Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mizan’ul-Hikmet (hikmetin ölçüsü) benim, Ali de onun
dilidir”
(İhkak’ul-Hak, 6/46)
Mizan’ul Hikmet
3. Cilt
Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ
Çeviri
Kadri ÇELİK
Tatbik
Nuri DÖNMEZ
E-Kitap: http://gadir.free.fr
İçindekiler
Hacc’ın Fakirliği Ortadan
Kaldırması
Haccın Kamil Olmasına Sebep
Olan Şey
Kendine Dikkat Edenlerin Adabı
Hac Yolunda Ölen Kimsenin
Sevabı
Hac Mevsiminde Gaip İmamın
Hazır Oluşu
Kesin Hüccet Allah’a Mahsustur
Hadis Ravilerinin Hüccet Oluşu
Kırk Hadis Ezberleyen Kimsenin
Sevabı
Peygamber Hayattayken O’na
Yalan Şeyler İsnad Edenlerin Çokluğu
Resulullah’a (s.a.a) Yalan
Şeyler İsnad Etmekten Sakındırmak
Yalan Olduğu Belli Olmayan Bir
Şeyi Yalanlamaktan Sakındırmak
Temel İlkeleri Açıklamak Bize,
Detayını
Hadisin Sıhhati ve Kur’an İle
Uyumluluğu
Hadisin Sıhhati ve Fıtrat İle
Uyuşması
Hadisin Sıhhati ve Hak İle
Uyuşması
Hadisi Mana Açısından
Nakletmenin Cevazı
Hadis Nakletmekte Riayet
Edilmesi Gereken Şey
Bazı Hadislere Tahammülün
Zorluğu
Kitap ve Sünnetin Kapsamlılığı
Bazı İlim ve Hükümleri
Saklamanın Sebebi
Hadleri Uygulamada Şefaat
Etmek Doğru Değildir
Hadleri Ertelemekten
Sakındırmak
Had Uygulamanın Günahları
Temizlemedeki Rolü
Had Uygulanmış Kimseye Hakaret
Etmekten Sakındırmak
Günahkar Günahını İtiraf
Ettiği Takdirde İmam Onu Bağışlayabilir
Had Uygulanmış Kimse Üçüncü
Defada Öldürülür
Düşman Topraklarında Had
Uygulamak
Allah Kendi Yolunda Savaşanı
Sever
Savaşılması Yasaklanmış
Kimseler
Savaştan Önce Riayet Edilmesi
Gereken Hususlar
Düşmanla Karşılaşıldığında
Yapılan Dua
Savaştan Kaçmaktan Sakındırmak
Ne Zaman Savaştan Kaçmak
Caizdir?
Savaşta Çeşitli Silahlar
Kullanmak
El ve Ayakların Çapraz
Kesilmesi
Kulluğun Şartlarını Yerine
Getirmek
İnsan Engellendiği Şeye
İhtiras Duyar
Aklın Haramlardan Kaçınmaya
Daveti
Haram İşleyebildiği Halde Onu
Terk Edenin Sevabı
Her Hizip Kendi Yanındakileri
İle Mutludur
Sevinç ve Hüzün Birbirinden
Ayrılmazlar
Cehennem Ehlinin Kederi Dışında
Her Kederin Bir Çıkışı Vardır
Görünürde Bir Sebebe
Dayanmayan
Hesaba Çekilmeden Önce
Kendinizi Hesaba Çekin
Her gün Nefsi Hesaba Çekmenin
Gereği
Kıyamet Günü Hesabı
Kolaylaştıran Şey
Hesaba Çekilmeden Ateşe
Girenler
Hasetçi Kimsenin Allah’ın
Nimetlerinden Hoşnutsuzluğu
Haset Hissedilince Ne Yapmak
Gerekir?
İnsanların En Çok Hasret
Duyanı
Kötülükten Sonra Yapılan
İyiliğin Etkisi
Kötülük Edene İhsanda Bulunmak
Şüphesiz Allah İhsan Sahipleri
İle Beraberdir.
İyilik Eden Kendine İyilik
Eder
Müşriklerin İyilik Etmesinin
Neticesi
İnsanları Aşağılamaktan
Sakındırma
Hoşnutluk ve Gazap Anında
Hakkı Söylemek
Zalim İmam Karşısında Hakkı
Söylemek
Kendisiyle Batıl İrade Edilen
Hak Söz
Hakkı Kabul Etmek İçin Göğsü
Açık Olmak
Kime Hak Fayda Vermezse Batıl
Zarar Verir
Renkten Renge Girenler
(Bukalemun Sıfatlılar)
İnsanların Birbirlerine Karşı
Hakları
İnsan Haklarının Öncelikli
Oluşu
Müminin Mümin Üzerindeki Hakkı
Müminin Mümin Üzerindeki En
Küçük Hakkı
Hakkını Tanıyanın Hakkını Tanı
Kendi Kendinize Hak Farz
Kılmayın
Her Kim Kırk Gün Stokçuluk
Ederse
Hikmet Sahibi Kimseye
Yakışmayan Şey
Münezzeh Olan Allah’a Yeminden
Sakındırmak
Yeminlerini Bozmalarının Günah
ve Kefareti Olmayan Kimseler
Yalan Yere, “Allah
Biliyor!”diyen Kimse
Helal Mal Elde Etmenin Zorluğu
Müminin Malından Rızayeti
Dışında
Kendini Hilim Sahibi Olmaya
Zorlamak
İnsanlardan Allah’a En
Sevimlisi Onlara En Faydalı Olandır
Müminin İhtiyacını Karşılamak
İçin Yürümek
Müminin İhtiyacını Karşılamak
Hacdan Daha Üstündür
Kardeşinin İhtiyacını
Gidermekten Kaçınan Kimse
Muhtaç Müminden Gizlenen Kimse
Mümin Kardeşini Giydiren Kimse
İhtiyaçları Karşılamada Acele
Etmek
Yeni Nimete Erişenlerden Hacet
Dilemek
İnsanların En Kötülerine
Muhtaç Olmak
Hayvanlara Merhametli
Davrananın Sevabı
Hayvanı Sebebsiz Yere Öldürmek
Hayvanları Dövüştürmekten
Sakındırmak
Zalimler, Ahdini Bozanlar ve
Dinden Çıkanlar
Peygamber’in İki Hakem Olayını
Haber Vermesi
Hakemeyn Olayında İmam’ın
Delili
İmam’ın Haricilerin
Geleceğinden Haber Vermesi
Haricilerin Haruriye Diye
Adlandırılması
Abdullah b. Habbab’ın
Öldürülmesi
1014. Bölüm İbn-i Habbab’ın
Öldürülmesi Hususunda
Haricilerin Öldürülmesinden
Sonra
İmam’ın Kendisinden Sonra
Haricileri Öldürmeyi Yasaklaması
Zalim İmama İsyan Ettiklerinde
Haricileri Öldürmeyi Yasaklama
İhlas Üzere Olan Az Bir Amelin
Bile Yeterli Oluşu
Amellerin Kabulünde İhlasın
Rolü
Allah İsteseydi Sizleri Tek
Bir Ümmet Kılardı
“Ümmetimin İhtilafı
Rahmettir”Hadisinin Anlamı
“Ashabımın İhtilafı
Rahmettir”Hadisinin Anlamı
Göklerin ve Yerin Altı Günde
Yaratılışı
Bizlere Gizli Kalan
Yaratılışın Azameti
Aklın Muhtemel Zararı da
Defetmeye Çağrısı
Akılların Allah’ı İnkardan
Aciz Oluşu
Başkasıyla Kaim Olan Her Şey
Sonuçtur
Cisimlerin Sonradan Olduğunun
Delili
Yaratıcının Fıtr-i Tanıma
İspatı (1)
Yaratıcının Fıtri Tanıma
İspatı (2)
Renklerin ve Dillerin
Çeşitliliği
Gece ve Gündüzün Birbiri
Ardınca Gelişi
Azimlerin Bozulması ve
Himmetlerin Kırılması
Tabiat ve Yaratılışı Tabiata
İsnad Etmek
ü el-Hacc (Hac)
ü el-Huccet (Hüccet-Delil)
ü Hadis (Hadis)
ü el-Hudud (Hudud-Ceza Hukuku)
ü el-Harb (savaş)
ü el-Muharib (Muharip-İsyancı)
ü el-Hars (Korumak)
ü el-Hurriyet (Hürriyet-Özgürlük)
ü el-Hırs (Hırs-İhtiras)
ü el-Hirfe (Sanat-Meslek)
ü et-Tehrif (Tahrif)
ü el-Haram (Haram)
ü el-Hizb (Hizip-Parti)
ü el-Hezm (Uzak Görüşlülük)
ü el-Huzn (Hüzün-Keder)
ü el-Hisab (Hesab-Muhasebe)
ü el-Hased (Haset-Çekememezlik)
ü el-Hasret (Hasret-Özlem)
ü el-Hasene (İyilik)
ü el-İhsan (İhsan-Bağış)
ü el-Hifz(Ezberlemek)
ü el-Hikd (Kin)
ü et-Tahkir (Aşağılamak-Hakir Görmek)
ü el-Hakk (Hakk-Doğru)
ü el-Hukuk (Haklar-Hukuk)
ü el-İhtikar (Stoklamak-İhtikar)
ü el-Hikmet (Hikmet)
ü el-Helf (Yemin)
ü el-Helal (Helal)
ü el-Hilm (Hilim-Yumuşak Huyluluk)
ü el-Hemd (Hamd-Övgü)
ü el-Humk (Ahkamlık)
ü el-Hammam (Hamam-Banyo)
ü el-Hacet (Hacet-İhtiyac)
ü el-İhtiyat (İhtiyat-Tedbir)
ü el-Hile (Çare)
ü el-Heyat (Hayat-Yaşam)
ü el-Hayevan (Hayvanlar)
ü el-Haya (Haya-Utanç)
96.
Konu
el-Hacc
Hac
F el-Bihar,
99; Kitab’ul-Hac ve’l-Umre
F Vesail’uş-Şia,
8-10; Kitab’ul-Hac
F Kenz’ul-Ummal,
5/4-300, 7/91-93,el- Hac
F El-Bihar,
21/378, 36. Bölüm; Hiccet’ul-Veda
Kur’an:
“Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kabe'yi)
haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”[1]
“İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler
üstünde uzak yollardan sana gelsinler.”[2]
3257. İmam Ali
(a.s), vefat esnasında ettiği vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Allah için, Allah için Rabbinizin evinin
hakkını gözetin! Hayatta olduğunuz müddetçe onu boş bırakmayın. Şüphesiz eğer
terk edilirse sizlere (ilahi azap hususunda) mühlet verilmez.”[3]
3258. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hac her zayıfın cihadıdır.”[4]
3259. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hacda bir dirhem harcamak (sevap hususunda) bin dirheme eşittir.”[5]
3260. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hac ve Umre ziyaretçisi Allah’ın misafiridir. Ona hediye olarak
mağfiret verir.”[6]
3261. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim haccetmek isterse, kendisini buna hazırlasın. Eğer gidemezse
bir günah yüzünden gidememiştir.”[7]
3262. İmam Bakır
(a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz İbrahim insanları hacca çağırdı ve
şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben İbrahim Halilullahım! Şüphesiz Allah bu evi
haccetmenizi emretmiştir; o halde haccedin.” Kıyamete kadar haccedenler onun
sesine icabet etmiş olurlar. Onun çağrısına ilk icabet eden Yemen ehlinden
biriydi.”[8]
3263. Fazl b.
Yunus şöyle diyor: “İbn-i Ebi’l
Evca meslektaşlarından bir grupla birlikte İmam Sadık’ın (a.s) yanına geldi ve
şöyle dedi: “Ey Eba Abdillah! Şüphesiz meclisler emanettir. Öksürüğü olan
öksürmelidir. Konuşmama izin verir misin?”İmam Sadık (a.s) “İstediğini
konuş”diye buyurdu. İbn-i Ebi’l Evca şöyle dedi: “Daha ne zamana kadar bu
harmanı dövecek, bu taşa sığınacak, bu harç ve kiremitten yükseltilmiş eve
tapacak ve ürkmüş deve gibi etrafında koşturup duracaksınız? Her kim bu işi
düşünür ve bir değerlendirmesini yapacak olursa bunu hikmet sahibi olmayan
düşüncesiz birinin ortaya koyduğunu anlayacaktır. Şüphesiz sen bu işin başı ve
zirvesisin. Baban da bu işi tesis eden ve düzenleyen kimsedir. O halde bana
cevap ver.”
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah
her kimi saptırırsa ve kalp gözünü kör ederse hakkı tatsız bulur ve hakkın
tatlı tadını asla alamaz. Şeytan dostu olur, onu helaket kaynağına götürür ve
artık, asla geri döndürmez. Bu ev Allah’ın kullarını orada hazır bulunmakla,
itaatlerini denemek için o ev vasıtası ile ibadete yönlendirdiği bir evdir. Bu
yüzden onları onu ululamaya ve ziyaret etmeye teşvik etmiş; Peygamberlerin yeri
ve namaz kılanların kıblesi karar kılmıştır. Bu ev Allah’ın rızasından bir dal
ve mağfiretine uzanan bir yoldur. Kemal üzere dikilmiş ve azamet merkezi haline
gelmiştir.”[9]
3264. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haccın hedefi Allah-u Teala’nın huzuruna varmak, bir çok sevap elde
etmek, tüm günahlardan temizlenmek ve geçmişine tövbe ederek gelecek ile ilgili
hayata yeniden başlamaktır. Hakeza mal harcamak, bedeni zorlayarak istek ve
lezzetlerden sakındırmaktır... Alemin doğu ve batısında, denizde ve karada, hac
eden veya etmeyen, tacir, mal getiren, satan, alan, sanatkar ve fakir olan insanlara
bir fayda vermektir. Etrafta ve insanların toplandığı yerlerde bir araya gelen
insanların ihtiyacını karşılamak ve kendilerinin olan menfaatlerini elde
etmelerini sağlamaktır.”[10]
3265. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah nezdinde hiçbir yer Mes’a’dan (sa’y edilen
yerden) daha sevimli değildir. Zira şüphesiz her kibirli zorba orada zelil
duruma düşer.”[11]
3266. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın Adem’in (a.s) zamanından buyana ilk ve son bütün insanları
ne zararı ve ne de faydası olan, görmeyen ve duymayan taşlarla denediğini
görmüyor musunuz? O taşları kendine saygın bir ev ve evini de insanlar için
kıyam yerikıldı. Sonra onu, yeryüzünün taşı en çok, ot bitmez, dar bir vadide,
sarp dağlar arasında, savrulan kumlar içinde, suyu az pınarların ve birbirinden
kopuk köylerin bulunduğu bir bölgede kurdu. Orada ne deve, ne at, ne inek ve ne
de koyun barınırdı.
Sonra, Adem ve evladına oraya yönelmelerini
emretti. Böylece orası seyahatlerin konağı, kervanların durağı oldu. Gönüllerin
seyri orayadır. İnsanlar, çölleri aşarak, yükseklerden inerek, geniş yolları,
yurtlarını, adalarını bırakarak oraya gelirler. Omuzlarını oynatarak, eziklikle
hoşnutluğunu isteyerek lailahe illallah diyerek yürürüler, koşuşurlar. Saçları
darmadağın, toz toprak içinde kalırlar, elbiselerini çıkarıp arkalarına
atarlar, yaratılışlarındaki güzelliklerden olan saçlarını kestirirler. Bunlar
büyük bir deneme, çetin bir imtihan, apaçık bir seçim, güzel bir arıtmadır.
Allah, onu rahmetine vasıta, cennetine ulaşmaya sebep kılmıştır.
Allah dileseydi, hürmetli evini büyük yerleşim
yerlerine yakın, bahçeler ve nehirler arasında; düz, kolay ve istikrarlı bir
yerde; ağacı çok, meyvesi bol, binaları sık, köylerin bitişik ve yakın olduğu
bir yerde kurardı. Kızıla çalan buğdayların, yemyeşil çayırların yetiştiği,
sulak bir yerde; taze bitkilerin, güzelim suların, bayındır yolların bulunduğu
bir mevkide bina ederdi. Böyle yapsaydı imtihanların azlığına karşı mükafatın
da az olması gerekirdi. Kabe eğer yeşil zümrüt, kırmızı yakutla süslü, nurlu
ışıklar saçan, parıl parıl parıldayan bir bina olarak yapılsaydı, gönüllerdeki
şüphe azalır, iblisin kalplerdeki savaşı biter, insanların arasında dalgalanıp
duran vesveseler giderilmiş olurdu. Lakin kalplerindeki kibri çıkarsın, yerine
ruhlarına huzu ve huzuru yerleştirsin, yüzlerine rahmet kapılarını açsın ve
onlara bağışlama araçlarını kolayca versin diye Allah, kullarını çeşitli
zorluklarla imtihan etmekte, sorunlarla ibadete davet etmekte ve çeşitli
belalara düçar kılmaktadır.”[12]
3267. İmam Sadık
(a.s), Hişam b. Hakem’in Haccın ve Kabe’yi tavaf etmenin sebebini sorması
üzerine şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah-u Teala yaratıklarını yarattı... ve onlara dinde
itaat ve dünyada maslahat hususlarında (bir takım şeyler) emretti ve (bir takım
şeyler de) yasakladı. Böylece bir şehirden diğer şehire mal götüren tüccarlar
kar etsin, kiraya verenler ve deve sahipleri bir faydaya ulaşsın, Resulullah’ın
(s.a.a) eserleri tanınsın, rivayetleri bilinsin, hatırlansın ve unutulmasın diye
haccı dünyanın doğusundan ve batısından tüm insanların toplanmasına ve
birbirleriyle tanışmasına neden kıldı.”[13]
Eğer her kavim kendi şehri ve memleketiyle
yetinseydi yok olurdu ve şehirleri harabeye dönerdi. Gelirler ve faydalar düşer
haberler örtülü kalır ve hiç kimse ondan haberdar olmazdı. İşte haccın
sebepleri bunlardır.
3268. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah insanlara kıble kıldığı Beyt’ül Haram'ını (Kabe’yi) ziyaret
edip haccetmeyi farz kıldı. İnsanlar, (suya koşan susuz) hayvanlar gibi oraya koşuşurlar,
güvercin kafilesi gibi oraya sığınırlar. Münezzeh olan Allah Beyt’ül Haram'ı
kendi azameti karşısında insanların tevazu ve alçak gönüllülüğüne bir işaret ve
izzetini (yüceliğini) kabul için bir gösterge kıldı.”[14]
3269. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli haccedin ve ziyaret edin. Şüphesiz sürekli haccı yerine
getirmeniz sizden dünyanın tatsızlıklarını ve kıyamet gününün korkularını
giderir.”[15]
3270. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hac kalpleri sakinleştirir.”[16]
3271. İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Haccedin ve Umre yapın ki cisimleriniz sağlıklı kalsın, rızıklarınız
genişlesin, imanınız düzelsin. İnsanların ve kendi evinizin masraflarını temin
edesiniz.”[17]
3272. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer, “Neden hac emredilmiş?”diye sorulacak olursa şöyle cevap
verilir: Aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varmak ve artış dilemek için...
Ayrıca hacda dini meselelerden haberdar olmak, imamların (a.s) rivayetlerini
her tarafa ve her bölgeye ulaştırmak da vardır. Nitekim Allah-u Teala şöyle
buyurmaktadır: “Her topluluktan bir taifenin dini iyi öğrenmek için göç
etmesi gerekmez mi? Ta ki kendi menfaatlerine şahit olsunlar”[18]
bak. ed-Dunya, 1251. Bölüm
3273. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her kim iki
defa hacca giderse ölünceye kadar hayır üzere kalır.”[19]
3274. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim üç defa hacca giderse ebedi olarak fakirliğe düşmez.”[20]
3275. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hac fakirliği yok eder.”[21]
3276. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok çabuk zengin olmak ve fakirliği gidermek hususunda bu evi
ziyaret etmek gibi bir şey görmedim.”[22]
3277. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hac edin ki ihtiyaçsız olasınız.”[23]
3278. İmam Sadık
(a.s), “Ben her yıl hacca gitmeye veya kendi ailemden birini kendi paramla
hacca göndermeye hazırladım”diyen İshak b. Ammar’a şöyle buyurmuştur: “Bu hususta kesin kararlı mısın?” O, “Evet”
deyince de şöyle buyurdu: “Eğer böyle yaparsan servetin çoğalacağına yakin et
ve (o zaman) sana zenginliği müjdeliyorum.”[24]
bak. el-Fekr, 3232. Bölüm
3279. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Haccın hakkı, bu vesileyle Rabbinin huzuruna
varacağını, günahlarından O’na doğru kaçtığını, onunla tövbenin kabul olduğunu
ve Allah’ın sana farz kıldığı farzını yerine getirdiğini bilmendir.”[25]
3280. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hac ve Umre yapmak fakirliği ortadan kaldırır, günahları siler ve
cennete girmeye sebep olur.”[26]
bak. ez-Zunub, 1387. Bölüm
Kur’an:
“(Başladığınız) hac ve umreyi Allah için
tamamlayın.”[27]
3281. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hacc’ın tamamı İmamla görüşmektir.”[28]
3282. İmam Sadık (a.s),
Allah-u Teala’nın “Sonra kirlerini giderip temizlensinler”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Maksat imamı görmektir.”[29]
3283. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın evini ziyaret için çıktığınızda Haccınızı Resulullah
(s.a.a) (ziyareti) ile tamamlayın. Zira bunu terk etmek cefadır ve buna
emredilmişsiniz. Haccınızı aziz ve celil olan Allah’ın sizlere hakkını ve
ziyaretini gerekli saydığı kabirleri ziyaret ederek tamamlayın ve bu kabirlerin
(bereketi ile) rızık taleb edin.”[30]
3284. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi haccedince haccını bizi ziyaret etmek ile tamamlasın.
Zira bu haccın tamamlanmasındandır.”[31]
3285. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanlar bu taşlara gelip onları tavaf etmekle, sonra bize
gelip velayet ve dostluk izharında bulunmakla ve bize yardımlarını açıklamakla
emrolunmuşlardır.”[32]
bak. 3297. Hadis; Vesail’uş-Şia, 1/252, 2. Bölüm
Kur’an:
“Oraya yol bulabilen insana Allah için Kabe'yi
haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”[33]
3286. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Bu ümmetten on kişi yüce olan Allah’a küfretmiştir: ...
Geniş imkanlar bulunduğu halde hac etmeden ölen kimse.”[34]
3287. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ölünceye kadar sürekli Hacc’ı ertelerse Allah onu kıyamet
günü Yahudi veya Nasrani (Yahudi) olarak haşreder.”[35]
3288. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim haccı dünya hacetlerinden bir hacet sebebiyle terk ederse
hacıları görmediği müddetçe (hacılar hacdan dönmedikçe veya bizzat hacca
gitmedikçe) ihtiyacı giderilmez.”[36]
3289. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisini engelleyen şiddetli bir fakirlik, hacca tahammül
edemeyeceği bir hastalık veya kendisini engelleyen bir sultan olmaksızın hacca
gitmediği halde ölürse ister Yahudi veya isterse de Nasrani olarak ölsün.”[37]
3290. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın, “Her kim bu dünyada kör olursa ahirette de kör ve yol açısından
daha da sapık olur”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu kimse haccı
erteleyen ve “Bu yıl hacca gideceğim, gelecek yıl gideceğim”diyerek kendisine
ölüm gelip çatan kimsedir.”[38]
bak. Vesail’uş-Şia, 8/19, 7. Bölüm
Kur’an:
“Allah, hürmetli ev Kabe'yi, insanların işlerinin
düzene girmesi için sebep kıldı.”[39]
3291. İmam Sadık
(a.s), kendisine bu hikayecilerden bir grup, “Eğer birisi bir defa hacca giderse
ve sonra (yeniden hacca gitmek yerine) sadaka verip sıla-i rahimde bulunursa
daha iyi iş yapmıştır”demektedir diyen Abdurrahman’a şöyle buyurmuştur: “Yalan söylüyorlar, eğer halk bunu yapacak
olursa bu ev tatil olur. Şüphesiz Allah-u Teala bu evi insanların işinin düzene
girmesi için bir sebep kıldı.”[40]
3292. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlar hacca gitmeyi tatil edecek olursa ister istesinler, ister
istemesinler İmam onları hacca gitmeye zorlamalıdır. Zira bu ev hac ve ziyaret
için bina edilmiştir.”[41]
bak. Vesail’uş-Şia, 8/13, 4. Bölüm
3293. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz eğer Müslümanlardan bir aileye bakacak, açlığını gidererek,
çıplak bedenlerini örtecek ve insanlar arasında yüzünün suyunu koruyacak
olursam bu benim için yetmiş defa hacca gitmekten daha sevimlidir.”[42]
3294. Abdurrahman
b. Kesir şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s) ile hacca gittim. Bir yoldan geçerken İmam (a.s)
dağın başına çıktı ve o yukarıdan insanlara bakarak şöyle buyurdu: “Bağırıp
çağıranlar ne çok ve gerçek hacılar ne de azdır!”[43]
3295. Ebu Basir
şöyle diyor: “İmam Sadık
(a.s) ile hacda birlikte idim. Tavaf esnasında ona şöyle dedim: “Fedan olayım
ey İbn-i Resulillah! Allah bu insanları bağışlayacak mı?”İmam şöyle buyurdu:
“Ey Ebu Basir! Gördüğün insanların çoğu domuz ve maymundurlar.”Ben, “onları
bana göster”deyince İmam kendi kendine bir şeyler söyledi, elini gözlerime
sürdü ve o an onları maymunlar ve domuzlar şeklinde gördüm! Çok korktum, İmam
(a.s) yeniden ellerini gözüme sürdü ve ben yeniden onları ilk oldukları haliyle
gördüm.”[44]
Kur’an:
“Hac bilinen aylardadır. O aylarda hac farizasını
eda eden kimse bilmelidir ki, hacda kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur”[45]
3296. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bu evi ziyaret eder de onda şu üç haslet olmazsa hiç bir
değeri yoktur: “Allah-u Teala’ya isyandan alı koyan bir ver’â, öfkesini
dizginleyecek bir hilim ve kendisi ile arkadaşlık edene güzel arkadaşlık
etmek.”[46]
3297. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhrama giyince Allah’ın takvasına bürün, Allah’ı çok zikret ve hayır
dışında bir şey konuşma. Şüphesiz haccın ve umrenin kemali aziz ve celil olan
Allah’ın da buyurduğu gibi insanın dilini sadece hayır üzere koruması ile
mümkündür. Nitekim aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “O aylarda
hac farizasını eda eden kimse bilmelidir ki, hacda kadına yaklaşmak yoktur...”[47]
3298. Misbah’uş-Şeria’da
yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hac etmek istersen kalbini Allah-u Teala’dan
başka her meşguliyetten ve her engelden arındır. İşlerini tümüyle yaratıcına
havale et. Tüm hareket ve sükunetlerinde Allah’a tevekkül et, kaza, hüküm ve kaderine
teslim ol. Dünyayı rahatlığı ve insanları terket. Boynunda olan insanların
haklarını öde. Azığına, bineğine, arkadaşlarına, gücüne, gençliğine ve malına
dayanma. Zira bunun sana düşman ve vebal olmasından korkulur. Herkim Allah’ın
rızasını iddia eder ve buna rağmen başka bir şeye güvenirse Allah o şeyi ona
düşman ve vebal kılar ki kendisinin ve başkasının Allah’ın koruması ve tevfiki
olmaksızın bir gücü ve çaresi olmadığını bilsin.
Dönüşü olmayan kimse gibi hazırlıklı bulun, iyi
arkadaşlık et, Allah’ın farzlarının ve Resulünün (s.a.a) sünnetlerinin
vakitlerine ve sana farz olan edep, sabır, şükür, şefkat, cömertlik ve
azığından fedakarlık etmeye tüm vakitlerde riayet et. Sonra günahlarını halis
tövbe suyuyla yıka; doğruluk, sefa, huzur ve huşu elbisesini giyin. Seni
Allah’ın zikrinden ve itaatinden alı koyan her şeyden kaçın. Allah’ın
çağırdığında halis, temiz ve saf bir şekilde aziz ve celil olan Allah’a Lebbeyk
de ve O’nun sağlam kulpuna sarıl.
Müslümanlarla Allah’ın evini tavaf ettiğin gibi
meleklerle arşın etrafında kalbinle tavaf et. Hervele ederken nefsinin
isteklerinden kaçın, tüm güç ve kudretinden el çek. Mina’ya doğru çıkarken
gafletten ve sürçmelerinden uzaklaş, sana helal olmayan ve yakışmayan şeyleri
temenni etme. Arafat’ta hatalarını itiraf et. Allah ile vahdaniyeti üzere
yeniden sözleş. Müzdelife’de güvenle[48] Allah’a yaklaş. Meş’êr dağından yukarı çıkınca
ruhunu da yüce aleme gönder. Kurban keserken istek ve ihtirasının boğazını kes.
Şeytanı taşlar iken isteklerini, düşüklüğünü, alçaklığını ve kınanmış işlerini
taşla. Başını tıraş ederken zahiri ve batıni ayıplarını tıraş et. Hareme
girince isteklerine uymak yerine Allah’ın emanına, sığınağına, örtüsüne ve
himayetine gir. Ev sahibinin azametine yakin ederek ve onun kudret, azamet ve
saltanatını tanıyarak evini ziyaret et. Hacer’ül-Esved’e Allah’ın kısmetine
razı olarak ve izzetine boyun eğerek el sür. Veda tavafını yaparken de O’ndan
başka her şeye veda et. Sefa’da vakfe durunca ruhunu ve içini Allah ile
görüşeceğin gün için temiz kıl. Merve’de mürüvvet sahibi ol, vasıflarını yok
bilerek ilahi takvaya bürün. Bu haccında şart koştuğun, Rabbin ile sözleştiğin
ve kıyamete kadar kendine farz kıldığın şeyler hususunda mukavemet göster.”[49]
3299. Malik b.
Enes şöyle diyor: “İmam Sadık
(a.s) ile bir yıl hacca gittim. Bineği ihram yerinde durunca her ne kadar
telbiye (lebbeyk) söylemek istediyse de sesi boğazında kesildi ve neredeyse
bineğinden yere düşecek oldu.”Ben şöyle dedim: “Ey İbn-i Resulillah! Lebbeyk
demek gerekir.”İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Ebi Amir! Nasıl
cesaret edip de lebbeyk Allahumme lebbeyk”diyeyim? Zira aziz ve celil olan
Allah’ın bana cevap olarak lebbeyk değil, sa’deyk değil!” demesinden (davetimi
reddetmesinden) korkuyorum.”[50]
3300. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim helal olmayan bir mal kazanır da hacca gider ve lebbeyk
derse kendisine “lebbeyk değil, sa’deyk değil”denir. Ama helal olan bir mal ile
hacca gider ve lebbeyk derse o zaman da kendisine “lebbeyk ve sa’deyk”denir.”[51]
3301. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim haram bir mal ile hacca gider ve “lebbeyk Allahumme
lebbeyk”derse Allah da ona şöyle der: “Lebbeyk değil, sa’deyk değil. Haccın
reddedilmiştir.”[52]
3302. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanlar Allah’ın haremine ve güvenlik bölgesine girmeden
önce kalpleri huşu içine girsin, dünya işleri, süsleri ve lezzetlerine gönül
vermesin, içinde bulundukları halde ciddi ve gayretli olsun, O’na yönelsin, tüm
varlıklarıyla ona teveccüh etsinler diye ihrama girmekle emrolunmuşlardır.”[53]
3303. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hac iki çeşittir: Allah için hac ve insanlar için hac. Her kim Allah
için hac ederse Allah katındaki sevabı cennettir. Her kim de insanlar için hac
ederse kıyamet günü sevabı insanlara kalmıştır.”[54]
3304. İmam Sadık
(a.s), Mehdi’nin (a.s) zuhur alametleri hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başkası için hac ve cihadı taleb
etmeyi gördün... O halde sakın ve aziz ve celil olan Allah’tan kurtuluş taleb et.”[55]
3305. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim aziz ve celil olan Allah’ı ister, riya ve meşhur olma kastı
olmaksızın haccederse Allah şüphesiz onu bağışlar.”[56]
3306. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim giderken veya gelirken Mekke yolunda ölürse kıyamet günü
büyük korkudan güvende olur.”[57]
3307. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ihramda iken ölürse Allah onu Lebbeyk diyen bir halde
diriltir.”[58]
3308. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim iki haremden birinde (Mekke veya Medine’de) ölürse Allah onu
azabından güvende olan kimseler ile birlikte haşreder. Her kim de iki harem
arasında ölürse onun için divan kurulmaz. (hesaba çekilmez)”[59]
Kur’an:
“Kim oraya girerse, güvenlik içinde olur;” [60]
3309. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Kim oraya girerse, güvenlik içinde olur”Ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan her kim Allah’a sığınarak hareme girerse
Allah’ın gazabından güvende olur. Oraya giren hayvan ve kuşları da haremden
çıkıncaya kadar ürkütmemek ve eziyet etmemek gerekir.”[61]
3310. Hakeza İmam
Sadık (a.s) ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Eğer bir hırsız Mekke dışında bir yerde
hırsızlık veya bir suç işler de Mekke’ye kaçarsa Harem’de olduğu müddetçe
tutuklanmamalıdır. Ama pazara gitmesi engellenmeli ve haremden çıkıncaya kadar
kendisi ile alış veriş edilmemeli, arkadaşlık yapılmamalıdır. Haremden çıkınca
tutuklanmalıdır. Ama o işi haremde yapmışsa onu tutuklamak gerekir.”[62]
3311. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç birine Mekke’de silah taşıması helal değildir.”[63]
3312. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mekke’yi saygın kılan şüphesiz insanlar değildir, orayı Allah saygın
kılmıştır. Bu yüzden de saygınlığı kıyamete kadar sürecektir. İnsanlardan
Allah’a en çok isyan eden kimse haremde bir insanı öldüren, canına kastetmeyen
birini öldüren veya cahiliyye kini üzere birine saldıran kimsedir.”[64]
3313. Ebu Hureyre
şöyle diyor: “Allah
Mekke’yi Peygamberine fethedince ayağa kalkarak Allah’a hamd-u senada bulundu
ve şöyle buyurdu: “Allah Fil ashabına Mekke’ye saldırma hususunda engel oldu;
Peygamberini ve müminleri onlara hakim kıldı. Bu şehir günün belli bir vakti
bana helal kılındı ve sonra kıyamete kadar haram (saygın) kılındı. Ağaçlarını
kesmemek gerekir ve avını ürkütmemek icab eder.”[65]
3314. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar imamını kaybedecektir, ama o hac mevsiminde hazır bulunur
ve insanlar kendisini görmediği halde o insanları görür.”[66]
97.
Konu
el-Huccet
Hüccet-Delil
F El-Bihar,
5/298, 14. Bölüm, Yelzimu Alallahi et-Ta’rif
F El-Bihar,
5/288, 13. Bölüm, el-Etfalu ve men lem yetimmu aleyhim huccet fi dunya
F El-Bihar,
7/285, 13. Bölüm, ma yehtaccullahu bihi alel ibadi yevm’ul-kıyamet
F El-Bihar,
9/2, 1. Bölüm, ihtacullahi Teala alel erbab’ul-milel
F El-Bihar,
9/255, Ebvab-u İhticacat’ir Resul (s.a.a)
bak.
F 37. Konu,
el-Burhan
F el-İmamet
(1), 138-140 Bölümler; el-İmamet (3), 179. Bölüm; eş-Şükr (1), 2061. Bölüm; el-Akl,
2790. Bölüm; el-İlm, 2891. Bölüm; el-Amel (1), 2936. Bölüm; en-Nubuvvet (1),
3770. Bölüm
Kur’an:
“Biz peygamber göndermedikçe kimseye azâb
etmeyiz.”[67]
“Fakat Allah, helak olanın, apaçık bir delille
helak olması yaşayanın da apaçık bir delille yaşaması için (böyle yaptı.)”[68]
bak. Bakara, 256, 286; A’raf, 42; Enfal, 42;
Tevbe, 115; Ta-Ha, 134; Hac, 71; Şuara, 208, 209; Kasas, 46, 59; Talak, 7
3315. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah insanlara verdiği ve onlara
tanıttığı şeyleri hüccet (delil) gösterir.”[69]
3316. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah, bir milleti doğru yola eriştirdikten sonra, sakınacakları
şeyleri onlara açıklamadıkça, sapıklığa düşürmez” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Hoşnut
olduğu veya öfkelendiği şeyi onlara tanıtmadıkça...”[70]
Kur’an:
“Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.”[71]
“Sizi imana eriştirmekle Allah sizi minnet
altında bırakır.”[72]
“Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan
kimdir?”diye sorsan, “Allah'tır”derler. De ki: “hamt Allah'a mahsustur”, ama
çoğu bilmezler.”[73]
3317. İmam Ali
(a.s), “Marifet kimin işidir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ın işidir, kulların marifetin ortaya
çıkışında hiçbir etkisi yoktur.”[74][75]
3318. Sefvan b.
Yahya şöyle diyor: “İmam
Rıza’ya (a.s) “İnsanların marifeti vücuda getirmekte bir etkisi var mıdır?”
diye sordum. , “Hayır”dedi.” İnsanların marifet hususunda bir sevabı var mıdır?
diye sorunca da şöyle buyurdu: “Evet, Allah fazlından onlara doğruyu
göstermiştir.”[76]
3319. İmam Sadık
(a.s), “insanlar için marifete erişecek vesileler var mıdır?”diye soran
Abdulala’ya “Hayır”diye
buyurdu.”O halde inanlar marifet elde etmekle mükellef midir?”diye sorunca da
şöyle buyurmuştur: “Hayır! Şüphesiz Allah beyan eder. Allah insanları
sadece güçleri oranında mükellef kılmıştır. Allah insanları sadece kendilerine
verdikleriyle mükellef kılmıştır.”[77]
bak. el-Bihar, 5/220, 9. Bölüm
Kur’an:
“De ki: Kesin delil Allah'a mahsustur. O
dileseydi hepinizi doğru yola eriştirirdi.”[78]
3320. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Kesin hüccet Allah’a mahsustur.” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah-u Teala kıyamet günü kuluna
şöyle diyecektir: “Ey kulum! Sen biliyor muydun?” Eğer “Evet!”derse ona:
“Bildiğin şeyle amel ettin mi?” diye sorar. Eğer: “Ben cahil idim”derse o zaman
da: “Neden amel etmek için öğrenmedin?” diye sorar. Böylece o mahkum olur.
Kesin hüccet işte budur!”[79]
3321. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hücceti yaratılıştan önce de vardı, yaratılış ile birlikte
olmuştur ve yaratılıştan sonra da olacaktır.”[80]
bak. el-İlm, 2891. Bölüm, el-Hicret, 3989, Bölüm
Kur’an:
“Allah, “Andolsun ki Ben ve peygamberlerim üstün
geleceğiz”diye yazmıştır. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.”[81]
3322. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüccet sultanının gücü kudret sultanının gücünden daha büyüktür.”[82]
Kur’an:
“Müjdeleyici ve sakındırıcı
peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir
bahaneleri olmasın. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”[83]
3323. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Şüphesiz münezzeh olan Allah’ın yeryüzünde Muhammed’den
(s.a.a) daha güçlü bir hücceti ve Kur’an-ı Azim’den daha yetkin bir hikmeti
yoktur.”[84]
3324. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala’nın yeryüzünde Kitab’ından daha yetkin bir
hikmeti ve hücceti yoktur.”[85]
3325. İmam Mehdi
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ortaya çıkan olaylarda (gaybet döneminde) hadislerimizin ravilerine
müracaat edin. Şüphesiz onlar sizlere hüccetimdir ve ben de Allah’ın
hüccetiyim!”[86]
bak. el-Keza (2), 3357. Bölüm
Kur’an:
“Allah'ın çağrısına icabet eden bulunduktan
sonra, O’nun hakkında tartışmaya girişenlerin delilleri Rableri katında
hükümsüzdür. Onlara bir gazâb vardır, çetin bir azâb da onlar içindir.”[87]
“İşte siz böyle kimselersiniz. Hadi bilginiz
olan şey üzerinde tartıştınız ama bilginiz olmayan şey hakkında niçin
tartışıyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.”[88]
bak. En’am suresi, 80-83. ayetler; Şura suresi,
15. ayet; Al-i İmran suresi, 20. ayet
3326. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim şek veya zanna kapılır da bu esas üzere hareket ederse Allah
amelini batıl eder. Şüphesiz Allah’ın hücceti apaçık hüccettir.”[89]
3327. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin sözü doğru olursa hücceti de güçlü olur.”[90]
3328. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah kullarına verdiği ve tanıttığı şeyleri hüccet
gösterir.”[91]
3329. İmam Bakır
(a.s), Allah’ın kulları üzerindeki hücceti sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bildiklerini söylemeleri ve bilmedikleri
hususunda durmalarıdır.”[92]
3330. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Delaleti hidayet sanıp ona doğru yürüyen veya bir hakkı dalalet
sayıp onu terk eden ve bu sebeple de helak olan kimsenin özrü hiç kimse
tarafından kabul edilmez.”[93]
3331. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kulun üzerinde gerek işlediği günahta ve gerekse de şükründe
kusur ettiği nimette Allah’ın bir hücceti vardır.”[94]
98.
Konu
el-Hadis
Hadis
F El-Bihar, 2/144,
19. Bölüm, Fezlu Kitabeti’l-Hadisi ve rivayetih
F Kenz’ul-Ummal,
10/220, Rivayet’ul-Hadis ve Adab’ul-Kitabet
F El-Bihar,
2/158, 21. Bölüm, Adab’ur-Rivaye
bak.
F el-Kitab,
3448. bölüm; es-Sıdk, 2192. bölüm
F el-Fıkh,
3239. bölüm; el-Kur’an, 3293. bölüm
3332. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sözümü işitip ezberleyen ve benden taraf başkalarına ulaştıranı
Allah mutlu kılsın.”[95]
3333. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hadislerimiz kalpleri ihya eder.”[96]
3334. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz doğru konuşan birinden bir tek hadis alman senin için
dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” [97]
3335. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle (ilmi) müzakerelerde bulunun, görüşün ve hadis
söyleyin. Şüphesiz hadis kalplerin cilasıdır. Kılıçlar paslandığı gibi kalpler
de paslanır. Cilası ise hadistir.”
[98]
3336. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim elde etmekte yarışın. Nefsim elinde olan (Allah’a) andolsun ki
helal veya haram hususunda doğru sözlü bir insandan aldığın hadis senin için
dünyadan ve içinde taşıdığı altın ve gümüşten daha hayırlıdır.” [99]
3337. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki doğru sözlü birinden helal veya haram hususunda
öğrendiğin bir tek hadis güneşin üzerine doğduğu ve battığı her şeyden senin
için daha hayırlıdır.”
[100]
3338. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki hadis öğrenen ve o iki hadisten faydalanan veya başkalarına
faydalanacağı iki hadis öğreten kimsenin ameli, altmış yıl ibadetten daha
hayırlıdır.”
[101]
3339. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların nezdimizdeki makamını bizden rivayet ettikleri kadar
bilin.” [102]
3340. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ümmetime kendisiyle bir sünneti ikame edecek veya bir bidatı
delecek bir hadis öğretirse ona cennet vardır.” [103]
3341. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hıfzetmek rivayetin süsüdür. Delilleri hıfzetmek ise ilmin süsüdür.” [104]
3342. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allahım halifelerime rahmet et.”(Üç defa bunu tekrarladı) kendisine:
“Ey Allah’ın Resulü! Halifelerin kimlerdir?”benden sonra gelecek, hadislerimi
ve sünnetimi rivayet edecek ve benden sonra insanlara onları öğretecek
kimselerdir diye buyurdu.”[105]
3343. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allahım halifelerime rahmet et!” diye sorulunca (Üç defa bunu
tekrarladı) “Ey Allah’ın Resulü! Halifelerin kimlerdir?”diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Hadis ve sünnetimi tebliğ edenler ve sonra da ümmetime onları
öğretenlerdir.”[106]
3344. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hadislerimizi insanlar arasında rivayet eden ve bu vesileyle
Şiilerimizin (taraftarlarımızın) kalbini güçlü kılan kimse bin abidden daha
üstündür.”[107]
3345. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hadis rivayet den ve dinde derinleşen kimse dinde derinleşmeyen ve
rivayet etmeyen bin abidden daha üstündür.”[108]
3346. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ümmetime bir sünneti ikame edecek veya bidatı delecek bir
hadis ulaştırırsa o kimse cennettedir.”[109]
3347. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden her kim kırk hadis ezberlerse Allah kıyamet günü onu
fakih ve alim olarak diriltir.”[110]
3348. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden her kim kırk hadis ezberleyip bununla sadece aziz ve
celil olan Allah ve ahiret yurdunu dilerse Allah da kıyamet günü onu
Peygamberler, doğrular, şehitler ve salihlerle birlikte haşreder. Bunlar ne de
güzel arkadaştır! “[111]
3349. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bizden helal ve haram ile ilgili hadislerimizden kırk hadis
ezberlerse Allah kıyamet günü onu fakih ve alim olarak haşreder ve ona azap
etmez.”[112]
3350. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dinleri hususunda faydalanacakları kırk hadisi ümmetim için
ezberlerse Allah onu kıyamet günü fakih ve alim olarak diriltir.”[113]
bak. el-Bihar, 2/153, 20. Bölüm; Kenz’ul Ummal,
10/224
Kur’an:
“Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve
anlayan kulaklar onu bellesin diye.”[114]
3351. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Anladığın bir hadis naklettiğin bin hadisten hayırlıdır.”[115]
3352. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerin (taraftarların) makamını rivayetleri ve marifetleri
ölçüsünce bil. Hiç şüphesiz marifet rivayeti derketmektir.”[116]
3353. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Sözümüzü
işitip ezberleyen, sonra bizim adımıza onu insanlara ulaştıran kimseyi Allah
mutlu kılsın. Bir çok kimse fakih olmadığı halde fıkhı yüklenir. Bir çok kimse
de fıkhı kendisinden daha fakih olan kimseye nakleder.”[117]
3354. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bizden bir hadis işiten ve onu işittiği gibi başkalarına ulaştıran
kimseyi Allah mutlu kılsın. Zira çoğu zaman kendisine hadis ulaşan kimse, onu
duyandan daha iyi derk eder.”[118]
3355. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Siz (hadisleri) derk etmeye bakın; rivayet etmeye değil.”[119]
3356. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Beyinsizlerin himmeti rivayet etmektir. Alimlerin himmeti ise
(hadisleri) anlamaktır.”[120]
3357. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimlerin hüznü dirayet (anlamak); Cahillerin hüznü ise rivayettir.”[121]
bak. el-Fıkh, 3243. Bölüm, 345. Konu,
el-Ma’rifet (1)
3358. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak bir sözü işittiğinizde ona bağlı olma düşüncesi ile algılamaya
çalışın; rivayet etme düşüncesi ile değil. Şüphesiz kitabın ravileri çoktur,
ama riayet edenleri çok azdır.”[122]
3359. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir rivayeti işittiğinizde ona bağlı olma düşüncesi ile algılamaya
çalışın; rivayet etme düşüncesi ile değil. Şüphesiz kitabın ravileri çoktur, ama
riayet edenleri çok azdır.”[123]
3360. İmam Bakır
(a.s), Sa’d’ul-Hayr’a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Cahiller rivayeti ezberlemekle hoşnut olurlar;
alimler ise (rivayetlere) riayet etmeyi terk ettikleri için hüzünlenirler.”[124]
bak. el-İlm, 2894. Bölüm
3361. İmam Ali
(a.s), uydurma hadisler hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanların elinde hak ve batıl, yalan
ve doğru, nasih ve mensuh, genel ve özel, muhkem ve müteşabih, ezberlenen ve
vehm edilen (ravinin hadis sandığı) sözler vardır. Resulullah (s.a.a) zamanında
Resulullah’a o kadar yalan şeyler isnad ettiler ki sonunda okuduğu bir
hutbesinde şöyle buyurdu: “Her kim bana yalan yere bir şey isnad ederse
ateşteki yerini hazırlasın.”Şüphesiz hadisi sana sadece dört kişi getirir...”[125]
3362. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’ın (s.a.a) hayatında kendisine öyle yalan şeyler isnad
ettiler ki sonunda hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Bana çok yalan
şeyler isnad ediyorlar. Her kim bilerek bana yalan şeyler isnad ederse ateşteki
yerini hazırlasın.”Buna rağmen Peygamber’den sonra da kendisine yalan şeyler
isnad ettiler.”[126]
bak. el-Bihar, 2/214, 28. Bölüm; Kenz’ul Ummal,
10/295
3363. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bilerek bana yalan şeyler isnad ederse ateşteki yerini
hazırlasın.”[127]
3364. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim yalan olduğunu bildiği halde benden bir hadis naklederse iki
yalancıdan biridir.”[128]
3365. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bana yalan bir şeyi isnad ederse kendisine cehennemde içinde
otlayacağı bir ev bina edilir.”[129]
3366. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bilerek insanları saptırmak için bana yalan bir şey isnad
ederse ateşteki yerini hazırlasın.”[130]
3367. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Bana yalan bir şey isnad etmelerini helal görmüyorum.”[131]
3368. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz büyük günahların en büyüğü biri de birinin demediğim
şeyleri bana isnad etmesidir.”[132]
bak. el-Bihar, 2/250
Kur’an:
“Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu
da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de
böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak.”[133]
bak. Nisa, 94; Kehf, 66, 67; Nur, 15; Ahzab, 22,
35
3369. İmam Bakır
(a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mürcie, Kaderiye veya Haricilerden olan birisi
bize isnad ettiği bir hadisi size nakl ederse onu yalanlamayın, zira siz
bilemezsiniz, belki de onda hak bir söz vardır. Onu yalanlamakla arş üzerindeki
aziz ve celil olan Allah’ı yalanlamış olursunuz.”[134]
3370. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bizden kendisine ulaşan bir hadisi reddederse kıyamet günü
ben onun hasmı olacağım. Benden size oanlamadığınız bir hadis ulaşırsa, “Allah
daha iyi bilir”deyin.”[135]
3371. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim benden kendisine bir hadis ulaşır da onu yalanlarsa şüphesiz
şu üç şeyi yalanlamış olur: Allah, Resulü ve o hadisi kendisine nakleden
kimseyi.”[136]
3372. İmam Rıza (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Temel
ilkeleri açıklamak bize, detayları bulmak ise size kalmıştır.”[137]
3373. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizlere temel ilkeleri açıklamak bizim, detaylarını bulmak
ise sizin görevinizdir.”[138]
bak. 14. Konu, el-Usul
3374. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hadisimi Kur’an’a arz ediniz, eğer Kur’an ile uyum içindeyse o
bendendir ve onu ben demişimdir.”[139]
3375. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her hakkın bir hakikati vardır. Her doğru şeyin de bir nuru
vardır. Allah’ın kitabı ile uyuşan şeyi alınız, Allah’ın kitabına muhalif olan
şeyleri ise terk ediniz.”[140]
3376. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hadislerden Kur’an’la uyuşmayan şey uydurmadır.”[141]
bak. El-Bihar, 2/242, 243
3377. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benden kalplerinizin tanıdığı saç ve ciltlerinizin hoşlandığı ve
sizlere yakın olan bir hadis işittiğinizde bilin ki ben o söze sizden daha
evlayım. (onu ben demişimdir) Ama benden kalplerinizin tanımadığı, saç ve
ciltlerinizin kaçındığı ve sizlere uzak olan bir hadis işittiğinizde bilin ki
ben sizlerden ona daha uzağım.”[142]
3378. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Al-i Muhammed’den (a.s) sizlere ulaşan, kalplerinizi yumuşatan ve
tanıdığınız bir hadis ulaştığında onu kabul ediniz. Ama eğer kalpleriniz ürker,
yabancı görürsen onu Allah’a, Resulüne ve Al-i Muhammed’den olan alime havale
ediniz.”[143]
3379. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Size benden
hak ile uyuşan bir hadis gelecek olursa şüphesiz onu ben demişimdir. Ama benden
size hak ile uyuşmayan bir hadis geldiğinde şüphesiz onu ben dememişimdir. Zira
şüphesiz ben sadece hakkı söylerim.”[144]
Hadisin sıhhatini bilmek için yerinde söylenmesi
gereken bir takım ölçüler vardır.
3380. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir hadisi doğru anlarsan onu istediğin şekilde beyan et.”[145]
3381. İmam Sadık
(a.s), hadisi mana esasınca nakletmenin hükmü sorulunca şöyle buyurmuştur: “Eğer onu doğru anladıysan sakıncası yoktur. Bu
“teal”ve “helumme”(ikisi de gel anlamındadır) veya “uk’ud”ve “iclis”(ikisi de
otur anlamındadır) demen gibidir.”[146]
3382. Muhammed b.
Müslim şöyle diyor: “Ebi Abdillah’a (a.s), “Sizden bir hadis işitiyorum, sonra da onu
azaltıyor veya çoğaltıyorum”diye söyleyince İmam şöyle buyurdu: “Eğer manasını
ifade etmek için yapıyorsan sakıncası yoktur.”[147]
3383. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Manasını doğru anladığın takdirde hadisin bir bölümünü öne alman
veya sona bırakmanın sakıncası yoktur.”[148]
3384. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir haramı helal ve bir helalı da haram kılmadıkça manayı anlaman
şartıyla azaltıp çoğaltmanın bir sakıncası yoktur.”[149]
3385. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetime hadislerimden sadece akıllarının alabileceği şeyleri
söyleyin.”[150]
3386. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz insanlara akılları miktarınca konuşmakla emrolunduk.”[151]
3387. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlara akıllarının almayacağı bir hadis söyleyecek olursan
şüphesiz onların bazısı fitneye düşer.”[152]
3388. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim tefsirini ne kendisinin ne de kendisine hadisi nakledilenin
bilmediği bir hadis söylerse o hadis kendisinin ve kendisine hadisi
nakledilenin fitneye düşmesine sebep olur.”[153]
3389. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah ve Resulünün yalancı sayılmasını ister misiniz? Öyleyse
insanlara bildikleri hadisleri söyleyin ve inkar ettikleri şeyleri söylemekten
sakının.”[154]
3390. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara Rablerinden bahsedince onları dehşete düşürecek ve kabulde
meşakkate sokacak şeyler söylemeyin.”[155]
bak. en-Nübüvvet (1), 3776. Bölüm
3391. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hadislerimiz zor ve çok ağırdır. Ona sadece mukarreb melek,
mürsel nebi, Allah’ın kalbini imanla imtihan ettiği kul veya korunmuş şehir
tahammül edebilir.”Amr şöyle diyor: “Hadisin ravisi olan Şuayb’a, “Ey Ebe’l
Hasan! Korunmuş şehir nedir?”diye sorunca şöyle dedi: “Ben de Eba
Abdillah’a (a.s) bunu sordum. Bana, “Geniş ve sağlam kalptir”diye buyurdu.”[156]
bak. el-Bihar, 2/182, 26. Bölüm
Kur’an:
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde)
kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitapta Biz
hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine toplanacaklardır.”[157]
“Bu gün, size dininizi kemale erdirdim.”[158]
3392. Ebu Usame
şöyle diyor: “Ebi
Abdillah’ın (a.s) yanındaydım, Muğiriye kabilesinden olan birisi de oradaydı.
Sünnetler hakkında İmam’a sorular soruyordu. İmam şöyle buyurdu: “İnsanoğlunun
ihtiyaç duyduğu her şey hususunda Allah ve Resulü tarafından bir sünnet ortaya
konmuştur. Eğer böyle olmasaydı getirdiği hüccetlerde bizleri hüccet
kılmazdı.”Muğiriye kabilesinden olan şahıs, “Allah hangi şeylerle bizlere
hüccet getirmiştir?”diye sorunca Ebu Abdillah (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’ın şu
sözü: “Bu gün size dininizi kemale erdirdim ve üzerinize olan nimetimi
tamamladım.”[159]
3393. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizleri cennete yaklaştıran ve ateşten uzaklaştıran her şey
hususunda sizleri ondan nehyettim ve sizlere onu emrettim.”[160]
bak. el-Bihar, 2/168, 22. Bölüm; el-Hudud, 735.
Bölüm
3394. İmam Sadık
(a.s), Ebi Basir’e şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki eğer aranızdan sır saklayan
üç mümin bulabilseydim onlardan bir tek hadis gizlemeyi helal görmezdim.”[161]
3395. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer ben kendisine ilim emanet bırakacağım ve buna ehli olan üç grup
bulabilseydim kıyamete kadar olacak artık helal ve haramı incelemeye ihtiyaç
kalmayacak olayları kendilerine söylerdim.”[162]
3396. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Daha önceden diğer kitapların gayrisinin eline düştüğü gibi, sizden başkasının
eline düşme korkusu da olmasaydı, size şüphesiz Kaim (a. f) kıyam edinceye
kadar hiç kimseye ihtiyaç duymayacağınız bir kitap verirdim.”[163]
3397. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine hadis söyleyeceğim birini bulamıyorum. Eğer sizden birine
bir hadis söyleyecek olursam o şahıs henüz Medine’den çıkmadan o hadis yanıma
getirilmektedir (bir grup gelip, “Sen mi bu hadisi söylemişsin!”diye
söylemektedir. ) Bunun üzerine ben de, “Hayır söylememişim”diyorum.”[164]
bak. 456. Konu, el-Kitman, 557. Konu, et-Takiyye
3398. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizim haktan başka bir şey söylemediğimizi bilen kimse hakkımızdaki
bu bilgisi kendisine yetmelidir. O halde bizim hakkımızdaki bilgisiyle
uyuşmayan bizden bir söz işittiğinde o sözü kendisini savunmak için dediğimizi
ve onu tercih ettiğimizi bilmelidir.”[165]
3399. İmam Sadık
(a.s), Ebi Amr el-Kinaniyy’e şöyle buyurmuştur: “Ey Eba Amr! Eğer sana bir hadis söylediysem,
bir fetva verdiysem sonra yeniden gelip bana o konuyu sorduysan ve ben de
önceki söz ve fetvamın aksine cevap ve fetva verdiysem hangisiyle amel
edeceksin?” Ben, “Yenisini alırım ve diğerini bırakırım” dedim. İmam (a.s)
şöyle buyurdu: “Doğru söyledin ey Eba Amr! Allah gizli ibadet edilmeyi ister.
Allah’a andolsun ki bil eğer bu işi yapacak olursanız bu hem benim ve hem de
sizin için daha hayırlı olur. Allah dini hususunda bizden ve sizlerden sadece
takiyyeyi istemiştir.”[166]
bak. el-Bihar, 2/219, 29. Bölüm; Vesail’uş-Şia,
18/75, 9. Bölüm
3400. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “(Şüphesiz Kur’an’ın müteşabihi olduğu gibi bizim hadislerimizin de
müteşabihi vardır ve Kur’an’ın muhkemi olduğu gibi bizim hadislerimizin de
muhkemi vardır.) Şüpheiz Kur’anın müteşabihi ve muhkemi olduğu gibi bizim
hadislerimizin de müteşabihi ve muhkemi vardır. O halde müteşabihini muhkemine
döndürün ve muhkemi olmaksızın müteşabihine uymayın ki delalete düşersiniz.”[167]
bak. el-Kur’an, 3320. Bölüm
99.
Konu
el-Hudud
Hudud-Ceza Hukuku
F El-Bihar,
79/30-227, Ebvab’ul-Hudud
F Vesail’uş-Şia,
18/307, Kitab’ul-Hudud ve Tazirat
F Kenz’ul-Ummal,
5/303-572; Kitab’ul-Hudud
bak.
F 68. Bölüm,
et-Tecessüs, 205; ez-Zina, 224; es-Suhk, 310; ez-Zerb, 340; el-Azab, 436;
İkrar, 479, el-Livat en-Nas- 3969. Bölüm, es-Selat (1) 2276. Bölüm
Kur’an:
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde)
kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitapta Biz
hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine toplanacaklardır.”[168]
3401. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala... her şey için bir sınır belirlemiş
ve o sınırı göstermek için bir delil karar kılmıştır. O sınırı aşan kimse için
ise bir had (ceza) tayin etmiştir.”[169]
3402. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bu evim gibi belli bir sınırı ve haddi vardır. Sokakta
olan her şey onun bir parçası ve evde olan her şey ise evden bir parçadır.”[170]
3403. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah helal ve haram olan her şeye bu evim gibi bir sınır
belirlemiştir... Hatta bir sıyrık için bile diyet ve gayrisi için bir kırbaç ve
yarım kırbaç gibi hudutlar belirlemiştir.”[171]
3404. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Ali (a.s) rivayetlerin helal ve haramını öğretiyor ve
Kur’an’ı öğretiyordu. Bu ikisinden (helal ve haramdan) her birinin belli bir
haddi vardır.”[172]
3405. Ebu Lebid
el-Behrani şöyle diyor: “Şüphesiz Mekke’de İmam Bakır’ın (a.s) yanına birisi geldi ve şöyle
dedi: “Ey Muhammed bin Ali! Her şeyin bir sınırı olduğunu sanan sen misin?”Ebu
Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “Evet ben söyledim. Şüphesiz Allah yarattığı küçük
ve büyük her şey için belli bir sınır tayin etmiştir. O sınırı aşınca o hususta
Allah’ın haddini aşmış olur.” O adam, “Bu sofranızın haddi nedir?” diye
sorunca, İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu sofranın haddi açtığında Allah’ın adını
anman, topladığında Allah’a şükretmen ve kırıntılarını süpürmendir.” O adam,
“bu testinin haddi nedir?” diye sorunca da İmam şöyle buyurdu: “Bunun da haddi
ağız tarafından içmen ve kırık yerlerinden içmemendir.”[173]
3406. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizleri cennete yaklaştıran ve ateşten uzaklaştıran her şey
hususunda sizlere emrettim ve sizleri sakındırdım.”[174]
bak. el- Bihar, 2/168, 22. Bölüm
Vesail’uş-Şia, 18/309, 2. Bölüm
3407. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yapabildiğiniz kadar had ve cezaları Müslümanlardan uzak tutun. Eğer
Müslümanlar için bir çıkış yeri bulacak olursanız serbest bırakın. Zira imamın
bağışlamada hata etmesi cezalandırmada hata etmesinden daha hayırlıdır.”[175]
3408. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Def edecek bir yer bulduğunuzda Allah’ın kullarından hadleri def
edin.”[176]
3409. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hadleri şüphelerle def edin.”[177]
3410. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hadlerinden (ceza hukukundan) bir had uygulamak Allah’ın
beldelerinde kırk gece yağan yağmurdan daha hayırlıdır.”[178]
3411. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde uygulanan bir had altmış yıllık ibadetten daha temizdir.”[179]
3412. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Münezzeh
olan Allah’ın hadlerini korursanız sizlere vadettiği fazlını ve bereketini çok
çabuk ulaştırır.”[180]
3413. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah hadleri uygulamayı haramların önemini vurgulamak için farz
kılmıştır.”[181]
3414. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani hadleri hususunda...”[182]
3415. İmam Sadık
(a.s), birine yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Yakın ve uzak herkese Allah’ın haddini uygula.
Hoşnutluk ve öfke anında Allah’ın kitabıyla hükmet ve siyah ve beyaz arasında
adaletle bölüştür.”[183]
3416. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hadlerinden bir had dışında yüce insanların hatalarını
görmezlikten gelin.”[184]
3417. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle yarışmak zorundasınız. O halde Allah’ın hadlerini
uygulamak ve iyiliği emretmek hususunda birbirinizle yarışın.”[185]
bak. Vesail’uş-Şia, 18/307, 1. Bölüm
3418. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Resulullah’a (s.a.a) kavmi arasında şerafetli olan
hırsızlık yapmış bir kadın getirdiler. Resulullah (s.a.a) elinin kesilmesini
emretti. Kureyş’ten bir grup Resulullah’ın etrafına toplanıp şöyle dediler: “Ey
Allah’ın Resulü! Küçük bir hata için bunun gibi şerafet sahibi bir kadının eli
kesilir mi?” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Evet, şüphesiz sizden öncekiler
de bu gibi şeyden dolayı helak oldu. Onlar zayıflarına had uyguluyorlar; güçlü
ve şerafet sahibi olanlar hakkında ise haddi terk ediyorlardı. Bu yüzden de helak
oldular.”[186]
3419. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan sadece Allah’ın hadlerini uygulayarak mutluluğa erişir ve
sadece Allah’ın hadlerini zayi ettiği için mutsuzluğa düşer.”[187]
3420. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zina eden iri göbekli ve sakat birini Resulullah’ın (s.a.a) yanına
getirdiler. Resulullah (s.a.a) içinde yüz dal bulunan bir hurma demetini
getirdi ve had olarak ona bir darbe vurdu. Zira Allah’ın hadlerinden bir haddin
uygulanmamasını hoş görmüyordu.”[188]
bak. Mustedrek’ul Vesail, 18/7, 1. Bölüm,
Mukeddemat’ul Hudud
3421. İmam Sadık
(a.s) babasından, o da babalarından, onlar da Resulullah’tan (s.a.a) hadler
hususunda şefaat etmekten nehy ettiğini rivayet etmiştir. İmam Sadık (a.s)
ayrıca şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hadlerinden bir haddi iptal etmek için şefaat eden ve
Allah’ın hadlerini iptal hususunda çalışan kimseye Allah kıyamet günü azab
eder.”[189]
3422. Resulullah
(s.a.a), Üsame’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Usame! Had hususunda şefaat etme.”[190]
3423. Ayşe şöyle
diyor: “Mahzum
kabilesinden bir kadın emanet olarak bir takım şeyler alıyor ve sonra inkar
ediyordu. Peygamber (s.a.a) elinin kesilmesini emretti. O kadının ailesi
Üsame’nin yanına giderek ondan Peygamber (s.a.a) nezdinde aracılık etmesini
istediler. Üsame de o kadın hakkında Peygamber (s.a.a) ile konuştu. Peygamber
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Üsame! Allah’ın hadlerinden bir had hususunda
konuştuğunu görmeyeyim.”Peygamber (s.a.a) daha sonra bir hutbe okuyarak şöyle
buyurdu: “Sizden öncekiler de işte bu yüzden helak oldular. Onlar arasında
soylu biri hırsızlık yaptığında ona karışmazlardı. Ama zayıf ve çaresiz biri
hırsızlık yapacak olursa elini keserlerdi. Canım elinde olan Allah’a andolsun
ki eğer Muhammed’in kızı Fatıma bile hırsızlık edecek olursa elini keserim.
Ardından da Mahzum kabilesinden olan kadının elini kesti.”[191]
3424. Nakl
edildiği üzere Müminlerin Emiri Ali (a.s) Beni Esedli birini had uygulamak için
tutukladı. Beni Esed kabilesi Hüseyin b. Ali’nin yanına gitti ve ondan aracılık
yapmasını istediler. Ama O kabul etmedi. Daha sonra Müminlerin Emiri’nin (a.s)
yanına giderek ondan had uygulamamasını rica ettiler. O şöyle buyurdu: “Siz kendi malım olan bir şeyi isteyecek
olursanız şüphesiz size veririm.”Beni Esed kabilesi büyük bir sevinçle
Müminlerin Emiri'nin yanından ayrıldı. Daha sonra Hüseyin’in (a.s) yanına gidip
Müminlerin Emiri’nin (a.s) sözünü ona da aktardılar. Hüseyin (a.s) şöyle
buyurdu: “Eğer arkadaşınızla işiniz varsa geri dönün, belki de haddi uygulanmıştır.
Onlar döndüklerinde Müminlerin Emiri’nin (a.s) had uyguladığını gördüler.
Onlar, “Ey Müminlerin Emiri! Bize söz vermedin mi?” dediler. O şöyle buyurdu:
“Ben sizlere kendime ait olan bir şeyi sizlere vereceğime dair söz verdim. Ama
bu had Allah’ındır. Ben bu konuda hiç bir şeye malik değilim.”[192]
3425. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkes aracı olarak Allah’ın hadlerinden bir haddin uygulanmasına
engel olursa aracılığını geri almadığı müddetçe sürekli Allah’ın gazabında
olur.”[193]
3426. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul hakkı olan hadlerde imama götürülmediği müddetçe şefaat etmenin
sakıncası yoktur. Ama had imama götürüldükten sonra hiçbir şefaat kabul
edilmez.”[194]
bak. Vesail’uş-Şia, 18/223, 35. Bölüm
3427. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hadlerden herhangi bir halde kefalet etmek söz konusu değildir.
(Diğer şuçlarda çrneğin mal ve hapisle ilgili şuçlarda kefalet alabilir.”[195]
3428. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a), “Hadde kefalet olmaz”diye buyurmuştur.”[196]
3429. Müminlerin Emiri
(a.s), “Hadde kefalet olmaz” diye hükmetmiştir.”[197]
3430. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Had uygulanacak kimse yemin ettirilmez.”[198]
3431. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hadde şefaat, kefalet ve yemin yoktur.”[199]
3432. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın biri, birisini Müminlerin Emiri’nin (a.s) yanına getirerek
şöyle dedi: “Bu adam bana iftira etmiştir.” Onun bu iddiasının hiçbir delili
(şahidi) yoktu. Bu yüzden şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri ona yemin ettir.” O
şöyle buyurdu: “Had hususunda yemin yoktur. Kemik hususunda ise kısas yoktur.”[200]
3433. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman had farz olursa onu uygulamak gerekir. Haddi uygulamada
ertelemek ve beklemek yoktur.”[201]
3434. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç kişi birinin zina ettiğine tanıklık ettiler. Müminlerin Emiri (a.s),
“Dördüncü şahıs nerede?” diye sordu. Onlar, “Şimdi geliyor” dediler. Müminlerin
Emiri (a.s) şöyle buyurdu: “Bu üç kişiye (iftira) had uygulayın. Zira had
uygulamada bir an bile beklemek doğru değildir.”[202]
3435. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Had hususunda “şayet”ve “umulur” gibi şeyler söz konusu edilirse had
iptal edilir.”[203]
Kur’an:
“Bunlar Allah'ın hudutlarıdır, onları
çiğnemeyin. Allah'ın hudutlarını çiğneyenler ancak zalimlerdir.”[204]
“Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz,
kendisine zulmetmiştir.”[205]
“Kim Allah'a ve Peygamberine baş kaldırır ve
hudutlarını aşarsa, onu temelli kalacağı ateşe sokar. Alçaltıcı azâb onadır.”[206]
3436. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah sizler için hadler tayin etmiştir. Bu hadleri
aşmayınız.”[207]
3437. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Müminlerin Emiri (a.s) Kanber’e birine had uygulamasını
emretti. Kanber, kızarak üç kırbaç fazla vurdu. Ali (a.s) Kanber’e üç kırbaç vurarak
kısas uyguladı.”[208]
3438. Abdullah b.
Ma’kil şöyle diyor: “Şüphesiz Ali birine kırbaç vurulmasını emretti. Kırbaç vuran kimse
iki kırbaç fazla vurunca Ali (a.s) ona iki kırbaç vurarak kısas etti.”[209]
3439. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü bir kırbaç eksik had uygulayan kimseyi getirirler. O
şöyle der: “Rabbim! Kullarına acıdığım için bu işi yaptım.”Allah şöyle buyurur:
“Sen onlara benden daha mı merhametlisin?”Onu ateşe atmalarını emreder. Sonra
bir kırbaç fazla vuranı getirirler. O da şöyle der: “Ona günahtan el çeksin
diye bir kırbaç fazla vurdum.”Sonra onu da ateşe atmaları emredilir.”[210]
3440. İmam Bakır
(a.s), Allah-u Teala’nın, “Bu Allah’ın hudutlarıdır. Onları çiğnemeyin. Her kim Allah’ın
hudutlarını çiğnerse şüphesiz onlar zalimlerdir” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah zina eden kimseye gazab etmiş ve
ona yüz kırbaç karar kılmıştır. O halde her kim öfkesinden dolayı bundan fazla
vurursa ben Allah nezdinde ondan beriyim.”[211]
3441. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir günah işler de kendisine had uygulanırsa o günahın haddi
kendisine keffaret sayılır.”[212]
3442. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünyada bir günah işler de cezasını görürse Allah kulunu
ikinci defa cezalandırmaktan daha adildir.”[213]
3443. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kılıç üzerinden geçtiği her günahı temizler.”[214]
3444. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Taşlanmak (zinakarın) yaptığının keffaretidir.”[215]
3445. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah mümin bir kulunu bu dünyada cezalandırırsa kıyamet günü
yeniden cezalandırmaktan daha bağışlayıcı ve yücedir.”[216]
bak. Sahih-i Müslim, 3/1333, 10. Bölüm, el-Bela,
404. Bölüm, ez-Zenb, 1387. Bölüm
3446. Resulullah (s.a.a) birini
recm etmelerini emretti. Onlar, “şüphesiz bu şahıs aşağılık bir
insandır”dediler. O, “aşağılıktır demeyin. Allah’a yemin olsun ki o Allah
nezdinde misk kokusundan daha güzeldir.” diye buyurdu.”[217]
3447. Resulullah
(s.a.a) zina eden birini taşladığında birisi arkadaşına, “O köpek gibi geberdi”
dedi. Peygamber (s.a.a) o ikisiyle bir leşin yanından geçerken şöyle buyurdu: “Dişlerinizle bu leşten bir parça koparınız.”
Onlar, “Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın selamı üzerine olsun. Leşi mi yiyelim”
deyince şöyle buyurdu: “Kardeşinden kopardığınız bu leşten daha pis
kokmaktadır.”[218]
3448. Abdurrahman
b. Ebi Leyla şöyle diyor: “Ali (a.s) birine had uyguladı. İnsanlar ona sövüp lanet etmeye
başladılar. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “O artık bu günahından dolayı sorguya
çekilmeyecektir.”[219]
3449. “Zina ederek hamile
kalan bir kadın Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın
Resulü! Ben had uygulanmayı hak ettim. Bana had uygula.” Allah’ın Resulü o
kadının velisini çağırdı ve şöyle buyurdu: “Doğuruncaya kadar ona iyi davran
daha sonra yanıma getir.” O adam denileni yaptı. Allah’ın Resulü kadının
elbisesinin üzerine çekilip örtülmesini, daha sonra da recm edilmesini emretti.
