Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mizan’ul-Hikmet (hikmetin ölçüsü) benim, Ali de onun
dilidir”
(İhkak’ul-Hak, 6/46)
Mizan’ul Hikmet
2. Cilt
Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ
Çeviri
Kadri ÇELİK
Tatbik
Nuri DÖNMEZ
Ba Harfi
Konular:
el- Basiret (Basiret)
el-Batıl (Batıl-Doğru Olmayan)
el-Buğz (Buğz-Nefret)
el-Beğy (Zorbalık-İsyankarlık)
el-Baği (Zorba-İsyankar)
el-Buka (Ağlamak)
el-Beled (Beldeler-Şehirler)
el-Belagat (Belagat)
Et-Tebliğ (Tebliğ-Davet)
el-Buluğ (Buluğ-Ergenlik)
el-Beleh (Aptallık)
el-Bela (Bela-İmtihan)
el-Buhtan (Bühtan-Suçlamak)
el-Mubahele (Lanetleşmek)
el-Bey’at (Biat-Sözleşmek)
39. Konu
el-Basiret
Basiret
bak.
F ed-Dünya,
1219. Bölüm, el-Gaflet, 3099. Bölüm; en-Nur, 2959. Bölüm
Kur’an:
“Yeryüzünde
dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akıl edecek
kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama gerçek şu ki yalnız
gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.”[1]
“Andolsun
ki, cehennem için bir çok cin ve insan yarattık; onların kalpleri
vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları
vardır ama işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta
daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.”[2]
1730. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Basiret
kör olunca göz bakışının faydası yoktur.”[3]
1731. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Basiretini
kaybedenin görüşü de bozuk olur.”[4]
1732. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
basiretli insan duyduğunu, düşünen, baktığını,
gören, ibretlerden faydalanan, sonra apaçık yolları kat eden, böylece
uçurumlara düşmekten kaçınandır.”[5]
1733. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
eğer basiret sahibiyseniz, basiretli kılındınız ve
hidayeti kabul ederseniz, hidayete erdirildiniz.”[6]
1734. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Görmek
gözle bakmak ile değildir. Zira bazen gözler, sahibine yalan söyler. Ama
akıl kendisinden hayır dileyeni aldatmaz.”[7]
1735. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kör, gözleri
görmeyen kimse değildir. Şüphesiz kör, basireti kör olandır.”[8]
1736. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerini
kaybetmek, basiretini kaybetmekten daha kolaydır.”[9]
1737. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hidayet
ile basiret çoğalır.”[10]
1738. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en basiretlisi ayıplarını gören ve günahlarından
elçekendir.”[11]
1739. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil
ki en iyi gören göz bakışlarını iyiliğe doğru
açan gözdür. Bil ki en iyi duyan kulak öğüt alan ve kabul eden
kulaktır.”[12]
40. Konu
el-Batıl
Batıl-Doğru
Olmayan
F el-Bihar,
72/264-265, 115. Bölüm, İstima’ul-Leğvi ve’l-Kizbi ve’l Batıli
ve’l-Kısseti
bak.
F 119.
Konu, el-Hak
Kur’an:
“Allah,
hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara
fayda veren ise yerde kalır. Allah bunun gibi daha nice misaller verir.”[13]
“De
ki: “Hak geldi, batıl ortadan kalktı. Şüphesiz batıl
ortadan kalkmaya mahkumdur.”[14]
“Hakkı
batılın başına çarparız ve onun beynini parçalar;
böylece batıl ortadan kalkar. Allah'a
yakıştırdığınız vasıflardan ötürü
yazıklar olsun size!”[15]
“De
ki: “Hak geldi; artık batıl ne yeniden başlar, ne de geri
gelir.”[16]
“Yoksa
senin için Allah'a karşı yalan yere iftira etti mi derler? Allah dilerse
senin kalbini mühürler, batılı da yok eder, hakkı sözleriyle
gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir.”[17]
1740. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Batıl
en zayıf yardımcıdır.”[18]
1741. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Batıl
aldatıcı ve kandırıcıdır.”[19]
1742. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Batıl,
üzerine sahiplerinin bindiği ve dizginlerini salıverdiği huysuz
at sürüsüdür. Onlar binicilerini götürüp yakıtı insanlar ve
taşlar olan bir ateşe atarlar.”[20]
1743. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakka
ulaşmayan kimse batıldan nasıl ayrılabilir.”[21]
1744. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Batıl
ile amel eden azap ve kınama ile karşılaşır.”[22]
1745. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
böğründen hakkı çıkarmak için batılı yardım.”[23]
1746. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak
cennet yoludur batıl ise ateş yolu. Her yolun üstünde bir davetçi
vardır.”[24]
1747. İmam
Ali (a. s), ashabını kınayarak şöyle buyurmuştur: “Batılı
tanıdığınız kadar hakkı tanımıyorsunuz.
Hakkı yok ettiğiniz gibi batılı yok etmiyorsunuz.”[25]
1748. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim batıla yardım ederse hakka zulüm etmiştir.”[26]
1749. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bilin ki hak ve batıl arasında sadece dört parmaklık mesafe
vardır. Batıl, “duydum” dediğindir. Hak ise, “gördüm” dediğindir.”[27]
1750. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
Emirine (a. s), “hak ile batıl arası ne kadardır.” diye
sorulunca, “dört parmak” diye cevap verdi ve Mü’minlerin Emiri elini
kulağı ile gözü arasına koydu ve şöyle buyurdu: “Gözlerinin
gördüğü haktır ve kulaklarının duyduğu ise çoğu
batıldır.”[28]
1751. Muaviye’nin,
Rum padişahının kendisinden sorduğu soruları
Mü’minlerin Emiri’ne (a.s) sorması için gönderdiği Şamlı
adam Hasan b. Ali’ye (a. s), “Hak ve batıl arası ne kadardır?”
diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Dört
parmaktır. Gözlerinle gördüğün haktır ve kulaklarınla
duyduğun çoğu şeyler ise batıldır.”[29]
1752. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Her kim kardeşini dinin güvenirliği ve yolun
sağlamlığı ile tanırsa insanların onun
hakkında söylediği sözlere kulak asmaz. Bilin ki bazen ok atan kimse
bir ok atar ve oklar bazen hedefine varmaz. Ama sözün etkisi, her ne kadar
yanlış ve batıl olanı ortadan kalksa da devam eder. Allah
işitir ve tanıktır. Ey insanlar! Bilin ki hak ve batıl
arasında sadece dört parmaklık bir fasıla vardır. Kendisine, bu sözünün anlamı sorulunca
İmam (a.s) parmaklarını birleştirerek kulağı ve
gözü arasındaki yere koydu ve şöyle buyurdu: “Batıl,
“duydum” dediğin şeydir. Hak ise “gördüm” dediğin şeydir.”[30]
Kur’an
“Hakkı
batıla karıştırmayın ve bile bile hakkı
gizlemeyin.”[31]
1753. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer
batıl hak ile karışmazsa hakikati arayanlara örtülü kalmaz.
Eğer hak batıl ile karışmazsa düşmanların dili
ondan kesilir. Ama bir avuç ondan bir avuç ise bundan alınmaktadır.
(Böylece hak ve batıl birbirine karıştırılmakta ve
şüphe ortaya çıkmaktadır. )”[32]
1754. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bakırdan
olan bir dirhem gümüşten bir kaplama ile süslendiği gibi bir çok
sapıklık da Allah’ın kitabından bir ayet ile
süslenmektedir.”[33]
1755. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
batılı hak olarak tanıtmaktan uzaktır. Allah hakkı
müminin kalbinde şüphe götürmez bir batıl şeklinde göstermekten uzaktır.
Allah batılı hak ile savaşan kafirin kalbinde şüphe
götürmez bir hak şeklinde göstermekten uzaktır. Eğer böyle
yapmasaydı hak batıldan asla ayırt edilmezdi.”[34]
1756. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalp
hiçbir zaman hakkın batıl olduğuna ve batılın hak
olduğuna yakin etmez.”[35]
1757. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, zina
eden yaşlıdan, zengin olan zalimden, kendini beğenmiş
fakirden, inatçı dilenciden nefret eder; minnet eden
bağışlayıcının sevabını boşa
çıkarır; küstah ve yalancı mütekebbire düşman olur.”[36]
1758. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah şüphesiz günahlar hususunda çekinmeyen küstahtan nefret eder.”[37]
1759. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah şüphesiz uzun arzulara kapılan kötü amel sahibi kimseden
nefret eder.”[38]
1760. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah cimri ve inatçı dilenciden nefret eder.”[39]
1761. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah sürekli kötü sözler söyleyip küfreden insandan nefret eder.”[40]
1762. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala cahil ihtiyardan, zalim zenginden ve kendini
beğenmiş fakirden nefret eder.”[41]
1763. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala dünyayı bilen ve ahireti hususunda ise cahil olan
kimseden nefret eder.”[42]
1764. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala kaba, düşük ve pazarlarda bağırıp
çağıran; ama geceleri bir ceset gibi (yatağa) düşüp,
gündüzleri eşek olan; dünyayı bilen, ama ahiret hususunda cahil kalan
kimseden nefret eder.”[43]
1765. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah evinde saldırıya uğradığı halde
savaşmayan kimseden nefret eder.”[44]
1766. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) sürekli şöyle buyuruyordu: “Şüphesiz Allah-u Teala
kardeşlerine surat asan kimseden nefret eder.”[45]
bak. 38. Konu, el-Bişr; el-Bela, 400. Bölüm
1767. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
nezdinde en çok nefret edilen kimse yaşlı zinakardır.”[46]
1768. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
nezdinde en çok nefret edilen kimse gıybet edendir.”[47]
1769. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
nezdinde en nefret edilen kimse zengin cimridir.”[48]
1770. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah nezdinde en çok nefret edilen kimse tek derdi midesi ve cinsel
organı olan kimsedir.”[49]
1771. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala nezdinde en çok nefret edilen kimse cahildir.”[50]
1772. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala nezdinde en çok nefret edilen
iki kişidir: (Birincisi) Allah’ın kendi başına
bıraktığı kimse. Bu kimse doğru yoldan
çıkmıştır. Bidat sözlere ve sapık çağrılara
vurgundur. Bu yüzden kendine kanıp uyanları
fitneye/sapkınlığa düşürür. (İkincisi) cehalet içinde
yüzen, ümmetin cahilleri arasında gezinen, fitne karanlıklarında
koşturan, (toplumda) huzurun meziyetini derkten aciz olan ve (bütün bunlara
rağmen) insan görünümlü kimselerin kendisini alim olarak
adlandırdığı kimsedir.”[51]
1773. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’ın yaratıklarından en çok nefret ettiği kimse (oradan
buradan) ilim toplayan, fitne karanlıklarında gaflet ve
şaşkınlık içinde bocalayan, barış ve huzurda
gizli olan üstünlükleri görmeyen, kendi benzerlerinin alim olarak
adlandırdığı, oysa tam bir gününü bile ilim yolunda
harcamayan kimsedir.”[52]
1774. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: : “Musa
(a.s) şöyle buyurdu: “Ey Rabbim! Hangi kulundan daha çok nefret
ediyorsun?” Allah, “Beni itham edenden!” diye buyurdu. Musa (a. s),
“Kullarından seni itham eden var mı?” diye sordu. Allah-u Teala
şöyle buyurdu: “Evet! Benden hayır ve bereket istediğinde
kendisine hayır verdiğim ve kendi lehine olan kazasını
uyguladığım kimse bana ithamda bulunur.”[53]
1775. Kudsi
hadiste şöyle buyurulmuştur: “Bilin
ki şüphesiz kullarımdan en çok nefret ettiğim kimse kendini
benim yerime koyan ve benim rububiyetimi iddia eden kimsedir. Daha sonra en
nefret ettiğim kimse kendini Muhammed’in (s.a.a) yerine koyan, nübüvveti
hususunda kendisiyle çekişen ve nübüvvet iddiasında bulunandır.
Daha sonra onlardan en çok nefret ettiğim kimse ise kendini Muhammed’in
vasisinin yerine koyandır. Bunlardan sonra onlardan en çok nefret
ettiğim kimse ise hışmıma sebeb olan şeyleri iddia
edenler ve onlara bu iddia ettiği şeylerde yardımcı
olanlardır. Bunlardan sonra onlardan en çok nefret ettiğim kimse ise
onların işlerine razı olanlardır.”[54]
1776. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan
Allah’ın en çok nefret ettiği kimse İslam’da cahili bir sünnet
icad eden ve kanını dökmek için haksız yere birinin peşine
düşen kimsedir.”[55]
1777. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala’nın insanlardan en çok nefret ettiği kimse,
Allah’ın kendi başına bıraktığı, doğru
yoldan sapan, kılavuzsuz hareket eden, dünyayı bayındır
kılmaya çağırdıklarında çaba harcayan ama ahireti
bayındır etmeye çağırdıklarında tembellik edip
gevşeyen kuldur.”[56]
1778. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yaratıklarından
Allah’ın en çok nefret ettiği üç kişidir: Gece hiç namaz
kılmadığı halde gündüz çok uyuyan, çok yemek yerdiği
halde Allah’ın adını anmayan ve hamdetmeyen ve ilginç (komik)
bir şey olmaksızın çok gülen kimse.”[57]
1779. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan
Allah’ın en çok buğz ettiği üç kişidir: Harem’de (Mekke’de)
sapıklık eden, İslam’da cahili bir sünnet çıkaran ve
kanını dökmek için haksız yere birinin kanını taleb
eden kimse.”[58]
1780. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamette
Allah’ın yaratıklarından en çok nefret ettiği kimse
yalancılar, mütekebbirler, kalplerinde kardeşlerine karşı
kin olduğu halde onları gördüklerinde aksini gösterenler, Allah ve
Resulüne çağırdıklarında gevşek davranan şeytan
ve emirlerine davet edildiklerinde acele davrananlardır.”[59]
1781. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İçinizden
Allah’ın en çok buğzettiği kimse (insanlar arasında) laf
taşıyan, kardeşlerin arasını ayıran ve suçsuz
insanların sürçme ve hatalarını bulmaya çalışan
kimsedir.”[60]
1782. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’ın en çok nefret ettiği kimse bir imamın sünnetine
(sözüne) uyan ama amellerine uymayan kimsedir.”[61]
1783. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa
(a.s) şöyle dedi: “Ey Rabbim! En çok nefret ettiğin kulun kimdir?”
Allah-u Teala şöyle buyurdu: “Gece bir ceset gibi (yatağa) düşen
ve gündüz işsiz gezen kimsedir.”[62]
1784. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah’ın kullarından en çok nefret ettiği kimse kibirli
alimdir.”[63]
1785. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala’nın yaratıklarından en çok nefret ettiği kimse
yöneticileri ziyaret eden alimdir.”[64]
1786. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’ın yaratıklarından en çok nefret ettiği kimse
insanların, dilinden korktuğu kimsedir.”[65]
1787. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın,
kullarından en çok nefret ettiği kimse kibirli fakir, zinakar
yaşlı ve facir (kötü amel işleyen) alimdir.”[66]
bak.
el-Mehabbet (2), 662. Bölüm
1788. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü bana en uzak olanınız ve şüphesiz sizden en çok nefret
ettiğim kimse, geveze, çok konuşan ve “Mütefeyhikun”dur.” Oradakiler,
“mütefeyhikun” kimlerdir?” diye sorunca, “Kibre kapılanlardır” diye
buyurdu.”[67]
1789. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden en çok
nefret ettiğim kimse laf taşıyan, dostları birbirinden
ayıran, temiz insanların ayıplarını
araştıran kimsedir.”[68]
1790. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah cimrilik ve kötü ahlaktan nefret ettiği kadar hiçbir
şeyden nefret etmemektedir. Zira şüphesiz toprağın
balı bozduğu gibi bu ikisi de ameli bozar, yok eder.”[69]
1791. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah çok uyumaktan ve sürekli işsiz dolaşmaktan nefret eder.”[70]
1792. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kimde şu üç sıfat bulunursa aziz ve celil olan Allah’ın
nefretini kazanır: Gece namaza kalkmadan sabaha kadar uyumak, ilginç bir
şey olmaksızın gülmek ve tok olduğu halde yemek.”[71]
1793. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala boş lakırtıdan, malı zayi etmekten ve çok
istemekten nefret eder.”[72]
1794. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
dolu karından (mideden) daha çok nefret ettiği bir şey yoktur.”[73]
bak.
el-Mehabbet (2), 663. Bölüm
1795. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Has’am
kabilesinden birisi Resulullah’ın (s.a.a) yanına gelerek, “Aziz ve
celil olan Allah’ın en çok nefret ettiği amel hangisidir?” diye
sordu. Resulullah (s.a.a), “Allah’a şirk koşmaktır.” O
şahıs, “Daha başka ne var?” deyince, “Akrabalık
ilişkilerini kesmek” diye buyurdu. O şahıs, “Daha başka ne
var?” deyince şöyle buyurdu: “Kötülüğü emretmek ve iyiliği
yasaklamak” diye buyurdu.”[74]
bak. el-Mehabbet (2), 664. Bölüm
el-Hesene, 861. Bölüm
1796. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) Cebrail’e, “Allah-u Teala’nın en çok nefret ettiği yer
neresidir?” diye sorunca Cebrail şöyle buyurdu: “Pazarlardır.
Allah’ın en çok nefret ettiği pazarcı ise herkesten önce pazara
giren ve herkesten sonra oradan çıkandır.”[75]
1797. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey nefret ve düşmanlık uyandırır: “Nifak, zulüm ve
kendini beğenmek.”[76]
1798. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
önceki ümmetlerin hastalığı sirayet etmiştir:
Düşmanlık ve haset
(çekememezlik).”[77]
bak.
89. Konu, el-Mehabbet (1); 339. Konu, el-Adavet
42. Konu
el-Beğy
Zorbalık- İsyankarlık
F el-Bihar,
75/272, 70. Bölüm, el-Beğy ve’t-Tuğyan
bak.
F 229.
Konu, el-Zulm
Kur’an:
“Allah onları
kurtarınca, hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara
başlarlar. Ey insanlar! Geçici dünya hayatında
yaptığınız taşkınlık aleyhinizedir. Sonra
dönüşünüz bizedir. Yaptıklarınızı size bildiririz.”[78]
“Hayasızlığı,
fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder.
Tutasınız diye size öğüt verir.”[79]
“De ki: “Rabbim
sadece, açık ve gizli fenalıkları, günahı, haksız yere
tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak
koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz
şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”[80]
“Aşırı
gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz
şüphesiz doğru sözlüyüzdür.”[81]
1799. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim zorbalık kılıcını çekerse onunla öldürülür.”[82]
1800. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsyan
ve zorbalık (sahibini) yere serer.”[83]
1801. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsyan
ve zorbalık nimetleri yok eder.”[84]
1802. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorbalık,
kin ve intikama neden olur.”[85]
1803. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorbalık,
viran ve yok oluşa neden olur.”[86]
1804. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsyan
ve zorbalık insanı yere serer ve ecelleri
yakınlaştırır.”[87]
1805. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsyan
ve zorbalıktan sakın. Zira zorba çok geçmeden yere serilir ve
(başkalarına) ibret dersi olur.”[88]
1806. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
kötü zorbalık, güç elde etme zamanındadır.”[89]
1807. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
çirkin zorbalık dostlara yapılan zorbalıktır.”[90]
1808. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cezası
en çabuk görülen kötülük zorbalıktır.”[91]
1809. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorbalık
sahibini (zorbaları) ateşe çeker, sürükler.”[92]
1810. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dikkat
et, her ne kadar nefsin ve aşiretin seni büyülese de zorbalık (kokan)
sözler etmeyesin.”[93]
43. Konu
el-Baği
Zorba-İsyankar
F Mustedrek’ul
Vesail, 11/51-69, el-Buğat
F Kenz’ul
Ummal, 4/610, Kıtal’ul Buğat
bak.
F 12.
Konu, el-Esir; 80. Konu, el-Cihad (1); 100. Konu, el-Harb; 101. Konu,
el-Muharib; 319. Konu, et-Tuğyan; 430. Konu, el-Katl; et-Tevbe, 461. Bölüm
1811. İmam
Sadık (a.s) “Fakat,
darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret
miktarını aşmamak üzere” ayeti
hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bağiy (zorba isyankar) İmam’ın aleyhine
kıyam edendir.”[94]
Durr’ul
Mensur’da ““Fakat,
darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret
miktarını aşmamak üzere” ayeti hakkında Mücahit’ten şöyle
nakledilmiştir: “Yani Müslümanlara karşı isyan etmemek ve onlar
hakkında aşırı gitmemek demektir. Dolayısıyla
akrabalık ilişkilerini kesmek, bir yol kesmek, yeryüzünde fesat
çıkarmak, cemaat ve imamdan ayrılmak veya Allah’a karşı
günah işlemek için yurdundan çıkarsa, hakikatte kendisine helal
olmayan ölü etini yemek zorunda kalmış sayılır. [95]
1812. İmam
Bakır (a.s) Hz. Ali’nin (a.s) savaştığı kimseleri
zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: “Onların
suçu Resulullah (s.a.a) ile savaşan kimselerden daha büyüktür.” Kendisine,
“Bu nasıl mümkündür ya İbn-i Resulullah (s.a.a) denilince şöyle
buyurdu: “Zira onlar cahiliye ehli idiler. Bunlar ise Kur’an okudular, fazilet
ehlini tanıdılar sonra basiretlerine (bilinçlerine) rağmen böyle
davrandılar!”[96]
1813. Müminlerin
Emiri (a.s) Kufe’de bir hutbe irad ederken Hariciler’den biri kalkarak. “Hüküm
vermek sadece Allah’a mahsustur: ” dedi. Müminlerin Emiri sustu, cevap vermedi.
Daha sonra başka bir Harici kalktı ve aynı şeyi söyledi.
Sonra başka birisi ve böylece çok sayıda Harici aynı şeyi
tekrar etti. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Bu
hak bir sözdür; ama onunla batıl irade edilmektedir. Sizin nezdimizde üç
özelliğiniz vardır: Allah’ın mescitlerinde namaz
kılmanıza engel olmayız. Elele (birlikte) olduğumuz
müddetçe sizi ganimetlerden mahrum kılmayız. Bizimle savaşa
başlamadıkça biz savaşı başlatmayız.
Şahadet ederim ki doğru olan Nebi
(s.a.a) bana Ruh’ul Emin’den, o da alemlerin Rabbinden şöyle haber
vermiştir: Az veya çok sizden kıyamete kadar bize karşı
kıyam eden her grup mutlaka bizim elimizle yok olacaktır.
Şüphesiz en üstün cihad, sizinle
yapılan cihaddır. En üstün mücahid sizleri öldürendir. En üstün
şehid ise sizin öldürdüğünüz kimsedir. O halde istediğinizi
yapınız, zira kıyamet günü batıl ehli olanlar ziyana
uğrayacaklardır. “Her haber yerinde gerçekleşecektir. Çok
yakında bileceksiniz.”[97]
1814. Bir
grup İmam Bakır’ın (a.s) yanında tartışmaya
başladı. Bazısı, “Ali (a.s) ile savaşmak, Resulullah
(s.a.a) ile savaşmaktan daha kötüdür.” dedi. Bazısı ise,
“Resulullah (s.a.a) ile savaşmak, Ali (s.a) ile savaşmaktan daha
kötüdür.” dedi. Bunun üzerine İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Şüphesiz
Ali (a.s) ile savaşmak, Resulullah (s.a.a) ile savaşmaktan daha
kötüdür. Şimdi size bunun nasıl olduğunu söyleyeceğim: Zira
Resulullah (s.a.a) ile savaşanlar İslam’ı ikrar etmiş
değillerdi. Oysa Ali (a.s) ile savaşanlar İslam’ı ikrar
etmiş, sonra inkar etmişlerdi.”[98]
Kur’an
“Eğer müminlerden
iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını
düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa,
saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar
savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle
bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları
sever.”[99]
1815. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öldürme
iki türlüdür. Birisi kefarettir. Diğeri ise insanın derecesini
artırır. Savaş da iki türlüdür. Biri Müslüman oluncaya kadar
kafir toplulukla yapılan savaş; diğeri ise (Allah’ın
emrine) dönünceye dek zorba grupla savaştır.”[100]
1816. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Savaş
iki türlüdür. Biri Müslüman oluncaya veya aşağılanmış
bir halde cizye verinceye kadar (kendi başlarına)
bırakılmayan şirk ehli ile savaş, diğeri ise
Allah’ın emrine dönünceye kadar karşı konulması ya da
öldürülmesi gereken sapıklık ehli kimselerle savaştır.”[101]
1817. İmam
Ali’nin (a.s), yanında Haruriler (Hariciler) anılınca şöyle
buyurmuştur: “Eğer adil imam veya insanlar
aleyhine kıyam ederlerse onlarla savaşın. Eğer zalim imam
aleyhine isyan ederlerse onlarla savaşmayın. Zira bu işleri için
delilleri vardır.”[102]
1818. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorba
isyankarlara karşı müşriklerle
savaşıldığı gibi savaşılmalı,
müşriklerin öldürüldüğü şekilde öldürülmeli ve kıble
ehlinin (Müslümanların) tüm imkanları onlar aleyhine
kullanılmalıdır. Ele geçirildiklerinde ise müşrikler gibi
esir alınmalıdır.”[103]
1819. İmam
Ali (a. s), muhaliflerle savaşma hususunu zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: “Allah’a
yemin olsun ki onlarla savaşmaktan veya Allah’ın Peygamberi
Muhammed’e (s.a.a) nazil buyurduğu şeyleri inkar etmekten başka
çarem yoktu.”[104]
1820. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Benden
sonra da her imamla birlikte Şamlılara (Muaviye’nin
taraftarlarına) karşı savaşın.”[105]
1821. İmam
Sadık (a. s), Allah-u Teala’nın, “müminlerden iki grup... aralarını
adaletle ıslah edin.” ayetinin
tefsirinde şöyle buyurmuştur: “İki
gruba gelince; şüphesiz bu ayetin tevili Basra günüdür. Onlar bu ayetin
ehlidir ve onlar müminlerin Emiri’ne (a.s) karşı isyan
etmişlerdir. Dolayısıyla Allah’ın emrine dönünceye kadar
onlarla savaşmak ve onları öldürmek farzdır. Eğer
Allah’ın emrine dönmezlerse bu defa da Allah’ın emrine dönünceye veya
inançlarından vazgeçinceye kadar Allah’ın kitabı esasınca
başlarından kılıcın kaldırılmaması
farzdır. Zira onlar isteyerek, zorlanmaksızın biat etmişlerdir.
Onlar Allah-u Teala’nın da buyurduğu gibi zorba isyankarlardır.
Peygamberin (s.a.a) Mekke ehline adaletle
davrandığı, onlara lütfettiği ve
bağışladığı gibi Müminlerin Emiri’ne (a.s) farz
olan da, onlara galip gelince adaletli davranmasıydı.”[106]
bak. el-Maruf (2), 2700. Bölüm
1822. İmam
Sadık (a. s), Ays’ın, “İslam topraklarında bir grup
Müslüman’a karşı kıyam eden Mecusiler ile
savaşılmasının caiz olup olmadığını”
sorması üzerine şöyle buyurmuştur: “Evet,
onlarla savaşmak ve onları esir almak caizdir.”[107]
1823. İmam
Sadık (a. s), “Acaba Müslümanlar haram ayda müşriklere
karşı savaş başlatabilir mi?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Müşrikler haram ayın
hürmetini çiğneyerek Müslümanlara karşı savaş
başlatır ve Müslümanlar da o ayda kendilerine galip geleceğini
bilirlerse caizdir. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmaktadır: “Haram aylar, haram aylara
karşılıktır ve hürmetler
karşılıklıdır.” Ama zorba isyancılara
karşı bizzat savaşı başlatmak mümkündür.”[108]
1824. İmam
Sadık (a. s), müminlerden zorba bir grubun, müminlerden adil bir grup
tarafından yenilgiye uğratılması hakkında soru
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Adalet
ehli olanlar savaştan kaçan zorba asileri takip etmemeli, esiri
öldürmemeli ve yaralının işini bitirmemelidirler. Bunlar zorba
asilerden geriye bir şey kalmadığı ve kendilerine
katılacak olan bir grup olmadığı taktirdedir. Aksi taktirde
esirleri öldürülmeli, kaçanları takip edilmeli ve
yaralılarının işi bitirilmelidir.” [109]
1825. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hz.
Ali’nin (a.s) Kıble ehliyle savaşı bereketliydi. Zira eğer
Ali (a.s) onlarla savaşmasaydı ondan sonra hiç kimse onlara
nasıl davranılması gerektiğini bilemezdi.”[110]
bak.
Vesail’uş-Şia, 11/54, 24. Bölüm ve s. 56/4
Mustedrek’ul
Vesail, 11/56, 23. Bölüm
1826. İmam
Sadık (a. s), Nasibiler hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer
sizden birinin onlardan biri tarafından öldürüleceğinden
korkmasaydık –zira sizden birisi onlardan bin kişiden daha
hayırlıdır. - sizlere onları öldürmeyi emrederdik. Ama bu
işin izni imama bağlıdır.”[111]
1827. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye
zamanında Nasibi ve kafirlerden birini öldürmek caiz değildir. Ancak eğer katil ya da yeryüzünde fesat
çıkaranlar olursa caizdir. Elbette
cevaz da kendin ve dostlarının canının tehlikeye düşmesinden
korkmadığın taktirdedir.”[112]
1828. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye
zamanında kafirlerden birini öldürmek caiz değildir. Ancak eğer
katil ya da yeryüzünde fesat çıkaranlardan olursa caizdir. Elbette bu da
canının tehlikeye düşmesinden korkmadığın
taktirdedir.”[113]
44. Konu
el-Buka
Ağlamak
F el-Bihar,
93/328-336, 19. Bölüm, Fazl’ul-Buka ve’z Zemmu Cumud’il-Ayn
bak.
F el-Bid’at,
231. Bölüm; el-Huşu, 1025. Bölüm; Aşura, 2737. Bölüm; el-Mukarrebun,
3333. Bölüm
Kur’an
“Rahman'ın
ayetleri onlara okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlar.” [114]
“Ağlayarak yüz
üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki huşuyu
artırır.” [115]
1829. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali!
Nefsinde bir takım özelliklerin olmasını tavsiye ediyorum,
onları korumaya çalış! Allah’ım! O’na (Ali’ye) yardım
et... Dördüncüsü Allah için ağlamaktır. Gözlerinden dökülen her
damlaya karşılık cennette senin için bir ev yapılır.”[116]
1830. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu,
Allah’tan başka hiç kimse haberi olmadan işlediği bir günahtan
dolayı Allah korkusundan ağladığı halde aziz ve celil
olan Allah’ın kendisine baktığı yüze!”[117]
1831. Resulullah
(s.a.a), Veda Hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah korkusundan gözyaşı dökerse, döktüğü
gözyaşlarından her birisi için amel terazisine Uhut dağı
kadar mükafat bırakılır.”[118]
1832. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki her
kimin Allah korkusundan gözlerinden yaşlar dökülürse, döktüğü her
damla gözyaşı için kendisine cennette, inci ve mücevherattan
yapılmış bir köşk verilir. O köşkte gözlerin
görmediği, kulakların duymadığı ve hiçbir insanın
aklından geçmeyen şeyler vardır.”[119]
1833. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı kıyamet
gününde şu yedi kişi aziz ve celil olan Allah’ın
arşının gölgesinde olur... Halvet köşelerinde aziz ve celil
olan Allah’ı çok zikreden ve böylece Allah korkusundan gözlerinden
yaşlar boşanan kimse.”[120]
1834. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah
korkusundan gözlerinden bir sinek kadar dahi gözyaşı dökecek olursa
Allah onu büyük korku gününde güvene erdirir.”[121]
1835. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerin
ağlaması ve kalplerin (haşyeti) korkusu zikri yüce olan Allah’ın
rahmetindendir. Bu ikisini elde ettiğiniz taktirde dua etmeyi bir ganimet
bilin.”[122]
1836. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Korkusundan
ağlamak, rahmet anahtarıdır.”[123]
1837. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
korkusundan ağlamak kalbi nurlandırır ve insanı günaha
alışmaktan korur.”[124]
1838. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanın
kaybettiği zamana ağlaması yüceliğindendir.”[125]
1839. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah nezdinde en çok sevilen iki damla; Allah yolunda akan kan
damlası ve gece yarısı kulun sadece aziz ve celil olan Allah
için döktüğü göz yaşı damlasıdır.”[126]
1840. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü üç göz dışında tüm gözler ağlar: Allah yolunda
sabahlayan göz, Allah korkusundan gözyaşı akıtan göz ve Allah’ın
haram kıldığı şeylere gözünü kapayan göz.”[127]
1841. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözyaşı
dışında her şeyin bir ölçüsü ve tartısı
vardır. Bir damla gözyaşı denizler dolusu ateşi söndürür.
Göz, göz yaşlarıyla ıslanınca asla fakirlik ve zillet
tozuna bulaşmaz. Göz, ağlayıp yaş dökünce Allah ateşi
ona haram kılar. Eğer bir ümmet arasında ağlayan biri
varsa, o ümmetin tümü bağışlanır.”[128]
1842. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer
ağlayamıyorsan, kendini ağlamak için zorla. Eğer
gözlerinden sineğin başı kadar dahi gözyaşı dökülecek
olursa ne mutlu sana, ne mutlu sana.”[129]
1843. Allah’ın
Musa’ya (a.s) vahyettiklerinden biri de şuydu: “Dünyada
olduğun müddetçe kendi haline ağla, tehlike ve helak
durumlarından sakın. Sakın dünya hayatının süsü ve
gösterişi seni aldatmasın.”[130]
1844. Allah’ın
İsa’ya (a.s) vahyettiklerinden biri de şuydu: “Ailesi
ile vedalaşan, dünyadan nefretle uzak duran, dünyayı ehline
bırakan ve Allah nezdinde olanlara rağbet eden kimsenin
ağladığı gibi kendi haline ağla.”[131]
1845. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şekavetin
alametlerinden biri de gözlerin kurumasıdır.
(ağlayamamasıdır. )”[132]
1846. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözler
ancak kalplerin katılaşması sebebiyle kurur. Kalpler ise
günahların çokluğu sebebiyle katılaşır.”[133]
45. Konu
el-Beled
Belde-Şehir
F el-Bihar,
60/201, 36. Bölüm, “el-Memduh min’el Buldan ve’l Mezmum minha
F el-Bihar,
75/392, 86. Bölüm, ed-Duhul fi Bilad’il Muhalifin
bak.
F 59.
Konu, es-Sevre; 186. Konu, er-Rustak; 549. Konu, el-Veten
F eş-Şirk,
1991. Bölüm; el-Hicret, 3992. Bölüm
Kur’an
“Hoş bir
şehir ve bağışlayan bir Rab.” [134]
“Onlarla, kutlu
kıldığımız şehirler arasında,
karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş,
oraları gezilecek belirli konak yerleri yapmıştık,
“Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde gezin” demiştik.” [135]
“Yemin olsun ki,
İsrail oğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara
temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar
ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet
günü onların, aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler
hakkında hükmedecektir.” [136]
bak.
Enbiya suresi ayet, 71, 81; Mu’minun suresi, ayet, 50; Kasas suresi, ayet,
29-30; Nazi’at suresi, ayet, 16; Beled suresi, ayet, 1-2; Tin suresi, ayet, 301
1847. İmam
Ali (a.s) Haris Hemdani’ye yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Büyük şehirlerde otur. Zira büyük
şehirler Müslümanların toplanma yeridir. Gafil ve cefakar
insanların oturduğu yerlerde oturmaktan kaçın.”[137]
1848. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin
için diğer bir şehirden daha uygun bir şehir yoktur. En
hayırlı şehir, sana tahammül eden (huzur ve güvenliğini
temin eden) şehirdir.”[138]
1849. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
şehir halkının dünya ve ahiret işlerinde kendilerine
müracaat edecekleri ve olmadığı taktirde ise cehalet ve
huzursuzluk içinde yaşayacakları üç şey vardır:
Sakınan (takvalı) alim bir fakih, itaat edilen hayırlı bir
emir (yönetici) ve sağduyulu güvenilir bir doktor.”[139]
1850. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belagat,
konuşulması kolay, derki hafif olan şeydir.”[140]
1851. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belagat
cevap vermede yavaşlamama da, maksadını ulaştırman ve
hata etmemendir.”[141]
1852. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim sözün vecizesine ve uzatılmasına dikkat ederse belagat elde
etmiş olur.”[142]
1853. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belagat
dil sivriliği ve hezeyan çokluğu ile değildir. Belagat manayı
ifade etme ve doğru delil sergilemektedir.”[143]
1854. İmam
Sadık (a. s), belagat hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Bir konuyu bilen o konuda az konuşur.
Beliğ (belagat sahibi) denmesinin sebebi de ihtiyacını en az
zahmetle ifade edebildiği sebebiyledir.”[144]
1855. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belagat
üç şeydedir. İstenilen manaya yaklaşmak, fazla sözden uzak
durmak ve az kelimelerle çok anlam ifade etmek.”[145]
1856. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen
belagat yerine vecize ile yetinilir.”[146]
1857. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bazı açıklamalar (beyanlar) sihirdir; bazı ilimler cehalet,
bazı sözler ise dilsizlik.”[147]
1858. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün belagat maksadı kolayca ifade eden ve vecizesi güzel olandır.”[148]
1859. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
güzel söz; tertibi güzel ve özel-genel herkesin anladığı
sözdür.”[149]
1860. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
güzel söz duyulması kulaklara hoş gelen ve zihinlerin anlamada
zorluğa düşmediği sözdür.”[150]
1861. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
hayırlı söz usandırmayan ve azımsanmayan özdür.”[151]
1862. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belagattan
daha çok beğenilen şey konuşmanın gereksiz olduğu
yerde susmaktır.”[152]
1863. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Talanın insanlardan en çok nefret ettiği kimse, ineğin dilini
her tarafa çevirdiği gibi ağız burun bükerek konuşan
belagat sahibi kimsedir.”[153]
1864. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah ineğin dilini oynattığı gibi dilini oynatan belagat
sahibi kimseden nefret eder.”[154]
1865. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah adeta
kılı kırk yararcasına kasıtlı olarak sözü yaran
kimseye lanet etsin.”[155]
1866. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok geçmeden
bir topluluk gelecek; ineğin yerden (ot) yediği gibi,
(rızkını) dilleriyle yiyecektir.”[156]
1867. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en
kötüleri geveze, çekinmeden boşboğazlık eden ve
ağzını burnunu bükerek konuşanlardır. Ümmetimin en
hayırlıları ise en güzel ahlaklı olanlarıdır.”[157]
bak.
Kenz’ul Ummal, 3/561
1868. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belagatın
aleti (veya ayeti) düşünen kalp ve konuşan dildir.”[158]
1869. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen
belagat sahibi kimse bile delil getirmekten aciz kalır ve bazen fesahat
sahibi kimse bile cevap veremez duruma düşer.”[159]
1870. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Konuşmaktan
aciz kalmanın alameti; görüş alışverişinde bulunurken
sözü tekrar etmek ve konuşurken öksürür gibi yaparak sözü
uzatmaktır.”[160]
1871. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bizler konuşmanın emirleriyiz. Sözün damar ve kökleri bizde bitti ve
dalları bizden sarktı.”[161]
1872. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dilinin
keskinliğini sana konuşmayı öğreten ve sözünün belagatini
sana kılavuzluk eden kimsenin aleyhine kullanma.”[162]
1873. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah’ın elçileri hakkın tercümanları ve yaratıcı
ile yaratıklar arasındaki elçilerdir.”[163]
1- Münezzeh
olan Allah dışında hiç kimseden korkmamak
Kur’an:
“Allah'ın
göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Allah'tan korkarlar
ve O’ndan başka kimseden korkmazlar. Allah hesap gören olarak yeter.” [164]
bak. el-Ma’ruf (2), 2702. Bölüm
2-Müjdelemek,
sevdirmek ve nefret ettirmemek
Kur’an:
“Ey Peygamber! Biz
seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O’na
çağıran, nurlandıran bir ışık olarak
göndermişizdir.” [165]
1874. İbn-i
Abbas şöyle diyor: “Resulullah’ın
(s.a.a) Ali ve Muaz’a Yemen’e gitmelerini emrettiği bir sırada, “
Ey Peygamber, biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı olarak
göndermişizdir” ayeti nazil
oldu. Peygamber (s.a.a) o ikisine şöyle buyurdu: “Gidiniz müjdeleyiniz,
nefret ettirmeyiniz, kolaylaştırınız,
zorlaştırmayınız. Zira: “Ey Peygamber...” ayeti bana nazil olmuştur.”[166]
bak.
eş-Şia, 2157. Bölüm
el-Mehabbet
(2), 673. Bölüm
3-Apaçık
Tebliğ
Kur’an:
“Eğer siz
Peygamberi yalanlıyorsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de
yalanlamışlardı. Peygambere düşen, sadece apaçık
tebliğdir.” [167]
“Allah'a itaat edin,
Peygambere itaat edin, karşı gelmekten çekinin; eğer yüz
çevirirseniz bilin ki, peygamberimize düşen sadece açıkça tebliğ
etmektir.”
[168]
“İşte
bunların kalplerinde olanı Allah bilir. Onlardan yüz çevir, onlara
öğüt ver, kendilerine tesirli sözler söyle.” [169]
1875. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
peygamberlerinin her hüküm hakkında bir açıklaması vardır.”[170]
48. Konu
el-Buluğ
Buluğ-Ergenlik
F el-Bihar,
103/160, 8. Bölüm, el-Hicr, ve fihi Hadd’ul Buluğ ve Ahkamih
F Vesail’uş-Şia,
13/141, 1. Bölüm Subut’ul Hicr... Ale’s-Sağir
F Vesail’uş-Şia
13/142, 2. Bölüm, Hadd-u İrtifa’il Hicr Ani’s- Sağir
Kur’an:
“Sonra sizi çocuk
olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik
çağına varırsınız.”
[171]
“Yetimin malına,
ergenlik çağına erişene kadar en iyi şeklin
dışında yaklaşmayın.” [172]
“Rabbin onların
ergenlik çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet
olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi.” [173]
“Ergenlik
çağına gelip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik.
İyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.” [174]
“Ergenlik çağına
erince ona hikmet ve bilgi verdik. İyi davrananları böyle
mükâfatlandırırız.” [175]
“Yetimleri, evlenme
çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görürseniz
mallarını kendilerine verin; ” [176]
“Çocuklarınız
ergenlik çağına gelince, büyüklerinin izin istediği gibi, onlar
da izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilendir,
hikmet sahibidir.” [177]
1876. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “O
gün Peygamber (s.a.a) Ben-i Kureyza fertlerinin göbeklerinin altında
kıl bitip bitmediğine bakılmasını, kıl bitenlerin
öldürülmesini emretti.”[178]
1877. İmam
Kazım (a.s) kardeşinin, yetimlik döneminin sona ermesi
hakkındaki sorusu üzerine şöyle buyurmuştur: “İhtilam
olunca ve alışverişi öğrenince...”[179]
1878. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun
alış veriş yapması caiz değildir. Yetimlikten on
beş yaşına girince veya önceden ihtilam olunca veya sakal ve
kıl çıkarınca çıkmış olur.”[180]
1879. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuk
on üç yaşını bitirince ihtilam olsun veya olmasın, ihtilam
olan kimseye farz olan şeyler onun da üzerine farz olur; iyilik ve
kötülükleri yazılır ve zayıf veya ahmak olmadığı
taktirde malında her türlü tasarrufta bulunabilir.”[181]
1880. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının
buluğa erme yaşı dokuzdur.”[182]
1881. İmam
Sadık (a. s), babalarından (a.s) şöyle nakletmiştir: “Şüphesiz
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete girince ehlinin
çoğunun aptal olduğunu gördüm. -Elbette buradaki aptaldan maksat
kötülüklerden habersiz olup hayırlarda akıllı olanlardır-
Onlar (dünyada) her ay üç gün oruç tutanlardır.”[183]
Mean’il
Ahbar kitabında yer aldığı üzere İbn-i Sadaka
şöyle diyor: “Ben, “Aptal kimdir?” diye sorunca İmam (a.s) şöyle
buyurdu: “Hayırlı işlerde
akıllı, kötülük işlerinde ise gafil olanlardır. Onlar her
ay üç gün oruç tutanlardır.” [184]
1882. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete
girdim ve ehlinin çoğunun “Beyaz Günler”[185] de
oruç tutan kimseler olduğunu gördüm.” [186]
1883. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kardeşim İsa bin Meryem bir gün Havarilerine şöyle buyurdu: “Ey
Havariler topluluğu! Kötülüklere karşı güvercinler gibi aptal
olun.” [187]
50. Konu
el-Bela
Bela-İmtihan
F el-Bihar,
73/366, 138. Bölüm, İlel’ul Mesaib ve’l Mihen
F el-Bihar,
5/210, 8. Bölüm, et-Temhis ve’l İstidrac ve’l İbtila ve’l
İhtibar
F el-Bihar,
67/196, 12. Bölüm, Şiddet-u İbtila’il Mu’min ve İlletuhu
bak.
F 286.
Konu, es-Sabr; 305. Konu, el-Musibet; 404. Konu, el-Fitne; 497. Konu,
el-İmla
ed-Dua,
1193. Bölüm; ed-Dünya, 1265. Bölüm, es-Sadaka, 2223-2225. Bölümler
el-Lisan,
3568. Bölüm; el-Mehabbet (4, ) 681. Bölüm
Kur’an:
“Bir
imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz.”
[188]
“Doğrusu bunlarda
ayetler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz.”[189]
1884. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Şüphesiz Allah sizlere zulüm etmeyeceği hususunda güvence
vermiştir. Ama sizlere imtihan edilmeyeceğiniz hususunda güvence
vermemiştir. Söyleyenden daha büyük olan (Allah) şöyle
buyurmuştur: “Doğrusu bunlarda
ayetler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz”[190]
1885. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
içinde bağış ve imtihanının olmadığı
bir darlık ve genişlik yoktur.”[191]
1886. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İçinde
Allah’ın istek, hüküm ve imtihanının olmadığı bir
darlık ve genişlik yoktur.”[192]
1887. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
emir ve yasaklarından içinde darlık veya genişlik bulunan her
şeyde mutlaka aziz ve celil olan Allah’ın bir imtihanı ve hükmü
vardır.”[193]
1888. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
Emiri (a.s) hastalanınca bir topluluk kendisini ziyaret etti ve
“nasıl sabahladın ey Müminlerin Emiri?” diye sordu. O, “ kötülükle
sabahladım” diye buyurdu. Onlar, “Suphanallah! Bu senin gibi birinin
diyeceği söz müdür?” deyince şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah-u
Teala şöyle buyuruyor: “Bir imtihan
olarak size iyilik ve kötülük veririz.” Buradaki hayır, sıhhat ve
zenginlik; kötülük ise hastalık ve fakirliktir. Bu her ikisi de imtihan ve
denemek içindir.”[194]
Kur’an:
“Allah iman edenleri
sizin durumunuzda bırakacak değildir, sonunda temizi pisten
ayıracaktır.”
[195]
“Eğer siz bir
yara almışsanız, (size düşman olan) o topluluk da benzeri
bir yara almıştı. Böylece biz, Allah'ın gerçek müminleri
ortaya çıkarması ve içinizden şahitler edinmesi için, bu günleri
bazen lehe, bazen da aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez. Bir
de Allah, böylece iman edenleri günahlardan arıtmak, küfredenleri ise yok
etmek ister. Yoksa Allah, içinizden cihat edenleri ve sabredenleri belirtmeden
cennete gireceğinizi mi sandınız? ”
[196]
“Bu, Allah'ın
içinizde olanı denemesi, kalplerinizde olanı arıtması
içindir. Allah gönüllerde olanı bilir.” [197]
“Allah, içinizden
cihat edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve iman edenlerden başka
sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize
bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden
haberdardır.”[198]
“Yemin olsun ki sizi,
içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve
haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz” [199]
“Allah
dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle
olması, kiminizi kiminizle denemek içindir.”
[200]
“Hanginizin daha iyi
iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi yaratan O’dur. O,
güçlüdür, bağışlayandır.” [201]
“İnsanların
hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye,
yeryüzünde olan şeyleri, yeryüzünün süsü yaptık.”[202]
“Arşı su
üzerinde iken, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya
koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur.”[203]
1889. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki hiç şüphesiz Allah-u Teala insanların batınını,
onların gizli sırlarından ve örtülü içlerinden haberdar
olmadığı için değil; aksine onların hangisi daha güzel
işler yapıyor diye imtihan etmek ve böylece iyi işin
mükafatını ve kötü işin cezasını vermek için
aşikar kıldı.”[204]
1890. İmam
Ali (a. s), Allah-u Teala’nın, “Şüphesiz mallarınız ve
evlatlarınız fitnedir.” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Bu ayetin
manası şudur: Şüphesiz münezzeh olan Allah insanları
mallarıyla ve evlatlarıyla, kimin rızkından dolayı
kızgın ve kimin de kısmetinden dolayı hoşnut
olduğunu açığa çıkarmak için imtihan etmektedir. Gerçi münezzeh
olan Allah onları kendilerinden daha iyi bilmektedir. Ama kendisiyle sevap
veya cezayı hak edecekleri fiilleri ortaya çıksın diye (imtihan
etmiştir. )”[205]
1891. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
cevheri haletlerin değişiminde bilinir. Günler sana gizlilikleri ve
sırları açığa vurur.”[206]
1892. İmam
Rıza (a. s), Allah-u Teala’nın, “İnsanların hangisinin daha iyi
iş işlediğini ortaya koyalım diye...” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz
ve celil olan Allah varlıkları ibadet ve itaat ile yükümlü
kılarak imtihan etmek için yaratmıştır; (kendisi için)
imtihan ve tecrübe olsun diye değil! Zira Allah her zaman her şeyi
bilendir.”[207]
1893. İmam
Hüseyin (a. s), Kerbela’ya giderken şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
insanlar dünyanın kuludur. Din ise dillerinin ucuyla yaladıkları
şeydir. Din ile geçimlerini sağladığı müddetçe
ilgilenirler. Ama bela ve imtihan ile elenince dindar olanları çok
azdır.”[208]
1894. İmam
Ali (a. s), meleklerin Adem’e secde etmek ile imtihan edilmesi hususunda
şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah
Adem’i gözleri alan nurdan yaratmak isteseydi şüphesiz bunu yapardı.
Eğer böyle yapsaydı onun karşısında boyunlar tevazudan
bükülür ve melekler hususunda imtihan kolaylaşırdı. Ama münezzeh
olan Allah yaratıklarını; itaat edenleri itaat etmeyenlerden
ayırt etmek ve onlardan büyüklenme hasletini gidermek için kendilerini
aslını bilmedikleri şeylerle imtihan etmektedir.”[209]
1895. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar imtihan ve deneme büyük olursa sevap ve
karşılığı da o kadar yüksek olur. Görmüyor musun
münezzeh olan Allah Adem’in (a.s) soyundan olan öncekilerden bu alemden
sonuncusuna kadar olan bütün herkesi hiçbir zarar ve menfaati olmayan,
görmeyen, duymayan taşlarla imtihan etmiş ve o taşları
insanlar için diktiği hürmetli bir evi olarak karar kılmıştır. Ama Allah
kullarını çeşitli zorluklarla imtihan etmekte ve onları
çeşitli çabalarla kulluk etmeye sevk etmektedir. Kalplerinden kibri
çıkarmak ve canlarına alçak gönüllülüğü yerleştirmek için
onları çeşitli tatsızlıklarla imtihan etmektedir. Bunu
fazlına açılan kapılar ve affına ulaştıran
hazır sebepler kılmak için yapmaktadır.”[210]
1896. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
birbirinize karışacak ve eleneceksiniz. Öyle bir şekilde ki, aşağıda
olanınız yukarı çıkacak ve yukarıda olanınız
aşağıya inecektir. Geride kalanlar ileri gidecek ve ileri
gidenler geride kalacaklardır.”[211]
1897. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Servet
ve refah ile ferahlamayın. Bela ve fakirlik sebebiyle üzülmeyin. Zira
altın ateşle eritilip som hale getirildiği gibi mümin de
belalarla halis kılınmaktadır.”[212]
bak. er-Rızk, 1477. Bölüm
el-Fezilet,
3210. Bölüm
eş-Şeytan,
2013. Bölüm
el-Gına,
3111. Bölüm
Kur’an:
“Sizden önce
gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete
gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla berâber olan müminler:
“Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve
zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı;
iyi bilin ki Allah’ın yardımı şüphesiz yakındır.” [213]
Bak,
Al-i İmran, 188; En’am, 44 ve 46. Ayetler
1898. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan
imtihanı en şiddetli olanlar peygamberlerdir, sonra vasileri ve
takipçileri, sonra sırasıyla en üstünleridir.”[214]
1899. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva
sahibi mümine inen bela yağmurun yeryüzüne inmesinden daha
hızlıdır.”[215]
1900. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya
müminin zindanıdır. Hangi zindandan hayır gelir?”[216]
1901. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak
ehli sürekli zorluklar içinde kalmışlardır. Ama bilin ki bu
zorluğun süresi kısa, esenliği ise uzundur.”[217]
1902. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Batıl
bir devlette refah ve esenliğe eren her mümin ölmeden önce hak devletteki
nasibine ersin diye beden veya malıyla imtihan edilir.”[218]
1903. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin
beş zorluk arasındadır: Kendisini kıskanan mümin, kendisine
buğzeden münafık, kendisiyle savaşan kafir, kendisiyle
çekişen nefsi ve kendisini saptırmak isteyen şeytan.”[219]
1904. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden önce
insanı tutuyorlar, toprağı kazıyorlar, çukura gömüyorlar,
testereyle başından ikiye ayırıyorlardı da yine de
dininden el çekmiyordu. Demir taraklarla bedeninin etini kemiklerine ve
sinirlerine kadar kazıyorlardı; ama yine de bütün bunlar onu dininden
alıkoymuyordu.”[220]
1905. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Neden
göz dikiyorsunuz? Güvende değil misiniz? Sizden öncekiler de sizin
durumunuzda idi; yakalanıyorlar, elleri ayakları kesiliyor ve dar
ağacına asılıyorlardı.” İmam (a.s) sonra şu
ayeti okudu: “Yoksa... cennete
girebileceğinizi mi zannediyorsunuz?”[221]
1906. İmam
Sadık (a. s), Allah-u Teala’nın “ve kitapta
İsmail’i an...” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah
İsmail’in kavmini O’na musallat etti onlar da başının ve
yüzünün derisini yüzdüler... Bu İsmail İbrahim’in oğlu olan
İsmail değildir.”[222]
1907. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden
önce öldürülen, yakılan, testerelerle biçilen ve yeryüzü bütün
genişliğiyle kendilerine dar gelen bir topluluk vardı ki
bunların hiç biri onları sizlerin de üzerinde bulunduğunuz
şeyden (inançlardan) geri çevirmemiştir. Onlar bu cezayı hak
edecek ne bir zulüm işlemişlerdi ve ne de eziyet etmişlerdi.
Onlardan sadece güçlü ve övülmüş Allah’a iman ettikleri için intikam
alıyorlardı. Allah’tan sizlere onların makamlarını
vermesini dileyin. Onların makamına erişebilmek için
zamanındaki zorluklara sabredin.”[223]
1908. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah,
kavmine Habeşli bir peygamber gönderdi. O kavmiyle savaştı.
Ashabı öldürüldü ve esir alındılar. Onlar için ateşten
çukurlar kazdılar ve sonra şöyle seslendiler: “Kim bizim dinimiz
üzere ise kenara çekilsin. Her kim de bu peygamberin dini üzereyse ateşe
atlasın. Onlar (korkmadan) ateşe atladılar. Beraberinde çocuk
olan bir kadın geldi ve ateşten korktu. Çocuğu annesine
şöyle dedi: “Ateşe gir!” Annesi kendini ateşe attı. Bunlar
“Ashab-ı Uhdud” idiler.”[224]
bak.
ed-Dünya, 1245-1247
1909. İmam
Sadık (a. s), müminin cüzzam, alaca ve benzeri hastalıklara müptela
olması hakkında sorulunca O şöyle buyurmuştur: “Bela
müminden başkasına yazılmış mıdır ki?”[225]
1910. İmam
Bakır (a. s), Sedir’in “Allah mümini müptela eder mi?” sorusu üzerine
şöyle buyurmuştur: “Müminden
başkası belaya düçar olur mu ki? Hatta Sahib-i Yasin (Yasin suresinde
sözü edilen Habib-i Neccar) şöyle dedi: “Keşke kavmim bilseydi!” O
mükenne idi. “Ben, “Mükenne’ nedir?” diye sorunca “cüzzam idi!” diye buyurdu.”[226]
1911. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
her belaya müptela olur ve her ölümle ölür. Ama intihar etmez.”[227]
Kur’an:
“Başınıza
gelen her hangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O,
yine de çoğunu affeder.” [228]
“Başkalarını
iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz
uğrayınca mı: “Bu nereden?” dersiniz? De ki: “O, kendi
tarafınızdandır.” Doğrusu Allah her şeye kadirdir.” [229]
“İnsanların
elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesâd çıkar; Allah
da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını
böylece kendilerine tattırır.” [230]
1912. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala
Eyyub’a (a.s) şöyle vahyetti: Sen belaya uğramana sebep olan hatanın
ne olduğunu biliyor musun?” Eyyub (a. s), “Hayır” deyince şöyle
buyurdu: “Sen Firavun’a gidince onunla iki kelime yumuşak konuştun.””[231]
1913. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsana
elinden başkası hıyanet etmez.”[232]
bak. el-Zenb, 1380. Bölüm
Kur’an:
Eğer bütün insanlar küfürde
tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah
küfredenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri
merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları
kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdi.” [233]
1914. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah cismi
ve mali belaya müptela olmayan şeytan sıfatlı insandan nefret
eder.”[234]
1915. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinde
ve malında Allah için bir pay olmayan kimseye Allah’ın ihtiyacı
yoktur.”[235]
1916. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
insanın dünyada esenlik içinde olup hiçbir musibete düçar
olmamasını hoş görmüyorum.”[236]
1917. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Esenlik
dert olarak yeter!”[237]
1918. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer mümin kulum
alınmasaydı kafirin başını ebedi olarak
ağrımasın diye demirden bir kılıfla kaplardım.”[238]
1919. İmam
Zeyn’ul Abidin (a. s), Allah-u Teala’nın, “Eğer insanları küfürde tek bir ümmet
kılmasaydık” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
bu ayetten maksadı (başka) bir din üzere olmalarından ve tümüyle
küfre düşmelerinden korkulan Muhammed’in ümmetidir.”[239]
1920. İmam
Sadık (a. s), hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Eğer
Allah böyle yapsaydı, hiç kimse iman etmezdi. Ama Allah-u Teala
müminlerden zenginler, kafirlerden fakirler ve aynı zamanda kafirlerden
zenginler, müminlerden fakirler kılmış, sonra da onları
emir, yasak, sabır ve rıza ile imtihan etmiştir.
bak. el-Buğz, 364. Bölüm
el-Afiyet, 2775. Bölüm”[240]
1921. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belaları
nimet ve rahatlığı musibet saymadıkça asla iman etmiş
sayılmazsınız. Zira bela anındaki sabır, rahatlık
anındaki gafletten daha yücedir.”[241]
1922. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Belayı
nimet ve rahatlığı sıkıntı saymadıkça mümin
olamazsın zira dünya belası ahirette nimet ve dünya
rahatlığı ahirette sıkıntıdır.”[242]
1923. İmam
Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
bir nimetinin kuşatmadığı hiçbir bela yoktur.”[243]
1924. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rabbinin
sana birbiri ardınca bela indirdiğini görünce O’na şükret.
Rabbinin birbiri ardınca üzerine nimet indirdiğini görünce O’ndan
sakın.”[244]
1925. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetler
Allah’ın hediyeleridir. Fakirlik ise Allah nezdinde hazine
kılınmıştır. (Onu sadece özel kullarına verir. )”[245]
1926. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
evin efendisinin ailesini yeni çıkan yiyeceklerle
okşadığı gibi, Allah da mümin kulunu çeşitli belalarla
okşar.”[246]
1927. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah erkeğin ailesini yolculuktan getirdiği
hediyelerle okşadığı gibi, mümini bela ve zorluklarla
okşar. Doktorun hastasına perhizi önerdiği gibi, Allah da mümine
dünyadan perhiz etmeyi önerir.”[247]
1928. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bela
müminin süsüdür. Akleden kişi için ise yüceliktir. Zira belaya düçar
olmak, karşısında sabretmek ve sebat göstermek imanı
sağlamlaştırır.”[248]
1929. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adem’den
Muhammed’e (s.a.a) Allah-u Teala hiçbir kulu belaya düçar etmedikçe ve
belalarda gerçek kulluğu hususunda vefasını göstermedikçe
övmemiştir. O halde Allah’ın kerametleri gerçekte başları
bela olan sonlardır.”[249]
1930. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’ın belaları Allah’ın ebedi kerametleri ile doludur.
Sıkıntıları bir müddet sonra da olsa hoşnutluğunu
ve yakınlığını sağlar.”[250]
1931. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
annenin evladını sütle beslediği gibi, Allah da mümin kulunu
belalarla besler.”[251]
1932. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Belaları
artmadıkça kul Allah nezdinde değerli olmaz.”[252]
1933. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bir
kavmin hayrını dilerse onları belaya müptela kılar.”[253]
1934. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah’ın yeryüzünde halis bir takım kulları
vardır. Allah yeryüzüne indirdiği her hediyeyi onlardan
uzaklaştırıp başkalarına verir. İndirdiği
her belayı ise onlara doğru yöneltir.”[254]
Kur’an:
“Yemin olsun ki, Biz
de Firavun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa
ve ürün kıtlığına uğrattık.”[255]
“Onlar,
yılda bir iki defa belaya uğratılıp imtihana çekildiklerini
görmüyorlar mı? Böyleyken yine tövbe etmiyorlar, ibret de
almıyorlar.”[256]
“Andolsun
belki yollarından dönerler diye onlara büyük azâbtan önce dünya
azabından tattırırız.”[257]
1935. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah’ın birbiri ardınca sana bela indirdiğini görürsen (bil
ki) şüphesiz seni (gaflet uykusundan) uyandırmıştır.
Münezzeh olan Allah’ın günahlarına rağmen sana nimet
verdiğini görürsen seni gafil avlamak için mühlet verdiğini bil.”[258]
1936. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
üzerinden kırk gece geçmeden kendini üzen bir işle
karşılaşır ve onunla kendine gelir.”[259]
1937. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah bir kulun hayrını dilerse ve o kul (bu arada) bir
günah işlerse, bağışlanma dilemeyi hatırlatmak için
hemen ardından ona bela verir. Her ne zaman Allah bir kuluna da
kötülüğü dilerse ve o kul (bu arada) bir günah işlerse, ona da özür
dilemeyi unutturmak ve günahlarını sürdürmesini sağlamak için
hemen ardından nimetler verir. Aziz ve celil olan Allah’ın şu
sözü de bu anlamdadır: “Biz onları, bilmedikleri bir yönden ağır ağır azaba
yaklaştıracağız.” Yani günah işlediklerinde
nimetler vererek...”[260]
1938. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
mümin kırk günde bir defa bela vasıtasıyla
uyandırılır. Bu bela ya malına, ya çocuklarına veya
kendisine iner ve bunun sevabına erişir. Veya bu nereden
geldiğini bilmediği bir hüzne düşmekle olur.”[261]
1939. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer
oğlunda şu üç şey olmasaydı asla boyun eğmezdi:
“Hastalık, ölüm ve fakirlik.” İnsanoğlu bütün bunlara müptela
olduğu halde yine de inatçılık etmektedir.”[262]
1940. İmam
Ali (a.s) yağmur duasına çıkarken şöyle buyurmuştur: “Allah
kullarını kötülük işlediklerinde, tövbe edenin tövbe etmesi,
günahkarın günahlardan kesilmesi, öğüt alanın öğüt
alması ve (günahlardan) sakındırılmışın
sakınması için, ürün eksikliği, bereketlerin hapsedilmesi,
hayır hazinelerinin kapanması ile imtihan eder.”[263]
bak.
el-Edeb, 75. Bölüm
el-Merez,
3678. Bölüm
1941. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Taraftarlarımızın
günahlarını ve bu vesile ile itaatleri salim kalsın ve sevaba
hak kazansın diye dünyada zorluğa düşürmekle temizleyen Allah’a
hamd olsun.”[264]
1942. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
aziz ve celil olan Allah’ın kitabında en üstün olan ayeti haber
vereyim mi?” Resulullah (s.a.a) bize şöyle buyurmuştur: “Sizlere ulaşan her musibet ellerinizle
kazandıklarınızdandır.” Aziz ve celil olan Allah
dünyada cezalandırdığı kimseyi ahirette yeniden
cezalandırmaktan daha yücedir ve dünyada affettikleri hususunda (ahirette)
affından geri dönmekten daha hilimlidir.”[265]
1943. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
mümin bir kulunu bu dünyada cezalandırırsa artık kıyamet
günü onu yeniden cezalandırmaktan daha hilimli, daha yüce, daha cömert ve
daha kerimdir.”[266]
1944. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Tebarek ve Teala bir kul günah işlediği halde kendisine ikramda
bulunmak isterse onu hastalığa müptela eder. Eğer böyle yapmazsa
onu fakirliğe düçar kılar. Eğer bunu da yapmazsa ona can vermeyi
zorlaştırır. Ama kulu güzel işleri olduğu halde onu
hor kılmak isterse ona sağlam bir beden verir. Bunu yapmazsa
geçiminde genişlik verir, bunu da yapmazsa ona ölümü
kolaylaştırır.”[267]
1945. Yunus
b. Yakup, İmam Sadık’tan şöyle buyurduğunu
işittiğini söylüyor: “Kırk günde bir
defa bir belaya düçar olmayan beden melundur, melundur.” Ben, “Melun mudur?”
diye sorunca, “Melundur” diye buyurdu. Bu işin bana ağır
geldiğini görünce de şöyle buyurdu: “Ey Yunus! Yaralanmak, tokat
yemek, yere düşmek, terslik, irkilmek, ayakkabının
bağının kopması ve benzeri şeyler hep beladandır.
