Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mizan’ul Hikmet (hikmetin ölçüsü) benim, Ali de
onun dilidir.” (İhkak’ul Hak, 6/46)
Mizan’ul Hikmet
7. Cilt
Muhammed Muhammedi
REYŞEHRİ
Çeviri
Kadri ÇELİK
Tatbik
Nuri
DÖNMEZ
İçindekiler
292.
Konu
es-Sadeka
Sadaka
F Kenz’ul
Ummal, 6/337-466; fi’s Seha ve’s Sedeke
F Bihar,
96/1-182; Kitab’us Sedeke ve’z Zekat
F Vesail’uş
Şia, 6/255; Ebvab’us Sedeke
bak.
F 202. konu,
ez-Zekat; 521. konu, el-İnfak; 500. konu, el-Mal; et-Ticaret, 434. bölüm
Kur’an:
“Mallarının
bir kısmını, kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak
al, onlara dua et; senin duan onlar için bir güvendir. Allah işitir ve
bilir.” [1]
10340. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyametin yeri, müminin gölgesi dışında hep
ateştir. Zira müminin sadakası kendisine gölge eder.”[2]
10341. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadaka ateş karşısında bir
kalkandır.”[3]
10342. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka, kabrin sıcaklığını sadaka veren
kimseden uzaklaştırır ve kıyamet günü mümin
sadakasının gölgesine sığınır.”[4]
10343. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Kıyamet günü) Herkes insanlar arasında hüküm verilinceye
kadar kendi sadakasının gölgesindedir.”[5]
10344. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka rabbin gazap ateşini söndürür.”[6]
10345. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kul elini sadaka vermek için uzatınca aziz ve
celil olan Allah yüzüne tebessüm eder ve her kime Allah tebessüm ederse
mağfirete uğramıştır.”[7]
10346. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mallarından bir kısmını
kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al” diye bilinen zekat ayeti Ramazan ayında nazil olunca Peygamber
münadisine halk arasında şöyle nida etmesini emretti: “Allah
zekatı da tıpkı namaz gibi sizlere farz
kılmıştır. ”[8]
Kur’an:
“Allah'ın, kullarının tövbesini kabul ettiğini,
sadakaları aldığını ve Allah'ın tövbeleri çok
kabul eden ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı?” [9]
10347. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz her şey için kendisine bir
alıcı kıldım, ama sadakayı bizzat kendi elimle
alırım.”[10]
10348. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu iki şeyde hiç kimsenin bana ortak olmasını
sevmem: Abdestim; zira namazımın bir parçasıdır ve sadakam
ki bizzat kendi elimle fakire ulaşmalıdır. Zira sadaka
Rahman’ın eline düşmektedir.”[11]
bak. Vesail’uş Şia, 6/283, 18. Bölüm
Kur’an:
“Allah faizi tüketir, sadakaları
bereketlendirir. Allah hiçbir nankör günahkarı sevmez.” [12]
10349. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Kullarımdan bazısı hurmanın yarısını sadaka
verir ve ben sizden birisinin at yavrusunu büyüttüğü gibi onun o
yarım hurmasını büyütürüm ve onu Uhud Dağı gibi
(büyük) kılarım.”[13]
10350. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hatta eğer yarım hurmayla da olsa kendinizi ateşten
koruyunuz. Zira sizden biri at yavrusunu ve deve yavrusunu büyüttüğü gibi
aziz ve celil olan Allah da sahibine yarım hurmayı büyütür ve
kıyamet günü kendisine (bu hurma yarısı) büyük bir dağdan
daha büyük bir şekilde kendisine verilir. ”[14]
10351. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisinin at yavrusunu veya deve yavrusunu büyüttüğü
gibi Allah da bir hurma tanesini ya da bir lokma ekmeği (sadaka) Uhud
Dağı kadar büyürtür.”[15]
10352. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka belayı defeder ve o en tesirli ilaçtır. Sadaka
kesinleşmiş kaderi defeder. Dert ve hastalığı dua ve
sadakadan başka hiçbir şey ortadan kaldıramaz.”[16]
10353. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kendinden başka ilah olmayan Allah dert,
karın ağrısı, yanma, boğulma, viran olma ve