Ardından onun cenaze namazını kıldı. Ömer şöyle dedi: “Ey Allah’ın resulü! Bu
zina eden kadının cenaze namazını mı kılıyorsun?” Peygamber şöyle buyurdu:
“Şüphesiz o öyle bir tövbe etti ki eğer tövbesi Medine halkından yetmiş kişi
arasında paylaştırılacak olursa hepsini kapsar. Bundan daha üstün bir tövbe
gördün mü? O Allah için kendini feda etti.”[220]
bak. el-Mev’ezet, 4118. Bölüm
3450. Bir hırsızı
Ali’nin (a.s) yanına getirdiler. O şahıs hırsızlık yaptığını itiraf etti. Ali
(a.s) ona, “Acaba Kur’an’dan bir şey ezberledin mi?”diye sordu. O, “Evet Bakara
suresini ezberledim” deyince şöyle buyurdu: “Elini Bakara suresine bağışladım.” Eş’as İmam’a
şöyle dedi: “Allah’ın hadlerinden bir haddi mi iptal ediyorsun.” O şöyle
buyurdu: “Sen ne anlarsın! Eğer beyyine (iki şahit) ikame olursa İmam suçluyu
affedemez. Ama eğer birisi hırsızlık yaptığını itiraf ederse İmam isterse onu
bağışlar isterse de cezalandırır.”[221]
3451. Muhammed b.
İsa b. Ubeyd şöyle diyor: “İmam Ebu’l-Hasan Askeri (a.s) Faris b. Hatem Kazvini’nin
öldürülmesini emretti ve onu öldürenin cennete gireceğini garantiledi. Daha
sonra Cüneyt onu öldürdü. Faris insanları saptıran ve bid’at olan işlere davet
eden biriydi. Dolayısıyla Ebu’l-Hasan’dan şu emir geldi: “Bu mel’un Faris benim
adıma insanları saptırmakta ve bid’ata davet etmektedir. Kanı onu öldüren
herkese helaldir. Onu öldürüp beni kendisinden kurtaracak kimdir ki ben de
karşılık olarak ona Allah nezdinde cenneti garantileyeyim?”[222]
3452. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kılıç çekerse (insanları korkutursa muharip hükmündedir ve)
kanı helaldir.”[223]
3453. Cabir şöyle
diyor: “Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ka’b b. Eşref’i kim halledecek? Zira o Allah’ı ve
Resulünü incitmiştir.” Muhammed b. Mesleme, “Ey Allah’ın Resulü! Onu öldürmemi
istiyor musun?” deyince, “Evet”diye buyurdu. O, “O halde izin ver de gerekli
şeyleri söyleyeyim.” “söyle” diye buyurdu. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme
Ka’b’ın yanına gitti ve onunla bir şeyler konuştu. Onunla geçmişi hakkında bir
şeyler söyleşti ve şöyle dedi: “Bu adam (yani Peygamber -s.a.a-) iyilik etmek
istedi ama bizi meşakkat ve zahmete düşürdü.” Ka’b Muhammed b. Mesleme’nin
sözlerini işitince şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki sen de ondan incinmişsin.”
Muhammed b. Mesleme Haris, Abis b. Cebr ve Ubbat b. Bişr ile birlikte onun
yanına geleceklerine dair sözleşti. Onlar Ka’b’ın yanına geldiler ve onu gece
davet ettiler. Ka’b da onların yanına gitti. Muhammed b. Mesleme o üç kişiye
şöyle dedi: “O gelince ben elimi başına doğru atacağım. Ben başını sıkı tutunca
siz saldırın. Ka’b kılıcını kuşanmış bir halde onların yanına geldi. Onlar,
“Güzel koku senden mi geliyor dediler?”Ka’b, “Evet, falan eşim Arapların en
güzel kokulu kadınıdır.”Muhammed, “bu kokuyu koklamama izin verir misin?”dedi.
Ka’b, “Evet kokla”dedi. Muhammed bedenini kokladı ve sonra, “yeniden koklamama
izin verir misin?”dedi. Bu esnada Muhammed Ka’b’ın başından sıkıca tuttu ve
“saldırın”diye bağırdı. Böylece onu öldürdüler.”[224]
3454. Resulullah
(s.a.a) etrafını saran Müslümanlara şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar, benden sonra artık bir peygamber
gelmeyecektir ve benim sünnetimden sonra da bir sünnet yoktur. Her kim böyle
bir iddia da bulunursa iddiası ve bid’atı cehennemdedir. Her kim Peygamberlik
iddiasında bulunursa onu öldürün.”[225]
bak. et-Tecessus, 514. Bölüm, 101. Konu,
el-Muharib
3455. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim işlediği büyük günahlar sebebiyle iki defa had cezası
görürse üçüncü defada öldürülmelidir.”[226]
3456. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üçüncü defasında öldürülmelerinin sebebi kırbaç yemeyi
önemsememeleri ve neredeyse zina işinde özgür olduklarını sanmalarıdır. Başka
bir sebebi de Allah’ı ve haddi hafif sayan kimsenin kafir oluşudur. Kafir
olduğu için de öldürülmelerinin hak etmiş olur.”[227]
3457. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşman topraklarında, oradan çıkmadıkça hiç kimseye had uygulamam.
Zira gayrete gelip düşmana katılabilir.”[228]
bak. Vesail’uş-Şia, 18/317, 10. Bölüm
3458. İmam Sadık
(a.s), Ta’zir hakkında soru soran Hammad b. Osman’a şöyle buyurmuştur: “Ta’zir had sayısından aşağıdır.” Ben seksen
kırbaçtan aşağı mıdır?” diye sordum. Şöyle buyurdu: “Hayır, kölenin haddi olan
kırk kırbaçtan daha aşağıdır.”Ben, “Ne kadardır?”diye sorunca şöyle buyurdu:
“Bu onun işlediği suçu ve bedeninin gücünü göz önünde bulunduracak olan hakime
bağlıdır.”[229]
3459. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hadlerinden bir had olmadığı takdirde ondan fazla vurmamak
gerekir.”[230]
3460. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tembih etmek için üçten fazla vurmaman gerekir. Eğer daha fazla
vurursan kıyamet günü kısas edilirsin.”[231]
3461. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir mümine ortada bir had olmadıkça
on kırbaçtan fazla vurması helal değildir.”[232]
3462. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahirete iman eden hiç bir hakime ortada bir had olmadıkça
on kırbaçtan fazla vurması helal değildir.”[233]
3463. İmam Sadık
(a.s), “ta’zir ne kadardır?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “On ila yirmi kırbaç arasıdır.”[234]
bak. Vesail’uş-Şia, 18/583, 10. Bölüm ve s. 363,
10. Bölüm, 10 ve s. 309, 2. Bölüm, Sunen-i Ebi Davud, 4/167
3464. el-Menakıb
kitabında şöyle yer almıştır: “Müminlerin Emiri Ali (a.s) Amr b. Abdivedd’i yakalayıp boynunu
vurmada biraz bekleyince bazıları Ali’yi (a.s) kınadı. Huzeyfe onu savundu.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Huzeyfe sakin ol! Ali (a.s) yakında neden
onu öldürmek hususunda biraz beklediğini size söyleyecektir.”
Ali (a.s) Amr’ı öldürdü. Dönünce Peygamber
(s.a.a) neden beklediğini sordu. O şöyle dedi: “Amr anneme sövdü ve yüzüme
tükürdü. Ben onu öldürdüğüm takdirde kendimi teskin etmek için öldürmüş
olabileceğimden korktum. Bu yüzden sakinleşinceye kadar onu bıraktım. Sonra onu
Allah için öldürdüm.”[235]
100.
Konu
el-Harb
Savaş
bak.
F 12. Konu, el-Esir;
25. Konu, el-Eman, 43. Konu, el-Baği; 76. konu el-Cünd; 80. konu, el-Cihad(1);
239. Konu, es-Silah; 296. konu, es-Sulh (1); 327. konu, ez-Zafer; 387. konu,
el-Gazve
F el-Cübn 491.
Bölüm; es-Sebil, 1738. Bölüm; ez-Zikr, 1341. Bölüm
F eş-Şirk,
1990. Bölüm, el-Mustaz’af, 2374. bölüm
3465. İmam Hüseyin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki şüphesiz savaşın şerri hızlı ve tadı çirkindir. Her kim
kendini ona hazırlar, teçhizatını kuşanırsa ve zamanı gelmeden bedenini yaralarıyla
elemlendirmezse savaşı kazanmıştır. Ama her kim fırsat gözetmeden ve savaş
gücünden haberdar olmadan savaşa kalkışırsa ordusuna bir fayda vermemeye ve
kendini helak etmeye hak kazanmıştır.”[236]
3466. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir çok savaşın faydası barışın faydasından daha çoktur.”[237]
3467. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtilaf savaşların nedenidir.”[238]
3468. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnatçılık savaşların nedenidir.”[239]
3469. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kınanmış
inatçılıktan sakın, zira bu savaş çıkarır.”[240]
3470. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Canıma andolsun ki hakka muhalif olan ve sapıklık uçurumuna
yuvarlanan kimselerle savaşta asla uyuşmaya ve gevşeklik göstermeye yönelmedim.
O halde ey Allah’ın kulları, Allah’tan sakının. Allah’ın azabından Allah’a
sığının. Önündeki apaçık yolda ilerleyin. Sizleri mükellef kıldığı şeyleri
yapmaya koyulun. Eğer bu dünyada zafere erişemezseniz, Ali o dünyada sizlere
zaferi garantiler.”[241]
3471. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın kardeşiyle savaşması küfür, sövmesi ise fısktır.”[242]
bak. es-Sebb, 1727. Bölüm
3472. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Düşman
topluluğu sizinle savaşmadan siz saldırarak savaşın. Zira Allah’a yemin olsun
ki kendi topraklarında saldırıya uğrayan her millet mutlaka zillete düşmüştür.”[243]
3473. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki ben gece, gündüz açık ve gizli sizi bu toplulukla savaşa
davet ettim ve sizlere: “Onlar sizinle savaşmadan siz onlarla savaşın” dedim.
Allah’a andolsun ki kendi yurtlarının kalbinde savaşılan her topluluk mutlaka
zillete düşmüştür.”[244]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah
yolunda, savaşa çıkın”dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Dünya hyatını ahirete
tercih mi ediyorsuznu? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre pek az bir
şeydir.”[245]
“İsteyen, istemeyen, hepiniz savaşa çıkın. Allah
yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için
hayırlıdır.”[246]
3474. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah size rahmet etsin. Düşmanınızla savaşmak için dışarı çıkın ve
yeryüzüne çakılıp kalmayın ki horluk ve zillet içinde kalırsınız. Dünyanın en
aşağılık şeyleri size nasip olur. Şüphesiz savaş kardeşi (savaşçı kimse)
uyanıktır. Gaflet uykusunda olan kimse bilmelidir ki düşmanı kendinden gafil
değildir.”[247]
Kur’an:
“Doğrusu Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir
duvar gibi, sıra halinde savaşanları sever.”[248]
3475. Hz. Ali
(a.s) Sıffin savaşında okuduğu bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey İnsanlar! Zikri yüce Allah sizleri azaptan
kurtaracak ve hayra yakınlaştıracak bir ticareti göstermiştir. Bu ticaret
Allah’a ve Resulüne iman ve Allah yolunda cihattır. Cihadın sevabını günahların
mağfireti ve Adn cennetlerinde tertemiz evler karar kılmıştır. Elbette Allah’ın
rızası bunlardan daha büyüktür. Allah sizlere sevdiğini haber vermiş ve şöyle
buyurmuştur: “Allah savaşan kimseleri sever...”O halde saflarınızı
kurşundan yükseltilmiş binalar gibi sağlam kılın. Zırh giyenleri öne, zırh
giymeyenleri ise safların arkasına yerleştirin.”[249]
3476. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dine sarılanlarla savaşmayın. Zira dine el uzatanlar bozguna
uğrarlar.”[250]
3477. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakka dayanan kimseler ile savaşma. Zira hak ile savaşan kimseler yenilgiye
uğrar.”[251]
3478. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlarla iyi geçinin, onlara fırsat verin. Onları hakka davet etmeden
önce saldırmayın. Zira şehirli ve göçebe tüm yeryüzü insanlarını Müslüman
olarak yanıma getirmeniz, kadın ve çocuklarını esir alıp erkeklerini
öldürmenizden bana daha sevimlidir.”[252]
3479. İmam Ali
(a.s) Sıffin’de şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki bir grubun bana katılmasını, benim vasıtamla
hidayet bulmasını ve sayemde huzura kavuşmasını ümid ettiğim durumlar dışında
savaşı bir gün bile ertelemedim. Zira bu bana onları sapık olarak öldürmekten
daha sevimlidir.”[253]
3480. İmam Ali
(a.s) oğlu Hasan’a (a.s) şöyle buyurmuştur: “Asla savaşa davet etme. Ama savaşa davet
edilirsen icabet et. Zira hiç şüphesiz savaşa çağıran isyankardır, isyankar
insan ise yere serilir.”[254]
3481. Resulullah (s.a.a),
savaşa gittiğinde şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Sen benim destekçim ve yardımcımsın.
Senden güç alır, seninle saldırır ve seninle savaşırım.”[255]
3482. İmam Ali
(a.s), Siffin'de düşmanla karşılaşmaya azmettiğinde şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Ey yükseltilmiş göklerin Rabbi!..
Eğer bizleri düşmana galip getirirsen, bizleri zulüm ve haksızlıktan uzak tut,
bizleri hak yolunda güçlü kıl. Eğer onları bize galip getirirsen bizlere
şahadeti nasib et ve bizleri fitneye düşmekten koru.”[256]
3483. İmam Ali
(a.s), savaşta düşmanla karşı karşıya gelince şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Kalpler sana doğru yükselmiş,
boyunlar sana doğru uzanmıştır... Allah’ım! Peygamberimizin olmayışından,
düşmanların çokluğundan, isteklerimizin dağınıklığından sana şikayet ediyorum.”[257]
3484. İmam Ali
(a.s) Sıffin gününde şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Peygamberimizin olmayışından,
düşmanlarımızın çokluğundan, sayımızın azlığından, zamanın bizleri sıkmasından
fitnelerin aleyhimize baş göstermesinden sana şikayet ediyorum. Bir an önce
vereceğin zafer ve hakkın gücünü arttırdığın ve üstün kıldığın bir yardımla
düşmanlar karşısında bize yardım et.”[258]
3485. Hz. Ali
(a.s) savaşa gitmek istediğinde bineğine binmeden önce Allah’ın adını anar ve
şöyle derdi: Bizlere
verdiği nimetleri ve ihsanları sebebiyle Allah’a hamd olsun. Bizlere bu
(bineği) ram kılan Allah münezzehtir. Eğer O ram kılmasaydı bizim ona gücümüz
yetmezdi...” Daha sonra kıbleye döner ellerini göğe kaldırır ve şöyle
buyururdu: “Allah’ım! Adımlar sana doğru yürür, bedenler senin için sıkıntıya
kapılır. Kalpler sana doğru uçar, eller sana doğru kalkar ve gözler sana
dikilir.”[259]
3486. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Müminlerin Emiri Ali (a.s) savaşmak istediğinde şu duayı
ederdi: “Allah’ım! Bizlere yollarından bu yolu sen bildirdin, hoşnutluğunu onda
karar kıldın, dostlarını ona çağırdın ve onu nezdinde yollarının en şerafetlisi
kıldın.”[260]
3487. İmam Ali
(a.s), düşmanla karşılaşınca şöyle dua ederdi: “Allah’ım sen benim koruyucum, yardımcım ve esirgeyenimsin.
Allah’ım! Senin yardımınla saldırıya geçer ve senin yardımınla savaşırım.”[261]
bak. Mustedrek’ul Vesail, 11/104, 46. Bölüm
3488. İmam Ali
(a.s), Ziyad b. Nazr’a yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Bil ki hiç şüphesiz bir topluluğun öncü
birlikleri onların gözüdür ve öncülerin gözü ise onların önderleridir.
Şehrinden çıkınca ve düşmana yaklaşınca hemen her tarafa, vadilere,
ağaçlıklara, pusulara ve her köşeye bir öncü birlik yerleştir ki düşman size
pusu kurmasın ve aniden size karşı saldırıya geçmesin.”[262]
3489. İmam Ali
(a.s), savaş ve askeri eğitim hakkında şöyle buyurmuştur: “Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan korkmayı
içten giyinin. Huzur örtüsünü örtünün ve dişlerinizi sıkın. Zira bu kılıçların
başa tesirini azaltır. Tam zırha bürünün kılıçları çekmeden önce kılıflarında
hareket ettirin, kızgınca alttan alta bakın. Sağdan ve soldan mızrak savurun.
Kılıçların keskinliği ile darbe vurun. İleriye doğru adım atarak kılıçlarınızı
düşmana ulaştırın ve bilin ki sizler Allah’ın bakışları altındasınız.”[263]
3490. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zırhlı birlikleri en ön safa, zırhsız birlikleri ise arka saflara
yerleştirin. Dişlerinizi sıkın ki bu kılıçların başa tesirini azaltır.
Mızrakların etrafında zikzak çizin. Mızraklar karşısında böylelikle daha iyi
yer açabilirsiniz. Gözlerinizi kısın ki bu da kalplere daha fazla güç verir ve
huzur sağlar. Seslerinizi kesin ki bu da korku ve gevşekliği gidermede
etkindir.”[264]
3491. İmam Ali
(a.s) mektubunun bir bölümünde komutanlarına şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ali b. Ebu
Talib’den silah arkadaşlarına: Emir sahibinin eline bir mal geçtiğinde veya bir
nimete özgü kılındığında emri altındakilere karşı değişmemesi gerekir... .
Bunları yaptığım zaman, Allah’ın size nimet vermesi kaçınılmazdır. Benim sizin
üzerinizdeki hakkım ise bana itaat etmeniz, çağırdığımda geri kalmaktan
kaçınmanız, hayrınızı gördüğüm işleri yapmakta kusur etmemeniz, hak uğruna
zahmetlere girişmeniz ve sıkıntılara katlanmanızdır. Bu konuda bana karşı
dosdoğru davranmazsanız, benim yanımda doğru gidişini eğriltip, yoldan sapan
kimseden daha aşağılık hiç kimse yoktur. Ona büyük bir ceza vereceğim! O benim
asla kurtulamaz! Dolayısıyla bunu (bu sözü) emirlerinizden alın.”[265]
3492. İmam Ali
(a.s) Sıffin’de savaş meydanında ashabına şöyle buyurmuştur: “Hangi biriniz, düşmanla karşılaştığında
yüreğinde bir güçlülük duyar ve kardeşlerinden birinin zayıf düştüğünü
görürse, kendisine ihsan edilen üstün cesaretle, nefsinden düşmanı defettiği
gibi kardeşinden de düşmanı defesin. Çünkü Allah dileseydi, onu da kendisi gibi
(cesur) karar kılardı.”[266]
bak. 3510. Hadis, es-Sebb, 1728. Bölüm
3493. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Onlar savaşa başlamadan, siz savaşa başlamayın; çünkü Allah’a hamd
olsun, siz hüccet üzeresiniz( doğru yoldasınız). Onlar başlayıncaya kadar
beklemeniz, sizin için onların aleyhine başka bir delildir. Allah’ın izniyle
düşman bozguna uğradığı zaman kaçanları öldürmeyin, kendilerini
koruyamayanlara zarar vermeyin, yaralıları katletmeyin ve kadınlara eziyet etmeyin”[267] Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Hiç
bir avret yerini açmayınız ve hiçbir ölüyü parçalamayınız.”[268]
3494. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fani yaşlıları, küçük çocukları, kadınları öldürmeyin. Ganimetler
hususunda hıyanet etmeyin. Ganimetlerinizi bir araya toplayın. Doğru davranın
ve iyilik edin ki şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.”[269]
3495. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Size ne olmuş ki soy kırım yapıyorsunuz. Sizin en iyileriniz bu
müşriklerin çocukları değil midir? Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin
olsun ki dünyaya gelen her nefis tevhid fıtratı üzere doğar ve sonra dili onu
açığa çıkarır.”[270]
3496. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) müşriklerin şehirlerine zehir saçmayı
yasaklamıştır.”[271]
3497. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Elçileri ve rehin alınanları öldürmemek gerekir.”[272]
3498. İmam Zeyn’ul-Abidin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer yol gidecek gücü olmayan birini esir alacak olursan ve onu
taşıyacak bir aracın da yoksa onu öldürme, serbest bırak. Zira imamın onun
hakkındaki hükmünün ne olduğunu bilemezsin.”[273]
3499. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir insanı ve hayvanı parçalamayın.”[274]
3500. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) bir seriye göndermek istediğinde onları
çağırıyor, karşısında oturtuyor ve şöyle buyuruyordu: “Allah’ın adı, Allah’ın
yardımı, Allah yolunda ve Allah Resulünün dini üzere yola düşün. Ganimetlere
hıyanet etmeyin. Ölüleri parçalamayın. Hilekarlık yapmayın, fani yaşlıyı, küçük
çocuğu ve kadını öldürmeyin ve mecbur kalmadıkça hiç bir ağacı kesmeyin.”[275]
3501. İbn-i Abbas şöyle
diyor: “Resulullah
(s.a.a) ashabından birini Yahudilerden birini öldürmekle görevlendirdi. O şöyle
dedi: Ey Allah’ın Resulü! Bu işi sadece bana, (geniş ölçüde) izin vermenle
yerine getirebilirim.”Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Şüphesiz savaş hile ve
kurnazlıktır. İstediğini yap.”[276]
3502. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Savaş hiledir.”[277]
3503. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sana aşikar olanı söyle; zira savaş hiledir.”[278]
3504. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Zahirde) Bizi yardımsız bırak! Şüphesiz savaş hiledir.”[279]
3505. Adiy b.
Hatim şöyle diyor: “Şüphesiz
Müminlerin Emiri (a.s) Sıffin’de Muaviye ile karşı karşıya gelince taraftarları
da duysun diye yüksek sesle şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki Muaviye ve
ashabını öldüreceğim.” Daha sonra bu sözün akabinde yavaş bir sesle şöyle
buyurdu: “Allah dilerse!”Ben, yanında olduğum için şöyle dedim: “Ey Müminlerin
Emiri! Siz dedikleriniz için yemin ettiniz ve sonra “İnşallah”dediniz.
Maksadınız nedir?”O şöyle buyurdu: “Şüphesiz savaş hile ve düzendir. Ben
Müminler nazarında asla yalancı değilim. Ashabımı gevşemesin ve zafer ümidi
taşısınlar diye Muaviye’nin ordusu aleyhine savaşmaya teşvik ettim. Allah’ın
izniyle yarın bu konuyu onlara söyleyeceğim.”[280]
3506. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kuşun beni kapıp götürmesi,
Peygamber’e (s.a.a) söylemediği bir şeyi isnad etmekten daha sevimlidir.
Resulullah’ın (s.a.a) Hendek savaşında şöyle buyurduğunu işittim: “Savaş hile
ve kurnazlıktır.”Hakeza, “Ne isterseniz söyleyiniz.”diye buyurmuştur.”[281]
3507. Ahzap
savaşında Ali ve Amr b. Abdived arasında bir takım sözler geçti... Ali ona
şöyle buyurdu: “Ey Amr, ben
seninle Arabın savaşçısıyla teke tek savaşmaya geldiğim halde senin yardım
alarak gelmen (ödlekliğini göstermede) yeterli değil midir?”Amr dönüp arkasına
baktı. Müminlerin Emiri (a.s) ayak bileklerine öyle bir darbe indirdi ki
tamamen bedeninden ayrıldı ve ortalığı toz toprak kapladı. Ali (a.s) başındaki
darbe yerinden kanlar döküldüğü ve kılıcından kan damladığı bir halde
Resulullah (s.a.a) yanına döndü... Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ali!
Onu aldattın mı?” O “Evet” ey Resulullah! “Savaş hiledir.”[282]
bak. 131. Konu, el-Hiyle; Vesail’uş-Şia, 11/102,
53. Bölüm
Kur’an:
“Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya
diğer bir bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında öyle bir gün de arkasını
düşmana dönen kimse Allah’tan bir gazaba uğramış olur. Onun yeri cehennemdir.
Ne kötü bir dönüştür!”[283]
3508. İmam Ali
(a.s) Siffin’de ashabına şöyle buyurmuştur: “Sürekli saldırın ve kaçmaktan utanın. Zira
savaş meydanlarından kaçmak geridekiler ve gelecektekiler için ebedi bir utanç
ve hesap günü için ise ateştir. Gönül rahatlığı içinde savaşın; sevinç ve ruh
hafifliği ile ölüme doğru yürüyün.”[284]
3509. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki bu dünyanın kılıçlarından kaçacak olsanız
bile ahiretin kılıçlarından sağlam kurtulamazsınız. Sizler Arabın saygınları ve
büyüklerisiniz. O halde kaçmaktan utanın. Savaş meydanlarından kaçmak, utanç
elbisesini giymek ve ateşe girmektir.”[285]
3510. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Akabinde dönüşü olan kaçış ve ardında saldırı olan yenilgi sizlere
zor ve acı gelmesin. Kılıçların hakkını veriniz.”[286]
3511. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun, dünya kılıcından kaçsanız da, ahiret kılıcından
emanda olamazsınız. Siz Arabın büyükleri, ileri gelenlerisiniz. Savaştan
kaçmak, Allah’ın gazabına uğramaya, zillete düşmeye sebep olur ve ebedi bir
utançtır. Kaçan kimse, ömrünü uzatmaz, kendisiyle ölüm günü arasına bir engel
koyamaz. Suya koşan susuz kimse gibi, Allah’a doğru koşan kimse kimdir? Cennet,
mızrakların gölgeleri altındadır. Bugün haberler açıklanır. (iman iddialarının
doğru olup olmadığı belli olur. )Allah’a andolsun, düşmanların kendi diyarlarını
özlediği kadar, ben de onlara kavuşmayı özlüyor, şevk duyuyorum”[287]
3512. İmam Ali
(a.s) savaş esnasında ashabına yaptığı tavsiyelerinde şöyle buyurmuştur: “Savaşılmaya layık olan ve sapıklık yolunda birleşen
kimselerle savaşmaktan korkmak, dinde sapıklığa düşmek, horluk ve aşağılık bir
halde dünyayı kaybetmektir. Savaş zamanı gelince savaş meydanlarından kaçmak
insanın cehennemlik olmasına sebep olur. Allah-u Tela şöyle buyurmaktadır: “Ey
iman edenler! (Savaş için ilerlerken), küfredenlerle toplu halde
karşılaştığınızda onlara arkanızı dönmeyin.”[288]
3513. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah savaş meydanlarından kaçmayı haram kılmıştır. Çünkü bu dinin
zayıflığına, Peygamberleri ve adil İmamları (a.s) hafife almaya sebep olur.”[289]
3514. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben asla savaş meydanlarından kaçmam, benimle savaşan
herkesin kanıyla yeryüzünü sularım.”[290]
3515. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebazer! Şüphesiz aziz ve celil olan Rabbin meleklere karşı şu üç
kişiyle övünür. (Birincisi) bir yerde yalnız kaldığında (namaz vakti gelince)
ezan okuyup namaz kılan kimse. Rabbin meleklere şöyle der: “Kuluma bir bakın!
Benden başka hiç kimse kendisini görmediği halde namaz kılıyor.”Ardından yetmiş
bin melek inerek arkasında namaz kılar ve ertesi güne kadar onun için Allah’tan
mağfiret dilerler. (İkincisi ise) Gecenin bir bölümünde kalkıp tek başına namaz
kılan, secdeye kapanan ve secde halinde uyuyan kimse ile. Allah-u Teala şöyle
buyurur: “Kuluma bir bakın, ruhu benim yanımda, cesedi ise itaatimde secdeye
kapanmıştır.”(Üçüncüsü ise) Cihad meydanında olup arkadaşları kaçtığı halde
direnen ve öldürülünceye kadar savaşan kimse ile.”[291]
Kur’an:
“Ey Allah’ın Peygamberi! Müminleri savaş için
coştur. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz
kişiniz, küfredenlerden bin kişiyi yener; çünkü onlar anlayışsız bir güruhtur.”[292]
3516. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim savaşta iki kişi karşısında kaçarsa işi kaçış sayılır. Ama
eğer savaşta üç kişi karşısında kaçarsa işi kaçış sayılmaz.”[293]
3517. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yerinde kaçmak zaferdir.”[294]
3518. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yerinde kaçmak, yerinde zafere erişmeye denktir.”[295]
3519. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bu ümmete savaşmayı farz kılmış ve bir kişinin on müşrikle
savaşmasını karar kılmıştır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştu: “Sizin sabırlı
yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener.”Sonra münezzeh olan Allah bu
ayeti nesh ederek şöyle buyurdu: “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti.”Ondan
sonra müminlere farz olan şu oldu: Düşman sayısı bir kişi karşısında ikiden
fazla olduğunda savaştan kaçan kimse kaçmış sayılmadı.”[296]
Kur’an:
“Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet
hazırlayın.”[297]
3520. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müşrikler demir, taş, su, ateş ve diğer şeylerle öldürülür.”Hakeza
Resulullah’ın (s.a.a) Taif ehlini mancınıkla taşladığını bildirdikten sonra
şöyle buyurdu: “Eğer bir kalede müşrikler ile beraber bir grup Müslüman da
varsa, müşrikler onların çıkışına engel olurlarsa ve onları kendilerine siper
yapmadılarsa müşriklere ok atın. Eğer onları zorla içerde tutmuşlarsa uyarın ve
mümkün olduğu kadar onlara bir zarar vermeyin. Onlardan birini vurursanız
diyetini ödemeniz gerekir.”[298]
3521. Hafs b.
Giyas şöyle diyor: “İmam
Sadık’a (a.s) şunu sordum: “Halkı harbi olan (İslam’a savaş açan) bir şehirde
kadın, çocuk, yaşlı, Müslüman esirler ve tüccarlar yaşıyorsa, insanları ölsün
diye suya bağlamak, ateşe vermek veya mancınıkla taşlamak caiz midir?”O şöyle
buyurdu: “Bunu onlara yapmak gerekir. Bu insanların varlığı sebebiyle şehrin
harbi topluluğundan el çekmemek gerekir. Müslümanlar onlara karşı diyet ödemek
zorundadırlar ve ne de kefaret.”[299]
3522. İmam Ali
(a.s), Muaviye’ye yazdığı cevap mektubunun bir bölümünde şöyle buyurmuştur: “Savaş Arabı yedi bitirdi. Yarım canı dışında bir
şeyi kalmadı.”Sözüne gelince bil ki her kim hak yolunda yenilirse cennete gider
ve her kim de batıl yolda yok olursa cehenneme doğru yol alır.”[300]
3523. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için ve Müslümanları savunmak adına denize ayak
basarsa Allah denizin damlaları sayısınca ona sevap ve iyilik yazar.”[301]
3524. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bana erişip yanımda savaşamadıysa, denizde savaşmalıdır.”[302]
3525. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz deniz şehitleri, Allah nezdinde kara şehitlerinden daha
üstündür.”[303]
3526. İmam Bakır
(a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Resulullah (s.a.a) yaralıları tedavi
etsin diye kadınları da kendisiyle birlikte savaşa götürdü. Ganimetten onlara
bir şey ayırmadı. Ama onlara (bir şeyler) bağışladı.”[304]
bak. 485. Konu, el-Mer’e; ez-Zivac, 1653. Bölüm
101.
Konu
el-Muharib
Muharip-İsyancı
F El-Bihar,
79/194, 92. bölüm; Hadd’ul-Muharib ve’l-Lus
F Vesail’uş-Şia,
18/532, Ebvab’ul-Had’ul-Muharib
F Müstedrek’ul-Vesail,
18/155, Had’ul-Muharib
F Sünen-u Ebi
Davud, 4/130, fil-Muharebe
F Sünen-i
en-Nisai, 7/93; et-Te’vil Kavlillah Azze ve celle “Şüphesiz Allah ve
Peygamberiyle savaşanlrın...”ve s. 101, es-Sulb
F Sahih-i
Buhari, 6/2495, Kitab’ul-Muharebin min Ehl-i Küfr ve Ridde
bak.
F 43. Bölüm,
el-Baği
F el-Katl, 3275.
Bölüm; et-Tevbe, 461. bölüm; el-İmamet (3), 250. bölüm; er-Riba, 1430. bölüm
Kur’an:
“Şüphesiz Allah ve peygamberiyle savaşanların ve
yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası ancak ya öldürülmek veya asılmak
yahut çapraz olarak el ve ayaklarının kesilmesi ya da yerlerinden sürülmektir.”[305]
“Kim bir kimseyi bir kimseye karşılık olmaksızın
veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları
öldürmüş gibi olur.”[306]
3527. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Silahlı soyguncuyu öldür. Merak etme, kanı benim boynumadır.”[307]
3528. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi evine girer, eşine ve malına sataşırsa gücün yetiyorsa ona
önce sen darbe vur. Şüphesiz bu hırsız Allah ve Resulü ile savaşmaktadır. Onu
öldür. Eğer başına bir şey gelirse ondan ben sorumluyum.”[308]
3529. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphe edilmeyecek kimse dışında gece silah taşıyan kimse muharip
(savaş açmış) sayılır.”[309]
3530. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kılıç çekerse kanı heder olmuştur.”[310]
3531. İmam Ali
(a.s), bir topluluğun evini ateşe veren ve bu sebeple ev ve eşyasını yakan
kimse hakkında şöyle hüküm vermiştir: “Ev ve eşyasının parasını ödemeli sonra da
öldürülmelidir.”[311]
3532. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim şehirlerin birinde kılıç çeker ve birini yaralarsa kısas
edilmeli ve o şehirden sürülmelidir. Ama eğer şehir dışında bir yerde silah
çeker, dövmeye, yaralamaya ve mal kaçırmaya kalkışır ama hiç kimseyi
öldürmezse, muharib sayılır. Cezası da muharibin cezasıdır. İşi artık imama
kalmıştır. İster onu öldürür, dar ağacına asar veya el ve ayaklarını keser.”
Hakeza şöyle buyurmuştur: “Eğer savaşır, öldürür ve malları yağmalarsa İmam
yaptığı hırsızlık sebebiyle sağ elini kesmeli, sonra onu çaldığı malı geri
almaları ve ardından öldürmeleri için öldürülenin velilerine teslim etmelidir.”
Ebu Ubeyde ona şöyle dedi: “Allah seni güzel kılsın, eğer öldürülenin velileri
onu bağışlarsa ne olacak?” İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Eğer onlar
affedecek olurlarsa imam yine onu öldürmelidir. Zira o muhariptir, cinayet ve
hırsızlığa soyunmuştur.”Ebu Ubeyde, “Eğer öldürülenin velileri ondan diyet alıp
özgür bırakmak isterlerse böyle bir şey yapabilirler mi?” diye sorunca da şöyle
buyurdu: “Hayır! O öldürülmelidir.”[312]
3533. Sevre b.
Kuleyb İmam Sadık’a (a.s) şunu sordu: “Eğer birisi camiye gitmek veya başka bir iş
için evinden çıkar da karşıdan veya arkasından gelen birisi ona vurur ve
elbiselerini alırsa hükmü nedir?”İmam, “Sizin taraflardaki alimler ne
diyor?”diye sordu. O şöyle dedi: “Bu apaçık bir hırsızlıktır (muharib
sayılmaz)”Muharib, müşriklerin topraklarında bulunan kimsedir.”diyorlar.”İmam
şöyle buyurdu: “Hangisinin hürmet ve saygınlığı daha çoktur; İslam topraklarının
mı yoksa şirk topraklarının mı?”O, “İslam topraklarının”diye cevap verince İmam
şöyle buyurdu: “Bunlar (hırsızlar) şu ayetin işaret ettiği kimselerdir: “Şüphesiz
Allah ve Resulü ile savaşanların cezası...”[313]
3534. Ehl-i Beyt’ten
rivayet edildiğine göre muharib, ister şehirde olsun isterse de şehir dışında
silah çekip yol güvenliğini yok eden kimsedir. [314]
3535. Celevla caddesinde
bir grup yol kesici hacılara ve diğer yolculara saldırıp kaçtılar. Mu’tesim
bunu duyunca Celevla bölgesindeki valisine şöyle yazdı: “Yol güvenliğini sen
böyle mi sağlıyorsun? Müminlerin Emiri’nin yanı başında hırsızlık yapılıyor ve
hırsızlar kaçıyorlar. Onları takip et ve yakala. Aksi takdirde sana bin kırbaç
vurmalarını ve hırsızlık yapıldığı yerde dar ağacına asmalarını emrederim.” Bunun
üzerine vali yol kesicileri takibe koyuldu. Onları yakaladı ve tutukladı. Sonra
da durumu Mû’tesim’e bildirdi. Mu’tesim fakihleri ve İbn-i Ebi Davud’u topladı.
Onlara yol kesicilerin hükmünü sordu. Ebu Cafer Muhammed b. Ali Rıza (İmam
Cevad -a.s-) da orada hazır bulunuyordu. Onlar cevap olarak Mu’tesim’e şöyle
dediler: “Allah onlar hakkında önceden hüküm vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah
ve Resulü ile savaşanların cezası...”Mu’tesim Ebu Cafer’e yönelerek şunu
sordu: “Bunların verdiği cevap hakkında ne diyorsun?”İmam şöyle buyurdu:
“Müminlerin Emiri (a.s) bu fakih ve kadıların ne dediğini duymuştur.” Mu’tesim,
“Siz de kendi görüşünüzü söyleyin.” dedi. İmam şöyle buyurdu: “Onlar verdikleri
fetvalarında (doğru yoldan) saptılar. Müminlerin Emiri yol kesicilerin ne
yaptığına bakmalıdır. Eğer sadece yol güvenliğini yok etmiş ama hiç kimseyi
öldürmemiş ve mal çalmamışlarsa onları sadece zindana atmalıdır. Yol
güvenliğini yok ettikleri için sürülmelerinin anlamı da budur. Eğer yol
güvenliğini yok etmiş ve birini de öldürmüşlerse onların da öldürülmesine
hükmedilmelidir. Yok eğer yol güvenliğini yok etmiş, birini öldürmüş ve mal
çalmışsa el ve ayaklarının çapraz bir şekilde kesilmesini ve sonra da dar
ağacına asılmasını emretmelidir.”[315]
3536. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz savaşın iki hükmü vardır. Eğer henüz savaş ateşi yanıyor,
silahlar yere bırakılmamış ve savaşçılar savaş ile meşgul iseler bu esnada esir
alınanlar hususunda karar imama kalmıştır. Onların boynunu vurabilir, el ve
ayağını biri soldan biri sağdan olmak üzere çapraz kesebilir. Diğer hüküm ise
eğer savaş bitmiş ve savaşçılar savaştan el çekmişlerse bu durumda alınan
esirler hakkındaki karar da imamındır. Eğer isterse onlara minnet koyup özgür
bırakabilir, fidye alıp serbest bırakabilir veya onları köle edinebilir.”[316]
3537. İmam Sadık
(a.s) kendisine, “Şüphesiz Allah ve Resulü ile savaşanların cezası...”ayetinde söz konusu edilen cezalardan hangisi bu
muharipler hakkında uygulanmalıdır?”diye soran Cemil b. Derrac’a şöyle
buyurmuştur: “Karar imama
kalmıştır; eğer isterse kesme cezasını uygular veya dar ağacına asar veya
öldürür veya sürgün eder.”[317]
3538. İmam Sadık
(a.s) “Şüphesiz...cezası”ayetini soran birine şöyle buyurmuştur: “Karar imama kalmıştır. O istediği cezayı
seçebilir.”Ardından, “Bu tümüyle imama mı bırakılmıştır?”diye sorunca da şöyle
buyurmuştur: “Hayır, İmam yapılan suçlara göre karar alır.”[318]
İbn-i Abbas, “Allah ve Resulü ile savaşanların cezası...”ayeti hakkında şöyle demiştir: “Her kim İslam hakimiyeti hakkında silah çeker,
yol güvenliğini ortadan kaldırır ve ele geçirirse Müslümanların imamı isterse
onu öldürür, isterse dar ağacına asar veya el ve ayaklarını keser.”İbn-i
Abbas, “... veya yer yüzünden sürülürler.” bölümü hakkında da
şöyle demiştir: “İslam topraklarından küfür topraklarına (Dar’ul-Harb’e)
sürülürler.”[319]
bak. ed-Durr’ul Mensur, 3/65-71
3539. Nakledildiği üzere
canlı olrak yakalanan bir muharibi Müminlerin Emiri’nin (a.s) yanına getirdiler.
O bu muharibin dar ağacına asılmasını emretti. Bunun için kıbleye doğru bir
sopa dikti. O muharibi sırtı darağacına, yüzü ise insanlara ve kıbleye gelecek
şekilde astı. Cesedi üç gün orada asılı kaldı. Üç günden sonra Aşağı
indirilmesini emretti. Cenaze namazını kıldı ve defnetti.”[320]
3540. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dar ağacına asılmış kimseyi üç günden fazla asılı tutmayın.”[321]
bak. Vesail’uş-Şia, 18/541, 5. Bölüm
3541. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’a (s.a.a) Beni Zebbe’den bir grup hasta insan geldi.
Resulullah (s.a.a) onlara, “Yanımda kalın. İyileştiğinizde sizi bir seriye ile
gönderirim.”diye buyurdu. Onlar, “Bize Medine dışında bir yer ver.”Dediler.
Peygamber onları beytülmaldan bir deve ile Medine dışına gönderdi. Durumları
düzelip canlanınca deve ile birlikte olan üç kişiyi öldürdüler ve deveyi
götürdüler. Peygamber (s.a.a) durumu haber alınca Ali’yi (a.s) onları
yakalaması için gönderdi. Onlar Yemen yakınlarında bir vadide şaşkın şaşkın
geziniyor, oradan çıkamıyorlardı. Ali (a.s) onları yakalayarak Resulullah’ın
(s.a.a) yanına getirdi. Bu esnada, “Şüphesiz Allah ve Resulü ile
savaşanların cezası...”ayeti nazil oldu. Resulullah (s.a.a) onlar hakkında
el ve ayaklarının çapraz kesilmesi cezasını uyguladı.”[322]
bak. Sunen-i Ebi Davud 4/130, “Ma Cae fi’l
Muharebe”Bölümü
3542. İmam Rıza
(a.s), Allah-u Teala’nın “veya yeryüzünde sürülürler”ayeti hakkında sürgün nasıl olacak ve sürgünün
sınırı nedir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Suç işlediği şehirden diğer bir şehire
sürülürler. O şehir halkına bu şahsın sürgün olduğu bildirilir. Onunla oturup
kalkılmaması, alışveriş etmemesi, kendisine kız verilmemesi ve aynı sofraya
oturulmaması gerektiği söylenir. Ona bu şekilde bir yıl davranılır. Eğer bu
süre zarfında başka bir şehire gidecek olursa o şehir halkına da aynı şeyler
söylenmeli ve bir yıl böylece bitmelidir.”[323]
3543. İmam Sadık (a.s)
hakeza bu konuda şöyle buyurmuştur: “Onunla alışveriş yapılmamalı, ona sığınak verilmemeli ve tasaddukta
bulunulmamalıdır. (Mali yardım yapılmamalıdır)”[324]
3544. İmam Sadık
(a.s), aziz ve celil olan Allah’ın “Şüphesiz Allah ve Resulü ile savaşıp yeryüzünde
fesat çıkarmaya çalışanların cezası öldürülmeleri...” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Muharip olanın sürgünü normal sürgününden
farklıdır. Hakim, işlediği suça göre hakkında hüküm verir. Eğer bir şehirden
başka bir şehire sürgün edilecekse denizden götürülmelidir. Zira bir şehirden
başka bir şehire sürgün; öldürme, darağacına asılma ve el-ayak kesmeye denk
olmalıdır. Bu el-ayak kesme ve darağacına asılma düzeyinde bir cezadır.”[325]
3545. İmam Sadık
(a.s) muharibin sürgün edilmesi hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bir şehirden sürgün edilir. Müminlerin Emiri
(a.s) iki kişiyi Kufe’den başka bir yere sürgün etti.”[326]
3546. İmam Sadık
(a.s)sürgün hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “İslam topraklarından tümüyle sürülür. Eğer
İslam topraklarının bir bölümünde görülürse öldürülür. Şirk topraklarına
gidinceye kadar ona eman verilmez.”[327]
Bak, 3535. Hadis, Vesail’uş-Şia, 18/539, 4.
Bölüm
3547. Sehl b.
Hanzeliyye’den nakledildiği üzere Huneyn günü Resulullah (s.a.a) ile birlikte
hareket ettiler ve uzun bir yol katettiler. Sonunda akşam oldu. Peygamber şöyle
buyurdu: “Bu gece kim bizlere bekçilik edecek?” Enes b. Ebi Mirsed el-Ganeviy,
“Ben ey Resulullah!” dedi. Peygamber, “O halde bineğine bin.” diye buyurdu. O
bineğine binerek Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi. Resulullah (s.a.a) ona
şöyle buyurdu: “Bu vadinin tepesine çık. Bu gece senin bulunduğun taraftan
gafil avlanmayalım!”[328]
3548. Nakledildiği üzere
Allah-u Teala’nın, “Allah seni insanlardan koruyacaktır.” ayeti nazil
olunca Sa’d ve Huzeyfe gibi ashabından kendini koruyanlara şöyle buyurdu:
“Evlerinize gidiniz. Zira Allah-u Teala şüphesiz beni insanlardan korumuştur.”[329]
3549. Aişe şöyle
diyor: “Sürekli
olarak Resulullah (s.a.a) korunurdu. Sonunda, “Allah seni insanlardan korur”
ayeti nazil oldu. Resulullah başını çadırdan çıkararak şöyle buyurdu: “Ey
insanlar! Gidiniz, Allah beni şüphesiz koruyacaktır.”[330]
Bak, ed-Durr’ul Mensur, 3/117-120
3550. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: İmam Ali’nin
(a.s) Kanber adında bir kölesi vardı. O Ali (a.s)’ı çok severdi. Ali (a.s) her
defasında dışarı çıkınca Kanber de elinde kılıç arkasından gidiyordu. Bir gece
Kanber’i gördü ve ona “Ey Kanber ne istiyorsun?” diye sordu. O, “Ben arkanızdan
hareket etmek için geldim Ey Müminlerin Emiri! İnsanlar gördüğün gibidir. Canın
hususunda endişe duyuyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun sana! Beni gök
ehlinden mi koruyorsun, yoksa yer ehlinden mi?” O, “Hayır, yer ehlinden.” deyince
şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan gökten dilemedikçe yer ehli bana bir zarar
veremez. O halde geri dön.”Kanber de bunun üzerine geri döndü. [331]
3551. İmam Ali’ye
(a.s), “Seni koruyalım mı?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Her insanın eceli onu korur.”[332]
3552. Siffin savaşında
Ali b. Ebi Talib kendi birliklerinin saflarını düzenliyordu. Muaviye tam
karşısında atına binmiş duruyordu. Ali (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) atına binmiş
recez okuyordu. Resulullah’ın (s.a.a) topuzu elinde ve kılıcı Zülfikar ise
boynuna asılıydı. Ashabından biri şöyle dedi: “Dikkat et Müminlerin Emiri! Bu
mel’unun ansızın saldırmasından korkuyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Onun dinine
bağlı olmadığı doğrudur. Ve o zalimlerin en kötüsü ve hidayet imamlarına
saldıran asilerin en lanetlisidir. Ama koruyucu olarak ecel yeter! Her insanın,
kendini koruyan iki meleği vardır... Ben de böyleyim. Ne zaman ecelim gelirse
kötülerin en kötüsü sakalımı başımın kanıyla boyayacaktır. [333]
3553. Ye’la b.
Murret şöyle diyor: “Ali (a.s) geceleri müstahab (nafile) namazları kılmak için camiye
giderdi. Biz de onu korumak için giderdik. Namazı bitince yanımıza geldi ve,
“Neden burada oturuyorsunuz?” diye sordu. Biz, “seni koruyoruz.” deyince şöyle
buyurdu: “Yeryüzü ehlinden mi yoksa gök ehlinden mi koruyorsunuz?” Biz, “Yeryüzü
ehlinden!” deyince şöyle buyurdu: “Gökte mukadder olmadıkça yerde hiçbir şey
olmaz. Her insanın kendisini savunan ve taktiri gelinceye kadar koruyan iki
meleği vardır. Taktiri gelince onu yalnız bırakırlar. Benim Allah tarafından
sağlam bir kalkanım var. Ecelim gelince kenara çekilir. Bilin ki insan kendine
isabet eden şeyin gelmezlik edemeyeceğini ve kendisine isabet etmeyen şeyin de
erişemeyeceğini bilmedikçe asla imamın tadına varamaz.”[334]
bak. Kenz’ul Ummal, 1563, 1565, 1566, 1593
103.
Konu
el-Hurriyet
Hürriyet-Özgürlük
bak.
F Ed-Dünya,
1239. bölüm, 1240. bölüm; el-Tama’, 2417. bölüm, 2418. bölüm; el-İbadet, 2496.
bölüm
3554. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Beş haslet vardır ki bunlardan birine sahip olmayan kimsede fazla
bir hayır ve nasib yoktur: Birincisi vefa, ikincisi tedbir, üçüncüsü haya,
dördüncüsü güzel ahlak ve beşincisi ise diğer dört hasleti de kapsayan
hürriyettir.”[335]
3555. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Yezid b. Muaviye hac için Medine’ye girdi. Kureyş’ten
birine haber gönderdi ve o yanına geldi. Yezid ona şöyle dedi: “Sen benim kulum
olduğunu itiraf ediyor musun? Eğer istersem seni satarım ve istersem de seni
köle edinirim” O adam şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ey Yezid sen Kureyş
arasında benden daha soylu ve asil değilsin. Baban da cahiliyye döneminde ve
İslam zamanında babamdan üstün değildi. Dindarlık hususunda benden üstün ve iyi
değilsin. O halde nasıl senin isteklerine boyun eğeyim?” Yezid şöyle dedi:
“Allah’a andolsun eğer itiraf etmezsen seni öldürürüm.” O şahıs şöyle dedi:
“Beni öldürmen Resulullah’ın (s.a.a) oğlu Hüseyin b. Ali’nin (a.s) öldürmenden
daha yüce ve önemli değildir.” Bunun üzerine Yezid emretti, onu öldürdüler.”[336]
3556. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Şüphesiz Ademden ne kul ve ne de cariye doğmuştur. Tüm
insanlar hürdür.”[337]
3557. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Asla başkalarının kölesi olma, şüphesiz münezzeh olan Allah seni hür
olarak yaratmıştır.”[338]
3558. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahkarlık seni köle etmesin. Allah şüphesiz seni hür olarak
yaratmıştır.”[339]
3559. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Başkasının kölesi olma. Allah seni hür yaratmıştır. Kötülük ile elde
edilen iyilik ne iyiliktir ve zorlukla elde edilen kolaylık ne kolaylıktır?”[340]
3560. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki hür her haliyle hürdür. Eğer ona bir bela gelirse
sabreder başına bir musibet gelirse onu kırıp dökmez. Her ne kadar esir düşse,
yenilse ve kolaylığı zorluğa dönüşse de! Nitekim Sıddık-i Emin olan Yusuf (a.s)
da her ne kadar köle edildi, yenildi ve esir düştüyse de bütün bunlar onun özgürlüğüne
zarar veremedi.”[341]
3561. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hür insan her ne kadar zoruluğa düşse de hürdür.”[342]
3562. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hür insan her ne kadar zorluğa da düşse hürdür. Köle ise her ne
kadar takdir kendisine yardım etse de köledir.”[343]
3563. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Güler yüzlülük hür insanların ahlakıdır.”[344]
3564. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Güler yüzlülük her hür insanın ahlakıdır.”[345]
3565. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz haya ve iffet imanın hasletlerindendir. Bu ikisi hürlerin
karakteri ve iyilerin ahlakıdır.”[346]
3566. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Özgür insanın güzelliği utanç verici şeylerden sakınmasıdır.”[347]
3567. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir grup insan Allah’a şükür olarak ibadet ederler. Bu hürlerin
ibadetidir.”[348]
3568. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim eskiden verdiği güzel ihsan sözünü tutarsa özgürlüğü
kamildir.”[349]
3569. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Özgürlük her türlü kin ve hilekarlıktan münezzehtir.”[350]
3570. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hür insan bir zorluğu defedilmedikçe köle edilemez.”[351]
3571. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Özgür insanın başarısından birisi de helal mal kazanmasıdır.”[352]
3572. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Malını hak olan yerde bağışla. Malınla dostlarına yardım et.
Şüphesiz cömertlik hür insana yakışır.”[353]
3573. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim şehvetleri terk ederse hür olur.”[354]
3574. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz dindar kimse şehvetleri terk etmiş ve hür olmuştur.”[355]
3575. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini alan ve özgür kılan kimse nefsini satan ve köle eden kimse
gibi değildir.”[356]
3576. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kanaatkar kul özgürdür. Tamahkar özgür ise köledir.”[357]
3577. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünyaya sırt çevirirse nefsini özgür bırakmış ve Rabbini
hoşnut etmiştir.”[358]
3578. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya geçici bir yurttur. İnsanlar onda iki gruptur: “Birisi nefsini
satar, onu esir ve köle eder. Birisi de nefsini alır ve özgür kılar.”[359]
3579. Mesih (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kendini tüm
dünyaya satan ve sonra nefsine karşılık aldığı şeyi başkalarına miras bırakan
kimse ne fayda görmüştür? Böyle bir kimse nefsini heba etmiştir. Nefsini özgür
kılan ve tüm dünyaya tercih eden kimseye ne mutlu”[360]
Bak, el-Heva, 4038. Bölüm
3580. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kulluğun şartlarını yerine getirirse özgürlüğü hak etmiştir.
Her kim de özgürlüğün şartlarını ve hükümlerini ihmal ederse köle edinilir.”[361]
3581. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hür insanı senden kaçıracak, değerini azaltacak, sana kötülük
verecek veya kıyamet günü sana günah yükleyecek bir şey yapmaktan kaçın.”[362]
3582. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Özgür insan insana iyilik ile egemen olunur.”[363]
3583. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En hayırlı iyilik hür insana yapılandır.”[364]
3584. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen özgür insan hakkında haksızlık edilir.”[365]
3585. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Özgür insanlara ikram ve saygı dışında bir karşılık verilmez.”[366]
3586. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanları ürküten kimse özgürlükten uzaktır.”[367]
3587. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün hazineler özgürlere yapılan iyilik ve iyilerin öğrendiği
ilimdir.”[368]
3588. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir köleye malik olduğunda onu özgür kıl.”[369]
3589. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Acaba şu dişler arasında kalan kırıntıları (dünyayı) ehline
bırakacak özgür insan yok mudur? Şüphesiz canlarınızın değeri sadece cennettir.
O halde onu cennet dışında bir şeye satmayınız.”[370]
104.
Konu
el-Hırs
Hırs-İhtiras
F El-Bihar, 73/160, 128. bölüm, el-Hers ve
Tul’ul-Emel
bak.
F 83. konu, el-Cehl;
260. konu, eş-Şuh; 266. konu, eş-Şerreh
F 321. konu,
et-Tamah; 397. konu, el-Ganiy; 450. konu, el-Kanaat
F el-Yakin,
4255. Bölüm; er-Rızk, 1481ve 1482. bölümler; el-Fakr, 3224. Konu
F 1. Konu,
el-İsar; 292. Konu, es-Sadaka, 226. Konu, es-Seha
Kur’an:
“İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır:
Başına bir fenalık gelince feryat eder.”[371]
3590. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kendisine yakışmayan şeyi istememesi ne de güzeldir.”[372]
3591. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs ebedi sıkıntıdır.”[373]
3592. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs kınanmış sondur.”[374]
3593. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs ateşten daha çok yakıcıdır.”[375]
3594. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs mertliği lekeler.”[376]
3595. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs insanın değerini düşürür ve rızkını arttırmaz.”[377]
3596. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs sıkıntı bineğidir.”[378]
3597. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs insanı bir çok ayıplara düşürür.”[379]
3598. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs süvarisini öldürür.”[380]
3599. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya ihtiras duyan insanın örneği ipek böceği örneğidir. Etrafına
ne kadar ağ örerse kozasından çıkış yerinden gittikçe uzaklaşır ve sonunda
hüzünden ölür gider.”[381]
3600. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı insan sürekli sıkıntıda olur.”[382]
3601. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı
insan kendisine zararlı olan şeyler için kendini sıkıntıya sokar.”[383]
3602. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir çok ihtiraslı insanı hırsı öldürmüştür.”[384]
3603. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı İnsanın hayası olmaz.”[385]
3604. İmam Ali
(a.s) “hangi horluk daha kötüdür”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Dünyaya ihtiras duymak”[386]
3605. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hor ve hakir kılıcı isteklere sahip olması mümin için ne de
çirkindir.”[387]
3606. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiras rızkı arttırmaz, hatta insanın değerini düşürür.”[388]
3607. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı insan isteklerinin kölesidir.”[389]
3608. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırslı insan asla esaretten kurtulamayacak zelil esirdir.”[390]
3609. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı olmak horluk ve sıkıntıdır.”[391]
3610. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiras insanı zelil ve mutsuz kılar.”[392]
3611. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiras gibi hiç bir şey insanın nefsini zelil kılmaz ve hiçbir şey
cimrilik kadar insanın yüz suyunu dökmez”[393]
3612. Misbah’uş-Şeria’da
yer aldığına göre Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haris insan mahrumdur. Mahrum olmanın yanı sıra
yaptığı her işte kınanmıştır. Nasıl mahrum olmasın ki, o Allah-u Teala’nın
emanından kaçmıştır.”[394]
3613. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırslı kimse iki hasletten mahrumdur ve iki haslete her zaman
sahiptir: Kanaatten mahrumdur ve neticede huzurunu kaybetmiştir. Hoşnutluktan
mahrumdur ve neticede yakini kaybetmiştir.”[395]
3614. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Rızık paylaştırılmıştır. Haris insan mahrumdur.”[396]
3615. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haris her ne kadar dünyanın tamamına sahip olsa da muhtaçtır.”[397]
3616. İmam Hasan
(a.s), “fakirlik nedir?”diye soran babasına şöyle cevap vermiştir: “İhtiras ve açgözlülük.”[398]
3617. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs fakirlik getirir.”[399]
3618. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Hırsı açığa
vurmak fakirlik doğurur.”[400]
3619. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs fakirliğin alametidir.”[401]
3620. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her haris insan fakirdir.”[402]
3621. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Hırs
kötülerin alametidir.”[403]
3622. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs iki kötülükten biridir”[404]
3623. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs ve açgözlülük kötülük ve zillet getirir.”[405]
3624. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırsta kötülük ve sıkıntı vardır.”[406]
3625. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok hırslı olmak sahibini mutsuz kılar ve küçük düşürür.”[407]
3626. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim haris olursa kendini mutsuzluğa ve sıkıntıya düşürür.”[408]
3627. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırsı çok olanın kötülüğü çok olur.”[409]
3628. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En kötünüz en hırslı olanınızdır.”[410]
3629. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İki hırslı insan asla doymaz: İlim ve mal hırsı olanlar.”[411]
3630. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir hırs kapısını yüzüne açmadıkça dünyada hiç bir kapıyı
kulunun yüzüne açmaz.”[412]
3631. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz dünya insanı tümüyle kendisi ile oyalar. Dünyaya tapan
insan hırs kapısından bir kapı yüzüne açılmadıkça dünyadan bir şeye erişemez.
Elde etmediği şeyin peşice gitmedikçe bu dünyadan elde ettiği şeylerle kanaat
etmez.”[413]
3632. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Eğer
dünyadan yetecek kadar bir şey istersen o dünyanın en azı sana yeter. Yok eğer,
yetecek miktardan fazlasını istersen tüm dünya sana yetmez.”[414]
3633. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırslı insan asla (elinde olanla) yetinmez.”[415]
bak. el-Kanaat, 3427. Bölüm
3634. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs rızkı arttırmaz, sadece insanın değerini düşürür.”[416]
3635. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı olmayan insan nasibini kaybetmez. İhtiraslı olan kimse ise
rızkı olmayana erişmez.”[417]
3636. İmam Hüseyin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne iffet rızka engel olur ve ne de ihtiraslı olmak rızkı arttırır. Zira
rızık bölüştürülmüştür ve ecel kesindir. O halde hırslı olmak günahları taleb
etmektir.”[418]
3637. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs insanın değerini düşürür ve rızkı arttırmaz.”[419]
3638. İmam Ali (a.s),
hırsın manası sorulunca şöyle buyurmuştur: “Hırs çoğu zayi ederek, azı taleb etmektir.”[420]
3639. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Bil ki şüphesiz korkaklık, cimrilik ve hırs bir cinsten olan
hastalıklardır. (Allah hakkında) kötü zan tümünü bir araya toplamıştır.”[421]
3640. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırsı reddetmek açgözlülüğün ve tamahın kökünü kazır.”[422]
3641. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs ve şiddetli cimriliğin binası şek ve Allah’a güvensizlik üzere
kuruludur.”[423]
3642. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşırı hırs açgözlülükten ve dinde gevşeklikten kaynaklanmaktadır.”[424]
3643. İmam Sadık
(a.s), Ebu Basir’e şöyle buyurmuştur: “Acaba hüzünlenmiyor musun? Acaba kederlenmiyor
musun?” Acaba dertlenmiyor musun? O, “Allah’a andolsun ki evet” deyince şöyle
buyurdu: “Ne zaman böyle bir duruma düşersen ölümü ve kabirde yalnızlığı düşün.
Göz bebeklerinin eriyip yanaklarına döküldüğü, bağlarının çözüldüğü, bedeninin
kurtlara yem olduğu, cesedinin çürüdüğü ve dünyadan ayrılacağın zamanı hatırla.
Bunlar seni çalışmaya sevkeder ve dünya hakkında fazla hırslı olmaktan alı
koyar.”[425]
3644. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Adem oğlu engellendiği şeye ihtiras duyar.”[426]
3645. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer onları Hecun (Mekke’de bir yer ve dağ) bölgesine göndermekten
sakındırsaydım bazıları hiç bir ihtiyaçları olmadığı halde oraya giderlerdi.”[427]
3646. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce derecelere erişmek için rekabet etmek gibi bir hırs yoktur.”[428]
3647. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin dininde güçlüdür, din anlayışında ise haris”[429]
3648. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sen ki ulaşacağın garantilenmiş bir şeye (rızkına) ihtiras
duyuyorsun o halde sana farz olan şeylerde de haris ol.”[430]
bak. et-Tesabuk, 1737. Bölüm
105.
Konu
el-Hirfe
Sanat-Meslek
bak.
F 54. konu,
et-Ticaret; 107. konu, el-Haram; 185. konu, er-Rızk; 500. konu, el-Mal
F es-Sual (2),
1733. Bölüm
3649. Resulullah
(s.a.a) birine bakıp onu sevdiğinde şöyle buyururdu: “İşi var mıdır?”Eğer “yok”derlerse, “gözümden
düştü”diye buyururdu. Neden Ey Resulullah dediklerinde ise şöyle buyururdu:
Eğer müminin bir işi ve sanatı yoksa dinini geçim aracı kılar.”[431]
3650. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala sanat sahibi ve çalışan mümin kulunu sever.”[432]
3651. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ticaretle uğraşın. Zira o sizi insanların elinde olan şeyden ihtiyaçsız
kılar. Aziz ve celil olan Allah doğru iş yapan sanatkar kulunu sever.”[433]
3652. İmam Sadık
(a.s) ashabından birinin işini sordu. O, “Fedan olayım”ben ticareti bir kenara
bıraktım.” deyince “Neden?”diye buyurdu. O, “Ben bu işi (sizin hakimiyetinizi)
bekliyorum deyince şöyle buyurdu: “Bu sizin için şaşılacak bir durum. Servetiniz yok olacak, ticaretten
el çekme. Allah’ın ihsanını ve bereketini ara. İş yerini aç, çalışma ve kazanç
tezgahını kur ve Rabbinden rızık taleb et.”[434]
106.
Konu
el-Tehrif
Tahrif
Tefsir-i el-Mizan, 12/104, el-Kelam fi
enne'l-Kur’an mesunun ani’t-Tahrif
El-Bihar, 92/40, 7. Bölüm; ma cae fi keyfiyeti
cem’il-Kur’an
Kur’an:
“Yahûdilerden bir
kısmı, (ilahi) sözleri yerlerinden değiştirirler”[435]
“Sözlerini
bozdukları için onlara lânet ettik, kalplerini katılaştırdık. Onlar sözleri
yerlerinden değiştirirler.”[436]
“Yahûdilerden (küfür
içinde koşulanlar) yalana kulak verirler ve sana gelmeyen kimselere kulak
verirler; sözleri asıl yerlerinden değiştirirler.”[437]
“Size imam edeceklerini umuyor musunuz? Oysa
onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile
bile onu tahrif ediyorlar.”[438]
“Kur'an'ı, önce
gelen Kitab’ı tasdik ederek ve ona şahit olarak gerçekle sana indirdik.”[439]
“Doğrusu
Kitab’ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz.”[440]
Ben şöyle diyorum: Allame Tabatabai el-Mizan
Tefsirinde şöyle diyor: Verdiğimiz açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Allah’ın
Peygamberine (s.a.a) nazil buyurduğu ve “zikr”olarak adlandırdığı Kur’an nazil
olduğu şekliyle korunmuştur. İlahi koruma sayesinde korunmuştur. Nitekim Allah
Kur’an’da peygamberine bunu vaat etmiş, Kur’an’ı eksilip çoğalmaktan ve
değişmekten koruduğunu beyan etmiştir.
Bu burhanın özetle şudur. Allah Kur’an’ı
peygamberine nazil buyurmuş ve bir çok ayette özel vasıflarla anmıştır. Eğer
vasıflarda bir eksiklik veya fazlalık vücuda gelseydi lafız veya tertipte gözle
görülür bir değişiklik olsaydı bu özelliklerin ve vasıfların etkileri
kesinlikle yok olurdu. Ama mevcut Kur’an bu sayılan vasıfların nişanelerine ve
etkilerini mümkün olan en güzel ve en kamil şekilde haiz bulunmaktadır.
Neticede Kur’an’ın bazı sıfatlarının ortadan kalkmasına sebep olacak bir tahrif
meydana gelmemiştir. Elimizde olan Kur’an Peygamber’e (s.a.a) nazil olan
Kur’an’ın ta kendisidir. Farzen Kur’an’da bir eksiklik veya i’rab (harekeler),
harfler veya tertibinde bir değişiklik olmuşsa da bu düşüş veya değişiklik
Kur’an’ın icaz, içinde ihtilaf olmayışı, hidayet, nuraniyet ve zikir oluşu
diğer kitaplardan üstün oluşu ve benzeri özelliklerine her hangi bir etkide
bulunmamıştır. Tekrar edilen ayetlerin düşüşü, i’rab (harekeler) hususunda
görülen farklılıklar bu tür değişikliklerdir.
Şii ve Sünni bir çok yoldan Peygamber’den
(s.a.a) nakl edilen rivayetlerde fitneler anında veya sorunları halletmede
Kur’an’a müracaat edilmesi gereği ifade edilmiştir. Şii ve Sünni yoluyla
mütevatir olarak nakl edilen sekaleyn hadisinde şöyle buyurulmaktadır: “Ben
sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum. Biri Allah’ın kitabı diğeri ise
itretimdir.” Ve aynı şekilde Ehl-i Beyt ve Peygamber’den rivayetlerin bile
Kur’an ile ölçülmesi gerektiğini beyan eden bir çok rivayet nakl edilmiştir.
Bütün bunlar Kur’an’da hiç bir tahrifin olmadığının en açık göstergesidir. [441]
107.
Konu
el-Haram
Haram
Bihar, 71/194-208, Eda’ul-Feraiz ve
ictinab’ul-Meharim
Vesail’uş-Şia, 11/200, 23. bölüm, Vucub-u
İctinab’il-Meharim
Bihar, 104/292, 10. Bölüm; İkab men
ekele-Emvalein-Nas-i Zulmen, 75/170-172
Vesail’uş-Şia, 17/221,
Ebvab’ul-eş-ribet’il-Meharim
Vesail’uş-Şia, 12/52/248, Ebvab-u ma yektesim
bih
bak.
F 67. konu,
el-Cizye; 124. konu, el-Helal; 185. konu, er-Rızk; 500. konu, el-Mal; 525.
konu, el-Menahi
F el-Bereket,
353. bölüm; el-Hac, 704. Bölüm; el-Kesb, 3483. bölüm
F es-Sukr, 1842.
bölüm; el-Emsal, 3624. bölüm; el-Yetim, 4238. bölüm
3653. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin uyanıklığı günahlardan kaçışı ve yüceliklere koşuşundadır.”[442]
3654. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Saygılara güzel riayet edin ve mert insanlara yönelin.”[443]
3655. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüceliklere rağbet edince haramlardan sakın.”[444]
3656. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haramlardan kaçınmak yüceliklerin en güzelindendir.”[445]
3657. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer münezzeh olan Allah haramlardan sakındırmamış olsaydı bile,
yine de akıl sahiplerinin haramlardan kaçınması gerekirdi.”[446]
3658. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haramlardan sakınmak akıllıların huyu ve yüce insanların
hasletidir.”[447]
bak. eş-Şukr, 2061. bölüm; ez-Zenb, 1361. Bölüm;
et-Taat, 2427. Bölüm; eş-Şeriat, 1982. Bölüm
Kur’an:
“De ki: “Gelin
size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın, “[448]
“Şüphesiz size ölü hayvan etini, kanı, domuz
etini, Allah'tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır; fakat, darda
kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere günah
sayılmaz. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet edendir.”[449]
“Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına
kesilenler, canları çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş, bir yerine vurularak
öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı
hayvan tarafından yenmiş olanları dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal
oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.”[450]
“Analarınız,
kızlarınız, kız kardeşleriniz. Sizlere haram kılınmıştır.”[451]
Kur’an:
“De
ki: “Rabbim sadece, açık ve gizli fenalıkları, günahı, haksız yere tecavüzü,
hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı
bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”[452]
“Temiz şeyleri
helal, murdar şeyleri haram kılar, “[453]
3659. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah insanı sadece ihtiyaçsız kıldığı şeyden
sakındırmıştır.”[454]
3660. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim bir lokma haram yerse kırk gece namazı kabul olmaz.”[455]
3661. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah haram ile beslenen cesede cenneti
haram kılmıştır.”[456]
3662. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eti haram lokmadan oluşan kimse cennete girmez. Ateş ona daha
evladır.”[457]
3663. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanın içine haram bir lokma girerse göklerdeki ve yerdeki tüm
melekler ona lanet eder.”[458]
3664. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haram lokmayla yapılan ibadet kumun üstüne kurulan bina gibidir.”ve
“su üzerine kurulan...”diye de nakledilmiştir. [459]
3665. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haram ne de kötü yiyecektir.”[460]
3666. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her kim haram bir mal edinirse haccı, umresi, sıla-i rahim
yapması kabul edilmez. Hatta evlilik ilişkilerini bile etkiler.”[461]
3667. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haram olan bir danegi (bir dirhemin altıda biri) bile reddetmek
Allah nezdinde yetmiş bin temiz ve makbul hacca denktir.”[462]
3668. İmam Sadık
(a.s) aziz ve celil olan Allah’ın “Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.”ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki her ne kadar amelleri
Mısır keteninden beyaz idiyse de haramla karşılaştığında onu terk
etmiyorlardı.”[463]
3669. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah nezdinde bir daneg (dirhemin altıda biri) haramı terk etmek,
helal malla yapılan yüz hacdan daha sevimlidir.”[464]
3670. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haram lokmayı terk etmek Allah’a bin rekat müstahap namaz kılmaktan
daha sevimlidir.”[465]
3671. İmam Ali
(a.s) iyi olmayan hurmadan yedi, üzerine su içti ve eliyle karnına vurarak
şöyle buyurdu: “Her kim
karnına ateş koyarsa Allah onu (rahmetinden) uzaklaştırsın.”[466]
3672. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Suffe ehli Resulullah’ın (s.a.a) misafirleri idi. Onlar ev ve
barklarını terk edip Medine’ye hicret etmişlerdi. Resulullah (s.a.a) sayıları
kırkı bulan Suffe ehline mescidin sofasında yer verdi. Sabah ve akşam yanlarına
varıyor onları selamlıyordu. Bir gün sofada oturanların yanına vardı, birinin
ayakkabısını yamadığını gördü. Diğeri elbisesini yamıyor, bir grubu da
elbisesindeki bitleri temizliyordu. Resulullah (s.a.a) her gün onlara yaklaşık
bir mud (iki avuç dolusu) hurma veriyordu. Onlardan biri kalkarak şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Resulü bizlere verdiğin hurmalar midemizi yaktı.”Peygamber (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Bilin ki eğer dünyayı sizlere yiyecek kılabilseydim bunu
yapardım. Ama sizlerden benden sonra hayatta kalacak olanlar sabah akşam
doyasıya yiyecekler. Sabah bir gömlek, akşam ise ayrı bir gömlek giyecekler.
Evlerinizi Ka’be gibi yüksek ve süslü kılacaklar.”Biri kalkarak şöyle dedi: “Ey
Allah’ın Resulü! Ben güne iştiyak duyuyorum. O gün ne zaman gelecek?”Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Bu zamanınız o zamandan daha hayırlıdır. Siz eğer
karınlarınızı helal ile doldurursanız şüphesiz haramla doldurmanız uzak
değildir.”[467]
bak. el-Kâlb, 3395. Bölüm
3673. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir kadın veya cariyeye haram yolla yaklaşma fırsatını bulur
da Allah korkusundan bunu yapmazsa aziz ve celil olan Allah ona ateşi haram
kılar. Onu büyük korkudan güvende kılar ve cennete götürür.”[468]
3674. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim haram bir şey işleyebildiği halde sadece Allah korkusundan
onu terk ederse, ahiretten önce bu dünyada Allah ona ondan daha hayırlısını
verir.”[469]
Kur’an:
“Kim Allah'ı,
Peygamberini ve iman edenlerı dost edinirse bilsin ki, şüphesiz (Hizbullah)
Allah'tan yana olanlar üstün gelirler.”[470]
“Allah
onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuştur. İşte bunlar,
Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'tan yana
olanlardır.”[471]
3675. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın galip hizbinden olmaya sevinir misin? Allah’tan kork, tüm
işlerinde güzel amel et. Zira Allah sakınanlar ve iyilik edenler iledir.”[472]
3676. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Biziz soylular, bayraklarımız peygamberin bayraklarıdır. Hizbimiz
Allah’ın hizbidir. İsyankar topluluk ise şeytanın hizbidir.”[473]
3677. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kurtuluş gemisine binmek, sağlam kulpa sarılmak ve Allah’ın
sağlam ipine tutunmak isterse benden sonra Ali’ye dost olsun. Düşmanına düşman
olsun ve onun soyundan olan hidayet imamlarına uysun. Zira onlar benim
halifelerim ve vasilerimdir... Onların hizbi benim hizbimdir. Benim hizbim ise
aziz ve celil olan Allah’ın hizbidir. Düşmanlarının hizbi ise şeytanın
hizbidir.”[474]
3678. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz ve Şialarımız (taraftarlarımız) Allah’ın hizbiyiz. Şüphesiz
Allah’ın hizbi galiptir.”[475]
3679. İmam Sadık (a.s)
İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretinde şöyle buyurmuştur: “Onarın Şialarının (taraftarlarının) kalbini
onlara itaat, yardım ve dostlukları üzere sabit kıl.”[476]
3680. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın ipine ve kulpuna sarılın. Allah’ın ve peygamberinin hizbinden
olun. Allah ile yaptığınız sözleşmeye bağlı kalın. Şüphesiz İslam garip
başlamış ve yakında da galip kalacaktır.”[477]
3681. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın farz kıldıklarını yerine getiren kimseye ne mutlu! Onlar
kıyamet korkusu geceleri gözlerini uyanık tutmuş, yanlarını yumuşak yataktan
boş bırakmış, dudaklarını Rablerinin zikriyle hareket ettirmiş, günahları uzun
mağfiret dilemeleriyle silinmiş topluluktandır. Onlar Allah’ın hizbindendir.