Ey Yunus, Mümin Allah-u Teala katında kırk gün geçtiği halde
neden geldiğini bilmediği bir hüzünle de olsa onu günahlardan
arındırmamasından daha değerlidir. Allah’a yemin olsun ki
sizden biri dirhemleri önüne koyar, tartar, eksik olduğunu görür, bu
yüzden üzülür, (yeniden tartar, ) bu defa doğru olduğunu görür. Bu
bile onun bazı günahlarını düşürür.”[268]
bak.
el-Zenb, 1387. Bölüm, el-Hudud, 744. Bölüm
1946. İmam
Sadık (a. s), Sedir’in kendi yanında bulunduğu bir esnada
şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah
bir kulunu sevince onu belaya uğratır. Ey Sedir! Biz ve sizler gece
ve gündüzlerimizi bela ile geçiriyoruz.”[269]
1947. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala bir kulunu sevince onu belaya sokar ve üzerine bela
yağdırır. Kulu onu çağırınca şöyle buyurur:
“Lebbeyk, ey kulum! İsteklerini karşılamak istersem
şüphesiz buna kudretim vardır. Ama senin için biriktiriyorum. Sana
biriktirdiğim şeyler (sana dünyada vereceğim şeylerden)
senin için daha hayırlıdır.”[270]
1948. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah bir topluluğu veya bir kulu sevince ona bela
yağdırır. Başka bir hüzne düşmedikçe, bir hüzünden
çıkamaz.”[271]
1949. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah bir kulunu sevince onu belaya düçar kılar. Allah onu çok sevince de
onu kendine alır.” Birisi, “Nasıl kendine alır?” diye sorunca da
şöyle buyurdu: “Ona mal ve evlat bırakmaz.”[272]
bak.
el-Mehabbet (4), 681. Bölüm, el-Velayet (2), 4234. Bölüm
1950. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
mümin terazinin kefesi gibidir. İmanı arttıkça, belası da
artar.”[273]
1951. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin
(a.s) kitabında şöyle yazılıdır: “Şüphesiz mümin
güzel amelleri miktarınca belaya düçar olur. O halde her kimin dini
doğru ve ameli güzel olursa belası şiddetli olur. Zira aziz ve
celil olan Allah dünyayı mümin için sevab yeri ve kafir için de ceza yeri
kılmamıştır. Her kimin dini gevşek ve ameli zayıf
olursa belası da az olur.”[274]
1952. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
dünyada dini oranınca (veya “dini hasebiyle” diye buyurmuştur) belaya
düçar olur.”[275]
1953. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun
imanı arttıkça geçimi daralır.”[276]
1954. İmam
Bakır (a.s), birisinin “Vallahi ben siz Ehl-i Beyt’i seviyorum” demesi
üzerine şöyle buyurdu: “O halde belayı
kendine örtü kıl. Allah’a yemin olsun ki bela bizlere ve
taraftarlarımıza selin vadiye akmasından daha hızlı
ulaşır. Bela bizden başlar, sonra size ulaşır.
Rahatlık da bizden başlar, sonra size ulaşır.”[277]
1955. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin
örneği terazinin kefeleri örneğidir. İmanı arttıkça
belaları da artar. İşte bu, aziz ve celil olan Allah’a
günahlardan arınmış olarak kavuşması içindir.”[278]
1956. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan
(ilahi) sevgisi miktarınca belaya düçardır.”[279]
1957. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamberlerden
biri kavmine varıyor, içlerinde duruyor, onları Allah’a itaate
emrediyor ve onları Allah’ı birlemeye (tevhide) davet ediyordu. Oysa
bir geceyi geçireceği bir sığınağı yoktu. Sözünün
bitmesine izin vermiyor, sözüne kulak vermiyorlardı. Sonunda onu
öldürdüler. Gerçekten de Allah Tebarek ve Teala kulları kendi nezdindeki
makamları esasınca belaya düçar kılar.”[280]
1958. “Birisi
Siffin’de Ali’yi (a.s) Allah’ın düşmanlarıyla savaşta
sabretmeye teşvik ederek şöyle dedi: “Aziz ve celil olan Allah
yolunda belası senden daha büyük, sevabı senden daha güzel ve Allah
indindeki derecesi senden daha yüce birini bilmiyorum. Dost ile
görüşünceye kadar içinde bulunduğun duruma sabret ey kardeşim!
Dostlarımızın dün İsrail oğullarından neler
çektiğini gördün; onları testerelerle biçtiler ve dar ağaçlarına
astılar...” Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Bu İsa’nın vasisi
Şem’un’dur. Allah onu beni düşmanlarıyla savaşa teşvik
etmek için göndermiştir.”[281]
1959. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bela zalimler için edeb, müminler için imtihan ve peygamberler için derecedir.”[282]
1960. İmam
Ali b. Hüseyin (a.s) Yezid b. Muaviye’nin yanına götürülüp
karşısında durunca Yezid (Allah’ın laneti ona olsun)
şöyle dedi: “Sizlere
ulaşan her bela bizzat kendi ellerinizle
kazandıklarınızdandır.” Ali b. Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu ayet bizim
hakkımızda değildir. Şüphesiz aziz ve celil olan
Allah’ın şu sözü bizim hakkımızdadır: “Yeryüzüne ve sizin başınıza
gelen her hangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitap’ta
bulunmasın.”[283]
1961. Nudbe
duasında şöyle yer almıştır: “Allah’ım!
Kendin ve dinin için seçtiğin veli kullarına taktir ettiğin
şeyler için sana hamd olsun. Zira onlara indinde olan kalıcı ve
bol nimetlerden hazırlamış; bitmesi imkansız ve sonu gelmez
nimetlerden ayırmışsın.”[284]
1962. İmam
Sadık (a. s), Allah’ın, “size ulaşan her musibet...” ayeti hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Sen Ali’ye ve Ehl-i Beyt’ine
ulaşan şeylerin elleriyle kazandıklarından olduğunu mu
sanıyorsun? Oysa onlar temizlik ehli ve masum kimselerdir!” (Daha sonra)
şöyle buyurdu: “Resulullah (s.a.a) her gece ve gündüz yüz defa bir günah
işlemeksizin Allah’a tövbe ediyor ve bağışlanma diliyordu.
Allah veli kullarını ödüllendirmek için hiçbir günah
işlemeksizin musibetlere düçar kılmaktadır.”[285]
bak.
467. Konu, el-Kemal
1963. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail (a.s)
en güzel bir şekilde bana gelerek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Hak Teala
sana selam gönderdi ve şöyle buyurdu: “Ben dünyaya, veli kullarıma
benimle görüşmeyi sevdirmek için acı, tatsız, dar ve zor olmasını;
benimle görüşmekten nefret etmeleri içinde düşmanlarıma kolay,
rahat ve tatlı olmasını vahyettim. Şüphesiz ben
dünyayı veli kullarıma zindan, düşmanlarıma ise cennet
kıldım.”[286]
1964. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah şöyle buyurmuştur: “Ey dünya! Mümin kuluma çeşitli
belalarla acı ol, geçimini daralt ve sana dayanması için ona
tatlı gelme.”[287]
bak. el-Lika, 3578 ve 3579. Bölümler, ed-Dünya, 1241. Bölüm
1965. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette kulun sadece bedeni hususunda belaya düçar olduktan sonra
erişeceği bir makam vardır.”[288]
1966. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kulun sadece şu iki haslet sayesinde ulaşabileceği bir
makamı vardır: Malının gitmesi veya bedeni hususunda belaya
uğraması sebebiyle...”[289]
1967. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kulun Allah nezdinde ameliyle ulaşamayacağı, sadece bedeni
hususunda belaya düçar olduktan sonra erişebileceği bir makamı
vardır.”[290]
1968. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kulun ölünceye kadar hiçbir bela ile ulaşamayacağı cennette bir
makamı vardır. Ölüm anında sıkıntıya uğrar
ve böylece o makamına erişir.”[291]
bak.
el-Cennet, 556. Bölüm
1969. İmam
Sadık (a. s), Ebu Zer’in (r.a) “İnsanların nefret ettiği,
benimse sevdiğim üç şey vardır: Ben ölümü, fakirliği ve
belayı severim” sözü hakkında sorulunca şöyle buyurdu: “Bu
sizin naklettiğiniz gibi değildir. Zira o şöyle demek
istemiştir: “Allah’a itaat yolunda olan ölüm, bana Allah’a isyan yolunda
olan hayattan daha sevimlidir. Allah’a itaat yolunda olan fakirlik, bana
Allah’a isyan yolunda olan zenginlikten daha sevimlidir. Allah’a itaat yolunda
olan bela, bana Allah’a isyan yolunda olan sıhhatten daha sevimlidir.”[292]
bak.
el-İman, 260. Bölüm; el-Afiyet, 2773. Bölüm
1970. İmam
Ali (a. s), “Müminlerin sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Belalarda da rahatlıkta
oldukları gibidirler.”[293]
bak.
65. Konu, el-Cez’e
1971. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu
da Allah-u Teala’nın Musa’ya (a.s) vahy ettiklerindendir: “Ben kendim için
mümin kulumdan daha sevimli bir şey yaratmadım. Şüphesiz ben onu
kendisine hayırlı olduğu için belaya müptela kılar ve kendisine
hayırlı olduğu için afiyet veririm. Kendisinden
hayırlı olduğu için alırım. Kulumu neyin ıslah
edeceğini daha iyi bilirim. O halde belalarıma sabretmeli,
nimetlerime şükretmeli ve hükmümden hoşnut olmalıdır ki ben
de onu nezdimde sıddık olan kullarımdan yazayım.”[294]
1972. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakir,
hasta veya zengin olmaktan korkmam. Zira şüphesiz Allah şöyle
buyurmaktadır: Mümin için sadece kendisine hayırlı olanı
yaparım.”[295]
bak.
el-Kaza (1), 3351. Bölüm
1973. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
kullarını dirhem (para) bağışında bulunmaktan
daha zor bir şeyle imtihan etmemiştir.”[296]
1974. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
hiç kimseyi kendisine mühlet vermek gibi bir şeyle imtihan
etmemiştir.”[297]
1975. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
üç haslete sahip olmamak kadar zor bir şeyle imtihan edilmemiştir.”
Birisi, “O üç şey nedir?” diye sorunca şöyle buyurmuştur:
“Elinde var olan şeylerle mali
yardımda bulunmak, insaflı olmak ve Allah’ı çok anmak.
Maksadım diliyle, “Süphanellah, elhamdülillah” demek değildir.
Allah’ın kendine helal kıldığı şeylerle
başbaşa kaldığı anda O’nu hatırlamak ve
Allah’ın kendisine haram kıldığı şeylerle karşılaştığında
O’nu anmaktır.”[298]
bak.
el-Fitne, 3153. Bölüm
1976. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah dört bela hakkında müminden söz almıştır. Bu dört
şeyden kendisine en zor geleni sözleri söylediği (aynı inançta
oldukları) halde onu çekemeyen mümin, kendisini (münafıkça veya
ayıplarını bulmak için) takib eden münafık, saptırmak
isteyen şeytan ve kendisiyle cihad etmeyi gerekli gören kafir. Bütün
bunlara rağmen mümin bir kul kalır mı?”[299]
1977. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yokluk
da beladandır. Ondan daha zoru bedensel hastalıktır. Ondan da
zoru yüreğin hastalığıdır.”[300]
1978. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey vardır ki bunlardan birine dahi müptela olan kimse ölümü temenni
eder: “Sürekli fakirlik, rüsva edici mahrumiyet ve galib düşman.”[301]
1979. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey vardır ki bunlardan birine bile düçar olanın aklı
başından gider: Kaybedilen nimet, fasit eş ve sevdiğini
kaybetmek.”[302]
1980. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belaların
en büyüğü nefis yoksulluğudur.”[303]
bak.
el-Musibet, 2332. Bölüm
1981. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşlerin
en darı (zoru) kurtuluşa en yakın olanıdır.”[304]
1982. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belalar
sona erince kurtuluş gelir.”[305]
1983. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne zaman bela üstüne bela gelirse, belalardan afiyet (kurtuluş)
çıkar.”[306]
bak.
el-İmamet (3), 239. Bölüm
Kur’an:
“Onlara
bir musibet geldiğinde: “Biz Allah'ınız ve elbette O’na
döneceğiz” derler.”[307]
1984. “Allah
Musa’ya şöyle vahyetti: “Ey Musa! Beni
zorluklarda kalkan ve belalara karşı kale edin.”[308]
1985. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
zorluk anında şöyle de: La havle vela kuvvete illa billah’il aliyy’il
azim!” (Yüce ve büyük olan Allah’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur!) Bu
zorlukları ortadan kaldırır.”[309]
1986. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rüyada
babamı (a.s) gördüm, şöyle diyordu: “Ey
oğulcağızım! Zorluklara düşünce sürekli şöyle de:
“Ya Rauf, ya rahim!” Rüyada gördüğün uyanıkken gördüğün
gibidir.”[310]
bak.
ed-Dua, 1193 ve 1194. Bölümler
1987. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bela ehlini
görünce Allah’a hamd edin. Ama onlar duymasın. Zira bu onları üzer.”[311]
1988. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Belaya
uğrayan birine bakınca, duymayacağı bir şekilde üç
defa şöyle de: “Senin müptela olduğun şeylerden bana afiyet
bağışlayan Allah’a hamd olsun. Şüphesiz o dileseydi (bana
da) bunu yapardı.” (Daha sonra) şöyle buyurdu: “Kim bunu derse o bela
ebedi olarak kendisine inmez.”[312]
1989. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
belaya uğramış birini görürsen ve Allah sana nimet vermişse
şöyle de: “Allah’ım! Ben alaya almıyorum ve kendimle de
övünmüyorum. Bana olan büyük nimetlerin için sana hamd ediyorum.”[313]
1990. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi
senin sebebinle belaya düşerse derdine çare bulmada kendisine acıman
farzdır.”[314]
51. Konu
el-Buhtan
Bühtan-İftira
F Vesail’uş-Şia
8/603, 153. Bölüm, Tahrim’ul Buhtan alel Mu’min ve mu’mine
F Vesail’uş-Şia,
8/613, 161. Bölüm, Tahrim-u Tuhmetil Mu’min ve Sui’z-Zen bihi
bak.
F 56.
Konu, et-Tuhmet,
F el-Bid’at,
330. Bölüm
Kur’an:
“İman eden erkek
ve kadınları, yapmadıkları bir şeyden ötürü incitenler,
şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş
olurlar.” [315]
“Kim yanılır
veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz
iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.” [316]
bak.
İsra, 36; Nur, 12-15; Hucurat, 12
1991. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
mümin erkek veya kadına bühtanda bulunursa (yalan yere suçlarsa) veya onda
olmayan bir şeyin var olduğunu söylerse Allah kıyamet günü
sözünden sönünceye kadar onu ateşten bir tepe üzerinde ayakta tutar.”[317]
1992. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim mümin bir erkek veya kadına kendilerinde olmayan şeylerle
bühtanda bulunursa aziz ve celil olan Allah kıyamet günü onu
söylediği sözünden dönünceye kadar tinet-i hebal içinde tutar.” Ben
(İbn-i Ebi Ya’fur), “tinet-u hebal nedir?” diye sorunca şöyle
buyurdu: “O, fahişe kadınların cinsel organından çıkan
irindir.”[318]
1993. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
eziyet etmek için Müslüman birinde olmayan şeylerin onda
olduğunu iddia ederse Allah
kıyamet günü onu insanlar arasında hükmedinceye kadar
cehennemliklerin irin bataklığında tutar.”[319]
1994. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bühtanda
bulunmak gibi bir küstahlık yoktur.”[320]
1995. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim insanların arkasından kendilerinde olan bir
ayıbını söylerse, insanlar da onun kendisinde olmayan bir
ayıbını söyler.”[321]
1996. (Bir
hekimden naklen) İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suçsuz
insana bühtanda bulunmak sağlam dağlardan daha
ağırdır.”[322]
1997. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suçsuz
insana bühtanda bulunmak gökten daha büyük bir şeydir.”[323]
52. Konu
el-Mubahele
Lanetleşmek
F el-Bihar,
21/276, 32. Bölüm, el-Mubahale ve ma zehere fiha min’ed-Delail ve’l Mu’cizat
F el-Bihar,
35/257, 7. Bölüm, Ayet’ul Mubahale
Kur’an:
“Sana
ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de
ki: “ Gelin oğullarımızı, oğullarınızı;
kadınlarımızı, kadınlarınızı; nefislerimizi
ve nefislerinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de,
Allah'ın lânetinin yalancılara olmasını dileyelim.”
[324]
1998. İmam
Sadık (a. s), mübahele hakkında İbn-i Abbas’a şöyle
buyurmuştur: “Parmaklarını
parmaklarına geçirip şöyle diyeceksin: “Allah’ım! Eğer
falan kimse hakkı inkar ediyor ve batılı ikrar ediyorsa onu
semavi bir belaya veya kendi nezdinde bir azaba uğrat.” Yetmiş defa
ona beddua et.”[325]
1999. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mübahele
zamanı şafağın sökmesinden, güneşin doğuşuna
kadardır.”[326]
2000. Resulullah
(s.a.a), “Gelin
oğullarımızı, oğullarınızı...” diye buyuran
mübahele ayeti nazil olunca, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in (a.s)
ellerinden tutarak şöyle buyurmuştur: “Bunlar
benim ehlimdir.”[327]
2001. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Necran
Hıristiyanları reis ve naipleriyle birlikte Resulullah’ın
(s.a.a) yanına gelerek, “Bizi neye davet ediyorsun?” diye sordular.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah’tan başka ilah
olmadığına, benim Allah’ın elçisi olduğuma,
İsa’nın yiyen, içen ve sohbet eden bir yaratığı
olduğuna şahadette bulunmaya davet ediyorum...” (Daha sonra)
şöyle buyurdu: “ O halde benimle lanetleşin. Eğer ben doğru isem lanet sizi tutar ve eğer
yalancı isem lanet beni tutar.” Onlar, “Bu oldukça adil bir hüküm” dediler
ve mübahele etmeyi kararlaştırdılar. Evlerine dönünce büyükleri
şöyle dediler: “Eğer kendi kavmi ile mübahele etmeye gelirse, kendisi
ile mübahele de bulunuruz zira bu taktirde o peygamber değildir. Ama
eğer ailesi ile mübahelede bulunmaya gelirse kendisi ile mübahele etmeyiz.
Çünkü eğer ailesini tehlikeye atarsa o halde kesinlikle doğru
söylemektedir.” Sabah olunca Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldiler ve
onun Müminlerin Emiri, Fatıma, Hasan ve Hüseyin ile birlikte olduğunu
gördüler. Onlar korkarak Resulullah’a (s.a.a) şöyle dediler: “Biz seninle
anlaşalım, bizi mübahele etmekten mazur gör.” Böylece Resulullah
(s.a.a) onlarla cizye vermeleri üzere anlaştı ve onlar da
dağılıp gittiler.”[328]
2002. Müslim,
Tirmizi, İbn-i Münzir, Hakim ve Beyhaki kendi Sünen kitaplarında Sa’d
bin Ebi Vakkas’ın şöyle dediğini nakletmişlerdir: “De ki gelin
çağıralım...” ayeti nazil
olduğunda Resulullah (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i
çağırarak şöyle buyurdu: “Allah’ım benim ehlim
bunlardır.”[329]
53. Konu
el-Bey’at
Biat-Sözleşmek
F el-Bihar,
67/181, 10. Bölüm, el-Bey’at
F Kenz’ul
Ummal, 1/320-333, Fi’l Bey’at
F Kenz’ul
Ummal, 1/100, Ahkam’ul Bey’at
F Kenz’ul
Ummal, 1/101, Bey’at’un Nisa
F Kenz’ul
Ummal, 1/!02, Bey’at’ur Rızvan
Kur’an:
“Şüphesiz seninle
biatleşenler, Allah'a biat etmiş sayılırlar. Allah'ın
eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak
kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene,
Allah ona büyük bir ecir verecektir.” [330]
“Andolsun ki o
ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden
razı olmuştur. Gönüllerinde olanı da bilmiş, onlara
güvenlik vermiş ve onları pek yakın bir fetihle
ödüllendirmiştir.”
[331]
“Ahitleştiğiniz
zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil
kılarak sağlama bağladığınız yeminleri
bozmayın.”[332]
2003. Ali
bin İbrahim şöyle diyor: “Rıdvan
biatinde, “Şüphesiz Allah...
razı olmuştur” ayeti nazil oldu ve onlara bundan sonra
Resulullah’ın (s.a.a) yaptığı hiç bir şeyi inkar
etmemelerini, emrettiği hiçbir şeyde muhalefet etmemelerini onlara
şart koştu. Aziz ve celil olan Allah Rıdvan ayetinin nazil
olmasından sonra da şöyle buyurdu: “Şüphesiz sana biat edenler...”[333]
2004. Cabir
şöyle diyor: “Biz Hudeybiye günü bindörtyüz
kişiydik. Resulullah’a (s.a.a); Ömer’in de elini tuttuğu bir halde
Semure[334]
ağacının altında biat ettik. Cabir daha sonra, “Biz
Resulullah’a kaçmamak üzere biat ettik; ölüm üzere biat etmedik” dedi. [335]
2005. Seleme
bin Ekve’, “Hangi şey üzere Hudeybiye günü Resulullah’a (s.a.a) biat
ettiniz?” diye sorulunca şöyle dedi: “Ölüm
üzere!”[336]
2006. Sehl
b. Sa’d şöyle diyor: “Ben, Ebuzer, Ubade
bin Samid, Ebu Said Hudri, Muhammed bin Mesleme ve altıncı bir
şahıs, Resulullah’a (s.a.a) “Allah yolunda hiç bir
kınayıcının kınamasına aldırmamak üzere biat
ettik. Ama altıncı şahıs Peygamber’den kendisini bu biat
hususunda muaf tutmasını istedi ve Peygamber de onu muaf tuttu.”[337]
Bak,
el-İmame (3), 190. Bölüm
Sahih-i
Müslim, 1483, 18. Bölüm
Kur’an:
“Ey Peygamber!
İman etmiş kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak,
hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını
öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek
ve iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla
sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan
bağışlanma dile; doğrusu Allah, çok
bağışlayandır, çok acıyandır.”
[338]
2007. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) Mekke’yi fethedince erkekler ona biat ettiler. Sonra da kadınlar
gelerek kendisine biat ettiler. bunun üzerine aziz ve celil olan Allah, “Ey Peygamber...” ayetini nazil
buyurdu.”[339]
2008. İmam
Sadık (a. s), Resulullah’ın (s.a.a) kadınlardan nasıl biat
aldığı hususunda sorulunca şöyle buyurmuştur: “Önce
abdest aldığı leğeni getirmelerini emretti. Ona su döktü ve
elini o suyun içine koydu. Biat eden her kadına, “Elini leğendeki
suya koy” diye buyuruyordu.”[340]
2009. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’ın
(s.a.a) kadınlar ile biatleşmesi; içinde su olan bir kaba elini koyup
çıkarması, ardından kadınların ellerini o kaba koyarak
ikrar, Allah’a iman ve Resulünü tasdik etmesi şeklindeydi.”[341]
2010. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben
kadınların eline dokunmam.”[342]
2011. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Elini
yırtıcı hayvanların pençesi haline getirmedikçe (ey
kadın), seninle biatleşmem.”[343]
Kur’an:
“Şüphesiz sana
biat edenler, Allah'a biat etmiş
sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin
üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş
olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah yakında büyük ecir
verecektir.”
[344]
2012. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah üç
kimse ile konuşmaz... Bir imama sadece dünya için biat eden kimse! Öyle
ki, kendisine dünyadan bir şey verince vefa gösterir aksi taktirde (vefa
göstermekten) el çeker.”[345]
2013. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey helak edicidir: Sözünde durmamak, sünneti terk etmek ve cemaatten
ayrılmak”[346]
2014. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan
ahdini bozduğu müddetçe kötü olaylardan güvende olmaz.”[347]
2015. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennemde “Hasine” denen bir şehir
vardır. O şehirde ne olduğunu bana sormayacak
mısınız? Kendisine, “O şehirde ne var ey Müminlerin Emiri?”
diye sorulunca, “Onda ahdini bozanların elleri vardır.”[348]
Bak,
138. Konu, el-Hevaric
2016. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Siz bana, benden öncekine biat edildiği gibi biat ettiniz.
Şüphesiz insanlar biat etmeden önce özgürdürler. (ama biat ettikten sonra
bana itaat etmek zorundasınız. )”[349]
2017. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siz
kendi iradenizle bana biat etiniz. Sizden önce ise Talha ve Zubeyr bana biat
ettiler.”[350]
2018. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! Siz beni bu biate çağırdınız ve ben de sizi
reddetmedim. Sonra da ben istemediğim halde hükümet hususunda bana biat
ettiniz.”[351]
2019. İmam
Ali (a. s), kendisine, “Neden Talha ve Zübeyir’le savaştın?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Çünkü
onlar bana ettikleri biati bozdular ve mümin taraftarlarımı
katlettiler.”[352]
2020. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
su birikintisinin etrafına üşüşen susuz develer gibi bana biatin
tutkusuyla etrafıma toplandınız.”[353]
2021. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Beni
kendi halime bırakın, başkasının peşine gidin.
Zira (ben başa geçecek olursam) kalplerin dayanamayacağı
(çeşit çeşit) yüzleri ve renkleri olan bir işe
yöneleceğim.”[354]
Ta Harfi
Konular:
Et-Ticare (Ticaret)
ü el-İtraf (Varlıktan
şımarmak)
ü el-Tuhmet (Töhmet-İftira)
el-Tevbe (Tövbe)
54. Konu
e-Ticaret
Ticaret
F el-Bihar,
103/90-138 Ebvab’ut-Ticarat ve’l Buyu’
F Vesail’uş-Şia,
12, Kitab’ut-Ticare
F Kenz’ul
Ummal, 4/44 ve s. 94-122 ve s. 125-201 Min Kitab’il Buyu’
F el-Bihar,
5/134, 5. Bölüm, el-Erzak ve’l Es’ar
F Süneni
Ebi Davud, 3/272 fi’t Tes’ir
F Et-Tevhid,
388/389
bak.
F 105.
Konu, el-Hirfe, 107, el-Heram, 121, el-İhtikar, 185, er-Rizk, 253, es-Suk,
389, el-Gaşş, 459, el-Kesb, 500, el-Mal.
F es-Sual
(2), 1723. Bölüm, es-Seadet, 1811, 1812. Bölümler
Kur’an:
“Ey iman edenler! Mallarınızı
karşılıklı rıza ile yapılan ticaret
dışında batıl ile (haram ve haksızlıkla)
aranızda yemeyin, nefsinizi ve birbirinizi öldürmeyin. Allah şüphesiz
ki size merhamet edicidir”[355]
2022. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ticaret
aklı artırır.”[356]
2023. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ticaretle
meşgul olun. Zira hiç şüphesiz insanların elinde olan
şeylerden sizin için bir zenginlik vardır. Şüphesiz aziz ve
celil olan Allah emin olan sanat sahibini sever.”[357]
2024. Mualla
b. Huneys şöyle diyor: “Ebu Abdillah (a.s)
beni pazara geç giderken gördü ve şöyle buyurdu: İzzetine sabah
erkenden git.”[358]
2025. İhtişam
b. Ehmer şöyle diyor: “Ebu’l Hasan
(İmam Kazım (a.s) gördüğü herkese, “İzzetine (yani pazara)
erkenden git” diye buyururdu.”[359]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/2, 1. Bölüm
2026. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ticareti
terk etmek aklı azaltır.”[360]
2027. İmam
Sadık (a. s), “Ben refaha erdim, ticareti terk edeyim mi?” diyen Muaz b.
Kesir’e şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bunu yaparsan aklın azalır.” (veya buna benzer bir şey buyurdu.
)[361]
2028. İmam
Sadık (a. s), Muaz’a şöyle buyurmuştur: “Ey
Muaz! Ticaretten dolayı zayıfladın mı yoksa, ticaretten yüz
mü çevirdin.” Ben, “Hayır ben ne zayıfladım, ne de yüz
çevirdim.” deyince, “O halde sana ne oldu?” diye buyurdu. Ben, “Ben bir şeyi
bekliyordum. Bu da Velid’in öldürüldüğü zamandı. Benim çok malım
vardı. Şu anda da elimde çok mal var. Hiç kimseye de borcum yok.
Ömrümün sonuna kadar da yesem biteceğini sanmıyorum” deyince,
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ticareti terk etmek
aklı giderir. Aileni genişlikte tut. Onların da sana
(yardım için) çaba sarfetmelerinden sakın.”[362]
2029. İmam
Sadık’a (a.s), “Benim bir servetim var ve pazarı (ticareti)
bırakmayı kararlaştırdım.” diyen elbise
satıcısı Muaz b. Kesir’e şöyle buyurdu: “Bu
takdirde görüşün itibardan düşer ve hiçbir şeyde senden
yardım dilenmez.”[363]
2030. İmam
Sadık (a. s), elbise satıcısı Muaz’ı soruşturdu.
Kendisine, “O ticareti terk etti” dediklerinde ise şöyle buyurdu: “Bu
şeytanın işidir. Her kim ticareti terkederse aklının
üçte ikisi gider. O, Şam’dan bir kervanın geldiğini,
Resulullah’ın (s.a.a) ondan mal aldığını, onunla
ticaret ettiğini, kar ettiğini ve böylece borcunu ödediğini
bilmiyor mu?”[364]
2031. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Daha
fazla kazanç için tehlikeye atılma. Sadece talib ol, şüphesiz sana
nasibin gelecektir.”[365]
2032. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Korkak
tacir (rızkından) mahrum kalır. Cesur tacir ise
rızkına erişir.”[366]
2033. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazı
insanlar ticaretten rızık elde eder, bazıları kılıçtan
rızık elde eder ve bazıları da diliyle rızık
kazanır.”[367]
2034. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
tüccar topluluğu! Önce ticaret hükümlerini (fıkhı) öğrenin
sonra ticaret edin. Önce ticaret hükümlerini (fıkhı) öğrenin
sonra ticaret edin. Önce ticaret hükümleri (fıkhı), öğrenin
sonra ticaret edin.”[368]
2035. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ticaret
etmek isteyen kendine helal kılınanı, haram kılınandan
ayırt etmesi için dinin (ilgili) hükümlerini iyi bilmelidir. Dininin
hükümlerini iyi bilmeden ticaret yapan kimse şüphelerde boğulur.”[369]
2036. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alış
verişten anlamayan kimse pazarda oturmamalıdır.”[370]
2037. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
tüccar topluluğu! (Ticarete başlamadan) önce Allah’tan hayır
dileyin, kolaylık göstererek bereket umun. Satıcılara
yaklaşın, hilim ile süslenin, yemin etmekten sakının, yalan
söylemekten uzak durun, zulmetmekten korkun, mazlum insanlara karşı
insaflı olun, faize yaklaşmayın. “Ölçüyü ve tartıyı tamamı tamamına yapın;
insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozgunculuk
yaparak karışıklık çıkarmayın.”[371]
2038. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu dört
şey kimde olursa kazancı temiz olur: Alırken kusur
aramamalı, satarken övmemeli, malının aybını
müşteriden gizlememeli ve alış verişte yemin etmemelidir.”[372]
2039. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Alış
veriş yapan kimse şu beş şeyden sakınmalı aksi
takdirde alış veriş yapmamalıdır. Faiz, yemin,
ayıpları gizlemek, satınca övmek ve alınca yermek.”[373]
2040. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara
çok zor bir zaman gelecektir. O zaman varlıklı olan böyle bir
şeye memur olmadığı halde elinde olan şeyleri
sıkı tutar. Münezzeh olan Allah şöyle buyuruyor: “Aranızda bağışta
bulunmayı unutmayın.” O gün kötüler değerli olacak, iyiler
ise horlanacaktır. Zorda kalanlarla (haksız) muamele edilecektir.
Oysa Resulullah (s.a.a) darda kalan kimselerle muamele etmeyi
yasaklamıştır.”[374]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/329, 40. Bölüm
2041. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
Müslümanın (aralarındaki) sözleşmeyi bozma isteğini kabul
ederse Allah da onun sürçmelerini bağışlar.”[375]
2042. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
Müslüman alışverişten pişman olarak sözleşmeyi bozmayı
taleb eder ve (muhatab olan) Müslüman da bunu kabul ederse aziz ve celil olan
Allah kıyamet günü onun sürçmelerini affeder.”[376]
2043. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
pişman olan birinin sözleşmeyi bozma isteğini kabul ederse Allah
da kıyamet günü onu affeder.”[377]
2044. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah kıyamet günü şu dört kişiye bakar:
Pişman olmuş kimsenin sözleşmeyi bozma isteğini kabul eden
kimseye, derdi olan birinin hüznünü gideren kimseye, bir köleyi azad eden
kimseye ve bekar olan bir kimseyi evlendiren kimseye.”[378]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/286, 3. Bölüm
Kenz’ul
Ummal, 4/90
Kur’an:
“İnsanlardan,
kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara
bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline” [379]
“Bir şeyi
ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın.
Böyle yapmak, sonuç itibarıyla daha güzel ve daha iyidir” [380]
Bak,
En’am, 152; Hud, 84; Şuara, 181-183; Şura, 17; Rahman, 7-9
2045. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
kantarcı! Tart ve ağır tut (eksik tartma).”[381]
2046. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tarttığınızda
fazladan tartın!”[382]
2047. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
Emiri (a.s) kasaptan et alan ve “Bana fazladan tart” diyen bir cariyenin
yanından geçince kasaba şöyle dedi: Ona ağır tart. Zira
ağır tartmak bereketi çoğaltır.”[383]
2048. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fazladan
tartmadıkça vefa gösterilmiş olmaz.”[384]
2049. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tartı
ağır gelmedikçe vefa gösterilmiş olmaz.”[385]
2050. Suveyd
b. Kays şöyle diyor: “Ben ve
Mahremet’ul-Abdi, Hecer’den kumaş alarak Mekke’ye getirdik. Resulullah
(s.a.a) yürür bir halde yanımıza geldi ve birkaç şalvar hususunda
kendisiyle sıkı pazarlık yaptık. Sonra da ona sattık.
Orada tuğla ile tartan biri vardı. Resulullah (s.a.a) ona,
“Ağır tart” diye buyurdu.”[386]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/290, 7. Bölüm
2051. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yiyeceklerinizi
ölçün, şüphesiz bereket ölçülen yiyecektedir.”[387]
2052. İmam
Sadık (a. s), Misme’ Kerdin’e şöyle buyurmuştur: “Ey
Ebu Seyyar! Hizmetçin yemek yapmak isteyince ona ölçmesini emret. Zira bereket
ölçülen şeylerdedir.”[388]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/323, 34. Bölüm
2053. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey tüccar
topluluğu! Ticaret esnasında boş sözler ve yeminler edilir.
Dolayısıyla onu sadaka ile karıştırın. (giderin)”[389]
2054. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey tüccar
topluluğu! Şüphesiz şeytan ve günah alışverişte
hazır bulunurlar. O halde alışverişinizi sadaka ile
karıştırın.”[390]
2055. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah sizden önce satarken, alırken, borcunu öderken ve
alacağını alırken kolaylık gösteren birisini affetti.”[391]
2056. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Satarken,
alırken, borcunu öderken ve alacağını alırken cömert
davranan kula Allah rahmet etsin.”[392]
2057. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Satış,
alış, ödeme ve alacakları hususunda cömert davranan kula Allah
rahmet etsin.”[393]
2058. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala
alışta, satışta ve borcunu ödemede cömert davranan kimseyi
sever.”[394]
2059. İmam
Ali (a. s), bir malı satmakla meşgul olan birine tavsiye ederek
şöyle buyurmuştur: “Resulullah’tan
(s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: “Cömert davranmak da bir tür
kardır.”[395]
Bak,
Kenz’ul Ummal, 4/44
Vesail’uş-Şia,
12/287, 4. Bölüm s. 331, 42. Bölüm
2060. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alıcı
ile sıkı pazarlık yap, zira fazla para verse de sıkı
pazarlık yapmak nefse güzel gelir. Alışverişte zarar etmek
beğenilmiş ve mükafata layık bir iş değildir.”[396]
2061. İmam
Sadık (a. s), kendisine, “İnsanlar dün senin kurbanlık deve
alırken yaptığın sıkı pazarlığa
şaştılar.” diyen Ebu Hanife’ye şöyle buyurmuştur: “Allah
benim malımda zarar etmemden hoşnut olmaz.”[397]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/335, 45. Bölüm
384.
Konu, el-Gebn,
2062. İmam
Zeyn’ul Abidin (a. s), mali işlerinden sorumlu kimseye şöyle
buyurmuştur: “Bana Hac ihtiyaçlarımdan bir
şey almak istersen al ve çene çalma.”[398]
2063. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Dört
şeyde çene çalma: Kurbanlık alırken, kefen alırken, köle
alırken ve Mekke’ye yolculuk ücreti öderken...”[399]
2064. İmam
Sadık (a. s), yanında bir mal olan, o mal için belli bir fiyat
belirleyen, daha sonra o malı kendisiyle çene çalmayan birisiyle aynı
fiyatla satan, ama kendisiyle çene çalan ve o belirli fiyatla malı almak
istemeyen kimseye fazladan satan kimse hakkında şöyle
buyurmuştur: “Eğer o ikisi ve üçüncü bir
şahıs için fiyatını çıkarmış olsaydı
sakıncası yoktu. Ama malı bir defaya mahsus satması
dışında müşteri olmadığı halde
kurnazlıkla malı elinden çıkarmak isteyen birine
yaptığını, çene çalmayan birine yapmamasını
hoş görmem.”[400]
2065. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminden
kar etmek faizdir.”[401]
2066. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
malı yüz dirhemden fazla alması dışında müminin
müminden kar etmesi faizdir. Bu taktirde de (yüz dirhemden fazla
almışsa) sadece günlük yiyeceğin ölçüsünde kar edebilir veya
ticaret için almışsanız, bu taktirde de ondan kar alabilirsiniz.
Ama onları gözetin.”[402]
2067. İmam
Sadık, (a.s) “Müminin müminden kar etmesi faizdir” rivayeti hakkında
sorulunca şöyle buyurdu: “O sadece hakkın
zahir olup biz Ehl-i Beyt’in Kaim’inin kıyam ettiği zamandır.
Ama bugün sakıncası yoktur.”[403]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/293, 10. Bölüm, 311; 26. Bölüm
el-Bihar,
103/100
el-Helal,
937. Bölüm
2068. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey tüccar
topluluğu! Şüphesiz kıyamet günü Allah’tan korkan, iyi ve
doğru sözlü olanları dışında tüm tüccarlar facir
olarak haşrolacaktır.”[404]
2069. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey tüccar
topluluğu! Başınızı dik tutun, şüphesiz sizlere
yol apaçık açıklanmıştır. Kıyamet günü doğru
konuşanınız dışında tümünüz facir olarak
haşrolacaksınız.”[405]
2070. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
tüccarlar facirdirler.” Oradakiler, “Ey Resulullah! Allah
alışverişi helal kılmamış mıdır?” diye
sorunca, “Evet helal kılmıştır, ama onlar konuşunca
yalan söylerler ve yemin edince günah işlerler” diye buyurdu.”[406]
2071. İmam
Ali (a. s), pazara gelince kendi yerinde durdu ve şöyle buyurdu: “Selam
olsun size ey pazarcılar! Yeminlerinizde Allah’tan korkun. Zira yemin
ticaret malını siler götürür ve bereketi yok eder. Hak üzere alan ve
veren dışında tacirler, facirdirler.”[407]
2072. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emin,
doğru ve Müslüman olan tacir kıyamet günü şehitlerle beraber
olacaktır.”[408]
2073. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğru
tacir kıyamet günü arşın gölgesi altında olacaktır.”[409]
2074. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğru
tacir cennet kapılarından alı konmaz”[410]
2075. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
şu üç kişiyi sorgusuz sualsiz cennete sokar. Adil imam, doğru
tacir ve ömrünü Allah’a itaat yolunda geçiren yaşlı adam.”[411]
2076. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emin ve
doğru tacir Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle birlikte
olacaktır.”[412]
2077. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç kimseye
Allah bakmaz... Yalan yere malını temize çıkaran kimseye...”[413]
Bak,
et-Tezkiye, 1591. Bölüm
2078. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala malını yeminle satan kimseden nefret eder.”[414]
2079. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
Müslümanın malına yeminle sahiplenirse Allah cenneti ona haram
kılar ve ona ateşi farz kılar. Kendisine, “Ey Resulullah! Küçük
ve değersiz bir şey olsa da mı?” diye sorulunca, “Her ne kadar
erak ağacından bir misvak da olsa...” diye buyurdu.”[415]
2080. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
komisyoncu topluluğu! Yemin etmeyi azaltın. Zira yemin malı
sattırır, ama karı yok eder.”[416]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/309, 25. Bölüm
Kur’an:
“Ey iman edenler! Sizi
can yakıcı bir azâbtan kurtaracak, kazançlı bir yolu size
göstereyim mi? Allah'a ve peygamberine inanırsınız; Allah
yolunda canlarınızla, mallarınızla cihat edersiniz;
eğer bilirseniz, bu sizin için en hayırlısıdır.” [417]
“Allah'ın
Kitab’ına uyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz
rızıktan gizli ve açık infak edenler, tükenmeyecek bir kazanç
umabilirler.”
[418]
2081. Resulullah
(s.a.a), Ahiret ticaretini soran İbn-i Mes’ud’a şöyle buyurdu: “Dilini
Allah’ın zikrinden mahrum kılma. O da şudur: Subhanellahi
velhamdu lillahi vela ilahe illallahu vellahu ekber, Allah münezzehtir, ham
Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah vasfedilenden daha
büyüktür.” Karlı ticaret budur. Allah-u Teala şöyle buyuyor: “Asla zarara uğramayacak bir kazanç
umabilirler. Çünkü Allah onların mükafatlarını tam öder ve
lütfünden onlara fazlasını da verir.”[419]
2082. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her neyi
görürsen ve kalbin hoşlanırsa onu Allah için kıl. Bu ahiret
ticaretidir. Zira Allah şöyle buyuruyor: “Nezdinde olan şey geçicidir. Allah indinde olan şey ise
bakidir.”[420]
2083. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahiret
malı kesattır. O halde kesat olduğu zamanda onu arttırmaya
çalışınız.”[421]
2084. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Salih
amel gibi bir ticaret ve sevab gibi bir kar yoktur.”[422]
2085. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Talibinin
uykuda olduğu cennet, kaçanının uyuduğu ateş gibi bir
şey görmedim. Azıkların biriktirildiği ve gizliliklerin
açığa çıktığı gün için çalışan kimse
gibi kazançlı birisini görmedim.”[423]
2086. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya
amelleri ahiret ticaretidir.”[424]
2087. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçek
kazanan, dünyasını ahiretine satan kimsedir.”[425]
2088. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilikleri
kazanmak kazançların en üstünüdür.”[426]
2089. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en kazançlısı dünyası ile ahiretini satın alandır.”[427]
2090. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
canlarınızın bir değeri vardır. O halde onu cennet
dışında bir şeye satmayın.”[428]
2091. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini
cennet dışında bir şeye satanın meşakkati büyür.”[429]
2092. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyayı
canının pahası ve ilahi mükafatın bedeli görmen ticaret
değildir.”[430]
2093. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rabbin
nezdindeki nasibini ve indindeki yakınlığını
dünyanın kırıntılarından az bir şeye satma.”[431]
2094. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya
taciri kendisi ve malını tehlikeye atar. Ahiret taciri ise ganimet ve
kar elde eder. İlk kazancı nefsi, sonrakisi de Me’va cennetidir.”[432]
Bak,
5. Konu, Ahiret
2095. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer!
Övgüsü yüce Allah şöyle diyor: “İzzetim ve celalime yemin olsun ki
kulum benim isteklerimi kendi isteklerine üstün tutunca nefsine zenginlik
veririm, zikri ve fikrini ahiret kılarım, gökleri ve yeri
rızkına kefil kılarım, varlığını
kendine yeterli kılarım ve her tüccarla yaptığı
ticarette onu gözetirim.”[433]
2096. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i
Mes’ud! Beni hak üzere Peygamber olarak gönderene yemin olsun ki şüphesiz
dünyayı bırakıp ahiret ticaretine yönelen kimseye Allah, ticaretinin ardı sıra ticaret yapar
ve ticaretine kazanç verir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Onlar öyle
erlerdir ki ticaret onları alıkoymaz...”[434]
2097. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’ın itaatini sermaye edinirse Allah da ticaret
yapmaksızın kendisine karlar verir.”[435]
Bak,
el-Heva, 4052. Bölüm
Kur’an:
“Bunları ne
ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz
kılmaktan, zekât vermekten alı koymadığı erlerdir.
Bunlar, gönüllerin ve gözlerin allak bullak olduğu günden korkarlar.” [436]
2098. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ticaretindeyken
namaz vakti girince ticaretin seni namazından alıkoymasın. Allah
şüphesiz bir topuluğu nitelendirmiş, övmüş ve şöyle
demiştir: “Onları alıkoymaz...” Bunlar ticaret
yapanlardır. Namaz vakti gelince ticaretlerini terk eder ve
namazını kılarlar. Bunlar ticaretle uğraşmadan namaz
kılanlardan sevap açısından daha büyüktürler.”[437]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 12/296, 14. Bölüm
2099. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinini
yiyecek yeri kılanın dinden nasibi yediği şeydir.”[438]
2100. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Al-i
Muhammed’i aracı kılarak insanlardan geçinmeyin. Zira onları
rızıklanma aracı kılmak küfürdür.”[439]
2101. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya
için din üzere amel edenin Allah nezdindeki sevabı ateştir.”[440]
2102. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahiret
ameliyle dünyayı taleb eden taleb ettiği şeye en uzak
olandır.”[441]
2103. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kur’an
okuyun, onunla amel edin, ondan uzak durmayın ve onda boş şeyler
konuşmayın. Onu geçiminiz için aracı kılmayın.”[442]
2104. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an
okuyan, Allah’tan Kur’an vasıtasıyla bir şeyi dileyin. Zira
yakında Kur’an okuyun ve insanlardan Kur’an’ı vasıtasıyla
bir şeyler isteyen kimseler gelecektir. (Kur’an’ı rızık
kapısı edinmeyin. ) ”[443]
Bak,
el-İlm, 2860 ve 2861. Bölümler,
55. Konu
el-İtraf
Varlıktan Şımarmak
F el-Bihar,
73/154, 125. Bölüm, el-Ğafletu ve’l-Lehvu ve Kesretu’l-Fereh
ve’l-İtrafu Bi’n-Ni’em
Varlıktan Şımarmak
Kur’an:
“Senden
önce, her hangi bir kasabaya gönderdiğimiz uyarıcıya, o
kasabanın şımarık varlıklıları sadece:
“Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de
onların izlerini izlemekteyiz” derlerdi.”[444]
Bak,
Mu’minun, 64; Enbiya, 13; Hud, 116;
Vakia,
45; İsra, 16
En-Ni’me,
3910. Bölüm
el-Gayb,
3126. Bölüm
et-Tuhmet
Töhmet-İftira
F el-Bihar,
75/90, 46. Bölüm, et-Teherruz an mevazi et-Tuhmet
bak.
F 51.
Konu el-Buhtan
2105. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin,
kardeşini itham edince tuzun suda eridiği gibi iman da kalbinde erir,
yok olur.”[445]
2106. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşini
dini hususlarda itham edenlerin, kendi aralarında bir hürmeti ve
saygınlığı kalmaz.”[446]
2107. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtham
edilecek yerlerden ve kötü zanda bulunulacak toplantılardan sakın.
Zira hiç şüphesiz kötü arkadaş, dostunu aldatır.”[447]
2108. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan
itham edilmeye en layık kimse itham edilen kimselerle arkadaşlık
edendir.”[448]
2109. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini
itham edilecek yerlerde tutan kimse, kendisine kötü zanda bulunan kimseyi
kınamamalıdır.”[449]
2110. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim kötü yerlere gidip gelirse kötü ithama maruz kalır.”[450]
57. Konu
et-Tevbe
Tövbe
F el-Bihar,
6/11, 20. Bölüm, et-Tevbe ve Anvauha ve Şeraituha
F el-Bihar,
6/23/26, Tevbet-u Behlul’in-Nebbaş
F Kenz’ul
Ummal, 3/508, 4/202-274, Kitabu’t Tevbe
bak.
F 392.
Konu, el-İstiğfar
F el-Zenb,
1368. Bölüm, el-İrtidad, 1473. Bölüm, el-İslam, 1867. Bölüm
Kur’an:
“Kullarının
tövbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı
bilen ancak O’dur.”[451]
2111. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tövbe,
geçmişi örter.”[452]
2112. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe
rahmet indirir.”[453]
2113. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbeden
daha etkili bir şefaatçi yoktur.”[454]
2114. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlaslı
tövbe günahları yok eder.”[455]
2115. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe
kalbi temizler ve günahları yıkar.”[456]
2116. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Günahtan
tövbe eden kimse, hiç bir günahı olmayan kimse gibidir.”[457]
2117. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
tövbe günahı yok eder.”[458]
Kur’an:
“Allah şüphesiz
daima tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”[459]
2118. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
nezdinde tövbe eden mümin erkek ve kadından daha sevimli bir şey
yoktur.”[460]
2119. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’ın kullarından Allah’a en sevimli olanı tövbe eden fitneci
kimsedir.”[461]
2120. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tüm
ademoğulları hata edicidir. Hata edenlerin en
hayırlısı tövbe edenlerdir.”[462]
2121. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin Allah’a
yemin olsun ki Allah tövbe eden kuluna, insanın (kaybolduktan sonra
kavuştuğu) devesine sevinmesinden daha çok sevinir.”[463]
2122. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala tövbe eden kuluna karanlık bir gecede devesini ve
azığını kaybedip sonra bulan kimseden daha çok sevinir.”[464]
2123. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
doğuran kısırın, kaybettiğini bulan
şaşkının ve suya kavuşan susuzun sevincinden daha çok
tövbe den kuluna sevinir.”[465]
2124. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah’a tövbe edin, sevgisini elde edin. Şüphesiz aziz ve
celil olan Allah tövbe edenleri sever. Temiz olanları da sever. Mümin
sürekli tövbe edendir.”[466]
Bak,
el-Mehebbet (2), 660. Bölüm
Kur’an:
“Allah'a tövbe eden,
kullukta bulunan, O’nu öven, O’nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden...” [467]
2125. İmam
Ali (a. s), tövbe edenlerin niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Günah ağaçlarını
gözlerinin ve kalplerinin önüne diktiler. Onu pişmanlık suyu ile
suladılar. Bu ağaçlar onlara esenlik yemişi vermiş;
neticede hoşnutluk ve keramet (yücelik)
kazandırmıştır.”[468]
2126. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tövbe eden
kimsenin dört alameti vardır: Amelinde Allah için hayır dilemesi
(ihlaslı olması) batılı terk etmesi, hakka bağlı
bulunması ve hayır işlere hırslı olmasıdır.”[469]
2127. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a. s), münacatında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım
hata ağaçlarını kalp gözlerinin önüne diken, onu kendilerine
pişmanlık yemişini versin diye tövbe suyu ile sulayan
kimselerden kıl! Onları yüce gizliliklerin örtüsünden haberdar
kıldın, hüzün ve korkulardan emin kıldın... Onlar da
böylece yüce bir zekaya ulaştılar ve hizmet elbisesini giydiler.”[470]
2128. Hakeza
İmam Zeyn’ul-Abidin (a. s), münacatında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım!
Bizleri (nefsinin) şehvet ateşlerinin perdesini tövbe suyunu dökerek
söken ve cehalet kaplarını hayat suyu ile berrak kılan
kimselerden kıl.”[471]
2129. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlardan
münezzeh kalmak, tövbe edenlerin ibadetidir.”[472]
Kur’an:
“Ey iman edenler!
Saadete ermeniz için hep birlikte Allah’a tövbe edin.”[473]
2130. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe
Allah’ın ipi ve inayetinin ordusudur. Kul her hal üzere sürekli tövbe
etmelidir. Kullardan her grubun bir tövbesi vardır. Peygamberlerin tövbesi
sırrın ifşa olmasından, seçkinlerin tövbesi nefes almaktan,
veli kulların tövbesi kalpten geçen şeylerin renkliliğinden, has
insanların tövbesi Allah’tan gayrisi ile meşgul olmaktan ve
sıradan halkın tövbesi ise günahlardandır.”[474]
2131. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a tövbe
ediniz. Şüphesiz ben her gün yüz defa Allah’a tövbe ederim.”[475]
Bak,
el-İstiğfar, 3087. Bölüm
Kur’an:
“Allah'ın,
kullarının tövbesini kabul ettiğini, sadakalar
aldığını, Allah'ın tövbeleri çok kabul eden ve pek
merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı?”[476]
“Kullarının
tövbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı
bilen O’dur.”[477]
2132. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe
ihsan edilen kimse kabulünden mahrum kalmaz. İstiğfar ihsan edilen
kimse mağfiretten mahrum kalmaz.”[478]
2133. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah sahibinden ürküp kaçan deve gibi Allah’tan ürküp kaçan kimse
dışında (herkes için)
bağışlayıcıdır.”[479]
2134. İmam
Sadık (a. s), Allah-u Teala’nın, “Şüphesiz Allah kendisine şirk
koşulmasını bağışlamaz. Bunun
dışında istediğini bağışlar.” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Maksat büyük
günahlar ve büyük günahlar dışındakilerdir.”[480]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 11/264, 47. Bölüm
Kur’an:
“Kötülükleri
işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman; “şimdi tövbe
ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir.”[481]
“İnandıktan
sonra küfredip, küfürlerini arttıranlar var ya, onların tövbeleri
kabul edilmeyecektir.”[482]
2135. İmam
Sadık (a. s), “Allah-u Teala’nın, “...tövbesi makbul değildir.” ayetinin tefsiri
hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu
Ahiret işini (can vermeğe yaklaşınca) müşahede
ettiği zamandır.”[483]
2136. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(ahiret
işini) müşahede etmeden önce tövbe eden kimsenin tövbesini Allah
kabul eder.”[484]
2137. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala sayılı nefesi kalmadıkça kulun tövbesini kabul
eder.”[485]
2138. İmam
Bakır (a. s), boğazına işaret ederek şöyle
buyurmuştur: “Can buraya gelince alim için artık
tövbe etmek olmaz. Ama cahil için tövbe vardır.”[486]
2139. İmam
Sadık (a. s), boğazına işaret ederek şöyle
buyurmuştur: “Can buraya gelince alim için artık
tövbe etmek olmaz.” Sonra da şu ayeti okudu: “Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da, hemen tövbe edenlerin
tövbesini kabul etmeyi üzerine almıştır.”[487]
2140. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul
yaptığı her günahta, her ne kadar alim de olsa cahildir. Zira o
Rabbine karşı günah işlemekte nefsini tehlikeye
atmıştır.”[488]
2141. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüccet
yeryüzünden sadece kıyametten önce kırk gün boyunca kalkar. Hüccet
kalkınca tövbe kapıları kapanır ve insan iman
etmemişse artık iman etmesinin de bir faydası olmaz.”[489]
2142. İmam
Rıza (a. s), Firavun’un iman ettiği ve Allah’ın birliğini
ikrar ettiği halde Allah’ın kendisini suda boğmasının
nedeni sorulunca şöyle buyurmuştur: “Zira
o azabı gördükten sonra iman etti. Azabı gördükten sonra iman etmek
makbul değildir.”[490]
2143. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Pişmanlık
iki tövbeden biridir.”[491]
2144. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Pişmanlık
tövbedir.”[492]
2145. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe
olarak pişmanlık yeterlidir.”[493]
2146. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiddetli
bir pişmanlık ve çok istiğfarda bulunmakla geçmiş
günahların kökünü kazıyın.”[494]
2147. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahtan
pişmanlık istiğfardır.”[495]
2148. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahtan
pişmanlık yeniden günah işlemeye engel olur.”[496]
2149. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Pişman
olan şüphesiz tövbe eder. Tövbe eden ise Allah’a dönmüş
sayılır.”[497]
2150. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbin
pişmanlığı günahı örter.”[498]
Kur’an:
“Savaştan geri
kalanların bir kısmı da, suçlarını itiraf ettiler.
Onlar iyi işi kötüyle karıştırmışlardı.
Allah'ın onların tövbesini kabul etmesi umulur.” [499]
2151. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
yemin olsun ki günahtan sadece onu ikrar edenler kurtulur.”[500]
2152. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
(gerçek) itiraf, günah işlemenin izlerini yok eder.”[501]
2153. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayır,
Allah’a yemin olsun ki Allah-u Teala insanlardan sadece şu iki
niteliği istemiştir: Nimetlerini itiraf etsinler ki Allah da onlara
olan nimetlerini arttırsın. Günahlarını itiraf etsinler ki
kendileri için mağfiret buyursun.”[502]
2154. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Pişmanlık,
istiğfar; ikrar, özür dileme ve inkar etmek ise (günahlarda) ısrar
etmektir.”[503]
2155. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlarını
ikrar eden kimse tövbe etmiş sayılır.”[504]
2156. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahkarın
şefaatçisi ikrarı ve tövbesi ise özür dilemesidir.”[505]
2157. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahını
ikrar eden asi, ameliyle övünen itaatkar kimseden daha
hayırlıdır.”[506]
2158. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rabbini
günahlarını itiraf etmekle tanıyan kimse ne güzel ahlak
üzeredir.”[507]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 11/347, 82. Bölüm
el-İ’tizar,
2575. Bölüm
Kur’an:
“Ettiği zulümden
sonra tövbe edip düzelen kimse, bilsin ki Allah onun tevbesini kabul eder.
Allah şüphesiz bağışlayandır, merhametli
olandır.”[508]
“Rabbiniz, sizden kim
bilmeyerek fenalık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini
düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O,
bağışlar ve merhamet eder.”[509]
“Doğrusu Ben,
tövbe edeni, iman edip salih amel işleyerek doğru yola gireni
bağışlarım.”[510]
“Kötülük işleyip
ardından tövbe edenler ve iman edenler bilsinler ki Rabbin, bu
hareketlerinin ardından onları şüphesiz bağışlar
ve merhamet eder.”[511]
“Allah kötülüğü
bilmeyerek yapıp da, hemen tövbe edenlerin tövbesini kabul etmeyi üzerine
almıştır. Allah işte onların tövbesini kabul eder.” [512]
2159. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tövbe edenin
üzerinde tövbe nişanesi ortaya çıkmadıkça tövbe etmiş
sayılmaz. (Tövbe nişanesi) alacaklıları razı etmesi,
namazlarını kaza etmesi, insanlar arasında alçak gönüllü olması,
nefsini şehvetlerden sakındırması ve oruç tutarak boynunu
inceltmesidir (zayıflamasıdır).”[513]
2160. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe
dört şey üzere bina edilmiştir: Kalp ile pişmanlık, dil ile
istiğfar, organlarıyla amel etmek ve bir daha günaha dönmemeye
azmetmek.”[514]
2161. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe;
kalp ile pişmanlık, dil ile istiğfar, amelde günahı
terketmek ve günahı tekrarlamamayı kararlaştırmak.”[515]
2162. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İstiğfar
yüce bir makamdır ve altı anlamı vardır. Birincisi,
geçmişten dolayı pişman olmak; ikincisi, bir daha ebedi olarak
günaha dönmeyi terk etmen; üçüncüsü, insanların hakkını ödemen;
dördüncüsü, zayi ettiğin her farzın hakkını eda etmen;
beşincisi, haram maldan oluşan etini derin kemiğine
yapışıncaya ve aralarında yeni bir et oluşuncaya kadar
hüzünle eritmen; altıncısı ise günahın
tatlılığını cismine tattırdığın
gibi itaatin elemini de tattırmandır. İşte bunları
yaptığında, “esteğfirullah” (Allah’tan
bağışlanma dilerim) de.”[516]
2163. İmam
Ali (a. s), “İstiğfarın tarifi nedir?” diye soran Kumeyl b.
Ziyad’a şöyle buyurmuştur: “Ey
İbn-i Ziyad! (İstiğfarın tarifi) tövbedir.” Ben (ibn-i
Ziyad) “Bu yeterli midir?”[517]
diye sorunca da “Hayır! diye buyurdu. Ben “O halde nasıl?” diye
sorunca, “Kul bir günah işleyince harekete geçirerek “Allah’tan
bağışlanma dilerim.” demelidir.” diye buyurdu. Ben, “Harekete
geçirmek de ne demek?” diye sorunca şöyle buyurdu: “Dudaklarını
ve dilini hareket ettirmeli ve bununla istiğfarın gerçeğine ulaşmayı
dilemelidir.” Ben, “Hakikat nedir?” diye sorunca da şöyle buyurdu: Kalbi
ile tasdik etmek, istiğfarda bulunduğu günaha bir daha geri dönmemeye
azmetmektir.” Kumeyl, “Böyle yapacak olursa mağfiret dileyenlerden olur
mu?” diye sorunca da, “Hayır... zira sen henüz istiğfarın köküne
ulaşmış sayılmazsın.” Kumeyl,
”İstiğfarın kökü nedir?” diye sorunca da şöyle buyurdu:
“Kendisinden dolayı mağfiret dilediğin tövbeye geri
dönüştür. Bu ibadet edenlerin (abidlerin) ilk derecesidir. Günahı
terk etmek ve istiğfarın altı anlamı vardır.” Daha
sonra önceki hadisin içeriğine benzer şeyler söyleyerek
konuşmasını sürdürdü.”[518]
2164. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbenin
meyvesi nefsin aşırılıklarını telafi etmektir.”[519]
Bak,
ez-Zenb, 1376. Bölüm
el-İstiğfar,
3088. Bölüm
Kur’an:
“Böyle
yapmazsanız, bunun Allah'a ve peygamberine karşı
açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tövbe
ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece zulmetmemiş ve zulme
uğramamış olursunuz”[520]
2165. İmam
Bakır (a. s), “Ben Haccac’ın zamanından şimdiye kadar
valiyim. Tövbem kabul olur mu?” diye soran Nehe’ büyüklerinden birine önce
cevap vermedi. O şahıs “sözümü tekrarlayınca da İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurdu” diyor:
“Hayır, her hak sahibine hakkını eda edinceye kadar (tövben)
kabul olmaz.”[521]
2166. Ali
b. Ebi Hamza şöyle diyor: “Ümeyyeoğullarının
katiplerinden olan bir dostum vardı. Bana, “Ebu Abdillah (İmam
Sadık -a. s-) ile görüşmek için randevu al.” dedi. Ben İmam
Sadık’tan randevu istedim, o da bana görüşme iznini verdi. O şahıs
İmam’ın huzuruna vardı, selam verdi, oturdu ve şöyle dedi:
“Fedan olayım, ben bu kavmin divanında bulunuyordum, onların
dünyasından bir çok mal elde ettim ve elde etme hususunda gözlerimi
yumdum. (helalına haramına bakmadım. ) bundan benim için bir
çıkış yolu var mı?” İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Sana ne dersem yapar mısın?” O şahıs, “Evet yaparım”
deyince de ona şöyle buyurdu: “Onların divanında
kazandığın her şeyi ayır. Onlardan
tanıdığın kimselere malını ver.
Tanımadığın kimseler içinse sadaka var. (böyle yapacak
olursan) ben de aziz ve celil olan Allah hususunda sana cenneti garantilerim.”[522]
bak.
el-Bid’at, 333. Bölüm
el-İcare,
15. Bölüm
Kur’an:
“Ancak, onları
yakalamanızdan önce tövbe edenler bunun dışındadır.
Biliniz ki Allah, bağışlar ve merhamet eder.” [523]
2167. İmam
Rıza (a. s), bazı ashabının “Allah Ali (a.s) ile
savaşan kimseye lanet etsin” dediğini duyunca şöyle
buyurmuştur: “Tövbe edip ıslah olanlar hariç!”
Sonra da şöyle buyurdu: “Ondan uzak durup tövbe etmeyenlerin günahı,
kendisiyle savaşıp tövbe eden kimsenin günahından daha
büyüktür!”[524]
2168. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her günah
için bir tövbe icat et: Gizliye gizli ve açığa açık ile.”[525]
2169. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim gizlide kötü bir iş yaparsa, gizlide bir iyilik yapmalıdır.
Her kim de açıkta bir kötülük yaparsa açıkta bir iyilik
yapmalıdır.”[526]
Kur’an
“Ey iman edenler!