deliliği sadakayla def eder. -Resulullah (s.a.a) böylece (sadakayla def
edilen) yetmiş bela saydı. -”[17]
10354. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka yetmiş tür belayı def eder ki bunların en
basiti cüzzam ve abraş hastalığıdır.”[18]
10355. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka belanın yetmiş kapısını
kapatır.”[19]
bak. Vesail’uş Şia, 6/286, 9. Bölüm,
el-Kafi, 4/2-7
10356. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka kötü ölümü önler.”[20]
10357. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka kötü ölümü defeder.”[21]
10358. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah sadakayla yetmiş tür kötü ölümü insandan
uzaklaştırır.”[22]
10359. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadaka dünyevi yetmiş belayı ve kötü
ölümü defeder. Sadaka veren kimse kötü bir ölümle asla ölmez.”[23]
10360. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka veriniz ve hastalarınızı sadakayla tedavi
ediniz. Zira sadaka tatsız olayları ve hastalıkları önler.
Ömrünüzü ve iyiliklerinizi artırır.”[24]
10361. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan ve sadaka fakirliği giderir,
ömrü artırır ve sahibinden yetmiş tür kötü ölümü def eder.”[25]
10362. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim gündüz veya gece sadaka verirse. . .
aziz ve celil olan Allah onu enkaz altında kalmaktan,
yırtıcı hayvanlara yem olmaktan ve kötü ölümden korur.”[26]
bak. el-Bihar, 96/116, İhbar-u İsa;
Kenz’ul Ummal, 16116
10363. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hastalarınızı sadakayla tedavi
edin.”[27]
10364. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hastalarınızı sadakayla tedavi
edin. Sizden her biriniz günlük yiyeceğini sadaka verirse ne olur!? Bazen
kulun ruhunun alınma senedi ölüm meleğine verilir, ama kul sadaka
verir ve neticede ölüm meleğine söyle denir: “Senedi geri çevir.”[28]
10365. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadaka etkili bir ilaçtır.”[29]
10366. İmam
Kazım (a.s), kendisine tümü hasta olan kalabalık ailesinden
şikayette bulunan birisine şöyle buyurmuştur: “Onları sadakayla tedavi et. Zira hiçbir
şey sadakadan daha hızlı bir şekilde Allah katında
kabul edilmez ve hasta için sadakadan daha faydalı bir ilaç yoktur.”[30]
bak. Vesail’uş Şia, 6/260, 3. Bölüm
10367. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rızkı sadakayla indirin.”[31]
10368. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakir olduğunuz zaman sadaka ile Allah’la
ticaret edin.”[32]
10369. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bazen ben fakir düşerim ve sadaka vererek
Allah’la ticarette bulunurum.”[33]
10370. İmam
Sadık (a.s), oğlu Muhammed’e şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! O
harçlıktan ne kadar arttı?” Muhammed, “Kırk dinar” deyince
şöyle buyurdu: “Git ve onu sadaka ver.” Muhammed, “Sadece bu kırk
dinar baki kalmıştır.” Deyince şöyle buyurmuştur:
“Onları sadaka ver. Zira aziz ve celil olan Allah
karşılığını verir. Her şeyin bir
anahtarı olduğunu, rızkın anahtarının da sadaka
olduğunu bilmiyor musun? O halde o kırk dinarı sadaka ver.”
Muhammed şöyle diyor: “Ben bu işi yaptım. Henüz on gün geçmeden Ebu Abdullah’a
(a.s) bir yerden dört bin dinar para geldi.”[34]
10371. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok sadaka verin ki rızkınız da çoğalsın.”[35]
10372. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka, sadaka veren kimsenin rızkını ve
varlığını arttırır; o halde Allah size rahmet
etsin, sadaka verin.”[36]
10373. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadaka vermek borçları eda eder ve geriye
bereket bırakır.”[37]
bak. Er-Rızk, 1494. Bölüm
10374. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz her müslümanın her gün sadaka vermesi gerekir.”
