Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mizan’ul Hikmet
(hikmetin ölçüsü) benim, Ali de onun dilidir” (İhkak’ul Hak, 6/46)
Mizan’ul Hikmet
6. Cilt
Muhammed Muhammedi
REYŞEHRİ
Çeviri
Kadri ÇELİK
Tatbik
Nuri DÖNMEZ
İçindekiler
Sin Harfi
Konular:
ü el-Mesken (Ev-Mesken)
ü es Silah (Silah)
ü es Sultan (Sultan-Padişah)
ü el-İslam (İslam )
ü es Selam (Selam)
ü et-Teslim (Teslimiyet)
ü es-Semt (Metod-Tarz)
ü el-İstima’ (Dinlemek)
ü el-Esma (İsimler)
ü Esmaullah (Allah’ın İsimleri)
ü es-Sünnet (Sünnet)
ü es-Seher (Sabahlamak)
ü es-Seyyid (Seyyid)
ü es-Siyaset (Siyaset)
ü et-Tesvif (Başından Salmak-Ertelemek)
ü es-Suk (Pazar)
ü es-Sivak (Misvak-Dişlerini
Fırçalamak)
238. Konu
el-Mesken
Ev-Mesken
F Bihar,
76/148, Ebvab’ul Mesakin
F Vesail’uş
Şia, 3/557, Ebvab-u Ahkam’il Mesakin
F Mustedrek’ul
Vesail, 3/451, Ahkam’ul Mesakin
F Bihar,
74/389, 27. bölüm; Men Eskene Muminen Beyten
Kur’an:
“...Hoşunuza
giden evler...” [1]
8694. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evin geniş olması Müslüman insanın saadetindendir.”[2]
8695. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evin dar oluşu hayatın
mutsuzluğundandır.”[3]
bak. Vesail’uş Şia, 3/557, 1. Bölüm
8696. İmam
Hüseyin (a.s), bir ev yapıp kendisini çağıran birinin evine
girip eve baktıktan sonra şöyle buyurmuştur: “Evini yıktın ve başkasının
evini bayındır kıldın. Yerde olan seni kandırdı,
gökte olan ise sana düşman oldu.”[4]
8697. Enes
şöyle diyor: “Allah
Resulü (s.a.a) yüksek kubbeli bir evi görünce sahibini sordu. Kendisine,
“Ensar’dan olan falan şahsın evidir” denildi. O şahıs
geldi, Peygamber’e selam verdi. Ama Allah Resulü (s.a.a) ona itina göstermedi.
O şahıs Peygamber’in ashabına durumu şikayette bulununca
şöyle dediler: “Peygamber senin yüksek kubbeli evini gördü.” Ensar’dan
olan o şahıs evini yıktı, yerle bir etti. Peygamber (s.a.a)
bunu duyunca şöyle buyurdu: “Mecburi olan evler dışında her
ev sahibi için vebaldir.”[5]
8698. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiyaçtan fazla olan her bina kıyamet günü sahibi için
vebaldir.”[6]
8699. İmam
Ali (a.s) tuğladan yapılmış bir evin yanından geçerken
şöyle buyurmuştur: “Bu ev kimindir?” Kendisine, “Falan aldanmış kimsenindir”
denildi. Daha sonra sahibinin tuğladan yaptığı başka
birinin evinin yanından geçince şöyle buyurdu: “Bu da başka bir
aldanmış kimsedir.”[7]
8700. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sükunet edeceği miktardan fazla
bina yaparsa kıyamet günü onu taşımakla mükellef olur.”[8]
8701. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah'tan sakının. Bir çok
arzulayanlar arzusuna ulaşamaz, birçok bina eden binasında oturamaz,
birçok toplayan kısa bir süre sonra onu terk eder.”[9]
8702. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zahmetlerden biri de kişi yemeyeceği malı
yığar, oturmayacağı evleri yapar. Sonra da gider
Allah’ın huzuruna çıkar. Ne yanında
taşıdığı bir malı vardır, ne de
naklettiği bir bina.”[10]
8703. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim gösteriş ve şöhret için bir ev yaparsa kıyamet
günü onu yedi arz kadar taşır. Sonra ateşten bir çember
şeklinde boynuna asılır ve onunla ateşe atılır.”
Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! İnsan nasıl gösteriş ve
şöhret için bir ev yapar?” denildiğinde ise şöyle
buyurmuştur: “İhtiyacından fazla veya övünmek için bir ev
yapar.”[11]
bak. ed-Dunya, 1214-1216. Bölümler
8704. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir ev satar ve o parayla benzeri bir ev almazsa malı
bereket bulmaz.”[12]
8705. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri bir ev veya mülk satarsa bilsin ki benzerinde
kullanmadığı taktirde parası berekete layık
değildir.”[13]
8706. İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Her kimin
bir evi olur, bir müminin de o eve ihtiyacı bulunduğu halde onu kendisinden
esirgerse aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: “Ey meleklerim! Bir
kulum bir kulumu dünyaya yerleştirmek hususunda cimrilik etti.
İzzetime and olsun ki o asla cennetlerime yerleşmeyecektir.”[14]
239. Konu
es-Silah
Silah
F Bihar,
103/61, 8. bölüm, Bey’us Silah min Ehl’il Harb
bak.
F 100. konu,
el-Harb; ed-Dua, 1190. bölüm; el-Adavet, 2565. bölüm; el-Ma’ruf (2), 2700.
bölüm
Kur’an:
“Allah yarattıklarından size gölgeler
yapmış; dağlarda sığınacağınız
barınaklar var etmiş, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, harpte
sizi koruyacak zırhlar vermiştir. Size olan nimetini müslüman
olasınız diye işte bu şekilde tamamlamaktadır.” [15]
“Ona, (Davud’a) sizi savaşta korumak için
zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder
misiniz?” [16]
“Ey dağlar ve kuşlar! Davud tespih
ettikçe siz de onu tekrarlayın” diyerek and olsun ki, ona
katımızdan lütufta bulunduk; “Geniş zırhlar yap,
dokumasını sağlam tut” diye ona demiri yumuşak kıldık.
Salih amel işleyin; doğrusu ben yaptıklarınızı
görenim.” [17]
“And olsun ki peygamberlerimizi belgelerle
gönderdik; insanların doğru hareket etmeleri için peygamberlere kitab
ve ölçü indirdik; pek sert olan ve insanlara bir çok faydası bulunan
demiri var ettik. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeksizin
yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Doğrusu Allah
kuvvetlidir, güçlüdür.” [18]
bak. el-Bihar,
100/43, 4. Bölüm
8707. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah bir ok vesilesiyle üç kişiyi cennete
götürür: Hayır niyeti üzere yapan yapıcısını,
atıcısını ve oku kendisine veren kimseyi”[19]
bak. 195. Konu (er-Rimaye)
Kur’an:
“Kâfirler, (size ansızın saldırmak için), silah ve
eşyanızdan ayrılmış bulunmanızı dilerler.”[20]
8708. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kılıç
yarıcı ve din ise bir araya getiricidir. Din iyiliği emreder,
kılıç ise kötülükten alıkoyar. Allah-u Teala şöyle
buyurmuştur: “Sizler için kısasta hayat vardır.”[21]
8709. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kılıçlar mücahitlerin elbiseleridir.”[22]
8710. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Peygamberini (s.a.a)
on yıl boyunca İslami tebliğ için insanlara gönderdi. Onlar bunu
kabul etmeyince kendileriyle savaşmasını emretti. O halde
hayır kılıçta ve kılıcın altındadır.
Başlangıçta böyle olduğu gibi yeniden böyle olacaktır.”[23]
8711. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayır kılıçtadır,
hayır kılıç iledir ve hayır kılıç sebebiyledir.”[24]
8712. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayır tümüyle kılıçta ve kılıcın
gölgesindedir. İnsanlar sadece kılıçla doğrulur.
Kılıçlar cennet ve cehennemin kilitleridir.”[25]
8713. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet kılıçların gölgesi altındadır.”[26]
8714. İmam
Ali (a.s) hilafetindeki ilk hutbesinde
şöyle buyurmuştur: “Allah bu ümmeti iki ilaçla tedavi etmiştir. Kırbaç ve
kılıç. İmam bu ikisi hususunda göz yummaz.”[27]
8715. İmam
Ali (a.s) Muhammed b. Ebi Bekir öldürülünce şöyle buyurmuştur: “Allah Muhammed’e rahmet etsin, çok genç
biriydi. Ben Mirkal Haşim b. Utbe’yi Mısır’a vali tayin etmek
istiyordum. Allah’a yemin olsun ki eğer o Mısır valisi
olsaydı Amr İbn-i As ve yardımcılarına meydanı
boş bırakmaz ve elinde kılıç olan kimse
dışında hiç kimse öldürülmezdi.”[28]
8716. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer İslam’dan başka bir dine
sığınırsanız kafirler sizinle savaşırlar. O
zaman artık Allah aranızda hükmedinceye kadar kılıçla
vuruşmak dışında ne Cebrail, ne Mikail, ne Muhacirler ve ne
de Ensar size yardım eder.”[29]
8717. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kılıçtan
artakalanlar sayı açısından daha artıcı ve çocuk
açısından daha çoktur (haksız öldürülenlerin soyu artar,
çoğalır. )”[30]
8718. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kılıç, şahit olarak yeter.”[31]
8719. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kılıcını Allah yolunda çekerse
şüphesiz Allah’a biat etmiştir.”[32]
8720. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Muhammedi (s.a.a) beş
kılıçla gönderdi. Bu kılıçlardan üçü çekilmiş ve
savaş, aletlerini bırakıncaya (bırakıncaya) dek kılıfa
girmezler... Bir kılıç ise korunmuştur. Kılıfında
olan diğer bir kılıcı çekmek ise bizden
başkasının görevidir, ama hükmü bize aittir. O çekilmiş üç
kılıç şunlardır: Arap müşriklerine çekilmiş
kılıç...Zimmilere çekilmiş kılıç ve Acem olan
müşriklere çekilen kılıçtır. Korunmuş kılıç
isyancılara ve te’vil ehline karşı çekilen
kılıçtır. Kılıfında olan kılıç ise
kendisiyle kısas uygulanan kılıçtır. Bu
kılıcı çekmek öldürülenin velilerinin elindedir, hükmü ise bize
aittir.”[33]
bak. el-Bihar, 19/181/30, el-Kafi, 5/10/2
8721. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcını
aldım ve kabzasına şu üç
cümlenin yazılı olduğunu gördüm: Senden kopana sen bağlan,
sana kötülük edene sen iyilik et ve zararına da olsa hakkı söyle.”[34]
8722. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’nün (s.a.a)
kılıcının kınının ucunda şu cümleler
görülmüştür: Allah’a insanlardan en çok isyan eden üç kimsedir: Katili
olmayanı öldüren, kendisini dövmeyeni döven veya bir olay yaratana (katile)
sığınak veren Allah böyle bir kimseden ne bir farz ne de bir
müstahap amel kabul eder. Her kim kendisini bağlı
olmadığı birine isnad ederse, Allah’ın Resulüne (s.a.a)
indirdiği şeye (vahye) kafir olmuştur.”[35]
8723. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’nün (s.a.a)
kılıcının kınında ağzı mühürlü
yazılı bir sayfa görüldü. Onu açtıklarında
şunların yazılı olduğunu gördüler: Katili
olmayanı öldüren, kendisini dövmeyeni döven, bir olay yaratan (cinayet
işleyen), bir olay yaratana (cinayet işleyene) sığınak
veren kimse, Allah’a en çok isyan
edenlerdendir. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti böyle
bir kimsenin üzerine olsun. Allah onun hiçbir farz ve müstahap amelini kabul
etmez.”[36]
8724. “Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (a.s)
kılıcının kabzasında bir yazı bulundu. Bu
yazı Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcının
kabzasında da vardı ve o yazı şuydu: Rahman ve Rahim olan
Allah’ın Adıyla! Allah’ın yardımıyla, Allah’ın
yardımıyla ve Allah’ın yardımıyla! Ey
hükümdarların hükümdarı, ilk, ezeli ve ebedi olan Allah! Senden beni,
bana zarar vermek isteyen herkesin zararından korumanı dilerim.”[37]
8725. Resulullah
(s.a.a), Ali’ye (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle
buyurmuştur: “Ey Ali!
Bu ümmetten on kişi Allah’a kafir olur...ve savaş ehline (düşmanlara)
silah satan kimse.”[38]
8726. İmam
Sadık (a.s), birbiriyle savaşan iki batıl gruba silah
satmanın hükmü sorulunca şöyle buyurmuştur: “Onlara, kendilerini koruyan zırh,
ayakkabı ve benzeri şeyler sat.”[39]
8727. İmam
Bakır (a.s), Şamlılara (Muaviye’ye ve ashabına) silah
satmayı soran Hint Serrac’a şöyle buyurmuştur: “Onlara doğru silah taşı ve
onlara sat. Zira Allah onlar vesilesiyle bizim ve sizin düşmanlarınızı
(yani Rumları) defetmektedir. Ama eğer aramızda savaş
olursa onlara doğru silah taşıma. Zira her kim düşmanımıza
aleyhimize kullanacağı bir silah taşırsa müşriktir.”[40]
8728. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Silahını facir/kötü insana verme.
Aksi takdirde seni sapıklığa düşürür.”[41]
bak. Vesail’uş Şia, 12/69, 8. Bölüm;
el-Bihar, 103/61, 8. Bölüm
240. Konu
es-Sultan
Sultan-Padişah
F Bihar,
75/335, 81. bölüm; Ehval’ul Muluk ve’l Umera
F Kenz’ul
Ummal, 6/5, kitab’ul Emare
bak.
F 19. konu,
el-İmare; 22. konu, el-İmamet; 172. konu, er-Riyaset; 494. konu,
el-Mülk; 560. konu, el-Velayet (1)
F Rıza
(2) 1526. bölüm; ez-Zulüm, 2465, 2467. bölümler; el-Akl, 2812. bölüm;
el-İlm, 2905. bölüm
Kur’an:
“Saltanatım
da benden yok olup gitti.”[42]
8729. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sultana gidip gelmekten sakının. Şüphesiz bu dini yok
eder. Sultana yardım etmekten sakının. Şüphesiz siz onun
işini övmezsiniz.”[43]
8730. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sultana bağlanan kimse fitneye düşer. Sultana
yakınlığı artanın, Allah’a uzaklığı
artar.”[44]
8731. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sultanın kapılarından ve etrafından geçmekten
sakının. Sultanın kapısına ve etrafına en
yakın olanınız, aziz ve celil olan Allah’a en uzak
olanınızdır. Sultanı aziz ve celil olan Allah’a tercih eden
kimseden Allah, günahlardan sakınmayı giderir ve onu
şaşkınlık içinde bırakır.”[45]
8732. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultanın arkadaşı aslana binen
kimse gibidir; başkaları ona gıpta ederken, o ne kadar tehlikeli
yerde olduğunu bilir.”[46]
8733. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultandan uzaklaş ki şeytanın
hilelerinden güvende olasın.”[47]
bak. el-Mulk, 3702. Bölüm
8734. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalim sultanın karşısında bir
ihtiyacı sebebiyle küçülürse ateşte onunla birlikte olur.”[48]
8735. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalim sultanı över, kendisini küçültür ve bir ihtiras
sebebiyle ona boyun bükerse ateşte onunla birlikte olur.”[49]
8736. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin kul bir güç sahibine veya din
düşmanına karşı, elindeki dünyalıktan bir şeyi
elde etmek için boyun bükerse Allah onu adsız, şansız
kılar. Bu iş sebebiyle ona gazab eder ve onu kendi haline terk eder.
Dünyalığından bir şeye erişir ve elindeki bir
şeye erişirse Allah ondan bereketi giderir.”[50]
bak. et-Ta’zim, 2753. Bölüm; ed-Dunya, 1248.
Bölüm
8737. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mütevazi ve adil sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve
mızrağıdır.”[51]
8738. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Adil) Sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir. Zayıf
insan ona sığınır ve mazlum onun vesilesiyle yardım
görür.”[52]
8739. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Adil) Sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir. Her kim ona
hile yaparsa sapıklığa düşer ve her kim de
hayrını dilerse hidayet bulur.”[53]
8740. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Adil yönetici Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve
mızrağıdır. O halde her kim kendisi ve Allah’ın
kulları hususunda onun hayrını dilerse Allah onu kendi
gölgesinde gölgelendirir. Her kim de kendisi ve Allah’ın kulları
hususunda ona hıyanet ederse Allah kıyamet günü onu
yardımsız bırakır.”[54]
8741. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultanlar yeryüzünde Allah’ın hükümlerinin
bekçileridir.”[55]
8742. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sultana itaat farzdır. Her kim sultana itaati terk ederse
şüphesiz aziz ve celil olan Allah’a itaati terk etmiş ve
yasaklarına düşmüş olur. Şüphesiz aziz ve celil olan Allah
şöyle buyurmuştur: “Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın.”[56]
8743. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Şialarım! Sultanınıza
itaati terk ederek kendinizi zillete atmayın. Şüphesiz sultan adil
olursa Allah’tan onun bekasını dileyin. Sultan zalim olursa Allah’tan
onun ıslah olmasını isteyin.”[57]
8744. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Azameti yüce olan Allah şöyle buyurmuştur: Kendinizi
sultanlara sövmekle meşgul etmeyin. Bana tövbe edin ki kalplerini sizlere
karşı merhametli kılayım.”[58]
8745. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalim sultana ilişir ve bu sebeple
bir belaya uğrarsa bundan dolayı sevap görmez ve bu belaya
sabrettiği için rızıklanmaz.”[59]
8746. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sultana kötü laf etmeyin. Şüphesiz sultan Allah’ın yeryüzündeki
gölgesidir.”[60]
bak. el-İmamet (1), 155. Bölüm
8747. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalim sultana gider, ona Allah’tan
sakınmasını emreder, onu (Allah’ın azabından) korkutur
ve ona öğüt verirse sevabı insan ve cinlerin sevabı ve ameli
onların ameli gibi olur.”[61]
bak. el-Ma’ruf (2), 269. Bölüm; el-Hakk, 892.
Bölüm
Kur’an:
“Allah: “Seni
kardeşinle destekleyeceğiz; ikinize bir kudret vereceğiz ki,
onlar size el uzatamayacaklardır. Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar
üstün geleceklerdir” dedi.” [62]
8748. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünyada Allah’ın sultanını yüce tutarsa Allah
da kıyamet günü onu yüce tutar. Her kim dünyada Allah’ın
sultanını küçümserse Allah da kıyamet günü onu küçümser.”[63]
8749. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim zelil kılmak için Allah’ın sultanının
yanına giderse Allah da kıyamet günü kendisine biriktirdiği
azapla birlikte onu zelil kılar.”[64]
8750. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sultanına
sığınmak işlerinizi korur. Bıkıp usanmadan,
isteyerek ve arzuyla ona itaat edin Vallahi ya böyle yaparsınız, ya
da Allah sizden İslam kuvvetini alır da ebediyen onu size geri
döndürmez ve böylece hüküm başkalarının eline geçer.”[65]
bak. Kenz’ul Ummal, 14587, 14589, 14598
8751. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultan değişince zaman da
değişir.”[66]
8752. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Peygamberlerinden
birine şöyle buyurmuştur: “...Bu zorbanın yanına git ve ona
şöyle de: “Şüphesiz ben seni kan dökmek ve malları
yağmalamak için iş başına geçirmedim. Seni mazlumların
sesini benden alı koyman (yükseltmemen) için iş başına
geçirdim. Zira her ne kadar kafir de olsa onlara yapılan zulmü
bağışlamam.”[67]
8753. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu üç şey bel kıran belaların anası
(esası) sayılır: Kendisine iyilik edilince teşekkür etmeyen
ve kötülük edilince bağışlamayan sultan…”[68]
241. Konu
el-İslam
İslam
F Bihar,
68/309, 25. bölüm; Nisbet’ul İslam
F Kenz’ul
Ummal, 1/23, el-İslam ve’l İman
F Kenz’ul
Ummal, 1/276, fi Hakiket’ul İslam
bak.
F 23. konu,
el-İman; 167. konu, ed-Din; 440. konu, el-İktisad; er-Ruhbaniyet,
1552. bölüm; el-İlm, 2823. bölüm
Kur’an:
“Allah
katında din, şüphesiz İslam’dır. Ancak, Kitab verilenler,
kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden
ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini kim inkar
ederse bilsin ki, Allah hesabı çabuk görür.”[69]
“Kim İslam’dan başka bir dine
yönelirse, ondan kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.” [70]
8754. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu İslam, Allah’ın
kendisi için seçtiği, inayetiyle bakıp büyüttüğü bir dindir.”[71]
8755. İmam
Ali (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Allah onu
yeterli delille, şifa veren öğütle, halkı düzene sokacak bir
davetle gönderdi. Cahil oldukları ilahi hükümleri onunla bildirdi, (dine)
girmiş bidatları onunla söküp attı, uyulması gereken
hükümleri onunla açıkladı. Kim İslam'dan başka din ararsa
zararı kesinleşir; kurtuluş bağları kopar, baş
aşağı düşmesi şiddetli olur. Dönüş yeri upuzun bir
hüzün ve şiddetli bir azap olur.”[72]
8756. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’dan daha yüce bir şerafet
yoktur.”[73]
8757. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın zahiri nurlu ve
batını ilginçtir.”[74]
bak. ed-Din, 1316. Bölüm; el-Hulk, 1102. Bölüm
Kur’an:
“Allah'ın
rengi (ile renklenin); rengi Allah'ınkinden daha güzel olan kim
vardır? Biz O’na ibadet edenleriz.” [75]
“Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara
yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın
yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru
din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.” [76]
8758. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Allah’ın boyası” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bu
İslam’dır.”[77]
8759. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s), hakeza şöyle
buyurmuştur: “Allah’ın
boyası İslam’dır”[78]
8760. İmam
Sadık (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah müminlerden söz alınca onları
velayet boyasıyla boyamıştır.”[79]
bak. el-Halik, 1070. Bölüm; el-Cebr, 480. Bölüm
Kur’an:
“Müşrikler hoşlanmasa da, dinini bütün
dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini doğru yol ve hak dinle
gönderen Allah'tır.”[80]
8761. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam yücelir ve İslam’dan yüce din yoktur.”[81]
8762. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam yücedir ve ondan daha yüce olacak bir din yoktur.”[82]
8763. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam artar, eksilmez.”[83]
8764. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu İslam, Allah’ın
kendisi için seçtiği, inayetiyle bakıp büyüttüğü, tebliği
için yarattıklarının en hayırlılarını
seçtiği, direklerini sevgiyle ayakta tutup yücelttiği bir dindir.
Dinleri onun üstünlüğü ile alçaltmış, onu yükselterek diğer
şeriatleri indirmiştir.”[84]
8765. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah azize izzet ve zelile zillet vererek yeryüzünde İslam
kelimesinin girmediği bir tek ev ve çadır bırakmaz. Ya Allah o
ev ve çadırların sahiplerine izzet vererek onları İslam
kelimesinin ehlinden kılar, ya da onları zillete düşürür de
böylece İslam kelimesi karşısında boyun bükerler.”[85]
8766. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamd, İslam’ı şeriat kılan,
uyanlara dinini kolaylaştıran, karşı duranlara
erkanını üstün ve güçlü kılan Allah’a mahsustur. Onu
sarılanlara emniyet, girenlere selamet, anlatana delil kıldı.”[86]
8767. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah size İslam’ı seçti ve onunla
sizi halis kılmak istedi. Çünkü İslam, bütün yücelikleri toplayan,
esenlik bildiren bir addır. Allah İslam yolunu seçti, delillerini
açıkladı…Hayırlar ancak onun anahtarlarıyla
açılır. Karanlıklar ancak onun meşalesiyle aydınlanır.”[87]
8768. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam en aydın yoldur.”[88]
8769. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah
İslam’ı nişaneleri nurlu ve meşalesi aydınlık olan
bir yol kılmıştır. Kalpler İslam’da birbirine
ısınır ve kardeşler İslam üzere birbiriyle
kardeşlik bağını kurarlar.”[89]
8770. İmam
Ali (a.s) İslam’ın niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Yolu en
aydın yol, geçitleri en açık geçit, yolunun nişaneleri yüksek ve
yüce, meşaleleri de aydınlatıcıdır.”[90]
8771. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah işlere başladı ve kendisi
için istediğini seçti. Sevdiği şeyi kendine halis
kıldı. Sevdiği şeylerden biri de İslam’dan hoşnut
olması, onu kendi adından türetmesi ve onu sevdiği kimselere
hediye etmesidir. Allah daha sonra İslam’ı yardı
kaynaklarına giriş yollarını oraya girmek isteyenler için
kolay kıldı ve kendisiyle savaşan kimselere karşı
temellerini güçlü kıldı. Hiç kimse onu kökünden söküp atamaz.”[91]
8772. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’dan daha sağlam bir kale
yoktur.”[92]
8773. İmam
Ali (a.s) Kur’an’ın niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Allah,
Kur’an’ı alimlerin susuzluğunu giderici ve anlayış,
kavrayış sahibi kalplere bahar kıldı...Düğümü
sağlam bir ip, sağlam ve yüce bir sığınaktır”[93]
bak. et-Takva, 4160. Bölüm
Kur’an:
“Küfredenlere,
eğer savaştan vazgeçerlerse, geçmişlerinin
bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa
evvelkilerin hükmünün uygulanacağını söyle.” [94]
8774. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam kendinden önceki şeyleri yok eder.”[95]
8775. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul Müslüman olup İslam’ını güzelleştirince
Allah önceden yaptığı bütün günahlarını ona
bağışlar ve kısas ondan sonra vardır.”[96]
8776. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın kendinden önceki her şeyi yok ettiğini
ve hicretin kendinden önceki her şeyi sildiğini ve haccın
kendinden önceki her şeyi yıktığını bilmiyor
musun?”[97]
8777. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim İslam’ını güzelleştirirse cahiliye
döneminde yaptığı şeylerden sorguya çekilmez. Her kim de
İslam’ını kötüleştirirse yaptığı ve
yapacağı her işten dolayı sorguya çekilir.”[98]
bak. Vesail’uş Şia, 1/97, 31. Bölüm
8778. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslümanların kendi elinden ve dilinden güvende
oldukları kimsedir.”[99]
8779. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman müslümanın kardeşidir ona zulmetmez ve ona kötü
söz söylemez.”[100]
8780. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslümanın kardeşidir ona hıyanet etmez, ona
yalan söylemez ve onu yardımsız bırakmaz.”[101]
8781. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman müslümanın aynasıdır.”[102]
8782. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Birlikte su ve
ağaçtan istifade eder ve fitneler karşısında birbirine
yardımcı olurlar.”[103]
8783. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslüman insanların elinden ve dilinden
emniyette olduğu kimsedir. Mümin ise insanların kendisine mal ve
canları hakkında güvendiği kimsedir.”[104]
bak. el-İman, 291, 292. Bölüm
8784. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar başkalarının karşısında
tek bir eldirler. Kanları birdir, onlardan en küçüğü bile
düşmana eman verecek olursa diğerleri ona riayet ederler.”[105]
8785. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar kendileri dışındakilere karşı
tek eldirler. Onların en yakını en uzaktakilere savaşa
gideni savaşa gitmeyene ve güçlü olanı zayıf olana fayda verir.”[106]
8786. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanların kanları eşittir. Yabancılar
karşısında tek eldirler. Hepsi en düşük fertlerinin
verdiği emana bağlıdır ve en uzaktakileri kendilerine fayda
verir.”[107]
8787. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Takva dışında
hiçbirisi diğerinden üstün değildir.”[108]
8788. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar tek bir fert gibidir. Bedeninin organlarından biri
acırsa diğer organları da onunla aynı acıyı
paylaşır.”[109]
bak. el-İman, 297. Bölüm
8789. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam
açısından Müslümanların en üstünü tek derdi ahireti olan, korku
ve ümidi mutedil/eşit olandır”[110]
8790. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam üç evdir, evin altı, üstü ve en üstü. Evin
altı: bütün Müslümanların girdiği İslam’dır. Öyle ki
onlardan birine soracak olursan, “Ben Müslümanım” der. Evin üstü
amellerinin birbirinden üstün oluşudur. Evin en üstü ise Allah yolunda
yapılan cihaddır. En iyi Müslümanlardan başkası bu makama
erişemez.”[111]
8791. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak ve hürmet açısından
insanların en güzeli İslam’ı en güzel olandır.”[112]
bak. el-İman, 274, 298. Bölümler
8792. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın sütunları yedi tanedir.
Onların ilki akıldır. Onun üzerine sabır bina
edilmiştir. İkinci sütun ise yüzsuyunu korumak ve doğru
konuşmaktır. Üçüncü sütun ise Kuranı olduğu gibi tilavet
etmektir. Dördüncü sütun ise Allah için dost ve düşman olmaktır.
Beşinci sütun ise al-i Muhammed’in (s.a.a) hakkı ve velayetlerini
tanımaktır, altıncı sütun kardeşlerin hakkı ve
onları savunmaktır. Yedinci sütun ise insanlarla iyi komşulukta
bulunmaktır.”[113]
bak. el-İman, 276. Bölüm
8793. İmam
Ali (a.s) Muhammed b. Ebi Bekir’e yaptığı tavsiyesinde
şöyle buyurmuştur: “Sana İslam’ın özeti olan yedi şeyi tavsiye ediyorum:
Allah’tan kork ve Allah yolunda insanlardan korkma. En güzel söz amelinin
tastik ettiği sözdür. Bir konuda iki farklı hüküm verme. Aksi
taktirde bu işini çelişkiye sürükler ve haktan sapmış
olursun. Kendin için beğendiğin şeyi yönettiğin insanlar
için de beğen kendin için beğenmediğin bir şeyi onlar için
de beğenme. Yönettiğin halkın işlerini ve durumunu düzelt,
hakka ulaşmak için kendini zorluklara ve müşkülatlara düşür. Hiç
bir kınayıcının kınamasından korkma. Seninle
meşveret edene doğru bir şekilde kılavuzluk et. Kendini
uzak ve yakın Müslümanlar için örnek kıl.”[114]
8794. Resulullah
(s.a.a) kendisine, İslam hakkında kesin bir söz sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Allah’a
iman ettim” de ve bu yolda dosdoğru ol.”[115]
8795. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam beş temel üzere
kurulmuştur: Namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan ayı orucunu
tutmak, Beytullah’il Haram’ı haccetmek ve biz Ehl-i Beyt’in velayeti.”[116]
8796. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın temelleri üç tanedir. Namaz
zekat ve velayet. Bu üçünden hiç birisi o ikisi olmaksızın düzelmez.”[117]
8797. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Daha sonra, ona ışığı
sönmeyen bir nur, parıltısı tükenmez bir ışık
olan Kitab’ı indirdi...O imanın madeni ve orta yolu, ilmin
pınarları ve deryalarıdır. Adaletin bahçeleri ve
havuzları, İslam’ın temel taşı ve esasıdır.”[118]
8798. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu İslam Allah’ın
dinidir. Allah onu kendine seçmiş, kendi gözetimi altında terbiye
etmiş, onun için yaratıklarının en
hayırlısını seçmiş ve onun sütunlarını
muhabbet üzere yükseltmiştir.”[119]
8799. İmam
Ali (a.s) Al-i Muhammed’in (s.a.a) niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar
İslam’ın dayanakları ve
sığınaklarıdır.”[120]
8800. İmam
Sadık (a.s) kendisine “İslam’ın dayanakları nedir?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Evet, İslam’ın dayanakları
Allah’ın birliğine tanıklık etmek, Resulüne (s.a.a) iman
etmek, Allah nezdinden getirdiği her şeyi ikrar etmek,
mallarının zekatını vermek, Allah’ın emrettiği
Al-i Muhammed’in velayetine bağlı olmaktır.”[121]
8801. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu ümmetten hiç kimse Muhammed'in (s.a.a)
Ehl-i Beyt'iyle mukayese edilemez...Onlar dinin esası, yakinin
direğidir”[122]
8802. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam beş temel üzere kuruludur: Allah’ın birliği,
namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucu tutmak ve haccetmek.”[123]
bak. Sahih-i Müslim, 1/45; el-İman, 276.
Bölüm
8803. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam çıplaktır. O halde örtüsü haya, süsü vefa,
mürüvveti salih amel ve sütunu günahlardan sakınmaktır. Her
şeyin bir esası vardır. İslam’ın esası ise biz
Ehli Beyt’i sevmektir.”[124]
8804. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam çıplaktır elbisesi ise takvadır. İç
elbisesi hidayet dış elbisesi haya, esası günahlardan sakınmak,
kemali dindarlık ve meyvesi salih ameldir. Her şeyin bir esası
vardır. İslam’ın esası ise biz Ehl-i Beyt’i sevmektir.”[125]
8805. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın esası beni ve Ehl-i Beytimi sevmektir.”[126]
8806. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmamet İslam’ın büyüyen kökü ve
uzun dalıdır.”[127]
8807. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam sıfatının anlamı
tüm ilahi hüküm ve itaatleri zahiri (dil ile) ikrar etmek
anlamındadır. O hale her kim zahirde bütün itaatleri ikrar ederse her
ne kadar kalben inanmazsa bile İslam adına layıktır ve bu
adı taşır. Zahiri dostluğa hak kazanır, şahadeti
caizdir ve miras alır. Müslümanların lehine veya aleyhine olan
şey onun da lehine ve aleyhinedir.”[128]
8808. İmam
Sadık (a.s) kendisine bir takım sorular soran ve cevabını
aldığında ise, “Şimdi Allah’a teslim ve Müslüman oldum”
diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Hayır sen şu anda Allah’a iman ettin.
İslam imandan öncedir. İslam vesilesiyle birbirinden miras alır
ve birbiriyle evlenirler ama iman vesilesiyle sevap elde ederler.”[129]
8809. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam vesilesiyle insanların
kanı korunur, emaneti eda edilir ve evlilik helal olur ama sevap iman
karşısında verilir.”[130]
bak. el-İman, 255. Bölüm
8810. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ı öyle bir anlatayım ki
benden önce hiç kimse anlatmamış ve benden sonra da hiç kimse
anlatmayacaktır: İslam teslimden ibarettir teslim ise tasdiktir.
Tasdik ise yakin ve yakin ise görevini yapmak ve görevini yapmak ise ameldir.”[131]
8811. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam, (Allah karşısında)
teslimiyettir; teslimiyet yakîndir; yakîn tasdik etmektir; tasdik ikrar
etmektir; ikrar eda etmektir; eda etmek ise ameldir.”[132]
8812. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın
nihayeti teslimdir. Teslimin nihayeti ise nimet yurduna nail olmaktır”[133]
8813. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam yüzünü aziz ve celil olan Allah’a teslim etmen ve
Allah’tan başka bir ilah olmadığına tanıklık
etmendir.”[134]
8814. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam kalbini teslim etmendir. Müslümanların senin elinden
ve dilinden güvende olmasıdır.”[135]
8815. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam güzel ahlaktır.”[136]
bak. el-Bihar, 68/309, 25. Bölüm; et-Teslim,
1894. Bölüm
Kur’an:
“Hayır; bugün onların hepsi teslim
olmuşlardır.” [137]
8816. İmam
Ali (a.s) Muaviye’nin ve Şam ordusunun bayraklarını görünce
şöyle buyurmuştur: “Taneyi yaran ve insanı yaratan Allah’a yemin olsun ki onlar
Müslüman olmadılar onlar sadece teslim oldular ve kalplerinde kötülük
gizlediler ve kalplerine gizledikleri şeye taraftar bulunca da bize olan
düşmanlıklarını baştan aldılar ve sadece
namazı terk etmediler.”[138]
8817. İmam
Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Tohumu yarana, insanı yaratana and olsun
ki onlar (Muaviye ve taraftarları), Müslüman olmadılar, belki zahiren
teslim oldular. Küfürlerini gizlediler, kendilerine yardımcılar
bulunca da açığa vurdular.”[139]
8818. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Müslüman
olanların istemeden teslim oldular.”[140]
8819. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hıyanetten sakının.
Şüphesiz hıyanet İslam’dan uzaktır.”[141]
8820. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir müslümanın aleyhine
yardım ederse, şüphesiz İslam’dan beri olmuştur.”[142]
bak. el-İman, 286. Bölüm
8821. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam garip başladı ve çok geçmeden
başladığı gibi garip olacaktır. O halde ne mutlu
gariplere.”[143]
8822. İmam
Sadık’tan (a.s) Ali’nin (a.s) “İslam garip başladı ve çok yakında eskiden
olduğu gibi garip olacaktır” sözü sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Davetçimiz, Resulullah’ın (s.a.a) yeni bir davete
başladığı gibi yeni bir davete başlayacaktır.”[144]
8823. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam garip başladı çok yakında yine garip olacaktır.
O halde ne mutlu gariplere!” Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! Garipler
kimlerdir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “İnsanların bozuk
olduğu zaman salih olanlardır.”[145]
bak. Kenz’ul Ummal, 1/238
8824. İmam
Ali (a.s) gelecekte olan fitne fesat ve kan dökücülüğe işaret ettiği
bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “İşte o zaman batıl yerine yerleşir…
Bu zamanın halkı kurt, sultanları yırtıcı, orta
hallileri yiyici, fakirleri ise ölülerdir. Doğruluk batıp gider,
yalan çoğalıp yayılır, dilleriyle sever, kalpleriyle
düşmanlık ederler. Fısk, bir asalet; iffetli ve namuslu olmak
ise acayip işlerden sayılır ve İslam, ters giyilen bir
elbise gibi giyilir.”[146]
8825. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim sabahlar da Müslümanların işlerine önem vermezse
Müslüman değildir.”[147]
8826. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslümanların işini önemsemeden sabahlarsa
Müslümanlardan değildir. Her kim bir müslümanın, “Ey Müslümanlar!”
diyen feryadını duyar da ona icabet etmezse Müslüman değildir.”[148]
bak. Vesail’uş Şia, 11/559, 18. Bölüm;
el- Emanet, 302. Bölüm
8827. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam ramdır ve ram olandan başkasını
bindirmez.”[149]
8828. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam insanları ateşin demir, altın ve
gümüşün pisliklerini temizlediği gibi insanları temizleyip
ayrıştırır.”[150]
8829. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphe yok, sizin için yola işaretler
konulmuştur; onlarla hidayete erin. İslam için bir nihai hedef
vardır; ona yürüyün.”[151]
8830. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın başı emanete
riayet ve nifakın başı ise hıyanettir.”[152]
8831. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın ölçüsü doğru sözlü
olmaktır.”[153]
8832. Resulullah’a
(s.a.a), “İslam’ın en üstün şeyi nedir?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Müslümanların elinden ve dilinden güvende oldukları
kimsedir.”[154]
8833. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz İslam’ın kulpları tek tek
açılacaktır. Bir kulpu açılınca insanlar başka bir kulpuna
sarılacaktır. İlk açılan kulp adil hakemliği ayaklar
altına almaktır. Son çözülecek kulp ise namazdır.”[155]
242. Konu
es-Selam
Selam
F Bihar,
76/1, 97. bölüm, İfşa’us Selam
F Kenz’ul
Ummal, 9/113-128, 214-220
F Vesail’uş
Şia, 8/437, 32-36, 38-50, 52-55. bölümler
F Kenz’ul
Ummal, 9/28, Mehzurat’us Selam
F Bihar,
76/13, 98. bölüm, Selam’ul İzn
Kur’an:
“İman eden ve iyi işler yapanlar,
içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada
temelli kalırlar. Orada karşılaştıklarında
söyledikleri: “Selam!”dır.” [156]
“Oradaki duaları: “Münezzehsin ey
Allah'ım”, dirlik temennileri: “Selam size” ve dualarının sonu
da: “Âlemlerin Rabbi Allah'a hamt olsun”dur.” [157]
Bak. Nisa, 86, Hud, 69, Hicr, 52, Nahl, 32,
Meryem, 47, 62, Nur, 61, Furkan, 63, 75, Ahzab, 44, Zariyat, 25, Vakıa, 26
8834. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Selam dinimizin ve eman ise ahdimizin göstergesidir.”[158]
8835. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle karşılaşınca selam vererek ve
tokalaşarak görüşün. Ayrılınca da birbiriniz için
mağfiret dileyerek ayrılın.”[159]
8836. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mağfiretin sebeplerinden biri de şüphesiz selam vermek ve
güzel söz söylemektir.”[160]
8837. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanların en cimrisi selam vermek hususunda
cimrilik edendir.”[161]
8838. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cimri kimse selam vermekte cimrilik edendir.”[162]
8839. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Önce selam verip sonra konuşmaya
başlayın.”[163]
8840. İmam
Sadık (a.s), babalarından (a.s) naklen şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “Her kim selam vermeden konuşmaya başlarsa ona
cevap vermeyin.” İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:
“Selam vermedikçe hiç kimseyi yemeğe davet etmeyin.”[164]
8841. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Selam vermedikçe hiç kimseye (eve) giriş
izni vermeyin.”[165]
bak. Kenz’ul Ummal, 9/122
8842. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah insanlara yedirmeyi ve selamı
yaymayı sever.”[166]
8843. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Selamı yay ki evinin hayır ve bereketi
çoğalsın.”[167]
8844. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere dünya ve ahiret ehlinin en güzel ahlakını haber
vermeyeyim mi?” Ashap, “Evet ey Allah’ın Resulü!” deyince şöyle
buyurdu: “Dünyada selamı yaymaktır.”[168]
8845. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Selam Allah-u Teala’nın isimlerinden biridir. O halde
selamı kendi aranızda yayınız.”[169]
bak. el-Bihar, 76/1, 97. Bölüm
8846. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan Allah’a ve Resulü’ne en yakın olan kimse ilk
önce selam veren kimsedir.”[170]
8847. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a en çok itaat edeniniz, selam vermek hususunda dostundan önce
davranandır.”[171]
8848. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlk önce selam veren tekebbürden uzaktır.”[172]
8849. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Selamın yetmiş sevabı
vardır ki altmış dokuz tanesi ilk önce selam verene, bir tanesi
ise selamı alanadır.”[173]
8850. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her içeri giren insan bir
şaşkınlık içindedir. O halde (söze) selam ile
başlayın.”[174]
Kur’an:
...Evlere girdiğiniz zaman, birbirinize
Allah katından bereket ve güzellik dileyerek selam verin.” [175]
8851. İmam
Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize selam
verin...” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “İnsanın eve girince ev halkına
selam vermesi ve ev halkının da kendisine karşılık
vermesidir. O halde bu sizin kendi kendinizi selamlamanızdır.”[176]
8852. İmam
Bakır (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Sizden biri eve girince, evde biri olduğu
taktirde onlara selam versin. Eğer kimse yoksa, “Bizlere rabbimizden selam
olsun” desin. Zira Allah şöyle buyurmuştur: “Allah tarafından
temizlik ve bereket dileği olarak…”[177]
8853. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri eve girince selam versin. Zira selam o eve bereket
yağdırır ve melekler onunla ünsiyet edinir.”[178]
Kur’an:
“Size bir selam verildiği zaman, ondan daha
iyisiyle selam verin veya aynısıyla mukabele edin. Allah her
şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” [179]
8854. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Selam vermek müstahaptır, selama cevap vermek ise
farzdır.”[180]
8855. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri Ali (a.s) bir grubun
yanından geçti ve onlara selam verdi. Onlar cevap olarak şöyle
dediler: “Allah’ın selamı, rahmet, mağfireti ve
hoşnutluğu senin üzerine olsun.” Müminlerin Emiri (a.s) şöyle
buyurdu: “Bizin hakkımızda meleklerin babamız İbrahim
hakkında dediklerinden daha ileri gitmeyin. Onlar sadece şöyle
dediler: “Allah’ın rahmet ve bereketi siz ev halkına olsun.”[181]
8856. Selman
şöyle buyurmuştur: “Bir şahıs Allah Resulü’nün (s.a.a) yanına vardı
ve şöyle dedi: “Selam olsun sana ey Allah’ın Resulü!” Peygamber
şöyle buyurdu: “Allah’ın selam ve rahmeti senin üzerine olsun.” Daha
sonra başka birisi geldi ve şöyle dedi: “Allah’ın selam, rahmet
ve bereketi senin üzerine olsun.” Peygamber şöyle buyurdu, “Senin üzerine
de olsun.” O şahıs, “Ey Allah’ın Resulü (s.a.a), falan ve falan
şahıs sana selam verdiler, sen onlara karşılık
fazladan bir şey buyurdun. Ama bana cevap olarak fazla bir şey
buyurmadın” diye sorunca Peygamber şöyle buyurdu: “Sen bizim için bir
şey bırakmadın. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Sizlere
cevap verilince ondan daha iyisi veya aynısıyla cevap verin.” Biz
de senin selamının aynısıyla sana cevap verdik.”[182]
8857. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Küçük büyüğe, bir kişi iki kişiye, az olan grup çok
olan gruba, süvari olan yaya olana, geçen kimse durana ve duran kimse oturana
selam versin.”[183]
8858. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beş şeyi hayatta olduğum müddetçe terk etmem...Benden
sonra sünnet olsun diye çocuklara selam vermeyi.”[184]
8859. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Süvari olan yaya olana selam versin.”[185]
8860. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Küçük büyüğe, geçen kimse oturana ve az
olan grup çok olan gruba selam versin.”[186]
8861. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) dört kişiye selam
vermeyi yasaklamıştır: Sarhoşluk halinde olan sarhoş
kimseye, heykeltıraşa, tavla oynayan kimseye ve dama oynayan
kimseye.” Beşincisini de ben ekliyorum: Sizleri satranç oynayanlara selam
vermekten sakındırıyorum.”[187]
8862. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yahudilere, Hıristiyanlara, Mecusilere,
Putperestlere, şarap sofrasına oturanlara, satranç ve tavla
oynayanlara, kadına benzeyen erkeğe, iffetli kadınlara iftira
atan şaire ve namaz kılan kimseye selam vermeyin. Zira namaz
kılan kimse selama cevap veremez. Zira Müslümana selam vermek
müstahaptır, ona cevap vermek ise farzdır. Hakeza faiz yiyen kimseye,
tuvalet ihtiyacını gideren kimseye, hamamda olan kimseye ve açık
bir şekilde günah işleyen fasık kimseye selam vermeyin.”[188]
8863. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir camiye girdiğinde insanlar namaz
kılıyorsa onlara selam verme. Peygamber’e (s.a.a) selam gönder ve
namaz kılmaya koyul. Oturup sohbet eden bir topluluğun yanına
vardığında onlara selam ver.”[189]
8864. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizler kitap ehline selam vermeyiniz. Eğer sizlere selam
verirlerse onlara, “Sizin üzerinize olsun” deyiniz.”[190]
8865. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) kadınlara selam
veriyor ve onlar da selamına cevap veriyorlardı. Müminlerin Emiri (a.s)
de kadınlara selam veriyordu. Ama genç kadınlara selam vermeyi
hoş görmüyor ve şöyle buyuruyordu: “Sesinin beni etkilemesinden ve
neticede sevaptan talep ettiğim şeyden daha çok (günaha) maruz
kalmaktan korkuyorum.”[191]
8866. Resulullah
(s.a.a), müminlere veda edince şöyle buyururdu: “Allah sizlere takvayı azık
kılsın. Sizleri bütün iyilikle
karşılaştırsın, tüm ihtiyaçlarınızı ve
sorunlarınızı halletsin. Din ve dünyanızı korusun ve
sizleri esenlik içinde bana geri döndürsün.”[192]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Evlerinizden başka
evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz.” [193]
bak. Nur, 58;
Ahzab, 53
8867. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın, “Ey iman edenler! Evlerinizden başka evlere,
izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“İzin almak
ayakkabıyla ses çıkarmak ve selam vermekledir.”[194]
243. Konu
et-Teslim
Teslimiyet
F Bihar,
71/98, 63. bölüm; et-Tevekkül ve’t-Tefviz ve’r-Rıza ve’t-Teslim
bak.
F 190. konu,
er-Rıza (1); 426. konu, et-Tefviz; 558. konu, et-Tevekkül
F el-Kaza
(1); 3351, 3352. bölümler; el-Kaza (2), 2358. bölüm; eş-Şirk, 1989.
bölüm
Kur’an:
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere
selavat gönderirler. Ey iman edenler! Siz de ona selavat gönderin ve tam bir
teslimiyetle selam verin.”[195]
“Hayır; Rabbine and olsun ki,
aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra
senin verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymaksızın
tamamen teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[196]
8868. Allah-u
Teala Davud’a (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Sen istiyorsun ve ben de istiyorum, ama benim
istediğim şey olmaktadır. O halde eğer benim
istediğime teslim olursan senin isteğini temin ederim. Ama eğer
benim istediğime teslim olmazsan, seni isteklerin hususunda
sıkıntıya düşürürüm ve neticede benim istediğim olur.”[197]
8869. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan Allah’ın kaza ve kaderine
teslim olmaya en müstahak olanı, Allah’ı tanıyan kimsedir.”[198]
8870. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul üç şey arasında
kalmıştır: Bela, kaza, ve nimet. Allah’ın verdiği bela
karşısında sabretmekle mükelleftir. Allah’ın kazası
karşısında teslim olmakla mükelleftir. Allah’ın nimetleri
karşısında ona şükretmekle mükelleftir.”[199]
8871. Camia
ziyaretlerinin beşinci ziyaretinde şöyle yer almıştır:
“İşlerimde
irşad ve kılavuzluğunu ve emrinin karşısında
teslimiyeti yatağım ve dayanağım kıl.”[200]
8872. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın Kulları! Sizler hasta gibisiniz, alemlerin Rabbi
ise tabib gibidir. Hastanın salahı tabibin bildiği ve kendisine
yaptığı tavsiyelerdedir; hastanın istediği ve teklif
ettiği şeyde değil! O halde Allah’ın emirleri
karşısında teslim olun ki kurtuluşa erişenlerden
olasınız.”[201]
8873. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sağlam kulpa sarılırsa
kurtuluşa erer.” Ravi şöyle diyor: “Ben, “O sağlam kulp
nedir?” diye sorunca İmam şöyle buyurdu: “Teslim.”[202]
8874. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Müminin mümin olduğu nereden bilinir?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah karşısında teslimiyetten
ve kendisine ulaşan sevindirici ve üzücü şeylere hoşnutluktan
tanınır.”[203]
8875. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) hiç bir zaman, geçen
hiçbir iş hususunda, “Keşke bundan başkası olsaydı”
demezdi.”[204]
8876. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz, sevdiğimiz insanlar hakkında
hiçbir sıkıntı ve musibet görmemeyi severiz. Ama Allah’ın emri
gelirse o zaman Allah’ın sevdiği şeye teslim oluruz.”[205]
Ben şöyle diyorum: “Bu Hadisin başlangıcı
İmam’ın çocuklarından birinin ölümü hakkındadır.
İmam bu çocuğu hastalandığında çok hüzünlenmişti.
Ama öldükten sonra yüzü açıldı ve hüzünleri yok oldu.”
8877. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam (İmam Sadık –a. s-) bana
Mufazzal bin Ömer’in yanına gitmemi, İsmail’in vefatı sebebiyle
ona başsağlığı dilememi emretti ve bana şöyle
buyurdu: “Mufazzal’a selamımı söyle ve ona şöyle de: “Biz
İsmail’i kaybettiğimize sabrettik sen de bizim gibi sabret. Biz bir
şeyi istersek de Allah da başka bir şeyi isterse Allah’ın
istek ve emrine teslim oluruz.”[206]
8878. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul: “La havle vela kuvvete illa billah”
(Allah’tan başka güç ve kuvvet yoktur) derse aziz ve celil olan Allah
meleklerine şöyle buyurur: “Kulum teslim oldu o halde ihtiyacını
karşılayın.”[207]
8879. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul, “Maşallah la havle vela kuvvete illa
billah” (sadece Allah’ın dediği olur. Allah’tan başka güç ve
kudret yoktur) dediğinde Allah şöyle buyurur: “Ey meleklerim! Kulum
bana teslim oldu. Ona yardım edin ve ona iyi bakın ve hacetini
karşılayın.”[208]
8880. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teslim olmak (Allah’ı) itham etmemektir.”[209]
244. Konu
es-Semt
Metot-Tarz
F Bihar,
71/343, 85. bölüm; Husn’us Semt ve husn’us Sima
F Kenz’ul
Ummal, 3/247, Semt’ul Hasen
Kur’an:
“Onlar, yüzlerindeki secde izi ile
tanınırlar.”[210]
8881. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyi metot, iyi tarz ve ılımlı olmak nübüvvetin
kırk beş parçasından bir parçasıdır.”[211]
8882. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin ziyneti güzel metodundadır.”[212]
8883. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu iki haslet münafıkta bir araya gelemez. İslam’da
derin anlayış sahibi olmak ve güzel bir yüze sahip bulunmak.”[213]
8884. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminler fazilet ehlidirler. Onların
metodu sükun, heybeti huşu ve tarzları tevazudur.”[214]
8885. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu beş şey gerçek müminlerden başkasında
bir araya gelmez ve Allah bu beş şey sebebiyle cenneti onlara farz
kılar: Kalp nuraniyyeti, İslam’da derin anlayış sahibi
olmak, dinde vara (günahlardan kaçınmak) sahibi olmak, insanlar
arasında sevilmek ve güzel bir yüze sahip olmak.”[215]
245. Konu
el-İstima’
Dinlemek
F Bihar,
72/264, 115. bölüm; İstima’ul Lağv ve’l Kizb ve’l Batıl ve’l
Kısse
bak.
F el-Batıl,
361. bölüm; el-Gaybet, 3139. bölüm
Kur’an:
“Size bir ibret olsun diye ve
anlayışlı kulaklar anlasın diye.”[216]
8886. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Konuşan bir alim değilsen duyan bir
dinleyici ol.”[217]
8887. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Feryadı anlamayan (duymayan) kulak sağır
olsun. Feryadı duymayan kulak alçak sesi nasıl duyabilir?”[218]
8888. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Duyan bir kulağı olmayan kalp kör
olsun.”[219]
8889. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah sizler için iki kulak karar
kıldı ki onunla ilgili olan şeyleri duyasınız ve iki
göz karar kıldı ki körlükten kurtulasınız.”[220]
8890. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmetli sözü duyupta alan, doğru yola
çağırılıpta yakınlaşan ve yol göstericinin
eteğine tutunup kurtuluşa eren insana (kula) Allah rahmet etsin.”[221]
8891. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne kadar da güzel misaller ve şifa veren
öğütler! Eğer temiz türeklere ve duyan kulaklara ulaşırsa.”[222]
bak. el-Ahiret, 33. Bölüm 139. hadis
8892. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi gören göz iyiliğe bakan göz en iyi
duyan kulak öğüt ve nasihati dinleyen ve ondan nasiplenen kulaktır.”[223]
8893. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki en iyi gören göz, hayır
işlerin ıslahını gören gözdür. En iyi işiten kulak,
öğüdü işitip kabul eden kulaktır.”[224]
Kur’an:
“De ki: “Ben ancak sizi vahy ile uyarıyorum”
Uyarıldıkları zaman, sağırlar çağrıyı
duymazlar.”[225]
“Onları doğru yola
çağırırsanız duymazlar. Sana baktıklarını
görürsün, oysa görmezler.”[226]
“And olsun ki, cehennem için de bir çok cin ve
insan yarattık; onların kalpleri vardır ama onunla anlamazlar;
gözleri vardır ama onunla görmezler; kulakları vardır ama onunla
işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha
sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.”[227]
“Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis
olanlara hala şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz
dileseydik onları günahlarından dolayı musibete
uğratırdık. Kalplerini kapatıp mühürleriz de bir şey
duymazlar.”[228]
“Allah onlarda bir iyilik görseydi onlara
işittirirdi. Onlara işittirmiş olsaydı yine de yüz
çevirirlerdi, zaten dönektirler.”[229]
“Onlardan seni dinleyenler vardır,
Kur'an'ı anlarlar diye kalplerine örtüler kulaklarına da
ağırlık koyduk. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile, yine de
ona iman etmezler, nihayet sana geldiklerinde de seninle çekişirler.
Küfredenler, “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey
değildir” derler.”[230]
“Aralarında sana kulak verenler vardır.
Sen, sağırlara, üstelik akılları da almazsa,
işittirebilir misin?”[231]
“Sen, ölülere şüphesiz ki
işittiremezsin; dönüp giden sağırlara da çağrıyı
duyuramazsın.”[232]
“Dirilerle ölüler de bir değildir.
Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen, kabirlerde
olanlara işittiremezsin.”[233]
“Eğer kulak vermiş veya akıl
etmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde
olmazdık” derler.”[234]
8894. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çevrendeki
insanlardan dilediğine bak; yoksulluk içinde kıvranan fakirden,
küfrü Allah’ın nimetiyle değişmiş zenginden,
malını çoğaltmak için Allah’ın hakkını vermeyen
cimriden, kulağını öğütlere sağır eden azgın
inatçıdan başkasını görebilir misin?”[235]
8895. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ama kalbi olan herkes akıl sahibi,
kulağı olan herkes duyan ve bakan herkes gören değildir.”[236]
8896. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Kûfeliler! Sizde bulunan üç şeyle,
bulunmayan iki şey yüzünden dertlere düştüm. Kulaklarınız
olduğu halde sağırsınız, konuştuğunuz halde
dilsizsiniz, gözleriniz olduğu halde körsünüz. Savaşta özgür insanlar
gibi sadık değilsiniz, bela anında güvenilir bir kardeşlik
göstermiyorsunuz.”[237]
8897. İmam
Ali (a.s) “Mekke valisi Kutem b. Abbas’a yazdığı mektupta
şöyle buyurmuştur: “Batıdaki gözetme memurum, hac mevsiminde Şam
halkından kalpleri kör, işitme duyuları sağır,
basiretleri doğuştan kör olan bazı insanları
gönderdiğini bana yazarak bildirdi. Onlar, hakka batıl ile varmak
istiyor, yaratana isyan ederek yaratığına itaat ediyorlar.”[238]
8898. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir meyvesi vardır
kulağın meyvesi ise güzel sözdür.”[239]
Bak. El-Kur’an, 33/4. Bölüm
8899. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulağını güzel duymaya
alıştır. Islahını arttırmayan şeylere kulak
verme.”[240]
8900. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın zikrini duyan kimse onu zikreden
kimsedir.”[241]
8901. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim güzel dinlerse çok çabuk
faydalanır.”[242]
8902. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çirkin şey işiten kimse onu söyleyene
ortaktır.”[243]
8903. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Duyan kimse söyleyen kimseye ortaktır.”[244]
8904. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gıybeti işiten kimse gıybet eden
iki kişiden biridir.”[245]
8905. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rahatsız edici çirkin bir söz
işittiğinde başını önüne sal (duymamaya
çalış) ta ki senden geçip gitsin.”[246]
bak. el-Gıybet, 3139. Bölüm
Kur’an:
“Bilmediğin şeyin ardına
düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden
sorumlu olur.”[247]
“O, size Kitab'ı “Allah'ın ayetlerinin
küfredildiğini ve alaya alındığını
işittiğinizde, başka bir söze geçmedikçe, onlarla bir arada
oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu
Allah münafıkları ve kâfirlerin hepsini cehennemde
toplayacaktır.”[248]
8906. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulağa Allah’ın haram
kıldığı şeylerden uzak durması, aziz ve celil
olan Allah’ın yasaklayıp duymasını helal kılmadığı
şeyden yüz çevirmesi ve aziz ve celil olan Allah’ı gazaplandıran
şeylere kulak vermemesi farzdır. Nitekim bu konuda şöyle
buyurmuştur: “O size kitabı indirdi...”[249]
8907. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kulağa günahları dinlememesini
farz kılmıştır. Aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurmuştur: “O size kitabı indirdi...”[250]
bak. 69. Konu, el-Meclis, 70, el-Mucalese
246. Konu
el-Esma
İsimler
F Bihar,
104/127, 108. bölüm, Esma’ ve’l Kunye
F Kenz’ul
Ummal, 16/417, 588, fi’l-Esma ve’l Kuniye
F Kenz’ul
Ummal, 16/592, Mehzurat’ul Esma
8908. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlerden birinin çocuğuna hediye ettiği ilk şey
güzel isimdir. O halde sizden her biriniz çocuğu için güzel isimler
seçsin.”[251]
8909. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların çocuğuna
yaptığı ilk bağış kendisi için güzel bir isim
seçmesidir. O halde sizden her biriniz çocuğuna güzel bir isim seçsin.”[252]
8910. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendinize güzel isimler seçin, kıyamette bu isimlerle
çağırılacaksınız: “Ey falan oğlu falan! Kalk ve
nuruna doğru git ve falan oğlu falan kalk ki senin için hiç bir nur
yoktur.”[253]
bak. Vesail’uş Şia, 15/122, 22. Bölüm;
el-Veled, 4211. Bölüm
8911. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsimlerin en doğrusu ubudiyet ifade
eden isimlerdir. İsimlerin en iyisi ise peygamberlerin isimleridir.”[254]
8912. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza peygamberlerin adlarını verin.”[255]
8913. İmam
Sadık (a.s) “çocukları İmamların isimleriyle
adlandırmanın bir faydası var mıdır?” diye soran
birisine şöyle buyurmuştur: “Allah’a and olsun ki din sevgiden başka
bir şey midir? Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer
Allah’ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınız
bağışlasın.”[256]
bak. Vesail’uş Şia, 15/124, 23. Bölüm
8914. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) erkeklerin ve
şehirlerin çirkin olan bütün isimlerini değiştiriyordu.”[257]
8915. İbn-i Esir
Habib bin Mervan’ın biyografisinde şöyle yazıyor: “O gönderilen
bir temsilci olarak Allah Resulünün (s.a.a) huzuruna vardı. Peygamber
(s.a.a) adın nedir?” diye sordu. O, “Bağiz’dir” deyince Peygamber
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen Habib’sin.” Ve onu böylece Habib olarak
adlandırdı. [258]
8916. İbn-i
Ömer şöyle diyor: Allah Resulü (s.a.a) Asiye’nin adını değiştirdi
ve ona (günahkar) “Sen Cemile’sin” diye buyurdu.”[259]
bak. Sunen-i Ebi Davud, 4/288/4952-4961
247. Konu
Esmaullah
Allah’ın İsimleri
F Bihar,
76/304, el-İftitah bi’t-Tesmiyet-i İnde Kullu Fiil
F Bihar,
93/223, 11. bölüm; İsm’ul A’zem
F Bihar,
93/236, 13. bölüm, Esmaullah’ul Husna
F Bihar,
4/153, Ebvab-u Esmaihi Teala ve Hakaikihi ve Sıfatihi ve Meanihi
F Kenz’ul
Ummal, 1/448, fi Esmaillah’il Husna
F Kenz’ul
Ummal, 1/451, fi İsmillah’il A’zem
bak.
F el-Kitab,
3450. bölüm
Kur’an:
“Bismillahirrahmanirrahim” diye başlayan,
Süleyman'dan gönderilen bir mektuptur.””[260]
8917. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bismillahirrahmanirrahim her yazılan şeyin
anahtarıdır/başlangıcıdır.”[261]
8918. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bismillahirrahmanirrahim ile başlanmayan her önemli iş
kısırdır.”[262]
8919. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Acaba seni Süleyman b. Davud’dan sonra benden başka hiç kimseye
nazil olamayan bir ayetten haberdar kılayım mı? O ayet
“Bismillahirrahmanirrahim” ayetidir.”[263]
8920. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bismillahirrahmanirrahim” demeyi ardından
bir şiir dahi söyleyecek olursan sakın terk etme.”[264]
8921. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen Şialarımızdan
bazısı işini “Bismillahirrahmanirrahim” ile
başlatmadığı için aziz ve celil olan Allah onu tatsız
olaylarla karşılaştırır ki ona Allah Tebarek ve
Teala’nın şükrünü ve hamdını hatırlatsın.”[265]
8922. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın isimleri tabir, fiilleri anlatmak
ve zatı ise hakikattir.”[266]
8923. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah” kelimesi “ilah” kelimesinden
türemiştir.” İlah” ise bir mabudu gerektirir ve isim sahibinden
ayrıdır. O halde her kim sadece isme taparsa kafirdir ve hiçbir
şeye ibadet etmemiştir. Her kim isim ve manaya birlikte taparsa
müşriktir ve iki şeye ibadet etmiştir. Her kim de isme
değil de ismin sahibine taparsa bu da tevhittir.”[267]
Kur’an:
“Kitab’tan bir ilme sahip olan biri: “Gözünü
açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı
yanına yerleşivermiş görünce: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük
mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfündendir. Şükreden
ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki
Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir” dedi.”[268]
8924. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bismillahirrahmanirrahim” in Allah’ın en
büyük ismine yakınlığı, gözün
siyahlığının beyazlığına
yakınlığından daha yakındır.”[269]
8925. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın en büyük ismi Ümm’ül Kitap’ta (Fatiha
suresinde) yer almıştır.”[270]
8926. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın en büyük ismi yetmiş üç
harftir. Asif bunlardan sadece bir harfi bildi onu dile getirdi ve bu sebeple
Asif ile Belkıs’ın tahtı arasında varolan her şey
ortadan kalktı ve Asif elini uzattı tahtı aldı sonra
yeryüzü eski haline geldi ve bütün bunlar göz açıp kapayıncaya kadar
oldu. Allah’ın en büyük isminin yetmiş iki harfi bizim
yanımızdadır. Bir harfi ise Allah Tebarek ve Teala’nın
nezdindedir. Onu kendi gayp ilmine mahsus kılmıştır. Hiçbir
yüce ve azim olan Allah’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur.”[271]
8927. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah en büyük ismini
yetmiş üç harf kılmıştır. Bunlardan yirmi beş
harfi Adem’e vermiş yirmi beş harfini Nuh’a, sekiz harfini
İbrahim’e, dört harfini Musa’ya, iki harfini kendisiyle iki ölüyü
dirilttiği, anadan doğma körleri ve abraş
hastalığına yakalananlara şifa verdiği İsa’ya
vermiştir. Yetmiş iki harfini Muhammed’e ve bir harfini de
zatında olan şeylerin kimseye belli olmaması için
(Kullarından) esirgemiştir ve Allah kulların kalbinden geçen her
şeyden haberdardır.”[272]
8928. Sa’d’ul
Haffaf, Zazan Ebi Amret’e şöyle demiştir: “Ey Zazan! Sen güzel Kur’an okuyorsun
kıraati kimden öğrendir?” Zazan tebessüm ederek şöyle dedi: Bir
gün şiir okurken Müminlerin Emiri (a.s) yanımdan geçti, benim güzel
bir sesim vardı. İmam benim sesimden hoşlandı ve şöyle
buyurdu: Ey Zazan! Neden Kur’an tilavet etmiyorsun?” Ben, “Ey Müminlerin Emiri!
Nasıl Kur’an okuyayım? Allah’a yemin olsun ki Kur’an’dan namazda
okuduğumun dışında bir şey bilmiyorum” dedim.
İmam şöyle buyurdu: Benim yanıma gel.” Ben yanına
vardım. Kulağıma bir şeyler söyledi ne olduğunu ve ne
söylediğini anlamadım. Daha sonra, “Ağzını aç” diye
buyurdu ve ağzıma tükürdü. Henüz yanından bir adım
atmamıştım ki bütün Kur’an’ı harekeleriyle ve kıraati
ile ezberlediğimi gördüm. O andan itibaren hiç kimseye Kur’an’la ilgili
bir şey sorma ihtiyacını hissetmedim.” Sa’d şöyle diyor: “Ben
Zazan’ın bu olayını İmam Bakır’a (a.s) naklettim.
İmam şöyle buyurdu: “Zazan doğru diyor. Müminlerin Emiri (a.s)
Allah’ın en büyük ismiyle dua etti ki böyle bir dua asla reddedilmez.”[273]
bak. el-Bihar, 93/223, 11. Bölüm
248. Konu
es-Sunnet
Sünnet
F Bihar,
2/261, 32. bölüm, el-Bid’at ve’s Sünnet
F Kenz’ul
Ummal, 1/172, 370, el-İ’tisam bi’l-Kitab ve’s Sünnet
F Bihar,
71/257/72. bölüm; Min Senne ve Sünneten Haseneten
F Bihar,
71/261, 75. bölüm; min süneni sünnet ala nefsihi
bak.
F 30. konu,
el-Bid’at
8929. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir söz amel olmaksızın değer taşımaz.
Niyet olmaksızın hiçbir söz ve amel değer taşımaz.
