn, 5/389/13
[484] a. g.
e. 392/29
[485]
el-Bihar, 16/231/35
[486] a. g.
e. 77/267/1
[487] a. g.
e. 92/214/13
[488] a. g.
e. 71/348/17
[489]
Metalib’us Suul, 55
[490] Gurer’ul
Hikem, 9001
[491]
Nezhet’un-Nazir, 144/3
[492]
el-Bihar, 81/198/55
[493]
İmam Hüseyin (a.s) Allah’ın tedricen cezalandırması
hususunda şöyle buyurmuştur: “Allah’ın tedricen
cezalandırması ona birçok nimetler verdiği halde şükrünü
unutturması şeklindedir. (Tuhef’ul Ukul, 25/7)
[494] a. g.
e. 78/127/9
[495]
İkbal’ul A’mal, 1/157
[496]
Sevab’ul A’mal, 266/1
[497]
Kenz’ul Ummal, 20954
[498] a. g.
e. 20951
[499] a. g.
e. 20934
[500]
el-Bihar, 84/104/2, el-Muknia, 98
[501]
Kenz’ul Ummal, 20930
[502] a. g.
e. 20931
[503]
el-Bihar, 74/7/1
[504]
Deaim’ul İslam, 1/147
[505]
el-Bihar, 84/131/24, hadisin tümüne bakınız.
[506]
Tuhef’ul Ukul, 13
[507] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/25/5
[508] a. g.
e. s. 43/147
[509]
el-Bihar, 104/122/62
[510] a. g.
e. h. 61
[511]
Tefsir-i Kummi, 2/146
[512]
Emali’is-Seduk, 28/4
[513] Ahzap
suresi, 58
[514]
el-Bihar, 67/72/40
[515] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/71/327
[516]
el-Kafi, 2/350/1
[517]
el-Bihar, 75/150/13
[518]
el-Kafi, 2/351/3
[519]
el-Bihar, 75/150/13
[520] a. g.
e. s. 54/19
[521]
Tuhef’ul Ukul, 283
[522]
el-Hisal, 17/60
[523] a. g.
e. 620/10
[524]
Ankebut suresi, 10. ayet
[525] Al-i
İmran suresi, 195. ayet
[526] En’am
suresi, 34. ayet
[527]
Kenz’ul Ummal, 5818
[528]
Kenz’ul Ummal, 29553
[529] a. g.
e. 29552
[530] a. g.
e. 29565, bak. 29554, 29555, 29556
[531]
el-Bihar, 40/218/1
[532]
Durr’ul Mensur, 1/151
[533] a.g.e.
1/152
[534]
Tefsir-i Ayyaşi, 2/25/65
[535] a. g.
e. 2/25/66, H. 66
[536]
el-Bihar, 104/255/13
[537]
Kenz’ul Ummal, 9044
[538] a. g.
e. 9046
[539] a. g.
e. 9049
[540] a. g.
e. 9053
[541] a. g.
e. 9062
[542] a. g.
e. 9086
[543] a. g.
e. 9122
[544] a. g.
e. 9119
[545]
el-Kafi, 5/279/2
[546]
el-Kafi, 5/34/2
[547] a. g.
e. h. 3
[548] İnsan
suresi, 8. ayet
[549] Enfal
suresi, 70. ayet
[550]
el-Kafi, 5/35/2
[551]
Vesail’uş-Şia, 11/69/3
[552] a. g.
e. 11/69/2
[553]
Mustedrek’ul Vesail, 11/78/12467
[554] Ahzab
suresi, 21. ayet
[555]
Mumtehine suresi, 4. ayet
[556]
Mumtehine suresi, 6. ayet
[557]
el-Kafi, 8/234/312
[558]
el-Bihar, 2/56/33
[559]
el-Bihar, 2/272/3
[560]
Vesail’uş-Şia, 18/127/60 Vesail kitabının
yazarının hadis hakkındaki açıklamasına müracaat
ediniz.
[561]
el-Kafi, 5/313/40
[562]
el-Bihar, 2/274/19
[563] a. g.
e. s. 2/282/58
[564]
Vesail’uş-Şia, 2/1054/4
[565] el-Bihar,
2/272/2
[566] a. g.
e. s. 2/274/17
[567] a. g.
e. s. 2/272/1
[568]
el-Kafi, 3/413/7
[569] a. g.
e. 1/164/3
[570] a. g.
e. h. 4
[571]
el-Bihar, 2/272/4
[572]
Avali’il Leali, 2/129/355
[573]
el-Bihar, 2/272/7
[574]
Tefsir-i Ayyaşi, 1/90/232
[575]
el-Bihar, 2/272/9
[576] a. g.
e. 2/274/15
[577] a. g.
e. 2/275/24
[578]
Lisan’ul Arab, “kela’”kelimesi hakkında şu açıklamayı
yapmıştır: Eğer çölde bir kuyu veya su çeşmesi olur da
yakınında bir otlak bulunursa ve birisi gelip o kuyu veya
çeşmeye el koyarak başkalarının sudan istifade etmesine
engel olursa bu işi ile gerçekte o otlağı da engellemiş
olur. Zira o otlakta devesini otlatan kimse oradaki kuyudan devesine su
vermediği taktirde deve susuzluktan ölür. Dolayısıyla
başkalarının kuyu veya çeşme suyundan istifade etmesine
engel olanlar gerçekte oraya yakın bulunan otlağı da
engellemiş olur.
[579]
el-Bihar, 2/276/28 bak. zarar, 2371. Bölüm, el-Kafi, 5/294/6
[580] a. g.
e. 2/277/30 bak. el-Ahd, 2963. Bölüm
[581]
Kenz’ul Ummal, 44091
[582] a. g.
e. 44121
[583] a. g.
e. 44226
[584]
Gurer’ul Hikem, 89
[585] a. g.
e. 314
[586] a. g.
e. 3915
[587] a. g.
e. 3916
[588] a. g.
e. 3917
[589] a. g.
e. 3918
[590] a. g.
e. 3919
[591] a. g.
e. 3920
[592] a. g.
e. 3921
[593] a. g.
e. 3923
[594] a. g.
e. 3924
[595] a. g.
e. 3925
[596] a. g.
e. 3922
[597] a. g.
e. 3926
[598] a. g.
e. 3927
[599] a. g.
e. 3928
[600] a. g.
e. 3929
[601] a. g.
e. 3930
[602] a. g.
e. 3931
[603] a. g.
e. 3932
[604] a. g.
e. 3933
[605] a. g.
e. 3934
[606] a. g.
e. 3935
[607] a. g.
e. 3936
[608] a. g.
e. 3937
[609] a. g.
e. 3938
[610] a. g.
e. 3939
[611] a. g.
e. 3940
[612] a. g.
e. 3941
[613] a. g.
e. 3942
[614] a. g.
e. 3943
[615] a. g.
e. 3944
[616] a. g.
e. 3945
[617] a. g.
e. 3946
[618] a. g. e.
3950
[619] a. g.
e. 3947
[620] a. g.
e. 3948
[621] a. g.
e. 3949
[622] a. g.
e. 3951
[623] a. g.
e. 3952
[624] a. g.
e. 3953
[625] a. g.
e. 3954
[626] a. g.
e. 3955
[627] a. g.
e. 3956
[628] a. g.
e. 3957
[629] a. g.
e. 3958
[630] a. g.
e. 3959
[631] a. g.
e. 3960
[632] a. g.
e. 3961
[633] a. g.
e. 3962
[634] a. g. e.
3963
[635] a. g.
e. 3964
[636] a. g.
e. 3965
[637] a. g.
e. 3966
[638] a. g.
e. 3969
[639] a. g.
e. 3970
[640] a. g.
e. 3971
[641] a. g.
e. 3972
[642] a. g.
e. 5244
[643] a. g.
e. 5752
[644]
Gurer’ul Hikem, 6819
[645] a. g.
e. 8409
[646] a. g.
e. 8462
[647] Mustedrek’ul
Vesail, 16/221/19651
[648]
Tenbih’ul Havatir, 1/46
[649] a. g.
e. s. 100
[650] a. g.
e. 2/116
[651]
Mustedrek’ul Vesail, 16/213/19634
[652] a. g.
e.
[653]
Mustedrek’ul Vesail, 5/119/5478
[654]
Gurer’ul Hikem, 7121
[655] a. g.
e. 8903
[656] a. g.
e. 7110
[657]
Mustedrek’ul Vesail, 12/94/13615
[658]
Tenbih’ul Hevatir, 1/46
[659] a. g.
e. 1/47
[660]
el-Bihar, 62/266/41
[661]
Tenbih’ul Havatir, 2/119
[662] a. g.
e. 1/100
[663] a. g.
e. s. 101
[664] a. g.
e.