Yürekten tövbe ederek Allah'a dönün”[527]
2170. İmam
Kazım (a. s), “Allah-u Teala’nın “Ey iman edenler! Yürekten tövbe ederek
Allah'a dönün” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Kulun tövbe etmesi ve bir daha günaha dönmemesidir.”[528]
2171. İmam
Hadi (a. s), tevbe-i nasuh hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Batının zahir gibi ve hatta ondan
daha iyi olmasıdır.”[529]
2172. İmam
Ali (a. s), tevbe-i nasuh hakkında şöyle buyurmuştur: “Kalb
ile pişmanlık, dil ile istiğfar ve bir daha dönmemeyi
kararlaştırmak.”[530]
2173. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tevbe-i
Nasuh, işlediğin günahtan pişman olman, Allah’tan mağfiret
dilemen ve bir daha ebedi olarak günaha dönmemendir.”[531]
2174. Resulullah
(s.a.a) “Tevbe-i Nasuh hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “İşlediğin
günahtan pişman olman, hemen pişmanlığın ile Allah’tan
mağfiret dilemen ve ebedi olarak bir daha günaha dönmemendir.”[532]
Kur’an
“Allah kötülüğü
bilmeyerek yapıp da, hemen tövbe edenlerin tövbesini kabul etmeyi üzerine
almıştır. Allah işte onların tövbesini kabul eder.
Allah bilendir, hikmet sahibi olandır.”[533]
2175. Resulullah
(s.a.a) İbn-i Mes’ud’a şöyle buyurmuştur: “Günahı
öne alıp tövbeyi erteleme. Lakin tövbeyi öne al, günahı erteleme.
Şüphesiz Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Ama, insanoğlu özgürce suç işlemek ister”[534]
2176. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbeyi
ertelemek, aldanmak; bugün yarın diye savsaklamak ise
şaşkınlıktır.”[535]
2177. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın
ahireti amelsiz ümit eden ve uzun emellerle tövbeyi erteleyen kimseler gibi
olma. (zira böyle bir şahıs) nefsani isteklerle
karşılaşınca günahı öne alır, tövbeyi erteler.”[536]
2178. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
ne zaman bir günah işlersen, onu ortadan kaldırmak için tövbe etmekte
acele davran.”[537]
2179. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbeyi
yarına erteleyen kimse ölümün hücumu hususunda en büyük tehlike ile
karşı karşıya kalmıştır.”[538]
bak.
et-Tesvif, 1934. Bölüm
2180. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahı
terk etmek tövbe talebinden daha kolaydır.”[539]
2181. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yere
düşmekten sakınmak seni kaldırmalarını istemenden daha
hayırlıdır.”[540]
2182. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan
hiç kimseye borcu olmayan kimse, her ne kadar borcunu zamanında ödese bile
borçlu olan kimseden daha huzurlu yaşar ve az hüzünlenir. Hakeza günah
işlemeyen kimse de halisane tövbe edip Allah’a dönse bile günah
işleyen kimseden hüzün açısından daha huzurludur.”[541]
2183. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim tövbe ederse Allah da onu affeder; organlarına (tövbekarın)
ayıplarını örtmesini, yeryüzü parçasına
günahlarını gizlemesini ve gözetleyici meleklerin
yazdığı suçlarını unutmalarını emreder.”[542]
2184. Muaviye
b. Veheb İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu
işittiğini söylüyor: “Mümin kul halis bir
şekilde tövbe edince Allah onu sever, dünya ve ahirette günahlarını
örter.” Ben, “Nasıl gizler?” diye sorunca da şöyle buyurdu: “İki
gözetleyici meleğe yazdıkları günahlarını unutturur.
Öyle ki artık Allah ile görüşünce artık günahlarına tanıklık
edecek şey kalmaz.”[543]
Kur’an:
“Ancak tövbe eden,
iman edip salih amel işleyenlerin, işte Allah onların
kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet
eder.”[544]
2185. “Aziz ve celil olan Allah Nebi Davud’a (a.s)
şöyle vahy etmiştir: “Ey Davud! Mümin
kulum bir günah işleyip dönünce, o günahtan tövbe edince ve o günahı
hatırladığında benden haya edince ben de onu
bağışlarım, gözetleyici meleklere o günahı unuttururum
ve o günahını iyiliğe çeviririm. Bu işi yapmaktan çekinmem.
Zira ben merhamet edenlerin en merhametlisiyim.”[545]
2186. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “Ancak tövbe eden,
iman edip salih amel işleyenlerin, işte Allah onların
kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet
eder.”
ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu
ayet sizin hakkınızdadır. Kıyamet günü mümin günahkar
getirilir ve aziz ve celil olan Allah’ın karşısında tutulur
ve hesabı görülür. Ona tüm günahları bildirilir. Her defasında,
“Biliyorum!” der. Allah-u Teala’nın “Dünyada günahlarını örttüm,
bugün de bağışlıyorum.” Kulumun günahlarını
iyiliğe çevirin.” İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle
buyurdu: “Böylece amel defteri insanların karşısında
yükseltilir. İnsanlar: “Sübhanallah, bu kulun bir tek günahı bile yok
mudur?” derler.”[546]
2187. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her topluluk
oturup Allah’ı zikredince gökten bir münadi şöyle nida eder:
“Kalkın, Allah günahlarınızı iyiliklere çevirdi ve hepinizi
affetti.”[547]
2188. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin
etmeyin. Zira Allah’a yemin eden kimseyi Allah yalanlar.”[548]
2189. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden
yemin edenlere eyvahlar olsun! Yani, “Falan şahıs cennetlik ve falan
şahıs da cehennemliktir” diyenlere...”[549]
2190. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir
şahıs namaz kılıyordu. Secdeye gidince birisi gelerek boynuna
ayak bastı. O şahıs, “Allah’a and olsun ki Allah seni ebedi
bağışlamayacaktır.” deyince aziz ve celil olan Allah
şöyle buyurmuştur: “Kulum benim kulumu asla
bağışlamayacağıma dair yemin etti. Ama ben onu
bağışladım.”[550]
2191. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim aziz
ve celil olan Allah’a yükümlülük getirirse Allah da onu yalanlar.”[551]
2192. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir gün
birisi şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki Allah falanı
bağışlamayacaktır.” Aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurdu: “Falanı
bağışlamayacağım diye yemin eden bu kimdir? Ben,
o şahsı bağışladım, ama Allah falanı
bağışlamaz diyen o ikinci şahsın amellerini boşa
çıkardım.”[552]
bak. Kenz’ul-Ummal, 3/559, 560, 836
Konular:
es-Sevab (Sevab)
es-Sevre (Devrim)
58. Konu
es-Sevab
Sevab
F Şerh-u
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, 9/79 es-Sevab ve’l ikab
İnde’l Muslimin
bak.
F 66.
Konu, el-Ceza, 2. Konu, el-Ecr
F ed-Dunya,
1201. Bölüm, el-Merez, 3674. Bölüm, el-Hacet, 965, 969. Bölümler, er-Riya,
1420. Bölümler
F el-MA’ruf
(1), 2683. Bölüm, el-Akl, 2786. Bölüm, el-Amel (1), 2937-2939. Bölüm
F el-Amel(3),
2961. Bölüm, el-Kitab, 3448. Bölüm
Kur’an:
“Mal ve oğullar,
dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak yararlı işler,
sevab olarak da, emel olarak da, Rabbinin katında daha
hayırlıdır.”[553]
“Allah doğru
yolda olanların doğruluğunu artırır. Baki kalacak
yararlı işler Rabbinin katında sevap olarak da daha iyidir,
sonuç olarak da daha iyidir.”[554]
“Sizde olanlar tükenir
ama, Allah katında olanlar sonsuzdur, tükenmez. Sabredenlere ecirlerini,
yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz.”[555]
2193. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “
Amelinin sevabı amelinden daha üstündür.”[556]
2194. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nezdindeki
bir dereceye yükseltmede kendine yakınlaştırmasını
veya ilahi katiplerin saydığı ve gözetleyici meleklerin
kaydettiği günahlarınızı
bağışlamasını dileyerek yavrusunu yitirip sürekli arayan
deve gibi feryat da etseniz ve güvercinleri inlemesi gibi inleseniz bu sizler
için ümit ettiğim sevabından ve sizler için korktuğum
azabından daha azdır.”[557]
2195. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahiret
sevabı dünya meşakkatini unutturur.”[558]
2196. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
münezzeh olan Allah, kullarını gazabından ve azabından
korumak ve cennetine sevk etmek için itaatine sevab ve günahına azab
taktir etmiştir.”[559]
2197. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sevab,
meşakkat iledir.”[560]
2198. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelin
sevabı içindeki meşakkat ölçüsüncedir.”[561]
2199. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabrın
sevabı en yüce sevaptır.”[562]
2200. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiddetli
zorluklarla yüce dereceler ve sürekli huzur elde edilir.”[563]
bak.
el-Musibet, 2231. Bölüm
el-Hulk,
1107. Bölüm
el-Cennet,
551. Bölüm
2201. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
en büyük sevab, insaf sevabıdır.”[564]
2202. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihadın
sevabı, en büyük sevaptır.”[565]
2203. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İki
şeyin sevabı ölçülmez: Afv ve adalet.”[566]
Kur’an:
“Kim ortaya bir
iyilik koyarsa ona on katı verilir; ortaya bir kötülük koyan ise ancak
misliyle cezalandırılır; onlara haksızlık
yapılmaz.”[567]
“Yaptıklarına
karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez.”[568]
“İyi
davrananlara; daima daha iyisi ve üstünü verilir. Onların yüzlerine ne bir
karalık, ne de zillet bulaşır. İşte onlar
cennetliklerdir, orada temelli kalırlar.”[569]
“. Orada dilediklerini
bulurlar. Katımızda fazlası da vardır.” [570]
2204. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim iyiliğe daha iyi bir karşılık verirse onu telafi
etmiş olur.”[571]
2205. Resulullah
(s.a.a), “Savaşçıların (mücahitlerin) üstünlüğü
hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlardan
biri ailesinden ve komşularından yetmiş kişiye şefaat
eder. Öyle ki iki komşusu hangisi komşuluk hususunda daha
yakındır diye çekişirler, savaşanlar (cihad edenler)
benimle ve İbrahim (a.s) ile ebedi sofra başına oturur, her gün
sabah akşam Allah-u Teala’ya bakarlar.”[572]
2206. Resulullah
(s.a.a), “İyilik
edenler için iyilik ve daha fazlası.” Ayeti hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Dünyada güzel işler yapanlara bir
iyilik vardır ve o da cennettir. Bir de daha fazlası vardır ki o
da Allah’ın kerim yüzüne bakmaktır.”[573]
2207. Hakeza
Resulullah (s. a. v), “İyilik edenler için iyilik ve daha fazlası...” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar Rablerine niteliksiz, sınırsız ve
belli bir sıfat olmaksızın bakarlar.”[574]
2208. İmam
Ali (a. s), “İyilik
edenler için iyilik ve daha fazlası...” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani iyilik
cennet; “daha fazlası” ise aziz ve celil olan Allah’ın vechine
bakmaktır.”[575]
2209. Resulullah
(s. a. v), “Allah-u Teala’nın “Katımızda daha fazlası...” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan
Rab, onlara tecelli eder.”[576]
bak.
ed-Durr’ul-Mensur, 4/357/360; 477. Konu, el-Lika
el-Mehabbet
(2), 671. Bölüm
2210. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kime Peygamber’den (s.a.a) sevabı olan bir amelin olduğu
ulaşır da o sevabı taleb
ederek o şeyi yaparsa her ne kadar Peygamber (s.a.a) dememiş olsa
bile kendisine o sevab verilir.”[577]
2211. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kime Allah’ın bir amele sevab verdiği erişir de o ameli söz konusu
sevabı elde etmek için yaparsa, her ne kadar o hadis kendisine
ulaştığı gibi olmasa da ona söz konusu sevab verilir.”[578]
2212. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
şeyin sevabı olduğunu işitip de o işi yapan kimse her
ne kadar o şekilde olmasa da o sevabı elde eder.”[579]
bak.
el-Bihar, 2/256, 30. Bölüm
Vesail’uş-Şia,
1/59, 18. Bölüm
En-Niyyet,
3979. Bölüm
2213. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman veya
kafir iyilik eden herkese Allah sevab verir.” Kendisine, “Kafire ne sevab
verilir?” diye sorunlunca da şöyle buyurdu: “Eğer sıla-i rahimde
bulunur, sadaka verir veya güzel bir iş yaparsa Allah-u Teala ona sevab
olarak mal, evlat, sıhhat veya benzeri şeyler verir.” Kendisine,
“Ahirette sevabı nedir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Daha az azab
görür.” Ardından da şu ayeti okudu: “Firavun ailesi, en
şiddetli azaba girin.”[580]
bak. Cehennem, 621. Bölüm
el-İhsan, 871-872. Bölümler
es-Sadaka, 2244. Bölüm
59. Konu
es-Sevret
Devrim
bak.
F el-Kitman,
3453. Bölüm, el-İmamet(3), 238. Bölüm
F 411.
Konu, el-Furs
2214. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğuda
bir halk kıyam edecek ve Mehdi’nin (a.s) hakimiyetine zemin
hazırlayacaklardır.”[581]
2215. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet,
doğudadır.”[582]
2216. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölülerini
öldürünceye ve birbiriyle rekabet edinceye kadar iş onlarındır.
Bu olunca Allah doğudan onlara topluluklar gönderir; onları
darmadağın ederek teker teker öldürür. Allah’a yemin olsun ki
eğer onlar bir yıl egemen olurlarsa biz iki yıl egemen oluruz.
Eğer iki yıl egemen olurlarsa biz dört yıl egemen oluruz.”[583]
2217. Ebu
Salim şöyle diyor: “Biz Kufe’de Ali b.
Ebi Talib (a.s) ile birlikteydik. Günlerden bir gün biz yanındayken
şöyle buyurdu: “Şüphesiz ben torunlardan bir torunum. Ben hak hakim
olsun diye hak üzere savaşırım. Ama hak hakim olmaz.
İş onların (Ümeyye oğullarının) elindedir.
Çoğalınca ve birbiriyle rekabete girişince ve ölülerini
öldürünce Allah onlara doğu ehlinden topluluklar gönderir. Onları
darmadağın ederek öldürür ve sayılarını dürer (hepsini
öldürür. ) Allah’a yemin olsun ki onlar bir yıl egemen olurlar biz iki
yıl egemen oluruz.”[584]
2218. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz Ehl-i
Beyt için Allah dünya yerine ahireti seçmiştir. Şüphesiz Ehl-i
Beyt’im benden sonra belaya maruz kalacak, dağılacak ve sürülecektir.
Sonunda doğu taraftarlarından beraberlerinde siyah bayraklar olan bir
topluluk gelecek, hakkı isteyecek, ama kendilerine verilmeyecektir.
Savaşacaklar ve galip gelecekler. Onlara istedikleri verilecek, ama onlar
kabul etmeyeceklerdir. Sonunda onu Ehl-i Beyt’imden birine vereceklerdir. Onun
adı benim adım; babasının adı da babamın
adıdır. Yeryüzüne egemen olacak ve yeryüzü zulüm ve
haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve insafla dolacaktır.
Sizden veya sizden geriye kalanlardan her kim onlara ulaşırsa her ne
kadar karın üzerinden sürünerek de olsa onlara katılsın. Zira
şüphesiz ki onlar hidayet bayraklarıdır.”[585]
2219. Abdullah
şöyle diyor: “Biz Resulullah’ın (s.a.a)
yanında otururken Kureyş’ten birkaç genç oradan geçti. Peygamber’in
rengi değişti. Biz, “Ya Resulullah! Biz sürekli yüzünüzde
rahatsız edici bir hal görmekteyiz.” Deyince şöyle buyurdu: “Allah
biz Ehl-i Beyt’e dünya yerine ahireti seçmiştir Şüphesiz Ehl-i
Beyt’im benden sonra belaya uğrayacak, sürülecek ve
dağılacaktır. Sonunda buradan -eliyle doğu tarafına
işaret etti- beraberinde siyah bayraklar olan bir topluluk gelecektir.
Onlar hakkı isteyecek, ama verilmeyecektir. Hakkı isteyecekler yine
verilmeyecektir. Sonunda savaşacaklar ve sabredeceklerdir. Bu defa
kendilerine istedikleri verilecek, ama kabul etmeyeceklerdir. Sonunda Ehl-i
Beyt’imden birisine vereceklerdir. O da yeryüzünü zulüm ve
haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve insafla dolduracaktır.
Sizden her kim onlara ulaşırsa karlar üzerinde sürünerek de olsa
kendilerine katılsın.”[586]
2220. Hakeza
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sonunda
bu doğu tarafından bir topluluk gelecektir. Onlar siyah bayraklar
ashabıdır. İki veya üç defa hakkı isteyecekler, ama onlara
verilmeyecektir. Sonunda savaşacaklar ve galip geleceklerdir. Kendilerine
istedikleri verilecek ama onu kabul etmeyeceklerdir. Sonunda onu Ehl-i
Beyt’imden birine verecekler, o da yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle
dolduracaktır. Sizden her kim onlara ulaşırsa karlar üzerinde
sürünerek de olsa kendilerine katılsın. Zira şüphesiz o
Mehdi’dir (a.s),”[587]
2221. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adeta
doğuda kıyam eden, hakkı isteyen, kendilerine verilmeyen,
yeniden isteyen, ama yine verilmeyen, topluluğu görür gibiyim. Böyle
görünce kılıçlarını çekerler. Bu esnada istedikleri
verilir, ama kendileri kabul etmezler. Sonunda kıyam ederler hakkı
sadece sahibinize verirler. Onların öldürülenleri şehittir. Bilin ki
eğer o zamana ulaşırsam bu emrin sahibine canımı feda
ederim.”[588]
2222. Minhal
Bin Amr birinden naklen şöyle diyor: “Biz
mescitteydik, Ali (a.s) de tuğladan bir minber üzerinde bizlere
konuşma yapıyordu. Sa’saa b. Suhan da arkamda oturuyordu. Birisi
gelerek Ali’ye (a.s) gizlice anlayamadığımız bir
şeyler söyledi. İmam’ın yüzünde öfke belirdi ve sustu.
Eş’as b. Kays geldi, insanları aralayarak minbere yakın bir yere
geldi ve şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Bu kızıl yüzler (Arap
olmayanlar) senin etrafını sarmışlar. Sa’saa b. Suhan
eliyle sırtına vurdu ve şöyle dedi: “Hepimiz Allah’tan geldik ve
O’na döneceğiz. Bugün Müminlerin Emiri Araplar hakkında
gizlediği bir şeyi açıklayacak.” Ali (a.s) şiddetle
öfkelendi ve şöyle buyuru: Ben bu hayırsız insanlara ne diyeyim?
Yataklarında pinekliyorlar ve bana sürekli Allah’ı zikreden
insanları kendimden uzak tutmamı emrediyorlar. Böylece zalimlerden
olmamı istiyorlar. Taneyi yaran ve insanları yaratan Allah’a yemin
olsun ki Muhammed’den (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim. Allah’a
yemin olsun ki siz Arap olmayanlarla onları Müslüman etmek için
savaştığınız gibi onlar da dine geri çevirmek için
sizinle savaşacaklardır.”[589]
2223. Resulullah
(s.a.a), İranlılar hakkında şöyle buyurmuştur: “Siz
onlarla Kur’an’ın tenzili (nazil oluşu) üzere
savaştınız. Onlar da sizinle Kur’an’ın tevili (gerçek
yorumu) üzere savaşmadıkça dünya sona ermez.”[590]
2224. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adeta
Arap olmayanların Kufe mescidine çadır kurup insanlara Kur’an’ı
nazil olduğu şekliyle öğrettiğini görür gibiyim.”[591]
2225. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim’in
(a.s) ashabı Kufe mescidinde çadır kurup Araplara ağır
gelecek eşsiz ve yeni bir şey getirince halinize ne olacak?!”[592]
2226. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kesin bir
şekilde iyiliği emredin, kötülükten sakındırın. Aksi
taktirde Allah sizlere boyunlarınızı vuracak, ganimetlerinizi yiyecek
ve kaçmayan aslanlar kesilecek Acemleri (Arap olmayanları) gönderir.”[593]
2227. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok geçmeden
elleriniz Acem’den dolacaktır. Sonra Allah onları kaçmayan aslanlar
kılacaktır. Savaşçılarınızı öldürecek ve
ganimetlerinizi yiyeceklerdir.”[594]
2228. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) bana tavsiyede bulundu ve şöyle buyurdu: “Ey Ali, şüphesiz
sen isyankar bir toplulukla, sözünde durmayan bir grupla ve dinden
çıkmış bir toplulukla savaşacaksın. Bilin ki ey Arap
topluluğu elleriniz acemlerden dolacaktır. Elleriniz onlardan dolunca
hiçbir şeye acımayan yırtıcı bir aslan gibi aleyhinize
ayaklanacaktır. Boyunlarınızı vuracak ve Allah’ın
sizlere nasip kıldığı ganimetleri yiyeceklerdir.
Topraklarınıza ve mallarınıza varis olacaklardır. Bu
dininizin değiştiği ve bizzat kendi nefsinizin fesada
düştüğü bir zamanda olacaktır.”[595]
2229. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala Kufe’yi diğer beldelere; Kufe ehlinden müminleri, diğer
beldelerin ehline hüccet kılmıştır. Kum şehrini de
diğer beldelere; Kum ehlini ise insan ve cinlerden doğu ve
batıdaki tüm herkese hüccet kılmıştır. Allah Kum ve
ehlini zayıf düşürmeyecek, onlara başarı verecek ve
destekleyecektir. Bir zaman gelecek ki Kum ve ehli tüm yaratıklara hüccet
olacaktır. Bu Kaim’imizin (a.s) gaybetinden zuhuruna kadar ki dönemdir.
Eğer böyle olmasaydı yeryüzü, ehlini dibine geçirirdi. Şüphesiz
melekler Kum ve ehlinden belaları def etmiştir. Zorbaları ezip
geçen (Allah), Kum’a kötü niyetle yönelen tüm zorbaları, ezip geçecektir.”[596]
2230. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
yakında Kufe müminlerden boşalacaktır. Yılanın
deliğine çekildiği gibi ilim de oradan çekilip gidecektir. Sonra ilim
Kum diye anılan bir şehirde ortaya çıkacaktır. Kum ilim ve
fazilet kaynağı olacaktır. Hareminde oturan kadınlar da
dahil din hususunda yeryüzünde zayıf düşürülmüş hiç kimse
kalmayacaktır. Bu Kaim’imizin zuhuruna yakın bir zamandır. Allah
Kum ve ehlini Hüccet’in yerine geçirecektir. Aksi takdirde yeryüzü ehliyle
birlikte dibe geçerdi ve yeryüzünde hiçbir hüccet kalmazdı. İlim
doğu ve batıda olan diğer beldelere oradan akacak,
yaratıklarına Allah’ın hüccetini tamamlayacaktır.
Artık yeryüzünde din ve ilmin kendisine ulaşamadığı
bir kimse kalmayacaktır. Sonra da Kaim (a.s) zuhur edecektir.”[597]
2231. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kum
ehlinden birisi insanları hakka çağıracaktır. Etrafına
demir parçaları gibi sağlam bir topluluk toplanır. Şiddetli
kasırgalar onları yerinden hareket ettiremez, savaştan
bıkmazlar ve korkmazlar. Allah’a tevekkül ederler. Akıbet ise sadece
takva sahiplerinindir.”[598]
2232. İmam
Sadık (a. s), İffan’el Basri’ye şöyle buyurmuştur: “Neden
“Kum” diye adlandırıldığını biliyor musun?” Ben,
“Allah, Resulü ve sen daha iyi biliyorsun.” Deyince şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Kum olarak adlandırılmıştır; zira Kum
ehli Al-i Muhammed’in (s.a.a) Kaim’inin etrafına toplanacak, onunla
kıyam edecek, yolunda direnecek ve kendisine yardım edeceklerdir.”[599]
2233. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ashabımızdan
bazısı şöyle demiştir: “Ebu Abdillah’ın (İmam
Sadık’ın -a. s-) huzurunda oturmuştuk, bizlere şu ayeti
okudu: “Bu ikiden birincisinin vakti
gelince, üzerinize pek güçlü olan kullarımızı
salacağız. Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrollerine
alacaklar. Bu, yerine gelecek bir vaattir.”[600]
Biz, “Sana feda olalım, o kimdir?” deyince üç defa şöyle buyurdu:
“Vallahi onlar Kum ehlidir.”[601]
2234. İmam
Sadık (a. s), Allah-u Teala’nın “Üzerinize pek güçlü
olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketlerinizde
her köşeyi kontrollerine alacaklar.”
ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bunlar Allah’ın Kaim’in kıyamında önce
gönderdiği topluluktur. Onlar Al-i Muhammed’e zulmeden herkesi
öldürürler.”[602]
2235. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin
sonundan bir topluluğa ümmetimden ilkine verilen sevap verilecektir. Onlar
fitnecilerle savaşır ve kötülüğe savaş açarlar.”[603]
Cim Harfi
Konular
ü el-Cebr (Cebir-Zorlamak)
ü el-Cebbar (Cebbar-Baş Eğdirici)
ü el-Cubn (Ödleklik)
ü el-Cidal (Cedelleşmek-Tartışmak)
ü Et-Tecrube (Tecrübe)
ü el-Cez’e (Sabırsızlanmak)
ü el-Ceza (Ceza-Karşılık)
ü el-Cizye (Cizye)
ü el-Tecessus (Tecessüs-Araştırma)
ü el-Meclis (Meclis- Oturum)
ü el-Mucalese (Arkadaşlık)
ü el-Cemaat (Cemaat)
ü el-Cumu’a (Cuma)
ü el-Cim’a (Cinsel İlişki)
ü el-Cemal (Güzellik)
ü el-Cenabet (Cünupluk)
ü el-Cund (Ordu)
ü el-Cennet (Cennet)
ü el-Cin (Cin)
ü el-Cunun (Delilik, Cinnet)
ü el-Cihad (1) (Düşmanla
Savaşmak-Cihad)
ü el-Cihad (2) (Nefisle Cihad)
ü el-Cihad (3) (Çaba-Uğraş)
ü el-Cehl (Cehalet)
ü Cehennem (Cehennem)
ü el-Cevap (Cevap)
ü el-Cud (Cömertlik- Bağışta
bulunma)
ü el-Car (Komşu)
ü el-Cah (Makam-Mevki)
60. Konu
el-Cebr
Cebir-Zorlamak
F el-Bihar,
5/2; İbtal’ul Cebr ve’t Tefviz
F Tuhef’ul
: Ukul, 458; Risalet’ul İmam el-Hadi (s. a) fi reddi Ala ehli’l cebr ve’t
tefviz
bak.
F 4.
Konu, Ecel, 282; el’meşiet, 431 (el’Kader), 443, el-Kaza (1)
Kur’an:
“Hanif olarak kendini
Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira
Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte
dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.” [604]
2236. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah tüm yaratıkları Müslüman olarak yarattı, onlara emretti ve
yasakladı. Küfür ise kulun küfrü işlediğinde
gerçekleştiği bir isimdir. Allah kulu yaratınca kafir olarak
yaratmamıştır. Bir zaman geçtikten ve ilahi hüccet
tamamlandıktan sonra kafir oldu. Kula hakkı sundu, o da hakkı
inkar etti. Hakkı inkar edince de kafir oldu.”[605]
2237. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah tüm insanları yarattığı
fıtrat üzere var etti. Onlar ne bir dine imanı ve ne de inkarı
biliyorlardı. Sonra Allah elçiler gönderdir. Elçiler kulları Allah’a imana
davet etti. böylece Allah onlardan bazısını hidayet etti,
bazısını da hidayet etmedi.”[606]
Bak;
el-Halik, 1070. Bölüm
2238. İmam
Ali (a. s), cebrin batıl oluşu hakkında şöyle
buyurmuştur: “Böyle (zorlama) olsaydı sevap,
ceza, emir, yasaklama ve sakındırma batıl olurdu. Söz ve tehdit
kalkardı. Kötüyü bir kınayan olmaz iyiyi bir öven bulunmazdı.
İyilik eden günahkara oranla daha çok kınanmayı hak ederdi.
Günahkar iyilik sahibinden daha çok iyiliği hak ederdi. Cebir inancı
putperestlerin ve Rahman’ın düşmanlarının sözüdür.”[607]
2239. Rivayet
edildiği üzere Haccac b. Yusuf Hasan-i Basri, Amr b. Ubeyd, Vasıl b.
Ata ve Amir eş-Şa’bi’ye birer mektup yazarak kaza ve kader
hakkındaki inançlarını ve kendilerine bu konuda
ulaşanları bildirmesini istedi. Hasan-i Basri ona şöyle
yazdı: “Şüphesiz bu konuda bana
ulaşanların en güzeli Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’den (a.s)
duyduğum şu sözdür: “Seni sakındıranın sana afet ve
bela indirdiğine mi inanıyorsun? Sana bela ve afet indiren şey
altın ve üstündür. Allah bundan münezzehtir.” Amr b. Ubeyd ise ona
şöyle yazdı: “Kaza ve kader konusunda duyduğum en güzel söz Ali
b. Ebi Talib’in (s. a) şu sözüdür: “Eğer günah kaçınılmaz
bir şey olsaydı, kısas edilen günahkar mazlum
sayılırdı.[608]
Vasıl b. Ata ise ona şöyle
yazdı: “Kader ve kaza hususunda duyduğum en güzel şey Müminlerin
Emiri, Ali b. Ebi Talib’in (a.s) şu sözüdür: “Sana önce yol gösteriyor
sonra da yolu daraltıyor mu?”
Şa’bi ise ona şöyle
yazdı: “Kaza ve kader hususunda duyduğum en güzel şey Müminlerin
Emiri Ali b. Ebi Talib’in (a.s) şu sözüdür: Mağfiret dilediğin
her şey sendendir. Allah’ı hamdettiğin her şey ise
ondandır.
Bütün bu mektuplar Haccac’a
ulaşınca ve içeriğini anlayınca şöyle dedi: “Hepsi de
bunları saf ve berrak bir kaynaktan almışlardır.”[609][610]
2240. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
günahlar için üç varsayım vardır: YA Allah tarafındandır
-ki değildir- Rabbin kulu işlemediği bir şey esasınca
cezalandırması doğru olmazdı. Ya hem O’ndan ve hem de
kuldandır -ki böyle değildir- O halde güçlü olan ortağın
güçsüz olan ortağına zulmetmesi doğru düşmezdi. Ya da
kuldandır -ki öyledir- Bu taktirde de eğer kulu affederse bu onun
kerem ve cömertliğindendir. Eğer cezalandırırsa bu da kulun
günah ve suçu sebebiyledir.”[611]
2241. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulu
kınayabileceğin her iş ondandır. Kulu
kınayamayacağın her iş ise Allah’ın işindendir.
Allah-u Teala kula, “Neden isyan ettin, neden kötü işler yaptın,
neden şarap içtin ve neden zina ettin?” der. İşte bu kulun
fiillerindendir. Ama ona “Neden hasta oldun?, neden boyun kısadır,
neden beyazsın, neden siyahsın?” diye söylemez. Zira bunlar
Allah’ın işlerindendir.”[612]
2242. İmam
Ali (a. s), Allah-u Teala’nın, “Ey Muhammed Rabbin dileseydi yeryüzünde
olanların tümü iman ederdi.” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Tela şöyle buyurdu: “Ey Muhammed!
Rabbin dileseydi yeryüzünde olanların tümü, ahirette ilahi azabı
müşahede ettiklerinde iman ettikleri gibi, dünyada da zorlama ve
çaresizlik içinde iman ederdi. Eğer kullarıma bunu yapacak
olsaydım benden taraf herhangi bir sevap veya övgüye hak
kazanmazlardı. Oysa ben onların benden taraf bir yakınlık,
keramet ve ebedi cennette sürekli kalmaya hak kazanması için çaresiz
kalarak değil, tercih ederek iman etmelerini istedim.”[613]
2243. İmam
Sadık (a. s), Mufazzal b. Ömer’in naklettiği rivayette şöyle
buyurmuştur: “Cebir ve tefviz yoktur. (gerçek olan)
bu ikisi arasında olan şeydir.” Ben, “Bu ikisi arasındaki
iş nedir” diye sorunca, şöyle buyurdu: “Örneğin, birinin günah
işlediğini görüyorsun, onu o günahtan sakındırıyorsun,
ama o kabul etmiyor, sen de onu kendi haline bırakıyorsun, o da o
günahı işlemeye devam ediyor. Dolayısıyla onun senin
sakındırmana itina göstermeyip ve sonuçta kendi haline
bıraktığın için, “sen ona günahı emrettin” denilemez.”[614]
2244. İmam
Sadık (a. s), “Allah kulları günaha zorlar mı?” diye soran
birisine, “Hayır” diye buyurdu.” “Bu işi kullara mı bıraktı?” diye
sorunca da, “Hayır” diye
buyurdu: “O halde hakikat nedir?” diye sorunca da, şöyle buyurdu: “Bu
ikisi arasında olan Rabbinden bir lütuftur.” [615]
2245. İmam
Ali (a. s), kader hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ama
eğer kabul etmediysen şüphesiz bu ikisi arasında bir iştir.
Ne cebirdir ve ne de tefviz!”[616]
2246. İmam
Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah kullarını günah işlemeye zorlayıp
sonra da günahları sebebiyle cezalandırmaktan daha merhametlidir.
Allah olmayacak bir şeyi istemekten daha güçlüdür.” Ravi şöyle diyor:
“Her ikisine de, “Cebir ve kader arasında üçüncü bir makam var mıdır?”
diye sorulunca şöyle buyurdular: “Evet bu makam, gökle yeryüzü
arasından daha geniş bir makamdır.”[617]
2247. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
Tebarek ve Teala kullarını güç yetiremeyecekleri bir şeyle
mükellef kılmaktan daha kerimdir ve kudretinde irade etmeyeceği bir
şeyin olmasından daha güçlüdür.”[618]
2248. Şüphesiz
Fazl b. Sehl Memun’un yanında İmam Rıza’ya (a.s), “Ey Ebe’l
Hasan! Acaba insanlar mecbur mudur?” diye sorunca İmam Rıza (a.s)
şöyle buyurdu: “Allah
yaratıklarını mecbur bırakıp sonra da onlara azap
vermekten daha adildir.” O, “O halde
kendi hallerine mi bırakılmışlardır?” diye sorunca da
şöyle buyurdu: “Allah kulunu ihmal edip kendi başına
bırakmaktan daha hikmet sahibidir.”[619]
2249. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala şöyle buyurmuştur: “Ey Adem oğlu! Sen benim
meşiyyetimle (irademle) diliyorsun, benim nimetimle farzlarımı
eda ediyorsun, kudretimle günahları işlemeye güç buluyorsun. Ben seni
duyan ve gören bir kimse kıldım. Ben iyiliklerine senden daha
evlayım. Sen ise kötülüklerine benden daha evlasın.”[620]
2250. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ta
şu satırlar yazılıydı: “Ey Musa! Şüphesiz seni
ben yarattım, seni seçtim, güçlü kıldım, itaatimi emrettim, bana
karşı günahtan sakındırdım. Eğer bana itaat
edersen sana itaatimde yardımcı olurum. Bana isyan edersen sana bana
karşı günah işlemende yardımcı olmam. Bana
yaptığın itaatinde üzerinde minnetim vardır. İşlediğin
günahta senin üzerinde hüccetim vardır.”[621]
2251. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’ın kullarını günaha zorladığına veya
güçlerinin yetmediği şeylerle mükellef kıldığına
inanırsa onun kestiği yenmez, şahadeti kabul olmaz ve
arkasında namaz kılınmaz ve kendisine zekattan bir şey
verilmez.”[622]
2252. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beş
kimsenin ateşi sönmez ve bedenleri ölmez: ... Bir günahı işleyen
ve günahını aziz ve celil olan Allah’ın üzerine atan kimse.”[623]
2253. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahır
zamanda bir topluluk olacak ki günah işleyecekler ve, “Allah günahı
onlara mukadder kıldı!” diyeceklerdir. Onları reddeden, Allah
yolunda kılıcıyla savaşan kimse gibidir.”[624]
2254. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “...Kaderiyeci
kimse asla cennete girmez.”[625]
Kur’an:
“Onlar bir
fenalık yaptıkları zaman, “Babalarımızı bu yolda
bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah
fenalığı emretmez. Bilmediğiniz şeyi Allah'a
karşı mı söylüyorsunuz?”” [626]
2255. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameller
üç kısımdır: Farzlar, faziletler ve günahlar. Farzlar
Allah’ın emri, meşiyyeti, rızası, ilmi ve taktiri iledir.
Kul bunlarla amel edince bu vesileyle Allah’tan (ilahi azaptan) kurtulmuş
olur. Faziletler ise Allah’ın emriyle değildir. Lakin Allah’ın
meşiyyeti, rızası, ilmi ve taktiri iledir. Kul bununla amel
edince sevaba kavuşur. Ama günahlar ise Allah’ın emri ve
meşiyyeti ile değildir.”[627]
2256. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameller
üç halet üzeredir: Farzlar, faziletler ve günahlar. Farzlar aziz ve celil olan
Allah’ın emri, rızası, kazası, taktiri, meşiyyeti ve
ilmi iledir. Faziletler ise Allah’ın emri ile değildir. Ama aziz ve
celil olan Allah’ın rızası, kazası meşiyyeti ve ilmi
iledir. Günahlar ise Allah’ın emriyle değildir. Lakin Allah’ın
kazası kaderi, meşiyyeti ve ilmi iledir. Sonra da günahları
sebebiyle cezalandırılır.”[628]
2257. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
münezzeh olan Allah kullarını özgür bırakarak emretmiş ve
uyararak sakındırmıştır. Kolaylıkla mükellef
kılmış, zorlukla yükümlü kılmıştır. Aza çok
vermiş, mağlup düştüğünden isyan edilmemiş,
zorlandığından itaat edilmemiş ve peygamberleri boş
yere oyun olsun diye göndermemiştir.”[629]
61. Konu
el-Cebbar
Baş
Eğdirici
bak.
F el-Gayb,
3126. Bölüm; el-İbade, 2499. Bölüm; el-Kibr, 2436. Bölüm; el-Meşy,
3696. Bölüm
Kur’an:
“O, kendisinden
başka ilah olmayan, hükümran, çok kutsal; esenlik veren, güvenlik veren, görüp
gözeten, aziz (güçlü), cebbar (buyruğunu her şeye geçiren), ulu olan
Allah'tır. Allah putperestlerin koştukları eşlerden
münezzehtir.”
[630]
2258. İmam
Ali (a. s), Malik Eşteri Mısır’a vali tayin edince
yazdığı mektupta ona şöyle buyurmuştur: “Sakın
Allah’ın azametiyle boy ölçüşme ve ceberrutunda ona benzemeye
çalışma. Zira şüphesiz Allah tüm cebbarları zelil eder ve
bencili hor kılar.”[631]
2259. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Akil! İnsanın kızarttığı demirden inliyorsun ve
beni cebbar olan Allah’ın gazabıyla tutuşturduğu ateşe
mi sürüklüyorsun? Sen bu acıdan inliyorsun da ben azaptan inlemez miyim?”[632]
2260. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnatçı
cebbar “Lailahe illallah” demekten çekinen kimsedir.”[633]
2261. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kul hilmiyle gündüz oruç tutan ve geceyi ibadetle sabahlayan kimsenin
derecesine erişir. Ailesinden başka hiç kimseye egemen
olmadığı halde cebbardan yazılır.”[634]
2262. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebbarlar ve
kibirli kimseler kıyamet günü karınca suretinde haşrolurlar.
İnsanlar onları ayaklarıyla çiğnerler. Zira Allah nezdinde
hor ve hakirdirler.”[635]
2263. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
kendisine kitabını öğrettiği ve sonunda da cebbar olarak ölmeyen
kimseye ne mutlu!”[636]
2264. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cebbarlar
kıyamet gününde insanlardan aziz ve celil olan Allah’a en uzak
olanlardır.”[637]
2265. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cebbarın
ameli temiz ve tezkiye olmuş değildir.”[638]
2266. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amalika[639] ve
Amalika oğulları nerede? Firavunlar ve Firavun oğulları
nerede? Peygamberleri öldüren, Peygamberlerin sünnetlerini söndüren ve
cebbarların sünnetlerini ihya eden Ress şehirlerinin”[640]
halkı nerede?[641]
2267. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Benimle
cebbarlarla konuşulduğu gibi konuşmayın. Benden kötü
gazaplı hakimlerden sakınıldığı gibi
sakınmayın. Bana riya ve gösteriş ile yaklaşmayın.”[642]
2268. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cebbarlık
eden darmadağın olur.”[643]
2269. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cebbarlık
edeni Allah hor ve hakir düşürür, aşağılık
kılar.”[644]
2270. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
kullarına cebbarlık taslamaktan sakın. Allah şüphesiz tüm
cebbarları bozguna uğratır.”[645]
2271. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ödleklik
eksikliktir.”[646]
2272. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ödleklik
afettir, acizlik ise akılsızlık.”[647]
2273. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ödleklik,
ihtiras ve cimrilik Allah’a karşı kötü zannın
topladığı kötü huylardır.”[648]
2274. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ödleklikten
sakının. Şüphesiz ödleklik ayıp ve eksikliktir.”[649]
2275. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşırı
ödleklik nefsin acizliğinden ve yakinin
zayıflığındandır.”[650]
2276. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
ödlek, ihtiraslı ve aç gözlü olamaz.”[651]
2277. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ödlek
insanları görüşüne ortak kılma, (ödleklerle meşveret etme.)
Zira ödlek kimse bir iş hususunda karar almanı zayıflatır
ve büyük olmayan bir şeyi gözünde büyütür.”[652]
2278. İmam
Hasan’a (a.s) ödlekliğin anlamı sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Dost karşısında
cesaretli olmak, düşman karşısında ise kaçmak.”[653]
2279. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
nefsinde korkaklık hissederse savaşa gitmesin.”[654]
2280. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ödlek
insanın savaşması caiz değildir. Zira hemen kaçar. Önce
neyle savaşmak istediğine bakmalı ve onunla
başkalarını teçhiz etmelidir. Bu taktirde o
savaşçının sevabını elde eder. Onun
(savaşçının) sevabından da bir şey eksilmez.”[655]
2281. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ödlek
insanın iki ecri vardır.”[656]
Bak,
el-Cihad (1), 574. Bölüm
63. Konu
el-Cidal
Cedelleşmek-Tartışmak
F el-Bihar,
2/124; Ma cae fi tecvizi’l mucadele
bak.
F 141.
Konu, el-Husume; 488, el-Mira’; 515, el-Menazire
Kur’an:
“Allah hakkında
bilmeden tartışan ve her azılı şeytana uyan insanlar
vardır.”[657]
“Allah'ın
ayetleri üzerinde, küfredenlerden başkası tartışmaya
girişmez. Küfredenlerin memlekette gezip dolaşması seni
aldatmasın.”[658]
“Onlardan önce, Nuh
milleti, ardından, peygamberlere karşı gelen topluluklar da
peygamberlerini yalanlamış ; her ümmet, peygamberini
cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı batılla gidermek için
mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine Ben onları yakaladım.
Cezalandırmam nasılmış?”[659]
“Bunlar, Allah'ın
ayetlerini üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan
tartışırlar. Bu, Allah katında da, İman edenlerin
yanında da öfkeyi arttırır.”[660]
“Allah'ın
ayetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan
tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir
büyüklenme vardır. Sen Allah'a sığın. O şüphesiz
işitendir, görendir.”[661]
“Allah'ın
çağrısına icabet eden bulunduktan sonra, O’nun hakkında
tartışmaya girişenlerin delilleri Rableri katında
hükümsüzdür. Onlara bir gazâb vardır, çetin bir azâb da onlar içindir.”[662]
Al-i
İmran, 66; A’raf, 71; Enfal, 6; Kehf, 54, 56; Meryem, 97; Hacc, 8, 9, 68;
Furkan, 50; Şura, 35; Zuhruf, 57
2282. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cedelleşmekten
(tartışmaktan) sakının. Zira cedel şek doğurur.”[663]
2283. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Abdulazim! Dostlarıma benden selam söyle ve onlara de ki: Nefisleri
hususunda şeytana fırsat vermeyin. Onlara konuşurken doğru
konuşmalarını ve emaneti eda etmelerini emret. Onlara
susmayı ve kendilerini ilgilendirmeyen hususlarda cedelleşmeyi terk
etmelerini emret.”[664]
2284. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cedelleşmeye
koyulmadıkça hiç bir kavim sapmamıştır.”[665]
2285. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinde
cedelleşme yakini ifsad eder.”[666]
Kur’an:
“Rabbinin yoluna,
hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde
tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi
bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.”[667]
“Kitab ehlinden
zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle
deyin: “Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim
ilahımız da, sizin ilahınız da birdir, biz O’na teslim
olmuşuzdur.” [668]
2286. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinde
cidal hakkında sorulup Resulullah (s.a.a) ve masum İmamlar’ın
dinde cedelleşmeyi yasakladığı söz konusu edilince İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mutlak şekilde cedel
yasaklanmamıştır. Sadece güzel olmayan cedelleşme
yasaklanmıştır.”[669]
2287. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz Allah
yolunda (güzel) mücadele edenleriz.”[670]
2288. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanımıza
karşı diliyle bize yardım edenlerin dilini aziz ve celil olan
Allah huzurunda durduğu gün hüccetiyle konuşturur.”[671]
2289. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşler
tecrübe, ameller ise uzmanlık iledir.”[672]
2290. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
cesaret akla, her yardım ise tecrübelere muhtaçtır.”[673]
2291. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeler
faydalanılan ilimdir.”[674]
2292. İmam
Ali (a. s), oğlu Hasan’a (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbin
katılaşmadan ve düşüncen meşgul olmadan seni edeb ve
terbiye etmeye koyuldum ki sağlam düşüncenle tecrübe sahiplerinin
bulduğu ve denediği işlere yönelesin, arama meşakkatinden kurtulasın
ve tecrübe ilacını bulmaktan muaf tutulasın.”[675]
2293. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günler
tecrübe öğretir.”[676]
2294. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
işi denemedikçe teşebbüs etme.”[677]
2295. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübenin
meyvesi güzel seçimdir.”[678]
2296. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübe
ibret almayı sağlar.”[679]
2297. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübesi
az olan aldanır. Tecrübesi çok olan daha az aldanır.”[680]
2298. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşleri
tecrübe etmeyen aldanır.”[681]
2299. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübesi
sağlam olan helak oluşlardan salim kalır. Her kim de
tecrübelerden müstağni olursa işlerinin sonucunu göremez.”[682]
2300. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Edepleyen
ve terbiye eden için tecrübeler yeterlidir.”[683]
2301. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
hayırlı tecrübe sana öğüt verendir.”[684]
2302. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
tecrübede öğüt vardır.”[685]
2303. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübesi
az ve başına buyruk kimse hiçbir riyasete ihtiras duymamalıdır.”[686]
2304. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın
görüşü tecrübesi ölçüsüncedir.”[687]
2305. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zafer
uzak görüşlülük ile elde edilir. Uzak görüşlülük ise tecrübe ile
kazanılır.”[688]
2306. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim tecrübe biriktirirse doğru çalışır.”[689]
2307. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl
ilim ve tecrübeler ile çoğalan bir bilinçtir.”[690]
2308. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl
tecrübeleri korumaktır.”[691]
2309. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeleri
korumak aklın başıdır.”[692]
2310. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeler
olmasaydı yollar örtülü kalırdı. Yeni ilimler tecrübelerden elde
edilir.”[693]
2311. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim
marifeti doğurur ve uzun tecrübeler aklı artırır.”[694]
2312. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı
kimse tecrübelerin öğüt verdiği (tecrübelerden ders çıkaran)
kimsedir.”[695]
2313. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeler
sona ermez. Akıllı kimse tecrübelerini artırır.”[696]
65. Konu
el-Cez’e
Sabırsızlanmak
F Vesail’uş-Şia,
2/912; 80. Bölüm; Adem-u, Cevazi el-Cezea inde’l musibet
bak.
F el-Musibet,
2241. Bölüm, el-Bela, 411. Bölüm
Kur’an
“ İnsan gerçekten
pek huysuz yaratılmıştır.Bir fenalığa
uğrarsa sızlanır feryad eder. Bir iyiliğe uğrarsa onu
herkesten men eder.” [697]
2314. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlık
helak olmaktır.”[698]
2315. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlıktan
sakın! Zira sabırsızlık emeli keser, ameli zayıflatır
ve hüzün doğurur. Bil ki şüphesiz sadece iki kurtuluş yolu
vardır: Ya bir problemin çaresi vardır ve çaresini bulmak gerekir, ya
da çaresi yoktur, bu taktirde de sabretmek gerekir.”[699]
2316. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Belayı
tanıyan ona karşı sabreder, tanımayan ise ondan
hoşlanmaz.”[700]
2317. İmam
Ali (a.s) Peygamber’i (s.a.a) defnederken şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
sabır çok güzeldir; ama (Ya Resulullah!) sana değil!
Sabırsızlık çirkindir; ama senin hakkında değil.
Şüphesiz senin (ayrılık) musibetin çok büyüktür. Şüphesiz
senden önceki ve sonraki her musibet (senin musibetin yanında) küçüktür.”[701]
2318. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlık
göstermek, sabretmekten daha zordur.”[702]
2319. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetler
karşısında sabırsızlık göstermek musibetten daha
şiddetlidir.”[703]
2320. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bela
anında sabırsızlık göstermek tümüyle mihnet ve
sıkıntıdır.”[704]
2321. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetler
anında sabırsızlanma, musibeti çoğaltır. Musibetlere
sabretmek ise musibeti giderir.”[705]
2322. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
sabırsızlık göstermek ile facia büyür.”[706]
2323. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Size
hoş gelmeyen az şeylere karşı sabırsızlık
göstermeyin. Bu sizi hoşlanmadığınız bir çok şeye
düçar kılar.”[707]
2324. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibet
tektir. Sabırsızlık gösterirsen onu ikilemiş olursun.”[708]
2325. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabreden
insan için musibet birdir. Sabırsızlık gösteren insan için ise musibet
iki tanedir.”[709]
2326. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlık
göstermek (ilahi) kaderi def etmez. Lakin sevabı yok eder.”[710]
2327. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlığı
sabırla yenin. Zira şüphesiz sabırsızlık sevabı
yok eder ve faciayı büyültür.”[711]
2328. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim
sabırsızlık gösterirse kendine azap verir. Münezzeh olan
Allah’ın emrini zayi eder ve sevabını satar (yok eder).”[712]
2329. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlığa
mağlup düşen sabrın faziletinden mahrum kalır.”[713]
2330. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
şiddetli sabırsızlık ah-u figan etmek, yüzüne ve
göğsüne vurmak (dövünmek) ve saçlarını yolmaktır. Her kim
dövünerek matem tutarsa sabrı terk etmiş sayılır.”[714]
2331. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah iki
sesten nefret eder: Musibet anında ah-u figan etmek ve nimet anında
çalıp oynamak.”[715]
2332. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yüzünü
tokatlayan ve yakasını yırtan kimse bizden değildir.”[716]
2333. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibet
anında dizini döven kimse sevabını yok etmiş olur.”[717]
2334. İmam
Ali (a. s), Sıffın’de öldürülenlere ağlayan kadınların
ağlama sesini duyunca şöyle buyurmuştur: “Kadınlarınız
bu duyduğum ağlama sesleriyle bizlere üstün mü geldiler? Onları
neden bu ah-u figandan alıkoymuyorsunuz?”[718]
2335. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer
kaybettiğin şeylere ağlıyorsan, o halde sana ulaşmayan
şeylere de sabırsızlık göster. Var olanı var olmayana
delil kıl. Zira işler hep birbirine benzer.”[719]
66. Konu
el-Ceza
Ceza-Karşılık
bak.
58.
Konu, es-Sevab, 340, el-Azab, 364, el-Ukube, 442, el-Kısas; 463,
el-Mukafat
Kur’an:
“Herkes
işlediğinin karşılığını görsün diye,
zamanını gizli tuttuğum an (kıyamet) mutlaka gelecektir.”[720]
“Göklerde olanlar ve
yerde olanlar Allah’ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin
karşılığını verir; iyi davrananlara, daha
iyisiyle karşılığını verir.”[721]
2336. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
insan amelini görür ve yaptığının
karşılığını bulur.”[722]
2337. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğün
cezasını ancak kötülüğü yapan ve hayrın
mükafatını da ancak hayrı yapan görür.”[723]
Kur’an:
“Her kim bir kötülük
ile gelirse ancak misliyle cezalandırılır; onlara
haksızlık yapılmaz.” [724]
“Kim bir kötülük
işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak
salih amel işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız
şekilde rızıklanırlar.”
[725]
“Kim bir iyilik
getirirse, ona daha iyisi verilir. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri
işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.” [726]
Bak,
Sevab, 472. Bölüm
Kur’an:
“Erginlik
çağına erince ona hikmet ve bilgi verdik. İyi davrananları
böyle mükâfatlandırırız.” [727]
“Műsa erginlik
çağına gelip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik.
İyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.[728]
“Bütün alemlere Nuh'a selam olsun. İşte Biz iyi
davrananları böyle mükâfatlandırırız.” [729]
“Biz: “Ey
İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi
davrananları böylece mükâfatlandırırız” diye seslendik.” [730]
“İbrahim’e selam
olsun. İşte iyileri böylece mükâfatlandırırız.” [731]
“Műsa ve Harun'a selam
olsun. Doğrusu Biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız.” [732]
“İlyas'a selam
olsun. Doğrusu Biz iyileri böylece mükâfatlandırırız.” [733]
Bak,
ed-Dunya, 1251. Bölüm
el-İhsan,
871. Bölüm
Kur’an:
“Sabırlarının
karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir.” [734]
“Onlara denir ki:
“İşlediklerinize karşılık afiyetle yiyiniz, içiniz.
Biz, iyi davrananlara işte böyle karşılık veririz.” [735]
“İçlerinden
ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada, diledikleri kendilerine
verilir. Allah sakınanları böylece mükâfatlandırır.” [736]
“Onlara, Rablerinin
katında diledikleri şeyler vardır, bu, iyilerin
mükâfatıdır.” [737]
2338. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim (amellerin) karşılığına kesin bir şekilde
inanırsa iyilikten başka bir şeyi tercih etmez.”[738]
2339. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim (amellerin) karşılığını doğrularsa
iyilikten başka bir şeyi tercih etmemiştir.”[739]
2340. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Karşılık
bela miktarıncadır.”[740]
Kur’an:
“Fakat onlar yüz
çevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik, onların
bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da
sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. İşte böylece,
küfürlerinden ötürü onları cezalandırdık. Biz nankörden başkasına
ceza mı veririz? ” [741]
“Yemin olsun ki,
sizden önce nice nesilleri, peygamberleri onlara belgeler getirmişken,
haksızlık ederek inanmadıkları zaman yok etmiştik.
İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız.” [742]
“Benim
Kitab’ımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve kıyamet
günü de onu kör olarak haşrederiz. İşte haddi
aşanları, Rabbinin ayetlerine inanmayanları böylece
cezalandıracağız. Hem, ahiretin azabı bu dünya
azabından daha şiddetli ve daha devamlıdır.” [743]
“Buzağıyı
ilah olarak benimseyenler Rablerinin öfkesine ve dünya hayatında
alçaklığa uğrayacaklardır; iftira edenleri böylece
cezalandırırız” [744]
“Ahkaf bölgesindeki
milletini uyarmış olan Ad milletinin kardeşi Hud’u an. O
(rüzgar) Rabbinin buyruğu ile her şeyi yok eder, mahveder. Nitekim (o
kasırga gelince) onların evlerinin harabelerinden başka bir
şey görünmez oldu. İşte biz, suç işleyen milleti böyle
cezalandırırız.” [745]
Bak,
ez-Zunub, 1378-1384 Bölümler
Kur’an:
“Onlar için cehennemden
bir yatak ve üstlerine de örtüler vardır. Zalimleri böyle
cezalandırırız.”[746]
“Küfredenlere cehennem
ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler; kendilerinden
cehennemin azabı da hafifletilmez. Her kafiri böylece
cezalandırırız.”[747]
“Rabbine suçlu olarak
gelen bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar.”[748]
“Doğrusu suçlular
sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Ateşe yüzüstü
sürüldükleri gün, onlara: “Cehennemin dokunan azabını tadın”
denir.”
[749]
67. Konu
el-Cizye
Cizye
F el-Bihar,
100/63; 12. Bölüm; el-cizye ve ahkamuha
F Vesail’uş-Şia,
11/113-119
F Kenz’ul
Ummal, 4/494; el-cizye
Kur’an:
“Kitab verilenlerden,
Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve peygamberinin haram
kıldığını haram saymayan, hak dinini din
edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar
savaşın.” [750]
2341. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Resulullah (s.a.a) faiz yemeyecekleri, domuz eti yemeyecekleri, kız
kardeşleri, kardeşinin kızları ve kız
kardeşlerinin kızları ile evlenmeyecekleri koşuluyla ehli
zimmeden cizye alıyordu. Bu şartlara uymayanlar Allah ve Resulunün
zimmetinden (emanından) çıkıyorlardı.” Daha sonra
şöyle buyurdu: Bugün de onlara zimmet (eman) yoktur.”[751]
2342. İmam
Sadık (a. s), “Eğer zimmiler haraç ve cizyelerini şarap, domuz
ve ölülerinin parasından öderlerse İmam’ın onu alması helal
mıdır ve Müslümanlar için bu temiz ve helal mıdır?” diye
sorulunca şöyle buyurdu: “Bu imam ve Müslümanlara
helaldir. Bu zimmet ehli için haramdır ve günahı onların
boynunadır.”[752]
et-Tecessus
Tecessüs-Araştırma
F Kenz’ul
Ummal, 3/807, et-Tecessus,
F Sunen-i
Ebi Davud, 3/47; Hukmul casus iza kane muslimen
F Suneni
Ebi Davud, 3/48; fi el-casus el-zimmiyye
F Suneni-i
Ebi Davud, 3/48; fi el-Casus el-muste’men
bak.
F 380.
Konu, el-Ayb, 400, el-gıybet
Kur’an:
“Ey iman edenler! Zannın
çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı
günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi
çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının,
şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır.” [753]
2343. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zandan
sakının. Şüphesiz zan en yalan sözdür. İnsanların
konuştuklarını dinlemeyin ve ayıplarını
araştırmayın. [754]”[755]
2344. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben hiç
şüphesiz insanların kalbini araştırmak ve içlerini yarmakla
emrolunmadım.” [756]
2345. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey diliyle
Müslüman olan, ama kalbiyle Müslüman olmayan topluluk! Müslümanların
hatalarının peşice koşmayın. Hiç şüphesiz
Müslümanların hatalarının ardısıra koşturan
kimsenin de Allah hatasını dikkate alır. Allah her kimin
hatasını dikkate alırsa onu rezil rüsva eder.”[757]
2346. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
hatalarını araştırmayın. Hiç şüphesiz her kim
kardeşinin hatalarını araştırırsa Allah da onun
hatalarını dikkate alır. Allah her kimin hatalarını
dikkate alırsa evinin içinde dahi olsa onu rezil rüsva eder.”[758]
2347. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötü
kadına “Kiminle kötülük ettin?” diye sormayın. Zira rahatlıkla
fuhuş yaptığı gibi rahatlıkla suçsuz bir
Müslümanı da lekeleyebilir.”[759]
2348. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
kadına, “Sana kim kötülük etti?” diye sorulursa o da “falan kimse!” derse
ona iki defa had uygularım. Bir haddi yaptığı kötülük için,
bir haddi de Müslüman birine iftira attığı için.”[760]
2349. Sevr’ul
Kindi’den şöyle nakledilmiştir: “Şüphesiz
Ömer b. Hattab bir gece Medine’de gezerken bir evden şarkı söyleyen
bir adamın sesini duydu. Evin duvarına tırmandı ve
şöyle dedi: “Ey Allah’ın düşmanı! Sen Allah’ın
günahlarını örttüğünü mü sanıyorsun?” o şahıs
şöyle dedi: “Sen ey Müminlerin Emiri, hakkımda acele davranma.
Eğer ben bir hususta Allah’a isyan ettiysem sen üç konuda isyan ettin.
Allah “Araştırmayınız.”
diye buyurmuştur, oysa sen araştırdın. Allah “Evlere
kapılarından giriniz.” diye buyurmuştur. Oysa sen duvara
tırmandın ve bana izin almadan geldin. Allah-u Teala, “izin
almadıkça ve ehline selam vermedikçe kendi evlerinizden başka evlere
girmeyin.” diye buyuruyor.” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Eğer
seni bağışlarsam bu işlerden el çeker misin?” o
şahıs, “Evet!” deyince de Ömer onu affetti, oradan çıktı ve
orayı terkedip gitti.”[761]
2350. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
dinini araştırma, yoksa arkadaşsız kalırsın.”[762]
2351. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) beni, Zubeyr’i ve Mikdad’ı (bir yere) gönderdi ve şöyle
buyurdu: “Gidiniz, sonunda bir şeftali bağına
erişeceksiniz. Orada bir mektup vardır. O mektubu ondan alın.” Bunun
üzerine biz yola düştük, atlarımızı dört nala sürdük.
Sonunda o bağa geldik. Orada mahfesinde oturan kadınla
karşılaştık. Ona, “Mektubu ver.” dedik. O kadın,
“Benim yanımda bir mektup yok.” dedi. Ben, “Ya mektubu verirsin, ya da
üzerini ararız.”[763] dedim.
Bunun üzerine o saç örgüsüne sakladığı mektubu
çıkardı. Biz de mektubu alıp Resulullah’a (s.a.a) getirdik. Bu
mektup Hatip b. Ebi Beltaa’nın müşriklerden bir gruba
yazdığı ve içinde Resulullah (s.a.a) ile ilgili bilgilerin yer
aldığı bir mektuptu. Resulullah (s.a.a) Hatib’e, “Bu nedir?”
diye sordu. Hatib, “Ey Resulullah, hakkımda acele davranma. Ben
Kureyş’ten değilim. Ama onlarla sözleşmiştim. Muhacirlerin
Mekke’de ailelerini koruyacak ve savunacak yakınları var. Benim böyle
bir kimsem yok. Bu yüzden onlara bir hizmette bulunmak ve böylece Mekke’deki
yakınlarımı koruyup gözetmelerini sağlamak istedim. Ya
Resulullah! Allah’a yemin olsun ki ben ne kafir oldum ve ne de mürted.”
Resulullah (s.a.a), “O sizlere doğru diyor.” diye buyurdu.”[764]
2352. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) bir ordu gönderip komutanından şüphe içinde bulunsaydı
güvenilir adamlardan birini onunla birlikte casus olarak gönderirdi.”[765]
2353. “Enes
şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a) Busbese’yi Ebu
Süfyan’ın kervanı ne yapıyor diye casus olarak gönderdi.”[766]
2354. Resulullah(s.a.a)
Ahzab günü şöyle buyurmuştur: “Kim
bana onlardan (düşmanlardan) haber getirecek?” Zubeyr, “Ben” dedi.
Peygamber üç defa bunu tekrar etti ve Zübeyr de cevapladı. Sonra da
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Şüphesiz her peygamberin havarisi
vardır, benim de havarim
şüphesiz Zübeyr’dir.”[767]
2355. Huzeyfe
b. Yeman şöyle diyor: “Allah’a yemin olsun
ki biz Hendek günü Resulullah (s.a.a) ile birlikteydik. Resulullah (s.a.a) gecenin
bir bölümünde namaz kıldı ve sonra bize yönelerek şöyle buyurdu:
“Kim kalkıp giderek düşmanın yaptıkları hususunda
bizlere bakıp geri gelirse -ReSulullah (s.a.a) ona döneceğini de
garantilemişti- ben de Allah-u Teala’dan onun cennette dostum
kılmasını isterim. O topluluktan hiç kimse aşırı
korkudan, şiddetli açlıktan ve dondurucu soğuktan dolayı
ayağa kalkmadı. Hiç kimse ayağa kalkmayınca Resulullah
(s.a.a) beni çağırdı. Beni çağırınca ve ben de
kalkmak zorunda kaldım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ey Huzeyfe! Git
ve o topluluğun arasına gir. Onların ne yaptıklarına
bak. Bize gelinceye kadar da bir şey yapma.”
Huzeyfe şöyle diyor: “Gidip o
grubun arasına girdim. Rüzgar ve Allah’ın ordusunun onlara neler
yaptığını gördüm. Onlar için ne bir kazan, ne bir ateş
ve ne de bir bina bırakmıştı. Ebu Süfyan ayağa
kalkıp şöyle dedi: “Ey Kureyş topluluğu! Herkes
yanında oturana dikkat etsin.” Huzeyfe şöyle devam etti: “Ben
yanımda duran şahsın elinden tutarak “sen kimsin?” diye sordum.
O, “Falan oğlu falan kimseyim” dedi. Sonra Ebu Süfyan şöyle dedi: “Ey
Kureyş topluluğu! Allah’a yemin olsun ki siz burada kalmak için
gelmediniz; at ve binekleriniz helak oldu.”[768]
2356. İbn-i
İshak şöyle diyor: “Nuaym b. Mesud...
Resulullah’a (s.a.a) gelerek şöyle dedi: “Ya Resulullah! Şüphesiz ben
Müslüman oldum. Kavmim ise benim Müslüman olduğumu bilmiyor. Bana
istediğini emret.” Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:
Şüphesiz sen aramızda tek adamsın. Yapabilirsen onların
içine gir ve ayrılık icat et ve onları bizden korkut. Zira hiç
şüphesiz savaş hiledir.”
Nuaym b. Mes’ud bunun üzerine Kureyza
oğullarının yanına gitti. O cahiliye döneminde onların
yakın dostu idi. Onlara şöyle dedi: “Ey Kureyza Oğulları!