Sünnetime mutabık olmaksızın hiç bir söz, amel ve niyet değer
ifade etmez.”[274]
8930. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu ...sünnet
kendisini kuşatana ve kendisine bidat isnat edilmeyene (dinde bidat
çıkarmayana).”[275]
8931. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah nezdinde işlerin en yücesi, her ne
kadar az da olsa sünnet esasınca yapılandır.”[276]
8932. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her işin (başlangıçta) bir heyecanı ve sevinci
vardır. Her sevinç ve heyecanın bir sükunu ve sakinliği
vardır. Her kim benim sünnetimle huzur ve sükun bulursa, şüphesiz
doğru yolu bulmuştur. Her kim de ondan başka bir şeyde
(bid’atla) huzur ve sükun bulursa şüphesiz helak olmuştur.”[277]
8933. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki her ibadetin bir heyecanı ve sevinci vardır ki
sonunda iner ve yok olur. O halde her kimin ibadetinin heyecan ve sevinci
sünnetimle sükuna ererse doğru yolu bulmuştur. Her kim de benim
sünnetime muhalif olursa, sapıklığa düşmüş, ameli yok
olup gitmiştir. Biliniz ki ben namaz kılıyorum, uyuyorum, oruç
tutuyorum, iftar ediyorum, gülüyorum ve ağlıyorum. O halde her kim
benim yöntemime ve sünnetime sırt çevirirse benden değildir.”[278]
8934. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sünnete bağlı olan kimse güzel amelde bulunursa ameli
kabul görür ve eğer yanlışlık yaparsa
bağışlanır.”[279]
8935. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aranızda iki şey bırakıyorum. Onlar olduğu
müddetçe, onlardan sonra artık sapıklığa düşmezsiniz:
Allah’ın kitabı ve benim sünnetim. Bu ikisi kevser havuzunda
yanıma varıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar.”[280]
8936. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aranızda iki şey bıraktım. Ondan sonra
artık asla sapıklığa düşmezsiniz: Bunlar Allah’ın
kitabı ve benim sünnetimdir. Bu ikisi kevser havuzunun yanında
yanıma gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar.”[281]
bak. el-İmamet (2), 161. Bölüm
Ben diyorum ki: Bana göre bu tür rivayetlerin
senet açısından bir itibarı yoktur ve zahiren sakaleyn diye
bilinen mütevatir ve hakkında ittifak edilen hadis
karşısında uydurulmuşlardır.
8937. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sünnetim iki çeşittir: Benden sonra uyulduğu taktirde
hidayete sebep olan ve terk edilmesi insanı sapıklığa
düşüren farz sünnet ve amel edilmesi fazilet, terki ise günah olmayan,
farz olmayan (müstahap) sünnet.”[282]
8938. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sünnet iki türdür. Bir Peygamber’den veya adil bir İmam’dan
gelen sünnet.”[283]
8939. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ölümünden sonra amel edilen güzel bir sünnet
çıkarırsa hem kendi sevabını elde eder ve hem de
onların sevabından bir şey eksilmeksizin, onunla amel edenlerin
sevabını. Her kim de kötü bir sünnet çıkarır, ölümünden
sonra onunla amel edilirse, hem günahkardır ve hem de amel edenlerin
günahından bir şey eksilmeksizin o sünnetle amel edenlerin
günahı kadar günahı vardır.”[284]
8940. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kullarından her hangi bir
kimse, hidayet edici bir sünnet ortaya koyarsa, sevaplarından hiçbir
şey eksilmeksizin, onunla amel edenlerin sevabı kadar sevap
alır. Allah’ın kullarından her kim de saptırıcı
bir sünnet ortaya koyarsa, uyanların günahlarından bir şey eksilmeksizin
onunla amel edenlerin günahı kadar günah yüklenir.”[285]
bak. el-Bihar, 71/257, 72. Bölüm; el-Mevt, 3748.
Bölüm
8941. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir mümin kendisinden geriye güzel bir sünnet
veya hayırdan bir şey bırakır da kendisiyle o sünnet veya
hayırlı iş arasında bir engel çıkarsa, Allah kendisine
onunla dünya günlerinde kendi hakkında yaptığı
şeylerin sevabını yazar.”[286]
bak. en-Niyyet, 3981. Bölüm
8942. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali olarak tayin ettiği Malik Eşter’e yazdığı
mektubunda şöyle buyurmuştur: Bu ümmetin öncülerinin ortaya koyduğu,
halkın üzerinde uzlaştığı, işlerini
düzenlediği salih sünneti kaldırma. Geçip gidenlerin güzel
sünnetlerine zarar veren yeni sünnetler çıkarma. Aksi taktirde iyi mükafat
bu iyi sünnetleri getirenlere, günah ise bu sünneti kaldıran sana
kalır.”[287]
Kur’an:
“Bu, Allah'ın kulları hakkında,
öteden beri yürürlükte olan sünnetidir. İşte küfredenler o zaman
hüsranda kaldılar.”[288]
“Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş
geçmişlere uyguladığı sünnetidir. Allah'ın emri
şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir.”[289]
“Oysa pis kurulan kötü tuzağa ancak sahibi
düşer. Öncekilere uygulana gelen sünneti görmezler mi? sen Allah'ın
sünnetinde bir değişiklik bulamazsın. sen Allah'ın yasasında
bir değişme da bulamazsın.”[290]
Kur’an:
“Ey iman edenler! And olsun ki, sizin için,
Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan
kimseler için Resulullah en güzel örnektir.”[291]
8943. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamberinizin gösterdiği yolda yürüyün,
çünkü o yolların en efdalidir. sünnetine uyun, çünkü o sünnetlerin en
doğru olandır.”[292]
8944. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu beş şeyi hayatta olduğum müddetçe terk etmem:
Kölelerle yerde yemek yemeyi, çıplak bineğe binmeyi, kendi ellerimle
keçiyi sağmayı, pamuk elbise giymeyi ve benden sonra sünnet olsun
diye çocuklara selam vermeyi.”[293]
Bak. El-Bihar, 76/66, 1. Bölüm
Kur’an:
“İbrahim ve onunla berâber olanlarda, sizin
için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle
demişlerdi: “Biz sizden ve Allah'tan başka
taptıklarınızdan uzağız.”[294]
“İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim
edip, hakka yönelen İbrahim'in dinine uyandan, din bakımından
daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim'i dost edinmişti.”[295]
8945. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nuh’tan İbrahim’e (a.s) kadar bin
yıllık bir zaman geçti. İbrahim’in dini tevhit, ihlas ve Allah’a
şirk koşmayı terk eden bir dindi. Bu Allah’ın
insanları üzerinde yarattığı fıtrattır ve bu
hanif dinidir. Allah ondan bu din üzere söz aldı. Allah’tan
başkasına ibadet etmemek ve ona hiçbir şeyi şirk
koşmamak üzere söz aldı.” İmam daha sonra şöyle buyurdu:
“Allah İbrahim’e namazı emir ve yasaklarını emretti.
Kendisine, varislerin payının hükmünü belirtmedi, hanif dinine ise
şunları ekledi: Sünnet, bıyıkları azaltmak, koltuk
altlarını tıraş etmek, tırnakları kesmek ve avret
mahallindeki kılları kesmek.”[296]
8946. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Halil'ini hanif diniyle gönderdi. Ona
bıyıkları kısaltmayı, tırnakları kesmeyi,
koltuk altı ve avret mahallindeki kılları kesmeyi ve sünnet
olmayı emretti.”[297]
8947. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Beş şey başta ve beş
şey de bedenin diğer yerlerinde sünnettir: Başla ilgili
sünnetler şunlardır: Diş fırçalamak,
bıyığı kısaltmak, saçları taramak, mezmeze (ağzı
suyla çalkalamak) ve istinşak etmek (burna su çekmek). Bedenle ilgili
sünnetler ise şunlardır: Sünnet olmak, avret mahallindeki
kılları kesmek, koltuk altındaki kılları
tıraş etmek, tırnakları kesmek ve istinca etmek (teharet
almak).”[298]
8948. Fıkh’ur-Rıza’da
Allah-u Teala’nın Peygamberine (s.a.a) buyurduğu hanif dini
hakkında şöyle yer almıştır: “Hakka yönelen İbrahim’in dinine uydu.” “Hanif
dini on sünnetten ibarettir. Beş sünneti baş ile, diğer beş
sünneti ise beden ile ilgilidir.”[299]
bak. el-Bihar,
76/77, 2. Bölüm; ed-Din, 1311. Bölüm
Kur’an:
“Küfredenlere, eğer savaştan
vazgeçerlerse, geçmişlerinin bağışlanacağını
ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin hükmünün uygulanacağını
söyle.”[300]
“Ama ona yine de iman etmezler. Oysa
kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.”[301]
bak. Kehf, 55. ayet; Al-i İmran, 137. ayet;
Nisa, 26. ayet
8949. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman, dört esas
üzerinde durur: Sabır, yakin, adalet
ve cihat...Yakin de idrak
etmede basiretli olmak, hikmeti incelikleriyle kavramak, ibretlerden
öğüt almak ve öncekilerin sünnetlerine uymak olmak üzere dört
kısımdır. O halde idrak etmede basiretli olana, hikmet
açıklanır; hikmeti açık olarak gören, ibreti tanır; ibreti
tanıyan, öncekilerle yaşamış gibi olur.”[302]
bak. el-Fikr, 3257. Bölüm
249. Konu
es-Seher
Sabahlamak
F Bihar,
76/168, Ebvab’us Seher ve’n-Nevm
bak.
F 300. konu,
es Selat (3); 528. konu, en’Nevm; eş-Şia, 2150. bölüm; el-İstiğfar,
3084. bölüm; el-Münacat 3852. bölüm
8950. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabahlamak iki hayattan biridir.”[303]
8951. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabahlamak (Allah’a) müştak olanların
bahçesidir.”[304]
8952. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) Arefe günü yaptığı bir duasında
şöyle buyurmuştur: “Gecemi sana ibadet için uyanık durmamla, halvetimi senin için
teheccüt etmemle, yalnızlığımı seninle sükunete
ermemle ve ihtiyaçlarımı senin dergahına bildirmekle
bayındır kıl.”[305]
8953. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece sabahlamak takva sahiplerinin
şiarı ve müştak insanların huyudur.”[306]
8954. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı zikrederek gözlerin
sabahlaması, ariflerin halis dostu ve mukarreb insanların
tatlısıdır.”[307]
8955. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerin Allah’ın zikriyle
sabahlaması mutluların fırsatı ve velilerin gezintisidir.”[308]
8956. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat ile gece sabahlamak velilerin
baharı ve mutluların bahçesidir.”[309]
8957. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı zikrederek sabahlamak velilerin ganimeti ve takva
sahiplerinin karakteridir.”[310]
8958. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerinizi sabahlatın,
karınlarınızı aç ve zayıf tutun, bedenlerinizden
alıp canlarınıza bağışta bulunun.”[311]
8959. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerinizi sabahlatın,
karınlarınız aç ve zayıf tutun, ayaklarınızı
çalıştırın. Mallarınızı infak edin,
cesetlerinizden alarak, nefislerinize bağışta bulunun,
canlarınız hususunda bedenlerinizden cimrilik etmeyin.”[312]
8960. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet gözlerin münezzeh olan
Allah’ın zikriyle sabahlamasıdır.”[313]
8961. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “Alametleri yüzlerindeki secde eseridir” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Maksat
namaz için sabahlayan kimselerdir.”[314]
8962. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın, “Gecenin az bir kısmını uyuyorlardı” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Gecenin
çok az bir bölümünü zayi ediyor ve ibadet için kalkmıyorlardı.”[315]
8963. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim (yol kesicilerden) korkarsa gece boyunca yol alır. Her
kim böyle yaparsa hedefine ulaşır. Bilin ki Allah’ın
malları değerlidir. Bilin ki Allah’ın malı cennettir.”[316]
8964. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rabbinin farz
kıldıklarını eda eden, uğradığı
meşakkatlere sabr eden, geceleri uykusunu terk eden; uykusu onu
yendiğinde de yeri kendisine döşek, kolunu da yastık
kılan, kıyamet gününün korkusundan gözlerine uyku girmeyen,
yanları döşek yüzü görmeyen, dudakları gizlice Rabbinin zikrini
fısıldayan, devamlı diledikleri bağışlanma
sebebiyle günahlarından arındırılanlara ne mutlu! İşte onlar Hizbullah'tır.
Haberiniz olsun Allah’ın hizbi kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.”[317]
8965. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allahım! Bizleri adetleri seninle sükunete
ermek ve sana iştiyak duymak olan; ömürleri ah çekmekle geçen,
alınları senin azametin karşısında toprağa
kapanan ve gözleri sana hizmet için sabahlayan kimselerden kıl.”[318]
8966. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Kalbi tefekkürle
dolan, korku bedenini sıkıntıya düşüren ve gece ibadeti az
uykusunu da kendisinden alan akıl sahibi kimseler gibi Allah’tan korkun.”[319]
8967. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah korkusu
(takva), Allah’ın dostlarını O’nun koymuş olduğu
haramlarını çiğnemekten alı-koyar, dostlarının
kalplerini, O’nun korkusuna bağlar. Öyle ki onları seherlere kadar
ayakta tutar, kavurucu bir günde (oruç tutarak) susuz bırakır.”[320]
8968. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice çaba gösteren oturan kimse için ve nice
sabahlayan kimse, uyuyan kimse için zahmet çeker.”[321]
8969. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutan
kimsenin, oruçtan elde ettiği ancak açlık ve susuzluktur. Nice gece
namazı kılan kimsenin gece namazından elde ettiği, ancak uykusuzluk
ve yorgunluktur. Akıllıların uyku ve iftarları ne
güzeldir!”[322]
8970. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hururalı[323]
bir adamın teheccüd namazı kıldığını ve
Kur’an okuduğunu işitince şöyle buyurdu: “Yakîn
üzere olan uyku, şüphe halinde kılınan namazdan daha
hayırlıdır.”[324]
8971. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabahlamak sadece üç husustadır: Kur’an okumak, ilim talep
etmek veya gelini eşinin evine göndermek için.”[325]
8972. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yatsı namazından sonra uyanık
kalmak sadece namaz kılan ve yolcu olan kimse içindir.”[326]
bak. Es Senaat, 2329. Bölüm
8973. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bayram (Fıtır ve Kurban)
gecesi ve Şaban ayının ortasındaki geceyi ihya ederse,
kalplerin öldüğü gün kalbi ölmez.”[327]
8974. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın yılda dört gece,
Fıtır bayramı gecesi, Kurban bayramı gecesi, Şaban
aynın ortasındaki gece, Recep ayının ilk gecesi kendisini
Allah’a ibadete vakfetmesini severim.”[328]
8975. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri (a.s) üç gece uyumazdı:
Ramazan ayının yirmi üçüncü gecesi, fıtır bayramı
gecesi ve Şaban ayının ortasındaki gece. Bu geceler de rızıklar
bölüştürülür, ömrün süresi ve o yıl olacak olan her şey tayin
edilir.”[329]
250. Konu
es-Seyyid
Seyyid-Efendi
Kur’an:
“Mihrapta namaz kılarken melekler ona
seslendiler: “Allah sana Allah'tan bir Kelime’yi (Hz. İsa’yı) tasdik
eden, efendi, iffetli, salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı
müjdeler.”[330]
8976. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seyyid (efendi) insanların geçim yükünü
omuzlayan ve onlara yardımda bulunandır.”[331]
8977. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seyyid (efendi) kardeşlerinin yüklerini omuzlayan
ve komşularına iyi komşuluk edendir.”[332]
8978. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Efendi (kötülerle) uzlaşmayan, hile
yapmayan ve tamahların aldatmadığı kimsedir.”[333]
8979. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kavmin efendisi onların hizmetçisidir.”[334]
8980. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yolculukta kavmin efendisi onlara hizmet edendir. O halde her kim
yoldaşlarına hizmette öne geçerse şehadet dışında
hiçbir ameli bu amelinden öne geçemez.”[335]
8981. İmam
Hüseyin (a.s), babasının efendinin anlamını sorması
üzerine şöyle buyurmuştur: “Aşirete (millete) yardım etmek ve onların
zararlarını üstlenmektir.”[336]
8982. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Efendilik nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Efendilik
cömertliktir, eyvahlar olsun sana! Hatem-i Tai’nin kavminin efendisi
olduğunu görmüyor musun? Oysa o kavminin diğer fertlerinden daha
üstün bir konuma sahip değildir.”[337]
8983. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ““Görülmeden bilinen,
zahmete düşmeden yaratan Allah’a hamd olsun. Kudretiyle mahlukatı
yarattı, egemenliğiyle büyüklük taslayanlara boyun eğdirdi,
cömertliğiyle büyüklere üstün geldi.”[338]
8984. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hilim sahibi olursa efendiliğe
erişir ve her kim anlamaya çalışırsa
anlayışı çoğalır.”[339]
8985. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların yükünü omuzlamak
efendiliğe sebep olur.”[340]
8986. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçek şerafet sahibi insan ilim ve
bilgisinin kendisine şerafet verdiği kimsedir. Gerçek efendilik rabbi
olan Allah’tan sakınan kimse içindir.”[341]
8987. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Efendiliğin fazileti ibadetin
güzelliğindendir.”[342]
8988. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “İstenmeden bağışlamak en
büyük efendiliktir.”[343]
8989. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan şu dört hasletle
efendiliğe erişir: İffet, edep, bağışlamak ve
akıl sahibi olmak.”[344]
8990. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En küçük günahı cezalandıran kimse,
efendiliğe göz dikmemelidir. Tecrübesi az ve kendi başına
hareket eden kimse riyasete ihtiras duymamalıdır.”[345]
8991. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir sefih (beyinsiz) efendiliğe
erişemez.”[346]
8992. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Affedici olmayan kimse efendiliğin
kemaline erişemez.”[347]
8993. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerini başkalarına muhtaç
kılan kimse efendi değildir.”[348]
8994. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sefil (aşağılık) insanlarla
çekişmek efendiliği lekeler.”[349]
251. Konu
es-Siyaset
Siyaset
F Şerh-i
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 10/212, Siyaset-u Ali ve ceriha
ale’s-Siyaset’ur-Resul
bak.
F 165. konu,
ed-Devlet; el-İmamet (1); 147. bölüm; er-Riyaset, 1396-1397. bölümler;
er-Re’y (1), 1433. bölüm; es Seyyid; 1925, 1926. bölümler
8995. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümet siyasettir.”[350]
8996. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yöneticilerin afeti siyasetteki acizliktir.”[351]
8997. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayatın iyileşmesi tedbir iledir.”[352]
İbn-i Ebi’l-Hadid, Müminlerin Emiri’nin (a.s), “Allah’a and
olsun ki Muaviye benden daha akıllı ve zeki değildir, o hilekar,
vefasız ve facir/kötü bir kimsedir” sözünün şerhinde şöyle
yazmaktadır: “Müminlerin Emiri’nin (a.s) makamını hakkıyla
tanımayan bir grup Hz. Ali’nin (a.s) Ömer’den daha bilgili olduğunu ama
Ömer’in siyaseti daha iyi bildiğini zannediyordu. Şeyh’ur-Reis Ebu
Ali b. Sina Şifa adlı kitabının hikmet bölümünde bu konuyu
açıkça dile getirmiştir. Üstadım Ebu’l-Hüseyn de bu görüşe
eğilimli idi ve el-Gurer kitabında bunu söz konusu etmiştir.
Daha sonra Ali’nin (a.s) düşman ve muhalifleri Muaviye’nin Müminlerin
Emiri’nden (a.s) daha siyasetçi ve tedbirci olduğunu zannetmişlerdir.
Bil ki siyasetçi bir insan fikir ve amelleri dinle uyuşsun veya
uyuşmasın, kendi görüş ve düşüncesiyle amel ettiği,
kendi hükümetinin lehine olan ve kudret temellerini
sağlamlaştıran şeyler üzere hareket ettiği taktirde
gerçek siyaseti uygulamış olur. Eğer siyaset ve müdüriyette bu
metot esasınca amel etmezse işleri çok zor düzelir, durum ve hallere
hakimiyeti çok zor güçleşir. Müminlerin Emiri (a.s) şeriata
bağlı biriydi. Kendisini şeriata uymak zorunda görüyor ve din ve
şeriatla uyuşmayan, ama siyasette kullanılan her türlü siyasi ve
savaşla ilgili her türlü plan ve projeyi terk ediyordu.” [353]
8998. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siyasetin güzelliği riyasetin
kalıcılığına sebep olur.”[354]
8999. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siyasetin güzelliği halkın
kıvamına sebep olur.”[355]
9000. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Riyasetin değeri, siyasetin güzelliği
iledir.”[356]
9001. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin siyaseti güzel olursa riyaseti de
sürekli olur.”[357]
9002. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim riyasete ulaşırsa, siyasetin
sıkıntısına sabretmelidir.”[358]
9003. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim siyasetten aciz olursa riyasete
layık olmaz.”[359]
9004. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanların geçimini üstlenmezse
kudretini (başkasına) intikale hazırlar.”[360]
9005. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel tedbir ve savurganlıktan
kaçınmak siyasetin güzelliğindendir.”[361]
9006. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllılığın en iyi
delili güzel tedbirdir.”[362]
9007. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü tedbir yıkıntıya sebep
olur.”[364]
9008. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimin tedbiri kötü olursa
yıkımı acil olur.”[365]
9009. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin tedbiri kötü olursa helak oluşu
tedbirinde olur.”[366]
9010. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim tedbirini ertelerse
yıkımını öne salar.”[367]
9011. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü tedbir fakirliğin anahtarıdır.”[368]
9012. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel tedbir az malı çoğaltır,
kötü tedbir ise çok malı yok eder.”[369]
9013. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet iki siyasetin en üstün
olanıdır.”[370]
9014. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siyasetin cemali yöneticilikte, adalet ve
kudret zamanında affetmektir.”[371]
9015. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En hayırlı siyaset adalettir.”[372]
9016. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siyasetin ölçüsü adalettir.”[373]
9017. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adaletli siyaset üç şeyledir: Uzak
görüşlülükle birlikte yumuşaklık, adalet ile birlikte (haklar
hususunda) sıkı tutmak ve ılımlılıkla birlikte
bağışta bulunmak.”[374]
9018. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm ne de kötü bir siyasettir.”[375]
bak. el-Adl, 2543. Bölüm
9019. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siyasetin başı yumuşak
davranmaktır.”[376]
9020. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yumuşaklık ne güzel bir siyasettir.”[377]
9021. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim elinin altındakilere yumuşak davranmazsa
kendi ihtiyacına erişemez.”[378]
9022. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yumuşaklık muhalefetin sivri ucunu
köreltir.”[379]
9023. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümete erişince (insanlara) yumuşak
davranın.”[380]
bak. 192. Konu, er-Rifk
9024. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tahammül etmek siyasetin süsüdür.”[381]
9025. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların yükünü yüklenmeyen kimse
kudretini (başkasına) intikale hazırlar.”[382]
9026. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün siyaset nefsi idare etmektir. En
şerafetli riyaset ise ilim riyasetidir.”[383]
9027. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim nefsini güzel idare ederse siyasetle
(insanları) yönetmeye erişir.”[384]
9028. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerinizi günahlardan sakınmayla
yönetin ve hastalıklarınızı sadakayla tedavi edin.”[385]
9029. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdar insan ordusunu yönetmeden önce kendi
nefsini idare etmelidir.”[386]
9030. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En akıllı padişah, kendisini,
halkın kendi üzerindeki hüccet ve delillerini ortadan kaldıracak
şekilde yöneten ve halkı da kendilerine hüccetini sabit kılacak
şekilde idare eden kimsedir”[387]
9031. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin siyaseti güzel takva ve yakin sahibi
olmaktır.”[388]
bak. el-Adet, 3000. Bölüm
9032. İmam
Ali (a.s), bazı ashabına yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Ömründen geriye
kalanı iyi değerlendir ve “yarın ve ertesi gün” deme. Zira
senden öncekiler de arzularına güvenmek ve işlerini sürekli
ertelemekle helak oldular. Zira bunlar gaflet içindeyken Allah’ın emri
(ölüm) aniden gelip çattı.”[389]
9033. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Arzuların sebebiyle bugünkü işini yarına
ertelemekten sakın. Zira sen bugün yaşıyorsun, yarın
değil! Zira eğer yarının olursa yarın da bugün
olduğun gibi ol. Eğer senin için yarın yoksa bugünkü işini
ihmal ettiğin için pişman olmazsın.”[390]
9034. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “…Kul Allah’tan çekindi...Zira
ölüm kuldan gizlidir. Ayrıca arzuları onu aldatır. Şeytan
onunla birliktedir. Üstüne binip sürmek için günahları süsler, güzel gösterir.
Onu tövbe için ümitlendirir ki tövbesini ertelesin. Derken, ölümden gafil bir
haldeyken eceli gelir çatar.”[391]
9035. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimin süresi dolarsa süre taleb eder ve her
kime süre verilirse bugünkü işini yapmayı yarına erteler.”[392]
9036. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbesini ertelemek aldanmaktır,
işlerini sürekli ertelemek ise şaşkınlıktır.”[393]
9037. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bugünkü işini yarına ertelemekten
sakın. Zira bu iş insanların boğulup yok olduğu bir
deryadır.”[394]
9038. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Bana kendime ağlamam hususunda yardım
et. Zira sürekli işlerimi erteleyerek arzu ve ümitlerle ömrümü tükettim ve
hayır ve kurtuluşlarını ümit etmeyen kimselerin durumuna
düştüm.”[395]
9039. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbesini erteleyen kimsenin dini yoktur.”[396]
9040. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahiliniz günahını
arttırır. Aliminiz ise bugünkü işini yarına erteler.”[397]
9041. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelsiz ahiretten
ümidi olan ve uzun arzularla tövbeyi geciktiren kimseden olma...Bir şehvet
kendisine yönelirse, günahı öne geçirir, tövbeyi erteler.”[398]
9042. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünün en kötü yeri pazarlardır. Pazar
İblis’in meydanıdır. İblis sabahın ilk vakitleri
bayrağını oraya diker, kürsüsünü koyar ve çocuklarını
her tarafa dağıtır. Böylece ölçüp tartarken eksik ölçen, ölçüde
hırsızlık eden veya malını satmak için yalan söyleyen
kimseler arasında dönüp dolaşır. İblis evlatlarına
şöyle der: “Babası ölmüş kimseyi kandırmaya
çalışın. Oysa sizin babanız henüz diridir.” Böylece
İblis pazara ilk giren kimseyle girer ve en son dönen kimseyle döner.”[399]
9043. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Pazarda oturma yerleri şeytanın
hazır olduğu yerlerdir.”[400]
9044. İmam
Ali (a.s), valisi Haris Hemdani’ye şöyle buyurmuştur: “Pazarların oturma yerlerinden sakın.
Şüphesiz oralar şeytanın hazır olduğu ve fitnelerin
ortaya çıktığı yerlerdir.”[401]
9045. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Pazar gaflet ve unutkanlık yurdudur. Her kim pazarda bir tesbih
söylerse Allah ona milyonlarca sevap yazar.”[402]
9046. Hasan b.
Ebi’l-Hasan Basri şöyle diyor: “Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) Basra’ya geldi. Ben abdest
almak üzereyken yanımdan geçerken şöyle buyurdu: “Ey genç! Abdestini
güzel al ki Allah da sana güzellikte bulunsun…” Ardından yola düştü
ve Basra pazarına girdi. Orada alışverişle meşgul olan
kimselere baktı. Şiddetle ağladı ve şöyle buyurdu: “Ey
dünyanın kulları ve dünya ehlinin işçileri! Günü yemin içmekle
geçiriyor, geceyi ise yataklarınızda uyumakla geçiriyorsunuz. Bu
arada ahiretten gafilsiniz. O halde ne zaman ahiret için azık toplayacak ve
ahiret işlerini düşüneceksiniz.”
Bir şahıs kalkıp şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri!
Geçimimizi temin etmek için çalışmak zorundayız. Aksi taktirde
ne yapalım?” Müminlerin Emiri şöyle buyurdu: “Helal yoldan kazanmak
ahiret işine engel değildir. Ama eğer, “stoklamaktan başka
çaremiz yok” dersen özrün kabul edilmez.” O şahıs ağlar bir
halde geri döndü. Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurdu: “Geri dön de senin
için daha fazla açıklamada bulunayım.” O şahıs geri döndü
ve İmam şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın kulu! Bil ki herkim dünyada
ahireti için çalışırsa, şüphesiz ahirette
sevabını kamil bir şekilde elde eder. Herkim de dünyada dünya
için çalışırsa ahiretteki mükafatı cehennem ateşidir.”
Müminlerin Emiri (a.s) daha sonra Allah-u Teala’nın şu ayetini
tilavet buyurdu: “Her kim de tuğyan edip dünya hayatını
seçerse şüphesiz ki onun yeri cehennemdir.”[403]
9047. Ebu Said
şöyle diyor: “Ali (a.s) pazara gidiyor ve şöyle buyuruyordu: “Ey pazar ehli! Allah’tan korkun ve yemin
içmekten sakının zira yemin içmek eşyayı sattırsa bile
bereketini yok eder. Şüphesiz tüccar kimse alışverişinde
hakka riayet edeni dışında facirdir. Selam olsun sizlere! Daha
sonra gidiyor ve birkaç gün sonra yeniden gelerek aynı sözleri tekrar
ediyordu. İmam ne zaman pazara girse pazar ehli, “Karnı büyük kimse
geldi” diyorlardı o ise şöyle buyuruyordu: “Altı yemek üstü ise
ilimdir.”[404]
9048. İmam
Ali (a.s), pazarları gezip tüccarlara öğüt vererek şöyle
buyuruyordu: “Ey tüccar
topluluğu! Her şeyden önce Allah’tan hayır ve bereket talep
edin. Bereketini (alışverişte) kolaya almakta arayın ve
(güzel ahlakla) müşterilerinize yaklaşın, kendinizi hilim/yumuşak
huy ile süsleyin. Yemin içmekten sakının, yalandan uzak durun,
zulmetmekten korkun, mazlumlara
karşı insaflı olun, faize yaklaşmayın, ölçü ve
tartıyı tam yapın, insanların malını eksik
vermeyin ve yeryüzünde fesat çıkarıcılar olmayın.”[405]
254. Konu
es-Sivak
Dişleri Fırçalamak
F Bihar,
76/126, 18. bölüm; es Sivak ve’l Hess-u Aleyh
F Bihar,
80/332, 6. bölüm, es Sünen-i Vuzu
F Vesail’uş
Şia, 1/346, Ebvab’us Sivak
F Kenz’ul
Ummal, 1/602, fi Adab’ut-Tilavet
9049. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer ümmetime zor gelmeseydi onlara her namazda dişlerini
fırçalamalarını emrederdim.”[406]
9050. Resulullah
(s.a.a) Ali’ye (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Her
abdest aldığında dişini fırçala.”[407]
9051. Resulullah
(s.a.a) hakeza Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her zaman dişini fırçala, az
yapmamaya güç yetirebiliyorsan öyle yap. Zira dişini fırçalayarak
kıldığın her namaz dişini fırçalamadan
kıldığın kırk günlük namazdan daha üstündür.”[408]
9052. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Abdest imanın bir parçası, dişini fırçalamak ise
abdestin bir parçasıdır.”[409]
9053. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dişleri fırçalamak peygamberlerin
ahlakındandır.”[410]
9054. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlar dişleri
fırçalamanın faydasını bilecek olsalardı gece yatarken
fırçalarını kendileriyle yatağa götürürlerdi.”[411]
9055. İmam
Sadık (a.s) kendisine, “Acaba bu yaratıkların tümü insanlardan
mıdır?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Dişini fırçalamayanlar onlardan
değildir.”[412]
9056. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dişlerinizi fırçalayarak
ağızlarınızın güzel kokmasını
sağlayın zira ağızlarınız Kur’an’ın
geçiş yerleridir.”[413]
9057. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ağızlarınızı temiz kılın; zira
ağızlarınız Kur’an’ın geçiş yerleridir.”[414]
9058. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail sürekli olarak bana dişlerimi fırçalamayı
tavsiye ediyordu. Öyle ki artık dişlerimin kökünden çıkıp
aşınmasından korktum.”[415]
9059. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail sürekli olarak bana dişlerimi fırçalamayı
tavsiye ediyordu. Öyle ki çok yakında bu işin farz
olacağını zannettim.”[416]
9060. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail sürekli olarak bana dişlerimi fırçalamayı
tavsiye etti. Öyle ki dişlerim hakkında endişeye
kapıldım.”[417]
9061. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dostum Cebrail (a.s) yanıma her geldiğinde dişlerimi
fırçalamayı tavsiye ediyordu. Öyle ki artık ön dişlerimin
aşınmasından korktum. [418]
9062. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Diş fırçalamak gözü nurlandırır.”[419]
9063. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Diş fırçalamak göz suyu akıntısını
önler ve gözü nurlandırır.”[420]
9064. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Diş fırçalamak gözün nurunu
artırır, saçları sıklaştırır ve göz
akıntısını yok eder.”[421]
9065. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Diş fırçalamanın on iki
özelliği vardır: Sünnettendir, ağzı temiz tutar, gözün
nurunu arttırır, Rahman olan Allah’ı hoşnut eder, dişleri
beyazlatır. çürümüşlüğünü yok eder, diş etlerini
sağlamlaştırır, iştahı çoğaltır,
balgamı yok eder, hafızayı güçlendirir, iyilikleri ikiye kartlar
ve melekleri sevindirir.”[422]
9066. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim iki çubuğu (fırçayı) kullanırsa iki
pensenin azabından güvende olur.”[423]
9067. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dişleri fırçalamak insanın fesahatini
çoğaltır.”[424]
9068. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dişinizi fırçalayın zira bu
iş göğüslerin vesvesesini ortadan kaldırır.”[425]
9069. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dişlerinizi diklemesine olarak fırçalayın;
genişliğine değil.”[426]
9070. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gün aşırı sürme sürün ve dişlerinizi
diklemesine/uzunlamasına fırçalayın.”[427]
9071. Resulullah
(s.a.a) dişlerini uzunluğuna (diklemesine) fırçalıyordu ve
her gece üç defa dişini fırçalıyordu. Bir defa uykudan önce, bir
defa ibadet için kalktığında ve bir defa da sabah namazı
için evinden çıkarken. Peygamber Cebrail’in emriyle erak ağacından
bir dalla dişini fırçalardı.”[428]
9072. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece ibadet için kalktığında
dişini fırçala, zira melek gelir ağzını ağzına
dayar ve söylediğin her kelimeyi ve ifade ettiğin her sözü göklere
çıkarır. O halde ağzın güzel kokmalıdır.”[429]
9073. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seher vakti abdest almadan önce dişini
fırçalamak sünnettendir.”[430]
9074. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) yatsı
namazını kıldıktan sonra abdest kabını ve
fırçasını başının yanına
koymalarını emrediyordu...başka bir rivayette ise şöyle
yer almıştır: “Peygamber (s.a.a) uykudan her
uyandığında dişini fırçalardı.”[431]
Şin Harfi
Konular:
ü eş-Şebab (Gençlik)
ü eş-Şubhe (Şüphe)
ü et-Teşebbuh (Benzemek)
ü eş-Şecer (Ağaç)
ü eş-Şecaat (Cesaret)
ü eş-Şuh (Cimrilik)
ü eş-Şer (Kötülük-Şer)
ü eş-Şeriat (Şeriat)
ü eş-Şeref (Şeref)
ü eş-Şirk (Şirk)
ü eş-Şirket (Ortaklık-Şirket)
ü eş-Şereh (Aç Gözlülük)
ü eş-Şeytan (Şeytan)
ü eş-Şi’r (Şiir)
ü eş-Şiar (Şiar-Slogan)
ü eş-Şefaat (1) (Şefaat)
ü eş-Şefaat (2) (Şefaat)
ü eş-Şekavet(Mutsuzluk-Şekavet)
ü eş-Şukr (1) (Şükür)
ü eş-Şukr (2) (Şükür)
ü eş-Şukr (3) (Şükür)
ü eş-Şek (Şek)
ü eş-Şekva (Şikayet)
ü eş-Şehadet (1) (Tanıklık/Şehadet)
ü eş-Şehadet (1) (Tanıklık/Şehadet)
ü eş-Şuhret (Şöhret-Şan)
ü eş-Şura (Şura)
ü el-Meşiyyet (Meşiyyet)
ü eş-Şeyb (Yaşlanmak)
ü eş-Şia (Şia)
9075. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gençlik deliliğin bir şubesidir.”[432]
9076. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gencin cahilliği
bağışlanır, ilmi ise çok azdır.”[433]
9077. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İki şey kaybedilmedikçe değeri
tanınmaz: gençlik ve sıhhat/afiyet.”[434]
9078. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gençlerinizin en hayırlısı
yaşlılarınıza benzemeye çalışanlarıdır.
Orta yaşlılarınızın en kötüsü ise gençlerinize
benzemeye çalışanlarıdır.”[435]
9079. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Varaka b. Nevfel, Hatice Bint-i Hüveylid’in
yanına gittiğinde ona şöyle tavsiye ediyordu: Bil ki iyi huylu
bir genç hayrın anahtarı ve şerrin kilididir. Kötü huylu genç
ise hayrın kilidi ve kötülüğün anahtarıdır.”[436]
9080. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah size rahmet
eylesin! Biliniz ki sizler, gerçekler doğrultusunda hakça
konuşulanların az olduğu bir zamanda
yaşıyorsunuz...Gençleri kötü ahlaklı, yaşlıları
günahkar, alimleri münafıktır.”[437]
9081. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz gencin kalbi boş bir arazi
gibidir. Oraya ne atarsan kabul eder.”[438]
9082. İmam
Sadık (a.s) Ahvel’e şöyle buyurmuştur: “Basra’ya gittin mi?” O, “Evet” deyince
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “İnsanların bu işe (velayet
ve imametimize) iştiyakını ve kabul edişini nasıl
gördün?” O, “Allah’a and olsun ki (iştiyak duyup kabul edenler) bir
takım işler yapmışlarsa da bu çok azdır” dedi.
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Gençlerden ayrılma zira bu
sınıf her türlü iyiliğe daha büyük bir hızla yönelirler.”[439]
bak. el-İmame (3), 214. Bölüm
9083. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim gençliğinde ilim öğrenirse ilmi taşa
kazınmış bir resim gibidir. Her kim de
yaşlılığında ilim öğrenirse işi suyun
üzerine yazılmış yazı gibidir.”[440]
9084. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gençlik çağlarında ilim öğrenmek
taşa kazınmış bir resim gibidir.”[441]
9085. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim gençlik yaşlarında ilim öğrenmez ve
yaşlılığında ilim peşinden gider de (ilim
öğrenirken) ölürse şehit olarak ölmüştür.”[442]
9086. Hz. Eyyub
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah küçük ve büyüğün kalbine hikmet tohumunu serper.
Dolayısıyla Allah her kimi çocuklukta hikmet sahibi kılarsa
yaşının küçük oluşu hikmet sahiplerinin nezdindeki
makamını küçültmez. Çünkü onun varlığında ilahi hikmet
nurunu açıkça görürler.”[443]
bak. el-Emsal, 3631. Bölüm
9087. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şialarımızdan olan gençlerden
birini dini ilimleri derinlemesine öğrenmediğini görsem ona
kılıçla bir darbe vururum.”[444]
9088. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Şiamız olan bir genci
yanıma getirirler de dini ilimleri hakkıyla öğrenmediğini
görürsem onu tembih ederim”[445]
9089. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gençlerinizi iki hal dışında bir
hal üzere görmeyi sevmem: Ya alim veya öğrenci! Zira eğer böyle
olmazsa ihmal etmiş olur ve ihmal ettiği taktirde zayi olur ve zayi
olduğu taktirde ise günahkar olur. Günahkar olduğu taktirde ise
Muhammedi hak üzere gönderene yemin olsun ki ateşte yer alır.”[446]
9090. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala tövbe eden genci sever.”[447]
9091. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala nezdinde tövbe eden gençten daha sevimli şey
yoktur. Ve Allah-u Teala nezdinde günahlarda kalıcı olan
yaşlıdan daha nefret edilir bir şey yoktur.”[448]
9092. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala ibadet ehli olan bir gencin varlığı
sebebiyle meleklere karşı övünür ve şöyle buyurur: “Bu kuluma
bakınız! Benim için şehvetinden el çekmiştir.”[449]
9093. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gençliğinde kulluk yolunu tutturan abid gencin
yaşlılıkta ibadete yönelen yaşlıdan üstünlüğü Allah’ın
elçilerinin diğer insanlara üstünlüğü gibidir.”[450]
9094. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın gölgesinden başka hiç bir gölgesi
olmadığı gün yedi kişi Allah’ın gölgesinde yer
alır: Adil imam, aziz ve celil olan Allah’a ibadet ve kullukla
gelişip büyüyen genç…”[451]
9095. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünyayı ve dünyanın boş lezzetlerini Allah için terk
eden ve gençliğini Allah’a itaat yolunda geçiren bir gence Allah
yetmiş iki sıddıkın sevabını bağışlar.”[452]
9096. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde yaratıkların en
sevimlisi gençliğini ve güzelliğini Allah için ve Allah’a itaat
yolunda geçiren güzel yüzlü gençtir. Rahman olan Allah böyle bir gencin
varlığıyla meleklere karşı övünür ve şöyle
buyurur: “Bu benim gerçek kulumdur.”[453]
9097. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gençliğini Alla-u Teala yolunda ibadetle geçiren genci Allah
sever.”[454]
9098. İbrahim
(a.s) sakalında beyaz kıl görünce şöyle buyurdu: “Beni ömrümün bu aşmasına
ulaştıran Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Göz açıp
kapatıncaya kadar bile ona asla isyan etmedim.”[455]
9099. İmam
Sadık (a.s) Süleyman b. Cafer Mehdi’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Süleyman! “Feta” Genç kimdir?” O, “Biz gence
“feta” diyoruz, deyince İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“Ashab-ı Kehf’in tümünün orta yaşlı olduğunu bilmiyor
musun? Buna rağmen Allah imanları sebebiyle onları “fitye” (gençler)
olarak adlandırmıştır. Ey Süleyman! Her kim Allah’a iman
eder ve takva sahibi olursa “feta” dır (gençtir, yiğittir. )”[456]
9100. İmam
Sadık (a.s) bir adama şöyle buyurmuştur: “Siz kime “feta” diyorsunuz?” O, gence “feta”
diyoruz” deyinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır
“feta mümindir. Ashabı Kehf’in tümü yaşlı olmasına
rağmen aziz ve celil olan Allah sahip oldukları iman sebebiyle
onları “fitye” (Gençler/yiğitler) diye
adlandırmıştır.”[457]
256. Konu
eş-Şubhe
Şüphe
F Bihar,
2/258, 31. bölüm; et-Tevekkuf inde’eş Şubehat ve’l İhtiyat fi’d
Din
F Bihar,
70/296, 57. bölüm, el-Ver’ ve’l İctinab’uş Şubehat
bak.
F 130. konu,
el-İhtiyat; 3222. bölüm, el-Kur’an; el-Kaza (1), 3353. bölüm
9101. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphe hakka
benzediği için “şüphe” olarak adlandırılmıştır.
Allah dostlarının şüphelerdeki aydınlığı,
yakinleridir. Yolları hidayet-kurtuluş yönünedir. Ama Allah’ın
düşmanlarını şüphelerde, davetleri sapıklık, kılavuzları
da körlüktür.”[458]
9102. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüpheden sakının; zira ki
şüphe fitne ve saptırmak için ortaya konmuştur.”[459]
9103. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektubunda şöyle buyuruyor: “Şüpheden
ve şüpheye bürünmekten sakın! Nicedir bu fırsatı kollayan
fitne, hakikati batılla gizlemek için perdelerini salmış,
karanlığıyla gözleri örtmüştür.”[460]
9104. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın,
yarattıklarından en fazla buğzettiği sevmediği iki
kişidir. Birincisi Allah’ın (günahları sebebiyle) kendi
başına bıraktığı kimsedir...İkincisi, bilgisizlikleri
kendinde toplayan ve bilgisizler arasında kendine bir yer edinmiş
kimsedir...O şüpheleri örtmede ağını ören örümcek gibidir.
Doğru mu yanlış mı hüküm verdiğini bilmez.”[461]
9105. İmam
Ali (a.s) “Ammar b. Yasir’in
Muğire b. Şube’ye cevap verdiğini duyunca ona hitaben şöyle
buyurdu: “Ey Ammar! Onu (Muğire b.
Şube'yi) bırak! O dinden sadece kendini dünyaya yaklaştıran
şeyleri almıştır; şüpheleri hatalarına mazeret
yapmak için kasıtlı olarak (gerçekleri batıl ile)
karıştırmıştır.”[462]
9106. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “İnsanların bir çoğunu
azgınlığınla aldatıp helak ettin, daldığın
fitne denizinin dalgalarına attın. Böylece zulüm
karanlıklarına, şüphenin azgın dalgalarına
daldılar.”[463]
9107. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve
elçisidir. Onu meşhur bir din, aktarılmış bir ilim,
yazılmış bir kitap, parıldayan bir nur,
ışıldayan bir ışık ve insanlar arasında
hükmeden bir emirle şüpheleri gidermek, apaçık delillerle
delillendirmek, mucizeleriyle sakındırmak için gönderdi.”[464]
bak. el-İlm, 2867. Bölüm
9108. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphe ortaya
çıktığında durmak helak oluşa dalmaktan daha iyidir.
Bir rivayeti, bir hadisi rivayet etmemen, anlamadan bir hadisi rivayet etmenden
daha iyidir.”[465]
9109. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sapmaktan korktuğun yoldan sakın.
Zira sapıklığın
şaşkınlığından sakınmak korku ve
dehşetle karşı karşıya kalmaktan daha iyidir.”[466]
9110. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şaşkınlık anında
durmak başarıdandır.”[467]
9111. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüpheler karşısında durmak gibi
bir günahlardan sakınma yoktur.”[468]
9112. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en çok günahlardan
sakınanı şüphe anında duran kimsedir.”[469]
9113. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülüğün kökü şüphe
makamında durmaktır.”[470]
9114. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Ey Hasan!
Allah Resulünün (s.a.a) bana yaptığı tavsiyeleri sana tavsiye
ediyorum ve bu tavsiye sana yeter: Şüpheler karşısında
susmak...”[471]
9115. İmam
Bakır (a.s) kendisine, “Allah’ın kulları üzerindeki hakkını
soran Zurare’ye şöyle buyurmuştur: Allah’ın kulları üzerindeki hakkı
bildiklerini söylemeleri ve bilmedikleri hususlarda durmalarıdır.”[472]
9116. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Apaçık yolu en fazla kat eden alim,
şüpheler karşısında kendisini koruyan kimsedir.”[473]
9117. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! İşler üzerime
karmaşık ve zor olduğunda onların en doğrusunu, ve
işler birbirine karıştığında onların en
temizini, inanç ve yollar birbiriyle çeliştiğinde en beğenileni
bulmak hususunda bana başarı ver.”[474]
9118. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) hakeza bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! İbadetle birlikte olan
sıhhati, zühtle birlikte olan afiyeti, ameller birlikte olan ilmi,
itidalle birlikte olan günahlardan sakınmayı bana nasip et.”[475]
9119. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Önündeki bela ve olaylardan ibret alan kimseyi şüpheli
şeylere düşmekten takva alıkoyar.”[476]
bak. el-Kufr, 3493. Bölüm
9120. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir apaçık helal vardır (ve bir de
apaçık haram) ve bu ikisinin arasında şüpheler vardır. O
halde her kim kendisine şüpheli olan şeyleri terk ederse
şüphesiz kendisine apaçık haram olan şeyleri daha fazla terk
eder.”[477]
9121. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Seni şüpheye düşüren şeyleri terk et ve seni
şüpheye düşürmeyen şeyleri al. Zira aziz ve celil olan Allah
için terk ettiğin bir şeyin yokluğunu hissetmezsin”[478]
9122. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Seni şüphelere düşüren şeyi terk et ve seni
şüphelere düşürmeyen şeylerle amel et. Zira yasak bölgenin
etrafında otlanan kimse yasak bölgeye girmek üzeredir.”[479]
9123. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphelere düşmekten ve
şehvetlere ihtiras duymaktan sakın. Şüphesiz bunlar seni harama
düşürür ve bir çok günahlara bindirir”[480]
9124. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşler üç çeşittir: Bir işin
doğruluğu sana açıktır. Onun peşice git. Bir işin
sapıklığı ve yanlışlığı sana
bellidir. Ondan uzaklaş. Bir iş ise senin için belirsizdir; o
işi de bilenine götür.”[481]
9125. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşler üç çeşittir: Bir işin doğruluğu
sana açıktır; o halde onun peşice gir. Bir işin dalalet ve
yanlışlığı sana aşikardır; o halde ondan uzaklaş.
Bir işte de ihtilaf vardır; onu ise aziz ve celil olan Allah’a
döndür.”[482]
9126. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşler üç çeşittir: Bir işin
doğruluğu sana aşikardır; o halde onun peşice git. Bir
işin sapıklığı ve yanlışlığı
sana aşikardır; o halde ondan uzak dur. Bir iş ise senin için
belirsizdir; o halde onun ilmini Allah’a ve Resulüne döndür. Nitekim Allah
Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Apaçık bir helal, apaçık
bir haram ve bu ikisinin arasında belirsiz ve şüpheli işler
vardır. O halde her kim şüpheleri terk ederse haramdan kurtulur ve
her kim de şüphelere sarılırsa harama düşer ve bilmeden
helak çukuruna yuvarlanır.”[483]
9127. İmam
Ali (a.s) Basra valisi Osman b. Huneyf’e şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Huneyf! Basra
eşrafından birinin seni ziyafete
çağırdığını, oraya koşarak
gittiğini...öğrendim. Çiğnediğin lokmaya bir bak;
(helal-haram açısından) şüpheli olursa onu ağzından
at; tam anlamıyla pak olduğunu bilirsen ye.”[484]
9128. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şekkin dört dalı vardır: Çekişmek, korku, tereddüt, ve (cahillerin
dünya ve ahiretin helak oluşu karşısında) teslimiyet.”[485]
9129. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphenin dört dalı vardır: Dünya
süsleri karşısında kendini kaybetmek, nefsin vesvesesi,
eğrilikleri tevil etmek ve hakkı batıla
karıştırmak.”[486]
257. Konu
et-Teşebbuh
Benzemek-Taklid
F Vesail’uş
Şia, 3/354, 13. bölüm; Adem-u Cevaz’it-Teşebbuh’ur-Rical bi’n-Nisa
ve’n-Nisa bi’r Rical
F Vesail’uş
Şia, 12/211, 87. bölüm; Tehrim-u Teşebbuh’ur-Rical bi’n-Nisa
ve’n-Nisa bi’r-Rical
F Kenz’ul
Ummal, 15/323, Men-u Teziyy’i Nezir’ur Rical bi’Ziyyi’n-Nisa
9130. İmam
Ali (a.s) kendisinden, “Saçınızın
beyazlığını değiştirin ve kendinizi Yahudilere
benzetmeyin” diye buyuran Peygamberin (s.a.a) sözü sorulunca şöyle
buyurdu: “Allah
Resulü (s.a.a) bu sözü din henüz azınlıktayken buyurmuştur. Ama
artık bugün dinin sınırları genişlemiş, temelleri
sağlam olmuştur ve artık insanlar (kına sürüp sürmemekte)
özgürdür.”[487]
9131. İmam
Sadık (a.s) babalarından (a.s) şöyle nakletmiştir: “Allah Resulü (s.a.a) erkekleri kadınlara benzetmekten ve
kadınları da giyim tarzında erkekleri taklit emekten
sakındırırdı.”[488]
9132. Resulullah (s. a. a. ) şöyle
buyurmuştur: “Kendisini
erkeklere benzeten kadın ve kendisini kadınlara benzeten erkek bizden
değildir.”[489]
9133. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın laneti kadınlar gibi giyinen erkeklere ve
erkekler gibi elbise giyen kadınların üzerine olsun.”[490]
9134. İmam
Ali (a.s) Allah Resulü’nün (s.a.a) mescidinde kadınlar gibi giyinen bir
erkek görünce şöyle buyurmuştur: “Ey Allah Resulünün lanetlediği kimse!
Allah Resulü’nün mescidinden dışarı çık.” Daha sonra
şöyle buyurdu: “Allah Resulü’nün şöyle buyurduğunu işittim:
“Allah’ın laneti kendisini kadınlara benzeten erkeğe ve
kendisini erkekler şekline sokan kadına olsun.”[491]
9135. İmam
Sadık (a.s) babalarından şöyle nakletmiştir: “Allah, peygamberlerinden birine insanlara şöyle
buyurmasını vahyetti: Düşmanlarımın elbisesini
giymeyin ve kendinizi düşmanların şekline büründürmeyin. Bu
taktirde sizler de onlar gibi benim düşmanlarım olursunuz.”[492]
9136. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gençlerinizin en hayırlısı
kendisini orta yaşlılara benzeten gençtir. Orta
yaşlılarınızın en kötüsü ise gençlerinizi taklit
edendir.”[493]
9137. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisini bir gruba benzettiği halde çok
geçmeden onlardan biri haline gelmeyen kimse çok azdır.”[494]
9138. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Söz taşıyan kimse her ne kadar
hayır dileyenlere benzemeye çalışsa da hain ve kötüdür.”[495]
9139. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: Esma binti Umeys’e bana şöyle dedi: “Fatıma’nın
(s. a) huzurundayken aniden Allah Resulü (s.a.a) geldi. Fatıma’nın
boynunda Ali b. Ebi Talib’in ganimet malından aldığı
altın bir kolye vardı. Allah Resulü Fatıma’ya (s. a) şöyle
buyurdu: “Ey Fatıma! İnsanlar Muhammed’in kızı Fatıma
cebbarların/zorbaların örtüsünü giyinmiştir demesinler.” Bunun
üzene Fatıma (a.s) boynundaki kolyeyi çıkardı ve sattı onun
parasıyla bir köle alarak azat etti. Allah Resulü (s.a.a) ise bu işe
çok sevindi.”[496]
258. Konu
eş-Şecer
Ağaç
bak.
F 11. konu, el-Arz;
201. konu, ez-Ziraat
F el-Emsal,
3606, 3607. bölümler
Kur’an:
“Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su
indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün
yetmediği, güzel güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah'ın
yanında başka bir ilah mı? Hayır; onlar
taptıklarını Allah'a eşit tutan bir millettir.”[497]
9140. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer kıyamet gelip çatarsa ve sizden birinin elinde bir
fidan olursa, kalkıp bu fidanı dikmeye gücü olduğu taktirde bu
işi yapsın.”[498]
9141. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman bir tohum eker veya bir ağaç dikerde, o tohum veya
fidanın ürününden bir kuş ya da insan veya otlayan bir hayvan yerse
bu kendisi için sadaka sayılır.”[499]
9142. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ağaç diken kimseye Allah o ağacın meyveleri kadar
kendisine sevap yazar.”[500]
9143. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir ağaç diker ve meyveleri verinceye kadar onun
bakımına tahammül ederse rızıklanılan her meyvesine
karşılık Allah nezdinde bir sadaka (sevabı) elde eder.”[501]
9144. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir toprağı ihya eder, o toprağın
suyundan yanan bir yüreğe su içirir veya ürününden birisi rızıklanılırsa
Allah-u Teala ona karşılık kendisine bir sevap yazar.”[502]
9145. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ölü bir toprağı ihya ederse sevap elde eder.
Rızıklanılan ürünü kendisi için sadaka sayılır.”[503]
9146. İmam
Sadık (a.s) çiftçilik işinin mekruh oluşu hakkında soru
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ekin ekiniz ve ağaç dikiniz. Allah’a yemin
olsun ki insanlar bundan daha temiz ve helal bir iş elde
edinmemişlerdir. Allah’a yemin olsun ki deccal kıyam ettikten sonra
hurma ağacı dikmek ve çiftçilik büyük bir önem kazanır.”[504]
9147. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Meyve ağacını kesmeyin aksi taktirde Allah size azap
indirir.”[505]
9148. İmam
Kazım (a.s) kendisine sedir ağacını kesmeyi soran Muhammed
bin Nasır’a şöyle buyurmuştur: “Senin dostlarından biri de bu konuda bana
soru sordu ve ben ona şöyle yazdım: Ebu Hasan (a.s) bir sedir
ağacını kesti ve onun yerine üzüm ağacı dikti.”[506]
9149. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hurma ağacını kesmek mekruhtur.”[507]
9150. İmam
Sadık (a.s) kendisine ağaç kesme hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Sakıncası
yoktur.” Ammar bin Musa şöyle diyor: Ben, “Sedir ağacını
kesmenin hükmü nedir?” diye sorunca şöyle buyurdu: “onunda
sakıncası yoktur. Sedir ağacını çölde kesmek
mekruhtur. Zira o çölde az bulunur. Ama burada kesmenin mekruh oluşu söz
konusu değildir.”[508]
Bak. El-Arz, 87. Bölüm
259. Konu
eş-Şecaat
Cesaret
F Bihar,
71/342, 84. bölüm; el-Gayret ve’ş Şucaet
F Bihar,
41/59, 106. bölüm, Mubet’ul İmam Ali (a.s) ve Şucaetuhu
F Şerh-i
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 19/60, Mesel min şucaet-u
Ali (a.s)
9151. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaret iki izzetten biridir.”[509]
9152. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaret peşin bir izzettir.”[510]
9153. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaret peşin bir yardım ve apaçık
bir fazilettir.”[511]
9154. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer hasletler birbirinden
ayrılırsa şüphesiz doğruluk cesaretle ve korkaklık
yalanla olur.”[512]
9155. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cömertlik ve cesaret münezzeh olan
Allah’ın sevdiği ve denediği kimseye verdiği iki yüce haslettir.”[513]
9156. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e mektubunda
şöyle buyurmuştur: “Sonra toplumun mert ve hasep yönünden büyük şahsiyetlerine, iyi
evlerin halkına, geçmişinde iyilik ve güzellik bulunanlara; daha
sonra da gözü pek, kahraman, cömert, iyilik ve bağış sahiplerine
katıl. Çünkü bütün iyilikler onlarda toplanmıştır”[514]
9157. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaret bir an sabretmektir.”[515]
9158. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizlik afettir; sabır ise cesarettir.”[516]
9159. İmam
Hasan (a.s) cesaret hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Cesaret, denkleri karşısında
durmak ve savaşta sabırlı olmaktır.”[517]
9160. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaret üç haslet üzere
yaratılmıştır. Bu üç hasletten her biri diğerinin
sahip olmadığı bir fazilet ve değere sahiptir: Kendisinden
geçmek (fedakarlık), zillete boyun eğmemek ve anılmayı
sevmek. Eğer bu üç haslet cesur insanda eşit ve kamil olursa o kimse
rakibi olmayan bir kahramandır. Kendi döneminde kahramanlıkla
meşhur olur. Eğer bu hasletlerden biri onda diğerinden fazla
olursa o haslette cesareti daha çok ve korkusuzluğu daha şiddetli
olur.”[518]
9161. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın değer ve ölçüsü himmeti
miktarıncadır. Doğruluğu ve sadakati yiğitliği
miktarınca, cesareti ise gayreti miktarıncadır.”[519]
9162. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın cesareti himmeti
kadardır ve gayreti ise zillete boyun eğmemesi
miktarıncadır.”[520]
9163. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaret zilleti utanç sayma ölçüsüncedir.”[521]
9164. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en cesuru en çok cömert
olanıdır.”[522]
9165. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en cesuru hilimle
(yumuşaklıkla) cahilliğe üstün gelendir.”[523]
9166. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimseden daha cesur kimse
yoktur.”[524]
9167. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en güçlüsü nefsine
musallat olandır.”[525]
9168. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsine karşı güçlü olup ona malik
olan kimseden daha güçlü bir kimse yoktur. Nefsini ihmal edip helak eden
kimseden daha aciz kimse yoktur.”[526]
9169. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahsız insan ne de cesur, şüpheli
ve itham edilen kimse ne de korkaktır.”[527]
9170. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere en güçlü olanınızı haber vermeyeyim mi?
Kendisine, “Haber ver ey Allah’ın Resulü!” diye söylenince Allah Resulü
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Sizin en güçlünüz hoşnut olduğunda
hoşnutluğu onu günah ve yanlışlığa sürüklemeyen,
rahatsız olduğunda ise hakkı söyleme yolundan sapmayan ve kudret
elde ettiğinde hakkı olmayan şeye el uzatmayan kimsedir.”[528]
bak. el-Gasb, 3074, el-Heva, 4046. Bölüm;
et-Tevekkul, 4186. Bölüm
9171. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaretin afeti uzak görüşlülüğü zayi
etmektir.”[529]
9172. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güçlü insanın afeti düşmanı
güçsüz saymaktır.”[530]
9173. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz cesaretin bir ölçüsü vardır;
eğer o ölçü aşılırsa o çılgınlık olur.”[531]
9174. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesaretin meyvesi gayrettir.”[532]
9175. Lokman
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Cesur kimse sadece savaşta tanınır.”[533]
9176. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç kimse sadece şu üç yerde
tanınır: Halim (yumuşaklık) kimse
kızdığında cesur kimse sadece savaşta ve kardeş
ise sadece ihtiyaç anında.”[534]
9177. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Yanında
en çok itibar gören kumandanların, askerine yardımda cömert
davrananlar… O halde arzularını yerine getir, onlara güzel övgüde
bulun, tahammül ettikleri zorlukları sürekli dile getir. Çünkü,
yaptıkları güzel işleri çokça zikretmek, yiğitleri
hareketlendirir, geri kalmış olanları işe teşvik eder
inşallah!”[535]
Kur’an:
“Nefsinin tamahkarlığından
korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.”[536]
9178. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tamahkarlıktan sakının, zira sizden öncekiler bu
tamahkarlık sebebiyle helak oldular. Bu onları yalana zorlayınca
yalan söylüyor, zulüm ve haksızlığa zorlayınca, hakkı
çiğniyorlardı. Onları akrabalarıyla ilişkilerini
kesmeye zorladığında akrabalık ilişkilerini
kesiyorlardı.”[537]
9179. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir şey tamah kadar imanı kökten söküp atmaz.” Daha
sonra şöyle buyurdu: “Bu tamahkarın karıncanın hareketi gibi
bir hareketi ve şirkin şubeleri gibi şubeleri vardır.”[538]
9180. İmam
Ali (a.s), tamahkar insanın özrü zalimin özründen daha makbuldür” diyen
birini duyunca ona şöyle buyurmuştur: “Yanlış söylüyorsun, zira zalim kimse
tövbe edip mağfiret dileyebilir ve hakkı haklıya geri
çevirebilir. Ama tamahkar insan zekat ve sadaka vermekten sakınır. Tamahkar
insanın cennete girmesi haramdır.”[539]
9181. Fazıl
b. Ebi Karre şöyle diyor: “İmam Sadık’ın (a.s)
akşamın ilk saatlerinden sabaha kadar tavaf ederken sürekli olarak,
“Allahım! Beni nefsimin tamahkarlığından koru.” diye dua
ettiğini işittim. Kendisine şöyle arz ettim: “Fedan olayım.
Bütün bu süre zarfında senden bu duayı işittim.” İmam
şöyle buyurdu: Nefisten daha kötü olan nedir? Allah-u Teala şöyle
buyuruyor: “Nefsinin tamahkarlığından
korunabilmiş kimseler işte onlar saadete erenlerdir.”[540]
9182. İmam
Ali (a.s) “Siz bu makama daha çok hak sahibi olduğunuz halde, kavminiz
nasıl oldu da sizi bu makamdan uzaklaştırdı?” diye soran
birisine şöyle
buyurmuştur: “Peygamber’e (s. a. a) soy olarak daha yüce ve
akrabalık olarak en güçlü/yakın olduğumuz halde bu makamla
ilgili bize zorbalık edildi. Çünkü bu makam üstün ve özgü bir
makamdır. Bir grup ona tamahlandılar. Başkaları ise (Biz
Peygamber’in Ehl-i Beyt'i de) cömertçe ondan vazgeçti. Hakim Allah’tır, (hüküm
yeri ise kıyamettir.)”[541]
9183. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahkar Allah’ın hakkını
ödemeyen ve aziz ve celil olan Allah’ın hakkı
dışındaki yollarda harcayan kimsedir.”[542]
9184. İmam
Hasan (a.s) kendisine, tamahkarlığın ne olduğunu soran babasına
şöyle buyurmuştur: “Tamahkarlık, sahip olduğun her şeyi şerafet
sebebi, infak ettiğin her şeyi ise rüzgara savurduğunu ve yok
ettiğini sanmandır.”[543]
9185. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahkarlık cimrilikten daha kötüdür. Zira
cimri kimse elinde olan şeyler hususunda cimrilik eder ama tamahkar kimse
hem insanların malına göz diker ve hem de malı hususunda tamahkarlık
eder. Öyle ki insanların elinde gördüğü her şeyi helal veya
haram kendisinin olmasını arzular ve Allah’ın kendisine
rızık olarak verdiği şeye doymaz ve hiç bir fayda elde
etmez.”[544]
9186. İmam
Ali (a.s) kendisine, “İnsanların en tamahkarı kimdir?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Malını helal olmayan yoldan elde eden
ve haksız yere harcayan kimsedir.”[545]
261. Konu
eş-Şer
Kötülük-Şer
F Bihar,
72/202, 106. bölüm; Şirar’un-Nas
bak.
F 155. konu,
el-Hayr; el-Hacet, 973. bölüm; ed-Devlet, 1281. bölüm; es Sedik, 2205; es
Sadaka, 2228. bölüm; el-İlm, 2901. bölüm; el-Adet, 3001. bölüm;
el-Vezaret, 4065. bölüm
Kur’an:
“Savaş, hoşunuza gitmediği halde
size farz kılındı. İhtimal ki
hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve
ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz
bilmezsiniz, Allah bilir.”[546]
“Allah'ın bol nimetinden verdiklerinde
cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı
olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir.
Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına
dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah
işlediklerinizden haberdardır.” [547]
“İnsan iyiliğin gelmesine dua
ettiği gibi, kötülüğün gelmesine de dua eder. Esasen insanoğlu
acelecidir.”[548]
9187. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonrası
ateş olan hayır, hayır değildir; sonrası cennet olan
şer de şer değildir. Cennetsiz her nimet değersiz,
cehennemsiz her bela da afiyettir.”[549]
9188. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerle ulaşılan hayır,
hayır değildir. Güçlükle ulaşılan kolaylık da kolaylık
değildir.”[550]
9189. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah, hayrı ve şerri
açıklayan, doğru yolu gösteren kitabı indirdi. Hidayete ermek
için hayır yolunu tutun ve hedefe ulaşmak için de şer cihetinden
yüz çevirin.”[551]
Kur’an:
“Allah katında, yeryüzündeki
canlıların en kötüsü gerçeği akıl etmeyen
sağırlar ve dilsizlerdir.” [552]
“Allah katında yeryüzünde
yaşayanların en kötüsü, küfredenleredir. Onlar artık iman
etmezler.”[553]
9190. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah katında
insanların en şerlisi, sapmış ve halkın da ona uyarak
sapıttığı zalim imamdır.”[554]
9191. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü ahiretini dünyaya satan ve ondan da
kötüsü ahiretini başkalarının dünyası için satandır.”[555]
9192. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Allah indinde insanların en kötüsü
insanların korkudan kendilerine saygı gösterdiği kimselerdir.”[556]
9193. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü, insanların
kötülüğünden korktuğu için kendisinden sakındıkları
kimsedir.”[557]
9194. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü, onlara
zulmedendir.”[558]
9195. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü insanları
aldatan kimsedir.”[559]
9196. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü özür kabul
etmeyen ve (birisinin) günahını affetmeyen kimsedir.”[560]
9197. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü insanların
kendisini kötü bilmesine önem vermeyendir.”[561]
9198. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü nimete
şükretmeyen ve insanlara saygı göstermeyen kimsedir.”[562]
9199. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü kardeşlerinin dedikodusunu yapan
ve ihsanı unutan kimsedir.”[563]
9200. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü hayrı ümit
edilmeyen ve kötülüğünden güvende olunmayan kimsedir.”[564]
9201. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü emanete riayet
etmeyen ve hıyanetten sakınmayan kimsedir.”[565]
9202. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü sürçmeleri
bağışlamayan ve ayıpları örtmeyen kimsedir.”[566]
9203. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü mazlumun
aleyhine yardımda bulunan kimsedir.”[567]
9204. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü
aşağılık zırhını bürünen ve zalime
yardımcı olan kimsedir.”[568]
9205. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü
başkalarının ayıbını araştıran ve kendi
ayıplarını görmeyen kimedir.”[569]
9206. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü, insanların
kötülüğünü isteyen kimsedir.”[570]
9207. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü Rabbinin
işleri hususunda insanlardan korkan, ama insanların işleri
hususunda Rabbinden korkmayan kimsedir.”[571]
9208. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü kötümserlik
sebebiyle hiç kimseye güvenmeyen ve kötülükleri sebebiyle de hiç kimsenin
kendisine güvenmediği kimsedir.”[572]
9209. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü, kendisini
insanların en iyisi sanan kimsedir.”[573]
9210. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü arzusu uzun
amelleri kötü olan kimsedir.”[574]
9211. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü iyiliğe
kötülükle karşılık verendir.”[575]
9212. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü Allah’ın kitabını
okuyup Allah’ın dininde bilgin olan fasık kimsedir. Bu kimse
kendisini sarhoş olduğunda Kur’an okuyan facir kimseye teslim eder ve
onunla konuşmaktan lezzet alır. Böylece Allah söyleyen ve dinleyenin
kalbini mühürler.”[576]
9213. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü üç yönlüdür.” Ey Allah’ın Resulü!