Kendisine, “Kim bu işi yapabilir?” diye sorulunca Peygamber (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Yol üstündeki eziyet edici şeyleri kaldırmak
sadakadır. Birine yol göstermek sadakadır, hastayı ziyaret etmek
sadakadır, iyiliği emretmek sadakadır, kötülükten
sakındırmak sadakadır ve selamın cevabını vermek
sadakadır.”[38]
10375. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her iyi iş sadakadır.”[39]
10376. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zengin veya fakir herkese yapılan ihsan sadakadır.”[40]
10377. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her iyi iş sadakadır ve insanın kendisiyle yüzsuyunu
koruduğu her şey kendisi için sadaka yazılır.”[41]
10378. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinize irşad eden ilimle ve kendisine kılavuzluk
eden görüşle sadaka veriniz.”[42]
10379. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sevdiği sadaka
şunlardır: İlişkileri bozulduğunda insanların
arasını düzeltmek ve birbirinden ayrıldığında
onları birbirine yaklaştırmak.”[43]
10380. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel bir söz sadakadır ve namaz için attığın
her adım sadakadır.”[44]
10381. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Duymayan birine işittirmek sadakadır.”[45]
10382. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Usanmaksızın duymayan birine bir söz
işittirmek tatlı bir sadakadır.”[46]
10383. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali b. Hüseyin (a.s) sabah olduğunda
rızık taleb etmek için dışarı çıkıyordu.”
Kendisine, “Ey İbn-i Resulillah! Nereye gidiyorsun?” diye sorulunca
şöyle buyurdu: “Ailem için sadaka getirmeye gidiyorum.” Kendisine, “Siz de
sadaka alıyor musunuz?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Herkim helal
rızık taleb ederse o gün aziz ve celil olan Allah’ın kendisine
verdiği bir sadakadır.”[47]
10384. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen sadakadır, iyiliği
emretmen sadakadır, kötülükten sakındırman sadakadır, yol
bilmeyen birine yol göstermen sadakadır, yol üstündeki kemik, diken ve
taşı kaldırmak sadakadır, kovandan, kardeşinin
kovasına su dökmen sadakadır.”[48]
bak. Kenz’ul Ummal, 6/410, fi envai’s Sedeke ve
s. 429, imadetu’l eza ani’dderik
10385. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her Müslüman sadaka vermesi gerekir.” Ebu Musa şöyle arzetti:
“Bir şey bulamıyorsa ne buyuruyorsunuz?” Peygamber şöyle
buyurdu: “Eliyle çalışsın, emeğinden hem kendisi istifade
etsin hem sadaka versin.” O şöyle arzetti: “Eğer
çalışamazsa ne buyuruyorsunuz?” Peygamber şöyle buyurdu: “Hüzün
sahibi bir muhtaca yardım etsin.” O şöyle arzetti: “Eğer bunu da
yapamıyorsa ne buyuruyorsunuz?” Peygamber şöyle buyurdu:
“İyiliği emretsin.” O şöyle buyurdu: “Eğer bunu da
yapamıyorsa ne yapsın.” Peygamber şöyle buyurdu: “Kötülükten
sakınsın ki bu da sadaka sayılır.”[49]
10386. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara kötülük etmekten sakın; zira bu da kendin için
verdiğin sadakadır.”[50]
10387. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dilini koru; zira bu da kendin için verdiğin sadakadır.”[51]
10388. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötülükten sakınmak sadakadır.”[52]
10389. Resulullah
(s.a.a), kendisine, “En üstün sadaka nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Salim
olduğun ve ihtirasa kapıldığın, (yani)
yaşamayı ümit ettiğin ve (sadaka vermekten) fakir
olacağından korktuğun bir durumda sadaka vermen ve canın
boğazına gelinceye kadar bunu ihmal edip (ölümün eşiğinde)
“Bu kadar mal falanın ve şu kadar mal da filanın” dememendir.