[665]
Mustedrek’ul Vesail, 16/209/19616
[666] a. g.
e. 16/209/19618
[667] a. g.
e. 16/ 212/19629
[668] a. g. e.
s. 209/19618
[669]
el-Bihar, 77/182/10
[670]
Vesail’uş-Şia, 16/407/8
[671] a. g.
e. s. 406/7
[672]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/397
[673]
Gurer’ul Hikem, 2639
[674] a. g.
e. 8803
[675] a. g.
e. 2681
[676]
Mustedrek’ul Vesail, 16/222/19652
[677] a. g.
e. 16/221/14652
[678] a. g.
e.
[679]
Gurer’ul Hikem, 2639
[680] a. g.
e. 2742
[681] a. g.
e. 10528
[682]
Mustedrek’ul Vesail, 16/222/19652
[683]
Gurer’ul Hikem, 4139
[684]
Mustedrek’ul Vesail, 16/213/19631
[685] a. g.
e. s. 218/19646
[686]
Gurer’ul Hikem, 659
[687] a. g.
e. 1364
[688] a. g.
e. 1363
[689] a. g.
e. 4408
[690] a. g.
e. 9922
[691]
el-Bihar, 78/129/1
[692] a.g.e.
78/462/17
[693] a. g.
e. 78/369/4
[694]
İrşad’ul Kulub, 199
[695]
el-Bihar, 77/23/6
[696] a. g.
e. 70/71/20
[697] a. g.
e. 77/22/6
[698]
İrşad’ul Kulub, 205, (bak. ) 923. Bölüm
[699] Mustedrek’ul
Vesail, 16/209/19617
[700] a. g.
e. s. 214/19634
[701]
Tuhef’ul Ukul, 172
[702]
el-Bihar, 62/290
[703] a. g.
e. s. 311
[704] a. g.
e. s. 324
[705]
Vesail’uş-Şia, 16/539/1
[706] a. g.
e. 16/540/3
[707]
Meheccet’ul Beyza, 3/6 (bak. ) Vesail’uş-Şia, 16/470, 49. Bölüm
[708] a. g.
e. s. 12
[709]
Vesail’uş-Şia, (16/484/5, bak. S. 479, Bölüm 56, s. 482, 57. Bölüm)
[710] a. g.
e. 16/520/3, bak, s. 519, 95. Bölüm
[711]
el-Bihar, 10/95/1
[712]
el-İhtisas, 253
[713]
el-Kafi, 6/321/1
[714]
Vesail’uş-Şia, 16/518/1
[715]
Tenbih’ul Havatir, 1/47
[716]
Mustedrek’ul Vesail, 8/295/9485
[717]
Vesail’uş-Şia, 16/510/1
[718] a. g.
e. s. 513/1
[719]
el-Bihar, 62/291
[720] Enfal
suresi, 62-63. ayetler
[721] Al-i
İmran suresi, 103. ayet
[722]
el-Bihar, 78/11/70
[723]
Gurer’ul Hikem, 6776
[724]
Tuhef’ul Ukul, 373
[725] a. g.
e. s. 45
[726] el-Bihar,
75/265/9
[727] a. g.
e. 78/56/112
[728] a. g.
e. 77/150/83
[729] Lokman
suresi, 25. ayet ve Zümer suresi, 38. ayet
[730]
et-Tevhid, 2/89
[731] a. g.
e. 2/89
[732]
el-Bihar, 3/41/16, bak. İlgili bölümdeki bütün hadisler
[733]
et-Tevhid, 230/4
[734]
Nehc’us Saadet, 2/333
[735] Kenz’ul
Ummal, 14286
[736] a. g.
e. 14366
[737] a. g.
e. 31567
[738]
el-Bihar, 75/358/72
[739]
Kenz’ul Ummal, 31618
[740]
el-Bihar, 75/359/74
[741]
Tuhef’ul Ukul, 36
[742]
Menakıb-i İbn-i Şehraşub, 2/101
[743]
Nehc’ul Belağa, 33. hutbe
[744]
el-Bihar, 40/328/10
[745]
el-Bihar, 77/173/8
[746]
Gurer’ul Hikem, 1042
[747]
Tenbih’ul Havatir, 1/272
[748]
el-Bihar, 94/155/22
[749]
Gurer’ul Hikem, 1010
[750] a. g.
e. 639
[751]
Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[752]
el-Bihar, 73/167/31
[753] Hicr
suresi, 3. ayet
[754]
Gurer’ul Hikem, 2572
[755] a.g.e.
2563
[756] a. g.
e. 1896
[757] a. g.
e. 1145
[758] a. g. e.
1375
[759] a. g.
e. 1828
[760] a. g.
e. 2017
[761] a. g.
e. 4641
[762]
el-Bihar, 78/35/117
[763] a. g.
e. 98/260
[764] a. g.
e. 77/293/2
[765]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 6/354
[766]
Tuhef’ul Ukul, 301
[767]
el-Bihar, 71/152/55
[768] a. g.
e. 73/95/79 (bak. S. 164/22 ve s. 166/28)
[769] a. g.
e. 73/166/28
[770] a. g.
e. h. 29
[771]
A’lam’ud Din, 305
[772]
Gurer’ul Hikem, 874
[773] a. g.
e. 997
[774] a. g.
e. 1358
[775] a. g.
e. 2845/2846
[776] a. g.
e. 2920-2921
[777] a. g.
e. 638
[778] a. g.
e. 637
[779] a. g.
e. 3774
[780] a. g.
e. 10844
[781] a. g.
e. 3565
[782] a. g. e.
3970
[783]
el-Bihar, 77/333/21
[784]
Tenbih’ul Havatir, 1/50
[785] a. g.
e. s. 272
[786]
Gurer’ul Hikem, 9491
[787] a. g.
e. 4008
[788] a. g.
e. 4007
[789]
Durr’ul Mensur, 1/141
[790]
el-Bihar, 73/166/28
[791]
el-Kafi, 2/329/1
[792]
Gurer’ul Hikem, 3053
[793] a. g.
e. 3054
[794]
el-Bihar, 77/421/40
[795]
el-Kafi, 2/336/3 (bak. ) 128. bölümdeki bütün hadisler
[796]
Mustedrek’ul Vesail, 2/106/1552
[797]
el-Bihar, 73/167/31
[798]
Tuhef’ul Ukul, 286
[799] a. g.
e. s. 285
[800]
el-Bihar, 77/101/1
[801] a. g.
e. 73/112/109
[802] a. g.
e. s. 166/27
[803]
Sahifet’ur Rıza (a.s), 93/28
[804] el-Bihar,
94/95/12
[805] a. g.
e. 78/79/61
[806] Al-i
İmran suresi, 110. ayet
[807]
Kenz’ul Ummal, 34451
[808] a. g.
e. 34452
[809] a. g.
e. 34462
[810] a. g.
e. 34465
[811] a. g.
e. 34483
[812] a. g.
e. 815
[813]
Tenbih’ul Havatir, 2/123
[814] a. g.
e.
[815] a. g.
e.
[816] a. g.
e.
[817] Bakara
suresi, 143. ayet
[818] Nur’us
Sakaleyn, 1/134/402
[819] a. g.
e. 1/134/406
[820] a. g.
e. h. 407
[821] a. g.
e. s. 383/329
[822]
Durr’ul Mensur, 1/349
[823]
el-Bihar, 69/394/77
[824] a. g.
e. 75/172/10
[825]
Tenbih’ul Havatir, 1/84
[826]
el-Bihar, 7/130/1
[827] a. g.
e. h. 2
[828] a. g.
e. h. 3
[829] Kenz’ul
Ummal, 34495
[830] a. g.
e. 34496
[831] a. g.
e. 34497
[832] Nur’us
Sakaleyn, 2/105/386
[833]
Sünen-i İbn-i Mace, 9
[834]
et-Teşrif bil Minen, 307/428
[835]
Tenbih’ul Havatir, 1/75
[836]
el-Bihar, 77/161/178
[837] Emali
et-Tusi, 157/263
[838]
Kenz’ul Ummal, 28966
[839] a. g. e.