Bilin ki şüphesiz Allah’ın hizbi kurtuluşa erenlerdir.”[478]
Kur’an:
“Şeytan
onların başlarına dikilip Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın
taraftarlarıdır. İyi bilin; şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar.”[479]
“Şeytan
şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını,
çılgın alevli cehennem yaranlarından olmaya çağırır.”[480]
3682. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Şüphesiz fitneler nefsani isteklere uymakla başlar...
Eğer hak halis ve tek renk olsaydı hiçbir ihtilaf ortaya çıkmazdı. Ama biraz
hak, biraz da batıl alınmakta, birbirine karıştırılmakta ve birlikte
(insanlara) gelmektedir. İşte burada şeytan dostlarına hakim olmaktadır. Ama
önceden Allah’ın iyiliğine erişenler kurtulmuştur.”[481]
3683. İmam Hüseyin
(a.s) Kerbela’da sel gibi gür ve gece gibi yoğun düşman ordusunun kendisine
doğru akın ettiğini görünce şöyle buyurmuştur: “Rabbimiz ne güzel Rabdir ve sizler ne kötü
kulsunuz. Allah’a itaati itiraf ettiniz, Peygamber’i Muhammed’e iman ettiniz,
ama şimdi çocuklarını ve itretini öldürmeye koyuldunuz. Şüphesiz şeytan sizlere
galip gelmiş ve Allah’ın zikrini sizlere unutturmuştur.”[482]
3684. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ama ben bu ümmetin beyinsizlerinin ve kötülerinin iş başına
geçmesine, Allah’ın malını elden ele dolaştırmalarına, Allah’ın kullarını
kendilerine kul edinmelerine, salihlerle savaşmalarına ve fasıklarla bir hizip
olmalarına üzülüyorum.”[483]
3685. İmam Ali
(a.s), biatlarından dönenlerin haberini alınca okuduğu hutbesinde şöyle
buyurmuştur: “Bilin ki
zulüm yerine geri dönsün ve batıl üssüne müracaat etsin diye şeytan hizbini
kışkırtmış ve ordusunu seferber etmiştir. Allah’a yemin olsun ki onlar bende
bir kötülük görmediler ve aramızda insafa riayet etmediler.”[484]
3686. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki şüphesiz şeytan hizbini toplamış, yaya ve atlılarını her
taraftan çağırmıştır. Ama şüphesiz ben basiretim ileyim.”[485]
3687. İmam Ali
(a.s) münafıkları vasfettiği bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Onlar şeytanın gurubu ve cehennem ateşinin
alevleridir. Onlar şeytanın hizbidir. Şüphesiz şeytanın hizbi hüsrana
uğrayanlardır.”[486]
bak. eş-Şeytan, 2018. bölüm
Kur’an:
“Her
hizb kendi yanında olan şeylerle sevinir.”[487]
Bak. Tefsir’ul Kummi, 2/91 ve Durr’ul
Mensur, 6/103
109.
Konu
el-Hazm
Uzak Görüşlülük
F el-Bihar,
71/338, 83. bölüm, el-Haram
bak.
F el-Kader, 3283. Bölüm
3688. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük uyanıklıktır.”[488]
3689. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük sanattır. Uzak görüşlülüğün meyvesi selamettir. Her
kimi uzak görüşlülük ileri götürmezse, acizlik geri bırakır.”[489]
3690. İmam Hadi
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhmalkarlıktan kaynaklanan hasretleri hatırlarsan eski uzak
görüşlülüğü elde edersin.”[490]
3691. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü olan ihtiyatlı davranır. Uzak görüşlülüğü terk eden ise
(çılgınca) korkusuz olur.”[491]
3692. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük zannın kandilidir.”[492]
3693. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz adamın biri Resulullah’ın (s.a.a) yanına vardı ve, “Ey
Allah’ın Resulü! Bana nasihat et” dedi. Peygamber (s.a.a), “Eğer nasihat
edersem ona ona amel edecek misin?” diye buyurdu. Peygamber bu sözü üç defa
tekrarladı ve o da üç defa “Evet, ey Allah’ın Resulü!” diye cevap verdi. Sonra
Allah’ın Resulü (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “Sana tavsiye ediyorum ki her ne
zaman bir iş yapmak istersen sonuna bak. Eğer doğru bir iş ise yap, yok eğer
saptıracak ise sakın.”[493]
3694. Adem (a.s)
oğlu Şit’e (a.s) şöyle tavsiyede bulunmuştur: “Her ne zaman bir işe azm ederseniz, sonuna
bakın. Zira eğer ben işimin sonunu düşünseydim, bu başıma gelenler başıma
gelmezdi.”[494]
3695. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sonunu düşünmeden bir işi yapmaya kalkarsa kendini
zorluklara düşürür.”[495]
3696. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim işin sonunu düşünmeden bir işi yapmaya kalkarsa kendini
helak edici sıkıntılara düşürür.”[496]
3697. İmam Cevad (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her kim işe
nereden başlayacağını bilmezse sona erdirmekten aciz kalır.”[497]
3698. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerin sonuna bakmak, kalpleri aşılar. (meyvelendirir)”[498]
3699. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Amel etmeden önce alınan tedbir insanı pişmanlıktan güvende kılar.”[499]
3700. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim işlerin sonuna bakarsa zorluklardan kurtulur, işlerin sonunu
düşünen kimse ise helak edici şeylerden güvende olur.”[500]
3701. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman işlerini düşünürsen her işte akibetin güzel olur.”[501]
3702. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İşe başlamadan önce düşün ki yaptıkların hususunda kınanmayasın.”[502]
3703. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en akıllısı işlerin sonunu en çok düşünendir.”[503]
3704. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşün ki uzak görüşlü olasın. İşin tümüyle açığa kavuşunca kesin
karar al.”[504]
3705. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki azim uzak görüşlülüktendir.”[505]
3706. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Zafer, uzak
görüşlülük ve sağlam irade ile elde edilir.”[506]
3707. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Azmin sıhhati ve kuvveti uzak görüşlülüktendir.”[507]
3708. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin uzak görüşlülüğü az olursa, azmi zayıf olur.”[508]
3709. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim azmini aşikar ederse uzak görüşlülüğü batıl olur.”[509]
3710. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İçinde uzak görüşlülük olmayan azimde hayır yoktur.”[510]
3711. İmam Hasan
(a.s), “uzak görüşlülük nedir?” diye soran babasına şöyle cevap vermiştir: “Fırsatları beklemen ve fırsat bulunca da acele
etmendir.”[511]
3712. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’a (s.a.a) uzak görüşlülük nedir?”diye sorulunca şöyle
buyurdu: “Görüş sahipleri ile meşveret etmek ve onların görüşlerine uymaktır.”[512]
3713. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz uzak görüşlülüğün bir miktarı vardır. Eğer onda aşırı
gidilirse, ödleklik olur.”[513]
3714. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan sakınmanız, uzak görüşlülüktendir. Allah’a karşı
gururlanmamanız da şüphesiz ismettendir.”[514]
3715. İmam Hasan
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar hakkında kötü zanda bulunmaktan sakınmak uzak
görüşlülüktür.”[515]
3716. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük sorumluluğundan olan şeyleri koruman ve senin
sorumluluğundan kaldıran şeyleri terk etmendir.”[516]
3717. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük tecrübeleri saklamaktır. .”[517]
3718. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük işlerin sonuna bakmak ve akıl sahipleri ile meşveret
etmekdir.”[518]
3719. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz uzak görüşlülük Allah’a itaat ve nefse isyandır.”[519]
3720. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülüğün kökü şüpheli hususlarda durmaktır.”[520]
3721. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zafer uzak görüşlülük ile uzak görüşlülük meşveretle ve görüş ise
sırrı saklamak ile elde edilir.”[521]
3722. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse, dünya gururunu, ahiret amelinden kendisini meşgul
etmediği kimsedir.”[522]
3723. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse iyi dost seçen kimsedir. Zira insan dostuyla
ölçülür.”[523]
3724. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse başına buyruk değildir.”[524]
3725. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse tecrübelerin denediği zorlukların deneyimli
kıldığı kimsedir.”[525]
3726. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz uzak görüşlü kimse nefsiyle cihat etmekle meşgul olup
nefsini islah eden ve nefsini istek ve lezzetlerden alıkoyup ona sahip olan
kimsedir.”[526]
3727. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz uzak görüşlü kimse sürekli nefsiyle mücadele eden, tüm
himmetiyle dini için çalışan ve tüm ciddiyetiyle ahirete yönelen kimsedir.”[527]
3728. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü insan için yaptığı her işte bir üstünlük vardır.”[528]
3729. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlünün aklı onu her türlü aşağılıktan korur.”[529]
3730. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakka sadece uzak görüşlü akıl sahibi sabreder.”[530]
3731. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü insan belalar karşısında şaşkınlığa düşmez.”[531]
3732. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü insan eziyet etmeyendir.”[532]
3733. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü insan omuzlarından ağır ve külfetli yükü atan
kimsedir.”[533]
3734. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse zamanın getirdikleriyle iyi geçinendir.”[534]
3735. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse ahiret için dünyayı terkedendir.”[535]
3736. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse savurganlıktan uzak duran ve israftan
kaçınandır.”[536]
3737. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse nimetlerin kendisini ahiret için çalışmaktan
alıkoymadığı kimsedir.”[537]
3738. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse kendisine yönelen her nimete şükr eden ve
kendisine sırt çeviren her nimete ise sabredip unutan kimsedir.”[538]
3739. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse öfkelenince cezalandırmayı erteleyen ve mümkün
olan ilk fırsatı ganimet bilerekiyiliğe karşılık vermek hususunda acele
edendir.”[539]
3740. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlü kimse, elinde olanı bağışlayan ve bugünkü işini yarına
ertelemeyen kimsedir.”[540]
3741. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en uzak görüşlüsü öfkesini en çok yenendir.”[541]
3742. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz en zekiniz ölümü en çok hatırlayanınızdır ve şüphesiz en
uzak görüşlünüz, ona en güzel hazır olanınızdır.”[542]
3743. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En uzak görüşlünüz, en zahit olanınızdır.”[543]
3744. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en uzak görüşlüsü dünya işini önemsemeyendir.”[544]
3745. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en uzak görüşlüsü aşırı çekingen davranmaktan dolayı aciz
sanılandır.”[545]
3746. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en uzak görüşlüsü içten ve dıştan sabrı ve işlerin sonunu
düşünmeyi giyinendir.”[546]
3747. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Görüş açısından insanların en uzak görüşlüsü verdiği sözde duran ve
bugünkü işi yarına ertelemeyendir.”[547]
3748. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülüğün kemali, zıtlarla uzlaşmak ve düşmanlarla idare
etmektir.”[548]
3749. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülüğün nihayeti ihtiyatlı davranmaktır.”[549]
3750. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün uzak görüşlülük ihtiyatlı davranmaktır.”[550]
3751. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün uzak görüşlülük zorluklara karşı sabretmektir. [551]
3752. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Denemeden güvenmek uzak görüşlülüğe aykırıdır.”[552]
3753. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülüğün afeti işi (fırsatı) kaçırmaktır.”[553]
3754. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru düşünmekle uzak görüşlülük güçlenir.”[554]
3755. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim denerse uzak görüşlülüğü artar”[555]
3756. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim uzak görüşlü olmak ister ama ihtiyatlı davranmazsa kendini
alaya almıştır.”[556]
3757. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülük davetçilerine itaat işlerin sonunu ifsad eder.”[557]
110.
Konu
el-Huzn
Hüzün-Keder
F Bihar,
7/321, 62. bölüm, ma yures’ul-Hemme ve’l-Gamm
F Bihar, 7/70,
97. bölüm, el-Hüzn
bak.
F Ez-Zenb,
1387. bölüm, 229. konu, es-Surur
3758. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün yaşlılığın yarısıdır.”[558]
3759. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün bedeni eritir.”[559]
3760. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün iki yaşlılıktan biridir.”[560]
3761. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kimin hüznü
çoğalırsa bedeni rahatsız olur.”[561]
3762. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hastalıklar bedenlerin rahatsızlığı olduğu gibi, hüzünler de
kalplerin rahatsızlığıdır.”[562]
3763. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün bedeni zayıflatır.”[563]
3764. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün bedeni dağıtır.”[564]
3765. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gam ruhun hastalığıdır.”[565]
3766. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hüznü sevmekten Allah’a sığının.”[566]
3767. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Dünyaya
rağbet gam ve hüzün doğurur. Dünyadan yüz çevirmek ise kalp ve bedenin
rahatlığıdır.”[567]
3768. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların elinde olana bakanın hüznü uzar, esefi sürekli olur.”[568]
3769. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice bir anlık şehvet uzun hüzünler doğurur.”[569]
3770. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zarar veremeyeceği birine öfkelenirse hüznü uzar ve nefsine
azap verir.”[570]
3771. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimseden daha çok mazluma benzeyen bir zalim görmedim.
Onun hasta bir ruhu, şaşkın bir kalbi ve sürekli bir hüznü vardır.”[571]
3772. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim amelde kusur ederse hüzne müptela olur.”[572]
3773. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlıktan sakın, şüphesiz sabırsızlık ümidi keser, ameli
zayıflatır ve keder doğurur.”[573]
3774. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünya aşkını giyinirse [574] kalbi hüzünle dolar ve hüzünler vadilerin
zikzaklarında sel üzerinde oynayan köpük ve çerçöp gibi kalbi üzerinde oynar.
(dünyevi) Bir istek onu hüzünlendirir[575], diğer bir istek onu kendisiyle meşgul eder ve
sonunda böylece boğazı tutulur (sıkıntıda boğulur).”[576]
3775. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’nın “Kâfirler içinde bazı kimselere
verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme; onlara üzülme; iman edenleri
kanatların altına al” ayeti nazil olduğunda Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdu: “Her kim Allah’ın verdiği teselli ile teselli bulmazsa nefsi dünya
hususunda hasretlere düşer. Her kimin gözleri başkalarının varlığında olursa
hüznü çok olur ve öfkesi dinmez.”[577]
3776. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünyaya sarılırsa ben ona üç şeyi kesin bilirim. Hiçbir
zaman zenginliği olmayan fakirliği, kurtuluşu olmayan sıkıntıyı ve sona ermeyen
hüzün ve gammı!”[578]
bak. el-Emsal, 3638. Bölüm; ed-Dünya, 1223.
Bölüm
Kur’an:
“İyi
bilin ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”[579]
3777. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbindeki hüzünleri, yılmaz sabır ve güzel yakin gücüyle gider.”[580]
3778. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin hüzünleri ne güzel gidericidir.”[581]
3779. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlahi taktire dayanmak hüzünleri ne güzel gidericidir.”[582]
3780. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şey kaza ve kader üzereyse, o halde hüzün neden?”[583]
3781. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hüzünlenirse gam ve hüzne layıktır. O halde mümin Allah’tan
ve Allah’ın yaptığı şeyden hoşnut olmalıdır.”[584]
3782. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünya hakkında hüzünlenerek sabahlarsa Allah’a öfkelenmiş
halde sabahlar.”[585]
3783. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah adalet, hikmet ve ilmiyle huzur ve ferahlığı yakin ve
Allah’tan hoşnutlukta, hüzün ve gamı ise şek ve (Allah’tan) hoşnutsuzlukta
karar kılmıştır. O halde Allah’tan hoşnut olun ve emrine teslim olun.”[586]
3784. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah hikmet ve fazlıyla huzur ve ferahlığı yakin ve rızada, hüzün ve gamı ise
şek ve hoşnutsuzlukta karar kılmıştır.”[587]
3785. İmam Hüseyin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehirlerden birinde, bir duvarın altında bir levha bulundu ki
üzerinde şöyle yazılıydı: “Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Muhammed
benim Peygamberimdir, ölüme yakin ettiği halde sevinen kimseye şaşarım. Taktire
yakin ettiği halde hüzünlenen insana şaşarım.”[588]
3786. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Muhammed b. Müslim b. Şihab ez-Zühri üzüntülü ve kederli bir halde
Ali b. Hüseyin’in (a.s) yanına vardı. İmam Seccad (a.s) ona, “Seni gamlandıran
nedir?”diye sordu. O, “Bana sürekli olarak hüzün ve kederler iniyor. Zira
nimetlerimi kıskananlara malıma tamah gözünü dikenlere, kendilerinden ümitli
olduklarıma, kendilerine iyilik ettiklerime ve sandığım gibi olmayanlara
üzülüyorum.”Ali b. Hüseyin (a.s) ona şöyle buyurdu: “Dilini koru ki onunla
kardeşlerine malik olasın.”[589]
3787. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Sabırsızlık
çoğalınca Allah’a sığınmak gerekir.”[590]
3788. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki şüphesiz Allah hüzünlü insanlara hüzünleri miktarınca
ferahlık vermez. Lakin onların gamlarını yumuşaklığı ve rahmeti ölçüsünce
giderir.”[591]
Kur’an:
“Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size
verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç
kimseyi sevmez.”[592]
3789. İbn-i Abbas
şöyle diyor: “Resulullah’ın
(s.a.a) sözlerinden sonra, Ali b. Ebi Talib’in (a.s) bana yazdığı mektup kadar
hiçbir sözden istifade etmedim. O bana şöyle yazdı: “Allah’a hamd-ü senadan
sonra... İnsan kendisine ulaşmayacak şey ulaşmadığı için hüzünlenir ve
kendisine ulaşması mümkün olmayan şey ulaştığı için de sevinir. O halde
ahiretten bir şeye eriştiğin zaman sevin ve ahiretten bir şeyi kaybettiğin
zaman da eseflen. Eğer dünyadan bir şeye erişirsen sevinme, eğer dünyadan bir
şeyi kaybedersen üzülme. Kederin ölümden sonrası için olmalıdır. Ve’s-Selam.”[593]
3790. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzünlenme iki şeyden biridir: Ya bir şey geçmişte bana ulaşmamış ve
gelecekte de kendisine ulaşma ümidim yoktur veya bir şey vakti gelmedikçe
gökler ve yer ehlinden kendisine ulaşmak için yardım bile dilesem kendisine
ulaşamam. Bu insanın işi ne kadar da ilginçtir! Kendisine kesin ulaşacak bir
şeye ulaştığı için sevinmekte ve asla kendisine ulaşmayacak bir şeyi kaybettiği
için de üzülmektedir. Eğer düşünecek olsaydı basireti açılır, kendisine önceden
programlandığını anlar, kendisine ulaşan şeylerle yetinir ve olmayacak şeylerin
peşinde koşmazdı ve kalbi zorla elde edilen şeylerden dolayı rahatlığa ererdi.
O halde ömrümü bu ikisinden hangisi yolunda tüketeyim?”[594]
3791. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar, dünya hüzün yurdudur, sevinç değil! Zorluk yurdudur,
rahatlık değil. O halde onu tanıyan bir ümitle sevinmez; zorluk ve darlık
sebebiyle üzülmez.”[595]
3792. İmam Hasan
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan talep edip ulaşmadığın şeyi, asla aklından bile geçirmediğin
şey gibi say.”[596]
3793. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Devran iki gündür, bir gün lehine ve bir gün aleyhinedir. Lehine
olduğu takdirde şımarma, aleyhine olduğu takdirde ise incinme!”[597]
3794. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünya elden ele ulaşır. Dünyadan sana nasip olan şey güçsüz dahi
olsan sana ulaşır. Senin zararına olan şeyi ise zorla dahi kendinden
uzaklaştıramazsın. Her kim kaybettiği şeylerden ümidini keserse bedeni huzura
kavuşur. Her kim de Allah’ın kendisini rızıklandırdığı şeye hoşnut olursa gözü
aydın olur.”[598]
3795. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaybettiğin şeyler için üzülme ki seni gelecek şeylerden alı
koymasın.”[599]
bak. Kenz’ul Ummal, 6147
3796. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her ne
zaman bir devlet veya diğer bir şeyden dolayı hüzünlenirsen, “la havle vela
kuvvete illa billah”(Allah’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur) cümlesini çok
tekrarla. Zira bu kurtuluşun anahtarı ve cennet hazinelerinden bir hazinedir.”[600]
3797. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “La hevle vela kuvvete illa billah”(Allah’tan başka bir güç ve kuvvet
yoktur) cümlesi doksan dokuz derde şifa verir ki en küçüğü hüzündür.”[601]
3798. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman sana hüzünler nazil olursa “la havle vela kuvvete illa
billah”(Allah’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur) zikrine sarıl.”[602]
3799. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “La havle vela kuvvete ila billah la melcee ve la menca minellah illa
ileyhi”(Allah’tan başka bir güç, kuvvet, sığınak ve Allah’tan (gazabından),
Allah’a sığınma dışında başka bir kurtuluş yeri yoktur) cümlesi, ümmetimi hüzün
ve gamdan güvenliğe erdirir.”[603]
3800. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’tan fazla mağfiret dilerse (istiğfar ederse) Allah da
onun her kaderi için bir kurtuluş yolu karar kılar, tüm darlıklardan kurtarır
ve hiç hesaba katmadığı yerden onu rızıklandırır.”[604]
3801. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamberlerden biri gamdan dolayı Allah’a şikayette bulundu. Allah
ona üzüm yemesini emretti.”[605]
3802. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Su çekildi, ölülerin kemikleri ortaya çıktı, Nuh (a.s) o sahneyi
görünce çok şidetli bir şekilde sabırsızlandı ve hüzünlendi. Allah-u Teala ona
şöyle vahyetti: “Siyah üzüm ye ki hüznün gitsin.”[606]
3803. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Elbiseleri yıkamak hüzün ve kederi giderir.”[607]
3804. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendinde bir hüzün görür de sebebini bilmezse başını yıkasın.”[608]
3805. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sevinç bulunan her eve, arkasından mutlaka hüzün iner.”[609]
3806. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her sevinçle birlikte hüzün vardır.”[610]
3807. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her sevincin bir belası vardır.”[611]
Kur’an:
“Derler ki: “Bizden üzüntüyü gideren Allah'a
hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.”[612]
“Orada, uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak
isteseler her defasında oraya geri çevrilirler: “Yakıcı azabı tadın”denir.”[613]
3808. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ateş ehlinin hüznü dışında her kederin bir çıkışı vardır.”[614]
3809. Ebu Basir
şöyle diyor: “Dostlarımızdan
biriyle birlikte Ebi Abdillah’ın (a.s) yanına vardım ve kendisine şöyle dedim:
“Fedan olayım ey İbn-i Resulillah! Ben sebebini bilmediğim bir şeyden dolayı
bazen hüzünleniyor ve kederleniyorum.”Ebu Abdillah (a.s) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz bu hüzün ve sevinç sizlere bizden ulaşmaktadır. Şüphesiz bize bir
hüzün ve sevinç gelince size de gelir. Şüphesiz biz ve sizler aziz ve celil
olan Allah’ın nurundanız.”[615]
3810. Cabir
el-Cu’fiy şöyle diyor: “İmam Bakır’ın (a.s) huzurunda ruhum sıkıldı ve şöyle dedim: “Fedan
olayım, bazen bana isabet eden bir musibet veya ortaya çıkan bir iş olmaksızın
hüzünleniyorum. Öyle ki bunu eşim ve dostum yüzümden anlamaktadır.”O şöyle
buyurdu: “Evet ey Cabir! Şüphesiz aziz ve celil olan Allah müminleri cennet
tiynetinden yaratmış, ruhunun rüzgarını içinde harekete geçirmiştir. Bu yüzden
mümin müminin anne ve babadan olma öz kardeşidir. Dolayısıyla şehirlerden bir
şehirde bu ruhlardan bir ruha hüzün inince diğer ruh da hüzünlenir. Zira o da,
ondandır.”[616]
3811. Rivayet
edildiği üzere Alim’e (a.s), “birisi sebebini bilmeksizin
hüzünlenmektedir.”diye sorulunca şöyle buyurdu: “Eğer kendisine bir hüzün gelirse bilsin ki
kardeşinin de bir hüznü vardır. Hakeza sebepsiz sevinmesi de aynı şekildedir. O
halde kardeşlerin haklarını eda etmek için Allah’tan yardım dileyelim.”[617]
bak. el-Kalb, 3391. Bölüm
3812. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah her hüzünlü kalbi sever.”[618]
3813. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice hüzünlü kimseyi hüznü, ebedi sevince eriştirir.”[619]
3814. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’a uzun hüzün gibi bir şeyle ibadet
edilmemiştir.”[620]
3815. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin (a.s) kitabında okudum: “Mümin sabah ve akşamı hüzünle
geçirir. Bunun dışında bir şey onun salahına değildir.”[621]
3816. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin sabah ve akşamı hüzünle geçirir. Bunun dışında bir şey onu
ıslah etmez.”[622]
3817. Davud (a.s)
şöyle buyurdu: “Allah’ım!
Yüzümü, bedenimi ve ayaklarımı suyla temizlememi emrettin. Ama kalbimi
neyletemizleyeyim?” Allah-u Teala şöyle buyurdu: “Keder ve gamla.”[623]
3818. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah ise İsa b. Meryem’e (a.s) şöyle vahyetti: “Boş insanlar
gülünce sen hüzün kalemiyle gözlerine sürme çek.”[624]
3819. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünyada nefsi için uzun süre hüzünlenirse Allah onu
kıyamette sevindirir ve onu ebedi kalacağı yere yerleştirir.”[625]
3820. Resulullah
(s.a.a), “Allah nerede?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah kalpleri kırılanlar nezdindedir.”[626]
3821. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalplerine gaybi girişlerin çokluğu ve kibriya örtüsü altındaki uzun
süre süren övünçleri sebebiyle hüzün, ariflerin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer
ariflerin kalbinden bir an hüzün silinecek olursa hemen Allah’tan yardım
dilerler. Eğer hüzün başkalarının kalbine konulursa bunu hoş görmezler.”[627]
3822. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse hüzün gibi bir sürme sürmemiştir.”[628]
3823. Rivayet
edildiği üzere Allah-u Teala şüphesiz şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Her gün rızkın verildiği halde
hüzünleniyorsun, ama ömrün azaldığı halde üzülmüyorsun, yanında olanlar sana
yettiği halde, seni tuğyana sürükleyecek şeyleri diliyorsun.”[629]
3824. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer ölüm hak ise o halde sevinç neden?”[630]
3825. İmam Bakır
(a.s), Cabir el-Cu’fiy’e şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Ben hüzünlüyüm ve kalbim meşguldür.”
Ben “Seni hüzünlendiren ve kalbini meşgul eden şey nedir?”diye sorunca İmam
şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Şüphesiz her kimin kalbine Allah’ın saf ve halis dini
girecek olursa, onu gayrisinden alı koyar.”[631]
3826. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim için kaygılanır, hüzünlenir ve bize yapılan zulümden
dolayı üzülürse nefes alışı tesbih ve bizim için hüzünlenişi ibadet sayılır.”[632]
111.
Konu
el-Hisab
Hesap-Muhasebe
F Bihar,
7/253, 11. bölüm, Muhasebet’ul-İbad
F Kenz’ul-Ummal,
14/369, 627, el-Hisab
F Bihar,
70/62, 45. bölüm, Muhasebet’un-Nefs
F Bihar,
5/319, 17. bölüm; el-Melaiket-u yektubune a’mal’il-İbad
bak.
F el-Murakabe,
1544. bölüm; 211. konu, el-Mesuliyet; el-Afv (2), 2769. bölüm
Kur’an:
“Onlar ise “Rabbimiz! Bizim payımızı hesap
gününden önce ver”derler.”[633]
3827. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki şüphesiz sizler içinde hesabı olmayan amel günündesiniz. Çok
geçmeden ameli olmayan hesap gününde olacaksınız.”[634]
3828. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hesap cezadan öncedir. Sevap ise hesaptan sonradır.”[635]
3829. Resulullah
(s.a.a), Muaz bin Cebel’e şöyle tavsiyelerinden birinde bulunmuştur: “Sana Allah’tan sakınmanı ve hesaba
çekileceğinden endişelenmeni tavsiye ediyorum.”[636]
3830. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allah’a andolsun ki birbirine boynuz vuran iki
koyun bile hesaba çekilecekler.”[637]
3831. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah her amele bir sevap ve her şeye bir hesap taktir etmiştir.”[638]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının; herkes
yarına ne hazırladığına baksın; Allah'tan sakının, çünkü Allah
işlediklerinizden haberdardır.”[639]
3832. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizin amelini hesaba çekin, nefislerinizden görevlerini
yerine getirmesini, gidici olandan kalıcı olan için almasını ve kıyamette
diriltilmeden önce hazırlıklı olup, azık toplamasını isteyin.”[640]
3833. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizi hesaba çekerek bağlayın ve ona muhalefet ederek sahip
olun.”[641]
3834. İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Kendi nefsine vaaz ettiğin ve kendi amelini hesaba çektiğin
müddetçe sürekli hayır üzere olacaksın.”[642]
3835. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini nefsin için hesaba çek. Zira şüphesiz başkaları için senden
başka bir hesaba çekici vardır.”[643]
3836. Zebur’da
şöyle yer almıştır: “Ey Ademoğlu! Dünyayı sizlere, ahireti gösteren nişaneler kıldım.
Sizden biri birini kiralayıp ondan hesabını sorduğunda bedeninin adaleleri
titriyor; ama çok isyan ettiği halde ateş cezasından korkmuyor.”[644]
3837. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zekilerin en zekisi nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için
çalışan kimsedir. Ahmakların en ahmağı ise heva ve heveslerine tabi olan ve
Allah’tan arzular dileyen kimsedir.”[645]
Kur’an:
“Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır.
İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker ve
dilediğini bağışlar, dilediğine azâp eder. Allah her şeye kadirdir.”[646]
3838. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce nefislerinizi hesaba çekin, ölçülmeden önce
kendinizi ölçün ve o büyük hesab için hazırlıklı bulunun.”[647]
3839. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce nefislerinizi hesaba çekin. Şüphesiz kıyamet mekanlarında
elli durak vardır. Her durakta bin yıl durulur.” Sonra da şu ayeti okudu: “Miktarı
elli bin yıl olan günde...”[648]
3840. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizi hesaba çekilmeden önce hesaba çekin. Azab edilmeden
önce nefislerinizi hazırlayın, götürülmeden önce göç için azığınızı hazırlayın.
Şüphesiz orası adalet durağıdır. Orada hak ile hükm edilir, farzlar sorulur,
önceden uyaran kimse tümüyle mazurdur.”[649]
3841. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Eba Zer! Hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çek. Şüphesiz bu
yarın hesaba çekilmeni kolaylaştırır. Nefsini ölçülmeden önce ölç ve o büyük
hesap görücüye sunulduğun ve hiç bir gizli şeyin Allah’a gizli olmadığı o gün
için hazırlıklı bulun.”[650]
3842. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın günün hiç kimsenin onu meşgul etmediği belli bir saatini
sadece nefsini muhasebe etmeye ayırması lehine veya aleyhine gece gündüz ne
yaptığına bakması ne kadar da yerindedir.”[651]
3843. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizleri tanıyan her Müslümanın gece gündüz amellerini kendisine
sunması ve nefsini hesaba çekmesi gerekir. Eğer iyi bir iş yaptığını görürse
daha fazlasını elde etmeye çalışmalıdır. Eğer bir kötülük yaptığını görürse
kıyamet günü rezil rüsva olmamak için Allah’tan mağfiret dilemelidir.”[652]
3844. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yatağına gittiğin zaman midene neyi gönderdiğine ve o gün neler
yaptığına bir bak! Bir gün öleceğini ve dirilişinin olduğunu hatırla.”[653]
3845. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her gün nefsini muhasebe etmeyen bizden değildir. Eğer bir hayır
yapmışsa Allah’tan fazlasını dilemeli ve bunun için Allah’a hamd etmelidir.
Eğer bir kötülük yapmışsa o zaman Allah’tan mağfiret dilemeli ve tövbe etmelidir.”[654]
bak. el-Murakebe, 1544
3846. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul, ortağın ortağını ve efendinin kölesini hesaba çekmesinden daha
sıkı bir şekilde nefsini hesaba çekmedikçe mümin sayılmaz.”[655]
3847. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan nefsini ortağın ortağı hesaba çekmesinden daha sıkı bir
şekilde hesaba çekmedikçe; nereden yediğini, nereden içtiğini, nereden
giyindiğini, haramdan veya helalden olup olmadığını bilmedikçe takva sahibi
olamaz.”[656]
3848. İmam Ali
(a.s), nefis muhasebesinin keyfiyeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Sabahlayıp akşamlayınca nefsine dönüp şöyle
der: Ey nefis! Bu günü geçirdin ve asla sana geri dönmeyecektir. Allah sana onu
nasıl geçirdiğini soracaktır. O gün ne yaptın? Allah’ı hatırladın mı? Ona hamd
ettin mi? Mümin kardeşinin hakkını eda ettin mi? Kalbinden hüznünü giderdin mi?
Onun yokluğunda eşini ve çocuklarını korudun mu? Öldüğünde geride kalanlarına
baktın mı? Makam ve mevkinden istifade ederek mümin kardeşinin gıybetinin
edilmesine engel oldun mu? Bir Müslümana yardım ettin mi? Onun için ne yaptın?
O zaman yaptığı işleri hatırlar. Eğer hayırlı bir şey yapmışsa aziz ve celil
olan Allah’a hamd eder ve kendisine verdiği başarının şükrü olarak onu ulular.
Eğer bir günah işlediğini veya hata ettiğini görürse aziz ve celil olan
Allah’tan mağfiret diler ve bir daha o işe dönmeyeceğine azmeder.”[657]
3849. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sürekli nefsini hesaba çekmeyi üstlenirse yaltakçılıktan
güvende olur.”[658]
3850. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsini hesaba çekerse ayıplarını görür ve düzeltir;
günahlarını kavrar ve telafi eder.”[659]
3851. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini muhasebe etmenin semeresi nefsi ıslah etmektir.”[660]
3852. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim nefsini hesaba çekerse kazanır ve her kim nefsinden gaflet
ederse hüsrana uğrar. Her kim korkarsa güvende olur.”[661]
3853. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizi hesaba çekin ki Allah’ın tehdidinden güvende olasınız
ve Allah’ın yanında olan müjdelere erişesiniz.”[662]
3854. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsini hesaba çekerse mutlu olur.”[663]
3855. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun ilk sorulduğu şey biz ehli beytin sevgisidir.”[664]
3856. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Azameti yüce olan Allah huzurunda durunca kulun sorulduğu ilk şey
farz namaz, farz zekat, farz oruç, farz hac ve biz Ehl-i Beyt’in velayetidir
(imametlerini kabul etmek). Eğer velayetimizi ikrar ederek ölürse namazı,
orucu, zekatı ve haccı kabul görür.”[665]
bak. es-Selat, 2273. Bölüm
el-Ketl, 3273. Bölüm
3857. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda harcanan şey dışında kıyamet günü her nimet sorulur.”[666]
3858. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cihad ve hac yolunda harcananlar dışında her nimet, sahibinden
sorulur.”[667]
3859. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim yemek yerken Allah’ın adını zikrederse ebedi olarak o yemek
nimetinden sorulmaz.”[668]
3860. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin kul şu üç şeyden sorulmaz. Yediği yemekten, giydiği elbiseden
ve kendisine yardım eden ve kendisi ile günaha düşmekten korunduğu salih
eşinden.”[669]
3861. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul üç şeyden sorguya çekilmez: Avretini örttüğü parçadan, açlığını
giderdiği ekmek parçasından ve sıcaklık ve soğuktan korunduğu evinden.”[670]
Kur’an:
“Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten
sorguya çekileceksiniz.”[671]
3862. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın, “O gün her nimetten sorguya çekileceksiniz.”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ümmet Allah’ın kendilerine ihsan ettiği
Resulullah (s.a.a) ve sonra da Ehl-i Beyt’den sorguya çekilirler.”[672]
3863. İmam Sadık
(a.s) bu ayetin başka bir tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Biz de o nimetin bir parçasıyız.”[673]
3864. İmam Sadık
(a.s) yine bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah müminin yiyeceğini ve içeceğini
sorgulamaktan daha yücedir.”[674]
3865. Ebu Halid
el-Kabuliy şöyle diyor: “İmam Bakır’ın (a.s) yanına vardım. Beni kahvaltıya davet etti. Ben
de onunla birlikte yemek yedim. O kadar temiz ve güzel bir yemek yememiştim.
Yemek yedikten sonra şöyle buyurdu: “Ey Ebu Halid! Yemeğini (veya yemeğimizi)
nasıl buldun?”Ben, “Fedan olayım, asla bu kadar temiz ve güzel bir yemek
yemedim. Ama Allah’ın kitabından bu ayeti hatırladım.”Sonra o gün nimetten
sorulurlar.”İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Sizden sorulacak olan şey hak
inançtır.”[675]
bak. Nur’us, Sakaleyn, 5/662/12, 14-18
En-Ni’met, 3909. Bölüm
3866. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü kul bir adım atmadan dört şeyden sorguya çekilir:
Ömrünü nerede geçirdiğinden, gençliğini nerede tükettiğinden, malını nereden
kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehl-i Beyt’in sevgisinden.”[676]
3867. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Lokman’ın oğluna yaptığı öğütlerden biri de şuydu: “Bil ki yarın
aziz ve celil olan Allah karşısında yer alınca dört şeyden sorguya
çekileceksin: Gençliğini nerede tükettiğinden, ömrünü nerede geçirdiğinden,
malını nereden kazandığından ve malını nerede harcadığından. O halde o zamana
hazırlan ve bir cevap hazırla.”[677]
3868. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Şüphesiz kulak, göz ve kalp, bütün bunlar ondan sorulur”
ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kulaktan duydukları hakkında sorulur,
gözden gördükleri hakkında ve kalpten ise bağlandığı şeyden sorulur.”[678]
bak. 211. Konu, el-Mes’uliyyet
el-Kebr, 3265. Bölüm
Kur’an:
“Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği
şeyi birleştirirler, Rablerinden ürkerler; kötü hesaptan korkarlar.”[679]
3869. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sıla-i rahim kıyamet günü hesabı kolaylaştırır.” Sonra şu
ayeti okudu: “Onlar Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi
birleştirirler, Rablerinden ürkerler ve hesabın kötülüğünden korkarlar.”[680]
3870. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu iki şeyi hoş görmez: Ölümü hoş görmez; oysa ölüm mümini
fitneden rahatlığa erdirir. Mal azlığını hoş görmez; oysa mal azlığı hesabı
kolaylaştırır.”[681]
3871. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: : “Sana verilen ile kanaat et hesabın kolaylaşsın.”[682]
3872. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan yarın hesaba çekilmeyeceğin bir şey elde etmemeye güç
yetirirsen bunu yap.”[683]
3873. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahlakını güzelleştir ki Allah hesabını hafif kılsın.”[684]
3874. Resulullah
(s.a.a), Allah-u Teala’nın, “Sonra kitabı seçtiğimiz kimselere miras bıraktık...” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Önce davrananlar hesaba çekilmeden cennete
girerler. Orta yolu tutanlar kolay olan bir hesaba çekilirler, ama kendilerine
zulmedenler mahşer müddeti boyunca tutulurlar.”[685]
3875. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim üç kısma ayrılır: Üçte biri hesaba çekilmeden ve azap
görmeden cennete girer. Diğer üçte biri biraz hesaba çekilir ve sonra cennete
girer. Diğer üçte biri ise temizlenir ve arındırılır.”[686]
3876. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “O gün insanlar sınıflara ve derecelere ayrılır. Onlardan bazısı bir
miktar hesaba çekilir ve sevinç içinde ailesine geri döner. Bazısı hesaba
çekilmeden cennete girer. Zira dünyevi hiçbir kirliliğe bulaşmamışlardır. Orada
sadece burada dünyaya bulaşan kimse hesaba çekilir. Bazısı da hurma
çekirdeğinin altındaki girinti ile hurma arasındaki ince zar ve çekirdeği
(amellerinin en ince detayına kadar) ile hesaba çekilir ve alevli ateşin
azabına düçar kalır.”[687]
Kur’an:
“Rablerinin çağrısına gelenlere en güzel
karşılık vardır. O’nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve
daha bir katı onların olsa, kurtulmak için fidye verirlerdi. İşte hesapları
kötü olanlar bunlardır. Varacakları yer cehennemdir; ne kötü konaktır!”[688]
“Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği
şeyi birleştirirler, Rablerinden ürkerler; kötü hesaptan korkarlar.”[689]
3877. İmam Sadık
(a.s) Allah-u Teala’nın “Kötü hesaptan korkarlar.”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kötülükleri ve iyilikleri dakik bir şekilde ve
tüm boyutlarıyla hesaba çekilir.”[690]
3878. İmam Sadık
(a.s) bazı kardeşlerinin kendisinden şikayet ettiği birine şöyle buyurmuştur: “Neden falan kardeşlerin senden şikayetçidir?”
O: “Ondan tüm hakkımı istediğimden dolayı mı şikayet ediyor?” İmam Sadık (a.s)
kızarak oturdu ve şöyle buyurdu: “Tüm hakkını ondan istemekle kötü bir şey
yapmadığını mı sanıyorsun? Allah Tebarek ve Teala “Kötü hesaptan korkarlar”buyurmaktadır.
Yoksa onlar Allah’ın kendilerine zulmedeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, Allah’a
andolsun ki onlar, Allah’ın “kötü hesap”olarak adlandırdığı kamil ve
dakik bir şekilde hesaba çekilmekten korkuyorlar. O halde her kim tüm hakkını
isterse kötülük etmiştir.”[691]
bak. Vesail’uş-Şia, 13/100, 16. Bölüm
Kur’an:
“Amel defteri kendisine sağından verilen kimse,
kolay geçireceği bir hesaba çekilir ve arkadaşlarının yanına sevinçle döner.”[692]
3879. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her kim hesaba çekilirse, azap
görür.” Birisinin, “Ey Allah’ın Resulü! O halde aziz ve celil olan Allah’ın “kolay
geçireceği bir hesaba çekilir”ayeti ne olacak?” diye sorması üzerine
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “O iş sadece arz etmek, yani yüzeysel hesap
görmektir (dakik bir şekilde hesaba çekmek değildir).”[693]
3880. Rivayet edildiği
üzere kolay hesaba çekilmek iyi işleri mükafatlandırmak ve günahları
affetmektir. Eğer birinin hesabında kendisiyle münakaşa edilirse azap görür. [694]
3881. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah mümini kabrinden diriltince onunla birlikte önünden gidecek
bir misal (örnek) yaratır. Mümin kıyametin korkunç sahnelerinden biriyle
karşılaşınca o misal kendisine şöyle der: “Korkma ve üzülme, müjdeler olsun.
Sana sevinç ve aziz ve celil olan Allah’ın kerameti müjdeler olsun.” Sonunda
mümin, aziz ve celil olan Allah’ın karşısında durur ve kolay bir hesaba
çekilir.”[695]
3882. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç haslet her kimde olursa Allah onu kolay hesaba çeker ve
rahmetiyle onu cennete koyar.” Kendisine: “O üç haslet nedir, ey Allah’ın
Resulü!?” diye sorduklarına şöyle buyurdu: “Seni mahrum kılana vermen, seninle
ilişkisini kesene gitmen ve sana zulüm edeni affetmen.”[696]
Kur’an:
“Şöyle de: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize
karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın
yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak
ödenecektir.”[697]
3883. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah-u Teala için amel ederse Allah onun mükafatını dünya
ve ahirette verir ve önemli isteklerini her iki alemde de karşılar. Allah-u
Teala şüphesiz şöyle buyurmuştur: “Şöyle de: “Ey iman eden kullarım!
Rabbinize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır.
Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz
olarak ödenecektir.” Allah kendilerine dünyada verdiği şey sebebiyle,
ahirette onları hesaba çekmez.”[698]
3884. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah tüm insanları bir araya toplayınca bir
münadi şöyle seslenir: “Sabredenler nerede ki hepsi hesaba çekilmeksizin
cennete girerler.” Sonra şöyle dedi: “Melekler onlara, “Siz kimsiniz?”
der. Onlar, “Sabredenleriz.” derler. Melekler, “Hangi hususta sabrettiniz?”
diye sorar. Onlar, “Allah’a itaat üzere ve Allah’a isyan etmek hususunda
sakınarak sabrettik derler.”[699]
3885. Resulullah
(s.a.a), Allah-u Teala’nın “sonra kitabı seçtiğimiz kimselere miras bıraktık” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Önce davrananlar hesaba çekilmeden cennete
girerler. Orta yolu tutanlar biraz hesaba çekilirler, ama kendilerine
zulmedenler mahşer müddeti boyunca tutulurlar.”[700]
3886. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kıyamet
günü olduğunda bir grup insan kalkarak cennet kapısına gelir ve kapıyı
çalarlar. Onlara, “Siz kimsiniz?”diye sorulunca, “Biz fakirleriz.”derler.
Onlara, “Sizler hesap görmeden mi cennete gireceksiniz?” diye sorulunca şöyle
derler: “Bizim (dünyada) hakkında sorguya çekileceğimiz bir şeyimiz yoktu.”
Sonra aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: “Doğru söylüyorlar. Cennete
girin.”[701]
3887. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünyada sana sadece açlığını giderecek ve çıplaklığını örtecek
miktar yeter. Eğer seni koruyacak bir evin olursa güzeldir. Eğer bineceğin bir
bineğin olursa daha iyidir. Eğer bunlara sahip değilsen ekmek ve testi suyuyla
yetin. Bundan fazlası ya senden sorulur ya da azap görmene sebep olur.”[702]
3888. İmam Seccad
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah tüm insanları toplayınca bir münadi
kalkarak insanların duyacağı şekilde şöyle seslenir: “Allah için sevenler
nerede?” İnsanlardan bir grup kalkarlar ve onlara şöyle denilir: Hesapsız
olarak cennete girin.”[703]
3889. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala (Kıyamette) şöyle buyurur: “Ey yolumda savaşan,
yolumda öldürülen, eziyet gören ve cihad eden kullarım! Cennete girin.” Böylece
onlar hiç bir hesap ve azap olmaksızın cennete girerler.”[704]
3890. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Amel defterleri açılıp
tartılar kurulunca bela görenler için terazi kurulmaz ve amel defterleri
açılmaz. Sonra şu ayeti okudu: “Şüphesiz sabredenlerin mükafatı tam
verilir...”[705]
3891. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olunca ümmetimden bir grup için Allah kendilerine kanat
verir. Bu kanatlar vesilesiyle mezarlarından cennete uçarlar. İstedikleri
şekilde nimetlerinden istifade ederler. Melekler onlara, “Hesaba çekildiniz
mi?” diye sorar. Onlar, “Bizim hesabımız yoktur” derler. Melekler, “Sırattan
geçtiniz mi?” diye sorarlar. Onlar, “Biz sıratı görmedik.” derler. Melekler,
Cehennemi gördünüz mü?” diye sorarlar, onlar, “Biz bir şey görmedik” derler.
Melekler, “Siz kimin ümmetindensiniz?” diye sorarlar. Onlar, “Muhammed’in
(s.a.a) ümmetindeniz.”derler. Melekler, “Allah’a yemin ederek bizlere söyleyin,
dünyada ne işler yaptınız?” diye sorarlar. Onlar, “Bizler de iki haslet vardı
ve bu yüzden Allah fazlı ve rahmetiyle bizleri bu makama ulaştırdı.”derler.
Melekler, “O iki haslet ne idi?” diye sorarlar. Onlar şöyle derler: “Biz halvet
ve yalnızlık halimizde Allah’a isyan etmekten utanırdık ve bizlere nasip olan
az rızka bile razı olurduk.” Bunun üzerine melekler şöyle derler: “Evet bu
makam sizin hakkınızdır.”[706]
bak. el-İsar, 3. Bölüm
el-Fezilet, 3216. Bölüm
el-Car, 646. Bölüm
3892. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah, Allah’a şirk koşanlar dışında tüm
yaratıklarını hesaba çeker. Şüphesiz Allah’a şirk koşanlar kıyamet günü hesaba
çekilmez ve ateşe atılmaları emredilir.”[707]
3893. İmam Zeyn’ül
Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Bilin ki şüphesiz şirk ehline teraziler
kurulmaz ve amel defterleri açılmaz. Onlar grup grup cehenneme sürülürler.
Şüphesiz İslam ehli için teraziler kurulur ve amel defterleri açılır.”[708]
3894. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç grubu Allah hesapsız ateşe atar. Zalim imam, yalancı tüccar ve
zina eden yaşlı.”[709]
3895. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Altı kişi hesapsız olarak ateşe girer: Yöneticiler zulümden dolayı,
Araplar asabiyetten dolayı, varlıklı mülk sahipleri kibirden dolayı, tüccarlar
yalandan dolayı, alimler hasetten dolayı ve zenginler cimrilikten dolayı!”[710]
3896. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Altı kimse hesap görmeden ateşe girer.”Kendisine, “Ey Allah’ın
Resulü! Onlar kimlerdir?”denince şöyle buyurdu: “Yöneticiler zulümden dolayı,
Araplar asabiyetten dolayı, varlıklı mülk sahipleri kibirden dolayı, tüccar
hıyanetten dolayı, köylüler cehaletten dolayı ve alimler hasetten dolayı!”[711]
bak. el-Azab, 2568. Bölüm
Kur’an:
“Şüphesiz Allah hesabı çabuk olandır.”[712]
“Sonra gerçek Mevlalarına döndürürler. Haberiniz
olsun, hüküm O’nundur. O, hesap görenlerin en süratlisidir.”[713]
3897. İmam Ali
(a.s), “Allah’ın yaratıkları çok olmasına rağmen onları nasıl hesaba
çeker?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Çok oldukları halde rızık verdiği gibi.”[714]
3898. Mecmeul
Beyan’da şöyle rivayet edildiği yer almıştır: “Şüphesiz münezzeh olan Allah tüm kullarını bir koyunu
sağma müddetince hesaba çeker. Bu da birini hesaba çekmenin bir diğerini hesaba
çekmeye engel teşkil etmediğine delalet etmektedir. Allah’ın dil ve küçük dili
olmaksızın konuştuğuna delalet etmektedir. Bu yüzden hepsini bir anda hesaba
çekmesi sahihtir.”[715]
112.
Konu
el-Hased
Haset-Çekememezlik
F Bihar,
73/237, 131. bölüm, el-Hased
F Şerh-i
Nehc’ül-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/315-319, fi’l-Hased
F Kenz’ul-Ummal,
3/461, 810, el-Hased
F Bihar, 73/259,
men A’ceb’el-Kısas fi’l-Hased
3899. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset dermansız bir derttir.”[716]
3900. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset aşağılık insanların adeti ve devletlerin düşmanıdır.”[717]
3901. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset iblisin büyük tuzağıdır.”[718]
3902. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset ruhun zindanıdır.”[719]
3903. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset en kötü hastalıktır.”[720]
3904. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset iki azaptan biridir.”[721]
3905. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset rüsva edici bir ayıp ve aşırı bir cimriliktir. Haset sahibi
haset ettiği kimsedeki emellerine ulaşmadıkça şifa bulmaz.”[722]
3906. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Rezilliklerin başı hasettir.”[723]
3907. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset yağmuru yağdığında fesat yeşerir.”[724]
3908. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aferin hasede! Ne kadar adaletlidir!? Herkesten önce sahibini
öldürür!”[725]
3909. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hasede vurulursa, uğursuzlukta ona vurulur.”[726]
3910. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset sıkıntı bineğidir.”[727]
3911. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Hasedin
semeresi dünya ve ahiret sefaletidir.”[728]
3912. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hasedi terkederse insanlar arasında sevilir.”[729]
Kur’an:
“Hased ettiği zaman hasetçilerin şerrinden”[730]
3913. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Haset eden
kimse (haset ettiği) nimet ortadan kalkmadıkça şifa bulmaz.”[731]
3914. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse (insanların uğradığı) kötülüklere sevinir,
(insanların içinde bulunduğu) sevinçlere hüzünlenir.”[732]
3915. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse haset ettiği kimseden nimetin yok olmasını kendisi
için bir nimet görür.”[733]
3916. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimsenin dostluğu sözlerinde ortaya çıkar, nefretini
fiillerinde gizler. O, dost ismini taşıyan, ama düşman sıfatına sahip
kimsedir.”[734]
3917. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse kadar mazluma benzeyen bir zalim görmedim.”[735]
3918. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse hasedi ile kendine lanet Adem (a.s) için ise
seçkinlik elde eden iblis gibi haset ettiğine zarar vermeden önce kendisine
zarar verir.”[736]
3919. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimseden mazluma daha çok benzeyen zalim bir kimse görmedim;
şaşkın bir nefsi kararsız bir kalbi ve sürekli bir hüznü vardır.”[737]
3920. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sen sevinince onun üzgün olması haset eden kimseden (alacağın ders
olarak) sana yeter.”[738]
3921. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimsenin (hasedinden dolayı) gördükleri kendisine yeter.”[739]
3922. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimseye öğüt vermek imkansızdır.”[740]
Kur’an:
“Yoksa Allah'ın bol nimetinden verdiği kimseleri
mi çekemiyorlar? Oysa İbrahim ailesine Kitab ve hikmet verdik, onlara büyük
hükümranlık bahşettik.”[741]
3923. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Musa b. İmran’a şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i
İmran! İnsanlara fazlımdan verdiklerime haset etme, ona gözünü dikme, peşine
düşme. Şüphesiz hasetçi kimse nimetlerimden rahatsız olur ve kullarım arasında
bölüştürdüğüm kısmetten yüz çevirir.”[742]
3924. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki Allah’ın nimetlerine düşmanlık etmeyin.”Kendisine, “Ey
Allah’ın Resulü! Allah’ın nimetlerine düşmanlık eden kimdir?”diye sorulunca
şöyle buyurdu: “İnsanlara haset eden kimsedir.”[743]
3925. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa bin. İmran Rabbi ile münacaat edip konuştuğu bir sırada
Allah’ın arşının gölgesinde birini gördü ve şöyle dedi.”Ey Rabbim! Arşının
gölgesinde olan bu adam kimdir?”Allah şöyle buyurdu: “O Allah’ın insanlara
verdiği nimetlere haset etmeyen kimsedir.”[744]
3926. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Haset eden
kimse çok hasret duyar ve günahları ikiye katlanır.”[745]
3927. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse şifa bulmaz.”[746]
3928. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimsenin dostluğu olmaz.”[747]
3929. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse efendilik edemez. .”[748]
3930. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse kadere kızgın olur.”[749]
3931. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cimrinin rahatlığı ve haset edenin lezzeti olmaz.”[750]
3932. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset edenin rahatlığı olmaz.”[751]
3933. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse kalp rahatlığını ümit etmemelidir.”[752]
3934. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse çabuk kızar ve kini geç gider.”[753]
3935. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse için ganilik (ihtiyaçsızlık) yoktur.”[754]
3936. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse ne kötü arkadaştır.”[755]
bak. 852. Bölüm
3937. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “İhtiyaçlarınızı
gidermek için gizlemekten yardım alın. Zira her nimet sahibi haset edilir.”[756]
3938. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz haset, ateşin odunu yediği gibi imanı yer.”[757]
3939. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin afeti haset, kendini beğenmek ve övünmektir.”[758]
3940. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki şüphesiz önceki ümmetlerin hastalığı sizlere de
bulaşmıştır. O hastalık hasettir. Bu hastalık sadece saçları değil, dini de
kökünden kazır.”[759]
3941. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hasetten sakının. Şüphesiz haset ateşin odunu yediği gibi iyilikleri
yer bitirir.”[760]
3942. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis ordusuna şöyle demiştir: İnsanların arasına haset ve zorbalığı
atın. Şüphesiz bu iki haslet Allah nezdinde şirke denktir.”[761]
3943. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazılarınızın bazılarını haset etmesinden sakının. Şüphesiz küfrün
aslı hasettir.”[762]
3944. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset bedeni yıpratır.”[763]
3945. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset bedeni eritir.”[764]
3946. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset bitkinlik doğurur.”[765]
3947. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimse ebedi olarak hastadır.”[766]
3948. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimsenin bedeni salim olsa da sürekli rahatsızdır.”[767]
3949. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset eden kimsenin beden sağlığından gaflet etmeleri ilginçtir!”[768]
3950. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Beden sağlığı haset azlığındandır.”[769]
3951. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset sadece zarar ve öfke doğurur. Kalbini gevşetir ve cismini
hasta kılar.”[770]
3952. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haset neredeyse taktire üstün gelecek!”[771]
3953. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haset neredeyse kaderden önce geçecek”[772]
3954. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Lokman
oğluna şöyle buyurmuştur: “Haset edenin üç alameti vardır: Arkadan gıybet eder,
görünce yaltaklık eder ve başkalarının musibetine sevinir.”[773]
3955. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haset edenin alameti dörttür: Gıybet, yaltakçılık etmek ve
başkalarının musibetine sevinmek. [774]“[775]
3956. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötüye yorumlayınca itina gösterme. Zannedince hemen hüküm verme.
Haset edince zulmetme.”[776]
3957. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haset sadece şu iki şeyde olur: Allah’ın kendisine bir mal verdiği
ve bu malı gece gündüz infak eden kimse ve Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve
gece gündüz onunla ilgilenen kimse.”Bu rivayette yer alan haset “imrenmek ve
gıpta etmek”anlamındadır. (Bihar, 73/238) “[777]
3958. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz mümin gıpta eder, haset etmez. Münafık ise haset eder,
gıpta etmez.”[778]
3959. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah’ın bazınızı bazısına üstün kıldığı şeyi temenni etmezler” ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Erkek başka bir erkeğin karısını ve kızını
temenni etmez. Onların benzerlerine sahip olmayı temenni eder.”[779]
bak. el-Bihar, 71/261, 75. Bölüm
113.
Konu
el-Hasret
Hasret-Özlem
bak.
F 510. konu,
en-Nedm; 139. konu, el-Hüsran; 384. konu, el-Gubn; ez-zulüm, 2459. bölüm;
en-Nezer, 3881. Bölüm
Kur’an:
“Hala gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları
işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar.”[780]
“Kişinin: “Allah'a karşı aşırı gitmemden ötürü
bana yazıklar olsun. Gerçekten ben alaya alanlardandım”diyeceği günden
sakının.”[781]
“O gün, zalim kimse ellerini ısırıp şöyle der:
“Keşke Peygamberle berâber bir yol tutsaydım.”[782]
3960. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kıyamet günü en büyük hasret, Allah’a itaat dışında bir mal
kazanan ve onu münezzeh olan Allah yolunda harcayan birine miras bırakan
kimsenin hasretidir. O bu vesileyle cennete girer, birincisi ise bu vesileyle
ateşe girer.”[783]
3961. İmam Ali
(a.s), “insanların en büyük hasret içinde olanı kimdir?”diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Amelini
başkasının terazisinde görendir. Allah onu bu sebeple ateşe sokar, varisini ise
onunla cennete koyar.”[784]
3962. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kıyamet günü insanların en büyük haset içinde olanı,
adaletten söz edip başkalarına adil olmayan kimsedir.”[785]
3963. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kıyamet günü insanların en şiddetli pişman olanı ahiretini
başkasının dünyasına satandır.”[786]
3964. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hasret, pişmanlık ve ah etmek ilim ve görüşünden istifade
etmeyen ve yaptığı işin yararına mı yoksa zararına mı olduğunu bilmeyen
içindir.”[787]
bak. el-Bihar, 73/142, 143 ve 92/251
el-İlm, 2895. Bölüm
Cehennem, 629. Bölüm
114.
Konu
el-Hasene
Güzellik-İyilik
El-Bihar, 71/259, 73. Bölüm, el-İstibşar bil
Hasene
El-Bihar, 71/241, 70. Bölüm, el-Hasenat be’d
es-Seyyiat
El-Bihar, 71/245, 71. bölüm, Tesauf’ul-Hasenat
bak.
F 171. konu,
ez-Zenb
3965. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyiliği kalpte nur, yüzde ziynet, amelde kuvvet olarak buldum.
Günahı ise kalpte bir siyahlık, amelde gevşeklik ve yüzde çirkinlik olarak
gördüm.”[788]
bak. 526. Konu, en-Nur
En-Nur, 3961. Bölüm
Kur’an:
“Yalnız haksızlık eden bunun dışındadır. Kötü
hali iyiliğe çeviren kimse bilsin ki Ben şüphesiz bağışlarım, merhamet ederim.”[789]
“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın
zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir.”[790]
3966. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüklerden sonraki iyilikler ne de güzeldir! İyiliklerden sonraki
kötülükleri ise ne de çirkindir!”[791]
3967. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahtan sonra yapılan iyilik kadar şiddetle günahın peşine düşen ve
süratle ona yetişen (yok eden) başka bir şey asla görmedim.”[792]
3968. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gizlide bir kötülük yapan kimse, gizli de bir iyilik de yapmalıdır.
Açıkta bir kötülük yapan kimse açıkta bir iyilik de yapmalıdır.”[793]
bak. ez-Zenb, 1387. Bölüm
Kur’an:
“Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz,
zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve katından büyük ecir verir.”[794]
“Kim ortaya bir iyilik koyarsa ona on katı
verilir; ortaya bir kötülük koyan ise ancak misliyle cezalandırılır; onlara
haksızlık yapılmaz.”[795]
“Kim bir iyilik getirirse, ona daha iyisi
verilir. Onlar o günün korkusundan güvendedirler.”[796]
bak. Yunus, 26, 27; Kasas, 84; Şura, 23
3969. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birleri onlara galebe çalana ne kötü! (Maksat
kötülüğün bir, iyiliğin on kat sayılmasıdır)”[797]
3970. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s), Allah-u Teala’nın “Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır.”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bir iyilik yapılınca ona on iyilik yazılır. Bir
kötülük yapılınca da ona bir kötülük yazılır. Bir günde on kötülük yapan, bir
tek iyilikte bulunmayan ve kötülükleri iyiliklerine galebe çalmayan kimseden
Allah’a sığınırız.”[798]
3971. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin amelini güzelleştirince Allah her iyiliğini yediyüz kat
arttırır. Nitekim Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah
dilediğine arttırır.”[799]
3972. Resulullah’a
(s.a.a), Allah nezdinde en üstün iyilik hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Güzel Ahlak, tevazu, belalara sabretmek ve
kaza ve kaderden hoşnutluktur.” Kendisine, “Allah nezdinde en büyük kötülük
nedir?”diye sorulunca de şöyle buyurdu: “Kötü ahlak ve itaat edilen
cimriliktir.”[800]
bak. el-Amel (1), 2945. Bölüm
el-Mehabbet, 664. Bölüm
el-Buğz, 369. Bölüm
3973. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim kötü işinden rahatsız olur ve iyi işine sevinirse mümindir.”[801]
3974. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin iyilik ettiğinde sevinen ve kötülük ettiğinde ise mağfiret
dileyendir.”[802]
3975. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’a (s.a.a) kulların en hayırlıları sorulunca şöyle
buyurdu: “İyilik yaptıklarında sevinen ve kötülük yaptıklarında ise mağfiret
dileyenlerdir.”[803]
115.
Konu
el-İhsan
İhsan-Bağış
F Bihar, 74/406,
30. bölüm, el-İhsan
F Kenz’ul-Ummal,
15/12, el-İhsan
F Kenz’ul-Ummal,
3/21, el-İhsan fi taat
bak.
1. konu, el-İsar, 66. konu, el-Ceza, 348. konu,
el-Ma’ruf (1)
377. konu, el-Ade; 421. konu, el-Fezilet
Emsal, 3625. Bölüm; el-Yetim, 4237. Bölüm
Kur’an:
“Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu
gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de
iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları
sevmez”demişlerdi.”[804]
“Allah
yolunda infak edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, ihsan yapın.
şüphesiz Allah ihsan sahiplerini sever.”[805]
“Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı,
yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder.
Tutasınız diye size öğüt verir. ”[806]
Bak. Al-i İmran suresi, 134. ayet; A’raf suresi,
56 ve 161. ayetler; Tevbe suresi, 91, 120. ayetelr; Hud suresi, 115. ayet;
Yusuf suresi 22 ve 56. ayetler; Nahl suresi, 90 ve 120. ayetler; Kasas suresi,
14, 77. ayetler; Zariyat suresi, 16. ayet
3976. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan ihsan edilmeye en layık olan kimse Allah’ın kendisine
iyilik ettiği ve kudret verdiği kimsedir.”[807]
3977. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan etmek iyilerin huyudur. Kötülük ise kötülerin huyudur.”[808]
3978. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan etmek sevgidir.”[809]
3979. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan etmek ganimettir.”[810]
3980. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan hazinedir. Kerim insan ise bu hazinenin sahibi olandır.”[811]
3981. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlmin ziyneti ihsandır.”[812]
3982. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanda bulun. Şüphesiz ihsan en üstün ekin ve en karlı sermayedir.”[813]
3983. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün iman, ihsandır.”[814]
3984. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan ve günahları görmezlikten gelmekle izzet ve azamet büyür.”[815]
3985. İmam Sadık
(a.s), İshak b. Ammar’a şöyle buyurmuştur: “Ey İshak! Dostlarıma edebildiğince ihsanda
bulun. Mümin mümine ihsanda bulununca ve yardımcı olunda Şeytan’ın yüzünü
tırmalar ve kalbini yaralar.”[816]
3986. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanın başı insanlara iyilik etmektir.”[817]
3987. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kullara ihsanda bulunmak ne de güzel ahiret azığıdır.”[818]
3988. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zaferin zekatı ihsanda bulunmaktır.”[819]
3989. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik etmek insanın faziletlerindendir.”[820]
3990. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer ihsanda bulunmak tecessüm etmiş olsaydı şüphesiz onu alemlerin
en güzeli şeklinde görürdünüz.”[821]
3991. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan muhabbettir.”[822]
3992. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan muhabbet sebebidir.”[823]
3993. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kimin ihsanı çok olursa kardeşleri onu çok sever.”[824]
3994. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kimin
ihsanı çok olursa hizmetçileri ve yardımcıları çok olur.”[825]
3995. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara iyilik eden onların muhabbetini elde eder.”[826]
3996. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalpler kendisine ihsanda bulunanı sevmek ve kendisine kötülük
edenden nefret etmek üzere yaratılmıştır.”[827]
3997. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanda bulunmak insanı (muhatabı) köle der.”[828]
3998. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan ihsanın kölesidir.”[829]
3999. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan insanı köle eder.”[830]
4000. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice insanı ihsan köle etmiştir.”[831]
4001. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan et ki onları köle edinesin.”[832]
4002. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Yüce
insanları ihsan kadar bir şey köle etmiş değildir.”[833]
4003. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanla kalpler elde edilir.”[834]
4004. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İstediğine muhtaç ol, esiri olursun. İstediğinden müstağni ol,
benzeri olursun ve istediğine iyilik et, emiri olursun.”[835]
4005. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşman ve hasetçilerine (kötülüğünü isteyenlere) iyilik etmen onlara
kötülük etmenden daha etkilidir ve onların islah olmasına sebep olur.”[836]
4006. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Senin hakkında kötülük edene ihsanda bulun.”[837]
4007. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötüye ihsanda bulun ki ona malik olasın.”[838]
4008. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötüyü güzel işlerinle islah et ve güzel sözlerinle ona hayrı
göster.”[839]
4009. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü insana ihsanda bulunmak en güzel fazilettir.”[840]
4010. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü insana ihsanda bulunmak, düşmanı barıştırır.”[841]
4011. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana verilen nimetin karşılığı olarak sana kötülük edene iyilik et.”[842]
4012. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğe iyilik ile karşılık veren kimse dışında, mağfiret elde
edilemez.”[843]
4013. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın kardeşinin sana kötülük etme gücü senin ona iyilik etme
gücünden fazla olmasın.”[844]
bak. el-Hayr, 1170. Bölüm
Er-Rahm, 1466. Bölüm
el-Mukafat, 3505. Bölüm
el-İnsaf, 3876. Bölüm
4014. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan sahibi insana iyilik edilir, kötülük sahibi insan ise
horlanır.”[845]
4015. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan sahibi canlıdır; her ne kadar ölüler yurduna nakledilse de.”[846]
4016. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan sahibi tüm insanlara ihsanda bulunandır.”[847]
4017. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz müminler ihsan sahibidirler.”[848]
4018. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm ihsan sahipleri, kendileriyle ünsiyet edilenlerdir.”[849]
Kur’an
“Ama Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette
yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz, ihsan sahipleri ile berâberdir.”[850]
“Allah şüphesiz sakınanlarla ve ihsan sahipleri
ile berâberdir.”[851]
bak. Bakara, 195
4019. İmam Bakır
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah şüphesiz ihsan sahipleri ile beraberdir” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ayet Al-i Muhammed (s.a.a) ve Şiaları
(taraftarları) hakkında nazil olmuştur.”[852]
4020. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki ben Kur’an’da bir takım isimlere özgün kılındım. Sakın bu
isimler hususunda bana üstün gelmeye çalışmayın ki dininizde sapıklığa
düşersiniz. Ben, muhsinim (ihsan sahibiyim) aziz ve celil olan Allah şöyle
buyuruyor: “Şüphesiz Allah ihsan sahipleri ile beraberdir.”[853]
4021. Ömer b.
Yezid şöyle diyor: “İmam
Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: “Mümin amelini güzel yaptığında Allah
onun her güzel amelini yediyüz kat arttırır.”Kendisine, “ihsan nedir diye
sorulunca şöyle buyurdu: “Namaz kılınca rüku ve secdelerini güzel yerine
getir. Oruç tutunca orucu batıl kılan şeylerden uzaklaş ve Allah için bir şey
yapmak istediğinde tüm pisliklerden temizlenmiş olması gerekir.”[854]
4022. Resulullah’a
(s.a.a) Allah-u Teala’nın, “... İyilik yaparak kendini Allah'a veren kimsenin...”ayeti hususunda, “ihsan nedir?”diye sorulunca
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Allah’a onu görüyorsun gibi ibadet etmendir, sen onu görmüyorsan da
şüphesiz o seni görüyor.”[855]
el-Amel(1), 2955. Bölüm
el-Katl, 3277. Bölüm
Kur’an:
“İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş
olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İki vaatten ikincisinin vakti
gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid'e
girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları
tekrar göndereceğiz.”[856]
“Doğrusu size Rabbiniz'den açık belgeler
gelmiştir; kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben
sizin bekçiniz değilim.”[857]
“Hak uğrunda cihat eden, ancak kendisi için
cihat etmiş olur. Doğrusu Allah, âlemlerden müstağnidir”[858]
bak. Bakara, 286; İsra, 15
4023. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ihsanda bulunursan kendini yüceltmiş ve kendine ihsanda
bulunmuş olursun. Şüphesiz sen kötülük edince kendini alçaltmış ve kendine
zarar vermiş olursun.”[859]
bak. el-Cihad(3), 595. Bölüm
Kur’an:
“Sakınan kimselere: “Rabbiniz ne indirdi?”
denince, “iyilik”derler. Bu dünyada iyi davrananlara iyilik vardır. Ahiret
yurdu ise daha iyidir. Sakınanların yurdu ne güzeldir!”[860]
“Şöyle de: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize
karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın
yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak
ödenecektir.”[861]
bak. el-Ecel, 24. Bölüm
el-Ceza, 504. Bölüm
872. Bölüm
ed-Dunya, 1251. Bölüm
4024. Süleyman b.
Amir ez-Zebbiy şöyle diyor: “Ben, “Ey Allah’ın Resulü! Şüphesiz babam, misafir perver ve
komşularına ikramda bulunan biriydi. Ahdine vefa gösterir, zorluklarda bağışta
bulunurdu. Bunların ona faydası var mıdır?”diye sorunca, Peygamber (s.a.a), “O
müşrik olarak mı öldü?”diye buyurdu. Ben, “Evet!”deyince Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Bunların ona bir faydası yoktur, ama bu işler sebebiyle geride
kalanları asla horluk ve zillete düşmez ve fakir olmazlar.”[862]
4025. Aişe şöyle
diyor: “Ben, “Ey
Allah’ın Resulü! İbn-i Cez’an cahiliyye döneminde sıla-i rahimde bulunuyor ve
miskine yemek yediriyordu. Bunun ona bir faydası var mıdır?” diye sorunca şöyle
buyurdu: “Ey Aişe! O bir gün dahi, “Allah’ım ceza gününde günahlarımı
bağışla!”dememiştir.”[863]
4026. Resulullah
(s.a.a), Adiyy b. Hatim’e şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz baban bir şeyin peşindeydi ve ona
ulaştı; yani ün ve şöhrete.”[864]
bak. Kenz’ul Ummal, 6/450, 451
Es-Sadekat, 2244. Bölüm
Es-Sevab, 474. Bölüm
4027. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanı inkar etmek insanı minnet etme çirkinliğine düşürür.”[865]
4028. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiliği inkar etmek, insanın mahrum kalmasına sebep olur.”[866]
4029. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiliği gizleyen mahrumiyetle cezalandırılır.”[867]
bak. en-Ni’met, 3913. Bölüm
4030. İmam Kazım
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğü tatsız ve sıkıntı verici bulmayanın yanında iyiliğin de bir
yeri yoktur.”[868]
4031. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik bağını kesen kimsenin Allah’ta (iyilik etme) imkanını keser.”[869]
4032. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanın kemali minnet etmeyi terk etmektir.”[870]
bak. es-Sadekat, 2242. Bölüm
116.