“Üç yönlü kimdir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Kardeşini sultan
nezdinde kötüleyen, neticede hem kendisini hem kardeşini ve hem de
sultanı helak eden kimsedir.”[577]
9214. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah nezdinde insanların
en kötülerinden biri de iki yüzlü olan kimsedir.”[578]
9215. Resulullah
(s.a.a) insanların en kötüsü sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bozulduğu zaman alimler.”[579]
9216. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü hain
tüccarlardır.”[580]
9217. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah nezdinde insanların
en kötüsü ilimden faydalanmayan kimsedir.”[581]
9218. Resulullah
(s.a.a) Muaz’a şöyle buyurmuştur: “Sana insanların en kötüsünü haber
vermeyeyim mi?: Yalnız yiyen, bağışta bulunmayan,
yalnız yolculuk eden ve kölesini döven kimsedir. Sana bundan daha kötüsünü
haber vermeyeyim mi: İnsanları düşman bilen, inanların da
kendisini düşman bildiği kimsedir. Bundan daha kötüsünü haber vermeyeyim
mi: Kötülüğünden korkulan ve iyiliği ümit edilmeyen kimsedir. Sana
ondan daha kötüsünü haber vermeyeyim mi: Ahiretini başkasının
dünyasına satan kimsedir. Sana ondan daha kötüsünü haber vermeyeyim mi?
Dünyayı dini ile satın alan kimsedir.”[582]
Bak. Et-Ticaret, 447. Bölüm
9219. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Allah nezdinde insanların en kötülerinden
biri de ahiretini başkalarının dünyası sebebiyle kaybeden
kimsedir.”[583]
9220. İmam
Sadık (a.s) babalarından (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “Sizlere insanların en kötüsünü haber vermeyeyim mi?”
Ashab, “Haber ver ey Allah’ın Resulü!” deyince şöyle buyurdu:
“İnsanlara buğzeden ve insanların da kendisinden buğzettiği
kimsedir.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Size ondan daha kötüsünü haber
vermeyeyim mi?” Ashab, “haber ver ey Allah’ın Resulü!” deyince Allah
Resulü şöyle buyurdu: Başkalarının sürçmesini affetmeyen,
özürlerini kabul etmeyen ve günahlarını bağışlamayan kimsedir.”
Daha sonra şöyle buyurdu: “Sizlere bundan daha kötüsünü haber vermeyeyim
mi?” Ashab, “Haber ver ey Allah’ın Resulü!” deyince şöyle buyurdu:
Şerrinden güvende olunmayan ve hayrı umulmayan kimsedir.”[584]
9221. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah kullarının en kötüsünden biri de hiç şüphesiz
sövgüsü sebebiyle hiç kimsenin kendisiyle oturmaktan
hoşlanmadığı kimsedir.”[585]
9222. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü çabuk öfkelenen
ve geç hoşnut olan kimsedir.”[586]
9223. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki şüphesiz bu zamanınızdan sonra sizlere çok
zor bir zaman gelip çatacaktır. Güçlü kimse infak korkusundan elinde olana
sımsıkı sarılacaktır. Oysa Allah-u Teala şöyle
buyurmuştur: “Eğer bir şeyi infak ederseniz (Allah)
karşılığını verir.” Kötü
yaratıkların başı ise muhtaç durumda kalan kimseyle
alış veriş yapandır. Bilin ki zorda kalan kimseyle
alışveriş yapmak haramdır.”[587]
9224. Resulullah
(s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “De ki: “Allah’ım! Beni
yaratıklarının en kötüsüne muhtaç kılma.” Ben, ” Ey
Allah’ın Resulü! Allah’ın yaratıklarının en kötüsü
kimdir?” diye sorunca şöyle buyurdu: “Kendilerine ihsanda bulunulunca onu
(başkalarından) esirgeyen ve kendisinden bir şey esirgeyince de
kınayıp eleştiren kimsedir.”[588]
bak. el-Bid’at, 328. Bölüm
9225. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötülerinden biri de Allah-u Teala’nın
kitabını okuduğu halde hiçbir şeyinde öğüt almayan
küstah ve kötü kimsedir.”[589]
9226. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü insanları alıp satan
kimsedir.”[590]
9227. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en kötüleri nimetler içinde yüzen ve bedenleri nimetler
sebebiyle gelişip serpilen kimsedir.”[591]
Bak. El-İlm, 2901. Bölüm
9228. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü, insanlar
arsında alimlerin en kötü olanıdır.”[592]
9229. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere erkeklerinizin en kötüsünü haber vermeyeyim mi?” Ashab
“haber ver ey Allah’ın Resulü!” deyince şöyle buyurmuştur: “Erkeklerinizin
en kötüsü sürekli olarak insanlara iftira eden, küstah olan, dili kötü olan,
yalnız yiyen, bağışlayıcı eli olmayan, kölesini
döven ve ailesini (geçimini sağlamak için) başkasına
sığınmak zorunda bırakan kimsedir.”[593]
9230. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere en kötünüzü haber vermeyeyim mi?” Ashab, “Haber ver ey
Allah’ın Resulü!” diye söyleyince şöyle buyurdu: “Laf
taşıyanlar, dostlarının arasını ayıranlar ve
günahsız kimsede ayıp bulmaya çalışanlardır.”[594]
9231. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötüden daha kötü, onun cezasıdır.
İyiden daha iyisi ise onun mükafatıdır.”[595]
9232. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülük yapan kimse kötülüğün kendisinden
daha kötüdür.”[596]
bak. el-Hayr, 1174. Bölüm
9233. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu iki hayırdan daha üstün bir hayır yoktur: “Allah’a
iman etmek ve Allah’ın kullarına fayda vermek. İki hasletde
vardır ki onların üstünde bir kötülük düşünülemez: Allah’a
şirk koşmak ve Allah’ın kullarına zarar vermek.”[597]
bak. el-Birr, 344. Bölüm
9234. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefislerin huyların en kötüsü zulümdür.”[598]
9235. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin en kötü huyu kendisini tahammülsüz kılan cimrilik
ve kalbini parçalayan korkudur.”[599]
bak. el-Hulk, 1118, 1119, 1120. Bölümler
9236. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazap her kötülüğün
anahtarıdır.”[600]
9237. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah kötülükler için
kilitler karar kılmış bu kilitlerin anahtarını ise
şarap kılmıştır ve yalan şaraptan daha kötüdür.”[601]
9238. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülükle sonuçlanan huylar
şunlardır: Yalan, cimrilik, zulüm ve cehalet.”[602]
bak. Eş-Şereh, 2001. Bölüm; el-Kizb,
3459. Bölüm
9239. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötü rivayet, yalan rivayettir. İşlerin en kötüsü bidattır. Körlüklerin en kötüsü kalp körlüğüdür. Pişmanlıkların
en kötüsü kıyamet gününün pişmanlığıdır.
Kazançların en kötüsü faizdir. Yiyeceklerin en kötüsü ise yetim
malını haksız yere yemektir.”[603]
bak. el-Hayr, 1164. Bölüm
9240. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü arkadaşla oturup kalkmak kötülüklerin
toplamıdır.”[604]
9241. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fırsatlara aldanmak ve amele güvenmek
kötülüklerin toplamıdır.”[605]
9242. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnatçılık ve fazla
cedelleşmek kötülüklerin toplamıdır.”[606]
9243. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İblis şeytanlarına şöyle dedi: Et, sarhoş
edici maddeler ve kadınlardan ayrılmayın. Şüphesiz
ben, bunlar dışında
kötülüklerin toplandığı başka bir şeyi
bulamıyorum.”[607]
Bak, el-Hayr, 1157. Bölüm
9244. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülük her insanın tabiatında
gizlidir. Eğer insan ona galip gelirse içinde kalır. Eğer galip
gelmezse ortaya çıkar.”[608]
9245. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini faziletleri kabule zorla. Zira
rezaletler üzere yoğrulmuşsun.”[609]
9246. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel iş için kendinizi sıkıntıya düşürün
ve bu yolda nefislerinizle savaşın. Zira insan kötülük üzere
yaratılmıştır.”[610]
9247. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın nefsi kötü edep üzere
yaratılmıştır. Kul, güzel edebleri kazanmakla görevlidir.
Nefis doğal olarak muhalefet meydanına koşar ve kul kötü
isteklerini defetmeye çalışır. O halde nefsinin dizginlerini
salıverirse fesadına ortak olur. Ve her kim de nefsine isteklerinde
yardımcı olursa kendini öldürmede nefsine ortak olur.”[611]
9248. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisini üç şeyin kötülüğünden korursa kendisini
her türlü kötülükten korumuş olur: Dil, karın ve şehvet.”[612]
9249. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer kötülük bir şeyde olsaydı dilde olurdu.”[613]
9250. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğü ertele, zira onu istediğin
zaman öne alabilirsin.”[614]
9251. İmam Bakır
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülükle birlikte olmayan hayır ve dikensiz yaprak ol,
yapraksız diken ve hayırsız kötülük olma.”[615]
9252. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim başkaları için kötülük
düşünürse o kötülüğe kendisinden başlamıştır.”[616]
9253. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülük etmekten sakın. Zira
düşmanına kötülük etmeden önce kendine kötülük etmiş olursun.
Başkasına kötülük etmeden önce dinini bununla helak etmiş
olursun.”[617]
9254. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülükten uzak duran hayırlı iş
yapan kimse gibidir.”[618]
9255. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık insanlarla oturup
kalkmak kötülüktür.”[619]
9256. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Taşa taşla karşılık
verin; Zira kötülük, kötülükten başka bir şeyle def edilemez.”[620]
9257. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülük vebaya yakalanmış bir
dildir.”[621]
262. Konu
eş-Şeriat
Şeriat
F Bihar,
68/317, 26. bölüm, eş-Şerayi’
F Bihar,
6/58, 23. bölüm; İlel’uş Şerayi’ ve’l Ahkam
bak.
F 167. konu,
ed-Din; 293. konu, es Sırat; 331. konu, el-İbadet; 464. konu
et-Teklif
F es Sebil,
1739. bölüm
Kur’an:
“Her biriniz için bir yol ve bir yöntem
kıldık...” [622]
“Sonra seni de din konusunda bir şeriat
sahibi kıldık, ona uy; bilmeyenlerin heveslerine uyma.” [623]
9258. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeriat insanların ıslah
nedenidir.”[624]
9259. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alem duvarı şeriat olan bir bahçedir.
Şeriat ise itaati farz olan bir sultandır. İtaat ise
padişahın kendisi ile ayakta durduğu siyasettir. Sultan ise
ordunun yardım ettiği bir yöneticidir. Ordu ise malın temin
ettiği dostlardır. Mal ise halkı toplayan bir
rızıktır. Halk ise adaletin kölesi olan kalabalıktır.
Adalet ise alemin kıvamı olan bir temeldir.”[625]
9260. “Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: Şeriat benim sözlerimdir. Tarikat ise benim amellerimdir.[626]
Hakikat ise benim ahvalimdir. Marifet benim sermayemdir. Akıl dinimin köküdür.
Muhabbet/sevgi benim temelimdir. Şevk/iştiyak benim bineğimdir.
Korku benim arkadaşımdır. İlim benim silahımdır.
Hilim benim yardımımdır (dostumdur). Tevekkül benim yol azığımdır
(veya örtümdür). Kanaat benim hazinemdir. Doğruluk benim
makamımdır. Yakin benim sığınağımdır
(Allah’a), fakirlik ise benim diğer enbiya ve peygamberlere
karşı övündüğüm övünç kaynağımdır.”[627]
bak. Mustedrek’in muellifi
Nuri (r.a) bu hadisi naklettikten sonra şöyle yazmaktadır:
Arif ve araştırmacı alim Seyyid Haydar Amuli, Envar’ul Hakikat,
Etbau’t Tarikat, ve Esrar’uş Şeriat kitabında bu hadisi rivayet
ettikten sonra şöyle demiştir: “Bütün bunlar, peygamberin,
“Şeriat benim sözlerimdir…” buyruğu teyit etmekte ve
güçlendirmektedir.
Kur’an:
“Sana vahyettik; İbrahim’e, Mûsa’ya ve
İsa’ya da buyurduk ki: “Dine bağlı kalın, onda
ayrılığa düşmeyin.” Şirk koşanlari
çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir.
Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.
”[628]
9261. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala Nuh, İbrahim,
İsa ve Musa’nın (a.s) şeriatlerini Muhammed’e (s.a.a) verdi.”[629]
9262. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki dinin şeriatları birdir.
Yolları düz ve dosdoğrudur. Her kim bu yolları katederse
maksadına (hakka) ulaşır ve ganimet elde eder. Her kim de bu
yolu katetmekten sakınırsa sapıklığa düşer ve
pişman olur.”[630]
9263. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) dinin bütün şeriatları hakkında sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Hakkı söylemek, adil bir tarzda hükmetmek ve ahde
vefadır.”[631]
Kur’an:
“Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez,
Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister.”[632]
“Onlar bir fenalık yaptıkları
zaman, “Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti”
derler. De ki: “Allah fenalığı emretmez. Bilmediğiniz
şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?” [633]
“Gerçekten Kitab’ı ve ölçüyü indiren
Allah'tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır.” [634]
“O, göğü yükseltmiştir;
tartıyı koymuştur. Artık tartıda tecavüz etmeyin.” [635]
9264. İmam
Rıza (a.s) Fazl b. Şazan’a şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi, “Söyle bakayım hikmet
sahibi olan Allah’ın, kulunu sebepsiz yere fiillerden biriyle mükellef
kılması doğru mudur?” diyecek olursa ona cevap olarak şöyle
demek gerekir: “Doğrudur, zira o faydasız bir iş yapmayan ve
cahil olmayan bir hikmet sahibidir.” Eğer o, “O halde söyle bakayım,
neden Allah insanları mükellef kılmıştır?” diyecek
olursa cevap olarak şöyle demek gerekir: “Bir takım sebeplerden
dolayı.” Eğer, o söyle bakayım, bu sebepler
tanınmış ve mevcut sebepler midir yoksa
tanınmamış ve mevcut olmayan sebepler midir?” diye soracak
olursa ona da cevap olarak şöyle denir:
“Bu sebepler ehli için tanınmış ve onlar nezdinde mevcut
olan sebeplerdir.” Eğer o, “ Sizler bu sebepleri biliyor musunuz yoksa
bilmiyor muzunuz” diye soracak olursa ona şöyle cevap verilir: “Onlardan
bazısını biliyoruz ve bazılarını da bilmiyoruz.”[636]
9265. İmam
Sadık (a.s) bazı helal ve haramların sebebi sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Hiçbir
hüküm hikmetsiz olarak yasanmamıştır.”[637]
9266. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cenabet guslünün sebebi bunlardır:
Temizlik, insanın kendisine bulaşmış pisliklerden
temizlenmesi ve diğer geri kalan bedenini temizlemesidir.”[638]
9267. Fatımat’uz
Zehra (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah imanı şirk pisliğinden
temizlenmek, namazı kibirden uzak durmak, zekatı rızkın
artması, orucu ihlasın sabit kılınması, haccı
dinin tesellisi, adaleti kalplerin birlikteliği, itaati dinin düzeni,
imameti ayrılıktan sakınmak, cihadı İslam'ın
izzeti, sabrı sevap elde etmeye hak kazanmaya yardım, iyiliği
emretmeyi halk kitlesinin ıslahı, anne ve babaya iyiliği,
Allah’ın gazabından korunma, sıla-ı rahimde bulunmayı
sayının artması, kısası kanların korunması,
adaklara vefa göstermeyi bağışlanmak, ölçü ve teraziyi tam
tutmayı alış verişte az ölçüp tartmayı ortadan kaldırmak,
iffetli kadınlara iftiradan sakınmayı lanete engel olmak
hırsızlıktan sakınmayı iffetli olmak, yetim
malını yemekten uzak durmayı zulme engel olmak, hakemliklerde
adaleti insanların huzuru için farz kıldı. Aziz ve celil olan
Allah’a şirk koşmayı rububiyeti halis kılmak için haram
kıldı.”[639]
9268. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah imanı şirki temizlemek,
namazı kibirden uzak tutmak, zekatı rızka bir sebep, orucu
yaratıkların ihlasını denemek, haccı inananların
din için yakınlaşmalarını sağlamak, cihadı
İslam'ı yüceltmek, iyiliği emretmeyi cahil halkın maslahatı,
kötülükten nehyetmeyi akılsızların engellenmesi, sıla-i
rahimi akraba sayılarının artması, kısası kanların
korunması, haddi (şer’i cezayı) uygulamayı haramların
küçük görülmemesi, şarabın içilmemesini aklın korunması,
hırsızlıktan uzak durmayı iffetin gerekliliği,
zinanın terk edilmesini soyu korumak, eşcinselliğin terkini
nesli çoğaltmak, tanıklığı inkar edilen hakların
elde e-dilmesi, yalan konuşmaktan sakınmayı doğruluğu
şereflendirmek, selamı korkulardan güvende olmak, imameti ümmetin
düzene girmesi, itaati de imamet makamını ululamak için farz
kıldı.”[640]
9269. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail benim yanıma geldi ve şöyle dedi: “Ey Ahmed!
İslam on paydır her kim bu paydan birine sahip olmazsa ziyan
etmiştir: İlk pay Allah’ın birliğine şahadette bulunmaktır.
İkinci pay, temizlik olan namazdır. Üçüncü pay, fıtrat
(İslam) olan zekattır. Dördüncü pay kalkan olan oruçtur. Beşinci
pay şeriat olan hacdır. Altıncı pay izzet olan
cihattır. Yedinci pay vefa göstermek olan iyiliği emretmektir. Sekizinci
pay hüccet/delil olan kötülükten sakındırmadır. Dokuzundu pay
ülfet ve dayanışma olan cemaattır. Onuncu pay ise (günah ve
hatalardan) korunma olan itaattir.”[641]
bak. Er-Riba, 1434. Bölüm el-Hacc, 694. Bölüm;
ez-Zekat, 1577. Bölüm; ez-Zina, 1598. Bölüm; es-Selat (1), 2274. Bölüm; es-Sevm,
2352. Bölüm; et-Taat, 2427. Bölüm; el-İbadet, 2486. Bölüm; el-Levat, 3589.
Bölüm, 268. Konu, eş-Şeref
9270. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeref meziyettir.”[642]
9271. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeref aşiretine iyilik etmektir.”[643]
9272. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeref akıl ve edep iledir; mal ve soy
ile değil.”[644]
9273. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hikmet öğrenirse kendisini
şerefli kılmış olur.”[645]
9274. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerefli insan şerefli huylara sahip
olan kimsedir.”[646]
9275. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Giderler/masraflar şerafetli ruhlara
ağır gelmez.”[647]
9276. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerefli insan her ne kadar büyükte olsa
bir makama ulaştığında şımarmaz. Hiçbir
rüzgarın hareket ettiremediği bir dağ gibidir. Ama
aşağılık insan en küçük bir makama ulaştığında
şımarır ve hafif bir rüzgarın harekete geçirdiği bir
ot gibidir.”[648]
9277. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ruh şerafeti elde ederse sevgi ve
ihsanı çoğalır.”[649]
9278. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ruh şerafetine erişirse bu
kendisini aşağılık isteklerden münezzeh kılar.”[650]
9279. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir şeref ilim gibi değildir.”[651]
9280. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir şeref İslam’dan yüce
değildir”[652]
9281. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün şeref eziyet etmek ve ihsanda bulunmaktır.”[653]
9282. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsraftan ve savurganlıktan
sakınmak en üstün şerafettendir.”[654]
9283. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerafet çok tevazu sayesinde kemale
erişir.”[655]
9284. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerefin tümü tevazudur.”[656]
9285. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Faziletin tümünü elde etmek şerafetin kemalindendir.”[657]
9286. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerafet sadece cömertlik ve alçak
gönüllülük ile kemale erer.”[658]
bak. 421. Konu, el-Fazilet
9287. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin şerefi gece namaz
kılması ve izzeti ise insanlara eziyetten
sakınmasıdır.”[659]
9288. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin şerefi (ibadet için) gece
kıyam etmesi ve izzeti ise insanlardan müstağni oluşudur.”[660]
9289. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin şerefi imanı izzeti ise
itaatidir.”[661]
9290. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en şereflileri Kur’an'ı yüklenenler ve gece ashabıdır
(geceleyin ibadet edenlerdir).”[662]
bak. 300. Konu, es-Selat (3)
264. Konu
eş-Şirk
Şirk
F Bihar,
72/74, 98. bölüm; Esnaf’uş Şirk
F Kenz’ul
Ummal, 3/816, Şirk’ul Hefa
bak.
F el-İbadet,
2496. bölüm; er-Riya, 1412, 1413. bölümler; eş-Şerr, 1971; ez-Zenb,
1368. bölüm; el-Küfr, 3492. bölüm; el-Emsal, 3610. bölüm; el-Hediye, 4008.
bölüm
Kur’an:
“Lokman, oğluna öğüt vererek: “Ey
oğulcuğum! Allah'a eş koşma, doğrusu eş
koşmak büyük zulümdür” demişti.” [663]
“Allah kendisine ortak koşmayı elbette
bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine
bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük
bir günahla iftira etmiş olur.” [664]
“Allah, kendisine ortak
koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan
başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak
koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.”[665]
“Allah'a ortak koşmaksızın O’na
yönelerek pis putlardan kaçının. Allah'a ortak koşan kimse,
gökten düşüp de kuşların kaptığı veya
rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer.” [666]
9291. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Mes’ud! Testereyle biçilsen, parça parça
doğransan, dar ağacına asılsan veya ateşte
yakılsan bile sakın bir an olsun Allah’a şirk koşma.”[667]
9292. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlanmayan
zulüm, Allah’a şirk koşmaktır. Yüce Allah: “Allah kendisine şirk koşulmasını kesinlikle
bağışlamaz”[668]
buyurmuştur.”[669]
bak. Ez-Zenb, 1368. Bölüm
9293. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ümeyye oğulları insanlara imanı
öğretmeyi serbest bıraktılar, ama şirki öğretmeyi
yasakladılar ki onları şirke düşürdüklerinde bunun
farkına varmasınlar.”[670]
9294. İmam
Bakır (a.s), şirkin en küçük mertebesi hakkında şöyle
buyurmuştur: “(Şirkin
en küçük mertebesi) birinin meyve çekirdeğine, “Bu bir çakıl
taşıdır” ve çakıl taşına da, “bu bir meyve çekirdeğidir”
demesi ve bu sözüne inanmasıdır.”[671]
9295. İmam
Sadık (a.s) hakeza bu konuda şöyle buyurmuştur: “Birinin bid’at olan bir görüş ortaya
koyması, sonra da bu görüş sebebiyle sevmesi veya nefret etmesidir.”[672]
9296. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlar tek ve ortağı
olmayan Allah’a ibadet edip namaz kılsalar, zekat verseler, hacca
gitseler, Ramazan ayı orucunu tutsalar, ama (ihtiras ederek) Allah veya
Peygamberinin (s.a.a) yaptığı bir iş için, “Neden bunun
aksini yapmadı derse” veya kalbinde böyle bir ihtirasda bulunursa ama bunu
diline getirmezse bu sebeple müşrik olur.” İmam daha sonra bu ayeti
tilavet buyurdu: “Hayır; Rabbine And olsun ki, aralarında
çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin
verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul
etmedikçe iman etmiş olmazlar.” İmam Sadık (a.s) daha sonra
şöyle buyurdu: “O halde Allah’a teslim olun.”[673]
9297. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şirkin en düşük mertebesi
insanın bid’at bir görüş ortaya koyması ve bu sebeple sevmesi
veya nefret etmesidir.”[674]
bak. el-İman, 285. Bölüm; el-Kufr, 3495.
Bölüm
9298. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz müşriklerden yardım almayız.”[675]
9299. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz müşrikler karşısında müşriklerden
yardım almayız.”[676]
9300. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Onlara geri dönmelerini emredin, zira biz müşrikler
karşısında diğer müşriklerden yardım
almayız.”[677]
9301. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Geri dön çünkü biz müşriklerden yardım almayız.”[678]
9302. Vakidi
şöyle diyor: “Hubeyb b.
Yisaf oldukça kahraman biriydi. Ama Müslüman değildi. Peygamber (s.a.a) Bedir’e
doğru çıkınca o ve Kays b. Muharris (bir görüşe göre ise
İbn-i Haris) de yola düştüler ve Akik vadisinde Allah Resulüne
ulaştılar. Hubeyb tümüyle zırha bürünmüştü. Allah Resulü
onu miğferinin altından tanıdı ve yanında hareket
etmek üzere olan Sa’d b. Muaz’a dönerek şöyle buyurdu: “Bu Hubeyb b. Yisaf
değil midir?” O, “Evet odur” dedi. Bunun üzerine Hubeyb öne
çıktı. Allah Resulü’nün (s.a.a) devesinin dizginlerinden tuttu.
Peygamber ona ve Kays b. Muharris’e şöyle buyurdu: “Sizler neden
geldiniz?” Hubeyb şöyle dedi: “Sen bizim komşumuz ve yiyenimizsin ve
biz ganimet için geldik.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bizimle
aynı dinden olmayanlar bizimle birlikte savaşa gelemezler.” Hubeyb
şöyle dedi: “Kavmin benim nasıl bir savaşçı olduğumu
ve ne kadar şiddetli çarpıştığımı
bilmektedir. Bu yüzden senin yanında ganimet için savaşacağım,
ama Müslüman olmayacağım.” Allah Resulü şöyle buyurdu:
“Hayır, önce Müslüman ol sonra savaş” Ravha denilen yerde yeniden
Peygamber’in yanına gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Ben
alemlerin rabbine iman ettim ve senin Allah’ın Resulü (s.a.a)
olduğuna şahadette bulunuyorum.” Peygamber (s.a.a) buna çok sevindi
ve şöyle buyurdu: “Şimdi yoluna devam et.” O Bedir’de ve diğer
yerlerde kendinden büyük bir cesaret gösterdi. Ama Kays b. Haris Müslüman
olmaktan sakındı ve Medine’ye geri döndü. Peygamber (s.a.a) Bedir’den
geri dönünce o da Müslüman oldu ve Uhud savaşına katılarak
şehit oldu.”[679]
9303. Vakidi
Uhut savaşı hakkında şöyle diyor “Peygamber (s.a.a) Re’s’us Seniyye denilen
bölgeye ulaşınca geri döndü. Arkasına baktı, gözleri
mızrakla silahlanmış bir ordu gördü ve “Bunlar kimdir” diye
sordu? Onlar, “İbn-i Ubeyy’in sözleştiği Yahudilerdir” dediler.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biz müşrikler
karşısında müşriklerden yardım almayız.”[680]
9304. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müşriklerin ateşinin aydınlığından
istifade etmeyin.”[681]
9305. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim müşriklerle bir yerde yaşarsa üzerinde zimmet
yoktur.”[682]
9306. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim müşriklerle bir arada bulunur ve onunla birlikte
yaşarsa şüphesiz onlar gibidir.”[683]
9307. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim müşrikler diyarında onlarla yaşarsa üzerinde
zimmet yoktur (emanda değildir).”[684]
bak. 45. Konu, el-Beled; es-Sefer, 1829. Bölüm
Kur’an:
“Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a iman etmezler.”[685]
9308. İmam
Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “Onların çoğu iman etmezler” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Şirkten
biri de insanın, “Hayır canına and olsun ki” demesidir.”[686]
9309. İmam
Sadık (a.s), hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer falan kimse olmasaydı ben yok
olurdum, eğer falan kimse olmasaydı şöyle böyle olurdum,
eğer falan kimse olmasaydı ailem yok olurdu” demesi gibidir. Onun bu
sözlerle Allah’ın mülkünde, kendisine rızık veren, onu savunan,
zorluklarını defeden bir ortak koştuğunu görmüyor musun?”
Ravi şöyle diyor: Ben şöyle arz ettim: “O halde insan, “Eğer
Allah falan kimse vasıtasıyla bana ihsanda bulunmasaydı ben yok
olurdum” diyebilir mi?” Peygamber şöyle buyurdu: “Evet bunun
sakıncası yoktur.”[687]
9310. İmam
Sadık (a.s), hakeza aynı ayetin tefsirinde şöyle
buyurmuştur: “Bilmeden
şeytana uyuyor ve bu vesileyle müşrik oluyor.”[688]
9311. İmam
Sadık (a.s), hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Ayetteki şirkten maksat, itaat hususundaki
şirktir; ibadet hususundaki şirk değildir.”[689]
bak. el-Kufr, 3492. Bölüm
9312. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz şirk, karıncanın
hareketinden daha gizlidir. Bir şeyi hatırlamak için yüzük veya
benzeri bir şeyi hareket ettirmek de gizli şirkten
sayılır.”[690]
9313. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Özür dilemeyi gerektirecek işten sakın. Zira o işte
gizli şirk vardır.”[691]
9314. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Şirkten uzak durun. Şüphesiz ki şirk
karıncanın hareketinden daha gizlidir.” Daha sonra şöyle
buyurdu: “Birisi şöyle sormak isteyebilir: “Ey Allah’ın Resulü!
Karıncanın hareketinden gizli olan şirkten nasıl uzak
duralım?” Siz şöyle deyin: “Allah’ım! Bilinçli şirkten sana
sığınırız. Gizli şirkten de senden mağfiret
dileriz.”[692]
9315. İmam
Sadık (a.s), kendisine, Şirkin karıncanın karanlık bir
gecede siyah bir taş üzerinde hareket etmesinden daha gizli olması”
cümlesi sorulunca şöyle buyurmuştur: “Kul Allah’tan başkası için namaz
kılmadıkça, Allah’tan gayrisi için kurban kesmedikçe ve Allah’tan
başkası için davet etmedikçe müşrik olmaz.”[693]
9316. İmam
Sadık (a.s), kendisine Resulullah’ın (s.a.a), “Şüphesiz ki
şirk karanlık bir gecede siyah bir kaya parçası üzerinde hareket
eden karıncanın yol yürümesinden daha gizlidir” sözü sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Müminler
müşriklerin ilahlarına kötü sözler söylüyor ve müşrikler de buna
karşılık olarak Müslümanların mabuduna sövüyorlardı.
Bu yüzden müşrikler müminlerin mabuduna sövmesin diye Allah onları
müşriklerin ilahlarına sövmekten sakındırdı.
Dolayısıyla müminler bilmeden Allah’a şirk
koşmuşlardı.”[694]
9317. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Onların çoğu iman etmezler” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Onlar: “Falan
yıldızın bakmasıyla” veya “falan yıldızın
doğmasıyla yağmur yağıyor” diyorlar veya “kahinlere
müracaat ediyor ve onların sözlerine inanıyorlardı.” (Bunların
hepsi gizli şirktir.)”[695]
265. Konu
eş-Şirket
Ortaklık-Şirket
F Kenz’ul
Ummal, 7/30, Kitab’uş Şirket
F Vesail’uş
Şia, 13/174, Kitab’uş Şirket
9318. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mülkte ortaklık insanı
ıstıraba düşürür. Görüşte ortaklık ise insanı
doğruya ulaştırır.”[696]
9319. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Suyun fazlasını otlağı satmak amacıyla
satmamak gerekir.”[697]
9320. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Başkalarının suyun fazlalığından ve
kuyu suyundan istifade etmesine engel olmamak gerekir.”[698]
9321. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar üç şeyde ortaktır: Suda, otlakta ve
ateşte (yakıcı maddelerde)”[699]
9322. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şey geneldir: su, otlak ve ateş.”[700]
9323. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki şeyde başkalarının istifadesine engel
olmamak gerekir: Su ve ateş.”[701]
9324. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim başkalarını suyun
fazlalığından veya otlaktan istifade etmesine engel olursa Allah
kıyamet günü ondan fazlını ve ihsanını esirger.”[702]
9325. İmam
Kazım (a.s), vadilerin suyu hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Müslümanlar su,
ateş ve otlak hususunda ortaktırlar.”[703]
9326. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tuz ve ateşten istifade etmeye engel olmak
doğru değildir.”[704]
9327. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) nitaf ve erbiadan
sakındırmıştır.” İmam Sadık (a.s) bu konuda
şöyle buyurmuştur: “Erbia, birinin bir baraj yapıp barajın
arkasına toplanan sularla toprağını sulaması ve suyun
geriye kalanına ihtiyaç duymamasıdır.” İmam daha sona
şöyle buyurmuştur: “Suyun fazlasını satma, komşuna
ödünç ver. Nitaf ise insanın ihtiyaç duymadığı bir su
deposuna sahip olmasıdır.” İmam saha sonra şöyle
buyurmuştur: “Onu (suyu) satma kardeşine veya komşuna ödünç
ver.”[705]
9328. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) hurmalıkların suyu
hakkında Medine halkı arasında “suyun fazlasını
başkalarından esirgememek gerekir” diye hüküm verdi. Bedeviler
arasında ise şöyle hüküm verdi: “Fazla otlaktan istifade edilmesine
engel olmak için fazla sudan istifade etmelerine engel olmamak gerekir.” Ve
daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Birbirine zarar vermek
yasaktır.”[706]
9329. Masum
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber bedeviler hakkında şöyle hüküm vermiştir:
Suyun fazlasını birbirlerinden esirgememeli ve fazla otlakları
satmamalıdırlar.”[707]
9330. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) toprak ve ev hususunda
ortaklık hükmünü verdi ve şöyle buyurdu: “Birbirine zarar vermek
yasaktır” ve şöyle buyurdu: “Arazilerin ve evlerin
sınırları belirlenince (birbirinden ayrılıp
ortaklık halinden çıkınca) artık ortaklık hakkı
ortadan kalkmış oldu.”[708]
bak. Vesail’uş Şia, 17/315,
Kitab’uş Şufat
9331. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rızkın kendisine yöneldiği kimseler
ile ortak olun. Zira onların nasiplenme şansları daha çoktur.”[709]
9332. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine rızkın yöneldiği kimse
ile ortak olun. Zira nasiplenmek hususunda onun şansı daha çoktur.”[710]
9333. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her insanın malından iki
ortağı vardır: Varis ve olaylar.”[711]
266. Konu
eş-Şereh
Aç Gözlülük
bak.
F 321. konu,
et-Tamah; 104. konu, el-Hırs; el-İsmet, 2750. bölüm
9334. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük rezil insanların huyudur.”[712]
9335. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük çirkin huylardandır.”[713]
9336. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük zillettir.”[714]
9337. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük nefsi utanç dolu hale düşürür,
dini yok eder ve yiğitliği lekeler.”[715]
9338. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük diğer huyları da çirkin
ve kötü kılar.”[716]
9339. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülükten sakının zira nice bir
defa yiyişler çok yiyişlere engel olur.”[717]
9340. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülükten sakının zira aç
gözlülük helak edici haslettir.”[718]
9341. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülükten sakının zira aç gözlülük
günahtan kaçınmayı ortadan kaldırır ve insanı
ateşe atar.”[719]
9342. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın helak olması için aç
gözlü oluşu yeter.”[720]
9343. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın nefisleriniz Allah’ın sizlere
haram kıldığı şeylere ihtiras duymasın. Zira her
kim dünyada Allah’ın haramlarına düşerse Allah onu cennetinden,
nimetlerinden ve lezzetlerinden mahrum kılar.”[721]
9344. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük her kötülüğün
esasıdır. İffet/korunma
ise her iyiliğin temelidir.”[722]
9345. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülükten uzak durun. Zira aç gözlülük her
aşağılığın başı ve her rezaletin
temelidir.”[723]
9346. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir tohumu vardır;
kötülüğün tohumu ise aç gözlülüktür.”[724]
9347. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük çirkin ayıpları bir araya
toplar.”[725]
9348. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bütün ayıpların başı
açgözlülüktür.”[726]
9349. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiras ve tamahın
aşağılığından sakının. Şüphesiz
ihtiras her kötülüğün başı, horluğun tarlası, nefsin
küçük düşürücüsü ve bedenin sıkıntıya düşürücüsüdür.”[727]
9350. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük kötülüğün sebebidir.”[728]
9351. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın aç gözlülüğü ve
şiddetli ihtirası onun kötü olduğunun delilidir.”[729]
bak. Eş-Şerr, 1973. Bölüm
9352. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülüğün meyvesi ayıplara dalmaktır.”[730]
9353. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlü insan hoşnut olamaz.”[731]
9354. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlü insanı asla hoşnut
bulamazsın.”[732]
9355. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük gazabı çoğaltır.”[733]
9356. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük ihtirasın bineğidir.
Nefsin istekleri ise fitnelerin bineğidir.”[734]
9357. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim aç gözlülük haletine sahip ise güçlü
olduğu halde zelildir.”[735]
9358. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülük bedbahtlık ve zillet
doğurur.”[736]
9359. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülüğün kökü tamahtır ve
meyvesi ise kınanmadır.”[737]
9360. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhtiras elbisesine bürünmeyin zira ihtiras kalbi şiddetli
hırsa bulaştırır ve kalbi dünya sevgisi mührüyle mühürler.
Şüphesiz tamah her isyanın anahtarı her günahın
başı ve her iyiliğin yok
oluş nedenidir.”[738]
bak. 321. Konu, et-Tama’; el-Hırs, 794.
Bölüm
9361. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aç gözlülüğe karşı iffetle
savaşın.”[739]
9362. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamaha karşı günahtan sakınmayla
savaşın.”[740]
9363. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İffet şehveti zayıflatır.”[741]
9364. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İffet nefsi korur ve
aşağılıklardan temiz tutar.”[742]
bak. el-Hırs, 795. Bölüm
267. Konu
eş-Şeytan
Şeytan
F Bihar,
63/131, 3. bölüm; İblis ve Kasasihi
F Kenz’ul
Ummal, 1/244, 398; fi Şeytan ve vesvesetihi
bak.
F Et-Tebzir,
339. bölüm; er-Ramazan, 1549. bölüm; et-Taet, 2428; et-Taassub, 2745. bölüm;
el-Gazab, 3074. bölüm; el-Mal, 3750. bölüm
Kur’an:
“And olsun ki, sizi yarattık, sonra
şekil verdik, sonra meleklere, “Adem'e secde edin” dedik; İblis'ten
başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.” [743]
“Allah, “Sana emrettiğim halde, seni
secdeden alıkoyan nedir?” Dedi, “Beni ateşten onu çamurdan
yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi.” [744]
bak. Hicr, 28-42, İsra, 60-65. Kehf, 50 ve
51, Ta-Ha, 116-120, Sad, 71-75,
9365. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde Allah’ın
şeytana yaptığından ibret alın. Öyle ki uzun amelini,
yoğun çabalarını boşa çıkardı. Allah'a altı
bin sene -dünyanın yılları mı, yoksa (her günü bin yıl
olan) ahiretin yılları mı bilinmez- ibadet etti, ama bir
anlık tekebbür ile hepsini boşa çıkardı.”[745]
9366. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah İblise Adem’e secde etmesini
emretti. O şöyle dedi: “Ey Rabbim! İzzetine and olsun ki beni ademe
secde etmekten muaf tutarsan sana hiç kimsenin yapmadığı bir
şekilde ibadet ederim.” Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurdu: “Ben
istediğim şekilde ibadet edilmeyi severim.”[746]
Kur’an:
“De ki: “Rabbim! Şeytanların
kışkırtmalarından sana sığınırım.
Rabbim! Yanımda bulunmalarından da sana
sığınırım.” [747]
“Kur'an okuyacağın zaman,
kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.” [748]
“Onu doğurduğunda, Allah onun ne
doğurduğunu daha iyi bildiği halde “Ya Rabbi! Kız
doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona Meryem
adını verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş şeytandan sana
sığındırırım” dedi.” [749]
“Eğer şeytanın fitlemesi seni
dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir,
bilendir.” [750]
9367. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a hamd eder ve
şeytanı kovmak, onun tuzaklarına düşmemek, ipine
yapışmamak ve oyunlarına kanmak hususunda O’ndan
yardımını dilerim.”[751]
bak. 379. Konu, el-İstiaze
Kur’an:
“Şeytan şüphesiz sizin
düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi
taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya
çağırır.” [752]
“Babası şunları söyledi: “Ey oğulcuğum!
Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar; zira
şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” [753]
“Kullarıma söyle, en güzel şekilde
konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister.
Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır.” [754]
9368. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra münezzeh olan
Allah-u Teala Adem’i rahatça ve güzel bir şekilde yaşayabileceği
bir diyara yerleştirdi. Çevresini güvenli kıldı. Adem’i
İblis’e ve düşmanlığına karşı uyardı.
Ama düşmanı, onu bulunduğu yerden ve iyilerle dostluğundan
kıskandığı için aldattı. Böylece yakinini şekke
sattı.”[755]
9369. Resulullah
(s.a.a), İbn-i Mes’ud’a öğüt vererek şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Mes’ud! Şeytanı
düşman edin. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
şeytan sizin düşmanınızdır. O halde onu düşman
edininiz.”[756]
9370. İmam
Kazım (a.s), kendisine, “Hangi düşmanla savaşmak daha
farzdır” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Sana en yakın ve
düşmanlığı en çok olan kimse ile...senin
düşmanlarını senin aleyhine tahrik edenledir. Ve o
şeytandır.”[757]
9371. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gizlice göğüslere nüfuz eden ve
yavaşça kulaklara fısıldayan düşmandan sakının.”[758]
9372. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allahım! Beni saptıran
düşmanı, beni sapıklığa sürükleyen şeytanı
sana şikayet ediyorum. O göğsümü vesvese ile doldurmuş ve onun
ilka ettiği düşünceler kalbimi çepeçevre sarmıştır.
Nefsin isteklerine uymada bana yardım ediyor, dünya sevgisini gözümde
süslüyor, benimle sana itaat ve yakınlaşma arasına engel
oluyor.”[759]
9373. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytanların müminlere hücumu
arıların ete hücumundan daha fazladır.”[760]
9374. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin ölünce onu saptırmaya
çalışan ve sayıları Rabia ve Muzer kabileleri
sayısınca olan şeytanlar onun komşularına
karşı hücuma geçerler.”[761]
9375. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis bu aldanış diyarında
tuzaklarını yaymıştır ve hedefi
dostlarımızdan başkası değildir.”[762]
bak. 339. Konu, el-Adavet
Kur’an:
“Ey insanoğulları! Şeytan,
ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak
ananızı babanızı cennetten çıkardığı
gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz
yerlerden o ve taraftarları sizi görürler. Biz şeytanları,
inanmayanlara dost kılarız.” [763]
“Allah hakkında bilmeden tartışan
ve her azılı şeytana uyan insanlar vardır. Onun
hakkında şöyle yazılmıştır: O kendisini dost
edinen kimseyi saptırır ve alevli azaba götürür.” [764]
9376. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fitneler üç tanedir: Şeytanın
kılıcı olan kadın sevgisi, şeytanın
tuzağı olan şarap içmek ve şeytanın oku olan dinar ve
dirhem sevgisi.”[765]
9377. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gelecekte bir takım saptırıcı fitneler ve
olaylar baş gösterecektir. Allah-u Teala’nın ilimle ihya ettiği
kimse dışında her insan mümin olarak sabahlar ve kafir olarak
akşama erişir.”[766]
bak. 404. Konu, el-Fitne
Kur’an:
“Ey iman edenler! Hep birden barışa
girin, şeytanın adımlarına uymayın, o sizin apaçık
düşmanınızdır.” [767]
“Ey iman edenler! Şeytana ayak
uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin
ki, o, hayasızlığı ve fenalığı emreder.” [768]
9378. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Boşamak için yemin içmek, günah için adak
yapmak ve Allah’tan gayrisine yemin etmek şeytanın
adımlarındandır.”[769]
9379. İmam
Bakır (a.s), “Şeytanın adımlarına
uymayın” ayeti
tilavet edilince şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başkasına edilen her yemin
şeytanın adımlarındadır.”[770]
9380. İbn-i
Abbas (a.s) şöyle diyor: “Kur’an'a muhalif olan her şey şeytanın
adımlarındadır.”[771]
El-Mizan tefsirinde şöyle yer almıştır: “Şeytanın
adımlarına uymaktan maksat, şeytanın tüm batıl
davetlerine uymak anlamına değildir. Aksine maksat dinle ilgili
hususlarda ona uymaktır. Yani batılı hakkın süs ve örtüsü
ile örter, dini olmayan şeyleri dini olarak adlandırır. Neticede
insan gerçekleri görmeden onlara uyar. [772]
Kur’an:
“Ey Ademoğulları! Size şeytana
tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır”
diye emredip sizden söz almadım mı?” [773]
“İkiyüzlülerin durumu insana: “Küfret!” deyip,
insan da küfredince: “Doğrusu ben senden uzağım; âlemlerin Rabbi
olan Allah'tan korkarım” diyen şeytanın durumu gibidir.” [774]
9381. İmam
Ali (a.s) şeytana uyanları kınama hususunda şöyle
buyurmuştur: “İşlerinde
şeytanı ölçü aldılar, şeytan da onları ortaklar
edindi. Şeytan gönüllerinde yuva yaptı, yumurtladı, civciv
çıkardı, onları kendi eteğinde terbiye etti, büyüttü.
Böylece onların gözleriyle baktı, dilleriyle söyledi. Onları hatalar
merkebine bindirdi, onlara kötülükleri süsleyip güzel gösterdi. Sonunda
işleri, güç ve saltanatında şeytanla ortak olanın ve onun
diliyle batıl söz söyleyenin işine benzedi.”[775]
9382. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı bir mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Çünkü
sen içinde bulunduğun nimetlere aldanmışsın, şeytan
boğazına sarılmış, seninle emeline ulaşıp,
canına ve kanına girmiştir.”[776]
9383. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın birisi tapınakta ibadet
ediyordu. Birkaç kardeşi olan bir kadın için bir takım olaylar
ortaya çıkınca kardeşleri o kadını bu abidin
yanına getirdiler. Abid vesveseye kapıldı ve o kadına el
uzattı. Şeytan abidin yanına gelerek şöyle dedi: “Onu öldür
zira eğer kardeşleri anlarsa rezil olursun.” O abid insan o
kadını öldürdü ve cesedini kefenledi. Kadının
kardeşleri abidin yanına geldiler ve onu yakalayıp kendisiyle
götürdüler. Gittikleri bir sırada şeytan abidin yanına gelerek
şöyle dedi: “Bu ameli sana güzel gösteren bendim, şimdi bana secde
ette seni kurtarayım.” Abid ona secde etti. Allah-u Teala’nın şu
sözü de buna işarettir: “...İnsana: “Küfret!” diyen
şeytanın durumu gibidir.” [777]
bak. ed-Durr’ul Mensur, 8/116, 117;
el-İbadet, 2496. Bölüm
Kur’an:
“İblis: “Senin kudretine and olsun ki,
onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini
azdıracağım” dedi.” [778]
“Beni azdırdığın için, and
olsun ki, senin doğru yolun üzerinde onlara karşı
duracağım; sonra önlerinden, artlarından, sağ ve
sollarından onlara sokulacağım; çoğunu sana şükreder
bulamayacaksın” dedi.” [779]
“Rabbim! Beni saptırdığın
için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel
göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana,
onların hepsini saptıracağım” dedi.”[780]
“Benden üstün kıldığını
görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, and olsun ki,
azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına
alacağım” demişti.” [781]
Kur’an:
“And olsun ki
İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkardı.
İman edenlerden bir topluluk dışında hepsi ona uydular.” [782]
“Allah'ın size bol nimeti ve rahmeti
olmasaydı, pek azınız bir yana, şeytana
uyardınız.” [783]
9384. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Allah’ın
düşmanının (İblis’in) hastalığını size
bulaştırması, çağrısıyla sizi tahrik etmesi,
atlı ve yaya askerleriyle sizi kendine çekmesi konusunda uyanık olun.
Ömrüme and olsun, sizi azaba düşürmek için korkunç yayını
hazırladı. Sizi pek şiddetli bir çekişmeye düşürdü.
Yakın bir yerden sizi oklamaya koyuldu. İblis, “Rabbim, beni
azdırdığın için, onlara yeryüzünü süslü göstereceğim
ve hepsini azdıracağım” demiştir. Bu sözüyle
karanlıkta uzak bir hedefi oklamış, doğru olmayan bir zanda
bulunmuştur. Onu hamiyet (gereksiz kıskançlık)
davasının oğulları, asabiyetçiliğin kardeşleri,
kibir ve cahiliye meydanında at koşturanlar tasdik etmiştir.”[784]
9385. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın, “And olsun ki İblis, onlar hakkındaki
görüşünü doğru çıkardı...” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “İblis
öyle bir feryat etti ki tüm ifritler yanına gelerek şöyle dediler:
“Efendimiz! Bu feryat ne idi?” İblis şöyle dedi: “Eyvahlar olsun
size! Allah’a yemin olsun ki Allah benim sözümü Kur’an'da dile getirmiş ve
ona (Peygamber’e) nazil buyurmuştur: “And olsun ki İblis, onlar
hakkındaki görüşünü doğru çıkardı. İman
edenlerden bir topluluk dışında hepsi ona uydular.”
İblis sonra başını göğe kaldırarak şöyle
dedi: “İzzetine ve celaline and olsun ki o gurubu da (müminleri de)
diğer topluluğa katacağım.” İmam Sadık (a.s)
daha sonra şöyle buyurdu: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Rahman
ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Şüphesiz senin
kullarımın üzerinde hiç bir hakimiyetin yoktur.” [785]
Kur’an:
“Oysa
İblis’in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama biz ahirete iman eden kimselerle
ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin
her şeyi gözetip koruyandır.” [786]
9386. İmam
Rıza (a.s) Allah-u Teala’nın, “Hanginizin daha güzel amel ettiğini denesin
diye” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah onları itaat ve
ibadet teklifiyle denemek için yarattı; imtihan ve tecrübe yolu üzere
değil. Zira O sürekli her şeyden haberdardır.”[787]
bak. el-Bela, 396. Bölüm
Kur’an:
“İman
edenler Allah yolunda savaşırlar, küfredenler ise şeytan yolunda
savaşırlar. Şeytanın dostlarıyla savaşın.
Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.”[788]
“Sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece
çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi
kınayın.”[789]
9387. İmam
Kazım (a.s) Hişam’a yaptığı vasiyetinde şöyle
buyurmuştur: “İblisle
düşmanlığın şiddetli olmalıdır. O seni yok
etmeye çalışmada kendisi ile savaşta senden daha
sabırlı olmamalıdır. Zira İblis bütün gücüne
rağmen senden zayıftır ve bütün kötülüklerine rağmen senden
daha az zarar verebilir. Eğer sen Allah’a sığınacak olursan
şüphesiz doğru yola hidayet bulmuş olursun.”[790]
9388. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayrın yüz
çevirip uzaklaştığı, şerrin yönelip yaklaştığı, şeytanın da
insanları helak etmeyi umduğu bir devirde yaşıyorsunuz.
Şeytan kuvvetlenmiş, ordusu çoğa lmış,
düzeni her yana yayılıp etrafınızı
kuşatmış avlaması kolaylaşmıştır.”[791]
9389. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah için, Allah
için, bu dünyada azgınlıktan, ahirette zulmün korkunç cezasından
ve kibrin kötü akıbetinden sakının. Çünkü, bu (kibir), İblis’in
büyük av usulü, büyük tuzak şeklidir.”[792]
bak. el-Adavet, 2562. Bölüm
Kur’an:
“Elbette senin kullarından belli bir
takımı alıp onları saptıracağım, onlara
kuruntu kurduracağım, hayvanların kulaklarını
yarmalarını (putlar için nişanlamalarını)
emredeceğim, Allah'ın yarattığını
değiştirmelerini emredeceğim” diyen, Allah'ın lânet
ettiği azgın şeytana taparlar. Allah'ı bırakıp
şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa kayba
uğramıştır.” [793]
“Şeytan size fakirliği va’d eder ve
kötülüğü emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet va’d
eder. Allah'ın lütfü boldur, O her şeyi bilir.” [794]
“Şeytan onlara vadediyor, onları
kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için vaatte bulunuyor.” [795]
“Hiç değilse, onlara şiddetimiz
geldiği zaman yalvarıp yakarmalı değil miydiler? Lakin
kalpleri katılaştı, şeytan da yaptıklarını
onlara güzel gösterdi.” [796]
“İş olup bitince, şeytan:
“Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim
ama, sonra caydım.” [797]
“Kendileri için doğru yol belli olduktan
sonra artlarına dönenleri, bu işi yapmaya şeytan
sürüklemiş, onlara ümit vermiştir.” [798]
bak. Haşr,
16-17; Enfal, 48; En’am, 121
9390. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Kumeyl! İblis kendi tarafından vaadde
bulunmaz. Aksine rabbi tarafından vaadde bulunur ki onları günaha
zorlasın ve helak olma uçurumuna yuvarlasın.”[799]
9391. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Onlar çirkin bir iş yapınca...” ayeti nazil olduğunda İblis Medine’de
Sevr adlı bir dağın tepesine çıktı ve yüksek bir sesle
ifritlerini çağırdı. Onlar toplanıp şöyle dediler: “Ey
efendimiz! Neden bizleri çağırdın?” İblis şöyle dedi:
“Bu ayet nazil oldu, şu anda hanginiz buna karşı çıkabilir?.”
Şeytanlardan bir ifrit ayağa kalkarak şöyle dedi: “Ben
şöyle ve böyle yaparım.” İblis şöyle dedi: “Sen buna karşı
çıkamazsın.” Diğeri ayağa kalktı ve benzeri
şeyler söyledi. İblis ona da şöyle dedi: “Sen de bu işin uhdesinden
gelemezsin.” Vesvas-i Hannas (göğüse fısıldıyan ifrit)
şöyle dedi: “Ben bu işin uhdesinden gelirim. İblis,
“Nasıl?” diye sordu. O şöyle dedi: “Onlara vaadde bulunurum. Böylece
günah işler ve günah işleyince de mağfiret dilemeyi onlara
unuttururum.” İblis şöyle dedi: “Sen bu ayetin
karşısında durabilirsin.” Böylece onu kıyamet gününe kadar
bu ayetle (savaşmakla) görevlendirdi.”[800]
9392. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytan insanı her taraftan çevirir.
Onu yorgun ve bitkin kılınca da servetin yanında tuzak kurar ve
böylece boynunu yakalar.”[801]
9393. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis ordularına şöyle dedi:
“İnsanların arasına çekememezlik ve
saldırganlığı sokunuz. Zira bu ikisi Allah nezdinde
şirke denktir.”[802]
9394. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Eğer şeytan hilelerle onları
itaatinden alıkoymasaydı hiçbir günahkar sana karşı günah
işlemezdi. Eğer şeytan hak elbisesinde bir batılı
onlara göstermemiş olsaydı hiçbir sapık senin yolundan
sapmazdı.”[803]
bak. El-Batıl, 363. Bölüm
9395. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki şeytan,
uyasınız diye kendi yollarını sizlere kolay
göstermektedir.”[804]
9396. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytan,
yollarını güzel gösteriyor, dininizi düğüm düğüm çözmek
istiyor. Sizleri birlik yerine ayrılığa düşürmeye
çalışıyor.”[805]
9397. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytan onunla
birliktedir. Üstüne binip sürmek için günahları süsler, güzel gösterir.
Onu tövbe için ümitlendirir ki tövbesini ertelesin.”[806]
9398. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey soru soran! Bir bak! Kur’an sana O'nun
sıfatlarından neyi anlatıyorsa ona uy, hidayeti gösteren nuru
ile ışıklan; şeytanın bilmeni mükellef
kıldığı, ama Kitap'ta sana farz kılınmayan,
Resulullah’ın (s.a.a) sünnetinde ve hidayet önderlerinde de eseri olmayan
şeylerin ilmini şanı yüce olan Allah’a bırak.
Allah’ın, üzerindeki nihai hakkı budur.”[807]
9399. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsa (a.s) Şam’da Eriha adında
bir dağın üzerine çıktı. İblis Filistin sultanı
çehresiyle onun yanına vardı ve şöyle dedi: “Ey Ruhullah! Sen
ölüleri diriltiyorsun, anadan doğma kör olanlara ve alaca
hastalığına yakalananlara şifa veriyorsun. O halde
eğer doğru söylüyorsan kendini dağdan aşağıya at.
İsa (a.s) şöyle buyurdu: “Ben o işlerde Allah’ın iznini
almıştım, ama bu işte izin almış değilim.”[808]
9400. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis, Hz. İsa’nın (a.s)
yanına vardı ve şöyle dedi: “Sen ölüleri dirilttiğini
söylemiyor musun?” İsa (a.s), “Evet!” diye buyurdu. İblis, “O halde
eğer doğru söylüyorsan kendini bu duvarın üstünden
aşağıya at.” İsa (a.s) şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun
sana! Kul rabbini imtihan etmez.” İblis şöyle dedi: “Ey İsa!
Eğer rabbin yeryüzünü şu mevcut haliyle bir yumurtanın içine
sığdırabilir mi?” İsa (a.s) şöyle buyurdu: “Aziz ve
celil olan Allah hiçbir acizlikle nitelendirilemez. Ama senin söylediğin
şey olacak değildir. (Allah’ın iradesi imkansız
şeylere bağlı değildir)”[809]
bak. el-Ma’rife (3), 2653. Bölüm; el-Bid’at,
331. Bölüm
Kur’an:
“Doğrusu şeytanın, iman edenler
ve yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde bir nüfuzu yoktur.” [810]
“Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir
hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.” [811]
9401. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis şöyle dedi: “Beş şey
vardır ki bunlarda hiçbir çareye sahip değilim ve diğer insanlar
benim avucumdadır: Doğru bir niyetle Allah’a sığınan
ve tüm işlerinde ona dayanan kimse, gece gündüz Allah’ı çok tespih
eden kimse, mümin kardeşine kendisi için beğendiğini
beğenen kimse, bir musibete uğradığında tahammülsüzlük
göstermeyen kimse ve Allah’ın kendisine nasip ettiğinden hoşnut
olup rızkının gamını yemeyen kimse.”[812]
9402. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis’ten gerçek bir korkuyla sakın.”[813]
9403. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok dua et ki şeytanın
saldırısından esenlikte olasın.”[814]
bak. el-İstiğfar, 3084. Bölüm;
el-İsme, 2750. Bölüm
Kur’an:
“Şeytanın nüfuzu sadece, O’nu dost
edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir.” [815]
“İşte o şeytan ancak kendi
dostlarını korkutur, iman etmişseniz onlardan korkmayın,
benden korkun.”[816]
9404. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Onun nüfuzu…” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Şeytan
onları velayetten uzaklaştıramaz. Şeytan günahlar ve
benzeri şeyler vesilesiyle diğerlerini helak edip kendi isteklerine
ulaştığı gibi onlar hakkında da kendi isteğine
ulaşır.”[817]
9405. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Şüphesiz şeytanın iman edenler üzerinde
egemenliği yoktur” ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki şeytan sadece
müminin bedenine egemen olur, ama onun dinine egemen olamaz. Şeytan
Eyyub’un (a.s) bedenine musallat oldu ve onun
sağlığını bozdu, ama dinine galip gelemedi.”[818]
9406. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fitnelerin meydana
geliş nedeni, sadece nefsin heva-heveslerine uymaktır...İşte
o zaman şeytan dostlarına musallat olur. Sadece Allah’ın lütfüne
mazhar olanlar kurtulur.”[819]
Kur’an:
“Şeytan onların başlarına
dikilip Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar
şeytanın taraftarlarıdır. İyi bilin;
şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar.” [820]
Rahman olan Allah'ı anmayı
görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı
arkadaş veririz.” [821]
“Şeytanların kime indiğini size
haber vereyim mi? Onlar, günahkar
iftiracıların hepsine iner.” [822]
Bak. Al-i İmran, 255, A’raf, 27, Meryem, 83
9407. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Musa (a.s) oturduğu bir sırada İblis yanına
geldi...Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Bana insanın işlediği
taktirde senin kendisine galip olduğun günahı haber ver.” İblis
şöyle dedi: “Kendini beğendiğinde, amelini çok gördüğünde
ve günahı gözüne küçük gözüktüğünde.”[823]
9408. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva heves ehliyle
düşüp kalkmak, imanı unutturur ve şeytanı celbeder.”[824]
9409. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Kendini
beğenmekten, seni nefsinle böbürlenmeye sevk eden şeylere
güvenmekten, aşırı övgüyü sevmekten sakın. Çünkü bunlar,
ihsan sahiplerinin ihsanlarını helak etmek için şeytanın
aradığı uygun fırsatlardır.”[825]
9410. İmam
Ali (a.s) meleklerin sıfatlarını açıklarken şöyle
buyurmuştur: “Şeytan
kendilerine musallat olmadığından Rablerine karşı
çıkmadılar, birbirlerine düşmediler.”[826]
9411. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu yüzden, kim
kendisini başkalarıyla oyalarsa karanlıklarda
şaşkın şaşkın dolaşır, belalar
içerisinde kaybolur gider. Şeytanları, onu
azgınlıkları içerisinde azdırmaya devam ederler, kötü amellerini
kendisine süslerler.”[827]
bak. El-Hizb, 807. Bölüm
9412. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Amel ettiğiniz taktirde doğunun batıdan uzak
olduğu kadar şeytanı sizlerden uzaklaştıracak bir
şeyi haber vermeyeyim mi?” Ashab, “evet” deyince şöyle buyurdu: “Oruç
şeytanın yüzünü karartır, sadaka belini kırar, Allah için
sevmek ve salih amel üzere yardımlaşmak şeytanın kökünü
keser ve mağfiret dilemek şeytanın şah damarını
keser.”[828]
9413. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadaka verin. Sadakayı sabah erkenden
verin ki bu İblis’in yüzünü karartır.”[829]
bak. Ez-Zikr, 1340. Bölüm
9414. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nuh (a.s) gemiden inince iblis yanına
vardı ve şöyle dedi: “Yeryüzünde senin kadar hiç kimsenin benim
üzerimde bir minneti yoktur. Bu günahkarlara beddua ettin ve beni onlardan
kurtardın. Sana iki haslet öğretmeyeyim mi: Hasetten uzak dur, zira
haset bana yaptığını yaptı ve aynı zamanda
hırs ve tamahtan uzak dur. Zira hırsta Adem’e
yaptığını (istediğini) yaptı.”[830]
bak. el-Bihar, 63/250, 251
9415. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nuh (a.s) kavmine aziz ve celil olan Rabbi
huzurunda beddua etti. İblis (Allah ona lanet etsin) Nuh’un yanına
vararak şöyle dedi: Ey Nuh!...üç yerde beni hatırla: Zira ben bu üç
yerde her zamandan daha çok kula yakın olurum: Kızdığında
beni hatırla, iki kişinin arasında hakemlik ettiğinde beni
hatırla ve bir kadınla yalnız olup hiç kimsenin
yanınızda bulunmadığı bir anda beni hatırla.”[831]
9416. İblis
Musa’ya (a.s) şöyle dedi: “Sadaka vermek istediğinde onu ver. Kul sadaka vermek
istediğinde ashabım değil, bizzat ben sadaka vermesine engel
olmak için onunla birlikte olurum.”[832]
Bak. 9420. hadis
Kur’an:
“Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat,
onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü,
mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaatlerde bulun ama
şeytan sadece onları aldatmak için vadeder.” [833]
9417. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne dediğine ve kendisi hakkında ne
denildiğine önem vermeyen kimse şeytanın
ortağıdır. Her kim insanların kendisini kötü olarak
tanımasına önem vermese şeytanın ortağıdır.
Her kim mümin kardeşinin, aralarında hiç bir zulüm
olmaksızın gıybetini yaparsa şeytanın ortağıdır.
Her kim de haram sevgiye ve zina şehvetine düşkün olursa
şeytanın ortağıdır.”[834]
Kur’an:
“Onlar, azgınlar ve İblis’in
adamları, hepsi, tepetakla oraya atılırlar.” [835]
9418. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytanın kadınlardan ve öfkeden
daha güçlü bir ordusu yoktur.”[836]
9419. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblisin öfke ve kadından daha büyük
bir halkası yoktur.”[837]
9420. Masumlar'dan
(a.s) şöyle nakledilmiştir: “İblis Musa’ya (a.s) şöyle dedi: Ey
Musa! Sana helal ve mahrem olmayan bir kadınla yalnız kalma. Zira her
kim namahrem bir kadınla yalnız kalırsa ashabım değil
ben onunla birlikte olurum.”[838]
9421. İmam
Ali (a.s) Haris-i Hemdani’ye yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Öfkeden
kork; çünkü o, İblis’in ordusunun büyük bir bölüğüdür.”[839]
9422. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz İblis’in bir sürmesi, bir macunu ve bir de
enfiyesi vardır. Sürmesi uyuklamak, macunu yalan ve enfiyesi tekebbürdür.”[840]
9423. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazuyu kendiniz ile
düşmanınız olan İblis ve askerleri arasında bir
sığınak edinin. Çünkü, onun her ümmetten orduları,
yardımcıları, yayaları ve atlıları vardır.”[841]
9424. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Büyüklerinize ve
idarecilerinize itaat etmekten sakının...nesebi şüpheli
kimselere uymayın...İblis onları sapıklık binekleri ve
insanların üzerine saldığı ordu edinmiştir.
İblisin tercümanıdır onlar, onların dili ile
konuşur.”[842]
9425. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis dört defa feryat etti: Birincisi
lanet edildiği gün, (ikincisi) yeryüzüne indiği gün, (üçüncüsü) Hz.
Muhammed’in (s.a.a) bir fetret döneminden sonra Peygamberliğe
seçildiği zaman ve (dördüncüsü) Ümmü'l Kitap (Fatiha suresi) nazil
olduğu zaman.”[843]
9426. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçekten de O’na
(s.a.a) vahiy geldiği zaman, şeytanın inlemesini duydum da “Ya
Resulullah! Bu inleme nedir?” dedim.”Bu kendisine kulluk edilmesinden ümidini
kesen şeytandır” diye buyurdu.”[844]
268. Konu
eş-Şi’r
Şiir
F Bihar,
79/289, 108. bölüm; eş-Şi’r ve Sair’ut-Tenezzuhat
F Vesail’uş
Şia, 10/467, 105. bölüm; İstihbab-u Medh’il Eimme (a.s)
bi’ş-Şi’r ve Resaihim bih
F Kenz’ul Ummal,
3/573, 842. Şi’r’ul Mezmum; ve s. 577, 849. eş-Şi’r’ul Mehmud
F Sünen-i
Ebi Davud, 4/302, Ma cae fi’ş-Şi’r
bak.
F Aşura,
2738. bölüm
Kur’an:
“Şairlere
ancak azgınlar uyar. Onların her vadide şaşkın
şaşkın dolaştıklarını ve
yapmadıklarını yaptık dediklerini görmez misin? Ancak iman
edip salih amel işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve
haksızlığa uğratıldıklarında
haklarını alanlar bunun dışındadır.”[845]
“Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona
gerekmezdi. O bir öğüt ve apaçık Kur'an'dır.”[846]
9427. İmam
Bakır (a.s) Allah-u Teala’nın “ve şairlere…” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kendisine uyulan
bir şair gördün mü? Şairler dinden başkası için ilim
öğrenmiş ve neticede hem kendisi sapmış ve hem de
başkalarını saptırmış kimselerdir.”[847]
9428. İmam
Sadık (a.s) hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Şairler ilim ve düşüncelerini ilim
dışında elde eden kimselerdir. Bu yüzden bizzat kendileri
sapmış ve diğerlerini de saptırmışlardır.”[848]
9429. İmam
Sadık (a.s) ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Maksat kıssa/hikaye söyleyenlerdir.”[849]
9430. “Ben-i Nevfel'in kölesi Ebu Hasan şöyle
diyor: “Şuara
suresi nazil olduğunda Abdullah bin Revaha ve Hasan bin Sabit ağlayan
bir gözlerle Allah Resulünün (s.a.a) yanına vardılar ve Peygamber: “Şairlere
sapıklar uyarlar” ayetini okuyordu, “Ancak iman edip salih amel işleyenler” ayetine gelince şöyle buyurdu: “Bunlar sizlersiniz.” Ve “Allah'ı
çok çok ananlar” “bunlar da sizlersiniz.” “ve zulme
uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun
dışındadır” ayetini okuduğunda ise şöyle
buyurdu: “Bunlar da sizlersiniz.” “Zulmedenler nasıl bir
yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır” ayeti okuduğunda ise, “Bunlar da kafirlerdir.” diye buyurdu.”[850]
9431. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şairlere sataşmayın. Zira onlar
övgüde cimri kınamada ise cömerttirler.”[851]
9432. Resulullah
(s.a.a) şairler hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz mümin kılıcı ve
diliyle cihad eder. Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, (mümin)
şairlerin sözleri düşmana vurulan bir ok gibidir.”[852]
9433. Resulullah
(s.a.a) Allah’ın şairler hakkında nazil buyurduğu ayet
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz mümin kılıcıyla ve
diliyle cihad eder. Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki onlar
takındıkları tavırlarıyla adeta (düşmanı)
oklamaktadırlar.”[853]
9434. el-Bera b.