28967
[840]
Mustedrek’ul Vesail, 12/64/13519
[841]
el-Hisal, 163/214
[842]
el-Bihar, 73/158/3
[843] a. g.
e. 70/75/3
[844] a. g.
e. 72/303/50
[845]
Kenz’ul Ummal, 28968-28969-28970
[846] a. g.
e. 28986
[847] a. g.
e. 14293
[848] Nur’us
Sakaleyn, 4/579/91
[849]
Tenbih’ul Havatir, 1/127
[850] a. g.
e. 2/227
[851]
Durr’ul Mensur, 3/403
[852]
Kenz’ul Ummal, 28978
[853]
Tenbih’ul Havatir, 1/133
[854] Furkan
suresi, 74. ayet
[855]
Nehc’ul Belağa, 116. hutbe
[856] a. g.
e. 94. hutbe
[857] Maide
suresi, 3. ayet
[858] Nur’us
Sakaleyn, 1/589/33
[859] a. g.
e. s. 587/25
[860] Durr’ul
Mensur, 3/19 bak. ed-Din, 1315. Bölüm
[861]
el-Kafi, 1/200/1
[862] a. g.
e. 2/18/3
[863] a. g.
e. 2/18/5
[864] a. g.
e. 1/374/10
[865] a. g.
e. 8/242/336
[866] a. g.
e. 1/200/1
[867]
Gurer’ul Hikem, 1095
[868] Emali
el-Mufid, 14/2
[869]
Nehc’ul Belağa, 46. hutbe
[870] Şura
suresi, 23. ayet
[871] Sebe
suresi, 47. ayet
[872] Furkan
suresi, 57. ayet
[873]
el-Bihar, 102/105
[874] a. g.
e. 78/183/8
[875] Emali
el-Müfid, 3/2
[876]
el-Bihar, 27/192/49
[877]
Emali’el-Müfid, 140/4
[878] Nur’us
Sakaleyn, 4/104/130
[879]
Emali’el-Müfid, 2/253
[880]
el-Kafi, 1/183/8
[881] Nur’us
Sakaleyn, 5/341/16
[882] a. g.
e. h. 14
[883] Bakara
suresi, 124. ayet
[884]
el-Kafi, 1/175/2
[885] Ra’d
suresi, 7. ayet
[886] Kasas
suresi, 51. ayet
[887]
el-Kafi, 1/168/1
[888] a. g.
e. s. 178/2
[889] a. g.
e. h. 5
[890]
el-Bihar, 23/37/65
[891] a. g.
e. s. 50/100
[892]
el-Kafi, 1/184/10
[893] el-Bihar,
23/32/52
[894] a. g.
e. s. 19/14
[895]
el-Kafi, 1/177/2
[896]
el-Bihar, 23/30/47
[897]
İlel’uş Şera’i, 195/3
[898]
el-İhtisas, 269
[899]
el-Bihar, 23/46/91
[900] a. g.
e 23/54/116
[901]
el-Gaybetu li’i Nu’mani, 137/2
[902] Emali
es-Seduk-Seduk, 157/15
[903] el-Bihar,
23/23/26
[904]
el-Kafi, 1/179/10
[905] a. g.
e. h. 12
[906] a. g.
e. s. 198/3
[907]
el-Bihar, 23/42/82
[908] a. g.
e. s. 51/101
[909]
İsra suresi, 71. ayet
[910] Hud
suresi, 97-98. ayetler
[911]
el-Bihar, 8/10/3
[912] a. g.
e. h. 2
[913] a. g.
e. s. 11/4
[914] Nur’us
Sakaleyn, 3/192/335
[915] a. g.
e 3/193/336
[916]
el-Kafi, 1/185/11
[917] a. g.
e. h. 13
[918]
el-Bihar, 23/83/22
[919] a. g.
e. 96/211/13
[920]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/373
[921]
el-Kafi, 1/181/4
[922] a. g.
e. s. 187/11
[923] a. g.
e. s. 185/13
[924]
el-Bihar, 23/88/32
[925] a. g. e.
s. 76/1
[926]
el-Bihar, 23/78/8
[927]
Kenz’ul Ummal, 463
[928] a. g.
e. 464
[929]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 13/242
[930]
el-Kafi, 1/187/11
[931]
el-Bihar, 25/88/31
[932] Secde
suresi, 24. ayet
[933] Yunus
suresi, 35. ayet
[934] Bakara
suresi, 247. ayet
[935]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 7/36
[936]
el-Kafi, 1/202/1
[937]
Gurer’ul Hikem, 11010
[938]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 13/317
[939] a. g.
e. 18/220
[940] a. g.
e. s. 274
[941]
el-Kafi, 1/284/3
[942] a. g.
e. s. 285/4
[943]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 3/210
[944] Kenz’ul
Ummal, 14315
[945]
el-İrşad, 2/39
[946]
Mean’il Ahbar, 102/4
[947]
el-Hisal, 116/97
[948]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/328
[949] a. g.
e. 18/347
[950]
el-Bihar, 25/164
[951] a. g.
e. 68/389/39 (bak. ) tüm hadisler
[952]
el-Kafi, 2/230/1
[953] el-Bihar,
25/149/24, (bak) tüm hadisler
[954]
İbn-i Ebil Hadid bu tabirin acımasız idarecilerin korkusundan
ihtiyaçlarını onlara söyleyemez. Merhum Feyz ise şöyle tercüme
etmiştir: “...Ta ki zulümle onları perişan etmesin.”
[955] Merhum
Feyz bu ifadeyi şöyle tercüme etmiştir: Hakeza günlerin
değişmesinden korkanlara. . zira günlerin değişmesinden
korkan kimse bir grupla birliktelik eder, diğer bir grubu ise hor ve hakir
kılar.
[956]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 8/263
[957] Nur’us
Sakaleyn, 4/44/145
[958]
el-Bihar, 40/336/17
[959]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 11/32
[960]
Nehc’us Saadet, 2/49
[961]
Kenz’ul Ummal, 14348
[962]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 16/205
[963] a. g.
e. 7/167
[964] a. g.
e. 17/145
[965] a. g.
e. 6/65
[966]
Kenz’ul Ummal, 14313
[967]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebil Hadid, 17/16
[968] a. g.
e. 11/88
[969]
el-Bihar, 23/30/46
[970] a. g.
e.
[971]
el-Kafi, 1/373/6
[972] a. g.
e. s. 376/4
[973]
el-Bihar, 25/110/1
[974] Kasas
suresi, 41. ayet
[975]
el-Kafi, 1/374/11
[976] a. g.
e. 1/373/9
[977]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebil Hadid, 9/261
[978]
el-Bihar, 25/110/2
[979]
el-Kafi, 1/372/1
[980] a. g.
e. s. 373/4
[981]
el-Bihar, 25/112/7
[982]
Sahih-i Müslim, 1835
[983] a. g.
e. 1836
[984]
Kenz’ul Ummal, 1077
[985] a. g.
e. 1082
[986] a. g.
e. 10481
[987]
Sünen-i İbn-i Davud, 594
[988] Sahih-i
Müslim, 1843
[989] a. g.
e. 1845
[990] a. g.
e. 1846
[991] a. g.
e. 1847
[992] a. g.
e. 1849
[993] a. g.
e. 1855
[994]
Kenz’ul Ummal , 1/104, 4/373-374, 5/7551, 11/210; el-Bihar, 75/354, Sünen-i
İbn-i Davud, 3/18
[995] Ahzab
suresi, 67. ayet
[996] Şerh-u
Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 13/146
[997]
Kenz’ul Ummal, 14872
[998] a. g.
e. 14399
[999]
el-Bihar, 75/337/8
[1000]
el-Hisal, 206/24
[1001]
Tenbih’ul Havatir, 1/51
[1002]
Durr’ul Mensur, 3/125
[1003]
Kenz’ul Ummal, 1081
[1004] a.g.e.
14876
[1005]
Nehc’us Saadet, 2/639
[1006]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 6/99
[1007]
el-Kafi, 2/243/4
[1008]
el-Bihar, 100/49/18
[1009] a. g.
e. 67/158/2
[1010]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebil Hadid, 5/78
[1011] Nur’us
Sakaleyn, 2/76/283
[1012] el-Bihar,
23/106/7, (bak. ) el-Bihar, 23/104, 7. Bölüm, Kenz’ul Ummal, 870-873, 898, 942,
947, 951, 953, 958, 1650, 1657, 1667
[1013]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 7/76
[1014]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebil Hadid, 7/84
[1015] a. g.
e. s. 218
[1016] a. g.
e. s. 288
[1017] a. g.
e. 9/84
[1018] a. g.
e. s. 88
[1019]
el-Kafi, 1/204/2
[1020]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebil Hadid, 9/106
[1021] a. g.
e. s. 152
[1022] a. g.
e. s. 164
[1023] a. g.
e. s. 175
[1024] a. g.
e. 18/273
[1025] a. g.
e. 1/276 Zahiren doğru olanı “bina”kelimesi “minna”yerine
kullanılmıştır.