Konu
el-Hifz
Ezberlemek
Hıfzetmek
F Bihar,
76/319, 61. Bölüm, Umur elleti tures’ul-Hifz ve’n-Nisyan
F Kenz’ul-Ummal,
8/411, Selat Hifz’il Kur’an
4033. İmam Sadık
(a.s), Mufazzal hadisinde şöyle buyurmuştur: “İnsanın özellikleri arasında sadece hafızası
olmasaydı, halinin nasıl olacağını hiç düşündün mü? Eğer faydalı ve zararlı
konuları; aldığı, verdiği, gördüğü ve duyduğu şeyleri hafızasında tutmasaydı
işlerinde, hayatında ve tecrübelerinde nasıl bir karışıklığın olacağını hiç
düşündün mü? Eğer bir yolu defalarca kat etseydi yine de onu kaybederdi. Eğer
tüm ömrü boyunca ders okusaydı, ilmini hatırında tutmaz, hiç bir dine inanmaz,
tecrübesinden istifade etmezdi. Geçmiş olaylardan en küçük bir ibret almazdı. Tümüyle
insanlık hakikatinden uzaklaşmasına sebep olurdu... İnsan için hafıza
nimetinden daha üstünü unutkanlık nimetidir. Zira eğer unutkanlığı olmasaydı
hiç kimse bir musibeti unutmazdı.”[871]
4034. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun ezberlemesi taşa kazınan işaret gibidir. İnsanın büyüdükten
sonra ezberlemesi ise su üstüne yazmak gibidir.”[872]
4035. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Küçüklükte öğrenen kimsenin misali, taşa kazınan resim misalidir.
Büyüklükte öğrenen kimsenin misali ise suya yazan kimse misalidir.”[873]
4036. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şey unutkanlığı giderir ve hıfzetmeyi sağlar. Kur’an okumak,
misvak kullanmak ve oruç tutmak.”[874]
4037. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Üç şey hafızayı arttırır ve hastalığı yok eder. Çam sakızı,
misvak kullanmak ve Kur’an okumak”[875]
117.
Konu
el-Hikd
Kin
F Bihar,
75/209, 64. bölüm; el-Hukd ve’l-Buğza ve’ş-Şihna
F Kenz’ul-Ummal,
3/464, 811. bölüm, el-Hukd
4038. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin en aşağılık ayıptır.”[876]
4039. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En aşağılık huy kindir.”[877]
4040. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin insanı yıpratır.”[878]
4041. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin öfke doğurur.”[879]
4042. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin haset edenlerin ahlakıdır.”[880]
4043. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin ağır bir dert ve helak edici bulaşıcı bir hastalıktır.”[881]
4044. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin aşağılık bir huy ve öldürücü bir hastalıktır.”[882]
4045. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin kötülerin hasletlerindedir.”[883]
4046. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin sadece zaferle sönen bir ateştir.”[884]
4047. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalplerinizi kinden temizleyin. Şüphesiz kin helak edici bir
derttir.”[885]
4048. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ayıpların başı kindir.”[886]
4049. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya içinde kinlere uyulmasından daha küçük aşağılık ve
değersizdir.”[887]
4050. İmam Hadi
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kınamak kin tutmaktan daha hayırlıdır.”[888]
4051. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse kalbinden kini çıkaran kimsedir.”[889]
4052. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Fitnelerin sebebi kindir.”[890]
4053. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğün silahı kindir.”[891]
4054. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim kini terk ederse kalbi ve beyni rahatlığa erer.”[892]
4055. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin eken mihnet ve meşakkat biçer.”[893]
4056. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kini çok olanın kınaması az olur.”[894]
4057. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cimrilik, kin, gazap ve haset feveranından sakının. Bunlardan her
biriyle savaşmak için işlerin sonunu düşünme, rezaletleri engelleme, fazilet
talep etme, ahireti düzeltme ve hilim sahibi olma gibi teçhizatlarla donanın.”[895]
4058. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin güden kimsenin ruhu azap görür, hüznü kat kat artar.”[896]
4059. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en az rahat edeni kin güden kimsedir.”[897]
4060. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere bana benzeme açısından en uzak olanınızı haber vereyim mi?”
Onlar, “Evet ey Allah’ın Resulü!” deyince şöyle buyurdu: “Söven, sövgü
işitmekten çekinmeyen, utanmayan, cimrilik eden, kendini beğenen, kin güden ve
haset eden.”[898]
4061. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalplerin en kirlisi kin güden kalptir.”[899]
4062. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin güden insan ne kötü arkadaştır.”[900]
4063. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin güden insanın kardeşliği olmaz.”[901]
4064. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kin güden insanın sevgisi olmaz.”[902]
4065. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce insan kin gütmez.”[903]
4066. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin kini anlıktır. Kardeşinden ayrılınca kalbinde kin
barındırmaz. Ama kafirin kini ömrü boyunca sürer.”[904]
4067. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin oturduğu müddetçe kin güder. Kalkınca kini gider.”[905]
4068. Resulullah
(s.a.a), müminin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Kini az olur.”[906]
4069. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kardeşine
olduğu şekliyle tahammül et ve fazla kınama. Şüphesiz bu kin doğurur.”[907]
4070. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Başkalarının göğsünden kini biçmek için önce kendi göğsünden kökten
çıkar.”[908]
4071. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel yüzlülük kini yok eder.”[909]
4072. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorluklar esnasında kinler gider.”[910]
bak. 38. Konu, el-Bişr
118.
Konu
et-Tahkir
Aşağılamak
Hakir Görmek
F El-Bihar,
75/149, 56. bölüm; men ezillel müminen ev ahane ve hakkerehu
F Vesail’uş-Şia,
8/590, 147. bölüm, tahrim izlalil mümin ve ihtikare
F Vesail’uş-Şia,
8/592, 148. Bölüm, tahrim istihfaf bil mümin
bak.
F 9. konu, el-İza;
225. konu, el-Suhriye; el-Fakr, 3231. Bölüm
4073. Lokman (a.s)
oğluna şöyle buyurmuştur: “Ey oğulcağızım! Hiç kimseyi elbisesi eskidir diye aşağılama. Zira
senin ve onun Rabbi birdir.”[911]
4074. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç kimse Allah’ın kullarından hiç kimseyi hor ve hakir
görmesin. Zira onlardan hangisinin Allah’ın dostu olduğunu bilmez.”[912]
4075. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin erkek veya kadını fakirliği veya elindekilerinin
azlığı sebebiyle hor ve hakir görürse Allah-u Teala kıyamet günü onu parmakla
gösterir hale getirir ve sonra rezil eder.”[913]
4076. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlardan hiç kimseyi aşağılama. Şüphesiz onların en küçüğü
bile Allah nezdinde büyüktür.”[914]
4077. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmaktadır: Her kim
dostlarından birini aşağılarsa benimle savaşa hazırlanmıştır. Ve ben dostlarıma
yardım etmekte en hızlıyım.”[915]
4078. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Mümin kulumu aşağılayan
kimse bana savaş ilan etmelidir.”[916]
4079. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Miskin bir mümini aşağılayan kimseyi Allah sürekli aşağılar ve onu
aşağılamaktan el çekmediği müddetçe düşmanı olur.”[917]
4080. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ademoğluna kötülük olarak Müslüman kardeşini aşağılaması
yeterlidir.”[918]
119.
Konu
el-Hakk
Hakk-Doğru
F El-Bihar,
2/140, 18. bölüm; Zemmu-İnkar’il-Hak
F El-Bihar,
70/106, 48. bölüm, İsar’ul-Hak alel Batıl
F El-Bihar,
72/228, 113. bölüm, İ’raz anil hak
bak.
F 39. konu,
el-Batıl
F el-İmame
(1), 150. Bölüm; el-Habs, 688. Bölüm; el-Müdahine
F , 1278. bölüm;
ed-Din, 1309. bölüm; es-Sebil, 1739. Bölüm, el-Kibr, 3433, 3434 Bölümler
Kur’an:
“Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında
bulunanları hak üzere yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir. O halde
yumuşak ve iyi davran”[919]
bak. Nahl, 3; Sebe, 49; İsra, 81; Yunus, 108
4081. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak en güçlü destekçidir.”[920]
4082. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak keskin kılıçtır.”[921]
4083. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak, batıl ehlinin aleyhine olan bir kılıçtır.”[922]
4084. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak her amel eden kimse için kurtuluş sebebi ve her konuşan kimse
için delildir.”[923]
4085. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak açıktır; koruma ve danışmaya ihtiyacı yoktur.”[924]
4086. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hak yücedir; o halde onunla amel ediniz.”[925]
4087. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak yeryüzünden daha geniştir.”[926]
4088. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hak en güzel sözdür. Hakkı açıkça söyleyen mücahittir. Sana
hakkı haber veriyorum; o halde kulağını bana ver.”[927]
4089. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki şüphesiz hak, ram olan bineklerdir. Sahipleri onlara bindiler
ve dizginlerini ele geçirdiler. Dolayısıyla bu merkepler binicilerini sakin bir
şekilde yayılmış gölgeye ulaştırıncaya kadar götürdüler.”[928]
Kur’an:
“Gerçeği batılın başına çarparız ve onun beynini
parçalar; böylece batıl ortadan kalkar. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan
ötürü yazıklar olsun size!”[929]
“Allah, “Andolsun ki Ben ve peygamberlerim üstün
geleceğiz”diye yazmıştır. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.”[930]
4090. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim hakka karşı durursa helak olur.”[931]
4091. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim hakla savaşırsa yere serilir.”[932]
4092. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Az bir ateşin çok odunu yaktığı gibi az bir hak da çok batılı yok
eder.”[933]
4093. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak karşısında yer alan her batıla hak mutlaka galip gelir. Nitekim
Allah şöyle buyurmuştur: “Gerçeği batılın başına çarparız da onu yerden yere
vurur.”[934]
4094. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülükle galip gelen mağluptur. Hak ile savaşan yenilgiye uğrar.”[935]
4095. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak üzere mağlup olan galiptir.”[936]
bak. el-Emsal, 3598. Bölüm
4096. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkı terkeden her aziz zelil olur. Hakka sarılan her zelil ise aziz
olur.”[937]
4097. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak dışında bir şeyle izzet arayan zelil olur ve hak ile inatlaşan
hor ve hakir düşer.”[938]
4098. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İzzet, hakla karşılaşınca karşısında boyun eğmendir.”[939]
bak. el-İzze, 2712. Bölüm
Kur’an:
“Ya da: “Onda delilik var”diyorlar öyle mi?
Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır.”[940]
“Andolsun ki, size gerçeği getirdik; fakat
çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz.”[941]
4099. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hak ağır, ama tatlıdır ve şüphesiz batıl hafif, ama
öldürücüdür.”[942]
4100. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hak ağır ve acıdır batıl ise hafif ve tatlıdır. Nice bir anlık
şehvet uzun hüzne sebep olur.”[943]
4101. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak tümüyle ağırdır, ama Allah onu akibeti (ahireti) talep edenler
için hafif kılar. Bu yüzden onlar nefislerini sabretmeye yöneltir. Allah’ın
sabredenlere ve sakınanlara vaatlerinin doğruluğuna güvenirler. O halde sen de
onlardan ol ve Allah’tan yardım dile.”[944]
4102. İmam Sadık
(a.s) Cebel ehlinden kendisine bir fetva soran birine isteğinin tersine bir
fetva verince rahatsız olduğunu gördü ve ona şöyle buyurdu: “Ey İnsan! Hakka sabret, şüphesiz her kim hakka
sabrederse Allah ona karşılık kendisine daha iyisini verir.”[945]
4103. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam Ali bin. Hüseyin vefat etmek üzere iken beni kucağına aldı ve
şöyle buyurdu: “Oğulcağızım! Ben sana babamın vefat anında bana onun babasının
da kendisine söylediği şeyi vasiyet ediyorum: Ey oğulcağızım! Her ne kadar acı
da olsa hakka sabret.”[946]
4104. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini hakka sabretmeye alıştır. Şüphesiz hakka riayet etmeyen iki
kat fazlasıyla batıla düçar olur.”[947]
4105. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkın acılığına sabret, batılın tatlılığına sakın aldanma.”[948]
4106. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakka sadece üstünlüğünü bilen kimse sabreder.”[949]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız
aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; “[950]
4107. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’ın (s.a.a) kılıçlarının birinin kabzasında şöyle
yazılıydı: Her ne kadar aleyhine de olsa hakkı söyle.”[951]
4108. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar yok olmana sebep olsa da hakkı söyle. Şüphesiz
kurtuluşun ondadır. Kurtuluşun batılda olsa da onu terk et. Şüphesiz yok oluşun
ondadır.”[952]
4109. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en takvalısı lehine ve aleyhine de olsa hakkı
söyleyenidir.”[953]
4110. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu üç kişi kıyamet günü yaratıklardan aziz ve celil olan Allah’a
hesap görünceye kadar en yakın olanlardır: ... Lehine ve aleyhine de olsa hakkı
söyleyen kimse.”[954]
4111. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah nezdinde insanların en üstünü her ne kadar zarar
görmesine ve hüzünlenmesine sebep olsa da hak üzere amel etmeyi, faydasına ve
artışına sebep olsa da batıl üzere amel etmekten daha çok seven kimsedir.”[955]
4112. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her ne kadar zararına da olsa hakkı tercih etmek, her ne
kadar yararına da olsa batıldan el çekmek imanın hakikatindendir.”[956]
4113. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz müminin mümin üzerinde yedi hakkı vardır. Bunların en farz
olanı her ne kadar kendisinin veya anne babasının aleyhine de olsa hakkı
söylemesi ve onlar için haktan sapmamasıdır.”[957]
4114. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin, aziz ve celil olan Allah’a, hoşnutluk ve gazab halinde hakkı
söylemekten daha sevimli bir infakta bulunmamıştır.”[958]
4115. İmam Ali
(a.s), oğlu Hüseyin’e (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Ey oğulcağızım! Sana zenginlik ve fakirlikte
Allah’tan sakınmanı ve hoşnutluk ve gazab halinde hakkı söylemeni vasiyet
ediyorum.”[959]
4116. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki insanların korkusu birisinin hakkı bildiği halde
söylememesine sebep olmasın. Bilin ki en üstün cihad zalim lider karşısında
söylenen hak sözdür.”[960]
4117. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam (a.s) şöyle buyuruyordu: “Hak üzere kıyam et ve akıbetini
düşünme.”[961]
bak. el-Me’ruf(2), 2690. Bölüm
es-Sultan, 1858. Bölüm
el-Hicret, 3991. Bölüm
4118. Resulullah’ın
(s.a.a) kölesi Ubeydullah b. Ebi Rafi’ şöyle diyor: “Haruriyye (hariciler), isyan edince ben Ali b.
Ebi Talib ile birlikteydim. Onlar, “Allah’tan başkasına hüküm yoktur”
diyorlardı. Ali şöyle buyurdu: “Bu kendisiyle batıl irade edilen hak bir
sözdür.”[962]
4119. Kutade şöyle
diyor: “Ali
hakemiyete çağıranların sesini işitince, “Bunlar kimlerdir?”diye sordu. “Bunlar
Kur’an kârileridir.” denilince şöyle buyurdu: “Hayır, onlar ayıp peşinde koşan
hainlerdir.” Kendisine, “Onlar, “Allah’tan başkasına hüküm yoktur” diyorlar”
denilince de şöyle buyurdu: “Bu batıl irade edilen hak bir sözdür.”[963]
bak. 138. Konu, el-Hevaric
el-Bugat, 373. Bölüm
4120. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Küçük veya büyük düşmanın bile olsa getiren herkesten hakkı kabul
et. Küçük veya büyük dostun da olsa getiren herkesten batılı red et.”[964]
4121. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Arşın gölgesine koşanlara ne mutlu!”Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü!
Onlar kimlerdir?”diye sorulunca da şöyle buyurdu: “Duyduklarında hakkı kabul
eden, kendilerinden istendiğinde hakkı esirgemeyen ve insanlara kendilerine
hükmettikleri gibi hükmeden kimselerdir.”[965]
4122. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Salim insanın uyuz insandan ve sıhhatli insanın hastadan kaçtığı
gibi haktan kaçmayın”[966]
4123. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulun hayrını istediğinde kalbini İslam’a açar. Kendisine
bunu verince de diline hakkı söyletir. Kalbini ona bağlar ve o da hak ile amel
eder. Allah ona hepsini verince de İslam’ı kemale erer... Allah bir kulun
hayrını istemezse onu kendine bırakır, göğsü dar ve sıkıntıda olur. Eğer
dilinden hak bir söz çıkarsa kalbi ona inanmaz ve kalbi inanmadığı için de
Allah ona hak ile amel etme başarısını vermez.”[967]
4124. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Göğsü dar olan kimse hakkı eda etmeye tahammül edemez.”[968]
bak. el-Kalb, 3394. Bölüm
Kur’an:
“Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz.
Sizler zaten döneksiniz.”[969]
“Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan
yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz
çevirmelerinden ötürü, kötü bir azâbla cezalandıracağız.”[970]
bak. Yunus, 32; Ra’d, 36; Kehf, 56; Ta-Ha, 123;
Neml, 84, Secde, 22; Zumer, 32; Casiye, 8-9; Ehkaf, 3;
bak. el-Kibr, 3433. 3434. Bölümler
Kur’an:
“İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin
dışında sadece sapıklık vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürülüyorsunuz?”[971]
4125. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak her kime hak fayda vermezse batıl zarar verir. Her kimi
hidayet doğruya ulaştırmazsa, dalalet ona zarar verir. Her kime yakin fayda
vermezse, şek ona zarar verir.”[972]
4126. İmam Ali
(a.s), yanına gelerek, “Acaba benim Cemel ashabını sapık bildiğimi mi
sanıyorsun?”diyen Haris b. Hevt’e şöyle buyurmuştur: “Ey Haris! Sen aşağına bakmış, yukarına
bakmamışsın. Bu yüzden de şaşkınlık içinde bocalıyorsun, sen hakkı tanımamışsın
ki ehlini tanıyasın, batılı tanımamışsın ki batıla meyledenleri tanıyasın.”[973]
4127. İmam Ali
(a.s), “Bana göre Talha, Zübeyr ve Aişe hak üzere delil getiriyorlardı.”diyen
Haris’e şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hak ve batıl insanlarla tanınmaz, hakkı ona uyanın
uymasıyla ve batılı da ondan sakınan sakınmasıyla tanı.”[974]
4128. Emali
el-Müfid’in naklinde ise şöyle yer almıştır: “Haris, Ali’ye (a.s) şöyle dedi: “Annem babam
sana feda olsun, keşke kalplerimizden pası giderseydin ve bizleri bu konuda işlerimizde
basiret sahibi kılsaydın.”İmam Ali (a.s), “Yeter, şüphesiz sen şüpheye düşmüş
birisin, şüphesiz Allah’ın dini insanlarla tanınmaz; aksine hak nişanesiyle
tanınır. Hakkı tanı ki ehlini de tanıyasın.”[975]
4129. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hak şahsiyetlerle tanınmaz. Hakkı tanı ki ehlini
tanıyasın.”[976]
bak. ed-Din, 1318. Bölüm
el-Hayr, 1172. Bölüm
4130. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Ammar’ı tepeden tırnağa imanla karıştırmış, imanı etine ve
kanına katıştırmıştır. Hak neredeyse o da oradadır.”[977]
4131. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar ihtilafa düşünce İbn-i Sümeyye (Ammar) hak iledir.”[978]
bak. el-İmamet(3), 177. Bölüm
4132. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin şüphesiz Allah-u Teala kullarından renkten renge girenlerden
nefret eder. Haktan ve ehlinden ayrılmayın. Şüphesiz her kim batıla ve ehline
uyarsa helak olur ve dünyayı kaybeder.”[979]
4133. Şöyle
nakledilmiştir: “Şüphesiz
Allah, sapan kullarından nefret eder. O halde haktan sapmayın. Şüphesiz kim
hakkı (batıla) değiştirirse helak olur, dünyayı kaybeder ve dünyadan
hoşnutsuzluk içinde ayrılırlar.”[980]
4134. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki şüphesiz Allah Tebarek ve Teala kullarından renkten renge
girenlerden nefret eder. O halde haktan ve hak ehlinin velayetinden ayrılmayın.
Şüphesiz bizleri (başkasıyla) değiştirenler helak olur, dünyayı kaybeder ve
dünyadan hasret ile ayrılır.”[981]
4135. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Beyan etme hususunda hak, dairesi en geniş ve amelde en dar olan
şeydir. Kimin bir hakkı varsa üzerinde de bir hak vardır. Kimin üzerinde bir
hak varsa kendisine de bir hak vardır. Eğer hakkı olduğu halde, üzerinde hak
bulunmayan bir kimse olsaydı, o da sadece münezzeh olan Allah olurdu.”[982]
4136. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Birinin hakkına riayet etmek, aleyhine hakkı eda etmekten sizleri
alı koymasın.”[983]
4137. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak nerede olursa olsun ona ulaşmak için sıkıntılara tahammül et.”[984]
4138. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mazlum birinin hakkını ispat etmek için onunla birlikte
yürürse Allah-u Teala ayakların kaydığı gün onun ayaklarını sabit kılar.”[985]
4139. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hakkı (tanımak için vesveseye kapılıp) derinleşirse hakka
ulaşamaz.”[986]
4140. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakka kulak vermek gibi doğru bir kılavuz yoktur.”[987]
4141. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli hakla ol ki haktan bir şeyle hükmedilmediği gün, sana hakka
uyanların yanında yer versin.”[988]
4142. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim haktan ileri giderse yolu daralır ve her kim de ölçüsüyle
yetinirse bu kendisine kalıcı olur.”[989]
4143. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim diliyle hakkı ihya ederse mükafatını görür.”[990]
4144. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah sizlere rahmet etsin! Bilin ki sizler; hakkı söyleyenlerin az,
dilin doğruyu söylemekten gevşek ve hakka uyanların zelil olduğu bir zamanda
yaşamaktasınız.”[991]
120.
Konu
el-Hukuk
Haklar-Hukuklar
F Bihar, 74/2,
1. bölüm, Cevami’ul-Hukuk
F Bihar,
67/145, 6. bölüm, Hukuk’ul-Mümin alellahi Teala
F Bihar,
74/221, 15. bölüm, Hukuk’ul-İhvan
F Vesail’uş-şia,
8/542, 122. bölüm, Vucub’ul-Adai’l-Hakk’il-Mü’min ve cümleti min’el-Hukuk-i
vacibeti ve’l-Mundibe
F Kenz’ul-Ummal,
9/62, 187. bölüm; Hak’ul-Merkub ve Rukub
bak.
F el-Cihad,
644. Bölüm; el-Fısad, 3201. bölüm; el-Hayvan, 981 ve 985. bölüm
F Ez-Zevac,
1651-1652. bölümler; es-Sıdik, 2217. bölüm; el-İlm, 2870-2872. bölümler
F el-Lisan,
3563. bölüm; el-Mal, 3755, 3759, 3767. bölümler; en-Nash, 3869. Bölüm
F el-Valid
ve’l-Veled, 4209, 4211. Bölümler
4145. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz senası yüce Allah’ın hakları kulların onları yerine
getirmesinden daha büyüktür. Şüphesiz Allah’ın nimetleri kulların onu
saymasından daha çoktur. O halde sabah akşam Allah’a tövbe edin.”[992]
4146. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
münezzeh olan Allah, üzerlerindeki hakkı olarak kullardan kendisine itaat
etmelerini ve buna karşılık ihsanı üzere sevaplarını onlara kat kat arttırmayı
taktir etmiştir.”[993]
4147. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kulları üzerine farz kıldığı haklarından biri de tüm
güçleriyle birbirinin hayrını dilemeleri ve aralarında hakkı ayakta tutmak için
yardımlaşmalarıdır.”[994]
4148. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra münezzeh olan Allah kendi haklarından biri olarak bazı
insanların bazıları üzerindeki hakkını da farz kılmış, o hakları karşılıklı
olarak eşitlemiştir. Bazısını bazısı sebebiyle farz kılmıştır. Bazısını sadece
bazısı karşısında gerekli kılmıştır.”[995]
4149. İmam Ali
(a.s), hilafetinin başında okuduğu bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “İhlas ve tevhidi sebebiyle yerinde Müslümanlar
için bir takım haklar taktir etmiştir. Müslüman, Müslümanların dilinden ve
elinden hakkın sözkonusu olması dışında esenlikte olduğu kimsedir. Allah’ın
farz kıldığı dışında Müslümana eziyet etmek helal değildir.”[996]
4150. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münezzeh olan Allah insanların haklarını kendi hakkından
öne almıştır. Her kim Allah’ın kullarının haklarına riayet ederse bu Allah’ın
haklarına riayet ile sonuçlanır.”[997]
4151. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah’ın bu haklardan farz kıldığı en büyük hak
yöneticinin halk üzerine ve halkın yönetici üzerindeki hakkıdır.”[998]
bak. el-Velayet(1), 4214. Bölüm
4152. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizden birisi kardeşinin haklarından birini ihmal eder ve o
da kıyamet günü o hakkı kendisinden isterse onun lehine bunun ise aleyhine
hükmedilir.”[999]
4153. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’ın dinini ulularsa kardeşlerin hakkını da ulular. Kim de
Allah’ın dinini hafife alırsa, kardeşlerini de hafife alır.”[1000]
4154. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerinin haklarını en çok tanıyan ve onlara riayet için çalışan
kimse, Allah nezdinde makamı en yüce kimsedir.”[1001]
4155. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aranızdaki dostluğa güvenerek kardeşinin hakkını zayi etme. Zira
hakkını zayi ettiğin kimse kardeşin değildir.”[1002]
4156. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse üstünlüğümüzü, Allah’ın bize verdiği şeyi ve bizlere farz
kıldığı hakları nitelendiremediği gibi, müminin haklarını da nitelendiremez ve
Allah’ın mümin kardeşine farz kıldığı hakları eda edemez.”[1003]
4157. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah müminin hakkını eda etmekten daha üstün bir şeyle ibadet
edilmemiştir.”[1004]
4158. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin mümin üzerinde aziz ve celil olan Allah’ın farz kıldığı yedi
hakkı vardır ve Allah onlardan dolayı ondan hesap soracaktır: Onu gözünde büyük
saymalı, kalbinde sevmeli, malıyla yardım etmeli, kendisi için sevdiğini onun
için de sevmeli, gıybetini haram bilmeli, hastalığında ziyaret etmeli,
cenazesini teşyi etmeli ve ölümünden sonra onu sadece hayırla yadetmelidir.”[1005]
4159. Resulullah
(s.a.s. ) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Gördüğünde selam ver,
çağırdığında icabet et, nasihat dilediğinde nasihat et yol göster, hapşırıp
Allah’a hamdettiğinde yerhamukellah (Allah sana rahmet etsin diyerek) ona dua
et, hastalanırsa ziyaret et ve ölünce cenazesini teşyi et.”[1006]
Bu konuda bir çok hadis vardır. bak. Kenz’ul
Ummal c. 9 s. 28-29
4160. İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin hakkı ise onun senin elin, izzetin ve kuvvetin olduğunu
bilmendir. O halde onu Allah’a günah işleme hususunda silah ve Allah’ın
yarattıklarına zulüm etmek için destek edinme. Düşmanı karşısında yardımına
koşmayı ve hayrını dilemeyi ihmal etme. Eğer Allah’a itaat ederse (ne ala!)
Aksi taktirde Allah senin için ondan daha yüce olmalıdır.”[1007]
4161. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin farz haklarından biri de dünya ve ahiret işine fayda
veren bir şeyi ondan gizlememen, sana kötülük etse de kin tutmaman,
çağırdığında icabet etmen, her ne kadar ona senden yakın da olsa onu düşmanı
karşısında yalnız bırakmaman ve hastalığında onu ziyaret etmendir.”[1008]
4162. İmam Rıza
(a.s) müminin mümin üzerindeki hakkı hususunda sorulunca şöyle buyurmuştur: “Müminin mümin üzerindeki haklarından biri de
kalbinde onu sevmesi, malıyla kendisine yardım etmesi... , ve kendisine
“of!”bile dememesidir. Ona “of!”derse aralarında bir dostluk kalmaz. Ona, “Sen
benim düşmanımsın”derse ikisinden biri arkadaşını kafir saymıştır. Ona iftirada
bulununca tuzun suda eridiği gibi iman da kalbinde erir, yok olur.”[1009]
4163. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin mümin üzerindeki haklarından biri de açlığını doyurması,
avretini örtmesi, hüznünü gidermesi, borcunu ödemesi ve öldüğünde eşine ve
çocuklarına bakmasıdır.”[1010]
4164. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslümanların müslüman üzerindeki hakkı kardeşi açken tok olmaması,
kardeşi susuzken suya kanmaması ve kardeşi çıplakken örtünmemesidir.”[1011]
4165. İmam Sadık
(a.s) “Müminin hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: “Yetmiş hakkı vardır ki ben sadece yedi tanesini
sana bildireyim... o açken tok olmaman, o çıplakken giyinmemen ve kendisine
kılavuz olmandır.”[1012]
4166. İmam Sadık
(a.s) “Müminin kardeşi üzerindeki en küçük hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin daha fazla ihtiyacı olduğu şeyi,
kendisi için seçmemesidir.”[1013]
4167. İmam Sadık
(a.s) “Müminin mümin üzerindeki haklarını beyan ederken şöyle buyurmuştur: “En küçük hakkı kendin için sevdiğini onun için
de sevmen ve kendin için sevmediğini onun içinde sevmemendir”[1014]
4168. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkını eda etmeyenin hakkını eda eden kimse, Allah’a değil de ona
ibadet etmiş gibidir. Sonra şöyle buyurdu: “Kardeşine hizmet et. Ama
senden kendisine hizmet etmeni isterse yapma ve ona saygı gösterme.”Ravi
şöyle diyor: İmam’a, “Bana bir hak tanımayana ben bir hak tanıyayım
mı?”diye sorulunca şöyle buyurdu: “Ona hiçbir saygı gösterme!”[1015]
4169. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Küçük veya büyük, düşük veya yüce size hak tanıyan kimselere hak
tanıyın.”[1016]
4170. İmam Bakır
(a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi kendine hak farz kılma ve zorluklar
karşısında sabret.”[1017]
4171. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ebu Cafer (a.s) bizi topladı ve şöyle buyurdu: Ey çocuklarım! Haklar
ile karşı karşıya kalmaktan sakının ve zorluklara sabredin. Eğer bazı
yakınlarınız sizleri zararı sizler için faydasından çok olan bir işe çağırdılar
mı icabet etmeyin.”[1018]
bak. ez-Ziman, 2387. Bölüm
121.
Konu
el-İhtikar
Stokçuluk-İhtikar
F El-Bihar,
103/87, 18. Bölüm, el-İhtikar
F Kenz’ul-Ummal,
4/97-101, 180. bölüm, el-İhtikar
F Vesail’uş-Şia,
12/312, 27. bölüm, Tahrim’ul-İhtikar
4172. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtikar mahrumiyet nedenidir.”[1019]
4173. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtikar günahkarların ahlakıdır.”[1020]
4174. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtikar rezilliktir.”[1021]
4175. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtikar sıkıntılar bineğidir.”[1022]
4176. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadece hainler stokçuluk yapar.”[1023]
4177. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahkar insan dışında hiç kimse stokçuluk yapmaz.”[1024]
4178. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini stokçuluk için zorluğa düşürmek ahmakların hasletlerindendir.”[1025]
4179. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah taneyle (buğday…) insana minnette
bulundu ve biti (haşereleri) ona musallat etti. Eğer böyle yapmasaydı sultanlar
altın ve gümüş biriktirdikleri gibi onu da biriktirirdi. (kulları mahrum
kılarlardı. )”[1026]
4180. İmam Ali
(a.s) “Malik Eşter’i Mısır’a vali tayin edince kendisine yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Bil ki
onların çoğu alışverişte aşırı sıkı tutan ve çirkin bir cimriliğe sahip olan
kimselerdir. Fazla menfaat elde etmek için stokçuluk eder ve istedikleri gibi
fiyat koyarlar. Bu insanlar için bir zarar, yöneticiler içinse bir ayıp
kapısıdır. O halde stokçuluktan sakındır. Şüphesiz Resulullah (s.a.a) de bunu
yasaklamıştır.”[1027]
4181. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara zarar veren ve fiyatları yükselten bir stokçulukta
hayır/bereket yoktur.”[1028]
4182. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Stokçu melundur.”[1029]
4183. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Stokçu nimetinden mahrumdur.”[1030]
4184. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cimri stokçu kimse kendisine teşekkür etmeyen kimse (varis) için
toplamakta ve özrünü kabul etmeyecek kimseye (Allah’a) doğru gitmektedir.”[1031]
4185. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Pazarlarımızda
stokçuluk eden kimse, Allah’ın Kitabı’nı inkar eden kimse gibidir.”[1032]
4186. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Stokçu kimse isyan eden bir günahkardır.”[1033]
4187. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamette stokçunun alnına şöyle yazılır: “Ey Kafir! Ateşteki yerini
hazırla.”[1034]
4188. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Stokçu kul ne de kötüdür! Allah fiyatları indirirse üzülür ve
yükseltirse sevinir.”[1035]
4189. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Stokçular ve katiller cehennemde aynı derece bulunurlar.”[1036]
4190. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir yiyeceği pahalı olur beklentisiyle kırk gün stoklarsa Allah’tan
beri olmuştur ve Allah da ondan beridir.”[1037]
4191. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim yiyecek bir şey alır, Müslümanlara pahalı satmak için kırk
gün stoklar, kırk gün sonra satar ve sonra tüm kazancını sadaka verirse yine de
günahına kefaret olmaz.”[1038]
4192. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim kırk günden fazla stoklarsa beş yüz yıllık mesafeden duyulan
cennet kokusu ona haram olur.”[1039]
4193. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ümmetime kırk gün bir yiyeceği stok eder ve sonra onu sadaka
verirse kendisinden kabul edilmez.”[1040]
122.
Konu
el-Hikmet
Hikmet
F Bihar,
1/209, 6. Bölüm, Tefsir-i Hikmet
bak.
F 421. Konu,
el-Fezilet; el-Edeb, 68. Bölüm
Kur’an
“Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet
verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri
ibret alır.”[1041]
“Andolsun ki Allah, iman edenleri; ayetlerini okuyan,
onları arıtan, onlara Kitab ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber
göndermekle minnettar kılmıştır. Halbuki onlar önceleri apaçık sapıklıkta
idiler.”[1042]
4194. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetler dahilerin bahçeleridir. İlimler ise ediplerin gezi
yeridir.”[1043]
4195. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet akıllıların bahçesi ve dahilerin gezi yeridir.”[1044]
4196. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet kalpte yeşeren ağaçtır ki dilde meyve verir.”[1045]
4197. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmeti tanıyan onu çoğaltma hususunda sabredemez.”[1046]
4198. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer hikmet dağlara atılacak olursa onları sarsar.”[1047]
4199. Hz. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hikmet her kalbin nurudur.”[1048]
4200. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet, gayp hazinelerinden ortaya çıkar.”[1049]
4201. Lokman (a.s)
oğluna şöyle vasiyet etmiştir: “Ey oğulcağızım! Hikmet öğren ki şerafet sahibi olasın. Şüphesiz
hikmet dine kılavuzluk eder, köleyi özgür insandan üstün kılar, miskini
zenginden daha yüce kılar ve küçüğü büyükten önce geçirir.”[1050]
4202. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin duyduğu hikmetli söz bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır.”[1051]
4203. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hikmetle tanınırsa gözler ona vakar ve heybet gözüyle
bakar.”[1052]
4204. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hikmet sahibi kimse neredeyse peygamber olacaktır.”[1053]
4205. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet sahibi kimse, sorana şifa verir ve üstünlükler bağışlar.”[1054]
4206. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet sahibi kimseler nefis açısından insanların en şereflisi,
sabır açısından en sabırlısı, af açısından en hızlısı ve ahlak açısından en
geniş olanıdır.”[1055]
4207. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir hilim sahibi hatasız ve hiç bir hikmet sahibi tecrübesiz
değildir.”[1056]
4208. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet sahibi kimse için en usandırıcı zaman muhatabının ahmak
olduğu zamandır.”[1057]
4209. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet sahibinin sözü doğru olursa derman, hata olursa hastalıktır.”[1058]
bak. el-Ma’rifet (3), 2664. Bölüm
4210. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet müminin yitiğidir. O halde Müşrikin yanında da olsa onu
arayınız. Siz ona daha layık ve ehilsiniz.”[1059]
4211. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet müminin yitiğidir; o halde münafıkta da olsa onu alınız.”[1060]
4212. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet müminin yitiğidir; her ne kadar münafıkların ağzından da olsa
alınız.”[1061]
4213. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmeti nerede olursa alınız, zira hikmet münafığın göğsünde olursa,
oradan çıkıp müminin göğsünde arkadaşlarıyla sakinleşinceye kadar sürekli
sıkıntılıdır.”[1062]
4214. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Eğer gece
karanlığında katran ile yanan bir kandil bulsanız, onun nurundan istifade
edersiniz. Kötü yağ kokusu sizi bu işten alı koymaz. Aynı şekilde hikmeti de
kimde bulursanız alın, onun kötü rağbeti size engel olmasın.”[1063]
4215. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Pis çöpler arasından değerli inciler çıkarmayı
aşağılık bir iş sayma, zira babam şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri’nin
(a.s) şöyle buyurduğunu işittim: “Hikmetli söz gerçek yerinde karar kılınacağı
aşkıyla münafığın kalbinde sabırsızlık gösterir. Sonunda dışarı atılır. Ondan
daha layık, daha ehil olan mümin ise duyar ve kapar.”[1064]
4216. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hikmetli söz müminin yitiğidir, dolayısıyla onu nerede bulursa alır.
Zira o hikmete daha layıktır.”[1065]
4217. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi akrabaları ve dostları dışında başkalarıyla şakalaşıp hoşbeş
eden kimse hikmet sahibi kimse değildir.”[1066]
4218. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiyacını kerim bir insan dışında açığa vuran kimse hikmet sahibi
değildir.”[1067]
4219. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisiyle
muaşeret edilmesi zorunlu olan ve Allah kendisine ondan bir çıkış yolu taktir
edinceye kadar güzel muşarette bulunmayan kimse hikmetten uzaktır.”[1068]
4220. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisi hakkındaki doğru olmayan sözden rahatsız olan kimse akıllı
değildir. Cahilin kendisini övmesinden hoşnut olan kimse hikmet sahibi
değildir.”[1069]
4221. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kendisiyle
geçinmekten başka çaresi olmayan kimseyle geçinmeyen kimse hikmet sahibi
değildir.”[1070]
Kur’an:
“Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse
şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır.”[1071]
4222. İmam Bakır
(a.s) Allah-u Teala’nın “Hikmeti dilediğine verir...” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani marifeti!”[1072]
4223. İmam Bakır’a
(a.s) Ebu Basir Allah-u Teala’nın “Hikmeti dilediğine verir” ayeti hakkında sorunca şöyle buyurmuştur: “Bu Allah’a itaat ve imamı tanımaktır.”[1073]
4224. Hakeza bu
ayetin tefsirinde İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam’ı tanımak ve Allah’ın işleyene ateşi farz
kıldığı büyük günahlardan sakınmaktır.”[1074]
4225. Hakeza bu
ayetin tefsirinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hikmet, marifet (tanımak) dinde
derinleşmektir. Sizden her kim dinde derinleşirse o hikmet sahibidir.”[1075]
4226. İmam Kazım
(a.s) Hişam’a yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Allah akıl sahiplerini en güzel şekilde anmış,
onlara en güzel elbiseyi giyindirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hikmeti
dilediğine verir…” Ey Hişam! Şüphesiz Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
kalbi olanlara onda bir hatırlama ve öğüt vardır.”Yani (kalb) akıldır.
Hakeza şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Lokman’a hikmeti verdik.”Yani derin
anlayış ve akıl.”[1076]
bak. el-Bihar, 24/86, 32. Bölüm
Kur’an:
“Andolsun ki, Lokman'a, Allah'a şükretmesi için
hikmet verdik. Şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden
ise, bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir, övülmeğe layık olandır.”[1077]
4227. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Lokman’a, “Hikmetinin özeti nedir?”diye sorulunca şöyle buyurdu:
“Bana kefil kılınan şey için kendimi zahmete atmam ve üstlendiğim şeyi de asla
zayi etmem.”[1078]
4228. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Lokman’a, “Hikmetinin özü nedir?” diye sorulunca şöyle buyurdu:
“Bildiğim şeyi sormam ve beni ilgilendirmeyen şey için kendimi zorluğa sokmam.”[1079]
4229. Lokman
Davud’un yanına varınca zırh ördüğünü gördü. Ona sormak istedi, ama hikmet
derkedince sustu. Davud zırhını ördükten sonra giyindi ve şöyle dedi: “Sen ne kadar da güzel bir savaş elbisesisin!
Lokman şöyle dedi: “Susmak hikmettir. Ona riayet edenler azdır!” Daha sonra
Davud (a.s) ona şöyle dedi: “Hakkıyla hekim (hikmet sahibi) olarak
adlandırılmışsın!”[1080]
4230. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetin evveli lezzetleri terketmek ve sonu ise fani olan her şeye
düşman olmaktır.”[1081]
4231. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetin sınırı (tarifi) fena yurdundan yüz çevirmek ve beka yurduna
gönül bağlamaktır.”[1082]
4232. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üstündeki kimseyle çatışmaman, altındaki kimseyi hor görmemen, gücün
dahilinde olmayan şeyle ilgilenmemen, dilinin kalbine ve sözünün ameline aykırı
olmaması, bilmediğin şeyi konuşmaman, işlerin sana yönelince terketmemen ve
senden yüz çevirince peşice koşturmaman şüphesiz hikmettendir.”[1083]
4233. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın nefsini bilmesi de hikmettendir.”[1084]
4234. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendin için sevdiğini insanlar için de sev ve nefsin için
sevmediğini insanlar için de sevme” sözü ne kadar hikmetli ve kapsamlı bir
sözdür.”[1085]
4235. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakihler ve hikmet sahipleri birbirleriyle yazışınca dördüncüsü
olmayan şu üç önemli şeyi yazıyorlardı: “Her kimin tüm düşüncesi ahiret olursa
Allah dünyasını üstlenir. Her kim içini düzeltirse, Allah dışını düzeltir. Her
kim Allah ile kendi arasındaki ilişkisini düzeltirse Allah da onunla insanlar
arasındaki ilişkiyi düzeltir.”[1086]
bak. el-Edeb, 68. Bölüm
el-Bihar, 1/215, Kelamu’l Meclisi Fi Tefsir’il
Hikmet
4236. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dini korumak marifetin meyvesi ve hikmetin başıdır.”[1087]
4237. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetin başı (insanları) kandırmaktan çekinmektir.”[1088]
4238. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetin başı hakka bağlanmak ve hak sahibine itaattir.”[1089]
4239. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hikmetin başı Allah’tan korkmaktır.”[1090]
4240. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her hikmetin başı Allah korkusudur.”[1091]
4241. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En değerli söz Allah’ın zikri ve hikmetin başı Allah’a itaattir.”[1092]
4242. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyi geçinmek hikmetin başıdır.”[1093]
4243. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan yüz çeviren kimsenin kalbine Allah hikmet yerleştirir ve
dilini hikmetle konuşturur.”[1094]
4244. Mi’rac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey Ahmed! Kul karnını aç tutup dilini koruyunca ona hikmeti
öğretirim. Eğer kafir ise hikmeti aleyhine bir delil ve vebal olur. Eğer mümin
ise hikmeti onun için bir nur, burhan, şifa ve rahmet olur. Böylece bilmediğini
bilir ve görmediğini görür. Ona göstereceğim ilk şey kendi ayıplarıdır ki kendi
ayıplarıyla uğraştığı için başkalarının ayıpları ile uğraşmaz. Şeytan ona hakim
olmasın diye kendisine ilmin inceliklerini gösteririm.”[1095]
4245. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvete galip gelin ki hikmetiniz kemale ersin.”[1096]
4246. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet, öz konuşmak ve yumuşak ve güzel geçinmekle elde edilir.”[1097]
4247. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet sadece ismetle (günahsızlıkla) elde edilir.”[1098]
4248. Lokman’a
(a.s), “Sen falan
ailenin kölesi değil misin?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Evet!”
diye buyurdu. “Seni bu gördüğümüz makama ne ulaştırdı?” diye sorulunca da,
“doğru konuşmak, emaneti eda etmek, beni ilgilendirmeyen şeyleri terketmek,
(haramlar karşısında) gözümü yummak, dilimi korumak ve helal şeyler yemekle! O
halde her kim bundan eksiğini yaparsa benden aşağıdır. Her kim bundan fazlasını
yaparsa benden üstündür. Her kim de bunları (aynen) yaparsa benim gibidir.”[1099]
bak. es-Sevm, 2363. Bölüm
4249. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok yemek hikmeti yok eder. Tıka basa karnını doldurmak zekayı
engeller.”[1100]
4250. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalp, karın boş olunca hikmeti kabullenir. Karın dolu olunca kalb
hikmeti dışarı atar.”[1101]
4251. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvet ve hikmet bir araya gelmez.”[1102]
4252. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim şehvet için bir şey yerse Allah da kalbine hikmeti haram kılar.”[1103]
4253. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazab hikmet sahibi kimsenin kalbini öldürür. Gazabına sahib olmayan
kimse aklına da sahib çıkamaz.”[1104]
4254. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ekin yumuşak toprakta biter; taş üzerinde değil! Aynı
şekilde hikmet de mütevazi kalpte yeşerir; zorba kibirlinin kalbinde değil.
Zira şüphesiz Allah tevazuyu aklın aracı kılmıştır.”[1105]
4255. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her tulum
bal için uygun değildir. Her kalpte de hikmet yeşermez. Tulum yırtılmadıkça,
kurumadıkça ve çürümedikçe bal kabı olabilir. Aynı şekilde kalpler de
şehvetlerden yırtılmadıkça hırs ile kirlenmedikçe ve nimetler katılaştırmadıkça
hikmet kabı olabilir.”[1106]
4256. İmam Hadi
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet fasıt/bozuk ruhlarda yer etmez.”[1107]
4257. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazab ve şehvet esiri akıl hikmetten istifade edemez.”[1108]
4258. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetlere bağlanan kalp öğütlerden istifade edemez.”[1109]
bak. el-Heva, 4040, 4041. Bölümler
4259. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet güçlenince şehvet zayıflar.”[1110]
4260. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimde hikmet yer ederse ibretleri tanır.”[1111]
4261. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetin yardım edemediği kimse düşmanların muhalefetine nasıl
sabredebilir ki?!”[1112]
4262. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet hususunda fazla düşünmek aklı (hikmetle) aşılar.”[1113]
4263. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahile hikmet vermeyin ki ona (hikmete) zulmetmiş olursunuz.
Ehlinden de hikmeti alıkoymayın ki onlara zulmetmiş olursunuz.”[1114]
4264. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hikmet sahipleri hikmeti ehli olmayan kimselerin yanına
bırakınca hikmeti zayi ettiler.”[1115]
4265. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlmi ehli olmayana bırakan kimse, domuzlara cevher, inci ve altın
asan kimse gibidir.”[1116]
4266. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu kalpler de bedenler gibi usanır. O halde onlara yeni
hikmetler hediye edin.”[1117]
4267. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeni hikmetler dışında her şey usandırıcıdır.”[1118]
123.
Konu
el-Half
Yemin
F El-Bihar,
104/205-246, Ebvab’ul-Eyman ve’Nuzur
F Vesail’uş-Şia,
16/115, Kitab’ul-Eyman
F Kenz’ul-Ummal,
16/687-732, Kitab’ul-Yemin
bak.
F Et-Ticaret,
443. bölüm; el-Hudud, 741. Bölüm
Kur’an:
“İnsanların arasını düzeltmeniz, günahtan
sakınmanız ve iyi olmanız hususunda, Allah'a yaptığınız yeminleri engel
kılmayın, Allah işitir ve bilir.”[1119]
4268. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Doğru veya yalan, zaruret olmadıkça Allah’a yemin etme.
Allah’ı yeminine aracı kılma. Şüphesiz Allah yalan yere yemin edene merhamet
etmez ve gözetlemez.”[1120]
4269. Havariler
İsa b. Meryem’e, “Bize bir tavsiyede bulun!”deyince şöyle buyurdu: “Musa kavmine “yalan yere Allah’a yemin
etmeyin.”diye buyurdu. Ben ise size doğru veya yalan Allah’a yemin etmeyin
diyorum.”[1121]
4270. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru veya yalan yere Allah’a yemin etmeyin. Şüphesiz aziz ve celil
olan Allah şöyle buyuruyor: “Allah’ı yeminlerinize engel kılmayın.”[1122]
bak. Vesail’uş-Şia, 16/115, 1. Bölüm
Kur’an:
“Sürekli yemin eden hiçbir aşağılık kimseye
itaat etme.“[1123]
“Allah'ın gazâb ettiği milleti dost edinen
münafıkları görmedin mi? Onlar ne sizdendir ne de onlardan, bile bile, yalan
yere yemin etmektedirler.”[1124]
bak. Tevbe, 74; Mücadele, 18
4271. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yalan olduğunu bildiği halde Allah’a yemin eden kimse, aziz ve celil
olan Allah’a savaş açmıştır.”[1125]
4272. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor: “Yalan yere yemin eden
rahmetime erişemez.”[1126]
4273. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a yemin ederse doğru söylemelidir. Eğer doğru konuşmazsa
aziz ve celil olan Allah nezdinde hiç bir değeri yoktur.”[1127]
4274. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yalan yere yemin eden kimse nasıl Allah’ın azabından güvende
olabilir?!”[1128]
bak. Vesail’uş-Şia, 16/118, 4. Bölüm
4275. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yalan yere yeminden sakının. Şüphesiz yalan yere yemin, evleri
sakinlerinden boşaltır.”[1129]
4276. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mecburi yalan yemin evlerden bereketi kaldırır.”[1130]
4277. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mecburi yalan yemin geride kalanlara fakirlik verir.”[1131]
4278. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yalan yemin malı sattırır, ama bereketi yok eder.”[1132]
4279. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden bir zulmü defetmek için takiyye ederek yemin eden kimse
için günah ve kefaret yoktur.”[1133]
4280. İmam Sadık (a.s), “malımızı sınırdan geçirmek için haraç
alan kimseye yemin edebilir miyiz?”diye soran Ebu Bekir Harezmi’ye şöyle
buyurmuştur: “Evet! İnsan
takiyye ederek yemin edebilir. Can ve malın için korkarsan kötülüğü defetmek
için yemin et. Ama yemininin hiç bir kötülüğü def etmediğini görürsen yemin
etme!”[1134]
4281. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sıla-ı rahimi (akrabalarla ilişkiyi) terk etmek için yapılan yemin
geçerli değildir.”[1135]
4282. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haramı helal ve helalı haram kılma ve sıla-i rahimi terketme
hususunda yemin caiz değildir.”[1136]
4283. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazab ve sıla-I rahimi terk etmek hususunda yapılan yemin geçerli
değildir.”[1137]
4284. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a isyan hususunda yemin olmaz.”[1138]
4285. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah’ı yeminlerinize engel kılmayın”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Örneğin insan kardeşiyle konuşmamak ve benzeri
hususlarda veya annesiyle konuşmamak üzere yemin eder.” (Bu yeminler geçerli
değildir. )[1139]
4286. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazab, sıla-ı rahimi terk etmek, icbar ve zorlama üzere yapılan
yeminler geçerli değildir.”[1140]
4287. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah boş yeminlerinizden sizleri sorumlu tutmaz” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Boş yemin insanın hiç bir sebeb olmaksızın
“Hayır, vallahi!”, “Evet vallahi!” gibi söylediği öylesine sözlerdir.”[1141]
4288. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalime ant içirmek isteyince ona “Allah’ın güç ve kudretinden uzak
olayım.”diye yemin ettirin. Zira yalan yere böyle yemin ederse hemen cezasını
görür. Ama eğer, “Tek olan Allah’a yemin ederim ki...”derse cezalandırmada
acele edilmez. Zira o yüce olan Allah’ı birlemiştir.”[1142]
bak. Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid,
19/19
Vesail’uş-Şia, 16/167, 33. Bölüm
4289. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul yalan yere “Allah biliyor!”derse, aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurur: “Benden başka yalan söyleyecek birini bulamadın mı?”[1143]
4290. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’ın da bilmediği (doğru olmayan) bir şeyde “Allah da
biliyor”derse Allah’ın arşı Allah’a saygıdan titrer.”[1144]
Bak. Vesail’ul Şia, 16/123, 5. Bölüm
124.
Konu
el-Helal
Helal
F El-Bihar,
103/1, 1. Bölüm; el-Hess-u Ali Taleb-il Helal
bak.
F 185. konu, er-Rızk;
107. konu, el-Haram; 500. konu, el-Mal
F er-Rızk,
1501, 1502, 1496, 1497. bölümler, el-Mal, 3758. Bölüm
Kur’an:
“Sana, kendilerine neyin helal kılındığını
soruyorlar.” De ki: “Size temiz olanlar helal kılındı; Allah'ın size öğrettiği
üzere alıştırıp yetiştirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için
tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın. Allah'tan sakının, doğrusu
Allah hesabı çabuk görür.”[1145]
“Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, salih
amel işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.”[1146]
“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden
yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır.”[1147]
4291. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Helalden istifade et ailene güzel iyilikte bulun ve her halinde
Allah’ı zikret.”[1148]
4292. Şeddad bin Evs’in
kız kardeşi Ümmü Abdillah oruç tutan Peygambere (s.a.a) iftar için bir kadeh
süt gönderdi. Peygamber (s.a.a) Ümmü Abdillah’ın gönderdiği şahsı geri çevirip
bu sütü nereden elde ettiğini sormasını istedi. Ümmü Abdillah, “Kendi
koyunumdan sağdım”diye haber gönderince Peygamber (s.a.a) bu defa koyunu
nereden getirdiğini sormasını istedi. Ümmü Abdillah, “Kendi malımla aldım.”diye
haber gönderince o sütten içti. Ertesi gün Ümmü Abdillah Peygamberin yanına
gelerek şöyle buyurdu: “Sizin için süt gönderdim ama siz gönderdiğim şahsı geri
çevirip süt hakkında sorular sordunuz.”Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: Benden
önceki Peygamberler sadece temiz (helal) yemek yemekle ve sadece salih amel
işlemekle emrolundular.”[1149]
4293. Ebu Cafer
el-Fezari şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s), Musadif adlı kölesini yanına çağırdı ve ona
bin dinar vererek şöyle buyurdu: “Yakında Mısır’a gitmeye hazırlan. Çünkü ailem
çoğalmıştır... Mısır’a yaklaştıklarında onları bir kervan karşılamaya geldi.
Onlara getirdikleri malın Mısır’da olmadığını haber verdiler. Bunun üzerine
mallarını yüzde yüz karla satacaklarına dair ant içtiler ve sözleştiler.
Malları satıp paralarını aldıktan sonra Medine’ye geri döndüler. Musadif, her
birinde bin dinar bulunan iki para kesesi olduğu halde Ebi Abdillah’ın (a.s)
yanına vardı ve şöyle dedi: “Fedan olayım! Bu sermaye, bu da kârıdır. Ebi
Abdillah, “bu şüphesiz büyük bir kârdır. Sen mala ne yaptın ki?” diye sordu.
Musadif ona yaptıklarını ve nasıl ant içtiklerini söyleyince Ebi Abdillah şöyle
buyurdu: “Sübhanallah! Müslümanlara sadece yüzde yüz kar etmek üzere
satacağınıza dair mi yemin ettiniz?” Sonra para keselerinden birini alarak
şöyle buyurdu: “Bu benim sermayemdir, bizim bu kara ihtiyacımız yoktur.” Sonra
da şöyle buyurdu: “Ey Musadif! Kılıçların mücadelesi[1150] helal talebinden daha kolaydır.”[1151]
bak. et-Ticaret, 439. Bölüm
Kur’an:
“Ey iman edenler! Mallarınızı karşılıklı rıza ile
yapılan ticaret dışında batıl ile (haram ve haksızlıkla) aranızda yemeyin,
nefsinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet
edicidir.”[1152]
4294. Resulullah
(s.a.a), veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey İnsanlar! Şüphesiz müminler kardeştir. Bir
müminin rizayeti olmaksızın kardeşinin malından istifade etmesi helal
değildir.”[1153]
4295. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kardeşinin malından rizayeti olmaksızın istifade etmesi
helal değildir.”[1154]
Bu manada bir çok hadis vardır. bak. Kenz’ul-Ummal,
10/637 ve sonrası, 1/92
4296. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın malının hürmeti kanının hürmeti gibidir.”[1155]
125.
Konu
el-Hilm
Hilim-Yumuşak Huyluluk
F El-Bihar, 71/397,
93. Bölüm; el-Hilm ve’l-Afv ve Kezm’ul-Gayz
F Kenz’ul-Ummal,
3/129, el-Hilm ve’l-Enat, 704
bak.
F 361. konu,
el-Afv (1); 391. konu, el-Gazab
F es-Sefen, 1838.
bölüm; el-Gazab, 3075. bölüm; el-Mira, 2687. bölüm
4297. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, üstün bir haslettir.”[1156]
4298. İmam Hüseyin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hilim ziynettir.”[1157]
4299. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, örtücü bir perdedir. Akıl keskin bir kılıçtır. O halde ahlaki
ayıplarını hilminle ört ve aklınla heva ve heveslerine karşı savaş.”[1158]
4300. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, afetler karşısında bir engeldir.”[1159]
4301. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, riyaset ve efendiliğin başıdır.”[1160]
4302. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, (tek başına) kabiledir.”[1161]
4303. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, beyinsizi konuşmaktan aciz bırakan duvaktır.”[1162]
4304. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim cevheri akıl olan bir nurdur.”[1163]
4305. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, aklın kemalidir.”[1164]
4306. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim, müminin işinin düzenidir.”[1165]
4307. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilimden daha faydaları bir izzet yoktur.”[1166]
4308. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilimden daha yüce bir izzet yoktur.”[1167]
4309. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilimli olmayı öğrenin. Şüphesiz hilim müminin dostu ve veziridir.”[1168]
4310. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakar olarak hilim yeter.”[1169]
4311. İmam Sadık
(a.s) mümini vasf ederken şöyle buyurmuştur: “Onun hilminde bir eksiklik ve görüşünde bir
gevşeklik görülmez.”[1170]
4312. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl insanın arkadaşı, hilim ise yardımcısıdır.”[1171]
4313. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben hilme merkez, ilme maden ve sabra mesken olarak gönderildim.”[1172]
4314. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim ve tahammülü kendime, cesur insanlardan daha çok yardımcı
buldum.”[1173]
4315. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz senin şahsiyetin edebinledir. O halde onu hilimle süsle!”[1174]
4316. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin güzelliği hilmiyledir.”[1175]
4317. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her kim
beyinsizlik çirkinliği ile seni kızdıracak olursa, sen hilim güzelliği ile onu
kızdır.”[1176]
4318. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer hilim sahibi değilsen de, kendini öyle gözükmeye zorla.
Şüphesiz bir topluluğa benzemeye çalışan çok geçmeden onlardan biri haline
gelir.”[1177]
4319. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En hayırlı hilim, kendisini hilim sahibi olmaya zorlamaktır.”[1178]
4320. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer hilim sahibi değilsen kendini hilim sahibi olmaya zorla.”[1179]
4321. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini hilimli olmaya zorlamayan, hilim sahibi olamaz.”[1180]
4322. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisini hilim sahibi olmaya zorlarsa (sonunda) hilim
sahibi olur.”[1181]
4323. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen hilim sahibi olmayan kimse bile hilim örtüsüne bürünür.”[1182]
4324. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Güçlü insanın en güzel işi kızdığı halde hilimli kalmasıdır.”[1183]
Kur’an:
“Doğrusu İbrahim çok içli, hilim sahibi (yumuşak
huylu) ve kendini Allah'a vermiş bir kimse idi.”[1184]
4325. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi kardeşlerine tahammül eden kimsedir.”[1185]
4326. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi, hilim zorluğu kendisine ağır gelmeyen kimsedir.”[1186]
4327. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi kimse, neredeyse peygamber olacaktır.”[1187]
4328. İmam Ali
(a.s), “insanların en güçlüsü kimdir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi!”[1188]
4329. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul hilim sahibi olmadıkça abid olmaz!”[1189]
4330. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın çoğalmasıyla hilim çoğalır.”[1190]
4331. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan vakar sahibi olmadıkça hilim sahibi olamaz.”[1191]
4332. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi ol. Şüphesiz hilim, ilmin meyvesidir.”[1192]
4333. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim ve vakar yüce himmetlerin neticesi olan iki ikiz kardeştir.”[1193]
4334. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim hilim sahibi olursa efendi olur.”[1194]
4335. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Barış hilmin meyvesidir.”[1195]
4336. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi olan zafere erişir.”[1196]
4337. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim ilmin süsü, barışın sebebidir.”[1197]
4338. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanı karşısında hilim sahibi olan ona galip gelir.”[1198]
4339. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim gazap ateşini söndürür. Hiddet ise gazap ateşini
alevlendirir.”[1199]
4340. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hilim sahibinin hilimden dolayı elde ettiği ilk karşılık
insanların cahil karşısında kendisine yardımcı olmasıdır.”[1200]
4341. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim senin karşında hilimden yardım alırsa sana galip gelir ve senden
üstün olur.”[1201]
4342. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yardımcı olarak hilim yeter.”[1202]
4343. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim ile yardımcılar çoğalır.”[1203]
4344. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Beyinsiz
insan karşısında hilim sahibi olmak ona karşı insanın dostları çoğaltır.”[1204]
4345. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz güzelliklerle süslenmek, iyilerle oturup kalkmak,
düşüklükten kurtulup yücelmek, aşağılıktan kurtulup yücelmek, iyiliğe rağbet
etmek, sahibini yüce derecelere yakınlaştırması, af, sükunet, iyilik ver susmak
da hilimdendir. Bunlar akıl sahibinin hilminden kaynaklanan şeyleridir.”[1205]
4346. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazabı şiddetlendiği zaman hilim sahibi olmak insanı cebbarın
(Cebbar olan Allah’ın) gazabından güvende kılar.”[1206]
4347. İmam Hasan
(a.s), hilim hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Hilim öfkesini yenmek ve nefsine sahip
olmaktır.”[1207]
4348. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kurtarması için bir çıkış yolu taktir edinceye kadar
kendisi ile muaşeret etmesi gereken kimseyle güzel muaşeret etmeyen insan,
hilim sahibi değildir.”[1208]
4349. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aciz kaldığında saldıran ve güçlü olduğunda intikam alan kimse hilim
sahibi değildir. Şüphesiz hilim sahibi kimse güç elde ettiğinde bağışlayan ve
tüm işlerine hilmin galebe çaldığı kimsedir.”[1209]
4350. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Korkması gerektiği yerde hiç kimseden korkmayan kimse hilim sahibi
değildir.”[1210]
4351. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim öfkesini dindirmek ve nefsine sahip olmakladır.”[1211]
4352. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabır ve sessizlik gibi bir hilim yoktur.”[1212]
4353. Misbah’uş-Şeria’da
yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim Allah’ın kandilidir... Hilim beş şey
etrafında döner: Aziz olduğu halde zelil olan veya doğru olduğu halde iftiraya
uğrayan veya hakka davet ettiği halde küçümsenen veya günah işlemediği halde
eziyet gören veya hakkı istediği halde insanların kendisine muhalefet ettiği
kimsenin etrafında. Eğer bütün bunların hakkını eda edersen hilim sahibi
sayılırsın.”[1213]
4354. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmin kemali hilim ve hilmin kemali ise çok tahammül etmek ve
öfkesini dindirmektir.”[1214]
Kur’an:
“Allah bilendir, hilim sahibidir. .”[1215]
4355. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi ol. Şüphesiz hilim ilmin esasıdır.”[1216]
4356. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim alimin elbisesidir. O halde ondan soyunma.”[1217]
4357. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilmin ilimle karşıması kadar birbiriyle karışan güzel bir şey
yoktur.”[1218]
4358. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim hilim ile birlikte olmadıkça meyve vermez.”[1219]
4359. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim hilmin temelidir. Hilim ise ilmin süsüdür.”[1220]
4360. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hilmin ilme eklendiği kadar üstün hiç bir şey birbirine
eklenmemiştir.”[1221]
4361. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin dinde gücü... ve hilimde ilmi vardır.”[1222]
4362. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allah’a andolsun ki hilmin ilimle toplandığı
kadar üstün hiç bir şey birbiriyle bir araya gelmemiştir.”[1223]
4363. İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öfkelenince hilim gösteren kimse beni hayran bırakmıştır.”[1224]
4364. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim gazap ateşini söndürür. Hiddet ise gazap ateşini
alevlendirir.”[1225]
4365. Lokman (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Hilim
sadece gazap anında belli olur.”[1226]
4366. İmam Ali
(a.s), insanların en hilimlisi hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Gazaplanmayan kimsedir.”[1227]
4367. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “İnsanların
en hilimlisi insanların cahilinden kaçan kimsedir.”[1228]
4368. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En hayalınız en çok hilim sahibi olanınızdır.”[1229]
4369. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilmin afeti zillettir.”[1230]
4370. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim fesada sebep olduğunda affetmek acizliktir.”[1231]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza
gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur'an indirilirken onları sorarsanız size
açıklanır, (ama üzülürsünüz). Allah sorduğunuz şeyleri affetmiştir. Allah
bağışlayan'dır, hilim sahibidir. .”[1232]
“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eza gelen bir
sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, hilim sahibidir. .”[1233]
“Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde
bulunursanız, onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar; Allah, şükrün
karşılığını verendir; halimdir.”[1234]
4371. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah-u Teala’nın günahların karşısındaki hilmi, seni
küstahlaştırmış ve seni nefsini helak etmeye teşvik etmiştir.”[1235]
4372. İmam Ali
(a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Günahım yokmuş gibi bana hilim gösteren Allah’a
hamdolsun.”[1236]
4373. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güler yüzlülük hilmin süsüdür.”[1237]
4374. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin kendisine muhalefet edildiğinde gazabı terketmesi kendisine
hilim olarak yeter.”[1238]
4375. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilmin en üstünü öfkesini yenmek ve güçlü olduğu halde nefsine sahip
olmaktır.”[1239]
4376. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim sahibi kimse de bazen sürçer.”[1240]
Kur’an:
“De ki: “Hamd, çocuk edinmemiş olan, mülkünde ortağı
bulunmayan, düşkün olmayıp yardımcıya da ihtiyaç göstermeyen Allah'a
mahsustur.” O’nu gereği gibi büyükle.”[1241]
“De ki: “Hamd Allah'a mahsustur. O, ayetlerini
size gösterecek, siz de onları bileceksiniz.”Rabbin yaptıklarınızdan habersiz
değildir.”[1242]
“Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan
kimdir?”diye sorsan, “Allah'tır”derler. De ki: “hamt Allah'a mahsustur”, ama
çoğu bilmezler.”[1243]
“Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip onunla,
ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?”diye sorarsan, şüphesiz,
“Allah'tır”derler. De ki: “Övülmek Allah içindir”, fakat çoğu bunu akıl
etmezler.”[1244]
4377. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a hamd ile başlamayan her önemli iş kısır kalır.”[1245]
4378. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamdeden kimse rabbinden başkasına hamdetmez ve kınayan kimse
kendinden başkasını kınamaz.”[1246]
4379. İmam Ali
(a.s), Cuma hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Hamd, korkulan ve övünülenlerin en layığı,
sakınılan ve ibadet edilenlerin en üstünü, ululanan ve temcid edilenlerin en
evlası olan Allah’a mahsustur. Büyük zenginliği ve ihsanı, aşikar nimetleri ve
güzel imtihanı sebebiyle Allah’a hamdederiz.”[1247]
4380. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamd; övgüyü zikrine anahtar, fazlının artışına bir sebeb,
nimetlerine ve azametine bir delil kılan Allah’a mahsustur.”[1248]
4381. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) kendini sevindiren bir işle karşılaşınca şöyle
derdi: “Bu nimet sebebiyle Allah’a hamdolsun”hüzünlendiren bir işle
karşılaşınca da şöyle buyururdu: “Her haliyle hamd Allah’a mahsustur.”[1249]
127.
Konu
el-Humk
Ahmaklık
F Şerh-i
Nehc’ül-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 18/159, 168, Ekval ve Hikayat Hav’el-Humeka
bak.
F el-Akl,
2786. bölüm; el-Haya, 992. Bölüm; er-Rızk, 1483. Bölüm
F Er-Rıza,
1513. bölüm; 478. konu, el-Lehv
4382. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık en
kötü derttir.”[1250]
4383. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık dermansız dert ve iyileşmez bir hastalıktır.”[1251]
4384. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık en zararlı arkadaştır.”[1252]
4385. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık mutsuzluktur.”[1253]
4386. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık kendi vatanında bile gurbettir.”[1254]
4387. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak kendi beldesinde garip, kendi azizleri arasında hordur.”[1255]
4388. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En zararlı şey ahmaklıktır.”[1256]
4389. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En kötü fakirlik ahmaklıktır.”[1257]
4390. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık yokluğunu hiçbir mal gideremez.”[1258]
4391. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak insanın kendine verdiği ziyanı düşman düşmanına veremez.”[1259]
4392. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak insanı güzel bir şeye yönlendirirsen gaflet eder, iyilikten el
çekmesini istersen çeker, eğer cehalete zorlarsan cehaletin ardısıra gider.
Konuşunca yalan söyler, anlamaz ve ona anlatmak istersen de anlayamaz.”[1260]
4393. Mesih (a.s)
ahmak hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Başına buyruk ve kendini beğenen kimsedir. Var
olan faziletlerin tümüyle kendisinin olduğunu ve başkalarının kendinden üstün
bir fazileti olmadığını sanır. Tüm hakların kendisine olduğunu ve başkalarının
kendi üzerinde hakkı olmadığını sanır. İşte bu tedavisi için ilacı olmayan
ahmaklıktır.”[1261]
4394. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kim
insanların ayıplarına bakar da onları çirkin görür, ama kendisi için hoş
görürse gerçek ahmağın ta kendisidir.”[1262]
4395. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın ahmaklığı nimetler içinde sarhoşluğu ve mihnet anında çok
zelil hale gelişiyle tanınır.”[1263]
4396. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın ahmaklığı üç şey ile tanınır: Kendisini ilgilendirmeyen
hususlarda konuşması, kendisine sorulmadığı şeylere cevab vermesi ve işlerdeki
çılgınlığı ile.”[1264]
4397. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak insan eksiklik ve hüsrandan ayrı kalmaz.”[1265]
4398. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok renkten renge girişi ahmağın nişanelerindendir.”[1266]
4399. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sebebsiz yere şımarmak ve şerafeti olmaksızın kendini övmek
ahmaklığın delillerindendir.”[1267]
4400. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaktan sakın. Şüphesiz ahmak kötü bile olsa kendini iyi sanır.
Acizliğini zekilik ve kötülüğünü hayır sanır.”[1268]
4401. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklık yersiz müdahalelere sebeb olur.”[1269]
4402. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yersiz müdahalede bulunma tutkunluğu ve cahillerle arkadaşlık
ahmaklıktır.”[1270]
4403. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak insan aşağılanma ile de düzelmez.”[1271]
4404. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Helak edici işlere bulaşmak ahmaklığın nişanesidir.”[1272]
4405. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak insan her sözünde yemin eder.”[1273]
4406. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzulara dayanmak ahmaklıktandır.”[1274]
4407. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil ahmaktan başkası ilim ve ilim ehlini hafife almaz.”[1275]
4408. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların sana her dediğini inkar etmeye kalkışma, yoksa bu sana
ahmaklık olarak yeter.”[1276]
4409. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak ile oturduğunda, kötü kimse ile muaşeret ettiğinde ve zalim
ile muamele yaptığında ondan kaçın (dikkatli ol).”[1277]
4410. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) oğlu Bakır’a (a.s) vasiyet ettiğinde şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Ahmak ile oturmaktan ve onunla
kaynaşmaktan sakın, ondan uzak dur, onunla konuşma, zira ahmak insan hazır
olsun veya olmasın aşağılıktır. Konuşunca ahmaklığı onu rüsva eder. Suskunluğu
konuşmadaki acizliğindendir. Eğer bir iş yaparsa bozar, bir sorumluluk
üstlendiğinde onu zayi eder. Ne ilmi kendisine fayda verir ve ne de
başkalarının ilmi ona fayda verir. Kendisine nasihat edene itaat etmez,
arkadaşları elinden rahat görmez. Annesi ölmesini hanımı onu kaybetmeyi
komşuları uzağa gitmesini arzular. Onunla oturup kalkan birlikteliğinden
kurtulmanın yolunu arar. Eğer bir meclisin en küçüğü olursa kendinden üstün
olanı zorluğa salar. Eğer meclisin en büyüğü olursa altındakileri fesada
sürükler.”[1278]
4411. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her kim
ahmakla dost olmaktan kaçınmazsa çok geçmeden onun ahlakıyla ahlaklanır.”[1279]
4412. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı düşman bilgin ahmak arkadaştan daha hayırlıdır.”[1280]
4413. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmağın uzaklığı yakınlığından ve susması konuşmasından daha
hayırlıdır.”[1281]
4414. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmağa bakmak gözü bulandırır.”[1282]
4415. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaktan dolayı sıkıntıya düşmek ruha azap verir.”[1283]
4416. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaktan sakın şüphesiz onu idare etmek seni sıkıntıya düşürür.
Onunla uyuşmak seni helak eder. Ona muhalefet etmek sana sıkıntı verir ve
onunla birlikte olmak sana vebal olur.”[1284]
4417. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak insanla dost olmak dalları birbirini yakan ateş ağacı
gibidir.”[1285]
bak. Es-Sadik, 2208. Bölüm
4418. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz İsa bin Meryem şöyle dedi: Hastaları tedavi ettim ve Allah’ın
izniyle onları iyileştirdim. Anadan doğma körlere ve alacalıya Allah’ın izniyle
şifa verdim. Ölüleri Allah’ın izniyle dirilttim ama ahmak insanı islah
edemedim.”[1286]
Bu hadisin devamı 954. Bölüm 4393. hadiste
zikredildi.