Azib şöyle diyor: “Allah Resulüne (s.a.a): “Ebu Süfyan bin. Hars
b. Abdi'l Muttalib sizlere dil uzatıyor” diye söylenince İbn-i Revaha
ayağa kalkarak şöyle arz etti: “Ey Allah'ın Resulü! İzin
verin ona cevap vereyim.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah sabit
kılsın (şiirini) diyen sen misin?” O şöyle arz etti: “Evet
ey Allah’ın Resulü! Ben dedim:
Allah sana verdiği iyiliği sabit kılsın,
Musa’yı sabit kıldığı gibi ve galip
kılsın, Onu galip kıldığı gibi.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah sana da aynı böyle
(iyilik) versin.”
Ardından Kaab ayağa kalkarak şöyle arz etti: “Ey
Allah’ın Resulü! Bana da ona cevap vermek için izin verin.” Peygamber
(s.a.a), “Hemmet, ” kasidesini söyleyen sen misin?” O, “Evet ey Allah’ın
Resulü! Ben söyledim” dedi ve şöyle devam etti:
Kureyş kabilesi Rabbin galip gelsin diye çalıştı.
Ama her zaferin yenileni yeniden üstün gelir.”
Peygamber şöyle buyurdu: “Bil ki Allah senin bu kasideni
unutmamıştır.”[854]
9435. Resulullah
(s.a.a) Hassan bin Sabit’e şöyle buyurmuştur: “Müşrikleri kına ki Cebrail de
seninledir.”[855]
9436. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bazı şiirleri hikmettir. Ve bazı beyanlar ise
sihirdir.”[856]
9437. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hakkımızda bir beyit
şiir söylese Allah-u Teala cennette kendisine bir ev bina eder.”[857]
9438. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkımızda bir beyit şiir
söyleyen kimseye Ruh'ul Kudüs yardımcı olur.”[858]
bak. Tarih-i Dimeşk, “İmam Ali’nin (a.s)
biyografisi, 3/241, 253, “ma verede fi levn’il İmam Ali (a.s), şairen
ve ba’zu’l eşar’il mensubetun ileyh” Bölümü
9439. İmam
Ali (a.s) kendisine “şiir söyleyen ilk kimse kimdir?” diye soran
Şamlı birine şöyle buyurmuştur: “Adem’dir. O şahıs, “Hangi şiiri
söyledi?” diye sorunca, İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Gökyüzünden
yeryüzüne inince, toprağı, genişliğini, havasını
ve Habil’in Kabil tarafından öldürüldüğünü görünce şöyle
buyurdu:
“Şehirleri ve sakinleri değişmiştir. Yeryüzü
tozlanmış ve çirkin olmuştur.
Rengi ve kokusu olan her şey değişmiştir.
Tatlı yüzlerin sevinci azalmıştır.”[859]
9440. İmam
Ali (a.s) kendisine “En büyük şairin kim olduğu sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Bu
topluluk (şairler), koşu meydanlarında
yarışmadılar ki yarışın sonucu belli olsun. Ama
illa da cevap vermek gerekirse, sapık padişahtır.”[860]
9441. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Arab’ın söylediği en güçlü şiir Lebid’in
söylediği şu şiirdir: “Bilin ki Allah’tan başka her
şey batıldır.”[861]
9442. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şairin söylediği en doğru cümle
Lebid’in söylediği şu şiirdir: “Bilin ki Allah’tan başka
her şey batıldır.”[862]
9443. Muhammed Peygamber (s.a.a) benim kardeşim
ve yakınımdır.
Seyyid’uş Şuheda olan Hamza benim amcamdır.
Henüz buluğa ermemişken hepinizden önce Müslüman oldum.
Allah Resulü (s.a.a) Gadir-i Hum günü velayetimi sizlere farz
kıldı.
O halde eyvahlar olsun, eyvahlar olsun, eyvahlar olsun!
Bana zulmederek yarın Allah’la görüşmeye giden kimseye! ”[863]
9444. Allah Peygamberi galip kılarak bizlere
ikramda bulundu.
İslam’ın sütunlarını bizimle dikti.
Peygamberini ve kitabını bizimle güçlendirdi.
Zafer ve kahramanlıkla bizleri değerli kıldı.
Her savaşta kılıçlarımız uçuşarak
Başları havaya savururdu. [864]
9445. Oğulcağızım! Ben edeb
öğretmeni ve öğütçü kimseyim.
Bil ki akıllı kimse edeb öğrenendir.
Şefkatli babanın nasihatini kulağına küpe yap ki,
Öfkelenmeyesin diye seni edeple besler.
Oğulcağızım! Rızkın
garantilenmiştir.
O halde onu elde etmek için ılımlı ol.
Oğulcağızım! Ne kadar hain dostlarım
vardı,
O halde şimdi kiminle dostluk ettiğine bir bak.
Sevdiğin dostunu öyle bir seç ki,
Sevdiğinde kardeşlik bağını korur ve seni
savunur,
Dalkavuk ve aşağılık kimselerden sakın.
Onlar zorluklar anında ateşin körükçüsüdürler. [865]
9446. Sonu ölüm olan kimseye tevazu
yakışır.
İnsana bu dünyada bir azık yeter.
İsteklerine ve arzularına ulaşmayan insan,
Neden böyle hırslanır ve galeyana gelir?
Ey insan! Sen çok geçmeden göç edeceksin.
Sözleri sessizlik olan insanlara doğru.”[866]
9447. Sırrını sadece kendine söyle,
Zira her dostun bir dostu
vardır.
Ben, nice cahil insanlar gördüm,
Ki hiç bir deriyi sağlam bırakmadılar.”[867]
9448. Erken uyanmanın ve gece (ibadet için)
sabahlamanın zorluğuna sabret.
Sabah erkenden işlerinin peşine koş,
İstemekten aciz ve çaresiz kalma.
Yorgunluk ve zayıflık başarıyı ortadan
kaldırır.
Zaman tecrübe öğretir ve ben gördüm ki,
Sabrın övülmüş bir sonu vardır.
Bir şey hususunda çalışıp da,
Sabredip hedefine ulaşmayanlar çok azdır.” [868]
269. Konu
eş-Şiar
Şiar-Slogan
F el-kafi,
5/47, Bab’uş Şi’ar
F Müstedrek’ul
Vesail, 11/112, 47. bölüm, İstihbab-u İttihaz’il Müslimin Şiaren
9449. Resulullah
(s.a.a) savaştan önce slogan atmayı emredince şöyle
buyurmuştur: “Sloganınız
Allah-u Teala’nın isimlerinden bir isim olmalıdır.”[869]
9450. Resulullah
(s.a.a) gönderdiği seriyyeye şöyle buyurmuştur: Sloganınız “Ha-mim (la) yensurun”
olmalıdır. Zira o Allah-u Teala’nın büyük isimlerinden biridir.”[870]
9451. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulünün (s.a.a) ashabının
Bedir günü sloganı: “Ya mensuru emit” (ey galip kimse öldür) idi.”[871]
9452. İmam
Ali’nin (a.s) Cemel savaşının günlerinden birinde şiarlarından biri de şuydu: “Ha-mim. la yensuru” Allahım! Ahdini bozan
topluluğa karşı bizleri galip kıl.”[872]
9453. İmam
Sadık (a.s) Hz. Mehdi’nin (a.f) ashabı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar
Allah’tan korkan ve şehadet talep eden kimselerdir. Allah yolunda
öldürülmeyi arzularlar. Sloganları, Ya le sarat'il Huseyn (a.s) sözüdür. (Yani ey Hüseyin’in kanının
intikamını almak isteyenler!) Onlar harekete geçince korku ve
dehşet bir aylık mesafe miktarınca onlardan önce hareket eder.”[873]
9454. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedir günü sloganımız: “Ya nesrellahi
ikterip ikterip” (Ey Allah’ın zaferi! Yakınlaş
yakınlaş!)...Hüseyin’in (a.s) sloganı ise, “Ya Muhammed” idi.
Bizim sloganımız da, “Ya Muhammed”dir.”[874]
bak. el-Bihar, 19/163, 165
9455. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiarın/sloganın hidayet
olmalıdır.”[875]
9456. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü sırat köprüsünden geçerken Müslümanların
sloganı şudur: “La ilahe illallah ve alellahi fel yetevekkelil
mütevekkilun.” (Allah’tan başka ilah yoktur ve tevekkül edenler sadece ona
tevekkül etmelidir.)”[876]
9457. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü sırat köprüsünden geçerken müminlerin
sloganı şudur: “Rabbi sellim, sellim” (ey Rabbim! bizleri esenlikte
kıl esenlikte kıl).”[877]
9458. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sırat köprüsünden geçerken ümmetimin sloganı şudur:
“Ya la ilahe illa ent (ey senden başka ilah olmayan kimse).”[878]
9459. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminler kabirlerinden dirilince sloganları şudur: “la
ilahe illallah ve alellahi fel yetevekkelil müminun (Allah’tan başka ilah
yoktur ve müminler sadece Allah’a tevekkül etmelidirler.)”[879]
9460. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyametin karanlıklarında müminlerin sloganı
şudur: “la ilahe illa ent (senden başka ilah yoktur. )[880]
bak. 293. Konu, es-Sırat
270. Konu
eş-Şefaat fi’d Dunya
Dünyada Şefaat Aracılık (1)
F Kenz’ul
Ummal, 3/268, eş-Şefaet
F Kenz’ul
Ummal, 3/269, 735, Mehzur’uş Şefaat
bak.
F Es-Sulh
(2), 2262. bölüm; ez-Zulm, 2467. bölüm
9461. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şefaat/aracılık edin ki sevap elde edesiniz.”[881]
9462. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Arcılık edin ki sevap elde edesiniz ve Allah peygamberinin
dili üzere istediğine hükmetsin.”[882]
9463. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aracılık makamın
zekatıdır.”[883]
9464. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi sadaka dil sadakasıdır. Aracılık yaparak
esiri özgür kılarsın, kan dökülmesini engellersin, ihsanı
kardeşine doğru çekersin ve ondaki tatsızlıkları
giderirsin.”[884]
9465. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aracılık talibin (hacetin) kol ve
kanatlarıdır.”[885]
9466. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim aracılığıyla bir zararı defeder
veya bir faydayı ihya ederse Allah-u Teala ayakların sürçtüğü
gün onun ayaklarını sağlam kılar.”[886]
9467. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi aracılık evlilik hususunda iki
kişi arasında aracılık etmendir.”[887]
bak. el-Hudud, 739. Bölüm
271. Konu
eş-Şefaat fil Ahiret
Ahirette Şefaat ve Aracılık (2)
F Bihar,
8/29, 21. bölüm; eş-Şefaat
F Kenz’ul
Ummal, 14/390, 628; eş-Şefaat
F Bihar,
94/1, 28. bölüm; el-İstişfa’ bi Muhammed ve Al-i Muhammed
Salavatullahi Aleyhin
F Bihar,
7/326, 17. bölüm; el-Vesiletu ve ma Yuzher-u min Menzilet’in-Nebi ve Ehl-i
Beytihi (a.s)
F Tefsir i
el-Mizan, 1/155-184, Ebhas’iş-Şefaat
Kur’an:
“De ki: “Bütün
şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin
hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döneceksiniz.” [888]
bak. En’am, 51, 70. Secde, 4.
“Allah-u Teala’nın “De ki şefaat tümüyle Allah’a
aittir” ayetinin tefsiri hakkında El-Mizan Tefsirinde
şöyle yer almıştır: “Bu ayet, bir önceki “Hatta eğer o şefaatçiler
hiçbir güce sahip olmasalar da mı?” ayetini tekit etmekte
ve açıklamaktadır.” “Lillah” kelimesindeki
“lam” harfi mülkiyet içindir, “Göklerin ve yerin mülkiyeti/Allah’a aittir”
ayeti de önceki cümlenin sebebi makamındadır ve her şefaatin
Allah’a özgü olduğu anlamına gelmektedir. Zira o her şeyin
malikidir. Eğer birine izin verirse onu şefaate malik ve sahip
kılar. Dolayısıyla melekler gibi bazı Allah’ın
yaratıklarının şefaat hususunda mutlak amel
özgürlüğüne sahip olduğu görüşü doğru değildir.
Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Onun izni
olmaksızın şefaatçi yoktur.” Bu ayet, “Onlar için Allah’tan başka bir dost ve
şefaatçi yoktur” ayeti ile yan yana
getirildiğinde bu söylediğimiz anlamdan daha ince bir anlam elde
edilmektedir ve o da şudur ki gerçek şefaatçi münezzeh olan
Allah’tır. Diğer şefaatçiler sadece onun izni ile şefaat
etmektedirler. el-Mizan tefsirinin birinci cildinde şefaat konusunda da
söylediğimiz gibi şefaat, durumun ıslahı amacıyla
şefaat edilen kimse ile Allah arasında, Allah’ın bazı
sıfatlarının aracılık etmesi anlamındadır.
Örneğin günah yükünden kurtarmak ve azaptan kurtuluşa erdirmek için
günahkar insanla Allah arasında rahmet ve mağfiret
sıfatlarının aracı olması gibi.”[889]
Kur’an:
“O’nun izni olmadan katında şefaat
edecek kimdir?”[890]
“Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri
altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen
Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz
olan Allah budur. O’na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?”[891]
“Rahman'ın katında bir ahd
almış olandan başkası asla şefaatte
bulunamayacaktır.”[892]
“O gün Rahman'ın izin verdiği ve
sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının
şefaati fayda vermez.” [893]
“Allah'ı bırakıp
yalvardıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hakkı
bilip ona şahitlik edenler bunun dışındadır.” [894]
9468. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok lanet ve beddua edenler kıyamet günü ne tanıklık
etmeye ve ne de şefaatte bulunmaya hak kazanırlar.”[895]
9469. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “…Şefaat edemezler” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Sadece
Müminlerin Emiri’ne ve ondan sonraki imamların velayetine inananlar
şefaate sahip olabilirler ve bu Allah nezdinde olan bir ahittir.”[896]
9470. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim şefaatim ümmetimden Ehl-i Beyt’imi seven kimseleri
kapsar.”[897]
Kur’an:
“Allah, dilediğine ve hoşnut
olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati
bir şeye yaramaz.” [898]
“Allah, onların yaptıklarını
ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın hoşnut
olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; O’nun
korkusundan titrerler.” [899]
9471. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben kıyamet günü kalbinde sivrisineğin kanadı kadar
iman olan kimseye şefaat edeceğim.”[900]
9472. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peygamberler ihlas üzere Allah’ın birliğine şehadette
bulunanlara şefaat ederler ve onları cehennemden
çıkarırlar.”[901]
9473. İmam
Rıza (a.s), Allah-u Teala’nın, “Allah’ın razı olduğu kimse için” ayeti hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Onlar
sadece Allah’ın, dininden razı olduğu kimselere şefaat
ederler.”[902]
9474. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yaratıkların hiçbirisi,
ne bir mukarreb (yakınlaştırılmış) melek ne bir
mürsel (gönderilmiş) peygamber ve de diğerleri sizleri O’ndan
müstağni kılamaz. O halde herkim şefaatçilerin kendisi
hakkında şefaatinin Allah katında etkili olmasından mutlu
oluyorsa Allah’tan kendisinden razı olmasını taleb etmelidir.”[903]
Kur’an:
“Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus
olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülmüş makama
yükseltir.” [904]
“Doğrusu ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de
hoşnut olacaksın.” [905]
9475. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü insanlar gruplara ayrılırlar ve ümmetler
peygamberlerinin ardı sıra yola koyulurlar ve şöyle derler: “Ey
falan şefaat et! Ey falan şefaat et!” Sonunda şefaat
sırası Muhammed’e (s.a.a) gelir. İşte o gün Allah onu
Makam-i Mahmud’a (övülmüş makama) erdirir.”[906]
9476. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın “Makam-i Mahmud’a (övülmüş makama)
yükseltir” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu makam şefaat makamıdır.”[907]
9477. İmam
Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “Rabbin çok yakında hoşnut olman için
sana bağışta bulunur” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bu
bağış şefaattir. Allah’a yemin olsun ki şefaattir ve
Allah’a yemin olsun ki şefaattir.”[908]
9478. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben, Makam-i Mahmud’a (övülmüş makama) erdiğim zaman
ümmetimden büyük günah işleyenler hakkında şefaat ederim. Allah
da onlar hakkındaki şefaatimi kabul eder. Allah’a yemin olsun ki
soyuma (Ehl-i Beytime) zulmeden kimseye şefaat etmem.”[909]
9479. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Makam-i Mahmud’a (övülmüş makama) eriştiğim zaman
cahiliye döneminde ölen babam, annem, amcam ve kardeşim için şefaatte
bulunurum.”[910]
Allame Hilli,, (Kuddisallah Ruhehu) Tecrit kitabına
yazdığı şerhinde şöyle yazmaktadır: “Bütün
alimler Peygamberlerin (s.a.a) şefaat edeceği hususunda görüş
birliğine sahiptir.”
Nevevi de Şerh-u Sahih-i
Müslim’de şöyle yazmaktadır: “Kadı Ayaz şöyle diyor: Ehl-i
Sünnetin inancına göre akli açıdan şefaat doğrudur. Ayetin
sarahati (açıklığı) ve sabit olan Peygamberin rivayeti
esasınca farzdır. Şefaatin sıhhati hususunda bir çok
rivayet mevcuttur ki bir arada düşünüldüğünde tevatür derecesine
ulaşmaktadır.” [911] [912]
bak. 2049. Bölüm
9480. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her Peygamber Allah’ın dergahına dua etmiş ve ondan
bir şey istemiştir. Ama ben Allah’tan kendi isteğimi
kıyamet günü ümmetimin şefaati için sakladım.”[913]
9481. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bana kendisinden bir istekte bulunmamı istedi. Ama ben
kendi isteğimi kıyamet günü ümmetimden müminlere şefaatte
bulunmam için erteledim ve o da kabul etti.”[914]
Kur’an:
“Önceleri onu unutmuş olanlar… şimdi bizim şefaatçılarımız
var mı ki bize şefaat etsinler.” derler.” [915]
“Bizi saptıranlar ancak suçlulardır;
şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur.” [916]
“Ceza gününü yalanlardık. Ölüm bize o
haldeyken geldi. Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda
vermez.” [917]
9482. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne şek içinde olanlar ne müşrikler ne kafirler ve ne de
inkarcılar şefaat olunurlar. Şefaat, tevhid ehli olan müminlere
mahsustur.”[918]
9483. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim şefaatim iki kişiye ulaşmaz: Zalim ve diktatör
güçlüye ve dinden çıkmış aşırı giden kimseye.”[919]
9484. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim şefaatim müşrikler ve zalimler
dışında büyük günah işleyen kimseler
hakkındadır.”[920]
9485. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazı hafife alanlar şefaatime erişemezler. Allah’a
yemin olsun ki (kevser) havuzunun başında yanıma gelemezler.”[921]
9486. İmam
Sadık (a.s), vefat etmek üzereyken yakınlarının
toplanmasını emretti ve şöyle buyurdu: “Namazı hafife alanlar asla
şefaatimize nail olmazlar.”[922]
9487. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim şefaatime iman etmezse Allah ona şefaatimi
ulaştırmaz.”[923]
9488. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah Resulü’nün (s.a.a) şefaatini
yalanlarsa onun şefaatine nail olamaz.”[924]
9489. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü benim şefaatim bir hakikattir. O halde herkim
şefaatime iman etmezse şefaatimin ehlinden olamaz.”[925]
9490. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hatta eğer mukarreb melekler ve mürsel
peygamberler bile Nasibi (Ehl-i Beyt düşmanı) biri hakkında
şefaat edecek olursa şefaati kabul olmaz.”[926]
Kur’an:
“İçinizde Allah'ın ortakları
olduğunu sandığınız şefaatçilerinizi berâber
görmüyoruz.” [927]
“Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine
fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: “Bunlar, Allah katında bizim
şefaatçilerimizdir” derler.” [928]
“Koştukları ortakları artık
şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler.” [929]
bak. Zümer, 43,
Ya-Sin, 23, Gafir, 18
Kur’an:
“Kimsenin
kimse yerine cezalandırılmayacağı, kimseden bir şefaat
kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve
yardım görülmeyeceği günden korunun.” [930]
“Kimsenin
kimse namına cezalandırılmayacağı, hiç kimseden
bedel/karşılık alınmayacağı, kimseye
şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım
görmeyeceği günden korunun.”[931]
“Ey iman edenler! Alışverişin,
dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi
rızıklandırdığımızdan infak edin.
Küfredenler ancak zulmedenlerdir.”[932]
9491. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim şefaatim şirk ve zulm dışında büyük
günah işleyenler hakkındadır.”[933]
9492. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her peygamber bir şefaate bulunur ve ben şefaatimi
kıyamet günü ümmetimden büyük günah işleyenler için
ayırdım.”[934]
9493. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü şefaat gerçekte ümmetimden büyük günah
işleyenler ve bu büyük günah hakkında tövbe etmeden ölenler
hakkındadır.”[935]
9494. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şefaatim ümmetimden büyük günahlar işleyenler
hakkındadır.”[936]
bak. Ez-Zenb, 1374. Bölüm
9495. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim şefaatim gerçekte büyük günah işleyenler
hakkındadır. Ama iyilik işleyenlerin şefaatime
ihtiyacı yoktur.”[937]
9496. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü biz günahkar
Şialarımız için şefaatte bulunuruz. Ama iyilik sahiplerini
Allah bizzat kurtarır.”[938]
9497. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin iki kısımdır:
Allah’ın ahit ve şartına vefa gösteren mümin ki aziz ve celil
olan Allah onun hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’la
yaptığı ahitlerine bağlı kalan kimseler.” Bu
müminler ne dünyada korku ve dehşete kapılırlar ve ne de
ahiretin dehşet ve korkusuna düşerler. O şefaat eden ve hiç
kimsenin şefaatine muhtaç olmayan kimsedir. (İkinci) mümin ise
bitkinin sapı gibi bazen eğrilip bazen doğrulan mümindir. Bu
mümin dünya ve ahirette korku ve dehşete kapılır ve kendisine
şefaat edilen kimselerdendir. Başkasına şefaat etme gücüne
sahip değildir.”[939]
9498. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlk ve son insanlardan hiç kimse
kıyamet günü Muhammed’in (s.a.a) şefaatinden müstağni
değildir.”[940]
9499. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Mümin kıyamet günü Muhammed’in (s.a.a)
şefaatine muhtaç mıdır?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Evet!
Müminler de bir takım hata ve günahlara sahiptir. O gün herkes Muhammed’in
şefaatine muhtaçtır.”[941]
9500. İmam
Bakır (a.s), kendisine, “Ey Eba Cafer! Siz, “Muhammed’in şefaati,
Muhammed’in şefaati” diyerek halkı kandırıyorsunuz” diyen
Ebu Eymen’e yüzünün rengi değişecek ölçüde kızarak şöyle
buyurmuştur: “Eyvahlar
olsun sana ey Eba Eymen! Karnının ve şehvetinin iffeti seni
kandırmış! Eğer kıyamet gününün korkunç sahnelerini
görecek olursan kesinlikle Muhammed’in (s.a.a) şefaatine muhtaç olursun.
Eyvahlar olsun sana! Şefaat sadece ateşe hak kazanan kimse için
midir? Daha sonra şöyle buyurdu: “İlk ve son insanlardan hiç kimse,
kıyamet günü Muhammed’in şefaatinden müstağni değildir.”[942]
9501. İmam
Kazım (a.s), Sema b. Mihran’a şöyle buyurmuştur: “Allah’a bir hacetin olduğunda şöyle
de: “Allah’ım! Muhammed ve Ali’nin hakkı için senden diliyorum.” Zira
bu ikisinin Allah nezdinde büyük bir makam ve mevkisi vardır...” Kıyamet
günü bütün mukarreb melek, mürsel peygamber ve imtihan edilmiş mümin bu
ikisine ihtiyaç duyar.”[943]
bak. el-Bihar, 8/63; el-Cennet, 555. Bölüm
9502. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde üç grup şefaat eder ve
şefaatleri kabul edilir: Peygamberler, sonra alimler ve sonra da
şehitler.”[944]
9503. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şefaat etmek Peygamberlere, vasilere, müminlere ve meleklere
mahsustur.”[945]
9504. İmam
Bakır ve İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a yemin olsun ki biz günahkar
Şialarımız hakkında şefaat edeceğiz! Öyle ki
düşmanlarımız onu görünce şöyle der: “Bizlere ne bir
şefaat eden vardır ve ne de merhametli bir dost!”[946]
9505. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü ben şefaat ederim ve şefaatim kabul
olur. Ali şefaat eder ve şefaati kabul olur. Ehl-i Beyt’im de
şefaat eder ve şefaati kabul olur.”[947]
9506. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olunca abid insana şöyle
denir: “Cennete gir.” Alime de şöyle denir: “Dur ve terbiye ve güzel edep
ettiğin insanlar hakkında şefaat et.”[948]
9507. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh ve yüce olan Allah’a tevessül
edenlerin tevessül ettikleri en iyi şey Allah’a ve peygamberine iman etmek
ve İslam’ın zirvesi olan Allah yolunda cihad etmek ve fıtrat
olan kelime-i tevhittir.”[949]
9508. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şefaat edenler beş şeydir: Kur’an, akrabalık,
emanet, Peygamberiniz ve Peygamberinizin Ehl-i Beyt’i”[950]
9509. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı öğreniniz. Zira kıyamet günü Kur’an
şefaat eder.”[951]
9510. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Kur’an herkime şefaat
ederse şefaati kabul olur.”[952]
9511. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç ve Kur’an kıyamet günü kul için şefaatte bulunur.”[953]
9512. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın peygamberlerinin davetine icabet
edin. Onların emrine teslim olun ve itaatleriyle amel edin ki
şefaatlerine nail olasınız.”[954]
9513. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratıkların şefaatçisi hak ile
amel etmek ve doğruluktan ayrılmamaktır.”[955]
9514. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tövbeden daha kurtarıcı bir şefaatçi yoktur.”[956]
Kur’an:
“Ey iman
edenler! Allah'tan sakının, O’na ulaşmaya vesile arayın ve
yolunda cihat edin ki kurtulasınız.” [957]
9515. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vesile Allah nezdinde kendisinden daha üstünü bulunmayan bir
derecedir. O halde Allah’tan bana vesile makamını
bağışlamasını dileyin.”[958]
9516. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan benim için vesile makamını dileyin...Herkim
benim için Allah’tan vesile makamını dilerse ona şefaatim
gerçekleşir.”[959]
9517. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey İnsanlar! Allah-u Teala Peygamber’i
Muhammed’e (s.a.a) vesile makamını vaadetmiştir ve onun vaadi
doğrudur. Allah sözüne asla aykırı davranmaz. Bilin ki vesile
makamı cennet makamlarının en yücesi, yakınlaşma
yüceliklerinin zirvesi ve arzuların son noktasıdır.”[960]
9518. Ebu Said
el-Hudri şöyle diyor: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan benim
için bir şey istediğinizde vesile makamını dileyin.” Biz
Allah Resulü’ne (s.a.a) vesile makamını sorunca şöyle buyurdu:
“Vesile makamı benim cennetteki makamımdır.”[961]
el-Mizan Tefsirinde bu hadis nakledildikten
sonra şöyle yer almıştır: “Bu hadisi ve ilgili ayetin anlam
ve mefhumunun uyumu hakkında düşünecek olursanız vesile
makamının Peygamber’in (s.a.a) Allah nezdindeki makamı
olduğunu anlarsınız. Peygamber bu makam vesilesiyle Allah-u
Teala’ya yakınlaşır. Tertemiz olan Ehl-i Beyt’i ve onlardan
sonra da ümmetinin salihleri de kendisine katılırlar.
İmamların (a.s) bazı rivayetlerinde şöyle yer
almıştır: Resulullah Allah’ın kibriya eteğine
sarılmış, biz de onun eteğine
sarılmışız ve sizler de bizim eteğimize
sarılmışsınız.” [962]
9519. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İmamlar Hüseyin’in (a.s) neslindendir. Herkim onlara itaat
ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim onlara isyan ederse aziz ve celil
olan Allah’a isyan etmiştir. Sağlam kulp onlardır, aziz ve celil
olan Allah’a yakınlaşmanın vesilesi de onlardır.”[963]
9520. İmam
Ali (a.s), Allah-u Teala’nın “Ona yakınlaşmak için vesile edinin” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Ben O’nun
vesilesiyim.”[964]
9521. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz yarın kıyamet günü bana en yakın
olanınız ve şefaatime en müstahak olanınız sizlerden insanlara
en doğru olan ve emanete en çok riayet eden, en güzel ahlaklı
davranan ve insanlara en yakın olan kimsedir.”[965]
9522. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin Rabia ve Muzar kabilesi
sayısınca şefaatte bulunur. Mümin hizmetçisi hakkında bile
şefaatte bulunur ve şöyle der: “Hizmetçimin benim üzerimde hakkı
vardır. O beni sıcaktan ve soğuktan korumuştur.”[966]
9523. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan kendi kabilesi hakkında
şefaatte bulunur. İnsan kendi ailesi hakkında şefaatte
bulunur. İnsan ameli miktarınca iki kimseye şefaatte bulunur; ve
bu Makam-ı Mahmut’tur (övülmüş makamdır).”[967]
9524. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkesten az şefaat edebilen mümin otuz
kadar insana şefaatte bulunur. Bu esnada cehennem ehli şöyle der: “Bizler
için ne bir şefaatçi vardır ve ne de merhametli bir dost”[968]
9525. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminler arasında öyle kimseler vardır ki Rabia ve Muzar
kabilesi sayısınca şefaatte bulunurlar. Herkesten daha az
şefaat etme hakkına sahip olan müminler otuz kadar insan
hakkında şefaatte bulunurlar.”[969]
272. Konu
eş-Şekavet
Mutsuzluk-Bedbahtlık
F Bihar, 5/152,
6. bölüm, es-Seadet ve’ş-Şekavet
bak.
F 232. konu,
es-Seadet; el-Hırs, 790. bölüm; Ramazan, 1550. bölüm
9526. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedbaht/mutsuz kimse heva ve hevesine aldanan
kimsedir.”[970]
9527. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedbaht kimse kendisine verilen akıl ve
tecrübesinden faydalanmayan kimsedir.”[971]
9528. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlardan sakının ve nefislerinizi
günahlardan alıkoyun. Şüphesiz bedbaht/mutsuz kimse, günahlar
hususunda dizginlerini salıveren kimsedir.”[972]
9529. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç kimseye bedbaht/mutsuz olanlar dışında hiç kimse
muhalefet etmez: İlmiyle amel eden alime, akıllı yürek sahibine
ve adil imama.”[973]
9530. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a karşı sadece mutsuz cahil küstahlık
eder.”[974]
Kur’an:
“O gün gelince, Allah'ın izni
olmaksızın hiç kimse konuşamaz: içlerinde bedbaht olanlar da,
mesut olanlar da vardır. Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onlar orada ah
edip inlerler.” [975]
“Şöyle derler: “Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız
yenmişti; sapık bir kavim olmuştuk.” [976]
9531. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Ana rahmindeki nutfeden) dört ay geçince,
Allah Tebarek ve Teala yaratıcı ve şekillendirici iki
meleği ona gönderir. Bu iki melek onun rızkını, ecelini,
mutlu veya bedbaht/mutsuz olacağını yazarlar.”[977]
9532. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra Allah rahimlerin meleğini
gönderir...ve şöyle der: “Allah’ım! Bu mutlu mudur yoksa mutsuz
mudur?” Aziz ve celil olan Allah bu konuda ona istediğini vahyeder ve
melek de onu yazar.”[978]
9533. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mutlu kimse annesinin karnında mutludur ve mutsuz kimse ise
annesinin karnında mutsuzdur.”[979]
9534. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın annesinin karnında yarattığı
herkes mutlu veya mutsuzdur.”[980]
9535. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah herkesin cennet veya cehennemdeki yerini mutlu veya mutsuz
olacağını tayin etmiştir. Mutlu insanlar saadet ehlinin
ameline hazırlanır, mutsuz insanlar ise şekavet/mutsuzluk
ehlinin ameline hazırlanır.”[981]
9536. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah
yaratıklarını yaratmadan önce mutluluğu ve mutsuzluğu
yarattı. Sonra Allah mutlu olduğunu bildiği kimseye ebedi olarak
buğzetmez. O kimse kötü bir şey yaparsa ameline buğzeder ve asla
kendisine buğzetmez. Her kimin de mutsuz/şaki olduğunu bilirse
onu ebedi olarak sevmez, salih bir amel yapsa bile amelini sever, ama
varacağı yer sebebiyle ona buğzeder.”[982]
9537. İmam
Sadık (a.s), kendisine mutluluk veya mutsuzluğun Allah’ın
yaratıklarını yaratmadan önce var olup
olmadığını soran İbn-i Hazim’e şöyle
buyurmuştur: “Evet ve
şimdi ben onu söylüyorum!” Ben (İbn-i Hazim), “O halde bana
Allah’ın mutlu insana haletlerinden herhangi bir haletinde buğzedip
etmeyeceğini haber ver” deyince şöyle buyurdu: “Eğer haletlerden
herhangi bir halette ona buğzetmiş olsaydı, lütuf/ihsan
nazarıyla onu bir haletten bir halete çevirmez ve mutlu
kılmazdı.” Ben (İbn-i Hazim) şöyle dedim: “O halde bana
Allah’ın mutsuz bir insanı haletlerden herhangi bir halette sevip
sevmediğini haber ver. O şöyle buyurdu: “Eğer sevseydi… onu
mutsuz olarak kendi başına terk etmezdi.”[983]
bak. el-Amel (1), 2949. Bölüm
9538. İmam
Kazım (a.s), kendisine Peygamber’in (s.a.a) “Mutlu insan annesinin
karnında mutludur ve bedbaht insan ise annesinin karnında
bedbahttır” hadisini soran İbn-i Ebu Umeyr’e şöyle
buyurmuştur: “Bedbaht
olan insanı annesinin karnında olduğu andan itibaren bilir. Allah
onun gelecekte bedbaht insanların işlerini yapacağını
bilir. Mutlu olan kimseyi de Allah annesinin karnında mutlu
insanların amellerini yapacağını bilir.” (İbn-i Umeyr)
şöyle diyor: “Ben şöyle arz ettim: “O halde Allah Resulü’nün (s.a.a),
“Amel ediniz ki herkes yaratıldığı şeye hazırlanır”
sözünün anlamı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan
Allah cin ve insanları kendisine karşı günah işlesin diye
değil, ibadet etsinler diye yarattı. Nitekim aziz ve celil olan Allah
bu konuda şöyle buyurmuştur: “İnsanları ve cinleri bana
ibadet etsinler diye yarattım” O halde herkesi
yaratıldığı şey için
hazırlamıştır. O halde körlüğü ve
sapıklığı hidayete tercih eden kimseye eyvahlar olsun.”[984]
9539. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala kulu mutsuzluktan
mutluluğa nakleder, ama mutluluktan mutsuzluğa nakletmez.”[985]
9540. İmam
Sadık (a.s), Hüseyin’in (a.s) makamını bilerek ziyaret eden
kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer bedbaht ise mutlu olarak
yazılır ve sürekli olarak aziz ve celil olan Allah’ın rahmetinde
yüzer.”[986]
9541. İmam
Sadık (a.s), farz namazlarda Kafirun ve İhlas surelerini okuyan kimse
hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer mutsuz ise adı mutsuzların
defterinden silinir ve mutluların defterine yazılır.”[987]
9542. İmam
Sadık (a.s), bir duayı zikrettikten sonra şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz
mümin bir kul kalbi bir teveccüh ile aziz ve celil olan Allah’a bu duayı
okursa Allah hacetini giderir ve eğer mutsuz bir kimsenin ise mutlu
olmasını ümit ediyorum.”[988]
9543. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Ona,
Allah’tan korkmasını, itaatini tercih etmesini; herkesin sadece uyduğunda mutlu
olduğu, inkar ve zayi ettiğinde ise mutsuz olduğu
farzlarına ve sünnetlerine dair kitabında emrettiği şeyleri
yerine getirmesini emreder.”[989]
9544. İmam
Sadık (a.s), aziz ve celil olan Allah’ın, “Rabbimiz! Bizlere bedbahtlığımız
galebe çalmıştır derler” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar
amelleri sebebiyle bedbaht olmuşlardır.”[990]
9545. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın taktir kalemi iman edip takva
sahibi olan mutlu insanı ve iman etmeyip isyan eden mutsuz kimseyi
yazmıştır.”[991]
9546. İmam
Hüseyin (a.s), Arefe günü duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Beni öyle bir kıl ki seni
görüyormuşçasına senden korkayım, senden sakınmakla mutlu
olayım ve beni sana isyan etmekle mutsuz kılma.”[992]
9547. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim çok hırslı/ihtiraslı
olursa mutsuzluğu çok olur.”[993]
9548. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya bağlanmaktan sakın. Zira
dünyaya bağlanmak mutsuzluk ve bela
getirir. Ve böylece kalıcı olan şeyleri gidici olan şeylere
satmana sebep olur.”[994]
9549. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs/ihtiras iki mutsuzluktan biridir.”[995]
9550. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedbahtlığın sebebi dünya
sevgisidir.”[996]
9551. İmam
Ali (a.s), Adem’in yaratılışı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Nitekim
münezzeh olan Allah-u Teala şöyle buyurdu: “Secde edin Adem’e.
İblis dışındakiler secde ettiler.” Gurur onu
baştan çıkardı. Bedbahtlık ona galip oldu. Ateşten
yaratılmış olmakla böbürlendi. Topraktan yaratılmayı
küçümsedi.”[997]
9552. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ömrü ahirette aleyhinde bir hüccet ve delil
olan gafile hasret (eyvahlar) olsun ki yaşam günleri onu bedbahtlığa
sürmüş, götürmüştür.”[998]
9553. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim İslam'dan başka din ararsa
bedbahtlığı kesinleşir; kurtuluş bağları
kopar, baş aşağı düşmesi şiddetli olur.
Dönüş yeri upuzun bir hüzün ve şiddetli bir azaptır.”[999]
9554. İmam Ali
(a.s), insanların en bedbahtı kimdir? diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “İnsanların
en bedbahtı dinini başkalarının dünyasına satan
kimsedir.”[1000]
9555. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en bedbahtı melikler/padişahlardır.”[1001]
9556. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizin en mutsuz olanınız en
hırslı olanınızdır.”[1002]
9557. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en mutsuzu dünya fakirliği ve ahiret
azabının kendisinde bir araya geldiği kimsedir.”[1003]
9558. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en mutsuzu nefsani
isteklerinin kendisine galip geldiği kimsedir. Böylece ona dünyası
hakim olur ve ahiretini bozar.”[1004]
9559. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Taş kalplilik en büyük
şekavettendir/mutsuzluktandır.”[1005]
9560. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en bedbahtı ilmiyle meşhur
olduğu halde ameliyle tanınmayan kimsedir.”[1006]
9561. İmam
Ali (a.s), Allah Resulü’nün (s.a.a), “Önceki insanların en mutsuzu kimdir?”
sorusuna “Deveyi boğazlayanlar” diye cevap verdi.. Peygamber, “doğrudur”
dedi ve “Gelecekteki insanların en mutsuzu kimdir? diye sorunca da İmam
Ali (a.s) şöyle cevap vermiştir: “Bilemiyorum, ey Allah’ın
Resulü!” diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) Ali’nin (a.s) kafasının
ortasına işaret ederek şöyle buyurdu: “Senin burana vuran
kimsedir.”[1007]
9562. İmam
Ali (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey Rabbim! Mülkünden ve kudretinden gördükleri,
görmediği mülkün ve kudretinin yanında, gözünde ve kalbinde büyük tecelli
etmeyen kimse ne de mutsuzdur! Ondan daha mutsuzu ise görülen ve görülmeyen
mülkün ve kudretinden gördükleri, azametin ve celalin karşısında
gözünde ve kalbinde küçük tecelli etmeyen kimsedir. Senden başka ilah
yoktur. Şüphesiz sen münezzehsin ve ben zalimlerdenim.”[1008]
bak. el-Hılke, 1062. Bölüm
9563. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gözün kuruluğu, kalbin katılığı,
rızık talebinde aşırı hırs ve günah hususunda
ısrar bedbahtlığın alametlerindendir.”[1009]
9564. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Dört haslet mutsuzluktandır: Gözün kuruluğu,
kalbin katılığı, uzun emel ve hayatta kalma sevgisi.”[1010]
9565. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arkadaşı kandırmak
mutsuzluğun alametindendir.”[1011]
9566. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilere kötülük etmek mutsuzluğun
nişanelerindendir.”[1012]
9567. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birinin mutlu mu yoksa mutsuz olduğunu
bilmek istiyorsan, kime iyilik ettiğine bak. Eğer ehline iyilik
yaparsa bil ki o iyi bir insandır. Eğer ehli olmayana iyilik yaparsa
bil ki onun için Allah nezdinde hayır ve iyilik yoktur.”[1013]
9568. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahireti ifsat etmek/bozmak
mutsuzluktandır.”[1014]
9569. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın dinini dünyasını
koruma aracı kılması mutsuzluktandır.”[1015]
9570. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Niyetin bozukluğu bedbahtlıktan/mutsuzluktandır.”[1016]
bak. 2051. Bölüm
273. Konu
eş-Şukr (1)
Şükür (Allah’a)
F Bihar,
71/18, 61. bölüm, eş-Şükr
F Kenz’ul
Ummal, 3/253, 736. bölüm, eş-Şükr
F Bihar,
86/194, 44. bölüm, Secdet’uş Şukr
bak.
F 518. konu,
en-Ni’met
Kur’an:
“Artık
beni anın, ben de sizi anayım; bana şükredin, nankörlük
etmeyin.”[1017]
9571. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hamd olsun Allah’a ki eğer kullarına
birbiri ardınca verdiği ihsanları ve sayısız nimetleri
karşısında hamd etmeyi tanımayı kendilerinden alacak
olsaydı, nimetlerinden istifade ederler, ama onu övmezlerdi.
Rızkından faydalanır, ona şükretmezlerdi. Bu taktirde ise
insanlık sınırından hayvanlık sınırına
iner ve Allah’ın muhkem/sağlam kitabında zikrettiği
kimseler gibi olurlardı: “Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yol
açısından daha da sapıktırlar.”[1018]
9572. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şükür zenginliğin süsü ve sabır
belanın ziynetidir.”[1019]
9573. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şükretmek fitneden güvende olma
nedenidir.”[1020]
9574. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nimete şükretmek (Allah’ın)
intikamından güvende olmaya sebep olur.”[1021]
9575. İmam
Sadık (a.s), “Allah nezdinde insanların en değerlisi kimdir?”
diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Kendisine bir nimet verilince şükreden ve
bir belaya düçar olunca sabreden kimsedir.”[1022]
9576. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah kullarına isyanları
karşısında azap bile vadetmeseydi, , yine de nimetlerine
şükür olarak ona isyan edilmemesi farz olurdu.”[1023]
9577. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah isyan karşısında
azap bile vadetmeseydi, , yine de nimetlerine şükür olarak ona isyan
edilmemesi farz olurdu.”[1024]
9578. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nimet sahibi karşısında en küçük
görev, nimetiyle kendisine isyan edilmemesidir.”[1025]
9579. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah için yapmanız gereken en az iş,
nimetlerinden, O’na karşı günah işlemeye yardım
dilememenizdir”[1026]
9580. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah karşısında
size farz olan ilk şey nimetlerine şükretmek ve
hoşnutluğuna erişmeye çalışmaktır.”[1027]
9581. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her bir nefesin için bir şükür, hatta bin
ve binden daha fazla şükür farzdır.”[1028]
9582. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın tüm kulları üzerinde bir
hücceti vardır; işlediği günahta olsun veya şükrünü eda
etmede kusur ettiği nimette olsun.”[1029]
9583. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir grup Allah’a şükürle ibadet
etmektedir. Bu özgür insanların ibadetidir.”[1030]
bak. el-Haram, 801. Bölüm; ez-Zenb, 1361. Bölüm;
en-Ni’met, 3908. Bölüm
Kur’an:
“Şükreden ancak kendisi için
şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim
müstağnidir, kerem sahibidir.” dedi.”[1031]
“And olsun ki, Lokman'a, Allah'a şükretmesi
için hikmet verdik. Şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş
olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir,
övülmeğe layık olandır.”[1032]
“Biz sizi ancak Allah rızası için
doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz.” [1033]
9584. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sen insanlardan birine
yaptığın ikram ile, kendi haysiyetine değer vermiş
olursun. O halde kendi nefsine yaptığın iyilik sebebiyle
başkasından teşekkür bekleme.”[1034]
bak. el-Cihad (3), 595. Bölüm; el-İhsan,
870. Bölüm
Kur’an:
“Ey Mûsa! Verdiklerimle ve seninle
konuşmamla seni insanlar arasından seçtim; sana verdiğimi al ve
şükredenlerden ol” dedi.”[1035]
“Rabbinin nimetlerine şükrederdi; Rabbi de
onu seçti ve doğru yola eriştirdi.”[1036]
“Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve
şükredenlerden ol.”[1037]
9585. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şükreden tokun, da Allah için oruç tutan oruçlunun
açlığına benzer bir mükafatı vardır. Şükreden
sıhhatlinin de, sabreden hasta gibi mükafatı vardır.
Şükreden bağışlayıcının mükafatı da
kanaatkar mahrumun sevabı gibidir.”[1038]
9586. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nimetin değerini sadece şükreden
kimse bilir. Nimetin şükrünü ise sadece nimetin değerini bilen kimse
yerine getirir.”[1039]
9587. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şükreden kimse için şükretmenin
mutluluğu, şükre sebep olan nimetin mutluluğundan daha çoktur.
Zira nimet bir metadır, ama şükür nimetler ve akıbettir.
(İyi sona sahiptir. )”[1040]
Kur’an:
“Size, geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve
gündüzü aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Doğrusu Allah
insanlara karşı lütufkardır, ama insanların çoğu
şükretmezler.”[1041]
“Allah'a karşı yalan uyduranlar
kıyamet gününü ne zannederler? Doğrusu Allah'ın insanlara olan
nimeti boldur, fakat çoğu şükretmezler.” [1042]
“Sonra önlerinden, akalarından, sağ ve
sollarından onlara sokulacağım; çoğunu sana şükreder
bulamayacaksın.”[1043]
Kur’an:
“Süleyman için, o ne dilerse, mabetler,
heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç
kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi!Şükredin! Kullarımdan
şükredenler pek azdır.” [1044]
“Sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size
geçimlikler yarattık. Öyleyken pek az şükrediyorsunuz.” [1045]
9588. Misbah’uş
Şeria’da İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu
nakledilmektedir: “Eğer
Allah nezdinde, halis kulların kendisine ibadet ettikleri bir ibadet, her
haliyle Allah’a şükretmekten daha iyi bir ibadet olsaydı,
şüphesiz o kelimeyi bütün yaratıkları hakkında
kullanırdı. Ama ondan daha iyi bir ibadet olmadığı
için ibadetler arasında onu özgü kıldı. Sahiplerini seçti ve
şöyle buyurdu: “Kullarımdan çok azı şükredicidir.”[1046]
9589. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere Allah’tan sakınmanızı
tavsiye ederim...Takvayı kabullenmiş ve onu gereği gibi
yüklenmiş kimseler ne kadar da azdır! İşte bunlar
sayıca azdırlar ve Allah’ın şöyle buyurarak (azlıkla)
vasıflandırdığı kimselerdir: “Kullarımdan çok
azı şükredicidir.”[1047]
bak. el-İman, 295. Bölüm
Kur’an:
“Rabbiniz: “Eğer
şükrederseniz andolsun ki size karşılığını
artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek
çetindir” diye bildirmişti.” [1048]
9590. İmam
Sadık’tan (a.s), Allah-u Teala’nın, “Eğer şükrederlerse…” ayetinin zahiri nimetlere şükretmeyi de
kapsayıp kapsamadığı sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Evet, her kim
Allah’a nimetleri sebebiyle hamd eder, şükreder ve nimetlerin
başkasından değil, sadece Allah’tan olduğunu bilirse (Allah
kendisine nimetlerini artırır. ) ”[1049]
9591. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kuluna nimet verirse, o da kalbiyle o
nimetin kadrini bilir ve diliyle Allah’ı överse henüz sözleri sona ermeden
nimetlerinin artırılması emredilir.”[1050]
9592. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kula nimet verir ve o kul da kalbiyle
nimete şükrederse, o nimete henüz diliyle şükür izharında
bulunmadan nimetin artışına hak kazanır.”[1051]
9593. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulun yüzüne şükür kapısını açarsa,
nimet artışı kapısını kapamaz.”[1052]
9594. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime şükretme
bağışlanırsa, nimet artışından mahrum
kalmaz.”[1053]
9595. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun şükretmesi kesilmedikçe
Allah’ın nimet artışı kesilmez.”[1054]
9596. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ta şöyle
yazılmıştır: Sana bir nimet verene teşekkür et ve sana
teşekkür edene nimet bağışında bulun. Zira
teşekkürle nimet sona ermez ve nankörlükle nimetler baki kalmaz.
Şükür nimetlerin artışına neden olur ve yok oluşunu
önler.”[1055]
9597. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kalbiyle nimetlere şükrederse
diliyle izhar etmeden önce nimet artışına hak kazanır.”[1056]
9598. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine verilen nimete şükretmekten aciz
olan ve geri kalan nimetin artışını dileyen kimselerden
olma.”[1057]
9599. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah bir topluluğa
nimet verdi. Ama onlar şükrünü eda etmediler. Neticede o nimetler
kendileri için vebal oldu. Bir topluluğu da musibete düçar
kıldı. Lakin onlar sabrettiler ve neticede o musibetler kendileri
için nimete dönüştü.”[1058]
9600. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şükredilmeyen nimet,
bağışlanmayan günah gibidir.”[1059]
bak. En-Ni’met, 3913. Bölüm
9601. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah’a şükreden kimseye
ikinci bir şükür daha farz olur. Zira Allah ona şükretme
başarısını vermiştir ve bu da şükür için
şükürdür.”[1060]
9602. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Sana şükretmem başka bir şükrü
gerektirdiği halde sana nasıl şükredebilirim? Ben her
defasında, “Sana hamd olsun” dediğimde bunun için sana yeniden, “Sana
hamd olsun” demem farz olmaktadır.”[1061]
9603. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala Musa’ya (a.s) şöyle
vahyetti: “Ey Musa! Bana hakkıyla şükret.” Musa şöyle arz etti:
“Ey Rabbim! Sana hakkıyla nasıl şükredebilirim ki! Sana
ettiğim her şükür, senin bana ihsan ettiğin bir nimettir.” Allah
şöyle buyurdu: “Ey Musa! O şükrün başarısını da
benim verdiğimi bildiğin zaman şükrümün hakkını eda
etmiş olursun.”[1062]
9604. Misbah’uş
Şeria’da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Kamil şükür Allah-u Teala karşısında batini
dilin huzur içinde en küçük şükrü dahi eda etmekten aciz olduğunu
itiraf etmesidir. Zira şükrün başarısı da,
şükredilmesi gereken bir nimettir.”[1063]
9605. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin şükrü amelinde zahir olur.
Münafığın şükrü ise dilinden öteye geçmez.”[1064]
9606. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimin ilmine şükredişi, ilmiyle amel
edişi ve onu layık olan kimseye bağışta
bulunmasıdır.”[1065]
9607. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nimete şükretmek haramlardan uzak kalmaktan
ibarettir. Şükrün tamamı ise insanın, “Hamd alemlerin rabbine
mahsustur” demesidir.”[1066]
9608. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her nimetin şükrü Allah’ın
haramlarından sakınmaktır.”[1067]
9609. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlahının
şükrü uzun senada bulunmakladır. Üstündekine şükür
dostluğunda sadakatli olmandır. Emsaline şükür, güzel
kardeşlik etmenledir. Elinin altındakine şükrün ise ona
bağışta bulunmandır.”[1068]
9610. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sana verdiği az
rızkı da çok gör ki bu vesileyle şükrünü eda etmiş
olasın.”[1069]
9611. İmam
Ali (a.s), Haris Hemdani’ye
yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur: “Allah’ın senden
üstün kıldığı kişiye çokça bak, düşün; çünkü bu,
şükrün kapılarındandır.”[1070]
9612. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanına
galip gelince, bu galibiyetin şükrü olarak onu affet.”[1071]
9613. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime Allah bir nimet verir de kalbiyle o
nimeti (Allah’ın verdiği bir nimet olarak) tanırsa şüphesiz
o nimetin şükrünü eda etmiştir.”[1072]
9614. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kula nimet verir de o kul bu nimetin
Allah nezdinden olduğunu bilirse Allah henüz kendisini övmeden onu
bağışlar.”[1073]
9615. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Şükreden kulun eda ettiği taktirde
şükredici sayıldığı şükrün bir
sınırı var mıdır?” diye soran Ebu Basir’e şöyle
buyurmuştur: “Evet
vardır.” Ben (Ebu Basir), “O sınır nedir?” diye sordum.
İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın ailesi ve malı hususunda
kendisine verdiği her nimete şükretmesidir. Allah’ın malı
hususunda kendisine verdiği bir nimet sebebiyle (Allah için) ödemesi
gereken bir hakkı vardır. Aziz ve celil olan Allah’ın şu
sözü de bunu ifade etmektedir: “Bunları buyruğumuza veren ne
yücedir; zaten bizim takatımız bunlara yetmezdi”[1074]
9616. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Küçük veya büyük, Allah’ın kula
verdiği her nimete karşı kul, “Allah’a hamd olsun”
dediğinde o nimetin şükrünü eda etmiş olur.”[1075]
9617. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) sevindirici bir şeyle
karşılaştığında, “Allah’a bu nimet sebebiyle
şükürler olsun” derdi. Kendisini üzecek bir şeyle
karşılaştığında ise, “Her haliyle hamd Allah’a
mahsustur” diye buyururdu.”[1076]
bak. el-Bihar, 71/33, 51
ve c. 93/211, 214
9618. Misbah’uş
Şeria’da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Şükrün en düşük mertebesi insanın nimeti direkt
olarak Allah’tan bilmesi ve nimet için hiçbir sebeb
tanımamasıdır. Allah’ın kendisine bağışta
bulunduğuşeyden hoşnut olması, onun nimetiyle günah
işlememesi ve nimetini emir ve yasaklarına muhalefet yolunda
kullanmamasıdır.”[1077]
bak. En-Ni’met, 3908. Bölüm
9619. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en çok şükredeni
onların en çok kanaat edenidir. İnsanların nimetlere en nankör
olanı ise onların en hırslı olanıdır.”[1078]
9620. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlerden Allah’a en çok şükreden kimse,
insanlara en çok teşekkür edeninizdir.”[1079]
9621. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki Allah’a imandan ve Allah’ın
elçisi Muhammed’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden
olan Evliyaullah’ın haklarını itiraf etmekten sonra Allah
nezdinde hiçbir şükür mümin kardeşlerinize dünya işlerinde
yardımcı olmanızdan daha sevimli değildir.”[1080]
9622. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) bir yolculuğunda
deveye binmişti. Aniden aşağı inerek beş defa secdeye
kapandı ve ikinci defa deveye bindi. Oradakiler, “Ey Allah’ın Resulü!
Biz sende daha önce görmediğimiz şeyi gördük” deyince Peygamber
şöyle buyurdu: “Evet, Cebrail (a.s) yanıma geldi ve bana Allah
tarafından müjdeler verdi. Bu
yüzden Allah’a şükür secdesinde bulundum. Her müjdenin bir secdesi
vardır.”[1081]
9623. Hişam
b. Ahmer şöyle diyor: “Ebu’l-Hasan (a.s) ile birlikte Medine nahiyelerinden birine gidiyorduk.
Aniden bineğinden aşağıya inerek secdeye kapandı ve
uzun süre secdede kaldı. Sonra secdeden başını
kaldırdı ve bineğine bindi. Kendisine şöyle dedim: “Fedan
olayım! Çok uzun bir secdede bulundun.” Ebu’l-Hasan (a.s) şöyle
buyurdu: “Allah’ın bana bağışta bulunduğu bir nimetini
hatırladım ve rabbime şükretmek istedim.”[1082]
9624. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri aziz ve celil olan Allah’ın
bir nimetini hatırlayınca Allah’a şükretmek için
yanaklarını toprağa dayasın (secdeye kapansın).
Eğer süvari ise aşağı insin ve yanağını yere
dayasın. Eğer adının kötüye çıkacağı
korkusuyla inemezse yanağını devenin hörgücüne dayasın.
Eğer bunu da yapamazsa yanaklarını avuçlarının içine
dayasın ve ardından kendisine verdiği nimet için Allah’a
şükretsin.”[1083]
274. Konu
eş-Şukr
Teşekkür (İnsanlara) (2)
F Vesail’uş
Şia, 11/539, 8. bölüm; Tahrim’ul Küfr’ul Ma’ruf minellah kane ev
min’en-Nas
9625. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teşekkür iki mükafattan biridir.”[1084]
9626. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teşekkür niyetin tercümanı ve
batının dilidir.”[1085]
9627. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi şöhret yayılan
teşekkürdür.”[1086]
9628. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senden razı olan birine teşekkür
etmen, onun daha çok razı ve vefakar olmasına neden olur. Senden
hoşnut olmayan kimseye teşekkür etmen ise
rahatsızlığının ortadan kalkmasına ve sana
karşı merhametli olmasına sebep olur.”[1087]
9629. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teşekkür etmek iyilik etmekten daha değerlidir.
Zira teşekkür kalıcıdır. İyilik ise (nimet) yok olur
gider.”[1088]
9630. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bayağılık insanın nimete teşekkür
etmemesidir.”[1089]
9631. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik görmeden teşekkür eden kimse,
kötülük görmeden kınar.”[1090]
9632. İmam
Sadık (a.s), kendisine Allah-u Teala’nın, “Ama Rabbinin nimetini dile getir” ayetini soran Fazl Bekbak’a şöyle
buyurmuştur: “Bir kimse
ki, verişi ve ihsanıyla sana bağışta bulundu. Daha
sonra şöyle buyurdu: “O halde dinini Allah’ın kendisine
bağışladığı şeyi ve Allah’ın ona
verdiği nimeti dile getir.”[1091]
9633. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana iyilik eden kimsenin hakkı ona
teşekkür etmen, iyiliğini dile getirmen, kendisini iyilikle anman ve
kendinle Allah arasında halis bir şekilde dua etmendir. Eğer
böyle yaparsan şüphesiz gizli ve açık ona hakkıyla teşekkür
etmiş olursun. Ardından bir gün iyiliğini telafi etme
imkanın olursa iyiliğini telafi et.”[1092]
9634. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine iyilik edilen kimsenin görevi iyilik
eden kimseye iyelikle karşılık vermesidir. Eğer bunu
yapmaya gücü yetmezse ona iyilikle teşekkür etmeli, eğer dili buna da
güç yetiremezse o iyiliğin değerini bilmeli, iyilik edeni sevmelidir.
Eğer bu konuda da ihmalkarlık ederse, iyiliğe layık
değildir.”[1093]
9635. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedeninden bir diken çekip alan kimseye, “Allah
da senden sevmediğin şeyi çekip alsın” de.”[1094]
9636. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisine yapılan iyilik gibi bir
iyilikte bulunursa o iyiliği mükafatlandırmış olur.
Eğer o iyilikten daha az bir iyilikte bulunursa o iyiliğe
teşekkür etmiş olur.”[1095]
9637. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala kıyamet günü kullarından
birine şöyle buyurur: “Acaba falan kimseye teşekkür ettin mi?” O
şöyle arz eder: “Hayır, ben sana şükrettim ey rabbim!” Allah
şöyle buyurur: “Ona teşekkür etmediğin için bana da şükretmemiş
olursun.”[1096]
9638. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim insanların iyiliği
karşısında teşekkürde bulunmazsa aziz ve celil olan Allah’a
şükretmemiş olur.”[1097]
9639. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah kendisine, anne ve
babaya şükredilmesini emretmiştir. O halde herkim anne babasına
şükranda bulunmazsa Allah’a şükretmemiş olur.”[1098]
9640. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) insanlardan nankörlük
görüyor ve iyiliklerine teşekkür edilmiyordu...Biz Ehl-i Beyt’in de
ihsanları görmezlikten gelinir ve bizlere teşekkür edilmez. İyi
müminlere de nankörlük edilir ve hiç kimse onların iyiliklerine
teşekkür etmezler.”[1099]
9641. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin nankörlüğe maruz kalır. Bunun
sebebi de şudur ki onun iyiliği Allah-u Teala’nın katına
yükselir ve insanlar arasında yayılmaz. Ama kafirin iyilik
yapması meşhur olur. Zira onun iyiliği insanların gözü
içindir ve bu sebeple insanlar arasında meşhur olur ve yüce göklere
yükselmez.”[1100]
9642. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiliğine teşekkür etmeyen seni
iyilikten soğutmasın; zira sana o iyilikten fayda görmeyen (Allah)
teşekkür eder ve sen bu teşekkürden, o nankörün zayi ettiğinden
daha fazlasını elde edersin.”Şüphesiz Allah, ihsan edenleri
sever.”[1101]
9643. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın eli iyilikleri görmezlikten gelinen kimsenin
başı üzerinde bulunur.”[1102]
9644. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah nezdinde insanların en değerlisi ve en
yakını, yaptığı iyiliklerine teşekkür edilmeyen
iyilik sahibidir.”[1103]
bak. el-Bihar, 67/259, 13. Bölüm
9645. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah iyilik hırsızlarına lanet
etsin. Yani kendisine iyilik edilen, ama kendisinin nankörlük ettiği ve
neticede iyilik sahibini başkalarına iyilik etmekten
sakındıran kimsedir.”[1104]
9646. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kötü davranmayı çirkin bilmezse,
başkalarının iyiliği karşısında
teşekkürde bulunmaz.”[1105]
9647. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim (başkalarının)
kötülüğüne tahammül ederse, iyiliklerine teşekkürde bulunmaz.”[1106]
9648. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kabalığa öfkelenmeyen kimse,
iyiliğe teşekkürde bulunmaz.”[1107]
275. Konu
eş-Şukr
Şükür (Allah’a) (3)
Kur’an:
“Eğer siz iman eder ve şükrederseniz,
Allah size neden azap etsin! Allah şükre karşılık veren ve
bilendir.” [1108]
“Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın
şiarlarındandır (nişanelerindendir. ) Kim Kabe'yi hacceder
veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur. Kim gönülden
isteyerek iyilik yaparsa, şüphesiz ki Allah da şükre
karşılık veren ve bilendir.” [1109]
“Derler ki: “Bizden üzüntüyü gideren Allah'a
hamd olsun. Doğrusu Rabbimiz bağışlayandır, şükrün
karşılığını verendir.” [1110]
“Allah, iman edip yararlı işler
işleyen kullarını bununla müjdeler. De ki: “Ben sizden buna
karşı yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem.” Kim
güzel bir iş işlerse onun güzelliğini arttırırız.
Doğrusu Allah bağışlayandır, şükrün
karşılığını verendir.” [1111]
9649. Resulullah
(s.a.a), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey zikreden ve zikredilenlerin en iyisi, şükre
karşılık veren ve şükredilenlerin en iyisi.”[1112]
Ben şöyle diyorum: el-Mizan tefsirinde şöyle yer
almıştır: “Şakir ve Alim Allah’ın isimlerinden iki
güzel isimdir. Şükretmek insanın kendisine yapılan iyilik
karşısında diliyle veya ameliyle onu telafi etmesidir. Birine
mali yardımda bulunulunca o yardımda bulunulan kimsenin kendisine
yapılan yardıma karşılık onu övmesi veya o malı
yardım edenin beğendiği ve onun yardım ettiğini beyan
eden bir yerde kullanmasıdır. Münezzeh olan Allah’ın ihsanı
ezelidir. Bütün iyilikler ve ihsanlar ondandır. Hiç kimse Allah’a
kendisine şükretmesini gerektirecek bir şekilde bir ihsanda ve iyilikte
bulunmamaktadır. Ama büyük ve yüce olan Allah salih ve iyi amelleri
–gerçekte bu iyilikler de Allah’ın kullarına yaptığı
birer ihsandır- kulun kendisine yaptığı bir ihsan ve iyilik
olarak değerlendirmekte, bu yüzden buna karşılık kulunu
taktir edip ona ihsanda bulunmakta ve iyiliğe iyilikle
karşılık vermektedir. Nitekim Allah-u Teala şöyle
buyurmuştur: “İyiliğin karşılığı iyilikten
başka bir şey midir?” Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu sizin
mükafatınızdır ve sizin çabanız taktir edilmiştir.” [1113] Dolayısıyla Allah’a şakir (şükredici, taktir
edici) adının kullanılması gerçek bir
kullanımdır, mecazi değil.”[1114]
276. Konu
eş-Şek
Şek
F Bihar,
72/123, 100. bölüm; eş-Şek fi’d-Din
bak.
F 543. konu,
el-Vesvese; el-Küfr, 3493. bölüm; el-Mevt, 3718. bölüm; el-Usul, 93. bölüm;
el-İlm, 2881. bölüm
Kur’an:
“...Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak sizden her türlü
pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” [1115]
bak. Bakara, 284,
En’am, 2, Hacc, 11; Sebe, 3; Gafir, 34; Şura, 14; Duhan, 9; Hucurat, 15;
Necm, 55
9650. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Sizden her türlü pisliği gidermek…” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ayette geçen
“rics” kelimesinin anlamı şektir. Allah’a yemin olsun ki biz asla
rabbimiz hakkında şek etmeyiz.”[1116]
9651. İmam
Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “Kalplerinde hastalık olanların ise
pisliklerine pislik katmıştır” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Yani
onların şekkine şek katmıştır.”[1117]
9652. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Allah iman etmeyenlerin üstüne işte böyle
pislik verir” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Maksat şektir.”[1118]
9653. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanı en çok helak eden şey
şek ve kuşkudur. İnsanı en çok koruyan şey ise takva
ve günahlardan sakınmadır.”[1119]
9654. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakine sarıl ve şekten sakın.
İnsanın dini için şekkin yakinine galebe çalmasından daha
helak edici bir şey yoktur.”[1120]
9655. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalplerin en kötüsü imanında şek
edendir.”[1121]
9656. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek küfürdür.”[1122]
9657. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “İman edenler ve imanına zulüm
bulaştırmayanlar” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani şek katmayanlar.”[1123]
9658. İmam
Kazım (a.s), Allah-u Teala’nın, “Ve biz onların çoğunda ahde vefa
görmedik” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ayet şek eden kimse hakkında nazil
olmuştur.”[1124]
9659. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın Adem’in (a.s) zamanından
beri bu dünyada ilk ve son bütün insanları ne kimseye zararı ve ne de
faydası dokunan, görmeyen ve duymayan taşlarla denediğini
görmüyor musunuz?...O, yapıldığı gibi değil de;
yeşil zümrüt, kızıl yakutla süslü, nurlu ışıklar
saçan, parıl parıl parıldayan bir bina olarak
yapılsaydı, gönüllerdeki şüphe azalır, iblisin kalplerdeki
savaşı biter, insanların arasında dalgalanıp duran
vesveseler giderilmiş olurdu. Lakin Allah, kullarını
çeşitli zorluklarla imtihan etmektedir.”[1125]
9660. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra münezzeh olan Allah-u Teala Adem’i
rahatça ve güzel bir şekilde yaşayabileceği bir diyara
yerleştirdi. Çevresini güvenli kıldı. Adem’i İblis’e ve
düşmanlığına karşı uyardı. Ama
düşmanı, onu ebedi bulunduğu yerden dolayı ve iyilerle
dostluğundan dolayı kıskandığı için aldattı.