Çünkü o anda mal zaten falan ve filanın olacaktır. (İster
istemez varislerinin eline geçecektir.) ”[53]
10390. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka salim ve ihtiraslı olduğun, (yani) hayata
ümit bağladığın ve fakirliğe düşmekten
korktuğun bir anda sadaka vermen ve canın ağzına gelinceye
dek erteleyip, (ölüm yatağına düştüğünde), “Bu kadar mal
falanın şu kadar mal da filanındır” dememendir. Çünkü o
anda zaten mal falanın ve filanın olacaktır.”[54]
10391. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s), “En üstün sadaka nedir?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Fakir birine az bir yiyecek vermektir. Aziz ve
celil olan Allah’ın şu sözünü işitmedin mi: “Her ne kadar
kendileri muhtaç olsa da başkalarını kendilerine tercih ederler”
Acaba sadaka hususunda bundan daha üstününü gördün mü?”[55]
10392. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zengin insan için sadaka vermek kolaydır.
Ama aziz ve celil olan Allah az malı olan (ve onunla fedakarlıkta
bulunan) kimseyi övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Başkalarını
kendilerine tercih ederler.”[56]
10393. Resulullah
(s.a.a), kendisine, “En üstün sadaka nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Fakirlik
anında (sahip olduğu) az olan malını gizlice muhtaca
vermektir.”[57]
10394. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en üstünü gücü yettiğince
bağışta bulunandır.”[58]
10395. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka fakire gizlice vermektir ve fakir insanın
fedakarlığıdır.”[59]
bak. el-İsar, 3. Bölüm
el-İnfak 3946. Bölüm
Es-Seha, 1783. Bölüm
10396. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka kendisiyle kan dökülmesine engel olduğun,
tatsız olayları defettiğin ve Müslüman kardeşine bir fayda
verdiğin dil sadakasıdır.”[60]
10397. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka dil sadakasıdır.” Kendisine şöyle
arzedildi: “Ey Allah’ın Resulü! Dil sadakası nedir?” Peygamber
şöyle buyurdu: “Aracılık etmendir, onunla (aracılık
ederek) bir esiri azad etmen, haksız bir kan dökülmesine engel olman,
kardeşine bir iyilikte bulunman ve tatsız bir olayı
defetmendir.”[61]
10398. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hakkı söylemekten daha üstün bir sadaka yoktur.”[62]
10399. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka Müslüman bir şahsın ilim öğrenmesi,
sonra onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.”[63]
10400. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka dili korumaktır.”[64]
10401. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki insanlar güzel sözden
daha sevimli bir infakta bulunmamışlardır.”[65]
10402. Resulullah
(s.a.a), kendisine “En üstün sadaka nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Kinli
akrabaya verilen sadakadır.”[66]
10403. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka açlıktan gözleri kararan esire verilen
sadakadır.”[67]
10404. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zayıf insana yardımcı olman en
iyi sadakadandır.”[68]
10405. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi sadaka yanan bir yüreği serinletmektir.”[69]
10406. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi sadaka aziz ve celil olan Allah yolunda kurulan
çadırın gölgesidir.”[70]
10407. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka Ramazan’dadır.”[71]
10408. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle
buyurduğunu işittim: “Önce ailenden başla: Annen, baban,
kız kardeşin, erkek kardeşin; ardından sonraki mertebede
yer alan kimselerden.”[72]
10409. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Akraba muhtaç oldukça başka birine sadaka vermemek gerekir.”[73]
10410. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Akrabaya sadaka vermenin sevabı iki kattır.”[74]
10411. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadaka kız kardeşine veya kızına
verdiğin sadakadır. Bu sadaka kendi eline geri döner ve onu senden
başka kimse almaz.”[75]
10412. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Akrabanın akrabaya sadaka vermesi hem sadakadır ve hem de
sıla-i rahim.”[76]
bak. Vesail’uş Şia, 6/286, 20. Bölüm,
Kenz’ul Ummal, 6/394, el-Hukuk, 1101. Bölüm
Kur’an:
“Sadakaları açıkça verirseniz o ne