4419. İmam Ali
(a.s) insanların en ahmağı sorulunca şöyle buyurmuştur: “İnsanların en ahmak olanı dünyanın çeşitli
hallere büründüğünü gördüğü halde ona aldanan kimsedir.”[1287]
4420. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en ahmak olanı, insanların en akıllısı olduğunu sanan
kimsedir.”[1288]
4421. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en ahmak olanı iyilik etmediği halde insanlardan teşekkür
bekleyen ve kötülük yaptığı halde hayır sevap uman kimsedir.”[1289]
4422. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en ahmak olanı kendisi sahip olduğu halde, başkasının
ayıbını çirkin görendir.”[1290]
4423. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en ahmak olanı kibirli fakirdir.”[1291]
4424. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklığın en kötüsü facirliktir/günahkarlıktır.”[1292]
4425. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmaklığın en kötüsü gaflettir.”[1293]
4426. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük ahmaklık övme ve kınamada aşırı gitmektir.”[1294]
4427. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Facir insanlarla kardeşlik en büyük ahmaklıktır.”[1295]
4428. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Böbürlenmekten daha büyük ahmaklık yoktur.”[1296]
4429. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yoklukta kibirlenmek ahmaklığın kemalindendir.”[1297]
4430. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmak, sessiz kalmak gibi (güzel) bir şeyle cezalandırılmamıştır.”[1298]
4431. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmağa karşı susmak ona verilen en üstün cevaptır.”[1299]
4432. İmam Hasan
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisiyle rabbi arasında olan şeylerde ahmak olan kimse dışında
hiçbir ahmak kimse tanımadım.”[1300]
4433. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Geçici (dünya) ahmakları kandırır.”[1301]
4434. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzular ahmakları kandırır.”[1302]
4435. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya ahmağın ganimetidir.”[1303]
4436. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Boş şeylerle uğraşmak ahmaklığın gücüdür.”[1304]
4437. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya sevinmek ahmaklıktır.”[1305]
4438. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Tekebbür ahmaklığın kendisidir.”[1306]
4439. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultana karşı nazlanmak ahmaklıktandır.”[1307]
4440. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İmkan bulmadan acele etmek ve fırsat bulduktan sonra gevşeklik etmek
ahmaklıktır.”[1308]
128.
Konu
el-Hamam
Hamam
F Vesail’uş-Şia,
1/361-461, Ebvab’ul-Adab’ul-Hammam ve’t-Tenzif ve Ziynet
F El-Bihar,
76/69, 3. bölüm, Adab’ul-Hammam
4441. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamam ne güzel evdir! İnsana ateşi (cehennemi) hatırlatır ve kirleri
giderir.”[1309]
4442. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey insanı şişmanlatır ve üç şey de zayıflatır. İnsanı
şişmanlatan üç şey: Hamama çok gitmek, güzel koku koklamak ve yumuşak elbise
giymek. İnsanı zayıflatan üç şey ise: Sürekli yumurta, balık ve ham hurma
yemek.”[1310]
4443. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey bedeni mahveder, hatta bazen öldürür: Geceden kalma haşlamayı
yemek, tok karnına hamama gitmek ve yaşlı kadınlarla evlenmek.”[1311]
4444. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Midende hararetini söndürecek az bir şey olmadan hamama gitme. Bu
bedenin için bir güçtür. Tok karnına hamama gitme.”[1312]
4445. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gün aşırı hamama gitmek insanı şişmanlatır. Her gün hamama gitmek
ise böbreklerin yağını eritir.”[1313]
129.
Konu
el-Hacet
Hacet-İhtiyac
F El-Bihar,
74/283, 20. bölüm, kaza hacet’ul-Müminin
F El-Bihar,
75/173, 59. bölüm, men menea müminen şeyen min indihi ev min indi gayrih
bak.
F 213. konu,
es-Sual (2)
F el-Eh, 59.
Bölüm es-Surur; 1794. Bölüm ve ondan sonraki bölümler, ed-Dua, 1195. bölüm
F
4446. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kime emir olmak istersen ona iyilik et! Kime esir olmak istersen ona
muhtaç ol. Kime de benzemek istersen ondan müstağni ol.”[1314]
4447. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kime muhtaç olursan yanında hor olursun.”[1315]
4448. İmam Cevad (a.s)
şöyle buyurmuştur: “İhtiyaçlar
ricayla istenir ve ilahi kaza ile iner. Afiyet ise en iyi bağıştır.”[1316]
4449. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın yeryüzünde öyle kulları vardır ki insanların
ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırlar. Onlar kıyamet günü güvende
olanlardır.”[1317]
4450. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rizayetini elde etmek amacıyla Müslüman kardeşinin
ihtiyacını karşılamak için çalışan kimseye aziz ve celil olan Allah binlerce
iyilik yazar.”[1318]
4451. İmam Sadık
(a.s) uzun bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Giderilinceye kadar kardeşimin ihtiyacı için
çalışmak bana bin köleyi azad etmekten ve Allah yolunda eyerlenmiş ve
dizginlenmiş bin at hediye etmekten daha sevimlidir.”[1319]
4452. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin kardeşinin ihtiyacını karşılamak için çalışırsa
Allah’a gündüzleri oruç tutmuş ve geceleri (ibadetle) sabahlamış olarak dokuz
bin yıl ibadet etmiş gibidir.”[1320]
4453. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim Müslüman ve mümin kardeşinin ihtiyacını karşılamaya çalışırsa,
kardeşinin ihtiyacını karşılamaya çalıştığı sürece, Allah da onun ihtiyacını
karşılar.”[1321]
bak. Vesail’uş-Şia, 11/582-586, 27-28. Bölümler
4454. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Yaratıklar benim
ailemdir. Onlardan bana en sevimli olan onlara en yumuşak davranan ve
ihtiyaçlarını karşılamaya çalışandır.”[1322]
4455. İmam Sadık
(a.s) Allah-u Teala’nın “Nerede olursam beni mübarek kıldı” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “(Mübarek) yani çok faydalı.”[1323]
bak. 348. Konu, el-Me’ruf (1), 115. Konu,
el-İhsan
4456. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah indinde olanı taleb ederek mümin kardeşinin ihtiyacını
karşılamak için yürüyen kimseye aziz ve celil olan Allah bu sebeple ona makbul
olan bir hac ve umrenin haram aylarda iki ay oruç tutmanın ve Mescid’ul
Haram’da haram aylarda iki ay itikaf etmenin ecrini yazar. Her kim de bu
niyetle müminin ihtiyacını gidermek için yürür de başarılı olamazsa Allah ona
bu sebeple makbul bir hac sevabını yazar.”[1324]
4457. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kul mümin kardeşinin ihtiyacını karşılamak için yürürse
aziz ve celil olan Allah ona biri sağından, diğeri de sollundan olmak üzere iki
melek tayin eder. Bu iki melek onun için Rabbinden bağışlanma diler ve
hacetinin karşılanması için dua ederler.”[1325]
4458. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşine yardım etmek ve bir fayda vermek için yürürse ona
Allah yolunda cihad edenlerin sevabı verilir.”[1326]
4459. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin ihtiyacı hususunda yürüyen kimse Sefa ve Merve arasında
sa’y eden kimse gibidir.”[1327]
4460. Rivayet
edildiği üzere İsrailoğulları’ndan bir abid ibadette zirveye ulaşınca
insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yola düşerdi.”[1328]
bak. el-Eh, 59. Bölüm
4461. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse ömrü boyunca
Allah’a ibadet etmiş kimse gibidir.”[1329]
4462. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin kardeşinin ihtiyacını karşılayan kimsenin aziz ve celil olan
Allah da kıyamet günü bundan dolayı yüz bin ihtiyacını giderir ki ilki
cennettir.”[1330]
4463. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz amellerinizin nihayeti kardeşlerinizin ihtiyaçlarını
karşılamak, yapabildiğiniz kadarıyla onlara iyilik etmektir. Aksi taktirde
sizden hiç bir amel kabul görmez.”[1331]
4464. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim müminin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun en küçüğü cennet
olan bir çok ihtiyacını giderir.”[1332]
4465. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman bir Müslümanın ihtiyacını karşılarsa Allah Tebarek ve
Teala şöyle nida eder: “Sevabın benim üzerimdedir. Ben sana cennet dışında bir
şeyle hoşnut olmam.”[1333]
4466. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin insanın ihtiyacını karşılamak hacdan, hacdan, hacdan (tam on hac
saydı) daha üstündür.”[1334]
4467. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin insanın ihtiyacını karşılamak Allah’a sahibinin (hacca
gidenin) her defasında yüz bin (dinar) infak ettiği yirmi hacdan daha
sevimlidir.”[1335]
4468. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bir Müslüman ailenin sorumluluğunu üstüme almam,
açlıklarını gidermem, , çıplaklıklarını örtmem ve insanlar nezdinde
saygınlıklarını korumam bana onu buluncaya kadar bir hac, bir hac, bir
benzerini ve bir benzerini yapmamdan, sonra (yetmişi buluncaya kadar bir hac,
bir hac, bir benzerini ve bir benzerini) yapmaktan daha sevimlidir.”[1336]
4469. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin ihtiyacını gidermek tüm erkanıyla makbul olan bin hacdan
Allah yolunda bin köle azad etmekten ve eyerlenmiş, dizginlenmiş bin at hediye
etmekten daha üstündür.”[1337]
bak. el-İtikaf, 2829. Bölüm
4470. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman bir ihtiyacı için bir Müslümana gelir de o bunu
giderebildiği halde sakınırsa Allah kıyamet günü onu şiddetle kınar ve şöyle
der: “Kardeşin bir ihtiyacı için sana geldi. Ben onun ihtiyacını giderme
imkanını sana verdiğim halde ondan esirgedin. Sevabına rağbet göstermedin.
İzzetime andolsun ki ben de bugün ister bağışlanmış ol, istersen de azap gör
hiç bir ihtiyacına bakmayacağım.”[1338]
4471. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her kim kardeşlerinden birinin bazı hallerinden ötürü
yanına gider de o gücü yettiği halde ona yardım etmezse aziz ve celil olan
Allah’ın velayetini kesmiş olur.”[1339]
4472. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime mümin kardeşi darlık anında bir ihtiyacını bildirir de o
bizzat veya başkası vasıtasıyla buna gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah
kıyamet günü onu insanların hesabını görünceye kadar ellerini boynuna
zincirlemiş olarak haşreder.”[1340]
4473. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime mümin kardeşi bir ihtiyacı için gelirse bu Allah Tebarek ve
Teala’dan kendisine gelen bir rahmettir. Eğer ihtiyacını giderirse şüphesiz
velayetimize bağlanmış olur. Bizim velayetimiz de Allah’ın velayetine
bağlanmıştır. Gücü yettiği halde reddederse Allah da kıyamete kadar mezarında
onu sürekli sancıyacak ateşten bir yılanı ona musallat kılar.”[1341]
4474. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yardım etme gücü olduğu halde kardeşine yardım etmeyen mümini Allah
dünya ve ahirette yardımsız bırakır.”[1342]
4475. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin kardeşinin ihtiyacını gidermek için saygınlığını ortaya koyan
mümine Allah ateşi haram kılar. Kıyamet günü ona bir zorluk ve horluk çatmaz.
Mümin kardeşinden daha saygın olduğu halde ona yardım etmek için saygınlığından
istifade hususunda cimri davranırsa dünya ve ahirette zorluk ve horluğa düşer.
İster bağışlanmış, isterse de azap görecek olsun, kıyamet günü yüzünü ateş
alevleri kaplar.”[1343]
4476. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslüman kardeşine yardım etmek ve ihtiyacını karşılamak
hususunda cimrilik ederse Allah da onu kendisi sebebiyle günah işlediği ve
sevap görmediği kimsenin yardımına müptela kılar.”[1344]
4477. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim gücü yettiği halde ihtiyaç sahibi birinin ihtiyacını
gidermezse haraç yiyen kimse gibi (günah) yüklenmiş olur.”[1345]
4478. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şialarımızdan (taraftarlarımızdan) birine kardeşlerimizden biri
gelir de bir ihtiyacı hususunda yardım diler de, o da gücü yettiği halde yardım
etmezse aziz ve celil olan Allah da onu düşmanlarımızdan birinin ihtiyacını
gidermeye müptela kılar ve kıyamet gününde de Allah bu sebeple ona azab eder.”[1346]
4479. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir mümin ihtiyacı olduğu halde bir mümini malından mahrum kılarsa
Allah ona cennet yiyeceğini tattırmaz ve mühürlenmiş saf şaraptan içirmez.”[1347]
bak. Vesail’uş-Şia, 11/599, 39. Bölüm
el-Mesken, , 1847. Bölüm
4480. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim bir ihtiyacı için veya selam ve hal hatır sormak için mümin
kardeşinin yanına gider de o kendisini gizlerse ölünceye kadar Allah’ın
lanetinde olur.”[1348]
4481. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin kardeşi ile arasına engel koyan mümine, aziz ve celil olan
Allah da kendisiyle cennet arasına birbirinden uzaklığı bin yıllık yol olan
yetmiş bin kale örer.”[1349]
4482. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman kendisini ziyaret etmek veya bir ihtiyacını bildirmek
için yanına gelen bir Müslümanı, evde olduğu ve giriş izni istediği halde
karşılamazsa onu görünceye kadar aziz ve celil olan Allah’ın lanetinde kalır.”[1350]
4483. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim bir çıplak olan mümini giydirirse Allah da ona cennet ipeğini
giydirir. Her kim de zengin olduğu halde bir mümini giydirirse, o elbiseden bir
parça kaldığı sürece Allah’ın örtüsü altında kalır.”[1351]
4484. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim çıplak bir mümini giydirirse Allah da ona cennetin ince
ve kalın ipeklerinden yeşil elbiseler giydirir. O elbiseden bir ip kaldığı müddetçe de sürekli Allah’ın
hoşnutluğunda olur.”[1352]
4485. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim kardeşine yazlık veya kışlık bir elbise giydirirse Allah’ın da
ona cennet elbisesi giydirmesi, ölümün zorluğunu kolaylaştırması, kabrini
genişletmesi ve mezarından çıktığında meleklerin onu müjdelemesi hak olur.”[1353]
4486. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Biri benden bir şey isterse, ihtiyacını gidermede acele davranırım.
Zira ihtiyacının kalmamasından ve ona yardım etmem gereğinin bulunmamasından
korkuyorum.”[1354]
4487. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben düşmanımın ihtiyacını karşılamak hususunda acele davranırım.
Zira onu reddedersem bana ihtiyacının kalmamasından korkuyorum.”[1355]
4488. İmam Hüseyin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiyacını sadece şu üç kişiye bildir: Din sahibine veya
mürüvvet/mertlik sahibine veya hasep (soy) sahibine (asil insana) zira din
sahibi bu vesileyle dinini korur. Mürüvvet sahibi de mürüvveti sebebiyle haya
eder. Hasep (soy) sahibi olan kimse ise ona ihtiyacını bildirmekle yüzsuyunu
döktüğünü ve ihtiyacını karşılamakla da senin yüzsuyunu koruduğunu bilir.”[1356]
4489. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Elini dirseklerine kadar ejderhanın ağzına koyman yeni (sonradan)
görmüşlerden hacet dilemenden daha hayırlıdır!”[1357]
4490. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeni nimete ermiş kimseden hacet dilemek, engerek yılanının
ağzındaki dirhem gibidir. Hem ona muhtaçsın ve hem de ondan dolayı
tehlikedesin.”[1358]
bak. Es-Sual (2), 1717, 1716. Bölümler
4491. İmam Zeyn’ül
Abidin (a.s) huzurunda, “Allah’ım! Beni yaratıklarından müstağni kıl”diyen
birine şöyle buyurmuştur: “Böyle olmaz. İnsanlar birbirine muhtaçtır. Sen şöyle de: “Allahım!
Beni yaratıklarının kötülerinden müstağni kıl.”[1359]
4492. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allahım yaratıklarının kötülerinin hiç birine bir hacetim hususunda
beni muhtaç etme! Eğer beni birine muhtaç kılacaksan, en güzel yüzlü ve en
cömert kimseye, ihtiyacımı güzel bir dille gideren ve bana en az minnet edecek
kimseye muhtaç et.”[1360]
4493. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allahım! Beni kullarından hiç birine muhtaç etme!” dediğimde
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ali! Böyle deme: Herkes insanlara
muhtaçtır.” Ben, “Ey Allah’ın Resulü! O halde ne diyeyim?” deyince şöyle
buyurdu: “De ki: “Beni yaratıklarının kötülerine muhtaç etme! “Ben, “Ey
Allah’ın Resulü! Yaratıklarının kötüsü kimlerdir?” diye sorunca da şöyle
buyurdu: “Bağışlayınca minnet edenler ve esirgeyince kınayanlardır.”[1361]
bak. Eş-Şer, 1966, 1967. Bölümler
130.
Konu
el-İhtiyat
İhtiyat-Tedbir
F El-Bihar,
2/258, 31. bölüm, et-Tevekkuf inde’ş-şubehat ve’l-İhtiyat fi’d-Din
F Vesail’Uş-Şia,
18/111, 12. bölüm, vucub’it-Tevekkuf ve’l-İhtiyat fi’l kazai ve’l-Fetva
bak.
F 256. konu,
eş-Şubhe
4494. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşin dinindir. O halde mümkün olduğu kadar ihtiyatlı ol!”[1362]
4495. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dininde uzak görüşlü ve ihtiyatlı ol.”[1363]
4496. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümkün olan tüm hususlarda ihtiyatlı ol.”[1364]
131.
Konu
el-Hile
Çare-Çözüm
bak.
F 175. konu,
er-Re’y (1); 424. konu, el-Fikr; 492. konu, el-Mekr
F el-Harb,
765. bölüm, er-Riba, 1436. bölüm
4497. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir çaresi vardır.”[1365]
4498. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çare bulmak fikrin faydasıdır.”[1366]
4499. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim çare bulmaktan geri kalırsa zorluklar onu yerinden söker
atar.”[1367]
4500. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Devletlerin idaresi çare bulmakladır.”[1368]
4501. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Çare
bulmak, aracı bulmaktan daha faydalıdır.”[1369]
4502. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çeşitli görüşlerden haberdar olmayan kimse, çözüm bulmaz.”[1370]
4503. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir çok çare bulan kimseyi, çaresi yere serer.”[1371]
4504. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim işi yolundan talep ederse sürçmez. Sürçse bile çareciliği
onu yardımsız bırakmaz.”[1372]
132.
Konu
el-Heyat
Hayat-Yaşam
bak.
F el-Ahiret,
28. Bölüm, el-İlm, 2833, 2840. bölümler
F el-Marifet
(3), 2642. Bölüm
4505. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki hayat dışında her şey sahibini doyurur ve usandırır. Zira
insan ölümde bir rahatlık görmez. Hayat; ölü kalplerin hayatı, kör gözün
görüşü, sağır kulağın duyuşu, susuz insanın suya kanışı ve içinde tümüyle
zenginlik ve esenlik olan hikmet konumundadır.”[1373]
4506. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah hayatı ölümden önce yarattı.”[1374]
Kur’an:
“Küfredenler,
gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana
getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?”[1375]
4507. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Suyun tadı hayattır.”[1376]
bak. el-Mevt, 3741 ve 3742. Bölümler
4508. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayattan daha hayırlı olan şey, kaybettiğinde hayattan nefret
ettiğin şeydir. Ölümden daha kötü şey ise, düçar kaldığında ölümü arzuladığın
şeydir.”[1377]
4509. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayat sadece din ile ve ölüm ise sadece yakini kaybetmek iledir. O
halde sizi gaflet uykusundan uyandıracak tatlı ve güzel sudan içiniz öldürücü
zehirlerden sakınınız.”[1378]
4510. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevhid, ruhun hayatıdır.”[1379]
4511. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel anılmak da iki hayattan biridir.”[1380]
4512. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel anılmak iki ömürden biridir.”[1381]
4513. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim iki hayattan biridir.”[1382]
4514. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “(İbadet için) sabahlamak iki hayattan biridir.”[1383]
4515. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Size hayat vermesi için ilim öğrenin.”[1384]
4516. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayat ilim iledir.”[1385]
bak. el-Mevt, 3742. Bölüm
133.
Konu
el-Heyevan
Hayvanlar
F Kenz’ul-Ummal,
12/323-338, Fezail’ul-Hayvanat
F Kenz’ul-Ummal,
15/37, fi katl’il-Hayvanat
F Kenz’ul-Ummal,
15/41, fi katl’il-Muziyat
F Vesail’uş-Şia,
8/339, Ebvab-u Ahkam ed-Devat
bak.
F el-Halik,
1096. bölüm; el-Maruf (1), 2674. bölüm
4517. Resulullah
(s.a.a) bizlere bağlanmış ve hörgücü üzerinde dişi bir deveyi görünce şöyle
buyurmuştur: “Bunun
sahibi nerede? Ona söyleyin kendisini yarın (kıyamette) şikayet için
hazırlasın.”[1386]
4518. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah idare etmeyi sever ve bu hususta yardım eder. O halde
zayıf bineklere bindiğinizde onları konaklarında konaklatın. Eğer yer kurak ve
bitkisiz ise oradan hızla uzaklaşın. Eğer yemyeşil ve otlak ise onları orada
konaklatın.”[1387]
4519. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sağlam bineklere binin. Onları salim tutun. Onları sokak ve
pazarlarda hitabe ve sohbet kürsüsü edinmeyin. Zira nice binekler, binicisinden
daha hayırlıdır ve ondan daha çok Alalh Tebarek ve Teala’yı zikreder.”[1388]
4520. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer hayvanlara yaptığınız zulümler bağışlanırsa bir çok
günahlarınız bağışlanmış olur.”[1389]
4521. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’nın hizmetine verdiği bu hayvanlar hakkında Allah’tan
korkmuyor musun? O gördüğü dert ve sıkıntısını bana şikayet etti.”[1390]
4522. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah hayvanı deşip parçalayana lanet etsin.”[1391]
4523. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Hayvana binen) üçüncü şahıs melundur.”[1392]
4524. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayvanın sahibi üzerinde altı hakkı vardır: İndiğinde ot vermesi,
bir sudan geçince ona su vermesi, sebepsiz yere dövmemesi, takatinin üzerinde
yük yüklememesi, gücünden fazla yol yürütmemeli ve uzunbir süre üzerinde
durmamasıdır.”[1393]
4525. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Resulullah (s.a.a) birinin deveye lanet ettiğini duyunca
şöyle buyurdu: Geri dön lanetlenmiş deveyle bizimle birlikte olma.”[1394]
4526. Müminlerin
Emiri’nin (a.s) vefat hadisinde şöyle yer almıştır: Ümmü Gülsüm şöyle diyor:
... “Sonra İmam eve gitti. Evde Hüseyin’e (a.s) hediye edilmiş birkaç kaz
vardı. İmam eve gelince kazlar peşine takıldılar. Kanat çırptılar ve karşısında
seslenip durdular. O geceden önce hiç böylesine ses çıkarmamışlardı... Sonra
İmam şöyle buyurdu: “Kızcağızım! Üzerinde olan hakkım için bu hayvanları
serbest bırak. Sen acıkınca ve susayınca dili olmayan ve konuşmayan hayvanları
hapsetmişsin. Ya onları doyur ve suvar ya da serbest bırak ki yerdeki bitkileri
yesinler.”[1395]
4527. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayvanlar şöyle der: “Allahım! Bana iyi bir sahip nasip er. Bana su
verecek, doyuracak ve gücümden fazlasını yüklemeyecek bir sahip!”[1396]
bak. Vesail’uş-Şia, 8/350, 9. Bölüm
el-Muruet, 3666. Bölüm
4528. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayvanların yüzüne vurmayın. Şüphesiz onlar da Allah’a hamdederek
tesbih ederler.”[1397]
4529. Ali bin Hüseyin (a.s) kırk defa devesiyle hacca gitti ve bir tek
kırbaç bile vurmadı.”[1398]
4530. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayvanları inatçılıkları ve isyanları sebebiyle vurunuz. Sürçmeleri
sebebiyle dövmeyin.”[1399]
4531. Resulullah
(s.a.a) yüzü dağlanmış zayıf bir eşek görünce şöyle buyurmuştur: “Benim, hayvanın yüzünü dağlayana veya yüzünü
kırbaçlayana lanet ettiğimi duymadınız mı?”[1400]
bak. Vesail’uş-Şia, 8/352, 10. Bölüm
4532. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötü bir kadın bir kuyunun başında soluyan ve neredeyse susuzluktan
ölecek olan bir köpeği görünce ayakkabasını çıkardı, eşarbıyla bağlayarak ve
kuyuya salarak o köpek için su çekti. de Allah bu vesileyle onun günahlarını
bağışladı.”[1401]
4533. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir kediyi bağlayıp yiyeceği için avlanmasına engel olan ve bu
sebeple de ölümüne sebep olan kadına cehennem ateşi farz olmuştur.”[1402]
4534. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının biri susuzluktan ölünceye kadar bir kediyi bağladı da bu
yüzden azaba uğradı.”[1403]
4535. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennemde kedisi önden ve arkadan kendisini ısıran bir kadını
gördüm. Bu kadın onu (dünyada) bağlamış, ona yemek vermemiş ve yer
hayvanlarından birini avlasın diye salıvermemişti.”[1404]
4536. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her hangi bir hayvan -kuş veya başkası- haksız yere öldürülürse
kıyamet günü katilini şikayet edecektir.”[1405]
4537. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim serçeyi haksız yere öldürürse serçe kıyamet günü ondan
dolayı Allah’a yakarır ve şöyle der: “Ey Rabbim! Falan şahıs beni sebepsiz yere
öldürdü. Bir menfaat için öldürmedi.”[1406]
4538. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haksız yere bir serçeyi öldüren kimseyi Allah kıyamet günü hesaba
çeker.” Kendisine: “Hakkı nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Onu
kesmelidir. Başını koparıp atmamalıdır.”[1407]
4539. İn-i Abbas
(r. a) şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) zarar vermedikçe bir canlıyı öldürmeyi
yasaklamıştır.”[1408]
bak. Vesail’uş-Şia, 8/397, 53. bölüm
Ez-Zenb, 1367. Bölüm
4540. İbn-i Abbas
şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) hayvanları döğüştürmeyi yasaklamıştır.”[1409]
134.
Konu
el-Haya
Haya-Utanma
F El-Bihar,
71/329, 81. Bölüm, el-Haya minellahi ve min’el-Halk
F Kenz’ul-Ummal,
3/118, el-Haya
F Vesail’uş-Şia,
8/516, 110. Bölüm, istihbab’ul-Haya
F Şerh-i
Nehc’ül-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 19/45, Fasl fi’l-Haya ve ma kile fih
Kur’an:
“O
sırada, kadınlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: “Babam sana sulama
ücretini ödemek için seni çağırıyor”dedi. Musa ona gelince, başından geçeni
anlattı. O: “Korkma, artık zalim milletten kurtuldun”dedi.”[1410]
4541. Misbah’uş-Şeria’da
şöyle yer almıştır: “Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya, cevheri imanın göğsü olan bir
nurdur. Haya tevhit ve marifetin hoş görmediği her şeyden çekinmektir.”[1411]
4542. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya her güzelliğe ulaşma aracıdır.”[1412]
4543. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haya sadece hayır ile oluşur.”[1413]
4544. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Din elbiselerinin en güzeli hayadır.”[1414]
4545. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya yüceliğin kemali ve en güzel ahlaktır.”[1415]
4546. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya, her hayrın anahtarıdır.”[1416]
4547. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haya hayrın tamamıdır.”[1417]
4548. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz haya İslam şeriatlerindendir.”[1418]
4549. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimi haya örterse, ayıpları insanlara gizli kalır.”[1419]
4550. İmam Sadık
(a.s), ashabına yazdığı sürekli okumalarını ve bakmalarını emrettiği mektubunda
şöyle buyurmuştur: “Hayalı olun
ve sizden önceki salihlerin sakındığı şeylerden sakının.”[1420]
4551. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayasızlık beraber olduğu her şeyi çirkinleştirmiş, haya ise beraber
olduğu her şeyi süslemiştir.”[1421]
4552. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer haya bri erkek şeklinde tecessüm etseydi salih bir insan
olurdu.”[1422]
4553. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah iffetli haya sahibini sever ve hayasız, olan inatçı
dilenciden ise nefret eder.”[1423]
4554. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en akıllısı, en hayalı olanıdır.”[1424]
4555. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ahlaki yücelikler birbirine bağlıdır. Allah onu dilediğine talimeder (verir).
Dolayısıyla erkekte olduğu halde çocuğunda olmaması, kölede olduğu halde
efendisinde olmaması mümkündür. (Bu ahlaki yücelikler şunlardır: ) Doğru
konuşmak, insanlara karşı doğru olmak, isteyene vermek, iyilikleri telafi
etmek, emanete riayet etmek, sıla-i rahimde bulunmak, komşu ve arkadaş ile dost
olmak, misafirperver olmak ve hepsinin de başında hayalı olmak.”[1425]
4556. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya çirkin işlerden alıkoyar.”[1426]
4557. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya, iffet sebebidir.”[1427]
4558. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mertliğin kökü haya, meyvesi ise iffettir.”[1428]
4559. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İffet haya miktarıncadır.”[1429]
4560. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseye hoşlanmadığı bir davranışta bulunmaması, insana haya
olarak yeter.”[1430]
4561. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya gözleri yummaktır. ”[1431]
4562. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Hayadan
kaynaklanan şeyler ise; yumuşaklık, acıma, gizli ve açıkta Allah’ı dikkate
almak, selamet, kötülükten sakınmak, güleryüzlülük, cömertlik, zafer ve
insanlar arasında güzel anılmadır. Bunlar akıl sahibinin haya sebebiyle elde
ettiği şeylerdir. Allah’ın öğüdünü kabullenen ve rezil edişinden korkan kimseye
ne mutlu!”[1432]
4563. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya imandandır ve iman cennettedir. Hayasızlık cefadan ve cefa da
cehennemdedir.”[1433]
4564. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
haya, iffet ve ağırlık –dil ağırlığı kalp ağırlığı değil- imandandır. Sövmek,
hayasızlık ve yüzsüzlük ise nifaktandır.”[1434]
4565. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya ve iman birbirlerine bir bağla bağlıdırlar. Onlardan biri
gidince diğeri de gider.”[1435]
4566. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her dinin bir ahlakı vardır. Şüphesiz İslam’ın ahlakı ise
hayadır.”[1436]
4567. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haya dinin tamamıdır.”[1437]
4568. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın çok hayalı oluşu, imanın delilidir.”[1438]
4569. İmam Hasan
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dini olmayanın, hayası da olmaz.”[1439]
4570. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayası olmayanın imanı da olmaz.”[1440]
4571. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya ve cömertlik gibi iman yoktur.”[1441]
4572. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüzü az olanın (utananın) ilmi az olur.”[1442]
4573. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Heybet ümitsizliğe ve haya ise mahrumiyete yakındır.”[1443]
4574. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya mahrumiyete yakındır.”[1444]
4575. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya mahrumiyet doğurur.”[1445]
4576. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya rızkı engeller.”[1446]
4577. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haya iki çeşittir: Akıl hayası ve ahmaklık hayası. Aklın hayası ilim
ve ahmaklığın hayası ise cehalettir.”[1447]
4578. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haya iki çeşittir: Bir haya zayıflık ve bir haya ise güç, İslam ve
iman hayasıdır.”[1448]
4579. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak söz söylemekten haya eden ahmaktır.”[1449]
4580. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanların yüzlerinden sakınmazsa, Allah’tan da sakınmaz.”[1450]
4581. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan haya etmeyen kimse, münezzeh olan Allah’tan da haya
etmez.”[1451]
4582. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Açıkta Allah’tan haya etmeyen, gizlide de Allah’tan haya etmez.”[1452]
4583. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peygamberlerin (a.s) misallerinden sadece insanların şu sözü
kalmıştır: “Utanmadığın zaman istediğini yap.”[1453]
4584. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamberlerin (a.s) misallerinden sadece şu cümle kalmıştır: “Haya
etmediğin zaman istediğini yap.”Bu söz Ümeyyeoğulları hakkında geçerlidir.”[1454]
4585. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlk Peygamberlikten insanlara ulaşan en son söz şudur: “Haya
etmediğin zaman istediğini yap.”[1455]
4586. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cahiliye ehlinin nübüvvet sözünden aldığı en son söz şu idi: “Haya
etmezsen istediğini yap.”[1456]
4587. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ayıptan utanmaz, yaşlılıkta (kötülükten) sakınmaz ve gizlide
Allah’tan korkmazsa onda hayır yoktur.”[1457]
4588. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üzerinde olan kudreti sebebiyle Allah-u
Teala’dan kork. Sana olan yakınlığı sebebiyle O’ndan haya et.”[1458]
4589. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Açık durumlarınızda insanlardan haya ettiğiniz gibi, gizli
durumlarınızda Allah’tan haya edin.”[1459]
4590. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Salih komşularından haya ettiğin gibi Allah’tan haya et. Zira
Allah’tan haya etmek yakini arttırır.”[1460]
4591. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün haya, Allah’tan haya etmendir.”[1461]
4592. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan haya etmek bir çok hataları yok eder.”[1462]
4593. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri (hepiniz), gece gündüz kendisiyle birlikte olan
komşularından iki salih kişiden haya ettiği gibi kendisiyle birlikte olan iki
melekten haya etmelidir.”[1463]
4594. Resulullah
(s.a.a) Ebu Zer’e şöyle vasiyet etmiştir: “Ey Ebu Zer! Allah’tan haya et. Nefsim elinde
olana andolsun ki ben her zaman tuvalete gittiğimde benimle birlikte olan iki
melekten haya ettiğim için yüzümü elbisemle örterim.”[1464]
4595. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah’tan hakkıyla haya edin.” Kendisine:
“Ey Resulullah! Allah’tan hakkıyla haya eden kimdir?” diye sorulunca şöyle
buyurdu: “Allah’tan hakkıyla haya eden kimse ecelini göz önünde bulundurmalı,
dünyadan ve süslerinden yüz çevirmeli, beynini ve içindekini, karnını ve
doldurduğunu korumalı, kabirleri ve çürümeyi unutmamalıdır.”[1465]
4596. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan hakkıyla korkan; beynini ve içindekini, karnını ve
doldurduğunu koruyan, ölümü ve çürümeyi anan, cennetin zorluklarla ve
cehennemin ise şehvetlerle kuşatıldığını bilen kimseye Allah rahmet etsin.”[1466]
4597. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi haya kendinden utanmandır.”[1467]
4598. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayanın zirvesi insanın kendinden utanmasıdır.”[1468]
4599. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kendinden utanması imanın meyvesidir.”[1469]
4600. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kendinden utanması mertliğin kemalindendir.”[1470]
4601. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün sakınma açıkta yapmaktan utandığın şeyi yalnızlıkta da
yapmamandır.”[1471]
4602. İmam Ali
(a.s) şöyle şöyle buyurmuştur: “Haya örtüsünü atan kimsenin gıybeti olmaz (caizdir)”[1472]
4603. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haya on parçadır; dokuzu kadınlarda biri ise erkeklerdedir.”[1473]
4604. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara el açmak izzeti yok eder ve hayayı giderir.”[1474]
4605. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyden haya etmemek gerekir: “Misafirlere hizmet, baba ve
öğretmeni karşısında ayağa kalkmak ve az da olsa hakkı taleb etmek.”[1475]
Konular:
ü el-Hatime (Sonuç)
ü el-Muheddir
(Uyuşturucu)
ü el-Hidmet (Hizmet)
ü el-Hevaric
(Hariciler)
ü el-Husran (Hüsran)
ü el-Huşu (Hüşu)
ü el-Husumet(Husumet-Çekişmek)
ü el-Hutbe (Hutbe)
ü el-Hett (Hattatlık)
ü el-İhlas (İhlas)
ü el-İhtilaf
(İhtilaf)
ü el-Hilafet (Hilafet)
ü el-Hilket
(Hilkat-Yaratılış)
ü el-Halık
(Yaratıcı-Halık)
135.
Konu
el-Hatime
Sonuç
F el-Bihar,
71/362, 90. bölüm, husn’ul akibet ve islah’us-Serire
F Kenz’ul-Ummal,
3/151, 710, havf’ul-Akabe
bak.
F el-İman, 278
- 279. bölümler
F Ek-Hezm,
810. bölüm
F el-Medh,
3652. bölüm
4606. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin sürekli kötü akıbetten korkar; ruhu bedeninden çıkıncaya ve
ölüm meleği kendisine zahir oluncaya kadar Allah’ın rızasına ulaşıp
ulaşmadığına yakin etmez.”[1476]
4607. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer akibetin saadetle sonuçlanacak olursa nimetlere doğru gider,
itaat edilen bir melik olursun. Korkudan uzak güvende kalırsın ve etrafında
inci taneleri gibi dizilmiş, beyaz ve içenlere lezzet veren tatlı çeşmeden
doldurulmuş kadehlerle gencecik çocuklar döner durur.”[1477]
4608. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her yaratık, bilmediği bir yöne doğru yürür.”[1478]
4609. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
insanlar: “Bina temeliyledir” diyorlar. Ben ise sizlere bunu demiyorum.”
Kendisine: “O halde sen ne diyorsun ey Allah’ın ruhu?” diye sorduklarında şöyle
buyurdu: “Sizlere bir hakikati söyleyeyim: Şüphesiz işçinin koyduğu son taş
temeldir.”[1479]
Hadisin ravisi olan Ebu Ferve şöyle diyor: “Maksadı işin akıbetidir.”
4610. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşlerin hayırlısı akıbet açısından hayırlı olandır.”[1480]
4611. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Amelin ölçüsü akıbetidir.”[1481]
4612. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşler bitimi ile ameller ise akıbeti iledir.”[1482]
4613. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonucu hayırlı olan sevimsiz iş sonucu kınanmış olan sevimli işten
hayırlıdır.”[1483]
4614. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz gerçek mutluluk, insanın işlerinin sonunun mutlulukla
bitmesidir. Gerçek mutsuzluk ise insanın işlerinin sonunun mutsuzlukla
sonuçlanmasıdır.”[1484]
4615. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz (bazen) insan uzun süre cennet ehlinin ameliyle amel eder,
sonra ateş ehlinin ameliyle sonuçlanır. (Bazen de) insan uzun süre ateş ehlinin
amelini ettiği halde, cennet ehlinin ameliyle sonuçlanır.”[1485]
4616. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kul, (bazen) insanların gördüğü hususlarda cennet ehlinin
işini yapar. Oysa ateş ehlindendir. (bazen de) insanların gördüğü hususlarda ateş
ehlinin işini yapar. Oysa cennet ehlindendir. Şüphesiz ameller
sonuçlarıyladır.”[1486]
4617. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşlerinin sonucu belli olmadıkça hiç kimsenin ameli sizi
şaşırtmasın. Zira bazen insan ömrünün bir bölümünde veya zamanının bir diliminde
salih amellerde bulunur. Eğer o haliyle ölecek olursa cennete girer. Ama aniden
değişir ve kötü işler yapar.”[1487]
4618. Amr b. Curmuz, Ali
b. Ebi Talib’e Zubeyr’in kılıcını getirdi. Ali (a.s) onu eline aldı dikkatlice
baktı ve şöyle buyurdu: “Ama Allah’a andolsun ki bu kılıcın sahibi,
Resulullah’ın (s.a.a) yüzündeki nice dertleri ve sıkıntıları giderdi.”[1488]
4619. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya ilmin olduğu yer dışında tümüyle cehalettir. İlim amel edileni
hariç tümüyle (alimin aleyhine) bir hüccettir. Amel ihlas üzere yapılanı
dışında tümüyle riyadır. İhlas kulun akibetine bakması için tehlike üzeredir.”[1489]
4620. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen mutlu insan mutsuz insanların yolunda yürür. Öyle ki insanlar,
“Ne kadar da mutsuz insanlara benzemektedir; hatta onlardan biridir” derler.
Sonra ona mutluluk gelir. Bazen de mutsuz insan, mutlu insanların yolunda yürür
öyle ki insanlar, “O ne kadar da mutlu insanlara benzemektedir; hatta onlardan
biridir” der, ama sonunda onu mutsuzluk sarar. Allah’ın ilminde kimin mutlu
olması yazılmışsa, dünyanın ömründen devenin iki süt sağımı arasındaki süre
kadar bir zaman da kalsa, o kimse mutlu olur.”[1490]
bak. 232. Konu, es-Saadet, 272. Konu, eş-Şekavet
Kur’an:
“Ehline
namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık
istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten
sakınanındır.”[1491]
“Bu
ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere
veririz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.”[1492]
4621. İmam Sadık
(a.s) bazı kimselere şöyle buyurmuştur: “Eğer amelinin hayırla sonuçlanmasını ve ölüm
anında en iyi amellerle ölmeyi istiyorsan Allah’ın hakkını ulula, nimetlerini
günah yolunda harcama, sana karşı gösterdiği yumuşaklık sebebiyle gururlanma ve
bizi hayırla yadeden veya muhabbetimizden söz eden herkese ikramda bulun.”[1493]
4622. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Amellerinizin sonucu, gücünüz oranında kardeşlerinizin ihtiyacını
gidermenize ve onlara iyilik etmenize bağlıdır. Aksi taktirde amelleriniz kabul
edilmez. Bizlere katılmak (yakınlaşmak) için kardeşlerinize karşı şefkatli ve
merhametli olun.”[1494]
4623. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah’ın seni kötü akibetten güvende kılmasını istiyorsan bil
ki sana ulaşan her iyilik Allah’ın fazlından ve tevfiğindendir. Sana ulaşan her
kötülük ise Allah’ın sana mühleti, fırsatı, yumuşaklığındandır.”[1495]
4624. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim akıllı olursa Allah’ın izniyle akibeti de cennet olur.”[1496]
Bak, en-Ni’met, 3908. Bölüm
Kur’an:
“Sizden
önce (milletler hakkında) ne sünnetler gelip geçti. Yeryüzünde gezin de,
yalancıların sonunun ne olduğuna bir bakın.”[1497]
“Geriye
kalanların üzerine öyle bir yağmur yağdırdık ki! Suçluların sonunun nasıl
olduğuna bir bak!”[1498]
“Allah'a iman edenleri yolundan alıkoyup
ve o yolun eğriliğini dileyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturmayın.
Azken, Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın; bozguncuların sonunun nasıl
olduğuna bir bakın.”[1499]
“Onlar,
ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi
yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun
nasıl olduğuna bir bak.”[1500]
bak. Ez-Zenb, 1378. Bölüm
4625. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetime bir zaman gelecek ki benc adında bir şey (uyuşturucu)
kullanacaklar. Ben onlardan beriyim ve onlar da benden beridirler.”[1501]
4626. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yahudi ve Hristiyanlara selam veriniz; ama benc kullananlara selam
vermeyiniz.”[1502]
4627. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benc kullanmanın günahını küçümseyenler kafirdir.”[1503]
4628. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim beng kullanırsa kabeyi yetmiş defa viranetmiş, yetmiş
mukarreb meleği öldürmüş, yetmiş mürsel peygamberi katl etmiş, yetmiş Kur’an’ı
yakmış ve Allah’a yetmiş taş atmış gibidir. Böyle bir kimse Allah’ın
rahmetinden, şarab içen, faiz yiyen, zina eden ve insanlar arasında söz taşıyan
kimseden daha uzaktır.”[1504]
4629. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul, hizmet edilmedikçe sürekli Allah’tan ve Allah’ta ondandır.
Birisi ona hizmet ederse hesap vermelidir.”[1505]
4630. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir grup Müslümana hizmet eden bir Müslümana Allah, onların sayısınca
cennette kendisine hizmetçi bağışlar.”[1506]
4631. Rivayet
edildiği üzere Allah-u Teala Davud’a (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Neden seni böyle uzlete çekilmiş görmekteyim?”
Davud: “Kulların senin yolunda beni usandırdılar.”diye buyurdu. Allah: “Ne
istiyorsun?” diye sorunca, Davud: “Senin muhabbetini” diye cevap verdi. Allah
şöyle buyurdu: “Benim muhabbetim kullarımı affetmen ve beni isteyen kimseyi
gördüğünde kendisine hizmet etmendir.”[1507]
4632. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminler birbirinin hizmetçileridir” Cemil: “Nasıl birbirlerinin
hizmetçisidir?” diye sorunca şöyle buyurdu: “Birbirlerine fayda verirler.”[1508]
4633. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin mümin kardeşine hizmet etmesi, fazileti ancak misliyle
derkedilebilen bir makamdır.”[1509]
4634. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşine hizmet et. Ama eğer o senden hizmet isterse, ona hizmet
etme ve saygı gösterme.”[1510]
bak. el-İlm, 2873. Bölüm
3. Konu, el-İcare
138.
Konu
el-Havaric
Hariciler
F Şerh-i
Nehc’ül-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 4/132-278, Ahbar’ul-Havaric
F Sünen-i Ebi
Davud, 242, fi kital’il-Havaric
F Sahih-i
Müslim, 2/740, 47. bölüm, zikr’il-Havaric ve sifatihim
F Sahih-i
Buhari, 6/2539, bab’ul-Katl-u’-Havaric vel-Milhidin
F Tarih-i
Dimeşk, İmam Ali’nin (a.s) biyografisinde, 3/158/177
F Kenz’ul-Ummal,
11/137, 144, 198, 209, 286, 323
bak.
F 43. konu,
el-Baği
F 101. konu,
el-Muharib
4635. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, üç grup ile savaşmakla emrolundum: Kasitin, Nakisin ve
Marikin. Kasitin, Şam ehlidir.” Nakisin!in adını zikretti (Cemel savaşı
ehlindendir).” Marikin ise Nehrevan ehli, yani Haruriler (Haricilerdir. )”[1511]
4636. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber bana Nakisin, Kasitin ve Marikin ile savaşacağımı
bildirdi.”[1512]
4637. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ama işi elime alınca bir bölük hemen biatten döndü, ahdini bozdu.
Başka bir bölük ok yaydan fırlar gibi dinden çıktı, öbürleri de zulme saptılar.
Sanki onlar her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ın “İşte ahiret
yurdu; biz onu yer yüzünde yücelik ve bozgunculuk dilemeyenlere veririz”ve “Akıbet
takva sahiplerinindir” buyurduğunu duymamışlardı! Evet andolsun
Allah’a elbette duydular ve anladılar da. Ama dünya gözlerine süslenmiş,
bezenmiş bir şekilde göründü, onun bezentisi, süsü hoş geldi onlara.”[1513]
4638. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Basra halkından bir grup yanıma geldiler ve Talha ve Zübeyr hakkındaki
görüşümü sordular. Ben şöyle dedim: Onlar küfrün imamlarından iki imam idiler.
Ali (a.s) Basra günü (Cemel Savaşında) süvarilerini düzene koyunca dostlarına
şöyle buyurdu: “Kendim, Allah-u Teala ve onlar arasında hücceti tamamlayıncaya
kadar onlara (saldırmakta) acele etmeyin.” Sonra onların yanına gitti ve
Basralılara şöyle buyurdu: “Acaba benim hükümet işinde bir zulme bulaştığımı mı
zannediyorsunuz?” Onlar: “Hayır...” deyince dostlarının yanına geri döndü ve
şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah-u Teala kitabında şöyle buyurmuştur: “Eğer
antlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatırlarsa, küfrün
imamlarıyla savaşın.” Müminlerin Emiri (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Taneyi yaran,
insanları yaratan ve Muhammed’i (s.a.a) seçen Allah’a andolsun ki siz bu ayetin
muhatabısınız. Nazil olduğu günden beri böylesine bir grupla savaşılmamıştır.”[1514]
Kur’an:
“Size, amelce en çok kayıpta bulunanları
haber verelim mi?”de.
Dünya hayatında, çalışmaları boşa
gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı.”[1515]
4639. İmam Ali
(a.s), huzurunda bu ayeti okuyan kimseye şöyle buyurmuştur: “Haruriler (Hariciler) bunlardandır.”[1516]
4640. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurmuştur: “Çok geçmeden
hak söz söyleyen, ama bu sözleri boğazlarından ileri geçmeyen bir grup
çıkacaktır. Onlar okun yaydan çıktığı gibi haktan çıkacaklardır.”[1517]
4641. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bir grup dinde derinleşecekler ve okun yaydan çıktığı gibi
dinden çıkacaklardır.”[1518]
4642. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda yaşı küçük ve aklı hafif bir grup çıkacaktır. Allah’ın
en iyi yaratığının sözünü dile getirecekler, Kur’an okuyacaklar, ama bu
boğazlarından ileri geçmeyecektir. Okun yaydan çıktığı gibi dinden
çıkacaklardır. Onları gördüğünüzde öldürün. Zira onları öldürenin Allah
nezdinde kıyamette ecri vardır.”[1519]
4643. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “Ahir zamanda
yaşları küçük akılları hafif bir topluluk çıkacaktır. En iyi sözleri
söyleyecekler, sizden çok namaz kılacaklar ve sizden çok Kur’an okuyacaklardır.
Ama imanları köprücük kemiğinden-veya boğazlarından, diye buyurdu- ileri
geçmeyecektir. Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Onları öldürün.”[1520][1521]
İbn-i Ebil Hadid şöyle diyor: “Haricileri
öldürenlere sevap vadeden nebevi hadisler oldukça çoktur ve tevatür derecesine
ulaşmıştır.”
4644. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Resulullah (s.a.a) Kasitin (Şam ehli) ile savaşmamı emretti. Onlar kendilerine
doğru hareket ettiklerimizdir. Nakisin ile savaşmamı emretti. Onlar da
kendileri ile savaşı geride bıraktığımız kimselerdir. Marikin ile savaşmamı
emretti. Onlar da henüz kendileriyle karşılaşmadıklarımızdır. O halde bizler
için haricilerden daha önemli olan Kasıtin’e (Şam ehline) doğru yürüyünüz.
Cabbarlardan olmak, insanların kendilerini rab edinmesini sağlamak, Allah’ın
kullarını köle edinmek ve mallarını elden ele dolaştırmak için sizinle savaşan
topluluğa doğru harekete geçin.”[1522]
4645. Ebu Eyyub
el-Ensari şöyle diyor: “Şüphesiz Resulullah (s.a.a) bizlere Ali ile birlikte Nakisin ile
savaşacağımızı haber verdi. Şüphesiz onlarla savaştık. Ali ile birlikte
Kasitin’e karşı savaşacağımızı haber verdi. Şimdi onlara doğru (yani Muaviye ve
ashabına doğru gidiyoruz). Bizlere Ali ile birlikte Marikin’e karşı
savaşacağımızı haber verdi. Ama henüz onları görmedik.”[1523]
4646. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok geçmeden bir topluluk çıkacak ki Kur’an okuyacaklar, ama
köprücük kemiklerinden ileri gitmeyecektir. Onlar okun yaydan çıktığı gibi
dinden çıkacaklardır.”[1524]
4647. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber’in (s.a.a) yanına az bir mal getirdiler. O da malı bölüştürmeye
koyuldu. Bir miktarını alıyor, bir an sağına bakıyor, sanki biriyle
konuşuyordu. Sonra o malı yanında olanlara veriyordu. Orada bulunanlar
Peygamber’in (s.a.a) Cebrail ile konuştuğunu sanıyorlardı. Bu esnada siyah,
uzun boylu, kolunu sıvamış, başını traş etmiş ve alnında secde izleri olan
birisi gelerek şöyle dedi: Ey Muhammed! Allah’a yemin olsun ki adalete riayet
etmiyorsun. Peygamber (s.a.a) kızdı. Öyle ki yanakları kızardı ve şöyle
buyurdu: “Eyvahlar olsun sana, ben adil değilsem kim adildir?”Ashabı, “Boynunu
vuralım mı?”deyince şöyle buyurdu: “Ben müşriklerin ashabımı öldürdüğümü
duymasını istemiyorum. O kendi emsali, benzeri ve yoldaşlarıyla baş kaldıracak,
şeytan onların dinlerine nüfuz edecek ve okun yaydan çıktığı gibi dinden
çıkarak İslam’ın hiçbir şeyine bağlı kalmayacaklardır.”[1525]
4648. Huneyn günü
altın külçelerini bölüştürürken bir adam geldi ve, “Ey Muhammed adil ol”dedi.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun sana! Eğer ben adil değilsem o
halde kim adildir?”veya şöyle buyurdu: “Benden sonra adaleti kimin
yanında bulacaksınız.”Daha sonra şöyle buyurdu: “Çok geçmeden bunun gibi bir
topluluk gelecek, düşman oldukları halde Allah’ın kitabını isteyeceklerdir.
Allah’ın kitabını okudukları halde boğazlarından aşağı gitmeyecek. Başları
traşlı olacak. Bunlar kıyam edince boyunlarını vurun.”[1526]
4649. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz İsrailoğulları ihtilafa düştüler ve sürekli bu ihtilaf
içinde yaşadılar. Sonunda iki hakem seçtiler. Ama o ikisi saptılar ve
başkalarını da saptırdılar. Bu ümmetim de çok geçmeden ihtilafa düşecek ve
sürekli ihtilaf içinde kalacaklardır. Sonunda iki hakem seçeceklerdir. Bu
hakemlerin kendileri sapacak ve onlara uyanlar da sapacaklardır.”[1527]
4650. İmam Ali’nin
(a.s) ashabından biri ayağa kalkıp kendisine “Önce bizi hakemlikten
alıkoydunuz, sonra da bunu bize emrettiniz. Bu iki işten hangisi daha
doğrudur?”deyince Emire’l-Müminin (a.s), bir elini diğer eline vurduktan sonra,
şu konuşmayı yaptı: “Biatini terk edip ahdini bozanların cezası budur. Bilin ki Allah'a
andolsun size (savaşa devamı) emrettiğim zaman, sizi Allah’ın hayır kıldığı,
ama istemediğiniz bir işe zorluyordum. Bana uysaydınız sizi doğru yola sevk
ederdim, eğrilseydiniz sizleri doğrulturdum, itaat etmeseydiniz çarenize
bakardım. Bu da doğru bir şey olurdu. Fakat, bu işi kimin için, kiminle
yapayım?”[1528]
4651. İmam Ali (a.s) hakemiyet olayını kabul
etmemekte direnen Haricilerin karargahına gidip şöyle buyurdu: “Onlar hile,
aldatma, kandırma ve düzenle mushafları mızraklarının ucuna taktıkları zaman;
“Bunlar da dindaş ve kardeşlerimizdir, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ın
kitabına sığınarak geçmiş hatalarını bağışlamamızı diliyorlar. O halde onları
kabul edelim ve kalplerinden hüznü uzaklaştıralım”diye söylemediniz mi? Size,
“Bu işin dış yüzü iman, iç yüzü düşmanlıktır; evveli merhamet, sonu ise
pişmanlıktır” dedim.”[1529]
4652. İmam Ali
(a.s), hakemeyn olayını kabul edince kendisine, “iki insanı hakem kıldın”diyen
haricilere şöyle buyurmuştur: “Ben hiçbir yaratığı hakem kılmadım. Ben Kur’an’ı hakem kıldım.”[1530]
4653. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizi bu hakem işinden sakındırmıştım. Ama siz dinlemeyerek isyancı
muhalifler gibi geldiniz bana, reyimi bırakıp heva heveslerinize kapıldınız.
Aklı havada ve sefih topluluk, ben sizlere bir kötülük getirmedim. Ey
biçareler! Ben sizlere asla zarar ziyan vermek istemedim.”[1531]
4654. Ebu Cafer
Muhammed b. Cerir Taberi, Tarih kitabında şöyle diyor: “Ali (a.s) Kufe’ye girince onunla birlikte bir
çok harici vardı. Onlardan bir çoğu da Nuheyle ve diğer yerlerde kaldılar ve
Kufe’ye gelmediler. Haricilerin önderlerinden olan Hurkus b. Zuheyr is’Se’di ve
Zur’et b. Burc et-Tai de Ali’nin (a.s) yanına geldiler. Hurkus şöyle dedi:
“Günahından tövbe et ve Muaviye ile savaşmak için bizimle gel.” Ali (a.s) şöyle
buyurdu: “Ben sizleri hakemiyet olayından sakındırdım. Ama siz kabul etmediniz
ve şimdi de onu günah sayıyorsunuz. Bilin ki hakemiyet meselesi günah değildir.
Görüş zayıflığı ve tedbir gevşekliğinden kaynaklanmıştır. Ben sizleri bundan
sakındırmıştım. Zur’et şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki eğer bu adamları
hakem seçtiğin için tövbe etmezsen seni öldüreceğim.” Ali (a.s) şöyle buyurdu:
“Zavallı mutsuz insan! Ben üzerine rüzgarın estiği cesedini görür
gibiyim.”Zur’et şöyle dedi: “Bu benim arzu ettiğim bir şeydir.”[1532]
4655. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Önde
gelenlerinizin görüşü iki kişinin seçiminde birleşti. Biz de Kur’an’ın
karşısında diz çökmelerine, sınırını aşmamalarına, dilleri ve kalplerinin ona
tabi olacağına dair ikisinden söz aldık. Fakat o ikisi, Kur’an’dan saptılar.
Gözleri göre göre hakkı terk ettiler.”[1533]
4656. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çakıl taşlarını savuran kasırgalar essin size! Sizden haber veren
bir tek kişi bile kalmasın. Acaba Allah’a imanımdan ve Resulullah (s.a.a) ile
birlikte cihad ettikten sonra küfre düştü-ğüme mi şahadet edeyim. Böyle bir şey
yaparsam sapıklığa düşmüş, doğru yoldan şaşmış olurum. Yürüdüğünüz en kötü
yoldan geri dönün. Ayak izinize gerisin geriye dönüş yapın. (Yerinize dönün,
hakka itaat edin. ) Bilin ki benden sonra hepinizi kaplayacak bir
horluğa-alçalışa düşecek, keskin kılıca müptela olacaksınız. Zalimler size
hükmedecek, (öyle bir zulmedecek ki, ) tüm zalimler bu zulmü bir sünnet
edineceklerdir.”[1534]
bak. Şerh-u Nehc’il-Belağa li İbn-i Ebi’l-Hadid,
2/206, 8/103, 17/12; Nehc’üs-Saade, 2/325-345, 356, 368, 375, 392
4657. İmam Ali
(a.s), hariciler ile savaşta şöyle buyurmuştur: “Öldürülecekleri yer nehrin
bu tarafıdır. (karşıya geçemeyeceklerdir. ) Allah’a andolsun onlardan on kişi
(den fazla) kurtulamaz, sizden de on kişi (den fazla) öldürülmez.”[1535]
İbn-i Ebi’l-Hadid şöyle diyor: “Bu haber meşhur ve herkes tarafından nakl edildiği için neredeyse mütevatir derecesindedir. Bu Hz. Ali’nin (a.s) mucizelerinden ve detaylı gaybi haberlerindendir.”
4658. Ebu Süleyman
el-Mer’eş şöyle diyor: “Ben, Ali ile birlikte Nehrevan’a gittim. O şöyle buyurdu: Taneyi
yaran ve insanları yaratan Allah’a yemin olsun ki sizlerden on kişi öldürülmez,
onlardan da on kişi geriye kalmaz.”İnsanlar bu sözü duyunca Nehrevanlılara
(Haricilere) saldırdılar ve onları öldürdüler.”[1536]
4659. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Onlara karşı saldırıya geçin, Allah’a yemin olsun ki sizden on kişi
öldürülmez ve onlardan on kişi sağ kalmaz.”Ardından onlara karşı saldırıya
geçti. İmam’ın (a.s) dostlarından dokuz kişi öldürüldü ve Haricilerden ise
sadece sekiz kişi kaçabildi.”[1537]
4660. Ebu’l-Abbas
şöyle diyor: “Haruriye
diye adlandırılmalarının sebebi şudur ki Ali (a.s) İbn-i Abbas’ın Hariciler ile
tartışmasının ardından onlarla tartıştı ve şöyle buyurdu: “Bilmiyor musunuz bu
cemaat Kur’an’ı kaldırdıklarında ben sizlere, “Bu bir hiledir, onların
zayıflığının göstergesidir dedim. Eğer maksatları Kur’an’ın hakemliği olsaydı
benim yanıma gelirlerdi...”Benim kadar hakemiyet olayını kötü gören birini
biliyor musunuz?” Onlar, “Doğru diyorsun” deyince şöyle buyurdu: “Hakemiyet
olayını kabul etmeye sizler beni zorlamadınız mı? Ardından haricilerden iki bin
kişi İmam (a.s) ile birlikte toplandıkları Harura bölgesinden döndüler. Ali
onlara şöyle buyurdu: “Sizleri ne diye adlandırayım”sonra şöyle buyurdu:
“Harura bölgesinde toplandığınız için sizleri Haruriye olarak adlandırıyorum.”[1538]
4661. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdullah b. Habbab boynuna Kur’an astığı ve hamile olan hanımıyla
birlikte eşeğe bindiği bir halde Haricilerle karşılaştı. Onlar Abdullah’a şöyle
dediler: “O boynuna astığın şey bizlere seni öldürmeyi emrediyor.”Abdullah
onlara şöyle dedi: “Kur’an’ın diri tuttuğunu diri tutun ve öldürdüğünü
öldürün.”Haricilerden birisi kalkarak ağaçtan düşen bir hurmayı ağzına koydu.
Arkadaşları üzerine bağırdı ve o da sakınganlık olarak ağzından hurmayı
çıkardı. Hakeza onlardan birine bir domuz saldırdı. O da vurarak domuzu
öldürdü. Arkadaşları şöyle dediler: “Bu yeryüzünde fesat çıkarmaktır.” Böylece
domuzun öldürülmesini bile hoş görmediler.”Ardından Abdullah’a şöyle dediler:
“Babandan bize bir hadis naklet.” Abdullah şöyle dedi: “Babam şöyle buyurdu:
“Resulllah’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Benden sonra bedenlerin öldüğü gibi
içinde insanın kalbinin öldüğü fitneler çıkacaktır. Gece mümindir gündüz ise
kafir. Sen ey Abdullah öldürülen ol, öldüren değil!..” Hariciler şöyle dediler:
“Hakem tahkim ve hakemiyet olayından sonra Ali hakkındaki görüşün nedir?
Abdullah şöyle de dedi: Ali insanların Allah’ı en iyi bileni, en dindar olanı
ve en etkili basiret sahibi olanıdır. Hariciler şöyle dediler: “Sen hidayete
uymuyorsun. Sen sadece insanların isimlerine uyuyorsun. Daha sonra onu nehrin
kenarına götürdüler, yanına yatırdılar ve başını kestiler.”
Ebu’l
Abbas şöyle diyor: “Hariciler Hıristiyan birinden kendilerine hurma ağacını
satmasını istediler. O şahıs, “Hurma ağacı sizin olsun” deyince onlar şöyle
dediler: “Biz onları para dışında bir şeyle almayız.”Hıristiyan adam şöyle
dedi: “Ne kadar ilginç! Sizler Abdullah bin Habbab gibi birini öldürüyorsunuz.
Şimdi ise hurma ağacını sadece para karşılığında alacağınızı söylüyorsunuz.”[1539]
4662. “Ebu Ubeyde, İbn-i
Habbab’ın öldürülmesinden sonra şöyle demiştir: “Ali (a.s), Abdullah b.
Habbab’ın öldürülmesi hususunda onları sorguya çekti. Onlar, onu öldürdüklerini
itiraf ettiler. İmam şöyle buyurdu: “Gruplara ayrılın ki her grubun sözlerini
ayrı ayrı duyayım.” Onlar gruplara ayrıldılar. Her grup diğer bir grup gibi
İbn-i Hebbab’ı öldürdüklerini itiraf ettiler ve şöyle dediler: “Seni de onun
gibi öldüreceğiz.” Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki eğer tüm dünya
ehli onu böyle öldürdüğünü itiraf etse ve onları öldürmeye gücüm olsa, hepsini
öldürürüm.” Ardından ashabına dönerek şöyle buyurdu: “Onlara şiddetli davran!
Ben onlara şiddetli davrananların ilkiyim. [1540] Hz. Ali (a.s) Cemel ashabını zikrettiği bir
rivayette şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki eğer bir tek Müslümanı bile
bilerek suçsuz yere öldürselerdi, tüm orduyu öldürmek bana helal olurdu. Zira o
ordu orada hazır bulunduğu halde o suçsuz insanın öldürülmesini çirkin görmemiş
ve onu savunmamışlardır.”[1541]
Bak. El-Katl, 3275. Bölüm
4663. İmam Ali
(a.s), Haricilerin cenazesinin yanından geçerken şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun sizlere! Sizleri kandıran
sizlere zarar verdi.”Kendisine, “Ey Müminlerin Emiri! Onları kim kandırdı?”diye
sorduklarında ise şöyle buyurdu: “Saptırıcı şeytan ve kötülüğü emreden nefis
onları ham arzularla kandırdı, günah meydanını onlara geniş tuttu, onlara zafer
vadetti ve onları ateşe gömdü.”[1542]
4664. İmam Ali
(a.s), Haricilerin öldürülmesi üzerine kendisine, “Ey Müminlerin Emiri! Onların
tümü helak oldu” denilince şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki hayır! Onlar erkeklerin
sülbünde ve kadınların rahminde nutfeler olarak duruyorlar. Onlardan bir boynuz
çıkınca kesilir ve sonunda onlardan geriye bir grup yolkesici ve hırsız kalır.”[1543]
4665. “Kutade şöyle
diyor: İmam Haricileri öldürdükten sonra birisi şöyle dedi: “Onları yok eden ve
bizleri onların şerrinden kurtaran Allah’a hamdolsun.”Ali (a.s) şöyle buyurdu:
Asla! Canım elinde olana andolsun ki onlardan bazısı henüz babalarının
sülbündedirler. Kadınlar henüz onlara hamile kalmamışlardır. Onların son grubu
hırsız ve yağmacı bir grup haline gelecektir.”[1544]
4666. İmam Ali’nin
(a.s) kölesi Ebu Cafer Ferra şöyle diyor: Ali’nin iki oğlu Hasan veya Hüseyin’den birinin
şöyle buyurduğunu işitmiştir: “Hamd Muhammed’in ümmetini bu topluluğun
şerrinden rahata kavuşturan Allah’a mahsustur.” Bunun üzerine Ali (a.s) şöyle
buyurdu: “Muhammed’in ümmetinden sadece üç kişi bile kalsa içlerinden biri bu
cemaatin inançları üzere olacaktır. Onlar henüz erkeklerin sülplerinde ve
kadınların rahimlerindedirler.”[1545]
4667. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir boynuz kesilince, bir diğeri çıkar. Sonunda Deccal da onlardan
kalanlar arasından çıkacaktır.”[1546]
4668. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Fitnenin gözünü ben çıkardım. Karanlığı dalgalandığında
ve zorluğu şiddetlendiğinde benden başka hiç kimse onu def edemezdi.”[1547]
bak. Nehc’us-Seadet, 2/417
4669. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Haricileri benden sonra öldürmeyin! Zira hakkı taleb ettiği halde hata
eden kimse, batılı taleb edip elde eden kimse gibi değildir.”[1548] İbni-i Ebi’l Hadid şöyle diyor: Maksadı
Haricilerin düştükleri şüphe sebebiyle sapmışlardır. Onlar aslında hakkı talep
eden ve bir miktar da dine sarılmış kimselerdi. Gerçi hata ediyorlardı ama
inandıkları yolu savunuyorlardı. Ama Muaviye hakkı taleb etmiyordu. Batıl bir
yolda yürüyordu, şüphe karışmış bir inancı savunmuyordu. Muaviye’nin ahvali de
bunu gösteriyordu. O din erbabı biri değildi... Durum böyle olunca
Müslümanların onun hakimiyeti için yardım etmeleri, delalet ehli de olsa
aleyhine kıyam eden Haricilerle savaşmaları cayiz değildi. Zira onlar ne de
olsa Muaviye’den daha iyi halleydi. En azından kötülükten sakındırıyor ve zalim
imamlara karşı isyan etmeyi farz biliyorlardı...”[1549]
4670. İmam Ali
(a.s), Haricilere söven birini işittiğinde şöyle buyurdu: “Haricilere sövmeyin. Adil bir imama veya
cemaate muhalefet ederlerse onlarla savaşın. Bu hususta sevap elde edersiniz.
Ama eğer zalime muhalefet ederlerse onlarla savaşmayın zira onların bu konuda
delil ve sözleri vardır.”[1550]
4671. İmam Ali
(a.s) Hariciler anıldığında onlara söven cemaate şöyle buyurdu: “Hidayet imamına karşı çıkarlarsa onlara sövün. [1551] Ama dalalet imamına karşı çıkanlarsa onlara
sövmeyin. Zira onların bu konuda delil ve sözleri vardır.”[1552]
bak. el-İmamet(1), 157. Bölüm
Es-Sebb, 1728, 1729. Bölümler
Kur’an:
“De
ki: “göklerde ve yerde olanlar kimindir?”, “Allah'ındır”de. O, rahmet etmeyi
kendi üzerine almıştır; Andolsun ki, sizi olacağı şüphe götürmeyen kıyamet
gününde toplayacaktır. Kendilerine yazık ettiler; çünkü onlar iman etmezler.”[1553]
“Tartıları
hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini
mahvetmiş olanlardır.”[1554]
“Siz
de O’ndan başka dilediğinize kulluk edin.”De ki: “Kıyamet günü kendilerini ve
ailelerini hüsrana uğratanlar elbette onlar hüsrandadırlar.”Dikkat edin, işte
apaçık hüsran budur.”[1555]
4672. İmam Bakır
(a.s), Allah-u Teala’nın, “De ki: Şüphesiz hüsrana uğrayanlar...”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar kıyamet gününde kendileri ve ailelerini
zarara uğratanlardır.”[1556]
4673. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Nefsini
hesaba çeken kazanır ve nefsinden gaflete düşen kimse ise zarar eder.”[1557]
4674. İmam Ali
(a.s), Muaviye’ye yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur: “Kendine dikkat et! Kendine dikkat et ki
şüphesiz Allah sana yolunu açıklamıştır. İşlerinin buraya varmasıyla şüphesiz
hüsran ve küfür mahallinin sonuna koşup gitmişsin.”[1558]
4675. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eceli gelmeden emel günlerinde kusur eden kimse şüphesiz amelini
hüsrana uğratmış ve eceli kendisine zarar vermiştir.”[1559]
Kur’an:
“Kim
İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de
kaybedenlerdendir.”[1560]
bak. Bakara,
27, 121; A’raf, 99, 178; Enfal, 37; Tevbe, 69; Yusuf, 14; Nahl, 109; Ankebut,
52; Zümer, 63; Mücadele, 19; Münafikun, 9; Al-i İmran, 149; Maide, 5, 21, 53;
Yunus, 95
4676. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hüsrana uğramış kimse, ahiretini ıslah etmekten gaflet etmiş
kimsedir.”[1561]
4677. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ömrünü dünya talebinde tüketen kimse bu muamelede hüsrana uğramış ve
başarıyı kaybetmiş kimsedir.”[1562]
4678. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice didinen amelini zayi etmiş ve nice zahmet çeken hüsrana
uğramıştır.”[1563]
4679. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın azabı hususunda bu ümmetin en hayırlısının bile güvende
olduğuna inanma. Zira Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Hüsrana uğrayan
topluluk dışında bir kimse Allah’ın düzeninden (ve azabından) kendisini güvende
sanmaz.”[1564]
4680. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın seni günahlarda görmesinden ve itaatinde olmamaktan sakın.
Yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun.”[1565]
Kur’an:
“İnsanlar
içinde Allah'a, bir yönden kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır,
başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte
apaçık kayıp budur.”[1566]
4681. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanlardan bazısı dünya ve ahiretini
kaybeder, dünyayı sadece dünya için terkeder. Batıl yöneticilik lezzetini,
helal ve mübah mal ve nimetlerin lezzetinden daha lezzetli bulur. Bütün bunları
riyaset talebi için terkeder.”[1567]
4682. İmam Ali
(a.s), “Büyük mutsuz kimdir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Dünyayı dünya için terk eden, bundan dolayı
(dünyayı) keybeden, ahireti hususunda hüsrana uğrayan kimsedir ve bir de
insanlara gösteriş için ibadet eden, çalışan ve oruç tutan kimsedir. Böyle bir
insan dünya için dünyamızın lezzetlerinden mahrum kalmış ve kendisini Allah
için halis olduğu taktirde sevabına müstahak olacağı bir sıkıntıya
düşürmüştür.”[1568]
4683. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan sakınınız. Nice arzu edenler
arzusuna ulaşamamış, nice bina edenler binalarına yerleşememiş, nice
toplayanlar çok geçmeden topladıklarını terketmişlerdir. Belki o malı batıl
yoldan toplamış, ödemediği bir hak sebebiyle biriktirmiş veya kendisiyle günah
yüklendiği bir harama bulaşma vesilesiyle yığmıştır. Böylece günah yükünü
yüklenip hüzün ve esef ile rabbinin huzuruna varır. Böyle bir kimse dünya ve
ahirette hüsrana uğramıştır ve bu apaçık bir hüsrandır.”[1569]
4684. Müminlerin Emiri
(a.s) Şam’a giderken yolda Enbar şehrinin bir grup toprak sahipleri ile
görüştü. Onlar saygı olarak atlarından inip önden koşmaya başladılar. İmam, “Bu
yaptığınız nedir?” diye sordu. Onlar, “Bu emirlerimize gösterdiğimiz bir saygı
davranışıdır.” deyince İmam şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki bu
davranışınızın emirlerinize bir faydası yoktur. Siz de bu davranışınızla
dünyada kendinizi sıkıntıya sokuyorsunuz. Ahiretiniz hususunda da bu yüzden
mutsuzlardan olacaksınız. Arkasında azap olan sıkıntı ne de zarar vericidir.
Ateşten emanda olmakla birlikte olan huzur, ne de karlıdır!”[1570]
4685. İmam Ali (a.s),
kadısı Şureyh bin Harise şöyle buyurmuştur: “Dikkat et ey Şureyh! Sakın bu evi kendinden
başkasının malıyla almış veya değerini helal mal dışında vermiş olmayasın. Bu
takdirde hem dünya evinde ve hem de ahiret evinde hüsrana uğramış olursun.”[1571]
Kur’an:
“Size, amelce en çok kayıpta bulunanları
haber verelim mi?” de.
Dünya hayatında, çalışmaları boşa
gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı.”[1572]
“Ahirette en çok
kayba uğrayacaklar şüphesiz onlardır.”[1573]
“Kötü
azâb işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır.”[1574]
“Ona
düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık.”[1575]
4686. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en çok hüsranda olanı hakkı söyleyebildiği halde söylemeyen
kimsedir.”[1576]
4687. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların alışverişte en çok hüsranda olanı ve çaba göstermede en
mutsuz olanı bedenini mal talebinde eriten ve istekleri mukadderat ile
örtüşmeyen, böylece dünyadan hasretle ayrılan ve ahirete günahlarıyla ayak
basan kimsedir.”[1577]
4688. İmam Bakır
(a.s) aziz ve celil olan Allah’ın, “De ki: Sizlere insanların amel açısından en çok
hüsrana uğrayanlarını haber vereyim mi?” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar
Hıristiyanlar, keşişler, ruhbanlar, kıble ehlinden şüphe ve nefsani istekler
ehli olanlar, hariciler ve bidat ehli kimselerdir”[1578]
4689. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahireti dünyasına değiştiren kimseden daha çok ziyan eden kimdir?”[1579]
4690. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahirette bir nasibi olmayan kimse ne de büyük bir hüsrana
uğramıştır.”[1580]
4691. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “En çok hüsrana uğrayanınız, en çok zulmedeninizdir.”[1581]
4692. İmam Ali
(a.s) Erdeşir Horre’de ki valisi Maskalet’e yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Bazı
işlerini bana haber verdiler; eğer yaptıysan Allah’ın gazabına uğradın, imamına
da isyan ettin demektir. Müslümanların ok atarak, at koşturarak elde ettikleri,
elde ederken uğrunda kanlarını döktükleri, canlarını verdikleri ganimetleri
kavminden istediğin kimselere paylaştırmışsın. Dinini mahvederek dünyanı
düzeltme. Yoksa işlediklerinden en çok hüsrana uğrayanlardan olursun.”[1582]
140.