[1026]
el-Bihar, 23/105/3
[1027]
Nehc’ul Belağa, 2. hutbe
[1028] Emali
el-Müfid, 96/6
[1029] a. g.
e. 251/4 ve Emali et-Tusi, 21/24
[1030] a. g.
e. 289/7
[1031] a. g.
e. 301/2
[1032]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/241
[1033] a. g.
e. 8/263
[1034] a. g.
e. 11/109
[1035] a. g.
e. 17/151
[1036]
Emali-i Müfid, 155/6
[1037] Nur’us
Sakaleyn, 1/524/436
[1038]
Sahih-i Müslim, 1821
[1039] a. g.
e.
[1040]
Kenz’ul Ummal, 14971
[1041] a. g.
e. 30929
[1042]a. g.
e. 12/32, 33
[1043]
el-Bihar, 69/1/1
[1044]
el-Kafi, 1/202/1
[1045] a. g.
e. s. 221/1
[1046]
Şu ayete işarettir: “Sana her şeyi açıklayan
Kur'an'ı indirdik.”(Nahl/89)
[1047]
el-Kafi, 1/229/4
[1048]
Kenz’ul Ummal, 33021
[1049] a. g.
e. 32900
[1050] a. g.
e. 33022
[1051] a. g.
e. 32878
[1052]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/173
[1053]
Kenz’ul Ummal, 32909
[1054] a. g.
e. 33009
[1055]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin Biyografisi), 2/212/706
[1056] a. g.
e. s. 258/775
[1057]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 3/98
[1058] Nur’us
Sakaleyn, 5/73/74
[1059]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 2/230/734
[1060] Emali
et-Tusi, 602/1244
[1061]
Emali’el-Müfid, 168/3
[1062]
Kenz’ul Ummal, 36479
[1063] a. g.
e. 32952
[1064]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 3/5/1021
[1065]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 1/13
[1066] a. g.
e. s. 143/150
[1067] a. g.
e. 1/139
[1068]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 1/366/461
[1069] a. g.
e. h. 458
[1070] a. g.
e. 2/11/506
[1071] Kenz’ul
Ummal, 32938
[1072]
Tarih-i Dimeşk (Hz. Ali’nin biyografisi) 1/380/486
[1073] a. g.
e. s. 385/491
[1074] a. g.
e. 2/260/777
[1075]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 2/297
[1076]
Kenz’ul Ummal, 33018
[1077]
el-Kafi, 1/294/1
[1078]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 3/118/1159
[1079] a. g.
e. s. 120/1162
[1080] a. g.
e. s. 124 Haşiyede yer almıştır.
[1081] a. g.
e. s. 125 Haşiyede yer almıştır.
[1082] a. g .
e. 3/125 Haşiyede yer almıştır
[1083] a. g.
e. 2/273/793
[1084]
Kenz’ul Ummal, 32890
[1085] a. g.
e. 32979
[1086] a. g.
e. 32911
[1087] a. g.
e. 32889
[1088] a. g.
e. 32981
[1089] a. g.
e. 32977
[1090] a. g.
e. 32980
[1091] Emali
es-Seduk, 440/20
[1092]
Yenabi’ul Mevedde, 1/397/17
[1093]
Kenz’ul Ummal, 32943
[1094] a. g.
e. 32944
[1095]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 1/129/179
[1096] a. g.
e. s. 105/145
[1097] a. g.
e. s. 107/147
[1098] a. g. e.
1/108/148
[1099]
Sünen-i İbn-i Mace, 119
[1100]
Kenz’ul Ummal, 32880
[1101] a. g.
e. 32914
[1102] a. g.
e. 32936
[1103]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi) 1/109/149
[1104] a. g.
e. 2/377/873
[1105] a. g.
e. s. 378/875
[1106]
Kenz’ul Ummal, 32881
[1107] a. g.
e. 32931
[1108] a. g. e.
36488
[1109] a. g.
e. 32966
[1110] a. g.
e. 33072
[1111]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 3/69/1110
[1112] a. g.
e. 2/280/804
[1113]
el-Kafi, 1/294/1
[1114] a. g.
e.
[1115] a. g.
e.
[1116] Nur’us
Sakaleyn, 5/701/20
[1117]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 1/386/492
[1118]
el-Bihar, 5/69/1
[1119]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 2/260/778
[1120]
el-Bihar, 36/5/1
[1121]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 2/311/815
[1122] a. g.
e. s. 345/845
[1123] a. g.
e. s. 348/851
[1124] a. g.
e. s. 408/907
[1125] a. g.
e. s. 439/946
[1126] a. g.
e. 2/444/954
[1127]
Gurer’ul Hikem, 3778
[1128] a. g.
e. 3780
[1129] a. g.
e. 3781
[1130]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 17/225
[1131]
Gurer’ul Hikem, 3774
[1132] a. g.
e. 3775
[1133] a. g.
e. 3777
[1134]
Tenbih’ul Havatir, 2/41
[1135] Nur’us
Sakaleyn, 2/139/37
[1136]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 8/125
[1137]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 3/202/1253
[1138]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 13/197
[1139]
Kenz’ul Ummal, 36381
[1140]
Gurer’ul Hikem, 3761
[1141] a. g.
e. 3768
[1142] a. g.
e. 3770
[1143]
Nehc’us Saadet, 3/79
[1144] el-Kafi,
1/198/3
[1145]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 2/244/754
[1146]
Nehc’us Saadet, 2/435
[1147]
Kenz’ul Ummal, 36389
[1148]
et-Tevhid, 1/164
[1149] a. g.
e. h. 2
[1150] a. g.
e. 174/3
[1151]
el-Bihar, 8/336/7
[1152] a. g.
e. 39/335/1
[1153] a. g.
e. 39/335/2
[1154] Nur’us
Sakaleyn, 4/12/41
[1155] a. g.
e. s. 494/84
[1156] a. g.
e. 5/64/50
[1157] a. g.
e. 4/494/82
[1158] a. g.
e. 5/402/9 (bak. 10-16’nın izahı)
[1159] a. g.
e. 5/649/11
[1160]
Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 1/120/165
[1161] a. g.
e. 3/178/1215
[1162] a. g.
e. 1/43/81
[1163] a. g.
e. s. 47/85
[1164] a. g. e.
h. 84
[1165] a. g.
e. s. 50/88
[1166]
Kenz’ul Ummal, 36404
[1167]
Tuhef’ul Ukul, 196
[1168]
el-İrşad, 1/35
[1169]
Nehc’us Saadet, 1/42
[1170] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 1/205/1
[1171]
el-Hisal, 646/30
[1172] a. g.
e. s. 414/4
[1173]
el-İrşad, 1/284
[1174]
Nehc’us Saadet, 2/448
[1175]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 4/103
[1176]
Kenz’ul Ummal, 36541
[1177]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 15/183
[1178]
el-Bihar, 67/228/38
[1179]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/305
[1180] a. g.
e. s. 306
[1181] a. g.
e. 16/148
[1182]
Nehc’ul Belağa, 197. hutbe
[1183] a. g.
e. 185. hikmet
[1184]
Kenz’ul Ummal, 36387
[1185] a. g.
e. 4443
[1186] a. g.
e. 36386
[1187] a. g.
e. 36477
[1188]
Nehc’us Saadet, 2/87
[1189]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 7/36
[1190]
Kenz’ul Ummal, 36499
[1191]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/31
[1192] a. g.
e. 11/245
[1193] Gurer’ul
i Hikem, 3883
[1194] Nur’us
Sakaleyn, 5/491/5 (bak. 9-6. hadisler)
[1195]
Gurer’ul Hikem, 9481
[1196] a. g.
e. 9482
[1197]
el-Bihar, 43/23/17
[1198] Emali
es-Seduk, 394/18
[1199]
el-Bihar, 43/19/3
[1200] a. g.
e. h. 5
[1201] a. g.
e. s. 22/13
[1202] Nur’us
Sakaleyn, 1/338/135
[1203]
el-Bihar, 43/19/4
[1204]
Kenz’ul Ummal, 37725
[1205]
Kenz’ul Ummal, 37676
[1206] Emali
es-Seduk, 116/3
[1207]
el-Bihar, 43/239/4
[1208] a. g.
e. s. 263/8
[1209]
Kenz’ul Ummal, 37682
[1210] a. g.