güzel! Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha
iyidir. Allah onları kötülüklerinizden bir kısmına
karşı tutar. Allah işlediklerinizden haberdardır.”[77]
10413. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gizli sadaka rabbin gazap ateşini söndürür.”[78]
10414. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni övsünler diye insanların gözü önünde
sadaka verme. Zira eğer böyle yaparsan şüphesiz sevabını
almış olursun. Ama eğer sağ elinle sadaka verirsen sol elin
bundan haberdar olmazsa kendisi için
gizli sadaka verdiğin kimse onun sevabını sana açıktan
verir.”[79]
10415. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok gizli sadaka ver. Zira gizli sadaka vermek aziz ve celil olan
Allah’ın gazap ateşini söndürür.”[80]
10416. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gizli sadaka en üstün iyiliklerden biridir.”[81]
10417. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın arşının gölgesinden başka hiçbir
gölgenin olmadığı gün yedi kişi arşın gölgesinde
yer alır: Sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen
kimse”[82]
10418. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevessül edenlerin
sarıldığı en iyi vesile Allah’a imandır. . . ve gizli
sadaka vermektir. Zira gizli sadaka günahı yok eder ve rabbin gazap
ateşini söndürür.”[83]
10419. İmam
Zeyn’ül Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadakanın hakkı aziz ve celil olan
rabbin nezdinde onun stokun olduğunu bilmen ve şahit tutmaya bile
ihtiyaç duyulmayan bir emanetin olduğunun bilincinde olmandır. Bunun
yanında gizlice emanet ettiğin şeye güvenin aşikar emanet
ettiğin şeye güvenmekten daha çok olması gerektiğini,
dünyada sadakanın belaları ve hastalıkları senden
defettiğini, ahirette ise cehennem ateşini senden
uzaklaştırdığını bilmendir.”[84]
10420. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki gizli sadaka açıkça
verilen sadakadan daha üstündür ve Allah’a yemin olsun ki gizli ibadet
aşikar olan ibadetten daha üstündür.”[85]
bak. Vesail’uş Şia, 6/275, 13. Bölüm
10421. İmam
Bakır (a.s), İmam Zeyn’ül Abidin (a.s) hakkında şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz
o gecenin karanlığında dışarı çıkıyor,
sırtına bir çuval alıyor, tek tek evlerin kapısına
varıyor, kapıları çalıyor ve kapıyı açan herkese bir
şeyler veriyordu. Bir fakire bir şey verdiğinde ise kendisini
tanımaması için yüzünü örtüyordu.”[86]
10422. Muhammed b.
İshak şöyle diyor: “Medine halkından bir grup maaşlarının nereden
geldiğini bilmeksizin (kendilerine kimin yardım ettiğini
bilmeksizin) yaşıyorlardı. Ali b. Hüseyin (a.s) vefat edince
kendilerine geceleyin verilen şeyler kesilmiş oldu.”[87]
10423. Hişam
b. Salim şöyle diyor: “Hava kararınca ve gece bir miktar geçtikten sonra İmam
Sadık (a.s) ekmek, et ve para dolu bir torba alıyor, omuzlarına
yüklüyor, Medine fakirlerine götürüyor, onlar arasında bölüştürüyordu
ama onlar kendisini tanımıyorlardı. İmam Sadık (a.s)
vefat edince artık o yardımlar kesilmiş oldu ve neticede o şahsın
İmam Sadık (a.s) olduğunu anladılar.”[88]
Kur’an:
“Sadakaları açıkça verirseniz o ne
güzel! Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha
iyidir. Allah onları kötülüklerinizden bir kısmına
karşı tutar. Allah işlediklerinizden haberdardır.”[89]
“Allah'ın kitabına uyanlar,
namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli
ve açık infak edenler, tükenmeyecek bir kazanç umabilirler.” [90]
10424. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Açıkta verilen sadaka yetmiş tür
belayı defeder.”[91]
10425. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yakınlaşmayı
isteyenlerin bu yakınlaşmadaki en temel vesileleri; Allah’a ve
Resulüne imandır… hataları örten gizli sadaka vermek, kötü ölümü
savan açık sadaka vermektir…”[92]
10426. İmam
Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “Eğer sadakayı açıkça verirseniz
o ne güzel…” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Maksat farz olan zekattır.” Ravi
şöyle diyor: “Ben: “Eğer onu gizler ve fakirlere verirseniz”
ayetinden maksat nedir?” diye arzedince de şöyle buyurdu: “Bundan maksat
da müstehap olan zekattır.” Onlar farzları açık bir şekilde
vermeyi ve nafileleri gizlemeyi seviyorlardı.”[93]
Kur’an:
“Gece gündüz, açık gizli,
mallarını infak edenlerin mükâfatlarını Rableri verecektir.
Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” [94]
10427. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece verilen sadaka rabbin gazab ateşini
söndürür, büyük günahları temizler ve hesabı
kolaylaştırır. Gündüz verilen sadaka ise malı
çoğaltır ve ömrü artırır.”[95]
10428. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gündüz verilen sadaka suyun tuzu erittiği
gibi günahları eritir ve gece verilen sadaka ise azameti yüce rabbin gazab
ateşini söndürür.”[96]
10429. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gününe başlayınca sadaka ver ki o günün
uğursuzluğunu senden uzaklaştırsın ve akşam
olunca da sadaka ver ki o gecenin uğursuzluğunu senden gidersin.”[97]
10430. İbn-i
Abbas, “Gece ve
gündüz infak edenler” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ayet Ali b. Ebi Talib hakkında nazil
olmuştur. Müminlerin Emiri’nin dört dirhemi vardı. Bir dirhemini gece
infak etti, bir dirhemi gündüz, birini gizli ve birini de açık infak
etti.”[98]
bak. Vesail’uş Şia, 6/278, 14. Bölüm
Kur’an:
“Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri
için hazırlanmış, eni gökler ve yer kadar olan cennete
koşuşun. Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. . .” [99]
-İbn-i Cerir ve İbn-i Ebi Hatem,
İbn-i Abbas’tan “Bollukta ve darlıkta infak edenler” ayeti hakkında, “Maksat darlık ve
kolaylık zamanıdır” dediğini nakletmişlerdir.”
-Mecme’ul Beyan’da şöyle yer almıştır: “Ayette
geçen (İsra suresi 29) “Serra ve Zerra” kelimelerinin anlamı
hakkında iki görüş vardır. Bunlardan biri İbn-i
Abbas’ın görüşüdür ve maksadın zenginlik ve fakirlik zamanı
olduğunu söylemektedir. İkinci görüş ise hüzün ve sevinç
zamanı olduğunu ifade etmektedir. Yani bu haletlerden hiçbirisi
hayırlı işlerde malını infak etmesine engel olmamaktadır.”