Böylece (Adem) yakinini şekke, kararlılığını
gevşekliğe değiştirdi”[1126]
9661. İmam
Ali (a.s) Talha ve Zübeyr öldürüldükten sonra şöyle buyurmuştur: “Bugün artık beyan sahibinin
konuşmayan/sessiz dilini konuşturuyorum. (Halimi beyan eden bu
sır dolu hutbeyi irad ediyorum) Bana muhalefet eden kimselerin
reyi/görüşü yerin dibine batsın! Bana gösterildiğinden beri hak
konusunda şüpheye düşmedim”[1127]
9662. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkı gördüğüm andan beri
hakkında şekke düşmedim.”[1128]
9663. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben rabbime yakin üzereyim ve dinimde hiçbir
şüphe içinde değilim.”[1129]
9664. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek cehaletin ürünüdür.”[1130]
9665. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim karşısında olan
şeyleri görmezse iki yanı arasına (kalbine) şek eker.”[1131]
9666. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’ın işinde zorbalık
ederse şekke düşer. Herkim şek ederse Allah-u Teala ona galebe
çalar ve kudretiyle onu horluğa düşürür ve Allah’ın işinde
ihmalkarlık ettiği gibi Allah da onu celaliyle hakir düşürür.”[1132]
9667. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim tereddüde düşerse, şekki
artış kaydeder.”[1133]
9668. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüpheye düşmeyin. Aksi taktirde
şekke düşersiniz. Şekke düşmeyin aksi taktirde küfre
düşersiniz ve nefsinize ruhsat vermeyin, aksi taktirde (dinde)
gevşekliğe düçar olursunuz.”[1134]
9669. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek imanı yok eder.”[1135]
9670. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek kalbin nurunu söndürür.”[1136]
9671. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şekkin meyvesi
şaşkınlıktır.”[1137]
9672. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şaşkınlığın
sebebi şektir.”[1138]
9673. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şekkin devam edişiyle şirk
ortaya çıkar.”[1139]
9674. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok şek eden kimsenin dini bozulur.”[1140]
9675. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki şüpheler
doğmuş, kesin şeyleri bürümüştür. Hatta sanki, üstlenilen
şey (rızık) size farzmış; farz kılınan
(amel) da sizden kaldırılmış gibidir.”[1141]
Kur’an:
“Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi
çağırdığınız şeyden de şüphe ve
endişe içindeyiz” dediler. Gökleri ve yeri yaratan Allah'tan mı
şüphe ediyorsunuz?”[1142]
9676. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli düşünmekle şek ortaya
çıkar.”[1143]
9677. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yaratışını
gördüğü halde onda şek eden kimseye şaşarım.”[1144]
9678. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şekkin azlığı bile yakini
bozar.”[1145]
9679. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan şekki yakinine galebe
çalmadıkça sapmaz.”[1146]
9680. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir ihlaslı kimse şüpheye düçar
olmaz ve hiçbir yakin eden kimse şekke düşmez.”[1147]
9681. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinden şekke ve şaşkınlığa
sapan kimseden daha zavallı kim vardır?”[1148]
9682. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakini güçlü olan kimse şekke
düşmez.”[1149]
9683. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçek yakin sahibi şekke müptela olmaz.”[1150]
9684. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en bilgini şekkin
yakinini ortadan kaldırmadığı kimsedir.”[1151]
Kur’an:
“Doğrusu onlar, Kur’an hakkında derin bir
şüphe içindedirler.” [1152]
9685. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek tereddüde (ızdıraba) ne
kadar da yakındır...”[1153]
9686. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek tereddüttür (şek ruhsal
ızdıraptan kaynaklanır)”[1154]
9687. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Tereddüte düşmeyin. Aksi taktirde şekke düşersiniz ve
şekke düşmeyin aksi taktirde küfre düşersiniz.”[1155]
9688. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şek dört dala ayrılır:
Münakaşa, korku, tereddüt ve boyun eğmek. O halde kim
münakaşayı din (adet) edinirse, gecesi sabah olmaz (dalaletten
kurtulmaz); karşısındaki olan şeyler kimi korkutursa, (bir
şey elde etmeksizin) geriye döner; kim şüphede tereddüt
(şaşkınlık) içinde olursa, şeytanların
tırnakları onu çiğner; kim dünya ve ahiretinin yok olmasına
boyun eğerse, dünya ve ahirette helak olur.”[1156]
9689. İmam
Ali (a.s), kendisine, “Ben Allah’ın nazil olan kitabı hakkında
şüpheye düştüm” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Anan yasını tutsun! Nasıl
Allah’ın nazil olan kitabı hakkında şüpheye
düşersin...Şüphesiz ki Allah’ın kitabının
bazısı diğer bazısını onaylar, hiçbir bölümü
diğer bir bölümünü yalanlamaz. Ama sana ondan faydalanacağın bir
akıl verilmemiştir.”[1157]
277. Konu
eş-Şekva
Şikayet
F Bihar,
72/325, 119. bölüm, Zem’uş Şikayet Minallah
F Vesail’uş
Şia, 2/631, 6. bölüm; 312, 35. bölüm; Cevaz’uş Şekva ile’l-Mümin
F Vesail’uş
Şia, 2/630, 5. bölüm; Had’uş Şekva elleti Tukret’ul Merez
bak.
F 190. konu,
er-Rıza (1); el-Merez, 3675, 3676. bölüm; es Sebr, 2175. bölüm
Kur’an:
“Allah'ın sizi birbirinizden üstün
kıldığı şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere,
kazandıklarından bir pay, kadınlara da
kazandıklarından bir pay vardır. Allah'ın lütfünden
isteyin. Doğrusu Allah her şeyi bilir.” [1158]
9690. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurmuştur: “Ben kulumu kendisi için hayırlı olmayan hiçbir
işe zorlamam. O halde benim taktirimden hoşnut olmalı, belama
sabretmeli ve nimetlerime şükretmelidir ki ey Muhammed! Onu kendi
nezdimdeki sadıkalrdan (doğrulardan) yazayım.”[1159]
9691. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Öyle bir zaman gelir ki insanlar Rablerinden şikayette
bulunurlar.” Ben (ravi) şöyle arz ettim: “İnsanlar nasıl
Rablerinden şikayetçi olurlar?” diye arz edince Peygamber şöyle
buyurdu: “(Örneğin) Birisi şöyle der: “Allah’a yemin olsun ki uzun
süredir en küçük bir kar etmedim, sadece sermayemi yiyorum” Eyvahlar olsun
sana! Malının altı üstü (tamamı) rabbinin değil
midir?”[1160]
9692. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın sabırlı olması
için az şikayette bulunması yeter.”[1161]
9693. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah kardeşim Uzeyr’e şöyle vahyetti: Ey Uzeyr!’
Eğer sana bir musibet gelip çatarsa, kullarımın yanında
benden şikayetçi olma. Zira senden taraf bana bir çok musibetler
ulaşmıştır, ama ben meleklerimin yanında senden
şikayetçi olmuyorum. Ey Uzeyr! Bana azaba karşı dayanacak gücün
ölçüsünce isyan et.”[1162]
9694. İmam
Sadık (a.s), “Allah katında en nefret edilen yaratık kimdir?”
diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ı itham eden kimsedir” Ben (soru
soran kimse) şöyle arz ettim: “İnsan Allah’ı itham eder mi?”
İmam şöyle buyurdu: “Evet, Allah’tan hayır taleb eden kimse
Allah’ın hayrı beğenmediği bir şeyde karar
kılmasından rahatsız olur. Böyle bir kimse Allah’a ithamda
bulunmuştur.” Ben (soru soran kimse) şöyle arz ettim: “Başka kim
Allah’ı itham eder” İmam şöyle buyurdu: “Allah’a şikayette
bulunan kimse” Ben, “Allah’tan şikayette bulunulur mu?” diye sorunca da
şöyle buyurdu: “Evet, birisi bir belaya düçar olduğunda
aşırı bir şekilde şikayette bulunur.” Ben, “Başka
kim şikayette bulunur?” diye arz edince şöyle buyurdu: “Kendisine bir
nimet verildiğinde şükretmeyen ve bir musibete
uğradığında sabretmeyen kimse.”[1163]
bak. el-Kerem, 3480. Bölüm
Kur’an:
“Yakup: “Ben üzüntü ve tasamı yalnız
Allah'a açarım. Allah katından, sizin bilemeyeceklerinizi bilirim”
dedi.” [1164]
9695. İmam
Sadık(a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin kardeşine şikayette
bulunursa Allah’a şikayette bulunmuştur. Her kim de kardeşinden
başkasına şikayette bulunursa, Allah’tan şikayette
bulunmuştur.”[1165]
9696. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir ihtiyacını mümine şikayet
eden (ona derdini söyleyen), sanki onu Allah'a şikayet etmiştir; bir
ihtiyacını kafire şikayet eden de sanki Allah'ı ona
şikayet etmiştir .”[1166]
9697. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslüman zorluğa ve darlığa
düşünce aziz ve celil olan rabbinden şikayette
bulunmamalıdır. İşlerinin tedbiri elinde bulunan rabbine
şikayette bulunmalıdır.”[1167]
9698. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şikayetini, onu ortadan
kaldırabilecek kimseye götür.”[1168]
9699. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın! Sakın! Hüzün ve probleminizi
telafi etmeyecek ve düşüncesiyle sorununuzu çözmeyen kimse nezdinde
dertleşmekten sakının.”[1169]
9700. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil olarak yaşayan ve sapık olarak
ölen topluluğu Allah’a şikayette bulunurum.”[1170]
9701. İmam
Ali (a.s) savaş meydanında düşmanla
karşılaşınca şöyle buyurmuştur: “Allah’ım, Peygamberimizin
olmayışını, düşmanımızın
çokluğunu, arzularımızın perişan oluşunu sana
havale şikayet ediyoruz.”[1171]
278. Konu
eş-Şehadet
Şahitlik-Tanıklık ( 1)
(Yargıda)
F Bihar,
104/301; Ebvab’uş Şehadat
F Kenz’ul
Ummal, 7/12-29; Kitab’uş Şehadat
F Vesail’uş
Şia, 18/225, Kitab’uş Şehadat
Kur’an:
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve
yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak
adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha
yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer
eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden
şüphesiz haberdardır.” [1172]
“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta
tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi
adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, takvaya daha
yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah
işlediklerinizden haberdardır.” [1173]
9702. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet şahitliğin ruhudur.”[1174]
9703. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben adilim ve ben sadece adalet üzere tanıklıkta
bulunurum.”[1175]
9704. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben zulüm üzere tanıklıkta bulunmam.”[1176]
Kur’an:
“Onlar şahitliklerini dosdoğru
yapanlardır.”[1177]
“Allah için şahadet için kalkın.”[1178]
9705. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir Müslümanın hakkını ihya etmek için hak
üzere tanıklık ederse kıyamet günü yüzünün nuru göz
alabildiğince uzadığı bir halde getirilir ve yaratıklar
onu ismi ve soyu ile tanırlar.”[1179]
Kur’an:
“Şahitler
çağırıldıklarında çekinmesinler.” [1180]
9706. İmam
Kazım (a.s) Allah-u Teala’nın “Ve tanıklar (tanıklığa)
çağrıldığı zaman…” ayeti hakkında
şöyle buyurmuştur: “Birisinin seni bir borç veya hakka
tanıklıkta bulunmaya çağırdığında hiç
kimsenin bundan sakınması doğru değildir.”[1181]
9707. İmam
Sadık (a.s), hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Birisinin tanıklık etmeye davet
edildiğinde, “Ben sizin için tanıklıkta bulunmam” demesi
doğru değildir.”[1182]
9708. İmam
Ali (a.s) hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Yani birisi bir iş için
tanıklığı kabul etmişse tanıklık etmeye
çağırıldığında bundan çekinmemesi gerekir; aksine
tanıklıkta bulunmalıdır. Bu
tanıklığında ihlas ve sadakat içinde olmalıdır.
Hiçbir kınayanın kınamasından korkmamalıdır,
iyiliği emretmelidir ve kötülükten sakındırmalıdır.”[1183]
9709. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi tanıklık kendisinden istenilmeden
tanıklıkta bulunmaktır.”[1184]
9710. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tanıklıkta bulunmaya
çağırıldığında icabet et.”[1185]
bak. Vesail’uş Şia, 18/225, 1. Bölüm
Kur’an:
“Allah tarafından kendisinde bulunan bir
tanıklığı gizleyenden daha zalim kim vardır?” [1186]
“Şahitliği gizlemeyin, onu kim
gizlerse şüphesiz kalbi günah işlemiş olur. Allah
işlediklerinizi bilir.” [1187]
9711. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir tanıklığı gizlerse veya Müslüman bir
şahsın kanının dökülmesine veya Müslüman birinin
malının yok olmasına sebep olacak bir tanıklıkta
bulunursa kıyamet günü yüzü kararmış ve zulmeti gözün
alabildiğince uzamış bir halde getirilir. Yüzünde
tırmalanma izleri vardır ve insanlar onu adı ve soyu ile
tanırlar.”[1188]
9712. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim tanıklığı gizlerse Allah insanların
gözleri önünde etini ona yedirir ve aziz ve celil olan Allah’ın şu
sözü de buna işaret etmektedir: “Şahadeti gizlemeyin.””[1189]
9713. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim tanıklığa çağırıldığında
onu gizlerse yalan yere tanıklıkta bulunan kimse gibidir.”[1190]
9714. İmam
Sadık (a.s) aziz ve celil olan Allah-u Teala’nın “ve şahitler şahitliğe
çağırıldığında” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Maksat
tanıklıktan öncedir.[1191]
Hakeza, “Allah-u Teala’nın, “Her kim şahadeti gizlerse kalbi günahkardır”
ayeti hakkında ise şöyle buyurmuştur: Bu tanıklıktan
sonradır.”[1192]
9715. İmam
Barkı (a.s) Allah-u Teala’nın, “Her kim şahadeti gizlerse kalbi
günahkardır” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani kalbi kafirdir.”[1193]
bak. Vesail’uş Şia, 18/227, 2. Bölüm
9716. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim şehadetinden döner ve onu gizlerse Allah
yaratıklarının önünde ona kendi etini yedirir ve dilini
çiğnediği bir halde cehenneme gider.”[1194]
9717. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) bir tanıklıkta
bulunan , bu tanıklığı sebebiyle birinin aleyhine hüküm
verilen ve daha sonra tanıklığından dönen kimse
hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu kimse tanıklıkta bulunduğu
şey hakkında zemanet sahibidir ve cezasını ödemelidir. Ama
henüz hüküm verilmemişse şahadetleri kenara bırakılır
ve bir ceza ödemez.”[1195]
bak. Vesail’uş Şia, 18/238, 11. Bölüm;
240, 12. Bölüm
Kur’an:
“Onlar yalan yere şahadet etmezler;
faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla
geçerler.” [1196]
9718. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir Müslüman veya bir zimmi veya her hangi bir insan
hakkında yalan yere tanıklıkta bulunursa kıyamet günü
dilinden asılır ve münafıklarla birlikte cehennemin en alt
katında yer alır.”[1197]
9719. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yalan yere tanıklıkta bulunan bir
kimse henüz bir adım atmadan cehennem ona farz olur.”[1198]
9720. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim nezdimde şüphesiz en çok nefret edileniniz ve benden ve
Allah’tan en çok uzak olanınız şüphesiz yalan yere
tanıklıkta bulunanızdır.”[1199]
9721. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslümanın malını almak için
aleyhine yalan yere tanıklıkta bulunan kimse için aziz ve celil olan
Allah onun cehennemlik olduğuna hükmeder.”[1200]
9722. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıymet günü yalan yere tanıklıkta bulunan kimse
yiyecek kabını yalayan köpek gibi ateşi yalayan bir halde
diriltilir.”[1201]
bak. Vesail’uş Şia, 18/236, 9. Bölüm;
584, 11. Bölüm; el-Bihar, 104/309, 2. Bölüm; Kenz’ul Ummal, 7/13, 18, 19; el-Habs,
683. Bölüm; 457. Konu, el-Kizb
9723. İmam
Ali (a.s) Şureyh’e şöyle buyurmuştur: “Bil ki tüm Müslümanlar bir günah sebebiyle kendisine
had uygulanan ve tövbe etmeyen, yalan yere tanıklık etmekle meşhur
olan ve kendisi hakkında kötü zanda bulunulan kimse dışında
birbirine karşı adil sayılmaktadır.”[1202]
9724. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim gece gündüz beş kez cemaatle namaz
kılarsa onun hakkında güzel zanda bulununuz ve şahitliğini
kabul ediniz.”[1203]
9725. İmam
Sadık (a.s) kendisine tanıklıkları kabul edilen ve edilmeyen
kimseleri soran Alkame’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Alkame! Her kim İslam dini üzere olursa
şahitlikleri kabul edilir.” Alkame, “Günah işleyen kimse
tanıklıkta bulunabilir mi?” diye sorunca da “Ey Alkame! Eğer
günahkarların tanıklığı kabul edilmeseydi bu taktirde
peygamberler ve vasiler dışında hiç kimsenin şahadeti kabul
edilmezdi. Zira sadece onlar masumdur. O halde birinin günah
işlediğini gözlerinle görmezsen veya iki kişi onun günahkar
olduğuna tanıklık etmezse böyle bir kimse adalet ve şerafet
sahibidir her ne kadar gerçekte günahkar olsa da şahadeti kabul edilir. Ve
her kim onun günahlarının gıybetini ederse aziz ve celil olan
Allah’ın velayetinden çıkmış ve şeytanın
velayetine girmiştir.”[1204]
9726. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslüman olarak doğar, iyilik ve
temizlik üzere meşhur olursa şahadeti kabul edilir.”[1205]
bak. Vesail’uş Şia, 18/288, 41. Bölüm;
el-Adl, 2551- 2553. Bölümler
Kur’an:
“İffetli kadınlara zina isnat edip de,
sonra dört şahit getiremeyenlere seksen kırbaç vurun; ebediyen
onların şahitliğini kabul etmeyin. İşte onlar yoldan
çıkmış kimselerdir.”[1206]
9727. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüpheli ve yumuşak kalpli kimselerin şahadeti kabul
edilmez.”[1207]
9728. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Alimlerin birbiri aleyhine şahadetleri kabul edilmez. Zira
onlar birbirine karşı hasadette bulunurlar.”[1208]
9729. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam’da kendisine bir had uygulanan bir kimsenin şahadeti
kabul edilmez.”[1209]
9730. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hain erkeğin, hain kadının, kardeşine kin
besleyenin, İslam’da bidat çıkaran erkeğin ve bidat çıkaran
kadının şahadeti kabul edilmez.”[1210]
9731. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hain erkeğin, hain kadının, kindar insanın,
kardeşine düşmanlık edenin, (köle ve kabile üyeliği gibi)
bağlılığı olduğu sanılan kimsenin,
akrabanın ve ev hizmetçisinin şahadeti kabul edilmez.”[1211]
9732. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dilencilik eden kimsenin şahadeti kabul edilemez.”[1212]
9733. İmam
Sadık (a.s) kendisine şahadetleri kabul edilmeyen kimseleri soran
Ubeydullah bin Ali el Halebi’ye şöyle buyurmuştur: “Şüpheli, itham edilen ve düşman
kimsenin şahadeti kabul edilmez.” Ubeydullah şöyle diyor: Ben, ohalde
fasık ve hain kimsenin şahadeti kabul edilir mi?” diye arz ettim imam
da şöyle buyurdu: “Bunlar da şüpheli kimselerden
sayılmaktadır.”[1213]
9734. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fasıkın şahadetini sadece kendi
aleyhine olduğu taktirde kabul ederim.”[1214]
9735. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri (a.s) söven kimsenin ve ne
kötü laf konuşan kimsenin ve ne de dini açıdan rezil rüsva olan
kimsenin şahadetini kabul ederdi.”[1215]
9736. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ezan ve namaz için para isteyen kimsenin
arkasında namaz kılmamak gerekir ve şahadeti makbul
değildir.”[1216]
9737. İmam
Bakır (a.s) babalarından naklen şöyle buyurmuştur: “Kindar insanın ve dini açıdan rezil
rüsva olan birinin şahadeti kabul edilmez.”[1217]
9738. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüpheli insanın, düşmanın,
ceza ödeyen kimsenin, işçinin, ortağın, itham edilen kimsenin ve
takipçinin (öğrenci, uşak, veya bir bağı olan kimsenin)
şahadeti kabul edilmez. Şarap içen, satranç oynayan, tavla ve kumar
oynayan kimsenin de şahadetleri kabul dilemez.”[1218]
9739. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tavla ve on dört taş oynayan kimsenin ve
akdoğan (şahbaz) sahibinin tanıklığı kabul
edilmez.”[1219]
bak. Vesail’uş Şia, 18/271, 27. Bölüm
ve s. 273, 282; 29, 35. Bölümler
9740. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zinada dört şahit diğer haklarda ise
iki şahit tayin dilmiştir. Çünkü evli insanın
taşlanması çok ağır bir cezadır ve ölüme neden olmaktadır.
Bu yüzden zina meselesinde şahadet iki kat ve çok sıkı
tutulmuştur. Zira bu işte zina eden kimsenin öldürülmesi,
çocuğunun soyunun yok olması ve mirasın zayi olması söz
konusudur.”[1220]
bak. el-Bihar, 79/38, 104/302
9741. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Abbas! Sadece sana gün gibi açık olan konularda
şahitlikte bulun.”[1221]
9742. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ama sen ey ibn-i Abbas! Sadece konu sana güneş gibi
aydınlık olduğunda şehadette bulun.”[1222]
9743. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Olayı elinin içini
tanıdığın gibi tanıdığın taktirde
şehadette bulun.”[1223]
9744. Resulullah
(s.a.a) kendisinden şahadet hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Güneşi
görüyor musun? Konu bu kadar açık olduğu taktirde şehadette
bulun. Aksi taktirde şehadette bulunmaktan sakın.”[1224]
9745. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali (a.s) şer’i hadler hususunda
tanıklığa tanıklığı caiz görmüyordu.”[1225]
9746. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Had uygulama ve kefalette bulunma hususunda
tanıklığa tanıklıkta bulunmak caiz değildir.”[1226]
9747. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi başka birisinin şahadetine
tanıklıkta bulunursa şahadeti kabul edilir ve o yarım
şahadet sayılır. Eğer iki adil şahit birinin
şahitliğine şahitlikte bulunursa bir kişi olarak
şahadetleri kabul edilir. (Diğer bir şahide ihtiyaç duyulur. ) ”[1227]
bak. Vesail’uş Şia, 18/297, 300; 44,
46. Bölümler
9748. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şahitlere değer verin zira Allah-u Teala onlar
vasıtasıyla hakları sahibine geri çevirmekte ve zulmü def
etmektedir.”[1228]
279 Konu
eş-Şehadet (2)
Şehadet
(Allah Yolunda Öldürülmek)
F Bihar,
82/1; Ahkam’uş Şehid
F Kenz’ul
Ummal, 4/397, 593; Fi Şehadet’ul Hakikiyye
F Kenz’ul
Ummal, 4/315, 598; fi Şehadet’ul Hukmiye
F Bihar,
42/190-311, Ebvab-u Şehadet-u İmam Ali (a.s)
F Bihar,
44/133, 22. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Hasan-i Mucteba (a.s)
F Bihar,
44/217-394 ve c. 45, Ebvab-u Şehadet-u İmam Hüseyin b. Ali (a.s)
F Bihar,
46/147, 10. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Ali b. Hüseyin (a.s)
F Bihar,
46/212, 1. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Bakır (a.s)
F Bihar,
47/1, 1. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Sadık (a.s)
F Bihar,
48/206, 9. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Kazım (a.s)
F Bihar, 49/283,
19. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Rıza (a.s)
F Bihar,
50/1, 1. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Cevad (a.s)
F Bihar,
50/189, 4. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Hadi (a.s)
F Bihar,
50/325, 5. bölüm, Ebvab-u Şehadet-u İmam Askeri (a.s)
9749. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her iyiliğin üstünde insanın Allah yolunda öldürülmesine
kadar bir iyilik vardır. İnsan Allah yolunda öldürülünce o iyilikten
daha üstün bir iyilik yoktur.”[1229]
9750. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En şerefli ölüm şehadettir.”[1230]
9751. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde şu iki
damladan daha sevimli hiçbir damla yoktur. . Allah yolunda dökülen kan
damlası ve kulun gece yarısı aziz ve celil olan Allah için
döktüğü göz yaşı damlası.”[1231]
9752. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Hamd şüphesiz Allah’a mahsustur...öyle bir
hamd ki onun vasıtasıyla Allah’ın mutlu dostları zümresine
ve düşman kılıçlarının şehit ettiği
kimselerin arasına girelim.”[1232]
9753. İmam
Ali (a.s) Haşim bin Utbe hakkında yaptığı bir
duasında şöyle buyurmuştur: “Allahım! Kendi yolunda şehit
olmayı ve peygamberinle birlikte bulunmayı ona nasip et.”[1233]
9754. İmam
Ali (a.s) Sıffin’de Muaviye ordusuyla karşılaşmaya giderken
yaptığı bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey yükseltilmiş tavanın Rabbi olan
Allah’ım!...Düşmana galip getirirsen azıp zulmetmekten koru,
hakka dayandır bizi. Onları bize galip getirirsen, bizi
şahadetle rızıklandır ve fitneden koru.”[1234]
9755. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı mektubunun sonunda
şöyle buyurmuştur: “Rahmetinin genişliğine, yüce kudretine ve her isteneni
vermesine dayanarak, senin ve benim ömrümü saadet ve şahadetle
tamamlamasını diliyorum.”[1235]
9756. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın iyi kulları göç etmeye
azmettiler, dünyanın kalıcı olmayan az bir metasını
ahiretin yok olmayan çok sevabına sattılar. Sıffın'de
kanları dökülen kardeşlerimiz bugün hayatta olmadıkları
için zarar etmediler...yolu kat eden ve hak üzere hareket eden kardeşlerim
nerede!? Onlar ölümle anlaştılar ve başları facir/kötü
insanların yanına gönderildi.”[1236]
bak. el-İlm, 2839. Bölüm
Kur’an:
“Bu işte bir şeyimiz (karar ve
görüşümüz) olsaydı, burada öldürülmezdik” diyorlar. De ki:
“Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm yazılı olan
kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı.”[1237]
“Ey iman edenler! Yolculuğa çıkan veya
savaşa giden kardeşleri hakkında: “Onlar yanımızda
olsalardı ölmezler ve öldürülmezlerdi” diyen kafirler gibi olmayın.
Allah bunu kalplerine bir hasret olsun diye bıraktı. Dirilten de
öldüren de Allah'tır. Allah işlediklerinizi görür.” [1238]
9757. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaçan kimse, ömrünü uzatmaz, kendisiyle ölüm
günü arasına bir engel koyamaz.”[1239]
9758. Ziyad bin
Nasr el Harisi, Abdullah bin. Budeyl’e Sıffın günü şöyle dedi: “Bugün
oldukça zor bir gündür. Bugün sadece güçlü olan cesur, doğru bir niyet
sahibi ve kalıcı bir kalp kuvveti bulunan kimseler sabredebilir. .
Allah’a yemin olsun ki bugün bizden ve onlardan sadece çok az bir kimsenin
kalacağını tahmin ediyorum.” Abdullah bin Budeyl şöyle
dedi: “Allah’a yemin olsun ki bende aynı şeyi tahmin ediyorum.” Bu
ikisinin sözü Ali’ye (a.s) ulaştı. İmam (a.s) onlara şöyle
buyurdu: “Bu sözü
göğüslerinizde gizleyin ve aşikar etmeyin. Hiç kimse onu sizden
duymasın. Şüphesiz Allah bir grup için öldürülmeyi
yazmıştır ve bir gruba da doğal ölümü
yazmıştır. Herkesin ölümü Allah’ın mukadder
kıldığı üzere çatar. O halde Allah yolunda cihad edenlere
ve itaatinde öldürülenlere ne mutlu!” [1240]
bak. 443. Konu, el-Kaza (1)
9759. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben Allah yolunda savaşmayı sonra öldürülmeyi,
yeniden savaşmayı sonra yine öldürülmeyi ve yeniden
savaşmayı ve öldürülmeyi seviyorum.”[1241]
9760. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Canım elinde olana andolsun ki Allah yolunda öldürülmeyi, sonra
dirilmeyi sonra yine öldürülmeyi ve sonra yeniden dirilmeyi ve sonra yeniden
öldürülmeyi seviyorum.”[1242]
9761. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ya Resulullah! Uhud günü Müslümanlardan bir
grup şehid olmuş, bense şahadete erişememiştim ve bu
bana pek ağır gelmişti de “Müjdelerim seni, şahadet
arkandadır” dememiş miydin?” diye sordum.”Evet dediğin gibidir!
O zaman nasıl sabredeceksin?” deyince de, ben: “Ey Allah’ın Resulü! Bu
sabır yeri değil; müjde ve şükür yeridir” dedim.”[1243]
9762. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Konuşacak olursam hükümet
hırsına kapıldığımı söylüyorlar. Susacak
olursam ölümden korktuğumu iddia ediyorlar. Heyhat! Başımdan
geçen bunca sayısız zor ve ağır olaydan sonra mı
ölümden korkacağım. Allah’a andolsun ki Ebi Talib’in
oğlunun(Ali’nin) ölümle ünsiyet ve dostluğu çocuğun anne
memesine olan ünsiyet ve dostluğundan daha çoktur.”[1244]
9763. İmam
Ali (a.s) ashabını cihat hususunda gevşek davranmaları
sebebiyle kınayarak şöyle buyurmuştur: “Benim için
karşılaşacağım en sevimli şey ölümdür.”[1245]
9764. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki ben hak üzereyim ve
şüphesiz şehadeti seviyorum.”[1246]
9765. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki düşmanla
karşılaşma anında şehadet ümidim olmasaydı ve
kendimi onun için hazırlamasaydım birgün bile bunların
yanında kalmayı istemezdim.”[1247]
9766. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a And olsun ki eğer savaş
meydanında düşmanla savaşırken şehit olma ümidi
olmasaydı –elbette eğer böyle taktir edilmişse- Allah’a andolsun
ki merkebime biner ve kuzey ve güney rüzgarları estikçe sizleri asla talep
etmezdim.”[1248]
9767. İmam
Ali (a.s) İbn-i Mülcem tarafından darbe aldıktan sonra
şöyle buyurmuştur: “Kabenin rabbine and olsun ki kurtuldum!”[1249]
9768. İmam
Ali (a.s) İbn-i Mülcem tarafından darbe aldıktan sonra
şöyle buyurmuştur “Vallahi ölüm konusunda ne nefret ettiğim
bir şeyle karşılaştım ve ne de tanımadığım
bir şeyi gördüm. Şimdi ben, geceleyin su arayan kimsenin suya
kavuştuğu, isteyenin muradına erdiği gibiyim.”[1250]
9769. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suya ulaşan susuz kimse gibi Allah’a
doğru gidecek olan kimdir? Cennet, mızrakların ucunun
altındadır. Bugün (herkesin) sözlerinin (doğruluğu veya
yalan oluşu) denenir ve belli olur. Allah’a andolsun ki düşmanlarla
karşı karşıya gelmeye olan iştiyakım onların
ev ve yuvalarına olan iştiyakımdan daha fazladır.”[1251]
9770. İmam
Ali (a.s) savaşa teşvik hususunda şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Duran kimse ölümün pençesinden
kurtulmaz, ölümden kaçan kimse onu aciz bırakamaz. Şüphesiz ölümden ne
kaçış mümkündür ve ne de kaçış yeri vardır.
Öldürülmeyen kimse ölür. Şüphesiz ölümlerin en yücesi (Allah yolunda)
öldürülmektir. Ali’nin canını elinde bulundurana andolsun ki bin
kılıç darbesi bir defa yatakda ölmekten daha kolaydır.”[1252]
9771. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ölümlerin en yücesi (Allah
yolunda) öldürülmektir. İbn-i Ebi Talib’in canı elinde olan Allah’a
andolsun ki benim için bin kılıç darbesi, -Allah’a itaat üzere
olmayan- yatakda ölmekten daha kolaydır.”[1253]
9772. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizler eğer öldürülmeseniz de öleceksiniz.
Ali’nin canı elinde olana andolsun ki başa inen bin kılıç
darbesi yatakta ölmekten daha kolaydır.”[1254]
9773. İmam
Rıza (a.s) kendisine Müminlerin Emiri’nin (a.s), “Kılıç darbesi
yemek, yatakta ölmekten daha kolaydır” sözü hakkında sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Kılıç darbesi yemekten maksat Allah yolunda olan
kılıç darbesidir.”[1255]
9774. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şahadet borç dışında her şeyi telafi eder.”[1256]
9775. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehidin kanının ilk damlası yere damlayınca
borç dışında bütün günahları
bağışlanır.”[1257]
9776. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Borç dışında şehidin bütün günahları af
olur.”[1258]
9777. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Borç dışında Allah yolunda
öldürülmek bütün günahları temizlenir. Zira borç, ödemek
dışında temizlenemez. Dolayısıyla ya borcunu ödemeli
ya da alacaklı borcundan vazgeçmelidir.”[1259]
9778. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah yolunda öldürülürse Allah ona
günahlarından hiç birini tanıtmaz.”[1260]
Vesail’uş Şia, 13/83, 4. Bölüm;
ez-Zenb, 1383. Bölüm
Kur’an:
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler
saymayın, bilakis Rableri katında diridirler,
rızıklanırlar.” [1261]
“Allah
yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz
farkında değilsiniz.”[1262]
bak. el-Mevt,
3741, 3742. Bölümler
9779. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim düşmanla karşılaşır ve
öldürülürünceye veya galip gelinceye
kadar sabrederse kabirde müşkülata müptela olmaz.”[1263]
9780. Resulullah
(s.a.a) şehidin kabirde hiç bir müşkülata müptela
olmayışı hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Şehidin başının
ğzerindeki kılıçların parıltısı onun
zorluğa müptela oluşuna yeter.”[1264]
9781. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse öldükten sonra Allah nezdinde hayırdan nasiplenmez,
kendisine bütün dünya verilse dahi dünyaya dönmekten mutlu olmaz. Sadece
şehit şehadetin faziletini bildiği için yeniden dönmeyi ve
dünyada öldürülmeyi arzu eder.”[1265]
9782. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennete giren hiç kimse yeryüzünde olan her şeyden nasiplense
de dünyaya dönenmeyi sevmez sadece şehit şahadetin yüceliğini
müşahede ettiği için yeniden dönmeyi ve on defa öldürülmeyi arzu
eder.”[1266]
9783. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse dünya ve içindekilere sahip olsa da öldüğü, ve Allah
nezdinde bir hayırdan nasiplendiği halde dünyaya dönmeyi sevmez.
Sadece şehit şahadetin faziletini müşahede ettiği için
dünyaya dönmeyi ve yeniden öldürülmeyi arzu eder.”[1267]
9784. Resulullah
(s.a.a) Cabir b. Abdullah Ensari’ye şöyle buyurmuştur: “Allah hiç kimseyle hicapsız (perdesiz)
konuşmamıştır. Ama senin babanla yüz yüze
konuşmuş ve ona şöyle buyurmuştur: “Benden dile ki sana bağışta
bulunayım.” Baban şöyle dedi: “Senden beni dünyaya yeniden döndürmeni
ve yeniden cihad edip öldürülmeyi itiyorum.”[1268]
9785. İmam
Hüseyin (a.s) Kerbela yolunda şöyle buyurmuştur: “Ben ölümü saadet zalimlerle birlikte yaşamayı ise işkence olarak
görüyorum.”[1269]
9786. İmam
Ali (a.s) ashabını kınayarak şöyle buyurmuştur: “Yardım etmek ve kendi hakkınız
yolunda cihat etmek için ne bekliyorsunuz? Ölüm sizler için bu dünyada
haksız karşısında hor ve zillet içinde olmanızdan daha
iyidir.”[1270]
bak. 170. Konu, ez-Zillet
9787. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim gerçekten şahadeti arzularsa ona her ne kadar
şahadete erişmese de (sevabı) verilir.”[1271]
9788. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’tan şahadeti arzularsa her ne kadar
yatağında ölse de Allah onu şehitlerin makamına
ulaştırır.”[1272]
bak. Kenz’ul Ummal, 4/421
9789. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nice kimse savaş aletleri ile öldürüldüğü halde ne
şehittir ve ne de övülmüş bir kimsedir. Nice kimseler de vardır
ki kendi yatağında doğal halde ölse Allah nezdinde sıdıklardan
(doğrulardan) ve şehitlersen sayılır.”[1273]
bak. 2121. Bölüm
9790. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi halkına ilk defa yemek veren, ceddim
Haşim’dir. Mute savaşında atını ilk defa öldüren iki
kanat sahibi (zulcenaheyn) Cafer bin. Ebi Talib’tir. Allah Tebarek ve Teala
yolunda atını ilk kez mücehhez kılan Mikdat bin. Esved-i
Kindi’dir. Allah Tebarek ve Teala yolunda ilk ok atan kimse Sa’d bin Ebi
Vakkas’tır. İslam’ın ilk şehidi ise Mihce’dir.”[1274]
bak. el-Cihad (1), 573. Bölüm
9791. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kimin malı haksız yere alınmak istenir de o da onu
savunmak için savaşır ve öldürülürse şehittir.”[1275]
9792. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ailesini savunma yolunda zulümle öldürülürse şehittir.
Her kim kendi malını savunma yolunda mazlumca öldürülürse
şehittir. Her kim komşusunu savunma yolunda zulümle öldürülürse
şehittir. Her kim aziz ve celil olan Allah yolunda öldürülürse
şehittir.”[1276]
9793. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim canını savunma yolunda savaşır ve
öldürülürse şehittir.”[1277]
9794. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisinden bir zulmü def etme yolunda öldürülürse
şehittir.”[1278]
9795. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendi malını savunma yolunda öldürülürse
şehittir.”[1279]
9796. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Elde edinceye veya öldürülünceye kadar mal ve mülkünü savunma
yolunda savaş. Bu taktirde ahiret şehitlerinden olursun.”[1280]
9797. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hakkını savunma yolunda ölmek ne güzel ölümdür.”[1281]
bak. Vesail’uş Şia, 11/91, 46. Bölüm
9798. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim aşık olur ama aşkını gizler,
iffetli olur ve bu sebeple ölürse şehittir.”[1282]
9799. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda şehid olan mücahidin ecri,
gücü yettiği halde iffetten ayrılmayan kimseden daha büyük
değildir.”[1283]
9800. Resulullah
(s.a.a) ashabıyla birlikte Abdullah b. Revaha’yı ziyaret ederken
şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin şehidi kimdir?” Ashab şöyle arzetti: “Allah yolunda
savaşarak öldürülünceye kadar
düşmana sırtını çevirmeyen kimsedir.” Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurdu: “O halde ümmetimin şehitleri çok azdır!
Şehit sizin dediğiniz kimsedir ve veba hastalığı ve
kulunç ağrısı sebebiyle ölen, enkaz altında kalan, suda boğulan
ve toplu olarak ölen kadın da şehittir.” Ashab, “Ey Allah’ın
Resulü! Toplu ölmek ne demektir?” diye sorunca Peygamber şöyle buyurdu:
“Çocuğu karnında kalarak ölmektir.”[1284]
9801. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehitler beş kişidir: Veba
hastalığından veya karın ağrısından veya
kulunç ağrısından ölen, enkaz altında kalan ve aziz ve
celil olan Allah yolunda savaşarak şehit olandır.”[1285]
9802. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Veba hastalığı sebebiyle ölen her Müslüman
şehittir.”[1286]
9803. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin öldüğü her halde ve
canının alındığı her an şehittir.”[1287]
9804. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse şehittir.”[1288]
9805. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimizin hepsi sıddık
(doğru) ve şehittir.” Zeyd bin Erkam şöyle diyor: “Onlar
yatağında öldüğü halde böyle bir şey nasıl mümkündür?”
diye arz ettim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Sen Allah’ın
kitabını okumadın mı ki “Allah’a ve meleklerine iman
edenler şüphesiz Rableri nezdinde doğrular ve şehitlerin ta
kendileridir” diye buyuruyor. Daha sonra şöyle buyurdu: “Eğer şahadet
sadece kılıçla öldürülen kimseye özgü bir şey olsaydı bu
taktirde Allah’ın şehitleri çok az olurdu.”[1289]
9806. Minhal'ul
Kessab şöyle diyor: “İmam Sadık’a (a.s) şöyle arz ettim:
Dua et de Allah bana şehadeti nasip etsin.” İmam (a.s) şöyle
buyurdu: “Şüphesiz
ki mümin şehittir.” Daha sonra şu ayeti okudu: “Allah’a ve
meleklerine iman edenler şüphesiz Rableri nezdinde doğrular ve
şehitlerin ta kendileridir.”[1290]
9807. İmam
Sadık (a.s) Ebu Basir’e şöyle buyurmuştur: “Ey Eba Muhammed! Her kim bu işe (imamet ve
velayete) inanarak ölürse şehittir. Ben, (Eba Basir) şöyle arz ettim:
“Fedan olayım, hatta yatakta ölse de mi?” İmam şöyle buyurdu: “Hatta
yatağında ölse bile şehittir, o diridir ve
rızıklanır.”[1291]
9808. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çünkü
sizden Rabbinin, O’nun elçisinin ve Ehl-i Beyt'inin hakkını
tanıyarak yatağında ölen kimse de şehittir ve ecri Allah’a
aittir. Salih işlere niyetinden dolayı da sevaba ermesi de
muhakkaktır. Bu niyeti, (Allah yolunda) kılıcını
çekmesinin yerini tutar.”[1292]
9809. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden her kim bu işe (imamet ve velayete)
inanarak ölürse şehittir ve Allah yolunda öldürülen kimse gibidir.”[1293]
9810. İmam
Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Kaim’imizin gaybeti döneminde bizim
sevgimiz ve dostluğumuz üzere ölürse Allah ona Bedir ve Uhud
şehitleri gibi bin şehidin sevabını verir.”[1294]
9811. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehitlerin en üstünü ilk saflarda savaşan ve
düşmandan öldürülünceye kadar yüz çevirmeyen kimsedir. Bunlar cennetin en
üst yerlerinde otururlar. Rableri onların yüzüne güler. Rabbinin kuluna
güldüğü yerden kulun sorgusu olmaz.”[1295]
9812. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı bir mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Görmüyor
musun -elbette sana bildirmek için değil, Allah’ın bizlere
verdiği nimetlerini dile getirmek için diyorum- Muhacir ve Ensar’dan bir
kısmı Allah yolunda şehit oldular ve her birinin bir fazileti
vardır. Amma bizim şehidimiz (Hamza), şehid olduğu zaman
kendisine "seyyid-üş-şüheda" denildi ve Resulullah onun
namazını kılarken yetmiş tekbir aldı.”[1296]
9813. İmam
Bakır (a.s) Arşın sütununa şöyle
yazıldığını buyurmuştur:: “Hamza Allah ve Resulünün (s.a.a) aslanı ve
şehitlerin efendisidir.”[1297]
9814. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah yolunda yaralanırsa kıyamet gününe kadar
misk gibi kokar, rengi za’feran rengini andırır ve üzerinde
şehitlerin nişanesi vardır. Her kim ihlas üzere Allah’tan
şahadet dilerse Allah ona yatağında ölse dahi şehidin
sevabını verir.”[1298]
9815. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sevgili ceddim (Atam) Resulullah (s.a.a) bana
şöyle buyurmuştur: “İmamet işini Ehl-i Beyt’imden on iki
imam ve seçkinler üstlenecektir. Biz hepimiz ya öldürülür ya da zehirleniriz.”[1299]
9816. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz hepimiz öldürülürüz.”[1300]
9817. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki biz hepimiz öldürülür ve
şehit oluruz.”[1301]
bak. el-Bihar, 27/207, 9. Bölüm
280. Konu
eş-Şuhret
Şöhret-Şan
F Bihar,
71/370, 91. bölüm; ez-Zikr’ul Cemil
F Bihar, 70/108,
49. bölüm; el-Uzlet an Şirar’il Halk
bak.
F 152. konu,
el-Humul, 172. konu, er-Riyaset; 350. konu, el-İzzet; 351. konu, el-Uzlet
F el-Cah,
648. bölüm; el-Hayat, 980. bölüm; el-İzzet, 2713. bölüm
Kur’an:
“Senin şanını yükseltmedik mi?” [1302]
“İman edip salih amel işleyenleri
Rahman (gönüllerde) sevgi kılacaktır.” [1303]
“Sonrakilerin beni güzel şekilde
anmalarını sağla.” [1304]
bak. Meryem, 50, Ta- Ha, 39, Ankebut, 27;
Saffat, 78
9818. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümkün olduğu kadar kendisinizi dünyanın hüzünlerinden ve
gamlarından uzak tutun. Zira her kim kalbi ile Allah-u Teala'ya yönelirse
Allah, kullarının kalbini sevgi ve rahmetle ona itaatkar kılar ve Allah her türlü
hayrı ona doğru yöneltir.”[1305]
9819. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan’a vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz iyileri Allah’ın
kullarının dilinde cari kıldığı şeyle
tanımak mümkündür. O halde senin görüşünde en sevimli ve en iyi azık
salih amel azığı olmalıdır.”[1306]
9820. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allahım! Kullarının kalbine
benim sevgimi at… düşmanlarının kalbine benim korkumu at… Beni
sev ve başkalarının nezdinde de beni sevimli kıl.
Sevdiğin iş ve amelleri nezdimde sevimli kıl ki büyük bir
lezzetle onları yapmaya başlayayım ve büyük bir sevinçle sona
erdireyim.”[1307]
9821. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’tan istenilen en iyi
şey üç şeydir: “Allahım! Beni dinde fakih kıl, Müslümanlar
nezdinde sevimli kıl ve gelecek nesiller arasında iyi bir isimle ve
iyi bir ün ile meşhur kıl” diye dua etmendir.”[1308]
9822. Resulullah
(s.a.a) kendisine, “Birisi kendisi için iyi bir şey yapıyor ve
insanlar onu övüyor” diye soran Ebu Zer’e şöyle buyurmuştur: “Bu müminlere dünyada ulaşan müjdedir.”[1309]
9823. Resulullah
(s.a.a) kendisine, iyi bir şey yaptığında insanların
kendisini övdüğü kimse sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu mümine dünyada ulaşan bir müjdedir.”[1310]
9824. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah ümmetimden birini severse kendisini sevsinler diye sevgisini
seçkin insanların kalbine meleklerin ve arşın sahiplerinin
ruhlarına atar. Gerçek dost budur.”[1311]
9825. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala bir kulunu severse bir münadi gökten şöyle nida
eder. “Ey insanlar! Alla-u Teala falan kimseyi seviyor o halde siz de onu
sevin.” Böylece kalpler onu kendisine yerleştirir ve o insanlar nezdinde
karşılaştığı herkes tarafından sevilen ve
gıpta edilen biri haline gelir.”[1312]
9826. Mufazzal
şöyle diyor: İmam Sadık’a (a.s) şöyle arz ettim: “Bizim
tarafta şöyle diyorlar: “Allah Tebarek ve Teala bir kulu sevince bir
münadi gökten şöyle nida eder: “Allah falan kimseyi seviyor siz de onu
sevin” böylece onun sevgisi kulların kalbine düşer. Allah bir kulu
sevmeyince gökten bir münadi şöyle nida eder: “Allah falan kimseyi
sevmiyor ve siz de onu sevmeyin.” Ve böylece Allah onun nefretini
kullarının kalbine atar.”
Mufazzal şöyle diyor: İmam duvara
dayanmıştı, doğruldu üç defa (toz ve topraktan ellerini
silkeledi ve o halde şöyle buyurdu: “Hayır bu onların dediği gibi değildir. Aziz ve
celil olan Allah bir kulu sevdiği halde yeryüzündeki insanları
kendisini kötülesinler, onları böylece günaha salsın ve ona da sevap
versin diye tahrik eder. Allah bir kulu sevmezse onu da övsünler ve bu
işle hem insanlar ve hem de o günahkar olsun diye insanlar nezdinde
sevimli kılar. Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah nezdinde Yahya bin Zekeriya’dan
daha sevimli kimdi? İnsanlar onun aleyhine ayaklandılar ve sonunda
onu öldürdüler. Aziz ve celil olan Allah nezdinde Ali’den (a.s) daha sevimli
kimdi? Ama insanlardan neler çektiğini sadece o biliyor! Allah Tebarek ve
Teala nezdinde Hüseyin bin Ali’den (a.s) daha sevimli kim vardır?
İnsanları aleyhine tahrik etti ve sonunda onu da öldürdüler.”[1313]
Ben şöyle diyorum:
Bu hadislerin arasını bulmak ve ortak bir anlam çıkarmak
için dikkat etmek gerekir.
bak. Es-Sıdk, 2195. Bölüm
Kur’an:
“İşte
bu ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen
kimselere veririz. En güzel akıbet Allah'a karşı gelmekten
sakınanlarındır.” [1314]
9827. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın koruduğu hariç insana din ve dünyasında
halkın parmakla gösterdiği birisi olması kötülük olarak yeter.”[1315]
9828. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala'nın koruduğu kimse dışında
insanın din ve dünya işlerinde meşhur olması ve
insanların kendisini parmakla göstermesi kötülük olarak yeter.”[1316]
9829. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsana parmakla gösterilmesi günah olarak yeter.” Ashab
şöyle arz etti: “Ey Allah’ın Resulü! Eğer güzel bir isimle ünlü
olsa da mı?” Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ın kendisine
acıdığı kimse dışında iyi bir isimle ünlü
olsa bile kendisi için kötüdür. Eğer kötü bir isimle ünlü olursa bu daha
kötüdür.” [1317]
9830. İmam
Ali (a.s) müminin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Mümin büyüklüğü hoş görmez ve
şöhreti sevmez.”[1318]
9831. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünya ve ahirette yücelmeyi severse
dünyada yücelmeye düşman olmalıdır.”[1319]
9832. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul dünyada bir basamak çıkmak ister ve
bir basamak yükselirse Allah ahirette o basamaktan daha yüksek bir basamak
aşağı indirir.”[1320]
9833. İmam
Sadık (a.s) müminin sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Mümin
dünya izzetini istemez ve zilleti hususunda da tahammülsüzlük göstermez.
İnsanlar kendisine isabet eden dünyanın hüznünü taşır.
Mümin ise (ahiret) hüznüyle meşgul olur.”[1321]
bak. el-Ahiret, 33. Bölüm; el-Havf, 1138. Bölüm
9834. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsana parmakla gösterilmesine sebep
olacak bir elbise giymesi veya parmakla gösterilecek bir bineğe binmesi
horluk olarak yeter.”[1322]
9835. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “: Allah iki şöhreti sevmez: Elbise
şöhretini ve namaz şöhretini.”[1323]
9836. İmam
Sadık (a.s) Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret hakkında sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Yılda bir defa (ziyaret etmek gerekir). Şüphesiz ben
şöhreti sevmiyorum.”[1324]
9837. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadetle meşhur olmak kötümserlik
sebebidir.”[1325]
9838. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ibadetle kendini meşhur
kılarsa dinine (ve dindarlığına) karşı töhmet
edin. Zira aziz ve celil olan Allah ibadet şöhretinden ve elbise
şöhretinden nefret eder.”[1326]
9839. İmam
Sadık (a.s) göz alıcı elbiseyle yanına gelen Abbad el-
Basri’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Abbad! Bu elbise de nedir?” O şöyle arz
etti: “Ey Aba Abdillah! Bunu bana ayıp mı görüyorsun?” İmam
şöyle buyurdu: “Evet Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her
kim dünyada meşhur kılan (dikkat çeken) bir elbise giyinirse Allah
kıyqmet günü ona horluk elbisesini giydirir.”[1327]
9840. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların kalpleri için
arkasından yükselen ayakkabı seslerinden daha zararlı bir
şey göremiyorum.”[1328]
9841. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala şöhret elbisesinden
nefret etmektedir”[1329]
9842. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyi ve kötü şöhret ateştedir.”[1330]
bak. Vesail’uş Şia, 1/56, 17. Bölüm ve
3/354, 12. Bölüm
9843. İshak
bin Ammar Seyrefiyy şöyle diyor: “Ben Kufe’de iken bir çok kardeşler beni
görmeye geldiler. Ben şöhretten nefret ediyordum ve din şöhretini
elde etmemek için köleme beni görmeye gelen herkese “O burada değil” demesini
emrettim. İshak daha sonra şöyle diyor: “O yıl beş defa
hacca gittim ve İmam Sadık ile görüştüm. Bana karşı
çok farklı ve ağır davrandığını görünce şöyle
arz ettim: “Fedan olayım! Neden bana farklı davranıyorsun.”
İmam şöyle buyurdu: “Çünkü senin de müminlere karşı
tavrın değişmiş.” Ben şöyle arzettim: “Fedan
olayım! Ben şöhretten korkuyorum. Benim sizi ne kadar sevdiğimi
Allah biliyor.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ey İshak! Kardeşlerinle
görüşmekten sıkılma.”[1331]
9844. Faid
şöyle diyor: İmam Kazım’ın(a.s) huzuruna vardım ve
şöyle arz ettim. “Fedan olayım! Bu işe inanan ve inanmayan herkes Hüseyin’in (a.s)
ziyaretine gelmektedir. Hatta kadınlar süvari bir halde ziyaret için yola
düşmekteler ve bir şöhret haleti ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Ben bu sebeple şöhretten korktuğum için ziyarete
gitmekten çekindim.” Ravi şöyle diyor: “İmam bir an durdu bana cevap
vermedi ve daha sonra bana bakarak şöyle buyurdu: “ Ey Iraklı! Onlar
kendini meşhur kılıyorlarsa sen kendini meşhur kılma
(gösteriş yapma) Allah’a yemin olsun ki her kim tanıyarak ve
hakkını bilerek Hüseyin’i ziyaret ederse Allah geçmiş ve gelecek
günahlarını bağışlar.”[1332]
281. Konu
eş-Şura
Meşveret
F Bihar,
75/97, 48. bölüm
F Kenz’ul
Ummal, 3/409, 789
F Vesail’uş
Şia, 8/424-430, el-Meşveret
bak.
F Es-Sefer,
1822. bölüm; el-Kaza(2), 3375. bölüm
Kur’an:
“Rablerinin çağrısına cevap
verenler ve namaz kılanlar… Onların işleri aralarında
meşveret iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak
ederler.” [1333]
“Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak
davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz
etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara
mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar
verdin mi Allah'a tevekkül et, doğrusu Allah tevekkül edenleri sever.” [1334]
9845. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir insan meşveret etmekten dolayı
helak olmaz.”[1335]
9846. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) beni Yemen’e gönderdi ve
tavsiye olarak şöyle buyurdu: “Allah’tan hayır taleb eden kimse
şaşkınlığa düşmemiş ve meşveret eden hiç
kimse pişman olmamıştır.”[1336]
9847. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimse eğer işini
doğru yaparsa insanlar onu över ve eğer yanlış yaparsa onu
mazur görürler.”[1337]
9848. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim akıl sahipleriyle meşveret
ederse, akılların nuruyla aydınlanır.”[1338]
9849. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret etmek sana diğerlerinin
doğru düşüncelerini kazandırır.”[1339]
9850. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimse (hatalarda) sürçmekten
korunmuş olur.”[1340]
9851. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimse zaferin
eşiğindedir.”[1341]
9852. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret etmek senin için rahatlık ve
başkaları içinse sıkıntıdır.”[1342]
9853. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret etmek hidayetin gözüdür ve herkim
kendi görüşüyle yetinirse kendini tehlikeye atmış olur.”[1343]
9854. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülük, görüş sahibiyle meşveret etmen ve
görüşü esasınca amel etmendir.”[1344]
9855. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biriyle meşveret eden kimse doğru yola hidayet olur.”[1345]
9856. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden her topluluk mutlaka
doğru yola hidayet olmuştur.”[1346]
9857. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir dayanak meşveretten daha güvenilir değildir.”[1347]
9858. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir dayanak meşveret gibi
değildir.”[1348]
9859. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Karar almadan önce meşveret et ve
teşebbüste bulunmadan önce iyice düşün.”[1349]
9860. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın bir yere çatmayınca sorununu
halleden akıllı kimsenin düşüncesine uy.”[1350]
9861. İmam
Rıza (a.s), yanında babası zikredilince şöyle
buyurmuştur: “Hiçbir
akıl onun aklına denk değildi. Buna rağmen bazen zenci
köleleriyle meşveret ediyordu. Kendisine, “Böyle bir kimseyle mi
meşveret ediyorsun?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Nice
defa Allah Tebarek ve Teala (doğru görüşü) onun dilince cari
kılar.”[1351]
9862. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse meşveret etmekten
müstağni değildir.”[1352]
9863. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimsenin, akıl sahibi
kimselerin görüşünü de kendi görüşüne katması ve hikmet
sahiplerinin bilgisini kendi bilgisine eklemesi bir haktır.”[1353]
9864. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ta dört cümle yer
almıştır. Meşveret etmeyen kimse pişman olur ve…”[1354]
bak. Eş-Şirke, 1995. Bölüm
9865. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret edilen kimsenin görüşü
halistir, meşveret eden kimsenin görüşü ise heva ve heveslerle
karışıktır.”[1355]
9866. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir işi yapmak istediğinde rabbinle
meşveret etmeden önce hiç kimseyle meşveret etme.” (Ravi) şöyle
diyor: Ben şöyle arz ettim: “Rabbimle nasıl meşverette
bulunayım?” İmam şöyle buyurdu: “Yüz defa şöyle de:
Allah’tan hayır diliyorum. Daha
sonra insanlarla meşveret et. Bu taktirde Allah senin hayır ve salahını
sevdiği kimsenin dilinde cari kılar. [1356]
bak. 156. Konu, el-İstihare
9867. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Korkak insanlarla meşveret etme, zira o sorunları
halletmeyi sana daraltır. Aynı şekilde cimriyle de meşveret
etme, zira o da seni hedefinden alı koyar. Haris insanla da meşveret
etme, zira o sana hırs ve ihtirası güzel gösterir.”[1357]
9868. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşverette görüş veren ilk kimse olma
ve ham düşüncelerden sakın. Ölçüp biçmeden konuşmaktan uzak dur,
kendi başına buyruk, zayıf düşünceli, karaktersiz ve
inatçı kimseyle meşveret etme, Allah’tan kork ve meşverette,
meşveret edenin arzu ve istekleri uyarınca görüş belirtmekten
sakın. Zira onun rızayetini elde etmeye çalışmak
aşağılıktır ve onun hakkında kötü düşünmek
ise hıyanettir.”[1358]
9869. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl kemaliyle denenmiş olanları
hariç, kadınlarla meşveret etmekten sakın. Zira
kadınların görüşü zayıflığa yönelir ve azmi
gevşemeye meyleder.”[1359]
9870. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e
yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Cimri kişiyi meşveretine sokma ki seni
cömertlikten alıkoyar ve bir şeyler yapmaya
çalıştığında da seni fakirlikle korkutur. Korkaklara
da danışma; çünkü işlerini zayıflatırlar. Haris
olanlara da danışma; onlar da sana zulümle
tamahkarlığı güzel gösterir.”[1360]
9871. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahmakla meşveret etme, yalancı
kimseden yardım alma ve kalbi ölü olan kimsenin dostluğuna güvenme. Zira
yalancı kimse sana uzağı yakın ve yakını uzak
gösterir. Ahmak kimse, kendisini sana yorgun gösterir ve seni istediğin
şeye ulaştırmaz. Kalbi ölü olan kimse ise ona itimat
ettiğin zamanda seni yalnız bırakır ve tümüyle irtibatta
olduğun bir anda seninle ilişkisini keser.”[1361]
9872. Misbah’uş-Şeria’da
şöyle yer almıştır: “Düşüncesi her ne kadar
akıllılık ve sakınmakla meşhur olsa da, aklının
kabul etmediği kimseyle meşveret etme.”[1362]
9873. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveretine cimri kimseyi müdahale
ettirme. Cimri kimse seni haktan ve ılımlılıktan alı
koyar ve fakirlikle korkutur.”[1363]
9874. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın düşüncene korkak kimseyi ortak
kılma. Korkak kimse işleri yapmak hususunda iradeni
zayıflatır ve büyük olmayan şeyi gözüne büyük gösterir.”[1364]
9875. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yalancı kimseyle meşveret etme. Çünkü
yalancı kimse serap gibidir. Sana uzağı yakın ve
yakını uzak gösterir.”[1365]
9876. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sözlerinde Allah’tan korkan kimseyle
meşveret et.”[1366]
9877. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerinde aziz ve celil olan
Allah’tan korkan kimseyle meşveret et.”[1367]
9878. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerinde Allah’tan korkan kimseyle
meşveret et ki doğru yola erişesin.”[1368]
9879. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimseden doğru yola ulaşmayı taleb
et ve ona muhalefet etme ki pişman olursun.”[1369]
9880. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayır dileyen akıl sahibi kimseyle meşveret etmek,
hidayet, uğurluluk ve Allah tarafından bir başarıdır.
O halde hayır dileyen akıl sahibi kimse sana kılavuzluk ederse,
ona muhalefet etme ki yok olursun.”[1370]
9881. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim akıl sahipleriyle meşveret
ederse doğru yolu bulur.”[1371]
9882. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimselerle meşveret et ki
sürçmeden ve pişmanlıktan güvende kala.”[1372]
9883. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin için meşveret etmeye en layık
kimse, tecrübeli kimselerdir.”[1373]
9884. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret için en layık kimse,
akıl ve bilgi sahibi, tecrübeli ve uzak görüşlü kimselerdir.”[1374]
9885. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanınla meşveret et ki
görüşleri sebebiyle düşmanlıklarının ölçüsünü ve
hedeflerinin konumunu bilesin.”[1375]
9886. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilgili düşmanınla meşveret et.
Cahil dostunun görüşünden sakın.”[1376]
9887. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni ağlatan ama senin hayrını
dileyen kimseye uy. Seni güldüren ama sana karşı halis olmayan
kimseye değil.”[1377]
9888. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret sadece dört hududuyla tahakkuk
eder...ilki meşvereti ettiğin kimsenin akıllı olması,
ikincisi özgür ve dindar olması, üçüncüsü dost ve kardeş olmasıdır.
Dördüncüsü ise sırrını ona söylemen ve onu bildiğin
kadarıyla o sırdan haberdar kılmandır. Ama o da bu
sırrı örtmeli ve hiç kimseye dememelidir.”[1378]
9889. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben şöyle arzettim: Ey Allah’ın Resulu!
Eğer hakkında (Allah tarafından) hiçbir emir gelmeyen ve hiç bir
sünnet bulunmayan hususlarla karşılaşırsam ne yapmamı
emredersiniz?” “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onu fıkıh
(dinde derin düşünce) ehli ve müminlerden abid olan kimselerle
meşveret et ve o konuda belli bir şahsın görüşü
esasınca hükmetme.”[1379]
9890. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimseye doğru yolu göstermek
nimetin hakkını eda etmektir.”[1380]
9891. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinize, kılavuzluk eden bir ilimle ve doğru yolu
gösteren bir görüşle sadaka verin.”[1381]
9892. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimsenin hakkı,
kendisine kılavuzluk etmek için bir görüşün varsa ona kılavuzluk
etmen ve eğer bir bilgin yoksa onu bu konuda bilgisi olan birine
yönlendirmendir.”[1382]
9893. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki Ali’yi (a.s) vuran ve öldüren kimse bana
bir emanet verse ve benden bir hayır ve meşveret dilese ben onun
isteğini kabul ederim ve ona emaneti geri çeviririm.”[1383]
9894. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir meşverette Müslümanlara hıyanet ederse ben
ondan uzağım.”[1384]
9895. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşiyle meşveret eder ve o
halis bir şekilde ona kılavuzluk etmezse Allah ondan düşüncesini
alır.”[1385]
9896. Resulullah
(s.a.a)şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin kardeşi kendisiyle meşveret eder ve kendisi
de sadık bir şekilde ona kılavuzluk etmezse Allah ondan
aklını alır.”[1386]
9897. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teslim olan ve meşveret eden kimseye
hıyanet etmek işlerin en çirkini, kötülüklerin en büyüğü ve
yakıcı ateş azabının sebebidir.”[1387]
9898. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimseye zulmetmek hem
zulümdür ve hem de hıyanettir.”[1388]
9899. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah'ım sana
sığınırım, ne şûraydı bu! Benim
hakkımda birincisiyle ne zaman şüphe hasıl oldu ki bu tür kimselere
denk tutuldum ben!”[1389]
9900. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz
Ebubekr’e, Ömer’e, Osman’a biat edenler, onlara biat ettikleri şekilde
bana da biat ettiler. Orada bulunanların (başkasını) seçme
hakkı olmadığı gibi, bulunmayanın da reddetme
hakkı yoktur. Şûra, ancak Muhacirler’e ve Ensar’a aittir; onlar,
toplanıp birisine uyar ve imam olarak nitelendirirse, bu Allah’ın da
hoşnut olduğu bir iştir.”[1390]
9901. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Bu işte (hükümet işinde)
insanların en haklısı; bu işte en güçlü olan ve
Allah’ın emirlerini bu konuda en iyi bilendir… Ömrüm hakkı için,
imametin bütün insanların bir araya gelip rey vermesiyle
gerçekleşmesine imkan yoktur. Ancak onların ehil olanları, orada
bulunmayanlar adına görüş bildirebilirler. Sonra şahit
olanın dönmesi (bey’atını bozması), orada bulunmayanın
da (başka birini seçme hususunda) hakkı olmaz.”[1391]
9902. İmam
Ali (a.s) şura hakkında şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse, benden önce hakkın davetine,
akrabalığın gereğini yapmaya ve keremiyle yardıma
koşmadı. Artık sözümü dinleyin ve dediklerimi
aklınızda tutun. Pek yakında bu iş için
kılıçların çekildiğini, ahitlere hıyanet
edildiğini göreceksiniz. Sonunda bir kısmınız dalalet
ehlinin önderleri, bir kısmınız da cehalet ehlinin
taraftarı olacak.”[1392]
9903. İmam
Hasan’ın (a.s) Muaviye için tayin ettiği şartlardan biri şu
idi: “Muaviye b. Ebi
Sufyan kendisinden sonra hiç kimseyi hilafete seçme hakkına sahip
değildir. Kendisinden sonra hilafet konusunu Müslümanların
şurasına bırakmalıdır.”[1393]
bak. el-İmame (2), 160. Bölüm
9904. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkı söylemekten ve adil olarak benimle
müşaverede bulunmaktan çekinmeyin. Ben kendiliğimden (Allah’ın
koruması olmaksızın) hataya düşmeyecek üstünlükte biri
değilim. Eğer, nefsime benden çok malik olan Allah beni alıkoyarsa,
ancak o zaman hataya düşmemekten emin olabilirim.”[1394]
9905. İmam
Ali (a.s) Abdullah b. Abbas’ın bir meselede kendi görüşüne katılmaması
üzerine şöyle buyurdu: “Sana düşen, üzerinde düşünmem için bana görüşünü
söylemendir; görüşüne karşı çıkarsam bana itaat etmen
gerekir.””[1395]
9906. İmam
Ali (a.s), Talha ve Zubeyr kendisine biat ettikten sonra, neden kendileriyle
meşveret edip yardım almadığı” sebebiyle itiraz edince
Hz. Ali onlara cevab olarak şöyle buyurmuştur: “Vallahi hilafete rağbetim ve hükmetmeye
isteğim yoktu.... İş bana verildiği zaman Allah’ın
kitabına baktım, bize ne emredilmişse onunla hükmedip, ona
uydum. Resulullah’ın (s.a.a) bize sünnet olarak
bıraktığına uydum. Bu konuda ne ikinizin, ne de
başkalarının görüşüne ihtiyaç duydum. Hükmünü
bilmediğim bir şey olmadı ki, size ve Müslüman kardeşlerime
danışayım. Eğer öyle bir şey olsaydı ne sizden ne
de diğerlerinden yüz çevirmezdim.”[1396]
284. Konu
el-Meşiyyet
Meşiyet-İrade
F Bihar,
5/84, 3. bölüm; el-Meşiyet ve’l İrade
F Bihar,
76/304, 58. bölüm, 71/98, 63. bölüm; el-İstisna bi Meşiyyetillah
F Kenz’ul
Ummal, 3/55, 679, el-İstisna
bak.
F 4. konu,
el-Ecel; 443. konu, el-Kaza(1); 431. konu, el-Kader
9907. İmam
Rıza (a.s) meşiyyet ve irade hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Meşiyyet
bir şeyi istemekten irade ise o şeyi yapmaktan ibarettir.”[1397]
Kur’an:
“Her hangi bir
şey için, Allah'ın dilemesi dışında (inşaallah
demedikçe): “Ben yarın onu yapacağım” deme. Unuttuğun zaman
Rabbini an ve şöyle de: “Umulur ki, Rabbim beni doğruya daha
yakın olana eriştirir.” [1398]
9908. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yahudilerden bir grup Allah Resulüne (s.a.a)
bir şeyler sordular ve o şöyle buyurdu: “Yarın gelin sizlere
cevabını vereyim.” Ve bu arada, “İnşallah” demedi.
Peygambere gelişi engellendi. Kırk gün sonra Cebrail (a.s) peygambere
nazil oldu ve şöyle buyurdu: “Allah dilerse demeden hiçbir şey
söyleme.”[1399]
9909. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Talanın, “Unuttuğun zaman Rabbini an…” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Yani eğer
unutursan “inşallah” de. Sonra hatırlarsın.