Siz benim size olan sevgimi ve aramızdaki özel ilişkiyi şüphesiz
biliyorsunuz.” Onlar, “doğru söylüyorsun sen yanımızda
şüpheli biri değilsin.” Bunun üzerine onlara şöyle dedi:
“Şüphesiz Kureyş ve Gatfan kabilesi sizin gibi değildir. Bu
şehir sizin şehrinizdir. Bu şehirde mallarınız, çocuklarınız
ve kadınlarınız vardır. Buradan başka bir yere
gidemezsiniz. Şüphesiz Kureyş ve Gatfan kabilesi Muhammed ve
ashabıyla savaşmaya gelmişlerdir. Sizler Muhammed
karşısında onlara yardım edersiniz. Onların şehri
malları ve eşleri ayrı yerdedir. Onlar sizin gibi değildir.
Onlar (saldırı veya zafer için) bir fırsatını
bulurlarsa ondan istifade ederler. Aksi taktirde şehirlerine geri giderler
ve sizi şehrinizde olan kimselerle yalnız bırakırlar. Onlar
sizi yalnız bırakınca Muhammed’e karşı koymaya gücünüz
yetmez. O halde onların büyüklerinden bir grubu rehin olarak alıp
güvence olarak elinizde tutmadıkça bu grubun (müşriklerin)
yanında savaşmayınız. Böylece onlara güvenerek
Kureyş’in yanında Muhammed’e karşı
savaşırsınız.” Kureyza oğulları, “Doğru görüş
belirttin” dediler. Nuaym daha sonra Ben-i Kureyza’nın yanından
ayrılıp Kureyş’in arasına gitti. Ebu Süfyan b. Harb ve
onunla birlikte bulunan Kureyş büyüklerine şöyle dedi: Sizler sizinle
dost olduğumu ve Muhammed ile bir işimin
olmadığını biliyorsunuz. Bir şey duydum ve
hayrınızı dileme açısından onu size iletmeyi bir görev
bildim. Ama benden duymamış olun.” Onlar, “Olsun” deyince Nuaym
şöyle dedi: “Bilin ki Yahudiler Muhammed’e karşı yaptıklarından
pişman oldular ve ona, “Biz yaptıklarımızdan pişman olduk,
Kureyş ve Gatfan kabilesinin büyüklerinden bir grubu alıp
boyunlarını vurmak için sizlere teslim edersek ve daha sonra
köklerini kazımak için sizinle birlikte geri kalanlarıyla
savaşırsak bizden hoşnut olur musun?” diye haber gönderdiler.
Muhammed de onlara, “Evet” diye cevap gönderdi. O halde eğer Yahudiler
sizden ileri gelenlerden bir grubu rehin olarak ellerinde tutmak isterlerse
onlara bir tek kişiyi dahi göndermeyin.” Nuaym daha sonra Gatfan
kabilesinin yanına geldi ve onlara şöyle seslendi: “Ey Gatfan
Kabilesi! Siz benim kabilem ve soyumsunuz. İnsanlardan bana en sevimli
olanlar sizlersiniz. Benden şüphelendiğinizi zannetmiyorum.” Onlar,
“doğru söylüyorsun, sen bizce şüpheli değildin.” dediler. Bunun
üzerine Nuaym, “O halde benden duymamış olun” dedi. Onlar, “Pekala
öyle yapacağız, emrin endir?” deyince; onlara, “Kureyş’e
dediklerini tekrar etti ve onları sakındırdığı
gibi bunları da sakındırdı. H. Beşinci yılın
Şevval ayının Cumartesi gecesi olduğunda Allah’ın
Peygamberine olan lütfü üzere Ebu Süfyan b. Harb, Gatfan kabilesinin iler
gelenleri, İkrime b. Ebi Cehl ile Kureyş ve Gatfan kabilesinden bir
grup hep birlikte Kureyza Oğullarının yanına gittiler. Bu
grup Kureyzaoğullarına şöyle dediler: “Biz buraya kalmak ve
istirahat etmek için gelmedik. Hayvanlarımız ve bineklerimiz telef
oldular. Yarın sabah Muhammed ile savaşmak için savaşa
hazır olun.” Kureyza Oğulları şöyle dedi: “Yarın
Cumartesidir ve biz o gün hiçbir işe dokunmayız. Ayrıca
içinizden bir grubu elimizde güvence tutmak için bize verdiğiniz taktirde
Muhammed ile savaşırız.” Elçiler Kureyza
Oğullarının mesajını Kureyş ve Gatfan kabilesine
getirince onlar şöyle dediler: “Allah’a yemin olsun ki Nuaym b. Mesud’un
sizlere dedikleri doğruydu.” Bunun üzerine Kureyza Oğullarına,
“Allah’a yemin olsun bir tek ferdimizi bile sizlere rehin olarak vermeyiz.”
diye haber gönderdiler. Kureyş ve Gatfan elçileri bu mesajı Kureyza
Oğullarına ulaştırınca onlar da şöyle dediler:
“Allah’a yemin olsun ki Nuaym b. Mes’ud’un sizlere dedikleri doğruydu.”
Bunun üzerine Kureyş ve Gatfan kabilesine şu mesajı gönderdiler:
“Allah’a yemin olsun ki bizlere rehin bırakmadıkça sizinle birlikte
Muhammed’e karşı savaşmayız.” Böylece onlarla iş
birliği yapmaktan kaçındılar ve Allah onları birbirine
yardım etmekten alıkoydu.”[769]
2357. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bir casus ve haberci yakalanınca öldürülmelidir.”[770]
2358. Harise
b. Muzarrib Fırat b. Hayyan’dan şöyle nakletmektedir: “Şüphesiz
Resulullah (s.a.a) onun ölüm emrini verdi. O (Fırat b. Hayyan) Ebu
Sufyan’ın casusu ve Ensardan bir şahsın sözleştiği
kimseydi. Ensardan bir grubun yanından geçince, “Ben Müslüman’ım”
dedi. Ensardan olan şahıs şöyle dedi: “Ey Resulullah! (s.a.a) O,
“Ben Müslüman’ım” diyor.” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Sizlerden bir grup vardır ki onları kendi imanlarına havale
ederiz. Onlardan biri de Fırat b. Hayyan’dır.”[771]
2359. Seleme
b. Ekve’ şöyle diyor: “Resulullah’a (s.a.a)
seferde bulunduğu bir sırada müşriklerden bir casus gelerek
ashabın yanına oturdu ve sonra (gözden) kayboldu. Resulullah (s.a.a),
“Onu bulup öldürün” diye buyurdu. Ben herkesten önce onu buldum, öldürdüm;
elbiselerini ve yanındaki eşyalarını aldım. Peygamber
de onları bana bağışladı.”[772]
Bak,
Sunen-i Ebi Davud, 2654
2360. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu
beş şeyde insanların zahire göre hükmetmesi gerekir: Velayet ve
yöneticilik, evlenmek, miras, kesimler ve şahadetler. Eğer birinin
zahiri doğru ve güvenilir ise şahadeti de caizdir,
batınının araştırılması gerekmez.”[773]
69. Konu
el-Meclis
Meclis-Oturma Yeri
F el-Bihar,
75/463, 95. Bölüm, adab’ul Mecalis ve s. 469, 96. Bölüm, es-Sunnetu fi’l culus
F Kenz’ul
Ummal, 9/135 ve 222 hakku’l mecalis ve’l culus
F Kenz’ul
Ummal, 9/151, Mehzurat’ul meclis
2361. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
her şeyin bir şerefi vardır. En şerefli oturma ise
kıbleye doğru olanıdır.”[774]
2362. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) çoğu zaman kıbleye doğru otururdu.”[775]
Bak,
Vesail’uş-Şia, 8/475, 76. Bölüm
Kur’an:
“Ey
iman edenler! Toplantılarda, size, “Yer açın” denince yer açın
ki Allah da size genişlik versin; “Kalkın” denildiği zaman da
hemen kalkın.” [776]
2363. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi
bir meclise girince meclisin en alt yerinde otursun.”[777]
2364. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) bir meclise girdiğinde meclisin en alt köşesinde otururdu.”[778]
2365. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar
bir yere toplanınca, birisi kardeşini
çağırdığında veya o toplantıda kendisine yer
açtığında davetini kabul etmeli ve yanına gitmelidir. Zira
o davetiyle kardeşine ikramda bulunmuştur. Ama eğer hiç kimse
ona yer açmazsa, bakmalı ve bulduğu en geniş yere
oturmalıdır.”[779]
2366. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden
birisi kardeşlerinden birinin evine girecek olursa ev sahibinin
dediği yere oturmalıdır. Zira ev sahibi evin gizli durumunu
misafirinden daha iyi bilir.”[780]
2367. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim meclisin baş köşesinden daha aşağısına
razı olur ve oturursa oturduğu süre boyunca Allah ve melekleri ona
rahmet ve bağışlanma diler.”[781]
2368. Resulullah
(s.a.a) mescidde tek başına otururken yanına birisi geldi.
Peygamber (s.a.a) onun için yer ayırdı. O şahıs, “Ey
Resulellah! Yer çoktur.” deyince, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Müslüman’ın
Müslüman üzerindeki haklarından biri de yanına oturmak
istediğini görünce ona yer ayırmasıdır.”[782]
2369. İmam
Ali (a. s), Peygamber’in (s.a.a) sıfatları hakkında şöyle
buyurmuştur: “Arkadaşının yanında
ayağını uzattığı hiç görülmemiştir.”[783]
2370. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oturduğun
yerde insanların senin kötü ahlakından çekinmesine sebep olacak
şekilde edepsizlik etme. Yanında biri otururken başka biriyle
gizlice konuşma.”[784]
2371. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meclisin
baş köşesinde sadece kendisinde şu üç haslet bulunan kimse
oturmalıdır: Kendisine sorulunca cevap veren, insanlar
konuşmaktan aciz kalınca konuşan ve meclistekilerin hayır
ve salahının bulunduğu görüşler belirten kimse. Her kim de
bu özellikler olmaksızın meclisin baş köşesine oturursa
ahmaktır.”[785]
2372. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meclisin
en üst köşesine oturmak için çırpınma; zira hiç şüphesiz
yükseltileceğin yer alçaltılacağın yerden daha
hayırlıdır.”[786]
Kur’an:
“Erkeklere
yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena
şeyler yapmıyor musunuz?”[787]
“O, size Kitab'ı “Allah'ın ayetlerinin
küfredildiğini ve alaya alındığını
işittiğinizde, başka bir söze geçmedikçe, onlarla bir arada
oturmayın.”[788]
“Ayetlerimizi
çekişmeye dalanları görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar
onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra
artık zulmedenlerle berâber oturma.”[789]
2373. İmam
Sadık (a. s), Allah-u Teala’nın, “Ve şüphesiz sizlere kitabında
indirmiştir.” Ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Maksat
şudur: Her ne zaman birinin hakkı inkar ettiğini,
yalanladığını ve imamlar hakkında kötü laflar
ettiğini duyacak olursan böyle bir insanın yanından kalk ve kim
olursa olsun onunla oturma.”[790]
2374. İmam
Rıza (a.s) da “Ve
Şüphesiz sizlere kitabında indirmiştir.” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman
hakkı inkar eden, yalanlayan ve hak ehlini kötüleyen birini duyacak olursan
yanından kalk ve onunla oturma.”[791]
2375. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa içinde imama dil
uzatıldığı ve Müslüman’ın gıybetinin
edildiği bir mecliste oturmamalıdır. Şüphesiz Allah
kitabında şöyle buyurmaktadır: “Ayetlerimizi çekişmeye dalanları
görünce...hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle berâber
oturma.”[792]
2376. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu sekiz
kişi hakarete uğradıkları taktirde kendilerinden başka
hiç kimseyi kınamamalıdırlar: ... Ehli olmadığı
bir mecliste oturan kimse.”[793]
2377. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üzerinde
şarap içilen sofraya oturmayın. Zira şüphesiz kul,
canının ne zaman alınacağını bilemez.”[794]
2378. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Geçiş
yerlerinde oturmaktan sakın.”[795]
2379. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
bir kimseye Allah’a isyan edildiği ve onu değiştirmeye gücünün
yetmediği bir mecliste oturmak yakışmaz.”[796]
2380. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa şüpheli bir mekanda oturmamalıdır.”[797]
bak.
70. Konu, el-Mucalese
2381. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu üç
meclis dışında tüm meclisler emanettir: İçinde haram
kanın akıtıldığı meclis, haram olan
cinselliğin helal sayıldığı meclis ve haram olan bir
malın haksız yere helal kılındığı meclis.”[798]
2382. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Meclisler
emanettir. Kardeşinin sırrını ifşa etmek
hıyanettir; o halde bundan sakın ve aşiret oturumlarından
kaçın.”[799]
2383. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Meclisler emanettir.
Müminin müminden (veya şöyle buyurdu: “Mümin kardeşinden)
gördüğü çirkin bir hareketi dile getirmesi caiz değildir.”[800]
2384. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
iki kişi oturduklarında aralarında geçenler Allah’ın
emanetleridir. O halde onlardan biri, kardeşinin istek ve rızayeti
olmaksızın o toplantıda konuşulanları ifşa etmesi
caiz değildir.”[801]
bak.
Vesail’uş-Şia, 8/471, 71. Bölüm
2385. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zikir
meclislerine katıl.”[802]
2386. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet
bahçelerinde geziniz.” Kendisine, “Ya Resulellah! Cennet bahçeleri nedir?” diye
sorulunca, “Zikir meclisleridir” diye buyurdu.”[803]
2387. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzü
ehlinden bir grup Allah’ı zikretmek için oturunca meleklerden bir grupta
onlarla birlikte oturur.”[804]
2388. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Meclisler üç
çeşittir: Ganimete ermiş (faydalı), salim ve bitkin. [805]
Ganimete ermiş (faydalı) meclis Allah’ın zikredildiği
meclistir. Salim meclis ise sessiz olan meclistir. Bitkin meclis ise
batıla gömülen meclistir.”[806]
2389. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar;
salim, ganimete ermiş (faydalı) ve helak olan diye üç kısma
ayrılmaktadır. Salim kimse susan kimsedir. Ganimete ermiş
(faydalı) kimse Allah’ı zikredendir. Helak olan kimse ise
insanları kötüleyen kimsedir.”[807]
2390. Lokman
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Meclisleri
gözden geçir. Eğer aziz ve celil olan Allah’ı zikreden bir topluluk
görürsen onlarla otur. Zira eğer sen alim isen ilmin sana fayda verir ve
onlar senin ilmini artırırlar. Eğer ilimden mahrum isen onlar
sana ilim öğretirler. Belki Allah onlara rahmet indirir de, rahmeti seni
de kapsar.”[808]
2391. İmam
Zeyn’ul Abidin (a. s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım!
Bizleri şehvetler yerine zikirle meşgul olanlardan kıl... Öyle
ki Allah’ı zikredenlerin dilinin ıslaklığı meclislerde
etrafa saçılır.”[809]
2392. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
grup toplanır da orada Allah’ı zikretmez ve bizi anmazlarsa o meclis
kıyamet günü onlar için bir hasret meclisi olacaktır.”[810]
2393. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet
bahçelerinden bir bahçe görünce içinde gezin.” Kendisine, “Ya Resulellah!
Cennet bahçesi nedir?” diye sorulunca, “Müminlerin meclisidir” diye buyurdu.”[811]
2394. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim içinde emrimizin ihya edildiği bir mecliste oturursa kalplerin
öldüğü gün onun kalbi ölmez.”[812]
2395. İmam
Sadık (a. s), Fuzeyl’e şöyle buyurmuştur: “Birlikte
oturup konuşuyor musunuz?” Fuzeyl, “Evet fedan olayım” deyince
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ben bu meclisi seviyorum. Ey Fuzeyl!
Yolumuzu ihya ediniz. Allah’ın rahmeti emrimizi ihya edenlerin üzerine
olsun. Ey Fuzeyl! Her kim bizi andığında veya yanında
anıldığımızda gözlerinden bir sineğin kanadı
kadar gözyaşı dökülen kimsenin, denizin köpüklerinden çok olsa dahi
Allah günahlarını affeder.”[813]
2396. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
meclisin keffareti şöyle demendir: “Allah’ım! Sen münezzehsin, hamd
sana özgüdür, senden başka ilah yoktur, Allah’ım beni
bağışla ve bana mağfiret et.”[814]
2397. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir ölçek dolusu mükafat almak istiyorsa yerinden kalkmak istediğinde
şöyle demelidir: “Ey izzet Rabbi olan Rabbin, insanların
söylediği sıfatlardan münezzehtir. Selam olsun Allah’ın
elçilerine ve hamd alemlerin Allah’a mahsustur.”[815]
2398. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim bir ölçek dolusu mükafat almak isterse son sözü şu
olmalıdır: “İzzet Rabbi olan Rabbin münezzehtir.” Şüphesiz
böyle söyleyen bir kimseye her Müslüman’ın azaları oranınca bir
iyilik verilir.”[816]
2399. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle
görüştüğünüzde selam verin, tokalaşın ve
ayrıldığınızda da birbiriniz için
bağışlanma dileyin.”[817]
2400. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Resulullah (s.a.a) her ne kadar az bile oturmuşsa, kalktığı
her meclisten yirmi beş defa aziz ve celil olan Allah’tan
bağışlanma dilerdi.”[818]
70. Konu
el-Mucalese
Arkadaşlık
F el-Bihar,
100/96, 3. Bölüm, en-Nehyu ani’l-Culusi mea ehli’l-Measi
F el-Bihar,
75/279, 71. Bölüm, Suu’l-Mahzer
bak.
F 291.
Konu, es-Sadik, ; 354. Konu, el-İşret
F el-Zikr,
1338. Bölüm; el-İmsal, 3621. Bölüm
2401. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayırlı
arkadaş nimettir. Kötü arkadaş ise bela ve musibettir.”[819]
2402. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
arkadaşla düşüp kalkmak tüm kötülüklerin toplamıdır.”[820]
bak.
er-Rıfk, 1529. Bölüm
el-İmsal,
3621. Bölüm
2403. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Havariler
İsa’ya (a.s) şöyle dediler: “Ey Ruhullah! O halde kiminle düşüp
kalkalım? Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: “Görünüşü sizlere
Allah’ı hatırlatan, sözleri ilminizi artıran ve ameli sizleri
ahirete yönelten kimse ile.”[821]
2404. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Salihlerle
arkadaşlık salah ve temizliğe davettir.”[822]
2405. İmam
Zeyn’ul Abidin (a. s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Belki
beni alimler meclisinde görmedin de yardımsız bıraktın,
belki gafiller arasında gördün de rahmetinden ümitsiz kıldın ve
belki de beni boş konuşanlar meclisinde gördün de yalnız
bıraktın.”[823]
2406. Lokman
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
oğulcağızım! Alimlerle otur kalk, onlarla diz dize otur.
Zira yeryüzü göğün yağışıyla hayat bulduğu gibi
aziz ve celil olan Allah da kalpleri hikmet nuruyla ihya eder.”[824]
2407. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim
sahibi kimselerle otur kalk ki hilmin artsın.”[825]
2408. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimlerle
otur ki mutlu olasın.”[826]
2409. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimlerle
otur kalk ki ilmin artsın, edebin güzelleşsin ve nefsin tezkiye
olsun.”[827]
2410. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet
sahipleriyle otur ki aklın kemale ersin, nefsin şereflensin ve
cehaletin ortadan kalksın.”[828]
2411. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyilerle
otur kalk. Şüphesiz hayır iş yaparsan seni överler ve hata
yaparsan kınamazlar.”[829]
2412. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet
sahipleriyle oturup kalkmak akılların hayatı ve nefislerin
şifasıdır.”[830]
2413. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakirlerle
oturup kalk ki şükrün artsın.”[831]
2414. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimlere
sorunuz, hikmet sahipleriyle konuşunuz ve fakirlerle oturup
kalkınız.”[832]
2415. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadece
sizleri beş şeyden beş şeye davet eden alimlerle oturunuz:
Şekten yakine, riyadan ihlasa, dünyaya rağbetten dünyadan yüz
çevirmeye, kibirden alçak gönüllülüğe ve aldatıcılıktan
hayır dilemeye...””[833]
2416. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
İbn-i Mes’ud! Seninle oturup kalkanlar iyiler, kardeşlerin takva ve zühd
sahipleri olmalıdır. Şüphesiz Allah-u Teala kitabında
şöyle buyurmuştur: “O gün
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost
olanlar birbirine düşman olurlar.”[834]
2417. Allah-u
Teala Musa (a.s) ile şöyle
konuşmuştur: “Ey Musa! Günahı
terk eden kimselerle güzel konuş, onlarla arkadaş ol, onları
sırrına kardeş (ortak) kıl ve onlarla kaynaş ki onlar
da seninle kaynaşsınlar.”[835]
2418. Lokman
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Oğulcağızım! Bir kavmin toplantısına
girdiğinde onları selamla, sonra yanlarına otur ve onlar konuşuncaya
kadar konuşma. Eğer Allah’ın zikrini konuşurlarsa
onların konuşmalarına katıl, aksi taktirde onların
yanından (ayrılıp) başka bir meclise katıl.”[836]
2419. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Miskince
yaşayın ve miskinleri sevin, onlarla oturup kalkın ve onlara
yardım edin. Zenginlerle oturup kalkmaktan sakının. Onlara
merhamet edin ve mallarından yüz çevirin.”[837]
2420. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
insanlar! İlim ve merhamet ehli kimselerle oturup kalkın. Miskin ve
düşkün kimselere karışın.”[838]
2421. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva
ve hikmet ehli kimselerle oturup kalkın, onlarla çok
tartışmalara katılın. Zira eğer cahil isen sana ilim
öğretirler ve eğer alim isen ilmini artırırlar.”[839]
2422. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arkadaşının
hakkı ona karşı yumuşak ve merhametli olmandır.
Konuşurken insaflı olman ve eğer yanına oturursa izni
olmadan kalkmamandır. Ve eğer o senin yanına oturursa senin iznin
olmadan kalkıp gidebilmelidir. Onun sürçmelerini affetmeli, iyiliklerini
hatırında tutmalı ve ona hayır dışında bir
şey dememelisin.”[840]
bak.
es-Sedik, 2217. Bölüm
2423. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu üç
kişiyle oturup kalkmak kalbi öldürür: Düşük insanlarla oturup kalkmak,
kadınlarla konuşmak ve zenginlerle düşüp kalkmak.”[841]
2424. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva
ve heves ehli kimselerle düşüp kalkmak imanı unutturur ve
şeytanı hazır bulundurur.”[842]
2425. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahillerle
oturup kalkan akıl sahibi değildir. Cahil insanla oturup kalkan
kendini söylentilere hazırlamalıdır.”[843]
2426. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülerle
oturup kalkanlar belaların zararından emanda olamazlar.”[844]
2427. “Peygamberin (s.a.a) yasakladığı
şeylerden biri de aziz ve celil olan Allah’tan gayrisine davet eden
konuşmalar idi.”[845]
2428. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bid’at
ehli kimselerle arkadaş olmayın. Onlarla oturup kalkmayın ki
insanlar nezdinde siz de onlardan biri sayılırsınız.”[846]
2429. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerle düşüp
kalkmaktan sakının.” Kendisine, “Ey Allah’ın elçisi ölüler
kimlerdir?” diye sorduklarında ise şöyle buyurdu: “Zenginliği
sebebiyle azan her zengin. !”[847]
2430. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultanlarla
(idarecilerle) ve dünyanın oğlu (kölesi) olanlarla düşüp
kalkmaktan sakının. Zira bu taktirde dininiz gider, nifak
doğurur. Bu acı ve dermansız bir derttir. Ayrıca kalb
katılığına neden olur, alçak gönüllülüğü yok eder.
İnsanlardan denginiz olanlar ve orta halli kimselerle arkadaşlık
edin. Zira cevher madenlerini ancak onların yanında bulabilirsiniz!”[848]
2431. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülerden
sakının ve iyi insanlarla oturup kalkın.”[849]
2432. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya
oğulları (esirleri) ile konuşmak dini lekeler ve yakini
zayıflatır.”[850]
71. Konu
el-Cemaet
Cemaat
F el-Bihar,
2/261, 32. Bölüm; el-Cemaet ve’l furkeh
bak.
F 145.
Konu, el-İhtilaf, el-Fesad; 3201. Bölüm
2433. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
eli cemaatin üzerindedir. Şeytan toplum ile uyuşmayan kimselerle
yürür.”[851]
2434. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar!
Cemaatten ayrılmayın ve tefrikadan sakının.”[852]
2435. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
eli cemaat iledir. Cemaatten biri ayrılınca kurdun sürüden
ayrılan bir koyunu kptığı gibi şeytan da onu kapar.”[853]
2436. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cemaatten bir
karış ayrılan kimse şüphesiz İslam halkasını
boynundan çıkarmış olur.”[854]
2437. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
eli cemaat iledir.”[855]
2438. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cemaat
rahmet, ayrılık ise azaptır.”[856]
2439. İmam
Ali’ye (a. s), sünnet, bidat, cemaat ve tefrikanın tefsiri sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun
ki sünnet Muhammed’in (s.a.a) sünnetidir. Bid’at sünnetten
ayrılandır. Cemaat Allah’a yemin olsun ki her ne kadar az da olsa hak
ehlinin elbirliği yapmasıdır. Tefrika ise her ne kadar çok da
olsa batıl ehlinin bir araya toplanmasıdır.”[857]
2440. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’a
(s.a.a) ümmetinin cemaati sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin
cemaati her ne kadar az da olsa hak ehlidir.”[858]
2441. Resulullah
(s.a.a), “ümmetinin cemaati nedir” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Her
ne kadar on kişi de olsa hak üzere olandır.”[859]
2442. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ümmetim dalalet üzere birleşmez. O halde bir ihtilaf görünce ümmetin büyük
çoğunluğuna katıl.”[860]
2443. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cemaatten
ayrılmayın. Şüphesiz Allah’ın eli cemaat üzeredir. Aziz ve
celil olan Allah ümmetimi sadece hidayet üzere toplar.”[861]
2444. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah ümmetimin işini asla dalalet üzere toplamaz. O halde büyük
çoğunluğa tabi olunuz. Allah’ın eli cemaat üzeredir. Ondan
ayrılan ateşe atılır.”[862]
2445. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim ebedi
olarak dalalet üzere birleşmez.”[863]
2446. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala ümmetimi dalalet üzere toplamaktan kurtarmıştır.”[864]
2447. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala ümmetimi dalalet üzere toplamaz. Allah-u Teala’nın eli
cemaat iledir. Her kim tek başına hareket ederse ateşe
atılır.”[865]
bak.
21. Konu, el-Ummet
72. Konu
el-Cumu’a
Cuma
F el-Bihar,
89/263; 2. Bölüm, Fazl-u yevm’ul Cumaati ve leyletuha
F el-Bihar,
89/287; 3. Bölüm, A’mal’i leylet’il cumaati
bak.
F es-Selat
(4), 2320. Bölüm
Kur’an:
“Şahitlik
edene ve edilene yemin olsun...” [866]
2448. Mecme’ul
Beyan’da “Şahitlik
edene ve edilene yemin olsun...” Ayetinin
tefsiri hakkında şöyle yer almıştır: “Bu ayet
hakkında bir takım görüşler beyan edilmiştir. Bir tanesi de
şu ki şüphesiz şahit, Cuma günüdür, meşhud ise Arefe
günüdür. Bu yorum İbn-i Abbas, Katade, Ebi Cafer, Ebi Abdillah (a.s) ve
Resulullah’tan (s.a.a) nakledilmiştir. “”[867]
2449. İmam
Sadık (a.s) “Şahitlik
edene ve edilene yemin olsun...” ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Şahid Cuma
günüdür, meşhud ise Arefe günü.””[868]
2450. Resulullah
(s.a.a)) şöyle buyurmuştur: “Cuma
günü günlerin efendisidir. Aziz ve celil olan Allah nezdinde kurban ve
fıtır gününden daha büyüktür.”[869]
2451. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayır
ve şer Cuma günü iki kat artar.”[870]
2452. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cuma
günü verilen sadaka Cuma gününün diğer günlerden üstünlüğü sebebiyle
iki kat artar.”[871]
2453. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
Cuma günü ailenize Cuma gününün gelişiyle ferahlasın diye bir miktar
taze meyve verin.”[872]
2454. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali!
İnsanlar her yedi günde bir defa gusletmelidir. O halde her Cuma günü, su
bulmak için günlük yiyeceğini satmak ve aç kalmak pahasına da olsa
guslet. Zira hiçbir müstahap şey Cuma guslünden daha üstün değildir.”[873]
2455. Esbeğ
b. Nubate şöyle diyor: Ali (a.s) birisini kınamak istediğinde
şöyle derdi: “Sen Cuma günü guslünü terk eden
kimseden daha acizsin.”[874]
Cuma
günü guslünün fazileti hakkında gerçekten de bir çok hadis vardır.
2456. İmam
Ali (a.s) cima (cinsel ilişki) hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “(Cimada) haya perdesi kenara çekilir,
avret mahalleri birleşir, deliliğe en çok benzeyen şeydir.
Aşırı cinsel ilişkide bulunmak yaşlandırır.
O haletten çıkılınca pişman olunur. Helal meyvesi çocuktur
ki hayatta kalacak olursa fitne sebebidir. Öldüğü taktirde ise hüzün
verir.”[875]
2457. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ebedileşmek
isteyen kimse -ki ebedi olunmaz- az borçlanmalı, sabah ezanından
önce uyanmalı ve kadınlarla az
ilişkide bulunmalıdır.”[876]
2458. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok
evlenen rezaletlere boğulur.”[877]
2459. Bazı
ashabımız şöyle demiştir: “Ebu
Abdillah (a. s), “Hangi şey daha lezzetlidir?” diye sorunca biz, “Hiçbir
şey” dedik. O şöyle buyurdu: “En lezzetli şey kadınlarla
cinsel ilişki kurmaktır.”[878]
2460. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar
dünya ve ahirette kadınların lezzetinden daha lezzetli bir şey
tatmamışlardır. Zira şüphesiz cennet ehli evlenmek (cinsel
ilişki kurmak) kadar hiçbir şeyden lezzet almazlar; ne yemekten ve ne
de içmekten!”[879]
bak.
Vesail’uş-Şia, 14/82-107 ve s. 187-193
el-Lehv,
3586. Bölüm
195.
Konu, er-Rimaye
74. Konu
el-Cemal
Güzellik
F el-Bihar,
79/295; 109. Bölüm, et-Tecemmul-u ve izhar en-Ni’met
F Vesail’uş-Şia,
3/340, 1. Bölüm; istihbab ut-Tecemmuli ve kerahetu ut-Tebaus
bak.
F 21.
Konu, ez-Zinet, 244 es-Semt, 470 el-Libas, 516 en-Nezafet
F en-Ni’met,
3911. Bölüm, el-Ma’ruf(1), 2672. Bölüm
Kur’an
“Ey
insanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi
süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha
hayırlıdır.”[880]
“Allah'ın
kulları için yarattığı ziynet ve temiz
rızıkları haram kılan kimdir? “Bunlar, dünya hayatında
iman edenlerindir, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir” de.”
[881]
2461. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden
birisi kendisini en güzel şekilde görmesini istediği yabancı
birisine süslendiği gibi, Müslüman kardeşine de kendi yanına gelince
öyle süslenmelidir.”[882]
2462. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Giyin
ve süslen, şüphesiz Allah güzeldir ve güzeli sever. Ama helalden
olmalıdır.”[883]
2463. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala güzeldir, güzeli sever. Kulunun üzerinde kendisine verdiği
nimetlerin eserini görmeyi sever. Fakirlikten ve fakir görünmekten nefret
eder.”[884]
2464. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala güzeldir ve güzeli sever. Allah ahlaki yücelikleri sever ve
ahlaki düşüklüklerden ise nefret eder.”[885]
2465. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: ““Şüphesiz
Allah güzeli ve süslenmeyi sever; fakirlik ve fakir görünmekten ise nefret
eder. Şüphesiz aziz ve celil olan Allah bir kuluna nimet verince üzerinde
o nimetin eserini görmeyi sever.” Kendisine, “Bu nasıldır?” diye
sorulunca da şöyle buyurdu: “Temiz elbise giyinir, güzel kokular
kullanır, evini badana yapar ve evinin kapısının önünün
süpürür. Hatta güneş batmadan önce ışıklarını
yakmak fakirliği giderir ve rızkı çoğaltır.”[886]
2466. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Naklediyorum
ki şüphesiz Allah Tebarek ve Teala güzeli ve süslenmeyi sever. Fakirlikten
ve fakir görünmekten ise nefret eder. Şüphesiz aziz ve celil olan Allah
insanlarla geçinemeyen kötü ahlaklı kimselerden nefret eder.”[887]
2467. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) yolda saçları dağınık, elbisesi kirli ve hali
perişan birini gördü. Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:
“(İlahi nimetlerden) faydalanmak ve nimeti açığa vurmak da
dindendir.”[888]
2468. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah kulunun kardeşlerinin yanına gidince bakımlı süslü
bir halde gitmesini sever.”[889]
2469. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel
elbiseler giyinin. Evlerinizi onarın ve insanlar arasında yüzdeki
(güzel) ben gibi olun.”[890]
2470. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bıyıklarınızı
kısaltın ve burun kıllarınızı aldırın.
Kendinize bakın. Şüphesiz bu güzelliğinizi artırır.”[891]
2471. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
yüz iki saadetten ilkidir.”[892]
2472. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
yüz saadetin ilkidir.”[893]
2473. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin
yüz güzelliği Allah’ın ona güzel inayetindendir.”[894]
2474. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzelliğin
afeti gururdur.”[895]
2475. Zebur’da
şöyle yer almıştır: “Her
kim bir günah işler ve güzelliğinden gurura kapılırsa
yeryüzüne bakmalı ve kabirlerde yüzlerle nasıl
oynadığını, onları çürüttüğünü ve
dağıttığını görmelidir. Güzel, ateşten
emanda olan kimsedir.”[896]
2476. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin kula
verilen en hayırlı şey güzel ahlaktır. İnsana verilen
en kötü şey ise güzel yüzdeki kötü kalptir.”[897]
2477. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kul güzel ve kusursuz bir yüze sahip olur ve sonra da Allah
karşısında alçak gönüllü davranırsa Allah’ın halis ve
has kullarından olur. Ravi kendisine, “Nasıl kusursuz olur?” diye
sorunca şöyle buyurdu: “Herhangi bir iffetsizlik yapmamış
olursa.”[898]
2478. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayrı
güzel yüzlüler nezdinde arayın.”[899]
2479. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayrı
güzel yüzlüler nezdinde taleb edin.”[900]
2480. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayrı
güzel yüzlü kimselerin yanında arayın.”[901]
2481. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhtiyaçlarınızı
güzel yüzlüler nezdinde arayın. İhtiyacını temin ederse
güler bir yüzle temin eder. Yok eğer seni red ederse yine güler bir yüzle
red eder. Bir çok güzel yüz ihtiyaç taleb edilince çirkin olur ve nice çirkin
yüz hacet taleb edilince güzel olur.”[902]
2482. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayrı
güzel yüzlüler nezdinde taleb edin. Şüphesiz onların işleri
güzel olmaya daha layıktır.”[903]
2483. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel saç
ilahi bir örtüdür. O halde ona değer verin.”[904]
2484. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim saç uzatırsa güzel bakmalıdır. Ya da
kısaltmalıdır.”[905]
bak.
Vesail’uş-Şia, 1/431, 78. Bölüm
2485. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadınların
aklı güzelliğinde, erkeklerin güzelliği ise
aklındadır.”[906]
2486. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüz
güzelliği zahiri güzelliktir. Akıl güzelliği ise batın
güzelliğidir.”[907]
2487. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah kadının yüzünü (ve güzelliğini)
çehresinde, erkeğin yüzünü ise konuşmasında karar
kılmıştır.”[908]
2488. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzellik
dildedir.”[909]
2489. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Erkekte
güzellik dildir.”[910]
2490. Resulullah
(s.a.a), kendisine, “erkeğin güzelliği” sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Hak sözü doğru söylemektedir.”[911]
2491. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl
güzelliği zahirlerin ve batınların güzelliğidir.”[912]
2492. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin
güzelliği dilinin fasih olmasıdır.”[913]
2493. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzellik, hak
sözü doğru söylemektedir. Kemal ise doğru yapılan güzel
işlerdir.”[914]
2494. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ““Zahiri
güzellik yüz güzelliğidir. Batıni güzellik ise iç güzelliğidir.”[915]
2495. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin
güzelliği hilmidir.”[916]
2496. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin
güzelliği vakarıdır.”[917]
2497. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin
güzelliği takvasıdır.”[918]
2498. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun
güzelliği itaatidir.”[919]
2499. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hür
insanın güzelliği utanç verici şeylerden
sakınmasıdır.”[920]
2500. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaşamın
güzelliği kanaattir.”[921]
2501. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanın
güzelliği minnet koymayı terk etmektir.”[922]
2502. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ın
güzelliği Bakara ve Al-i İmran sureleridir.”[923]
2503. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyi
işin güzelliği tamamlamaktır.”[924]
2504. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimin
güzelliği ilmiyle amel etmesidir.”[925]
2505. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmin
güzelliği yayılmasıdır.”[926]
2506. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıldan
daha güzel bir güzellik yoktur.”[927]
2507. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Afiyet
ve sağlıktan daha güzel bir elbise yoktur.”[928]
2508. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Süslenmek
zahiri mürüvvettir/mertliktir.”[929]
2509. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Süslenmek
müminlerin ahlakındandır.”[930]
2510. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fazilet
ehli azalınca süslenme ehli kimseler helak olur.”[931]
bak.
el-Fakr, 3235. Bölüm
Kur’an
“Ey
iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere
kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve topuk
kemiklerine kadar ayaklarınızı meshedin. Eğer cünüpseniz
boy abdesti alın.”[932]
2511. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cünüp
kimse yemek ve içmek isteyince elini yıkamalı, ağzına su
çalkalamalı, yüzünü yıkamalı ve sonra yemeli ve içmelidir.”[933]
2512. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslüman
cünüp olarak uyumamalıdır. Sadece temiz bir halde
uyumalıdır. Su bulamayınca da toprakla teyemmüm etmelidir.”[934]
2513. İmam
Ali (a. s), Malik Eşter’i Mısır’a vali tayin edince ona şöyle
buyurmuştur: “Ordu Allah’ın izniyle halkın
kalesi, valilerin süsü, dinin izzeti ve yolların güvenliğidir. Halk
sadece ordu ile ayakta durur. Ordu ise sadece Allah’ın kendisine taktir
ettiği vergi ile ayakta durur. Ordu vergi vesilesiyle düşmanlarla cihad
etmekte güçlü olur ve işlerini onunla düzene koyar.
O halde orduya senin nezdinde Allah, Resulü ve
İmam’ın için en çok hayır sever, iffet hususunda en çok
sakınan, hilim[935]
açısından en üstün olan, en az öfkelenen, özür dilenince
sakinleşen, zayıflara yumuşak davranan, güçlülere tavizsiz olan,
kabalıktan etkilenmeyen ve acizlikten oturmayan kimseyi komutan seç.”[936]
2514. İmam
Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Senin
nezdinde seçilmiş komutanlar diğerleriyle yardımlaşan ve
sahip olduğu şeyleri onlara bağışlayan kimseler
olmalıdır. Öyle ki bu hem onların hem de arkalarında
bıraktıkları ailelerinin ihtiyaçlarını temin etmeli ve
böylece düşmanla cihad etmede hepsinin himmetini tek himmet (tek yumruk)
kılmalıdır. Şüphesiz senin onlara yumuşak davranman,
onların kalbinin de sana karşı yumuşamasına neden
olacaktır... Arzularını yerine getir ve onları sürekli
olarak öv. Belaya katlananların çilesini dile getir. Onların güzel
işlerini dile getirmen Allah’ın izniyle kahramanları harekete
geçirecek ve gevşek iradeli korkakları teşvik edecektir
inşaallah.”[937]
2515. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ordusunu
yardımsız bırakan düşmana yardım etmiş olur.”[938]
2516. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ordunun
afeti önderine muhalefet etmesidir.”[939]
Kur’an:
“Göklerdeki
ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibi
olandır.” [940]
“Göklerdeki
ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah güçlü ve hikmet sahibi olandır.”
[941]
“Rabbinin
ordularını kendisinden başkası bilmez.”
[942]
Kur’an:
“And
olsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir. Onlar
şüphesiz yardım göreceklerdir. Bizim ordumuz şüphesiz üstün
gelecektir.” [943]
“Kendilerinin
Allah'a kavuşacağına inanlar “Nice az topluluk çok
topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle
berâberdir” dediler. Calut ve ordusuna karşı
çıktıklarında, “Rabbimiz! Bize sabır ver,
sebatımızı artır, küfreden topluluğa karşı
bize yardım et” dediler. Onları Allah'ın izniyle bozguna
uğrattılar.”[944]
Kur’an:
“Sonra
Allah, peygamberine ve müminlere
görmediğiniz askerler indirdi...”[945]
“Eğer
siz ona (Resulullah’a (s.a.a.) yardım etmezseniz, ona Allah yardım
etmiştir...Allah da ona huzur indirmiş ve görmediğiniz
askerlerle onu desteklemişti.” [946]
“Allah'ın size olan nimetini anın;
üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve
göremediğiniz ordular göndermiştik.” [947]
77. Konu
el-Cennet
Cennet
F el-Bihar,
6/282, 9. Bölüm, Cennet’ud Dunya ve Naruha
F el-Bihar,
8/71, 23. Bölüm, el-Cennet ve Neimuha
F Kenz’ul
Ummal, 14/451, Zikr’ul Cenneti ve sifetiha, 644, el-cennet
bak.
F 5.
Konu, el-Ahiret, 58, es-Sevab, 66, el-Ceza, 84, cehennem, 49, el-Bulh;
F el-Ummet,
124. Bölüm, el-Meclis, 521. Bölüm, el-Cihad, 583. Bölüm, el-Hisab, 839-842.
Bölümler,
F er-Rahmet,
1452. Bölüm, el-Amel(1) 2937-2939. Bölümler, el-Amel (3) 2961. Bölüm
F el-Furs,
3183. Bölüm, el-Valid ve’l Veled, 4205. Bölüm
Kur’an:
“Rabbinizin
mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış, eni gökler
ve yer kadar olan cennete koşuşun.”[948]
“Rabbiniz
tarafından bağışlanmaya, genişliği yerle
göğün genişliği kadar olan cennete koşuşun.”[949]
2517. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki hiç şüphesiz ben talep edeni uyuyan cennet ve kaçanı uyuyan
cehennem gibi bir şey görmedim.”[950]
2518. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizler
ister istemez istek ve arzulara sahipsiniz; o halde genişliği
göklerle yeryüzü kadar olan cennete arzu duyun.”[951]
2519. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
cenneti taleb eden uykun ne kadar uzun, bineğin ne kadar yavaş ve
himmetin ne kadar gevşektir. Bu taleb eden ve talib edilen şey ne
kadar ilginçtir. Ey cehennemden kaçan kimse! Bineğini cehenneme doğru
ne kadar da hızlı sürüyorsun ve seni cehenneme düşüren
şeyleri ne kadar da çabuk elde ediyorsun.”[952]
2520. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete
iştiyak duyan hayırlara koşsun.”[953]
2521. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki hiç şüphesiz cennete iştiyak duyan kimse iyiliklere koşsun,
şehvetlerden uzak dursun. Ateşten korunan ise, günahlarından
dolayı Allah’a hemen tevbe etsin ve haramlardan geri dursun.”[954]
2522. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
en üstün hedeftir.”[955]
2523. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
kurtuluş yurdudur.”[956]
2524. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
emniyet konağıdır.”[957]
2525. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
itaat edenin mükafatıdır.”[958]
2526. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
öne geçenlerin hedefidir ve cehennem
geride kalanların varacağı yerdir.”[959]
2527. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya
kötülerin yurdudur, cennet ise takva sahiplerinin evidir.”[960]
2528. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonrası
cehennem olan hayır hayır değildir ve sonrası cennet olan
kötülük kötülük değildir. Cennettin olmadığı her nimet küçüktür
ve ateşin olmadığı her bela afiyettir.”[961]
Kur’an:
“Yaptıklarına
karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez.”[962]
2529. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala
şöyle buyurmuştur: Salih olan kullarıma hiçbir gözün
görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir
beşerin kalbinden geçmediği şeyler hazırladım.”[963]
bak.
el-Ahiret, 26. Bölüm
Kur’an:
“Allah
şüphesiz, müminlerin canlarını ve mallarını cennete
karşılık satın almıştır.”[964]
2530. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
canlarınızın cennet dışında bir
karşılığı yoktur o halde canlarınızı
sadece cennet karşılığında satınız.”[965]
2531. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
canını cennet dışında bir şeye satanın
musibet ve meşakkati büyük olur.”[966]
2532. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Canını
cennet nimeti dışında bir şeye satan şüphesiz
kendisine zulmetmiştir.”[967]
bak.
ez-Zulm, 2470. Bölüm
2533. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “La
ilahe illallah” sözü cennetin değeridir.”[968]
2534. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah’ın kendisini tevhit ile nimetlendirdiği kimsenin
mükafatı sadece cennettir.”[969]
2535. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Kendisini tevhit ile
nimetlendirdiğim kimsenin mükafatı sadece cennettir.”[970]
2536. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Azameti yüce
olan Allah şöyle buyuruyor: “Lailahe illallah benim kalemdir. Her kim
kaleme girerse azabımdan güvende olur.”[971]
2537. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
Allah’ın hiç şüphesiz hak olduğunu bildiği bir halde ölürse
cennete girer.”[972]
2538. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennetin
değeri salih ameldir.”[973]
2539. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennetin
değeri dünyadan yüzçevirmektir.”[974]
2540. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
ihlaslı bir şekilde “lailahe illallah” derse cennete girer.
İhlası ise “lailahe illallah” demesinin kendisini aziz ve celil olan
Allah’ın haram kıldığı şeylerden
sakındırmasıdır.”[975]
2541. İmam
Rıza (a. s), Silsilet’uz-Zeheb (Altın Silsile) hadisinde,
babalarından (a.s) şöyle nakletmiştir: “Resulullah
(s.a.a) Cebrail’den, Cebrail de Aziz ve celil olan Allah’tan şöyle
buyurduğunu işittiğini söylüyor: “La ilahe illallah” benim
kalemdir. Her kim kaleme girerse azabımdan güvende olur.” Ravi şöyle
diyor: Deve yola düşünce İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu:
“Elbette bunun şartları vardır ve ben o şartlardan
biriyim.”[976]
2542. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
“la ilahe illallah” aziz ve celil olan Allah nezdinde yüce ve büyük bir sözdür.
Bunu ihlas üzere söyleyen kimse cenneti hak eder. Her kimde yalanla söylerse
malı ve kanı güvende olur ama kendisi cehenneme varır.”[977]
2543. Adamın
biri Eba Cafer’in (a.s) yanına gelerek Resulullah’tan (s.a.a), “la ilahe
illallah” diyen cennete girer” diye buyurulduğu rivayet edilen hadisi
sordu. Bunun üzerine Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “Bu
rivayet doğrudur.” Adam dışarı çıktı, İmam
(a.s) onu geri çağırmalarını emretti ve sonra şöyle
buyurdu: “Ey adam! Şüphesiz la ilahe illallah” için bir takım
şartları vardır. Bil ki hiç şüphesiz ben o şartlardan
biriyim.”[978]
bak.
el-İmamet (1), 135. Bölüm
el-İhlas,
1036. Bölüm
Kur’an:
“Erkek
veya kadın, mümin olarak, kim yararlı işler işlerse,
işte onlar cennete girerler, kendilerine zerre kadar zulmedilmez.”[979]
“Allah
şüphesiz, müminlerin canlarını ve mallarını cennete
karşılık satın almıştır.” [980]
“Kullarımızdan
Allah'a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız
cennet işte budur.”[981]
2544. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete
girmek ucuz, cehenneme girmek ise
pahalıdır.”[982]
2545. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en
çok kendisi ile cennete girdiği şey Allah’tan sakınmak ve güzel
ahlaktır.”[983]
2546. Resulullah
(s.a.a), kendisine cennetle arasında hiçbir engelin
olmadığı amel sorulunca şöyle buyurmuştur: “Gazaplanma,
insanlardan bir şey isteme ve kendin için istediğin şeyi
insanlar için de iste.”[984]
2547. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah’ı şu üç sıfatla karşılayan kimse cennete
istediği kapıdan girer: Ahlakı güzel olan, açık ve gizlide
Allah’tan korkan ve her ne kadar haklı da olsa tartışmayı
terk eden kimse.”[985]
2548. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu
on şey ile aziz ve celil olan Allah’ı karşılayan kimse
cennete girer: “La ilahe illallah ve Muhammedun Resulullah” diye şahadette
bulunmak, aziz ve celil olan Allah nezdinden getirdiği şeyleri ikrar
etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak,
Kabe’yi haccetmek, Allah’ın dostlarıyla dost olmak, Allah’ın
düşmanlarıyla düşman olmak ve sarhoş edici her türlü
şeyden sakınmak.”[986]
2549. Resulullah
(s.a.a) Ebu Zer’e şöyle buyurmuştur: “Cennete
girmek istiyor musun?” Ebu Zer, “babam sana feda olsun, evet!” deyice
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Arzularını kısa tut,
ölümünü sürekli göz önünde bulundur ve Allah’tan gerektiği şekilde
haya et.”[987]
2550. Resulullah
(s.a.a), devesine binmiş savaşlardan birine gitmeye niyet
etmişti. Bir bedevi gelerek devesinin dizginlerini tuttu ve şöyle
dedi: “Bana cennete girecek bir amel öğret.” Bunun üzerine Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: “İnsanların
senin hakkında yapmalarını istediğin şeyi sende onlara
yap ve insanların sana yapmalarından
hoşlanmadığın şeyi sen de onlara yapma. Şimdi
(kenara çekil de) deveye yol aç.”[988]
2551. Resulullah
(s.a.a), Yezid b. Useyd’e şöyle buyurmuştur: “Ey
Yezid İbn-i Useyd! Cenneti seviyor musun? O halde nefsin için
sevdiğin şeyi, kardeşin için de sev.”[989]
2552. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim de şu dört şey bulunursa Allah ona cennette bir ev bina eder:
Yetime sığınak veren, zayıfa merhamet eden, anne ve
babasına şefkat gösteren ve kölesine yumuşak davranan kimse.”[990]
2553. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu
dört şeyden birini dahi yerine getiren cennete girer: Susuz bir hayvana su
veren, acıkmış bir karını doyuran, çıplak bir
kimseyi giydiren veya boynunda zincir olan birini özgür kılan kimse.”[991]
2554. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu
üç şeyden birini Allah için yerine getiren kimseyi Allah’ın cennete
koyması farz olur: Darlıkta olduğu halde infakta bulunmak, bütün
aleme güler yüzlü davranmak ve insaflı olmak.”[992]
2555. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
münezzeh olan Allah kullarından istediğini doğru niyet ve salih
bir batın (kalp temizliği) üzere cennete sokar.”[993]
2556. Resulullah
(s.a.a), kendisini cennete sokan amelin ne olduğunu soran bedeviye
şöyle buyurmuştur: “Oldukça kısa,
ama çok önemli bir mesele sordun. O halde kulu özgür kıl ve köleyi azat
et.” Bedevi, “Bu ikisi aynı değil midir?” diye sorunca Peygamber
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Kulu özgür kılmak tek başına onu
azat etmendir. Köleyi azat etmek ise, onun değerini ödeyip özgür
kalmasına yardımcı olmandır. Akraba olan zalime iyilik et,
böyle yapmazsan o halde bir açı doyur, susamış kimseye su ver,
iyiliği emret, kötülükten sakındır, eğer bunu da yapamazsan
dilini (ağzını) hayır dışında açma.”[994]
2557. Resulullah
(s.a.a) hakeza şöyle buyurmuştur: “Açı
doyur, susamış kimseye su ver, iyiliği emret, kötülükten
sakındır, eğer bunu yapamazsan hayır dışında
dilini (ağzını) açma. Şüphesiz sen bununla şeytana
galip gelirsin.”[995]
2558. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hepiniz
cennete girmek istiyor musunuz?” Onlar, “Evet ya Resulullah” deyince şöyle
buyurdu: “O halde emellerinizi (arzularınızı) kısaltın
ve ecellerinizi (ölümü) gözlerinizin önünde tutun ve Allah’tan hakkıyla
haya edin.”[996]
2559. Resulullah
(s.a.a), kendisine “amel ettiğim taktirde kendisi ile cennete
gireceğim şey nedir?”diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Yeni
bir kırba al sonra onu eskitip parçalayıncaya kadar insanlara su ver.
Kırbayı böylelikle parçaladığın taktirde cennet
ameline erişmiş olursun.”[997]
2560. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim de şu altı haslet bulunursa cenneti elde eder ve cehennemden
kurtulur: Allah’ı tanıyıp ona itaat eden, şeytanı
tanıyıp ona isyan eden, hakkı tanıyıp ona uyan,
batılı tanıyıp ondan sakınan, dünyayı
tanıyıp onu reddeden ve ahireti tanıyıp onu talep eden
kimse.”[998]
2561. Mesih
(a. s), kendisine, “Ey hayır öğretmeni! Bana kendisi ile cenneti elde
edeceğim ameli göster.” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Gizli
ve açıkta Allah’tan kork, anne ve babana iyilik et.”[999]
2562. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
devenin iki sağılması arası süresince de olsa Allah yolunda
cihat etmiş olursa cennete girer.”[1000]
2563. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cenneti
sadece batınını (kalbini) güzelleştiren ve niyetini halis
kılan kimse elde eder.”[1001]
2564. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete
sadece teslim olan nrfis girebilir.”[1002]
bak.
el-Fezilet, 3216 Bölüm
Er-Rahmet,
1452. Bölüm
es-Sual
(2), 1710. Bölüm
el-İlm,
2852. Bölüm
Kur’an
“Sizden
önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete
gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla berâber müminler:
“Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve
zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı;
iyi bilin ki Allah’ın yardımı şüphesiz yakındır.”[1003]
“Yoksa
Allah, içinizden cihat edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete
gireceğinizi mi sandınız?”[1004]
“Ama
kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa,
varacağı yer şüphesiz cennettir.”
[1005]
2565. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’tan cenneti isterse ve zorluklar karşısında direnmezse
şüphesiz kendisini gülünç duruma düşürmüştür.”[1006]
2566. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin etrafını zorluklar
kaplamıştır, cehennemin etrafını ise şehvetler!
Sadece heva ve hevese aykırı yapılan şey Allah’a itaatten,
heva ve hevesle yapılan şey ise Allah’a isyandandır. O halde
şehvetlerinden el çeken ve nefsani isteklerini yok eden kimseyi Allah
bağışlasın.”[1007]
2567. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
istenilmeyen ve sabretmeyi gerektiren şeylerle kaplıdır. O halde
her kim dünyada bu zorluklar karşısında sabrederse cennete
gider. Cehennem ise lezzetler ve nefsani isteklerle çevrilmiştir. O halde
her kim nefsani lezzetlere ve şehvetlere uyarsa cehenneme girer.”[1008]
Meclisi
(r. a) şöyle diyor: “Bu rivayetin içeriği hakkında Şii ve
Sünni herkes ittifak etmiştir.
2568. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki
şüphesiz cennet ameli engeller sebebiyle zordur. Bilin ki şüphesiz
cehennem ameli ise nefsani istekler sebebiyle kolaydır.”[1009]
2569. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cenneti
sadece nefsi ile cihad eden kimse elde edebilir.”[1010]
2570. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cenneti
sadece onun için çalışan elde edebilir.”[1011]
2571. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete
sadece zorluklarla ulaşılabilir.”[1012]
2572. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hasır
üzerine yatmak ve arpa ekmeği yemek sayesinde cenneti talep etmek
kolaydır.”[1013]
2573. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
arzularla elde edilmez.”[1014]
bak.
el-Hulk 1109. Bölüm
2574. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim iki
sakalı ve iki bacağı arasındaki şey (dili ve cinsel
organı) hususunda bana garanti verirse bende ona cenneti garantilerim.”[1015]
2575. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar
hak da olsa tartışmayı bırakan, her ne kadar şaka da
olsa yalanı terk eden ve ahlakını güzelleştiren kimseye
cennetin etrafında, cennetin ortasında ve cennetin
yukarısında bir evi garanti ederim.”[1016]
2576. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim şu dört hususta bana garanti verirse ben de ona cennette dört ev
hususunda garanti veririm: İnfak et ve fakirlikten korkma, alemde
selamı yaygınlaştır, hak bile olsan
tartışmayı terk et ve insanlara insaflı davran.”[1017]
2577. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Siz benim
için altı şeye kefil olun ben de sizin için cennete kefil olayım.
Konuştuğunuzda yalan söylemeyin, söz verdiğinizde
vefasızlık göstermeyin, size güvenildiğinde hıyanet
etmeyin, gözlerinizi (haramlar karşısında) yumun, cinsel
organlarınızı koruyun, ellerinizi ve dillerinizi
sakındırın.”[1018]
2578. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Altı
haslet hususunda bana kefil olun, ben de sizlere cennet hususunda kefil
olayım: Namaz, zekat, emanete riayet, cinsel organ karın (mide) ve
dil.”[1019]
2579. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
şu beş şey hususunda garanti verirse ben ona cenneti
garantilerim.” Kendisine, “Onlar nedir ya Resulullah?” diye sorulunca
şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Allah için hayır dilemek, Resulü
için hayır dilemek, Allah’ın kitabı için hayır dilemek,
Allah’ın dini için hayır dilemek, Müslüman cemaat için hayır
dilemek”[1020]
2580. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey
Ahmed! İzzetime ve celalime andolsunki bana şu dört haslet hususunda garanti
vereni cennete koyarım: “Dilini kontrol edip yerinde ve faydalı
şeyler dışında ağzını açmamalı, kalbini
vesveseden korumalı, kendisine olan ilmime ve bakışıma
dikkat etmeli ve açlık gözünün nuru olmalıdır.”[1021]
2581. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala mümine; Allah için rububiyeti, Muhammed (s.a.a) için
nübüvveti, Ali (a.s) için imameti ikrar ettiği, kendisine farz
kılınanı yerine getiren onu kendi civarında
oturtacağına dair garanti vermiştir.”[1022]
Kur’an:
“Kim
Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram eder,
varacağı yer ateştir.” [1023]
“Doğrusu
ayetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük taslayanlara,
göğün kapıları açılmaz; deve iğnenin deliğinden
geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle
cezalandırırız”[1024]
2582. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
şu üç kimseye haramdır: Laf taşıyan, şarap içen ve
deyyus kimseye o, (deyyus) facir olan kimsedir.”[1025]
2583. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet
şu üç kimseye haramdır: Sürekli (Allah’a) minnet eden, gıybet
eden ve sürekli şarap içen kimseye.”[1026]
2584. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah şöyle buyurmaktadır: “Cennet; minnet eden, cimri ve laf
taşıyan kimseye haram kılınmıştır.”[1027]
2585. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail’in
bana haber verdiğine göre cennetin kokusu bin yıllık
uzaklıktan duyulur. Ama anne babasına saygısızlık
eden, sıla-i rahimi terk eden, zina eden yaşlı, tekebbür
yüzünden elbisesini yerde sürükleyen, fitne çıkaran, minnet eden ve ca’zeri
kimse cennetin kokusunu alamaz.” Kendisine, “ca’zeri kimdir?” diye sorulunca da
şöyle buyurdu: “Dünyaya doymayan kimsedir.”[1028]
2586. Şeddad
b. Evs Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Cennete
cevvaz, ca’zeri ve utullun zenin olan kimseler giremez.” Ben, “Cevvaz kimdir?”
diye sorunca, “Hiç kimseye hayrı olmaksızın, para toplayan
kimsedir.” diye buyurdu. Ben, “Ca’zeri kimdir?” diye sorunca, “Kaba ve sert
kimsedir.” diye buyurdu. Ben, “utullun zenin kimdir?” diye sorunca da şöyle
buyurdu: “Geniş karınlı, kötü ahlaklı, obur,
acımasız ve zalim kimsedir.” Başka bir rivayette ise şöyle
yer almıştır: “Utull, küfüründe ileriye giden kimsedir. “Zenin”
ise küfrüne önem vermeyen kimsedir.”[1029][1030]
2587. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Göklere
götürüldüğüm gece azameti yüce olan Rabbim bana vahyetti ve şöyle
dedi: “Kulum bana çürümüş kırba haline gelinceye kadar ibadet etse,
ama velayetlerini[1031]
inkar edecek olursa ona asla cennetimde yer vermem.”[1032]
2588. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hilekar ve
hain kimse asla cennete giremez.”[1033]
2589. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Anne
babasına eziyet eden ve sürekli şarap içen kimse asla cennete
giremez.”[1034]
2590. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç kişi
ebeden cennete giremez: deyyus, erkeklere benzeyen kadın ve şarap
içen kimse.”[1035]
2591. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zina eden
yaşlı, kibirli fakir ve ameli ile Allah’a minnet eden kimse asla
cennete giremez.”[1036]
2592. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala üç sınıf kimseye cennette yer
vermeyeceğine dair yemin içmiştir: Aziz ve celil olan Allah’ı
reddeden, hidayet imamını reddeden ve mümin kulun hakkını
alıkoyan kimse.”[1037]
2593. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zorba, cimri
ve kötü davranışlı kimse asla cennete giremez.”[1038]
2594. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
kavmin yöneticisi olur ve onlara hıyanet ederse Allah cenneti ona haram
kılar.”[1039]
bak.
el-Heram, 804. Bölüm
el-Kibir,
3433. Bölüm
Kur’an
“Kapıları
onlara açılmış Adn cennetleri vardır.”[1040]
2595. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennetin “Reyyan” diye adlandırılan bir kapısı vardır,
oraya sadece oruç tutanlar girer.”[1041]
2596. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennetin “Maruf” diye bir kapısı vardır ki oradan sadece ma’ruf
(iyilik) ehli kimseler girer.”[1042]
2597. Bilal
Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Sabır
kapısı tek kapılı, kırmızı yakuttan ve
halkası olmayan bir kapıdır. Şükür kapısı ise
beyaz yakuttan ve çift kapılı bir kapıdır. İki
kapısı arasındaki mesafe beş yüz yıllık bir
mesafedir. Ayrıca bir feryadı ve ahı vardır. Bela
kapısının ise...” Ben, “Bela kapısı, sabır
kapısı değil midir?” diye sorunca, “Hayır, ” diye buyurdu.”
Ben, “o halde bela kapısı nedir?” diye sorunca şöyle buyurdu:
“Musibetler, dertler, hastalıklar ve cüzam kapısıdır. Bu
kapı sarı yakuttandır, tek kapılıdır, bu
kapıdan girenler oldukça azdır. Bab’ul A’zem (En büyük kapı)
diye adlandırılan kapıdan ise salih olan kullar geçer. Onlar
zühd ve sakınma ehli; aziz ve celil olan Allah’a rağbet edenler ve
onunla ünsiyette bulunanlardır.”[1043]
2598. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennetin sekiz kapısı vardır: bir kapısından
peygamberler ve sıddıklar girer bir kapısından
şehitler ve salihler girer. Beş kapısından ise
taraftarlarımız, bizi seven kimseler girer. Bir kapısından
ise “La ilahe illallah” diye şahadette bulunan ve kalbinde zerre
miktarınca biz Ehl-i Beyt’e öfke bulunmayan diğer Müslümanlar girer.”[1044]
2599. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin
sekiz kapısı vardır... Bu sekiz kapıdan girmek isteyenler
şu dört haslete sarılmalıdır. Sadaka cömertlik güzel ahlak
ve Allah’ın kullarına eziyetten sakınmak.”[1045]
2600. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet kapıları kılıçların gölgesi
altındadır.”[1046]
bak.
el-Birr, 342. Bölüm
el-Cihad,
571. 572. Bölümler
Kur’an:
“Rabbine
iman etmiş ve salih amel yaparak gelenlere, işte onlara, en üstün
dereceler...”[1047]
“Onları
birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak!
Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler
vardır.”[1048]
2601. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
tek bir cennettir” demeyin. Şüphesiz aziz ve celil olan Allah şöyle
buyuruyor[1049]:
“Birbirinden üstün dereceler...”[1050]
2602. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennette
gökle yer arasındaki gibi birbirinden üstün dereceler vardır.
Şüphesiz (orada) kul, gözlerini yukarı diker ve nerede ise gözlerini
alan bir ışık parlar. O sevinerek, “Bu nedir?” der. Kendisine,
“Bu mümin kardeşinin nurudur.” denir. O, “O benim falan kardeşimdir.
Biz dünyada birlikte sürekli birlikte çalıştık ama şimdi
işte böyle benden daha üstün bir dereceye mi ermiştir?” Kendisine, “O
amelde senden üstündü” denir. Sonra, kalbinin hoşnut olması için
gerekli şeyler taktir edilmekte ve o da hoşnut olmaktadır.”[1051]
2603. İmam
Ali (a. s), Cennetin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur:
“Birbirinden üstün dereceler ve birbirinden
farklı makamlar.”[1052]
2604. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’dan
ayrılma, şüphesiz Allah cenneti yarattı ve derecelerini Kur’an
ayetleri miktarınca kıldı. O halde kim Kur’an okursa ona, “Oku ve
yüksel” denir. Bunlardan her kim cennete girerse Peygamberler ve
sıddıklar dışında hiç kimse onlardan daha yüksek bir
dereceye ermez.”[1053]
2605. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
övgüsü yüce olan Allah bir grubu cennete koyar ve tüm arzularını gerçekleştirecek
ölçüde kendilerine ihsanda bulunur. Onlardan daha yukarıda bir topluluk
ise daha yüce derecelerde bulunurlar. Onlara bakınca tanır ve
şöyle derler: “Rabbimiz kardeşlerimiz dünyada bizimle birlikteydi.