[101]
Kur’an:
“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme,
büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta
kalırsın.”[102]
“Ne infak edeceklerini sana sorarlar. De ki:
“Affı.” (Orta yolu tutturarak artanı veya malın en iyisini)” [103]
10431. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka vermekte haddi aşan sadaka vermemiş kimse gibidir.”[104]
10432. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme,
büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta
kalırsın” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Ayette geçen ihsar yoksulluk
anlamındadır.”[105]
10433. Resulullah
(s.a.a), Ali’ye (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Sadaka,
gücün olduğu kadarıyla bağışlaman ve israf
etmediğin halde, “İsraf ettim” demendir.”[106]
10434. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnfak ediniz, bağışta bulununuz ve
hesaplamayınız ki şüphesiz hakkınızda hesaplanır
ve cimrilik etmeyiniz ki hakkınızda cimrilik edilir.”[107]
10435. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi varını yoğunu
Allah’ın yollarından birinde infak ederse beğenilir ve
başarılı bir iş yapmamıştır. Nitekim Allah-u
Teala şöyle buyurmamış mıdır: “Ellerinizle
kendinizi tehlikeye atmayın ve iyilik edin ki şüphesiz Allah iyilik
edenleri sever.” İyilik edenlerden maksat orta yollu olanlardır.”[108]
10436. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşin için sana olan zararı
kendisine olan faydasından daha çok olan bir işe girişme.”[109]
10437. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden, kardeşlerine senin için
zararı, onun için olan faydasından daha çok olacak bir şekilde
bağışlama.”[110]
10438. İbn-i
Abbas şöyle diyor: “Allah yolunda infak emri nazil olunca bir grup ashap Allah
Resulü’nün (s.a.a) yanına gelerek şöyle arzettiler: “Bu
mallarımızdan infak etmemiz gereken şeyin ne olduğunu
bilmiyoruz. Ondan hangi şeyi infak edelim?” Bunun üzerine Allah şu
ayeti nazil buyurdu: “Senden infakın ne olduğunu söylüyorlar. De
ki fazlasını” Peygamber (s.a.a) bu ayet nazil olmadan önce
artık sadaka verecek bir şey bulamayıncaya kadar infakta
bulunuyor ve yediği her yemekten bir miktarını sadaka
veriyordu.”[111]
bak. 440. Konu, el-İktisad; el-İsraf,
180. Bölüm
10439. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim sadakayı muhtaç birine ulaştırırsa o
sadakanın sahibinin sevabını elde eder ve sadaka sahibinin
sevabından da bir şey eksilmez.”[112]
10440. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim fakir birisi için sadaka toplarsa sadaka veren kimsenin
sevabını elde eder. Eğer kırk bin kişi bu
sadakayı elden ele dolaştırır ve sonra fakire verirse
onların tümüne kamil bir sevap verilir.”[113]
10441. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sadakanın sevabı seksen el
dolaşacak olursa yine de tümü sevap görür ve sadaka sahibinin
sevabından da hiçbir şey eksilmez.”[114]
10442. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer sadaka yetmiş bin kişi arasında elden ele
dolaşsa, yine de en sonuncusunun sevabı baştakinin sevabı
gibidir.”[115]
bak. el-Bihar, 96/175, 20. Bölüm
Kur’an:
“(İnfaklarınızı)
Allah yolunda mahsur kalanlara, yeryüzünde kazanç için dolaşamayanlara,
hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin
saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden
tanırsın, insanlardan yüzsüzlük ederek bir şey istemezler.” [116]
10443. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Miskin insan ondan bundan bir iki öğün yemek veya bir iki lokma
ekmek alan kimse değildir. Mal biriktirmek için insanlara avuç açan
kimseye o mal, alevlenen kızdırılmış bir taş
gibidir. O halde herkim isterse o az malla yetinsin (ve insanlara el
açmasın) ve her kim de isterse (dilencilik yoluyla) malını
çoğaltsın.”[117]
10444. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Miskin insan ne gezinen dilencidir ve ne de bir iki hurma veya bir
iki lokma ekmek alan kimse. Miskin nefis izzet ve yüceliği bulunan yoksun
kimsedir. Öyle ki asla insanlara el açmaz ve hiç kimse onun fakir olduğunu
anlamaz ki ona sadaka versin.”[118]