e. 37693
[1211]
el-Bihar, 43/270/30
[1212] a. g.
e. s. 281/48
[1213] Emali
et-Tusi, 251/446
[1214]
el-Bihar, 43/263/8
[1215] a. g.
e. h. 10
[1216] a. g.
e. 43/264/12
[1217]
Kenz’ul Ummal, 37709
[1218]
el-Bihar, 43/277/48
[1219]
el-Kafi, 1/298/2
[1220] a. g.
e. s. 297/1
[1221]
el-Bihar, 43/306/66
[1222]
Kenz’ul Ummal, 37658
[1223] a. g.
e. 37637
[1224] a. g.
e. 37640
[1225] a. g.
e. 37651
[1226] Emali
es-Seduk, 150/8
[1227]
el-Kafi, 1/301/2
[1228]
el-Bihar, 43/261/1
[1229] a. g.
e. s. 264/16
[1230]
Kenz’ul Ummal, 37684
[1231]
el-Kafi, 1/303/1
[1232]
el-Bihar, 46/3/1
[1233] a. g.
e. h. 3
[1234] Heraic
ve’l Ceraih, 1/268/12
[1235]
Kifayet’ul Eser, 239
[1236]
el-Bihar, 46/223/1
[1237] a. g.
e. s. 225/5
[1238] a. g.
e. s. 227/9
[1239] Heraic
ve’l Ceraih, 1/268/12
[1240]
el-Bihar, 47/15/12
[1241] a. g.
e. S. 16/1
[1242] Nur’us
Sakaleyn, 2/191/69
[1243]
Menakıb-i İbn-i Şehraşub, 4/317
[1244]
el-Bihar, 78/329/7
[1245]
Vesail’uş-Şia, 18/109/42
[1246]
el-Bihar, 49/17/15
[1247] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza (a.s), 2/139/3
[1248] el-Bihar,
49/91/5
[1249] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/228/3
[1250]
el-Bihar, 60/186/17
[1251]
el-Bihar, 50/35/23
[1252]
el-Bihar, 50/118/1
[1253] Heraic
ve’l Ceraih, 1/412/17
[1254]
el-Bihar, 50/189/1
[1255]
el-Bihar, 50/239/4
[1256] a. g.
e. s. 311/10
[1257]
el-Gaybetu li’l-Tusi, 205/173
[1258]
el-Bihar, 50/308/6
[1259]
el-Bihar, 51/28/1
[1260]
el-Gaybetu- li’l-Tusi, 471/489
[1261]
İsra suresi, 33. ayet
[1262]
el-Bihar, 51/30/8
[1263] a. g.
e. s. 160/7
[1264]
Kenz’ul Ummal, 34208
[1265] a. g.
e. 38653
[1266] a. g.
e. 38666
[1267] a. g.
e. 39675
[1268]
Nehc’us Saadet, 1/472
[1269] Hud
suresi, 86. ayet
[1270]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 10/95
[1271]
Kemal’ud Din, 2/384/1
[1272] Nur’us
Sakaleyn, 2/392/194
[1273]
Kenz’ul Ummal, 38691
[1274] a. g.
e. 38692
[1275] a. g.
e. 38675
[1276] a. g.
e. 38667
[1277] a. g.
e. 38683
[1278] a. g.
e. 38655
[1279] a. g.
e. 38661
[1280] Ravzat’ul
Vaizin, 286, Sünen-i İbn-i Davud, 4282
[1281]
el-Bihar, 52/155/10
[1282]
Gaybetu li’n-Nu’mani, 173/8
[1283]
el-Bihar, 52/153/5
[1284] a. g.
e. s. 124/8
[1285] a. g.
e. s. 130/26
[1286]
Gaybetu li’n-Nu’mani, 11/169 Bazı nüshalarda ise şöyle yer
almıştır: “Gaybeti zamanında sakınmalıdır.”
[1287]
el-Bihar, 52/125/13
[1288]
Kemal’ud Din, 1/288/7
[1289]
Gaybetu li’n-Nu’mani, 159/4
[1290]
el-Bihar, 52/149/73
[1291] Bu ve
benzeri bölümlerde yer alan Hz. Mehdi’nin kıyamından önceki
kıyamları yasaklayıcı ifadeler, bağımsız bir
imam konumunda halkı kendisine itaate davet ederek yapılan
kıyamlardır. Yoksa maksat insanları Kur’an ve Ehl-i Beyt’e davet
eden kıyamlar değildir. Bu tür kıyamlar da gerçekte Hz.
Mehdi’nin kıyamına zemin hazırlayan meşru
kıyamlardır. (Müt. )
[1292]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 6/382
[1293]
el-Gaybetu li’n Nu’mani, 195/2
[1294]
el-Bihar, 52/139/48
[1295]
Sahifet’us Seccadiye, 11
[1296]
İ’lam’ul Vera, 408
[1297]
Mustetrefat’ul Esrar, 4/48
[1298]
el-Kafi, 8/264/381
[1299]
el-Bihar, 52/123/7
[1300] a. g.
e. s. 122/4
[1301]
Gaybetu li’n-Nu’mani, 459/471
[1302] Deavat’ur-Ravendi,
41/101
[1303]
el-Bihar, 52/122/1
[1304] a. g.
e. 52/122/2
[1305] a. g.
e. s. 128/21
[1306] a. g.
e. s. 125/11
[1307]
el-Mehasin, 1/453/1044
[1308]
el-Bihar, 52/129/24
[1309] a. g.
e. s. 146/69
[1310] a. g.
e. s. 111/20
[1311]
el-Gaybetu li’t-Tusi, 336/281
[1312]
el-Bihar, 52/110/17
[1313] el-Gaybetu
li’t-Tusi, 426/411
[1314] a. g.
e. h. 412
[1315] a. g.
e. h. 414
[1316]
Kemal’ud Din, 482/11
[1317]
el-Bihar, 52/92/7
[1318] a. g.
e. s. 96/14
[1319] a. g.
e. s. 1/90 Bu sebeb bir çok rivayetlerde zikr edilmiştir. Şu
hadislere bakınız: 5, 10, 16, 18, 20, 22 ve s. 146/70
[1320]
İlel’uş-Şerayi’, 147/2
[1321] Nur’us
Sakaleyn, 5/70/59
[1322]
Mişkat’ul Envar, 63
[1323]
Gaybetu li’n-Nu’mani, 274/53
[1324]
el-Bihar, 52/93/8
[1325] Emali
es-Seduk-Seduk, 157/15
[1326]
el-Bihar, 52/92/7
[1327] a. g.
e. 52/137/42
[1328]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 6/382
[1329] Nur’us
Sakaleyn, 5/461/4
[1330]
el-Bihar, 52/151/1
[1331] a. g.
e. 78/332/7
[1332] Nur’us
Sakaleyn, 1/314/239
[1333]
Kenz’ul Ummal, 39663
[1334]
el-Bihar, 52/113/27
[1335]
Kenz’ul Ummal, 39665
[1336]
el-Bihar, 2/190/22
[1337]
et-Teşrifu bi’l-Minen 129/136
[1338]
el-Kafi, 8/241/329
[1339] el-Gaybetu
li’n Nu’mani, 204/6
[1340] a. g.
e. s. 317/1
[1341] a. g.
e. s. 233/18
[1342]
Teşrif-u Bi’l Men, 140/163
[1343]
el-Gaybetu li’n Nu’mani, 233/19
[1344]
Mişkat’ul Envar, 79
[1345]
el-Bihar, 10/104/1
[1346]
Kenz’ul Ummal, 38654
[1347] a. g.
e. 38660
[1348] a. g.
e. 38669
[1349] a. g.
e. 38700
[1350]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/40
[1351] Nur’us
Sakaleyn, 1/362/229
[1352]
el-Kafi, 8/227/288
[1353]
el-Bihar, 6/312/10
[1354]
Hucurat suresi, 7. ayet
[1355]
Kenz’ul Ummal, 44216
[1356]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/200
[1357]
Gurer’ul Hikem, 1666
[1358]
Hucurat suresi, 14. ayet
[1359]
el-Bihar, 50/208/22
[1360] a. g.
e. 78/177/48
[1361]
Tuhef’ul Ukul, 297
[1362] a. g.
e. 375
[1363]
el-Kafi, 2/26/3
[1364] a. g.
e. 2/38/4
[1365]
Gurer’ul Hikem, 1786
[1366] a. g.