Konu
el-Huşu
Huşu
F Kenz’ul-Ummal,
3/144, el-Huşu
bak.
F 44. konu,
el-Beka
F es-Selat
(1), 2278-2286. bölümler
F el-Kur’an,
3303, 3309. bölümler
F el-İlm,
2890. Bölüm; en-Nahv, 3861. bölüm
Kur’an
“İman
edenlerin gönüllerinin Allah'ı anması ve O’ndan inen gerçeğe içten bağlanması
zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitab verilenler gibi
olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı; çoğu,
yoldan çıkmış kimselerdir.”[1583]
“Ağlayarak
yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki saygıyı artırır.”[1584]
bak. Mü’minun, 2; Bakara, 45; Al-i İmran, 199;
Enbiya, 90; Ahzab, 35
4693. İmam Zeyn
ul-Abidin (a.s) duasında şöyle buyurmuştur: “Kanaat etmeyen nefisten, doymayan karından ve
huşu sahibi olmayan kalpten sana sığınırım.”[1585]
4694. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu ümmetten kalkacak olan ilk şey emanet ve huşudur. Öyle
ki artık neredeyse bir huşu sahibi bile göremezsin.”[1586]
4695. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İman sadece amel ile, amel sadece yakin ile ve yakin ise sadece huşu
ile elde edilir.”[1587]
4696. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Huşu, dua için ne de güzel yardımcıdır.”[1588]
4697. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki şüphesiz kendini beğenmek doğruluğun zıddı ve akılların afetidir.
Eğer doğru yolu katetmek istiyorsan, Rabbin için en çok huşu gösteren kimse
ol.”[1589]
4698. Mi’rac
hadisinde (Allah’tan naklen) şöyle yer almıştır: “Beni tanıyan ve benim için huşu gösteren kuluma
her şey huşu gösterir.”[1590]
Kur’an
“Biz
de ona icabet ederek, Yahya'yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale
getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize
yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı.”[1591]
4699. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Huşu sahibinin alameti ise dörttür: Gizli ve açıkta Allah’ın
gözaltında bulundurduğunu bilmek, güzel işler yapma, kıyamet gününü düşünmek ve
Allah’a münacatta bulunmak.”[1592]
4700. Resulullah
(s.a.a) huşu hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Namazda tevazu göstermek ve kulun kalbiyle
tümden aziz ve celil olan Rabbine yönelmesidir.”[1593]
4701. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kimin kalbi huşu içinde olursa diğer organları da huşu içinde olur.”[1594]
4702. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbini münezzeh olan Allah’a huşu içinde kıl. Kimin kalbi huşu
içinde olursa tüm organları da huşu içinde olur.”[1595]
Kur’an
“Biz
de ona icabet ederek, Yahya'yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale
getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize
yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı.”[1596]
4703. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala İsa bin Meryem’e şöyle vahyetti: “Ey İsa! Bana gözlerinden gözyaşı ve
kalbimden huşu bağışla. Boş işlerle uğraşanlar gülüp oynayınca, sen hüzün
miliyle gözlerine sürme sür. Ölülerin mezarlarının başlarında dur ve yüksek
sesle feryat et. Böylece onlardan öğüdünü al ve de ki: “Ben de diğerleriyle
birlikte onlara katılacağım.”[1597]
4704. Allah-u
Teala Musa ve Harun’a şöyle vahyetmiştir: “Şüphesiz dostlarım bana karşı horluk, huşu ve
kalplerinde bitip bedenlerinde yeşeren korku ile süslenirler”[1598]
4705. Allah-u
Tebarek ve Teala Musa’ya (a.s)şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ın tatlılığını huşu ve hüzün dolu bir
sesle bana duyur.”[1599]
4706. İmam Ali
(a.s) Şialarının (taraftarlarının) sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Bunlardan her birini dinde güçlü ve
yumuşaklıkta uzak görüşlü görürsün... Onlar ibadetlerinde huşu içindedirler.”[1600]
4707. İmam Ali
(a.s) müminlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Heybetleri huşudur”[1601]
4708. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nifak üzere huşu göstermekten sakının. Bu bedenin huşu ve kalbin ise
nifak içinde olmasıdır.”[1602]
4709. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Münafıkça gösterilen huşudan, yani beden huşu içindeyken kalbin
nifak içinde oluşundan Allah’a sığınınız.”[1603]
4710. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin bedeni kalbinden daha çok huşu içinde olursa, bu huşu
nifaktır.”[1604]
Bak. El-Bid’at, 331. bölüm
141.
Konu
el-Husumet
Husumet-Çekişmek
F El-Bihar,
2/124, 17. Bölüm; ma cae fi tecviz el-Mücadele ve’l-Muhaseme fi’d-Din
bak.
F 63. konu,
el-Cidal; 488. konu, el-Mirae; 515. konu, el-Münazere
Kur’an:
“İşte Rableri
hakkında tarçekişen iki hasım: O’nu küfredenlere, ateşten elbiseler
biçilmiştir, başlarına da kaynar su dökülecektir.”[1605]
4711. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadece göğsünde olan şeyle daralan kimse çekişir.”[1606]
4712. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadece takvası olmayan veya şekke düşen kimse çekişir.”[1607]
4713. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadece dininde şek eden veya takvası olmayan kimse çekişir.”[1608]
4714. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmek mahveder ve ameli batıl eder, şek doğurur.”[1609]
4715. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostlarına dillerini korumalarını, dinde çekişmeyi terk etmelerini
ve aziz ve celil olan Allah’a ibadet hususunda çaba göstermelerini emret.”[1610]
4716. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmekten sakının. Şüphesiz çekişmek kalbi meşgul eder, nifak
doğurur ve kin kazandırır.”[1611]
4717. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmekten sakının. Şüphesiz çekişmek kalbi aziz ve celi olan
Allah’ın zikrinden alı-koyar, nifak doğurur, kin kazandırır ve yalan yolunu
açar.”[1612]
4718. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmekten sakının. Şüphesiz çekişmek şek doğurur, ameli batıl eder,
sahibini yok eder. Bazen insan (tartışma sırasında) bağışlanmayacak sözler
söyler.”[1613]
4719. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişenlerden ve yalancılardan sakının. Şüphesiz onlar bilmeleri
emredilen şeyi ve gök ilmini öğrenmede zorluğa katlandıkları gibi, bilmeleri
emredilmeyen şeyleri öğrenme zahmetine katlanırlar.”[1614]
4720. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmek hususunda aşırı giden günah işler, kusur eden zulmeder ve
çekişen insan Allah’tan hakkıyla sakınamaz.”[1615]
4721. Gıyas bin
İbrahim şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s) çekişen bir topluluğun yanından geçince onlara üç
defa, “Allah’tan korkun”demedikçe geçip gitmezdi.” Ve bunu yüksek sesle
söylerdi.[1616]
4722. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmek insanın aptallığını açığa vurur ve hakkını arttırmaz.”[1617]
142.
Konu
el-Hutbe
Hutbe
F Bihar,
77/280-376, huteb-i Emir’el-Müminin
F Kenz’ul-Ummal,
16/124-270, kitab’ul-Mevaiz ve’r-Rikaik ve’l-Huteb ve’l-Hikem
F Kenz’ul-Ummal,
16/167, huteb-i Ali (a.s) ve mevaizuh
Kur’an
“Onun
hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve kesin hüküm salahiyeti
vermiştik.”[1618]
4723. Sa’d bin İbrahim
babasından şöyle naklediyor: “Minberde hutbe okuyan ilk kişi İbrahim (a.s) idi ve o Lut’un, Rumlar
tarafından esir alındığı ve bunun üzerine İbrahim’in onu Rumların elinden
kurtarmak için savaştığı zamandı.”[1619]
4724. Cabir şöyle
diyor: “Peygamber
(s.a.a) hutbe okuduğunda gözleri kızarıyor, sesi yükseliyor, gazabı
şiddetleniyordu. Adeta orduyu düşman saldırısından uyaran kimse gibiydi.”[1620]
4725. Ebu Umame
şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) bir komutan gönderdiğinde şöyle buyururdu: “Hutbeni kısa tut ve az konuş.”[1621]
4726. Ammar bin.
Yasir şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) bizlere hutbeyi kısa tutmamızı emretmiştir.”[1622]
4727. Cabir bin.
Semur es-Sevai şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a.) Cuma günü öğüdünü uzun tutmazdı. Aksine çok kısa
kelimelerle ifade ederdi.”[1623]
bak. Es-Selat(4), 2321. Bölüm
Kur’an:
“Sen
daha önce bir Kitaptan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı,
batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.”[1624]
4728. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hattatlık elin dilidir.”[1625]
4729. İmam Ali
(a.s) katibi Ubeydullah b. Ebi Rafi’e şöyle buyurmuştur: “Hokkana “like”[1626] koy
kaleminin ucunu uzun tıraş et, satırların arasını aç, harfleri birbirine yakın
yaz, zira bu hattın güzelleşmesine sebep olur.”[1627]
4730. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaleminin ucunu aç, etrafını kalın tut sağ taraftan kes ki hattın
güzel olsun.”[1628]
4731. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hokkana yün koy, kalemini eğri kes, (Bismillahirrahmanirrahim
cümlesindeki) ba harfini uzat, sin harfini açık yaz, mim harfine göbek verme,
Allah’ı güzel yaz, Rahman’ı uzat ve Rahim’i güzel yaz.”[1629]
4732. Resulullah
(s.a.a) Allah-u Teala’nın “Veya ilmin bir nişanesi”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Maksat hattatlıktır.”[1630]
4733. Ata bin.
Yesar şöyle diyor: “Resulullah’a
(s.a.a) hattatlık sorulunca şöyle buyurdu: “Hattatlığı bir Peygamber öğretti ve
onunla birlikte olanlar da öğrendiler.”[1631]
144.
Konu
el-İhlas
İhlas
F El-Bihar,
70/213, 54. bölüm, el-İhlas ve me’na kurbuhi teala
F Vesail’uş-Şia,
1/43, 8. bölüm, vucub’ul-ihlas
F Kenz’ul-Ummal,
3/23-27, 674, el-İhlas
bak.
F 174. konu, er-Riya;
529. konu, en-Niyet
F el-Hadis,
720. bölüm; el-Hatime, 1001. bölüm; el-İlm, 2863, 2865, 2916. bölümler
F el-Yakin,
4258. bölüm; el-İbadet, 2495. bölüm; el-Marifet (3), 2621. bölüm
Kur’an:
“İblis:
“Senin kudretine andolsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir
yana, hepsini azdıracağım”dedi.”[1632]
“Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım
dileriz”[1633]
bak. Bakara, 112, 139, 196, 207, 238, 265; Al-i
İmran, 20; En’am, 52; , 79, 163; Yusuf, 24; Kehf, 28, 110; Hac, 31; Rum, 38;
Lokman, 22; Saffat, 40; Zümer, 2, 3, 11, 13, 29; Gafir, 14, Cin, 18, 20; İnsan,
9; Leyl, 20; Beyyine, 5
4734. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas en üstün hedeftir.”[1634]
4735. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas sondur.”[1635]
4736. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas dinin sonudur.”[1636]
4737. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas yakınlaştırılmışların ibadetidir.”[1637]
4738. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas ibadetin ölçüsüdür.”[1638]
4739. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas en üstün imandır.”[1639]
4740. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas üstün insanların ahlakıdır.”[1640]
4741. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl ve gönül sahibi kimselerin rekabeti amelleri halis kılmadadır.”[1641]
4742. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kurtuluş ihlastadır.”[1642]
4743. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail aziz ve celil olan Allah tarafından şöyle haber vermiştir: “İhlas
sırlarımdan bir sırdır ve ben bu sırrı sevdiğim kullarımın kalbine bırakırım.”[1643]
4744. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas üzere bir iş yaptığında, ahirette hedefine ulaşırsın.”[1644]
4745. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin derece farklılıkları ihlas iledir.”[1645]
4746. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için amel et. Sana herkes yerine kifayet etsin.”[1646]
4747. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin sonu ihlastır.”[1647]
4748. Misbah’uş-Şeria’da
şöyle yer almıştır: “Kul tüm hareket ve sükununda halis niyet taşımalıdır. Zira eğer
böyle olmazsa gafildir ve gafilleri Allah şöyle vasfetmiştir: “Onlar
hayvanlar gibidir, belki yol açısından daha da sapıktırlar.”[1648]
4749. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah hiç bir kuluna kalbinde Allah’tan gayrisinin
olmaması gibi yüce bir nimet vermemiştir.”[1649]
4750. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameli ve ilmi, sevgisi ve nefreti alışı ve terk edişi, konuşması ve sessizliği,
fiili ve sözü sadece Allah için olan kimseye ne mutlu!”[1650]
4751. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadet ve duasını sadece Allah için kılan, kalbi gözlerinin
gördükleriyle meşgul olmayan, kulaklarının duyduğu kendisini Allah’ın zikrinden
alıkoymayan ve başkalarına verilenlerin göğsünü hüzünlendirmediği kimseye ne
mutlu!”[1651]
4752. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Cihadımızı senin yolunda ve çabamızı itaatinde
karar kıl. Seninle alışverişte niyetlerimizi halis kıl.”[1652]
4753. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyde Müslüman’ın kalbi kirlenmez: Allah için ihlas üzere amel
etmek, Müslümanların imamlarının hayrını dilemek ve cemaatlerinden ayrılmamak.”[1653]
4754. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah bu ümmete zayıfları, duaları, ihlasları ve namazları
sebebiyle yardım eder.”[1654]
4755. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameli temizlemek, amelden daha hayırlıdır.”[1655]
4756. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameli temizlemek amelden daha zordur. Niyeti fesattan halis kılmak
da amel edenler için uzun cihaddan daha zordur.”[1656]
4757. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis oluncaya kadar amel üzere kalmak, amelden daha zordur.”[1657]
bak. Er-Riya, 1419. Bölüm
4758. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalbini halis kıl, sana az bir amel de yeter.”[1658]
4759. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dinini halis kıl, sana az bir amel de yeter.”[1659]
4760. Allah-u
Teala Musa’ya (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Musa! Benim için yaptığın şeyin, azı da
çoktur ve benden başkasına irade ettiğin şeyin, çoğu da azdır.”[1660]
4761. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu ihlas sahiplerine! Onlar hidayetin kandilleridir. Tüm karanlık
fitneler onlarla aydınlanır.”[1661]
4762. İmam Askeri
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer tüm dünyayı bir lokma yapıp Allah’a ihlas üzere ibadet eden
birinin ağzına koysam yine de hakkında kusur ettiğimi sanırım.”[1662]
4763. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın halis bir kalple kendisiyle sırrı üzere muamele
eden kulları vardır. Allah da onlara kendi halis sevabından verir. Bunların
kıyamet günü amel defterleri boştur. Onun karşısında durdukları zaman o
defterleri O’nunla sırlaştıkları sırla doldurur.”[1663]
4764. İmam Sadık
(a.s), Mufazzal b. Salih’e şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın Halis bir şekilde kendisi ile
sırrı üzere muamele eden kulları vardır. Allah da onlara halis iyilik üzere
muamele eder. Onlar kıyamet gününde amel defterleri boştur. Allah-u Teala’nın
karşısında yer aldıkları onları kendisi ile sırlaştıkları sırla doldurur.”(Ravi
şöyle diyor: ) “Ben, “Ey Mevlam! Neden böyledir? (amel defterleri neden
boştur?)”diye sorunca şöyle buyurdu: “Zira onlar, kendisi ile onlar arasında
olandan meleklerin haberdar olmasından daha yücedirler.”[1664]
4765. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelini Allah için halis kılan ve kalplerini Allah’ın zikir yerleri
için temizleyen kimseler neredeler?”[1665]
4766. Cebrail
kendisine ihlasın anlamını soran Peygamber’e (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhlas sahipleri bizzat elde edinceye kadar hiç
kimseden bir şey istemeyen kimselerdir. Elde ettiklerinde hoşnut olurlar.
Yanlarından bir şey kalınca bağışlarlar. Zira yaratıklardan bir şey istemeyen
kimse aziz ve celil olan Allah’a kulluğu ikrar etmiştir. İhtiyacına ulaşıp
hoşnut olunca Allah’tan hoşnut olmuştur. Allah Tebarek ve Teala da ondan
hoşnuttur. Kendisinin yanında olanı Allah için bağışladığında ise aziz ve celil
Rabbine güven mertebesine ulaşmıştır.”[1666]
4767. İmam Hadi
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer insanların her biri bir vadiye yürüseler, ben bir olan Allah’a
halis bir şekilde ibadet eden kimsenin vadisine yürürüm.”[1667]
4768. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlmiyle amel eden alimler dışında tüm alimler helak olmuşlardır.
İhlas üzere amel edenler dışında tüm amel edenler helak olmuşlardır. İhlas
sahipleri de sürekli tehlikededirler.”[1668]
bak. el-Amel(1), 2946. Bölüm
4769. Musa (a.s)
ve Şuayb (a.s) kıssasında şöyle yer almıştır: “Musa Şuayb’ın yanına gidince Şuayb akşam
yemeğini yemeğe hazırlanıyordu. Dolayısıyla Musa’ya, “Ey genç! Otur akşam
yemeğini ye” dedi. Musa, “Allah’a sığınırım” dedi. Şuayb, “Neden, aç değil
misin?” diye sordu. Musa şöyle dedi: “Açım, ama bunun iki kızına verdiğim suyun
mükafatı olmasından korkuyorum. Biz öyle bir ailedeniz ki eğer tüm yeryüzü
altınla dolsa en küçük ahiret işimizi bile ona satmayız.” Şuayb şöyle dedi: “Ey
genç! Allah’a yemin olsun ki bu senin o işinin mükafatı değildir. Misafirperverlik
benim ve babalarımın adetidir.” Bunun üzerine Musa oturdu ve yedi.”[1669]
4770. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Amel ettiğinde Allah için halis bir şekilde amel et. Zira Allah
kullarından sadece ihlas üzere yapılan amelleri kabul eder.”[1670]
4771. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için amellerinizi halis kılın. Şüphesiz Allah sadece kendisine
halis kılınanı kabul eder.”[1671]
4772. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah-u Teala kendisine halis olan ve sadece rızası
arzulanarak yapılan ameli kabul eder.”[1672]
4773. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz namaz senin oturup kalkman değildir. Şüphesiz namaz senin
ihlasın ve sadece onunla Allah’ı istemendir.”[1673]
4774. İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Allah-u
Teala şöyle buyurmuştur: “Ben en hayırlı ortağım. Her kim amelinde bana ortak
koşarsa onu asla kabul etmem. Sadece bana halis olanı kabul ederim.”[1674]
bak. el-Amel (1), 2946. Bölüm
4775. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer heva ve heves ortadan kalkacak olursa ihlaslı olmayan kimse
amelinden utanç duyar.”[1675]
4776. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas üzere yapılanı dışında tüm ameller havaya savrulmuş gibidir.”[1676]
4777. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin Allah’tan gayri maksadı varsa zayi olmuştur.”[1677]
Kur’an:
“Dikkat edin,
halis din Allah'ındır”[1678]
“De
ki: “Dini Allah'a halis kılarak O’na kulluk etmekle emrolundum. Müslümanların
ilki olmakla emrolundum.”[1679]
4778. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ihlas üzere “La ilahe illallah” derse cennete girer. İhlası
ise “La ilahe illallah’ın kendisini Allah’ın haram kıldığı şeylerden
alıkoymasıdır.”[1680]
4779. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Şüphesiz her kim aziz ve celil olan Allah’ı halis bir
şekilde gayrisini karıştırmaksızın “La ilahe illallah” diye şahadette bulunarak
karşılarsa cennete girer.” Ali b. Ebi Talib (a.s) kalkarak şöyle arzetti: “Ey
Allah’ın Resulü! Annem babam sana feda olsun, nasıl halis bir şekilde gayrisini
karıştırmaksızın şahadette bulunacaktır? Bizlere bunu tanımamız için izah et.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Evet, dünya hakkında hırslı olmak, helal
olmayan yollardan dünyalık elde etmek ve dünyadan hoşnut olmak. Öyle
topluluklar vardır ki iyilerin sözünü konuşur ama zorbaların işlerini yaparlar.
İçinde bu hasletler olmaksızın “La ilahe illallah”diyerek aziz ve celil olan
Allah ile görüşen kimseye cennet vardır. Eğer dünyayı alır ve ahireti terk
ederse ona ateş vardır.”[1681]
4780. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kamil ihlas günahlardan sakınmaktır.”[1682]
4781. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haramlardan sakınmak ihlasın kemalidir.”[1683]
bak. el-Cennet, 549. Bölüm; el-Marifet (3),
2621. Bölüm
4782. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her hakkın bir hakikati vardır. Kul ancak Allah için
yaptığı, bir amelden dolayı övülmeyi sevmezse ihlasın hakikatine erişir.”[1684]
4783. Ebu Sümame
şöyle diyor: “Havariler,
İsa’ya (a.s) şöyle dediler: “Ey Ruhullah! Allah’a halis olan kimdir?”İsa (a.s)
şöyle buyurdu: “Allah için amel ettiği halde insanların kendisini övmesini
sevmeyen kimsedir.”[1685]
4784. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhlas sahibi kimsenin alameti dörttür: “Selim bir kalbi vardır,
organları (Allah’a) teslimdir, başkalarına hayırı dokunur, kötülükten sakınır.”[1686]
4785. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis amel aziz ve celil olan Allah dışında hiç kimsenin övmesini
istemediğin ameldir.”[1687]
4786. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Açığı ve gizlisi, ameli ve sözü farklı olmayan kimse şüphesiz
emaneti eda etmiş ve ibadetini halis kılmıştır.”[1688]
4787. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis ibadet insanın sadece rabbini umması ve sadece günahından
korkmasıdır.”[1689]
4788. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan kesip Allah’a yönelmedikçe kul Allah’a hakkıyla ibadet
eden abid olamaz. Böyle olunca Allah, “Bu bana halis kılınmıştır” der ve onu
keremiyle kabul eder.”[1690]
4789. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zühd ihlas sahibi kimselerin karakteridir.”[1691]
4790. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah yaratıklarının ihlasını denemek için orucu farz kılmıştır.”[1692]
4791. Ebu Hamid
Gazzali büyüklerin sözlerini zikrettikten sonra ihlasın hakikatini beyan
hususunda şöyle demiştir: “Bu konuda bir çok görüş vardır, hakikat keşfolduktan sonra tüm
görüşleri nakletmenin bir faydası yoktur. Bu konuda yeterli ve kapsamlı beyan
tüm insanların efendisinin (s.a.a) ihlas hakkında sorulunca söylediği şu
sözlerdir: “İhlas “Rabbim Allah’tır” demen, sonrada emredildiğin gibi dosdoğru
olmandır. Yani nefsine ve isteklerine ibadet etmemen, sadece Rabbine ibadet
etmen ve emredildiğin gibi ibadette dosdoğru olmandır. Bu aziz ve celil olan
Allah’tan başka her şeyden yüz çevirmeye işarettir. Gerçek ihlas da budur.”[1693]
bak. 1039 ve 1032. bölümler; er-Riya, 1417.
Bölüm
4792. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlasın sebebi yakindir.”[1694]
4793. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas yakinin meyvesidir.”[1695]
4794. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelin ihlası yakin gücünden ve niyet dürüstlüğündendir.”[1696]
4795. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas ibadetin meyvesidir.”[1697]
4796. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz amelin ihlası yakindir.”[1698]
4797. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Niyetin halis oluşu, din gücü (dindarlık) miktarıncadır.”[1699]
4798. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmin meyvesi amelin ihlasıdır.”[1700]
4799. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzularını azalt, amellerin halis olur.”[1701]
4800. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlasın evveli insanların elinde olan şeylerden ümidini kesmektir.”[1702]
4801. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlasın kökü insanların elinde olan şeylerden ümidini kesmektir.”[1703]
4802. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah indinde olana rağbet eden kimsenin ameli halis olur.”[1704]
4803. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmin varlığı ile şerrin varlığını kendinden def et. Halis amel ile
ilmin varlığını kullan. Halis amelde büyük bir uyanıklıkla gafletten uzak dur.
Gerçek korku ile tam uyanıklığı elde et.”[1705]
4804. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heveslere mağlub düşen kimse nasıl ihlaslı olabilir.”[1706]
Ebu Hamid ihlasın hakikati hakkında şöyle diyor:
“Aynı şekilde aziz ve celil olan Allah’ın ve ahiretin sevgisine kapılan insanın
normal hareketleri bile onun rengine bürünür ve halis olur. Her kim de dünya,
yücelme ve riyaset sevgisine mağlup düşerse –özetle Allah’tan gayrisini
severse- tüm sıradan hareketleri de onun rengine bürünür. Oruç, namaz ve diğer
ibadetleri çok azı hariç genelde salim kalmaz. İhlas ilacı ise nefsani
lezzetleri kırıp dökmek, dünya ihtirasından kopmak ve sadece ahirete
yönelmektir. Öyle ki bu huy kalbe hakim olmalıdır. Böyle olduğu takdirde ihlas
da kolaylaşır. Bir çok defasında insan bir şey yapmak için sıkıntılara katlanır
ve bunu sadece Allah için yaptığını sanır oysa bu konuda aldanmıştır. Zira onun
afetinden habersizdir. Nitekim bazılarından şöyle buyurduğu nakledilmiştir. Ben
otuz yıl boyunca camide cemaatin ilk saflarında kıldığım namazları kaza ettim.
Zira bir gün herhangi bir sebepten dolayı camiye geç geldim ve ikinci safta
namaza durdum. İnsanların beni ikinci safta görmesinden dolayı utandım. Buradan
farkına varmadan insanların beni ilk safta görmelerine sevindiğimi ve bundan
dolayı kalp huzuru elde ettiğimi anladım.”[1707]
4805. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kırk gün aziz ve celil olan Allah için ihlas üzere sabahlayan kulun
kalbinden diline mutlaka hikmet çeşmeleri akar.”[1708]
4806. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor: Kulumun kalbine bakıp
ihlas üzere ve benim hoşnutluğum için itaat ettiğini görecek olursam kendisini
düzeltmeyi ve tedbirini bizzat üstlenirim.”[1709]
4807. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şey şüphesiz mümin karşısında teslimiyet içinde olur ve heybetinden
korkar.”Daha sonra şöyle buyurdu: Eğer Allah için halis olursa Allah da
her şeyi, hatta yeryüzündeki ısırganları, yırtıcıları ve göklerde uçan kuşları
ondan korkutur.”[1710]
4808. İmam Seccad
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Büyük olan Allah’ın üzerindeki hakkı ona ibadet etmen ve ona ortak
koşmamandır. Eğer ihlas üzere böyle yaparsan, Allah da dünya ve ahiret işine
kifayet etmeyi üzerine alır.”[1711]
4809. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlasın sonu kurtuluştur.”[1712]
4810. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “İhlaslı
kimse icabet edilmeye layıktır.”[1713]
4811. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlas gerçekleşince basiretler aydınlanır.”[1714]
4812. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameller ihlasla yükselir.”[1715]
4813. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Niyetler
halis olursa ameller de temiz olur.”[1716]
4814. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Niyeti halis olan kimse aşağılıktan münezzeh olur.”[1717]
4815. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerin kurtuluşu (başarısı) niyetlerin ihlasındadır.”[1718]
4816. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis ol ki (yüceliklere) nail olasın.”[1719]
4817. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis olan arzulara ulaşır.”[1720]
4818. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey kötü kullar! Buğdayı arındırıp
temizleyin ve güzel öğütün ki tadını alasınız ve afiyetle yiyesiniz. Aynı
şekilde imanı halis ve kamil kılın ki tadını alasınız ve sonuçta sizlere fayda
versin.”[1721]
4819. İdris’in
(a.s) kitabında şöyle yer almıştır: “İmanı halis olan kimsenin dini salim ve güvende olur.”[1722]
4820. İmam Seccad
(a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allahım! Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e selam
gönder. Allahım! Bizleri zalimlerin evleri arasında (onları yok etmek için)
gezinenlerden, cahillerle arkadaşlık etmekten dehşete kapılanlardan ve ihlas
nuruyla yüce mertebelere doğru yükselenlerden eyle.”[1723]
4821. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah ihlas ve tevhid ile Müslümanların haklarının düğümünü
sağlam kıldı.”[1724]
4822. İmam Bakır (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Hak ve
batıl arası sadece akıl azlığıdır.”Kendisine, “Bu nasıl olur Ey İbn-i
Resulillah?”diye sorulunca şöyle buyurdu: “Kul Allah’ın hoşnut olacağı bir işi
Allah’tan gayrisi için yapar. Halbuki onu sadece Allah için yapmış olsaydı,
ondan daha hızlı bir şekilde istediğini elde ederdi.”[1725]
Bak. El-Husran, 1020. bölüm, 4682. Hadis
145.
Konu
el-İhtilaf
İhtilaf
bak.
F 71. Konu,
el-Cemaat, 417. konu, el-Firek
F el-imamet (2),
166. bölüm; el-Ummet, 126. bölüm; el-Fesad, 3201. bölüm
Kur’an:
“İnsanlar bir tek
ümmetti. (Aralarında sınıfsal çelişki ve çatışma yoktu. Ama ihtilaflar
başlayınca) Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların
ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte
hakka davet eden kitaplar indirdi. Ancak kitab verilenler, kendilerine belgeler
geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler.”[1726]
“İnsanlar
bir tek ümmettiler, sonra ayrılığa düştüler; şayet Rabbinden, daha önce bir
takdir geçmemiş olsaydı, aralarında ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm
çoktan verilmiş olurdu.”[1727]
4823. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Nuh’tan (a.s) önce insanlar hidayete ermiş veya sapmış olarak değil
Allah’ın fıtratı üzere tek bir ümmetti. Sonunda (dağılınca) Allah onlara
peygamberler gönderdi.”[1728]
4824. İmam Sadık
(a.s) Allah-u Teala’nın, “İnsanlar tek bir ümmetti” ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu Nuh’tan önceydi. İnsanlar o zaman tek bir
ümmetti. Yitik haldeydiler. Ne mümin idiler, ne kafir ve ne de müşrik.”[1729]
bak. Tefsir’ul Mizan, 2/111-157
Kur’an:
“Allah dileseydi
sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; “[1730]
“Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı;
fakat O, dilediğini saptırır. Dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan
mutlaka sorumlu tutulacaksınız.”[1731]
“Eğer
dilemiş olsaydı hepsini bir tek ümmet yapardı. Ama, O, rahmetine dilediğini
kavuşturur. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı olmaz.”[1732]
“Ben (Reyşehri) şöyle diyorum: Ali b. İbrahim’in
tefsirinde, “Allah dileseydi onları tek bir ümmet kılardı” ayetinin
tefsirinde şöyle yer almıştır: “Eğer Allah tüm insanları melekler gibi masum ve
içgüdüsüz yaratmak isteseydi buna gücü yeterdi: “Lakin O istediğini
rahmetine erdirir.”[1733]
Kur’an:
“Doğrusu
bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de Rabbinizim, artık bana kulluk edin.”[1734]
“Doğrusu
bu ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de Rabbinizim, öyleyse benden sakının”[1735]
“Ben (Reyşehri) diyorum ki: Ali b. İbrahim’in
Tefsirinde, “Tek bir ümmet”hakkında, “Yani tek bir din” demiştir.”[1736]
“el- Mizan Tefsirinde ise şöyle yer almıştır:
Ümmet bir tek maksat etrafında toplanan topluluk demektir. Ayette
hitap-ayetlerin siyakının da tanıklık ettiği üzere- geneldir. İnsanlardan
mükellef olan herkesi kapsamaktadır. Ümmetten maksat tek tür olan insan
türüdür. “Hazihi
ummetikum” (Bu
ümmetiniz) ayetindeki ism-i işarenin muennes olması ise (hazihi) haberin
(ummetikum) muennes oluşu sebebiyledir. O halde ayetin manası şöyledir: “Ey
insanlar! Bu insan türü sizin ümmetinizdir ve bu tek bir ümmettir ve ben –ismi
yüce tek Allah- Rabbinizim. Sizin malikiniz olduğumdan ve işlerinizi
yönettiğimden dolayı başkasına değil, sadece bana ibadet edin.”[1737]
Kur’an:
“Toptan
Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Hani
düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş
oldunuz.”[1738]
4825. İmam Hasan
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir işte birleşen topluluğun mutlaka işleri güçlenir ve bağları
sağlamlaşır. O halde siz de düşmanınız olan Muaviye ve ordusuna karşı savaş
için bir araya gelin ve birbirinizi yardımsız bırakmayın.”[1739]
4826. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Toplumun çoğunluğuyla birlikte olun. Zira hiç şüphesiz Allah’ın eli
cemaat iledir. Ayrılıktan sakının, şüphesiz halktan ayrılan kimse, sürüden
ayrılanın koyunun kurda yem olması gibi, şeytanın lokması olur.”[1740]
4827. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam ve vakar sizleri birbirinize karşı zulümden ve boş şeyler
konuşmaktan alıkoymalı, söz birliğinizi sağlamalıdır. Hiç kimseden kendisinden
başkası kabul edilmeyen Allah’ın dinine ve dinin kıvamı olan ihlas kelimesine
(tevhide) bağlanın.”[1741]
4828. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden önceki ümmetlerin işledikleri kötülüklere, kınanılan amelleri
yüzünden uğradıkları belalara uğramaktan korkun. Hayırda ve şerde onların
durumlarını düşünün ve onlar gibi olmaktan sakının. Hallerinin farklılığını
(iyi ve kötü hallerini) düşündüğünüz zaman, her işte onların üstünlüğünü
sağlayan, düşmanlarını kendilerinden uzaklaştıran, esenlik içinde yaşatan,
onları nimetlere boğan, onları birbirlerine bağlayan yücelik, ayrılıktan
çekinmek, birleşmeyi gerekli görmek, birbirini birleşmeye yönlendirip onu
tavsiye etmek gibi yüceliğe ulaştıran hallerini elde etmeye çalışın.
Birbirlerini yardımsız bırakmaları, kendilerini düşünmeleri, gönüllerinde
birbirine kin güdüp düşmanlık beslemeleri gibi belleri kıran, güçleri
zayıflatan hallerinden sakının. Sizden önceki müminlerin halini bir düşünün!
Onların birlik içinde, dilekleri bir, gönülleri ılımlı, elleri ve kılıçları
birbirlerine yardımcı, basiretleri açık ve azimlerinin tek olduğu zamanlarda
nasıl olduklarına bakın; yeryüzünün efendileri olup, alemleri idare etmediler
mi? Bir de işlerinin sonunun nasıl olduğuna bakın; birbirlerinden ayrıldıkları,
birlikleri bozulduğu, arzuları, gönülleri birbirlerine zıtlaştığı, çeşitli
fırkalara, bölüklere ayrılıp birbirleriyle savaşmaya kalkınca da Allah onlardan
keramet elbisesini soyup çıkardı, nimetlerinin genişliğini esirgedi; onlardan
geriye, yalnız, içinizden ibret alanların işine yarayan hikayeler kaldı.”[1742]
4829. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ediyorum ki Allah’ın istediği dışında Peygamberinden
sonra ihtilafa düşen her ümmetin batıl ehli, hak ehline galip gelmiştir.”[1743]
4830. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peygamberinden sonra ihtilafa düşen her ümmetin batıl ehli, hak
ehline galip gelmiştir.”[1744]
4831. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın dininde renkten renge girip kaypaklık etmeyin. Hakta
birleşip cemaat olarak yaptığınız ve hoşlanmadığınız şey, batılda birbirinizden
ayrı olarak yaptığınız ve sevdiğiniz şeyden hayırlıdır. Münezzeh olan Allah
ayrılığa düşen hiç bir kavme geçmişte bir hayır vermediği gibi, şimdi de
vermez.”[1745]
4832. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytan, yollarını güzel gösteriyor,
dininizi düğüm düğüm çözmek istiyor. Sizleri birlik yerine ayrılığa ve
ayrılıkla da fitneye düşürmeye çalışıyor. O halde onun vesvese ve büyüsünden
yüz çevirin.”[1746]
4833. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki onların, batıl yolda birlik içindeyken, sizin
hak yolunuzda ayrılığa düşmeniz sebebiyle çok geçmeden sizlere galib
geleceklerini sanıyorum.”[1747]
4834. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhtilafa düşmeyin. Şüphesiz sizden öncekiler ihtilafa düştükleri
için helak oldular.”[1748]
4835. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhtilafa düşmeyin ki kalpleriniz de ihtilafa düşer.”[1749]
4836. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim yanımdan birlik içinde gittiniz, ayrılık halinde mi döndünüz?
Şüphesiz sizden öncekileri helak eden şey ayrılıktı.”[1750]
4837. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ümeyyeoğulları arasına ihtilaf düşmedikçe hükümet sürekli onların
elinde kalacaktır.”[1751]
4838. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ümeyyeoğullarının içinde koşturacakları bir fırsat meydanı vardır.
Aralarında ihtilaf çıkınca sırtlanlar onlara galip gelir.”[1752]
4839. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İki davet farklılaştığında şüphesiz biri delalet olmuştur.”[1753]
Kur’an:
“De
ki: “Üstünüzden ve altınızdan size azâb göndermeğe, sizi fırka fırka yapıp
kiminize kiminizin hıncını tattırmağa Kadir olan O’dur.”Anlasınlar diye
ayetleri nasıl yerli yerince açıkladığımıza bak.”[1754]
4840. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben korku ve ümit namazını kıldım ve Rabbim’den üç şey istedim ki
ikisini bana verdi, birini vermedi. Allah’tan ümmetimi kıtlığa düçar
kılmamasını istedim kabul etti. Düşmanlarını onlara galip kılmamasını istedim
kabul etti. Onların ihtilafa düşmemesini istedim kabul etmedi.”[1755]
4841. İmam Bakır
(a.s) Allah-u Teala’nın, “veya sizlere ayrılık elbisesini giydirir...”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Maksat dinde dağınıklık ve birbirleriyle
vuruşmalarıdır.”Bazınıza bazınızın kinini tattırır. Bu da bazısının
bazısını katletmesidir. Bütün bunlar kıble ehli hakkındadır.”[1756]
4842. İmam Ali
(a.s) bazı Yahudilerin, “Henüz Peygamberinizi defnetmeden onun hakkında
ihtilafa düştünüz” demeleri üzerine şöyle buyurmuştur: “Biz onun hilafeti hakkında ihtilafa düştük,
kendisi hakkında değil. Ama sizler henüz ayaklarınız deniz suyundan kurumadığı
bir halde peygamberinize şöyle dediniz: “Bizlere onların ilahı gibi bir ilah
kıl. Bunun üzerine Musa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahil bir topluluksunuz.”[1757]
4843. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.”[1758]
4844. İmam Sadık
(a.s) “Şüphesiz bir grup Resulullah’ın, “Şüphesiz ümmetimin ihtilafı rahmettir”
diye buyurduğunu rivayet etmektedir” diyen Abdulmumin Ensari’ye şöyle cevap
vermiştir: “Doğru
diyorlar.”Ben, “İhtilafı rahmet ise birlikleri azap mıdır?” diye sorunca da
şöyle buyurdu: “Bu senin ve onların sandığı gibi değildir.” Şüphesiz Resulullah
aziz ve celil olan Allah’ın şu sözünü kastetmiştir: “Neden her gruptan bir
topluluk göç etmiyorlar.”Böylece Allah, Resulullah’a (s.a.a) doğru göç
etmelerini, ona doğru (şehirlerinden) ayrılmalarını, eğitim görmelerini, sonra
da kendi kavmine dönüp onları eğitmesini emretmiştir. Peygamerin maksadı da
onların kendi şehirlerinden kopup ayrılmasıdır; Allah’ın dininde ihtilafa
düşmeleri değil. Şüphesiz din tektir.”[1759]
4845. İmam Sadık
(a.s), “Bana ashabımızın ihtilafından daha ağır gelen bir şey yoktur”diyen
Hariz’e şöyle buyurmuştur: “Bu benim tarafımdandır.”[1760]
4846. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ashabımın ihtilafı sizler için rahmettir.” Daha sonra şöyle
buyurdu: “Bu olunca (Hak zuhur edip Kaim kıyam edince) sizleri bir tek iş
üzere toplarız.”Ashabımızın ihtilafı sorulunca da şöyle buyurdu: “Bunu
ben sizlere yaptım. Eğer bir iş üzere toplanmış olsaydınız boynunuz vurulurdu.”[1761]
4847. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cemaat ehline gelince ben ve her ne kadar az da olsa bana
uyanlardır. Bu hak Allah’ın ve Resulünün emriyledir. Tefrika ehli ise her ne
kadar çok da olsa bana ve takipçilerime muhalefet edenlerdir.”[1762]
4848. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’a (s.a.a) ümmetinin cemaati hakkında sorulunca şöyle
buyurdu: “Ümmetimin cemaati her ne kadar az da olsa hak ehlidir.”[1763]
4849. Resulullah
(s.a.a), “Ümmetinin cemaati kimdir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “On kişi dahi olsa, hak üzere olandır.”[1764]
4850. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cemaat her ne kadar az da olsa hak ehlidir. Tefrika ise her ne kadar
çok da olsa batıl ehlidir.”[1765]
4851. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar tefrika üzere birleştiler. Ve cemaatlerinden ayrıldılar.
Adeta onlar Kur’an’ın imamlarıdırlar; Kur’an onların imamı değil!”[1766]
bak. Es-Selat (2), 2309. Bölüm
4852. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizler Allah’ın dini üzere kardeşsiniz. Sizleri ayıran içlerinizin
pisliği ve batınlarınızın kötülüğüdür. Bu sebeple birbirinizin yükünü
kaldırmıyor, birbirinize hayır dilemiyor, birbirinizi bağışlamıyor ve
birbirinizi sevmiyorsunuz.”[1767]
4853. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer cahil sussaydı insanlar ihtilafa düşmezdi.”[1768]
4854. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ayrılığın sebebi, ihtilaftır.”[1769]
Kur’an:
“Hani Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir
halife var edeceğim”demişti de melekler, “Orada fesat yapacak, kanlar akıtacak
birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve seni devamlı takdis
ediyoruz”dediler. Allah “Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim”dedi.”[1770]
“Ey
Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında
adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu,
Allah'ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin
azâb vardır.”[1771]
bak. En’am, 165;
Yunus, 14, 73; Fatır, 39, Neml, 62
4855. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim iyiliği emreder ve kötülükten sakındırırsa o yeryüzünde
Allah’ın halifesi, Kitab’ının halifesi ve Resul’ünün halifesidir.”[1772]
147.
Konu
el-Hilkat
Hilkat-Yaratılış
F Kenz’ul-Ummal,
6/122-178, Halk’ul-Alem
F Bihar, 57,
Külliyat’il-Ahval’il-Alim
F Kenz’ul-Ummal,
6/160, Bed’ul-Halk
F Bihar,
5/309, 15. bölüm, İllet’ul-Halk’il-İbad ve’t-Teklifuhum
bak.
F 27. konu, el-İnsan,
148. konu, el-Halik; 496. konu, el-Melekut
Kur’an:
“Arş'ı su
üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur.”[1773]
“Allah
bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla
yürür, kimi dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır, Allah şüphesiz her
şeye kadirdir.”[1774]
4856. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her şey sudan yaratılmıştır.”[1775]
4857. İmam Bakır (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her şey su
idi. Allah’ın arşı su üzerinde idi. Zikri aziz olan Allah suya emretti, ateş
yandı, sonra ateşe emretti de ateş söndü. Ondan bir duman çıktı, aziz ve celil
olan Allah gökleri o dumandan yarattı. Aziz ve celil olan Allah yeryüzünü de (o
ateşten geriye kalan) külden yarattı.”[1776]
4858. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah gökyüzünü dizginlenmiş dalgadan yarattı.”[1777]
4859. İmam Ali
(a.s), “Gökler neden yaratıldı?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Suyun buharından.”[1778]
4860. Habbet’ul Ureni
şöyle diyor: “Ali’nin
(a.s) bir gün şöyle yemin ettiğini işittim: Göğü dumandan ve sudan yaratana
andolsun ki”[1779]
4861. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “O’nun muhteşem kudretinden ve ince
sanatının harikalarından biri de dalgalı, yoğun ve bol deniz suyundan kuru ve
katı şeyler yaratmasıdır. Sonra Allah ondan tabakalar yaratmış, birbirleriyle
ilintiledikten sonra yedi gök olarak yerleştirmiştir.”[1780]
bak. 4869. Hadis
Kenz’ul Ummal, 2/548, 6/145-179
4862. İmam Ali
(a.s), “Allah’ın yarattığı ilk şey nedir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah nuru yarattı.”[1781]
4863. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın yarattığı ilk şey kalemdir. Ona emretti de o
olacak her şeyi yazdı.”[1782]
4864. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın yarattığı ilk şey kalemdir. Ona, “Yaz”diye
buyurdu. O, “Rabbim! Ne yazayım?”diye sorunca, Allah, “Kıyamete kadar her şeyin
kaderini yaz”diye buyurdu.”[1783]
4865. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yarattığı ilk şey akıldır.”[1784]
4866. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz övgüsü yüce olan Allah aklı yarattı. Bu Allah’ın
ruhanilerden (soyut varlıklardan) yarattığı ilk şeydir.”[1785]
4867. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yarattığı ilk şey, tüm her şeyi kendisinden yarattığı
şeydir ve o da sudur.”[1786]
4868. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yarattığı ilk şey benim nurumdur.”[1787]
4869. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın ilk yarattığı şey bizim (Ehl-i Beyt)
ruhlarımızdır. Ruhlarımızı tevhit ve temcidiyle konuşturdu. Sonra da melekleri
yarattı.”[1788]
4870. İmam Bakır
(a.s), kendisine gelerek, “Ben sizlere Allah’ın yarattığı ilk şeyi soruyorum,
zira bu soruyu başkalarına da sordum bazısı kader, bazısı kalem, bazısı da ruh
dedi” diyen Şam ulemasından birine şöyle buyurmuştur: “Bir şey dememişler... Eğer Allah’ın yarattığı
ilk şey bir şeyden (şeysizlikten değil) yaratılmış olsaydı bu taktirde Allah’ın
(varlıklardan) kopmamış olması ve sürekli olarak kendisinden önce var olmadığı
bir şeyle birlikte olması lazım gelirdi. Oysa Allah var idi, onunla birlikte
bir şey yok idi. Sonra tüm varlıkların kaynağı olacak bir şey yarattı. Bu da
diğer tüm şeyleri kendisinden hiçbir şeye isnat etmedi. (Zira onu bir şeyden değil,
yoktan yarattı. ) “[1789]
Kur’an:
“Küfredenler,
gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana
getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?”[1790]
“Hamt,
gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur.
Öyle iken, küfredenler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar.”[1791]
“Sizi
yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip
yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış , gündüzünü
aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir. Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer
meydana getirmiştir. Dağları yerleştirmiştir.”[1792]
4871. İmam Bakır
(a.s), Allah-u Teala’nın “Küfredenler bilmezler mi?” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Gök birbirine kapanmış ve yağmur yağmıyordu.
Yeryüzü birbirine bağlanmıştı ve bitki yeşermiyordu. Böylece Allah yağmurla
göğü ve bitki yeşerterek de yeryüzünü açtı.”[1793]
4872. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mahlukatı
hiç bir şeyi örnek almadan, hiç bir kılavuzun kılavuzluğunu almadan, hiç bir
yardımcının yardımını görmeden yaratmıştır. Emriyle yaratılışı tamamlamış,
kendisine boyun eğdirmiş, itirazsız icabet ettirmiştir.”[1794]
4873. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eşyayı ezeli maddeden ve ebedi örneklerden yaratmamıştır. Aksine
yarattığı, sınırını belirlediği ve şekillendirdiğini şekillendirdi ve de en
güzel şekilde şekillendirdi.”[1795]
4874. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah, yaratılanları başkasından alınmış örnek
olmadan yaratmıştır. Mahlukatı yaratırken yarattıklarından hiç kimseden yardım
da istememiştir.”[1796]
4875. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “(Birine) Uymadan, öğrenmeden, hikmet sahibi bir yaratıcının
örneğinden örnek almadan, hata etmeden veya (meşveret için) bir grubu
toplamadan yaratıkları ilmiyle yaratan, onları hükmüyle (emriyle) vücuda
getirendir.”[1797]
4876. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala varlıkları yarattı ama bir şeyden
değil. Allah-u Teala’nın varlıkları bir şeyden yarattığını zanneden şüphesiz
kafir olmuştur. Zira herşeyi kendisinden yarattığı o şey ezeliyet ve
hüviyetinde kendisiyle var olan kadim bir şey olursa, o şey ezeli olur.”[1798]
bak. el-Halık, 1071. bölüm
4877. İmam Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Göklerin
direksiz olarak yaratılması ve onların dayanaksız durması, yaratışının
şahitlerindendir. Onları bu şekilde durmaya çağırmış, onlar da durup duraksamadan
ve gevşemeden, itaat etmişlerdir. Onun rububiyetini ikrar etmeseler, ona
itaatle boyun eğmeselerdi, onları ne arşına yer ederdi, ne meleklerine mesken,
ne de halkın temiz sözlerinin ve salih amellerinin yükseldiği yer kılardı. O,
göğün yıldızlarını, yeryüzünde yolculuk edenlere şaşırdıklarında yol bulmaları
için kılavuz kıldı. Gecenin karanlık perdeleri, onların nurunu gideremez ve
ayın göklerdeki aydınlığının parıltısına da engel olamaz.”[1799]
4878. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “... O, göklerin alçak, yüksek ve geniş aralıklarını bir şeye asılı
olmaksızın düzenledi, yarıklarını kapadı, onları birbirine kaynaştırdı.
Buyruğuyla gökten inenlere ve yaratıkların amelleriyle göğe yükselenlere
(meleklere) çıkış zorluğunu kolay kıldı. Bir duman yığınıyken onu (göğü)
çağırdı da bir araya gelip (çekim gücüyle) birbirini tuttular. Kapandıktan
sonra kapalı kapılarını açtı (santrfuj kuvvetiyle aralarını açtı), yollarına
parıl parıl parlayan yıldızlardan gözcüler dikti. Onları boşlukta titrememeleri
için kudretiyle kavradı. Emrine teslim olup durmalarını emretti. Güneşi
gündüzleyin her şeyi aydınlatan, Ay'ı da parlaklığıyla gecenin karanlığını
gideren bir ayet kıldı. İkisini de yerlerine yerleştirip yürüttü. Seyirleri
sırasında onlara konaklar tayin ederek, onlarla geceyle gündüzün ayrılmasını,
seyirleriyle yılların sayılmasını, sayıların hesabının bilinmesini takdir etti.
Sonra bulundukları boşlukta hareket ettikleri
yörüngeyi tayin etti. Göğü gizli/ışıkları zor görülen ve ışıkları göğü pırıl
pırıl aydınlatan yıldızlarla bezedi. Gizlice dinleyenleri (şeytanları) parlak
meteorlarla taradı. Yerinde sabit, gezegen, inen, çıkan, uğurlu ve uğursuz tüm
yıldızları emriyle müsahhar kıldı.”[1800]
Kur’an:
“Yedi
göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Allah'ın her şeye Kadir
olduğunu ve Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığını bilmeniz için Allah'ın
buyruğu bunlar arasında iner durur.”[1801]
bak. Bakara,
29; Fussilet 12; Mülk, 3; Nuh, 15; Mü’minun, 17, 86; İsra, 44
4879. İmam Rıza
(a.s), sol elini açtı, sonra sağ elini üzerine koydu ve şöyle buyurdu: “Bu dünyanın yeridir, dünyanın göğü ise
üzerindeki kubbedir. İkinci yer dünya göğünün üzerindedir. İkinci gök ise
üzerindeki kubbedir... Yedinci kat (gök ise) üzerindeki kubbedir. Allah-u
Teala’nın arşı yedinci katın üzerindedir. Allah-u Teala’nın, “Yedi kat göğü
yaratan...”ayetinin anlamı da budur.”[1802]
bak. el-Bihar, 58/61, 8. bölüm
Kur’an:
“Doğrusu
sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi
düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan
Allah budur. O’na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?”[1803]
“Arş'ı
su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur.”[1804]
“Siz
yeri iki günde yaratanı mı küfrediyor ve O’na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin
Rabbidir”de.
Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli
kıldı; arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün içinde
yetiştirmesi kanununu koydu.
Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi,
ona ve yeryüzüne: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin”dedi. İkisi de:
“İsteyerek geldik”dediler.
Allah, bunun üzerine, iki gün içinde yedi
gök var etti ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla
donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah'ın
kanunudur.”[1805]
4880. İmam Rıza
(a.s), Allah-u Teala’nın “Gökleri ve yeri altı günde yaratan odur” ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala gökleri ve yeri
yaratmadan önce Arş’ı suyu ve melekleri yarattı. Melekler kendilerini, Arş’ı ve
suyu, aziz ve celil olan Allah’ın varlığına delil bildiler. Ardından meleklere
kudretini göstermek ve böylece O’nun herşeye gücünün yettiğini bilmelerini
sağlamak için arşını suyun üzerinde karar kıldı. Sonra... Arşına dayandığı bir
halde yeryüzünü altı günde yarattı. O isteseydi onları göz açıp kapayıncaya
kadar yaratabilirdi. Ama gökten ve yerden birbiri ardınca yarattığı şeyleri
meleklere göstermek ve yavaş yavaş ortaya çıkan şeylerin çıkışını kendisine bir
delil kılmak için onları altı günde yarattı.”[1806]
4881. Resulullah
(s.a. v), kendisine “Ey Allah’ın Resulü! Bu gök nedir?”diye soran birine şöyle
buyurmuştur: “Gök sizden
korunmuş bir dalgadır.”[1807]
4882. İmam Ali
(a.s), kendisine “Dünya seması neden yaratılmıştır?”diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Dizginlenmiş
bir dalgadan.”[1808]
Kur’an:
“Gökleri,
gördüğünüz bir direk olmaksızın yükselten, sonra arşa hükmeden her biri belli
bir süreye kadar hareket edecek olan güneş ve ayı buyruğu altına alan, işleri
yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize
kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız.”[1809]
“Allah
gökleri gördüğünüz bir direk olmaksızın yaratmış , sizi sallar diye yeryüzüne
sabit dağlar koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada
her hoş çiftten yetiştirmişizdir.”[1810]
4883. İmam Rıza
(a.s), Allah-u Teala’nın “İçinde yörüngeler bulunan göğe andolsun”ayeti hakkında soran Hüseyin b. Halid’e, parmaklarını birbirine
geçirerek şöyle buyurmuştur: “Gök yeryüzüne sıkıca bağlanmıştır.”Ben (Hüseyin b. Halid), “Nasıl
olur da yere bağlanır? Oysa Allah şöyle buyuruyor: “Gökleri gördüğünüz bir
direk olmaksızın yaratmış...”deyince İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu:
“Sübhanallah! Allah, “gördüğünüz bir direk olmaksızın”buyurmuyor
mu?”Ben, “Evet!”deyince İmam şöyle buyurdu: “Bir sütun vardır, ama siz onu
görmemektesiniz.”[1811]
4884. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Göz farklı ve birbirine bağlı yaratıkları gördü ve kalp bunları bir
yaratıcının varlığına delil kabul etti. Zira kalp, göklerin azameti ile havada
tutucu bir sütun ve dayanağı olmaksızın geri kalıp neticede yok olmaması, öne
geçip neticede zail olmaması, çöküp yakınlaşmaksızın ve yükselip kaybolmaksızın
havada yükseklerde durması hakkında gözün gördüğü şeyler hakkında derince bir
düşündü.”[1812]
Kur’an:
“O
çok büyük Arş’ın Rabbidir.”[1813]
“Arş’ı yüklenen
ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tespih ederler; O’na iman ederler.
Müminlerin de bağışlanmasını isterler...”[1814]
“Kürsisi (hükümranlığı)
gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O’na ağır gelmez. O yücedir,
büyüktür.”[1815]
Bak. Araf suresi, 54. ayet; Yunus suresi,
3. ayet; Hud suresi 7. ayet; Rad suresi, 2. ayet; Ta-Ha suresi, 5. ayet;
Müminun suresi, 86. ayet; Furkan suresi, 59. ayet; Secde suresi, 4. ayet; Hakka
suresi, 17.ayet
4885. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kürsi karşısında yedi kat gök, bir çöle düşmüş halka gibidir. Arş’ın
Kürsi’ye üstünlüğü ise çölün o halkaya üstünlüğü gibidir.”[1816]
4886. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Arş bir anlamda yaratılışın tamamıdır. Kürsi ise onun kabıdır. Başka
bir anlama göre ise Arş Allah’ın nebilerine resullerine ve hüccetlerine
bildirdiği ilimdir. Kürsi ise Allah’ın nebi, resul ve hüccetlerinden hiç birine
bildirmediği ilmidir.”[1817]
4887. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın, “Kürsi’si gökleri ve yeri kaplamıştır”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani ilmi”[1818]
bak. el-Bihar, 58/1, 1. bölüm
4888. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey münezzeh olan Allah’ım! Yaratışından gördüğümüz şeyler ne kadar
yücedir! Azametin karşısında her büyük ne de küçüktür! Melekutundan gördüğümüz
şey ne de korkunçtur! Bu gördüğümüz şeyler gizli saltanatın karşısında ne de
değersizdir! Bu nimetler ahiret nimetleri karşısında ne de küçüktür!”[1819]
4889. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratıklarından gördüğümüz şeyler ne büyüktür. Yaratmadaki gücüne
şaşırtan ve gördüğümüz şeyleri kudretinin büyüklüğünün nişanesi sayıyoruz!
Bizlere gizli olan şeyler bundan ne kadar da büyüktür! Yaratışından
görmediğimiz, gözlerimizin göremediği, aklımızın hakikatine eremediği ve
kendisiyle aramıza gayp perdelerinin indiği şeyler ne de büyüktür! “[1820]
4890. İmam Ali
(a.s) yüce alem hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Maddeden arınmış, kuvvet ve isti’dattan
(anıklıktan) yüce suretler! Allah o suretlere tecelli etti. Onlar nurdan vücuda
geldi, onlara baktı ve nurlandı. Misalini hüviyetlerine attı ve onlardan
fiillerini zahir kıldı.”[1821]
Kur’an:
“Alemlerin
rabbi”[1822]
4891. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Belki de Allah’ın sadece bu alemi yarattığını ve sizden başka insan
yaratmadığını düşünüyorsun! Allah’a yemin olsun ki Allah milyonlarca alem ve
milyonlarca insan yaratmıştır ve sen o alemlerin ve insanların sonundasın.”[1823]
4892. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah yeryüzünü yarattığından beri, Adem’in
soyundan olmayan yedi alem daha yaratmıştır.”[1824]
4893. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah’ın on iki bin alemi vardır ki
onlardan her biri yedi gök ve yedi yerden daha büyüktür.”[1825]
bak. el-Bihar, 57/316
Kur’an:
“Yarattığı her
şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan...”[1826]
4894. Resulullah
(s.a.a) eteği yerde sürünen birini gördüğünde şöyle buyurmuştur: “Eteğini yukarı çek!” O, “Ey Allah’ın Resulü!
Ben yampiri (çarpık) ayaklı biriyim; yürürken dizlerim birbirine değiyor.”
Peygamber ona şöyle buyurdu: “Eteğini yukarı çek, Allah’ın yarattığı her şey
güzeldir.”[1827]
4895. Ebu Umame
şöyle diyor: “Biz
Resulullah (s.a.a) ile birlikte iken Amr b. Zurare el-Ensari yerlere kadar
uzanmış elbisesiyle çıkageldi. Peygamber (s.a.a) elbisesinin kenarından tuttu.
Amr şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Ayaklarımın baldırları yampiridir.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Amr b. Zurare! Allah her neyi yaratmışsa
güzel yaratmıştır. Allah eteklerini yerlerde sürükleyen kimseleri sevmez.”[1828]
4896. Resulullah
(s.a.a) Allah-u Teala’nın, “Yarattığı
her şeyi güzel yaratan”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Elbette maymunun arkası güzel değildir. Ama
yaratılışı sağlamdır.”[1829]
Ben (Reyşehri), şöyle diyorum: “Kurtubi’nin Tefsirinde
şöyle yer almıştır: (Ayette geçen) “ahsene”kelimesi “sağlam ve muhkem yarattı”
anlamındadır. O halde her şey kendisi için yaratıldığı hedef yolunda güzel ve
uyumludur. İbn-i Abbas ve İkrime’nin, “Maymunun kıçı güzel değildir” sözünün
anlamı da budur.”
İbn-i Abbas şöyle diyor: “Bu kelime lafız ve
anlamda genel bir anlam ifade etmektedir. Yani, “Her şeyin yaratılışını güzel
kıldı. Katade şöyle diyor: Maymunun kıçı da bir yönden güzeldir” anlamındadır.
Hatta köpeği bile güzel yaratmıştır.”[1830]
el-Mizan’da da şöyle yer almıştır: “Eşyanın
yaratılışı hakkında düşünmek -ve her birinin parçalarının birbiriyle ve tüm
vücuduyla uyumlu oluşması, kemal ve saadetine erişmek için en gelişmiş
araçlarla en kamil şekilde donatılmış olması- her varlığın kendi yerinde kamil
bir güzelliğe sahip olduğunu göstermektedir. [1831]
bak. el-Kelam, 3511. Bölüm
148.
Konu
el-Halik
Yaratıcı-Halık
F El-Bihar,
3/16, 3. bölüm, İsbat’us-Sani’
F El-Bihar,
3/57, 4. bölüm, et-Tevhid’ul-Mufassal
F El-Bihar,
3/152, 5. Bölüm, Risalet’ul-İlahiyye
bak.
F 345. konu,
el-Marifet (1); 346. konu, Marifet’un-Nefs (2); 347. konu, Marifet’ul-Allah(3)
F 147. konu,
el-Hilkat; 18. konu, Allah
F ed-Dehr,
1274. bölüm; el-Kalb, 3414. bölüm
4897. İmam Sadık
(a.s) yaratılış ve ahireti inkar eden Abdulkerim b. Evca’ya şöyle buyurmuştur: “Eğer gerçek senin dediğin gibiyse –ki dediğin
gibi değildir- hem biz hem de sen kurtulursun. Ama hakikat bizim dediğimiz
gibiyse –ki gerçek dediğimiz gibidir- biz kurtulur sen ise helak olursun.”Abdulkerim
arkadaşlarına dönerek şöyle dedi: “Ben kalbimde bir yanış ve hüzün
hissediyorum. Beni götürün.”Dostları da onu alıp götürdüler ve Abdulkerim
öldü.”[1832]
4898. İmam Sadık
(a.s), hakeza İbn-i Ebi’l Evca’ya şöyle buyurmuştur: “Eğer bunların (Kabe’yi tavaf edenlerin) dediği
doğruysa –ki onların dediği doğrudur- onlar esenliğe erişmiş, siz ise helak
olmuş olursunuz. Ama iş sizin dediğiniz gibiyse- ki dediğiniz gibi değildir-
siz ve onlar eşitsiniz.”[1833]
4899. Bir grup
İmam Rıza’nın (a.s) yanında oturmuşken bir zındık çıkageldi. İmam Rıza (a.s)
ona şöyle buyurdu: “Eğer
sözünüz doğruysa –ki dediğiniz gibi değildir- biz ve sizler eşit değil miyiz?
Namaz oruç, zekat ve imanımızın bize bir zararı var mıdır?” Zındık sustu.
Ebu’l Hasan (a.s) şöyle buyurdu: “Eğer bizim dediğimiz doğru ise –ki
dediğimiz doğrudur- biz kurtuluşa ererken siz helak olmuş olmaz mısınız?”[1834]
4900. İmam Sadık
(a.s) Hintli doktor ile yaptığı münazarada şöyle buyurmuştur: “Ben, “Eğer inancın doğruysa benim seni
korkuttuğum Allah’ın cezası hususunsa benim için bir korku var mıdır?”dedim. O,
“Hayır”dedi. Ben, “Eğer benim inançlarım doğruysa –ki öyledir- ve ben haklıysam
korktuğum ilahi cezaya güvenmedim mi ve sen inkar ve yalanlamalarınla helak
olmadın mı?”diye sordum. O, “Evet”dedi. Bunun üzerine ben, “O halde hangimiz
daha uzak görüşlü ve kurtuluşa daha yakınız”diye sorunca, “Sen”dedi. [1835]
4901. İmam Ali
(a.s) kendisinden nakledildiğine göre –başkasının olduğu da söylenmiştir- şöyle
buyurmuştur: “Müneccim ve
tabibin ikisi de inanıyor ki ahiret yoktur.
Ben, “bu size kalmış” dedim.”
“Dediğiniz doğruysa ben hüsrana uğramış olmam.
Yok eğer benim dediğim doğruysa vebal
aleyhinizedir.”[1836]
4902. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamd, yarattıklarına, yaratışıyla tecelli
eden, delilleriyle kalplerine görünen Allah’a mahsustur.”[1837]
4903. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamd Allah’a
mahsustur ki tüm işlerin gizliliklerini bilir, açık nişaneler (varlıklar) O’nun
varlığına delalet eder. Görenlerin gözüne gözükmez. O halde O’nu görmeyenin
gözü, O’nu inkar edemez. O’nu kalbiyle görenler, zatının künhüne eremez...
Bütün varlık alemi, hatta (diliyle) inkar edenlerin bile kalben O’nu ikrar
ettiğine tanıklık etmektedir.”[1838]
4904. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bunların hepsini de sanatının
inceliklerine, kudretinin azametine apaçık birer delil olarak dikmiştir;
akıllar Allah’ın büyüklüğünü itiraf ederek boyun eğmiş, O’nun vahdaniyetine
ait delilleri kulaklarımızda çınlamıştır.”[1839]
4905. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah işlerin gizliliklerini bilmekte, yaratıklarında görülen tedbir
nişaneleri sebebiyle akıllara aşikar olmaktadır. O Allah ki peygamberlere
soruldu, ama onlar O’nu had ve cüz ile nitelendirmediler; O’nu fiilleriyle
nitelendirdiler ve nişaneleriyle O’na kılavuzluk ettiler. Mütefekkir insanların
aklı O’nun varlığını inkar edemez. Zira gökleri, yeri, ikisinin arasındakileri
ve içindekilerini yaratanın kudreti inkar edilemez.”[1840]
4906. Hişam b.
Hakem şöyle diyor: “Mısırlı bir
zındık İmam Sadık’ın (a.s) ilmini işitmişti. Bu yüzden onunla tartışmak için
Medine’ye geldi. Ama onu Medine’de bulamadı. Ona, “İmam Mekke’dedir” denilince
bu defa Mekke’nin yolunu tuttu.
İmam Sadık (a.s) tavafını bitirince Zındık
yanına geldi ve yanına toplandığımız bir halde İmam’ın tam karşısına oturdu.
İmam o zındığa, “Yeryüzünün bir altı ve bir üstü olduğunu biliyor musun?” dedi.
Zındık, “Evet!” dedi. İmam, “Yeryüzünün altına girdin mi?” diye sordu. Zındık,
“Hayır” dedi. İmam, “O halde altında ne olduğunu ne biliyorsun?” Zındık,
“Bilmiyorum, ancak altında bir şey olduğunu zannetmiyorum” dedi. İmam Sadık (a.s),
“Yakin etmedikçe zan acizliktir” diye buyurdu.” İmam Sadık (a.s), “Göğe çıktın
mı?” diye buyurdu: Zındık, “Hayır” dedi. İmam: “O halde içinde ne olduğunu
biliyor musun?” diye sordu. Zındık: “Hayır” dedi. İmam: “Doğu ve batıya gidip
arkalarında ne olduğuna baktın mı?” diye sordu. Zındık: “Hayır”dedi. İmam: “Ne
kadar ilginçsin! Doğuya gitmemişsin, batıya gitmemişsin, yerin altına
inmemişsin, göğe çıkmamışsın, arkalarında ne olduğunu bilmek için oraları
tecrübe etmememişsin, bütün bunlara rağmen içinde olanları inkar ediyorsun.”
Acaba aklıllı insan bilmediğini inkar eder mi?” Zındık: “Şimdiye kadar hiç
kimse benimle böyle konuşmadı” dedi. İmam: “O halde sen bu konuda şek
içindesin. Doğru da olabilir, yanlış da olabilir” diye buyurdu. Zındık: “Belki
de öyledir” dedi. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Adam! Bilmeyenin bilen
kimse üzerinde bir hücceti yoktur. Cahilin, alim üzerinde bir delili yoktur. Ey
Mısırlı Kardeş! Benden bil ki bizim Allah hakkında asla şekkimiz yoktur. Güneş
ay, gece ve gündüzün hiçbir hataya düşmeden gelip gittiğini görüyor musun?”
Hişam şöyle diyor: “O zındık sonunda İmam
Sadık’ın (a.s) eliyle iman etti.” [1841]
4907. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Başkasıyla kaim olan her şey sonradan yapılmıştır. Başkası sebebiyle
vücuda gelen her şey sonuçtur.”[1842]
4908. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizzat tanınan her şey sonradan
yapılmıştır. Başkasıyla kaim olan her şey de sonuçtur.”[1843]
4909. İmam Sadık
(a.s), kendisine, münazara sırasında “cisimlerin sonradan yaratıldığının delili
nedir?”diye soran İbn-i Ebi’l-Evca’ya şöyle buyurmuştur: “Küçük veya büyük her şey kendisine benzeri
eklendiğinde daha büyük olur. Bunda bir zail oluş ve bir haletten başka bir
halete geçir vardır. Eğer o şey kadim (ezeli) olsaydı zail olmaz ve değişmezdi.
Zira zail olan ve değişen bir şey var veya yok olabilir. Dolayısıyla yokluktan
sonra var olmakla sonradan yaratılma merhalesine girer ve ilk halette (yokluk
döneminde) ise yokluk dünyasına ayak basar. Bir tek şeyde ise ezel ve yokluk
sıfatı birleşmez.”[1844]
bak. Ed-Dehr, 1274. Bölüm
Kur’an:
“Hakka
yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira
Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların
çoğu bilmezler.”[1845]
“Allah'ın rengi (ile renklenin); rengi
Allah'ınkinden daha güzel olan kim vardır? Biz “O’na ibadet edenleriz”deyin.”[1846]
“Rabbin,
insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: “Ben sizin Rabbiniz
değil miyim”demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: “Evet
şâhidiz”demişlerdi. Demeyesiniz kıyamet günü, “Bizim bundan haberimiz
yoktu”dersiniz veya”[1847]
“Andolsun ki,
onlara, “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?”diye sorsan: “Allah'tır”derler.”[1848]
“Allah'a
ortak koşmaksızın O’na yönelerekAllah’ın hanifleri olun. Pis putlardan kaçının.
Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir
uçuruma attığı şeye benzer.”[1849]
4910. İmam Sadık
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah’ın fıtratı”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani tevhid!”[1850]
4911. İmam Bakır
(a.s) hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Onları Rableri olduğu marifeti üzere yarattı.
Eğer böyle olmasaydı, “Rableri kimdir ve onlara kim rızık vermektedir?”
sorusunun cevabını bilemezlerdi.”[1851]
4912. İmam Sadık
(a.s), “Rabbin
Ademoğullarının sülbünden ...” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kalplerinde marifet sabitleşti, söz verdikleri
günü (kalubela gününü) unuttular. Ama bir gün hatırlarlar. Böyle olmasaydı hiç
kimse kendisini kimin yarattığını ve kimin rızık verdiğini bilemezdi.”[1852]
4913. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Yani aziz ve celil olan Allah’ın
yaratıcısı olduğunu bilme üzere doğar. Allah’ın şu sözü de buna işarettir: “Onlara,
“gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olursan, şüphesiz “Allah”
derler.”[1853]
4914. İmam Bakır
(a.s), Allah-u Teala’nın “Allah’ın hanifleri” ayeti hakkında, “Haneflik
nedir?”diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu Allah’ın insanları üzerinde yarattığı
fıtrattır. Allah yaratıkları marifeti üzere yaratmıştır.”[1854]
4915. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Anne ve babası onu Hıristiyan veya
Yahudi eder.”[1855]
4916. Resulullah
(s.a.a), Müslümanların müşriklerin çocuklarını katlettiği bir savaşta şöyle
buyurmuştur: “Biliniz ki
en iyileriniz müşriklerin çocuklarıdır” sonra da şöyle buyurmuştur: “Sakın
soykırım yapmayın. Her çocuk fıtrat üzere doğar. Dili ondaki perdeyi aralar.
Anne ve babası da onu Yahudi, veya Hıristiyan ya da Mecusi eder.”[1856]
bak. el-Bihar, 3/276, 11. Bölüm; 67/130, 4.
Bölüm
Kur’an:
“İnsana
bir darlık gelince, yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarıp
yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen darlıktan ötürü bize hiç
yalvarmamışa döner. İşlerinde tutumsuz olanlara, yaptıkları böylece güzel
görünür.”[1857]
“İnsanlar bir
darlığa uğrayınca Rablerine dönerek O’na yalvarırlar, sonra Allah katından
onlara bir rahmet tattırınca içlerinden bir takımı kendilerine verdiklerimize
nankörlük ederek Rablerine eş koşarlar.”[1858]
“İnsanın
başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah,
katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir; Allah'ın
yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “küfrünle az bir müddet
zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin.”[1859]
4917. İmam Askeri (a.s),
besmelenin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Allah, ihtiyaçlar ve zorluklar anında, her
yaratığın O’ndan başka herkesten ümidini kestiği ve O’ndan başka her sebebin
(bağının) koptuğu bir anda her yaratılmışın kendisine yöneldiği kimsedir. Sen,
“Bismillah” diyorsun. Yani tüm işlerimde sadece ibadete layık olan Allah’tan
yardım dilerim. Yardım istendiğinde yardıma koşar ve çağrıldığında icabet eder.