Hatırladığın an da, “inşallah” de.”[1400]
9910. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun imanının kemalinin nişanesi her işte,
“inşallah” demesidir.”[1401]
9911. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a, -iradesi müstesna- bir yeminle yemin
olsun ki nefsimi, katığı tuz olan bir ekmek parçasıyla
yetinip sevinecek duruma gelinceye kadar terbiye ederim.”[1402]
Kur’an:
“Şöyle demişti: “Rabbim! Gerçekten
kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana
yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum
kalmadım.” [1403]
“Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra
kuvvetli kılan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz ve
ihtiyar yapan Allah'tır. O, dilediğini yaratır ve odur
bilen, kadir olan.”[1404]
9912. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Saçların beyazlaması ölümün
habercisidir.”[1405]
9913. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaşlılık yokluğun son vaad
edilen yerleridir.”[1406]
9914. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siyah saçın beyazlaştığında
(ömrünün) en güzeli yok olur.”[1407]
9915. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uyarıcı olarak kır saçlar yeter.”[1408]
9916. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaşlılığın vakarı
nur ve süstür.”[1409]
9917. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaşlılığın vakarı
benim nezdimde gençliğin tazeliğinden daha sevimlidir.”[1410]
9918. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimsenin yaşlanınca
aklı gençleşir. Cahil kimsenin yaşlanınca cehaleti
gençleşir.”[1411]
9919. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbrahim (a.s) sabah sakalında bir
beyazlık görünce şöyle dedi: “Alemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun
ki beni bu çağa erdirdi ve bir göz kapaması kadar olsun ona isyan
etmedim.”[1412]
9920. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yaşlı kimse dostunu sevgisi, uzun bir hayat ve çok mal ile
oldukça gençtir.”[1413]
9921. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Eski dönemlerde) insan yaşlanınca
ölüyordu. Ama saçlarına ak düşmüyordu. Bu sebeple bazen birisi
babasının olduğu toplantıya geldiğinde babası çocuğundan
ayırt edilmiyor ve “Hanginiz babasınız?” diye soruluyordu.
Sonunda İbrahim’in çağı geldi ve o Allah’a şöyle arz etti:
“Ey Allah’ım! Beni yaşlandır ki bu vesileyle
tanınayım.” Bunun üzerine İbrahim yaşlandı,
saçlarına ve sakalına ak düştü.”[1414]
9922. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Eski zamanlarda) insanın saçı ve
sakalına ak düşmüyordu. İbrahim (a.s) sakalında
beyazlık görünce şöyle arz etti: “Ey Rabbim! Bu nedir?” Allah
şöyle buyurdu: “O vakardır.” İbrahim şöyle arz etti:
“Rabbim! Benim vakarımı artır.”[1415]
9923. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümine saçın beyazlığından
daha hızlı koşan bir şey görmedim. Mümine dünyada
saçının beyazlaması vakardır. Kıyamet günü ise
parlayan bir nurdur. Allah-u Teala beyaz saçıyla, Halil’i olan
İbrahim’e (a.s) vakar bağışladı. Böylece İbrahim
şöyle arz etti: “Ey Rabbim! Bu nedir?” Allah şöyle buyurdu: “O
vakardır.” İbrahim şöyle arz etti: “Ey Rabbim!
Vakarımı artır.”[1416]
9924. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yaşlı müslümana saygı göstermek Allah’a saygı
göstermektir.”[1417]
9925. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaşlılarınıza saygı
gösterin ve sıla-i rahimde bulunun.”[1418]
9926. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Büyüklerimize saygı göstermeyen ve
küçüklerimize merhamet etmeyen kimse bizden değildir.”[1419]
9927. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin yaşlılarına saygı göstermek bana
saygı göstermektir.”[1420]
284. Konu
eş-Şia
Şia
F Bihar,
68/1, 15. bölüm, Fezail’uş Şia
F Kenz’ul
Ummal, 1/223, Ehadis’ul Mec’ulet-u fi Zemm’iş-Şia
bak.
F Es Sebr,
2177. bölüm
Kur’an:
“İbrahim de şüphesiz O’nun yolunda
olanlardandı (Şialarındandı).
Nitekim Rabbine temiz bir kalple geldi.” [1421]
“Biri kendi adamlarından
(Şialarından), diğeri de düşmanı olan iki adamı
dövüşür buldu.” [1422]
9928. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber’in (s.a.a) eşi Ümmü Seleme’ye
Ali b. Ebi Talib hakkında sorulunca şöyle buyurdu: “Allah Resulü’nden
(s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “Ali ve Şiaları kurtuluşa
erenlerdir.”[1423]
9929. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların bana karşı
hasetini Allah’ın Resulü’ne (s.a.a) şikayette bulundum. O bana
şöyle buyurdu: “Ey Ali! Cennete giren ilk dört kişi ben, sen, Hasan
ve Hüseyin’dir. Arkamızdan soyumuz cennete girer. Soyumuzun
arkasından dostlarımız, sağdan ve sol omuzdan Şialarımız
cennete girer.”[1424]
9930. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin (a.s) Şiileri Allah yolunda ölümün
kendilerine gelip çatmasından veya ölüme doğru gitmekten korkmayan
kimselerdir. Ali’nin Şiileri (a.s), her ne kadar kendileri muhtaç olsa da
kardeşlerini kendine tercih edenlerdir. Allah’ın kendilerini
yasakladığı yerde görmediği ve emrettiği yerde sürekli
hazır gördüğü kimselerdir. Ali’nin (a.s) Şiileri mümin
kardeşlerini yüceltmede Ali’ye (a.s) uyanlardır.”[1425]
9931. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz (takipçilerimiz) –günahlardan sakınma
ve çaba ehlidirler. Onlar vefakarlık ve emanet ehlidirler. Zühd ve ibadet
ehlidirler. Gece gündüz Elli bir rekat namaz kılanlardır. Geceleri
ibadetle geçirir, gündüzleri oruç tutar, mallarının
zekatını verir, hacca gider ve her haramdan sakınırlar.”[1426]
9932. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz, iyi saydıkları
şeyleri önceden gönderenler ve çirkin bildikleri şeylerden
sakınanlardır. Onlar iyilikleri aşikar kılar, yüce
Allah’ın rahmetine iştiyak sebebiyle büyük işlere koşarlar.
Dolayısıyla o (bunlar) bizdendir, bize doğru gelir ve biz nerede
olursak, bizimle beraberdirler.”[1427]
9933. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz sadece Allah’tan korkan ve
Allah’a itaat edenlerdir. Onlar sadece tevazu, huşu, emanetdarlık ve
Allah’ı çok zikretmekle tanınırlar.”[1428]
9934. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz Allah korkusundan rengi
solmuş, bitkin ve zayıf olmuşlardır. Gece
karanlığı çökünce gam ve hüzünle onu karşılarlar.”[1429]
9935. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçekte Ali’nin Şiileri karın ve
tenasül organı, karın ve bel iffetine sahip olan kimselerdir. Onlar
ibadette büyük gayret gösterir, Rableri için çalışır, onun
sevabını ümit eder ve cezasından korkarlar. Böylesi kimseleri
gördüğünde bil ki onlar Cafer’in Şiileridir.”[1430]
9936. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimizi üç şeyde imtihan edin,
namaz vakitlerini gözetmede, düşmanları karşısında
sır saklama da, kardeşlerine yardımda bulunmada.”[1431]
9937. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz, bizi adım adım izleyen, bizi takip eden
ve yaptıklarımıza uyan kimselerdir.”[1432]
9938. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz bu birkaç hasletle
tanınırlar: Cömertlik, kardeşlere bağışta bulunma
ve gece gündüz elli rekat namaz kılmak.”[1433]
9939. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Farklı mezhepler (inançlar) sizleri
sarsıp saptırmasın. Allah’a andolsun ki ancak aziz ve celil olan
Allah’a itaat eden kimse bizim Şiamızdır.”[1434]
9940. Muhammed
b. Hanefi’ye şöyle diyor: “Müminlerin Emiri (a.s) Cemel savaşından sona Basra’ya
geldi. Ahnef b. Kays Müminlerin Emiri'ni davet etti. Bir yemek
hazırladı ve onun ve ashabının peşice adam gönderdi.
İmam (a.s) Ahnef’in evine geldi ve şöyle buyurdu: “Ey Ahnef!
Ashabımı çağır.” Bunun üzerine eskimiş tulumu
andıran kırık ve bitkin kimseler içeri girdiler. Ahnef b. Kays
şöyle arz etti: “Ey Müminlerin Emiri! Bunların başına ne
gelmiş? Yemek azlığından mıdır? Savaşın
zorluğundan ve dehşetinden midir?” Müminlerin Emiri (a.s) şöyle
buyurdu: “Hayır ey Ahnef! Münezzeh olan Allah dünya yurdunda
görmediği halde kıyamet gününün yakın olduğunu bilen
kimseler gibi kendisine ibadet eden ve kendisini Allah yolunda
sıkıntıya düşüren kimseleri sever.”[1435]
9941. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Şiilerim
sabırlı, Allah’ı ve dinini bilen, Allah’a itaat eden, emirlerine
uyan, muhabbeti vesilesiyle hidayete eren, ibadetten zayıflayan, züht
içinde yaşayan, gece sabahladığından dolayı rengi
sararan, çok ağladıklarından dolayı gözleri az görüp
yaşlanan, dudakları zikretmekten kuruyan, karınları
açlıktan sırtına yapışan, yüzlerinde ruhbanlık ve
Allah’a tapma eserleri gözüken ve yüzlerindeki züht ve Allah korkusu belli olan
kimselerdir ve onlar her karanlığı aydınlatan
lambalardır… Onlar bir mecliste hazır bulunursa, hiç kimse
onları tanımaz, orada olmazlarsa hiç kimse onları sormaz. Onlar
benim temiz Şialarım ve değerli kardeşlerimdir. Onlara
karşı ne kadar da iştiyak duyuyorum.”[1436]
9942. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz velayetimiz yolunda birbirine
bağışta bulunan, muhabbet sevgimiz yolunda birbirini seven,
emrimizi ihya etmek için birbiriyle görüşen kimselerdir. Şüphesiz
onlar öfkelenirlerse zulmetmezler, hoşnut olurlarsa aşırı
gitmezler, komşuları için bereket vesilesidirler, muaşeret
ettiği kimselere barış ve sefa içinde
karışırlar.”[1437]
9943. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala yeryüzüne baktı ve bizi
seçti ve bizim için, bize yardım eden, sevincimizle sevinen, hüznümüzle
hüzünlenen, yolumuzda can ve malını feda eden Şialar seçti.
Onlar bizdendir, bize doğru gelirler ve cennette bizimle birlikte
olurlar.”[1438]
9944. İmam
Hasan (a.s), kendisine, “Ben sizin Şiilerinizdenim” diyen birine
şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulu! Eğer bizim emir ve
yasaklarımıza itaat edersen doğru söylüyorsun. Ama eğer
böyle değilsen o halde ehli olmadığın yüce bir makam
iddiasında bulunarak günahlarını arttırma.”Ben sizin
Şiilerinizdenim” deme. Aksine şöyle de: “Ben sizin
dostlarınızdan, sizi sevenlerdenim ve sizin
düşmanlarınıza düşmanım.” Bu durumda sen iyi bir
kimsesin ve iyiliğe meyletmişsin.”[1439]
9945. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz Allah’ı tanıyan,
Allah’ın emriyle amel eden ve fazilet ehli olan kimselerdir. Onların
dili doğruyu ve dürüstlüğü söyler. Yiyecekleri ölmeyecek
kadardır, giyimleri ılımlıdır, yolda gidişleri
tevazu iledir...Onları hasta, bön ve deli sanırsın. Oysa onlar
böyle değildir. Allah’ın azameti ve kudretinin yüceliği
onları o kadar etkilemiştir ki kalpleri ona vurulmuş ve akılları
onun karşısında şaşkınlığa
düşmüştür. Şevk ve iştiyakları, tertemiz işlerle
Allah’a doğru koşmalarına sebep olmuştur. Onlar Allah için
az amel etmeye razı olmazlar ve çok ameli O’nun için çok görmezler.”[1440]
9946. Abdullah
b. Ziyad şöyle diyor: “Mina’da İmam Sadık’a (a.s) selam verdim ve şöyle arz
ettim: “Ey İbn-i Resulillah! Biz göçebe bir topluluğuz ve sürekli
sizin meclisinizde hazır bulunamıyoruz. O halde bize tavsiyede
bulun.” İmam şöyle buyurdu: “O halde Allah’tan sakınmaktan,
doğru konuşmaktan, emanetdarlıktan, muaşeret ettiğiniz
kimselerle güzel muaşerette bulunmaktan, selamı
yaygınlaştırmaktan ve insanlara yemek yedirmekten
ayrılmayın. Camilerinizde namaz kılın,
hastalarınızı ziyaret edin, cenazelerini teşyi edin. Zira
babam bana en iyi insanların biz Ehl-i Beyt’e uyan Şiaların
olduğunu buyurmuştur. Eğer bir fakih varsa onlardan
olmuştur, eğer bir müezzin varsa onlardan olmuştur, eğer
bir imam varsa onlardan olmuştur, eğer bir emanetdar varsa
onların arasından çıkmıştır, eğer bir ödünç
sahibi varsa onlardan olmuştur. Bizleri işte bu şekilde halka
sevdirin ve nefret ettirmeyin.”[1441]
9947. Ebu Meryem
İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Bir gün babam ashabının huzurunda
şöyle buyurdu: “Sizden kim bir ateş parçasını eline
alır ve sönünceye kadar elinde tutar. Hepsi korktular ve hiç kimse bu
işe yanaşmadı. Ben kalkıp şöyle dedim:
“Babacığım, bana emredin ben yapayım.” Babam şöyle
buyurdu: “Maksadım sen değilsin, ben ve sen aynıyız.
Maksadım bunlardır.” İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Babam üç defa bu cümleyi tekrarları ve daha sonra
şöyle buyurdu: “Söz ne de çoktur ve amel ne de azdır! Gerçekten de
amel ehli çok azdır. Biliniz ki ben hem amel ve hem de söz ehli olan
kimseleri tanıyorum. Allah’a yemin olsun ki yeryüzü adeta onları
canlı canlı kendisine geçirmiştir.”[1442]
9948. İmam
Kazım (a.s) Musa bin Bekr Vasiti’ye şöyle buyurmuştur: “Eğer Şiilerimizi ayırırsam onlar
arasında sadece söz ehli olanı bulabilirim. Onları imtihan etmek
istesem hepsi mürted olur. Eğer onları iyi ve kötü diye
ayırırsam ancak bin kişiden bir kişi halis bulunur.
Eğer onları elersem bana ait olandan başka hiçbir şey baki
kalmaz. Onlar uzun bir suredir tahtlarına yaslanmış ve
şöyle diyorlar: “Biz Ali’nin Şiileriyiz.” Oysa Ali’nin Şiileri
sadece amelleri sözlerini tasdik edenlerdir.”[1443]
bak. el-İman, 295. Bölüm; el-İmamet
(1), 157. Bölüm
9949. İmam
Bakır (a.s) Şianın sıfatlarını beyan hususunda
şöyle buyurmuştur: “Onlar sağlam bir kaledirler. Göğüsleri emanettardır.
Düşünceleri doğrudur, geveze, söz taşıyan, cefa eden, iki
yüzlü kimseler değillerdir. Onlar gece abid gündüz ise aslandırlar.”[1444]
9950. İmam
Ali (a.s) Nevf-i el Bekaliyy’e şöyle buyurmuştur: “Ey Nevf! Benim Şiilerimin kimler
olduğunu biliyor musun?” O şöyle arzetti. “Hayır Allah’a andolsun
ki bilmiyorum.” İmam (Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Benim Şiilerim
dudakları oruç susuzluğundan kuruyan, karınları
açlıktan arkasına yapışan kimselerdir. Onların yüzünde
ibadetin eserleri vardır. Onlar gece ruhbanları (abidleri) ve
gündüzün aslanlarıdırlar.”[1445]
bak. 249. Konu, es Sihr
9951. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz dört göze sahiptir:
Baştaki iki göz, ve kalpteki iki göz. Biliniz ki bütün insanlar böyledir.
Lakin aziz ve celil olan Allah-u Teala gözlerinizi açmış sizin onların
gözünü ise kör kılmıştır.”[1446]
9952. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Şiilerimiz dosdoğru
olsalardı melekler onlarla tokalaşır bulutlar
başlarına gölge ederdi ve gündüz bile parlarlardı. Başlarının
üstünden ve ayaklarının altından
rızıklanırlardı. (gök ve yeryüzünün bereketleri onlara
yağardı) ve Allah’tan ne isteseler onlara verirdi.”[1447]
9953. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dili ile Şia olduğunu söyleyen ama aksine
amel eden kimse Şiilerimizden değildir.”[1448]
9954. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Al-i Muhammed’in Şiileri! Öfkelendiğinde
nefsine sahip olmayan ve arkadaşına, yoldaşına, kendisiyle
barışık olana ve kendisine muhalif olana karşı iyi
davranmayan kimse bizden değildir.”[1449]
9955. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yalnızlık ve halvet zamanında
kalbi (Allah’tan korkmayan kimse bizim Şiilerimizden değildir.”[1450]
9956. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bin kişilik bir şehirde
yaşadığı halde o şehirde kendisinden daha takvalı
birisi bulunan kimse Şiilerimizden değildir.”[1451]
9957. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir grup benim onların imamı
olduğumu söylüyorlar. Allah’a yemin olsun ki ben onların imamı
değilim. Allah onlara lanet etsin ben her ne kadar onları örtmeye çalışıyorsam
da onlar perdeyi yırtıyorlar. Ben, “Şöyle veya böyle” diyorum
onlar, “Maksadı falan filandır” diyorlar. Ben, “Bana itaat eden
kimsenin imamıyım.”[1452]
9958. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın biri Allah Resulü’ne (s.a.a)
şöyle arz etti: “Falan kimse komşusunun namusuna bakıyor ve
eğer imkan bulursa günah işlemekten de sakınmıyor.” Allah
Resulü kızdı ve şöyle buyurdu: “Onu benim yanıma getirin.”
Başka birisi şöyle arz etti: “Ey Allah’ın Resulü! O sizin
Şiilerinizdendir. (taraftarlarınızdandır) Sizin ve Ali’nin
sevgisine inanıyor. İkinizin düşmanlarından uzak duruyor.”
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onun bizim Şiilerimizden
(taraftarlarımızdan) olduğunu söyleme. Şüphesiz bizim
Şiilerimiz bizi takip eden ve yaptıklarımıza uyan
kimselerdir.”[1453]
9959. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Benim ashabım akıllı ve
sakınan kimselerdir. O halde akıllı olmayan ve sakınmayan
kimse benim ashabımdan değildir.”[1454]
9960. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dört şeyi inkar eden kimse bizim
Şiilerimizden değildir: Miracı, kabir sorgusunu, cennet ve
cehennemin yaratılmış olduğunu ve şefaat konusunu.”[1455]
9961. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz her ne olursa olsun şu üç
ayıba sahip değildirler. Onlar arasında dilencilik yapan kimse
yoktur. Onlar arsında cimri kimse yoktur ve onlar arasında
homoseksüel kimse yoktur.”[1456]
9962. İmam
Sadık (a.s) birine mümin kardeşlerini sordu. O şahıs mümin
kardeşlerini övdü ve onların temiz ve iyi insanlar olduğunu
söyledi. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zenginlerin fakirlerle ilgilenmesi
nasıldır?” O şahıs: “Azdır” deyince İmam (a.s)
şöyle buyurdu: “Zenginlerin fakirleri ziyaret edip onlara baş vurması
nasıldır?” O şahıs, “Azdır” dedi. İmam (a.s)
şöyle buyurdu: “Zenginlerin fakirlere mali yardımı nasıldır?”
O şahıs, “Siz bizim aramızda çok az bulunan sıfat ve
ahlaktan bahsediyorsunuz” dedi. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “O halde
onlar nasıl Şia olduğunu iddia ediyorlar.”[1457]
9963. İmam
Bakır (a.s) huzurunda Şiilerin çokluğundan söz eden bir dostuna
şöyle buyurdu: “Acaba zengin fakire teveccüh ediyor mu ve iyilik eden kimse kendisine kötülük eden
kimseyi bağışlıyor mu? Birbirlerinin derdini
paylaşıyorlar mı?” Ben, “Hayır” dedim. İmam
şöyle buyurdu: O halde onlar Şii değildir. Şii bu
işleri yapan kimsedir.”[1458]
9964. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey İsmail! Aranızda birinin elbisesi olmadığında
fazla bir elbisesi olan kardeşide elbise sahibi olsun diye ona veriyor
mu?” Ben, "Hayır" dedim. İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Eğer bir örtüsü varsa kardeşine o da örtü sahibi olsun diye fazla
örtüsünü gönderiyor mu? Ben, "Hayır" dedim. İmam, elleriyle
dizine vurarak şöyle buyurdu: "Bunlar kardeş değildirler.”[1459]
9965. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiiler üç türdür: (Bizi seven ve bize ilgi
duyan Şiiler. Bu tür Şiiler bizdendir. Kendisini bizimle süsleyen
Şiiler. Kendisini bizimle süsleyen kimseye biz de onun süslenme sebebi
oluruz. Ve bizi rızıklanma vesilesi kılan Şialar
fakirliğe düçar olur.”[1460]
9966. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz üç gruptur: Bir grubu bizim
adımıza halkı soyar, bir grubu süzgeç gibidir (içinde olan her
şeyi gösterir)[1461]
Üçüncü grup ise kızıl altın gibidir. Her ne kadar ateşte
yakılırsa daha da saf olur.”[1462]
9967. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimiz üç gruptur: Bir grubu bizim
vesilemizle süslenir (bize bağlanarak haysiyet sahibi olur), bir grubu
bizim vesilemizle rızık elde eder ve bir grubu bizdendir ve bize
dönerler.”[1463]
9968. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bizim hakkımızda üç
gruptur: Bir grubu bizi sever ve dünyamızdan bir şey elde etmek için
Kaim’imizin zuhurunu beklerler. Bunlar bizim sözlerimizi söyler, onları
ezberler ama yaptıklarımızla amel etmezler. Çok yakında
Allah bu grubu ateşte haşredecektir. Bir grup ise bizi sever,
sözümüzü işitir ve yaptıklarımızla amel ederler ki bizim
adımıza insanları soysunlar. Allah bu grubun karnını
ateşle dolduracak, onlara açlık ve susuzluğu musallat kılacaktır.
Bir grup ise bizi sever, sözümüzü ezberler, emrimize itaat eder,
yaptığımızın aksine bir şey yapmaz. Bunlar bizdendir
ve bizde onlardanız.”[1464]
9969. İmam
Sadık (a.s), yanına gelip kendisine dostlarından ve onu sevenlerden biri olduğunu iddia
eden birine şöyle buyurmuştur: “Sen bizim hangi
dostlarımızdansın?” O şahıs sustu. Sudeyr şöyle
sordu: “Ey İbn-i Resulillah! Sizin kaç tür dostlarınız
vardır?” İmam şöyle buyurdu: “Dostlarımız üç gruptur:
Birisi zahirde bizi sever, ama batında (gerçekte) sevmez.
Bazıları batında (gerçekte) bizleri sever ama zahirde bizleri
sevmez. Bir grubu ise hem batında ve hem de zahirde bizleri sever. Bunlar
en önde gelenlerdir.
İkinci grup daha aşağı bir gruptur. Zahirde
bizlere sevgi gösterir ama padişahlar gibi davranırlar. Dilleri
bizimle ama kılıçları aleyhimizdedir. Üçüncü grup ise orta merhalede
yer almaktadır. Kalpte bizi sevmekte ama zahirde bizi sevmemektedir.
Allah’a andolsun ki eğer batında bizleri sevecek olsaydı, gündüz
oruç tutanlar ve gece ibadet edenlerden olurlardı. İbadetin izleri
yüzlerinde açıkça görülür, teslim ve itaat ehli olurlardı.
O şahıs şöyle dedi: “Ben sizin zahiri ve batini
dostunuzum.” İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Bizim zahiri ve
batıni dostlarımızın kendileriyle
tanındığı bir takım nişaneleri vardır.” O
şahıs, “O nişaneler nedir?” diye sordu. İmam şöyle
buyurdu: “Şu birkaç haslettir: İlk hasleti Allah’ı hakkıyla
tanımaları ve tevhid ilmini sağlam ve iyi öğrenmeleridir.”[1465]
bak. el-Muhabbet (4), 681. Bölüm; el-Ma’rifet
(3), 2607. Bölüm
9970. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Şiiler topluluğu! –Al-i
Muhammed’in Şiileri- Ilımlı bir dayanak olun ki
aşırı gidenler size dönsün ve geri kalanlar size
ulaşsın.” Ensar’dan Sa’d adında bir şahıs şöyle
dedi: “Fedan olayım! Aşırı giden kimdir?” İmam
şöyle buyurdu: “Bizler hakkında kendimizin bile
inanmadığı bir takım şeylere inanan gruptur. Bunlar
bizden değildir ve biz onlardan değiliz.” O, “Geri kalanlar kimdir?”
diye arz etti. İmam şöyle buyurdu: “Onlar da hayrı arar ve taleb
ederler, hayra ulaşır ve sevabını elde ederler.”[1466]
9971. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Şiiler topluluğu! Sizler bize
mensupsunuz. O halde bize süs olun. Bizlere utanç sebebi olmayın.”[1467]
9972. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizleri halka sevdiren ve nefret ettirmeyen
kimseye Allah rahmet etsin. Allah’a yemin olsun ki eğer insanlara bizim
sözlerimizin güzelliklerini rivayet etselerdi, daha değerli olurlardı
ve hiç kimse onlara bir şey isnat etmezdi.”[1468]
9973. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizi insanlara sevdiren ve onlara nefret
ettirmeyen kimseye Allah rahmet etsin! Bilin! Allah’a andolsun ki eğer
bizlerin güzel sözlerini rivayet etselerdi daha değerli olurlardı ve
hiç kimse onlara (kötü bir şey) isnat etmezdi. Ama onlardan biri bizden
bir şey işitiyor ve ona on cümle daha ekliyor.”[1469]
9974. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Abdula’la!...Benim selamımı ve
Allah’ın rahmetini Şiilere ulaştır ve de ki: “(İmam
Sadık) sizlere şöyle diyor: “İnsanlara derk ettiği sözleri
bildirerek ve onların derk etmediği şeyleri beyan etmekten
sakınarak insanların sevgisini bizlere ve kendisine celbeden kimseye
Allah rahmet etsin.”[1470]
9975. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Şiiler topluluğu! Bize süs olun,
utanç vesilesi olmayın. İnsanlara güzel sözler söyleyin, dilinizi
koruyun ve dillerinizi boş ve çirkin sözlerden alı koyun.”[1471]
9976. İmam
Hadi (a.s), kendi Şiilerine şöyle buyurmuştur: “Allah’tan korkun ve bizlere süs olun; utanç
sebebi değil. Sevgileri bizlere celb edin ve her türlü çirkinliği
bizden uzak kılın.”[1472]
bak. 9946. hadis, Mustedrek’ul Vesail, 2/59/1.
Bölüm
9977. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Bu dostum Cebrail aziz ve celil olan Allah katından
haber verdi ki seni sevenlere ve şiilerine yedi haslet vermiştir:
Ölüm anında kolaylık, yalnızlıkta arkadaşlık,
karanlıkta nur, korku anında güvenlik, amel terazisinin kefelerinin
denk olması sırattan geçiş ve insanların cennete
girişinden seksen yıl önce cennete giriş.”[1473]
9978. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü vilayetimizde halis olan benim ve Ehl-i Beyt'imin
şiileri için arşın etrafına minberler kurulur, aziz ve
celil olan Allah şöyle buyurur: “Ey Allah’ın Kulları! Bana
doğru gelin ki kerametimi sizler arasına yayayım. Zira sizler
dünyada eziyet çektiniz.”[1474]
9979. Resulullah
(s.a.a), Allah-u Teala’nın “Önde olanlar öndedirler. İşte onlar
en yakın olanlardır” ayetini soran İbn-i Abbas’a şöyle
buyurmuştur: “Cebrail
bana şöyle buyurmuştur: “Onlar Ali ve şiileridir. Onlar cennete
ilk önce koşanlardır ve Allah’ın lütuf ve kerameti sebebiyle
O’na yakın olanlardır.”[1475]
9980. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü kurtuluşa erenler Ali’nin şiileridir.”[1476]
9981. Resulullah
(s.a.a), Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü senin şiilerin suya
kanmış ve susuz olmadığı bir halde gelirler.
Düşmanların ise susuz bir halde gelir, su taleb eder ve hiç kimse
onlara su vermez.”[1477]
9982. Kufe
kadısı Ammar Duhni’ye “Rafizi” deyince Ammar ağladı.
Kadı bu ağlamasının sebebini sorunca Ammar şöyle
diyor: “(Ben hem
kendim için ve hem senin için ağlıyorum) Kendim için
ağlamamın sebebi şudur ki sen beni layık
olmadığım büyük bir makamla nitelendirdin. Rafizi olduğumu
söyledin. Yazıklar olsun sana. İmam Sadık (a.s) bana şöyle
buyurmuştur: “Rafizi olarak adlandırılan ilk kimseler,
Musa’nın (a.s) nübüvvet nişanelerini görünce ona iman eden ve ona
uyan ve Firavun'un emrini reddeden ve bu sebeple başlarına gelen tüm
belalara boyun eğen, göğüs geren sihirbazlardır. Firavun
onları Rafizi olarak adlandırdı. Çünkü onun dini refz (red)
etmişlerdi.” O halde Rafizi Allah-u Teala’nın sevmediği her
şeyi reddeden ve Allah’ın emrettiği her şeyle amel eden
kimsedir. Bu zamanda böyle kimseler nerede bulunur? Kendim için
ağladım, çünkü Allah’ın kalbimden haberdar olmasından ve
böyle şerafetli bir ismi kendim için kabul ettiğimden dolayı
beni kınamasından ve bana şöyle buyurmasından korkuyorum:
“Ey Ammar! Sen batıl şeyleri reddettin mi ve itaat ederek amel ettin
mi ki bu kadı senin hakkında böyle diyor?” O halde bu Allah’ın
beni idare edeceği ve derecemi düşüreceği taktirdedir. Ama
eğer bana sıkı davranırsa efendilerimin bana şefaat
etmeleri dışında şiddetli azabıma sebep olur.
Ama senin için ağlamamın sebebi ise beni adımdan
başka bir isimle adlandırıp büyük bir yalan atmandır. En
şerafetli ismi en aşağılık isme
değiştirdiğin için senin için Allah’ın şiddetli
azabından korkuyorum. Senin bedenin söylediğin bu sözün azabına
nasıl tahammül edebilir?”[1478]
9983. İmam
Kazım'a (a.s), “Pazarda birisi feryad edip şöyle diyordu: “Ben
Muhammed ve Al-i Muhammed’in halis Şii'siyim.” O bir takım elbiseleri
açık artırmaya koymuş ve, “Kim bu elbiselere en fazla parayı
verir?” diye feryat ediyordu” denilince şöyle buyurmuştur: “Kendi değerini bilen kimse cehalet ve
helak çukuruna düşmez. Böyle bir kimsenin kime benzediğini biliyor
musunuz? O tıpkı şöyle söyleyen birine benzer: “Ben Selman,
Ebuzer, Mikdad gibiyim.” Buna rağmen ölçü ve terazide hilekarlık eder
ve malın ayıplarını müşteriden saklar. Bir mal
alır ve onu bu malı isteyen yabancı birine pahalı bir
fiyatla satar. Müşteri gidince de şöyle der: “Ben onu istediği
taktirde en az bir fiyatla da kendisine verirdim?” Acaba böyle bir kimse
Ebuzer, Selman, Mikdad ve Ammar gibi midir? Haşa onun gibi olsun. Ama biz
onun, "Ben Muhammed ve Al-i Muhammed’in dostlarındanım,
dostlarına dost ve düşmanlarına düşmanım"
demesine engel olmayız.”[1479]
9984. İmam
Rıza (a.s), iki gün huzuruna giriş izni vermediği bir gruba
şöyle buyurmuştur: “Zira sizler Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in şiileri
olduğunuzu iddia ettiniz. Yazıklar olsun size, onun şiileri
gerçekte, Hasan, Hüseyin, Selman, Ebuzer, Mikdad, Ammar ve Muhammed b. Ebi Bekr
idiler ki onun hiçbir emrine muhalefet etmediler ve hiçbir
sakındırdığı şeye bulaşmadılar.
Ama sizler onun şiileri olduğunuzu söylediğiniz halde
amellerinizin çoğu onun isteklerine aykırıdır. Bir çok
farzlarda ihmalkarlık ediyor, dini kardeşlerinizin büyük
haklarına itina göstermiyorsunuz. Takiyyenin farz olmadığı
yerde takiyye yapıyor ve takiyye etmeniz gereken yerde takiyye
yapmıyorsunuz.”[1480]
9985. İmam
Rıza (a.s), kendisine, “Ben sizin halis Şii'nizim” diyen birine
şöyle buyurmuştur: “Hey! Kardeşlerine yaptığın iyilikleri ve
sadakaları bu sözünle yok ettin.” “Ben sizin halis Şii'niz
olduğum halde nasıl onları yok ettim?” diye sorduğunda ise
"Eyvahlar olsun sana! Bizim halis şiilerimizin olduğunu bilmiyor
musun?” diye buyurdu. O, “Hayır bilmiyorum” deyince de İmam
şöyle buyurdu: “Bizim halis şiilerimiz, mümin Hizkil, Al-i Firavun’un
mümini ve Allah-u Teala’nın hakkında şöyle buyurduğu Yasin
sahibidir: “Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi...”
Selman, Ebu Zer, Mikdad ve Ammar’dır. Sen kendini bunlara denk mi
tutuyorsun? Bil ki sen bu iddianla melekleri ve bizleri incittin.” O
şahıs şöyle buyurdu: “Allah’tan bağışlanma
dilerim ve onun dergahına yönelirim. O halde ne diyeyim?” İmam
şöyle buyurdu: “Ben sizlerin dostlarınızdan ve sevenlerinizdenim.
Düşmanlarınıza düşman ve dostlarınıza dostum."
[1481]
9986. İmam
Askeri (a.s), hırsızlıkla suçlanan ve Şii olduğunu
iddia eden birisi hakkında valiye şöyle buyurmuştur: “Allah’a sığınırım! Bu
Ali’nin (a.s) şiilerinden değildir. Allah onu sadece Ali’nin (a.s)
Şii'si olduğunu sandığı için senin eline
düşürmüştür.”[1482]
Sad Harfi
Konular:
ü es Subh (Sabah)
ü es Sebr (Sabır)
ü es Suhbet (Arkadaşlık)
ü es Sıhhe (Sıhhat-Sağlık)
ü es Sıdk (Doğruluk)
ü es Siddik (Sıddık-Çok Doğru)
ü es Sedik (Arkadaş)
ü es-Sedeke (Sadaka)
ü es-Sırat (Sırat)
ü es-Siğer (Küçük)
ü el-Musafehe (Tokalaşmak)
ü es-Sulh (1) (Barış)
ü es-Sulh (2) (Barış)
ü es-Selat (1) (Namaz)
ü es-Selat (2) (Namaz)
ü es-Selat (3) (Namaz)
ü es-Selat (4) (Namaz)
ü es-Selat (5) (Namaz)
ü es-Semt (Susmak)
ü es-Senae (Sanat)
ü el-Musibet (Musibet)
ü es-Sevt (Ses)
ü es-Suvfiyye (Sufi-Derviş)
ü es-Sevm (Oruç)
Kur’an:
“Ağarmakta olan sabaha andolsun.” [1483]
“Ağarmaya başlayan sabaha andolsun.” [1484]
“Tanyerini ağartan, geceyi dinlenme
zamanı, güneş ve ayı vakit ölçüsü kılandır. Bu, güçlü
olanın, bilenin nizamıdır.” [1485]
“De ki: “Söyler misiniz? Eğer Allah geceyi
üzerinize kıyamete kadar uzatsa, Allah'tan başka hangi ilah size bir
ışık getirebilir? Dinlemez misiniz?” [1486]
9987. İmam
Sadık (a.s), gece ve gündüzü zikrettikten sonra şöyle
buyurmuştur: “Eğer
bu ikisinden biri ebedi olsaydı, insanların hayatı asla düzene
girmezdi. Bu yüzden bu yaratıcısı ve yöneticisi, gündüzü
aydınlık, geceyi ise sükunet sebebi kıldı.”[1487]
9988. Mesih
(a.s), “Nasıl sabahladın?” sorusunun cevabında şöyle
buyurmuştur: “Ümid
ettiğim şeye ulaşamadım, korktuğum şeyden
sakınamadım, itaate emredildim ve günahtan
sakındırıldım. Dolayısıyla kendimden daha fakir
bir kimse görmüyorum.”[1488]
9989. Resulullah
(s.a.a), hakeza şöyle buyurmuştur: “Gündüze oruçla başlamayan, bir
hastayı ziyarette bulunmayan ve bir cenazeyi teşyi merasimine
katılmayan kimseden daha iyi bir şekilde (sabahladım. )”[1489]
9990. İmam
Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Uykum tehlikeler,
uyanıklığım korku ve endişe, düşüncelerim ise
ölüm günü olduğu halde sabahladım.”[1490]
9991. İmam
Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah’ın üzerimizde sayısız
ihsanı ve nimetleri olduğu halde sabahladık. Onların
çoğunu saydığımız halde, hangi nimeti için
şükredeceğimizi bilemiyoruz; bizim adımıza insanlar
arasında yaydığı iyiliklere mi, yoksa örttüğü çirkinliklere
mi?”[1491]
9992. İmam
Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Kardeşini ziyaret etmeyen ve bir mümini
sevindirmeyen kimseye Allah’ın verdiği fazlı ve nimetle
sabahladım.” Ravi (Cabir) şöyle arz etti: “O sevinç nedir?” İmam
şöyle arz etti: “Bir hüznü gidermen, bir borcunu ödemen veya bir
ihtiyacını gidermendir." [1492]
9993. Bir sabah
Abdullah b. Cafer hasta olan Ali’yi (a.s) ziyarete gitti ve, “Nasıl
sabahladın?” diye sordu. İmam şöyle buyurdu: “Oğulcağızım! Hayatı
yok olmak üzere olan, ilacı hastalığına sebep olan ve
güvendiği yerden ölüm kendisine gelip çatan kimse nasıl
sabahlasın ki?”[1493]
9994. İmam
Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah tarafından üzerinde iki melek tayin
edilen ve günahlarının amel defterine
yazıldığını bilen kimse nasıl sabahlasın ki?
Eğer rabbi ona merhamet etmezse varacağı yer cehennem
ateşidir.”[1494]
9995. Fatimat’uz
Zehra (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Dünyanızdan
hoşlanmadığım, erkeklerinizden nefret ettiğim ve onları
deneyip kenara ittiğim bir halde sabahladım.”[1495]
9996. İmam
Hasan (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Başımın üstünde bir rab,
karşımda ateş olduğu ve etrafımı hesap/sorgu çepeçevre
kapladığı halde sabahladım. Ben kendi amelinin rehiniyim,
sevdiğim şeyi bulamıyorum, sevmediğim şeyi kendimden
uzaklaştıramıyorum. İşler benden
başkasının elindedir. Eğer isterse bana azap eder,
eğer isterse beni bağışlar. Bu durumda hangi fakir benden
daha fakirdir.”[1496]
9997. İmam
Hüseyin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Başımın üstünde bir rab...olduğu
halde sabahladım (ve İmam Hasan’ın söylediği şeyleri
tekrarladı)”[1497]
9998. İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s), hakeza, “Nasıl sabahladın?” sorusuna şöyle cevap
vermiştir: “Benden
sekiz şey istendiği halde sabahladım: Allah-u Teala benden
farzlarla amel etmeyi, Peygamber (s.a.a) sünnetle amel etmeyi, ailem
rızık, nefsim şehvet, şeytan günah, amelleri kaydeden iki
melek dürüst ameller, ölüm meleği ruhumu ve kabir cesedimi istediği
bir halde sabahladım. Ben bu istekler arasındyım.”[1498]
9999. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Sen sabah akşam günümüzün ve halimizin ne
olduğunu bilmeden, şiilerimizden olduğunu sanıyorsun. Biz
kavmimiz arasında Firavun ailesi arasındaki İsrail
oğulları gibiyiz, erkekleri öldürüyorlar, kadınları diri
bırakıyorlar, Resulullah’tan (s.a.a) sonra yaratıkların en
iyisi olan kimseye minberlerde lanet ediliyor ve ona sövmek için mal ve mülkünü
veriyorlar.”[1499]
10000.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Nimete
boğulduğum ve bir çok günaha bulaştığım bir halde
sabahladım. Rabbimiz nimetleriyle bize sevgi izharında bulunuyor, biz
ise ona günahlarımızla düşmanlık ediyoruz. Oysa biz ona
muhtacız, o bizden müstağnidir.”[1500]
10001.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Tevrat’ta
şöyle yer almıştır: Her kim sabaha dünya gamıyla
başlarsa Allah’tan hoşnutsuzluk ve öfkeyle başlamış
olur.”[1501]
10002.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ta şöyle yer
almıştır: Her kim sabaha dünyaya hırsla başlarsa
Allah’tan hoşnutsuzlukla başlamıştır. Herkim de sabaha
kendisine gelip çatan musibetten şikayetle başlarsa hakikatte rabbini
şikayette bulunmuştur.”[1502]
10003.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim sabaha
dünya hüznü ile başlarsa Allah'ın kaza ve kaderine öfkelenmiş
olur. Ve her kim kendine inen bir beladan şikayet ederek sabaha
başlarsa, Allah'ı şikayet etmiş sayılır.”[1503]
10004.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim sabahlar ve Müslümanların
işlerine önem vermezse Müslüman değildir.”[1504]
10005.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkim sabaha
ahiret hüznü ve gamıyla başlarsa, malı ve mülkü
olmadığı halde müstağni olur, ehli ve ailesi
olmadığı halde yalnızlıktan çıkar, soy ve sopu
olmadığı halde güçlü olur.”[1505]
10006.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim sağlık ve huzurlu olduğu
ama bir günlük rızkı bulunduğu halde sabahlayan kimse dünyaya
sahip olmuş gibidir.”[1506]
10007.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim üç şeye sahip olduğu halde
sabahlarsa, kendisine, dünya nimeti tamamlanmıştır: Herkim sağlıklı
ve huzurlu olduğu ve yanında bir günlük yiyeceği bulunduğu
halde sabahlarsa (dünya nimeti kemale ermiştir. ) dördüncü nimete de sahip
olursa, dünya ve ahiret nimeti kemale ermiştir ve o dördüncü nimet de
imandır.”[1507]
10008.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’tan başka düşünceleri
olduğu halde sabahlarsa, saldırgan ziyana
uğramışlardan olur.”[1508]
10009.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden biri Allah’tan başka bir
düşüncesi olduğu halde sabahlarsa Allah’tan (ilahi) değildir ve
her kim de müminlerin işlerine (sorunlarına) önem vermezse
müminlerden değildir.”[1509]
10010.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkim
kendini (ateşten kurtarma) dışında bir düşünceyle
sabahlarsa büyük bir işi (ahireti) küçümsemiş ve az bir nasip (dünya)
için rabbinden yüz çevirmiştir.”[1510]
bak. el-Ahiret, 32. Bölüm
10011.
İmam Ali (a.s), takva sahiplerinin
niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: “İşi Allah’ı anmak olduğu
halde sabahlar, hüznü ve gamı Allah’ı şükretmek olarak
akşama erişir. Geceyi gaflet uykusundan korkuyla geçirir, gündüz
kendisine erişen Allah’ın rahmet ve ihsanından dolayı
sevinçli olur.”[1511]
10012.
İmam Ali (a.s) hakeza şöyle
buyurmuştur: “Gündüz
akşama kadar düşüncesi şükür, gece sabaha kadar işi zikirdir.
Korkuyla geceler, neşeyle sabahlar, gaflete düşmekten çekinerek
korkar, rahmet ve fazilete nail olduğundan sevinir.”[1512]
10013.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin her ne
kadar iyilik sahibi olsa da korku içinde sabahlar ve iyilik ettiği halde
korku içinde akşama erişir. Zira o iki zaman arasındadır:
Bir zaman geçmiş ve Allah’ın kendisine o hususta ne
yapacağını bilmemektedir ve (diğeri) eceli ise
yakındır, hangi helak edici hususlara düçar kalacağını
bilmemektedir.”[1513]
10014.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Sabahlayınca kendine akşam
sözünü verme. Akşama erişince kendine sabah sözünü verme.
Hastalanmadan önce sağlığından istifade et, ölmeden önce
hayatından faydalan. Zira yarın hangi ismi alacağını, (ölüp
ölmeyeceğini, sağlam kalıp kalmayacağını) bilemezsin.”[1514]
10015.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın
kulları! Bilin ki müminler ancak sabah akşam endişe içinde
yaşarlar, sürekli nefislerini ayıplar, dururlar. Bu yüzden de sürekli
kendi nefislerini elerştirirler ve kendilerinden sürekli iyi işleri
arttırmalarını isterler.”[1515]
10016.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Her sabah
ve akşam bu duayı üç defa oku: Allah’ım! Beni istediğini
koyduğun sağlam zırha büründür.” Zira babam şöyle
buyurmuştur: “Bu dua hazinelenmiş dualardandır.”[1516]
10017.
İmam Ali (a.s), sürekli okuduğu bir
duasında şöyle buyurmuştur: “Hamd; ölmeden, hastalanmadan, damarlarım
afete uğramadan, kötü işlerimden dolayı
cezalandırılmadan, soyumu kesmeden, dinimden çıkmadan, Rabbime
inkarcı olmadan, imanımda paniğe kapılmadan ve aklımı
kaybetmeden beni sabaha çıkaran Allah'a mahsustur.”[1517]
10018.
İmam Ali (a.s), Kumeyl b. Ziyad’a
tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey Kumeyl b. Ziyad! Her gün Allah’ın
adını zikret, “La havle vela kuvvete illa billah” (Allah’tan
başka bir güç ve kudret yoktur) de, Allah’a tevekkül et, bizi hatırla,
adımızı an ve bize selavat gönder. Rabbimiz olan Allah’a
sığın. Böylece kendini ve elinin altında olan her şeyi
o günün (ahiretin) kötülüğünden güvende kılmış olursun.”[1518]
bak. Vesail’uş Şia, 4/1235, 49. Bölüm
286. Konu
es-Sebr
Sabır
F Bihar, 71/56, 62. bölüm, es Sabr
F Kenz’ul Ummal, 3/271, 744, es Sabr
F Vesail’uş Şia, 2/902, 76.
bölüm; İstihbab’us Sabr Ale’l-Bela
bak.
F 50. konu, el-Bela; 277. konu, eş-Şekva;
305. konu, el-Musibet; 65. konu, el-Cez’; el-Hisab, 842. bölüm; el-Hak, 889.
bölüm; eş-Şucaet, 1957. bölüm; ed-Dehr, 1272. bölüm; el-Yakin, 4258.
bölüm
Kur’an:
“Nice
peygamberlerin yanında pek çok rabbani kimse savaşmıştır.
Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler,
yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri
sever.” [1519]
“Allah'a ve peygamberine itaat edin;
çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa
düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle
berâberdir.” [1520]
10019.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
imanın en iyi koruyucusu ve insanın en değerli huyudur.”[1521]
10020.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere en az verilen şey yakin ve azimle
sabretmektir. Herkime bu ikisinden nasibi verilirse artık gece ibadetini
veya gündüz (müstahap) orucunu yitirmesi önemli olmamalıdır.
Eğer sahip olduğunuz duruma sabrederseniz, bu benim için, sizden
birinin herkesin ameliyle yanıma gelmesinden daha sevimlidir.”[1522]
10021.
Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Siz sevmediğiniz şeyler
karşısında sabretmedikçe sevdiğiniz şeylere
ulaşamazsınız.”[1523]
10022.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Sabırlı
olmayan kimsenin kamil sayılması doğru değildir.”[1524]
10023.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tatsız olaylar karşısında
sabretmekte bir çok hayır gizlidir.”[1525]
10024.
Resulullah (s.a.a), kendisine, “İman
nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Sabırdır.”[1526]
10025.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır en iyi binektir. Allah hiçbir kuluna
sabırdan daha iyi ve geniş bir rızık vermemiştir.”[1527]
10026.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
cesarettir.”[1528]
10027.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cesaret bir
anlık sabırdır.”[1529]
10028.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır zamane
karşısında en iyi yardımcıdır.”[1530]
10029.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
yokluğun kalkanıdır.”[1531]
10030.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır hüzünlere örtü ve zorluklara
karşı dosttur.”[1532]
10031.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
alaşağı olmayan bir binektir.”[1533]
10032.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
belaların süsüdür.”[1534]
10033.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sıkıntılar
karşısında sabretmenin sonu fırsatlara (zafere)
ulaşmaktır.”[1535]
10034.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hüzünlerin
acısı karşısında sabretmek fırsatlara (zafere)
ulaşmaya sebep olur.”[1536]
10035.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
düşmanın burnunu yere sürter.”[1537]
10036.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
fakirliğin teçhizatıdır.”[1538]
10037.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır her
işin yardımcısıdır.”[1539]
10038.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır büyük
musibetin şiddetini azaltır.”[1540]
10039.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
belaları en iyi defeden etkendir.”[1541]
10040.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
zararı en iyi defetme vesilesidir.”[1542]
10041.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
musibeti kolaylaştırır.”[1543]
10042.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır en
iyi teçhizattır.”[1544]
10043.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zorluklar
karşısında sabretmek genişlik halinde afiyet içinde
yaşamaktan daha üstündür.”[1545]
10044.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır imanın
yarısıdır.”[1546]
10045.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şükür gibi
hiçbir şey sevilen şeyleri çoğaltmaz ve sabır gibi hiçbir
şey sevilmeyen şeyleri azaltmaz.”[1547]
10046.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabrı
kaybetmenin musibeti, musibetlerin en büyüğüdür.”[1548]
10047.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabırla mihnet
azalır.”[1549]
10048.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabırla olayların
zorluklarına karşı koymak mümkündür. Tahammülsüzlük mahrumiyet
türlerinden biridir.”[1550]
10049.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl
insanın arkadaşı, hilim insanın yardımcısı, iyi
geçinmek insanın babası ve sabır orduların en iyisidir.”[1551]
10050.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Mümin
zorluklar karşısında sabretmek üzere
yaratılmıştır.”[1552]
10051.
İmam Bakır (a.s) veya İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendisini zamanın musibetleri
karşısında sabretmeye hazırlamazsa aciz kalır.”[1553]
10052.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güzel yakin ve
sabır azmiyle hüzünleri kendinizden uzaklaştırın.”[1554]
10053.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkim
sabrı kendine hakim kılarsa hiçbir soruna itina göstermez.”[1555]
10054.
Resulullah (s.a.a), Ebuzer’e
yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Eğer gücün yetiyorsa sevinç ve yakinle
Allah için çalış, eğer yapamazsan bil ki sevmediğin
şeyler karşısında sabretmekte bir çok hayır gizlidir.”[1556]
10055.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zorlukları,
gecenin karmaşık rüyaları gibi geçip giden dünya
karşısında sabret.”[1557]
10056.
İmam Cevad (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Musibetler
karşısında sabretmek, musibet gören kimsenin
sıkıntısına sevinen kimse için bir musibettir.”[1558]
10057.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Aziz ve
celil olan Allah bir topluluğa nimet verdi. Onlar şükretmediler ve bu
sebeple o nimet kendileri için vebal oldu. Allah bir topluluğu da musibete
düçar kıldı. Onlar sabrettiler ve neticede o musibet kendileri için
nimet oldu.”[1559]
Kur’an:
“Rabbinin
İsrail oğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına
karşılık yerine geldi.” [1560]
“Sabredip ayetlerimize kesin olarak
inanmalarından ötürü, aralarından, onları buyruğumuzla
doğru yola götüren önderler yaptık.” [1561]
“Bu, ancak sabredenlere vergidir ve bu ancak o
büyük hazzı tadanlara vergidir.” [1562]
10058.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabırla
isteklere ulaşılır.”[1563]
10059.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabırla
yüce makamlara ulaşmak mümkündür.”[1564]
10060.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkim Allah
için sabrederse sonunda Allah’a ulaşır.”[1565]
10061.
İmam Ali (a.s), Şıkşıkiyye
hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Başladım düşünmeye;
kesilmiş elimle atağa mı geçeyim, yoksa kapkaranlık
körlüğe sabır mı edeyim?...Gördüm ki sabretmek akla daha
yatkın, sabrettim. Ama gözümde diken vardı, boğazımda
kemik...Ama ben bu uzun zaman boyunca bir çok zahmet, ve şiddetli mihnete
yine de sabrettim.”[1566]
10062.
İmam Ali (a.s), Kureyş’i
şikayette bulunarak şöyle buyurmuştur: “Hakkı alabiliyorsan al; ama haktan mahrum
kılınırsan ister keder içinde sabret, istersen üzgün olarak öl.”... Böylece gözüme
çer-çöp dolduğundan gözlerimi yumdum, boğazına kemik saplanan
kimse gibi yavaş yavaş yutkundum. Bu işin zehirden acı
olan, bıçaklarla doğranmaktan daha elem verici olan kederli öfkesine
sabrettim.”[1567]
10063.
İmam Ali (a.s), Cemel ashabı Basra’ya
doğru hareket ederken şöyle buyurmuştur: “Bunlar, benim hükümetim aleyhinde birlik
oldular. Cemaatiniz için korkmadıkça sabredeceğim”[1568]
10064.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İşlerde
sabretmek bedendeki baş gibidir. Baş bedenden ayrılınca
beden bozulacağı gibi sabır da işlerden ayrıldığı
takdirde işler de bozulur.”[1569]
10065.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Sabır
imanın başıdır.”[1570]
10066.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “İman
için sabır beden için baş gibidir. Baş yok olduğunda beden
de yok olacağı gibi sabır yok olduğunda da iman da yok
olur.”[1571]
10067.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar!
Sabırlı olun, zira herkimin sabrı olmazsa dini de olmaz.”[1572]
Kur’an:
“Ey Peygamber! Müminleri savaş için
coştur. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz
kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, küfreden bin kişiyi yener;
çünkü onlar anlayışsız bir topluluktur.”[1573]
“Nice az topluluk çok topluluğa
Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle berâberdir.” [1574]
“Size bir iyilik gelse, onların
fenasına gider; başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler.
Sabreder ve takva sahibi olursanız onların hilesi size hiçbir zarar
vermez. Allah işlediklerinin hepsini ilmiyle kuşatmıştır.”[1575]
“Evet, eğer sabrederseniz,
sakınırsanız, onlar hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size,
nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.” [1576]
10068.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz zafer sabırla ve
sıkıntı da genişlikle birliktedir. Şüphesiz her
zorlukla birlikte kolaylık da vardır.”[1577]
10069.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkim
sabır bineğine binerse, zaferin zirvesine ulaşır.”[1578]
10070.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabırlı
insan her ne kadar zaman uzasa da sonunda mutlu olur.”[1579]
10071.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Sabrın
hayırlı neticeleri vardır. O halde sabredin ki zafere
ulaşasınız.”[1580]
10072.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
zaferin garantisidir.”[1581]
10073.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabret ki zafere
erişesin.”[1582]
10074.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hüzünlerin
sıkıntısı karşısında sabretmek
fırsatlara (zafere) ulaşma nedenidir.”[1583]
10075.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zaferin
tatlılığı sabrın acılığını
ortadan kaldırır.”[1584]
10076.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabırla kurtuluş umulur. Bir
kapıyı sürekli çalan kimseye (sonunda) o kapı yüzüne
açılır.”[1585]
10077.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır
(isteklerine) ulaşmanın anahtarıdır. Mutluluk sabreden
kimsenin akıbetidir.”[1586]
bak. 327. Konu, ez-Zafer
Kur’an:
“Muhakkak
sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz
eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele. Onlara bir musibet geldiğinde:
“Şüphesiz biz Allah'ınız ve elbette O’na döneceğiz” derler.
Rablerinin mağfiret ve rahmeti onlaradır. Hidayeti bulanlar da
onlardır.” [1587]
10078.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Azameti yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ben dünyayı değiş-tokuş için kullarıma
verdim...Herkim ondan bir şey bana borç vermezse bende onu zorla
kendisinden alırım (ve sabrederse) üç nimet
bağışlarım ki onlardan birini bile meleklerime verecek
olursam sevinirler: Selam, hidayet ve rahmet.” Aziz ve celil olan Allah
şöyle buyurmuştur: “Kendilerine bir musibet
ulaştığında...”[1588]
10079.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Karşılığında
sana sabır nimeti verilen ve kendisi vesilesiyle ilahi sevaba hak
kazandığın musibeti musibet sayma. Asıl musibet, musibet
gören insanın tahammülsüzlük sebebiyle ecir ve sevabından mahrum
olduğu musibettir.”[1589]
10080.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Şialarımızdan
her biri musibete uğrayıp sabredince bin şehidin
sevabını elde eder.”[1590]
10081.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümine ve hastalıkları
karşısındaki tahammülsüzlüğüne
şaşırıyorum. Eğer mümin
hastalığının kendisi için ne kadar sevabı
olduğunu bilecek olursa şüphesiz rabbiyle görüşünceye kadar
sürekli hasta olmayı severdi.”[1591]
10082.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Eğer
mümin musibetlerde ne büyük bir sevabın gizli olduğunu bilseydi,
makasla parça parça olmayı arzu ederdi.”[1592]
10083.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkim
bir derde müptela olup onu Allah yolunda sayarsa Allah kendisine bin
şehidin sevabını yazar.”[1593]
10084.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Allah-u
Teala Davud’a şöyle vahyetmiştir: “Hellade binti Evs’e cenneti
müjdele ve ona eşinin cennette olduğunu haber ver.” Davud Hellade’ye
doğru gitti ve evinin kapısını çaldı. Hellade
dışarı çıktı ve şöyle arz etti: “Benim
hakkımda bir şey mi nazil oldu?” Davud, “Evet” diye buyurdu. Hellade,
“Ne nazil oldu?” diye sordu. Davud, “Allah-u Teala bana cennette eşim olduğunu
bildirdi ve seni cennetle müjdeliyorum.” Hellade şöyle dedi: “Belki
benimle birinin adı karıştırılmıştır.”
Davud şöyle buyurdu: “O Hellade sensin.” Hellade şöyle dedi: “Ey
Allah’ın Peygamberi! Seni yalanlamıyorum, ama Allah’a andolsun ki kendimde
böyle bir liyakat göremiyorum.” Davud şöyle buyurdu: “Batınında ve
içinde neler olduğunu bana haber ver.” Hellade şöyle arz etti: “Ben
şüphesiz her zaman müptela olduğum her türlü belanın
acısına, sıkıntıya, ihtiyaca, açlığa sabrettim.
Allah’tan kendisi benden uzaklaştırmadıkça o
sıkıntıları benden gidermesini ve bana afiyet ve
genişlik vermesini istemedim. Bunun yerine Allah’tan hiçbir şey
dilemedim ve sürekli olarak bu şeyler hakkında Allah’a
şükrettim.” Davud (a.s) şöyle buyurdu: “İşte bu sebeple bu
makama eriştin.” İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:
“İşte bu Allah’ın salih ve seçkin kulları için
beğendiği dinidir.”[1594]
bak. 190. Konu, er-Rıza(1)
10085.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkim
sabrederse az sabretmiştir ve herkim sabırsızlık gösterirse
az sabırsızlık göstermiştir (zira ömür kısadır ve
musibetler geçicidir.)”[1595]
10086.
İmam Kazım (a.s), Hişam b.
Hakem’e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah’a itaat hususunda sabret
ve günahlarını terk etmek hususunda tahammül göster. Zira dünya
sadece bir andır. Geçen şeyler hususunda sevinç ve hüzün göremezsin.
Gelecek olan şeyler hususunda ise haberdar değilsin. O halde içinde
yaşadığın an sabret. Sanki mutluymuşsun gibi.”[1596]
10087.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkim bir saat
sabrederse, saatlerce övülür.”[1597]
10088.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Nice bir
anlık sabır, uzun süre sevinci doğurur ve nice bir anlık
lezzet ise uzun hüzünlere sebep olur.”[1598]
10089.
İmam Ali (a.s), takva sahiplerinin niteliği
hususunda şöyle buyurmuştur: “Birkaç sabah sabrettiler ve sonunda uzun bir
rahatlığa ulaştılar”[1599]
10090.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Cebrail! Sabrın anlamı nedir?”
Cebrail şöyle dedi: “Sabır, rahatlıkta sabrettiğin gibi
sıkıntıda da sabretmendir. Zenginlikte sabrettiğin gibi
fakirlikte de sabretmendir. Afiyet ve sağlık durumunda
sabrettiğin gibi hastalıkta da sabretmendir. Sabırlı insan
kendisine ulaşan belalardan dolayı yaratıklar nezdinde
şikayette bulunmaz.”[1600]
10091.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır,
insanın bir musibete düçar olduğunda tahammül etmesi ve öfkesini
yenmesidir.”[1601]
10092.
Resulullah (s.a.a), kendisine, “Sabırlılar
kimlerdir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Sabırlılar, Allah’a itaat ve
günahları terk etme hususunda sabredenlerdir. Onlar, helal ve temiz mal
elde ederler, iktisatlı harcarlar, fazlasını Allah yolunda
bağışta bulunurlar ve bu sebeple de kurtuluşa ve
mutluluğa erişirler.”[1602]
10093.
İmam Sadık (a.s), sabredenler ve
sabretmeye çalışanlar hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Sabredenler
farzları eda etme hususunda sabredenlerdir, sabretmeye
çalışanlar ise haramlardan kaçınma hususunda sabredenlerdir.”[1603]
10094.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır hoşnutluktur.”[1604]
10095.
İmam Sadık (a.s), Allah-u
Teala’nın, “Sabredin
ve sebat gösterin” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Farzları eda etme hususunda sabredin ve
musibetler karşısında sebat gösterin.”[1605]
10096.
İmam Sadık (a.s), bu ayet
hakkında şöyle buyurmuştur: “Musibetler karşısında sabredin.”[1606]
10097.
İmam Sadık (a.s), Allah-u
Teala’nın, “Sabırdan
yardım dileyin” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Sabırdan maksat oruçtur. İnsan bir
bela ve zorluğa düçar olduğunda oruç tutmalıdır. Zira
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Sabırdan yardım
dileyin” yani oruçtan.”[1607]
10098.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır iki
çeşittir: Musibetler karşısında sabretmek. Bu iyi ve güzel
sabırdır. Bundan daha iyisi ise aziz ve celil olan Allah’ın sana
haram kıldığı şeylerden sakınma hususunda sabretmendir.”[1608]
10099.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır iki
türlüdür: Hoşlanmadığın şeylere karşı
sabır ve sevdiğin şeylere karşı sabır.”[1609]
10100.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır üç çeşittir: Musibet
anında sabır, itaat hususunda sabır ve günahları terketme
hakkında sabır.”[1610]
10101.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır ya
musibetler karşısında sabretmektir, ya itaat hususunda sabretmektir,
ya da günahları terk etme hususunda sabretmektir. Üçüncüsü ilk ikisinden
daha üstündür.”[1611]
10102.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şehvet
karşısında sabretmek iffet, gazap karşısında
sabretmek cesaret ve günahlar hususunda sabretmek ise sakınmaktır.”[1612]
10103.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkime Allah
bir servet verirse akrabalarına yardımcı
olmalıdır...Hakları eda etme ve musibetler hususunda nefsini
sabretmeye zorlamalıdır.”[1613]
10104.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“En üstün
sabır musibetin acılığı hususunda sabretmektir.”[1614]
10105.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“En üstün
sabır sevilen şey karşısında sabretmektir.”[1615]
Kur’an:
“Şimdi sen güzelce sabret.” [1616]
“Üzerine başka bir kan
bulaşmış olarak Yusuf'un gömleğini de getirmişlerdi.
Babaları: “Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi; artık bana
güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza karşı ancak
Allah'tan yardım istenir” dedi.” [1617]
10106.
İmam Bakır (a.s), güzel sabır
hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Güzel sabır, içinde insanlara
şikayette bulunmanın olmadığı sabırdır.”[1618]
10107.
İmam Sadık (a.s), Allah-u
Teala’nın, “Artık
bana güzel sabır...” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani şikayetsiz sabır.”[1619]
bak. 277. Konu, eş-Şekva
Kur’an:
“Muhakkak
sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz
eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele. Onlara bir musibet geldiğinde:
“Şüphesiz biz Allah'ınız ve elbette O’na döneceğiz”
derler.”[1620]
10108.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabreden kimsenin üç nişanesi vardır.
İlki tembellik etmemesi, ikincisi bitkin ve sıkıntılı
olmaması, üçüncüsü ise rabbini şikayette bulunmamasıdır.
Zira eğer tembellik ederse, hakkı zayi eder, eğer bitkin ve
sıkıntılı olursa şükretmez ve eğer rabbinden
şikayette bulunursa ona günahta bulunmuş olur.”[1621]
10109.
İmam Sadık (a.s), ashabından
birine şöyle buyurmuştur: “Biz sabırlıyız, ama Şialarımız bizden
daha sabırlıdır.” Ben (ravi) şöyle dedim: “Fedan
olayım! Nasıl olurda Şialarımız sizden daha
sabırlı olur?” İmam şöyle buyurdu: “Çünkü biz
bildiğimiz şeylere sabrederiz, Şialarımız ise
bilmedikleri şeylere sabrederler.”[1622]
10110.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Biz
sabırlıyız, ama Şialarımız bizden daha
sabırlıdırlar, zira biz bildiğimiz şeylere sabrederiz,
onlar ise bilmedikleri şeylere sabrederler.”[1623]
10111.
İmam Kazım (a.s), Sema’a b. Mihran’a
şöyle buyurmuştur: “Senin hacca gitmene ne engel olmuştur?” O şöyle diyor:
“Ben şöyle arz ettim: “Kurbanın olayım. Çok borcum vardı ve
malım da yok olmuştu. Boynumda olan borçlar ise malımın yok
olmasından daha acıdır. Eğer dostlarımdan biri beni
dışarı çıkarmasaydı, dışarıya
çıkmaya bile gücüm yetmezdi.” İmam şöyle buyurdu: “Eğer
sabredersen, durumun iyileşir, eğer sabretmezsen hoşnut ol veya
olma Allah mukadderatını (taktir ettiği şeyleri), uygular
ve yürürlüğe koyar.”[1624]
10112.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer
sabredersen, Allah’ın senin hakkındaki taktir ettiği şeyler
uygulanır ve sen sevap elde edersin. Eğer sabretmezsen yine de
Allah’ın senin hakkındaki şeyleri uygulanır ve sen günahkar
olursun.”[1625]
10113.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkim
musibetler esasında sabreder ve istirca’da bulunur ve (inna lillah ve inna
ileyhi raciun derse) Allah’a hamd ve şükürde bulunursa şüphesiz
Allah’ın yaptığı şeylerden hoşnut olmuştur
ve sevabı Allah iledir. Herkim de böyle yapmazsa yine ilahi taktir onun
hakkında yürürlüğe koyulur. Ama bu durumda o kınanmış
ve Allah da sevabını yok etmiştir.”[1626]
10114.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“(Musibet ve
belalarda) Özgür insanlar gibi sabreden (saadet bulur) Aksi taktirde ham
cahiller gibi musibeti unutur gider.”[1627]
10115.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer özgür
insanlar gibi sabredersen, (şerafet elde edersin.) Aksi taktirde
tecrübesiz cahiller gibi musibeti unutur gidersin.”[1628]
10116.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Eğer yüce
insanlar gibi sabredersen (ne iyi). Aksi taktirde hayvanlar gibi (musibetleri)
unutur gidersin.”[1629]
10117.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkim işine
gücüne (ticaretine) sabretmezse, iflasına sabretmelidir.”[1630]
10118.
Resulullah (s.a.a), ashabından birine -çocuğunun
ölümü üzerine- şu baş sağlığında bulundu: “Allah’a hamd-ü senadan sonra...Yüce olan Allah
senin sevabını arttırsın ve sana sabır
versin...Sakın sabırsızlığın sevabını
yok etmesin. Yarın kıyamet günü musibetlerinin sevabını
kaybettiğinden dolayı pişman olursun. Eğer sabretmenin
sevabını görseydin, o musibetin sevap karşısında bir
hiç olduğunu anlardın. Bil ki sabırsızlık etmek
kaybedilen şeyleri geri çevirmez ve hiçbir hüzün ilahi taktiri ortadan kaldıramaz.
O halde çocuğun yerine sana verilen şeyin, hüznünü gidermesi gerekir.
Ve’s-Selam.”[1631]
10119.