e. 3087
[1367]
el-Bihar, 69/72/26, Kenz’ul Ummal, 11 ve benzeri
[1368]
Kenz’ul Ummal, 2
[1369] Mean’il
Ahbar, 186/2
[1370]
Emali’el-Müfid, 275/2
[1371]
Gurer’ul Hikem, 1755
[1372]
Kenz’ul Ummal, 4
[1373]
Gurer’ul Hikem, 873
[1374]
Kenz’ul Ummal, 58
[1375] a. g.
e. 57
[1376] a. g.
e. 61
[1377]
Gurer’ul Hikem, 1350
[1378] a. g.
e. 5222
[1379]
el-Bihar, 70/106/2
[1380]
Kenz’ul Ummal, 88
[1381] el-Bihar,
74/76/70
[1382]
Mean’il Ahbar, 187/5
[1383] a. g.
e. h. 6
[1384]
Kenz’ul Ummal, 12
[1385]
el-Bihar, 77/83/3
[1386]
Kenz’ul Ummal, 99
[1387]
Tuhef’ul Ukul, 369
[1388]
Mean’il Ahbar, 189/1
[1389]
el-Bihar, 103/37/79
[1390] a. g.
e. 78/217/93
[1391] a. g.
e. s. 253/112
[1392] Kenz’ul
Ummal, 95
[1393]
el-Mü’min, 39/90
[1394]
Kenz’ul Ummal, 85
[1395] a. g.
e. 59
[1396] a. g.
e. 260
[1397] a. g.
e. 422
[1398]
el-Bihar, 69/19/1
[1399] a. g.
e. h. 2
[1400]
el-Kafi, 2/38/7
[1401] Nur’us
Sakaleyn, 3/546/87
[1402]
Kenz’ul Ummal, 637
[1403] a. g.
e. 636
[1404]
el-Bihar, 69/63/7
[1405] a. g.
e. s. 190/5
[1406]
Müstedrafat’is-Serair, 18/8
[1407]
Emali’el-Müfid, 22/3
[1408]
Kenz’ul Ummal, 1311
[1409] a. g.
e. 1733
[1410] a. g.
e. 120 (ve bunlara delalet etmektedir: 134, 172, 182, 183, 204, 208, 237, 238,
239, 332)
[1411] a. g.
e. 209
[1412] a. g.
e. 256
[1413] a. g.
e. 1333
[1414] a. g.
e. 144
[1415] a. g.
e. 146
[1416] a. g.
e. 200
[1417] a. g.
e. 205
[1418] a. g.
e. 221
[1419] a. g.
e. 222
[1420] a. g.
e. , 223
[1421]
el-Bihar, 78/307/1
[1422] a. g.
e. s. 238/85
[1423]
el-Hisal, 105/66
[1424]
Kenz’ul Ummal, 43247
[1425]
el-Bihar, 75/93/6
[1426]
Kenz’ul Ummal, 44154
[1427]
el-Bihar, 71/387/34
[1428] Gurer’ul
Hikem, 4658
[1429]
el-Bihar, 2/129/11
[1430] a. g.
e. 78/239/78
[1431]
Kenz’ul Ummal, 107
[1432] a. g.
e. 5244
[1433] a. g.
e. 106
[1434]
Keşf’ul Gumme, 3/138
[1435]
Kenz’ul Ummal, 828
[1436]
Gurer’ul Hikem, 10849
[1437] a. g.
e. 10811
[1438]
el-Bihar, 77/177/10
[1439]
el-Bihar, 69/379/37
[1440] a. g.
e. 67/310/45 (bak) tüm hadisler
[1441] Feth
suresi, 4. ayet
[1442] Nur’us
Sakaleyn, 5/58/26
[1443] Enfal
suresi, 2. ayet
[1444] Tevbe
suresi, 124. ayet
[1445]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 19/111
[1446]
Kenz’ul Ummal, 1734
[1447] Al-i
İmran suresi, 163. ayet
[1448] el-Bihar,
71/369/19
[1449]
el-Kafi, 2/45/2
[1450] Hisal,
352/31 bak. Tüm hadisler
[1451]
el-Kafi, 2/42/1 bak. Tüm hadisler
[1452]
Kenz’ul Ummal, 66
[1453] a. g.
e. 67
[1454] a. g.
e. 74
[1455] a. g.
e. 75
[1456]
Gurer’ul Hikem, 2992
[1457]
Kenz’ul Ummal, 52
[1458]
el-Bihar, 78/63/154
[1459]
Kenz’ul Ummal, 1388
[1460]
el-Bihar, 69/175/28
[1461]
Gurer’ul Hikem, 4838
[1462]
Kenz’ul Ummal, 43525
[1463] a. g.
e. 1391
[1464] Emali
el-Müfid, 151/1
[1465]
el-Bihar, 69/242/17
[1466]
Tenbih’ul Havatir, 2/33
[1467] En’am
suresi, 98. ayet
[1468]
Kurb’ul İsnad, 382/1345
[1469]
Nehc’ul Belağa, 189. hutbe, Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l Hadid, 13/101
[1470]
el-Hisal, 9/29
[1471]
el-Kafi, 2/420/1
[1472]
el-Bihar, 69/213/1
[1473] a. g.
e. 77/272/1
[1474]
el-Kafi, 2/38/6
[1475] a. g.
e. s. 419/5
[1476]
Kenz’ul Ummal, 72
[1477] a. g.
e. 43212
[1478] a. g.
e. 10
[1479]
Kenz’ul Ummal, 9
[1480]
el-Bihar, 72/249/14
[1481] el-Kafi,
2/58/7
[1482]
el-Bihar, 71/85/29
[1483]
Kenz’ul Ummal, 16
[1484] a. g.
e. 98
[1485]
Tenbih’ul Havatir, 2/116
[1486]
el-Kafi, 2/128/2
[1487] a. g.
e.
[1488]
Kenz’ul Ummal, 595
[1489]
el-Kafi, 2/414/1 bak. Tüm hadisler
[1490]
Tuhef’ul Ukul, 330 bak. Tüm hadisler
[1491]
Mean’il Ahbar, 394/48
[1492] el-Bihar,
77/193/11
[1493]
Mean’il Ahbar, 393/43
[1494]
el-Bihar, 72/220/6
[1495]
el-Hisal, 72/109
[1496] Al-i
İmran suresi, 118. ayet
[1497] Al-i
İmran 156. ayet
[1498] Nisa
suresi, 19. ayet
[1499] Nisa
suresi, 3. ayet
[1500] Nisa
suresi, 144. ayet
[1501] Maide
suresi, 51. ayet
[1502] Maide
suresi, 57. ayet
[1503] Maide
suresi, 87. ayet
[1504] Maide
suresi, 101. ayet
[1505] Enfal
suresi, 15. ayet
[1506] Enfal
suresi, ayet
[1507] Tevbe
suresi, 23. ayet
[1508]
Mümtehine suresi, 1. ayet
[1509] Nisa
suresi, 43. ayet
[1510] Nur
suresi, 21. ayet
[1511] Ahzap
suresi, 69. ayet
[1512]
Hucurat suresi, 11. ayet
[1513]
Mücadele suresi, 9. ayet
[1514]
Münafikun suresi, 9. ayet
[1515] Maide
suresi, 90. ayet
[1516]
el-Bihar, 73/302/10
[1517]
el-Kafi, 2/321/1
[1518]
el-Bihar, 77/172/8
[1519] a. g.
e. s. 173/8
[1520]
Tuhef’ul Ukul, 55
[1521]
el-Bihar, 103/86/16
[1522] Tuhef’ul
Ukul, 377
[1523] Al-i
İmran suresi, 102. ayet
[1524] Al-i
İmran suresi , 200. ayet
[1525] Nisa
suresi, 135. ayet
[1526] Maide
suresi, 8. ayet
[1527] Maide
suresi, 1. ayet
[1528] Enfal
suresi, 20. ayet
[1529] Enfal
suresi, 24. ayet
[1530] Enfal
suresi, 29. ayet
[1531] Enfal
suresi, 45. ayet
[1532] Tevbe
suresi, 123. ayet
[1533] Ahzap
suresi, 41. ayet
[1534] Enfal
suresi, 70. ayet
[1535]
Haşr suresi, 18. ayet
[1536] Saf
suresi, 14. ayet
[1537] Tahrim
suresi, 6. ayet
[1538] Tahrim
suresi, 8. ayet
[1539] Maide
suresi, 105. ayet
[1540]
el-Bihar, 67/60/3
[1541] a. g.
e. 78/196/16
[1542] a. g. e.