Onları hangi sebepten dolayı bizden üstün kıldın?” onlara
şöyle denir: “Heyhat! Şüphesiz onlar sizler tokken aç idiler, sizler
suya kanmış iken onlar susuz idiler, sizler uykuda iken onlar (ibadet
için) ayakta idiler. Sizler güzel bir hayat yaşarken onlar sıkıntılar
içinde idiler.”[1054]
2606. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet ehli kimseler, sizlerden birinin gökyüzü ufuklarında
yıldızları gördüğü gibi bizim
taraftarlarımızın makamlarını görürler.”[1055]
bak.
564. Bölüm
2607. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala cennette kırmızı yakuttan bir sütun
yaratmıştır. Onun üzerinde yetmiş bin saray vardır.
Her sarayın yetmiş bin odası vardır. Aziz ve celil olan
Allah bütün bunları sadece Allah için birbirlerini seven ve ziyarette
bulunan kimseler için yaratmıştır.”[1056]
2608. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette sadece Recep ayında çok oruç tutan kimselerin gireceği bir
saray vardır.”[1057]
2609. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette sadece adil imamın ya da akrabalarını ziyaret eden
kimsenin veya ailesi olan sabırlı kimsenin nail olabileceği
derece vardır.”[1058]
2610. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah’ın sadece şu üç kişinin
girebileceği cenneti vardır: “Kendi aleyhine hak üzere hüküm veren
kimse, Allah için mümin kardeşini ziyaret eden kimse ve Allah için mümin
kardeşini kendisine tercih eden kimse.”[1059]
2611. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette dışından içi ve içinden dışı gözüken
odalar vardır. Bu odalarda ümmetimden sadece güzel söz söyleyen, yemek
yediren, selamı yaygınlaştıran, sürekli oruç tutan ve
insanlar uyurken gece namaz kılan kimseler oturur.”[1060]
2612. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette insanların sadece amelleriyle erişemeyecekleri makamlar
vardır. Bu makamların ne üstünde bir askı vardır ve ne de
altında bir sütun.” Kendisine, “Ey Resulullah buranın ehli
kimlerdir?” diye sorulunca, “Bela ve hüzün ehli kimselerdir.” diye buyurdu. [1061]
bak.
el-Bela, 409. Bölüm
Kur’an:
“Allah
mümin erkeklere ve mümin kadınlara, temelli kalacakları, içlerinden
ırmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde hoş meskenler
vadetmiştir. Allah'ın hoşnut olması en büyük şeydir.
İşte büyük kurtuluş budur.” [1062]
2613. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette en güzel ve en lezzetli şey Allah sevgisi, Allah için sevmek ve
Allah’a hamd etmektir. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmaktadır:
“Son sözleri şudur: “Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur!” zira
hiç şüphesiz onlar, cennette olan nimetleri açıkça görünce
kalplerinde sevgi kaynar ve bu durumda, “Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a
mahsustur.” diye nida ederler.”[1063]
2614. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
ehli cennete girince ve Allah dostu cennetin bağ ve evlerine girince
Cebbar olan Allah onlara bakarak şöyle buyurur: “Sizlere bu içinde
bulunduğunuzdan daha hayırlısını haber vereyim mi?”
Onlar, “Rabbimiz, hangi şey içinde bulunduğumuz bu durumdan daha
hayırlıdır.” diye sorunca Allah Tebarek ve Teala onlara
şöyle buyurur: “Sizlerden hoşnut olmam ve sizlere olan sevgim içinde
bulunduğunuz durumdan daha hayırlı ve daha büyüktür...Ali bin.
Hüseyin (a.s) daha sorna şu ayeti okudu: “...Allah’ın hoşnut
olması en büyük şeydir. İşte büyük kurtuluş budur.”[1064]
2615. İmam
Sadık (a. s), cennetteki müminlerin vasfı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın her Cuma
günü mümin olan kullarına bir kerameti ve bağışı
vardır. Onlar bir araya toplanınca Rab Tebarek ve Teala onlara
tecelli eder. Onlara bir nazar edince hepsi “Secdeye kapanır.”[1065]
2616. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey
Ahmed! Cennette şüphesiz bir saray vardır bu sarayda has, özel
kimseler vardır. Günde yetmiş defa onlara bakar ve onlarla
konuşur. Cennet ehli yemek ve içmekle lezzetlendiği halde bunlar
benim zikrim, kelamım ve sözümle lezzetlenir.” Resulullah, “Ey Rabbim
onların alameti nedir?” diye sorunca da Allah şöyle buyurdu: “Onlar
zindandakilerdir. Şüphesiz onlar fazla dillerini fazla konuşmaktan ve
midelerini fazla yemekten zindan etmişlerdir.”[1066]
2617. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: Ey Sıddık
kullarım! Dünyada ibadetimle nimetlenin. Şüphesiz sizler ahirette de
onunla nimetleneceksiniz.”[1067]
2618. İmam
Sadık (a. s), “Aziz ve celil olan Allah’ın, “Rabbim bizlere dünyada da ahirette de
iyilik ver.” Ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Ahirette
Allah’ın rızası ve cennet, dünyada ise rızık ve geçim
genişliği ile güzel ahlak!”[1068]
bak.
90. Konu, el-Mehebbet (2),
es-Sevab,
472. Bölüm
2619. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet ehlinin makam olarak en düşüğü eşlerini, hizmetçilerini
ve tahtlarını gördüğü gibi mülküne bin sene boyunca bakan ve en
uzak noktasını gören kimsedir.”[1069]
2620. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet ehlinin en düşüğü kendisine ins ve cin misafir gelecek olursa
onların tümünü yediren ve içiren, ama buna rağmen yanında olan
şeylerden (varlığında) hiçbir şey eksilmeyen bir eve
sahip olan kimsedir.”[1070]
2621. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Musa Rabbine
sordu ve şöyle dedi: Ey Rabbim! Makam açısından cennet ehlinin
en düşüğü kimdir?” Allah şöyle buyurdu: “Bu, cennet ehli cennete
girdikten sonra cennete giren kimsedir.”[1071]
bak.
Cehennem, 626. Bölüm
Sahih-i
Müslim, 1/175, 84. Bölüm
2622. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Göğe
götürüldüğüm gece cennete girdim. Orada altın ve gümüşten
kerpiçlerden bina yapan melekler gördüm, bazen
duruyorlardır. Ben onlara, “Neden bazen çalışıyor ve
bazen de duruyorsunuz, ” diye sordum. “Bize malzeme gelinceye kadar
bekliyoruz.” dediler. “malzemeniz nedir?” diye sorunca da şöyle dediler:
“Müminin dünyadaki “Sübhanellah ve’l hamdu lillah, vela ilahe illallah vellahu
ekber” (Allah münezzehtir, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilah
yoktur ve Allah sıfatlandırıldığı şeylerden
daha büyüktür) sözüdür.”[1072]
2623. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
“Süphanellah” derse Allah onun için cennette bir ağaç diker. Her kim ,
“el-hamdu lillah” derse Allah kendisi için cennette bir ağaç diker. Her
kim “La ilahe illallah” derse Allah kendisi için cennette bir ağaç diker
ve her kim “Allahu Ekber” derse Allah kendisi için cennette bir ağaç
diker.” Kureyş’ten olan bir şahıs şöyle dedi: “Ey
Allah’ın Resulu şüphesiz cennette bir çok ağaçlarımız
olacaktır.” Resulullah şöyle buyurdu: “Evet, ama siz üzerine
ateş gönderip onları yakmaktan sakının. Bunu şüphesiz
aziz ve celil olan Allah şöyle ifade etmiştir: “Ey iman edenler amelleriniz boşa çıkarmayın.”[1073]
Kur’an:
“Allah'a
karşı gelmekten sakınanlara vadedilen cennetin altından
ırmaklar akar; oranın yiyecekleri ve gölgeleri devamlıdır.
Bu, sakınanların elde edeceği sonuçtur, küfredenlerin
varacağı sonuç ise ateştir.”[1074]
“Allah'a
karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir:
Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt
ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme
bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün vardır.”[1075]
2624. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala’nın müminler için hazırladığı cennet
bakanların gözünü büyülemektedir. İçinde birbirinden üstün dereceler
ve birbirinden yüce makamlar vardır. Nimetleri yok olmaz nimet
nişaneleri ortadan kalkmaz, sevinci bitmez. İçinde ikamet edeni
göçmez, ebedi kalanı yaşlanmaz, sakini zarar görmez, sakinleri
ölümden güvendedir, dolayısıyla korkmazlar. Değişmeyen
sulardan, tadı başkalaşmayan sütten ve içenine lezzet veren
şaraptan nehirlerde hayat kendilerine sefa
bağışlamış, kendilerine nimetler ebedi kılınmıştır.”[1076]
2625. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lezzetleri
usandırmaz, toplulukları dağılmaz, sakinleri Allah’ın
rahmetinin civarındadırlar. Köleler meyve ve güzel kokulu
yeşillikler ile dolu altın tabaklarla karşılarında
dururlar.”[1077]
2626. İmam
Ali (a. s), Ahnef b. Kays’a şöyle buyurmuştur: “Ey
Ahnef! Sakın dünyaya olan bakışın münezzeh olan
Allah’ın beyaz inciden yarattığı yurttan seni
alıkoymasın. Allah onda nehirler akıttı onu yeni
yetişmiş siyah gözlü hurilerle doldurdu. Sonra dostlarını
ve itaat ehlini oraya yerleştirdi. Ey Ahnef! Keşke onları
Rablerinin (nimet) artırışlarına girdiklerini görseydin.”[1078]
2627. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer
kalp gözünü senin için cennetten nitelendirilenlere dikecek olursan
şüphesiz nefsin dünya manzaralarının süsünden, lezzetlerinden ve
isteklerinden uzak durur ve kökleri miskten tepelerde gizli olup cennet
nehirlerinin kenarında duran ağaçların yapraklarının
kıpırdamasını düşününce
şaşkınlığa düşer. Ey duyan kimse! Eğer
kalbini bu iç açıcı manzaralara ulaşmak ile meşgul edersen
canın şevkinden adeta dışarı çıkar ve bir an önce
onlara ulaşmak için benim bu meclisimden kabir ehlinin
komşuluğuna gidersin.”[1079]
2628. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennetin
yeri; mermerleri gümüşten toprağı vers (susam bitkisine benzer
bir bitki) ve zefrandan, çerçöpü miskten, çakıl taşları ise inci
ve yakuttandır.”[1080]
2629. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet
ehlinin en küçük nimeti kokusunun bin yıllık dünya mesafesinden
duyulmasıdır.”[1081]
2630. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette bir kırbaç kadar yer dünya ve içindekilerinden daha
hayırlıdır.”[1082]
2631. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennette bir ağaç vardır, Allah cennet rüzgarlarına esmesini
emreder, o ağaç insanların güzelliğini duymadıkları
bir takım ahenkler çıkarır.” İmam (a.s) daha sonra
şöyle buyurdu: “Bu Allah korkusundan dünyada (haram olan) müzik dinlemeyi
terk eden kimsenin mükafatıdır.”[1083]
bak.
el-Bihar, 8/195/181-184
2632. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) bana şöyle buyurmuştur: Şüphesiz sen cennete girecek ilk
kimsesin.” Ben, “Ya Resulullah (s.a.a) ben senden önce mi cennete
gireceğim?” diye sorunca şöyle buyurdu: “Evet! Şüphesiz sen
dünyada bayrağımın sahibi (bayraktarım) olduğun gibi
ahirette de bayrağımın sahibi olacaksın ve bayraktar her
zaman öncüdür.”[1084]
2633. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete
ilk girecek olan cennet ehli iyilik ehlidir.”[1085]
2634. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
yaratıklarından cennete ilk girecek kimse fakirlerdir.”[1086]
2635. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete ilk
girecek olan kimse şehid ve rabbine en iyi ibadette bulunan kuldur.”[1087]
2636. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç kimse
cennete herkesten önce girer: Allah yolunda şehit olan, köle oluşu
kendisini rabbine itaatten alı koymayan köle ve ailesi olup iffetten
ayrılmayan fakir.”[1088]
2637. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
takım kimseler Adn cennetlerine önden gitmişlerdir ki ne
başkalarından fazla oruç tutmuşlar ve ne daha fazla namaz
kılmışlar ve ne de daha fazla hac ve umreye gitmişlerdir.
Lakin onlar ilahi öğütleri düşünmüşler, ibret
almışlardır.”[1089]
2638. Resulullah
(s. a. v), Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete
giren ilk dört kişi ben, sen, Hasan ve Hüseyin’dir.”[1090]
2639. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete
giren ilk grup kendileri ile sakınılan (belalara siper olan) fakir
muhacirlerdir.”[1091]
2640. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
cennet ehlini tanıtayım mı?! Allah’a yemin ettiği takdirde
Allah’ın yeminini onayladığı her zayıf
bırakılmış zayıf kimsedir. Sizlere cehennem ehlini
tanıtayım mı?! Her kibirli ve varlıklı cimridir.”[1092]
2641. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet ehli tozlanmış perişan kılıklılardır.
Onlar emirlerden yük isterlerse kendilerine yük verilmez, kız istemeye
giderlerse kendilerine eş verilmez. Konuştuklarında kimse
sözlerini dinlemez ve ihtiyaçları göğüslerinde saklıdır.
Eğer kıyamet günü onların nurları insanlar arasında
bölüştürülecek olursa hepsini kapsar.”[1093]
2642. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet ehli vakarlı ve yumuşak huylu müminlerdir.”[1094]
2643. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
cennet ehlini haber vereyim mi? Yenilgiye uğramış
zayıflardır.”[1095]
2644. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an
yüklenicileri cennet ehlinin arifleridir. Allah-u Teala yolunda cihat edenler
cennet ehlinin önderleridir ve Resulller de cennet ehlinin efendileridir.”[1096]
bak.
313. Konu, el-Mustaz’af
2645. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet ehli
bedeni az kıllı, yüzü kılsız (daha yeni
bıyıkları çıkmış genç) ve gözleri sürmelidir.
Gençlikleri ortadan yok olmaz, elbiseleri asla eskimez.”[1097]
2646. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet ehli
bedenleri az kıllı, yüzü kılsız genç ve gözleri sürmelidir.
Yaşları otuz veya otuz üçtür.”[1098]
2647. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaatten
devenin sahibinin elinden ürküp kaçtığı gibi kaçan kimse
dışında tümünüz cennete gireceksiniz.”[1099]
2648. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
taraftarlarımız Cennet er veya geç mutlaka sizlere
ulaşacaktır. Lakin derecelerine erişmek için birbirinizle
yarışın.”[1100]
2649. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
andolsun ki sizlerden hiç kimse cehenneme girmeyecektir. O halde derecelerine
erişmek için yarışın sakınmakla
düşmanınızın kalbini yaralayın.”[1101]
Bak,
el-Bihar, 71/270/9
2650. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik,
gizli amel etmek, musibetlere sabretmek ve musibetleri gizlemek cennetin
hazinelerindendir.”[1102]
2651. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu dört
şey cennetin hazinelerindendir: İhtiyacını gizlemek, gizli
sadaka vermek, başına gelen musibetleri gizlemek ve dertleri
gizlemek.”[1103]
Kur’an:
“İki
taraf arasında bir perde ve A’raf (burçlar) üzerinde her iki tarafı
da simalarından tanıyan adamlar vardır; cennetliklere, “Size
selam olsun” derler. Bunlar henüz girmeyen fakat cenneti uman kimselerdir.”[1104]
“Burçlarda
olanlar, simalarından tanıdıkları adamlara
“Topluluğunuz, topladığınız mal ve büyüklük
taslamalarınız size fayda vermedi.”[1105]
2652. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakine
erenler, ihlas sahibi olanlar ve fedakar insanlar A’raf ehlindendir.”[1106]
2653. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “A’raf
cennet ve cehennem arasındaki tepedir. Onlar (İmamlar onlara selama
olsuna) taraftarlarıyla birlikte bu tepelerde dururlar. (a. s)”[1107]
2654. İmam
Bakır (a. s), Allah-u Teala’nın “A’raf üzerinde...” ayeti hakkında
Berid el-İcli’ye şöyle buyurmuştur: “Bu
ayet bu ümmet hakkında nazil olmuştur ve onlar Muhammed’in ehli
beytinden olan imamlardır.” Ben, “O halde A’raf nedir?” deyince şöyle
buyurdu: “Cennet ve cehennem arasında bir yoldur.”[1108]
2655. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
müminlerin önderiyim. Ben cennet ve cehennemi bölüştüren kimseyim. Ben
A’raf sahibiyim.”[1109]
2656. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “A’raf
biziz. Allah sadece marifetimiz sebebiyle tanınır. A’raf biziz! Bir
kimse bizi ve biz de kendisini tanımadıkça asla cennete girmez. Bir
kimse bizi ve biz kendisini inkar etmedikçe de cehenneme girmez. Eğer
Allah insanlara kendisini tanıtmak isteseydi şüphesiz
tanınırdır. Ama bizleri kendisini tanıma sebebi, yolu ve
girilen kapısı karar kıldı.”[1110]
bak.
el-Bihar, 8/329, 25. Bölüm
el-İsar,
4. Bölüm
2657. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
yemin olsun ki Allah cenneti yarattığı günden beri cennet müminlerinden
ruhlarından boş kalmamıştır. Aziz ve celil olan Allah
cehennemi yarattığı günden beri de cehennem kafirlerin ve
isyankarların ruhlarından boş kalmamıştır.”[1111]
Kur’an:
“Cinleri
de, daha önce, dumansız ateşten yarattık.”[1112]
“Cinlerden
bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna
karşı güvenilir bir güce sahibim” dedi.”[1113]
bak.
En’am, 100, 128-130; Şuara, 221-223; Neml, 17; Secde, 13; Sebe, 12-14, 41;
Ahkaf, 18, 29-32; Rahman, 15, 33, 56, 74; Cin, 1-28
2658. Ebu
Hamza Sumali şöyle diyor: “Ben, Ebi Cafer’in
(a.s) huzuruna varmak için izin istedim. Bana, “Yanında bir topluluk var,
onlar çıkıncaya kadar sabret.” Denildi. Daha sonra o grup
dışarı çıktı. Ben onları tanımıyordum.
Daha sonra bana izin verilince yanına vardım ve şöyle dedim:
“Fedan olayım, Bu Ümeyye oğulları zamanıdır ve
kılıçlarından kan damlıyor. (Oysa sen bunlar ile
görüşüyorsun).” O şöyle buyurdu: “Ey Eba Hamza! Bunlar bizim
taraftarlarımızdan cinler de olan taraftarlarımız idiler.
Dini meselelerini bizden sorman için gelmişlerdi.”[1114]
2659. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sinirlilik
de bir çeşit deliliktir. Zira sahibi pişman olur ve eğer
pişman olmaz ise deliliği aynen yerindedir.”[1115]
2660. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kendisine sorulan her soruya cevap veren kimse delildir.”[1116]
2661. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gençlik
de delilikten bir şubedir.”[1117]
2662. Resulullah
(s.a.a) bir delinin yanından geçti ve “Buna
ne olmuş?” diye buyurdu kendisine, “Şüphesiz
o delidir.” dediklerinde ise o şöyle buyurdu: “Hayır o musibet
görmüştür (hastadır). Şüphesiz deli dünyayı ahirete tercih
eden kimsedir.”[1118]
2663. Resulullah
(s.a.a) ashabıyla otururken birisi geçti o topluluktan bazısı,
“bu delidir” dediler. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bu
adam musibete uğramıştır. Şüphesiz deli
gençliğini Allah’a itaat dışında geçiren kadın ve
erkektir.”[1119]
2664. Cabir
b. Abdullah el-Ensari şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) sara
hastalığına yakalanmış birinin yanından geçti ve
şöyle buyurdu: “Bu adam deli
değildir. Sizlere gerçek deliyi bildireyim mi?” daha sonra şöyle
buyurdu: “Gerçek deli yolda kibirli yürüyen, kendini beğenen,
yanlarını ve omuzlarını hareket ettiren (kibirle yürüyen)
kimsedir. Bu şahıs (sara hastalığına yakalanan kimse)
ise hastadır.”[1120]
80. Konu
el-Cihad (1)
Cihad
Küçük Cihad
(Düşmanla Savaşmak-Cihad)
F el-Bihar, 100/1- 57, Ebvab’ul Cihad
F Kenz’ul Ummal, 4/279, 344, 362, 590 el-Cihad
F Vesail’uş-Şia,
11/4-121, ebvab-u cihad el’adl
bak.
F 12.
Konu, el-Esir, 43, el-Baği, 100; el-Harb, 101; el-Muharib, 239; es-Silah,
430; el-Katl
F en-Niyyet,
3980. Bölüm, es-Sebil, 1738. Bölüm, eş-Şehadet (2), 2122. Bölüm,
el-Emsal, 3618, 3619. Bölümler
F 4.
Konu, el-Ecel, 282, el-Meşiyyet, 431, el-Kader, 443, el-Kaza (1),
F
Kur’an:
“Ey
Peygamber! Küfredenlerle ve ikiyüzlülerle savaş; onlara karşı
sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü
Dönüştür!...”[1121]
“De
ki: “Babalarınız, oğullarınız... Allah'tan peygamberinden
ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu
gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola
eriştirmez.”[1122]
2665. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cihad cennet kapılarından bir kapıdır. Allah onu halis
dostlarından olan kimseler için açmıştır. Cihad takva
elbisesidir, Allah’ın sağlam zırhı ve dayanıklı
kalkanıdır.”[1123]
2666. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihad
dinin direği ve saadete ermişlerin apaçık yoludur.”[1124]
2667. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’la
üzerinde cihaddan bir nişane ile mülakat etmezse Allah ile mülakat
esnasında kendinde bir boşluk görür.”[1125]
2668. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihad
farzlardan sonra en üstün şeydir.”[1126]
2669. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim cihad
etmeden veya cihadı arzu etmeden ölürse nifaktan bir şube üzere
ölmüştür.”[1127]
2670. Bir
şahıs Allah’a ibadet etmek için bir dağa gitti. Ailesi onu
peygamberin yanına getirdi ve Peygamber o şahsı bundan
sakındırarak şöyle buyurdu: “Eğer
Müslüman bir gün cihad meydanlarında sabredecek olursa bu kendisi için
kırk yıl ibadetten daha hayırlıdır.”[1128]
2671. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah cihadı farz kılmış, yüceltmiş, zafer vesilesi
kılmıştır. Allah’a yemin olsun ki din ve dünya sadece cihad
ile doğrulur.”[1129]
2672. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
her ümmetin bir seyahati vardır. Ümmetimin seyahati ise Allah yolunda
cihaddır.”[1130]
2673. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
en çok sevdiği adım şu iki adımdır: Müminin kendisi
ile Allah yolunda bir safı doldurduğu adım ve kendisi ile
ilişkisini kesen akrabası ile ilişki kurmak için
attığı adım.”[1131]
2674. İmam
Ali (a. s), valilerinden biri olan Mihnef’e yazdığı mektubunda
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz haktan
usandığı için ondan yüz çeviren, körlüğü ve
sapıklığı seçerek derin uykusuna dalan kimse ile cihad
etmek ariflerin üzerine bir farzdır.”[1132]
2675. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cihad İslam’dan sonra en şerefli ameldir. Cihad dinin
kıvamıdır. Cihadın izzet ve iktidara sebep
olmasının yanı sıra büyük bir ecri de vardır. Cihad
saldırıdır. Cihadda iyilikler ve şahadetten sonra cennet
ile müjde vardır.”[1133]
2676. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedenin
zekatı cihad ve oruçtur.”[1134]
2677. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaretin
zekatı Allah yolunda cihad etmektir.”[1135]
2678. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adil
imam yanında cihad etmek farzdır.”[1136]
bak.
es-Silah, 1850. Bölüm
el-Cud,
633. Bölüm
el-Cennet,
550. Bölüm
es-Sevaab,
470. Bölüm
Kur’an:
“Müminlerden
özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve
canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz...”[1137]
“Andolsun
ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana
çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz”[1138]
2679. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennetin “Mücahidler kapısı” diye adlandırılan bir
kapısı vardır. Mücahidler yüzlerine açık duran bu
kapıya doğru boyunlarındaki kılıçlarla ilerlerler.
Mahşerdeki yaratıklar ve melekler onlara “merhaba” derler.”[1139]
2680. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mücahidler
için gök kapıları açılır.”[1140]
2681. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah bir topluluğa öldürülmeyi diğerine ise ölümü
yazmıştır. Her grup Allah’ın kendilerine taktir ettiği
ölüme ulaşır. O halde Allah yolunda cihad edenlere ve Allah’a itaat
yolunda öldürülenlere ne mutlu!”[1141]
2682. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en hayırlısı kendisini Allah yoluna adayan kimsedir. O
Allah’ın düşmanlarıyla cihad eder, ölümü veya düşmanla
savaşta öldürülmeyi ister.”[1142]
2683. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulların
bütün amelleri Allah yolunda cihad edenlerin yanında gagasıyla
denizden bir miktar su alan deniz kırlangıcı gibidir.”[1143]
2684. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın
biri Peygamberin (s.a.a) yanına gelerek şöyle dedi: “Ben, cihadı
isteyen ve cihada tutkun olan bir kimseyim.” Peygamber (s.a.a) şöyle
buyurdu: “O halde Allah yolunda cihad et, zira Allah yolunda öldürülürsen onun
katında hayatta kalırsın ve rızıklanırsın,
eğer ölürsen de ecrin ve sevabın Allah iledir ve eğer geri
dönersen günahlardan temizlenmiş olursun.”[1144]
2685. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
yolundaki toz toprak ile cehennem dumanı bir araya gelmez.”[1145]
2686. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kılıçlar
cennetin anahtarlarıdır.”[1146]
2687. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda
ilk cihad eden kimse İbrahim Halil’dir. Rumlar Lut’u (a.s) esir
alınca İbrahim (a.s) güçlerini seferber etti ve onu ellerinden
kurtardı.”[1147]
2688. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
yolunda ilk cihad eden kimse İbrahim (a.s) idi. Rumlar içinde Lut’un (a.s)
bulunduğu bölgeye saldırdılar ve onu esir aldılar. Bu haber
İbrahim’e ulaşınca güçlerini seferber etti ve onu ellerinden
kurtardı. İbrahim (a.s) savaş bayrağını yükselten
ilk kimsedir.”[1148]
bak.
eş-Şehadet, 2118. Bölüm
2689. İmam
Ali (a. s), “cihad masraflarını karşılamak farz
mıdır, yoksa müstahap mıdır?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Eğer cihad farz ise yani kafirlere
karşı koymak için diğer Müslümanlara naiblik edecek kimse yoksa
bu taktirde (mücahitlere yardım olarak) bir dirhem katkıda
bulunmanın sevabı 700 bin dirhemdir. Ama eğer cihad müstahap
olursa yani, cihada kasteder ama diğerleri onda daha önce
davranmışsa ve ona ihtiyaç yok ise bu taktirde bir dirhemin yediyüz
iyilik ve sevabı vardır ki her iyilik dünya ve içinde olan her
şeyden yüz bin defa daha hayırlıdır.”[1149]
2690. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
mücahidin gıybetini eder veya ona eziyette bulunur veya
gıyabında ailesine kötü davranırsa kıyamet günü onun için
bir bayrak kaldırılır, hesabı tümüyle görülür ve baş
aşağı ateşe atılır.”[1150]
2691. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
iğne veya iplikle de olsa bir mücahidi teçhiz ederse Allah onun
geçmiş ve gelecek tüm günahlarını affeder.”[1151]
2692. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
cihaddan korkuyorsa Allah yolunda cihad eden bir kimseyi malıyla teçhiz
etmelidir. Eğer Allah yolunda cihad eden kimse başkasının
malıyla techiz olmuşsa cihadın fazileti kendisine Allah yolunda
nafakanın fazileti ise onu techiz edene aittir. Her ikisi de fazilettir.
Nefis fedakarlığı Allah yolunda mal
fedakarlığından daha üstündür.”[1152]
2693. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Korkak
insanın savaşa katılması doğru değildir. Zira
korkak insan hiç şüphesiz çok çabuk kaçar. Dolayısıyla o
savaşmak istediği vesileye bakmalı ve onu
başkalarının eline vermelidir. Bu taktirde onun sevabı,
savaşan kimsenin sevabından bir şey eksilmeksizin her şeyde
aynıdır.”[1153]
2694. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
mücahidin mektubunu ulaştırırsa bir köle azad eden kimse
gibidir. “Savaşçının sevab kapısında” onunla
ortaktır.”[1154]
2695. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda
cihad eden mücahidlere eziyet etmekten sakının. Şüphesiz Allah,
Resulü için gazaplandığı gibi onlar için de gazaplanır ve
resullerine icabet ettiği gibi onlara da icabet eder.”[1155]
bak.
el-Bihar, 100/57, 8. Bölüm
2696. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ellerinizle
Allah yolunda cihad edin. Buna gücünüz yetmezse dilinizle cihad edin Buna da
gücünüz yetmezse kalbinizle cihad edin.”[1156]
2697. İmam
Ali (a. s), Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah’a kalbi eli ve
diliyle yardım eder. Zira ismi yüce olan Allah kendisine yardım edene
yardım etmeyi ve kendisine değer verene değer vermeyi
yüklenmiştir.”[1157]
2698. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
hakkında soruşturulacağınız ilk cihad, ellerinizle
yaptığınız cihaddır. Sonra dillerinizle ve daha sonra
da kalplerinizle! Her kim kalbiyle bir iyiliği desteklemez ve bir
kötülüğü reddetmezse baş aşağı çevrilir.”[1158]
2699. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
mümin kılıcıyla ve diliyle cihad eder.”[1159]
2700. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
için mallarınızla, Allah için canlarınızla ve dillerinizle
Allah yolunda cihad edin.”[1160]
bak.
el-Ma’ruf (2), 2699. 2700. Bölümler.
eş-Şuur,
2025. Bölüm
Kur’an:
“Ey
Peygamber! Müminleri savaş için coştur.”[1161]
“Size
ne oluyor da: “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden
çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder katından bize
bir yardımcı lütfet” diyen zavallı çocuklar, erkekler ve
kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz? ”[1162]
2701. İmam
Ali (a. s), insanları Şam ehli ile savaşa teşvik etmek için
şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun
ki siz savaş ateşi için kötü bir alevsiniz. Zira sizlere hile
yapılmakta ama sizler hile yapmamaktasınız. Şehirlerinizi
alıyorlar asla öfkelenmiyorsunuz. Düşman sizden gafil değildir,
ama sizler düşmandan gaflet içinde bulunuyorsunuz. Allah’a yemin olsun ki
düşmanı etlerini kemiklerine kadar yiyecek, kemiklerini
darmadağın edecek ve derisini soyacak şekilde kendisine musallat
eden kimse güçsüz ve zelil bir kimsedir, göğsünde zayıf bir kalbi
vardır. Eğer sen böyle olmak istiyorsan ol! Ama Allah’a yemin olsun
ki ben böyle olmayacağım. Meşrefi kılıçlarla ona öyle
bir saldıracağım ki başının kemik parçaları
etrafa dağılacak eller ve ayaklar etrafa saçılacaktır. Daha
sonra Allah ne isterse onu yapacaktır.”[1163]
2702. İmam
Ali (a. s), Sıffın savaşında Muaviye’nin ordusu
Fırat’ın suyunu ele geçirince şöyle buyurmuştur: ““Bunlar
(Fırat’ı ele geçirip su almanıza engel olmakla) sizi savaş
sofrasına davet ediyorlar. O halde siz ya zilleti kabul edip
makamınızdan düşecek, ya da kılıçları kanla
sulayıp suya kanacaksınız. Ölüm, mağlub-makhur düşerek
yaşamanızda, hayat ise galip-kahir gelerek ölmenizdedir. (İzzet
içinde ölmek zillet içinde yaşamaktan daha iyidir. )”[1164]
2703. İmam
Ali (a.s) ashabını teşvik etmek amacıyla şöyle
buyurmuştur: “Allah’tan sakının,
gözlerinizi kısın. Allah’ım onlara sabır ilham et,
üzerlerine yardım indir ve onlara sevaplarını büyük kıl.”[1165]
2704. İmam
Ali (a.s) Muhammed b. Ebi Bekr öldürüldükten sonra şöyle buyurmuştur:
“Alimler, fakihler, soylular, hikmet sahipleri,
Kur’an’ı yüklenenler, seher vakitlerinde teheccüd namazı kılanlar,
Kur’an okuyarak camileri bayındır kılanlar
aranızdadır; aranızdaki beyinsizlerin, kötülerin ve
soysuzların sizlere hükmetmek için sizlerle çatışmalarına
önem vermiyor ve öfkelenmiyor musunuz?”[1166]
2705. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kılıçlarınızın
uçlarıyla dininizi savunun, ileriye doğru adım atarak,
kılıçlarınızı düşmana indirin, ver yardım
görüp zafere erişmek için Allah’tan yardım dileyin.”[1167]
2706. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah, yolunda kılıçlarını yüklenenlerle
meleklere karşı övünür ve kılıçları yükendikleri
müddetçe melekler kendisine selam gönderirler.”[1168]
2707. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kılıcını
boynuna asmış kimsenin kıldığı namazı,
boynuna kılıcını asmamış kimsenin
kıldığı namazdan yediyüz kat daha üstündür.”[1169]
Kur’an:
“Küfrün
önderlerine karşı savaşın.”[1170]
2708. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müşriklerin
önde gelenlerini öldürün ve gençlerini bırakın”[1171]
2709. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cihadı
terkedene Allah nefsinde zillet elbisesini giydirir, geçiminde yoksul
düşürür, dinini ortadan kaldırır. Şüphesiz Allah Tebarek ve
Teala ümmetimin izzetini atlarının nallarında ve mızraklarının
uçlarında karar kılmıştır.”[1172]
2710. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihadı
yüz çevirerek terkeden kimseye Allah zillet elbisesini giydirir, belalara
büründürür, horluk ve aşağılığa düşürür, kalbine
sapıklık perdeleri çekilir, cihadı terkettiği için hak da
kendisinden yüz çevirir.”[1173]
2711. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihad
dört kola ayrılır: İyiliği emretmek, kötülükten
sakındırmak, savaş meydanlarında direnmek, fasıklara
düşman kesilmek. Her kim iyiliği emrederse mümini desteklemiş
olur. Her kim kötülükten sakındırırsa münafığın
burnunu yere sürter, savaş meydanlarında direnen görevini
yapmış olur ve fasıklara düşman kesilip aziz ve celil olan
Allah için öfkelenen kimseye Allah da onun için öfkelenir.”[1174]
Kur’an:
“Allah'ın
düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların
dışında korkutmak için onlara karşı gücünüzün
yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın.”[1175]
“Ey
iman edenler! Sabredin, (düşmanlarınıza karşı) sebat
gösterin, hudutlarınızı koruyun, Allah'a karşı
gelmekten sakının ki kurtuluşa erişebilesiniz.”[1176]
2712. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda
bir gün sınır bekçiliği yapmak dünya ve içindekilerinden daha
hayırlıdır.”[1177]
2713. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir günlük
sınır bekçiliği bir aylık oruç ve geceleri ibadet için
sabahlamaktan daha hayırlıdır.”[1178]
2714. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda
sınırlarda bekçilik etmek dışında tüm ameller insan
ölünce kendisinden kesilir. Şüphesiz böyle birinin ameli gelişir ve
kıyamet gününe kadar kendisine rızkı verilir.”[1179]
2715. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sınırlarda
bekçilik edenin namazı hiç şüphesiz beşyüz namaza denktir.”[1180]
bak.
el-Bihar, 100/62, 11. Bölüm
Vesail’uş-Şia,
11/19, 6. Bölüm
2716. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah yolunda bir gece nöbet tutmak geceleri (ibadetler) ayakta geçirilen
ve gündüzleri oruç tutan bin geceden daha üstündür.”[1181]
2717. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
üç gece müslümanların sınırlarında bekçilik etmek Medine
veya Beyt’ül-Mukaddes camisinde kadir gecesini geçirmemden bana daha
sevimlidir.”[1182]
2718. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bekçilerin
bekçisine Allah rahmet etsin.”[1183]
2719. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki göze
ateş değmez: Allah’ın haşyet ve azameti
karşısında ağlayan göz ve Allah yolunda nöbette sabahlayan
göze”[1184]
bak.
102. Konu, el-Hırs
2720. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğu
taraflarından size gelen ve zorla cennete sevkedilen topluluğa
gülüyorum.”[1185]
2721. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zincirlere
vurulmuş halde cennete sevk edilen topluluğa gülüyorum.”[1186]
2722. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete
zincirlere vurulmuş halde giren topluluğu Allah bile ilginç bulur.”[1187]
2723. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Neden
güldüğümü sormayacak mısınız? Ümmetimden bir grubu
zincirlere vurulmuş halde zorla cennete götürüldüğünü görüyorum.”
Kendisine, “Ey Resulullah! Onlar kimledir?” diye sorulunca şöyle buyurdu:
“Onlar mücahitlerin esir aldığı ve Müslüman
kıldığı Arap olmayan bir topluluktur.”[1188]
bak.
Sunen-i Ebi Davud, 2677
81. Konu
el-Cihad (2)
Büyük Cihad
(Nefisle Cihad)
F Kenz’ul
Ummal, 4/430, 431, 616, el-Cihad’ul Ekber
F el-Bihar,
70/62, 45. Bölüm, meratib’un-Nefs, ve ma’nel Cihad’il Ekber
F Vesail’uş-Şia,
11/122-392, ebvab-u cihad’in Nefs
Kur’an:
“Ey
Peygamber! Küfredenlerle ve ikiyüzlülerle savaş; onlara karşı
sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü
dönüştür!...”[1189]
“Hak
uğrunda cihat eden, ancak kendisi için cihat etmiş olur. Doğrusu
Allah, âlemlerden müstağnidir.”[1190]
“Ama
Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza
eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla berâberdir.”[1191]
“Sen,
küfredenlere uyma, onlara karşı olanca gücünle savaş.[1192]”[1193]
2724. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihad
dört çeşittir: İki cihad farz ve bir cihad sadece farz ile ayakta
duran sünnet olan cihattır ve bir cihad da (sadece) sünnet olan
cihattır. İki farz olan cihattan biri insanın nefsiyle
yaptığı cihattır.”[1194]
2725. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün
cihad insanın hiç kimseye zulmetme amacında olmadan
sabahlamasıdır.”[1195]
2726. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının
cihadı kocasına güzel eşlik etmesidir.”[1196]
2727. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefisle
cihad cennetin mihiridir.”[1197]
2728. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva
ve hevesle cihad cennetin değeridir.”[1198]
2729. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hoşlanmadığınız
ilk cihad nefislerinizle yaptığınız cihattır.
Kaybettiğiniz en son şey isteklerinizle cihad etmek ve sizden olan
emir sahibine itaattir.”[1199]
2730. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’a itaat üzere nefsiyle cihad eden ve günahlardan sakınan kimse
münezzeh olan Allah nezdinde iyilik sahibi şehit konumundadır.”[1200]
2731. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefisle
cihad yüce insanların ahlakıdır.”[1201]
2732. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
rızkımı tümüyle alıyorum ve nefsimle cihad ediyorum.”[1202]
2733. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini
isteklerinden alı koymak içni onunla cihad et. Şüphesiz nefsinle
cihad etmek de düşmanla cihad etmek gibi sana farzdır.”[1203]
2734. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı
insanın her halette Rabbinin itaatinden ve nefsiyle cihad etmekten el
çekmemesi gerekir.”[1204]
2735. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinle
cihad et, tevbeni öne al ki Rabbine itaat makamına erişesin.”[1205]
2736. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetler
karşısında nefsini reddet ve şüpheli durumlarda nefsini
Allah’ın kitabı üzere tut.”[1206]
2737. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mücahit
kimse, Allah için nefsiyle cihad eden kimsedir.”[1207]
2738. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
mümin isteklerine üstün gelmek için nefsiyle cihada çok önem verir. Bazen
nefsinin eğriliğini düzeltir ve Allah sevgisi yolunda nefsani
istekleriyle savaşır ve bazen de nefsi onu yerden yere vurur ve
böylece de isteklerine uyar. Ama Allah hemen onu yerden kaldırır o da
hemen ayağa kalkar, sürçmelerini görmezlikten gelir ve o da bundan ders
alır.”[1208]
2739. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefisle
ilim üzere cihad etmek aklın ünvanıdır.”[1209]
2740. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
kalplerle savaşın. Şüphesiz kalpler çabuk sürçerler.”[1210]
2741. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Peygamber (s.a.a) bir seriyye gönderdi. Seriyye geri dönünce de şöyle
buyurdu: Merhaba küçük cihadı yerine getiren ve büyük cihadı kalan
topluluğa!” Kendisine, “Ey Resulullah! Büyük cihad da nedir?” diye
sorulunca, “Nefis ile cihattır.” diye buyurdu.”[1211]
2742. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Resulullah (s.a.a) bir seriyye gönderdi ve dönünce de şöyle buyurdu:
“Küçük cihadı bitiren ve büyük cihadı kalan topluluğa merhaba!”
Kendisine, “Ey Resulullah! Büyük cihad nedir?” diye sorulunca da, “Nefisle
Cihad!” diye buyurdu. Resulullah (s.a.a) sonra da şöyle buyurdu: “En üstün
cihad, iki tarafı arasındaki nefsiyle cihad eden kimsenin
cihadıdır.”[1212]
2743. Fıkh-ur
Rıza (a.s) kitabında şöyle yer almıştır: “Rivayet
ediyoruz ki efendimiz Resulullah (s.a.a) gönderdiği memuriyetten dönen bir
grup ashabını gördü. Onlar saçları dağınık, üst
başları toz içinde ve savaş teçhizatı ile evlerine
dönüyorlardı. Resulullah (s.a.a), “Küçük cihattan büyük cihada döndünüz.”
diye buyurdu. Kendisine, birisi “Acaba kılıçla cihattan daha yüce bir
cihat var mıdır?” diye sorunca da, “Evet, insanın nefsiyle cihat
etmesidir.” diye buyurdu.”[1213]
2744. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün cihad nefsin istekleriyle cihat etmek ve onu dünya lezzetlerinden
alıkoymaktır.”[1214]
2745. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün
cihad iki tarafı arasındaki nefsiyle cihad eden kimsenin
cihadıdır.”[1215]
2746. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihadın
nihayeti insanın nefsiyle cihad etmesidir.”[1216]
2747. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihad
gibi bir fazilet ve nefsani isteklerle cihad gibi bir cihad yoktur.”[1217]
2748. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki hiç şüphesiz büyük cihad nefisle cihattır. Nefislerinizle cihad
etmek ile meşgul olun ki saadete erişesiniz.”[1218]
2749. Resulullah
(s. a. v), ashabına hitab ederek şöyle buyurmuştur: “Hoş
geldiniz. Küçük cihattan, büyük cihada geldiniz. (yani) kulun nefsani
istekleriyle cihadına.”[1219]
2750. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün cihad Allah-u Teala için nefsinle ve isteklerine cihad etmendir.”[1220]
2751. Resulullah
(s. a. v), En üstün cihadın ne olduğunu soran Ebu Zer’e şöyle
buyurmuştur: “İnsanın nefsi ve istekleriyle
cihad etmesidir.”[1221]
bak.
Vesail’uş-Şia, 11/122, 1. Bölüm
2752. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini
kendisiyle savaştığın bir düşman ve geri çevirmen
gereken bir emanet bil. Şüphesiz sen nefsinin tabibi
kılınmışsın, sana sıhhat nişanesi
tanıtılmış; dert beyan edilmiş ve deva
gösterilmiştir. O halde nefsine ne yaptığına bir bak!”[1222]
2753. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
itaat yolunda düşmanıyla savaşan kimse gibi nefsinle cihad et.
Hasmın hasmına galib gelişi gibi nefsine galip gel.
Şüphesiz insanların en güçlüsü nefsine karşı güçlü
olandır.”[1223]
2754. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinle
cihad et ve ortağın ortağını hesaba çektiği gibi
nefsini hesaba çek. Düşmanın düşmandan hakkını
istediği gibi sen de ondan Allah’ın haklarını iste!”[1224]
2755. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinle
cihatta sürekli galip olmaya çalışman ve istekleriyle savaşman
sana yeter!”[1225]
2756. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mirac
hadisinde hayır ve ahiret ehlinin sıfatı hakkında
şöyle yer almıştır: İnsanlar bir defa ölür. Birisi ise
nefsiyle cihat etmekten, nefsinin isteklerine ve damarlarında akan
şeytana muhalefet etmekten her gün yetmiş defa ölür.”[1226]
2757. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli
cihad ederek nefislerinize sahib olun.”[1227]
2758. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cihadın
neticesi nefse galip gelmektir.”[1228]
2759. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetinle
cihad et, gazabına galip gel, kötü adetlerine muhalefet et, nefsini
tezkiye et, aklını kemale erdir ve Rabbinin sevabından tam
nasiplen.”[1229]
2760. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki şüphesiz cihad cennetin değeridir. Nefsiyle cihad eden ona sahib
olur. Bu tanıyan kimse için Allah’ın en değerli
sevabıdır.”[1230]
2761. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
nefsinle cihad nefsi günah işlemek hususunda dizginler ve helak olmaktan
alı-koyar.”[1231]
2762. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinle
savaş ve istekleriyle cihad etmek dereceleri yükseltir ve iyilikleri ikiye
katlar.”[1232]
2763. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefisle
cihad sayesinde hayır ve salah kemale erer.”[1233]
2764. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötü
adetlere cihat etmekle üstün gelinir.”[1234]
2765. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsin
salahı cihattadır.”[1235]
2766. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nefsani
isteklerinizle cihad edin ki nefislerinize sahip olasınız.”[1236]
2767. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehvetleriniz
hususunda nefislerinizle cihad edin ki kalpleriniz hikmeti alsın.”[1237]
2768. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az
yiyerek ve içerek nefislerinizle cihad edin. Melekler size gölge eder ve
şeytan sizden kaçar.”[1238]
2769. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hedeflerin
zirvesine sadece nefsini tehzib eden ve nefsiyle cihad eden kimseler
ulaşabilir.”[1239]
2770. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim
nefsiyle cihad ederse sakınması kemale erer.”[1240]
82. Konu
el-Cihad (3)
Cihad (Allah’a
İtaatte Çaba)
F el-Bihar,
71/160, 64. Bölüm el-İcticad ve’l bessu ale’l Amel
F Vesail’uş-Şia,
1/63, 20. Bölüm Teekkudu İstihbab’ul Ciddi ve’l ictihadi fi’l ibadet
bak.
F el-İbadet,
2502. Bölüm, er-Re’y (2), 1430. Bölüm, 323. Konu, et-Tae
2771. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
itaat hususunda candan çaba gösterin. Zira Allah nezdinde olan hayırlardan
hiç birisi itaat ve günahlarından sakınma olmadığı
takdirde elde edilemez.”[1241]
2772. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki şüphesiz Allah ve yaratıklarından biri arasında Allah’a
itaatleri dışında ne bir mukarreb melek, ne bir mürsel Peygamber
ve ne de bunların dışında yaratıklarından biri
vardır. O halde Allah’a itaat hususunda çaba gösterin.”[1242]
2773. İmam
Sadık (a. s), kendisine, “işini ne üzere bina ettin?” diye
sorduklarında şöyle buyurmuştur: “Dört
şey üzere: İşimi benden başka hiç kimsenin
yapmayacağını bildim de gayret ettim...”[1243]
2774. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Amel
hususunda çaba gösterin. Eğer zayıflık sizi amelden
alıkoyarsa o halde günahlardan sakının.”[1244]
2775. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ciddiyetle
çalışın, hazırlanın, kabiliyetli olun, azık
yurdundan azık alın, dünya hayatı sizden önceki geçmiş
ümmetleri ve toplulukları kandırdığı gibi sizi de
aldatmasın.”[1245]
2776. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah’a itaate sadece çaba gösteren ve elinden geleni esirgemeyen kimseler
ulaşabilir.”[1246]
2777. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizi
itaat işlerinde sabretmeye zorlayın ve kötülüklerin pisliğinden
koruyun ki imanın tatlılığını bulabilesiniz.”[1247]
2778. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Müslüman
topluluğu! Kollarınızı sıvayın, iş hiç
şüphesiz çok ciddidir. Hazırlıklı olun, göç şüphesiz
yakındır. Azık edinin, şüphesiz sefer uzaktır.
Yüklerinizi hafifletin, şüphesiz ötenizde sadece yükü hafif olanların
aşabileceği zor geçitler vardır.”[1248]
Kur’an:
“Allah
uğrunda gereği gibi cihat edin.”[1249]
2779. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
yolunda hakkıyla cihad et ve Allah yolunda hiçbir
kınayıcının kınamasından korkma”[1250]
2780. Mirac
hadisinde ahiret ehlinin sıfatı hakkında şöyle yer
almıştır: “Onlar nefislerini
zorluğa salar, rahatlığa alıştırmaz.
Şüphesiz cennet ehlinin rahatlığı ölümdedir. Ahiret abid
insanların rahat ettiği yerdir.”[1251]
2781. İmam
Ali (a. s), Resulullah’ın (s.a.a) sıfatı hususunda şöyle
buyurmuştur: “İki işle
karşılaşınca en zorunu tercih ederdi.”[1252]
bak.
el-İbade, 2502, 2503. Bölümler
el-Amel
(1), 2952. Bölüm
2782. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en çok gayret göstereni günahları terk edendir.”[1253]
2783. İmam
Bakır (a. s), kendisine, “Şüphesiz ben ameli zayıf, namazı
az ve orucu az olan bir kimseyim. Ama sadece helal yeme ve sadece helal yoldan
cinsel ilişkide bulunmaya özen gösteririm.” diyen birine şöyle buyurmuştur:
“Hangi cihad mide ve tenasül
organının iffetinden daha üstündür.”[1254]
2784. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün
cihad hiç kimseye zulmetmeyi düşünmeden sabahlayan kimsenin
cihadıdır.”[1255]
2785. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmanın
olmadığı hiç bir çabada fayda yoktur.”[1256]
Kur’an:
“Ama
Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza
eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla berâberdir.”[1257]
2786. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim sürekli
bir kapıyı çalarsa sonunda oraya girer.”[1258]
2787. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli
bir kapıyı çalan ve ısrar eden kimse oraya girer.”[1259]
2788. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gücünü
harcayan kimse istediği her şeye ulaşır.”[1260]
2789. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
şeyi taleb eden ona veya (en azından bir bölümüne) ulaşır.”[1261]
2790. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yedi
şey yedi şeyle birlikte olmadıkça alay sayılır:
Diliyle istiğfar ettiği halde kalbiyle pişman olmayan kendisini
alaya almış olur. Allah’tan başarı istediği halde çaba
göstermeyen kimse kendisiyle alay etmiş olur. Uzak görüşlü olmak
istediği halde sakınmayan kimse kendisini alaya almış olur.
Allah’tan cenneti istediği halde zorluklara sabretmeyen kimse
şüphesiz kendisini alaya almış olur. Ateşten Allah’a
sığındığı halde dünya şehvetlerinden
sakınmayan kimse kendisiyle alay etmiş olur. Allah’ı
zikrettiği halde onu görmeye koşmayan kimse şüphesiz kendisini
alaya almış olur.”[1262]
bak.
el-Gurur, 3040. Bölüm
Et-Tevfik,
4148. Bölüm
Kur’an:
“Hak
uğrunda cihat eden, ancak kendisi için cihat etmiş olur. Doğrusu
Allah, âlemlerden müstağnidir.”[1263]
“Kim
arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur; ”[1264]
“Kim
salih amel işlerse kendinedir; kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir.”[1265]
[1266]
bak.
el-İhsan, 870. Bölüm
eş-Şukr,
2062. Bölüm
2791. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelde
kusur edenin dili kısa olur.”[1267]
2792. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelde
kusur etmek, sevabının olduğuna itimad eden kimse için
zarardır.”[1268]
2793. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkını
vererek çaba göstermemek güçlü insanın afetidir.”[1269]
2794. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelde
kusur edeni münezzeh olan Allah hüzünlere boğar.”[1270]
2795. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eceli
gelmeden arzu günlerinde kusur eden kimse şüphesiz ömrünü kaybetmiş
ve eceli kendisine zarar vermiştir.”[1271]
83. Konu
el-Cehl
Cehalet-Bilgisizlik
F Kenz’ul
Ummal, 1/257, 402, Fi zemmi Ehlak’il Cahiliyye
bak.
F el-İmamet
(1), 145. Bölüm, el-İlm, 2880, 2881, 2890. Bölümler, el-İhtilaf,
1051. Bölüm
Kur’an:
“Doğrusu
biz, sorumluluğu göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar
bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek
zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir.”[1272]
2796. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
ölümdür. Gevşeklik ise kayıptır.”[1273]
2797. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanda
cehalet bedendeki miskin hastalığından daha
zararlıdır.”[1274]
2798. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
dert ve güçsüzlüktür.”[1275]
2799. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
en kötü derttir.”[1276]
2800. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
inatçı binektir. Ona binen sürçer ve onunla arkadaş olan sapar.”[1277]
2801. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
ayakları kaydırır.”[1278]
2802. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
dirilerin ölümü ve kötülüğün ebediyetidir.”[1279]
2803. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
ahireti bozar.”[1280]
2804. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
her işin fesadıdır.”[1281]
2805. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
her kötülüğün köküdür.”[1282]
2806. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
kötülüğün madenidir.”[1283]
2807. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah asla cehaletle
izzet vermemiştir.”[1284]
2808. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
düşmandır.”[1285]
2809. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiras,
aç gözlülük ve cimrilik cehaletin neticesidir.”[1286]
2810. İmam
Ali (a. s), duasında şöyle buyurmuştur: “Ben
cahilim, sana cehaletimle isyan ettim. Cehaletimle günah işledim. Dünya
beni cehaletimle kendine meşgul etti, cehaletimle zikrini unuttum ve
cehaletimle dünyaya gönül verdim.”[1287]
2811. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehaletten yüz çevirmek akla rağbet miktarıncadır.”[1288]
2812. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahili
sadece kılıcın ucu (kötülüklerden) alıkoyar.”[1289]
2813. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar
hiç şüphesiz cahilken durmuş olsalardı küfre sapmaz ve dalalete
düşmezlerdi.”[1290]
2814. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
insanlar cahil olduklarında dursalardı inkara düşmez ve kafir
olmazlardı.”[1291]
bak.
Hadis, 2835, 2881, 2882
Kur’an:
“Kendilerine
ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu, güçlü ve hamde
layık olanın yolunu gösterdiğini bilirler.”[1292]
“Bu,
kendilerine ilim verilenlerin Kur'an'ın, senin Rabbinden bir gerçek
olduğunu bilip de ona inanmaları ve gönüllerini bağlamaları
içindir. Allah İman edenleri şüphesiz doğru yola
eriştirir.”[1293]
“Kendilerine
ilim ve iman verilenler; “Andolsun ki, siz Allah'ın yazısında
mevcut yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu
yeniden dirilme günüdür, fakat sizler anlamıyordunuz” derler.”[1294]
2815. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlim
İslam’ın hayatı ve imanın sükunudur.”[1295]
2816. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman
ve amel ikiz kardeşler ve ayrılmayan arkadaşlardır.”[1296]
bak.
el-İlm, 2832. Bölüm
2817. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kusurunu bilmez ve kendisine yapılan nasihati kabul etmez.”[1297]
2818. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
her ne kadar canlı da olsa ölüdür.”[1298]
2819. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
insan nasihat dinlemez ve asla öğütten istifade etmez.”[1299]
2820. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kimsenin doğru işi alimin sürçmesi gibidir.”[1300]
2821. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
hikmet sahibi kimsenin ünsiyet edindiği kimseden dehşete
kapılır.”[1301]
2822. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
suyu fışkırmayan kayadır, dalları yeşermeyen
ağaçtır ve bitkisi yeşermeyen topraktır.”[1302]
2823. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
isteklerinin aldattığı kimsedir.”[1303]
2824. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alim
ölçüsünü bilen, cahil ise işini bilmeyen kimsedir.”[1304]
2825. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı
insan işini (ölçüsünü) koruyan, cahil ise ölçüsünü bilmeyen kimsedir.”[1305]
2826. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı
kimse ameline, cahil kimse ise emel ve arzusuna dayanandır.”[1306]
2827. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alim
kimse kalbi ve düşüncesiyle, cahil ise gözü ve bakışıyla
bakan kimsedir.”[1307]
2828. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kimse nefsani isteklerine ve gururuna aldanan kimsedir.”[1308]
2829. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kimse benzerine meyleder.”[1309]
2830. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İfrat
veya tefrite düşmeyen bir cahil asla bulunmaz.”[1310]
2831. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İfrat
ve tefrite düşmeyen bir cahil bulamazsın.”[1311]
2832. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cahil isteklerine kul olan kimsedir.”[1312]
2833. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kimse şehvetinin kuludur.”[1313]
2834. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kimse dilinin esiridir.”[1314]
2835. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
kimse her çalıştığında (veya inkar ettiğinde)
bulur ve her bulduğunda ilhada (haktan sapmaya) düşer.”[1315]
2836. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahile
itaat cehaletin göstergesidir.”[1316]
2837. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölçüsünü
bilmeyen ölçüsünü aşar.”[1317]
2838. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahilin
ameli vebal ve ilmi dalalettir.”[1318]
2839. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
çöp üzerindeki bahçe gibidir.”[1319]
2840. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
(sadece) malıyla zengin olur.”[1320]
2841. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahilin
kaybettiği, bulunmaz.”[1321]
2842. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahilin
serveti mal ve arzusundadır.”[1322]
2843. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
insan için her halette bir hüsran vardır.”[1323]
2844. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cahil her ne kadar güzel görünümlü ve yüksek dereceli de olsa Allah’a isyan
edendir.”[1324]
2845. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahili
terbiye etmek ve alışanı
alışkanlığından koparmak mucize gibi bir şeydir.”[1325]
2846. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahilin
akıllıya şaşması akıllının cahile
şaşmasından daha çoktur.”[1326]
2847. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cahil bilmedikleri hususunda kendisini alim sayan ve görüşüyle yetinen kimsedir.
Sürekli alimlerden uzak durur, onları kötüler. Muhalifini hatalı
bilir, anlamadığını saptırıcı sayar.
Bilmediği bir şeyle karşılaşınca inkar eder,
yalanlar. Cahilliği yüzünden, “Ben böyle bir şey
tanımıyorum, var olduğunu düşünemiyorum, var olduğunu
sanmıyorum, nerede böyle bir şey var?” der. Bu kendi görüşüne
güvendiği ve cehaletinin olduğundan ilminin az
olduğundandır. İşte bu yüzden sürekli cehaletinden istifade
eder. Hakkı inkar eder, cehalette şaşkınlık içinde
bocalar ve ilim taleb etme hususunda kibre kapılır.”[1327]
2848. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Duymadan
önce, anlamadan önce karşı çıkmak ve bilmediği hususlarda
hüküm vermek cahilin ahlakındandır.”[1328]
2849. İmam
Hasan (a. s), bir kardeşi hakkında şöyle buyurmuştur: “Cehalet
egemenliğinden çıkmıştı ve bir şeyin
faydasına güvenmedikçe elini uzatmazdı.”[1329]
2850. Resulullah
(s. a. v), cahilin alametleri sorulunca şöyle buyurmuştur: “Cahille
arkadaş olursan seni sıkıntıya sokar. Ondan uzak durursan
sana söver. Sana ihsan ederse minnet koşar, sen ona ihsan edersen nankörlük
eder. Ona güvenirsen sana hıyanette bulunur.”[1330]
2851. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cahilin
sıfatı kendisiyle kaynaşana zulmetmesi, elinin altında
olana haksızlık etmesi üstünde olana karşı
çıkması ve hiç düşünmeden konuşmasıdır.”[1331]
2852. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahillerin
kalbini şüphesiz ihtiraslar yerinden koparır, arzular rehin alır
ve aldatmalar iple bağlar.”[1332]
bak.
el-İlm, 2880. Bölüm
2853. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en cahili, çirkini güzel ve hayrını isteyeni düşmanı gibi
gören, kendini öven, yalakacı birinin sözüyle gurura kapılan
kimsedir.”[1333]
2854. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehaletin
nihayeti insanın cehaletiyle övünmesidir.”[1334]
2855. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en akıllısı (Allah’tan) korkan iyilik sahibi kimsedir.
İnsanların en cahili ise (ilahi azaptan) güvende olan kötülük sahibi
kimsedir.”[1335]
2856. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
büyük cehalet insanın kendisini bilmemesidir.”[1336]
2857. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana
baki kalmayacak ve senin de kendisine baki kalmayacağın şeyleri
biriktirmen cehaletin en büyüğündendir.”[1337]
2858. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehaletin
başı zulümdür.”[1338]
2859. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehaletin
başı insanlara düşmanlık etmektir.”[1339]
2860. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bildiğin
her şeyi söyleme. Bunu yapman cahillik olarak yeter.”[1340]
2861. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlminin
ameline aykırı oluşu alime cehalet olarak yeter.”[1341]
2862. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsana
sakındırıldığı şeyi yapması cehalet
olarak yeter.”[1342]
2863. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmine
şaşırman sana cehalet olarak yeter.”[1343]
2864. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsana
ölçüsünü bilmemesi cehalet olarak yeter.”[1344]
2865. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim
olarak Allah’ın haşyeti yeter. Allah’tan gafil olmak cehalet olarak
yeter.”[1345]
2866. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
sana her dediğini reddetme. Bunu yapman cahiillik olarak yeter.”[1346]
2867. İmam
Hasan (a. s), babasının cehaletin anlamını sorması
üzerine şöyle buyurmuştur: “Tümüyle elde
etmeden fırsatın üstüne atlamak ve cevap vermekten sakınmak.”[1347]
2868. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehalet
üç şeydedir: Arkadaş değişitirmekte, delilsiz muhalefet etmek
ve kendisini ilgilendirmeyen şeyleri araştırmakta.”[1348]
2869. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şaşılacak
bir şey yokken gülmek cehalettendir.”[1349]
2870. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bildiğin
her şeyi açıklamak da cehalettendir.”[1350]
2871. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisinden
gördüğün bunca sıkıntılara rağmen dünyaya gönül vermen
cehalettir.”[1351]
2872. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmkansız
olan şeylere rağbet etmen cehalettir.”[1352]
bak.
el-İlm, 2881. Bölüm
Kur’an:
“Sen
af yolunu tut, bağışla, iyiliği emret ve cahillerden yüz
çevir.”[1353]
2873. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
arkadaş dert ve zahmettedir.”[1354]
2874. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
arkadaş sıkıntıdır.”[1355]
2875. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
arkadaş yokluk ve helak kaynağıdır.”[1356]
2876. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en bilgini cahil insanlardan kaçandır.”[1357]
2877. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
insanla ilişkisini kesmek, akıllı insanla ilişki kurmaya
denktir.”[1358]
2878. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
arkadaştan çok akıllı olan düşmanına güven.”[1359]
2879. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar
bilmediklerinin düşmanıdır.”[1360]
2880. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
şeyi bilmeyen onu kınar.”[1361]
2881. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben dört söz
söyledim ve Allah da bir ayet nazil buyurarak beni onayladı. Ben, “her kim
bir şey bilmezse ona düşman kesilir.” dedim. Allah da, “İlmini
kavrayamadıkları şeyi yalanladılar.” Ayetini
indirdi...”[1362]
2882. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilmediğiniz
şeye düşmen olmayın. Zira hiç şüphesiz ilmin çoğu
bilmediğiniz şeydedir.”[1363]
bak.
el-Adavet, 2566. Bölüm
El’ayb,
3021. Bölüm
84. Konu
el-Cehennem
Cehennem
F el-Bihar,
8/222, 24. Bölüm, en-Nar
F Kenz’ul
Ummal, 14/520-545, 658-667
bak.
F el-Hisab,
843. Bölüm, er-Riya, 1414, 1415. Bölümler, ez-Zekat, 1582. Bölüm
F es-Sadekat,
2220. Bölüm, es-Sevm, 2353. Bölüm, el-İlm, 2895-2898. Bölüm
F el-Ceza,
507. Bölüm
Kur’an:
“Allah'ın
doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimleri de
saptırırsa, artık onlar için Allah'dan başka dostlar
bulamazsın. Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler
ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir.
Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini
artırırız.”[1364]
“Cehennem,
yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer
orasıdır.”[1365][1366]
2883. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ateş,
ihmalkarlık edenlerin varacağı yerdir.”[1367]
2884. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennem alevi sönmeyen, esiri kurtulamayan, kırığı
bağlanmayan ısısı şiddetli, dibi derin ve suyu irin
olan bir ateştir.”[1368]
2885. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dibi
derin, ısısı şiddetli, azabı yenilenen ateşten
sakının. Orası rahmeti olmayan, yardım sesleri duyulmayan
ve hüznü bitmeyen bir yurttur.”[1369]
2886. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Isısı
şiddetli, dibi derin ve süsü demir olan ateşten sakının.”[1370]
2887. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dalgaları
dev, alevi şiddetli ve azabı sürekli yenilenen ateşten
sakının.”[1371]
2888. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakışı
şiddetli, dalgaları yüksek, yalımı kuşatıcı,
alevi yükselici, dalgası öfkeli, sönüşü uzak ve geç, yakıtı
tutucu ve tehdidi korkutucu bir ateştir.”[1372]
2889. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
kıvılcımı yeryüzüne düşse tüm bitkileri yakan ve bir
tepesine çıkanı sıcaklığı oracıkta yakan
ateşe nasıl sabredeyim? Ali için hangisi hayırlıdır:
Arş sahibinin dergahına yakın olmak mı? Yoksa günahları
sebebiyle cehennem ateşinde, kovulmuş Allah’ın rahmetinden uzak,
Allah’ın gazabına uğramış ve yalanlanmış
olmak mı?”[1373]
2890. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu
ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş parçasından sadece bir
parçadır. Her parçasının (kendine has)
sıcaklığı vardır.”[1374]
2891. Mecme’ul-Beyan’da
(Allah-u Teala’nın) “Cehennemin
dar bir yerine atıldıklarında...” ayeti hakkında
(Ehl-i Beyt imamlarından biri -a. s-) şöyle buyurmuştur: “Nefsim
elinde olana and olsun ki cehennemlikler çivinin duvara zorla
çakıldığı gibi ateşe çakılır,
sıkıştırılırlar.”[1375]
2892. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ateş ehli elem verici azabı tadınca köpek ve kurtların
uluduğu gibi acı acı ulurlar. Gözleri iyi görmez; onlar
sağır, dilsiz ve kördürler. Yüzleri siyahtır ateşe
kovulmuş ve pişman olmuşlardır.”[1376]
2893. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ateş ehli kimseler ateşten o kadar büyürler ki dişlerinden her
biri Uhud dağı kadar olur.”[1377]
Kur’an:
“Yapamazsanız,
ki elbette yapamayacaksınız, o halde, kafirler için hazırlanan
ve yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının.”[1378]
“Kendilerine
yazık edenlere gelince; onlar, cehennemin odunları oldular.”[1379]
2894. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki hiç şüphesiz bu ince deri, ateşe dayanamaz. O halde kendinize
acıyın. Şüphesiz sizler ateşi dünya musibetlerinde
denediniz. Sizden birinin bir diken batınca, yere düşüp bir yeri
kanayınca veya sıcak çakıl taşları
ayaklarını yakınca nasıl da sızlanıp
sabırsızlık gösterdiğini gördünüz mü? O halde yatak arkadaşı
taş ve arkadaşı şeytan olduğu bir halde ateşten
iki kat arasında kalınca ne olacak?”[1380]
Kur’an:
“Doğrusu,
küfredenler için zincirler, demir halkalar ve çılgın alevli cehennem
hazırladık.”[1381]
“Boyunlarında
halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, ”[1382]
“Onu alın, bağlayın. Sonra cehenneme
atın. Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun”[1383]
2895. İmam
Sadık (a. s), Cebrail’in (a.s) Resulullah’a (s.a.a) şöyle
buyurduğunu nakletmektedir: “Eğer
onun yetmiş zir’a ( ki parmak uçlarından dirseğe kadar bir zir’a
sayılmaktadır. ) uzunluğunda olan zincirden bir tek halkası
dünyanın üzerine düşecek olursa dünya onun
sıcaklığından erirdi.”[1384]
Kur’an:
“Gömlekleri
katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir.”[1385]
“Kafirler
için ateşten elbiseler kesilmiştir, başlarına da kaynar su
dökülür de bununla karınlarındakiler ve deriler eritilir. Demir
topuzlar da onlar içindir.”[1386]
2896. İmam
Sadık (a. s), Cebrail’in (a.s) Resulullah’a (s.a.a) şöyle
buyurduğunu nakletmektedir: “Cehennem
ehlinin elbiselerinden biri gökle yer arasında asılacak olursa dünya
ehli kokusundan ölürdü.”[1387]
2897. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey
Ahnef! Cehennem ehlinin cehennem vadilerine baş aşağı
aktıklarını, dağlarına
çıktıklarını, katran parçalarına büründüklerini,
kötüleriyle ve şeytanlarıyla arkadaş kılındıklarını,
yanmaktan dolayı yardım istediklerinde yılan ve akreplerin
onlara şiddetle saldırdığını bir görseydin!”[1388]
Kur’an:
“Beslemeyen,
açlığı gidermeyen kötü kokulu bir dikenden başka
yiyecekleri yoktur.”[1389]
“Doğrusu
günahkarların yiyeceği Zakkum ağacıdır.”[1390]
“Bu
sebeple burada bugün onun bir acıyanı yoktur. Günahkarların yiyeceği olan
kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”[1391]
2898. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer cehennem
ehlinin kan ve irinlerinden bir kova güneşin doğduğu yere
(doğuya) dökülecek olsaydı, güneşin battığı yerde
(batıda) bulunanların kafatası erirdi.”[1392]
2899. İmam
Sadık (a. s), Cebrail’in (as. ) Resulullah’a (s.a.a) şöyle
buyurduğunu nakletmiştir: “Eğer zer’iden
(cehennemdeki kurumuş dikenden) bir damla dünya insanlarının
suyuna damlamış olsaydı kokusundan hepsi ölürdü.”[1393]
2900. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zer’i,
cehennem ateşinde dikene benzeyen, sabır bitkisinden daha acı
olan, leşten daha kötü kokan ve ateşten daha sıcak bir
şeydir. Allah bunu zer’i diye adlandırmıştır.”[1394]
Kur’an:
“Hepinizin
dönüşü, O’nadır. Allah'ın vadi haktır. O, önce
mahlukatı yaratır, sonra iman edip yararlı işler
yapanların ve küfredenlerin hareketlerinin
karşılığını adaletle vermek için tekrar diriltir.
Küfredenlere, küfürlerinden ötürü kızgın bir içecek ve can
yakıcı azâb vardır.”[1395]
“Onun
üzerine kaynar su içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya
saldırışı gibi içeceksiniz.”
[1396]
2901. Resulullah
(s.a.a), Allah-u Teala’nın, “İrinli sudan içirilir.” Ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Bu su yanlarına
götürülünce ondan nefret ederler. Yakınlarına götürülünce yüzlerinin
derisi soyulur, başlarının derisi dökülür. Onu içince mide ve
bağırsakları dağılır ve altlarından
çıkar. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Onlara kaynar su içirilir, böylece
bağırsakları parçalanır.” Hakeza şöyle
buyurmuştur: “Onlar yardım
istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur.”[1397]
2902. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ateş ehli karınlarındaki zakkum ve kurumuş diken su gibi
kaynamaya başlayınca su isterler. Kendilerine, cehennemliklerin
bedenlerinden sızan irinli kan ve irinli su içirilir. Onu zorlukla yudum
yudum içerler. Ama asla yutamazlar. Ölüm
onlara her taraftan gelir ama ölmezler.”[1398]
2903. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer
cehennemin bir tek kıvılcımı doğuya düşecek
olursa batıdaki insan sıcaklığını hisseder.”[1399]
Kur’an:
“Temelli
kalacağınız cehennemin kapılarından girin.
Büyüklenenlerin durağı ne kötüdür!”[1400]
“Cehennem
onların hepsinin toplanacağı yerdir. O cehennemin yedi
kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri
ayrılmış bir kısım vardır.”
[1401]
2904. İmam
Bakır (a. s), Allah-u Teala’nın “O cehennemin yedi
kapısı olup, her kapıdan...” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bana bildirildiğine göre
-şüphesiz Allah daha iyi bilir- Allah cehennemi de yedi kat şeklinde
yaratmıştır. En üstü ehlinin bir kayanın üzerinde
durduğu ve beyinlerinin kazanın kaynadığı gibi
kaynadığı “Cehim” diye adlandırılan kattır.
İkinci katı başın derisini yüzen “Leza” diye
adlandırılan kattır. Hakka sırt çeviren, ilahi emirlerden
yüz çeviren ve toplayıp biriktiren kimseleri kendisine
çağırır. Üçüncü katı ise geriye hiç bir şey
bırakmayan, kendi haline bırakılmayan, derileri yakan ve
üzerinde on dokuz görevli melek bulunan “Sakar” diye adlandırılan
kattır. Dördüncü katı ise her biri büyük bir köşk
uzunluğunda olup sarı develeri andıran alevlere sahip, “Hutame”
olarak adlandırılan kattır. Beşinci kat ise “Haviye” olarak
adlandırılan kattır. Orada bir grup şöyle dua eder: “Ey
Malik! İmdadımıza yetiş.” Malik onlara yardım etmek
isteyince kendilerine ateşten sarı renkli tabaklarda, bedenlerinden
erimiş bakır gibi dökülen irinli su verilir. Altıncı
katı ise içinde ateşten üç yüz perdenin bulunduğu “Se’ir” olarak
adlandırılan kattır. Yedinci kat ise içinde “Felak’ın”
bulunduğu kattır. “Felak” ağzı açılınca
şiddetle alevlenen ve azap olarak en şiddetli ateşi olan
kuyudur.”[1402]
2905. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennemin bir kapısı vardır ki oraya sadece öfkesini Allah’a
karşı günah işleyerek dindiren kimse girer.”[1403]
bak.
el-Bihar, 8/285/11
“Andolsun
ki, cehennem için de bir çok cin ve insan yarattık; onların kalpleri
vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları
vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta
daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.”[1404]
“İşte,
azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer
şüphesiz cehennemdir.”[1405]
bak.
Nisa; 93, 97, 115, 121, 168 ve 169; Enfal 16, 36, 37; Tevbe 63, 68, 73, 95;
Ra’d 18; İbrahim 16, 29; Hicr 43; Nahl 29; İsra 18, 39; Kehf 102,
106; Muminun 103; Mümin (Gafir) 60; Kaf 24; Tahrim 9; Cin 15, 23; Nebe 21;
Buruc 10; Beyyine 6
2906. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ehli
sert tabiatlı, kaba, mağrur, kibirli, ihtiraslı, cimri ve
hayırsız kimselerdir. Cennet ehli ise yenilgiye
uğramış zayıflardır.”[1406]
2907. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanları
cehenneme en çok sokan şey içi boş olan iki şeydir: Biri
ağız, diğeri ise kadının cinsel organıdır.”[1407]
2908. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu
üç şey hangi erkekte bulunursa hiç korkmadan, “O cehennemliktir.” de:
Kabalık, ödleklik ve cimrilik. Şu üç şey de bir kadında
olursa hiç çekinmeden, “O cehennemliktir” de: Hayasızlık, kendini
beğenmek ve üstünlük taslamak.”[1408]
2909. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şey
cehennem ehlinin ahlakındandır: Kibir, kendini övmek ve kötü ahlak.”[1409]
bak.
Et-Tezkiye, 1591. Bölüm
Kur’an:
“Sizden
cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine
aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra Biz Allah'a
karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır,
zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız.”
[1410]
2910. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehennemden,
cehennemlik amelleri terk eden kimse dışında hiç kimse
kurtulamaz.”[1411]
2911. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim cehennemden Allah’a sığınır ama dünya şehvetlerini
terk etmezse şüphesiz ki kendisini alaya almıştır.”[1412]
2912. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehenneme ilk
giren kimse adil olmayan güçlü yönetici, malının hakkını
ödemeyen servet sahibi ve üstünlük taslayan fakir kimsedir.”[1413]
bak.
el-Adl, 2557. Bölüm
2913. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü insanlardan azabı en hafif olan kimse fazla derin olmayan bir
ateşte olup iki ayakkabısı ve ayakkabı bağı
ateşten olan kimsedir. O ateşin sıcaklığından
beyni bir kazan gibi kaynar ve azabı cehennemde en hafif azap olduğu
halde cehennemde hiç bir azabın kendi azabı gibi şiddetli
olmadığını sanır.”[1414]
2914. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennem ehlinden azabı en hafif olan kimse İbn-u Cez’an’dır.”
Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! Neden cehennem ehlinden azabı en
hafif olan İbn-u Cez’an’dır?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Çünkü o insanlara yemek yedirmektedir.”[1415]
2915. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennem
ehlinden azabı en düşük olan kimse ateşten iki ayakkabı
giyen kimsedir. Beyni ayakkabıların sıcaklığından
kaynar durumdadır.”[1416]
bak.
Kenz’ul Ummal, 14/527, 528
2916. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü insanlardan azabı en şiddetli olan kimse ilminin kendisine fayda
vermediği alimdir.”[1417]
2917. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü insanlardan azabı en şiddetli olan kimse Peygamberi öldüren veya
peygamberin öldürdüğü kimse, halkı delalete düşüren imam ve
heykeltıraş olan kimsedir.”[1418]
2918. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
ceza açısından en şiddetlisi iyiliğe kötülükle
karşılık verendir.”[1419]
2919. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü azap açısından en şiddetlisi Allah’ın kaza ve
kaderinden hoşnut olmayandır.”[1420]
bak.
el-Zina, 1597. Bölüm
el-İlm,
2897, 2898. Bölümler
Kur’an:
“Onlara:
“Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin;
böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!” denir.”[1421]
2920. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennemde “Sakar” diye adlandırılan kibirli insanlara ait bir vadi
vardır. O aziz ve celil olan Allah’a şiddetli hararetinden
dolayı şikayette bulundu ve bir nefes almak için Allah’tan izin
istedi. Bir nefes alınca nefesi cehennemi yaktı.”[1422]
2921. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennemde “Sa’da” diye adlandırılan bir dağ vardır. Bu
dağda “Sakar” diye adlandırılan bir vadi vardır.”
Şüphesiz “Sakar” da da “Hebheb” diye adlandırılan bir kuyu
vardır. Bu kuyunun üzeri her açıldığında cehennem ehli
sıcaklığından feryat eder ve bu zorba insanların
konakladığı yerdir.”[1423]
bak.
el-Kibr, 3444. Bölüm
2922. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennemde beş grubu öğüten bir değirmen vardır. Neyi
öğüttüğünü sormayacak mısınız?” Kendisine, “Neyi
öğütüyor ey Müminlerin Emiri?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Kötü
alimleri, Kur’an okuyan fasıkları, zalim zorbaları, hain
vezirleri ve yalancı arifleri.”[1424]
2923. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsrail
oğullarında mümin bir kimsenin kafir bir komşusu vardı. Bu
kafir mümin şahsa oldukça yumuşak davranıyor ve ona iyilik
ediyordu. Kafir ölünce ölüp dünyadan gidince Allah cehennemde onun için
kendisini cehennem sıcağından koruyacak topraktan bir ev bina
etti. Yiyeceği de cehennemin dışından geliyordu ve
kendisine şöyle denildi: “Bu mümin komşuna yaptığın
şey sebebiyledir.”[1425]
bak.
es-Sevab, 474. Bölüm
Kur’an:
“Hayır
öyle değil; kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış
olan kimseler; cehennemlikler işte onlardır. Onlar orada
temellidirler.”[1426]
“Oraya,
yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası
girmez.”[1427]
2924. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah, kullarından sadece Allah karşısında kibirlenen,
itaatsizlik gösteren ve “lailahe illallah” demekten sakınan kimseye azap
eder.”[1428]
2925. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a bir
şeyi şirk koşmadığı halde ölen ve
namazlarını güneş doğmadan ve batmadan kılan kimse
ateşe girmez.”[1429]
2926. Hz.
İsa’ya (a.s) şöyle vahyedilmiştir: “Bu
ateş zorbaların, zalim isyankarların, kaba davranan
hoyratların ve kendini beğenen kibirlilerin yurdudur.”[1430]
2927. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala tevhit ehline ateşle azap etmeyeceğine dair
izzet ve celaline yemin içmiştir.”[1431]
2928. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah Tebarek ve Teala tevhit ehli kimselerin cesetlerine ateşi haram
kılmıştır.”[1432]
2929. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni hak
üzere müjdeleyici olarak gönderene and olsunki Allah tevhit ehline asla azap
etmeyecektir.”[1433]
2930. İmam
Bakır (a. s), “mümin ateşe girecek mi?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Allah’a and olsun ki hayır.”[1434]
bak.
el-Bihar, 3/1, 1. Bölüm
2931. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah sadece küfür, inkar, dalalet ve şirk ehlini ebedi olarak ateşte
tutacaktır. Büyük günahlardan sakınan müminlerden küçük
günahları sorulmayacaktır.”[1435]
2932. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu
beş kimsenin ateşi sönmez ve bedenleri ölmez: Allah’a şirk
koşan, anne babasına eziyet eden, kardeşini bir sultana
kötüleyip öldürülmesine neden olan, bir insanı kısas
olmaksızın öldüren ve günah işlediği halde
günahını aziz ve celil olan Allah’a isnat eden kimse.”[1436]
2933. İmam
Ali (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Sen cehennemi tümüyle insan ve cinden kafirlerle dolduracağına ve
inatçı düşmanları cehennemde ebedi tutacağına yemin
ettin.”[1437]
Kur’an
“Cehennemde
şöyle seslenirler: “Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse
canımızı alsın.” Nöbetçi: “Siz böyle
kalacaksınız” der.”[1438]
“Küfredenlere
cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler;
kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez.”[1439]
“Ardında
cehennem vardır; orada kendisine irinli su içirilecektir. Onu yudum yudum
alacak fakat yutamayacaktır. Ölüm ona her taraftan geldiği halde,
ölemeyecek, arkasından da çetin bir azâb gelecektir.”[1440]
“Rabbine
suçlu olarak gelen bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne de
yaşar.”[1441]
2934. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehennemde
kalıcı olanlar oradan göçmez, esirinin kurtuluşu için fidye
ödenmez, ipleri birbirinden kopmaz. Bu yurdun bitecek bir müddeti ve ehlinin
tükenecek bir eceli yoktur.”[1442]
2935. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehenneme
giren sürekli olarak mutsuzdur.”[1443]
2936. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ateşe
girenler sürekli azaptadırlar.”[1444]
2937. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ateş
ehline, “Şüphesiz siz ateşte dünyadaki çakıl taşları
sayısınca duracaksınız.” denilecek olursa buna çok sevinirler.
Cennet ehline ise, “Şüphesiz siz burada çakıl taşları
sayısınca kalacaksınız” denilecek olurlarsa hüzünlenirler.
Ama onlar için ebediyet taktir edilmiştir.”[1445]
2938. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bir topluluğu
ateşten çıkaracak ve onları cennete sokacaktır.”[1446]
2939. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir topluluk
yandıktan sonra ateşten çıkacak ve cennete gireceklerdir. Cennet
ehli onları “cehennemliler” diye adlandıracaktır.”[1447]
2940. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bir kavim ateşte yanacak ve iyice arındıktan sonra şefaate
uğrayacaklardır.”[1448]
2941. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde
zerre miktarınca iman olan kimse ateşten çıkacaktır.”[1449]
2942. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cehennemden en son çıkacak ve cennete en son girecek kimsenin kim
olduğunu biliyorum: Birisi ateşten sürünerek çıkacak ve Allah
Tebarek ve Teala ona, “Git ve cennete gir” diyecektir. O cennete ulaşacak
ve cennetin dolu olduğunu sanacak, bu yüzden geri dönüp, “Allah’ım
cennet doludur.” diyecektir. Allah Tebarek ve Teala, “Git cennete gir. . Senin
için cennette dünya ve dünyanın on kat benzeri veya sana dünyanın on
kat benzeri vardır.” diye buyuracaktır.” Sonra şöyle denir: Bu
cennet ehlinin en düşük dereceli olanıdır.”[1450]
bak.
el-Cennet, 558. Bölüm
Kenz’ul
Ummal, 14/507, 509. Bölümler
2943. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehennem
ehlinin ateşte ebedi kalışlarının sebebi dünyada ebedi
olarak kaldıkları taktirde ebedi olarak Allah’a isyan etme niyetinde
olduklarındandır. Cennet ehlinin de cennette ebedi
kalışlarının nedeni dünyada sürekli kaldıkları
taktirde Allah’a ebedi olarak itaat etme niyetinde olduklarındandır.
Onlar da bunlar da niyetleri sebebiyle ebediyete ermişlerdir.” Daha sonra
İmam Sadık (a.s) Allah-u Teela’nın şu ayetini okudu: “De ki: Herkes tabiatı üzere amel
eder.” Ve şöyle buyurdu: “Yani niyeti üzere.”[1451]
bak.
En-Niyyet, 3981. Bölüm
el-Bihar,
8/351, 27. Bölüm
Kur’an:
“O
gün cehenneme: “Doldun mu?” deriz, o: “Daha var mı?” der”[1452]
2944. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet ve
ateş birbirlerine karşı övünürler. Ateş şöyle der: “Ya
Rabbi! Sen bana zorbaları kibirli insanları melikleri ve eşraf
takımını getiriyorsun.” Cennet ise şöyle der: “Ya Rabbi!
Sen bana da zayıfları, fakirleri ve miskinleri getirirsin.” Allah
ateşe şöyle der: “Sen benim azabımsın, seni istediğime
veririm.” Sonra cennete şöyle der: “Sen benim her şeyi kaplayan rahmetimsin.
Her ikinizin de yeterli kapasitesi vardır. Cehennem ehli cehenneme
atılınca, cehennem, “Yine var mı?” diye soracaktır. Cennet
ehli de cennete götürülünce cennet, “yine var mı?” diye soracaktır.”[1453]
2945. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cehennem,
“Yine var mı?” diyecektir. Alemlerin Rabbi ona o kadar cehennemlik
kimseleri koyacaktır ki sonunda cehennem toparlanır ve dolunca
fokurdayan yeni tulum gibi fokurdayacak ve, “yeterdir, yeterdir” diyecektir.”[1454]
2946. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden her
birinizin iki menzili vardır: Biri cennette, diğeri de ateşte.”[1455]
2947. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet
ehlinden herkes ateşteki yerini görür ve şöyle der: “Ya Allah bizi
hidayet etmeseydi?!” Bu onun için bir şükür olur. Cehennem ehlinden
herkeste cennetteki yerini görür ve şöyle der: “Keşke Allah bize de
hidayet etseydi.” Bu da onun için bir hasret olur.”[1456]
2948. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
yarattığı her şeye cennette bir makam ve ateşte de bir
makam karar kılmıştır. Onlar bunların ve bunlar da
onların varisi olur. Allah’ın şu sözü de buna işaret
etmektedir: “İşte onlar,
Firdevs cennetine varis olanlardır. .”[1457]
2949. Resulullah
(s.a.a) Allah-u Teala’nın, “Dünyada
işlediğimiz büyük kusurlardan ötürü hasret olsun bize” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Bu hasret ateş
ehlinin cennetteki yerlerini görmelerinden dolayıdır. İşte
bu hasret duymalarına sebeptir.”[1458]
Kur’an
“Senden
azabı acele ile bekliyorlar. Doğrusu azâb cehennem küfredenleri
kuşatacaktır.”[1459]
“Onlardan,
“Bana izin ver, beni fitneye düşürme” diyenler vardır. Bilin ki onlar
zaten fitneye düşmüşlerdi. Cehennem, küfredenleri şüphesiz
kuşatacaktır.”[1460]
2950. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
cennet ve cehennem sizlere ayakkabı bağınızdan daha
yakındır.”[1461]
2951. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cevaplar
yoğun ve karmaşık olunca doğru cevap gizli kalır.”[1462]
2952. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
her sorulanı cevaplayan kimse delidir.”[1463]
2953. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen
fasih konuşan insan bile cevap bulamaz duruma düşer.”[1464]
2954. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cevap
vermekte acele davranan doğru cevabı bulamaz.”[1465]
2955. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru
cevap vermek üstün ilmin nişanesidir.”[1466]
2956. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiddetlenmeyi
bırak, delil hususunda düşün, boş konuşmaktan korun ki
sürçmelerden güvende olasın.”[1467]
2957. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil
karşısında sabırlı davranırsan şüphesiz ona
iyi cevabı vermiş olursun.”[1468]
2958. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
çok sözün cevabı sükuttur.”[1469]
2959. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
çok sükut, sözden daha çok etkilidir.”[1470]
2960. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Konuşmak
hususunda mağlup olsan da sükut hususunda da mağlup olmaktan
sakın.”[1471]
84. Konu
el-Cud
Bağışlamak
Bağışta Bulunma
F el-Bihar,
71/350, 87. Bölüm, es-Seha ve’s Semahet ve’l Cud
bak.
F 1.
Konu, el-İsar, 292, es-Sadeka, 226, es-Seha
2961. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
kendimi bağışımın olamayacağı hacetten, hilmimin
alamayacağı cehaletten, affımın olamayacağı
günahtan ve zamanından daha uzun bir zamanım olmasından daha
üstün görüyorum.”[1472]
2962. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bulduğunu
bağışla ki övülesin.”[1473]
2963. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakirin
bağışı onu yüceltir ve zenginin cimriliği ise onu
zillete düşürür.”[1474]
2964. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın
bağışta bulunması onu düşmanlarına sevdirir.
Cimriliği ise evlatlarına bile nefret ettirir.”[1475]
2965. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
yolunda bağışlayın ve Allah’a itaat hususunda
nefislerinizle cihad edin ki mükafatınız büyüsün ve
bağışınız güzel olsun.”[1476]
2966. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlamak
insanın tabiatının yüceliğindendir.”[1477]
2967. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlayan
kimse efendi olur.”[1478]
2968. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlamak
insanın yüz suyunu korur.”[1479]
2969. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlamak
peşin izzettir.”[1480]
2970. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün bağış var olanı bağışlamaktır.”[1481]
2971. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün bağış hakları sahibine ulaştırmaktır.”[1482]
2972. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün bağış, darlıkta olunmasına rağmen
yapılan bağıştır.”[1483]
2973. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
üstün bağış el emeğini bağışlamaktır.”[1484]
2974. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakirin
bağışı en üstün bağıştır.”[1485]
2975. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli
ihsanda bulunmak bağışlamanın kemalindendir.”[1486]
2976. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlamanın
nihayeti elinde var olanı bağışlamaktır.”[1487]
2977. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlamanın
nihayeti el emeğini bağışlamandır.”[1488]
2978. İmam
Hasan (a.s), “Bağışlamak nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “”El emeğini
bağışlamaktır.”[1489]
2979. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
kamil bağışlamak, ahlaki güzellikleri kazanmak ve zararları
üstlenmektir.”[1490]
2980. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en çok bağışlayanı, kendisinden hiç ümidi olmayana
bağışlayandır.”[1491]
2981. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en çok bağışlayanı Allah yolunda canını ve
malını bağışlayandır.”[1492]
2982. İmam
Hasan (a.s) kendisine “Ey oğulcağızım! Eli açık olmak
nedir?” diye buyuran Müminlerin Emiri’ne (a.s) şöyle buyurmuştur: “”Darlıkta
ve genişlikte bağışlamaktır.”[1493]
2983. Başka
bir rivayette ise İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsteyene
vermek ve sahip olduğunu bağışlamaktır.”[1494]
2984. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlayıcı
insan sadece şu üç şeyle bağışlayıcı olur:
Darlık ve genişlikte malı hususunda cömert olmak, müstahak olana
bağışlamak ve kendisine yapılan teşekkürü
yaptığı bağıştan daha çok görmek.”[1495]
2985. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Büyük
bağışlayıcı kimse Allah’ın hakkını
yerli yerine koyan (müstahak olana veren) kimsedir. Malı helalinden
almayan yerden alan ve hakkı olmayan yere bağışlayan kimse
bağışlayıcı değildir.”[1496]
2986. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah kendi hakkında bağışlayan kimseyi sever.”[1497]
2987. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlayıcı
kimse dünyada övülür, ahirette ise saadete erişir.”[1498]
2988. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlayıcı
kimse benzerinin esirgediği bir şeyi bağışlayan
kimsedir.”[1499]
2989. İmam
Rıza (a.s) tavaf halindeyken bağışlayıcı insan
hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bu sözünün iki yönü vardır: Eğer yaratıklar hususunda soruyorsan
şüphesiz bağışlayıcı kimse Allah’ın
kendisine farz kıldığı şeyi eda eden kimsedir. Cimri
de Allah’ın farz kıldığı şeyleri eda etmeyendir.
Yok eğer yaratıcı hususunda soruyorsan şüphesiz o
bağışlarsa da esirgerse de
bağışlayıcıdır. Zira eğer
bağışlarsa şüphesiz kula kendisinin olmayan bir şeyi
bağışlamıştır. Yok eğer esirgerse
şüphesiz kulun olmayan bir şeyi esirgemiştir.”[1500]
2990. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar
iki gruptur: Bir şeyi olmayan bağışlayıcı ve
esirgeyen varlıklı.”[1501]
2991. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlayıcı
olmayı talep ediyorsan kaynaklarına müracaat et. Şüphesiz
bağışlamanın kaynakları, kaynakların kökleri,
köklerinin dalları ve dallarının meyveleri vardır. Hiçbir
meyve dalsız, hiçbir dal köksüz ve hiçbir kök de kaynaksız güzel
değildir.”[1502]
2992. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Esirgemeyi
güzel bilmeyen, bağışlamayı da güzel bilmez.”[1503]
2993. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yöneticilerin
Müslümanların malından bağışta bulunmaları zulüm
ve hıyanettir.”[1504]
2994. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlama
sözü verme hastalık, sözünde durmak ise ilacıdır.”[1505]
2995. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere
bağışlayıcıların en
bağışlayıcısını haber vereyim mi? Allah en
çok bağışlayıcıdır. Ben de Adem oğlunun en
çok bağışlayıcısıyım. Benden sonra en çok
bağışlayıcı bir ilmi öğrenen ve ilmini yayan
kimsedir. Bu kimse kıyamet günü bir ümmet olarak haşrolur. Hakeza
(benden sonra en bağışlayıcı) canını öldürülünceye
kadar Allah yolunda bağışlayan kimsedir.”[1506]
2996. İmam
Hüseyin (a. s), bir şiirinde şöyle buyurmuştur:
“Dünya sana
bir şey bağışlayınca,
Onu kaybetmeden insanlara
bağışla.
Zira dünya yönelince,
bağışta bulunmak onu yok etmez,
Eğer dünya yüz çevirirse cimrilik
etmek onu tutamaz.”[1507]
2997. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Korku
ve karşılık ümidi olmaksızın yapılan
bağış gerçek bağıştır.”[1508]
Kur’an:
“Allah'a
ibadet edin, O’na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak
komşuya, yanınızdaki arkadaşa iyilik edin.”[1509]
2998. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
komşuluk edin. Şüphesiz Allah bunu emretmiştir.”[1510]
2999. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
komşuluk rızkı artırır.”[1511]
3000. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
komşuluk evleri bayındır kılar ve ömrü uzatır.”[1512]
3001. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Komşularına
güzel komşuluk et ki mümin olasın.”[1513]
3002. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
komşuluk etmenin nişanesi, komşunun halini sormaktır.”[1514]
3003. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Komşularına
iyilik edenin hizmetçileri çok olur.”[1515]
3004. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyi
komşuluk edenin komşusu çok olur.”[1516]
3005. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail bana
sürekli komşuyu tavsiye ederdi. Öyle ki onu da çok geçmeden varislerden
kılacak sandım.”[1517]
3006. İmam
Ali (a.s) vefat halindeyken şöyle buyurmuştur: “Allah
için, Allah için komşularınız! Şüphesiz komşular
nebinizin vasiyetidir. Sürekli komşuları tavsiye ederdi. Öyle ki
yakında komşunun da varis sayılacağını
sandık.”[1518]
3007. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arkadaşlık
ve komşuluktan daha çok vurgulanmış bir hürmet yoktur.”[1519]
3008. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Komşunun
insan için hürmeti annesinin hürmeti gibidir.”[1520]
bak.
Vesail’uş-Şia, 8/489, 87. Bölüm
3009. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eziyet
etmekten sakınmak (tek başına) güzel komşuluk etmek demek
değildir. Lakin güzel komşuluk eziyetlere katlanmaktır.”[1521]
3010. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi
Resulullah’a (s.a.a) gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü, ben bir
ev almak istiyorum. Emredin de Cuheyn’de mi, Muzeyne’de mi, Sakife’de mi yoksa
Kureyş’te mi alayım?” Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:
“Önce komşu, sonra ev! Önce yoldaş, sonra yol! Hakeza İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Evden önce komşuyu sor!”[1522][1523]
bak.
es-Dua, 1210. Bölüm
3011. Lokman (a.s) şöyle
buyurmuştur: Ben büyük kaya parçalarını,
demiri ve her türlü ağır yük taşıdım. Ama kötü
komşudan daha ağır bir yük taşımadım.”[1524]
3012. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali!
Şu dört şey insanın belini büken şeylerdendir: ...
İkamet edilen evde kötü komşu!”[1525]
3013. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İkamet
yerinde kötü komşudan Allah’a sığınırım. İki
gözü seni görür, kalbi seni gözetir. Eğer seni iyilikte görürse üzülür,
eğer kötülükte görürse sevinir.”[1526]
3014. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu üç
şey bel büken musibetlerdendir: ... Gözleri seni gözeten ve kalbi rüsva
olmanı isteyen komşudur. Senden bir iyilik görürse gizler ve yaymaz.
Ama bir kötülük görürse ifşa eder ve her yere yayar.”[1527]
3015. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü
komşu en büyük sıkıntı ve en şiddetli beladır.”[1528]
bak.
Vesail’uş-Şia, 8/491, 89. Bölüm
3016. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
Allah’a ve ahiret gününe iman etmişse komşusuna eziyet etmez.”[1529]
3017. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Komşusu
şerrinden güvende olmayan kimse bizden değildir.”[1530]
3018. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Resulullah’ın (s.a.a) yanına Ensar’dan biri gelerek şöyle dedi:
“Ben falan oğullarından bir ev aldım. En yakın
komşumun hayrını ummuyor ve şerrinden de güvende
değilim.” Resulullah (s.a.a), Ali, Selman, ve Ebu Zer’e (diğerinin
adını unuttum, zannedersem Mikdad idi[1531])
camide yüksek bir sesle şöyle seslenilmesini emretti: “Komşusu şerrinden
güvende olmayan kimsenin imanı yoktur.” Onlar yüksek sesle üç kere bunu
tekrar ettiler.”[1532]
bak.
el-Bihar, 74/152
Vesail’uş-Şia,
8/487, 86. Bölüm
9.
Konu, el-İza
3019. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Komşusu
açken tok yatan beni kabul etmemiştir.”[1533]
3020. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir
malı komşusundan esirgerse Allah da kıyamet günü
hayrını ondan esirger ve onu kendi başına
bırakır. Allah’ın kendi bağına
bıraktığı kimsenin hali ne de kötüdür.”[1534]
3021. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisi tok
yatarken yanı başındaki komşusu aç yatan kimse mümin
değildir.”[1535]
3022. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisi tok
yatarken komşusu aç olan kimse bana iman etmemiştir. Kendisi elbiseli
yatarken komşusu çıplak yatan bana iman etmemiştir.”[1536]
3023. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kendisi tok yatarken komşusu aç yatan
bana iman etmemiştir.” İmam Bakır (a.s) da şöyle buyurdu:
Bir topluluk yatar da içinde aç kimse olursa Allah kıyamet günü
onların yüzüne bakmaz.”[1537]
3024. Resulullah
(s.a.a) ashabına şöyle buyurmuştur: “Kendisi
tok yatarken komşusu aç yatan kimse Allah’a ve ahiret gününe iman
etmemiştir.” Ashab, “Ey Allah’ın Resulü! O halde helak olduk!”
deyince şöyle buyurdu: “Fazla yiyeceğiniz, fazla hurmanız,
ağaç yapraklarınız eski ve yıpranmış elbiseniz
ile de Rabbin gazabını söndürürsünüz!”[1538]
bak.
Vesail’uş-Şia, 8/490, 88. Bölüm
3025. İmam
Zeynul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Komşusunun
hakkı ise gıyabında yüzsuyunu koruman, huzurunda saygı
göstermen, ona zulüm edilirse yardım etmen, ayıplarını
araştırmaman, kötülüğünü öğrenirsen örtmendir.
Öğütlerini kabul edeceğini bilirsen gizlice nasihat etmen, zorluklarda
terk etmemen, sürçmelerini bağışlaman, günahlarını affetmen
ve onunla yücelikle muaşeret etmendir.”[1539]
3026. Resulullah
(s.a.a)komşu hakları hususunda şöyle buyurmuştur: “”Senden
yardım isterse yardım etmen, borç isterse borç vermen, muhtaç olursa
ihtiyacını karşılaman, bir musibete uğrayınca
teselli vermen, hayır ve iyiliğe ulaşırsa tebrik edip
kutlaman, hastalanırsa ziyaret etmen, ölünce cenazesini teşyi etmen,
izin vermediği taktirde rüzgar almasına engel olmaman için evini onun
evinden yüksek yapmamandır. Meyve alınca ona ikram etmen gerekir.
Bunu yapmazsan meyveyi gizlice evine götür ve çocuğu elinde meyve görünce
rahatsız olmasın diye çocuğunu elinde meyve
dışarı çıkarma. Yiyeceğinden bir miktar da ona
göndermedikçe kazanın koku ve dumanıyla onu rahatsız etme.”[1540]
3027. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cami
sınırı kırk zer’adır. Dört taraftan kırk ev
komşu sayılır.”[1541]
3028. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kırk ev
komşu sayılır.”[1542]
bak.
Vesail’uş-Şia, 8/491, 90. Bölüm
Kur’an:
“Güçlü
padişahın (Allah’ın) katında, doğruluk
koltuklarındadırlar.”[1543]
3029. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü olunca Allah tüm yaratıkları geniş bir çölde toplar. Allah
nezdinden bir münadi, “Nerede sabır ehli?” diye nida eder. Sonra da
başka bir münadi, “Nerede bağış ehli kimse?” diye nida
eder. Sonra aziz ve celil olan Allah nezdinden bir münadi nida eder.
İlkleri duyduğu gibi sonraları da duyar. O da, “Azameti yüze
Allah’ın evinin komşuları nerede?” diye seslenir.
İnsanlardan bir grubu kalkar. Meleklerden bir grup da onları
karşılayarak kendilerine şöyle derler: “Dünyada ne
yaptınız da bugün Allah’ın evinin komşusu oldunuz?” Onlar
şöyle der: “Biz aziz ve celil olan Allah için sevdik, Allah için
bağışta bulunduk ve Allah için birbirimizi ziyaret ettik.” Bunun
üzerine Allah nezdinden bir münadi şöyle nida eder: “Kullarım
doğru söylüyor. Yolu açın da hesap olmaksızın Allah’ın
yanına cennete girsinler.”[1544]
3030. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
komşuluğu ona itaat eden ve O’na muhalefetten sakınan kimseye
verilmiştir.”[1545]
3031. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Makam iki
destekten biridir.”[1546]
3032. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah-u Teala kulunun malını sorduğu gibi makamını da
sorar ve şöyle buyurur: “Ey kulum! Sana bir makam verdim. Onunla bir
mazluma yardım ettin mi veya kederli bir insana yardımda bulundun
mu?”[1547]
3033. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara
öyle bir zaman gelecek ki insanlardan bir şey isteyen yaşayacak,
sessiz duran ölecektir. “Ben (İshak b. Ammar), “Bu zamana erişecek
olursam ne yapayım?” diye sorunca şöyle buyurdu: Yanında olan
şeylerle onlara yardım et. Bir şey bulamazsan o halde
makamınla yardım et.”[1548]
3034. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki
kurdun koyun sürüsüne saldırmasının zararı makam sevgisinin
Müslümanın dinindeki zararından daha çok değildir”[1549]
3035. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biri
baştan diğeri sondan iki yırtıcı kurdun çobansız
bir koyun sürüsüne saldırmasının zararı mal ve şeref
sevgisinin Müslüman’ın dinine verdiği zarardan daha çok
değildir.”[1550]
3036. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu günümüzde
zühd dinar ve dirhemden yüz çevirmendir. İnsanlara öyle bir zaman gelecek
ki insanlar arasında zühd, (insanlardan yüz çevirme) dinar ve dirhem
hususundaki zühtten kendileri için daha faydalı olacaktır.”[1551]
bak.
eş-Şuhret, 2126. Bölüm
el-Havf,
1138. Bölüm
Er-Riaset,
1392, 1393. Bölümler
ü Mehabbet
(1) (Dostluk)
ü Mehabbet
(2) (Allah Sevgisi)
ü Mehabbet
(3) (Allah İçin Sevmek)
ü Mehabbet
(4) (Peygamber ve Ehl-i Beyt’i Sevmek)
ü el-Hebs
(Hapis-Zindan)
ü el-Hebt
(Amellerin boşa çıkması)
ü el-Hicab
(Hicap-örtü)
89. Konu
el-Mehabbet
Dostluk
F el-Bihar,
75/358, 85. Bölüm en-Nehyu an meveddeti il-Kuffar
bak.
F 17.
Konu, el-Ulfet, 291, es-Sadik
F el-Ehi,
36-37. Bölümler, 40-43, er-Ruh, 1562. Bölüm, el-Aşret, 2732, 2734.
Bölümler
3037. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
kazanılmış bir akrabalıktır.”[1552]
3038. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakın,
her ne kadar soyu uzak da olsa dostluğun
yakınlaştırdığı kimsedir. Uzak ise her ne dakar
soyu yakın olsa da dostluktan uzaklaşmış kimsedir. Hiç bir
şey elin cesede yakınlığından daha yakın
değildir. Şüphesiz el ise kırılınca (ve düzelmeyecek
duruma gelince) kesilir ve bedenden
ayrılır.”[1553]
3039. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
iki akrabalıktan biridir.”[1554]
3040. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
en yakın akrabalıktır.”[1555]
3041. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
yakın yakınlık kalplerin dostluğudur.”[1556]
3042. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
soydur. (Akrabalıktır)”[1557]
3043. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akrabalık
dostluğa, dostluğun akrabalığa ihtiyacından daha çok
muhtaçtır.”[1558]
3044. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babalar
arasındaki dostluk evlatlar arasındaki akrabalıktır.”[1559]
3045. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey sevgi oluşturur: Din, alçak gönüllülük ve bağış”[1560]
3046. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
şey sevgiye neden olur: Güzel ahlak, güzel arkadaşlık ve alçak
gönüllülük”[1561]
3047. Resulullah
(s.a.a), “Hangi şey gökten Allah’ın ve yerden insanların
sevgisini elde etmeye neden olur?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah nezdindeki şeylere yönel ki Allah seni sevsin.
İnsanlar nezdindeki şeylerden yüz çevir ki insanlar seni sevsin!”[1562]
3048. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ağacının
çubuğu yumuşak olanın dalları da çok olur.”[1563]
3049. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel
yüz ve güler yüzlülük dost kazanma ve Allah’a yakın olma sebebidir.
Asık surat ve kötü yüz ise düşmanlık kazanma ve Allah’tan uzak
düşme nedenidir.”[1564]
3050. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç
haslet ile üç sevgi kazanılır: Muaşerette insaf, şiddet ve
rahatlık durumlarında yardımlaşmak ve selim bir kalbe sahip
olmak.”[1565]
3051. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
sevgi ile oluşur.”[1566]
3052. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa
göstermekle ülfet kurulur.”[1567]
3053. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
sevgisini kazanan, onlara bildikleri dille konuşan ve
hoşlanmadıkları şeyi terk eden kimseye Allah rahmet etsin.”[1568]
bak.
38. Konu, el-Bişr
es-Sadik,
2212. Bölüm
el-Ziyaret,
1673. Bölüm
es-Seha,
1778. Bölüm
el-Hediyye,
4006. Bölüm
Kur’an:
“Allah'a
ve ahiret gününe iman eden bir milletin, babaları veya oğulları
veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve peygamberine
karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte
Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.”[1569]
“Allah,
din uğrunda sizinle savaşmayan... kimselere iyilik
yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak
kılmaz...
Allah, ancak sizinle din uğrunda
savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve
çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder.”[1570]
bak.
Al-i İmran, 28, 118, 120, 149
Nisa,
139, 140, 144, Tevbe, 23, 24, 113, 114
3054. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Avam
tabakasının dostluğu bulutlar gibi dağılır ve bir
serap gibi yok olup gider.”[1571]
3055. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
çabuk biten dostluk kötülerle kurulan dostluktur.”[1572]
3056. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmakların
dostluğu serap gibi dağılır gider ve sisin yok olup
gittiği gibi yok olup gider.”[1573]
3057. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahillerin
dostluğu değişir ve hemen ortadan kaybolur.”[1574]
3058. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklarla
dostluk ateş ağacı gibidir. Bazısı
bazısını yer.”[1575]
3059. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kafirle
dost olmayın ve cahille arkadaşlık kurmayın.”[1576]
3060. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
düşmanlarını sakın sevme, Allah’ın dostlarından
başkasına sevgi gösterme. Her kim bir topluluğu severse onlarla
haşrolur.”[1577]
3061. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yerini
bulmayınca sevgini bağışlama.”[1578]
3062. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefalı
olmayana sevgi gösterme.”[1579]
bak.
es-Sadik, 2206, 2208. Bölümler
el-Eh,
48. Bölüm
el-Mehebbet
(3) 675. Bölüm
3063. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbim bana Müslüman
miskinleri sevmemi emretti.”[1580]
3064. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey
Ahmed! Beni sevmek demek fakirleri sevmek demektir. Fakirlere yakın ol,
onları yanına oturt. Zenginlerden uzak dur ve yakınlarına
oturma. Zira hiç şüphesiz fakirler benim dostlarımdır.”[1581]
3065. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali!
Şüphesiz aziz ve celil olan Allah sana miskinlerin ve yeryüzünde
zayıf bırakılmışların sevgisini ihsan
etmiştir. Böylece sen onların kardeşliğinden hoşnutsun
ve onlar da senin imamlığından hoşnutturlar.”[1582]
bak.
313. Konu, el-Mustaz’af
Kur’an
“Şehirde
bir takım kadınlar: “Vezirin karısı kölesinin olmak
istiyormuş; sevgisi bağrını yakmış ; doğrusu
onun besbelli sapıtmış olduğunu görüyoruz” dediler.” [1583]
3066. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir şeyi
sevmen seni kör ve sağır kılar.”[1584]
3067. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sevgilisinin
ayıplarını görmek hususunda sevenin gözü kördür, kötülüklerinin
çirkinliğini duymak hususunda kulağı sağırdır.”[1585]
3068. İmam
Bakır (a. s), Allah-u Teala’nın, “Sevgisi bağrını yakmış!
(örtmüş)” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Yusuf’un
aşkı onu (Züleyha’yı) insanlardan örttü de artık
başkasını düşünemez oldu. Hicab (ayette geçen)
şeaftır. “Şeaf” ise kalp perdesidir.”[1586]
bak.
el-Aşk, 274. Bölüm
3069. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni
seven seni hoşnut eder.”[1587]
3070. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sevgi
sıkıntıların davetçisidir.”[1588]
3071. Hz.
Yusuf (a. s), “Seni seviyorum” diyen gardiyana şöyle buyurmuştur: “Her
ne çekiyorsam sevgiden çekiyorum. Teyzem beni sevince çaldı, babam beni
sevince kardeşlerim beni çekemedi, Aziz’in eşi beni sevince zindana
attı!”[1589]
3072. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni
seven seni (kötülüklerden) sakındırır.”[1590]
3073. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
şeyi seven sürekli onu anar.”[1591]
3074. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
sevgiyi dil açıklar. Aşk ise gözlerden bellidir.”[1592]
3075. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sevgisinin
nişanesi sevgiliyi başkalarına tercih etmektir.”[1593]
bak.
el-Mahabbet (2), 669. Bölüm
3076. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim sevgisini uygun olmayan yere koyarsa sevgi bağları
boşalmıştır.”[1594]
3077. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En
şerefli huy sevgiyi korumaktır.”[1595]
3078. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dostluk
meclisi asla daralmaz (usandırıcı değildir. )”[1596]
3079. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların
minnet etmeye en layık ve üstün olanı dostluğu
başlatandır.”[1597]
3080. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorluk
ve sıkıntılarda güzel (gerçek) dostluk ortaya çıkar.”[1598]
90. Konu
el-Mehabbet(2)
Allah Sevgisi(2)
bak.
F 26.
Konu, el-Uns, 191, er-Riza (2), 435, el-Mukarrebun, 4770, el-Lika
F el-Cennet,
557. Bölüm, el-Aşk, 2742. Bölüm, el-İlm, 2898. Bölüm
Kur’an
“De
ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden
korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan
peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise,
Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri
doğru yola eriştirmez.”[1599]
“İnsanlar
arasında, Allah'ı bırakıp, O’na koştukları
eşleri ilah olarak benimseyenler ve onları, Allah'ı severcesine
sevenler vardır. Müminlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden
kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a ait
bulunduğunu ve Allah'ın azabının şiddetli
olduğunu anlayacaklardır!”[1600]
bak.
Al-i İmran; 31, Maide; 51-57, Tevbe; 25, Şuara; 77-81, Cuma; 6
3081. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan
Allah’ı kendisinden, babasından annesinden, çocuklarından
eşinden, malından ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe Allah’a olan
imanı halis olmaz.”[1601]
3082. İmam
Sadık (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Efendim!
Ben sevgine açım, doyamıyorum. Ben sevgine susamışım,
kanamıyorum. Beni görene, ama benim göremediğim kimseye iştiyak
duyuyorum!”[1602]
3083. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) duasında şöyle buyurmuştur: “İlahi!
Eğer beni iple bağlasan ve herkesin önünde
bağışını benden esirgesen yine de senden ümidimi
kesmem, arzu yüzümü affından çevirmem ve kalbimden sevgin asla
çıkmaz.”[1603]
3084. İmam
Hüseyin (a.s) duasında şöyle buyurmuştur: “Senden
başkasını sevmesin diye dostlarının kalbinden
başkalarını çıkaran sensin. Seni kaybeden ne
bulmuştur? Seni bulan ne kaybetmiştir? Senin yerine
başkasından hoşnut olan şüphesiz zarar etmiştir. [1604]
3085. Hz.
Davud’a (a.s) şöyle vahyedilmiştir: “Ey
Davud! Zikrim zikredenler, cennetim itaat edenler ve ziyaretim iştiyak
duyanlar içindir. Ben itaat edenlere özgüyüm.”[1605]
3086. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı
tüm kalbinizle sevin.”[1606]
3087. İmam
Mehdi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa
(a.s) Mukaddes Vadi’de Allah’a münacaatta bulunarak şöyle dedi: “Ey Rabbim!
Ben sevgimi sana halis kıldım ve kalbimi senden başkasından
yıkadım. -Musa ailesini çok severdi- Allah-u Teala ona şöyle
buyurdu: “Ayakkabılarını çıkar!” Yani eğer bana olan
sevgin halis ise o halde ailene olan sevgini çıkar kalbinden. Kalbin
benden başkasına meyletmekten yıkansın.”[1607]
3088. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah
sevgisini sevgisine tercih ederse Allah onu insanların (verdiği)
rızkından ihtiyaçsız kılar.”[1608]
3089. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalp
Allah’ın haremidir. Allah’ın hareminde Allah’tan gayrisine yer
vermeyin.”[1609]
3090. İmam
Sadık (a.s), Ramazan ayı
geldiğinde yaptığı bir duasında şöyle
buyurmuştur: “Muhamemd’e ve Ehl-i
Beyt’ine selam gönder, kalbimi yüce makamınla meşgul et. Muhabbetini
kalbime gönder ki henüz boyun damarlarımdan kan çıkar haldeyken
(hayattayken) seninle mülakat edeyim.”[1610]
3091. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım!
Senden kalbimi, senin sevgin, haşyetin, seni tastik, sana iman, senden
korkmak ve sana iştiyak ile doldurmanı istiyorum!”[1611]
3092. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allahım
Senin sevgini bana en sevimli şey ve haşyetini nezdimde en korkulacak
şey kıl. Benim kalbimden seninle görüşmeye iştiyak
sayesinde dünya isteklerini kes.”[1612]
3093. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allahım!
Senden sevgini, seni sevenin sevgisini ve senin sevgine beni
ulaştıracak ameli dilerim. Allahım! Sevgini bana nefsimden,
ehlimden ve soğuk sudan daha sevimli şey kıl.”[1613]
3094. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sevgi
korkudan daha üstündür.”[1614]
bak.
en-Nu’me, 3902. Bölüm
3095. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman
sevgi ve nefrettir.”[1615]
3096. İmam
Sadık (a. s), sevgi ve nefretin imandan olup olmadığı
sorulunca şöyle buyurmuştur: “İman
sevgi ve nefretten başka bir şey midir ki?”[1616]
3097. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Din
sevgiden başka bir şey midir ki? Şüphesiz aziz ve celil olan
Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “De
ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi
sevsin.””[1617]
3098. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Din
sevgidir ve sevgi ise dindir.”[1618]
bak.
el-Esma, 1904. Bölüm
3099. Mesih
(a. s), Allah’ın muhabbetini doğuran bir amel sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Dünyadan nefret edin ki Allah sizi
sevsin.”[1619]
3100. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey
Muhammed! Benim için birbirini sevenlere sevgim farz olmuştur. Benim için
birbirine sevgi gösterenlere sevgim farz olmuştur. Benim için birbiri ile
ilişki kuranlara sevgim farz olmuştur. Bana tevekkül edenlere sevgim
farz olmuştur. Sevgimin bir nişanesi, sonu ve nihayeti yoktur. Onlar
için bir alameti kaldırınca başka bir alameti koyarım.”[1620]
3101. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: “Kulum kendisine farz
kıldığım şeyden daha sevimli bir şeyle bana
sevimli olmamıştır.”[1621]
3102. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
sevgisi öfkelendiği halde kendisine hakim olan kimsenin üzerine vaciptir.”[1622]
3103. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
sana rahmet etsin bil ki! Allah’ın sevgisini insanlardan bir çoğundan
nefret ederek elde edebilirsin. Allah’ın velayetine ise onlardan bir
çoğuna düşmanlık ederek erişebilirsin. Bilen topluluk için
(halkı) kaybetmek Allah’ın sevgisine erişmek
karşısında çok kü-çük ve önemsiz bir şeydir.”[1623]
3104. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölümü çok
anan kimseyi Allah sever.”[1624]
3105. Resulullah
(s.a.a), “Ben Allah’ın ve Resulünün dostlarından olmak istiyorum”
diyen birine şöyle buyurmuştur: “O
halde Allah ve Resulünün sevdiğini sev ve Allah ve resulünün nefret
ettiğinden nefret et.”[1625]
3106. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah’ın sevgisini aradım, günah ehlinden nefret
etmekte buldum.”[1626]
3107. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin
dünyadan el çekince yücelir, Allah’ın sevgisinin
tatlılığını tadar ve dünya ehli nezdinde adeta deli görünür.
Oysa Allah sevgisinin tatlılığı onlarla
karışmış ve bu yüzden Allah’tan başka hiç bir
şeyle meşgul olmamışlardır.”[1627]
bak.
el-Hayr, 1158. Bölüm
Kur’an
“Allah
yolunda infak edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, iyilik
edin, şüphesiz Allah ihsan sahiplerini sever.”[1628]
“Allah
şüphesiz daima tövbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.”[1629]
“Hayır,
öyle değil; ahdini yerine getiren ve günahtan sakınan (bilsin ki),
Allah sakınanları şüphesiz sever.”[1630]
“Nice
peygamberlerin yanında pek çok rabbani kimse
savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden
ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun
eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever.”[1631]
“Allah'ın
rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak
davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz
etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara
mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar
verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah tevekkül edenleri sever.” [1632]
“Eğer hükmedersen
aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever.” [1633]
“Yalnız,
antlaşma hükümlerinde size karşı bir eksiklik yapmayan ve
aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle
yaptığınız antlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Allah
sakınanları sever.” [1634]
“O mescide hiç girme!
İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için
kurulan mescitte bulunman daha uygundur. Orada, arınmak isteyen insanlar
vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever.” [1635]
“Doğrusu Allah,
kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, sıra halinde
savaşanları sever.” [1636]
3108. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah çirkin bir laf söylemeksizin insanlarla şakalaşan kimseyi
sever. Hakeza Allah tevhidi düşünen sabır ile süslenen ve namaz
kılmak ile övünen kimseyi sever.”[1637]
3109. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah tüm hüzünlü kalpleri ve şükreden kulları sever.”[1638]
3110. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah haya yumuşak huylu, sabırlı kimseyi
sever.”[1639]
3111. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah haya, hilim, iffet ve sakınganlık sahibi kimseyi sever.”[1640]
3112. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah şu üç kimseyi sever: Gecenin bir bölümünde kalkıp
Allah’ın kitabını okuyan, sağ eliyle verdiği sadakayı
sol elinden gizleyen ve bir orduyla gittiğinde arkadaşları
hezimete uğradığı halde düşmana karşı koyan
kimse.”[1641]
bak.
Tevbe; 452. Bölüm
el-Harb,
758. Bölüm
el-İhsan,
868. Bölüm
Kur’an
“Sizinle savaşanlarla Allah yolunda
savaşın, aşırı gitmeyin; doğrusu Allah
aşırı gidenleri sevmez.”[1642]
“Allah faizi tüketir,
sadakaları bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç
kimseyi sevmez.”[1643]
“Allah iman edip salih
amel işleyenlerin ecirlerini ise eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.”[1644]
“Allah, kendini
beğenip daima öğünenleri elbette sevmez”[1645]
“Kendilerine hainlik
edenlerden yana uğraşmaya kalkma. Allah, hainlikte direnen suçluyu
sevmez.”[1646]
“Allah
bozguncuları sevmez”[1647]
“Allah
israf edenleri sevmez.”[1648]
“Eğer bir
topluluğun anlaşmaya hıyanet etmesinden korkarsan, sen de onlara
karşı anlaşmayı bozarak aynı şekilde davran.
Doğrusu Allah hainleri sevmez”[1649]
“Allah şüphesiz
iman edenleri savunur, çünkü hainleri ve nankörleri hiç sevmez.” [1650]
“Onların gizlediklerini
de, açığa vurduklarını da Allah'ın bildiğinde
şüphe yoktur. O, büyüklük taslayanları sevmez.” [1651]
“Allah
şımarıkları sevmez.” [1652]
“Çünkü Allah iman edip
salih amelde bulunanlara lütfünden karşılık verecektir.
Doğrusu O, küfredenleri sevmez.”[1653]
“Allah, zulme
uğrayan kimseden başkasının, kötülüğü sözle bile
açıklamasını sevmez. Allah işitir ve bilir.”[1654]
bak.
41. Konu, el-Buğz
3113. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin
ki şüphesiz Allah katında en sevgili mümin, fakir bir müminin dünya
ve geçimi hususunda fakirlikten kurtuluşu için yardımda bulunan ve
müminlere yardımcı olan, fayda veren ve
rahatsızlıklarını gideren kimsedir.”[1655]
3114. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
en sevgili kulu, kullarına en faydalı olan ve Allah’ın
hakkını eda hususunda en çok çaba gösteren kimsedir. Onlar
iyiliği ve iyi işleri yapmayı sevimli bulan kimselerdir.”[1656]
3115. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek
ve Teala şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz kullarımdan bana en
sevimli olan benim için birbirini seven, kalpleri camilere bağlı
olan, seher vakitlerinde mağfiret dileyen kimselerdir. Onlar yeryüzü
ehline azap etmek istediğimde kendileri yüzünden onlara azap etmekten
vazgeçtiğim kimselerdir.”[1657]
3116. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
aziz ve celil olan Allah’a en sevimli kul doğru konuşan,
namazına ve Allah’ın kendine farz kıldığı
şeylere dikkat gösteren ve emanete riayet eden kimsedir.”[1658]
3117. Hz.
Musa (a.s), bir münacatında şöyle buyurmuştur: “Ey
Rabbim! Hangi yaratığın sana daha sevimlidir?” Allah şöyle
buyurdu: “Kendisinden sevdiğini aldığımda benimle
barışık olan kimsedir.”[1659]
3118. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
övgüsü yüce Allah’a en sevimli olanınız onu en çok zikredeninizdir.
Aziz ve celil olan Allah nezdinde en değerliniz onun için en takvalı
olanınızdır.”[1660]
3119. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah’a kullarından en sevimli olan Allah’ın nefsi hususunda
kendisine yardım ettiği iç çamaşırı hüzün,
dış giysisi korku ve hidayet meşalesi kalbinde alevlenen kimsedir.”[1661]
3120. Resulullah
(s.a.a), “İnsanlardan Allah’a en sevimli kulun kim olduğu” sorulunca
şöyle buyurmuştur: “İnsanlar için
insanlara en faydalı olan.”[1662]
3121. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yaratıklar
Allah’ın ailesidir. Yaratıklarından Allah’a en sevimli olan,
Allah’ın ailesine en faydalı olan ve ev halkını sevindiren
kimsedir.”[1663]
3122. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Yaratıklar benim
ailemdir. Bana en sevimli olanı onlara lütfeden ve ihtiyaçlarını
karşılayan kimsedir.”[1664]
3123. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
nezdinde müminlerin en sevgilisi nefsini Allah’a itaate adayan, Peygamberinin
ümmetine nasihat eden, kendi ayıplarını düşünen, basiretini
ve aklını kullanarak amel eden kimsedir.”[1665]
bak.
el-Buğz, 365, 366. Bölümler
3124. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah şu
üç şeyi sever: Az konuşmayı, az uyumayı ve az yemeyi. Üç
şeyden de nefret eder: Çok konuşmaktan, çok uyumaktan ve çok
yemekten.”[1666]
3125. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan
Allah üç şeyi sever: Hakkını eda etmeyi, kullarına
karşı alçakgönüllü olmayı ve kullarına ihsanda
bulunmayı.”[1667]
bak.
el-Buğz, 368. Bölüm
el-Cemal,
534. Bölüm
Er-Rifk,
1530. Bölüm
el-İt’am,
2409. Bölüm
3126. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’a
(s.a.a) aziz ve celil olan Allah’a hangi amel daha sevimlidir?” diye sorulunca,
“Müslümanı sürekli sevindirmek” diye buyurdu. “Ey Allah’ın Resulü!
Müslümanı sürekli sevindirmekten maksat nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurdu: “Açlığını gidermek, hüznünü yok etmek ve borcunu
ödemek.”[1668]
3127. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah’a en sevimli amel mümini sevindirmektir. Yani
açlığını gidermek, hüznünü yok etmek ve borcunu ödemektir.”[1669]
3128. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
mümini sevindirmek gibi kendisine daha sevimli olan hiç bir şeyle ibadet
edilmemiştir.”[1670]
3129. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah şöyle buyurmuştur: Kul, kendisine farz
kıldığım şeyler gibi bana daha sevimli olan hiçbir
şeyle bana yakın olmamıştır.”[1671]
3130. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala’ya en sevimli amellerden biri de Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret
etmektir.”[1672]
3131. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz
ve celil olan Allah’a yeryüzünde en sevimli olan amel, duadır.”[1673]
bak.
el-Buğz, 369. Bölüm
ez-Zikr,
1331. Bölüm
3132. İdris’in
(a.s) Sahifesi’nde şöyle yer almıştır: “Hiç
bir korku, hiç bir arzu, cehennem ve cennet (düşüncesi)
olmaksızın, dosdoğru bir sevgi ve apaçık bir irade ile ve herkesten yüz çevirip bana yönelerek
aşk üzere ibadet edenlere, beni ilah ve Rab edinenlere, gece
sabahlayanlara ve gündüz benim için çalışanlara ne mutlu.”[1674]
3133. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şuayb
(a.s) aziz ve celil olan Allah’ın aşkından ağladı ve
sonunda kör oldu. Ama aziz ve celil olan Allah ona gözünü geri verdi. Sonra
yine kör oluncaya kadar ağladı ve Allah yine ona gözünü geri verdi.
Sonra yine kör oluncaya kadar ağladı ve yine Allah kendisine gözünü
geri verdi. Dördüncü defa olunca Allah ona şöyle vahyetti: “Ey Şuayb!
Daha ne zamana kadar bu durumu devam ettireceksin. Eğer bu cehennem
korkusundan ise sana eman verdim. Eğer cennet şevkinden ise onu sana
verdim.” Şuayb şöyle dedi: “Ey ilahım ve efendim! Senin
biliyorsun, şüphesiz ben ne ateşinin korkusundan ve ne de cennetinin
şevkinden ağlıyorum. Lakin sevgin kalbime
bağlanmış dolayısıyla seni görmedikçe sabredemiyorum.”
Azameti yüce olan Allah ona şöyle vahyetti: “Eğer böyle ise o halde
bu sebepten dolayı kendisiyle konuştuğum Musa b. İmran gibi
birini sana hizmetçi kılacağım.”[1675]
bak.
435. Konu, el-Mukarrebun,
el-İbadet,
2495. Bölüm,
el-Himmet,
4025. Bölüm
3134. Allah-u
Teala Davud’a (a.s) şöyle vahyetti: “Ey
Davud! Benim yeryüzündeki kullarıma bildir ki şüphesiz ben beni
seveni sever, benimle oturanla oturur, zikrimle ünsiyet edinenle ünsiyet
edinir, benimle arkadaş olanla arkadaş olur, beni seçeni seçer ve
bana itaat edene itaat ederim. Her kim beni kalben severse ve ben de buna yakin
edersem onu kendime kabul ederim. Kullarımdan hiç kimsenin kendisini
geçemeyeceği bir şekilde severim. Her kim beni gerçekten talep ederse
şüphesiz beni bulur. Benden başkasını talep eden beni
bulamaz. O halde ey yeryüzü halkı! Dünyanın
aldatışlarını bırakın. Benim kerametime,
arkadaşlığıma, dostluğuma ve ünsiyetime koşun.