Bu birisinin İmam Sadık’a (a.s) dediği şu sözdür: “Ey İbn-i Resulillah! Bana
Allah’ın varlığını göster ve ne olduğunu öğret ki mücadeleciler bana karşı
saldırıya geçmiş ve beni şaşkınlığa düşürmüşlerdir.”İmam Sadık (a.s) ona şöyle
buyurdu: “Ey Allah’ın kulu! Hiç gemiye bindin mi?” Adam, “Evet” deyince şöyle
buyurdu: “Geminin kırıldığı, seni kurtaracak bir geminin ve sana kifayet edecek
bir yüzücülüğün olmadığı bir durumla karşılaştın mı?” Adam, “Evet”deyince de
şöyle buyurdu: “O an herhangi bir şeyin seni bu tehlikeden kurtarmaya kadir
olduğu kalbinden geçti mi?” Adam, “Evet” deyince de İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“İşte o, hiç kurtarıcının olmadığı durumda kurtarmaya ve hiçbir yardımcının
olmadığı bir anda yardımda bulunamaya kadir olan Allah’tır. [1860]
4918. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın varlığı yaratıklarından bilinir, akıllarla marifetine
inanılır ve hücceti fıtratla sabit olur.”[1861]
4919. İmam Ali
(a.s), “Allah”hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah; her yaratığın ihtiyaçlar ve zorluklar
anında, herkesten ümidini kesdiği ve ondan başka tüm sebepler zincirinin
koptuğu bir anda yöneldiği kimsedir. Zira her insan bu dünyada her ne kadar
makam ve servet sahibi de olsa ve diğer insanlar kendisine çok muhtaç da
bulunsa kendisinin gideremeyeceği bir takım ihtiyaçları ortaya çıkar. Hatta
bizzat böyle bir şahıs için de karşılayamayacağı bir takım ihtiyaçlar baş
gösterir. Böylece ihtiyaç ve zaruret anında Allah’a yönelir. Ama ihtiyaçları
giderilince yeniden şirk yoluna koyulur.”[1862]
Kur’an:
“Onlar,
yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir? Yoksa
gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır, Allah'a kesin olarak
inanmıyorlar.”[1863]
4920. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir şeyi yapan herkes onu bir şeyden yapmıştır. Ama Allah yaptığını
bir şeyden yaratmamıştır.”[1864]
4921. İmam Bakır
(a.s), Şam alimlerinden biri “Allah eşyayı bir şeyden mi yaratmıştır yoksa bir
şeysizlikten mi?” sorusu üzerine şöyle buyurmuştur: “Eşyayı kendisinden önce var olan bir şeyden
yaratmamıştır. Eğer bir şeyi bir şeyden yaratsaydı, onunla eşya arasında
kesinti olmaz ve o şey sürekli Allah’la birlikte olurdu. Oysa Allah var olmuş,
ama onunla birlikte bir şey olmamıştır.”[1865]
4922. İmam Sadık
(a.s), “Allah eşyayı neden (hangi şeyden) yarattı?”diye soran Zındık birine
şöyle buyurmuştur: “Bir şeyden
yaratmadı!”Zındık, “O halde nasıl olur da, bir şey şey olmayandan vücuda
gelebilir?” diye sorunca da İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Eşya ya bir şeyden
yaratılmıştır, ya da şey olmayandan. Bir şeyden yaratılmış olursa, o şey Allah
ile birlikte olur ve de o şey kadim sayılır. Kadim olan bir şey ise sonradan olmaz,
fena bulmaz ve değişmez. Bu şey de bir cevher (tözdür) ve bir renktir. O halde
bu alemde var olan çok çeşitli farklı renkler ve sayısız cevherler nereden
gelmiştir? Eğer eşyanın kendisinden yaratıldığı şey diri ise o halde bu ölüm
nereden geldi? O şey ölü ise, o halde hayat nereden geldi? Ezeli ve kadim olan
bir diri ve bir ölüden de meydan gelemez. Zira ezeli diridir ondan ölü meydana
gelmez. Hakeza ezeli ve kadim bir ölü de var olamaz. Zira ölü bir varlığın
kudret ve bekası olmaz” zındık: “O halde neden varlıklar ezelidir?” denmiştir
diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: “... Dünyanın içindekileriyle dönüşü,
yerin üzerindekileriyle hareket etmesi, zamanını değişmesi, zaman farklılığı,
alemdeki eksiklik ölüm, çürüme ve insanı, kendisini yaratan ve idare eden
birinin olduğunu ikrar etme çaresizliğini ve eşyanın sonradan olduğuna
göstermektir. Tatlının ekşidiğini, şirin olanın acılaştığını, yeninin
eskidiğini ve her şeyin değişip yok olduğunu görmüyor musun?”[1866]
4923. İmam Sadık
(a.s) Allah’ın birliğinin delili sorulunca şöyle buyurdu: “Yaratıkların ihtiyaç içinde oluşu!”[1867]
4924. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Mahlukatı yaratmayı ezeliyetine ve
varlığına, delil kılan Allah’a hamd olsun... Allah, eşyanın yaratılışını
ezeliyetine, acziyetini kudretine, yokluğa mahkumluğunu da ebediyetine şahit
kılmıştır.”[1868]
4925. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamd, yarattıklarını mevcudiyetine ve
onların yaratılmalarını ezeliyetine delil kılan Allah’a mahsustur”[1869]
4926. İmam Sadık
(a.s), “Bir yaratıcın olduğunun delili nedir?”diye soran Ebu Şakir Deysani’ye
şöyle buyurmuştur: “Kendimi iki
hal üzere buldum: Ya ben kendimi yarattım yada başka birisi beni yaratmıştır.
Eğer ben kendimi yarattıysam şu iki halden biridir: Ya (önceden de) vardım veya
kendimi var ettim. Eğer önceden var idiysem ve kendimi vücuda getirdiysem,
kendimi vücuda getirmeme bir ihtiyaç yoktur. Eğer yok idiysem, senin de
bildiğin gibi yok olan bir şey, bir şey vücuda getiremez. O halde üçüncü bir
şık geçerlidir. O da şu ki benim bir yaratıcım vardır ve o da alimlerin rabbi
olan Allah’tır.”Verecek bir cevabı olmayan Ebu Şakir kalkıp gitti.”[1870]
bak. el-Hilket, 1053 ve 1055. bölümler
Kur’an:
“Ey insanlar!
Sizin yaratılmanızda ve canlıların yeryüzünde yayılmasında, kesin olarak iman
eden kimseler için ibretler vardır.”[1871]
“Göklerin
ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahiplerine
şüphesiz deliller vardır.”[1872]
4927. İmam Ali
(a.s), yaratıcının ispatı hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Devenin pisliği devenin varlığına, eşeğin
pisliği eşeğin varlığına ve ayak izi bir yolcunun varlığına delalet eder. O
halde şu gök varlığı bunca letafetiyle ve yeryüzü bu yoğunluğuyla latif ve
habir olan Allah’ın varlığına nasıl delalet etmez?”[1873]
4928. İmam Ali
(a.s), gece namazını bitirince şu cümleyi çok tekrarlardı: “Şehadet ederim ki gökler, yer ve içinde olanlar
senin varlığının nişaneleri ve kendisine davet ettiğin şeylerin tanıklarıdır.
Hüccetini açıklayan ve rububiyetine tanıklık eden her şey nimetlerinin
eserlerinin nişanesi ve tedbirinin alametleridir.”[1874]
4929. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yaratıklarından, Allah’ın varlığına ulaşılır, akıllarla
varlığı tanınır, tefekkür ile hücceti sabit olur ve ayetleri ile kullarına
hücceti tamamlanır.”[1875]
4930. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hikmet eseleri vücuda getirdiği güzelliklerde aşikardır.
Yarattığı her şey onun hücceti oldu ve kendisine mensup kılındı. O halde bir
yaratığı dilsiz ve sessiz olursa, Allah’ın ondaki tedbiri konuşan hücceti
olur.”[1876]
4931. İmam Rıza
(a.s) Adem’in sonradan yaratıldığı hususunda sorulunca şöyle buyurmuştur: “Sen önceden yoktun ve sonradan var oldun. (Öte
yandan) Kendi kendini yaratmadığını ve benzerinin de seni vücuda getirmediğini
de biliyorsun.”[1877]
İmam Bakır (a.s) ise Allah-u Teala’nın, “Bu dünyada kör olan ahirette de kördür”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Göklerin ve yerin yaratılışının, gece gündüzün
birbiri ardınca gelişinin ve gökyüzünün güneş ve ayla dönüşünün ve ilginç
ayetlerinin bunun ötesinde daha büyük bir işe delalet ettiğini anlamayan kimse
“ahirette de kördür.”Yani görmediklerini müşahade etmek hususunda kördür
ve yol açısından daha sapıktır. [1878]
4932. İmam Rıza
(a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Yani mevcut hakikatleri görmek hususunda kördür.”[1879]
4933. İmam Sadık
(a.s), “alemin yaratıcısının delili nedir?” diye soran zındık birine şöyle
buyurmuştur: “İşlerin
varlığı onların bir yapıcısının olduğuna delalet etmektedir. Bir bina görünce,
her ne kadar yapıcısını görmemişsen ve müşahade etmemişsen bile, onun bir
mimarı ve yapıcısının olduğunu anlamıyor musun?”[1880]
4934. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Şanı yüce yaratıcının varlığına delalet eden ilk öğüt ve delil, bu
cihanı meydana getirmesi, cüzlerini terkip etmesi ve eczasını mevcut haliyle
düzenlemesidir. Bu alem hakkında düşünecek olursan kullarının ihtiyaç duyduğu
herşeyin içinde olduğu bir ev gibi olduğunu görürsün. Gök yükseltilmiş bir
tavan, yeryüzü serilmiş bir halı, yıldızlar, yanyana dizilmiş kandiller ve
cevherler yeryüzünün bağrında depolanmış hazineler gibidir. Alemin herşeyi
kendi yerinde hazır kılınmıştır. İnsan bu evin ve içindeki her şeyin sahibidir.
Bitki çeşitleri onun hedefleri için hazırlanmış, çeşitli hayvanlar maslahat ve
menfaatlerine hizmet etmektedir. Bütün bunlar açıkça alemin bir program,
hikmet, düzen ve uyum üzere yaratıldığını ve yaratıcısının bir tek olduğunu
göstermektedir.”[1881]
4935. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah’ın ilginç kudreti ve yüce nimetleri hakkında düşünecek
olsaydılar şüphesiz yola gelir ve cehennem azabından korkarlardı. Ama kalpler
hastadır ve düşünceler afete uğramıştır. Allah’ın yarattığı en küçük varlığa
bir bakmıyorlar mı? Nasıl da onu sağlam yaratmış, parçalarını dikkatle bir
araya getirmiş, kendisine kulak ve göz deliği açmış, kemik ve deri koşmuştur. Bir
baksanıza şu karıncanın o küçücük cüssesine, şeklinin inceliklerine! Neredeyse
gözler onu göremiyor, zihinler onu kavrayamıyor. Yeryüzünde nasıl da hareket
ediyor! Rızkı için yeryüzünde koşturuyor. Onların yeme mecrasını; bedeninin
yukarı aşağı ve içini, karnının adalelerini, kafasında yer alan göz ve
kulaklarını bir düşünecek olursan yaratılışına hayran kalırsın, özelliklerini
sıralamaktan yorulursun. Güneşe, aya, bitkilere, ağaca, suya, taşa, gece ve
gündüzün değişmesine, şu denizlerin kabarmasına, şu dağların çokluğuna ve
zirvelerin yüksekliğine, şu dillerin farklılığına ve lehçelerinin çeşitliliğine
bir bak! Öyleyse yazıklar olsun, tedbir ve takdir ediciyi inkar edene! Onlar,
hiç bir delile dayanmadan, hiç bir araştırma yapmadan ekicisiz çıkan bitkiler
gibi olduklarını ve çeşit çeşit şekillerinin yapıcısı bulunmadığını sanıyorlar.
Onlar iddiaları için bir delile sığınmıyorlar ve inançları hakkında araştırma
yapmıyorlar. Ustasız bina veya suç işleyen olmadan suç olur mu?!”[1882]
Kur’an:
“Öyleyse
insan neden yaratıldığına bir baksın.”[1883]
Sizi topraktan yaratması O’nun varlığının
belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız.”[1884]
“İnsanı
sudan yaratarak, ona soy sop veren O’dur. Rabbin her şeye Kadir'dir.”[1885]
“O,
insanı pıhtılaşmış kandan yarattı.”[1886]
“Biz
insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz; bu yüzden, onun
işitmesini ve görmesini sağlamışızdır.”[1887]
“Sizi
annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa
geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O’nundur,
O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyken nasıl olur da O’nu bırakıp başkasına
yönelirsiniz?”[1888]
4936. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi vücudunda, aklını hayrete düşüren bir terkip ve Allah’ı
reddeden hüccetlerini iptal eden bir tertip esasınca yaratılışın eserini
gördüğü halde Allah’ın kullarına gizli kaldığını sanan insan ne de ilginçtir.
Canıma andolsun ki eğer bu büyük işleri düşünecek olsalardı şüphesiz bu açık
terkip, aşikar tedbir, yok olan eşyaların meydana gelişi, bir halden bir hale
değişimi, bir yapıdan diğer yapıya dönüşümü, onları yaratıcının varlığına
eriştirirdi.”[1889]
4937. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey doğru düzgün yaratılmış mahluk! Kat kat
perdelerin arkasında, rahimlerin karanlığında inşa edilip korunan yaratık! İlk
kez balçığın özünden yaratıldın... Sonra konulduğun yerden hiç görmediğin,
menfaatlerini elde etmenin yolunu bilmediğin aleme çıkarıldın. Annenin
memesinden beslenmeyi kim öğretti? İhtiyaçlarını arayacağın, isteyeceğin
yerleri kim tanıttı?”[1890]
4938. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “O insan; rahimlerin karanlıklarında
gizlice tasarlanıp kararlaştırılan dökülmüş erlik suyu ve yaratılışı noksan
bir kan parçası, bir pıhtı değil miydi?... Sonra da kendisine duyduğunu
belleten bir gönül, konuşan bir dil, bakıp gören bir göz verildi ki duyup
gördüğünü anlasın, ibret alsın ve kötülüklerden kaçınsın. Ama o büyüyüp
geliştiğinde tekebbüre kapıldı, “[1891]
4939. İmam Bakır
(a.s) Allah-u Teala’nın “katışık bir nutfeden...” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bütünüyle karışan erkek ve kadının suyu.”[1892]
4940. İmam Rıza
(a.s), “Allah’ın varlığının delili nedir?” diye soran zındık birine şöyle
buyurmuştur: “Ben
bedenime bakıp, en veya boyunda herhangi bir arttırma veya eksiltmede
bulunamayacağımı, ondan kötülükleri uzaklaştırıp bir fayda veremeyeceğimi
görünce bu yapının bir mimarı olduğunu anladım ve Allah’ın varlığını ikrar
ettim. Ayrıca gökyüzünün kudretiyle dönüşünü, bulutların yaratılışını,
rüzgarların harekete geçirilişini; güneşin, ayın ve yıldızların hareketini ve
diğer ilginç ve sağlam nişaneleri görünce de bütün bunların bir takdir edicisi
ve meydana getireni olduğunu bildim.”[1893]
4941. İmam Sadık
(a.s), yanına gelen İbi’l-Evca’ya şöyle buyurmuştur: “Ey ibn-i ibi’l-Evca! Sen mahluk musun yoksa
mahluk değil misin?” O: “Mahluk değilim” dedi. İmam Sadık (a.s): “Eğer mahluk
olsaydın nasıl olurdun?” diye buyurunca İbn-i Ebi’l-Evca cevap veremedi ve
kalkıp gitti.”[1894]
4942. İmam Sadık
(a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Sen mahluk musun yoksa mahluk değil misin?” Abdulkerim bin
İbi’l-Evca, “Ben yaratılmış değilim” dedi. İmam (a.s), “Eğer mahluk olsaydın
nasıl olurdun?”diye sordu. Abdulkerim bir müddet sustu, cevap veremedi ve
karşısındaki çubukla oynar bir halde şöyle dedi: “Uzun, geniş, çukur, kısa,
hareketli, sakin vb. şeyler mahlukun sıfatıdır.”İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Eğer
mahluk için bundan başka sıfatlar bilmiyorsan o halde kendini mahluk say. Zira
bu sıfatları bizzat kendinde buluyorsun.”[1895]
bak. el-İnsan, 315-316. bölümler
Kur’an:
“Ana rahminde sizi dilediği gibi şekillendiren
O’dur. O’ndan başka ilah yoktur, güçlüdür, hikmet sahibidir.”[1896]
“O,
vareden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin
olan Allah'tır. Göklerde ve yerde olanlar O’nu tespih ederler. O güçlüdür,
hikmet sahibidir.”[1897]
4943. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala birini yaratmak istediğinde kendisiyle Adem’e
kadar olan babası arasındaki her şekil ve sureti toplar, sonra onu onlardan
biri şeklinde yaratır. O halde hiç kimse, “bu benim veya babalarımın benzeri
değildir”demesin.”[1898]
4944. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İki nutfe rahimde birleşir. Hangisi diğerinden çok olursa çocuk ona
benzer.”[1899]
4945. Resulullah
(s.a.a), Müminlerin Emiri’ne (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın sana ihsan ettiği ilk
nimetin ne olduğunu söyle!” Müminlerin Emiri: “Beni yaratması...” diye cevap
verdi. Peygamber: “Üçüncüsü nedir?” diye sorunca da şöyle buyurdu: “Allah’a
andolsun beni en güzel şekil ve en uygun terkiple yarattı.” Peygamber, “Doğru
dedin” diye buyurdu”[1900]
Kur’an:
“Allah'a
nasıl küfredersiniz? Halbuki ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek,
sonra tekrar diriltecek ve sonunda O’na döneceksiniz.”[1901]
“O,
ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O
canlandırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz.”[1902]
bak. Bakara suresi, 73; Necm, suresi, 44; Hac
suresi, , 66, Kaf suresi, 43, A’raf suresi, 158; Tevbe suresi, 116; Yunus
suresi, 31, 56; Mü’minun suresi, 80; Gafir suresi, 68; Duhan suresi, 8; Hadid
suresi, 2; Casiye suresi, 26; En’am suresi, 95; Al-i İmran suresi, 27
Kur’an:
“İçinizden, kendileriyle huzura
kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun
varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen kavim için dersler vardır.”[1903]
“Göklerin
ve yerin Yaratanı, size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu
suretle, çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O,
işitendir, görendir.”[1904]
“Allah
sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış , sonra da sizi çiftler halinde var
etmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak O’nun bilgisiyledir. Ömrü
uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin azalması şüphesiz Kitaptadır. Doğrusu bu
Allah'a kolaydır.”[1905]
bak. Necm,
45; Kıyamet, 39; Nahl, 72; Leyl, 3
4946. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çift kapının birinde bir menteşe olduğunu
görürsen o menteşenin anlamsız olarak takıldığını mı sanırsın? Hayır şüphesiz
diğer kapıyla birleştirildiğini ve böylece kapatıldığını anlarsın. Dolayısıyla
bir araya gelişleri fayda versin diye diğer tekini de hazırlarsın. Erkek
hayvanın varlığı da aynı şekildedir. Adeta dişi için hazırlanan, çiftin bir
tekidir. O halde erkek ve dişi birleşirler. Zira neslin bekası ve devamı bundadır.
Bu felsefe iddiacıları helak, ümitsiz ve mutsuz olsun. Nasıl olur da kalp
gözleri bu ilginç yaratılışı görmüyor hatta içindeki tedbir ve kastı inkar
ediyorlar?”[1906]
Kur’an:
“Yerin
yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan
Allah münezzehtir.”[1907]
“Yeryüzüne
bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir.
“Şüphesiz bunlarda Allah'ın kudretine işaret
vardır, ama çoğu iman etmezler.”[1908]
“İbret
alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır.”[1909]
4947. İmam Ali
(a.s), Allah-u Teala’yı bazı fiileri ile zikr edince şöyle buyurmuştur: “Uzak ve aykırı şekleri yakınlaştırdı ve
yakınların arasını ayırdı ki aralarını ayırmakla ayıranı ve onları yakın ve bir
araya getirmekle de bir araya getireni anlasınlar. Allah-u Teala’nın şu sözü de
bunu ifade etmektedir: “İbret alasınız diye her
şeyi çift çift yaratmışızdır.”[1910]
4948. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eşyanın ecelini vakitlerine (bıraktı) ve çeşitli şeylerin arasında
uyum yarattı, her birine özel içgüdüler koştu ve her birini benzeri ile
birlikte kıldı.”[1911]
4949. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah hiçbir şeyi bağımsız ve eşsiz olarak yaratmamıştır. Bu yolla
insanları kendine yönlendirmeyi ve varlığını ispat etmeyi irade etmiştir. Zira
Allah Tebarek ve Teala bir ve tektir. Kendisiyle birlikte O’nu ayakta tutan,
O’na yardım eden ve O’nu koruyan bir ikincisi yoktur. Allah’ın izin ve
iradesiyle yaratıklar birbirine bağlıdır.”[1912]
4950. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu gördüğümüz şeylerin her biri birbirine muhtaçtır. Zira her
birinin kıvamı bir diğerine bağlıdır. Nitekim bir binanın parçaları da bir birine
muhtaç ve bağlıdır. Aksi takdirde uyumlu, sağlam olmazdı. Gördüğümüz diğer
şeyler de böyledir.”[1913]
4951. İmam Ali
(a.s), Allah’ın eşyayı yaratması hususunda şöyle buyurmuştur: “Tüm şeylerin eğriliğini düzeltti, hududlarının
işaretlerini açıkça belirtti, birbiriyle çelişen şeyler arasında kudretiyle
uyum yarattı. Onların yakınlık sebeplerini birleştirdi.”[1914]
4952. İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Edatlar kendilerini sınırlandırıyor, aletler benzerlerine işaret
ediyor, varlıkların fiilleri kendilerinde oluşmaktadır. (Allah’ta değil)
Varlıklar, “munz” (falan zamandan beri) kelimesiyle kadim olmaktan
çıkmıştır.”Kad” (zamanın sınırlı oluşunu ifade etmektedir. ) kelimesiyle
ezeliyetten çıkmıştır. Tamamlayıcı “levla”(olmasaydı) edatıyla kamil olmaktan
çıkmıştır. Eşya birbirinden ayrılışıyla ayırıcısına delalet etmiştir. Birbirine
aykırı oluşuyla, onları birbirine aykırı kılıcıyı açığa çıkarmıştır. Böylece
eşyanın yaratıcısı akıllara tecelli etmiştir.”[1915]
4953. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Edatlar kendilerini sınırlandırıyor, aletler benzerlerine işaret
ediyor, varlıkların fiilleri kendilerinde oluşmaktadır... Eğer varlıklar
ayırıcının varlığını beyan etmek için birbirinden ayrılmamış olsalardı ve
birbirine aykırı kılıcıya delalet etmek için birbirine aykırı olmasaydı şüphesiz
yaratıcıları akıllara tecelli etmezdi.”[1916]
Kuran:
“Ey
insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran
Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O’ndan başka ilah yoktur. Nasıl
aldatılıp da döndürülürsünüz?”[1917]
“Allah
size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır;
onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler.”[1918]
4954. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın mülkünde yetmiş veya seksen yıl yaşayıp nimetlerinden
istifade ettiği halde Allah’ı hakkıyla tanımayan kimse ne de çirkindir!”[1919]
4955. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Mufazzal! İnsanların vücuduna yerleştirilen örneğin bir şeyler
yemek gibi fiilleri düşün. Eğer insan bedeninin ihtiyaçlarını bilerek yemek
yemeseydi ve içinde kendisini buna zorlayan bir neden olmasaydı şüphesiz yemek
hususunda tembellik ve gevşeklik eder ve böylece de bedeni eriyerek yok
olurdu.”[1920]
4956. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “... Ey doğru düzgün yaratılmış mahluk! Kat
kat perdelerin arkasında, rahimlerin karanlığında inşa edilip korunan yaratık!
İlk kez balçığın özünden yaratıldın, bilinen bir süre sağlam karar yerlerine
konuldun, taktir edilen süre de orada kaldın. Annenin karnında bir cenin idin;
ne cevap verebilirdin ne de bir çağrıyı duyardın. Sonra konulduğun yerden hiç
görmediğin, menfaatlerini elde etmenin yolunu bilmediğin aleme çıkarıldın.
Annenin memesinden beslenmeyi kim öğretti? İhtiyaçlarını arayacağın, isteyeceğin
yerleri kim tarif etti?”[1921]
Kur’an:
“Musa:
“Rabbimiz, her şeye ayrı bir özellik veren, sonra doğru yola
eriştirendir”dedi.”[1922]
“Allah
her dişinin rahminde taşıdığını, rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir.
O’nun katında her şey bir ölçüye göredir.”[1923]
“Göklerin
ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı
bulunmayan, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen O’dur.”[1924]
“Şüphesiz
Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.”[1925]
4957. İmam Sadık
(a.s), aziz ve celil olan Allah’ın, “Her şeye ayrı
bir özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir...” ayetinin tefsirini soran Muhammed b. Müslim’e
şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
yaratıklarından herşey şeklinden bir şeyin dişi mi yoksa erkek mi olduğunu
bilir.”Ben, “doğru yola eriştirendir” ne anlamdadır?”diye sorunca da
şöyle buyurdu: “Her varlığı kendi türünden olan muhalif cinsi ile çiftleşmeye
ve yakınlaşmaya sevk etti.”[1926]
el-Mizan Tefsiri “Rabbimiz, her şeye ayrı bir
özellik verendir” ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Bu ayetin anlamı
şudur: “Allah, her varlığın mücehhez olduğu kuvve ve araçlar ile o şeyi,
varlığının nihai hedefine doğru sevkeden etkileri arasında bir tür irtibat
vücuda getirmektedir. “[1927]
Kur’an:
“Kalemle
öğretti, insana bilmediğini öğretti.”[1928]
“Allah sizi
annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz
diye size kulak, göz ve kalp vermiştir.”[1929]
Kur’an:
“Gökleri
ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O’nun
varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır.”[1930]
“Yeryüzünde
rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda, öğüt alan kimseler için
ibret vardır.”[1931]
“Biz
onunla (suyla) türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş; dağlarda da beyaz,
kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar var etmişizdir. İnsanlar, yerde
yürüyenler ve davarlar da böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kulları
arasında O’ndan korkan, ancak âlimlerdir.”[1932]
4958. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Takdir ve tedbir eden Allah’ı inkar eden kimseye eyvahlar olsun.
Onlar ot gibi bittiklerini ve bir ekicilerinin olmadığını sanıyorlar. Onlar
çeşitli suretlerinin bir yapıcısı olmadığını zannediyorlar. Bunların
iddialarını ispat edecekleri bir delilleri yoktur ve inançlarında bir araştırma
yapmamışlardır.”[1933]
Kur’an:
“Ey
insanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giysi sizi süsleyecek elbise gönderdik.
Takva elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah'ın bu ayetleri öğüt almanız
içindir.”[1934]
“Taze
et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol nimetinden faydalanmanız
için denize ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün boyun eğdiren de
O’dur. Artık belki şükredersiniz.”[1935]
“Allah yarattıklarından
size gölgeler yapmış ; dağlarda sığınacağınız barınaklar var etmiş, sizi
sıcaktan koruyacak elbiseler, harpte sizi koruyacak zırhlar vermiştir.”[1936]
“Allah size
evlerinizi dinlenme yeri kıldı. Hayvanların derilerinden, yolculukta ve ikamet
zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız evler; yün, tüy ve kıllarından bir süre
kullanacağınız ev eşyası ve ticaret malı var etmiştir.”[1937]
4959. İmam Bakır
(a.s), Allah-u Teala’nın, “Onlara örtü olarak güneş (ışıkları) dışında bir şey karar kılmadık.”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Ev yapmayı bilmiyorlardı.”[1938]
Kur’an:
“Geceleyin
uyumanız, gündüz de lütfünden rızık aramanız O’nun varlığının belgelerindendir.
Bunlarda kulak veren kavim için dersler vardır.”[1939]
“Size
geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü çalışasınız diye aydınlık olarak
yarattığımızı görmediler mi? Doğrusu bunda, iman eden kavim için dersler
vardır.”[1940]
bak. Furkan,
47; Nebe, 9; Zümer, 42
4960. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Mufazzal! İnsanın yemek ve uyumak gibi fiillerini düşün. Eğer
insan beden rahatlığına ve güç tazelemeye ihtiyacı olduğunu düşünerek
uyumasaydı, belki de bu konuda tembellik edecek ve böylece bedeni yıpranıp yok
olacaktı.”[1941]
Kur’an:
“De
ki: “Söyler misiniz? Eğer Allah geceyi üzerinize kıyamete kadar uzatsaydı,
Allah'tan başka hangi ilah size bir ışık getirebilir? Dinlemez misiniz?”[1942]
“De
ki: “Söyleyin: Eğer Allah gündüzü üzerinize kıyamete kadar uzatsaydı, Allah'tan
başka hangi ilah, içinde istirahat edeceğiniz geceyi size getirebilir? Görmez
misiniz?”[1943]
bak. En’am,
96; A’raf, 54; Kasas, 73; Nur, 44; Furkan, 47; Neml, 86; Yasin, 37; Zümer, 50
Kur’an:
“Kesin olarak
iman edenlere, yeryüzünde nice deliller vardır.”[1944]
“Göğün ve yerin
O’nun buyruğu ile ayakta durması O’nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi
kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz.”[1945]
“Doğrusu,
zeval bulmasın diye gökleri ve yeri tutan Allah'tır. Eğer onlar zevale uğrarsa
O’ndan başka, Andolsun ki onları kimse tutamaz. O, şüphesiz halimdir,
bağışlayandır.”[1946]
“Sizin
için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan,
sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur.
Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!”[1947]
bak. Bakara
suresi, 22; Hicr suresi, 19; Taha suresi, 53; Enbiya suresi, 31; Ra’d suresi,
3, 4; İbrahim suresi, 32; Nahl suresi, 13, 15; Kehf suresi, 7; Şuara suresi, 7,
8; Neml suresi, 60, 61; Lokman suresi, 10; Yasin suresi, 33-36; Gafir suresi,
64; Fussilet suresi, 39; Şura Sursei, 29; Zuhruf suresi, 10; Casiye suresi, 13;
Kaf suresi, 7, 8; Zariyat suresi, 48, 49; Rahman suresi, 10-13; Hadid suresi,
17; Talak suresi, 12; Mülk Sursei, 15; Nuh suresi, 19, 20; Mürselat suresi,
25-28; Nebe suresi, 6-16; Tarık suresi, 12; Gaşiye suresi, 17-20; Şems suresi,
6
4961. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünü yaratmış, meşgul olmadan tutmuş,
bir yerde karar kılmadan sağlamlaştırmış, direksiz dikmiş, dayanaksız yükseltmiş,
eğrisi-büğrüsü olmadan korumuş, paramparça olup dağılmasını engellemiştir.”[1948]
4962. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Dağları yeryüzünün dört bir köşesine, var
olan yerlere gömmüş... Onları yeryüzünün direkleri kılmış, yere çivilemiştir.
Dünya, hareket halinde iken halkıyla birlikte sarsılmaması veya yerinden kopup
ayrılmaması ya da hedefinden sapmaması için sakin kılınmıştır.”[1949]
4963. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Gükyüzünü direksiz ve dayanaksız yükseltmiş ve yeryüzünü hiçbir
sütuna dayanmadan havada yaymıştır.”[1950]
4964. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s), Allah-u Teala’nın, “sizin için yeri döşek kılan”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünü tabiatınıza uygun ve bedenlerinizle
uyumlu yaratmıştır. Yeryüzünü sizi yakacak kadar sıcak ve hararetli, donacak
kadar soğuk, başınızı ağırıtacak kadar güzel kokulu ve sizi zorluğa salacak
kadar kötü kokulu kılmadı.”[1951]
4965. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünü büyük dalgaların şiddeti ve
dolgun denizlerin baskınlığıyla doldurmuştur... Sonra yeryüzü suların engin
yerlerinde serilip oturmuştur... Sonra, suların hareketlerine aşınmaz kaya
parçalarıyla yön verilmiş, dağların yüzeye yerleşmesiyle çalkantı da dinmiş
oldu”[1952]
4966. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünü dağlar ve kayalarla
perçinlemiştir.”[1953]
4967. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Mufazzal! Bu madenleri ve onlardan çıkarılan, alçı, kireç,
cibsin, zırnık, mürdesenk, kuna, cıva, bakır, kurşun, gümüş, altın, zebercet,
yakut, zümrüt, çeşitli taşlar, zift, doğal katran, kükürt, petrol ve insanların
ihtiyaçlarını giderdiği şeyleri düşün. Bütün bunların yeryüzünün bağrında
insanın çıkarıp istifade etmesi için zahire kılındığı gerçeği akıl sahiplerine
gizli midir? Sonunda insanların madenleri işletmek hususunda gösterdikleri
ihtiras ve çabaya rağmen çareciliği fayda vermedi. Eğer onlar bu maddeleri
işletmek hususunda gösterdikleri çaba neticesinde başarılı olsalardı şüphesiz
altın ve gümüş o kadar fazla olurdu ki insanların gözünden düşer ve değerlerini
kaybederdi.”[1954]
Kur’an:
“Allah gökleri
gördüğünüz gibi direksiz yaratmış, sizi sallar diye yeryüzüne sabit dağlar
koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her hoş
çiftten yetiştirmişizdir.”[1955]
4968. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünü kayalar ve dağlarla perçinlemiştir.”[1956]
4969. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra, suların hareketlerine aşınmaz kaya
parçalarıyla yön verilmiş, dağların yüzeye yerleşmesiyle çalkantı da dinmiş
oldu.”[1957]
4970. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Daha sonra büyük kayalıkları, tepeleri ve
yeryüzünün yüce dağlarını yarattı, yerinde sağlam kıldı ve yerlerinde
kalmalarını takdir etti. Onları göklere yükseltmiş, temellerini suya gömmüş,
alçak yerlerden yüce kılmıştır. . Dağları yeryüzünün dört bir köşesine, var
olan yerlere gömmüş, doruklarını göklere yükseltmiş, uçlarını uzatmıştır.
Onları yeryüzünün direkleri kılmış, yere çivilemiştir. Dünya, hareket halinde
iken (halkıyla birlikte sarsılmaması veya yerinden kopup ayrılmaması ya da
hedefinden sapmaması için) sakin kılınmıştır.”[1958]
Kur’an:
“Kupkuru gördüğün
yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi, kabarması, Allah'ın
varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah şüphesiz ölüleri de diriltir.
Doğrusu O her şeye kadirdir.”[1959]
“Ya
içtiğiniz suya nedersiniz? Buluttan onu siz mi
indirdiniz yoksa indiren biz miyiz? Dilseydik onu tuzlu yapardık, şükretmeniz
gerekmez mi?”[1960]
“Küfredenlere,
gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana
getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?”[1961]
bak. Nahl,
10, 65; Bakara, 164; Hac, 63; Neml, 60; İbrahim, 32; Furkan, 48; Enfal, 11
Kur’an:
“Taze et yemeniz,
takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol nimetinden faydalanmanız için
denize ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün boyun eğdiren de O’dur.
Artık belki şükredersiniz.”[1962]
“Onlara bir delil
de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice
binekler yaratmış olmamızdır.”[1963]
“Dilesek, onları suda boğardık; ne
yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.”
bak. İbrahim, 32; Furkan, 53; Neml, 61; Şura, 32; Casiye, 12; Tur, 6; Mülk, 30; Rahman, 19; Mürselat, 27
4971. İmam Ali
(a.s), bir münacatında şöyle buyurmuştur: “Sen büyüklüğü göklerde, kudreti yerde,
ilginçlikleri denizde ve nuru karanlıkta olansın.”[1964]
4972. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah’ın hikmet genişliğini ve yaratıkların düşük ilmini
tanımak istiyorsan denizlerdeki balıkların çeşitlerine, deniz hayvanlarına,
sedeflere ve denizdeki sayılamayacak kadar diğer türlere bir bak. Menfaatleri
sayılamaz ve yavaş yavaş tanınırlar. İnsanlar ancak yeni aletlerle onları derk
etmişlerdir.”[1965]
Kur’an:
“Taneyi
ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır; diriyi ölüden, ölüyü diriden çıkarandır.
İşte Allah budur, nasıl yüz çevirirsiniz?”[1966]
“Yeri yaydık,
oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik.”[1967]
“O,
gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik... Ürün verdiklerinde
ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Bunlarda, iman edenler için, şüphesiz,
deliller vardır.”[1968]
“Yeryüzüne
bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir. Şüphesiz
bunlarda (Allah'ın kudretine) işaret vardır, ama çoğu iman etmezler.”[1969]
“Söyleyin,
ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yok Biz mi bitiriyoruz?
Dilersek biz onu kuru çöp yaparız, şaşar kalırsınız.”[1970]
“Söyleyin
şimdi bana tutuşturmakta olduğunuz ateşi. Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa
yaratan biz miyiz?”[1971]
Kur’an:
“Rüzgarları
müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin
yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, O’nun varlığının belgelerindendir. Belki
şükredersiniz.”[1972]
“Bilmez
misiniz ki, Allah bulutları sürer, sonra onları bir araya getirir; üst üste
yığar, sen de onların arasından yağmur yağdığını görürsün. Gökten içinde dolu
bulunan dağlar gibi bulutlar indirir, dilediğini ona uğratır, dilediğinden de
uzak tutar. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri alır!”[1973]
bak. Bakara suresi, 164. ayet;
A’raf suresi, 57. ayet; Hicr suresi, 22. ayet; İsra suresi, 69. ayet; Enbiya
suresi, 81. ayet; Furkan suresi, 48. ayet; Neml suresi, 63. ayet; Rum suresi,
51. ayet; Zariyat suresi, 1. ayet; Kamer suresi, 19. ayet; Mürselat suresi,
1-3. ayetler
4973. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rüzgarlar sekiz kısımdır. Dört kısmı azap ve dört kısmı da
rahmettir. Azap olan dört çeşit rüzgar şunlardır: Şiddetli esen (tufan), çok
sesli soğuk (fırtına), yakıcı (sam yeli) ve şiddetli yıkıcı (kasırga) rüzgar.
Rahmet rüzgarları ise şunlardır: “Dağıtıcı, müjdeleyici, gönderilen ve
bulutları dağıtıcı rüzgarlar. Allah mürsel (gönderilen) rüzgarları bulutları
meydana getirsin diye göndermektedir. Sonra bulutları yağmur yüklensin diye
müjdeleyici rüzgarları göndermektedir. Sonra bulutları harekete geçirsin diye
dağıtıcı rüzgarları göndermektedir. Böylece bulutlar çok sütlü dişi develer
gibi çok yağmurlu olur ve yağarlar. Bunlar yüklü bulutlar olurlar. Sonunda
dağıtıcı rüzgarları gönderir ve onlar vesilesiyle istediğini dağıtır.”[1974]
bak. el-Bihar, 60/1, 29. bölüm
Kur’an:
“Gece ile gündüz,
güneş ile ay Allah'ın varlığının belgelerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin;
eğer Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin.”[1975]
“Güneş
de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın
kanunudur.”[1976]
“Aya erişmek güneşe düşmez. Gece de
gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.”[1977]
“Güneşi
ışıklı ve ayı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için, aya konak
yerleri düzenleyen O’dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır; bilen
millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor.”[1978]
bak. Bakara,
suresi 258. ayet; Al-i İmran suresi, 27. ayet; En’am suresi, 96. ayet; A’raf
suresi, 54. ayet; Yunus suresi, 67. ayet; Ra’d suresi, 2, 3. ayetler; İbrahim
suresi, 33. ayet; Nahl suresi, 12. ayet; İsra suresi, 12. ayet; Kehf suresi,
86, 90. ayetler; Enbiya suresi, 33. ayet; Hac suresi, 61. ayet; Mü’minin
suresi, 80. ayet; Nur suresi, 44. ayet; Furkan suresi, 45-47, 61, 62. ayetler;
Neml suresi, 63, 86. ayetler; Kasas suresi, 71-73. ayetler; Ankebut suresi,
61.ayet; Rum suresi, 23. ayet; Lokman suresi, 29. ayet; Fatır Sursei, 13. ayet;
Yasin suresi, 37, 39. ayetler; Saffat suresi, 5. ayet; Zümer suresi, 5. ayet;
Gafir suresi, 61. ayet; Rahman suresi, 5, 17, 18. ayetler; Hadid suresi, 6.
ayet; Mearic suresi, 40. ayet; Nuh suresi, 16. ayet; Müddessir suresi, 32-34.
ayetler; Nebe suresi, 10-12, 13. ayetler; Tekvir suresi, 1, 17, 18. ayetler;
Fecr suresi, 1, 4. ayetler; Şems suresi, 1-4. ayetler; Zuha suresi, 1, 2.
ayetler; Felak suresi, 1, 3. ayetler
4974. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) hilali görünce yaptığı duasında şöyle buyurmuştur: “Ey belirlenmiş konaklarda gelip giden ve tedbir
semasında dönüp duran itaatkar ve hızlı gezinen yaratık! Karanlıkları seninle
aydınlatan, zulmetleri nurunla gideren ve seni mülkünün nişanelerinden bir
nişane kılan Allah’a iman ettim.”[1979]
Kur’an:
“Göklerin ve
yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat
insanların çoğu bilmezler.”[1980]
“Gökleri, yeri ve
ikisinde yaydığı canlıları yaratması varlığının delillerindendir. O onları
toplamaya istediği zaman kadirdir.”[1981]
“Göklerde
ve yerde İman edenlera nice dersler vardır.”[1982]
“Göklerde
ve yerde neler var, bir bakın”de. İnanmayacak bir millete ayetler ve uyarmalar
fayda vermez.”[1983]
“Göklerde
ve yerde nice belgeler vardır ki, yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.”[1984]
“Göğü
karışıklıktan korunmuş bir tavan kıldık; oysa onlar bundaki delillerden yüz
çeviriyorlar.”[1985]
4975. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey münezzeh! Yaratıklarından gördüğümüz ne
yüce! Her bela senin kudretinin yanında ne küçük! Görebildiğimiz melekutun ne
kadar muhteşem! Bunlar, gözümüzden kaçan hükümranlığının yanında ne de cılız!
Dünyadaki nimetlerin ne kadar bol, ahiretteki nimetlerinin karşısında ne kadar
da küçük!”[1986]
4976. İmam Hüseyin
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın biri Müminlerin Emiri’nin (a.s) karşısında ayağa kalkarak
şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Allah’ı ne ile tanıdın?” İmam (a.s) şöyle
buyurdu “Azimlerin bozulması ve himmetlerin kırılması ile tanıdım. Himmet
ettiğimde benimle himmetim arasına engel girdi. Azmettiğimde ise ilahi kaza
muhalefet gösterdi. Böylece gerçek müdebbirin benden başkası olduğunu bildim.”[1987]
4977. İmam Sadık
(a.s), “Rabbini neyle tanıdın?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Azimlerin bozulması ve himmetlerin kırılması
ile tanıdım. Azmettim azmim bozuldu ve himmet ettim himmetim kırıldı.”[1988]
4978. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah'ı azimlerin (kararların) bozulması, düğümlerin çözülmesi ve
himmetlerin kırılmasıyla tanıdım.”[1989]
4979. İmam Ali
(a.s), Allah’ı ispat eden bir delil sorulunca şöyle buyurmuştur: “Üç şeydir: Hallerin değişmesi, beden
organlarının zayıflaması ve himmetlerin kırılması.”[1990]
4980. İmam Sadık
(a.s), “Ey Mevlam! Şüphesiz bir topluluk yaratmanın tabiatın işi olduğunu
sanmaktadır” diyen Mufazzal’a şöyle buyurmuştur: “Onlara sor ki bu tabiat ilim sahibi midir ve
böyle işleri yapmaya kadir midir yoksa değil midir? Eğer ilim ve kudretinin
olduğunu söylerlerse o halde yaratıcıyı ispat etmelerine ne engel olmaktadır.
(Neden bu özelliklere sahip olan bir yaratıcının varlığına inanmıyorlar?) Zira
tabiat Allah’ın yarattığıdır. Eğer tabiatın bu işleri ilim ve kastı olmaksızın
yaptığını söylerlerse işlerlerinde dürüstlük ve hikmet gördüğünde bu işin
hikmet sahibi bir yaratıcıya ait olduğu açığa çıkmaktadır. Onların tabiat diye
adlandırdıkları şey Allah’ın yaratılış ve varlık aleminde hakim kıldığı kanundur.”[1991]
4981. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Tabiatın yaratıcılığına inananlar, tabiatın anlamsız ve hedefsiz bir
iş yapmadığını ve herşeyin tabiatının sınırlarını aşmadığını söylüyorlar.
Hikmetin de buna tanık olduğunu ifade ediyorlar. Onlara; tabiata bu hikmeti
kimin verdiğini ve aşmayacak şekilde eşyanın sınırlarını kimin tanıttığını
sormak gerekir. Bu akılların bunca tecrübeden sonra derkinden aciz kaldığı bir
noktadır. Tabiatın hikmet ve böylesi işleri yapmaya kudreti olmasını gerekli
görenler gerçekte inkar ettikleri şeyi itiraf etmektedirler. Zira onlar
yaratıcının sıfatlarıdır. Eğer hikmet ve kudretin tabiatın işi olmadığını
söylüyorlarsa, işte tabiatın zahiri bu işin hikmet sahibi bir yaratıcının işi
olduğunu söylemektedir.”[1992]
Kur’an:
“Onun ve
milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde
gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen
Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş,
onları doğru yoldan alıkoymuştur.”[1993]
“Yerde yürüyen
hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar.
Kitapta Biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine
toplanacaklardır.”[1994]
4982. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer herşey hayvanlara müphem ve belirsiz kaldıysa da şu dört haslet
müphem kalmadı: Bir yaratıcıları olduğunu bilmek ve rızık taleb etmeyi
bilmek...”[1995]
4983. İmam Kazım
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Süleyman b. Davud (a.s) zamanında insanlar şiddetli bir kuraklığa
düçar oldular. Sonunda insanlar ona şikayette bulunarak kendileri için yağmur
taleb etmesini istediler. Süleyman (a.s) şöyle buyurdu: “Sabah namazından sonra
yağmur taleb etmek için dışarı çıkacağım.”Sabah namazını kıldıktan sonra
insanlar ile birlikte dışarı çıktı. Yolda iki ayağı üzerinde duran ve ellerini
göğe kaldırarak şöyle diyen bir karınca gördü: “Ey Allah’ım! Şüphesiz biz de
senin yaratıklarından bir yaratığınız, senin rızkından müstağni değiliz.
Bizleri ademoğullarının günahları sebebiyle helak etme.”Bu esnada Süleyman
(a.s) insanlara şöyle dedi: “Geri dönünüz ki sizden başka varlıklar sebebiyle
yağmura kavuştunuz.”Böylece o yıl daha önce hiç görmedikleri şekilde yağmura
kavuştular.”[1996]
Kur’an:
“Sonra Allah'ın
ayetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanların sonu pek kötü
oldu.”[1997]
“Hayır; Kur'an,
kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir.
Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile küfretmez.”[1998]
“Onların
söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz; doğrusu onlar seni yalancı
saymıyorlar, fakat zalimler Allah'ın ayetlerini bile bile küfrediyorlar.”[1999]
“Gönülleri kesin
olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile
bile küfrettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!”[2000]
“Yeryüzünde
haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimden yüz çevirteceğim.”[2001]
“Göklerde ve
yerde neler var, bir bakın”de. İnanmayacak bir millete ayetler ve uyarmalar
fayda vermez.”[2002]
4984. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Canıma andolsun ki cahil insanları cahil bir yaratıcı yaratmamıştır.
Onlar kendi yaratılışlarındaki aşikar delaletleri, apaçık nişaneleri görüyorlar
ve göklerin ve yerin melekutunu, tam bir düzen ve sağlamlık içinde olan ilginç
yaratılışı ve yaratıcının varlığına delaletini müşahede etmektedirler. Ama
onlar yüzlerine (nefislerine) günah kapılarını açmış, şehvet yollarını
tutturmuş ve sonunda nefsani heva ve hevesleri kalplerine galip gelmiştir.
Kendilerine yaptıkları zulüm sebebiyle de şeytan onlara musallat olmuştur.
Allah aşırı gidenlerin kalplerini işte böyle mühürlemektedir.”[2003]
Hacc’ın Fakirliği Ortadan Kaldırması
Haccın Kamil Olmasına Sebep Olan Şey
Kendine Dikkat Edenlerin Adabı
Hac Yolunda Ölen Kimsenin Sevabı
Hac Mevsiminde Gaip İmamın Hazır Oluşu
Kesin Hüccet Allah’a Mahsustur
Hadis Ravilerinin Hüccet Oluşu
Kırk Hadis Ezberleyen Kimsenin Sevabı
Peygamber Hayattayken O’na Yalan Şeyler İsnad
Edenlerin Çokluğu
Resulullah’a (s.a.a) Yalan Şeyler İsnad
Etmekten Sakındırmak
Yalan Olduğu Belli Olmayan Bir Şeyi
Yalanlamaktan Sakındırmak
Temel İlkeleri Açıklamak Bize, Detayını
Hadisin Sıhhati ve Kur’an İle Uyumluluğu
Hadisin Sıhhati ve Fıtrat İle Uyuşması
Hadisin Sıhhati ve Hak İle Uyuşması
Hadisi Mana Açısından Nakletmenin Cevazı
Hadis Nakletmekte Riayet Edilmesi Gereken Şey
Bazı Hadislere Tahammülün Zorluğu
Kitap ve Sünnetin Kapsamlılığı
Bazı İlim ve Hükümleri Saklamanın Sebebi
Hadleri Uygulamada Şefaat Etmek Doğru Değildir
Hadleri Ertelemekten Sakındırmak
Had Uygulamanın Günahları Temizlemedeki Rolü
Had Uygulanmış Kimseye Hakaret Etmekten
Sakındırmak
Günahkar Günahını İtiraf Ettiği Takdirde İmam
Onu Bağışlayabilir
Had Uygulanmış Kimse Üçüncü Defada Öldürülür
Düşman Topraklarında Had Uygulamak
Allah Kendi Yolunda Savaşanı Sever
Savaşılması Yasaklanmış Kimseler
Savaştan Önce Riayet Edilmesi Gereken Hususlar
Düşmanla Karşılaşıldığında Yapılan Dua
Savaştan Kaçmaktan Sakındırmak
Ne Zaman Savaştan Kaçmak Caizdir?
Savaşta Çeşitli Silahlar Kullanmak
El ve Ayakların Çapraz Kesilmesi
Kulluğun Şartlarını Yerine Getirmek
İnsan Engellendiği Şeye İhtiras Duyar
Aklın Haramlardan Kaçınmaya Daveti
Haram İşleyebildiği Halde Onu Terk Edenin
Sevabı
Her Hizip Kendi Yanındakileri İle Mutludur
Sevinç ve Hüzün Birbirinden Ayrılmazlar
Cehennem Ehlinin Kederi Dışında Her Kederin
Bir Çıkışı Vardır
Görünürde Bir Sebebe Dayanmayan
Hesaba Çekilmeden Önce Kendinizi Hesaba Çekin
Her gün Nefsi Hesaba Çekmenin Gereği
Kıyamet Günü Hesabı Kolaylaştıran Şey
Hesaba Çekilmeden Ateşe Girenler
Hasetçi Kimsenin Allah’ın Nimetlerinden
Hoşnutsuzluğu
Haset Hissedilince Ne Yapmak Gerekir?
İnsanların En Çok Hasret Duyanı
Kötülükten Sonra Yapılan İyiliğin Etkisi
Kötülük Edene İhsanda Bulunmak
Şüphesiz Allah İhsan Sahipleri İle Beraberdir.
İyilik Eden Kendine İyilik Eder
Müşriklerin İyilik Etmesinin Neticesi
İnsanları Aşağılamaktan Sakındırma
Hoşnutluk ve Gazap Anında Hakkı Söylemek
Zalim İmam Karşısında Hakkı Söylemek
Kendisiyle Batıl İrade Edilen Hak Söz
Hakkı Kabul Etmek İçin Göğsü Açık Olmak
Kime Hak Fayda Vermezse Batıl Zarar Verir
Renkten Renge Girenler (Bukalemun Sıfatlılar)
İnsanların Birbirlerine Karşı Hakları
İnsan Haklarının Öncelikli Oluşu
Müminin Mümin Üzerindeki Hakkı
Müminin Mümin Üzerindeki En Küçük Hakkı
Hakkını Tanıyanın Hakkını Tanı
Kendi Kendinize Hak Farz Kılmayın
Her Kim Kırk Gün Stokçuluk Ederse
Hikmet Sahibi Kimseye Yakışmayan Şey
Münezzeh Olan Allah’a Yeminden Sakındırmak
Yeminlerini Bozmalarının Günah ve Kefareti
Olmayan Kimseler
Yalan Yere, “Allah Biliyor!”diyen Kimse
Helal Mal Elde Etmenin Zorluğu
Müminin Malından Rızayeti Dışında
Kendini Hilim Sahibi Olmaya Zorlamak
İnsanlardan Allah’a En Sevimlisi Onlara En
Faydalı Olandır
Müminin İhtiyacını Karşılamak İçin Yürümek
Müminin İhtiyacını Karşılamak Hacdan Daha
Üstündür
Kardeşinin İhtiyacını Gidermekten Kaçınan
Kimse
Muhtaç Müminden Gizlenen Kimse
Mümin Kardeşini Giydiren Kimse
İhtiyaçları Karşılamada Acele Etmek
Yeni Nimete Erişenlerden Hacet Dilemek
İnsanların En Kötülerine Muhtaç Olmak
Hayvanlara Merhametli Davrananın Sevabı
Hayvanı Sebebsiz Yere Öldürmek
Hayvanları Dövüştürmekten Sakındırmak
Zalimler, Ahdini Bozanlar ve Dinden Çıkanlar
Peygamber’in İki Hakem Olayını Haber Vermesi
Hakemeyn Olayında İmam’ın Delili
İmam’ın Haricilerin Geleceğinden Haber Vermesi
Haricilerin Haruriye Diye Adlandırılması
Abdullah b. Habbab’ın Öldürülmesi
1014. Bölüm İbn-i Habbab’ın Öldürülmesi
Hususunda
Haricilerin Öldürülmesinden Sonra
İmam’ın Kendisinden Sonra Haricileri Öldürmeyi
Yasaklaması
Zalim İmama İsyan Ettiklerinde
Haricileri Öldürmeyi Yasaklama
İhlas Üzere Olan Az Bir Amelin Bile Yeterli
Oluşu
Amellerin Kabulünde İhlasın Rolü
Allah İsteseydi Sizleri Tek Bir Ümmet Kılardı
“Ümmetimin İhtilafı Rahmettir”Hadisinin Anlamı
“Ashabımın İhtilafı Rahmettir”Hadisinin Anlamı
Göklerin ve Yerin Altı Günde Yaratılışı
Bizlere Gizli Kalan Yaratılışın Azameti
Aklın Muhtemel Zararı da Defetmeye Çağrısı
Akılların Allah’ı İnkardan Aciz Oluşu
Başkasıyla Kaim Olan Her Şey Sonuçtur
Cisimlerin Sonradan Olduğunun Delili
Yaratıcının Fıtr-i Tanıma İspatı (1)
Yaratıcının Fıtri Tanıma İspatı (2)
Renklerin ve Dillerin Çeşitliliği
Gece ve Gündüzün Birbiri Ardınca Gelişi
Azimlerin Bozulması ve Himmetlerin Kırılması
Tabiat ve Yaratılışı Tabiata İsnad Etmek
[1] Al-i İmran suresi, 97. ayet
[2] Hac suresi, 27. ayet
[3] Nehc’ul-Belağa, 47. Mektup
[4] el-Hisal, 620/10
[5] a.g.e. s. 628/10
[6] a.g.e. 635/10
[7] el-Bihar, 99/9/25
[8] Vesail’uş-Şia, 8/4/4
[9] Emali es-Seduk, 493/4; et-Tevhid,
253/4
[10] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/90/1
[11] el-Bihar, 99/45/34
[12] Nehc’ul-Belağa, 192. Hutbe
[13] İlel’uş-Şerayi’, 405/6
[14] Nehc’ul-Belağa, 1. Hutbe
[15] Emali et-Tusi, 668/1398
[16] a.g.e. 296/582
[17] Sevab’ul-A’mal, 70/3
[18] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/119/1
[19] el-Hisal, 60/81
[20] a.g.e. 117/101
[21] Tuhef’ul-Ukul, 7
[22] Emali et-Tusi, 694/1478
[23] Mehasin, 2/79/1203
[24] Sevab’ul-A’mal, 70/4
[25] el-Hisal, 566/1
[26] Tuhef’ul-Ukul, 149
[27] Bakara suresi, 196. ayet
[28] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/262/29
[29] Nur’us-Sakaleyn, 3/492/97
[30] el-Hisal, 616/10
[31] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/262/28
[32] a.g.e. h. 30
[33] Al-i İmran suresi, 97. ayet
[34] el-Hisal, 451/56
[35] el-Bihar, 77/58/3
[36] Sevab’ul-A’mal, 281/1
[37] a.g.e. 282/2
[38] Tefsir-ul Ayyaşi, 2/305/127
[39] Maide suresi, 97.ayet
[40] İlel’uş-Şerayi’, 452/1
[41] a.g.e.396/1
[42] Sevab’ul-A’mal, 170/13
[43] el-Bihar, 27/181/30 ve 47/79/58,
el-Heraic ve'l-Ceraih, 2/827/40, az bir lafız farklılığıyla
[44] a.g.e.
[45] Bakara suresi, 197. ayet
[46] el-Hisal, 148/180
[47] el-Kafi, 4/338/3
[48] el-Bihar, 99/125;
Mustedrek’ul-Vesail ve Meheccet’ul-Beyza ve diğer bazı nüshalarda “za zika”
yerine “vasika” vardır.
[49] Misbah’uş-Şeria’, 142
[50] el-Hisal, 167/219;
İlel’uş-Şerayi’, 235/4
[51] Vesail’uş-Şia, 12/60/3
[52] Durr’ul-Mensur, 2/63
[53] Vesail’uş-Şia, 9/3/4
[54] Sevab’ul-Amal, 74/16
[55] el-Kafi, 8/40/7
[56] Sevab’ul-Amal, 74/17
[57] el-Kafi, 4/263/45
[58] el-Bihar, 7/302/56
[59] a.g.e. h. 57
[60] Al-i İmran suresi, 97. ayet
[61] el-Kafi, 4/226/1 ve s. 227/3 ve
Vesail’uş-Şia, 9/336; 14. Bölüm
[62] a.g.e.
[63] Sahih-i Muslim, 1356
[64] Durr’ul-Mensur, 1/298
[65] a.g.e.
[66] Kemal’ud-Din, 346/33
[67] İsra suresi, 15. ayet
[68] Enfal suresi, 42. ayet
[69] Tevhid, 410/2
[70] Mehasin, 1/430/993
[71] Leyl suresi, 12. ayet
[72] Hucurat suresi, 17. ayet
[73] Lokman suresi, 25. ayet
[74] el-Kafi, 1/163/2, Tevhid, 410/1
[76] Tuhef’ul-Ukul, 444
[77] el-Mehasin, 1/431/996
[78] En’am suresi, 149. ayet
[79] el-Bihar, 2/29/10
[80] el-Kafi, 1/177/4
[81] Mücadele suresi 21. ayet
[82] Gurer’ul-Hikem, 6781
[83] Nisa suresi, 165. ayet
[84] Gurer’ul-Hikem, 11004
[85] Nehc’us-Saadet, 1/347
[86] el-İhticac, 2/543/344
[87] Şura suresi, 16. ayet
[88] Al-i İmran suresi, 66. ayet
[89] el-Kafi, 2/400/8
[90] Gurer’ul-Hikem, 8482
[91] el-Kafi, 1/162/1
[92] et-Tevhid, 459/27
[93] el-Bihar, 5/305/23
[94] Tenbih’ul-Havatir, 2/170
[95] Kenz’ul-Ummal, 29163; Emali
el-Mufid, 186/13 “Onu duymayana ulaştıranı” tabiri vardır.
[96] el-Bihar, 2/144/5
[97] Emali el-Mufid, 42/10
[98] el-Kafi, 1/41/8
[99] el-Mehasin, 1/356/755
[100] a.g.e. 1/356/756
[101] el-Bihar, 2/152/41
[102] a.g.e. s. 150/24
[103] a.g.e. s. 152/43
[104] Cami’ul-Ahbar, 337/947
[105] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/37/94
[106] Emali’es-Seduk, 152/4
[107] el-Bihar, 2/145/8
[108] a.g.e. h. 9
[109] Kenz’ul-Ummal, 28815
[110] a.g.e. 28818
[111] el-Hisal, 543/19, bak. Tüm
hadisler
[112] a.g.e. s. 542/18
[113] el-Bihar, 2/156/10
[114] Hakka suresi, 12. ayet
[115] Mean’il-Ahbar, 2/3
[116] a.g.e. 1/2
[117] Kenz’ul-Ummal, 29163; Emali
el-Mufid, 186/13 Az bir tabir farklılığı ile
[118] el-Bihar, 2/160/11
[119] Kenz’ul-Fevaid, 2/31
[120] el-Bihar, 2/160/13
[121] a.g.e. s. 161/14
[122] el-Kafi, 8/391/586
[123] Nehc’ul-Belağa, 98. hikmet
[124] el-Kafi, 8/53/16
[125] Nehc’ul-Belağa, 210. hutbe;
Tuhef’ul-Ukul, 193 “Az bir farklılıkla, hadisin tamamına bak.”
[126] el-Kafi, 1/61/1; el-Gaybet’u li'l
Nu’mani, 76/10
[127] Emali et-Tusi, 227/398; Bu manada
bir çok hadis vardır. Bak. el-Bihar, 2/158, 21. Bölüm ve Kenz’ul-Ummal, 10/221-223
ve s. 230-237
[128] Kenz’ul-Ummal, 29171; Emali
et-Tusi, 402/897, az bir farklılıkla
[129] Kenz’ul-Ummal, 29178
[130] a.g.e. 29228
[131] a.g.e. 29241
[132] a.g.e. 29255
[133] Yunus suresi, 39. ayet
[134] el-Bihar, 2/212/111
[135] a.g.e. h. 114
[136] a.g.e. h. 116
[137] Mustetrafat’us-Serair, 58/21
[138] a.g.e. 57/20
[139] Kenz’ul-Ummal, 907
[140] el-Kafi, 1/69/1
[141] a.g.e 1/69/4
[142] Kenz’ul-Ummal, 902
[143] el-Bihar, 2/189/21; el-Heraic ve
el-Ceraih, 2/793/1
[144] Mean’il-Ahbar, 390/30
[145] el-Bihar, 2/161/18
[146] a.g.e. h. 17
[147] a.g.e. s. 164/24
[148] Kenz’ul-Ummal, 29179
[149] a.g.e. 29216
[150] a.g.e. 29284
[151]a.g.e. 29282
[152] a.g.e. 29011
[153] a.g.e. 29283
[154] el-Bihar, 2/77/60
[155] Kenz’ul-Ummal, 5307
[156] Mean’il-Ahbar, 189/1;
Emali’es-Seduk, 13/6
[157] En’am suresi, 38. ayet
[158] Maide suresi, 3. ayet
[159] el-Bihar, 2/169/3
[160] el-Mehasin, 1/433/1003
[161] el-Kafi, 2/242/3
[162] el-Bihar, 2/212/1
[163] a.g.e. s. 213/2
[164] a.g.e. h. 5
[165] el-İhticac, 2/260/231
[166] el-Kafi, 2/218/7
[167] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 1/290/39
[168] En’am suresi, 38. ayet
[169] el-Kafi, 1/59/2
[170] el-Mehasin, 1/424/976
[171] a.g.e. s. 425/977
[172] a.g.e. h. 978
[173] a.g.e. s. 428/987
[174] a.g.e. s. 433/1003
[175] Kenz’ul-Ummal, 12971
[176] Sunen-u İbn-i Mace, 2545 “an
ibadillah” tabiri yoktur.
[177] el-Fakih, 4/74/5146;
Kenz’ul-Ummal, 12972
[178] Kenz’ul-Ummal, 14599; el-Kafi, 7/174/1
az bir farklılıkla ve onda gece gündüz tabiri vardır.
[179] Mustedrek’ul-Vesail, 18/9/21843
[180] Gurer’ul-Hikem, 7591
[181] Nehc’ul-Belağa, 252. hikmet
[182] Mustedrek’ul-Vesail, 18/8/21838
[183] a.g.e. h. 21839
[184] a.g.e. s. 26/21911
[185] Gurer’ul-Hikem, 3739
[186] Mustedrek’ul-Vesail, 18/7/21834
[187] a.g.e. s. 9/21844
[188] el-Mukni’, 433
[189] Mustedrek’ul-Vesail, 18/24/21901
[190] Kenz’ul-Ummal, 6497
[191] a.g.e. 8611
[192] Mustedrek’ul-Vesail, 18/24/21902
[193] Kenz’ul-Ummal, 43837
[194] Mustedrek’ul-Vesail, 17/406/21680
[195]a.g.e. 13/439/15846
[196] el-Kafi, 7/255/1
[197] Vesail’uş-Şia, 13/161/2
[198] Tehzib’ul-Ahkam, 10/150/602
[199] el-Fakih, 4/74/5146
[200] el-Kafi, 7/255/1;
Tehzib’ul-Ahkam, 10/79/310
[201] Mustedrek’ul-Vesail, 18/27/21915
[202] el-Kafi, 7/210/4
[203] Mustedrek’ul-Vesail, 18/27/21916
[204] Bakara suresi, 229. ayet
[205] Talak suresi, 1. ayet
[206] Nisa suresi, 14. ayet
[207] Mustedrek’ul-Vesail, 18/12/21856;
el-Fakih, 4/75/5149 az bir farklılıkla.
[208] el-Kafi, 7/260/1;
Tehzib’ul-Ahkam, 10/148/587
[209] Kenz’ul-Ummal, 14003
[210] Mustedrek’ul-Vesail, 18/37/21948
[211] Tefsir-ul Ayyaşi, 1/117/368
[212] Kenz’ul-Ummal, 12964, 12966,
13366, 13367 aynı manada.
[213] a.g.e. 12965
[214] a.g.e. 12969
[215] a.g.e. 12970, 13368
[216] Tuhef’ul-Ukul, 214
[217] Kenz’ul-Ummal, 13409
[218] Tenbih’ul-Havatir, 1/116
[219] Kenz’ul-Ummal, 14002
[220] Sahih-i Muslim, 1696
[221] Mustedrek’ul-Vesail, 18/34/21936
[222] Rical’ul Keşşiy, 2/807/1006
[223] Mustedrek’ul-Vesail, 18/158/22382
[224] Sahih-i Muslim, 1801
[225] Mustedrek’ul-Vesail, 11/99/12522
[226] el-Kafi, 7/191/2;
et-Tehzib’ul-Ahkam, 10/95/369
[227] İlel’uş-Şerayi’, 547/1, Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/97, aynısı
[228] a.g.e. 545/1
[229] a.g.e. 538/4
[230] Kenz’ul-Ummal, 13408, bak. 5/395,
396
[231] Tenbih’ul-Havatir, 2/155, bak.
El-Edeb Bölümü, 70. Bölüm
[232] Mustedrek’ul-Vesail, 18/11/21852
[233] el-Fakih, 4/73/5143
[234] el-Kafi, 7/240/1;
Tehzib’ul-Ahkam, 10/144/570
[235] el-Menakıb İbn-i Şehraşub, 2/115
[236] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 3/186
[237] Gurer’ul-Hikem, 5320
[238] a.g.e. 705
[239] a.g.e. 406
[240] a.g.e. 2674
[241] Nehc’ul-Belağa, 24. hutbe
[242] Kenz’ul-Ummal, 39878
[243] Nehc’ul-Saadet, 2/527
[244] Nehc’ul-Belağa, 27. hutbe
[245] Tevbe suresi, 38. ayet
[246] Tevbe suresi, 41. ayet
[247] Şerh-u Nehc’il-Belağa 62. Mektup
[248] Saf suresi, 4. ayet
[249]Şerh-i Nehc’il Belağa, İbn-i Ebi’l
Hadid; 5/187
[250] Gurer’ul-Hikem, 10330
[251] a.g.e. 10331
[252] Kenz’ul-Ummal, 11300
[253] Nehc’ul-Belağa, 55. hutbe
[254] a.g.e. 233. hikmet
[255] Sunen-u Ebi Davud, 2632
[256] Nehc’ul-Belağa, 171. hutbe
[257] a.g.e. 15. mektup
[258] Mustedrek’ul-Vesail, 11/106/12543
[259] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i
Ebi’l-Hadid, 5/176
[260] el-Kafi, 5/46/1
[261] Mustedrek’ul-Vesail, 11/107/12548
[262] Tuhef’ul-Ukul, 191, bak hadisin
tamamına.
[263] Nehc’ul-Belağa, 66. hutbe
[264] a.g.e. 124. hutbe
[265] a.g.e. 50. mektup
[266] a.g.e. 123. hutbe
[267] a.g.e. 14. mektup
[268] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 4/26
[269] Kenz’ul-Ummal, 11013
[270] a.g.e. 11095
[271] el-Kafi, 5/28/2
[272] Kurb’ul-İsnad, 131/456
[273] İlel’uş-Şerayi’, 545/1
[274] Kenz’ul-Ummal, 11425
[275] el-Kafi, 5/27/1
[276] Kenz’ul-Ummal, 11395
[277] a.g.e. 10891
[278] a.g.e. 10892
[279] a.g.e. 10893, bak. Tecessus, 512.
bölüm
[280] el-Kafi, 7/460/1;
Tehzib’ul-Ahkam, 6/163/299
[281] Vesail’uş-Şia, 11/102/1
[282] el-Bihar, 20/227
[283] Enfal suresi, 16. ayet
[284] Nehc’us-Saadet, 2/232;
Nehc’ul-Belağa, 66. hutbe az bir farklılıkla.
[285] Gurer’ul-Hikem, 10147
[286] Nehc’ul-Belağa, 16. mektup
[287] Nehc’ul-Belağa, 124. hutbe
[288] el-Kafi, 5/38/1
[289] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/92/1
[290] el-Hisal, 1/580
[291] Emali et-Tusi, 534/1162
Mekarim’ul-Ahlak, 2/372/2661
[292] Enfal suresi, 65. ayet
[293] el-Kafi, 5/34/1
[294] Avali’l-Leai, 1/290/152
[295] Gurer’ul-Hikem, 2003
[296] Vesail’uş-Şia, 11/64/3
[297] Enfal suresi, 60. ayet
[298] Mustedrek’ul-Vesail, 11/42/12383
[299] el-Kafi, 5/28/6
[300] Nehc’ul-Belağa, 17. mektup
[301] Kenz’ul-Ummal, 10767
[302] a.g.e. 10775
[303] a.g.e. 11108
[304] el-Kafi, 5/45/8
[305] Maide suresi, 32. ayet
[306] Maide suresi, 32. ayet
[307] el-Mehasin, 2/107/1289
[308] Kurb’ul-İsnad, 158/577; bak.
Vesail’uş-Şia, 18/543, 7. bölüm
[309] el-Kafi, 7/246/6;
et-Tehzib’ul-Ahkam, 10/134/530
[310] Mustedrek’ul-Vesail, 11/99/12521
[311] Tehzib’ul-Ahkam, 10/231/912
[312] Tefsir-u Ayyaşi, 1/314/89
[313] el-Kafi, 7/245/2
[314] Nur’us-Sakaleyn, 1/625/174
[315] Tefsir-i Ayyaşi, 1/314/91
[316] el-Kafi, 5/32/1; bak.
Vesail’uş-Şia, 11/53. 23. bölüm
[317] Tefsir-i Ayyaşi, 1/316/95
[318] el-Kafi, 7/246/5;
et-Tehzib’ul-Ahkam, 10/133/529
[319] Tefsir-u Durr’ul-Mensur, 3/68
[320] Mustedrek’ul-Vesail, 18/160/22386
[321] a.g.e. 2/143/1650
[322] el-Bihar, 79/197/12
[323] el-Kafi, 7/247/8
[324] a.g.e. s. 246/4
[325] a.g.e. s. 247/10
[326] Mustedrek’ul-Vesail,
18/159/22384; bak. vesail’uş-Şia, 18/533/3
[327] a.g.e. h. 22385
[328] Sunen-u Ebi Davud, 2501
[329] Nur’us-Sakaleyn, 1/653/294
[330] Durr’ul-Mensur, 3/118
[331] et-Tevhid, 338/7
[332] Kenz’ul-Ummal, 1568; et-Tevhid,
379/25 ve onda şu ibaret de vardır: “Her insanı koruyan ecelidir.”
[333] et-Tevhid, 368/5
[334] Kenz’ul-Ummal, 1564
[335] el-Hisal, 284/33
[336] el-Kafi, 8/234/313
[337] Nehc’us-Saadet, 1/198
[338] Gurer’ul-Hikem, 10371
[339] a.g.e. 10317
[340] Nehc’ul-Belağa, 31. mektup
[341] el-Kafi, 2/89/6
[342] Metalib’us-Suul, 56
[343] Gurer’ul-Hikem, 1322
[344] a.g.e. 467
[345] a.g.e. 4858
[346] a.g.e. 3605
[347] a.g.e. 4745
[348] el-Bihar, 78/187/29
[349] Gurer’ul-Hikem, 8721
[350] a.g.e. 1485
[351] a.g.e. 7414
[352] a.g.e. 9393
[353] a.g.e. 2384
[354] Tuhef’ul-Ukul, 99
[355] Emali el-Mufid, 52/14
[356] el-İrşad, 1/298
[357] Gurer’ul-Hikem, 413
[358] a.g.e. 8816
[359] Tenbih’ul-Havatir, 1/75
[360] a.g.e. 2/115
[361] Gurer’ul-Hikem, 8529-8530
[362] a.g.e. 2727
[363] a.g.e. 4213
[364] a.g.e. 4955
[365] a.g.e. 6644
[366] a.g.e. 7491
[367] a.g.e. 2728
[368] a.g.e. 3281
[369] a.g.e. 3990
[370] Nehc’ul-Belağa, 456. hikmet;
Tuhef’ul-Ukul, 391 az bir farklılıkla.