İmam Ali (a.s), oğlunu kaybeden
Eş’as b. Kays’a tesellide bulunarak şöyle buyurmuştur: “Ey Eş'as, eğer oğluna
üzülüyorsan, bu yakınlığın bir gereğidir. Eğer
sabredersen Allah'ın her musibete karşı bir mükafatı
vardır. Ey Eş'as! Eğer sabredersen hakkında ilahi takdir
gerçekleşir ve ecrini alırsın; ama sabretmezsen yine ilahi
takdir gerçekleşir ve sen günahkar sayılırsın. Ey
Eş'as! Oğlun (dünyaya geldiğinde) seni sevindirdi; bu senin için
bir imtihan ve denemeydi ve (ölümüyle) seni üzdü; bu da senin için sevap ve
rahmettir.”[1632]
bak. Er-Rıza (1), 1522. Bölüm
10120.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Allah’tan
korkunuz ve sabrediniz, zira herkim sabretmezse sabırsızlık onu
helak eder ve sabırsızlığın sebebiyle helak oluşu
da sabırsızlık ettiğinde sevap elde etmeyeceği
anlamındadır.”[1633]
10121.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkimi
sabır kurtarmazsa sabırsızlık helak eder.”[1634]
10122.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Az
sabretmek insanı rezil rüsva eder.”[1635]
bak. el-Ma’siyet, 2341. Bölüm
10123.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz
sıkıntıların bittiği bir sonu vardır. O halde
sizlerden biri bir musibete düçar olursa, o musibetler geçinceye kadar teslim olmalı
ve sabretmelidir. Zira sıkıntılar insana yöneldiğinde hemen
çare peşinde koşmak, o sıkıntıları daha da
tatsızlaştırır.”[1636]
10124.
İmam Ali (a.s), Mısır’dan
yanına gelen Kays b. Sa’d’a şöyle buyurmuştur: “Ey Kays! Sıkıntıların
bittiği bir son vardır. O halde akıllı insan
sıkıntılar geçinceye kadar, sıkıntılara göz yuman
insandır. Zira sıkıntılar insana yöneldiğinde
onları çare bulmaya çalışarak karşılamak
şiddetleri artırır.”[1637]
10125.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tersinin sıkıntısına
tahammül etmedikçe, sabır gerçekleşmez.”[1638]
10126.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Herkime
zamanın sıkıntıları ardarda inerse (bu
sıkıntılar) ona sabrın faziletlerini de
kazandırır.”[1639]
10127.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabrın kökü
Allah’a gerçek yakin içinde olmaktır.”[1640]
10128.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendini sabretmeye zorlarsa, Allah onu
sabırlı kılar. Herkim de iffet taleb ederse, Allah onu iffetli
kılar. Herkim ihtiyaçsız kılınmayı dilerse, Allah onu
müstağni kılar. Hiçbir kula sabırdan daha iyi ve geniş bir
nimet verilmemiştir.”[1641]
bak. 2183. Bölüm; el-Yakin, 4258. Bölüm
10129.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kendini
zorluklara karşı sabretmeye alıştır ki hak yolunda
sabretmeye alışmak güzel bir huydur.”[1642]
10130.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tatsız
olaylar karşısında kendini sabretmeye alıştır.
Zira ki sabır güzel bir huydur.”[1643]
10131.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tatsız
olaylar karşısında kendini sabretmeye zorlamak kalbi sağlam
kılar.”[1644]
10132.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“En iyi
sabır kendini sabretmeye zorlamaktır.”[1645]
bak. el-Hadis, 10128. Bölüm
10133.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabrın dört kolu vardır: Şevk,
korku, züht ve bekleyiş. Herkim cennete şevk ve iştiyak duyarsa,
şehvetten el çeker, herkim ateşten korkarsa kendini haramdan korur.
Herkim de dünyaya itinasız (zahid) olursa
sıkıntılarını görmezlikten gelir ve herkim de ölümü
beklerse hayırlı işler için çalışır.”[1646]
10134.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İman, dört
esas üzerinde durur: Sabır, yakin, adalet ve cihat. Sabır da dört
çeşit üzeredir: Şevk, korku, züht ve bekleyiş. Cennete şevk
duyan, şehvetlerden uzak durur; cehennemden korkan, haramlardan sakınır;
dünyada zahit olan, musibetleri hafif görür; ölümü bekleyen, hayırlı
işlere koşar.”[1647]
Ben diyorum ki: Gördüğünüz gibi bu hadis hem Peygamber’den ve
hem de Ali’den (a.s) naklolmuştur. Ama Kenz’ul-Ummal’da (1389) da
görüldüğü gibi Müminlerin Emiri onu Peygamber’den (s.a.a) nakletmiştir.
Söz konusu kitaba müracaat ediniz.
Kur’an:
“Calut ve ordusuna karşı
çıktıklarında, “Rabbimiz! Bize sabır ver,
sebatımızı artır, küfreden topluluğa karşı
bize yardım et” dediler.”[1648]
“Rabbimizin ayetleri gelince, onlara
inanmamızdan ötürü bizden öç alıyorsun. Rabbimiz! Bize sabır ver
ve canımızı müslüman olarak al” dediler.” [1649]
10135.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah tarafından yardım ihtiyaç
ölçüsünce iner. Allah tarafından sabır ise belalar miktarınca
iner.”[1650]
10136.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır musibetler ölçüsünce
bağışlanır.”[1651]
10137.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah kalplerinizi ve kalplerimizi hakka
yöneltsin. Bizlere ve sizlere sabır ilham etsin.”[1652]
287. Konu
es-Suhbet
Arkadaşlık
F Kenz’ul Ummal, 9/3, Kitab’us Suhbet
F Kenz’ul Ummal, 11/525, Zikr’us
Suhbet’un-Nebi (s.a.a)
F Kenz’ul Ummal, 12/145, Nisa’us
Sehabiyyat
F Kenz’ul Ummal, 13/250, Cami’us Sehabe
bak.
F 6. konu, el-Eh; 291. konu, es Sedik;
354. konu, el-Aşiret
F el-Eh, 49. bölüm; es Sefer, 1824, 1826.
bölümler; es Sedik, 2216, 2217. bölüm
10138.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötülerle
arkadaşlık, kötü koku üzerinden geçince onu kendisiyle
taşıyan rüzgar gibi insana kötülük getirir.”[1653]
10139.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahmakla
arkadaşlık ruhun işkence görmesine sebep olur.”[1654]
10140.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıllı
insanla arkadaşlık ruhun hayatıdır.”[1655]
10141.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötülerle arkadaşlık
iyilere kötü zanda bulunulmasına sebep olur.”[1656]
10142.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her
arkadaşlık bir tercihtir.”[1657]
10143.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanları
tanımak için arkadaşlık etmek yeter.”[1658]
10144.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her ne kadar
arkadaşlık uzarsa saygı bağı da güçlenir.”[1659]
10145.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir şey
iyilerle arkadaşlık gibi insanı iyiliğe çağırmaz
ve kötülükten kurtarmaz.”[1660]
10146.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hayrını
başkalarından esirgemek, onun senden başkalarıyla
arkadaşlık etmesine neden olur.”[1661]
288. Konu
es-Sıhhe
Sıhhat-Sağlık
F Bihar, 81/170, 44. bölüm; el-Afiyet ve’l
Merez
bak.
F 317. konu, et-Tıt; 363. konu,
el-Afiyet; 486. konu, el-Merez; es Sevm, 2254. bölüm; el-İlm, 2912, 2916.
bölümler; el-Kalb, 3388. bölüm; el-Maraz, 3678. bölüm
10147.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sağlık
nimetlerinen üstünüdür.”[1662]
10148.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sağlık
iki lezzetten en tatlısıdır.”[1663]
10149.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bedenlerin
sağlığı nasiplerin en tatlısındandır.”[1664]
10150.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“En olgun nasip
sağlıktır.”[1665]
10151.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sağlıkla
lezzet kemale erer.”[1666]
10152.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mizaç
sağlığı ile yiyeceğin lezzeti hissedilir.”[1667]
10153.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sağlığın
zekatı Allah’a itaatte çaba göstermektir.”[1668]
10154.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların çoğu iki şeyde
ilahi imtihana maruz kalmıştır: Sağlık ve boş
vakit!”[1669]
10155.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “İnsan
şu beş şeyden birine dahi sahip olmazsa, hayatı
kararır, aklı karışır ve kalbi
sıkıntıya düşer. Bunların ilki
sağlıktır.”[1670]
10156.
İmam Saduk (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Dünyanın
nimeti güvenlik ve bedenin sağlığıdır. Bu nimet
ahirette cennete girmekle kemale erer.”[1671]
10157.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Biliniz ki
belalardan biri yoksulluktur. Yoksulluktan daha kötüsü beden
hastalığıdır. Beden hastalığından daha
kötüsü ise kalp hastalığıdır. Biliniz ki nimetlerden biri
malda genişliğe kavuşmaktır. Malda genişliğe
kavuşmaktan daha üstünü beden sağlığıdır, beden
sağlığından da üstünü kalbin takva sahibi
olmasıdır.”[1672]
bak. En-Ni’met, 3905. Bölüm
289. Konu
es-Sıdk
Doğruluk
F Bihar, 71/1, 60. bölüm, es Sıdk
F Vesail’uş Şia, 8/513, 108.
bölüm, Vucub’us Sıdk
F Kenz’ul Ummal, 3/344, 770, es
Sıdk’ul Hadis
F el-Müheccet’ul Beyza, 8/102,
Kitab’un-Niyyet ve’s Sıdk ve’l İhlas
bak.
F et-Ticaret, 441, 442. bölümler; ed-Din,
1298. bölüm
Kur’an:
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve
doğrularla berâber olun.” [1673]
bak. Maide, 119,
Yusuf, 70; Enbiya, 63; Ahzab, 23 ve 24; Zümer, 32 ve 33; Haşr, 8
10158.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
sözün ilahi yapı (gerçek) ile uyumluluk içinde olması, yalan ise
sözün ilahi yapıdan (gerçekten) uzaklaşmasıdır.”[1674]
bak. es-Sıddık, 2196. Bölüm
10159.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
sözün ruhudur.”[1675]
10160.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk büyüklüğün
kemalidir.”[1676]
10161.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
adaletin kardeşidir.”[1677]
10162.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Doğruluk
izzettir.”[1678]
10163.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
hakkın dilidir.”[1679]
10164.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk en
hayırlı sözdür.”[1680]
10165.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
her ne kadar kendisinden korksan da seni kurtarır ve yalan her ne kadar
kendisinden güvende de olsan seni yok eder.”[1681]
10166.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
her şeyin düzelmesi, yalan ise her şeyin bozulmasıdır.”[1682]
10167.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzellik, hak üzere doğru konuşmak
iledir ve kemal doğruluk üzere olan
fiilin güzelliğidir.”[1683]
10168.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğruluk uğur, yalan ise uğursuzluktur.”[1684]
10169.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Sözün
süsü doğruluktur.”[1685]
10170.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğruluktan ayrılmayın.
Şüphesiz ki doğruluk cennet kapılarından bir
kapıdır.”[1686]
10171.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Hey!
Doğru olunuz. Zira Allah doğru olan kimseyle birliktedir.”[1687]
10172.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkimin
dili doğru olursa, ameli temiz olur.”[1688]
10173.
İmam Ali (a.s), insanların en yücesi
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Her yerde ve her zaman doğru söyleyendir.”[1689]
10174.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Konuşmadan
önce doğruluğu öğreniniz.”[1690]
10175.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
emanettir, yalan ise hıyanettir.”[1691]
10176.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Doğruluktan
daha iyisi doğruyu söyleyen ve hayırdan daha hayırlısı
onu yapandır.”[1692]
10177.
İmam Rıza (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkim
doğru olursa, insanlar onu hoş görmez.”[1693]
10178.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanın
değeri himmeti kadardır. Doğruluğu ise mürüvveti
ölçüsüncedir.”[1694]
10179.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kendinizi
amellerde doğrulukla aziz ve celil
olan Allah için süsleyin.”[1695]
10180.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’a karşı doğru
olursa kurtuluşa erer.”[1696]
10181.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bildiğin
şeylerden bazısını gizlemezsen sadık olamazsın.”[1697]
10182.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara karşı en doğru
konuşan kimse, insanları da en doğru bilendir. Herkesten çok
insanlara yalan söyleyen kimse, insanları da en çok yalancı bilen
kimsedir.”[1698]
10183.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmanın
alameti; sana zarar verecek olsa bile fayda verecek yalana karşı
doğruluğu seçmendir.”[1699]
10184.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
imanın en sağlam sütunudur.”[1700]
10185.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
İslam'ın sütunu ve imanın dayanağıdır.”[1701]
10186.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
imanın başı ve insanın süsüdür.”[1702]
10187.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
insanın güzelliği ve imanın dayanağıdır.”[1703]
10188.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
dilin emaneti ve imanın süsüdür.”[1704]
10189.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
dinin elbisesidir.”[1705]
10190.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk
dinin başıdır.”[1706]
bak. el-İman, 276. Bölüm
10191.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğru sözlü
kimse kurtuluş ve yüceliğin eşiğindedir. Yalancı ise
helak ve horluk uçurumunun kenarındadır.”[1707]
10192.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğru insan
saygın ve değerli insandır. Yalancı insan ise hor ve zelil
bir insandır.”[1708]
10193.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Doğru
insanı onaylayan ilk kimse onun doğru olduğunu bilen aziz ve
celil olan Allah’tır ve hakeza onun doğru olduğunu bilen kendi nefsi
onu tasdik eder.”[1709]
10194.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “İnsanların
namaz ve orucuna aldanma. Zira insan bazen namaz ve oruca alışır
ve onları terk edecek olursa korkuya kapılır.
İnsanları doğru konuşma ve emanete riayetle deneyin.”[1710]
10195.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların fazla namazına,
orucuna, haccına, ihsanına ve gece zikrine bakmayın.
İnsanların doğru konuşmasına ve emanete riayet
edişine bakın.”[1711]
10196.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Aziz ve
celil olan Allah her peygamberi doğru konuşmayla ve emaneti iyi olsun
kötü olsun sahibine vermekle
göndermiştir.”[1712]
bak. el-Bid’at, 331. Bölüm; el-Gurur, 3043.
Bölüm; el-Huşu’, 1025. Bölüm
Kur’an:
“İman edip yararlı işler
yapanları, Allah'ın gerçek bir sözü olarak, içinde temelli ve ebedi
kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlere
koyacağız. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?” [1713]
“Allah'tan başka ilah yoktur,
geleceğinde şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka
toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?” [1714]
10197.
İmam Ali (a.s), sözlerin en doğrusu
hakkında şöyle buyurmuştur: “La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah
yoktur) diye şahadette bulunmaktır.”[1715]
10198.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sözlerin en
doğrusu hal dilidir.”[1716]
10199.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hal dili söz
dilinden daha doğrudur.”[1717]
bak. el-Mev’ize, 4120. Bölüm
10200.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç yerde doğruluk çirkindir: Söz
taşımada, birine ailesi hakkında tatsız haber vermen ve
birinin verdiği haberi yalanlaman.”[1718]
10201.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Herkime
bir Müslüman sorulur da o da doğru söylediği için o müslümana bir
zarar ulaşırsa (Allah katında) yalancılardan
sayılır. Herkimden bir Müslüman sorulur, yalan söyler ve o
Müslümanlara bir hayır ulaşırsa Allah katında
doğrulardan sayılır.”[1719]
Kur’an:
“Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını
sağla.” [1720]
“Onlara rahmetimizden bağışta
bulunduk. Onların her dilde üstün şekilde anılmalarını
sağladık.” [1721]
10202.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nasıl da
apışıp şaşkınlaştınız? Oysa
Nebinizin Ehl-i Beyt'i aranızdadır. Onlar hakkın öncüleri, dinin
alametleri, doğruluğun dilidirler.”[1722]
10203.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Hiç
kimse her ne kadar mal-mülk sahibi de olsa yakınlarından ve
onların kendini elleri ve dilleriyle savunmalarından müstağni
(ihtiyaçsız) olamaz...Allah’ın insana halk arasında verdiği
iyi-hayırlı isim, başkasına miras olarak
bırakacağı maldan daha hayırlıdır.”[1723]
Ben diyorum ki: el-Mizan tefsirinde, “Sonrakilerin beni güzel anmalarını
sağla” ayeti
hakkında şöyle yer almıştır: Doğruluk dili
kavramının güzel ün kavramına uyarlanması pek açık
değildir. Ama imamın Ali (a.s) sözünde görüldüğü gibi onda
hiçbir belirsizlik yoktur ve açıkça onu doğrulamaktadır.
bak. Eş-Şuhret, 2125. Bölüm
290. Konu
es-Siddik
Sıdık-Dosdoğru
F Bihar, 24/30, 26. bölüm, Enne velayet’el
Eimme (a.s) es-Sıdk ve Ennehum Sadikun ve Sıddikun ve’ş
Şuheda ve’s Salihun
10204.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğruluktan ayrılmayın. Zira
doğruluk iyiliğe hidayet eder. İyilik ise cennete ulaştırır.
İnsan doğru söyler ve sürekli doğruluğu devam ettirirse ve
sonunda Allah katında sıdıklardan (dosdoğrulardan) yazılır.”[1724]
10205.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Doğruluk iyiliğe ve iyilik de cennete
ulaştırır. İnsan sürekli doğruluğu takip eder ve
sonunda dosdoğrulardan yazılır.”[1725]
10206.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “İnsan
sürekli doğruluk üzere olursa, sonunda Allah onu dosdoğrulardan
yazar.”[1726]
10207.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şialarımız
(normal ölseler) ölenler bile dosdosdoğru olanlardan ve şehit
olanlardandır. Onlar, bizim emrimizi (velayetimizi) onaylayan, bizim için
seven ve bizim için buğzedenlerdir. Aziz ve celil olan Allah da (onlar
hakkında) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve Peygamberlerine iman
edenler, onlar Rableri katında dosdoğru olanlardır.”[1727]
10208.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Her mümin
sıddıktır (dosdoğru olandır)”[1728]
Ebu Hamid Gazali şöyle diyor: “Bil ki doğruluk kelimesi
altı anlamda kullanılmaktadır: Sözde doğruluk, niyet ve
isteklerde doğruluk, kararda doğruluk, kararı uygulamada
doğruluk, amellerde doğruluk ve bütün dini makamları hayata
geçirmede doğruluk. O halde herkim bütün bu hususlarda doğruluk için de
olursa, sıddıktır (dosdoğru olandır) zira
sıddık, sıdk (doğru) kökünden olan mübalağa
sığasıdır.”
[1729]
Kur’an:
“Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse,
işte onlar Allah'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle,
dosdoğru olanlar, şehitler ve iyilerle berâberdirler. Onlar ne iyi
arkadaştırlar!”
[1730]
“Allah'a ve peygamberlerine iman edenlere,
dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte,
onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. Küfredip ayetlerimizi
yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır.” [1731]
“Meryem oğlu Mesih sadece peygamberdir,
ondan önce de peygamberler geçmiştir, onun annesi dosdoğrudur, her
ikisi de yemek yerlerdi. Onlara ayetleri nasıl
açıkladığımıza bir bak, sonra da bak ki nasıl yüz
çeviriyorlar!”
[1732]
“Kitapta İbrahim'e dair
anlattıklarımızı da an, o şüphesiz dosdoğru bir
peygamberdi.”
[1733]
“Kitapta İdris'i de zikret, çünkü o
dosdoğru bir peygamberdi.” [1734]
10209.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dosdoğru olanlar üç kimsedir: Firavun
ailesinden mümin Hazkil, Al-i Yasin’in sahibi Habib-i Naccar ve Ali b. Ebi
Talib (a.s)”[1735]
10210.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sıddık olanlar üç kimsedir: Al-i
Yasin’in Habib-i Naccar-ı ki şöyle demektedir: “Peygamberlere
uyun. Sizden bir karşılık istemeyen kimselere uyun ve onlar
hidayete ermiş olanlardır.” Bu, Firavun ailesinin mümini Hizkil
ve onların en üstünü olan Ali b. Ebi Talib’dir. [1736]
10211.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetlerin öncüleri bir göz açıp
kapatıncaya kadar dahi Allah’a küfretmeyen şu üç kimsedir: “Ali b.
Ebi Talib, Yasin sahibi (Habib-i Naccar) ve Al-i Firavun’un Mümini (Hizkil).
Bunlar o dosdoğru olanlardır ve Ali onların en üstünüdür.”[1737]
10212.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’nın seçtiği
sıddıklar şunlardır: Sıddık olan Yusuf, Habib-i
Naccar ve Ali b. Ebi Talib.”[1738]
10213.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir sıddıkı (dosdoğru
olanı) ve faruku (hakkı batıldan ayıranı) vardır.
Bu ümmetin sıddıkı ise Ali b. Ebi Talib’dir.”[1739]
10214.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nebe-i Azim
(büyük haber) ve Sıddık-i Ekber (en büyük dosdoğru olan) benim.”[1740]
10215.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ben, Allah
yolunda olan, kınayıcının kınamasına
aldırış etmeyen, simaları sıddıkların
siması, sözleri iyilerin sözleri olan bir toplumdanım. Onlar geceyi
(ibadetle) ihya ederler, gündüzün yol gösteren işaretleri olurlar.”[1741]
291. Konu
es-Sedik
Dost
F Bihar, 74/173, 11. bölüm, Fazl’us
Sıdk ve Hudud’us Sadakat
F Bihar, 74/183, 13. bölüm, men
Yenbeği Mecalisetihi ve Musahibetihi ve’l Musadiketihi
F Bihar, 74/190, 14. bölüm, Men La
Yenbeği Mecalisetihi ve Musadıketihi ve Musahibetihi
F Kenz’ul Ummal, 9/3-233, Kitab’us Suhbet
bak.
F 6. konu, el-Eh; 354. konu,
el-İşret; 339. konu, el-Adavet; el-Cehl, 605. bölüm; el-Akl, 2792,
2793. bölümler; el-Amel (1), 2938. bölüm
Kur’an:
“Ya da dostlarınızın...” [1742]
“Şimdi bizim ne şefaatçımız
var ve ne de yakın bir dostumuz.” [1743]
10216.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dost en
yakın akrabadır.”[1744]
10217.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dost iki
sermayenin en üstünüdür.”[1745]
10218.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostu
olmayanın stoku yoktur.”[1746]
10219.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostlar
çeşitli bedenlerde yer alan tek bir ruhtur.”[1747]
10220.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Dostun
makamı o kadar yücedir ki cehennem ehli bile yakın
akrabalarından önce onlardan yardım diler ve onları
çağırır. Allah-u Teala cehennem ehlinin şöyle dediğini
haber vermektedir: “Şimdi bizim ne bir şefaatçimiz var ve ne de yakın
bir dostumuz.”[1748]
10221.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan arkadaşının dini
üzeredir. O halde sizden birisi kiminle arkadaşlık ettiğine
dikkat etsin.”[1749]
10222.
Süleyman (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse hakkında kiminle
arkadaşlık ettiğini görmedikçe hüküm vermeyin. Zira insan
benzerleriyle ve arkadaşlarıyla tanınır.”[1750]
10223.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanları dostlarıyla imtihan
edin. Zira insan kimin davranışlarından hoşlanırsa
onunla dostluk eder.”[1751]
10224.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefisler
çeşit çeşittir. Aynı şekilde olanlar bir araya gelir ve
insanlar daha çok kendi benzerlerine yönelirler.”[1752]
10225.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sefihlerle
(akılsızlarla) arkadaşlık sebebiyle ahlak bozulur ve
akıllılarla arkadaşlık sebebiyle ahlak düzelir.
İnsanlar çeşit çeşittir ve herkes kendi yapısı üzere
amel eder. İnsanlar birbirleriyle dost olurlar. O halde herkimin
dostluğu Allah’tan başkası için olursa o dostluk
düşmanlıkla sonuçlanır. Nitekim Allah-u Teala şöyle
buyurmuştur: “Takva sahipleri dışında o gün dostlar
birbirine düşman olurlar.”[1753]
10226.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arkadaş
elbise yaması gibidir. O halde kendinle uyumlu olan bir dostu seç.”[1754]
bak. 519. Konu, en-Nefs
10227.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her insan
kendisine benzeyen kimseye meyleder.”[1755]
10228.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kuş
kendi türdeşlerine meyleder.”[1756]
10229.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her şey
kendi türdeşine yönelir.”[1757]
10230.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyilerle kendilerine
benzeyen kimseler dışındakiler dostluk etmez.”[1758]
10231.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötülerle sadece
onlara benzeyen kimseler dostluk eder.”[1759]
10232.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşağılık
insanları sadece onlara benzeyenler seçer.”[1760]
10233.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aşağılık
insan kendisine benzeyen kimselere uyar ve sadece kendisine benzeyenlere
meyleder.”[1761]
Kur’an:
“İçlerinden biri şöyle der: “Benim bir
dostum vardı, bana: “Sen de mi, ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman
dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerdensin?” derdi.” Yanındakilere:
“Siz onu bilir misiniz?” der. Bir bakar onu cehennemin ortasında görür.” [1762]
“Sonunda bize gelince arkadaşına:
“Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar
uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin! der.” [1763]
“Onların yanına bir takım arkadaşlar
koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler.
Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler
içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar
hüsranda idiler.” [1764]
10234.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En büyük yalnızlık kötü arkadaş
sahibi olmaktır.”[1765]
10235.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yalnızlık kötü arkadaştan daha
iyidir.”[1766]
10236.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötü insanla
arkadaşlıktan kaçın. Zira o arkadaşını helak eder
ve dostunu yokluğa sürükler.”[1767]
10237.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötü
arkadaşlardan çok yalnızlığa adet et.”[1768]
10238.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kardeşlerinden
üç defa kızdırdığın halde senin hakkında kötü bir
laf etmeyen kimseyi dost edin.”[1769]
10239.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Sadece üç
defa kızdırdığın halde sana kötü bir laf etmeyen her
kimsenin dostluğuna önem verme.”[1770]
10240.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç
şeyde imtihan etmediğin kimseyi dost sayma: Onu
kızdırıp, bu kızgınlığın onu haktan
batıla itip itmediği konusunda, dirhem ve dinar hususunda ve onunla
yolculuk etmekte.”[1771]
10241.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Eğer
kardeşinin seninle dostlukta sadık olup
olmadığını bilmek istiyorsan onu kızdır.
Eğer kızgınlık esnasında dostluğunda baki
kalırsa o senin kardeşindir. Aksi taktirde değildir.”[1772]
bak. el-Eh, 35. Bölüm
10242.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kendisiyle
süsleneceğin kimseyle arkadaş ol. Seninle süslenen kimseyle
arkadaşlık etme.”[1773]
Ben diyorum ki:
Zahiren bu hadisin anlamı şudur: Öyle bir kimseyle
arkadaşlık et ki arkadaşlığı ikinizi de süslemeye
ve güzelleştirmeye neden olsun. Ama senin kendisini süslediğin, onun
ise seni süslemediği kimseyle arkadaşlık etme.
10243.
İmam Hasan (a.s), vefatıyla sonuçlanan
hastalığı esnasında Cünade’ye şöyle buyurmuştur: “Sen sadece süslenmene sebep olacak kimseyle
arkadaşlık et. Ona hizmet ettiğinde seni (yüz suyunu) korusun.
Ondan yardım dilediğinde sana yardım etsin. Bir söz
söylediğinde sözüne inansın, saldırıya geçtiğinde seni
güçlendirsin, ihsan ettiğinde sana bu yolda yardım etsin, senden bir
ayıp görünce onu örtsün, senden iyi bir iş görünce onu göz önünde
bulundursun, kendisinden bir şey istediğinde sana versin, bir istekte
bulunmadan önce davransın ve kendisine bir musibet
ulaştığında sen rahatsız olasın.”[1774]
10244.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluk ve
salah daha çok akıl ve yürek sahipleriyle arkadaşlıktadır.”[1775]
10245.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hikmet
sahipleriyle arkadaş ol, hilim sahibi (yumuşak huylu) kimselerle
dostluk et ve dünyadan yüz çevir ki sığınak olan cennette yer
alasın.”[1776]
10246.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıl
sahipleriyle dost ol, bilgin kimselerle otur ve nefsani isteklerine galip gel
ki en yüce alemin sakinleriyle arkadaş olasın.”[1777]
10247.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıllı
insanla dostluk ruhun hayatıdır.”[1778]
10248.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Arkadaşını
çoğaltmak isteyen kimse nasıl olur da, faziletlerinden ganimet elde
ettiği ilimlerin kendisini hidayete erdirdiği ve
arkadaşlıklarının kendisini süslediği akıllı
ve takvalı alimlerle arkadaşlık etmez, şaşarım.”[1779]
10249.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Seni baki yurda
çağıran ve onun için amel etmen hususunda sana yardımcı
olan kimse şefkatli dostundur.”[1780]
10250.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İyilerle
arkadaş ol ki onlardan olasın. Kötülerle arkadaşlıktan
sakın ki onların topluluğundan ayrılasın.”[1781]
10251.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en mutlusu büyük insanlara
karışan kimsedir.”[1782]
bak. Es-Sefer, 1825. Bölüm; ei-Şi’, 2029.
Bölüm
10252.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötülerle
arkadaşlık, estiğinde kötü kokuyu yüklenen rüzgar gibi insana
kötülük kazandırır.”[1783]
10253.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kötülerle
arkadaşlık denize binmek (girmek) gibidir. Eğer boğulmaktan
kurtulsa da korkudan kurtulamaz”[1784]
10254.
İmam Cevad (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kötülerle
arkadaşlıktan sakın. Zira o zahiri güzel olan ama
bıraktığı etkisi çirkin olan çekilmiş bir
kılıç gibidir.”[1785]
bak. Eş-Şerr, 1966, 1967. Bölümler;
el-Emsal, 3621. Bölüm
Kur’an:
“O gün, zalim kimse ellerini
ısırıp: “Keşke Peygamberle berâber bir yol tutsaydım, vay
başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun
ki beni, bana gelen zikirden (Kur'an'dan) o saptırdı. Şeytan
insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor”
der.” [1786]
“Ayetlerimizi çekiştirmeye dalanları
görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Şeytan
sana unutturursa hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle berâber
oturma.” [1787]
“O gün Allah'a karşı gelmekten
sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman
olurlar.” [1788]
10255.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Sana dini
bir fayda vermeyen kimseye değer verme ve onunla arkadaşlık
etmeye rağbet gösterme. Zira Allah Tebarek ve Teala’dan başka her
şey yok olucudur ve sonu tatsız ve zarar vericidir.”[1789]
10256.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Seninle nefsine
karşı yardımcı olmak amacıyla arkadaşlık etmeyen
kimseyle arkadaşlık etmek, eğer bilecek olursan bir vebaldir”[1790]
10257.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin dininden ve dünyasından
faydalanmazsan senin için onunla arkadaşlıkta bir fayda yoktur.
Herkim senin için bir hak tanımazsa sen de onun için bir hak tanıma
ve onu yüceltme.”[1791]
10258.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Konuştuğunda
seni usandıran, seninle konuştuğunda seni üzen, kendisine sevinç
veya zarar verdiğinde buna karşılık sana aynı
şekilde davranan, senden ayrıldığında arkandan konuştuğu
için ayrılmasından rahatsız olduğun, kendisini
sakındırdığında sana itham ve iftirada bulunan, kendisiyle
uyumluluk gösterdiğinde seni kıskanan ve sana saldıran,
kendisine karşı uyumsuzluk gösterdiğinde sana düşman
kesilip seninle çekişen, başkalarının kendisine
yaptığı iyiliği telafi etmekten aciz olan, kendisine
zorbalık eden kimseye karşı aşırı davranan kimseden sakın. Onunla oturan sevap elde
eder ama kendisi günahkardır. Dili kendisine zarar verir fayda vermez.
Kalbi sözlerini korumaz, ilmi çekişmek için öğrenir, gösteriş
için dinde derinleşir, dünyanın faydasına koşar ve
takvayı göz ardı eder.”[1792]
10259.
İmam Hasan (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Birinin
insanların yüz suyu ile oynadığını görürsen seni
tanımamasına çalış. Zira haysiyetlerin en kötüsü onun
tanıdığıdır.”[1793]
10260.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fasık,
facir ve Allah’a karşı açıkça günah işleyen kimselerden
uzak dur.”[1794]
10261.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Düşüncesi
gevşek ve bozuk, ameli çirkin ve uygunsuz olan kimseden uzak dur. Zira
arkadaş arkadaşla değerlendirilir.”[1795]
10262.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Üç
kimseden sakın: Hain, zalim ve laf taşıyan kimseden. Zira senin
için hıyanet eden kimse sana da hıyanet eder. Senin için
başkasına zulmeden kimse sana da zulmeder, senin için laf
taşıyan kimse senin arkandan da laf taşır.”[1796]
10263.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisi için gördüğünü ve
beğendiğini senin için görmeyenin arkadaşlığında
hayır yoktur.”[1797]
10264.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kalplerinizin
sevmediği kimselerden sakının.”[1798]
10265.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların
ayıbını araştıran kimselerle muaşeret etmekten
sakının. Zira bu tür insanlarla arkadaşlık eden onlardan
güvende değildir.”[1799]
10266.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sürekli gıybet
eden kimse ile arkadaşlık etme. Zira sen de kötümserliğe maruz
kalırsın.”[1800]
10267.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Cahil
insanın dostu sıkıntı ve zorluktadır.”[1801]
10268.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bilgili
düşman cahil dosttan daha iyidir.”[1802]
10269.
İmam Rıza (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Cahil
insanın dostu sıkıntıdadır.”[1803]
10270.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Bil ki
dünyada aziz ve celil olan Allah’tan başkası için kurulan dostluk
kıyamet günü düşmanlığa çevrilir.”[1804]
10271.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostlarda takva
sahipleri dışında pişmanlık hasıl olur.”[1805]
10272.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hayrı gevşek, kötülüğü güçlü ve
nefsi aşağılık olan kimselerden sakın. Zira o
korktuğunda kenara çekilir ve kendini güvenlik içinde hissettiğinde
ise saldırıya geçer.”[1806]
bak. el-Eh, 48. Bölüm; el-Mehebbet (1), 651.
Bölüm
10273.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Günah ehliyle
arkadaşlık etmekten sakın. Zira bir grubun
yaptıklarından razı olan kimse onlardan biri sayılır.”[1807]
10274.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Fasıklarla
dostluk etmekten sakın. Zira kötülük kötülüğe katılır.”[1808]
10275.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Aşağılık
insanlarla gidip gelmekten sakın. Zira aşağılık
insanlara karışmak bir hayır getirmez.”[1809]
10276.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Seni (Allah’tan)
gafil ve (dünyaya) haris kılan kimseyle arkadaşlıktan
sakın. Şüphesiz böyle bir kimse seni yardımsız
bırakır ve helak eder.”[1810]
10277.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yalancı
insanla arkadaşlıktan sakın. Eğer arkadaşlık
etmek zorunda kalırsan sözünü doğrulama. Ama ona kendisini yalanladığını
da bildirme. Zira o dostluğundan el çeker ama kendi tabiatını da
terk etmez”[1811]
10278.
İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) oğlu
İmam Bakır’a (a.s) yaptığı bir tavsiyede şöyle
buyurmuştur: “Akrabalarından
kopan kimse ile arkadaşlık etmekten sakın. Zira Aziz ve celil
olan Allah’ın Kitabının üç yerinde böyle bir kimseye lanet
edildiğini gördüm.”[1812]
10279.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Ahmakla
arkadaşlık etmekten sakın, zira ona yakın oldukça
zararı sana daha yakın olur.”[1813]
10280.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Yalancı
ahmakla arkadaşlık etmekten sakın. Zira böyle bir kimse senin
faydanı ister ama sana zarar verir. Sana uzağı yakın ve
yakını uzak kılar. Eğer onu emin sayarsan sana ihanet eder.
Eğer sana bir emanet verirse seni hor kılar. Eğer sana bir söz
söylerse yalan söyler. Eğer sen ona bir şey söylersen sözünü
yalanlar. Seninle onun misali susuz insanın su sandığı ama
yaklaştığı zaman hiçbir şey bulmadığı
bir serap misalidir.”[1814]
10281.
İmam Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı
tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Ahmakla
arkadaşlık etmekten sakın zira o sana fayda vermek ister ama
zarar verir.”[1815]
10282.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahmakla
arkadaşlık etmek ruhun işkencesidir.”[1816]
10283.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahmakla
ilişkiyi kesmek uzak görüşlülüktür.”[1817]
10284.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ahmakla
arkadaşlık etme; zira o amellerini senin gözünde süsler ve senin de
kendisi gibi olmanı ister.”[1818]
10285.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Akıllı
kimseyle -onu yüce ve bağışlayıcı bulmasan bile-
arkadaşlık etmende bir sakınca yoktur. Ama aklından
istifade et ve kötü ahlakından uzak dur. Kerim, yüce ve
bağışlayıcı insanla arkadaşlık etmeyi her ne
kadar aklından bir fayda elde etmesen de sakın terk etme.
Aklınla yüce insandan nasiplen ve mümkün olduğu kadar cahil,
aşağılık insandan kaç.”[1819]
bak. el-Humk, 955. Bölüm
10286.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin düşmanının dostu Ali’nin
düşmanıdır.”[1820]
10287.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostların
da üç kimsedir düşmanların da. Dostlarına
gelince...Dostların senin dostun, dostunun dostu ve
düşmanının düşmanıdır. Düşmanlarına
gelince...Onlar da senin düşmanın, dostunun düşmanı ve
düşmanının dostudur.”[1821]
10288.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostunun
düşmanını dost edinme. Neticede dostuna düşmanlık
etmiş olursun.”[1822]
10289.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her insanın dostu aklıdır ve
düşmanı cahilliği.”[1823]
bak. 339. Konu, el-Adavet
10290.
İmam Kazım (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kendinle
kardeşlerinin arasındaki hürmeti yok etme. Ve ondan bir şeyi
baki bırak. Zira hürmet yok olunca utanmada yok olmaktadır.”[1824]
10291.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsan
kardeşini rahatsız edince (veya utandırınca) onu kaybeder.”[1825]
10292.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinin
dostluğunun senin için halis olmasını istiyorsan onunla asla
şakalaşma ve onunla çekişme, ona karşı üstünlük
taslama ve ona karşı düşmanlık etme.”[1826]
10293.
İmam Hadi (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Çekişmek
eski dostluğu ve sağlam düğümü bozar. Çekişmede varolan en
küçük şey herkesin diğerine galip gelmesini istemesidir ve bu üstün
gelme arzusu dostluk bağının kopmasına sebep olan asıl
etkendir.”[1827]
10294.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim laf
taşıyan kimseyi dinlerse dostunu kaybetmiş olur.”[1828]
10295.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostun
kıskanması dostluğun sağlam olmamasındandır.”[1829]
bak. el-Eh, 41. Bölüm
10296.
İmam Ali (a.s) oğlu Muhammed bin
Hanefiye’ye yaptığı bir tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Kendini
beğenmişlikten, kötü ahlaktan ve sabır azlığından
sakın. Zira bu üç haslete rağmen senin için bir dostluk baki kalmaz
ve insanlar sürekli senden uzaklaşır.”[1830]
10297.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sakın kötü
zan sana galip gelmesin. Zira senin için hiç kimseyle dostluk etmene yer
bırakmaz.”[1831]
10298.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “(Dostlar
hakkında) ince görüşlü olmak ve iyice araştırmak
ayrılığa sebep olur. Eleştirmek ise
düşmanlığa sebep olur.”[1832]
10299.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim dostu
hakkında kınayıcı olursa dostluk bağını
koparmış olur.”[1833]
10300.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Hilekar
insan bir çok dostlara sahip olmaya tamahlanmamalıdır.”[1834]
10301.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim
kardeşleriyle münakaşa ederse dostları azalır.”[1835]
10302.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim onu
kendisine tercih etmedikçe dostundan hoşnut olmayan ve sürekli ona
kızgın olur.”[1836]
10303.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim
doğru ve vefalı dost ararsa bulunmayan bir şeyi aramaya
koyulur.”[1837]
bak. el-Eh, 47, 51. Bölümler
10304.
İmam Askeri (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Her kim günahlardan
sakınmayı haslet, bağışlamayı tabiat ve hilmi huy
edinirse dostları ve övgüsü çoğalır. Güzel övünmekle
düşmanlarından intikam almış olur.”[1838]
10305.
İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) haset edenlerden
ve iyilik ettiği kimselerden dolayı çektiği
rahatsızlıklardan sıkılan Zıheriyye'ye öğüt
olarak şöyle buyurmuştur: “Sen Müslümanları ailen gibi saymalısın. Onların
büyüğünü kendi baban gibi bilmeli, küçüklerini evladın,
yaşıtlarını ise kardeşin gibi görmelisin. Sen
bunlardan hangisine zulmetmeyi seversin. Eğer iblis –Allah’ın laneti
ona olsun- sana Müslümanlardan birinden üstün olduğunu gösterirse bir bak
eğer senden daha büyükse kendine şöyle söyle: “O iman ve salih amel
hususunda benden daha öndedir. O halde benden daha iyidir.” Eğer senden
daha küçük ise o zaman şöyle de: “Ben, günahlar hususunda ondan daha
öndeyim. O halde o benden iyidir.” Eğer seninle yaşıt ise
kendine şöyle de: “Ben günahkar olduğuma yakin etmekteyim, onun
günahkar olduğu hususunda ise şüphe içindeyim. O halde neden yakinimi
bırakıp şüpheme sarılayım.” Eğer Müslümanların seni büyük,
değerli ve saygın tuttuğunu görürsen şöyle de: “Bu
onların huyundandır.” Eğer onların sana karşı
sevgisiz ve kırgın olduğunu müşahede edersen şöyle de:
“Bu benim günahım ve kusurumdur.” Eğer böyle yaparsan Allah
hayatı senin için kolay kılar. Dostların çoğalır ve
düşmanların azalır.”[1839]
10306.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yumuşak
huylu olan kimsenin muhabbeti farz/sabit olur. Sopası yumuşak olan
kimsenin dalları çoğalır (yumuşak huylu olan kimsenin
arkadaşları çok olur.”[1840]
bak. el-Eh, 37. Bölüm; el-Mehebbet (1), 650.
Bölüm
10307.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Dostluğun
bir takım sınırları vardır. Herkim onların tümüne
veya bir takımına sahip olursa dosttur. Aksi taktirde asla onu dost
sayma. Birincisi zahir ve batınının sana karşı
aynı olmasıdır. İkincisi, senin yüz suyunu kendi yüz suyu,
ayıbını kendi ayıbı saymasıdır. Üçüncüsü,
mal ve makamın onu sana karşı değiştirmemesidir.
Dördüncüsü, sana elinden gelen yardımı esirgememesidir ve bütün bu
hasletleri içinde barındıran beşincisi ise zorluklar anında
seni yalnız bırakmamasıdır.”[1841]
10308.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dost,
kardeşini üç yerde korumadıkça dost olmaz: Zorluklarda,
gıyabında ve öldükten sonra.”[1842]
10309.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dost
batını doğru olan kimsedir.”[1843]
10310.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sadık dost
ayıpların hususunda sana nasihat eden, gıyabında seni
koruyan ve seni kendisine tercih edendir.”[1844]
10311.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Samimi dost seni
zulüm ve düşmanlıktan sakındıran, iyilik ve ihsan hususunda
yardımcı olandır”[1845]
10312.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dosta senin ve
ayıpların hakkında doğru davrandığı için sadık
(doğru) denmiştir. O halde sana böyle davranan kimse ile ünsiyet
edin. Şüphesiz o gerçek dosttur.”[1846]
10313.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Gerçek
kardeşin canıyla seni koruyan ve seni malına, evladına ve
eşine tercih edendir.”[1847]
10314.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostun seni sakındırandır.
Düşmanın ise seni (kötü işlere) zorlayandır.”[1848]
10315.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Zaman
zulüm zamanı, insanlar hıyanet ve vefasızlık ehli
olduğu zaman herkese itimat etmek acizliktendir.”[1849]
10316.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmtihan
etmeden önce herkese güvenmek acizliktir.”[1850]
10317.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostu denemeden
önce ona itimat etme.”[1851]
10318.
İmam Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Düşmanından
sakın ve dostundan, emin ve Allah’tan korkan kimse olmadıkça
sakın.”[1852]
10319.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tüm sevgini
arkadaşına bağışla. Ama tüm güvenini ona
bağışlama.”[1853]
10320.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Samimi dostuna
tüm sevgini bağışla, ama ona tümüyle güvenme. Ona kendinden yardımda
bulun, ama tüm sırlarını ona söyleme”[1854]
10321.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dostluk
hususunda tanımadığın kimseye rağbet etme.”[1855]
10322.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Dost üç
şeyle denenir: Eğer onlarda doğru olursa temiz dosttur. Aksi
taktirde iyi gün dostudur; zor günün dostu değil: Ondan bir mal istersin
veya ona bir mal hususunda güvenirsin veya sıkıntıda onu kendine
ortak kılarsın.”[1856]
10323.
İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kudret elden gidince dost düşmandan
tanınır.”[1857]
10324.
İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dost sıkıntılarda denenir.”[1858]
10325.
Lokman
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine ihtiyaç duymadıkça kardeşini
tanıyamazsın.”[1859]
10326.
Süleyman (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kiminle arkadaş olduğunu görmedikçe
hiç kimse hakkında hüküm vermeyin. Zira insan benzerleri ve
yakınıyla tanınır. Dost ve arkadaşlarına isnat
edilir.”[1860]
10327.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Üç defa
kızdırdığın halde hakkında kötü bir şey
demeyen kardeşlerini kendin için koru.”[1861]
10328.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Kardeşinin
sana karşı sadakatini bilmek istiyorsan onu kızdır;
Eğer dostluğunda devam ederse o senin kardeşindir; aksi takdirde
kardeşin değildir.”[1862]
10329.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar
sadece imtihan ile tanınırlar. O halde eşini ve
çocuklarını gıyabında, dostunu sıkıntılarda,
akrabanı darlıkta ve seni sevdiğini iddia edenleri
işsizliğinde imtihan et ki bu vesileyle onalar nezdindeki konumunu
anlayasın.”[1863]
bak. 2203. Bölüm; 483. Konu, el-İmtihan;
el-Eh, 50, 56. Bölümler
10330.
Resulullah’a (s.a.a) en iyi dost hakkında
sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “Allah’ı hatırladığında
sana yardımcı olan ve Allah’ı unuttuğunda sana onu
hatırlatandır.”[1864]
10331.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim Allah’a
itaat yolunda yardımcı olursa en iyi dosttur.”[1865]
10332.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi dost uyumsuzluğu az,
uyumluluğu çok olan kimsedir.”[1866]
10333.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulun iyiliğini dilerse kendisi
için iyi ve layık bir yardımcı karar kılar ki
unuttuğunda kendisine hatırlatır ve eğer hatırlarsa
kendisine yardımcı olur.”[1867]
bak. el-Eh, 53. Bölüm
10334.
İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Arkadaş
hakkı kendisine lütuf ve insaf üzere davranman, sana saygı
gösterdiği kadar saygı göstermen, hiçbir bağışta
senden önde geçmesine izin vermemen, öne geçtiğinde bunu telafi etmen,
seni sevdiği kadar sevmen, bir günah işlemek istediğinde onu
alıkoyman, kendisi için rahmet ve sevgi kaynağı olman ve azap
görmesine sebep olmamandır.”[1868]
10335.
İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Seninle
arkadaş olan kimsenin hakkı onu aldatmaman, ona sahtekarlık
etmemen, ona düzen kurmaman ve onun hakkında Allah Tebarek ve Teala’dan
korkmandır.”[1869]
10336.
İmam Sadık (a.s) seferden dönünce
yanına gelen Mufazzal’a şöyle buyurmuştur: “Yoldaşın kimdi?” Ben, (Mufazzal)
şöyle arz ettim: “Kardeşlerimden biriydi.” İmam, “Ona ne oldu”
diye sordu. Ben şöyle arz ettim: “Medine’ye girdiğimden beri nerede
olduğunu bilmiyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Bilmiyor musun? Her
kim bir müminle kırk adım yolculuk ederse Allah kıyamet günü onu
kendisinden sorar.”[1870]
10337.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her ne kadar
nankör de olsa hiç kimseyle dostluğunu kesme.”[1871]
bak. el-Mecalise, 525. Bölüm; el-Mehebbet (1),
651. Bölüm
10338.
İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur: “Dost
saydıklarını imtihan edersen onların kaç grup olduğunu
görürsün: Onlardan bazısı çok yiyen ve yırtıcı tabiata
sahip olan aslan gibidir. Bazısı zarar veren kurt gibidir.
Bazısı köpek gibi kuyruk sallar (yaltaklık eder). Bazısı
tilki gibi hilekar ve hırsızdır. Şekilleri
farklıdır ama işleri birdir. Yarın kıyamet günü
yalnız kaldığında ne bir eşin ne de bir çocuğun
olmadığında sadece alemlerin Rabbi Allah’la karşı
karşıya kaldığında ne yapacaksın?”[1872]
bak. el-Eh, 46. Bölüm; en-Nas, 3967. Bölüm
10339.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Müslüman
insanın üç dostu olur: Bir dostu ona şöyle der: “İster diri ol,
ister ölü ben seninleyim.” Bu dost insanın amelidir. Başka bir dost
ise kendisine şöyle der: “Ben hayatta olduğun müddetçe seninleyim.”
Bu da ölümünden sonra varislerine kalan mal ve servetidir. Üçüncü dost ise ona
şöyle der: “Ben mezara kadar seninleyim, ondan sonra senden
ayrılırım.” O da
çocuğudur.”[1873]
bak. el-Kabr, 3267. Bölüm; el-Amel (1), 2938.
Bölüm; el-Amel (3), 2961. Bölüm; 555. Konu, el-Vakf
İhtiyaçtan
Fazla Bina Etmekten Sakındırmak
Mümini
Yerleştirmekten Sakınmak
Resulullah’ın
(s.a.a) Kılıcının Kabzasına Yazılan Şey
Din
Düşmanlarına Silah Satmaktan Sakınmak
Sultana
İtaatin Farz Oluşu Hakkındaki Uydurma Hadisler
Zalim
Sultana Takvalı Olmasını Emreden Kimsenin Sevabı
Allah’ın
Sultanını Yüce Tutmaya Teşvik
İslam
Yücelir ve İslam’dan Yüce Din Yoktur
İslam
Müslümanlar için Barış Sebebidir
İslam
Kendinden Önceki Şeyleri Yok Eder
İslam
Açısından En Güzel Müslüman
Peygamberlerin
ve İmamların İsimlerini Seçmeye Teşvik
Rahman
ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Kitap
ve Sünnetle Amel Etmek Hakkında Rivayetler
Kendinden
Güzel Bir Sünnet Bırakanın Sevabı
Beğenilmiş
Sünneti Çiğnemekten Sakınmak
Cebraillin
Diş Fırçalamaya Teşvik Etmesi
Seher
Vakti Dişini Fırçalamanın Müstahap Oluşu
Genç
ve İlim Tahsilini Terk etmek
Gençliğini
Allah’a İtaatle Geçiren Kimsenin değeri
Fitneler
Ortaya Çıktığında Durmanın Farz Oluşu
Şüpheleri
Terk etmenin Farz Oluşu
Cimrilik
ve Cimri İnsanın Anlamı
Şeriatların
ve Hükümlerin Felsefesi
Müşrikler
Diyarında İkame Etmek.
Müslümanların
Birbiriyle Ortak Olduğu Hususlar
Aç
Gözlülük Her Kötülüğün Esasıdır
Allah’ın
İblis’e yaptığından İbret Almak
Şeytanın
Fitnelerinden Sakındırmak
Şeytanın
İnsanı Saptıracağına Dair Tekidi
Şeytanın
İnsana Hakim Olmasının Nedeni
Şeytanın
Dostları Üzerindeki Egemenliği
Şeytanı
İnsana Egemen Kılan Şey
Şairleri
Kınayan Ayetlerin Tefsiri
İmam
Ali’ye (a.s) Mensup olan Bazı Şiirler
Kıyamet
Günü Müslümanların Sloganı
Makam-i
Mahmut (Övülmüş Makam)
Kıyamet
Günü Peygamber’in Şefaati
Müşriklerin
Şefaat Hakkındaki Zanları
Büyük
Günah İşleyenler İçin Şefaat
İlk ve Son Herkesin
Şefaate Muhtaç Oluşu.
İnsanlardan
Şefaate En Müstahak Olan Kimse
Müminlerin
Şefaati Amelleri Miktarıncadır
Şaki/Mutsuz
İnsanın Özellikleri
Mutsuz
Kimse Annesinin Karnında Mutsuzdur (1)
Mutsuz
Kimse Annesinin Karnında Mutsuzdur (2)
Mutluluk
veya Mutsuzluğun Yaratılıştan Önce
Yaratılışı
Önceki
Rivayetlerin Tefsiri (1)
Önceki
Rivayetlerin Tefsiri (2)
Nimet
Sahibine Şükretmenin Farz Oluşu
Şükreden
Kimse Gerçekte Kendisi İçin Şükretmektedir
Müminin
Şükrünün Amelinde Zahir Oluşu
İyilik
Sahibine Şükretmeye Teşvik
İnsanlara
Teşekkür Etmeyen Kimse Allah’a Şükretmez
Rabbimiz
Bağışlayıcı ve İyilikleri Taktir Edicidir
Hak
Hususunda Şekke Düşmemekle Övünmek
Kur’an
Hakkında Şek Eden Kimseye İmamın Tutumu
Tanıklık
Etmekten Kaçınmaktan Sakındırmak
Tanıklıkları
Kabul Edilen Kimseler
Şahadetleri
Kabul Edilmeyen Kimseler
Zinada
Dört Şahit Olması Gerektiğinin Felsefesi
Allah
Yolunda Şahadetin Fazileti
Şahadet
ve Ölümün Mukadder Oluşu
Şahadet
ve Günahlardan Temizlenmek
Şehidin
Mezarda Müşkülata Duçar Olmayışı
Ölüm
Zilletten Daha Hayırlıdır
Allah
Yolunda Yaralanmanın Sevabı
İbadet
ve Elbise Şöhretini Kınamak
Şöhret
Korkusuyla Bazı İşerli Terk etmemek Gerekir
Meşveretten
Önce Hayır Dilemek
Meşveret
Edilmeye Layık Olmayan Kimseler
Meşveret
Edilmeye Layık Kimseler (1)
Meşveret
Edilmeye Layık Kimseler (2)
Meşveret
Edilmeye Layık Kimseler (3)
Meşveret
Eden Kimseye Doğru Yolu Göstermeye Teşvik
Meşverette
Hıyanet Etmekten Sakınmak
İmamet
Konusunda Meşveret Etmek
Meşiyyet
ve İrade Arasındaki Fark
Allah’ın
Meşiyyetini Müstesna Kılmaya Teşvik
Yaşlılık
ve Saçların Beyazlaması
Gece
Ruhban Gündüz ise Aslandırlar
Gece
Ruhban Gündüz ise Aslandırlar
Şiileri
Aşırılıktan Sakındırmak
Şiilerin
Halka Karşı Takınması Gereken Tavrı
Nasıl
Sabahladın Sorusuna Verilen Cevap
Sabah
Yapılması Gereken ve Yapılmaması Gereken Şeyler
Sabaha
Başlarken Müminin Özellikleri
Sabır
ve Yüce Makamlara Ulaşmak.
Ehl-i
Beyt’in Takipçilerinin Sabrı
Sıkıntılar
Anında Sabretmek ve Çare Bulmak
İnsanların
Dostlarıyla Tanınması
Nefislerin
Birbirine Benzerliği
İnsanın
Benzerlerine Meyletmesi
Kötülerle
Arkadaşlıktan Sakınmak
Arkadaşlık
Etmeye Layık Olmayanlar (1)
Arkadaşlık
Etmeye Layık Olmayanlar (2)
Ahmakla
Arkadaşlık Etmekten Sakın
İnsanları
Denemeden Onlara Güvenmemek Gerekir
[1] Tevbe suresi, 24.
ayet
[2] el-Kafi, 6/526/7
[3] a. g. e. h. 6
[4] Tenbih’ul Havatir,
1/70
[5] a.g.e, 1/71
[6] el-Kafi, 6/531/7
[7] el-Mehasin,
2/445/2529
[8] a. g. e.s s.
446/2531
[9] Nehc’ul
belağa, 344. hikmet
[10] a. g. e. 114. hutbe
[11] Bihar, 76/360/30
[12] Kenz’ul Ummal, 5440
[13] a. g. e. 5441
[14] Bihar, 74/389/1
[15] Nahl suresi, 81.
ayet
[16] Enbiya suresi, 80.
ayet
[17] Sebe suresi, 10-11.
ayetler
[18] Hadid suresi, 25.
ayet
[19] Sunen-i Ebi Davud,
2513
[20] Nisa suresi, 102.
ayet
[21] Gurer’ul Hikem,
2135
[22] Kenz’ul Ummal,
10582
[23] el-Kafi, 5/7/7
[24] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/291
[25] Bihar, 100/9/10
[26] Kenz’ul Ummal,
10482
[27] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/275
[28] a. g. e. 6/93
[29] a. g. e. 13/179
[30] Gurer’ul Hikem,
4439
[31] Kenz’ul Ummal,
10581
[32] a. g. e. 10790
[33] Tuhef’ul Ukul, 288
[34] Kenz’ul Ummal,
44298
[35] a. g. e. 44353
[36] Bihar, 77/120/17,
bak. s. 130/37
[37] a.g.e, 95/138/1
[38] el-Fakih,
4/356/5762
[39] el-Kafi, 5/113/3
[40] a. g. e. s. 112/2
[41] Mişkat’ul
Envar, 141
[42] Hakka suresi, 29.
ayet
[43] Bihar, 10/368/7
[44] a. g. e. 75/371/13
[45] a. g. e. s. 372/19
[46] Nehc’ul
Belağa, 263. hikmet
[47] Bihar, 77/215/1
[48] a. g. e. 76/360/30
[49] Emali es-Seduk,
347/1
[50] Bihar, 75/371/15
[51] Kenz’ul Ummal,
14589
[52] a. g. e. 14582
[53] a. g. e. 14583
[54] a. g. e. 14620
[55] Nehc’ul
Belağa, 332. hikmet
[56] Emali es-Seduk,
277/20
[57] Bihar, 75/369/2
[58] a. g. e. s. 341/21
[59] a. g. e. s. 372/16
[60] Kenz’ul Ummal,
14586
[61] Bihar, 75/375/30
[62] Kasas suresi, 35.
ayet
[63] Kenz’ul Ummal, 1072
[64] a. g. e. 1074
[65] Nehc’ul
Belağa, 169. hutbe
[66] Nehc’ul
Belağa, 31. mektup; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 16/113
[67] Bihar, 75/331/65
[68] a. g. e. 74/151/10
[69] Al-i İmran,
19. ayet
[70] Al-i İmran,
85. ayet
[71] Nehc’ul
Belağa, 198. hutbe
[72] a. g. e. 161. hutbe
[73] a. g. e. 371.
hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 19/301
[74] Gurer’ul Hikem,
6069
[75] Bakara suresi, 138.
ayet
[76] Rum suresi, 30.
ayet
[77] Mean’il Ahbar,
188/1
[78] el-Kafi, 2/14/3
[79] a. g. e. 1/422/53
[80] Tevbe suresi, 33.
ayet
[81] Kenz’ul Ummal, 246
[82] el-Fakih,
4/334/5719
[83] Kenz’ul Ummal, 245
[84] Nehc’ul
Belağa, 198. hutbe; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 10/191, bak. Tüm hutbe
[85] Kenz’ul Ummal, 437
[86] Nehc’ul
Belağa, 106. hutbe; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 7/171, bak. Tüm hutbeye
[87] Nehc’ul
Belağa, 152. hutbe; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 9/152
[88] Gurer’ul Hikem, 456
[89] Nehc’us Saade,
3/208
[90] Nehc’ul
Belağa, 106. hutbe
[91] Kenz’ul Ummal,
44216
[92] Gurer’ul Hikem,
10665
[93] Nehc’ul
Belağa, 198. hutbe
[94] Enfal suresi, 38.
ayet
[95] Kenz’ul Ummal, 243
[96] a. g. e. 265
[97] a. g. e. 247
[98] el-Kafi, 2/461/2
[99] Kenz’ul Ummal, 738
[100] a. g. e. 745
[101] a. g. e. 747
[102] a. g. e. 742
[103] a. g. e. 746
[104] Mean’il Ahbar,
239/1
[105] Kenz’ul Ummal, 441
[106] a. g. e. 441
[107] a. g. e. 444
[108] a. g. e. 743
[109] a. g. e. 759
[110] Gurer’ul Hikem,
3277
[111] Kenz’ul Ummal,
10658
[112] Gurer’ul Hikem,
3033
[113] Tuhef’ul Ukul, 196
[114] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 6/71
[115] Sahih-i Muslim, 62
[116] Emali el-Mufid,
353/4
[117] el-Kafi, 2/18/4
[118] Nehc’ul
Belağa, 198. hutbe
[119] Bihar, 68/334/16
[120] Nehc’ul
Belağa, 239. hutbe
[121] Bihar, 68/387/37
[122] Nehc’ul
Belağa, 2. hutbe
[123] Sahih-i Muslim, 16.
ayet
[124] el-Mehasin,
1/445/1031
[125] Tuhef’ul Ukul, 52
[126] Kenz’ul Ummal,
37631
[127] el-Kafi, 1/200/1
[128] Tuhef’ul Ukul, 329
[129] el-Kafi, 1/173/4
[130] a. g. e. 2/25/6
[131] Mean’il Ahbar,
185/1
[132] Nehc’ul Belağa,
125. hikmet
[133] Gurer’ul Hikem,
6349-6350
[134] Kenz’ul Ummal, 39
[135] a. g. e. 17
[136] a. g. e. 5225
[137] Saffat Suresi, 26.
ayet
[138] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 4/31
[139] Gurer’ul Hikem,
10142; Nehc’ul Belağa, 16. mektup
[140] Nehc’ul
Belağa, 64. mektup
[141] Gurer’ul Hikem,
4742
[142] a. g. e. 9220
[143] Kenz’ul Ummal, 1192
[144] Bihar, 8/12/10
[145] Kenz’ul Ummal, 1198
[146] Nehc’ul
Belağa, 108. hutbe; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 7/191
[147] el-Kafi, 2/163/1
[148] a. g. e. s. 164/5
[149] Kenz’ul Ummal, 244
[150] a. g. e. 311
[151] Nehc’ul
Belağa, 176. hutbe
[152] Gurer’ul Hikem,
5526-5527
[153] a. g. e. 9727
[154] Emali et-Tusi,
271/505
[155] a. g. e. 186/311
[156] İbrahim
suresi, 23. ayet
[157] Yunus suresi, 10.
ayet
[158] Kenz’ul Ummal,
25242
[159] Emali et-Tusi,
215/374
[160] Cami’ul Ahbar,
230/591
[161] Emali et-Tusi,
89/136
[162] Mean’il Ahbar,
246/8
[163] Cami’ul Ahbar,
231/596
[164] el-Hisal, 19/67
[165] Tuhef’ul Ukul, 246
[166] el-Mehasin,
2/143/1371
[167] el-Hisal, 181/246
[168] Bihar, 76/12/50
[169] Kenz’ul Ummal,
25237
[170] Bihar, 76/12/50
[171] Kenz’ul Ummal,
25253
[172] a. g. e. 25265
[173] Bihar, 76/11/46
[174] Gurer’ul Hikem,
7314
[175] Nur suresi, 61.
ayet
[176] Bihar, 76/5/16
[177] a. g. e. s. 3/3
[178] a. g. e. s. 7/25
[179] Nisa suresi, 86.
ayet
[180] Kenz’ul Ummal,
25294
[181] el-Kafi, 2/646/13
[182] Durr’ul Mensur,
2/605
[183] Kenz’ul Ummal,
25321
[184] Bihar, 76/10/38
[185] a. g. e. s. 7/26
[186] el-Kafi, 2/646/1
[187] Bihar, 76/8/32
[188] a. g. e. s. 9/35
[189] a. g. e. s. 8/28
[190] Kurb’ul Esnad,
133/465
[191] el-Kafi, 5/535/3
[192] Tenbih’ul Havatir,
2/6
[193] Nur suresi, 27.
ayet
[194] Bihar, 76/14/3
[195] Ahzap suresi, 56.
ayet
[196] Nisa suresi, 65.
ayet
[197] Bihar, 82/136/22
[198] a. g. e. 71/153/63
[199] a.g.e, 82/129/7
[200] a. g. e. 102/168/6
[201] Tenbih’ul Havatir,
2/117
[202] Bihar, 2/204/87
[203] a. g. e. s. 205/91
[204] Tenbih’ul Havatir,
2/185
[205] Bihar, 46/301/44
[206] a. g. e. 82/103/51
[207] a. g. e. 93/189/23
[208] a. g. e. s. 190/25
[209] Gurer’ul Hikem,
1164
[210] Feth suresi, 29.
ayet
[211] Bihar, 71/343/2
[212] a. g. e. s. 344/5
[213] a. g. e. s. 343/3
[214] Metalib’us Suul, 53
[215] Kenz’ul Fevaid lil
Keraceki, 2/10
[216] Hakka suresi, 12.
ayet
[217] Gurer’ul Hikem,
4090
[218] Nehc’ul
Belağa, 4. hutbe
[219] Gurer’ul Hikem, 10106
[220] Nehc’ul
Belağa, 83. hutbe
[221] a. g. e. 76
[222] a. g. e. 83
[223] Bihar, 78/109/17
[224] Nehc’ul
Belağa, 105. hutbe
[225] Enbiya suresi, 45.
ayet
[226] A’raf suresi, 198.
ayet
[227] A’raf suresi, 179.
ayet
[228] A’raf suresi, 100.
ayet
[229] Enfal suresi, 23.
ayet
[230] En’am suresi, 25.
ayet
[231] Yunus suresi, 42.
ayet
[232] Neml suresi, 80.
ayet
[233] Fatır suresi,
22. ayet
[234] Mülk suresi, 10.
ayet
[235] Nehc’ul
Belağa, 129. hutbe
[236] a. g. e. 88
[237] a. g. e. 97
[238] a. g. e. 33. mektup
[239] Bihar, 78/160/21
[240] Gurer’ul Hikem,
62234
[241] a. g. e. 5579
[242] a. g. e. 9243
[243] a. g. e. 5581
[244] a. g. e. 518
[245] a. g. e. 5583
[246] a. g. e. 4166
[247] İsra suresi,
36. ayet
[248] Nisa suresi, 140.
ayet
[249] el-Kafi, 2/35/1
[250] Nur’us Sakaleyn,
1/564/628
[251] Bihar, 104/130/20
[252] el-Kafi, 6/18/3
[253] a. g. e. s. 19/10
[254] a.g.e, 6/18/1
[255] Mekarim’ul Ahlak,
1/474/1626
[256] Tefsir i
Ayyaşi, 1/168/28
[257] Bihar, 104/127/4
[258] Usd’ul Gabe,
1/681/1067
[259] Sunen-i Ebi Davud,
4952
[260] Neml suresi, 30.
ayet
[261] Kenz’ul Ummal, 2490
[262] a. g. e. 2491
[263] a. g. e. 2492
[264] el-Kafi, 2/672/1
[265] Nur’us Sakaleyn,
1/7/20
[266] et-Tevhid, 36/2
[267] a. g. e. 221/13
[268] Neml suresi, 40.
ayet
[269] Bihar, 78/371/6
[270] Sevab’ul A’mal,
130/1
[271] Bihar, 14/113/5
[272] a. g. e. 4/211/5
[273] el-Kuna ve’l Elkab,
1/128
[274] el-Kafi, 1/70/9
[275] Nehc’ul
Belağa, 123. hikmet
[276] el-Kafi, 1/70/7
[277] Kenz’ul Ummal,
44439
[278] el-Kafi, 2/85/1
[279] Kenz’ul Ummal, 911
[280] a. g. e. 875
[281] a. g. e. 876
[282] Bihar, 77/161/171
[283] Kenz’ul Ummal, 910
[284] a. g. e. 43079
[285] Bihar, 71/258/5
[286] a. g. e. s. 261/2
[287] Nehc’ul
Belağa, 53. mektup; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 17/47
[288] Gafir suresi, 85.
ayet
[289] Ahzap suresi, 38.
ayet
[290] Fatır suresi,
43. ayet
[291] Ahzap suresi, 21.
ayet
[292] Nehc’ul
Belağa, 110. hutbe
[293] el-Hisal, 271/12
[294] Mumtehine suresi,
4. ayet
[295] Nisa suresi, 125.
ayet
[296] Bihar, 76/68/6
[297] a. g. e. h. 5
[298] el-Hisal, 271/11
[299] Fıkh’ur
Rıza (a.s), 66
[300] Enfal suresi, 38.
ayet
[301] Hicr suresi, 13.
ayet
[302] Nehc’ul
Belağa, 31. hikmet
[303] Gurer’ul Hikem,
1684
[304] a. g. e. 666
[305] Sahifet’us Zeyn’il
Abidin, 199, 47. dua
[306] Gurer’ul Hikem,
5611
[307] a. g. e. 5612
[308] a. g. e. 5642
[309] a. g. e. 5613
[310] a. g. e. 5614
[311] a. g. e. 2497
[312] Nehc’ul
Belağa, 183. hutbe
[313] Gurer’ul Hikem,
3149
[314] Nur’us Sakaleyn,
5/78/96
[315] a. g. e. s. 122/13
[316] Tenbih’ul Havatir,
1/279
[317] Nehc’ul
Belağa, 45. mektup
[318] Bihar, 94/148
[319] Nehc’ul
Belağa, 83. hutbe
[320] a. g. e. 114
[321] Gurer’ul Hikem,
5270-5271
[322] Nehc’ul
Belağa, 145. hikmet
[323]- Hurura; Kufe
yakınlarında olan bir köyün ismidir. Nehrevan savaşında Hz.