Benimle ünsiyet edinin ki ben de sizinle ünsiyet edeyim ve sizleri sevmeye
koşayım.”[1676]
Kur’an
“De
ki: “Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve
merhamet eder.”[1677]
3135. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah’ın kendisini sevdiğini bildiği taktirde sevinirse o
halde Allah’a itaat üzere amel etmeli ve bizlere uymalıdır. Aziz ve
celil olan Allah Teala’nın Peygamberine (s.a.a) şöyle
buyurduğunu duymadı mı: “De
ki eğer Allah’ı seviyorsanız...”[1678]
3136. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu severse ona itaatini ilham eder, onu kanaatten ayırmaz, dinde
fakih kılar, yakin ile güçlendirir, yeterli şeylerle yetindirir ve
iffet elbisesini ona giydirir. Allah kuldan nefret edince de ona malı
sevdirir. Arzularını uzatır, ona dünyasını ilham eder,
onu nefsani istekleriyle baş başa bırakır. Bu sebeple de
inat bineğine biner, fesadı yayar ve kullara zulmeder.”[1679]
3137. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbim! Senin
hangi kulunu daha çok sevdiğini bilmek ve böylece ben de onu sevmek
istiyorum.” Allah şöyle buyurdu: “Her ne zaman kulumun beni çok
zikrettiğini görürsen (bil ki) ona ben izin verdim ve onu seviyorum.
Kulumun beni zikretmediğini görürsen (bil ki) onu ben bundan mahrum ettim
ve ondan nefret ediyorum.”[1680]
3138. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince ona güzel ibadeti ilham eder.”[1681]
3139. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince ona emaneti sevdirir.”[1682]
3140. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince onu vakar ve hilim ile süsler.”[1683]
3141. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince ona doğruluğu ilham eder.”[1684]
3142. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince ona rüştünü ilham eder ve itaati hususunda
başarı verir.”[1685]
3143. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince ona ibretler ile öğüt verir.”[1686]
3144. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah bir kulu sevince onu maldan nefret ettirir ve arzularını
kısaltır.”[1687]
3145. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kulu sevince ona selim bir kalp ve güzel bir ahlak nasib eder.”[1688]
3146. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bir
kulu sevince onu belaya uğratır. Onu çok sevince de onu kendine
alır.” Kendisine, “Nasıl kendisine alır?” diye
sorduklarında ise şöyle buyurdu: “Ona ne bir mal ne de bir evlat
bırakır.”[1689]
3147. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
bir kula değer verirse onu sevgisiyle meşgul eder.”[1690]
bak.
eş-Şuhret, 2125. Bölüm
3148. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah katındaki makamının nasıl olduğunu bilmek
isterse Allah’ın kendi yanındaki makamına baksın. Zira
şüphesiz Allah kuluna, kendisine verdiği makam gibi bir makam verir.”[1691]
3149. İmam
Rıza (a. s), “Fedan olayım, senin nezdinde nasıl bir
makamım olduğunu bilmek istiyorum?” diye söyleyen İbn-i Cehm’e, “Benim
senin yanında nasıl olduğuma bir bak.” diye buyurmuştur. [1692]
3150. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden
her kim Allah katındaki makamının nasıl olduğunu
bilmek isterse günah işlediğinde Allah’ın kendi nezdindeki
makamına bir baksın. Allah Tebarek ve Teala katındaki
makamı da onun gibidir.”[1693]
3151. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim Allah katındaki makamını bilmek istiyorsa Allah’ın
kendi nezdindeki makamına baksın. Şüphesiz herkes dünya ve
ahiret işi olmak üzere iki iş ile karşı karşıya
bırakılmıştır. Eğer ahiret işini dünyaya
tercih ederse o şahıs Allah’ın sevdiği kimsedir. Her kim de
dünya işini tercih ederse Allah katında hiçbir makamı olmayan
kimsedir.”[1694]
Kur’an
“De
ki: “Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve
merhamet eder.” ”[1695]
3152. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala Musa’ya şöyle vahy etmiştir: “Gece olunca benden gaflet edip
uyuduğu halde beni sevdiğini söyleyen kimse yalan söylemektedir. Her
aşık maşukuyla baş başa kalmak istemez mi? Ey
İmran oğlu! Gece olunca ben dostlarıma bakarım. Kalp
gözlerini açarım. Gözlerinde azabımı şekillendiririm ve
adeta beni görür gibi bana hitap ederler ve huzurumda benimle konuşurlar.”[1696]
3153. Misbah’uş-Şeria’da
İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu yer
almıştır: “Allah’ın sevgi
nuru kulun içine doğarsa onu her türlü meşguliyetten
arındırır. Allah dışında her zikir
karanlıktır. Allah’ı sevenler Allah’ın en muhlis
kulları, insanların en doğru konuşanları ve ahdine en
çok vefa gösterenleridir.”[1697]
3154. Misbah’uş-Şeria’da
Müminlerin Emiri’nin (a.s) şöyle buyurduğu yer
almıştır: “Allah’ın
aşkı düştüğü her şeyi yakan bir ateştir.
Allah’ın nuru yaklaştığı her şeyi aydınlatan
bir nurdur.”[1698]
3155. Allah-u
Teala Hz. Davud’a (a.s) şöyle vahy etmiştir: “Ey
Davud! Her kim bir sevgiliyi severse sözlerine inanır, sözlerini onaylar.
Her kim bir sevgiliden hoşlanırsa yaptıklarından da
hoşlanır. Her kim bir sevgiliye güvenirse ona dayanır. Her kim
bir sevgiliyi severse onu görmek için çabalar.”[1699]
3156. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala’nın sevgisinin alameti; Allah’ın zikrini sevmektir. Allah-u
Teala’nın nefretinin alameti de aziz ve celil olan Allah’ın zikrinden
nefret etmektir.”[1700]
3157. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı
seven kalp Allah yolunda çektiği zorluk ve sıkıntıları
çok sever. Allah’tan habersiz olan kalp ise rahatına düşkündür. O
halde ey Adem oğlu! Sıkıntı ve zorluğa düşmeden
iyiliğin yüce makamına ulaşacağını sanma. Zira
hak ağır ve acıdır.”[1701]
bak.
el-Mehebbet (1), 655. Bölüm
3158. İmam
Ali (a. s) kendisine, Allah aşıklarının derecelerini soran
bedeviye şöyle buyurmuştur: “Allah
aşıklarının en düşüğü itaatini küçük,
günahlarını büyük görür ve iki alemde kendisinden başka hiç
kimsenin hesaba çekilmeyeceğini sanır.” O bedevi bunu duyunca
bayıldı ve ayılınca da şöyle dedi: “Bundan daha yüce
bir mertebe var mıdır?” Hz. Ali (a. s), “Evet, bundan daha yüce
yetmiş makam vardır.”[1702]
bak.
el-İman, 273. Bölüm
3159. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
akıl sahipleri düşüncelerini kullanarak Allah’ın sevgisini elde etmeye
çalışanlardır...” Sonunda şöyle buyurdu: “Bu makama
ulaşınca sevgisini ve isteklerini yaratıcısına has
kılar ve böyle yapınca da en büyük makama erişir. Rabbini
kalbinde görür. Hikmet sahiplerinin elde ettiği şekilden farklı
bir şekilde hikmet elde eder ve alimlerin elde ettiği şekilden
farklı bir şekilde ilim öğrenir. Doğruluk sahiplerinden
(sıddıklardan) farklı bir şekilde doğruluk sahibi
olur. Hikmet sahipleri hikmeti susarak elde etmişler, alimler ilimlerini
araştırarak ve doğrular da doğruluğu huşu ve uzun
süreli ibadet ile elde etmişlerdir.”[1703]
3160. Allah-u
Teala sıddık Kullarından birine şöyle vahyetmiştir: “Beni
seven ve benim de kendilerini sevdiğim; bana iştiyak duyan ve benim
de kendilerine iştiyak duyduğum, beni anan ve benim de kendilerini
andığım kullarım vardır. Onlara verdiğim en az
şey şu üç şeydir: Birincisi kalplerine nurumdan bir parça
atarım ki bu sebeple, benim kendilerinden haberdar olduğum gibi onlar
da benden haberdar olurlar. İkincisi gökler, yerler ve gökler ile yerlerde
bulunanların hepsi onların terazilerinde olsa yine de onların
değerini onların gözünde az gösteririm. Üçüncüsü onlara yönelirim ve
benim kendisine yöneldiğim kimselere neler vereceğimi hiç kimsenin
bildiğini sanıyor musun?”[1704]
3161. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah
şöyle buyurmuştur: “Kulum bana farzlaredan daha sevimli hiç bir
şeyle bana sevimli olmamıştır. O müstahablarla benim
sevgimi elde etmeye çalışır. Sevgilim olunca ve ben de kendisini
sevince onun duyan kulağı, gören gözü, konuşan dili, tutan eli
ve yürüdüğü ayağı olurum. Beni
çağırdığında icabet ederim ve benden bir şey
istediğinde kendisine veririm.”[1705]
bak.
435. Konu, el-Mukarrebun, 477, el-Lika,
el-Cennet,
557. Bölüm
es-Sevab,
472. Bölüm
3162. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah ve
dünya sevgisi asla bir kalpte yer almaz.”[1706]
3163. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde
dünya sevgisi yer eden bir kimse nasıl Allah sevgisini iddia edebilir?”[1707]
3164. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece
ve gündüz bir araya gelmediği gibi Allah ve dünya sevgisi de bir araya
gelmez.”[1708]
3165. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
andolsun ki Allah, dünyayı ve bizden başkasını seven
kimseyi sevmez.”[1709]
3166. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim münezzeh olan Allah’ı görmek isterse dünyadan el çeksin.”[1710]
3167. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer
Allah’ı seviyorsanız o halde kalplerinizden dünya sevgisini
çıkarın.”[1711]
bak.
ed-Dunya, 1249. Bölüm
el-İlm,
2898. Bölüm
3168. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala Musa’ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Beni sev ve kullarıma
sevdir.” Musa (a.s) şöyle dedi: “Rabbim! Sen de biliyorsun ki hiç kimseyi
senden çok sevmiyorum. Ama Rabbim, kulların kalbine ne yapayım?”
Allah-u Teala şöyle vahyetti: “Onlara nimetlerimi ve iyiliklerimi
hatırlat, zira onlar beni iyilikten başka bir şey ile
anamazlar.”[1712]
3169. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil
olan Allah Davud’a (a.s) şöyle buyurdu: “Beni sev ve
yaratıklarıma da sevdir.” Davud şöyle dedi: “Rabbim! Ben seni
seviyorum, ama seni kullarına nasıl sevdireyim?” Allah şöyle
buyurdu: “Onlara verdiğim nimetleri hatırlat. Eğer onlara
nimetlerimi hatırlatırsan beni severler.”[1713]
bak.
47. Konu, et-Tebliğ
3170. İmam
Kazım (a.s) Ramazan ayında kendisinden nakledilen bir duasında
şöyle buyurmuştur: “Yüzümü nurunla
aydınlat ve muhabbetinle beni sev.”[1714]
3171. İmam
Zeyn’ul-Abidin(a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey
Mevlam! Benim sevgim bana seni gösterdi ve sevgim senin nezdinde
şefaatçimdir.”[1715]
3172. Hakeza
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey
bir tanem! Himmetim ve iradem sana yönelmiştir. Arzum ve rağbetim hep
senin nezdinde olandadır. Ümit ve korkum sanadır, sendendir ve sevgim
sana alışmıştır.”[1716]
3173. İmam
Hüseyin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Seni
kendi üzerinde gözetleyici görmeyen göz kördür. Senin sevginden bir payı
olmayan kulun ticareti ziyandadır.”[1717]
3174. İmam
Hadi (a. s), Ziyaret-i Camia’da şöyle buyurmuştur: “Allah’a
doğru davet edenlere ve Allah sevgisinden dolanlara selam olsun.”[1718]
3175. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), Eminullah ziyaretinde şöyle buyurmuştur: “Allah’ım!
Alçak gönüllülerin kalpleri senin karşında
şaşkınlığa düşmüş ve sana yönelenlerin
yolları aşikar olmuştur.”[1719]
3176. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Taktir)
kalemi Allah sevgisini yazmıştır. O halde her kime Allah
(kendisinden) hoşnutluğu seçtiyse ona değer vermiştir. Her
kimi de (kendisinden) hoşnutsuzluğa düşürürse onu hor ve hakir
kılmıştır. Hoşnutluk ve hoşnutsuzluk
Allah’ın iki yaratığıdır ve Allah kullarından
istediğinde arttırır.”[1720]
91. Konu
el-Mehabbet
Allah İçin
Sevmek (3)
F el-Bihar,
69/236, 36. Bölüm el-hubbu fillahi subhaneh
F el-Bihar,
74/278, 18. Bölüm, Fazlu Hubbi’l Mu’minin ve’n-Nezeri ileyhim
F el-Bihar,
74/281, 19. Bölüm, illetu Hubbi’l Mu’minin be’zuhum be’zen
bak.
F el-eh,
38, 39. Bölümler, el-İman 277. Bölüm, el-Carr, 646. Bölüm, el-Hisab, 842.
Bölüm
F el-Ziyaret,
1667, 1669. Bölümler, el-Ziyafet, 2293. Bölüm, el-Mehebbet (1), 651. Bölüm
3177. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birbiriyle
görüşen iki müminden en üstünü kardeşini daha çok sevendir.” Başka bir hadisde ise şöyle yer
almıştır: “arkadaşını daha çok sevendir.”[1721]
3178. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah için birbirini sevenler kıyamet günü nurdan minberler üzerinde
oturacaklardır. Bedenlerinin ve minberlerinin nuru her şeyi
aydınlatacak, o nurla tanınacaklar ve “Bunlar Allah için birbirlerini
sevenlerdir.” denilecektir. [1722]
3179. Şüphesiz
Allah-u Teala Musa’ya (a.s) şöyle buyurdu: “hiç
benim için bir şey yaptın mı?” Musa (a. s), şöyle dedi:
“Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim ve seni
andım.” Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurdu: “Namaz senin delil ve
hüccetin, oruç kalkanın, sadaka başının gölgesi ve benim
zikrim senin nurundur. Benim için ne yaptın?” Musa (a.s) şöyle dedi:
“Bana senin için olan işi göster.” Allah şöyle buyurdu: “Ey Musa!
Benim için biriyle dostluk kurdun mu? Benim için birinden nefret ettin mi?”
Böylece Musa (a.s) en üstün amelin Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek
olduğunu anladı. [1723]
3180. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
Peygamberlerinden birine şöyle vahyetti: “Senin dünyadan yüz çevirmen
senin rahatlığını ve herkesi bırakıp bana
yönelmen de benim yanımda değerli olmanı sağlar. Ama benim
için birine düşmanlık edip veya birini sevdin mi?”[1724]
3181. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
için sevmek en yakın soydur.”[1725]
3182. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
için sevmek akrabalık bağından daha sağlam bir
bağdır.”[1726]
3183. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
en üstün din Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, Allah için almak ve
Allah için vermektir.”[1727]
3184. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah
için sevmek iki soyun en üstünüdür.”[1728]
3185. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün amel
Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.”[1729]
3186. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için
birbirini seven iki kişinin en üstünü arkadaşını en çok
sevendir.”[1730]
3187. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
İslam’ın en sağlam halkası Allah için sevmek ve Allah için
buğzetmektir.”[1731]
3188. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz benim sevgim birbirlerini
benim için sevenler ve birbirleri ile benim için ilişki kuranlara hak
olmuştur.”[1732]
3189. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için
sevmek farzdır ve Allah için nefret etmek farzdır.”[1733]
3190. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sende
bir hayır olduğunu bilmek istersen önce kalbine bak. Eğer kalbin
Allah’a itaat edenleri seviyor ve günah işleyenlerden nefret ediyorsa
sende hayır vardır ve Allah seni sevmektedir. Ama eğer Allah’a
itaat edenlerden nefret ediyor ve günah işleyenleri seviyorsan bil ki
sende hayır yoktur ve Allah senden nefret etmektedir. İnsan
sevdiği ile birliktedir.”[1734]
3191. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim din için sevmez ve din için nefret etmezse onun dini yoktur.”[1735]
3192. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın
kardeşini sevmesi din sevgisindendir.”[1736]
3193. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin
mümini Allah için sevmesi imanın en üstün şubelerindendir. Bilin ki
her kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir ve Allah
için esirgerse o Allah’ın seçilmiş kullarındandır.”[1737]
3194. Resulullah
(s.a.a) bazı ashabına şöyle buyurmuştur: “Ey
Allah’ın kulu! Allah için sev, Allah için nefret et, Allah için dost ol ve
Allah için düşman ol. Şüphesiz Allah’ın velayetine sadece
bununla erişebilirsin. İnsan her ne kadar namazı ve orucu çok da
olsa böyle olmadığı takdirde imanın tadına varamaz. Bu
gün insanların birbiri ile kardeş oluşu daha çok dünya içindir.
Dünya için birbirilerini sever ve dünya için birbirlerinden nefret ederler.”[1738]
3195. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seninle
dini islah etmek için mücadele eden ve sana güzel yakin kazandıran kimseyi
Allah için sev.”[1739]
3196. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) “ben seni Allah için çok seviyorum” diyen birine önce
başını önüne eğmiş ve sonra şöyle
buyurmuştur: “Allah’ım! Sen benden nefret
ederken ben senin için sevilmekten sana sığınırım.”
Daha sonra ona şöyle buyurdu: “Ben de seni Allah için seviyorum.”[1740]
bak.
el-Mehabbet (4) 680. Bölüm
Er-Ruh,
1562. Bölüm
92. Konu
el-Mehabbet
Peygamber
(s.a.a) ve Ehl-i Beyt’i (a.s) Sevmek (4)
3197. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri
beni çocuğundan, babasından, bütün insanlardan daha çok sevmedikçe
iman etmiş olamaz.”[1741]
3198. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri
beni kendisinden, ailemi ailesinden, hanedanımı hanedanından ve
soyumu soyundan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz.”[1742]
3199. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul beni
kendisinden, hanedanımı hanedanından, ailemi ailesinden ve
canımı canından çok sevmedikçe iman etmiş olmaz.”[1743]
3200. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı
sizlere verdiği nimetler için, beni Allah’ı sevdiğiniz için ve
Ehl-i Beytimi de benim için sevin.”[1744]
bak.
el-İman, 260. Bölüm
3201. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim biz Ehl-i
Beyti severse Allah’a ilk nimet için hamd etmelidir.” Kendisine, “İlk
nimet nedir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Güzel doğumdur.
(helalzadeliktir) Zira bizi sadece doğumu temiz olanlar (helalzade
olanlar) sever.”[1745]
3202. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkime Allah
Ehl-i Beyt’imden olan imamların sevgisini verirse şüphesiz dünya ve
ahiret hayrına erişmiştir ve hiç şüphe olmasın ki o
cennettedir. Şüphesiz Ehl-i Beyt’imin sevgisinin yirmi tane faydası
vardır. Onu dünyada onu da ahirettedir.”[1746]
3203. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni ve Ehl-i
Beytimi sevmek çok korkunç yedi yerde fayda verir: “Vefat anında, kabirde,
diriliş anında, kitabı verildiğinde, hesap anında,
tartı anında ve Sırat köprüsünden geçerken.”[1747]
3204. İmam
Ali (a. s), bir öğlen vakti yanına gelen Haris Hemdani’ye şöyle
buyurmuştur: “Seni buraya ne getirdi?” O, “Allah’a
yemin olsun ki senin sevgin” deyince Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Eğer
doğru söylüyorsan beni üç yerde göreceksin: Ruhun buraya -eliyle
boğazına işaret ederek- gelince, sırat köprüsünden geçince
ve (Kevser) havuzunun yanında.”[1748]
3205. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
itretimi sevmezse şu üç kişiden biridir: Ya münafıktır, ya
haramzadedir ya da annesi temiz değilken (haizli iken) kendisine hamile
kalmıştır.”[1749]
3206. İmam
Bakır (a. s), Allah-u Teala’nın “şüphesiz sağlam bir kulpa
sarılmıştır.” Ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bu biz Ehl-i Beyt’in sevgisidir.”[1750]
3207. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hüseyin’in
neslinden olan İmamlar sağlam kulptur ve aziz ve celil olan Allah’a
yakınlaşma vesilesidir.”[1751]
3208. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim
kurtuluş gemisine binmek, sağlam bir kulpa tutunmak ve Allah’ın
sağlam ipini tutmak istiyorsa benden sonra Ali’yi sevmeli,
düşmanına düşman olmalı ve onun soyundan olan hidayet imamlarına
uymalıdır.”[1752]
3209. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takva
kelimesi, hidayet yolu, üstün örnek, büyük hüccet ve sağlam kulp biziz.”[1753]
3210. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
sağlam ipi benim. Allah’ın sağlam kulpu benim.”[1754]
bak.
el-İmamet (1), 135. Bölüm
3211. İmam
Bakır (a.s) Cabir el-Cu’fi’ye şöyle buyurmuştur: “Ey
Cabir! Taraftarlarıma benden selam söyle ve onlara bildir ki bizimle aziz
ve celil olan Allah’ın arasında bir akrabalık yoktur. Allah’a sadece
itaatiyle yakın olmak mümkündür. Ey Cabir! Her kim Allah’a itaat eder ve
bizi severse dostumuz odur. Her kim de Allah’a isyan ederse bizim sevgimiz ona
hiçbir fayda vermez.”[1755]
3212. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
Allah’ın Resulü, itretim ve iki torunlarımla birlikte havuzun
kenarında oluruz. Bizleri isteyen sözlerimizi almalı ve amelimiz
üzere amel etmelidir.”[1756]
3213. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a
yemin olsun ki bizde Allah’tan bir beraat yoktur. Biz ve Allah arasında
akrabalık söz konusu değildir. Allah üzerinde bir hüccetimiz de
yoktur. Allah’a sadece itaat ile yaklaşırız. O halde sizden her
kim Allah’a itaat ederse velayetimiz ona fayda verir. Sizden her kim Allah’a
isyan ederse velayetimiz ona hiçbir fayda vermez. Yazıklar olsun size,
aldanmayın! Yazıklar olsun size, aldanmayın!”[1757]
3214. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
bir şahıs üç defa Müminlerin Emiri’ne (a.s), “Allah’a andolsun ki ben
seni seviyorum” dedi. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki sen
beni sevmiyorsun.” Adam kızarak, “Allah’a yemin olsun ki sanki kalbimi
biliyorsun” deyince Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır, ama Allah
bedenleri yaratmadan iki bin yıl önce ruhları yarattı ve ben
senin ruhunu onların arasında görmedim.”[1758]
3215. Esbağ
b. Nubate şöyle diyor: “Ben Müminlerin Emiri
(a.s) ile birlikte bulunuyordum. Bir şahıs gelerek ona selam verdi ve
şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Şüphesiz Allah’a yemin olsun ki ben
seni açıkta sevdiğim gibi gizlide de seviyorum. Senin velayetinle
Allah’ın dinini açıkta kabul ettiğim gibi gizlide de senin
velayetinle Allah’ın dinini kabul ediyorum.” O sırada elinde bir
çubuk olan Müminlerin Emiri (a.s) başını önüne eğdi
elindeki sopanın ucunu yere vurdu ve sonra o adama bakarak şöyle
buyurdu: “Allah’ın Resulü (s.a.a) bana her hadisinin bin kapısı
olan bin hadis öğretti. Müminlerin ruhları havada birbiriyle
buluşur, birbirlerini koklar ve tanırlar. Onlardan birbirini
tanıyanlar bir araya gelir ve birbirlerini tanımayanlar ise
ayrılırlar. Allah’ın hakkına and olsun ki sen yalan
söylüyorsun. Zira ben (Mümin) yüzler arasında senin yüzünü
tanıyamadım ve adını onların adı arasında
göremedim.” Sonra başka bir şahıs gelerek şöyle dedi: “Ey
Müminlerin Emiri! Allah’a and olsun ki ben seni Allah için seviyorum. Seni
açıkta sevdiğim gibi gizlide de seviyorum.” Ali (a.s) bir müddet daha
sopasının ucunu yere vurduktan sonra ona dönerek şöyle buyurdu:
“Doğru söylüyorsun! Git fakirliği kendine hicap olarak seç! Zira
Allah’ın Resulünden (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “Ey
Ali b. Ebi Talib! Allah’a and olsun ki selin vadiye akmasından daha
süratli bir şekilde fakirlik bizi sevenlere doğru akar.”[1759]
3216. İmam
Bakır (a. s), yanına gelip, “Allah’a and olsun ki siz Ehl-i Beyti
seviyorum” diye söyleyen birine şöyle buyurmuştur: “O
halde belalar karşısında güvenlik yeleği giy. Zira Allah’a
and olsun ki selin vadiye akmasından daha süratli bir şekilde bela ve
zorluklar bize ve taraftarlarımıza akar. Bela bizden başlar
sonra size ulaşır. Huzur ve refah da bizden başlar, sonra size
ulaşır.”[1760]
3217. Resulullah
(s. a. v), Ebu Zer’e şöyle buyurmuştur: “Eğer
bizi seviyorsan git fakirlik (ile karşılaştığında
korunmak) için zırh giyin. Şüphesiz selin bir tepenin üstünden
aşağı akmasından daha hızlı bir şekilde
fakirlik bizi sevenlere ulaşır.”[1761]
3218. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim biz Ehl-i Beyt’i severse fakirlik için güvenlik yeleği giysin.” veya şöyle buyurdu: “Bir zırh
giysin.”[1762]
3219. İmam
Sadık (a. s), kendisini sevenlerin sıfatı hakkında
şöyle buyurmuştur: “Bir grup bizi gizli
ve açıkta sever. Onlar en üstün kesimdir. Onlar tatlı güzel sudan
içerler, Kur’an’ın te’vil ve tefsirini bilir. Her şeyin hikmetini ve
nedenler nedenini tanırlar. Onlar en üstün kesimdir. Fakirlik, ihtiyaç ve
çeşitli belalar atın koşmasından daha hızlı bir
şekilde onlara doğru koşar, darlık ve yokluk onları
sarar. Böylece sarsılırlar, imtahana düşerler, biri
yaralanır, diğerinin başı kesilir ve çok uzak
şehirlere dağılırlar.”[1763]
3220. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer
bir dağ beni sevecek olursa çöker dağılır.”[1764]
3221. Sa’d
b. Tarif şöyle diyor: “İmam
Bakır’ın (a.s) yanında olduğum bir sırada
Cemil’ul-Ezrek geldi. Onlar Ehl-i Beyt taraftarlarının
sıkıntılarını ve belalarını dile getirdiler.
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Bir grup Ali b. Hüseyin (a.s)
ve Abdullah b. Abbas’ın yanına giderek sizin konuştuğunuz
şeyleri konuştular. O ikisi de Hüseyin b. Ali’nin yanına vardılar
ve onların sözünü kendisine ilettiler. Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
“Allah’a yemin olsun ki bela, fakirlik ve katliam tatar atlarının
koşmasından ve selin “Simr”ine akmasından daha hızlı
bir şekilde dostlarımıza ulaşır.” Kendisine, “Simr[1765]
nedir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Selin vardığı yer.
Hiç şüphesiz eğer böyle olmasaydı biz sizleri kendimizden
bilmezdik.”[1766]
bak.
el-Bela, 405. Bölüm
el-Velayet
(2), 4234. Bölüm
Kur’an
“Kim
Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar Allah'ın nimetine
eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru olanlar, şehitler ve
iyilerle berâberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!”[1767]
3222. Adamın biri Resulullah’a (s.a.a) gelerek
şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Şüphesiz seni kendimden daha
çok seviyorum. Şüphesiz seni kendi evlatlarımdan daha çok seviyorum
ve şüphesiz evde seni hatırlayınca buraya gelip seni görmedikçe
rahat etmiyorum. Kendimin ve senin ölümünü düşününce biliyorum, sen
cennete girecek ve Peygamberlerin yanında yer alacaksın ama ben
eğer cennete girecek olursam seni görmemekten korkuyorum.” Peygamber
(s.a.a) ona cevap olarak bir şey demedi ve sonunda Cebrail ona şu
ayeti indirdi: “Her kim Allah’a ve
Resulüne itaat ederse...”[1768]
3223. Resulullah
(s.a.a), kıyameti soran birine şöyle buyurmuştur: “O
gün için ne hazırladın?” O şahıs, “fazla önemli bir
şey hazırlamadım sadece Allah’ı ve Peygamberini seviyorum.”
Resulullah şöyle buyurdu: “O halde sen sevdiğin kimseyle berabersin.”[1769]
3224. Enes
b. Malik şöyle diyor: “Bedevi birisi
-Bedevi birinin gelip Peygambere (s.a.a) bir şey sorması bize çok ilginç
geliyordu- Peygambere (s.a.a) gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın
Resulü! Kıyamet ne zaman kopacak?” O an namaz vakti geldi. Resulullah
namazını kıldıktan sonra, “O kıyameti soran nerede?”
diye buyurdu. Bedevi, “Benim Ey Allah’ın Resulü” deyince kendisine,
“Kıyamet için ne hazırladın?” diye sordu. Bedevi, “Allah’a and
olsun ki kıyamet için ne namaz, ne oruç, fazla bir şey
hazırlamadım. Ama şüphesiz Allah’ı ve Resulünü seviyorum.”
deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “İnsan sevdiği ile
birliktedir.” Enes şöyle diyor: “Ben İslam’dan sonra
Müslümanların bu söze sevindikleri gibi hiçbir şeye sevindiklerini
görmedim.”[1770]
3225. Adamın
biri Resulullah’a (s.a.a) gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Birisi namaz kılanı sever ama farz
dışında namaz kılmaz; sadaka vereni sever ama farz
dışında sadaka vermez; oruç tutanı sever ama Ramazan
ayı dışında oruç tutmaz” deyince Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurdu: “İnsan
sevdiği ile beraberdir.”[1771]
3226. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul
sevdiği ile beraberdir.”[1772]
3227. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan
sevdiği ile beraberdir.”[1773]
3228. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sen
sevdiğin ile berabersin.”[1774]
bak.
el-Bihar, 17/14
93. Konu
el-Hebs
Hapis-Zindan
F Vesail’uş-Şia, 18/221, 32. Bölüm,
men yecuzu hesbehu
F Vesail’uş-Şia,
18/578, 5. Bölüm, men yecib hesbehu
bak.
F 12.
Konu, el-Esir; 221. Konu, es-Siccin
F es-Sirkat,
1805. Bölüm
F 101.
Konu, el-Meharib, 3535. Hadis
3229. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmama
fasık alimleri, cahil doktorları ve iflas etmiş
kiralayıcıları tutuklaması farzdır.”[1775]
3230. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Ali (a.s) yalancı şahitlikte bulunan birini yabancı olduğu
takdirde kabilesine, pazarcı olduğu takdirde ise pazara gönderiyor,
gezdiriyor, birkaç gün hapsediyor ve sonra özgür bırakıyordu.”[1776]
3231. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mürted
tövbeye çağrılır. Eğer tövbe ederse (ne ala!), aksi
takdirde öldürülür.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Mürdet kadın da
tövbeye zorlanır. Eğer tövbe ederse (ne ala!), aksi takdirde zindana
hapsedilir ve eziyet görür.”[1777]
3232. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadın
İslam’dan irtidad ederse öldürülmez, ebedi olarak hapsedilir.”[1778]
3233. Şüphesiz Müminlerin Emiri (a.s) sadece
şu üç kişiyi hapsederdi: Yetim malını yiyeni, gaspedeni
veya kendisine güvenilip teslim edilen emaneti yok edeni.”[1779]
3234. “Şüphesiz Ali (a.s) Ehvaz
pazarının başkanı olan Ali b. Hermet’in hıyanet
ettiğini haber alınca Rifaa’ya şöyle yazdı: “Bu mektubumu
okoyunca Hermet’i pazardan al, onu tutukla, hapset ve durumu halka bildir.
Yardımcılarına da yaz, onlara görüşümü bildir. Onun
hakkında sakın gaflet etme ve ihmalkarlık gösterme! Yoksa aziz
ve celil olan Allah nezdinde helak olursun. Ben de seni bu yüzden azlederim. Bu
işten Allah’a sığın.
Cum’a günü olunca onu hapisten çıkar, ona
otuz beş kırbaç vur. Onu pazarlarda gezdir. Eğer şahidi
olduğu halde birisi kendisinden bir şey aldığını
iddia ederse ona yemin ettir ve iddia ettiği miktarı Hermet’in
kazancından öde. Yeniden hor ve elleri bağlı bir halde hapse
götürmelerini emret. Ayaklarını iple bağla. Ama namaz vakti onu
serbest bırak. Birisi ona bir kap yiyecek, su, elbise veya sergi getirecek
olursa bırak, ona engel olma. Ona düşmanlık ve kin
aşılayacak veya kurtulacağına dair onu ümitli kılacak
birini onunla görüştürme. Eğer birinin Müslümanlara zarar vermeyi ona
telkin ettiğine kesin inanırsan onu kırbaçla ve tövbe edinceye
kadar onu hapset. Gardiyana İbn-i Hermet dışında tüm
mahkumları gece hava almaları için bahçeye çıkarmasını
emret. Eğer öleceğinden korkarsan diğer mahkumlar ile birlikte
bahçeye çıkar. Eğer tahammül ve gücünün olduğunu görürsen, otuz
gün sonra ona otuz beş kırbaç daha vur.
Bana pazara ne
yaptığını, bu hain yerine kimi tayin ettiğini yaz ve
bu hainin rızkını (maaşını) kes.”[1780]
3235. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin
Emiri’nin (a.s) yanına başka birinin canına kefil olan birini
getirdiler. İmam (a.s) onu hapsetti ve ona “arkadaşını bul”
diye buyurdu.”[1781]
3236. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her
kim belirli bir müddet birinin kefili olur ve o zaman geldiğinde onu
kendisine teslim etmezse kefil olan şahıs, vermeye kefil olduğu
şeyi ödeyinceye kadar hapsedilir.”[1782]
bak.
Vesail’uş-Şia, 13/156, 9. Bölüm
Mustedrek’ul
Vesail, 13/438, 7. Bölüm
3237. İmam
Sadık’a (a. s), “Birisi kasten birini öldürmüş, hakime şikayet
edilince hakim de öldürmeleri için katili kan sahiplerine teslim etmiştir.
Ama bir grup onlara saldırarak katili onların elinden
kurtarmıştır. (Bunun hükmü nedir?)” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Katilin kan sahiplerinin elinden
kaçmasına sebep olanlar katili getirinceye kadar hapsedilirler.” Kendisine, “onlar zindanda iken o katil
ölürse? nedir?” diye sorulunca da şöyle buyurmuştur: “Eğer
katil ölürse kaçmasını sağlayanların hepsi kan sahibine
diyetini vermelidirler.”[1783]
3238. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir
müneccime şöyle buyurmuştur: “Eğer bana müneccimlik
yaptığın haberi ulaşırsa şüphesiz güç elimde
olduğu müddetçe seni ebedi olark hapse atarım. Allah’a yemin olsun ki
Muhammed ne müneccimdi ve ne de kahin!”[1784]
3239. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadece
şu üç kişi ebedi zindana mahkum edilir: Ödürülmesi için bir kimseyi
tutan kimse, tevbe edinceye kadar mürtet olan kadın ve eli ayağı
kesilen hırsız (Yeniden hırsızlık yapınca).”[1785]
3240. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadece
şu üç şahıs ebedi hapse mahkum edilir: “Birini başkası
öldürsün diye tutan kimse, tevbe edinceye kadar irtidat eden kadın ve eli
ayağı kesilen hırsız.”[1786]
3241. İmam
Bakır (a. s), birisine birini öldürmeyi emreden ve neticede öldürülmesini
sağlayan kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Katil
öldürülür. Öldürülmesini emreden kimse ise ölünceye kadar hapiste tutulur.”[1787]
3242. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali
(a.s) birisi bir şahsı tutup diğeri öldüren iki şahıs
hakkında şöyle buyurdu: Katil öldürülür ve diğeri ise
hüzünden tuttuğu şahıs
gibi öldürülünceye kadar hapiste tutulur.”[1788]
bak.
Vesail’uş-Şia, 19/35, 17. Bölüm
3243. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam’ın
had uyguladıktan sonra hapsetmesi zulümdür.”[1789]
3244. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam’ın
had uyguladıktan sonra hapsetmesi zulümdür.”[1790]
3245. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçeği
bildikten sonra hapsetmek zulümdür.”[1791]
3246. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam’ın
borcunu ödeyemediği için hapsedilenleri görevliler gözetiminde Cuma’a günü
cum’aya ve bayram gününde bayram görüşlerini yapmaya göndermesi namaz ve
bayram görüşmesi bittikten sonra da zindana geri göndermesi gerekir.”[1792]
3247. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Ali (a.s) borcunu ödeyemediği için zindana atılanları ve
sanık olanları cum’a günü namaz kılmak için zindandan
çıkarıyor ve velilerinden zindana dönecekleri hususunda garanti
alıyordu.”[1793]
3248. “Ali (a.s) her cuma günü mahkumları
ziyaret ederdi. Had uygulanması gerekenlere had uyguluyor ve had
uygulamayı hak etmeyenleri ise özgür bırakıyordu.”[1794]
bak.
3234. Hadis,
12.
Konu, el-Esir
3249. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kan
(cinayet) dışında bir sanık hapsedilmez.”[1795]
3250. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Peygamber (s.a.a) kan (cinayet) sanığı olanları altı
gün hapsediyordu. Eğer öldürülenin velileri bir delil ile gelecek olursa
(o başka), aksi takdirde onu serbest bırakırdı.”[1796]
3251. Behz
b. Hekim babasından, o da ceddinden şöyle nakletmektedir: “Şüphesiz
Nebi (s.a.a) bir sanığı hapsetti.”[1797]
94. Konu
el-Habt
Amellerin
Boşa Çıkması
F el-Bihar;
5/331, 18. Bölüm el-Habt ve’t Tekfir
bak.
F el-Buğz,
364. Bölüm, el-İrtidad, 1473. Bölüm, el-Cennet, 559. Bölüm, el-Emsal,
3639. Bölüm
Kur’an
“Yaptıkları
her işi ele alır, onu toz duman ederiz.”[1798]
“And
olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuştur: “And
olsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin şüphesiz
boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun.”[1799]
bak.
Maide; 5, 53, En’am; 88, Hud; 16, Bakara; 217, Al-i İmran; 22, A’raf; 147,
Tevbe; 17, 69, Kehf; 105, Hucurat; 2, Ahzab; 19, Muhammed; 9, 28, 32
3252. İmam
Sadık (a. s), Allah-u Teala’nın “Yaptıkları her işi ele alır...” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Bilin ki Allah’a and
olsun onların amelleri kıpti keteninden daha beyaz idi. Ama bir haram
ile karşılaşınca sakınmıyorlardı.”[1800]
3253. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden
bazı toplulukların kıyamet gününde Tihame dağı
beyazlığında iyilikler ile geldiğini biliyorum. Ama Allah
hepsini boşa çıkarır. Bilin ki onlar sizin soyunuzdan olan
kardeşlerinizdir. Geceleri de sizler gibi ibadet ederler. Ama
bazıları da vardır ki gizlide ilahi haramlarla karşılaşınca
onu işlerler.” [1801]
Meclisi’nin (r. a) “Ehbat”
hakkındaki sözüne bakın. (el-Bihar 71/197)”
95. Konu
el-Hicab
Hicap-Örtü
F el-Bihar;
104/31, 33. Bölüm, men Yehillu’n Nezer ileyhi vemen la yehull...
bak.
F el-Ma’ruf
(3), 2639. Bölüm, 485. Konu, el-Mer’
Kur’an
“Ey
Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin
kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü
almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan
dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah
bağışlar ve merhamet eder.”[1802]
bak.
Nur; 30, 31, 58, Ahzab; 53, 59
3254. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözleri
namahremi görmesin diye onları (kadınları) perde arkasında
tut. Zira ne kadar fazla perde arkasında kalırlarsa hem senin için ve
hem de onlar için daha iyidir. Onların dışarı
çıkması, emin olmayan kimseleri yanlarına sokmandan daha az kötü
de değildir. Eğer onların senden başkasını
tanımamasına gücün yeterse bunu yap.”[1803]
Başka
bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Zira
her ne kadar perde arkasında kalırlarsa, daha çok korunurlar.
Onların dışarı çıkması, emin olmayan kimseleri
yanlarına sokmandan daha az kötü de değildir. Eğer onların
senden başkasını tanımamasına gücün yeterse bunu yap.”[1804]
3255. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben
ve Resulullah (s.a.a) bulutlu ve yağmurlu bir günde Baki’de
oturmuştuk. Aniden bineğe binmiş bir kadın oradan geçti.
Bineği bir ayağı bir çukura takıldı ve kadın yere
düştü. . Peygamber (s.a.a) yüzünü çevirdi.” Oradakiler, “Ey Allah’ın
Resulü! (s.a.a) o kadın pantolon giymiş!” deyince Peygamber (s.a.a)
üç defa şöyle buyurdu: “Allah’ım pantolon giyen kadınları
bağışla. Ey İnsanlar pantolon giyinin! Zira pantolon
elbiselerinizin en örtücü olanıdır. Kadınlarınıza
dışarı çıkarken pantolonla koruyun.” [1805]
3256. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennem
ehlinden iki grubu henüz ben görmedim. Birincisi ellerinde inek kuyruğuna
benzer kırbaçlar olup halkı onunla vururlar. Diğer grup ise
örtüleri olduğu halde çıplak olan kadınlardır. Onlar
edalı yürürler, başkalarını da edalı yürümeye
teşvik ederler. Başları (saçları) Horasan develerinin
hörgüçleri gibi kalkıktır. Bunlar cennete girmezler. Şu kadar
uzaktan duyulan cennet kokusunu bile almazlar.” [1806]
Hak ve Batılın Birbirine
Karışması
Batılın Hak Olduğuna Yakin Etmemek
Allah Nezdinde En Nefret Edilen Kimse
Resulullah’ın (s.a.a) İnsanlardan
Allah’ın En Çok Nefret Ettiği Ahlak
Allah’ın Nefret Ettiği Ameller
Allah’ın En Çok Nefret Ettiği Amel
Allah’ın En Çok Nefret Ettiği Yerler
Müslüman Zorbalar ile Savaşmak
İslam Topraklarında İmam Aleyhine
Zorbalara Karşı Savaş Başlatılabilir
Bir Grup Oldukları Taktirde Zorba
İsyancıların Esirlerinin Öldürülmesinin Caiz Oluşu
Müslümanların İmamına Açıkça
Düşmanlık Eden Kimsenin Öldürülmesinin Caiz Oluşu
Her Şehir Halkının İhtiyaç
Duyduğu Şey
Müminin Çeşitli Belalarla İmtihan Edilmesi
Kötü Amellerin Belalardaki Rolü
Allah İndinde En Nefret Edilen Kimsedir
Mümine Bela Sebebiyle Değer Verilmesi
Günahların Bela Vasıtasıyla
Arıtılması
Bela Münezzeh Olan Allah’ın Sevgisinin
Nişanesidir.
Bela Münezzeh Olan Allah’ı Görme Sevgisine Neden
Olur
Kulun Belalar Vesilesiyle
Ulaştığı Dereceler
Müminin Belaya Düçar Olması Kendisi İçin
Hayırdır.
Belaya Uğramış Birini Görünce Edilen
Dua
Hangi Belaya Düşmüş Kimseye Acımak
Gerekir
Suçsuz İnsana Bühtanda Bulunmak
Müslümanların İmam Ali (a. s)’a Biatleri
Zorda Kalan Kimse İle Muamele Etmek
Bir Şeyi Ölçüp Tartarak Verdiklerinde
Belli Olmayan Bir şeyi Almanın Mekruh
Oluşu
Tüccarı Sadaka Vermeye Teşvik Etmek
Çene Çalan ve Çene Çalmayan Kimseyi Eşit Tutmak
Ahiret Tacirinin Allah Nezdindeki Makamı
Ticaret Mümini Allah’ın Zikrinden Alıkoymaz
İtham Edilecek Yerlerde Durmakta
Sakındırma
Boynunda İnsan Hakları Bulunan Kimsenin
Tevbesi
Allah’ın, Tövbe Edenin Ayıplarını
Örtmesi
Kötülüklerin İyiliklere Çevrilmesi
Falan işin Sevabı Olduğunu Duyan Kimse
Doğu’da Meydana Gelen İslam Devrimi
Arap Olmayanların Devrimdeki Rolü
Devrim Kum Şehrinden Başlayacaktır
Cebir ve Tefviz Söz Konusu Değildir
Günahlar Allah’ın Emri ve Meşiyeti İle
Değildir.
Cebbarlığı Kınama ve
Cebbarların Sıfatı
Sabırsızlanan İnsanın Musibetinin
İki Kat Oluşu
Sabırsızlanmanın Sevabı Yok
Etmedeki Etkisi
Sabırsızlık Göstermemenin Faydası
İnsanların Ayıplarını
Araştırmaktan Sakındırmak
İnsanların Dinlerini
Araştırmaktan Sakındırmak
Komploları Keşfetmek İçin
Araştırmanın Caiz Oluşu
Savaşlarda Araştırma Yapmanın
Caiz Oluşu (1)
Savaşlarda Araştırma Yapmanın
Caiz Oluşu (2)
Zahire Göre Hükmedildiği Yerler
Meclisler Emanettir (Mukaddestir)
Allah’ın Zikredildiği Meclislere
Katılmaya Teşvik
Kalkarken Allah-u Teala’yı Zikretmeye
Teşvik
Arkadaşlık Etmenin Doğru
Olmadığı Kimse
Ümmetin Sapıklık Üzere Birleşmesi
Cuma Günü Aileyi Sevindiren Şeylere Teşvik
Allah Güzeldir ve Güzeli Sever
Cennet Hoşnutsuzluklarla
Sarılmıştır
Benden Cennete İlk Girecek Olanlar
Cennet Müminlerin Ruhundan Boş Kalmaz
Allah Yolunda Cihad Eden İlk Kimse
El Dil ve Kalp ile Cihad Etmeyi Emretmek
Allah yolunda Silah Taşımanın Fazileti
Küfrün İmamlarıyla Savaşı
Emretmek
Allah’a İtaatte Çaba Göstermek
Allah Yolunda Hakkıyla Cihad Edin
İnsanların En Çok Gayret Göstereni
Mücahid Kimse Gerçekte Kendisi İçin Cihad Eder
İnsan Bilmediğinin
Düşmanıdır.
Cehennem Zincirleri ve Prangaları
İnsanlardan Azabı En Hafif Olan Kimse
İnsanlardan Azabı En Şiddetli Olan
Kimse
Cehennem Azabını Hafifleten Şey
Cehennemde Ebedi Kalacak Kimse
Cehennemde Ebedi Kalanların Durumu
Cehennemin Kafirleri Kuşatması
Sevgi ve Dostluk da Bir Tür Akrabalıktır
Müminlerin Allah’ı Şiddetle Sevmesi
Allah Sevgisine Neden Olan Şey
Allah Katında En Sevgili Olan Kimse
İnsanın Allah’ı Sevdiğinin
Nişanesi
Allah ve Dünya Sevgisi Bir Araya Toplanmaz
İnsanların Kalbine Allah Sevgisini
Yerleştirmeye Teşvik.
Allah İçin Sevgi İzharının Metodu
Ehl-i Beyt’i Sevmekte Şart Olan Şey
Bela Ehl-i Beyt’i Sevmenin Bir Parçasıdır
Kefil Olan Şahsın Kefil Olduğu Kimse
İdama Mahkum Birinin Kaçmasını
Peygamber’in (s.a.a) Ahir Zaman
Kadınlarının Lakaytlığı Hususundaki Gaybi Haberi
[1] Hac suresi, 46. ayet
[2] A’raf suresi, 179. ayet
[3] Gurer’ul-Hikem, 9972
[4] a. g. e. 6548
[5] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/158
[6] a. g. e. 18/376
[7] a. g. e. 19/173
[8] Kenz’ul-Ummal, 1220
[9] Gurer’ul-Hikem, 6536
[10] a. g. e. 4186
[11] a. g. e. 3061
[12] Şerh-u Nehc’il-Belağa,
İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/167
[13] Ra’d suresi, 17. ayet
[14] İsra suresi, 81. ayet
[15] Enbiya suresi, 18. ayet
[16] Sebe suresi, 49. ayet
[17] Şura suresi, 24. ayet
[18] Gurer’ul-Hikem, 717
[19] a. g. e. 549
[20] Nehc’us-Saadet, 3/294
[21] Gurer’ul-Hikem, 7006
[22] a. g. e. 9868
[23] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 2/185
[24] Nehc’us-Saadet, 3/291
[25] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l Hadid, 6/102
[26] Gurer’ul-Hikem, 6041
[27] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/72
[28] el-Bihar, 75/196/9
[29] a. g. e. h. 10
[30] a. g. e. s. 197/16
[31] Bakara suresi, 42. ayet
[32] Şerh-u Nehc’il-Belaga,
İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/240
[33] Gurer’ul-Hikem, 6969
[34] el-Bihar, 5/303/12
[35] Tefsir-i Ayyaşi, 2/53/39
[36] Tuhef’ul-Ukul, 42
[37] Gurer’ul-Hikem, 3437
[38] a. g. e. 3455
[39] el-Bihar, 78/140/27
[40] a. g. e. s. 176/38
[41] a. g. e. 75/312/17
[42] Kenz’ul-Ummal, 28982
[43] a. g. e. 43679
[44] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/28/24
[45] Mustedrek’ul-Vesail, 8/321/9552
[46] Gurer’ul-Hikem, 3119
[47] a. g. e. 3128
[48] a. g. e. 3162
[49] a. g. e. 3294
[50] Gurer’ul-Hikem, 3359
[51] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/283
[52] Kenz’ul-Ummal, 44220
[53] el-Bihar, 71/142/38
[54] a. g. e. 92/253/48
[55] Durr’ul-Mensur, 3/98
[56] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/107
[57] Kenz’ul-Ummal, 21431
[58] a. g. e. 43833
[59] Kenz’ul-Ummal, 43975
[60] el-Bihar, 71/383/17
[61] Kafi, 8/234/312
[62] el-Bihar, 76/180/8
[63] Gurer’ul-Hikem, 3164
[64] Kenz’ul-Ummal, 28985
[65] Kafi, 2/323/4
[66] Gurer’ul-Hikem, 3160
[67] Kenz’ul-Ummal, 5184
[68] Tarih-i Bağdad, 5/264
[69] el-Bihar, 16/231/35
[70] a. g. e. 76/180/10
[71] el-Hisal, 89/25
[72] el-Bihar, 78/335/16
[73] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/36/89
[74] el-Kafi, 2/290/4
[75] el-Bihar, 84/4/76
[76] Tuhef’ul-Ukul, 316
[77] Mean’il-Ahbar, 367/1
[78] Yunus suresi, 23. ayet
[79] Nahl suresi, 90. ayet
[80] A’raf suresi, 33. ayet
[81] En’am suresi, 146. ayet
[82] Nehc’us-Saadet, 1/52
[83] Gurer’ul Hikem, 200
[84] a. g. e. 382
[85] a. g. e. 711
[86] a. g. e. 795
[87] a. g. e. 1494
[88] a. g. e. 2657
[89] a. g. e. 2971
[90] a. g. e. 3007
[91] el-Kafi, 2/327/1
[92] a. g. e. h. 4
[93] a. g. e. h. 3
[94] Mean’il-Ahbar, 213/1
[95] Durr’ul-Mensur, 1/408
[96] Mustedrek’ul-Vesail,
11/62/12428
[97] a. g. e. s. 65/12435
[98] a. g. e. s. 67/12444
[99] Hucurat suresi, 9. ayet
[100] Kurb’ul İsnad, 132/462
[101] Vesail’uş-Şia,
11/18/3
[102] Tehzib, 6/145/252
[103] Mustedrek’ul-Vesail,
11/65/12437
[104] a. g. e. h. 12438
[105] a. g. e. s. 68/12446
[106] a. g. e. s. 66/12443
[107] Vesail’uş-Şia,
11/99/3
[108] a. g. e. s. 52/1
[109] el-Kafi, 5/32/2
[110] Vesail’uş-Şia,
11/60/5
[111] a. g. e. h. 2
[112] a. g. e. s. 62/9
[113] a. g. e. s. 35/10
[114] Meryem suresi, 58. ayet
[115] İsra suresi, 109. ayet
[116] el-Bihar, 69/391/68
[117] a. g. e. 93/331/15
[118] a. g. e. s. 334/25
[119] Emali es-Seduk, 351/1
[120] el-Bihar, 84/2/71
[121] a. g. e. 93/336/30
[122] Mekarim’ul Ahlak, 2/96/10
[123] Gurer’ul-Hikem, 2051
[124] a. g. e. 2016
[125] el-Bihar, 74/264/3
[126] a. g. e. 69/378/31
[127] a. g. e. 7/195/62
[128] a. g. e. 93/331/14
[129] Uddet’ud-Dai, 161
[130] a. g. e. 156
[131] el-Bihar, 93/333/25
[132] a. g. e. 70/52/11
[133] a. g. e. 73/354/60
[134] Sebe suresi, 15. ayet
[135] Sebe suresi, 18. ayet
[136] Yunus suresi, 93. ayet
[137] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 18/42
[138] a. g. e. 20/90
[139] Tuhef’ul-Ukul, 321
[140] Gurer’ul Hikem, 1881
[141] a. g. e. 2150
[142] a. g. e. 9045
[143] Tuhef’ul-Ukul, 312
[144] a. g. e. 359
[145] a. g. e. 317
[146] Gurer’ul-Hikem, 6666
[147] Tuhef’ul-Ukul, 57
[148] Gurer’ul-Hikem, 3307
[149] a. g. e. 3304
[150] a. g. e. 3371
[151] a. g. e. 4969
[152] a. g. e. 3245
[153] Kenz’ul-Ummal, 7918
[154] a. g. e. 7919
[155] a. g. e. 7916
[156] a. g. e. 7914
[157] a. g. e. 7910
[158] Gurer’ul-Hikem, 1493
[159] a. g. e. 5378 ve 5376
[160] a. g. e. 6336
[161] el-Bihar, 71/292/62
[162] Gurer’ul-Hikem, 10385
[163] Gurer’ul-Hikem, 5433
[164] Ahzab suresi, 39. ayet
[165] Ahzab suresi, 45-46
[166] Durr’ul-Mensur, 6/624
[167] Ankebut suresi, 18. ayet
[168] Maide suresi, 92
[169] Nisa suresi, 63
[170] Gurer’ul-Hikem, 7337
[171] Hac suresi, 5. ayet
[172] Maide suresi, 152; İsra
suresi, 34. ayet
[173] Kehf suresi, 82
[174] Kasas suresi, 14. ayet
[175] Yusuf suresi, 22
[176] Nisa suresi, 6
[177] Nur suresi, 59
[178] el-Bihar, 103/161/1
[179] a. g. e. h. 2
[180] el-Kafi, 7/198/1
[181] el-Bihar, 103/162/7
[182] el-Hisal, 421/17
[183] el-Bihar, 97/94/5
[184] a. g. e. s. 98/20
[185] Arapça’da her ayın onüç,
ondört ve onbeşinci günlerine, “Eyyam’ul Bi’z” (Beyaz Günler) denmektedir.
[186] a. g. e. s. 107/44
[187] Kenz’ul-Ummal, 43210
[188] Enbiya suresi, 35. ayet
[189] Muminun suresi, 30. ayet
[190] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/110
[191] et-Tevhid, 354/1
[192] a. g. e. 2
[193] a. g. e. 3
[194] el-Bihar, 81/209/25
[195] Al-i İmran, 179. ayet
[196] a. g. a. 140-142. ayet
[197] a. g. a. 154
[198] Tevbe suresi, 16. ayet
[199] Muhammed suresi, 31. ayet
[200] Muhammed suresi, 4. ayet
[201] Mülk suresi, 2. ayet
[202] Kehf suresi, 7. ayet
[203] Hud suresi, 7. ayet
[204] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/84
[205] a. g. e, 18/248
[206] el-Bihar, 77/286/1
[207] a. g. e. 4/80/5
[208] Tuhef’ul-Ukul, 245
[209] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 13/131
[210] a. g. e. 13/156
[211] el-Bihar, 5/218/12
[212] Gurer’ul-Hikem, 10394
[213] Bakara suresi, 214. ayet
[214] el-Kafi, 2/252/1
[215] el-Bihar, 67/222/29
[216] a. g. e. 68/221/11
[217] a. g. e. 67/213/18
[218] a. g. e. 6/57/9
[219] Kenz’ul-Ummal, 809
[220] a. g. e. 1320
[221] el-Heraic ve’l-Ceraih,
3/1155/61
[222] Emali el-Mufid, 40/7
[223] Nur’us-Sakaleyn, 5/547/30
[224] a. g. e. s. 544/24
[225] el-Bihar, 67/221/27
[226] a. g. e. s. 241/72
[227] a. g. e. 81/196/53
[228] Şura suresi, 30. ayet
[229] Al-i İmran, 165. ayet
[230] Rum suresi, 41. ayet
[231] ed-Deavat li’l-Ravendi,
123/304, Bak Mudahene, 1275. Bölüm
[232] Nur’us-Sakaleyn, 4/209/77
[233] Zuhruf, 33-34
[234] el-Bihar, 81/174/11
[235] a. g. e. s. 191/48
[236] a. g. e. s. 176/14
[237] a. g. e. s. 174/11
[238] el-Kafi, 2/257/24
[239] İlel’uş-Şerayi’,
589/33
[240] Nur’us-Sakaleyn, 4/599/31
[241] Cami’ul-Ahbar, 313/870
[242] el-Bihar, 67/237/54
[243] a. g. e. 78/374/34
[244] Gurer’ul Hikem, 4082, 4083
[245] al-Kafi, 2/260/2
[246] el-Bihar, 67/241/69
[247]el-Kafi, 2/255/17
[248] Musekkin’ul Fuad, 58
[249] el-Bihar, 67/231/47
[250] a. g. e. 78/200/27
[251] a. g. e. 81/195/52
[252] Deaim’ul İslam, 1/241
[253] Cami’ul Ahbar, 310/855
[254] el-Bihar, 67/207/8
[255] A’raf suresi, 130. Ayet
[256] Tevbe suresi, 126. Ayet
[257] Secde suresi, 21. Ayet
[258] Gurer’ul Hikem, 4046-4047
[259] el-Bihar, 67/211/14
[260] a. g. e. 67/229/41
[261] a. g. e. 237/54
[262] a. g. e. 72/53/82
[263] Nehc’ul Belağa, 143. Hutbe
[264] el-Bihar, 67/232/48
[265] a. g. e. 81/188/45
[266] a. g. e. 179/25
[267] A’lam’ud-Din, 433
[268] el-Bihar, 81/191/49
[269] el-Kafi, 2/253/6
[270] el-Bihar, 81/196/53
[271] a. g. e. 82/148/32
[272] a. g. e. 81/188/45
[273] a. g. e. 67/210/13
[274] a. g. e. 222/29
[275] el-Kafi, 2/253/9
[276] Cami’ul Ahbar, 314/874
[277] el-Bihar, 67/238/55
[278] a. g. e. 243/82
[279] a. g. e. 236/54
[280] Emali el-Mufid, 39/6
[281] a. g. e. 105/5
[282] el-Bihar, 67/235/54
[283] Nur’us-Sekaleyn, 5/247/85
[284] el-Bihar, 102/104
[285] a. g. e. 81/180/26
[286] a. g. e. 194/52
[287] et-Temhis, 49/81
[288] el-Bihar, 67/212/16
[289] el-Kafi, 2/257/23
[290] ed-De’avat Li’r Ravendi, 12/483
[291] el-Bihar, 82/167/3
[292] a. g. e. 81/173/9
[293] a. g. e 78/23/89
[294] a. g. e. 2/231/14
[295] et-Temhis, 57/114
[296] el-Hisal, 8/27
[297] el-Bihar, 73/383/8
[298] a. g. e. 78/44/40
[299] a. g. e. 68/216/6
[300] Emali et-Tusi, 146/20
[301] Tuhef’ul Ukul, 318,
[302] a. g. e. 322
[303] Gurer’ul Hikem, 2965,
[304] el-Bihar, 77/165/2
[305] a. g. e. 78/12/70
[306] Tuhef’ul Ukul, 357
[307] Bakara suresi, 156. ayet
[308] el-Bihar, 84/259/57
[309] a. g. e. 77/270/1
[310] Mehc’ud Dea’vat, 333
[311] el-Bihar, 71/34/18
[312] a. g. e. h. 15
[313] a. g. e. h. 17
[314] Gurer’ul Hikem, 9166
[315] Ahzab suresi, 58. ayet
[316] Nisa suresi, 112. ayet
[317] el-Bihar, 75/194/5
[318] Mean’il Ahbar, 164/1
[319] Kenz’ul Ummal, 7925
[320] Gurer’ul Hikem, 10455
[321] el-Bihar, 78/160/21
[322] a. g. e. 75/194/3
[323] a. g. e. 78/31/99
[324] Al-i İmran suresi, 61.
ayet
[325] el-Kafi, 2/514/4
[326] a. g. e. h. 2
[327] el-Bihar, 21/342/11
[328] Nur’us Sakaleyn, 1/347/157
[329] Durr’ul Mansur, 2/232
[330] Feth suresi, 10. ayet
[331] Feth suresi, 18. ayet
[332] Nahl suresi, 91. ayet
[333] Tefsir-u Ali bin İbrahim,
2/315
[334] Arap zamkının
çıkarıldığı Akasya ağacı
[335] Sahih-i Muslim, 1856
[336] a. g. e. 1860
[337] Kenz’ul Ummal, 1516
[338] Mumtehine suresi, 12. ayet
[339] el-Kafi, 5/527/5/526 ve
ayrıca Nur’us-Sakaleyn, 5/307-309’a bakınız.
[340] el-Bihar, 67/181/10. Bölüm
[341] Tuhef’ul Ukul, 457
[342] Kenz’ul Ummal, 454
[343] a. g. e. 455
[344] Fetih suresi, 10. ayet
[345] al-Hisal, 107/70
[346] el-Bihar, 67/185/3
[347] a. g. e. 186/4
[348] a. g. e. h. 7
[349] el-İrşad, 1/243
[350] a. g. e. 245
[351] Nehc’us Saadet, 2/661
[352] a. g. e. 1/375
[353] el’irşad, 1/260
[354] Şerh-u Nehc’il
Belağa- i İbn-i Ebi’l Hadid, 7/33
[355] Nisa suresi, 29. ayet
[356] el-Kafi, 5/148/2
[357] Vesail’uş-Şia, 12/4/6
[358] a. g. e. 3/2
[359] el-Kafi, 5/149/7
[360] a. g. e. 148/1
[361] a. g. e. h. 4
[362] a. g. e. h. 6
[363] a. g. e. 149/10
[364] Vesail’uş-Şia,
12/8/10
[365] Tuhef’ul Ukul, 81
[366] Kenz’ul Ummal, 9293
[367] el-Kafi, 5/305/5
[368] a. g. e. 105/1
[369] Vesail’uş-Şia,
12/283/4
[370] el-Kafi, 5/104/23
[371] el-Bihar, 78/54/100;
Vesail’uş-Şia 12/284/1’e bakınız.
[372] el-Kafi, 5/153/18
[373] el-Bihar, 103/95/18
[374] Nehc’ul Belağa, 468.
hikmet
[375] Sunen-u Ebi Davud, 3460
[376] Vesail’uş-Şia,
12/287/4
[377] Kenz’ul Ummal, 9657
[378] el-Hisal, 224/55
[379] Mutaffifin suresi, 1-3. ayetler
[380] İsra suresi, 35. ayet
[381] Kenz’ul Ummal, 9338
[382] a. g. e 9442
[383] el-Kafi, 5/152/8
[384] a. g. e. 160/5
[385] a. g. e. 159/1
[386] Sunen-i Ebi Davud, 3336
[387] el-Kafi, 5/167/2
[388] a. g. e. h. 3.
[389] Kenz’ul Ummal, 9439
[390] a. g. e. 9440
[391] el-Bihar, 103/95/17
[392] Kenz’ul Ummal, 9453
[393] a. g. e. 9956
[394] a. g. e. 9426
[395] Vesail’uş-Şia,
12/288/4
[396] a. g. e. 12/335/4
[397] el-Kafi, 4/546/30
[398] Vesail’uş-Şia,
12/336/1
[399] el-Hisal, 245/103
[400] el-Kafi, 5/152/10
[401] Vesail’uş-Şia,
12/294/5
[402] el-Kafi, 5/154/22
[403] Vesail’uş-Şia,
12/294/4
[404] Kenz’ul Ummal, 9437
[405] Vesail’uş-Şia,
12/285/4
[406] Kenz’ul Ummal, 9451
[407] a. g. e. 10034
[408] a. g. e. 9216
[409] a. g. e. 9218
[410] a. g. e. 9219
[411] el-Bihar, 103/98/32
[412] ed-Durr’ul Mensur, 2/495
[413] el-Bihar, 75/211/6
[414] Emali es-Seduk, 390/6
[415] el-Bihar, 104/207/9
[416] el-Kafi, 5/162/2
[417] Saf suresi, 10 ve 11. ayetler
[418] Fatır suresi, 29. Ayet
[419] Mekarim’ul Ahlak, 2/356
[420] el-Bihar, 77/106/1
[421] a. g. e. 78/90/90
[422] a. g. e. 69/409/122
[423] a. g. e. 77/293/2
[424] Gurer’ul Hikem, 1307
[425] a. g. e. 1488
[426] a. g. e. 1572
[427] a. g. e. 3076
[428] a. g. e. 3473
[429] a. g. e. 3474
[430] a. g. e. 7355
[431] a. g. e. 2701
[432] Tenbih’ul Hevatir, 2/120
[433] el-Bihar, 77/87/3
[434] a. g. e. 106/1; Mekarim’ul
Ahlak, 2/376, s. 356’ya bakınız.
[435] Gurer’ul Hikem, 8864
[436] Nur suresi, 37. ayet
[437] el-Bihar, 103/100/40
[438] Tuhef’ul Ukul, 223
[439] el-Bihar, 78/347/4
[440] Gurer’ul Hikem, 6341
[441] a. g. e. 8901
[442] Kenz’ul Ummal, 2270
[443] a. g. e. 2380
[444] Zuhruf suresi, 23. Ayet
[445] el-Kafi, 2/361/1
[446] a. g. e. h. 2.