67/63/7
[1543]
el-Hisal, 27/95
[1544]
el-Bihar, 67/71/39
[1545] a. g.
e. 68/16/21
[1546] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/33/62
[1547]
el-Bihar, 71/158/75
[1548] a. g.
e. 67/65/13
[1549] a. g.
e. 75/152/22
[1550]
Kenz’ul Ummal, 821
[1551]
Musned-i İbn-i Hanbel, 6/379/18408
[1552]
el-Bihar, 74/274/17
[1553]
Kenz’ul Ummal, 402
[1554] a. g.
e. 757
[1555] Enfal
suresi, 2-4. ayet
[1556]
el-Bihar, 69/410/127
[1557]
Metalib’us Suul, 54
[1558]
el-Bihar, 71/358/3
[1559]
el-Kafi, 2/241/38
[1560]
Kenz’ul Ummal, 682
[1561] 684
[1562] 687
[1563] 688
[1564] 690
[1565]
Gurer’ul Hikem, 1901
[1566] a. g.
e. 2204
[1567] a. g.
e. 2067
[1568] a. g. e.
2103
[1569]
el-Kafi, 2/231/3
[1570] a. g.
e. h. 4
[1571] a. g.
e. s. 235/17
[1572] a. g.
e. h. 18
[1573] a. g.
e. s. 245/4
[1574]
el-Bihar, 67/291/14
[1575]
Kenz’ul Ummal, 680
[1576] a. g.
e. 681
[1577]
Gurer’ul Hikem, 1933
[1578] a. g.
e. 1956
[1579] a. g.
e. 1639
[1580] a. g.
e. 1744
[1581] a. g.
e. 1743
[1582] a. g.
e. 1825
[1583]
Kenz’ul Ummal, 692
[1584] a. g.
e. 739
[1585] a. g.
e. 752
[1586] a. g.
e. 779
[1587] a. g.
e. 778
[1588] a. g.
e. 813
[1589] a. g.
e. 814
[1590] a. g.
e. 670
[1591] a. g.
e. 672-673
[1592]
Mustedrek’ul Vesail, 8/320/9546
[1593]
Kenz’ul Ummal, 674
[1594]
Gurer’ul Hikem, 2160
[1595] Kenz’ul
Ummal, 679
[1596]
el-Bihar, 67/310/44
[1597] a. g.
e. s. 313/47
[1598] a. g.
e. s. 309/41
[1599]
Kenz’ul Ummal, 689
[1600] a. g.
e. 685
[1601]
el-Bihar, 67/309/42
[1602]
el-Kafi, 8/47/8
[1603]
Gurer’ul Hikem, 2092
[1604]
Kenz’ul Ummal, 708
[1605] a. g.
e. 700
[1606]
el-Bihar, 67/71/34
[1607] a. g.
e. s. 310/45
[1608]
Tuhef’ul Ukul, 442
[1609]
el-Bihar, 78/119/15
[1610]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 10/16
[1611]
el-Kafi, 2/241/37
[1612]
el-Bihar, 67/303/34
[1613]
Tenbih’ul Havatir, 2/125
[1614]
el-Bihar, 69/285/20
[1615] a. g.
e. 67/305/36
[1616] a. g.
e. s. 71/33
[1617] Sebe
suresi, 13. ayet
[1618] Sad
suresi, 24. ayet
[1619] Hud
suresi, 40. ayet
[1620]
Ankebut suresi, 63. ayet
[1621]
el-Kafi, 2/242/1
[1622] a. g.
e. s. 244/7
[1623]
el-Bihar, 67/158/1
[1624] Nur’us
Sakaleyn, 2/358/90
[1625]
el-Bihar, 67/293/15
[1626] a. g.
e. s. 314/49
[1627]
el-Kafi, 2/126/9
[1628] el-Bihar,
72/336/24
[1629]
Gurer’ul Hikem, 1349
[1630] a. g.
e. 2134
[1631]
el-Bihar, 67/355/58
[1632]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/41
[1633]
Gurer’ul Hikem, 3278
[1634]
Kenz’ul Ummal, 703
[1635] a. g.
e. 704
[1636] a. g.
e. 705
[1637] a. g.
e. 783
[1638] a. g.
e. 34582
[1639] a. g.
e. 34583
[1640]
Delail’un-Nebeviyye, 6/538
[1641]
Müminun suresi, 8. ayet
[1642]
Gurer’ul Hikem, 2905-2906
[1643]
el-Kafi, 2/162/15
[1644]
el-Bihar, 75/114/5
[1645]
Tenbih’ul Havatir, 1/12
[1646]
el-Kafi, 2/104/5
[1647]
Tenbih’ul Havatir, 1/12
[1648] Email
es-Seduk, 204/5
[1649]
el-Bihar, 75/115/8
[1650] Emali es-Seduk,
204/4
[1651]
el-Bihar, 77/208/1
[1652] a. g.
e. 77/273/1
[1653]
el-Kafi, 2/104/1
[1654] Nur’us
Sakaleyn, 1/354/191
[1655]
Tenbih’ul Havatir, 1/12
[1656]
el-Bihar, 72/198/26, Gurer’ul Hikem, 10767
[1657] Emali
es-Seduk, 350/1
[1658]
el-Bihar, 75/172/13
[1659]
Gurer’ul Hikem, 7932
[1660] a. g.
e, 1582
[1661] a. g.
e, 4054
[1662] a. g.
e, 2083
[1663]
el-Bihar, 78/60/138
[1664] a. g.
e, 75/114/6
[1665]
Mean’il Ahbar, 253/1
[1666]
el-Bihar, 103/179/3
[1667]
Nehc’ul Belağa, 211. hikmet
[1668]
el-Kafi, 5/298/1
[1669]
et-Tehzib, 7/232/1013
[1670]
Tenbih’ul Havatir, 1/302
[1671] el-Kafi,
5/300/3
[1672] a. g.
e, s. 299/3
[1673] a. g.
e, s. 301/4
[1674] Ahzab
suresi, 72. ayet
[1675]
Nehc’ul Belağa, 199. hutbe
[1676] Nur’us
Sakaleyn, 4/312/264
[1677] a. g.
e, 4/313/265
[1678] a. g.
e, h. 266
[1679] Nisa
suresi, 90. ayet
[1680]
Kenz’ul Ummal, 10909
[1681] a. g.
e, 10914
[1682] a. g. e,
10930
[1683] a. g.
e, 10943
[1684]
Nehc’ul Belağa, 155. hikmet
[1685] a. g.
e, 53. mektup
[1686]
Kenz’ul Ummal, 10932
[1687]
el-Bihar, 100/46/6
[1688]
el-Kafi, 5/30/1
[1689]
Gurer’ul Hikem, 1772
[1690] a. g.
e, 10303
[1691]
Durret’ul Bahire, 37
[1692]
A’lam’ud Din, 307
[1693]
el-Bihar, 78/231/25
[1694]
Nehc’ul Belağa, 227. hutbe
[1695]
Gurer’ul Hikem, 4628
[1696] a. g.
e, 7003
[1697]
Durret’ul Bahire, 43
[1698]
Gurer’ul Hikem, 8644
[1699]
A’lam’ud Din, 313
[1700]
el-Bihar, 75/359/74
[1701] a. g.
e, 70/111/14
[1702]
Tuhef’ul Ukul, 301
[1703]
İsra suresi,70. ayet
[1704]
Kenz’ul Ummal, 34621
[1705] a. g.
e, 34615
[1706] el-Bihar,
18/404/108
[1707]
Kemal’ud Din, 214/2
[1708]
Kenz’ul Ummal, 722
[1709]
el-Kafi, 2/33/2
[1710]
el-Bihar, 60/299/5
[1711]
Gurer’ul Hikem, 5885
[1712] Bakara
suresi, 30. ayet
[1713]
Zariyat suresi, 56. ayet
[1714] Hud
suresi, 118-119. ayetler
[1715]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 3/108
[1716]
el-Bihar, 10/167/2
[1717]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 3/185
[1718] a. g.
e, 20/319/165
[1719]
el-Bihar, 23/83/22
[1720]
İlel’uş-Şerayi’, 14/11
[1721]
Tefsir-i Kummi, 2/331
[1722] Nur’us
Sakaleyn, 2/404/250
[1723]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 5/153
[1724]
el-Bihar, 5/313/2
[1725] a. g.
e, s. 314/5
[1726]
İlel’uş-Şerayi’, 11/5
[1727] Gafir
suresi, 67. ayet
[1728] Nisa
suresi, 28. ayet
[1729]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 20/62
[1730]
Tuhef’ul Ukul, 212
[1731]
Gurer’ul Hikem, 2089
[1732] a. g.