Ali’ye karşı savaşan hariciler, o yeri kendilerine savaş
alanı seçtiler. Bu şahıs ise Nehrevan savaşında
öldürülen “Garve b. Edne” idi.
[324] a. g. e. 97
[325] Bihar, 76/178/3
[326] a. g. e. s. 179/5
[327] Sevab’ul A’mal,
1/102/2
[328] Bihar, 97/87/12
[329] a. g. e. s. 88/15
[330] Al-i İmran
suresi, 39. ayet
[331] Gurer’ul Hikem,
1504
[332] a. g. e. 2002
[333] a. g. e. 2101
[334] Kenz’ul Ummal,
17517
[335] a. g. e. 17519
[336] Bihar, 72/194/14
[337] a. g. e. 78/258/142
[338] Nehc’ul
Belağa, 183. hutbe
[339] Bihar, 77/208/1
[340] Nehc’ul
Belağa, 224. hikmet
[341] Bihar, 78/82/82
[342] Gurer’ul Hikem,
6559
[343] Bihar, 78/113/7
[344] a. g. e. 1/94/23
[345] el-Hisal, 434/20
[346] a. g. e. s. 271/10
[347] Gurer’ul Hikem,
9581
[348] a. g. e. 9595
[349] a. g. e. 9813
[350] Gurer’ul Hikem, 17
[351] a. g. e. 3931
[352] a. g. e. 5794
[353] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 10/2152, Bak tüm söze
[354] Gurer’ul Hikem,
4820
[355] a. g. e. 4818
[356] a. g. e. 6563
[357] a. g. e. 8438
[358] a. g. e. 8535
[359] a. g. e. 8536
[360] a. g. e. 8982
[361] a.g.e, 4821
[362] a. g. e. 3151
[363] Tedbir lugatte
işin sonunu düşünmek, uzak görüşlülük ve çare bulmak
anlamındandır.
[364] a. g. e. 5571
[365] a. g. e. 7906
[366] a. g. e. 8768
[367] a. g. e. 8045
[368] a. g. e. 5572
[369] a. g. e. 8433
[370] a. g. e. 1656
[371] a. g. e. 5792
[372] a. g. e. 5948
[373] a. g. e. 9714
[374] a. g. e. 5592
[375] a. g. e. 4404
[376] 1 a. g. e. 5266
[377] a. g. e. 9947
[378] a. g. e. 9006
[379] a. g. e. 560
[380] a. g. e. 3974
[381] a. g. e. 772
[382] a. g. e. 8982
[383] a. g. e. 5589
[384] a. g. e. 8013
[385] a. g. e. 5588
[386] a. g. e. 9333
[387] a. g. e. 3350
[388] a. g. e. 5590
[389] Bihar, 73/75/39
[390] a. g. e. 77/75/3
[391] Nehc’ul
Belağa, 64. hutbe; Şerh-i Nehc’ul-Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 5/145
[392] Nehc’ul
Belağa, 285. hikmet
[393] Bihar, 73/365/97
[394] a. g. e. 78/164/1
[395] a. g. e. 98/88/2
[396] Gurer’ul Hikem,
10660
[397] Nehc’ul
Belağa, 283. hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 19/175
[398] Nehc’ul
Belağa, 150. hikmet
[399] Bihar, 84/11/87
[400] Gurer’ul Hikem,
9814
[401] Nehc’ul
Belağa, 69. mektup
[402] Kenz’ul Ummal, 9330
[403] Bihar, 77/422/41
[404] a. g. e. 103/102/44
[405] a. g. e. 78/54/100
[406] el-Kafi, 3/22/1
[407] Bihar, 77/69/8
[408] a. g. e. 76/137/48
[409] Kenz’ul Ummal,
26200
[410] Bihar, 76/131/25
[411] a. g. e. 76/130/17
[412] a. g. e. s. 128/11
[413] Kenz’ul Ummal, 2753
[414] a. g. e. 2804
[415] Bihar, 76/131/26
[416] a. g. e. s. 126/2
[417] el-Mehasin,
2/380/2336
[418] Bihar, 76/139/51
[419] a. g. e. 62/145/4
[420] a. g. e. h. 5
[421] a. g. e. 76/137/48
[422] el-Hisal, 481/53
[423] Bihar, 62/291
[424] a. g. e. 76/135/48
[425] a. g. e. s. 139/52
[426] ed-Deavet, Ravendi,
161/445
[427] Bihar, 76/137/48
[428] a. g. e. s. 135/47
[429] el-Kafi, 3/23/7
[430] el-Fakih,
1/480/1390
[431] el-Kafi, 3/445/13
[432] el-İhtisas,
343
[433] Gurer’ul Hikem,
4768
[434] a. g. e. 5764
[435] Kenz’ul Ummal,
43058
[436] Emali et-Tusi,
302/598
[437] Nehc’ul
Belağa, 233. hutbe
[438] Tuhef’ul Ukul, 70
[439] Kurb’ul Esnad,
128/450
[440] Bihar, 1/222/6
[441] a. g. e. s. 224/13
[442] Kenz’ul Ummal,
28843
[443] Tenbih’ul Havatir,
37
[444] Fıkh’ur
Rıza (a.s), 337
[445] el-Mehasin,
1/357/760
[446] Emali et-Tusi,
303/604
[447] Kenz’ul Ummal,
10185
[448] a. g. e. 10233
[449] a. g. e. 43057
[450] a. g. e. 43059
[451] el-Hisal, 343/8
[452] Mekarim’ul Ahlak,
2/372
[453] Kenz’ul Ummal,
43103
[454] a. g. e. 43060
[455] İlel’uş
Şerayi’, 104/2
[456] Tefsir i
Ayyaşi, 2/323/11
[457] el-Kafi, 8/395/595
[458] Nehc’ul
Belağa, 38. hutbe
[459] Nehc’us Saade,
2/320
[460] Nehc’ul
Belağa, 65. mektup
[461] a. g. e. 17. hutbe
[462] a. g. e. 405. hikmet
[463] a. g. e. 32 mektup
[464] a. g. e. 2. hutbe
[465] A’lam’ud Din, 301
[466] Tuhef’ul Ukul, 69
[467] a. g. e. 83
[468] Nehc’ul
Belağa, 113. hikmet
[469] el-Hisal, 16/56
[470] Tuhef’ul Ukul, 214
[471] Emali et-Tusi, 7/8
[472] Emali es-Seduk,
343/14
[473] Keşf’ul Gumme,
3/138
[474] Sahifet’us Seccadiye,
86
[475] a. g. e. s. 87, 20.
dua
[476] Nehc’ul
Belağa, 16. hutbe
[477] Nehc’us Saade,
1/225
[478] Kenz’ul Fevaid lil
Keraceki, 1/351
[479] Tenbih’ul Havatir,
1/52
[480] Gurer’ul Hikem,
2723
[481] Tuhef’ul Ukul, 210
[482] Emali es-Seduk,
251/11
[483] el-Kafi, 1/68/10
[484] Nehc’ul
Belağa, 45. mektup
[485] Tuhef’ul Ukul, 167
[486] el-Kafi, 2/393/1
[487] Bihar, 76/104/12
[488] Mekarim’ul Ahlak,
1/256/768
[489] Kenz’ul Ummal,
41237
[490] a. g. e. 41235
[491] Bihar, 79/64/7
[492] Vesail’uş
Şia, 11/111/1
[493] Mekarim’ul Ahlak,
1/257/769
[494] Nehc’ul
Belağa, 207. hikmet
[495] a. g. e. 53. mektup
[496] Bihar, 43/81/2
[497] Neml suresi, 60.
ayet
[498] Kenz’ul Ummal, 9056
[499] a. g. e. 9051
[500] a. g. e. 9057
[501] a. g. e. 9081
[502] a. g. e. 9050
[503] a. g. e. 9052
[504] el-Kafi, 5/260/3
[505] a. g. e. s. 264/9
[506] a. g. e. s. 363/7
[507] a. g. e, 5/264/8
[508] a. g. e.
[509] Gurer’ul Hikem,
1662
[510] a. g. e. 572
[511] a. g. e. 1700
[512] a. g. e. 7597
[513] a. g. e. 1820
[514] Nehc’ul
Belağa, 53. mektup
[515] Bihar, 78/11/70
[516] Nehc’ul
Belağa, 4. hikmet
[517] Bihar, 78/104/2
[518] a. g. e. s. 236/66
[519] Nehc’ul
Belağa, 47. hikmet
[520] Gurer’ul Hikem,
5763
[521] a. g. e. 6180
[522] a. g. e. 2899
[523] a. g. e. 3257
[524] a. g. e. 10591
[525] a. g. e. 3188
[526] a. g. e.
10917-10918
[527] a. g. e. 9626
[528] Mean’il Ahbar,
366/1
[529] Gurer’ul Hikem,
3938
[530] a. g. e. 3939
[531] Bihar, 78/377/3
[532] Gurer’ul Hikem,
4620
[533] Bihar, 74/178/21
[534] a.g.e, 78/229/9
[535] Nehc’ul
Belağa, 53. mektup
[536] Teğabun
suresi, 16. ayet, Haşr suresi, 9. ayet
[537] Bihar, 73/303/15
[538] a. g. e. s. 301/8
[539] Nur’us Sakaleyn,
5/291/67
[540] a. g. e. h. 68
[541] Nehc’ul
Belağa, 162. hutbe
[542] Bihar, 73/305/25
[543] a. g. e. h. 23
[544] Tuhef’ul Ukul, 371,
372
[545] Mean’il Ahbar,
199/4
[546] Bakara suresi, 216.
ayet
[547] Al-i İmran
suresi, 180. ayet
[548] İsra suresi,
11. ayet
[549] Nehc’ul
Belağa, 387. hikmet
[550] a. g. e. 31. mektup
[551] a. g. e. 167. hutbe
[552] Enfal suresi, 22.
ayet
[553] Enfal suresi, 55.
ayet
[554] Nehc’ul
Belağa, 164. hutbe
[555] Bihar, 77/46/3
[556] a. g. e. 75/283/10
[557] Gurer’ul Hikem,
5749
[558] a. g. e. 5676
[559] a. g. e. 5677
[560] a. g. e. 5685
[561] a. g. e. 5702
[562] a. g. e. 5705
[563] a. g. e. 5713
[564] a. g. e. 5732
[565] a. g. e. 5734
[566] a. g. e. 5735
[567] a. g. e. 5736
[568] a. g. e. 5737
[569] a. g. e. 5739
[570] a. g. e. 5741
[571] a. g. e. 5740
[572] a. g. e. 5748
[573] a. g. e. 5701
[574] a. g. e. 5751
[575] a. g. e. 5750
[576] Kenz’ul Ummal,
29089
[577] Bihar, 75/266/16
[578] a. g. e. s. 204/6
[579] a. g. e. 77/138/7
[580] a. g. e. 103/103/55
[581] Tenbih’ul Havatir,
2/52
[582] Kenz’ul Ummal,
44045
[583] a. g. e. 14934
[584] Bihar, 72/203/1
[585] el-Kafi, 2/325/8
[586] Kenz’ul Ummal,
43588
[587] a. g. e. 9522
[588] Bihar, 93/325/6
[589] Kenz’ul Ummal,
29104
[590] a. g. e. 9392
[591] Tenbih’ul Havatir,
1/178
[592] Kenz’ul Ummal,
29114
[593] Bihar, 72/115/13
[594] Bihar, 75/212/1
[595] Nehc’ul
Belağa, 114. hutbe
[596] a. g. e. 32. hikmet
[597] a.g.e. 77/137/2
[598] Gurer’ul Hikem,
5753
[599] Sunen-i Ebi Davud,
2511
[600] Bihar, 73/263/4
[601] a. g. e. 72/236/3
[602] Gurer’ul Hikem,
2005
[603] Bihar, 77/115/8
[604] Gurer’ul Hikem,
4774
[605] a. g. e. 4771, NEcef
baskısında amel yerine emel (arzu) kelimesi vardır.
[606] a. g. e. 4795
[607] Bihar, 62/293
[608] Gurer’ul Hikem,
2190
[609] a. g. e. 2477
[610] Tenbih’ul Havatir,
2/120
[611] Mustedrek’ul
Vesail, 11/138/12642
[612] a. g. e. 9/32/10124
[613] Bihar, 71/289/53
[614] a. g. e. 77/212/1
[615] a. g. e. 78/345/3
[616] Gurer’ul Hikem,
8729
[617] a. g. e. 2713
[618] a. g. e. 9789
[619] Bihar, 78/122/5
[620] Nehc’ul
Belağa, 314. hikmet
[621] Gurer’ul Hikem, 504
[622] Maide suresi, 48.
ayet
[623] Casiye suresi, 18.
ayet
[624] Gurer’ul Hikem, 698
[625] Bihar, 78/83/87
[626] Kaynakta (sözlerim) diye geçmektedir. Doğru olan bizim kaydettiğimiz (Amellerim) dir. Avali’l- Leali, 4/124/122 olduğu gibi.
[627] Mustedrek’ul
Vesail, 11/173/12672
[628] Şura suresi,
13. ayet
[629] el-Kafi, 2/17/1
[630] Nehc’ul
Belağa, 120. hutbe; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 7/288
[631] el-Hisal, 113/90
[632] Maide suresi, 6.
ayet
[633] A’raf suresi, 28.
ayet
[634] Şura suresi,
17. ayet
[635] Rahman suresi, 7,
8. ayetler
[636] Bihar, 6/58/1, bak
tüm hadise
[637] İlel’uş
Şerayi’, 8/1
[638] Bihar, 6/95/2, bak
tüm hadise
[639] a. g. e. s. 107/1
[640] Nehc’ul
Belağa, 252. hikmet, Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 19/86
[641] Bihar, 6/109/2
[642] Gurer’ul Hikem, 8
[643] a. g. e. 963
[644] a. g. e. 3873
[645] a. g. e. 8279
[646] a. g. e. 734
[647] a. g. e. 1556
[648] a. g. e. 5197
[649] a. g. e. 8163
[650] a. g. e. 8627
[651] Nehc’ul
Belağa, 113. hikmet
[652] a. g. e. 371
[653] Gurer’ul Hikem,
3285
[654] a. g. e. 9423
[655] a. g. e. 4287
[656] a. g. e. 4480
[657] a. g. e. 9357
[658] a. g. e. 10815
[659] el-Hisal, 6/18
[660] el-Kafi, 2/148/1
[661] Gurer’ul Hikem,
5759
[662] el-Hisal, 7/21
[663] Lokman suresi, 13.
ayet
[664] Nisa suresi, 48.
ayet
[665] Nisa suresi, 116.
ayet
[666] Hac Suresi, 31.
ayet
[667] Mekarim’ul Ahlak,
2/357/2660
[668]- Nisa/48
[669] Nehc’ul
Belağa, 176. hutbe
[670] el-Kafi, 2/415/1
[671] a. g. e. s. 397/1
[672] a. g. e. h. 2
[673] el-Kafi, 2/398/6
[674] Sevab’ul A’mal,
307/3
[675] Kenz’ul Ummal,
10887
[676] a. g. e. 10888
[677] a. g. e. 11294
[678] a. g. e. 11293
[679] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 14/110
[680] a. g. e. s. 227
[681] Kenz’ul Ummal,
43759
[682] a. g. e. 11028
[683] a. g. e. 11029
[684] a. g. e. 11030
[685] Yusuf suresi, 106.
ayet
[686] Tefsir i
Ayyaşi, 2/199/90
[687] a. g. e. 2/200/96
[688] el-Kafi, 2/397/3
[689] a. g. e. h. 4
[690] Mean’il Ahbar,
379/1
[691] Bihar, 78/200/28
[692] Kenz’ul Ummal, 8849
[693] el-Hisal, 136/151
[694] Bihar, 72/93/3
[695] a. g. e. 58/317/8
[696] Gurer’ul Hikem,
1941-1942
[697] Kenz’ul Ummal, 9632
[698] a. g. e. 9634
[699] a. g. e. 9635
[700] a. g. e. 9636
[701] a. g. e. 9638
[702] a. g. e. 9641
[703] et-Tehzib,
7/146/648
[704] el-Kafi, 5/308/19
[705] a. g. e. s. 277/2
[706] a. g. e. s. 294/6
[707] el-Fakih,
3/238/3872
[708] el-Kafi, 5/280/4
[709] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 19/57
[710] Nehc’ul
Belağa, 230. hikmet
[711] a. g. e. 335.
hikmet
[712] Gurer’ul Hikem, 730
[713] a. g. e. 1182
[714] a. g. e. 205
[715] a. g. e. 1866
[716] a. g. e. 4223
[717] a. g. e. 2602
[718] a. g. e. 2579
[719] a. g. e. 2661
[720] a. g. e. 7014
[721] el-Kafi, 8/4/1
[722] Gurer’ul Hikem,
1167-1168
[723] a. g. e. 2668
[724] a. g. e. 7311
[725] a. g. e.1129
[726] a. g. e. 5230
[727] a. g. e. 2743
[728] a. g. e. 353
[729] a. g. e. 10960
[730] a. g. e. 4630
[731] a. g. e. 885
[732] a. g. e. 7407
[733] a. g. e. 800
[734] a. g. e. 1880
[735] a. g. e. 8440
[736] a. g. e. 1369
[737] a. g. e. 3094
[738] Bihar, 72/199/29
[739] Gurer’ul Hikem,
5917
[740] a. g. e. 5916
[741] a. g. e. 2148
[742] a. g. e. 1989
[743] A’raf suresi, 11.
ayet
[744] a.g.s 12. ayet
[745] Nehc’ul
Belağa, 192. hutbe
[746] Bihar, 63/250/110
[747] Muminun suresi, 97,
98. ayetler
[748] Nahl suresi, 98.
ayetler
[749] Al-i İmran,
36. ayet
[750] A’raf suresi, 200.
ayet
[751] Nehc’ul
Belağa, 151. hutbe
[752] Fatır suresi,
6. ayet
[753] Yusuf suresi, 5.
ayet
[754] İsra suresi,
53. ayet
[755] Nehc’ul
Belağa, 1. hutbe
[756] Mekarim’ul Ahlak,
2/354/2660
[757] Tuhef’ul Ukul, 399
[758] Gurer’ul Hikem,
2623
[759] Bihar, 94/143/21
[760] a. g. e. 81/211/27
[761] el-Kafi, 2/251/10
[762] Tuhef’ul Ukul, 301
[763] A’raf suresi, 27.
ayet
[764] Hac suresi, 3, 4.
ayetler
[765] el-Hisal, 113/91
[766] Kenz’ul Ummal,
30883
[767] Bakara suresi, 208.
ayet
[768] Nur suresi, 21.
ayet
[769] Nur’us Sakaleyn,
1/152/493
[770] a. g. e. h. 494
[771] Durr’ul Mensur,
1/403
[772] Tefsir i el-Mizan,
2/101
[773] Yasin suresi, 60.
ayet
[774] Haşr suresi,
16. ayet
[775] Nehc’ul
Belağa, 7. hutbe
[776] a. g. e. 10. mektup
[777] Durr’ul Mensur,
8/116
[778] Sad suresi, 82, 83.
suresi
[779] A’raf suresi,
16-17. ayetler
[780] Hicr suresi, 39,
40. ayetler
[781] İsra suresi,
62. ayet
[782] Sebe suresi, 20.
ayet
[783] Nisa suresi, 83.
ayet
[784] Nehc’ul
Belağa, 192. hutbe
[785] Bihar, 63/256/125
[786] Sebe suresi, 21.
ayet
[787] Bihar, 4/80/5
[788] Nisa suresi, 76
[789] İbrahim
suresi, 22. ayet
[790] Tuhef’ul Ukul, 400
[791] Nehc’ul
Belağa, 129. hutbe
[792] a. g. e. 192
[793] Nisa suresi,
118-119. ayetler
[794] Bakara suresi, 268.
ayet
[795] Nisa suresi, 120.
ayet
[796] En’am suresi, 43.
ayet
[797] İbrahim
suresi, 22. ayet
[798] Muhammed suresi,
25. ayet
[799] Beşaret’ul
Mustafa, 27
[800] Emali es-Seduk,
376/5
[801] el-Kafi, 2/315/4
[802] a. g. e. s. 327/2
[803] Sahifet’us Zeyn’il
Abidin, 144, 37. dua
[804] Nehc’ul
Belağa, 138. hutbe
[805] a. g. e. 121
[806] a. g. e. 64
[807] a. g. e. 91
[808] Kasas’ul Enbiya
lir-Ravendi, 269/338
[809] a. g. e. 269/339
[810] Nahl suresi, 99.
ayet
[811] Hicr suresi, 42. ayet
[812] el-Hisal, 285/37
[813] Bihar, 78/164/1
[814] Bihar, 78/9/64
[815] Nahl suresi, 100.
ayet
[816] Al-i İmran
suresi, 175. ayet
[817] Tefsir i
Ayyaşi, 2/270/69
[818] el-Kafi, 8/288/433
[819] Nehc’ul
Belağa, 50. hutbe
[820] Mücadele suresi,
19. ayet
[821] Zuhruf suresi, 36.
ayet
[822] Şuara suresi,
221-222. ayetler
[823] el-Kafi, 2/314/8
[824] Nehc’ul
Belağa, 86. hutbe
[825] a. g. e. 53. mektup
[826] a. g. e. 91. hutbe
[827] a. g. e. 157
[828] Emali es-Seduk,
59/1
[829] Tuhef’ul Ukul, 298
[830] el-hisal, 51/61
[831] a. g. e. s. 132/140
[832] Kasas’ul Enbiya lir
Ravendi, 153/163
[833] İsra suresi,
64. ayet
[834] el-Hisal, 216/40
[835] Şuara suresi,
94-95. ayetler
[836] Tuhef’ul Ukul, 363
[837] Gurer’ul Hikem,
7494
[838] Bihar, 104/48/5
[839] Nehc’ul
Belağa, 69. mektup
[840] Mean’il-Ahbar,
139/1
[841] Nehc’ul
Belağa, 192. hutbe
[842] a. g. e.
[843] el-Hisal, 263/141
[844] Nehc’ul
Belağa, 192. hutbe
[845] Şuara suresi,
224-227. ayetler
[846] Yasin suresi, 69.
ayet
[847] Mean’il Ahbar,
385/19
[848] Tefsir-u Mecme’il
Beyan, 7/325
[849] Nur’us Sakaleyn,
4/71/107
[850] Durr’ul Mensur,
6/334
[851] Keşf’ul Gumme,
2/418
[852] Nur’us Sakaleyn,
4/70/105
[853] Durr’ul Mensur,
6/335
[854] a. g. e. 6/336
[855] a. g. e.
[856] Emali es-Seduk,
495/6, Sünen-i Ebi Davud, 5011
[857] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza, 1/7/1
[858] a. g. e. h. 2
[859] Bihar 79/290/4
[860] Nehc’ul
Belağa, 455. hikmet
[861] Sahih-i Muslim,
2256
[862] a. g. e.
[863] Tarih-i
Dimeşk, (İmam Ali’nin –a. s) biyografisinde, 3/243
[864] a. g. e. s. 245
[865] a. g. e. 3/249
[866] a. g. e. s. 252
[867] a. g. e. s. 251
[868] a. g. e. s. 253
[869] Mustedrek’ul
Vesail, 11/113/12564
[870] a. g. e. s.
112/12559
[871] a. g. e. s.
113/12560
[872] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/262
[873] Mustedrek’ul
Vesail, 11/114/12565
[874] el-Kafi, 5/47/1
[875] Gurer’ul Hikem,
7388
[876] Mustedrek’ul
Vesail, 5/357/6079
[877] Kenz’ul Ummal,
39030
[878] a. g. e. 39031
[879] a. g. e. 39032
[880] a. g. e. 39033
[881] a. g. e. 6489
[882] a. g. e. 6490
[883] Tuhef’ul Ukul, 381
[884] Kenz’ul Ummal, 6493
[885] Nehc’ul
Belağa, 63. hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 18/204
[886] Kenz’ul Ummal, 6496
[887] a. g. e. 6492
[888] Zümer suresi, 44.
ayet
[889] Tefsir i el-Mizan,
17/270
[890] Bakara suresi, 255.
ayet
[891] Yunus suresi, 3.
ayet
[892] Meryem suresi, 87.
ayet
[893] Ta-Ha suresi, 109.
ayet
[894] Zuhruf suresi, 86.
ayet
[895] Durr’ul Mensur,
1/352
[896] Bihar, 8/36/9
[897] Kenz’ul Ummal,
39057
[898] Necm suresi, 26.
ayet
[899] Enbiya suresi, 28.
ayet
[900] Kenz’ul Ummal,
39043
[901] Musned-i İbn-i
Hanbel, 4/25/11081
[902] Uyun-u Ahbar’ir Rıza,
1/136/35
[903] el-Kafi, 8/11/1
[904] İsra suresi,
79. ayet
[905] Duha suresi, 4, 5.
ayetler
[906] Kenz’ul Ummal,
39042
[907] Bihar, 8/48/49
[908] a. g. e. s. 57/72
[909] Emali es-Seduk,
242/3
[910] Bihar, 8/36/8
[911] a. g. e. s. 61
[912] a.g.e, 8/36/62
[913] el-Hisal, 29/103
[914] Bihar, 8/37/14
[915] A’raf suresi, 53.
ayet
[916] Şuara suresi,
99-101. ayetler
[917] Muddessir suresi,
46-48. ayetler
[918] Bihar, 8/58/75
[919] el-Hisal, 63/93
[920] a. g. e. 355/36
[921] Mehasin, 1/159/223
[922] a. g. e. h. 225
[923] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza, 1/136/35
[924] a. g. e. 2/66/292
[925] Kenz’ul Ummal, 39059
[926] Mehasin, 1/294/587
bak, Bihar, 8/41/27, 68/126/54
[927] En’am suresi, 94.
ayet
[928] Yunus suresi, 18.
ayet
[929] Rum suresi, 13.
ayet
[930] Bakara suresi, 48.
ayet
[931] Bakara suresi, 123.
ayet
[932] Bakara suresi, 254.
ayet
[933] el-Hisal, 355/36
[934] Emali et-Tusi,
380/815
[935] Kenz’ul Ummal,
39549
[936] Bakara suresi, 48.
ayet 39055
[937] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza, 1/136/35
[938] Fezail’uş
Şia, 77/45
[939] el-Kafi, 2-248/1
[940] Mehasin, 1/293/583
[941] Bihar, 8/48/51
[942] a. g. e. s. 38/16
[943] ed-Deavat lil
ravendi, 51/127
[944] el-Hisal, 156/197
[945] Bihar, 8/58/75
[946] a. g. e. s. 37/15
[947] Tefsir-u Mecme’il
Beyan, 1/223
[948] İlel’uş
Şerayi’, 394/11
[949] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 7/221
[950] Bihar, 8/43/39
[951] Musned-i İbn-i
Hanbel, 2/586/6637
[952] Nehc’ul
Belağa, 176. hutbe
[953] Musned-i İbn-i
Hanbel, 2/586/6637
[954] Gurer’ul Hikem,
2509
[955] a. g. e. 5789
[956] Bihar, 8/58/75
[957] Maide suresi, 35.
ayet
[958] Kenz’ul Ummal,
39071
[959] Sahih-i Muslim, 384
[960] el-Kafi, 8/24/4
[961] İlel’uş
Şerayi’, 164/6
[962] Tefsir i el-Mizan,
5/334
[963] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza (a.s), 2/58/217
[964] Tefsir i el-Mizan,
5/333
[965] Emali es-Seduk,
411/5
[966] Bihar, 8/38/16
[967] a. g. e. s. 43/41
[968] el-Kafi, 8/101/72
[969] Bihar, 8/58/75
[970] Nehc’ul
Belağa, 86. hutbe
[971] a. g. e. 78. mektup
[972] Gurer’ul Hikem,
4499
[973] Tenbih’ul Havatir,
2/121
[974] Nehc’ul
Belağa, 53. mektup
[975] Hud suresi,
105-106. ayetler
[976] Muminun suresi,
106. ayet
[977] Kurb’ul Esnad,
353/1262
[978] İlel’uş
Şerayi’, 95/4
[979] Kenz’ul Ummal, 491
[980] a. g. e. 579
[981] a. g. e. 538
[982] et-Tevhid, 357/5
[983] el-Mehasin,
1/436/1010
[984] et-Tevhid, 356/3
[985] a. g. e. 358/6
[986] Kamil’uz-Ziyarat,
164
[987] Sevab’ul A’mal,
155/1
[988] el-Kafi, 2/516/1
[989] Nehc’ul
Belağa, 53. mektup
[990] et-Tevhid, 356/2
[991] Kurb’ul Esnad,
355/1270
[992] Bihar, 98/218/3
[993] Gurer’ul Hikem,
8602
[994] a. g. e. 2707
[995] a. g. e. 1629
[996] a. g. e. 5516
[997] Nehc’ul
Belağa, 1. hutbe
[998] a. g. e. 64. hutbe
[999] a. g. e. 161. hutbe
[1000] Emali es-Seduk,
322/4
[1001] Mişakat’ul
Envar, 226
[1002] Gurer’ul Hikem,
2835
[1003] Kenz’ul Ummal,
16683
[1004] Gurer’ul Hikem,
3237
[1005] a. g. e. 9376
[1006] Bihar, 2/52/19
[1007] Nur’us Sakaleyn,
5/587/10 ve bak. H. 11- h. 13
[1008] Tuhef’ul Ukul, 218
[1009] el-Hisal, 243/96
[1010] a. g. e. h. 97
[1011] Gurer’ul Hikem,
9297
[1012] a. g. e. 9307
[1013] Bihar, 74/414/31
[1014] Gurer’ul Hikem,
9274
[1015] a. g. e. 9346
[1016] a. g. e. 9402
[1017] Bakara suresi, 152.
ayet
[1018] Sahifet’uz Zeyn’il
Abidin, 20, 1. dua
[1019] el-İrşad,
1/300
[1020] Bihar, 78/53/86
[1021] Gurer’ul Hikem,
5666
[1022] et-Temhis, 68/163
[1023] Bihar, 78/69/21 Bu
anlam aşağıdaki iki mısrada şiir şeklinde ifade
edilmiştir. Bazıları bunun Müminlerin Emiri'ne ait olduğunu
söylemişlerdir:
“Farz edelim Allah Peygamberlerini göndermedi ve yakıcı
cehennem ateşi de söz konusu değildir. Yine de kulların nimet
sahibinden utanması farz ve gerekli değil miydi?”
[1024] Nehc’ul
Belağa, 290. hikmet
[1025] Gurer’ul Hikem,
3268
[1026] Nehc’ul
Belağa, 330. hikmet
[1027] Gurer’ul Hikem,
3329
[1028] Bihar, 71/52/77
[1029] Emali et-Tusi,
211/366
[1030] Bihar, 78/69/18
[1031] Neml suresi, 40.
ayet
[1032] Lokman suresi, 12.
ayet
[1033] İnsan suresi,
9. ayet
[1034] Gurer’ul Hikem,
3542
[1035] A’raf suresi, 144.
ayet
[1036] Nahl suresi, 121.
ayet
[1037] Zümer suresi, 66.
ayet
[1038] el-Kafi, 2/94/1
[1039] A’lam’ud Din, 313
[1040] Tuhef’ul Ukul, 483
[1041] Gafir suresi, 61.
ayet
[1042] Yunus suresi, 60.
ayet
[1043] A’raf suresi, 17.
ayet
[1044] Sebe suresi, 13.
ayet
[1045] A’raf suresi, 10. ayet
[1046] Misbah’uş
Şeria, 55
[1047] Nehc’ul
Belağa, 191. hutbe
[1048] İbrahim
suresi, 7. ayet
[1049] Tefsir i
Ayyaşi, 2/222/5
[1050] el-Kafi, 2/95/9
[1051] Emali et-Tusi,
580/1197
[1052] el-Kafi, 2/94/2
[1053] Nehc’ul
Belağa, 135. hikmet
[1054] Bihar, 71/56/86
[1055] el-Kafi, 2/94/3
[1056] Gurer’ul Hikem,
9102
[1057] Nehc’ul
Belağa, 150. hikmet
[1058] Emali es-Seduk,
249/4
[1059] A’lam’ud Din, 309
[1060] Gurer’ul Hikem,
9119
[1061] Bihar, 94/146/21
[1062] Kasas’ul Enbiya,
Ravendi, 161/178
[1063] Misbah’uş
Şeria, 58
[1064] Gurer’ul Hikem,
5661-5662
[1065] a. g. e. 5667
[1066] el-Kafi, 2/95/10
[1067] Mişkat’ul
Envar, 35
[1068] Gurer’ul Hikem,
5653, 5654, 5655, 5656
[1069] Tuhef’ul Ukul, 285
[1070] Nehc’ul
Belağa, 69. mektup
[1071] a. g. e. 11. hikmet
[1072] el-Kafi, 2/96/15
[1073] a. g. e. s. 427/8
[1074] a. g. e. s. 96/12
[1075] a. g. e. h. 14
[1076] a. g. e. s. 97/19
[1077] Misbah’uş
Şeria, 53
[1078] el-İrşad,
1/304
[1079] el-Kafi, 2/99/30
[1080] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza, 2/169
[1081] el-kafi, 2/98/24
[1082] a. g. e. h. 26
[1083] a. g. e. h. 25
[1084] Gurer’ul Hikem,
1686
[1085] a. g. e. 1300
[1086] a. g. e. 3013
[1087] a. g. e. 5668-5669
[1088] a. g. e. 2716
[1089] Tuhef’ul Ukul, 233
[1090] Gurer’ul Hikem,
8693
[1091] el-Kafi, 2/94/5
[1092] el-Hisal, 568/1
[1093] Emali et-Tusi,
501/1097
[1094] el-Hisal, 635/10
[1095] Mean’il Ahbar,
141/1
[1096] el-kafi, 2/99/30
[1097] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza (a.s), 2/24/2
[1098] el-Hisal, 156/196
[1099] Bihar, 67/260/2
[1100] İlel’uş
Şerayi’, 560/1
[1101] Nehc’ul
Belağa, 204. hikmet
[1102] İlel’uş
Şerayi’, 560/2
[1103] Nevadir’ur Ravendi,
9
[1104] el-İhtisas,
241
[1105] Kurb’ul Esnad,
160/585
[1106] el-Hisal, 11/37
[1107] a. g. e. h. 38
[1108] Nisa suresi, 147.
ayet
[1109] Bakara suresi, 158.
ayet
[1110] Fatır suresi,
34. ayet
[1111] Şura, 23
[1112] Bihar, 94/396/3
[1113] Dehr Suresi, 22.
ayet
[1114] Rahman Suresi, 60.
ayet
[1115] Ahzap suresi, 33.
ayet
[1116] el-Kafi, 1/288/1
[1117] Nur’us Sakaleyn,
2/286/425
[1118] Bihar, 72/128/14
[1119] Gurer’ul Hikem,
3318
[1120] a. g. e. 6146
[1121] a. g. e. 5744
[1122] a. g. e. 108
[1123] el-Kafi, 2/399/4
[1124] a. g. e. h. 1
[1125]
Nehc’ul_Belağa, 192. hutbe
[1126] a. g. e. 1
[1127] a. g. e. 4
[1128] Gurer’ul Hikem,
9482
[1129] Nehc’ul
Belağa, 22. hutbe; Gurer’ul Hikem, 3773
[1130] Gurer’ul Hikem, 725
[1131] a. g. e. 8855
[1132] Nehc’us Saade, 1/373
[1133] Gurer’ul Hikem,
7989
[1134] Bihar, 2/54/24
[1135] Gurer’ul Hikem, 723
[1136] a. g. e. 1242
[1137] a. g. e. 4619
[1138] a. g. e. 5540
[1139] a. g. e. 4272
[1140] a. g. e. 7997
[1141] Nehc’ul
Belağa, 114. hutbe
[1142] İbrahim
suresi, 9, 10. ayetler
[1143] Gurer’ul Hikem,
4271
[1144] Nehc’ul
Belağa, 126. hikmet
[1145] Gurer’ul Hikem,
10979
[1146] a. g. e. 7450
[1147] a. g. e. 9532
[1148] a. g. e. 8084
[1149] a. g. e. 8113
[1150] a. g. e. 8452
[1151] a. g. e. 3208
[1152] Hud suresi, 110.
ayet; Fussilet suresi, 45. ayet
[1153] Gurer’ul Hikem,
9689
[1154] a. g. e 87, 184
[1155] el-Kafi, 2/399/2
[1156] Nehc’ul
Belağa, 31. hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 18/143
[1157] et-Tevhid, 255/5
bak. Tüm söze
[1158] Nisa suresi, 32.
ayet
[1159] el-Kafi, 2/61/6
[1160] a. g. e 5/312/37
[1161] Bihar, 78/80/66
[1162] Kenz’ul Ummal,
32341
[1163] Tuhef’ul Ukul, 364
[1164] Yusuf suresi, 86.
ayet
[1165] Bihar, 72/325/1
[1166] Nehc’ul
Belağa, 472. hikmet
[1167] Bihar, 72/326/5
[1168] Gurer’ul Hikem,
2473
[1169] Nehc’ul
Belağa, 105. hutbe
[1170] a. g. e 17. hutbe
[1171] a. g. e 15. mektup
[1172] Nisa suresi, 135.
ayet
[1173] Maide suresi, 8.
ayet
[1174] Gurer’ul Hikem, 356
[1175] Kenz’ul Ummal,
17735
[1176] a. g. e 17734
[1177] Mearic suresi, 33.
ayet
[1178] Talak suresi, 2.
ayet
[1179] Bihar, 104/311/9
[1180] Bakara suresi, 282.
ayet
[1181] Tefsir i
Ayyaşi, 1/156/523
[1182] a. g. e 1/156/524
[1183] Bihar, 104/313/22
[1184] Kenz’ul Ummal,
17731
[1185] et-Tehzip,
6/275/752
[1186] Bakara suresi, 140.
ayet
[1187] Bakara suresi, 283.
ayet
[1188] Bihar, 104/311/9
[1189] a. g. e s. 310/5
[1190] Kenz’ul Ummal,
17743
[1191] Yani eğer
birini, “biz falan işi yapmak istiyoruz, sen de gel şahit ol”
dediklerinde o şahıs bundan çekinmemeli ve şahit olmaktan
sakınmamalıdır.
[1192] Vesail’uş
Şia, 18/225/1
[1193] Nur’us Sakaleyn,
1/301/1207
[1194] Sevab’ul A’mal, 333
[1195] el-Kafi, 7/383/1
[1196] Furkan suresi, 72.
ayet
[1197] Bihar, 104/310/3
[1198] a. g. e h. 6
[1199] Cami’ul Ahadis, 203
[1200] Bihar, 104/310/7
[1201] Tenbih’ul Havatir,
2/7
[1202] el-Fakih, 3/15/3243
[1203] Emali es-Seduk,
278/23
[1204] Emali es-Seduk,
91/3
[1205] el-Fakih, 3/46/3298
[1206] Nur suresi, 4. ayet
[1207] Kenz’ul Ummal,
17745
[1208] a. g. e 17746
[1209] a. g. e 17757
[1210] a. g. e 17759
[1211] Mean’il Ahbar,
208/3
[1212] Bihar, 104/317/15
[1213] el-Fakih, 3/40/3281
[1214] el-Kafi, 7/395/5
[1215] a. g. e s. 396/7
[1216] a.g.e, 7/396/11
[1217] el-Fakih, 3/43/3288
[1218] a. g. e h. 3282
[1219] a. g. e h. 3291
[1220] Bihar, 79/38/16
[1221] Kenz’ul Ummal,
17752
[1222] a. g. e 17748
[1223] el-Kafi, 7/383/3
[1224] Vesail’uş
Şia, 18/250/3
[1225] a. g. e s. 299/1
[1226] Tehzib’ul Ahkam,
6/256/671
[1227] el-Fakih, 3/69/335
[1228] Kenz’ul Ummal,
17733
[1229] el-kafi, 2/374/4
[1230] Bihar, 100/8/4
[1231] a. g. e s. 10/16
[1232] Sahifet’uz Zeyn’ul
Abidin, 23, 1. dua
[1233] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/184
[1234] Nehc’ul
Belağa, 171. hutbe
[1235] a. g. e 53. mektup
[1236] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 10/99
[1237] Al-i İmran,
154. ayet
[1238] Al-i İmran,
156. ayet
[1239] Nehc’ul
Belağa, 124. hutbe
[1240] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 3/183, Nehc’us Saade, 2/107
[1241] Sahih-i Muslim,
1876
[1242] Kenz’ul Ummal,
10564
[1243] Nehc’ul
Belağa, 156. hutbe
[1244] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/213
[1245] Nehc’ul
Belağa, 180. hutbe
[1246] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 6/100
[1247] a. g. e s 93
[1248] a. g. e 7/285
[1249] Bihar, 42/239/45
[1250] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 15/143
[1251] a. g. e 8/5
[1252] a. g. e 1/306
[1253] a. g. e 7/300
[1254] İrşad,
Mufid, 1/238
[1255] Mişkat’ul
Envar, 304
[1256] Kenz’ul Ummal,
11098
[1257] a. g. e 11109
[1258] a. g. e 11110
[1259] Nur’us Sakaleyn,
1/517/402
[1260] Vesail’uş
Şia, 11/9/19
[1261] Al-i İmran
suresi, 169. ayet
[1262] Bakara suresi, 154.
ayet
[1263] Kenz’ul Ummal,
10662
[1264] a. g. e 11138,
11741
[1265] Sahih-i Muslim,
1877
[1266] a. g. e
[1267] Kenz’ul Ummal,
10542
[1268] Mustedrek’ul
Vesail, 11/12/12290
[1269] Tuhef’ul Ukul, 245
[1270] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 6/90
[1271] Sahih-i Muslim,
1908
[1272] a. g. e 1909
[1273] Kenz’ul Ummal,
11200
[1274] Mustedrek’ul
Vesail, 8/302/9501
[1275] Kenz’ul Ummal,
11202
[1276] a. g. e 11237
[1277] a. g. e 11236
[1278] a. g. e 11205
[1279] a. g. e 11197
[1280] a. g. e 11174
[1281] a. g. e 11209
[1282] a. g. e 11203
[1283] Nehc’ul
Belağa, 474. hikmet
[1284] Bihar, 81/245/30
[1285] Sahih-i Muslim,
1914
[1286] a. g. e 1916
[1287] Bihar, 68/140/82
[1288] a. g. e s. 137/76
[1289] a. g. e 82/173/6
[1290] Nur’us Sakaleyn,
5/244/74
[1291] Bihar, 68/142/86
[1292] Nehc’ul
Belağa, 190. hutbe
[1293] Fezail’uş
Şia, 73/37
[1294] Bihar, 82/173/6
[1295] Kenz’ul Ummal,
11120
[1296] Nehc’ul
Belağa, 28. mektup
[1297] Bihar, 22/280/35
[1298] Kenz’ul Ummal,
11144
[1299] Bihar, 27/217/18
[1300] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza, 2/203/5
[1301] Bihar, 27/209/7
[1302] İnşirah
suresi, 4. ayet
[1303] Meryem suresi, 96.
ayet
[1304] Şuara suresi,
84. ayet
[1305] Bihar, 77/166/3
[1306] Bihar, 71/372/6
[1307] a. g. e 95/298/17
[1308] Emali et-Tusi,
303/603
[1309] Kenz’ul Ummal, 8433
[1310] Sahih-i Muslim,
2642
[1311] Bihar, 70/24/23
[1312] a. g. e 71/372/5
[1313] a. g. e s. 371/2
[1314] Kasas suresi, 83.
ayet
[1315] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 2/181
[1316] Kenz’ul Ummal, 5936
[1317] a. g. e 5949
[1318] Bihar, 78/73/41
[1319] Gurer’ul Hikem,
8868
[1320] Kenz’ul Ummal, 6144
[1321] Bihar, 67/271/3
[1322] a. g. e 78/252/105
[1323] Mişkat’ul
Envar, 320
[1324] Bihar, 101/13/8
[1325] a. g. e 72/297/27
[1326] a. g. e 70/252/5
[1327] a. g. e 79/314/15
[1328] Tenbih’ul Havatir,
1/65
[1329] el-kafi, 6/445/1
[1330] a. g. e h. 3
[1331] Bihar, 76/20/6
[1332] a. g. e 101/26/29
[1333] Şura suresi,
38. ayet
[1334] Al-i İmran
suresi, 159
[1335] Mehasin, 2/436/2512
[1336] Emali et-Tusi,
136/220
[1337] ed-Dehret’ul
Bahire, 34
[1338] Gurer’ul Hikem,
8634
[1339] a. g. e 1509
[1340] a. g. e 1207
[1341] a. g. e 1217
[1342] a. g. e 1857
[1343] Nehc’ul
Belağa, 211. hikmet
[1344] Bihar, 75/105/41
[1345] Nur’us Sakaleyn,
4/584/118
[1346] Tuhef’ul Ukul, 233
[1347] el-mehasin,
2/435/2509
[1348] Nehc’ul
Belağa, 54. hikmet
[1349] Gurer’ul Hikem,
5754
[1350] a. g. e 4156
[1351] Mekarim’ul Ahlak,
2/99/2283
[1352] Gurer’ul Hikem,
10693
[1353] a. g. e 4920
[1354] Mehasin, 2/436/2510
[1355] Gurer’ul Hikem,
3908
[1356] Mekarim’ul Ahlak,
2/98/2279
[1357] İlel’uş
Şerayi’, 559/1
[1358] Dehret’ul Bahire,
31
[1359] Bihar, 103/253/56
[1360] Nehc’ul
Belağa, 53. mektup
[1361] Tuhef’ul Ukul, 316
[1362] Misbah’uş
Şeria, 315
[1363] Gurer’ul Hikem,
10348
[1364] a. g. e 10349
[1365] a. g. e 10351
[1366] Emali es-Seduk,
250/8
[1367] Bihar, 75/98/5
[1368] Gurer’ul Hikem,
5756
[1369] Emali et-Tusi,
153/252
[1370] Mehasin, 2/438/2519
[1371] el-İrşad,
1/300
[1372] Gurer’ul Hikem,
5755
[1373] a. g. e 3279
[1374] a. g. e 4990
[1375] a. g. e 2462
[1376] a. g. e 2471
[1377] Mehasin, 2/440/2526
[1378] Mekarim’ul Ahlak,
2/98/2280
[1379] Kenz’ul Ummal, 14456
[1380] Tuhef’ul Ukul, 283
[1381] Bihar, 75/105/40
[1382] el-Hisal, 570/1
[1383] Tuhef’ul Ukul, 374
[1384] Uyun-u Ahbar’ir
Rıza, 2/66/296
[1385] Mehasin, 2/438/2521
[1386] Bihar, 75/104/36
[1387] Gurer’ul Hikem,
5075
[1388] a. g. e 6037
[1389] Nehc’ul
Belağa, 3. hutbe
[1390] a. g. e 6. mektup
[1391] Nehc’ul
Belağa, 173. hutbe; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 9/328
[1392] a. g. e 139. hutbe
[1393] Bihar, 44/65/13
[1394] Nehc’ul
Belağa, 216. hutbe
[1395] a. g. e 321.
hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 19/233
[1396] Nehc’ul
Belağa, 205. hutbe
[1397] Bihar, 78/355/9
[1398] Kehf suresi, 23,
24. ayetler
[1399] Tefsir i
Ayyaşi, 2/324/14
[1400] a. g. e s. 325/19
[1401] Kenz’ul Ummal, 5468
[1402] Nehc’ul
Belağa, 45. mektup
[1403] Meryem suresi, 4.
ayet
[1404] Rum suresi, 54.
ayet
[1405] Gurer’ul Hikem,
1202
[1406] a. g. e 1456
[1407] a. g. e 4039
[1408] a. g. e 7019
[1409] a. g. e 10076
[1410] a. g. e 10099
[1411] a. g. e 4169-4170
[1412] İlel’uş
Şerayi’, 104/2
[1413] Bihar, 77/174/9
[1414] İlel’uş
Şerayi’, 104/3
[1415] a.g.e, 104/1
[1416] Emali et-Tusi,
699/1492
[1417] el-Kafi, 2/165/1
[1418] a. g. e h. 3
[1419] a. g. e h. 2
[1420] Kenz’ul Ummal, 6013
[1421] Saffat suresi, 83,
84. ayetler
[1422] Kasas suresi, 15.
ayet
[1423] İrşad,
1/41
[1424] a. g. e s. 43
[1425] Bihar, 68/162/11
[1426] a. g. e s. 167/23
[1427] a. g. es. 169/29
[1428] Tuhef’ul Ukul, 295
[1429] el-Kafi, 2/233/7
[1430] a. g. e h. 9
[1431] Bihar, 83/22/40
[1432] Tefsir’ul Mensub
ila İmam Askeri, 307/149
[1433] Tuhef’ul Ukul, 303
[1434] el-kafi, 2/73/1
[1435] Bihar, 7/219/132
[1436] Emali et-Tusi,
576/1189
[1437] el-Kafi, 2/236/24
[1438] Gurer’ul Hikem,
3554
[1439] Tenbih’ul Havatir,
2/106
[1440] Bihar, 78/29/96
[1441] Mustedrek’ul
Vesail, 8/313/9530
[1442] Tenbih’ul Havatir,
2/151
[1443] el-Kafi, 8/228/290
[1444] Mişkat’ul
Envar, 62
[1445] Bihar, 78/28/95
[1446] el-Kafi, 8/215/260
[1447] Tuhef’ul Ukul, 302
[1448] Bihar, 68/164/13
[1449] Tuhef’ul Ukul, 380
[1450] Besair’ud Derecat,
247/10
[1451] Bihar, 68/164/13
[1452] a. g. e. 2/80/76
[1453] Tenbih’ul Havatir,
2/105
[1454] Bihar, 68/166/17
[1455] a. g. e. 69/9/11
[1456] el-Hisal, 131/137
[1457] el-Kafi, 2/173/10
[1458] Bihar, 74/313/69
[1459] Tenbih’ul Havatir,
2/85
[1460] el-Hisal, 103/61
[1461] Yani hiçbir
sırrı saklamaz.
[1462] Bihar, 78/186/24
[1463] Mişkat’ul
Envar, 63
[1464] Tuhef’ul Ukul, 514
[1465] a. g. e. 325
[1466] el-Kafi, 2/75/6
[1467] Mişkat’ul
Envar, 67
[1468] a. g. e. 180
[1469] el-Kafi, 8/229/293
[1470] Bihar, 2/77/62
[1471] Emali es-Seduk,
327/17
[1472] Tuhef’ul Ukul, 488
[1473] Bihar, 68/9/4
[1474] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/60/232
[1475] Emali et-Tusi,
72/104
[1476] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/52/201
[1477] a. g. e. s. 60/238
[1478] Tefsir-u Mensub-i
İla İmam Askeri (a.s), 311/157
[1479] a. g. e. s. 312/158
[1480] a. g. e. 313/159,
bak. Tüm söze
[1481] a. g. e. 315/160
[1482] a. g. e. s.
316/161, bak. Tüm söze
[1483] Muddessir suresi,
34. ayet
[1484] Tekvir suresi, 18.
ayet
[1485] En’am suresi, 96.
ayet
[1486] Kasas suresi, 71.
ayet
[1487] Nur’us Sakaleyn,
1/749/198
[1488] Bihar, 74/307/59
[1489] Emali et-Tusi,
640/1323
[1490] Bihar, 76/18/3
[1491] a. g. e. 41/164/58
[1492] Emali et-Tusi,
640/1324
[1493] a. g. e. 641/1329
[1494] Cami’ul Ahbar,
237/605
[1495] a. g. e. h. 606
[1496] Bihar, 78/113/7
[1497] Cami’ul Ahbar,
237/604
[1498] a.g.e, 237/603
[1499] a. g. e. s. 238/607
[1500] Emali et-Tusi,
641/1331
[1501] el-İhtisas,
226
[1502] Tuhef’ul Ukul, 8
[1503] Nehc’ul
Belağa, 228. hikmet
[1504] el-Kafi, 2/163/1
[1505] Emali et-Tusi,
580/1198
[1506] el-Hisal, 161/211
[1507] Tuhef’ul Ukul, 36
[1508] Bihar, 74/307/59
[1509] Tuhef’ul Ukul, 58
[1510] a. g. e. 302
[1511] Bihar, 78/30/96
[1512] Nehc’ul
Belağa, 193. hutbe
[1513] Emali et-Tusi,
208/357
[1514] Mekarim’ul Ahlak,
2/364/2661
[1515] Nehc’ul
Belağa, 176. hutbe
[1516] el-Kafi, 2/534/37
[1517] Nehc’ul
Belağa, 215. hutbe, bak. Tüm dua
[1518] Bihar, 77/266/1
[1519] Al-i İmran
suresi, 146. ayet
[1520] Enfal suresi, 46.
ayet
[1521] Gurer’ul Hikem,
1893
[1522] Müsekkin’ul Fuad,
47
[1523] a. g. e. 48
[1524] Tuhef’ul Ukul, 364
[1525] Müsekkin’ul Fuad,
48
[1526] a. g. e. 47
[1527] a. g. e. 50
[1528] Nehc’ul
Belağa, 4. hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 18/90
[1529] Bihar, 78/11/70
[1530] Gurer’ul Hikem,
1248
[1531] Tuhef’ul Ukul, 90
[1532] Kenz’ul Fevaid lil
Keraceki, 1/139
[1533] a. g. e.
[1534] el-İrşad,
1/300
[1535] Gurer’ul Hikem,
1334
[1536] a. g. e. 2096
[1537] a. g. e. 763
[1538] a. g. e. 765
[1539] a. g. e. 766
[1540] a. g. e. 654
[1541] a. g. e. 762
[1542] a. g. e. 764
[1543] a. g. e. 533
[1544] a. g. e. 767
[1545] a. g. e. 1821
[1546] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/319
[1547] Tuhef’ul Ukul, 363
[1548] Gurer’ul Hikem,
1608
[1549] a. g. e. 4205
[1550] Bihar, 78/11/70
[1551] Emali et-Tusi,
146/240
[1552] Mişkat’ul
Envar, 23
[1553] el-kafi, 2/93/24
[1554] Kenz’ul Fevaid lil
Keraceki, 1/140
[1555] Bihar, 82/136/21
[1556] Mekarim’ul Ahlak,
2/377/2661
[1557] Bihar, 40/348/29
[1558] Keşf’ul Gumme,
3/139
[1559] el-Kafi, 2/92/18
[1560] A’raf suresi, 137.
ayet
[1561] Secde suresi, 24.
ayet
[1562] Fussilet suresi,
35. ayet
[1563] Gurer’ul Hikem,
4227
[1564] a. g. e. 4276
[1565] Bihar, 71/95/60
[1566] Nehc’ul
Belağa, 3. hutbe
[1567] a. g. e. 217
[1568] a. g. e. 169
[1569] el-Kafi, 2/90/9
[1570] a. g. e. s. 87/1
[1571] a. g. e. h. 2
[1572] Bihar, 71/92/46
[1573] Enfal suresi, 65.
ayet
[1574] Bakara suresi, 249.
ayet
[1575] Al-i İmran
suresi, 120. ayet
[1576] Al-i İmran
suresi, 125. ayet
[1577] Bihar, 77/88/2
[1578] a. g. e. 78/79/56
[1579] Nehc’ul
Belağa, 153. hikmet
[1580] Mişkat’ul
Envar, 22
[1581] Gurer’ul Hikem, 760
[1582] a. g. e. 2232
[1583] a. g. e. 2096
[1584] a. g. e. 4882
[1585] Bihar, 71/96/61
[1586] a. g. e. 78/45/46
[1587] Bakara suresi,
155-157
[1588] el-Hisal, 130/135
[1589] Bihar, 71/94/53
[1590] et-Temhis, 59/125
[1591] Bihar, 81/210/25
[1592] a. g. e. 67/240/66
[1593] Tıbb’ul Eimme,
17
[1594] Kısas’ul
Enbiya, 206/268
[1595] el-Kafi, 2/88/3
[1596] Bihar, 78/311/1
[1597] a. g. e. 82/136/21
[1598] Emali et-Tusi,
153/251
[1599] Nehc’ul
Belağa, 193. hutbe
[1600] Mean’il-Ahbar,
261/1
[1601] Gurer’ul Hikem,
1874
[1602] Bihar, 77/93/1
[1603] a. g. e. 71/83/25
[1604] Kenz’ul Ummal,
6499, 6518
[1605] el-Kafi, 2/81/3
[1606] a.g.e, 2/92/19
[1607] Nur’us Sakaleyn,
1/76/182
[1608] el-Kafi, 2/90/11
[1609] Nehc’ul
Belağa, 55. hikmet
[1610] el-kafi, 2/91/15
[1611] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/319
[1612] Gurer’ul Hikem,
1927
[1613] Nehc’ul
Belağa, 142. hutbe
[1614] Gurer’ul Hikem,
2975
[1615] a. g. e. 3030
[1616] Mearic suresi, 5.
ayet
[1617] Yusuf suresi, 18.
ayet
[1618] el-kafi, 2/93/23
[1619] Bihar, 71/87/37
[1620] Bakara suresi,
155-156. ayetler
[1621] İlel’uş
Şerayi’, 498/1
[1622] el-Kafi, 2/93/25
[1623] Bihar, 71/84/27
[1624] el-kafi, 2/90/10
[1625] Cami’ul-Ahbar,
316/882
[1626] Mişkat’ul
Envar, 22
[1627] Nehc’ul
Belağa, 413. hikmet
[1628] Gurer’ul Hikem,
3712
[1629] Nehc’ul
Belağa, 414. hikmet
[1630] Gurer’ul Hikem,
8987
[1631] A’lam’ud Din, 295
[1632] Nehc’ul
Belağa, 291. hikmet
[1633] Bihar, 71/95/58
[1634] Nehc’ul
Belağa, 189. hikmet; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 18/415
[1635] Bihar, 78/229/107
[1636] a.g.e, 71/95/57
[1637] a. g. e. 78/79/55
[1638] Gurer’ul Hikem,
10872
[1639] a. g. e. 9144
[1640] a. g. e. 3084
[1641] Kenz’ul Ummal, 6522
[1642] Nehc’ul
Belağa, 31. mektup; Şerh-u Nehc’il Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 16/64
[1643] Bihar, 77/200/1
[1644] a. g. e. s. 207/1
[1645] Gurer’ul Hikem,
2897
[1646] Kenz’ul Ummal, 1389
[1647] Nehc’ul
Belağa, 31. hikmet
[1648] Bakara suresi, 250.
ayet
[1649] A’raf suresi, 126.
ayet
[1650] et-Terğib
ve’t-Terhib, 3/64/13
[1651] Nehc’ul
Belağa, 144. hikmet
[1652] a. g. e. 173. hutbe
[1653] Gurer’ul Hikem,
5839
[1654] a. g. e. 5841
[1655] a. g. e. 5842
[1656] a. g. e. 5868
[1657] a. g. e. 6462
[1658] a. g. e. 7034
[1659] a. g. e. 7206
[1660] a. g. e. 7518
[1661] a. g. e. 9783
[1662] Gurer’ul Hikem,
1050
[1663] a. g. e. 1660
[1664] a. g. e. 5812
[1665] a. g. e. 2961
[1666] a. g. e. 4228
[1667] a. g. e. 4289
[1668] a. g. e. 5454
[1669] Bihar, 81/170/2
[1670] a. g. e. s. 171/4
[1671] Mean’il-Ahbar,
408/87
[1672] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 19/337
[1673] Tevbe suresi, 119.
ayet
[1674] Gurer’ul Hikem,
1552-1553
[1675] a. g. e. 387
[1676] a. g. e. 1056
[1677] a. g. e. 265
[1678] Bihar, 78/269/109
[1679] Gurer’ul Hikem, 275
[1680] a. g. e. 304
[1681] a. g. e. 1118-1119
[1682] a. g. e. 1115-1116
[1683] Kenz’ul Ummal, 6853
[1684] Bihar, 77/67/6
[1685] Emali es-Seduk,
395/1
[1686] Tarih-i
Bağdad, 11/82
[1687] Bihar, 69/386/51
[1688] el-Kafi, 2/104/3
[1689] Bihar, 71/9/12
[1690] el-Kafi, 2/104/4
[1691] Gurer’ul Hikem, 15
[1692] Emali et-Tusi,
223/385
[1693] Bihar, 78/353/9
[1694] Nehc’ul Belağa,
47. hikmet
[1695] Bihar, 78/164/1
[1696] el-Kafi, 2/99/29
[1697] Bihar, 78/9/64
[1698] Kenz’ul Ummal, 6854
[1699] Nehc’ul
Belağa, 458. hikmet
[1700] Gurer’ul Hikem,
1579
[1701] a. g. e. 1754
[1702] a. g. e. 1993
[1703] a. g. e. 2120
[1704] a. g. e. 1451
[1705] a. g. e. 458
[1706] a. g. e. 517
[1707] Nehc’ul Belağa,
86. hutbe
[1708] Gurer’ul Hikem,
3409
[1709] el-Kafi, 2/104/6
[1710] a. g. e. h. 2
[1711] Bihar, 71/9/13
[1712] el-kafi, 2/104/1
[1713] Nisa suresi, 122.
ayet
[1714] Nisa suresi, 87.
ayet
[1715] Bihar, 77/378/1
[1716] Gurer’ul Hikem,
3302
[1717] a. g. e. 7636
[1718] el-Hisal, 87/20
[1719] Bihar, 71/11/19
[1720] Şuara suresi,
84. ayet
[1721] Meryem suresi, 50.
ayet
[1722] Nehc’ul
Belağa, 87. hutbe
[1723] a. g. e. 23. hutbe
[1724] Kenz’ul Ummal, 6861
[1725] Tenbih’ul Havatir,
1/43
[1726] el-Kafi, 2/105/8
[1727] Nur’us Sakaleyn,
5/243/70
[1728] el-Kafi, 8/365/556
[1729] el-Müheccet’ul
Beyza, 8/141
[1730] Nisa suresi, 69.
ayet
[1731] Hadid suresi, 19.
ayet
[1732] Maide suresi, 75.
ayet
[1733] Meryem suresi, 41.
ayet
[1734] Meryem suresi, 56.
ayet
[1735] Bihar, 92/295/6
[1736] a. g. e. 38/212/14
[1737] a. g. e. 67/205/4
[1738] a. g. e. 97/47/34
[1739] Uyun-u
Ahbar’ir-Rıza, 2/13/30
[1740] Nur’us Sakaleyn,
5/243/71
[1741] Nehc’ul
Belağa, 192. hutbe
[1742] Nur suresi, 61.
ayet
[1743] Şuara suresi,
100-101. ayetler
[1744] Gurer’ul Hikem, 674
[1745] a. g. e. 1669
[1746] a. g. e. 8760
[1747] a. g. e. 2059
[1748] Nur’us Sakaleyn,
4/60/61
[1749] Emali et-Tusi,
518/1135
[1750] Bihar, 74/188/17
[1751] Tenbih’ul Havatir,
2/249
[1752] Bihar, 78/92/100
[1753] a. g. e. 78/82/78
[1754] Gurer’ul Hikem,
1179-1180
[1755] a. g. e. 6865
[1756] a. g. e. 6866
[1757] a. g. e. 6863
[1758] a. g. e. 10604
[1759] a. g. e. 10602
[1760] a. g. e. 10603
[1761] a. g. e. 1920
[1762] Saffat suresi,
51-55. ayetler
[1763] Zuhruf suresi, 38.
ayet
[1764] Fussilet suresi,
25. ayet
[1765] Bihar, 74/167/32
[1766] a. g. e. s. 199/37
[1767] Gurer’ul Hikem,
2599
[1768] a. g. e. 7152
[1769] Emali es-Seduk,
532/7
[1770] Bihar, 78/239/5
[1771] Emali et-Tusi,
646/1339
[1772] Tuhef’ul Ukul, 357
[1773] Bihar, 76/267/9
[1774] Bihar, 44/139/6
[1775] Gurer’ul Hikem,
3129
[1776] a. g. e. 5838
[1777] a. g. e. 5837
[1778] a. g. e. 5842
[1779] a. g. e. 6277
[1780] a.g.e, 8775
[1781] Nehc’ul
Belağa, 31. mektup
[1782] Bihar, 74/185/2
[1783] Gurer’ul Hikem,
5839
[1784] a. g. e. 9835
[1785] Bihar, 74/198/34
[1786] Furkan, 27-29
[1787] En’am suresi, 68.
ayet
[1788] Zuhruf suresi, 67.
ayet
[1789] Bihar, 74/191/5
[1790] Gurer’ul Hikem,
9041
[1791] Bihar, 77/47/3
[1792] a. g. e. 78/10/67
[1793] a. g. e. 74/198/34
[1794] Gurer’ul Hikem,
2601
[1795] Şerh-u Nehc’il
Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 18/42
[1796] Bihar, 78/229/11
[1797] ed-Dehret’ul
Bahire, 19
[1798] a. g. e. 20
[1799] Gurer’ul Hikem,
2649
[1800] Bihar, 78/10/68
[1801] Gurer’ul Hikem,
5829
[1802] Bihar, 78/12/70
[1803] a. g. e. s. 352/9
[1804] Nur’us Sakaleyn,
4/612/80
[1805] a. g. e.
[1806] Tenbih’ul Havatir,
2/121
[1807] Gurer’ul Hikem,
2702
[1808] Bihar, 74/199/36
[1809] a. g. e. 78/249/85
[1810] Gurer’ul Hikem,
2692
[1811] a. g. e. 2416
[1812] el-Kafi, 2/377/7
[1813] Emali et-Tusi,
39/42
[1814] Bihar, 74/193/13
[1815] a. g. e. s. 198/35
[1816] Gurer’ul Hikem,
5841
[1817] a. g. e. 6732
[1818] Bihar, 74/199/36
[1819] el-Kafi, 2/638/1
[1820] Bihar, 77/174/9
[1821] Nehc’ul
Belağa, 395. hikmet
[1822] Bihar, 77/209/1
[1823] a. g. e. s. 174/9
[1824] Tuhef’ul Ukul, 409
[1825] Bihar, 74/165/28
[1826] a. g. e. 78/291/2
[1827] A’lam’ud Din, 311
[1828] Bihar, 73/160/7
[1829] Nehc’ul
Belağa, 218. hikmet
[1830] el-Hisal, 147/178
[1831] Bihar, 77/207/1
[1832] a. g. e. 78/229/1
[1833] Gurer’ul Hikem,
8582
[1834] Bihar, 78/195/14
[1835] Gurer’ul Hikem,
8772
[1836] a. g. e. 8976
[1837] a. g. e. 9085
[1838] Bihar, 78/379/4
[1839] a. g. e. 74/156/1
[1840] Gurer’ul Hikem,
8152, 8319
[1841] Bihar, 78/249/90
[1842] a. g. e. 74/163/28
[1843] Gurer’ul Hikem,
1151
[1844] a. g. e. 1904
[1845] a. g. e. 2078
[1846] a. g. e. 3877
[1847] a. g. e. 2014
[1848] a. g. e. 5857
[1849] Bihar, 78/239/2
[1850] a. g. e. 103/86/21
[1851] Gurer’ul Hikem,
10257
[1852] Bihar, 78/172/7
[1853] a. g. e. 74/165/29
[1854] Gurer’ul Hikem,
2463
[1855] a. g. e. 10167
[1856] Tuhef’ul Ukul, 321
[1857] Gurer’ul Hikem,
6214
[1858] a. g. e. 6472
[1859] Bihar, 74/178/21
[1860] a. g. e. s. 188/17
[1861] Tuhef’ul Ukul, 368
[1862] Bihar, 78/239/4
[1863] a. g. e. s. 10/67
[1864] Tuhef’ul Ukul, 35
[1865] Gurer’ul Hikem,
1142
[1866] Tenbih’ul Havatir,
2/123
[1867] Bihar, 77/164/2
[1868] a. g. e. 74/7/1
[1869] Bihar, 74/8/1
[1870] Tenbih’ul Havatir,
2/21
[1871] Gurer’ul Hikem,
10196
[1872] Bihar, 74/179/22
[1873] Mean’il-Ahbar,
232/1