[447] el-Bihar, 75/90/2
[448] Emali es-Seduk, 28/4
[449] el-Bihar, 75/90/4
[450] a. g. e. 91/8
[451] Şura suresi, 25. ayet
[452] Mustedrek’ul Vesail,
12/129/13706
[453] a. g. e. 13707
[454] el-Bihar, 6/19/6
[455] Gurer’ul Hikem, 1264
[456] a. g. e. 1355
[457] Kenz’ul Ummal, 10174
[458] Mustedrek’ul Vesail,
12/130/13707
[459] Bakara suresi, 222. ayet
[460] el-Bihar, 6/21/15
[461] a. g. e. 38/64
[462] Durr’ulMensur, 1/626
[463] Kenz’ul Ummal, 10159
[464] el-Kafi, 2/435/8
[465] Kenz’ul Ummal, 10165
[466] el-Hisal, 623/10
[467] Tevbe suresi, 112. ayet
[468] el-Bihar, 78/72/38
[469] Tuhef’ul Ukul, 20
[470] el-Bihar, 94/127/19
[471] a. g. e.
[472] Gurer’ul Hikem, 1758
[473] Nur suresi, 31. ayet
[474] el-Bihar, 6/31/38
[475] Kenz’ul Ummal, 10171
[476] Tevbe suresi, 104. ayet
[477] Şura suresi, 25. ayet
[478] el-Bihar, 69/410/124
[479] Kenz’ul Ummal, 43717
[480] el-Kafi, 2/284/18
[481] Nisa suresi, 18. ayet
[482] Al-i İmran suresi, 90.
ayet
[483] el-Bihar, 6/19/3
[484] el-Kafi, 2/440/2
[485] Kenz’ul Ummal, 10187
[486] el-Kafi, 2/440/3
[487] a. g. e. 1/47/3
[488] Nur’us-Sakaleyn, 1/457/128
[489] el-Bihar, 6/18/1
[490] a. g. e. 23/25
[491] Mustedrek’ul Vesail,
12/118/13674
[492] Kenz’ul Ummal, 10301
[493] el-Hisal, 16/57
[494] el-Bihar, 78/164/1
[495] Mustedrek’ul Vesail,
12/118/13674
[496] Gurer’ul Hikem, 1398
[497] Mustedrek’ul Vesail, 12/118/13674
[498] a. g. e.
[499] Tevbe suresi, 102. ayet
[500] el-Bihar, 6/36/56
[501] a. g. e. 77/420/40
[502] el-Kafi, 2/426/2
[503] Mustedrek’ul Vesail,
12/118/13674
[504] a. g. e. 116/13671
[505] Gurer’ul Hikem, 5761
[506] a. g. e. 6334
[507] Mustefrek’ul Vesail,
12/117/13671
[508] Maide suresi 39. ayet
[509] En’am suresi, 54. ayet
[510] Taha suresi, 82. ayet
[511] A’raf suresi, 153. ayet
[512] Nisa suresi, 17. ayet
[513] Cami’ul Ahbar, 226/576
[514] el-Bihar, 78/81/74
[515] Gurer’ul Hikem, 2072
[516] Şerh-u Nehc’il Belağa
li’l İbn-i Ebi’l Hadid, 20/56
[517] Metinde geçen “bes” kelimesi
el-Bihar’ın haşiyesinde de yer aldığı üzere Farsça bir
kelimedir ve “yeterli” anlamındadır.
[518] el-Bihar, 6/27/28
[519] Mustedrek’ul Vesail,
12/130/13707
[520] Bakara suresi, 279. Ayet
[521] el-Kafi, 2/331/3
[522] el-Kafi, 5/106/4 Hadisin tumune
bakınız.
[523] Maide suresi, 34. ayet
[524] Vesail’uş-Şia,
11/265/10
[525] el-Bihar, 77/127/33
[526] a. g. e. 78/199/23
[527] Tahrim suresi, 8. ayet
[528] el-Bihar, 6/20/8
[529] a. g. e. 22/20
[530] Tuhef’ul Ukul, 210
[531] Kenz’ul Ummal, 10302
[532] a. g. e. 10427
[533] Nisa suresi, 17. ayet
[534] el-Bihar, 77/104/1
[535] Tuhef’ul Ukul, 456
[536] el-Bihar, 6/37/60
[537] a. g. e. 77/208/1
[538] Mustedrek’ul Vesail,
12/130/13707
[539] el-Bihar, 73/364/96
[540] a. g. e. 78/187/31
[541] Tuhef’ul Ukul, 392
[542] el-Bihar, 6/28/32
[543] a. g. e. 6/28/31
[544] Furkan suresi, 70. ayet
[545] el-Bihar, 6/28/30
[546] a. g. e. 7/288/5
[547] Nur’us-Sakaleyn, 4/34/119
[548] Kenz’ul Ummal, 7899
[549] a. g. e. 7902
[550] a. g. e. 7909
[551] a. g. e. 7905
[552] Vesail’uş-Şia,
11/267/13
[553] Kehf suresi, 46. ayet
[554] Meryem suresi, 76. ayet
[555] Nahl suresi, 96. ayet
[556] Gurer’ul Hikem, 4688
[557] Emali el-Mufid, 160/2
[559] Nehc’ul Belağa, 368.
hikmet
[560] Gurer’ul Hikem, 44
[561] a. g. e. 4690
[562] a. g. e. 4694
[563] a. g. e. 4345
[564] a.g.e, 3387
[565] a. g. e. 4690
[566] a. g. e. 5769
[567] En’am suresi, 160. ayet
[568] Secde suresi, 17. ayet
[569] Yunus suresi, 26. ayet
[570] Kaf suresi, 35. ayet
[571] Gurer’ul Hikem, 8588
[572] Sahifet-u Riza, 93/27
[573] ed-Durr’ul Mansur, 4/357
[574] a. g. e.
[575] Kenz’ul Ummal, 4425
[576] a. g. e. 4615
[577] Vesail’uş-Şia, 1/60/4
[578] el-Kafi, 2/87/2
[579] a. g. e. h. 1
[580] Kenz’ul Ummal, 3038
[581] a. g. e. 38657
[582] a. g. e. 35126
[583] et-Teşrifu bi’l-Minen,
84/30
[584] a. g. e. s. 339/499
[585] Kenz’ul-Ummal, 38677
[586] et-Teşrifu bi’l-Minen,
314/445
[587] a. g. e. 118/111
[588] el-Gaybetu li’l-Nu’mani, 273/50
[589] Nehc’us-Saadet, 2/703
[590] el-Bihar, 67/174/7
[591] el-Gaybetu-li’l-Nu’mani, 318/5
[592] a. g. e. 319/6
[593] et-Teşrifu bi’l-Minen,
95/59
[594] a. g. e. 268/390
[595] a. g. e. 351/517
[596] el-Bihar, 60/213/22
[597] a. g. e. h. 23
[598] a. g. e, 60/216/37
[599] a. g. e. h. 38
[600] İsra suresi, 5. ayet
[601] a. g. e. h. 40
[602] Nur’us-Sakaleyn, 3/138/77
[603] Metalib’ul-Aliye, 4/337
[604] Rum suresi, 30. ayet
[605] el-Bihar, 5/19/29
[606] el-Kafi, 2/417/1; el-Bihar,
69/213/1
[607] el-Bihar, 5/13/19
[608] et-Teraf, s. 329’da ve muzevver yerine vizr ve mevzur olarak kaydedilmiştir.
[610] el-Bihar, 5/58/108
[611] a. g. e. 78/323/23, Tevhid-i
Mufazzal, 96, metinde olduğu gibi.
[612] a. g. e. 5/59/109
[613] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
1/135/33
[614] el-Bihar, 5/17/27
[615] a. g. e. 5/83
[616] Kenz’ul-Ummal, 1567
[617] et-Tevhid, 360/3
[618] a. g. e. h. 4
[619] el-Bihar, 5/59/110
[620] a. g. e. s. 4/3, 56/99, 57/104
[621] a. g. e. 5/9/12
[622] a. g. e. s. 11/17
[623] a. g. e. s. 60/112
[624] a. g. e, 5/47/75
[625] a. g. e. s. 10/16
[626] A’raf suresi, 28. ayet
[627] Tuhef’ul-Ukul, 206
[628] el-Hisal, 168/221
[629] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 18/227
[630] Haşr suresi, 23. ayet
[631] Nehc’ul-Belağa, 53. Mektup
[632] a. g. e. 224 hutbe
[633] et-Tevhid, 20/9
[634] Kenz’ul-Ummal, 5809
[635] Tenbih’ul-Havatir, 1/199
[636] a. g. e. s. 198
[637] Vesail’uş-Şia,
11/304/7
[638] Gurer’ul-Hikem, 10587
[639] Amalika veya amalik diye
adlandırılan topluluk Tevrat’ta yer almıştır. Tekvin
seferinde yer aldığına göre Elifaz’ın cariyesi olan
Temna’dan meydana gelmişlerdir. Bu kavim yahudilere düşmandı.
Avn’ın dedesi ve Davud onları yenilgiye uğratmış ve
sonunda da yok olmuşlardır. İslami tarih kitaplarında yer
aldığına göre ise Amalik Sam b. Nuh veya Ham b. Nuh’un
neslindendir. Onlar Sina çölünde Mısır ve Ken’an arasında
yaşamışlardır. (Çev.)
[640] Furkan ve Kaf suresinde de yer
alan Ress halkı Semut kavminden olup Ress adlı bir kuyunun
yanında yaşıyorlardı. Bu topluluk Peygamberini
öldürmüştü. Şuayb’in ümmeti olduğu söylenmiştir.
Bazıları ise Ress’in Aras nehri olduğunu söylemiştir.
(Çev.)
[641] Nehc’ul-Belağa, 182. hutbe
[642] a. g. e. 216. hutbe
[643] Gurer’ul-Hikem, 7697
[644] a. g. e. 8471
[645] a. g. e. 2695
[646] Nehc’ul-Belağa, 3. hikmet
[647] Gurer’ul-Hikem, 89
[648] a. g. e. 1837
[649] a. g. e. 2582
[650] a. g. e. 5773
[651] el-Bihar, 75/301/1
[652] Gurer’ul-Hikem, 10349
[653] Tuhef’ul-Ukul, 225
[654] el-Bihar, 100/49/15
[655] a. g. e. h. 16
[656] Kenz’ul-Ummal, 11298
[657] Hac suresi, 3. ayet
[658] Mu’min suresi, 4. ayet
[659] Mu’min suresi, 5. ayet
[660] Mu’min suresi, 35. ayet
[661] Mu’min suresi, 56. ayet
[662] Şura suresi, 16. ayet
[663] el-Hisal, 615/10
[664] el-İhtisas, 247
[665] el-Bihar, 2/138/52
[666] Gurer’ul-Hikem, 1177
[667] Nahl suresi, 125. ayet
[668] Ankebut suresi, 46. ayet
[669] el-Bihar, 2/125/2
[670] a. g. e, h. 1
[671] Emali el-Mufid, 33/7
[672] Gurer’ul-Hikem, 36, 37
[673] el-Bihar, 78/7/59
[674] Gurer’ul-Hikem, 1036
[675] Tuhef’ul-Ukul, 70; Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 16/66
[676] Gurer’ul-Hikem, 376
[677] a. g. e. 10169
[678] a. g. e. 4617
[679] a. g. e. 1104
[680] a. g. e. 7899-8038
[681] el-Bihar, 77/420/40
[682] Gurer’ul-Hikem, 8040-8680
[683] a. g. e. 7016
[684] el-Bihar, 77/208/1
[685] Gurer’ul-Hikem, 6460
[686] el-Hisal, 434/20
[687] Gurer’ul-Hikem, 5426
[688] a. g. e, 42
[689] a. g. e, 9180
[690] a. g. e, 1717
[691] a. g. e, 673
[692] a. g. e, 4916
[693] el-Bihar, 71/342/15
[694] A’lam’ud-Din, 298
[695] Tuhef’ul-Ukul, 85
[696] Gurer’ul-Hikem, 1543
[697] Mearic suresi, 19-21
[698] Gurer’ul-Hikem, 58
[699] el-Bihar, 82/144/29
[700] Emali es-Seduk, 395/1
[701] Nehc’ul-Belağa, 292.
hikmet
[702] Gurer’ul-Hikem, 1198
[703] a. g. e, 1562
[704] el-Bihar, 67/235/54
[705] Gurer’ul-Hikem, 2043
[706] a. g. e, 4203
[707] a. g. e, 10314
[708] a. g. e, 1623
[709] Tuhef’ul-Ukul, 414
[710] Gurer’ul-Hikem, 1876
[711] a. g. e, 2527
[712] a. g. e, 8925
[713] a. g. e, 8086
[714] Musekkin’ul-Fuad, 99
[715] Tuhef’ul-Ukul, 40
[716] el-Bihar, 82/93/45
[717] a. g. e, 78/60/138
[718] Nehc’ul-Belağa, 322.
hikmet
[719] el-Bihar, 77/211/1; Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 16/112
[720] Taha suresi, 15. ayet
[721] Necm suresi, 31. ayet
[722] Gurer’ul-Hikem, 6918
[723] a. g. e, 7405-7406
[724] En’am suresi, 160. ayet
[725] Gafir suresi, 40. ayet
[726] Kasas suresi, 84. ayet
[727] Yusuf suresi, 22. ayet
[728] Kasas suresi, 14. ayet
[729] Saffat suresi, 79-80. ayetler
[730] Saffat suresi, 104-105. ayetler
[731] Saffat suresi, 109-110. ayetler
[732] Saffat suresi, 120-121. ayetler
[733] Saffat suresi, 130-131. ayetler
[734] İnsan suresi, 12. ayet
[735] Murselat suresi, 43-44. ayetler
[736] Nahl suresi, 31. ayet
[737] Zumer suresi, 34. ayet
[738] Gurer’ul-Hikem, 8666
[739] a. g. e. 8257
[740] a. g. e. 6186
[741] Sebe suresi, 16-17. ayetler
[742] Yunus suresi, 13. ayet
[743] Taha suresi, 124, 127. ayetler
[744] A’raf suresi, 152. ayet
[745] Ahkaf suresi, 21-25. ayetler
[746] A’raf suresi, 41. ayet
[747] Fatır suresi, 36. ayetler
[748] Taha suresi, 74. ayet
[749] Kamer suresi, 47-48. ayetler
[750] Tevbe suresi, 29. ayet
[751] İlel’uş-Şerayi’,
377/3
[752] Vesail’uş-Şia,
11/118/2
[753] Hucurat suresi, 12. ayet
[754] Alimler şöyle demiştir:
et-Tehassus, bir topluluğun sözünü dinlemektir. Et-Tecessüs ise
ayıpları araştırmaktır. İşlerin
gizliliğini araştırma anlamına geldiği de
söylenmiştir. Genelde kötülük hususunda söylenmektedir. el-Casus kötü
sır sahibidir. En-Namus ise hayırlı sır sahibidir.
(Kaynağın haşiyesinde)
[755] Sahih-i Muslim, 2563
[756] Kenz’ul-Ummal, 31597, 15035
[757] el-Kafi, 2/355/4
[758] a. g. e, h. 5
[759] et-Tehzib’ul-Ahkam 10/48/177
[760] a. g. e, h. 178
[761] Kenz’ul-Ummal, 8827
[762] el-Bihar, 78/253/109
[763] Sunen-i Ebi Davud, 2651. hadiste
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine yemin edilene andolsun ki ya seni
öldürürüm, ya da mektubu çıkarırsın.”
[764] Sunen-u Ebi Davud,
2650
[765] Vesail’uş-Şia,
11/44/4
[766] Sunen-u Ebi Davud, 2618
[767] et-Tac’ul-Cami’u lil-Usul, 4/402
[768] Siret-u
İbn-i Hişan, 3/243
[769] a. g. e, 3/240
[770] Mustedrek’ul-Vesail,
11/98/12518
[771] Sunen-i Ebi Davud, 2652
[772] a. g. e, 2653
[773] Vesail’uş-Şia,
18/213/1, Kafi’den, 7/431/15
[774] el-Bihar, 75/469/4
[775] Mekarim’ul-Ahlak,
1/66/72
[776] Mucadele suresi, 11. ayet
[777] el-Bihar, 16/240
[778] Mekarim’ul-Ahlak, 1/66/71
[779] el-Bihar, 75/465/3
[780] Kurb’ul İsnad, 69/222
[781] el-Bihar, 78/371/2
[782] Mekarim’ul-Ahlak, 1/65/69
[783] el-Bihar, 16/236
[784] a. g. e, 84/354/2
[785] a. g. e, 78/304/1
[786] Gurer’ul-Hikem,
10283
[787] Ankebut suresi,
29. ayet
[788] Nisa suresi, 140. ayet
[789] En’am suresi, 68. ayet
[790] el-Kafi, 2/377/8
[791] el-Bihar, 100/96/1, bak. 245.
Konu, el-İstima’
[792] a. g. e, 75/246/9
[793] el-Hisal, 410/12
[794] el-Bihar,
10/98/1
[795] Emali et-Tusi, 8/8
[796] el-Kafi, 2/374/1
[797] a. g. e. s. 378/10
[798] Emali et-Tusi, 53/71
[799] el-Bihar, 77/89/3
[800] Emali et-Tusi, 572/1185
[801] Tenbih’ul-Havatir, 1/98
[802] el-Bihar, 75/465/6
[803] el-Bihar, 93/163/42
[804] a. g. e. s. 162/42
[805] Kaynakta da bu kelime
“şahib” diye geçmektedir. Ama doğru olanı “helak olan”
anlamına gelen “şacib” kelimesidir.
[806] el-Bihar, 74/189/18
[807] a. g. e. 93/163/43
[808] İlel’uş-Şerayi’,
394/9
[809] el-Bihar, 94/127/19
[810] a. g. e. s. 75/468/20
[811] Mustatrefat’us-Serair, 143/7
[812] Emali es-Seduk, 68/4
[813] Kurb’ul İsnad, 36/117
[814] el-Bihar, 75/467/17
[815] el-Kafi, 2/496/3
[816] Nur’us-Sakaleyn, 4/441/132
[817] Emali et-Tusi, 215/374
[818] el-Kafi, 2/504/4
[819] Gurer’ul-Hikem, 4719-4720
[820] a. g. e. 4774
[821] Tuhef’ul-Ukul, 44; Emali
et-Tusi, 157/262; Lafızda az bir farklılıkla. Hakeza bak.
ez-Zikr, 1345. Bölüm
[822] el-Bihar, 78/141/35
[823] İkbal’ul-A’mal, 1/164
[824] el-Bihar, 1/204/22
[825] Gurer’ul-Hikem, 4722
[826] a. g. e. 4717
[827] a. g. e. 4786
[828] a. g. e. 4787
[829] Tenbih’ul-Havatir, 2/122
[830] Gurer’ul-Hikem, 9875
[831] a. g. e. 4723
[832] Tuhef’ul-Ukul, 41
[833] el-Bihar, 74/188/18
[834] Mekarim’ul-Ahlak, 2/348/2660
[835] el-Bihar, 77/36/7
[836] Tenbih’ul-Havatir, 1/31
[837] a. g. e. 2/120
[838] Tefsir-i Kumi, 2/70
[839] Gurer’ul-Hikem, 4783
[840] el-Hisal, 569/1
[841] a. g. e. 87/20
[842] Nehc’ul-Belağa, 86. hutbe
[843] el-Bihar, 77/285/1
[844] Gurer’ul-Hikem, 10823
[845] el-Bihar, 74/194/19
[846] el-Kafi, 2/375/3
[847] Tenbih’ul-Havatir, 2/32
[848] Mustedrek’ul-Vesail, 8/337/9595
[849] Gurer’ul-Hikem, 4746
[850] a. g. e. 5072
[851] Kenz’ul-Ummal, 1031; bak.
1/206, 207
[852] a. g. e. 1028
[853] a. g. e. 1032
[854] a. g. e. 1035 ve manasında
1036, 1039, 1042
[855] a. g. e. 20241
[856] a. g. e. 20242
[857] a. g. e. 1644, el-Bihar,
2/266/23 (Lafızdaki az bir farklılıkla.)
[858] Mean’il-Ahbar, 154/1
[859] a. g. e. h. 2
[860] Kenz’ul-Ummal, 909
[861] a. g. e. 1025
[862] a. g. e. 1030
[863] a. g. e. 1029, manasında,
1663
[864] a. g. e. 34459
[865] a. g. e. 34461
[866] Buruc suresi, 3. ayet
[867] el-Bihar, 89/263
[868] Mean’il-Ahbar, 299/2
[869] el-Bihar, 89/267/5
[870] a. g. e. s. 283/28
[871] Sevab’ul-A’mal, 220/1
[872] el-Bihar, 104/73/24
[873] a. g. e. 81/129/18
[874] İlel’uş-Şerayi’,
285/2
[875] Gurer’ul-Hikem, 4943
[876] el-Bihar, 62/262/19
[877] Gurer’ul-Hikem, 9052
[878] Vesail’uş-Şia,
14/10/6
[879] a. g. e. h. 8
[880] A’raf suresi, 26. ayet
[881] A’raf suresi, 32. ayet
[882] el-Hisal, 612/10
[883] Vesail’uş-Şia,
3/340/4
[884] Kenz’ul-Ummal, 17166
[885] a. g. e. 17168
[886] Emali et-Tusi, 275/526
[887] el-Bihar, 79/303/16
[888] el-Kafi, 6/439/5
[889] Mekarim’ul-Ahlak, 1/85/1
[890] Kenz’ul-Ummal, 17164
[891] Kurb’ul İsnad, 67/215
[892] Gurer’ul-Hikem, 1659
[893] a. g. e. 4803
[894] a. g. e. 4848
[895] el-Bihar, 77/59/3
[896] a. g. e. s. 40/8
[897] Kenz’ul-Ummal, 5170
[898] el-Bihar, 70/11/11
[899] Kenz’ul-Ummal, 16792
[900] a. g. e. 16795; Emali et-Tusi,
394/870
[901] a. g. e. 16796
[902] a. g. e. 16810
[903] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/74/344
[904] Vesail’uş-Şia,
1/432/2
[905] a. g. e. h. 1
[906] Mean’il-Ahbar, 234/1
[907] A’lam’ud-Din, 313
[908] el-Bihar, 71/293/63
[909] Tuhef’ul-Ukul, 37
[910] Kenz’ul-Ummal, 5164
[911] el-Bihar, 71/390/48
[912] Gurer’ul-Hikem, 4807
[913] Cami’ul-Ahadis’il-Kumi, 70
[914] Kenz’ul-Ummal, 28776
[915] Gurer’ul-Hikem, 1193
[916] a. g. e. 4718
[917] a. g. e. 4744
[918] a. g. e. 4747
[919] a. g. e. 4748
[920] a. g. e. 4745
[921] a. g. e. 4749
[922] Gurer’ul-Hikem, 4750
[923] a. g. e. 4751
[924] a. g. e. 4752
[925] a. g. e. 4753
[926] a. g. e. 4754
[927] Nehc’us-Saadet, 1/51
[928] el-Bihar, 77/381/5
[929] Gurer’ul-Hikem, 320
[930] a. g. e. 1175
[931] a. g. e. 4171
[932] Maide suresi, 6. ayet
[933] Vesail’uş-Şia,
1/495/1
[934] a. g. e. s. 501/3
[935] el-Bihar, 77/247/1,
et-Tuhef’ten naklen “Hilim açısından en üstünleri, ilim ve siyaset açısından
en kapsamlısı …”
[936] Nehc’ul-Belağa, 53.
Mektub, tüm mektuba bakınız.
[937] a. g. e.
[938] Gurer’ul-Hikem, 8329
[939] a. g. e. 3932
[940] Feth suresi, 4. ayet
[941] Feth suresi, 7. ayet
[942] Muddessir suresi, 31. ayet
[943] Saffat suresi, 171/173. ayetler
[944] Bakara suresi, 249-251. ayetler
[945] Tevbe suresi, 26. ayet
[946] Tevbe suresi, 40. ayet
[947] Ahzab suresi, 9. ayet
[948] Al-i İmran suresi, 132.
ayet
[949] Hadid suresi, 21. ayet
[950] Nehc’ul-Belağa, 28. hutbe
[951] Gurer’ul-Hikem, 3736
[952] Tuhef’ul-Ukul, 291
[953] el-Bihar, 77/94/1
[954] Tuhef’ul-Ukul, 281
[955] Gurer’ul-Hikem, 1024
[956] a. g. e. 1074
[957] a. g. e. 397
[958] a. g. e. 417
[959] a. g. e. 477-478
[960] a. g. e. 437-438
[961] Nehc’ul-Belağa, 387.
hikmet
[962] Secde suresi, 17. ayet
[963] Kenz’ul-Ummal, 43069, el-Bihar,
8/191/168 (Lafızdaki az bir farklılıkla)
[964] Tevbe suresi, 111. ayet
[965] el-Bihar, 78/13/71
[966] Gurer’ul-Hikem, 3474
[967] a. g. e. 9164
[968] et-Tevhid, 21/13
[969] a. g. e. 22/17
[970] a. g. e. 28/29
[971] a. g. e. 24/21
[972] a. g. e. 29/30
[973] Gurer’ul-Hikem, 4698
[974] a. g. e. 4700
[975] et-Tevhid, 28/27
[976] a. g. e. 25/23
[977] a. g. e. 23/18
[978] el-Bihar, 3/13/28
[979] Nisa suresi, 124. ayet
[980] Tevbe suresi, 111. ayet
[981] Meryem suresi, 63. ayet
[982] el-Bihar, 78/90/95
[983] el-Kafi, 2/100/6
[984] Emali et-Tusi, 508/1110
[985] el-Kafi, 2/300/2
[986] el-Hisal, 432/15, 433/16
[987] Emali et-Tusi, 534/1162
[988] el-Zuhd li’l Huseyin b. Said,
21/45
[989] Kenz’ul-Ummal, 43147, 43145,
(Lafızdaki az bir farklılıkla)
[990] Sevab’ul-A’mal, 161/1
[991] el-Bihar, 74/360/1
[992] el-Kafi, 2/103/2
[993] Nehc’ul-Belağa, 42. hikmet
[994] Nur’us-Sakaleyn, 5/583/24
[995] Tenbih’ul-Havatir, 1/105
[996] a. g. e. 1/272
[997] Vesail’uş-Şia,
6/331/6
[998] Tenbih’ul-Havatir, 1/135
[999] a. g. e, 2/248
[1000] Mustedrek’ul-Vesail, 2/122/1604
[1001] Gurer’ul-Hikem, 10868
[1002] Kenz’ul-Ummal, 319, 317
Lafızdaki az bir farklılıkla)
[1003] Bakara suresi, 214. ayet
[1004] Al-i İmran suresi, 142.
ayet
[1005] Naziat suresi, 40-41. ayetler
[1006] Nehc’ul-Belağa, 176. hutbe
[1007] el-Kafi, 2/89/7
[1008] Mir’at’ul-Ukul, 8/132
[1009] Kenz’ul-Ummal, 43605, 44159
Lafızdaki az bir farklılıkla)
[1010] Gurer’ul-Hikem, 7421
[1011] a. g. e. 7403
[1012] a. g. e. 4204
[1013] Tenbih’ul-Havatir, 2/230
[1014] Gurer’ul-Hikem, 10566
[1015] Mean’il-Ahbar, 411/99
[1016] el-Hisal, 144/170
[1017] el-Kafi, 2/144/2
[1018] Emali es-Seduk, 82/2
[1019] Kenz’ul-Ummal, 43530
[1020] el-Hisal, 294/60
[1021] el-Bihar, 77/22/6
[1022] et-Tevhid, 19/4
[1023] Maide suresi, 72. ayet
[1024] A’raf suresi, 40. ayet
[1025] Sevab’ul-A’mal, 262/3
[1026] el-Zuhd li’l Huseyin b. Said,
9/17
[1027] Emali es-Seduk, 351/1
[1028] Mean’il-Ahbar, 330/1
[1029] Nur’us-Sakaleyn, 5/394/43
[1030] a. g. e. 5/394/44
[1031] Yani, Muhammed, Ali,
Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in velayeti için.
[1032] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
1/58/27, bak. el-İmame, 135. Bölüm
[1033] Kenz’ul-Ummal, 43777
[1034] a. g. e. 43776
[1035] a. g. e. 43808
[1036] a. g. e. 43906
[1037] el-Hisal, 151/185
[1038] Tenbih’ul-Havatir, 1/198
[1039] a. g. e. 2/227
[1040] Sad suresi, 50. ayet
[1041] Mean’il-Ahbar, 409/90
[1042] Kurb’ul İsnad, 120/420
[1043] el-Bihar, 8/116/1
[1044] el-Hisal, 408/6
[1045] el-Fezail, 129
[1046] ed-Durr’ul-Mensur, 1/597
[1047] Ta-Ha suresi, 75. ayet
[1048] İsra suresi, 21. ayet
[1049] Bu cümle ayet değildir.
Zahiren ravi hata etmiştir. (Kudsi bir hadis de olabilir.)
[1050] el-Zuhd li’l Huseyin b. Said
99/270
[1051] Emali et-Tusi, 529/1162
[1052] Nehc’ul-Belağa, 85
[1053] el-Bihar, 8/133/39
[1054] Emali et-Tusi, 528/1162
[1055] Gurer’ul-Hikem, 3514
[1056] el-Bihar, 8/132/35
[1057] a. g. e. 97/47/32
[1058] el-Hisal, 93/39
[1059] el-Kafi, 2/178/11
[1060] Mean’il-Ahbar, 251/1
[1061] el-Bihar, 81/194/50
[1062] Tevbe suresi, 72. ayet
[1063] el-Bihar, 69/251/30
[1064] a. g. e. 8/140/57
[1065] a. g. e. s. 126/27
[1066] İrşad’ul-Kulub, 200
[1067] el-Kafi, 2/83/2
[1068] el-Bihar, 71/383/18
[1069] Kenz’ul-Ummal, 39281, a. g. e.
39292 (Lafızdaki az bir farklılıkla)
[1070] el-Bihar, 8/120/11
[1071] Kenz’ul-Ummal, 39423
[1072] el-Bihar, 93/169/7
[1073] Emali es-Seduk, 486/14
[1074] Ra’d suresi, 35. ayet
[1075] Muhammed suresi, 15. ayet
[1076] Metalib’us-Suul, 55
[1077] Emali et-Tusi, 29/31
[1078] el-Bihar, 7/220/132
[1079] Nehc’ul-Belağa, 165. hutbe
[1080] el-İhtisas, 357
[1081] Nur’us-Sakaleyn, 5/484/57
[1082] Tenbih’ul-Havatir, 2/226
[1083] el-Bihar, 8/127/27
[1084] İlel’uş-Şerayi’,
173/1
[1085] Emali es-Seduk, 210/5
[1086] Kenz’ul-Ummal, 16636
[1087] Tenbih’ul-Havatir, 1/57
[1088] a. g. e. 2/121
[1089] a. g. e. s. 213
[1090] el-Mu’cem’ul-Kebir, 1/319/950
[1091] Musned-u İbn-i Hanbel,
2/572/6582
[1092] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 2/183
[1093] a. g. e.
[1094] Gurer’ul-Hikem, 3400
[1095] Kenz’ul-Ummal, 39338
[1096] el-Bihar, 8/199/202
[1097] Kenz’ul-Ummal, 39301
[1098] a. g. e. 393329
[1099] a. g. e. 10221
[1100] el-Bihar, 74/308/61
[1101] Vesail’uş-Şia,
11/197/22
[1102] Tuhef’ul-Ukul, 200
[1103] ed-Deavat lil Ravendi, 164/452
[1104] A’raf suresi, 46. ayet
[1105] A’raf suresi, 48. ayet
[1106] Gurer’ul-Hikem, 1975
[1107] el-Bihar, 8/335/2
[1108] a. g. e. h. 3
[1109] a. g. e. s. 336/7
[1110] Nur’us-Sakaleyn, 2/34/134
[1111] el-Hisal, 359/45
[1112] Hicr suresi, 27. ayet
[1113] Neml suresi, 39. ayet
[1114] Nur’us-Sakaleyn, 5/433/12
[1115] Nehc’ul-Belağa, 255.
hikmet
[1116] Mean’il-Ahbar, 238/2
[1117] el-İhtisas, 343
[1118] Mişkat’ul-Envar, 270
[1119] a. g. e. 169
[1120] Mean’il-Ahbar, 237/1
[1121] Tahrim suresi, 9. ayet
[1122] Tevbe suresi, 24. ayet
[1123] Nehc’ul-Belağa, 27. hutbe
[1124] Gurer’ul-Hikem, 1346
[1125] Kenz’ul-Ummal, 10495
[1126] Mişkat’ul-Envar, 154
[1127] Sahih-i Muslim, 1910
[1128] Mustedrek’ul-Vesail,
11/21/12324
[1129] Vesail’uş-Şia,
11/9/15
[1130] Kenz’ul-Ummal, 10527
[1131] Emali el-Mufid, 11/8
[1132] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/182
[1133] Nur’us-Sakaleyn, 1/408/429
[1134] Gurer’ul-Hikem, 5452
[1135] a. g. e. 5455
[1136] Vesail’uş-Şia,
11/35/9
[1137] Nisa suresi, 95. ayet
[1138] Muhammed suresi, 31. ayet
[1139] Emali es-Seduk, 462/8
[1140] Gurer’ul-Hikem, 1347
[1141] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/184
[1142] Mustedrek’ul-Vesail,
11/17/12310
[1143] Kenz’ul-Ummal, 10680
[1144] Tefsir-i Ayyaşi, 1/206/152;
Tenbih’ul-Hevatir, 2/197 (Lafızdaki az bir farklılıkla)
Ayrıca şu da yer
almıştır: “Ey Allah’ın Resulü! Benim yaşlı annem
ve babam var. Bana ısındıkları için cihada
çıkmamı istemiyorlar.” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onlarla otur!
Allah’a yemin olsun ki onlarla bir gün ve bir gece oturman, bir yıl cihad
etmenden daha hayırlıdır.”
[1145] Mustedrek’ul-Vesail,
11/13/12293
[1146] a. g. e.
[1147] a. g. e. 11/9/12286
[1148] a. g. e. s. 118/12581
[1149] a. g. e. 11/20/12320
[1150] Nevadir, Ravendi, 21
[1151] Mustedrek’ul-Vesail, 11/24/12333
[1152] a. g. e. h. 12335
[1153] a. g. e. 11/29/12351; bak.
Cubn, 491. Bölüm
[1154] Vesail’uş-Şia,
11/14/2
[1155] Kenz’ul-Ummal, 10664
[1156] el-Bihar, 100/49/23
[1157] Nehc’ul-Belağa, 53. mektup
[1158] el-Bihar, 100/89/71
[1159] Kenz’ul-Ummal, 10885
[1160] Nehc’ul-Belağa, 47. mektup
[1161] Enfal suresi, 65. ayet
[1162] Nisa suresi, 75. ayet
[1163] Nehc’ul-Belağa, 34. hutbe
[1164] a. g. e. 51. hutbe
[1165] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 4/26
[1166] a. g. e. 6/99
[1167] Gurer’ul-Hikem, 5933
[1168] Kenz’ul-Ummal, 10787
[1169] a. g. e. 10791
[1170] Tevbe suresi, 12. ayet
[1171] Sunen-i Ebi Davud, 2670
[1172] Emali es-Seduk, 462/8
[1173] Nehc’ul-Belağa, 27. hutbe
[1174] el-Hisal, 232/74
[1175] Enfal suresi, 60. ayet
[1176] Al-i İmran suresi, 200.
ayet
[1177] Kenz’ul-Ummal, 10508
[1178] a. g. e. 10510
[1179] a. g. e. 10611
[1180] a. g. e. 10714
[1181] a. g. e. 10730
[1182] Şueb’ul-İman, 4292
[1183] Sunen-i İbn-i Mace, 2769
[1184] Sunen-i Tirmizi, 1639
[1185] Kenz’ul-Ummal, 10587
[1186] a. g. e. 10588
[1187] a. g. e. 10667
[1188] a. g. e. 10669
[1189] Tahrim suresi, 9. ayet
[1190] Ankebut suresi, 6. ayet
[1191] Ankebut suresi, 69. ayet
[1192] Bu da Allah katında en
yüce ve büyük cihadın batıl ehlinin şüphelerine cevap veren
mütekellimlerin cihadı olduğuna delalet etmektedir. (Mecme’ul-Beyan,
7/273)
[1193] Furkan suresi, 52. ayet
[1194] Tuhef’ul-Ukul, 243;
Mişkat’ul-Envar, 245 (Lafızdaki az bir farklılıkla)
[1195] el-Mehasin, 1/456/1053
[1196] el-Hisal, 620/10
[1197] Gurer’ul-Hikem, 4755
[1198] a. g. e. 4756
[1199] a. g. e. 3331-3332
[1200] a. g. e. 3546
[1201] a. g. e. 9756
[1202] a. g. e. 3775
[1203] Tuhef’ul-Ukul, 399
[1204] Gurer’ul-Hikem, 10922
[1205] a. g. e. 4759
[1206] a. g. e. 5406
[1207] Kenz’ul-Ummal, 11261;
Tenbih’ul-Havatir, 1/96
[1208] Tuhef’ul-Ukul, 284
[1209] Gurer’ul-Hikem, 4772
[1210] a. g. e. 4931
[1211] el-Bihar, 19/182/31
[1212] Mean’il-Ahbar, 160/1
[1213] Mustedrek’ul-Vesail,
11/140/12651
[1214] Gurer’ul-Hikem, 3232
[1215] Mustedrek’ul-Vesail,
11/137/12640
[1216] Gurer’ul-Hikem, 6370
[1217] Tuhef’ul-Ukul, 286
[1218] Gurer’ul-Hikem, 11005
[1219] Kenz’ul-Ummal, 11260
[1220] a. g. e. 11265
[1221] a. g. e. 11780
[1222] Tuhef’ul-Ukul, 304
[1223] Gurer’ul-Hikem, 4761
[1224] a. g. e. 4762
[1225] a. g. e. 7080
[1226] el-Bihar, 77/24/6
[1227] Gurer’ul-Hikem, 2489
[1228] a. g. e. 4655
[1229] a. g. e. 4760
[1230] a. g. e. 2784
[1231] a. g. e. 3488
[1232] a. g. e. 5407
[1233] a. g. e. 9449
[1234] Tenbih’ul-Havatir, 2/119
[1235] Gurer’ul-Hikem, 4319
[1236] Tenbih’ul-Havatir, 2/122
[1237] a. g. e.
[1238] a. g. e.
[1239] Gurer’ul-Hikem, 5190
[1240] a. g. e. 7751
[1241] el-Kafi, 8/7/1
[1242] a. g. e. s. 11
[1243] el-Bihar, 78/228/100, bak. tüm
hadisler
[1244] a. g. e. 77/171/7
[1245] Nehc’ul-Belağa, 230. hutbe
[1246] Gurer’ul-Hikem, 6009
[1247] a. g. e. 5891
[1248] A’lam’ud-Din, 343
[1249] Hac suresi, 78. ayet
[1250] Tuhef’ul-Ukul, 69
[1251] el-Bihar, 77/25/6
[1252] Mekarim’ul-Ahlak, 1/61/55
[1253] Emali es-Seduk, 28/4
[1254] el-Mehasin, 1/455/1052
[1255] a. g. e. s. 456/1053
[1256] el-Kafi, 2/77/4
[1257] Ankebut suresi, 69. ayet
[1258] el-Bihar, 71/96/61
[1259] Gurer’ul-Hikem, 9160
[1260] a. g. e. 8785
[1261] Metalib’us-Suul, 57
[1262] el-Bihar, 78/356/11
[1263] Ankebut suresi, 6. ayet
[1264] Fatır suresi, 18. ayet
[1265] Fussilet suresi, 46. ayet
[1266] Casiye suresi, 15. ayet
[1267] Gurer’ul-Hikem, 7616
[1268] a. g. e. 1981
[1269] a. g. e. 987
[1270] a. g. e. 9026
[1271] a. g. e. 8711
[1272] Ahzab suresi, 72. ayet
[1273] Gurer’ul-Hikem, 47-48
[1274] a. g. e. 1830
[1275] a. g. e. 689
[1276] a. g. e. 820
[1277] a. g. e. 1969
[1278] a. g. e. 485
[1279] a. g. e. 1464
[1280] a. g. e. 848
[1281] a. g. e. 930
[1282] a. g. e. 819
[1283] a. g. e. 658
[1284] Kenz’ul-Ummal, 5830
[1285] Ed-Durret’ul-Bahire, 44
[1286] Gurer’ul-Hikem, 1694
[1287] ed-Duru’ul-Vakıa, 249
[1288] Gurer’ul-Hikem, 3444
[1289] a. g. e. 10816
[1290] a. g. e. 7582
[1291] el-Mehasi, 1/340/700
[1292] Sebe suresi, 6. ayet
[1293] Hac suresi, 54. ayet
[1294] Rum suresi, 56. ayet
[1295] Kenz’ul-Ummal, 28944
[1296] Gurer’ul-Hikem, 2094
[1297] a. g. e. 1809
[1298] a. g. e. 1125
[1299] a. g. e. 1729
[1300] a. g. e. 1162
[1301] a. g. e. 1772
[1302] a. g. e. 2081
[1303] a. g. e. 1190
[1304] a. g. e. 1238-1239
[1305] a. g. e. 1113-1114
[1306] a. g. e. 1240
[1307] a. g. e. 1241
[1308]a. g. e, 1285
[1309] a. g. e. 327
[1310] a. g. e. 1716
[1311] Nehc’ul-Belağa, 70. hikmet
[1312] Gurer’ul-Hikem, 3864
[1313] a. g. e. 449
[1314] Ed-Durret’ul-Bahire, 41
[1315] Gurer’ul-Hikem, 1534
[1316] a. g. e. 5988
[1317] a. g. e. 7964
[1318] a. g. e. 6327
[1319] Tenbih’ul-Havatir, 2/17
[1320] Gurer’ul-Hikem, 6382
[1321] a. g. e. 5898
[1322] a. g. e. 4709
[1323] a. g. e. 7329
[1324] el-Bihar, 1/160/39
[1325] Tuhef’ul-Ukul, 489
[1326] el-Bihar, 78/326/33
[1327] Tuhef’ul-Ukul, 73
[1328] A’lam’ud-Din, 303
[1329] el-Kafi, 2/237/26, bak. tüm
hadisler, 45. bölüm
[1330] Tuhef’ul-Ukul, 18
[1331] a. g. e. 29
[1332] a. g. e. 219
[1333] Gurer’ul-Hikem, 3262
[1334] a. g. e. 6371
[1335] Availi el-Leali, 1/292/171
[1336] Gurer’ul-Hikem, 2936
[1337] a. g. e. 4576
[1338] a. g. e. 5238
[1339] a. g. e. 5247
[1340] a. g. e. 10187
[1341] a. g. e. 7063
[1342] Metalib’us-Suul, 55
[1343] Emali et-Tusi, 56/78
[1344] Gurer’ul-Hikem, 7054
[1345] el-Bihar, 70/379/26
[1346] Nehc’ul-Belağa, 69. mektup
[1347] Mean’il-Ahbar, 401/62
[1348] Tuhef’ul-Ukul, 317
[1349] a. g. e. 487
[1350] Tenbih’ul-Havatir, 2/122
[1351] Nehc’ul-Belağa, 384.
hikmet
[1352] Gurer’ul-Hikem, 5384
[1353] A’raf suresi, 199. ayet
[1354] el-Bihar, 78/352/9
[1355] Tuhef’ul-Ukul, 489
[1356] Gurer’ul-Hikem, 5856
[1357] Emali es-Seduk, 28/4
[1358] Tuhef’ul-Ukul, 85
[1359] Gurer’ul-Hikem, 7178
[1360] Metalib’us-Suul, 57
[1361] Keşf’ul-Gumme, 3/137
[1362] Emali et-Tusi, 494/1082
[1363] Gurer’ul-Hikem, 10246
[1364] İsra suresi, 97. ayet
[1365] Nebe suresi, 21. ayet
[1366] Nebe suresi, 22. ayet
[1367] Gurer’ul-Hikem, 478
[1368] Kenz’ul-Ummal, 44225
[1369] Şerh-u
Nehc’il-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, 15/164
[1370] Gurer’ul-Hikem, 2619
[1371] a. g. e. 2620
[1372] a. g. e. 9995
[1373] Emali es-Seduk, 496/7
[1374] Kenz’ul-Ummal, 39477
[1375] Nur’us-Sakaleyn, 4/8/27
[1376] Emali es-Seduk, 447/14
[1377] Kenz’ul-Ummal, 39516
[1378] Bakara suresi, 24. ayet
[1379] Cin suresi, 15. ayet
[1380] Nehc’ul-Belağa, 183. hutbe
[1381] İnsan suresi, 4. ayet
[1382] Gafir suresi, 71. ayet
[1383] Hakka suresi, 30-32. ayetler
[1384] el-Bihar, 8/280/1
[1385] İbrahim suresi, 50. ayet
[1386] Hac suresi, 19-21. ayetler
[1387] el-Bihar, 8/280/1
[1388] el-Bihar, 7/221/132
[1389] Gaşiye suresi, 6-7.
ayetler
[1390] Duhan suresi, 43-44. ayetler
[1391] Hakka suresi, 35-36. ayetler
[1392] Emali et-Tusi, 533/1162
[1393] el-Bihar, 8/280/1
[1394] Nur’us-Sakaleyn, 5/565/14
[1395] Yunus suresi, 4. ayet
[1396] Vakıa suresi, 54-55.
ayetler
[1397] el-Bihar, 8/244
[1398] a. g. e. s. 302/58
[1399] Kenz’ul-Ummal, 39487
[1400] Nahl suresi, 29. ayet
[1401] Hicr suresi, 43-44. ayetler
[1402] el-Bihar, 8/289/27
[1403] Tenbih’ul-Havatir, 1/121
[1404] A’raf suresi, 179. ayet
[1405] Naziat suresi, 37-39. ayetler
[1406] Kenz’ul-Ummal, 44064
[1407] a. g. e. 44071
[1408] el-Hisal, 159/204
[1409] Tenbih’ul-Havatir, 2/121
[1410] Meryem suresi, 71-72. ayet
[1411] Gurer’ul-Hikem, 7404
[1412] el-Bihar, 78/356/11
[1413] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/28/20
[1414] el-Bihar, 8/295/44
[1415] a. g. e. s. 316/96
[1416] Kenz’ul-Ummal, 39507
[1417] a. g. e. 28977
[1418] Durr’ul-Mensur, 1/178
[1419] Gurer’ul-Hikem, 3217
[1420] a. g. e. 3225
[1421] Zumer suresi, 72. ayet
[1422] el-Kafi, 2/310/10,
Savab’ul-A’mal, 265/7
[1423] Sevab’ul-A’mal, 324/1
[1424] el-Hisal, 296/65
[1425] el-Bihar, 8/297/48
[1426] Bakara suresi, 81. ayet
[1427] Leyl suresi, 15-16. ayetler
[1428] Kenz’ul-Ummal, 261
[1429] a. g. e. 318
[1430] el-Kafi, 8/136/103
[1431] et-Tevhid, 20/6
[1432] a. g. e. h. 7
[1433] a. g. e, 29/31
[1434] el-Kafi, 2/385/7
[1435] et-Tevhid, 407/6
[1436] Mustedrek’ul-Vesail,
9/149/10516
[1437] İkbal’ul-A’mal, 3/336
[1438] Zuhruf suresi, 77. ayet
[1439] Fatır suresi, 36. ayet
[1440] İbrahim suresi, 16-17.
ayetler
[1441] Ta-Ha suresi, 74. ayet
[1442] Gurer’ul-Hikem, 10892
[1443] a. g. e. 10116
[1444] a. g. e. 10114
[1445] Durr’ul-Mensur, 1/102
[1446] Kenz’ul-Ummal, 39349
[1447] a. g. e. 39427
[1448] el-Zuhd li’l Huseyin b. Said,
96/260
[1449] Kenz’ul-Ummal, 284
[1450] Sahih-i Muslim, 186
[1451] el-Kafi, 2/85/5
[1452] Kaf suresi, 30. ayet
[1453] Durr’ul-Mensur, 7/603
[1454] a. g. e.
[1455] Kenz’ul-Ummal, 39404
[1456] a. g. e. 39312
[1457] el-Bihar, 8/287/19
[1458] Durr’ul-Mensur, 3/262
[1459] Ankebut suresi, 54. ayet
[1460] Tevbe suresi, 49. ayet
[1461] Kenz’ul-Ummal, 43607
[1462] Nehc’ul-Belağa, 243.
hikmet
[1463] Mean’il-Ahbar, 238/2
[1464] Gurer’ul-Hikem, 5378
[1465] a. g. e. 8640
[1466] a. g. e. 9417
[1467] a. g. e. 5136
[1468] a. g. e. 4104
[1469] a. g. e. 5303
[1470] a. g. e. 5321
[1471] a. g. e. 4061
[1472] Gurer’ul-Hikem, 3778
[1473] a. g. e. 4716
[1474] a. g. e. 4728
[1475] a. g. e. 4729
[1476] a. g. e. 4733
[1477] İrşad, 1/303
[1478] Keşf’ul-Gumme, 2/242
[1479] Nehc’ul-Belağa, 211.
hikmet
[1480] Gurer’ul-Hikem, 330
[1481] a. g. e. 3019
[1482] a. g. e. 3153
[1483] a. g. e. 3185
[1484] a. g. e. 3327
[1485] a. g. e. 4726
[1486] a. g. e. 2020
[1487] a. g. e. 6372
[1488] İrşad 1/299
[1489] Tuhef’ul-Ukul, 226
[1490] İrşad, 1/299
[1491] Keşf’ul-Gumme, 2/242
[1492] Nevadir li’l-Ravendi, 20
[1493] Mean’il-Ahbar, 256/1
[1494] a. g. e. 401/62
[1495] el-Bihar, 78/231/27
[1496] Tuhef’ul-Ukul, 380
[1497] el-Bihar, 77/139/13
[1498] Gurer’ul-Hikem, 2152
[1499] Kenz’ul-Fevaid li’l Keracekiy,
1/349
[1500] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
1/141/41; Mean’il-Ahbar, 256/1
[1501] Gurer’ul-Hikem, 1532
[1502] Keşf’ul-Gumme, 2/370
[1503] el-Bihar, 78/380/4
[1504] Gurer’ul-Hikem, 4725
[1505] el-Bihar, 78/113/7
[1506] Musned-u İbn-i Ya’li,
3/190/2782
[1507] Menakıb-i İbn-i
Şehraşub, 4/66
[1508] Gurer’ul-Hikem, 2073
[1509] Nisa suresi, 36. ayet
[1510] Emali es-Seduk, 294/10
[1511] el-Zuhd li’l Huseyn bin. Said,
43/115
[1512] el-Kafi, 2/667/8
[1513] Emali Seduk, 168/13
[1514] Tuhef’ul Ukul, 85
[1515] Gurer’ul Hikem, 7967
[1516] a. g. e. 7762
[1517] Emali et-Tusi, 520/1145
[1518] Nehc’ul Belağa, 47. Mektup
[1519] Gurer’ul Hikem, 9528
[1520] Mekarim’ul Ahlak, 1/274/834
[1521] Tuhef’ul Ukul, 409; el-Kafi,
2/667/9 (Lafızdaki az bir farklılıkla)
[1522] Mustedrek’ul Vesail, 8/429/9898
[1523] Gurer’ul Hikem, 5598
[1524] Kısas’ul Enbiya, 196/247
[1525] el-Hisal, 206/24
[1526] el-Kafi, 2/669/16
[1527] Kurb’ul Esnad, 81/266
[1528] Gurer’ul Hikem, 4734
[1529] el-Kafi, 2/667/6
[1530] Uyun-u Ahbar-i Rıza,
2/24/2
[1531] Bu unutkanlık Amr b.
İkrime adlı raviden kaynaklanmıştır.
[1532] Vesail’uş-Şia,
8/487/1
[1533] Emali et-Tusi, 520/1145
[1534] Emali es-Seduk, 349/1
[1535]Kenz’ul-Ummal, 24929;
Mustedrek’ul-Vesail, 8/429/9896
[1536] Mustedrek’ul-Vesail, 8/429/9897
[1537] el-Kafi, 2/668/14
[1538] el-Bihar, 77/191/11
[1539] el-Hisal, 569/1
[1540] Musekkin’ul-Fuad, 105
[1541] el-Hisal, 544/20
[1542] Kenz’ul-Ummal, 24892
[1543] Kamer suresi, 55. ayet
[1544] Emali et-Tusi, 103/158
[1545] Gurer’ul-Hikem, 4736
[1546] Avali el-Leali, 1/293/179
[1547] Mustedrek’ul-Vesail,
12/429/14525
[1548] Vesail’uş-Şia,
6/325/2
[1549] Tenbih’ul-Havatir, 1/155
[1550] el-Kafi, 2/315/2
[1551] Kenz’ul-Ummal, 31002
[1552] Tuhef’ul-Ukul, 97
[1553] a. g. e. 234
[1554] Gurer’ul-Hikem, 1627
[1555] a. g. e. 649
[1556] a. g. e. 3029
[1557] a. g. e. 81
[1558] Nehc’ul-Belağa, 308.
hikmet
[1559] Metalib’us-Suul, 57
[1560] Tuhef’ul-Ukul, 316
[1561] Gurer’ul-Hikem, 4684
[1562] el-Hisal, 61/84
[1563] Nehc’ul-Belağa, 214.
hikmet
[1564] Tuhef’ul-Ukul, 296
[1565] Keşf’ul-Gumme, 3/139
[1566] Gurer’ul-Hikem, 4194
[1567] a. g. e. 5511
[1568] Vesail’uş-Şia,
11/471/4
[1569] Mucadele suresi, 22. ayet
[1570] Mumtehine suresi, 8-9. ayetler
[1571] Gurer’ul-Hikem, 9872
[1572] a. g. e. 3124
[1573] a. g. e. 9829
[1574] a. g. e. 9833
[1575] a. g. e. 9827
[1576] a. g. e. 10238
[1577] a. g. e. 2703
[1578] a. g. e. 10275
[1579] a. g. e. 10164
[1580] el-Kafi, 8/8/1
[1581] İrşad’ul-Kulub, 201
[1582] Beşaret’ul-Mustafa, 180
[1583] Yusuf suresi, 30. ayet
[1584] Avali el-Leali, 1/290/149
[1585] Gurer’ul-Hikem, 6314
[1586] Nur’us-Sakaleyn, 2/423/54
[1587] Metalib’us-Suul, 56
[1588] A’lam’ud-Din, 308
[1589] Nur’us-Sakaleyn, 2/424/59
[1590] Gurer’ul-Hikem, 7718
[1591] a. g. e. 7851
[1592] a. g. e. 3471
[1593] el-Bihar, 70/22/22
[1594] el-Mehasi, 1/415/950
[1595] Gurer’ul-Hikem, 3328
[1596] Kenz’ul-Ummal, 24674
[1597] Gurer’ul-Hikem, 3111
[1598] a. g. e. 6511
[1599] Tevbe suresi, 24. ayet
[1600] Bakara suresi, 165. ayet
[1601] el-Bihar, 70/25/25
[1602] İkbal’ul-A’mal, 1/135
[1603] a. g. e. s. 167
[1604] el-Bihar, 98/226/3
[1605] a. g. e. 14/40/23
[1606] Kenz’ul-Ummal, 44147
[1607] Kemal’ud-Din, 460/21
[1608] Kenz’ul-Ummal, 43127-43128
[1609] Cami’ul-Ahbar, 518/1468
[1610] İkbal’ul-A’mal, 1/129
[1611] a. g. e. s. 173
[1612] Kenz’ul-Ummal, 3648, 3813
[1613] a. g. e. 3718, 3794
[1614] el-Kafi, 8/129/98
[1615] Tuhef’ul-Ukul, 295
[1616] el-Kafi, 2/125/5
[1617] el-Hisal, 21/74
[1618] Nur’us-Sakaleyn, 5/285/49
[1619] Tenbih’ul-Havatir, 1/134
[1620] İrşad’ul-Kulup, 199
[1621] el-Kafi, 2/82/5
[1622] Kenz’ul-Ummal, 5826;
Mişkat’ul-Envar, 309
[1623] el-Kafi, 8/56/17
[1624] a. g. e. 2/122/3
[1625] Kenz’ul-Ummal, 44154
[1626] Mustedrek’ul-Vesail,
12/173/13810
[1627] el-Kafi, 2/130/10
[1628] Bakara suresi, 195. ayet
[1629] Bakara suresi, 222. ayet
[1630] Al-i İmran suresi, 76.
ayet
[1631] Al-i İmran suresi, 146.
ayet
[1632] Al-i İmran suresi, 159.
ayet
[1633] Maide suresi, 42. ayet
[1634] Tevbe suresi, 4. ayet
[1635] Tevbe suresi, 108. ayet
[1636] Saf suresi, 4. ayet
[1637] el-Mehasi, 1/456/1056
[1638] el-Kafi, 2/99/30
[1639] a. g. e. s. 112/4
[1640] a. g. e. h. 8
[1641] Kenz’ul-Ummal, 43256
[1642] Bakara suresi, 190. ayet
[1643] Bakara suresi, 276. ayet
[1644] Al-i İmran suresi, 57.
ayet
[1645] Nisa suresi, 36. ayet
[1646] Nisa suresi, 107. ayet
[1647] Maide suresi, 64. ayet
[1648] En’am suresi, 141. ayet
[1649] Enfal suresi, 58. ayet
[1650] Hac suresi, 38. ayet
[1651] Nahl suresi, 23. ayet
[1652] Kasas suresi, 76. ayet
[1653] Rum suresi, 45. ayet
[1654] Nisa suresi, 148. ayet
[1655] Tuhef’ul-Ukul, 376
[1656] a. g. e. 49
[1657] Mekarim’ul-Ahlak, 2/375/2661
[1658] Emali es-Seduk, 243/8
[1659] el-Bihar, 82/90/43
[1660] Mekarim’ul-Ahlak, 2/375/2661
[1661] Nehc’ul-Belağa, 87. hutbe
[1662] el-Kafi, 2/164/7
[1663] a. g. e. h. 6
[1664] a. g. e. s. 199/10
[1665] Tenbih’ul-Havatir, 2/213
[1666] a. g. e. s. 121
[1667] a. g. e.
[1668] Kurb’ul İsnad, 145/522
[1669] el-Kafi, 2/192/16
[1670] a. g. e. 188/2
[1671] a. g. e. 352/7; el-Mehasin,
1/454/1047
[1672] Kamil’uz-Zariyat, 146
[1673] Mekarim’ul-Ahlak, 2/9/1985
[1674] el-Bihar, 95/467
[1675] İlel’uş-Şerayi’,
57/1
[1676] Musekkin’ul Fuad, 27
[1677] Al-i İmran suresi, 31.
ayet
[1678] el-Kafi, 8/14/1
[1679] A’lam’ud-Din, 278
[1680] ed-Deavat, Ravendi, 18/20;
Kenz’ul-Ummal, 1870, Musa (a. s)’dan
[1681] Gurer’ul-Hikem, 4066
[1682] a. g. e. 4073
[1683] a. g. e. 4099
[1684] a. g. e. 4101
[1685] a. g. e. 4177
[1686] a. g. e. 4032
[1687] a. g. e. 4110
[1688] a. g. e. 4112
[1689] ed-Deavat, Ravendi, 166/461
[1690] Gurer’ul-Hikem, 4080
[1691] el-Bihar, 71/156/74;
Kenz’ul-Ummal, 1882
[1692] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/50/192
[1693] el-Hisal, 617/10
[1694] Cami’ul-Ahbar, 505/1398
[1695] Al-i İmran suresi, 31.
ayet
[1696] Emali es-Seduk, 292/1
[1697] Misbah’uş-Şeria, 521
[1698] a. g. e. 523
[1699] Uddet’ud-Dai, 237;
A’lam’ud-Din, 279; İrşad’ul-Kulub, 60
[1700] Kenz’ul-Ummal, 1776
[1701] Tenbih’ul-Havatir, 2/87
[1702] Mustedrek’ul-Vesail, 1/133/188
[1703] el-Bihar, 70/25/26
[1704] Musekkin’ul-Fuad, 28
[1705] el-Mehasin, 1/454/1047
[1706] Tenbih’ul-Havatir, 2/122
[1707] Gurer’ul-Hikem, 7002
[1708] a. g. e. 7219
[1709] el-Kafi, 8/129/98
[1710] Gurer’ul-Hikem, 8425
[1711] a. g. e. 3747
[1712] Kısas’ul-Enbiya, 161/179
[1713] a. g. e. 205/266
[1714] İkbal’ul-A’mal, 1/116
[1715] a. g. e. s. 159
[1716] a. g. e. s. 168
[1717] el-Bihar, 98/226/3
[1718] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/273/1
[1719] Kamil’uz-Zariyat, 40
[1720] Mişkat’ul-Envar, 34
[1721] el-Mehasin, 1/411/937
[1722] a. g. e. s. 413/943
[1723] ed-Deavat, Ravendi, 28/50
[1724] Tuhef’ul-Ukul, 455
[1725] Gurer’ul-Hikem, 1402
[1726] a. g. e. 1538
[1727] a. g. e. 3540
[1728] a. g. e. 1649
[1729] Kenz’ul-Ummal, 24638
[1730] a. g. e. 24648
[1731] a. g. e. 24656
[1732] a. g. e. 24671
[1733] a. g. e. 24688
[1734] el-Kafi, 2/126/11; el-Mehasin,
1/410/935
[1735] a. g. e. s. 127/16
[1736] el-Hisal, 3/4
[1737] el-Kafi, 2/125/3; el-Mehasin,
1/410/933
[1738] İlel’uş-Şerayi’,
140/1; Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 1/291/41; Emali es-Seduk, 20/7;
Mean’il-Ahbar, 299/58
[1739] Gurer’ul-Hikem, 2358
[1740] Tuhef’ul-Ukul, 282
[1741] Kenz’ul-Ummal, 70
[1742] a. g. e. 93
[1743] İlel’uş-Şerayi’,
140/3
[1744] a. g. e. 139/1; Emali et-Tusi,
278/531
[1745] Mişkat’ul-Envar, 81, bak.
Hadisin tamamına.
[1746] a. g. e.
[1747] Fezail’uş-Şia, 47/2
[1748] ed-Deavat, Ravendi, 249/699
[1749] el-Hisal, 110/82
[1750] Nur’us-Sakaleyn, 1/263/1054
[1751] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza,
2/58/217
[1752] a. g. e. 1/292/43
[1753] Nur’us-Sakaleyn, 1/264/1060
[1754] a. g. e. h. 1061
[1755] Emali et-Tusi, 296/582
[1756] el-Hisal, 624/10
[1757] Vesail’uş-Şia,
11/185/4
[1758] el-Bihar, 61/132/3
[1759] el-İhtisas, 311
[1760] Emali et-Tusi, 154/255
[1761] Kenz’ul-Ummal, 16646;
Mişkat’ul-Envar, 87
[1762] a. g. e. 37615
[1763] Tuhef’ul-Ukul, 325
[1764] Nehc’ul-Belağa, 111.
hikmet
[1765] “Semer’el-Ma” yüksekten düz
yere akıp hareket ettiği halde sakinleşen su
anlamındadır. Semir’el-Ma ise es-Simr ise suyun karar
kıldığı yer demektir. (el-Kamus, 2/72)
[1766] el-Bihar, 67/246/85
[1767] Nisa suresi, 69. ayet
[1768] Durr’ul-Mensur, 2/588
[1769] Kenz’ul-Ummal, 25553
[1770] İlel’uş-Şerayi’,
139/2
[1771] Emali et-Tusi, 621/1281
[1772] Kenz’ul-Ummal, 24667
[1773] a. g. e. 24684-24685
[1774] a. g. e. 24686
[1775] el-Fakih, 3/31/3266
[1776] et-Tehzib’ul-Ahkam, 6/280/770;
bak. Vesail’uş-Şia, 18/243, 15. bölüm
[1777] et-Tehzib’ul-Ahkam, 10/144/569
[1778] a. g. e. s. 142/564
[1779] el-Kafi, 7/263/21
[1780] Mustedrek’ul-Vesail,
17/403/21674
[1781] Vesail’uş-Şia,
13/156/1, 2
[1782] Mustedrek’ul-Vesail,
13/438/15843
[1783] Vesail’uş-Şia,
13/161/1
[1784] Nehc’us-Saadet, 2/372
[1785] Mustedrek’ul-Vesail,
17/403/21673
[1786] el-Fakih, 3/31/3264
[1787] el-Kafi, 7/285/1
[1788] el-Fakih, 4/115/5231
[1789] Kenz’ul-Ummal, 13424
[1790] et-Tehzib’ul-Ahkam, 6/314/870
[1791] Mustedrek’ul-Vesail,
17/403/21672
[1792] el-Fakih, 3/31/3265
[1793] Mustedrek’ul-Vesail, 6/27/6353
[1794] a. g. e. 18/36/21943;
Deaim’ul-İslam, 2/443/1544
[1795] Mustedrek’ul-Vesail,
17/403/21672
[1796] Tehzib’ul-Ahkam, 10/174/683
[1797] Sunen-i Ebi Davud, 3630
[1798] Furkan suresi, 23. ayet
[1799] Zumer suresi, 65. ayet
[1800] el-Kafi, 2/81/5
[1801] Kenz’ul-Ummal, 43685
[1802] Ahzab suresi, 59. ayet
[1803] Tuhef’ul-Ukul, 86
[1804] Nehc’ul-Belağa, 31. mektup
[1805] Tenbih’ul-Havatir, 2/78
[1806] Sahih-i Muslim, 2128