e, 7356
[1733]
el-Bihar, 1/82/2
[1734]
Gurer’ul Hikem, 1848
[1735] a. g.
e, 2166-2167
[1736]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 11/127
[1737] a. g.
e, s. 176
[1738]
el-Kafi, 6/267/2
[1739] a. g.
e, h. 1
[1740] a. g.
e, s. 268/7
[1741] Nisa
suresi, 37. ayet
[1742]
Muhammed suresi, 38. ayet
[1743]
Nehc’ul Belağa, 378. hikmet, el-Bihar, 73/307/36
[1744]
Musaddekat’ul- İhvan, 169/1
[1745]
el-Bihar, 72/199/27
[1746]
Nehc’ul Belağa, 3. hikmet
[1747]
el-Bihar, 77/238/1
[1748] a. g.
e, 78/357/12
[1749]
Gurer’ul Hikem, 1258
[1750] a. g.
e, 7921-7922
[1751] a. g.
e, 4195
[1752]
Fıkh’ur Rıza, 338
[1753]
el-Bihar, 78/190/1
[1754] a. g.
e, s. 229/5
[1755]
Gurer’ul Hikem, 464
[1756] a. g.
e, 1409
[1757] a. g.
e, 1884
[1758] a. g.
e, 2084
[1759]
el-Bihar, 73/308/37
[1760]
Tuhef’ul Ukul, 214
[1761]
Gurer’ul Hikem, 7473
[1762]
el-Bihar, 72/199/28
[1763] a. g.
e, 73/300/3
[1764] Emali
es-Seduk, 316/8
[1765] el-Bihar,
73/307/35
[1766] a. g.
e, s. 304/18
[1767]
Tuhef’ul Ukul, 44
[1768]
el-Bihar, 78/31/99
[1769]
el-Hisal, 111/84
[1770]
el-Bihar, 73/305/22
[1771]
Mean’il Ahbar, 245/4
[1772]
el-Bihar, 96/16/36
[1773] a. g.
e, 71/356/18
[1774] a. g.
e, 73/306/28
[1775]
Mean’il Ahbar, 246/8
[1776] el-Bihar,
73/300/2
[1777] a. g.
e, s. 303/17
[1778] a. g.
e, s. 304/20
[1779] a. g.
e, s. 300/2
[1780]
Gurer’ul Hikem, 3253
[1781] a. g.
e, 2038
[1782]
Vesail’uş-Şia, 6/318/1
[1783]
Gurer’ul Hikem, 3537
[1784]
el-Bihar, 76/4/11
[1785] a. g.
e, 77/209/1
[1786]
Gurer’ul Hikem, 1275
[1787]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/93
[1788] Emali
el-Mufid, 188/14
[1789]
Kenz’ul Ummal, 1112
[1790]
el-Bihar, 78/92/98
[1791] a. g.
e. 77/104/1
[1792] a. g.
e. 2/299/27
[1793]
Kenz’ul Ummal, 1095 ve 1126
[1794] a. g.
e. 2986
[1795] a. g.
e. 1125
[1796] a. g.
e. 44216
[1797]
Tuhef’ul Ukul, 375
[1798] Kenz’ul
Ummal, 1676
[1799]
el-Bihar, 47/217/4
[1800]
Kenz’ul Ummal, 5598
[1801] a. g.
e. 5599
[1802]
Tenbih’ul Havatir, 2/116
[1803]
el-Bihar, 72/265/1
[1804]
Tenbih’ul Havatir, 2/162
[1805]
el-Bihar, 72/216/8
[1806]
Kenz’ul Ummal, 847
[1807]
el-Bihar, 77/272/1
[1808]
Kenz’ul Ummal, 850
[1809] a. g.
e. 1115
[1810] Emali
et-Tusi, 385/838
[1811] a. g.
e. s. 386/839
[1812]
el-Bihar, 72/216/8
[1813]
el-Kafi, 1/54/2
[1814]
Kenz’ul Ummal, 903
[1815]
Vesail’uş-Şia, 11/511/9
[1816]
el-Bihar, 4/107/20
[1817] a. g.
e. h. 19/
[1818] a. g.
e. s. 110/27
[1819] a. g.
e. s. 111/30
[1820]
el-Bihar, haşiyesinde, 4/92, 93 bak. Tüm metne bakın.
[1821]
Kenz’ul Ummal, 34599
[1822] a. g.
e. 34601
[1823]
İsra suresi, 26-27. ayetler
[1824]
Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 18/150
[1825]
Gurer’ul Hikem, 890
[1826] a. g.
e. 1043
[1827] a. g.
e. 9057
[1828]
Tefsir-i Ayyaşi, 2/288/53
[1829] a. g.
e. h. 54
[1830] Maide suresi,
2. ayet
[1831]
Mücadele suresi, 9. ayet
[1832]
el-Bihar, 77/166/3
[1833]
el-Hisal, 110/81
[1834]
ez-Zühd li’l Huseyn b. Sa’d, 33/86
[1835]
Mustedrek’ul Vesail, 12/421/14498
[1836]
el-Bihar, 78/53/88
[1837] a. g.
e. 74/312/69
[1838]
el-Kafi, 2/158/3
[1839]
Gurer’ul Hikem, 554
[1840]
Tuhef’ul Ukul, 359
[1841] a. g.
e. 8
[1842] a. g.
e. 295
[1843] Bakara
suresi, 177. ayet
[1844] Bakara
suresi, 189. ayet
[1845]
Tuhef’ul Ukul, 21
[1846]
el-Bihar, 74/60/25
[1847]
el-Kafi, 2/175/2
[1848] a. g.
e. h. 3
[1849] a. g.
e. h. 1
[1850]
Kenz’ul Ummal, 5265
[1851]
Mü’minun suresi, 100. ayet
[1852] Nur’us
Sakaleyn, 3/553/120
[1853]
el-Bihar, 78/148/10
[1854] Nur’us
Sakaleyn, 3/553/122
[1855] a. g.
e. s. 554/124
[1856] a. g.
e. h. 125
[1857]
el-Bihar, 6/268/119
[1858] a. g.
e. s. 269/124
[1859] Al-i
İmran suresi, 169. ayet
[1860]
el-Mehasin, 1/285/561
[1861] a. g.
e. h. 562
[1862]
el-Bihar, 6/237/55
[1863] a. g. e.
s. 242/65
[1864] a. g.
e. s. 268/118
[1865] Mümin
(Gafir) suresi, 45-46. ayetler
[1866]
el-Mehasin, 1/285/562
[1867]
el-Bihar, 6/270/127
[1868]
Kenz’ul Ummal, 29874 (bak. ) 29875
[1869] Meryem
suresi, 31. ayet
[1870]
Müminun suresi, 29. ayet
[1871]
el-Kafi, 2/165/11
[1872] A’raf
suresi, 96. ayet
[1873]
el-Heraic ve’l Ceraih, 2/849/63
[1874]
Kenz’ul Ummal, 9434
[1875] a. g.
e. 9436
[1876]
el-Kafi, 2/275/26
[1877]
el-Bihar, 103/5/13
[1878]
Gurer’ul Hikem, 4211
[1879] A’raf
suresi, 96. ayet
[1880]
el-Bihar, 79/19/4
[1881]
el-Kafi, 5/125/7
[1882]
Gurer’ul Hikem, 4030
[1883] Nisa suresi,
174. ayet
[1884] Kasas
suresi, 37. ayet
[1885] Neml
suresi, 64. ayet
[1886]
Mü’minun suresi, 117. ayet
[1887] Bakara
suresi, 111. ayet
[1888] Kasas
suresi, 75. ayet
[1889]
el-Kafi, 2/103/6
[1890] a. g.
e. h. 3
[1891]
el-Bihar, 69/409/120
[1892]
Tuhef’ul Ukul, 202
[1893]
Gurer’ul Hikem, 656
[1894] a. g.
e. 467
[1895] a. g.
e. 519
[1896] a. g.
e. 1503
[1897] a. g.
e. 1613
[1898] a. g.
e. 1692
[1899] a. g.
e. 2168
[1900] a. g.
e. 5129
[1901] a. g.
e. 4313
[1902] a. g.
e. 5546
[1903] a. g.
e. 10517
[1904] a. g.
e. 3454
[1905] a. g.
e. 4453
[1906] a. g.
e. 4827
[1907]
el-Kafi, 2/103/1
[1908] Mustedrek’ul
Vesail, 8/321/9552
[1909] a. g.
e. s. 322/9553
[1910]
el-Bihar, 76/20/3
[1911]
78/57/124
[1912] a. g.
e. 74/178/19