[371] Mearic suresi, 19-20. ayetler
[372] Gurer’ul-Hikem, 9649
[373] a.g.e. 982
[374] a.g.e. 430
[375] Cami’ul-Ahar, 383/1071
[376] Gurer’ul-Hikem, 1107
[377] a.g.e. 1550
[378] a.g.e. 280
[379] a.g.e. 1131
[380] a.g.e. 6822
[381] el-Kafi, 2/316/7
[382] Gurer’ul-Hikem, 241
[383] a.g.e. 676
[384] a.g.e. 5302
[385] a.g.e. 10499
[386] Emali’es-Seduk, 322/4
[387] Sıfat’uş-Şia, 108/45
[388] Gurer’ul-Hikem, 1877
[389] a.g.e. 625
[390] a.g.e. 1370
[391] a.g.e. 691
[392] a.g.e. 869
[393] a.g.e. 9550
[394] Misbah’uş-Şeria, 187
[395] el-Hisal, 69/104
[396] Gurer’ul-Hikem, 96
[397] a.g.e. 1753
[398] Mean’il-Ahbar, 244/1
[399] el-Bihar, 73/162/13
[400] a.g.e. h. 12
[401] Gurer’ul-Hikem, 352
[402] a.g.e. 6833
[403] a.g.e. 626
[404] a.g.e. 1629
[405] a.g.e. 1369
[406] a.g.e. 6501
[407] a.g.e. 7108
[408] a.g.e. 7723
[409] a.g.e. 8602
[410] a.g.e. 2835
[411] el-Hisal, 53/69
[412] el-Kafi, 2/319/12
[413] Nehc’ul-Belağa, 49. mektup
[414] el-Kafi, 2/138/6
[415] Gurer’ul-Hikem, 365
[416] a.g.e. 1877
[417] Emali et-Tusi, 527/1162
[418] A’lam’ud-Din, 428, el-Bihar,
103/27/42
[419] Gurer’ul-Hikem, 1550
[420] el-Bihar, 73/167/31
[421] İlel’uş-Şerayi’, 559/1
[422] Gurer’ul Hikem, 5396
[423] a.g.e. 6195
[424] a.g.e. 5772
[425] el-Bihar, 76/322/5
[426] Kenz’ul Ummal, 44090
[427] a.g.e. 44145, 44146 az bir
farklılıkla.
[428] Tuhef’ul Ukul, 286
[429] el-Kafi, 2/231/4
[430] Gurer’ul Hikem, 3717
[431] Cami’ul Ahbar, 390/39/1084
[432] Kenz’ul Ummal, 9199
[433] el-Hisal, 621/10
[434] Mustedrek’ul Vesail, 13/10/14578
[435] Nisa suresi, 46. ayet
[436] Maide suresi, 13. ayet
[437] Maide suresi, 41. ayet
[438] Bakara suresi, 75. ayet
[439] Maide suresi, 48. ayet
[440] Hicr suresi, 9. ayet
[441] Tefsir’ul Mizan, 12/107, Bütün
cümleye bakınız.
[442] Mustedrek’ul Vesail, 11/280/13015
[443] Gurer’ul Hikem, 2417
[444] a.g.e. 4069
[445] a.g.e. 9382
[446] a.g.e. 7595
[447] Mustedrek’ul Vesail,
11/280/13015; Gurer’ul Hikem, 2001
[448] En’am suresi, 151. ayet
[449] Bakara suresi, 173. ayet
[450] Maide suresi, 3. ayet
[451] Nisa suresi, 23. ayet
[452] A’raf suresi, 33. ayet
[453] A’raf suresi 157. ayet
[454] Gurer’ul Hikem, 9573
[455] Kenz’ul Ummal, 9266
[456] Kenz’ul Ummal, 9261; Tenbih’ul
Hevatir, 1/61, yaklaşık bir mana ile.
[457] Tenbih’ul Hevatir, 1/61
[458] Mişkat’ul Envar, 315
[459] Uddet’ut Dai, 141
[460] Gurer’ul Hikem, 4389
[461] Emali et-Tusi, 680/1447
[462] ed-Deavat Li’r Ravendi, 25/36
[463] el-Kafi, 2/81/5
[464] Tenbih’ul Hevatir, 2/120
[465] a.g.e
[466] a.g.e. 1/46
[467] Mustedrek’ul-Vesail, 12/56/13499
[468] Sevab’ul-A’mal, 334/1
[469] Kenz’ul-Ummal, 43113
[470] Maide suresi, 56. ayet
[471] Mücadele suresi, 22. ayet
[472] Gurer’ul Hikem, 2828
[473] el-Bihar, 23/106/5;
Kenz’ul-Ummal, 31728
[474] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza (a.s),
1/292/43
[475] et-Tevhid, 166
[476] Nur’us-Sakaleyn, 3/620/223
[477] Mustedrek’ul-Vesail, 12/256/14044
[478] Nehc’ul-Belağa, 45. mektup
[479] Mücadele suresi, 19. ayet
[480] Fatır suresi, 6. ayet
[481] el-Kafi, 1/54/1
[482] Nur’us-Sakaleyn, 5/266/51
[483] Nehc’ul-Belağa, 62. mektup
[484] a.g.e. 22. hutbe
[485] a.g.e. 10
[486] a.g.e. 194
[487] Mu'minun suresi, 53. ayet; Rum
suresi, 32. ayet
[488] el-Bihar, 71/339/8
[489] Gurer’ul-Hikem, 117, 4590, 8208
[490] A’lam’ud-Din, 311
[491] Gurer’ul-Hikem, 7913, 7914
[492] Tuhef’ul-Ukul, 356 ve el-Kafide
1/27/29 Uzak görüşlülük zannı
[493] Kurb’ul-İsnad, 65/208, el-Kafi,
8/150/130
[494] el-Bihar, 78/452/19
[495] Tuhef’ul-Ukul, 90
[496] Kenz’ul-Fevaid li'l Keraceki,
1/280
[497] el-Bihar, 71/340/13
[498] Emali et-Tusi, 301/595
[499] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/54/204
[500] Gurer’ul-Hikem, 8039, 8540
[501] Mustedrek’ul-Vesail, 11/308/13115
[502] a.g.e.
[503] Gurer’ul-Hikem, 3367
[504] el-Bihar, 71/341/15
[505] Metalib’us-Suul, 56
[506] Evali’ul-Leai, 1/292/164
[507] Gurer’ul-Hikem, 9399, 9263
[508] a.g.e. 7981
[509] a.g.e. 7980
[510] a.g.e. 10682
[511] Mean’il-Ahbar, 401/62
[512] el-Mehasin, 2/435/2508
[513] el-Bihar, 78/377/3 asılkaynağında
“el-cezu (kararlılık) vardır.
[514] Tuhef’ul-Ukul, 150
[515] el-Bihar, 78/115/10
[516] Gurer’ul-Hikem, 1489
[517] a.g.e. 961
[518] a.g.e. 1915
[519] a.g.e. 3860
[520] Tuhef’ul-Ukul, 214
[521] Nehc’ul-Belağa, 48. hikmet
[522] Gurer’ul-Hikem, 1984
[523] a.g.e. 2026
[524] el-Bihar, 78/13/70 Asıl
kaynağında el-ceza (kararlı) vardır.
[525] Gurer’ul-Hikem, 2028
[526] a.g.e. 3568
[527] a.g.e. 3897
[528] a.g.e. 7335
[529] a.g.e. 7350
[530] a.g.e. 10610
[531] a.g.e. 10696
[532] a.g.e. 1263
[533] a.g.e. 1392
[534] a.g.e. 1592
[535] a.g.e. 1487
[536] a.g.e. 1506
[537] a.g.e. 1878
[538] a.g.e. 2114
[539] a.g.e. 2179
[540] a.g.e. 1921
[541] Emali’es-Seduk, 28/4
[542] A’lam’ud-Din, 333
[543] Gurer’ul-Hikem, 2832
[544] a.g.e. 3092
[545] a.g.e. 3274
[546] a.g.e. 3275
[547] a.g.e. 3341
[548] a.g.e. 7232
[549] a.g.e. 6362
[550] a.g.e. 3273
[551] a.g.e. 9314
[552] a.g.e. 1514
[553] a.g.e. 3961
[554] a.g.e. 4290
[555] a.g.e. 7986
[556] el-Bihar, 78/356/11
[557] Gurer’ul-Hikem, 6001
[558] Tuhef’ul-Ukul, 214
[559] Gurer’ul-Hikem, 1039
[560] a.g.e. 1634
[561] Emali’es-Seduk, 436/3
[562] ed-Deavat li'l Ravendi, 118/276
[563] Gurer’ul-Hikem, 367
[564] a.g.e. 609
[565] a.g.e. 374
[566] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/61/242
[567] Tuhef’ul-Ukul, 358
[568] A’lam’ud-Din, 358
[569] Emali et-Tusi, 533/1162
[570] Tuhef’ul-Ukul, 99
[571]el-Bihar, 73/256/29
[572] Nehc’ul-Belağa, 127. hikmet
[573] Deaim’ul-İslam, 1/223
[574] Metinde geçen
“şe’efeha”cümlesindeki zamir dünyaya dönmektedir.”Eş-Şe’ef”sevginin galebe
çalması ve aşırı sevinçtir. Hadisin bazı nüshalarında ve Nehc’ül-Belağa’da ise
“ve men isteş’ere eş’şefe’biha”diye geçmektedir.
[575] Bazı nüshalarda ise “hemmun
ye’muruhu ve hemmun yesfuruhu”diye geçmektedir.
[576] Tuhef’ul-Ukul, 221
[577] el-Bihar, 77/116/11
[578] a.g.e. 73/81/43
[579] Yunus suresi, 62. ayet
[580] Nehc’ul-Belağa, 31. Mektup
[581] el-Bihar, 77/211/1
[582] Gurer’ul-Hikem, 9921
[583] Emali’es-Seduk, 16/5
[584] et-Temhis, 59/122
[585] el-İhtisas, 226
[586] et-Temhis, 59/124
[587] Tuhef’ul-Ukul, 6
[588] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/44/158
[589] el-İhticac, 2/157/191
[590] et-Tenbih’ul-Havatir, 2/154
[591] Tuhef’ul-Ukul, 399
[592] Hadid suresi, 23. ayet
[593] Metalib’us-Suul, 55
[594] a.g.e.
[595] A’lam’ud-Din, 343
[596] Keşf’ul-Gumme, 2/198
[597] Metalib’us-Suul, 225/393
[598] Emali et-Tusi, 225/393
[599] Gurer’ul-Hikem, 10434
[600] el-Bihar, 78/201/29
[601] Kurb’ul-İsnad, 76/244
[602] ed-Deavat li’l Ravendi, 120/284
[603] Mekarim’ul-Ahlak, 2/334
[604] A’lam’ud-Din, 294
[605] el-Mehasin, 2/362/2262
[606] a.g.e. s. 363/2264
[607] el-Hisal, 612/10
[608] ed-Deavat li’l Ravendi, 120/284
[609] el-Bihar, 71/242/2
[610] a.g.e. 77/164/2; Avali’il-Leai,
1/285/132
[611] Gurer’ul-Hikem, 6850
[612] Fatır suresi, 34. ayet
[613] Hac suresi, 22. ayet
[614] el-Bihar, 71/242/2
[615] İlel’uş-Şerayi’, 93/2
[616] el-Kafi, 2/166/2
[617] el-el-Bihar, 74/227/20
[618] el-Kafi, 2/99/30
[619] Gurer’ul-Hikem, 6964
[620] Mekarim’ul-Ahlak, 2/367
[621] et-Temhis, 44/55
[622] ed-Deavat li’l Ravendi, 287/18
[623] el-Bihar, 73/157/3
[624] a.g.e. 72/71/2
[625] Gurer’ul-Hikem, 9027
[626] el-Bihar, 73/157/3
[627] a.g.e. 72/70/1
[628] a.g.e. 73/157/3
[629] Kenz’ul-Fevaid li’l Keraceki,
1/304
[630] Emali’es-Seduk, 16/5
[631] el-Bihar, 78/185/15
[632] el-Kafi, 2/226/16
[633] Sad suresi, 16. ayet
[634] A’lam’ud-Din, 345
[635] Gurer’ul-Hikem, 380
[636] el-Bihar, 77/127/33
[637] Kenz’ul-Ummal, 39004
[638] Gurer’ul-Hikem, 4779
[639] Haşr suresi, 18. ayet
[640] Gurer’ul-Hikem, 4934
[641] a.g.e. 6794
[642] Tuhef’ul-Ukul, 280
[643] Nehc’ul-Belağa, 222. hutbe
[644] el-Bihar, 77/40/8
[645] a.g.e. 70/69/16
[646] Bakara suresi, 284. ayet
[647] el-Bihar, 70/73/26
[648] Emali el-Mufid, 329/1
[649] A’lam’ud-Din, 339
[650] Emali et-Tusi, 534/1162
[651] Mustedrek’ul-Vesail, 12/154/13761
[652] Tuhef’ul-Ukul, 301
[653] el-Bihar, 71/267/17, ed-Deavat
li’r Ravendi, 123/302
[654] el-İhtisas, 26
[655] el-Bihar, 70/72/22
[656] Mekarim’ul-Ahlak, 2/375
[657] el-Bihar, 70/70/16
[658] Gurer’ul-Hikem, 8080
[659] a.g.e. 8927
[660] a.g.e. 4656
[661] el-Bihar, 70/73/27
[662] Gurer’ul-Hikem, 4894
[663] Mustedrek’ul-Vesail, 12/154/13761
[664] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/62/258
[665] Emali’es-Seduk, 212/10 Bazı
baskılarda namazları vardır.
[666] el-Bihar, 7/261/10
[667] Nur’us-Sakaleyn, 5/665/23
[668] Emali’es-Seduk, 246/13
[669] el-Bihar, 7/265/23
[670] Nur’us-Sakaleyn, 5/665/26
[671] Tekasur suresi, 8. ayet
[672] el-Bihar, 7/272/39
[673] Nur’us-Sakaleyn, 5/665/28
[674] el-Mehasin, 2/163/1446
[675] el-Kafi, 6/280/5
[676] el-Hisal, 253/125
[677] el-Kafi, 2/134/20
[678] el-Bihar, 7/267/30
[679] Ra'd suresi, 21. ayet
[680] el-Bihar, 74/102/54
[681] el-Hisal, 74/115
[682] A’lam’ud-Din, 344
[683] el-Bihar, 77/194/11
[684] a.g.e. 71/383/20
[685] Kenz’ul-Ummal, 3031
[686] a.g.e. 34522
[687] el-İhticac, 1/572/137
[688] Ra'd suresi, 18. ayet
[689] Ra’d suresi, 21. ayet
[690] el-Bihar, 7/266/26
[691] a.g.e. 7/266/29
[692] İnşikak suresi, 7-8. ayetler
[693] Mean’il-Ahbar, 262/1
[694] Nur’us-Sakaleyn, 5/537/14
[695] el-Kafi, 2/190/8
[696] Nur’us-Sakaleyn, 5/537/12
[697] Zumer suresi, 10. ayet
[698] Emali et-Tusi, 26/31
[699] el-Bihar, 82/138/22
[700] Kenz’ul-Ummal, 3031
[701] el-Kafi, 2/264/19
[702] el-Bihar, 70/313/15
[703] el-Kafi, 2/126/8
[704] Kenz’ul-Ummal, 16635
[705] Nur’us-Sakaleyn, 4/481/28
[706] Tenbih’ul-Havatir, 1/230
[707] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/34/66
[708] Nur’us-Sakaleyn, 4/507/138
[709] el-Hisal, 80/1
[710] Kenz’ul-Ummal, 44030
[711] Tenbih’ul-Havatir, 1/127
[712] Al-i İmran suresi, 199. ayet
[713] En’am suresi, 62. ayet
[714] Nehc’ul-Belağa, 300. hikmet
[715] Tefsir-u Mecme’ul-Beyan, 4/484
[716] Gurer’ul-Hikem, 1378
[717] a.g.e. 1472
[718] a.g.e. 1133
[719] a.g.e. 372
[720] a.g.e. 332
[721] a.g.e. 1635
[722] a.g.e. 2205
[723] a.g.e. 5242
[724] a.g.e. 4131
[725] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 1/316
[726] el-Bihar, 78/12/70
[727] a.g.e. 78/13/71
[728] Gurer’ul-Hikem, 4632
[729] el-Bihar, 77/237/1
[730] Felak suresi, 5. ayet
[731] Gurer’ul-Hikem, 1478
[732] a.g.e. 1474
[733] a.g.e. 1832
[734] a.g.e. 2105
[735] Tuhef’ul-Ukul, 216
[736] el-Bihar, 73/255/23
[737] a.g.e. s. 256/29
[738] Mustedrek’ul-Vesail, 12/17/13388
[739] a.g.e.
[740] el-Hisal, 269/5
[741] Nisa suresi, 54. ayet
[742] el-Kafi, 2/307/6
[743] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 1/315
[744] el-Bihar, 73/255/25
[745] Gurer’ul-Hikem, 1520
[746] a.g.e. 884
[747] a.g.e. 886
[748] a.g.e. 1017
[749] a.g.e. 1270
[750] el-Hisal, 271/10
[751] el-Bihar, 73/252/12
[752] el-Hisal, 434/20
[753] el-el-Bihar, 73/256/29
[754] Emali et-Tusi, 301/595
[755] Gurer’ul-Hikem, 4400
[756] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’L-Hadid, 1/316
[757] el-Kafi, 2/306/1
[758] a.g.e. s. 307/5
[759] Emali et-Tusi, 117/182
[760] Cami’ul-Ahbar, 451/1266
[761] el-Kafi, 2/327/2
[762] a.g.e. 8/8/1
[763] Gurer’ul-Hikem, 943
[764] a.g.e. 981
[765] a.g.e. 1038
[766] a.g.e. 782
[767] a.g.e. 1963
[768] a.g.e. 1803
[769] Nehc’ul-Belağa, 256. hikmet
[770] el-Bihar, 73/256/29
[771] el-Kafi, 2/307/4
[772] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/132/16
[773] el-Hisal, 121/113
[774] Tüm nüshalarda böyle yer
almıştır. Dördüncüsü kaydedilmemiştir.
[775] Tuhef’ul-Ukul, 22
[776] a.g.e. 50
[777] el-Hisal, 76/119
[778] el-Kafi, 2/307/7
[779] el-Bihar, 73/255/24
[780] Meryem suresi, 39. ayet
[781] Zumer suresi, 56. ayet
[782] Furkan suresi, 27. ayet
[783] Nehc’ul-Belağa, 429. hikmet
[784] el-Bihar, 103/15/68
[785] Emali et-Tusi, 663/1386
[786] Kenz’ul-Ummal, 14936
[787] el-Kafi, 2/419/1
[788] Kenz’ul-Ummal, 44084
[789] Neml suresi, 11. ayet
[790] Hud suresi, 114. ayet
[791] Emali’es-Seduk, 209/1
[792] el-Bihar, 71/243/5
[793] Mean’il-Ahbar, 237/1
[794] Nisa suresi, 40. ayet
[795] En’am suresi, 160. ayet
[796] Neml suresi, 89. ayet
[797] Tuhef’ul-Ukul, 281
[798] Mean’il-Ahbar, 248/1
[799] el-Bihar, 71/248/1
[800] Kenz’ul-Ummal, 44154
[801] Emali’es-Seduk, 167/8
[802] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/24/2
[803] el-Kafi, 2/240/31
[804] Kasas suresi, 77. ayet
[805] Bakara suresi, 195. ayet
[806] Nahl suresi, 90. ayet
[807] Gurer’ul-Hikem, 3369
[808] a.g.e. 2029
[809] a.g.e. 109
[810] a.g.e. 156
[811] a.g.e. 1135
[812] el-Bihar, 74/418/40
[813] Gurer’ul-Hikem, 6112
[814] a.g.e. 2870
[815] a.g.e. 4336
[816] el-Kafi, 2/207/9
[817] Gurer’ul-Hikem, 5253
[818] a.g.e. 9912
[819] a.g.e. 5450
[820] a.g.e. 5834
[821] Gurer’ul-Hikem, 7601
[822] a.g.e. 109
[823] a.g.e. 5518
[824] a.g.e. 8473
[825] a.g.e. 8615
[826] a.g.e. 8715
[827] Tuhef’ul-Ukul, 37
[828] Gurer’ul-Hikem, 783
[829] a.g.e. 263
[830] a.g.e. 1058
[831] a.g.e. 6930
[832] a.g.e. 2227
[833] a.g.e. 9701
[834] a.g.e. 4339
[835] el-İrşad, 1/303
[836] Gurer’ul-Hikem, 3637
[837] Kenz’ul-Fevaid li’l Keraceki,
2/31
[838] Gurer’ul-Hikem, 2273
[839] a.g.e. 2304
[840] a.g.e. 1344
[841] a.g.e. 1517
[842] a.g.e. 2468
[843] a.g.e. 10756
[844] a.g.e. 10368
[845] a.g.e. 191
[846] a.g.e. 1521
[847] a.g.e. 1699
[848] a.g.e. 3535
[849] a.g.e. 6841
[850] Ankebut suresi, 69
[851] Nahl suresi, 128. ayet
[852] Nur’us-Sakaleyn, 4/168/92
[853] a.g.e. h. 93
[854] a.g.e. 1/181/639
[855] Nur’us-Sakaleyn, 1/553/579
[856] İsra suresi, 7. ayet
[857] En’am suresi, 104. ayet
[858] Ankebut suresi, 6. ayet
[859] Gurer’ul-Hikem, 3808-3809
[860] Nahl suresi, 30. ayet
[861] Zumer suresi, 10. ayet
[862] a.g.e. 16489
[863] a.g.e. 16491
[864] Kenz’ul-Ummal, 16495
[865] Gurer’ul-Hikem, 4798
[866] a.g.e. 4799
[867] a.g.e. 8333
[868] A’lam’ud-Din, 305
[869] Gurer’ul-Hikem, 8130
[870] a.g.e. 4483
[871] el-Bihar, 3/80
[872] Kenz’ul-Ummal, 29258
[873] a.g.e. 29336
[874] el-Bihar, 62/266/39
[875] el-Hisal, 126/122
[876] Gurer’ul-Hikem, 966
[877] a.g.e. 2917
[878] a.g.e. 30
[879] a.g.e. 530
[880] a.g.e. 422
[881] a.g.e. 1499
[882] a.g.e. 1500
[883] a.g.e. 2202
[884] a.g.e. 2203
[885] a.g.e. 6017
[886] a.g.e. 5243
[887] a.g.e. 1804
[888] el-Bihar, 78/369/4
[889] Gurer’ul-Hikem, 3868
[890] a.g.e. 5522
[891] a.g.e. 5555
[892] a.g.e. 8584
[893] a.g.e. 9157
[894] a.g.e. 7984
[895] a.g.e. 2565
[896] a.g.e. 1962
[897] Tuhef’ul-Ukul, 488
[898] el-Kafi, 2/291/9
[899] Gurer’ul-Hikem, 2932
[900] a.g.e. 4401
[901] a.g.e. 7483
[902] a.g.e. 10436
[903] a.g.e. 10564
[904] el-Bihar, 75/211/7
[905] Tuhef’ul-Ukul, 310
[906] el-Bihar, 67/311/45
[907] a.g.e. 77/212/1
[908] a.g.e. 75/212/10
[909] Tuhef’ul-Ukul, 45
[910] Gurer’ul-Hikem, 6212
[911] el-Bihar, 72/47/57
[912] a.g.e. 75/147/21
[913] a.g.e. 72/44/52
[914] Tenbih’ul-Havatir, 1/31
[915] el-Kafi, 2/351/5
[916] Sevab’ul-A’mal, 284/1
[917] et-Temhis, 50/89
[918] Tenbih’ul-Havatir, 2/122
[919] Hicr suresi, 85. ayet
[920] Gurer’ul-Hikem, 716
[921] a.g.e. 548
[922] a.g.e. 1444
[923] a.g.e. 1445
[924] a.g.e. 1774
[925] el-Bihar, 72/232/2
[926] Cami’ul-Ahbar, 383/1071
[927] Nehc’us-Saadet, 2/669
[928] a.g.e. 3/294
[929] Enbiya suresi, 18. ayet
[930] Mücadele suresi, 21. ayet
[931] Nehc’ul-Belağa, 188. hikmet
[932] el-İrşad, 1/300
[933] Gurer’ul-Hikem, 6735
[934] el-Bihar, 5/305/24
[935] Gurer’ul-Hikem, 1085-1086
[936] a.g.e. 1066
[937] el-Bihar, 72/232/3
[938] Tuhef’ul-Ukul, 95
[939] el-Bihar, 78/228/105
[940] Mu’minun suresi, 70. ayet
[941] Zuhruf suresi, 78. ayet
[942] Nehc’ul-Belağa, 376. hikmet
[943] Mekarim’ul-Ahlak, 2/371/2661
[944] Tuhef’ul-Ukul, 142, Başka bir
nüktede “ulubet” yerine “afiyet” geçmektedir.
[945] el-Bihar, 70/107/4
[946] el-Bihar, 70/184/52
[947] Tuhef’ul-Ukul, 296
[948] Gurer’ul-Hikem, 2472
[949] a.g.e. 10748
[950] Nisa suresi, 135. ayet
[951] el-Bihar, 74/157/2
[952] Tuhef’ul-Ukul, 408
[953] Emali’es-Seduk, 27/4
[954] a.g.e. 293/6
[955] Nehc’ul-Belağa, 125. hutbe
[956] el-Hisal, 53/70
[957] el-Bihar, 74/223/8
[958] el-Hisal, 60/82
[959] Tuhef’ul-Ukul, 88
[960] Kenz’ul-Ummal, 43588
[961] el-İhtisas, 230
[962] Kenz’ul-Ummal, 31556
[963] a.g.e. 31542
[964] a.g.e. 43152
[965] el-Bihar, 75/29/19
[966] Nehc’ul-Belağa, 147. hutbe
[967] el-Kafi, 8/13/1
[968] Kenz’ul-Fevaid li’l Keraceki,
1/278
[969] Bakara suresi, 83. ayet
[970] En’am suresi, 157. ayet
[971] Yunus suresi, 32. ayet
[972] Tuhef’ul-Ukul, 152
[973] Nehc’ul-Belağa, 262. hikmet
[974] Emali et-Tusi, 134/216
[975] Emali el-Mufid, 5/3
[976] Mecme’ul-Beyan, 1/211;
Ravzat’ul-Vaizin, 39 ve onda hak şahıslarla...şeklindedir.
[977] Kenz’ul-Ummal, 33520
[978] a.g.e. 33525
[979] Emali el-Mufid, 137/6
[980] el-Bihar, 70/179/44
[981] el-Hisal, 626/10, ve Tuhef’ul
Ukul’da “günahkar olarak ayrılır” ibaresi vardır.
[982] Nehc’ul-Belağa, 216. hutbe
[983] Gurer’ul-Hikem, 10328
[984] el-Bihar, 77/200/1
[985] Kenz’ul-Ummal, 5604
[986] Gurer’ul-Hikem, 8852
[987] el-Bihar, 78/93/104
[988] Gurer’ul-Hikem, 2360
[989] Tuhef’ul-Ukul, 84
[990] Kenz’ul-Ummal, 5600
[991] Nehc’ul-Belağa, 233. hutbe
[992] Mekarim’ul-Ahlak, 2/365/2661
[993] Nehc’ul-Belağa, 216. hutbe
[994] a.g.e.
[995] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 11/91
[996] Nehc’ul-Belağa, 167. hutbe
[997] Gurer’ul-Hikem, 4780
[998] Nehc’ul-Belağa, 216. hutbe
[999] el-Bihar, 74/236/36
[1000] a.g.e. s. 287/13
[1001] el-İhticac, 2/517/340
[1002] el-Bihar, 74/165/29
[1003] el-Mehasin, 1/238/436
[1004] el-Kafi, 2/170/4
[1005] el-Hisal, 351/27
[1006] Kenz’ul-Ummal, 24771; el-Kafi,
2/171/6 mana olarak aynı.
[1007] el-Hisal, 568/1
[1008] el-Kafi, 8/126/95
[1009] el-Bihar, 74/232/28
[1010] el-Kafi, 2/169/1
[1011] a.g.e. s. 170/5
[1012] a.g.e. s. 174/14
[1013] el-Hisal, 8/25
[1014] el-Kafi, 2/169/2
[1015] el-İhtisas, 243
[1016] Gurer’ul-Hikem, 2564
[1017] el-Kafi, 4/33/3
[1018] Emali et-Tusi, 73/107
[1019] Gurer’ul-Hikem, 256
[1020] a.g.e. 607
[1021] a.g.e. 112
[1022] el-Kafi, 8/19/4
[1023] Kenz’ul-Ummal, 9738
[1024] a.g.e. 9723
[1025] Gurer’ul-Hikem, 9349
[1026] el-Bihar, 103/87/3
[1027] Nehc’ul-Belağa, 53. mektup
[1028] Mustedrek’ul-Vesail, 13/274/15337
[1029] el-Bihar, 62/292; Kenz’ul-Ummal,
9716
[1030] Gurer’ul-Hikem, 465
[1031] a.g.e. 1842
[1032] Kenz’ul-Ummal, 9717
[1033] Mustedrek’ul-Vesail, 13/274/15336
[1034] Kenz’ul-Ummal, 43958
[1035] a.g.e. 9715
[1036] a.g.e. 9739
[1037] el-Bihar, 62/292
[1038] Emali et-Tusi, 676/1427
[1039] el-Bihar, 103/89/11
[1040] Kenz’ul-Ummal, 9720
[1041] Bakara suresi, 269. ayet
[1042] Al-i İmran, 164. ayet
[1043] Gurer’ul-Hikem, 992-993
[1044] a.g.e. 1715
[1045] a.g.e. 1992
[1046] Kenz’ul-Fevaid li’l Keraceki,
1/319
[1047] el-Bihar, 78/12/70
[1048] a.g.e. 14/316/17
[1049] Gurer’ul-Hikem, 9254
[1050] el-Bihar, 13/432/24
[1051] a.g.e. 77/172/8
[1052] Tuhef’ul-Ukul, 97
[1053] Kenz’ul-Ummal, 44123
[1054] Gurer’ul-Hikem, 1525
[1055] a.g.e. 2107
[1056] Kenz’ul-Ummal, 5827
[1057] Gurer’ul-Hikem, 3194
[1058] a.g.e. 3513
[1059] Emali et-Tusi, 625/1290
[1060] Nehc’ul_Belağa, 80. hikmet
[1061] Gurer’ul-Hikem, 1829
[1062] Nehc’ul-Belağa, 79. hikmet
[1063] el-Bihar, 78/307/1
[1064] a.g.e. 2/97/46
[1065] a.g.e. s. 99/58
[1066] Gurer’ul-Hikem, 7498
[1067] a.g.e. 7499
[1068] Kenz’ul-Ummal, 24761
[1069] el-Bihar, 1/204/25
[1070] Tuhef’ul-Ukul, 218
[1071] Bakara suresi, 269. ayet
[1072] el-Bihar, 1/215/23
[1073] a.g.e. h. 22
[1074] a.g.e. 24
[1075] a.g.e. 25
[1076] a.g.e. 78/299/1
[1077] Lokman suresi, 12. ayet
[1078] Kurb’ul-İsnad, 72/232
[1079] el-Bihar, 13/417/10
[1080] a.g.e. s. 425/18
[1081] Gurer’ul-Hikem, 3052
[1082] a.g.e. 4900
[1083] a.g.e. 9450
[1084] el-Bihar, 78/81/66
[1085] Tuhef’ul-Ukul, 81
[1086] Sevab’ul-A’mal, 216/1
[1087] Gurer’ul-Hikem, 4903
[1088] a.g.e. 5249
[1089] a.g.e. 5258
[1090] Kenz’ul-Ummal, 5873; el-Bihar,
78/453/23
[1091] a.g.e. 5872
[1092] Emali’es-Seduk, 394/1
[1093] Kenz’ul-Ummal, 5444
[1094] el-Kafi, 2/128/1
[1095] el-Bihar, 77/29/6
[1096] Gurer’ul-Hikem, 2272
[1097] a.g.e. 7223
[1098] a.g.e. 10916
[1099] Tenbih’ul-Havatir, 2/230
[1100] Gurer’ul-Hikem, 651-652
[1101] Tenbih’ul-Havatir, 2/119
[1102] Gurer’ul-Hikem, 10573
[1103] Tenbih’ul-Havatir, 2/116
[1104] el-Bihar, 78/255/129
[1105] el-Bihar, 78/312/1
[1106] a.g.e. 14/307/17
[1107] a.g.e. 78/370/4
[1108] Gurer’ul-Hikem, 6397
[1109] a.g.e. 6406
[1110] a.g.e. 7205
[1111] a.g.e. 8706
[1112] a.g.e. 6991
[1113] el-Bihar, 78/247/73
[1114] a.g.e. s. 303/1
[1115] Kısas’ul-Enbiya, 160/176
[1116] Sunen-u İbn-i Mace, 224
[1117] Avali’il-Leai, 1/295/193;
Nehc’ul-Belağa, 91. hikmet
[1118] Gurer’ul-Hikem, 6896
[1119] Bakara suresi, 224. ayet
[1120] el-Bihar, 77/67/6
[1121] a.g.e. 104/212/1
[1122] el-Kafi, 7/434/1
[1123] Kalem suresi, 10. ayet
[1124] Mücadele suresi, 14. ayet
[1125] Sevab’ul-A’mal, 269/1
[1126] a.g.e. 261/2
[1127] el-Bihar, 104/211/27
[1128] Gurer’ul-Hikem, 6988
[1129] Sevab’ul-A’mal, 270/3
[1130] a.g.e. 270/4
[1131] el-Bihar, 104/209/19
[1132] Kenz’ul-Ummal, 46381
[1133] el-Hisal, 607/9
[1134] el-Bihar, 75/411/59, bak.
Vesail’uş-Şia, 16/134, 12. bölüm
[1135] el-Kafi, 7/440/4
[1136] a.g.e. s. 439/2
[1137] a.g.e. s. 442/16
[1138] Vesail’uş-Şia, 16/132/13
[1139] Tefsir-u Ayyaşi, 1/112/339, bak.
Vesail’uş-şia, 16/129, 11. bölüm
[1140] el-Kafi, 7/442/17
[1141] a.g.e. s. 443/1
[1142] Nehc’ul-Belağa, 253. hikmet
[1143] el-Kafi, 7/437/2; Emali’es-Seduk,
342/12
[1144] a.g.e. 7/437/3; Emali’es-Seduk,
342/13 az bir farklılıkla.
[1145] Maide suresi, 4. ayet
[1146] Mu’minun suresi, 51. ayet
[1147] Bakara suresi, 168. ayet
[1148] Gurer’ul-Hikem, 6131
[1149] Durr’ul-Mensur, 6/102
[1150] et-Tehzib, 7/13/58, Mücalede diye
yer almıştır ve bu daha uygundur.
[1151] el-Kafi, 5/161/1
[1152] Nisa suresi, 29. ayet
[1153] el-Bihar, 76/350/13
[1154] Kenz’ul-Ummal, 30345
[1155] a.g.e. 404
[1156] el-Bihar, 78/39/13
[1157] a.g.e. s. 122/5
[1158] Nehc’ul-Belağa, 424. hikmet
[1159] Gurer’ul-Hikem, 770
[1160] Gurer’ul-Hikem, 771
[1161] Nehc’ul-Belağa, 418. hikmet,
Gurer’ul-Hikem, 143
[1162] Gurer’ul-Hikem, 994
[1163] a.g.e. 1185
[1164] a.g.e. 1055
[1165] a.g.e. 1420
[1166] el-Bihar, 77/282/1
[1167] Emali’es-Seduk, 264/9
[1168] el-Bihar, 78/62/140
[1169] Gurer’ul-Hikem, 7026
[1170] el-Hisal, 571/2
[1171] el-Bihar, 71/419/50
[1172] a.g.e. s. 423/61
[1173] Gurer’ul-Hikem, 10139
[1174] a.g.e. 3813
[1175] a.g.e. 4718
[1176] a.g.e. 8620
[1177] Nehc’ul-Belağa, 207. hikmet
[1178] Gurer’ul-Hikem, 4965
[1179] el-Kafi, 2/112/6
[1180] el-Bihar, 77/283/1
[1181] Gurer’ul-Hikem, 7655
[1182] a.g.e. 6654
[1183] a.g.e. 9322
[1184] Hud suresi, 75. ayet
[1185] Gurer’ul-Hikem, 1111
[1186] a.g.e. 1304
[1187] el-Bihar, 43/70/61
[1188] a.g.e. 77/378/1
[1189] el-Kafi, 2/111/1
[1190] Gurer’ul-Hikem, 4274
[1191] el-Bihar, 78/8/64
[1192] Gurer’ul-Hikem, 6084
[1193] Nehc’ul-Belağa, 460. hikmet
[1194] el-Bihar, 77/208/1
[1195] Gurer’ul-Hikem, 901
[1196] el-Bihar, 78/269/109
[1197] Gurer’ul-Hikem, 1336
[1198] Kenz’ul-Fevaid, 1/319
[1199] Gurer’ul-Hikem, 2063
[1200] Cami’ul-Ahbar, 319/896
[1201] Gurer’ul-Hikem, 9132
[1202] el-Kafi, 2/122/6
[1203] Gurer’ul-Hikem, 4185
[1204] Nehc’ul-Belağa, 224. hikmet
[1205] Tuhef’ul-Ukul, 16
[1206] Gurer’ul-Hikem, 1776
[1207] el-Bihar, 78/102/2
[1208] Kenz’ul-Ummal, 5815
[1209] Gurer’ul-Hikem, 7529
[1210] el-Kafi, 8/55/16
[1211] Gurer’ul-Hikem, 3859
[1212] el-Bihar, 77/282/1
[1213] Misbah’uş-Şerie, 316
[1214] Gurer’ul-Hikem, 7231
[1215] Nisa suresi, 12. ayet
[1216] Emali’es-Seduk, 491/9
[1217] el-Kafi, 8/55/16
[1218] el-Bihar, 78/172/2
[1219] Gurer’ul-Hikem, 7411
[1220] a.g.e. 1003-1004
[1221] Kenz’ul-Ummal, 5829
[1222] el-Kafi, 2/231/4
[1223] el-Hisal, 5/11
[1224] el-Kafi, 2/122/3
[1225] Gurer’ul-Hikem, 2063
[1226] el-Bihar, 74/178/21
[1227] Emali’es-Seduk, 322/4
[1228] el-Bihar, 77/112/2, Emali
es-Seduk, 28/4
[1229] Gurer’ul-Hikem, 2833
[1230] a.g.e. 3940
[1231] a.g.e. 4178
[1232] Maide suresi, 101. ayet
[1233] Bakara suresi, 263. ayet
[1234] Teğabun suresi, 17. ayet
[1235] Gurer’ul-Hikem, 3467
[1236] el-Bihar, 97/193/3
[1237] Cami’ul-Ahbar, 337/947
[1238] el-Bihar, 78/80/66
[1239] Gurer’ul-Hikem, 3183
[1240] el-Bihar, 78/230/18
[1241] İsra suresi, 111. ayet
[1242] Neml suresi, 93. ayet
[1243] Lokman suresi, 25. ayet
[1244] Ankebut suresi, 63. ayet
[1245] Durr’ul-Mensur, 1/32
[1246] Gurer’ul-Hikem, 10150, 10152
[1247] el-Kafi, 8/175/194
[1248] Nehc’ul-Belağa, 157. hutbe
[1249] el-Kafi, 2/97/19
[1250] Gurer’ul-Hikem, 687
[1251] a.g.e. 1793
[1252] a.g.e. 500
[1253] a.g.e. 207
[1254] a.g.e. 1292
[1255] a.g.e. 1728
[1256] a.g.e. 2884
[1257] a.g.e. 2849
[1258] a.g.e. 6549
[1259] Nehc’us-Saadet, 3/225
[1260] el-Hisal, 116/96
[1261] el-İhtisas, 221, bak el-Ucb,
2515. bölüm
[1262] Nehc’ul-Belağa, 349. hikmet
[1263] Gurer’ul-Hikem, 4520
[1264] a.g.e. 4542
[1265] a.g.e. 1790
[1266] a.g.e. 9445
[1267] a.g.e. 9418
[1268] Nehc’us-Saadet, 3/225
[1269] Gurer’ul-Hikem, 936
[1270] a.g.e. 1914
[1271] a.g.e. 1236
[1272] a.g.e. 5421
[1273] a.g.e. 7336
[1274] a.g.e. 9285
[1275] a.g.e. 10807
[1276] a.g.e. 10251
[1277] a.g.e. 7185
[1278] Emali et-Tusi, 613/1268
[1279] Emali’es-Seduk, 222/1
[1280] el-Bihar, 78/12/70
[1281] Gurer’ul-Hikem, 4451
[1282] Tuhef’ul-Ukul, 214
[1283] Gurer’ul-Hikem, 9831
[1284] a.g.e. 2593
[1285] a.g.e. 9827
[1286] el-İhtisas, 221
[1287] Mean’il-Ahbar, 199/4
[1288] Gurer’ul-Hikem, 3089
[1289] a.g.e. 3283
[1290] a.g.e. 3343
[1291] a.g.e. 3163
[1292] Emali’es-Seduk, 395/1
[1293] Gurer’ul-Hikem, 2915
[1294] a.g.e. 2985
[1295] a.g.e. 9312
[1296] a.g.e. 10655
[1297] a.g.e. 9302
[1298] Emali el-Mufid, 118/2
[1299] Gurer’ul-Hikem, 1160
[1300] el-Bihar, 78/107/11
[1301] Gurer’ul-Hikem, 896
[1302] a.g.e. 631
[1303] a.g.e. 1110
[1304] a.g.e. 937
[1305] a.g.e. 454
[1306] a.g.e. 889
[1307] a.g.e. 9440
[1308] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 19/281
[1309] Fakih, 1/115/237
[1310] el-Hisal, 155/194
[1311] el-Bihar, 76/75/19
[1312] Mekarim’ul-Ahlak, 1/125/298
[1313] a.g.e. s. 126/303
[1314] el-Hisal, 420/14, bak. el-Edeb,
68. bölüm
[1315] Gurer’ul-Hikem, 8610
[1316] A’lam’ud-Din, 309
[1317] el-Bihar, 74/319/84
[1318] el-Kafi, 2/197/6
[1319] el-Bihar, 74/316/72
[1320] a.g.e. s. 315/72
[1321] Emali et-Tusi, 97/147
[1322] el-Kafi, 2/199/10
[1323] a.g.e. s. 165/11
[1324] el-Kafi, 2/194/9
[1325] a.g.e. s. 195/10
[1326] Sevab’ul-A’mal, 340/1
[1327] Tuhef’ul-Ukul, 303
[1328] el-Kafi, 2/199/11
[1329] Emali et-Tusi, 481/1051
[1330] el-Kafi, 2/193/1
[1331] el-Bihar, 75/379/40
[1332] Kurb’ul-İsnad, 119/418
[1333] el-Kafi, 2/194/7
[1334] Emali’es-Seduk, 399/11
[1335] el-kafi, 2/193/4
[1336] a.g.e. s. 195/11
[1337] Emali’es-Seduk, 197/1
[1338] Emali et-Tusi, 99/152
[1339] el-Kafi, 2/366/4
[1340] el-Bihar, 74/287/13
[1341] el-Kafi, 2/196/13
[1342] el-Bihar, 74/311/67
[1343] Tenbih’ul-Havatir, 2/80
[1344] Sevab’ul-A’mal, 298/2
[1345] a.g.e. 341/1
[1346] a.g.e. 297/1
[1347] a.g.e. 286/2
[1348] el-İhtisas, 31
[1349] el-Kafi, 2/364/1
[1350] a.g.e. s. 365/4
[1351] a.g.e. s. 205/5
[1352] el-Bihar, 77/192/11
[1353] el-Kafi, 2/204/1
[1354] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza (a.s),
2/179/2
[1355] el-Bihar, 78/207/64
[1356] Tuhef’ul-Ukul, 247
[1357] a.g.e. 365
[1358] a.g.e. 294
[1359] a.g.e. 278
[1360] el-Bihar, 78/56/111
[1361] Tenbih’ul-Havatir, 1/39
[1362] Emali et-Tusi, 110/168
[1363] el-Bihar, 2/259/9
[1364] a.g.e. s. 260/11
[1365] Gurer’ul-Hikem, 7291
[1366] a.g.e. 402
[1367] a.g.e. 8671
[1368] a.g.e. 1230
[1369] a.g.e. 2025
[1370] a.g.e. 7865
[1371] a.g.e. 5338
[1372] el-Bihar, 78/356/10
[1373] Nehc’ul-Belağa, 133. hutbe
[1374] Nur’us-Sakaleyn, 5/379/6
[1375] Enbiya suresi, 30. ayet
[1376] Tuhef’ul-Ukul, 370
[1377] a.g.e. 489
[1378] İrşad, 1/296
[1379] Gurer’ul-Hikem, 540
[1380] a.g.e. 1612
[1381] a.g.e. 1628
[1382] a.g.e. 1626
[1383] a.g.e. 1684
[1384] a.g.e. 2486
[1385] a.g.e. 4220
[1386] el-Bihar, 7/276/50
[1387] el-Kafi, 2/120/12
[1388] Kenz’ul-Ummal, 24957
[1389] a.g.e. 24973
[1390] a.g.e. 24982
[1391] a.g.e. 24971
[1392] a.g.e. 24972
[1393] Mustedrek’ul-Vesail, 8/258/9393
[1394] a.g.e. s. 261/9402
[1395] a.g.e. s. 306/9511
[1396] el-Fakih, 2/289/2477
[1397] el-Kafi, 6/538/4, el-Hisal,
618/10
[1398] el-Fakih, 2/293/2494
[1399] el-Kafi, 6/539/12
[1400] et-Tac’ul-Cami’u li’l-Usul, 4/351
[1401] Kenz’ul-Ummal, 43116
[1402] a.g.e. 43695
[1403] Mekarim’ul-Ahlak, 1/280/864
[1404] Mustedrek’ul-Vesail, 8/302/9502
[1405] Kenz’ul-Ummal, 39968
[1406] a.g.e. 39971
[1407] a.g.e. 39986
[1408] Kenz’ul-Ummal, 39981
[1409] et-Tac’ul-Cami’u li’l-Usul, 4/351
[1410] Kasas suresi, 25. ayet
[1411] Misbah’uş-Şeria, 510
[1412] el-Bihar, 77/211/1
[1413] Kenz’ul-Ummal, 5763
[1414] Gurer’ul-Hikem, 2997
[1415] a.g.e. 1340
[1416] a.g.e. 340
[1417] Mean’il-Ahbar, 409/92
[1418] Kenz’ul-Ummal, 5772
[1419] el-Bihar, 77/287/1
[1420] a.g.e. 78/211/93
[1421] Emali et-Tusi, 190/320
[1422] Kenz’ul-Ummal, 5781
[1423] Emali et-Tusi, 39/43
[1424] Gurer’ul-Hikem, 2900
[1425] Emali et-Tusi, 301/597
[1426] Gurer’ul-Hikem, 1393
[1427] a.g.e. 5527
[1428] a.g.e. 3101
[1429] a.g.e. 6181
[1430] el-Bihar, 78/80/66
[1431] Gurer’ul-Hikem, 462
[1432] Tuhef’ul-Ukul, 17
[1433] el-Bihar, 78/309/1
[1434] a.g.e. 79/113/14
[1435] a.g.e. 78/177/45
[1436] Kenz’ul-Ummal, 5757
[1437] a.g.e. 5761
[1438] a.g.e. 7097
[1439] el-Bihar, 78/111/6
[1440] el-Kafi, 2/106/5
[1441] Gurer’ul-Hikem, 10753
[1442] el-Kafi, 2/106/3
[1443] el-Bihar, 71/337/23
[1444] Gurer’ul-Hikem, 6714
[1445] a.g.e. 139
[1446] a.g.e. 274
[1447] el-Bihar, 77/149/75
[1448] a.g.e. 78/242/34
[1449] Gurer’ul-Hikem, 8650
[1450] el-Bihar, 71/336/22
[1451] Gurer’ul-Hikem, 9081
[1452] Kenz’ul-Ummal, 5789
[1453] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/56/207
[1454] el-Hisal, 20/69
[1455] Kenz’ul-Ummal, 5780
[1456] a.g.e. 5792
[1457] el-Bihar, 78/206/62
[1458] a.g.e. 71/336/22
[1459] Tuhef’ul-Ukul, 394
[1460] el-Bihar, 78/200/28
[1461] Gurer’ul-Hikem, 3112
[1462] a.g.e. 1548
[1463] Kenz’ul-Ummal, 5751
[1464] el-Bihar, 77/83/3
[1465] el-Bihar, 70/317/24
[1466] a.g.e. 78/305/1
[1467] Gurer’ul-Hikem, 3114
[1468] a.g.e. 6369
[1469] a.g.e. 4944
[1470] a.g.e. 9341
[1471] a.g.e. 9342
[1472] el-Bihar, 77/149/76
[1473] Kenz’ul-Ummal, 5769
[1474] Mişkat’ul-Envar, 184
[1475] Gurer’ul-Hikem, 4666
[1476] el-Bihar, 71/366/13
[1477] Emali et-Tusi, 652/1353
[1478] Gurer’ul-Hikem, 6881
[1479] Mean’il-Ahbar, 348/1
[1480] Emali’es-Seduk, 395/1
[1481] el-İhtisas, 343
[1482] el-Bihar, 77/165/2
[1483] Gurer’ul-Hikem, 9748
[1484] Mean’il-Ahbar, 345/1
[1485] Kenz’ul-Ummal, 545
[1486] a.g.e. 590
[1487] a.g.e. 589
[1488] a.g.e. 31657
[1489] et-Tevhid, 371/10
[1490] a.g.e. 357/4
[1491] Taha suresi, 132. ayet
[1492] Kasas suresi, 83. ayet
[1493] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/4/8
[1494] el-Bihar, 75/379/40
[1495] a.g.e. 70/392/60
[1496] Sevab’ul-A’mal, 1/29/1
[1497] Al-i İmran suresi, 137
[1498] A’raf suresi, 84. ayet
[1499] A’raf suresi, 86. ayet
[1500] Yunus suresi, 39. ayet
[1501] Mustedrek’ul Vesail, 17/85/20815
[1502] Mustedrek’ul-Vesail 17/86/20815
[1503] a.g.e.
[1504] a.g.e.
[1505] Kenz’ul Ummal, 25087
[1506] el-Kafi, 2/167/9
[1507] Mustedrek’ul Vesail, 12/428/14520
[1508] el-Kafi, 2/176/9
[1509] Mustedrek’ul Vesail, 12/429/14524
[1510] el-İhtisas, 243
[1511] Kenz’ul Ummal, 31553
[1512] a.g.e. 31649
[1513] Nehc’ul Belağa, 3. Hutbe
[1514] Mustedrek’ul Vesail, 11/63/1243
[1515] Kehf suresi, 103-104
[1516] Şerh-u Nehc’il Belağa, İbn-i
Ebi’l Hadid, 2/278
[1517] Nehc’us-Saadet, 2/399
[1518] Kenz’ul-Ummal, 31543
[1519] a.g.e, 30949
[1520] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 2/267
[1521] a.g.e, s. 265
[1522] Nehc’us-Saadet, 2/399
[1523] Kenz’ul-Ummal, 31720
[1524] a.g.e, 31234
[1525] Kenz’ul-Ummal, 31587
[1526] a.g.e, 31610
[1527] a.g.e, 1088
[1528] Nehc’ul-Belağa, 121. hutbe;
Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/291
[1529] Nehc’ul-Belağa, 122. hutbe;
Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/297
[1530] Kenz’ul-Ummal, 31578
[1531] Nehc’ul-Belağa, 36. hutbe; Şerh-u
Nehc’il-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 2/265
[1532] Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 2/268
[1533] Nehc’ul-Belağa, 177. Hutbe;
Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 10/55
[1534] Nehc’ul-Belağa, 58. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 4/129
[1535] Nehc’ul-Belağa, 59. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 5/3
[1536] Kenz’ul-Ummal, 31625
[1537] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 2/273
[1538] a.g.e. s. 274
[1539] a.g.e. s. 281
[1540] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 2/282; bak. Müstedrek’ül-Vesail, 18/213/22534
[1541] Nehc’ul-Belağa, 172. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/309
[1542] Şerh-i Nehc’ül-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 19/235
[1543] Nehc’ul-Belağa, 60. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 5/14
[1544] Kenz’ul-Ummal, 31542
[1545]a.g.e. 31549
[1546] a.g.e.31611
[1547] Nehc’ul-Belağa, 93. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/44
[1548] Nehc’ul-Belağa, 61. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 5/78
[1549] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 5/78
[1550] Kenz’ul-Ummal, 31620
[1551] Kaynağında “harebu”diye
geçmektedir ve o manayı tam olarak karşılamamaktadır.
[1552] Kenz’ul-Ummal, 31621
[1553] En’am suresi, 12. ayet
[1554] A’raf suresi, 9. ayet
[1555] Zümer suresi, 15. ayet
[1556] Nur’us-Sakaleyn, 4/481/30
[1557] Nehc’ul Belağa, 208. hikmet
[1558] a.g.e. 30. mektup
[1559] a.g.e. 28. hutbe
[1560] Al-i İmran suresi, 85. ayet
[1561] Tenbih’ul-Havatir, 2/118
[1562] a.g.e. s. 119
[1563] Nehc’ul Belağa, 129. hutbe
[1564] a.g.e. 377. Hikmet
[1565] a.g.e. 383. Hikmet
[1566] Hac suresi, 11. ayet
[1567] el-Bihar, 2/84/10
[1568] Tenbih’ul-Havatir, 2/95
[1569] Nehc’ul Belağa, 344. hikmet
[1570] a.g.e. 37. hikmet
[1571] a.g.e. 3. mektup
[1572] Kehf suresi, 103-104
[1573] Hud suresi, 22. ayet
[1574] Neml suresi, 5. ayet
[1575] Enbiya suresi, 70. ayet
[1576] Gurer’ul-Hikem, 3178
[1577] Nehc’ul-Belağa, 430. hikmet;
Şerh-i Nehc’ul_Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 20/75 ve onda “malihi” yerine
“amali” vardır.
[1578] Nur’us-Sakaleyn, 3/312/254
[1579] Gurer’ul-Hikem, 8509
[1580] a.g.e. 9625
[1581] a.g.e. 2841
[1582] Nehc’ul-Belağa, 43. mektup
[1583] Hadid suresi, 16. ayet
[1584] İsra suresi, 109. ayet
[1585] İkbal’ul-A’mal, 1/174
[1586] Mekarim’ul-Ahlak, 2/368/2661
[1587] el-Bihar, 78/282/1
[1588] Gurer’ul-Hikem, 9945
[1589] el-Bihar, 77/222/2
[1590] İrşad’ul-Kulub, 203
[1591] Enbiya suresi, 90. ayet
[1592] Tuhef’ul-Ukul, 20
[1593] Müstedrek’ul-Vesail, 1/98/84
[1594] Gurer’ul-Hikem, 8172
[1595] a.g.e. 7369
[1596] Enbiya suresi, 90. ayet
[1597] Emali el-Mufid, 236/7
[1598] el-Bihar, 13/49/18
[1599] el-Kafi, 8/44/8
[1600] el-Bihar, 78/29/96
[1601] Metalib’us-Suul, 53
[1602] el-Bihar, 77/164/188
[1603] Kenz’ul-Ummal, 20089
[1604] Müstedrek’ül-Vesail, 1/106/104
[1605] Hac suresi, 19. ayet
[1606] et-Tevhid, 461/35
[1607] a.g.e. 458/23
[1608] el-Bihar, 2/140/61
[1609] et-Tevhid, 458/21
[1610] a.g.e. 460/29
[1611] el-Kafi, 2/301/8
[1612] Emali’es-Seduk, 340/4
[1613] a.g.e. h. 2
[1614] el-Bihar, 2/139/58
[1615] Nehc’ul-Belağa, 298. hikmet
[1616] Tenbih’ul-Havatir, 2/125
[1617] Gurer’ul-Hikem, 1551
[1618] Sad suresi, 20. ayet
[1619] Durr’ul-Mensur, 1/282
[1620] Kenz’ul-Ummal, 17974
[1621] a.g.e. 18126
[1622] Sünen-i Ebi Davud, 1106
[1623] a.g.e. 1107
[1624] Ankebut suresi, 48. ayet
[1625] Gurer’ul-Hikem, 706
[1626] Hokkaya
mürekkep dökülmesin diye konulan tüy, yün veya lif gibi şey
[1627] Nehc’ul-Belağa, 315. hikmet
[1628] Gurer’ul-Hikem, 2465
[1629] Durr’ul-Mensur, 1/28
[1630] Durr’ul-Mensur, 7/434
[1631] a.g.e.
[1632] Sad suresi, 82-83. ayetler
[1633] Fatiha suresi, 5. ayet
[1634] Gurer’ul-Hikem, 851
[1635] a.g.e. 74
[1636] a.g.e. 727
[1637] a.g.e. 667
[1638] a.g.e. 859
[1639] a.g.e. 860
[1640] a.g.e. 597
[1641] a.g.e. 6494
[1642] Tenbih’ul-Havatir, 2/154
[1643] Munyet’ul-Murid, 133
[1644] Gurer’ul-Hikem, 7196
[1645] Tenbih’ul-Havatir, 2/119
[1646] Kenz’ul-Ummal, 5260
[1647] Gurer’ul-Hikem, 6347
[1648] Misbah’uş-Şeria, 39
[1649] Müstedrek’ül-Vesail, 1/101/91
[1650] Tuhef’ul-Ukul, 100
[1651] el-Kafi, 2/16/3
[1652] el-Bihar, 94/147/21
[1653] el-Hisal, 149/182
[1654] Meheccet’ul-Beyza, 8/125
[1655] el-Bihar, 78/90/95
[1656] a.g.e. 77/288/1
[1657] el-Kafi, 2/16/4
[1658] el-Bihar, 73/175/15
[1659] Kenz’ul-Ummal, 5257
[1660] el-Kafi, 8/46/8
[1661] Kenz’ul-Ummal, 5268
[1662] el-Bihar, 70/245/19
[1663] a.g.e. 78/64/156
[1664] Uddet’ud-Dai, 194
[1665] Gurer’ul-Hikem, 2822
[1666] Nur’us-Sakaleyn, 3/15/50
[1667] Tenbih’ul-Havatir, 2/109
[1668] a.g.e. s. 118
[1669] el-Bihar, 13/21
[1670] a.g.e. 77/103/1
[1671] Kenz’ul-Ummal, 5258
[1672] a.g.e. 5261
[1673] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 1/325
[1674] Müstedrek’ül-Vesail, 1/100/87
[1675] Gurer’ul-Hikem, 7576
[1676] a.g.e. 1400
[1677] a.g.e. 5907
[1678] Zümer suresi, 3. ayet
[1679] Zümer suresi, 11-12. ayetler
[1680] el-Bihar, 8/359/24
[1681] el-Bihar, 76/360/30
[1682] a.g.e. 77/213/1
[1683] Kenz’ul-Ummal, 44399
[1684] el-Bihar, 72/304/51
[1685] Durr’ul-Mensur, 2/724
[1686] Tuhef’ul-Ukul, 21
[1687] el-Kafi, 2/16/4
[1688] Nehc’ul-Belağa, 26. mektup
[1689] Gurer’ul-Hikem, 2128
[1690] Müstedrek’ül-Vesail, 1/101/91
[1691] Gurer’ul-Hikem, 662
[1692] Nehc’ul-Belağa, 252. hikmet
[1693] el-Meheccet’ul-Beyza, 8/133;
İbn-i Mace Sunen’inde 3972. Hadis’te şöyle nakletmiştir. Sufyan bin Abdullah
Sakafi şöyle diyor: “Resulullah’a şöyle dedim: “Ey Allah’ın Resulü! Bana
sarılacağım bir şey söyle.” O şöyle buyurdu: de ki: “Rabbim Allah’tır. Sonra
dosdoğru ol.”
[1694] Gurer’ul-Hikem, 5538
[1695] a.g.e. 853
[1696] a.g.e. 1301
[1697] a.g.e. 390
[1698] Tuhef’ul-Ukul, 151
[1699] Gurer’ul-Hikem, 6192
[1700] a.g.e. 4642
[1701] a.g.e. 6793
[1702] a.g.e. 3291
[1703] a.g.e. 3088
[1704] a.g.e. 7945
[1705] el-Bihar, 78/163/1
[1706] Gurer’ul-Hikem, 6977
[1707] Meheccet’ul-Beyza, 8/131
[1708] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/69/321
[1709] el-Bihar, 85/136/16
[1710] a.g.e. 70/248/21
[1711] a.g.e. 74/3/1
[1712] Gurer’ul-Hikem, 6348
[1713] a.g.e. 793
[1714] a.g.e. 6211
[1715] a.g.e. 4242
[1716] a.g.e. 7578
[1717] a.g.e. 8447
[1718] a.g.e. 6510
[1719] a.g.e. 2248
[1720] a.g.e. 7675
[1721] el-Bihar, 78/306/1
[1722] a.g.e. 95/456
[1723] a.g.e. 94/126/19
[1724] Nehc’ul-Belağa, 167. hutbe
[1725] el-Mehasin, 1/395/884
[1726] Bakara suresi, 213. ayet
[1727] Yunus suresi, 19. ayet
[1728] Nur’us-Sakaleyn, 1/209/784
[1729] a.g.e. s. 208/782
[1730] Maide suresi, 48. ayet
[1731] Nahl suresi, 93. ayet
[1732] Şura suresi, 8. ayet
[1733] Tefsir-u Ali b. İbrahim, 2/272
[1734] Enbiya suresi, 92. ayet
[1735] Muminun suresi, 52. ayet
[1736] Nur’us-Sakaleyn, 3/545/77
[1737] el-Mizan, 14/322
[1738] Al-i İmran, 103. ayet
[1739] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 3/185
[1740] Şerh-i Nehc’ul-Belağa, 127.
hutbe; Şerh-i Nehc’ul_Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 8/112, benzeri
[1741] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 4/45
[1742] Nehc’ul-Belağa, 192. hutbe, bak.
tüm söze
[1743] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 5/181
[1744] Kenz’ul-Ummal, 929
[1745] Nehc’ul-Belağa, 176. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 10/33
[1746] Nehc’ul-Belağa, 121. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/291
[1747] Nehc’ul-Belağa, 25. hutbe
[1748] Kenz’ul-Ummal, 894
[1749] a.g.e. 895
[1750] a.g.e. 920
[1751] a.g.e. 31754
[1752] Nehc’ul-Belağa, 464. hikmet
[1753] a.g.e. 183. hikmet
[1754] En’am suresi, 65. ayet
[1755] Kenz’ul-Ummal, 31098
[1756] Nur’us-Sakaleyn, 1/724/109
[1757] Nehc’ul-Belağa, 317. hikmet
[1758] Kenz’ul-Ummal, 28686 el-Menavi
el-Feyz Kitabında (1/209) şöyle diyor: “Bu hadisin sahih bir senedinin olduğunu
bulamadım. El-Hadis el-Araki de şöyle demiştir: Bu hadisin senedi zayıftır.
(Aynı şekilde Kenz’ul Ummal’in haşiyesinde de yer almıştır.)
[1759] Mean’il-Ahbar, 157/1
[1760] İlel’uş-Şerayi’, 395/14
[1761] el-Bihar, 2/236/23
[1762] Kenz’ul-Ummal, 44216
[1763] Mean’il-Ahbar, 154/1
[1764] a.g.e. h. 2
[1765] a.g.e. h. 3
[1766] Nehc’ul-Belağa, 147. hutbe
[1767] Nehc’ul-Belağa, 113. hutbe;
Şerh-u Nehc’il-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/246
[1768] el-Bihar, 78/81/75
[1769] Gurer’ul-Hikem, 5530
[1770] Bakara suresi, 30. ayet
[1771] Sad suresi, 26. ayet
[1772] Kenz’ul-Ummal, 5564
[1773] Hud suresi, 7. ayet
[1774] Nur suresi, 45. ayet
[1775] Kenz’ul-Ummal, 15119
[1776] el-Kafi, 8/153/142
[1777] Kenz’ul-Ummal, 15188
[1778] el-Bihar, 58/88/1
[1779] a.g.e. s. 104/35
[1780] Nehc’ul-Belağa, 211. hutbe
[1781] el-Bihar, 57/73/49
[1782] Kenz’ul-Ummal, 15115
[1783] a.g.e. 15116
[1784] el-Bihar, 1/97/8
[1785] Mişkat’ul-Envar, 252
[1786] et-Tevhid, 67/20
[1787] el-Bihar, 1/97/7
[1788] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 1/262/22
[1789] el-Kafi, 8/94/67
[1790] Enbiya suresi, 30. ayet
[1791] En’am suresi, 1. ayet
[1792] Naziat suresi 27-32. ayetler
[1793] el-İhticac, 2/181/207
[1794] Nehc’ul-Belağa, 155. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/181
[1795] Nehc’ul-Belağa, 163. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/252
[1796] Nehc’ul-Belağa, 186. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 13/87
[1797] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 13/115
[1798] İlel’uş-Şerayi’; 607/81
[1799] Nehc’ul-Belağa, 182. hutbe
[1800] Nehc’ul-Belağa, 91. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 6/419
[1801] Talak suresi, 12. ayet
[1802] el-Bihar, 60/79/4
[1803] Yunus suresi, 3. ayet
[1804] Hud suresi, 7. ayet
[1805] Fussilet suresi, 9-12. ayetler
[1806] et-Tevhid, 320/2
[1807] el-Bihar, 58/103/29
[1808] a.g.e. s. 88/1
[1809] Ra’d suresi, 2. ayet
[1810] Lokman suresi, 10. ayet
[1811] Tefsir-u Ali b. İbrahim, 2/328
[1812] Nur’us-Sakaleyn, 4/195/16
[1813] Neml suresi, 26. ayet
[1814] Gafir suresi, 7. ayet
[1815] Bakara suresi, 255. ayet
[1816] el-Hisal, 524/13
[1817] Mean’il-Ahbar, 29/1
[1818] el-Bihar, 58/28/46
[1819] Nehc’ul-Belağa, 109. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/194
[1820] Nehc’ul-Belağa, 160. hutbe
[1821] Gurer’ul-Hikem, 5885
[1822] Fatiha suresi, 2. ayet
[1823] et-Tevhid, 277/2
[1824] el-Hisal, 359/45
[1825] a.g.e. 639/14
[1826] Secde suresi, 7. ayet
[1827] Durr’ul-Mensur, 6/540
[1828] a.g.e. 6/539
[1829] a.g.e.
[1830] Tefsir-u Kurtubi, 14/90
[1831] Tefsir’ul-Mizan, 16/249, bak. tüm
sözüne.
[1832] et-Tevhid, 298/6
[1833] el-Bihar, 3/43/18
[1834] a.g.e. s. 36/12
[1835] a.g.e. s. 154
[1836] a.g.e. 78/87/92
[1837] Nehc’ul-Belağa, 108. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/181
[1838] Nehc’ul-Belağa, 49. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/216
[1839] Nehc’ul-Belağa, 165. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/266
[1840] el-Kafi, 1/141/7
[1841] et-Tevhid, 293/4
[1842] Nehc’us-Saadet, 3/45
[1843] Nehc’ul-Belağa, 186. hutbe
[1844] et-Tevhid, 297/6, bak. Hadisin
tamamına.
[1845] Rum suresi, 30. ayet
[1846] Bakara suresi, 138. ayet
[1847] A’raf suresi, 172. ayet
[1848] Zümer suresi, 38. ayet
[1849] Hac suresi, 31. ayet
[1850] el-Kafi, 2/12/1
[1851] el-Bihar, 3/279/13 Diyorum:
el-Burhan Tefsirinde fıtrattan maksadın tevhid fıtratı olduğuna denir.
Rivayetler vardır. Bak. El-Burhan 3/261/2-18
[1852] el-Bihar, 3/280/16
[1853] et-Tevhid, 331/9
[1854] el-Bihar, 3/279/12
[1855] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid,
4/114
[1856] Kenz’ul-Ummal, 11730
[1857] Yunus suresi, 12. ayet
[1858] Rum suresi, 33. ayet
[1859] Zümer suresi, 8. ayet
[1860] et-Tevhid, 231/5
[1861] a.g.e. 35/2
[1862] a.g.e. 231/5
[1863] Tur suresi, 35-36
[1864] Nehc’us-Saadet, 3/356
[1865] et-Tevhid, 66/20
[1866] el-Bihar, 10/166/2
[1867] Tuhef’ul-Ukul, 377
[1868] Nehc’ul-Belağa, 185. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 13/44
[1869] Nehc’ul-Belağa, 152. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 9/147
[1870] et-Tevhid, 290/10
[1871] Casiye suresi, 4. ayet
[1872] Al-i İmran suresi, 190. ayet
[1873] el-Bihar, 3/55/27
[1874] Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 20/255
[1875] Nehc’us-Saadet, 3/45
[1876] et-Tevhid, 52/13
[1877] a.g.e. 293/3
[1878] el-Bihar, 3/28/2
[1879] Nur’us-Sakaleyn, 3/195/350
[1880] et-Tevhid, 244/1
[1881] el-Bihar, 3/61
[1882] a.g.e. s. 26/1
[1883] Tarık suresi, 5. ayet
[1884] Rum suresi, 20. ayet
[1885] Furkan suresi, 54. ayet
[1886] Alak suresi, 2. ayet
[1887] Dehr suresi, 2. ayet
[1888] Zümer suresi, 6. ayet
[1889] el-Bihar, 3/152
[1890] Nehc’ul-Belağa, 163. hutbe
[1891] a.g.e. 83. hutbe
[1892] Nur’us-Sakaleyn, 5/469/13
[1893] et-Tevhid, 251/3
[1894] el-Bihar, 3/31/4
[1895] et-Tevhid, 296/6
[1896] Al-i İmran suresi, 6. ayet
[1897] Haşr suresi, 24. ayet
[1898] İlel’uş-Şerayi’, 103/1
[1899] a.g.e. 95/4
[1900] Nur’us-Sakaleyn, 5/522/12
[1901] Bakara suresi, 28. ayet
[1902] Rum suresi, 19. ayet
[1903] Rum suresi, 21. ayet
[1904] Şura suresi, 11. ayet
[1905] Fatır suresi, 11. ayet
[1906] el-Bihar, 3/75
[1907] Yasin suresi, 36. ayet
[1908] Şuara suresi, 7-8. ayet
[1909] Zariyat suresi, 49. ayet
[1910] et-Tevhid, 308/2
[1911] el-Bihar, 4/248/5
[1912] a.g.e. 10/316/1
[1913] a.g.e. 9/262/1
[1914] et-Tevhid, 53/13
[1915] et-Tevhid, 39/2
[1916] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 1/152
[1917] Fatır suresi, 3. ayet
[1918] Mülk suresi, 21. ayet
[1919] el-Bihar, 4/54/34
[1920] a.g.e. 3/78
[1921] Nehc’ul-Belağa, 163. hutbe
[1922] Taha suresi, 50. ayet
[1923] Ra’d suresi, 8. ayet
[1924] Furkan suresi, 2. ayet
[1925] Kamer suresi, 49. ayet
[1926] el-Kafi, 5/567/49
[1927] Tefsir-u el-Mizan, 14/166, bak
tüm söze
[1928] Alak suresi, 4-5. ayetler
[1929] Nahl suresi, 78. ayet
[1930] Rum suresi, 22. ayet
[1931] Nahl suresi, 13. ayet
[1932] Fatır suresi, 27-28. ayetler
[1933] el-Bihar, 3/26/1
[1934] A’raf suresi, 26. ayet
[1935] Nahl suresi, 14. ayet
[1936] Nahl suresi, 81. ayet
[1937] Nahl suresi, 80. ayet
[1938] Nur’us-Sakaleyn, 3/306/222
[1939] Rum suresi, 23. ayet
[1940] Neml suresi, 86. ayet
[1941] el-Bihar, 3/78
[1942] Kasas suresi, 71. ayet
[1943] Kasas suresi, 72. ayet
[1944] Zariyat suresi 20. ayet
[1945] Rum suresi, 25. ayet
[1946] Fatır suresi, 41. ayet
[1947] Gafir suresi, 64. ayet
[1948] Nehc’ul-Belağa, 186. hutbe
[1949] Nehc’ul-Belağa, 211. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 11/51
[1950] el-Bihar, 97/192
[1951] et-Tevhid, 404/11
[1952] Nehc’ul-Belağa, 91. hutbe
[1953] Nehc’ul-Belağa, 1. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/57
[1954] el-Bihar, 60/186/18
[1955] Lokman suresi, 10. ayet
[1956] Nehc’ul-Belağa, 1. hutbe
[1957] a.g.e. 91. hutbe
[1958] Nehc’ul-Belağa, 211. hutbe;
Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 11/51
[1959] Fussilet suresi, 39. ayet
[1960] Vakıa suresi, 68-70
[1961] Enbiya suresi, 30. ayet
[1962] Nahl suresi, 14. ayet
[1963] Yasin suresi, 41-43. ayetler
[1964] el-Bihar, 97/202
[1965] el-Bihar, 3/109
[1966] En’am suresi, 95. ayet
[1967] Hicr suresi, 19. ayet
[1968] En’am suresi, 99. ayet
[1969] Şuara suresi, 7-8. ayet
[1970] Vakıa suresi, 63-65. ayetler
[1971] Vakıa suresi, 71-72. ayetler
[1972] Rum suresi, 46. ayet
[1973] Nur suresi, 43. ayet
[1974] el-Bihar, 60/21/48
[1975] Fussilet suresi, 37. ayet
[1976] Yasin suresi, 38. ayet
[1977] Yasin suresi, 40. ayet
[1978] Yunus suresi, 5. ayet
[1979] el-Bihar, 58/178/36
[1980] Gafir suresi, 57. ayet
[1981] Şura suresi, 29. ayet
[1982] Casiye suresi, 3. ayet
[1983] Yunus suresi, 101. ayet
[1984] Yusuf suresi, 105. ayet
[1985] Enbiya suresi, 32. ayet
[1986] Nehc’ul-Belağa, 109. hutbe
[1987] et-Tevhid, 288/6
[1988] a.g.e. 289/8
[1989] Nehc’ul-Belağa, 250. hikmet
[1990] el-Bihar, 3/55/29
[1991] el-Bihar, 3/67
[1992] a.g.e. s. 149
[1993] Neml suresi, 24-25. ayetler
[1994] En’am suresi, 38. ayet
[1995] el-Kafi, 6/539/11
[1996] el-Kafi, 8/246/344
[1997] Rum suresi, 10. ayet
[1998] Ankebut suresi, 49. ayet
[1999] En’am suresi, 33. ayet
[2000] Neml suresi, 14. ayet
[2001] A’raf suresi, 146. ayet
[2002] Yunus suresi, 101. ayet
[2003] el-Bihar, 3/152