10445. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Evin kapısını çalan kimseye sadaka
vermek gerekir mi yoksa ondan esirgemek mi gerekir ve onu (sadakayı)
akrabalara mı vermek icab eder?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Onlara
(kapıya gelen dilencilere) vermeyin. Sadakaları fakir
akrabalarınıza gönderin ki bu işin sevabı daha çoktur.”[119]
10446. İmam
Kazım (a.s), kendisine yolda dilenen kimseye yardım hususunda mektup
yazan birine şöyle cevap vermiştir: “Herkim Nasibi birine (Ehl-i Beyt
düşmanına) sadaka verir ve yardımda bulunursa o sadaka kendisi
için sevap değil, günah olur. Ama mezhebinden ve durumundan haberdar
olmadığın birine sadaka versen daha iyidir ve sevabı daha
fazladır. Bundan da öte haline acıdığın, kendisine
merhamet ettiğin ve inancını ve mezhebini bilmenin mümkün
olmadığı kimseye sadaka vermenin Allah’ın izniyle hiçbir
sakıncası yoktur.”[120]
10447. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın “Dilenen ve mahrum için” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Mahrum,
alışverişte hiçbir şeyden nasiplenmeyen
rızıksız kimse demektir.”[121]
10448. İmam
Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) hakeza bu ayet hakkında
şöyle buyurmuşlardır: “Mahrum kimseden maksat akli açıdan müşkülü olmayan ama
(her ne kadar çalışsa da ve zahmet çekse de) rızık kapısı
açılmayan kimsedir.”[122]
bak. Ez-Zekat, 1575. Bölüm
el- Fakr, 3235. Bölüm
Es-Sual, 1712. Bölüm
el-Ye’s, 4236. Bölüm
10449. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka ne zengin için helaldir ve ne de salim ve güçlü olan kimse
için. Sadece şiddetli bir fakirliğe veya korkunç bir borca müptela
olan kimseye helaldir. Herkim varlığını artırmak için
insanlara avucunu açarsa kıyamet günü o mal yüzünde bir sıyrık
ve yuttuğu kızdırılmış bir taşa
dönüşür. O halde herkim isterse fakirlikle yetinsin. Herkim de isterse
(dilenerek) malını çoğaltsın.”[123]
10450. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sadaka (zekat) sanat sahibi veya sağlam ve
güçlü bir bünyesi olan kimse içim helal değildir. O halde sadaka almaktan
sakının.”[124]
Ben diyorum ki: “Seduk (r. a) Men la Yehzuruh’ul
Fakih kitabında şöyle nakletmiştir: “Rivayet edildiği üzere
İmam Sadık’a (a.s) şöyle arzedildi: Halk Allah Resulü’nden
(s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Sadaka zengin olan ve
sağlam ve güçlü bir bünyeye sahip bulunan kimseye helal değildir.”
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Allah Resulü
“İhtiyaçsız kimseye haramdır” diye buyurmuştur ama,
“Sağlam ve güçlü bir bünyeye sahip olan kimseye” diye
buyurmamıştır.”[125]
Kur’an:
“Güzel bir söz ve bağışlama,
peşinden incitme gelen sadakadan daha
iyidir. Allah zengindir, hilim sahibidir. . Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret
gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını infak eden
kimse gibi, sadakalarınızı başa kakma ve incitmek suretiyle
boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan
kayanın durumu gibidir; üzerine sağanak yağmur
yağdığında onu çıplak bir kaya haline
getirivermiştir. Kazandıklarından hiçbir şey elde
edemezler. Allah küfreden kimseleri hidayet etmez.” [126]
“Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.” [127]
10451. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Minnet etmemek ihsanın süsüdür.”[128]
10452. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Minnet etmek iyiliği ortadan
kaldırır.”[129]
10453. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlamak tabiatın
yüceliğindendir. Minnet etmek ise iyiliği yok eder.”[130]
10454. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu üç kimseyle aziz ve celil olan Allah konuşmaz:
“Verdiği her şeyde minnet eden, elbisesini yerde süren (tekebbürden
kinayedir) ve yalan yere yemin ederek malını satan kimse ile.”[131]
10455. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Halka
karşı yaptığın iyiliği başlarına
kakarak, onları minnet altında bırakmaktan ve
yaptığını olduğundan çok gösterip övünmeye
kalkışmaktan sakın. Söz verince sözünden dönme.
Yaptığıyla kişiyi minnet altında bırakmak,
ihsanı yokeder. Yaptığını çok görüp onunla övünmek,
hakkın nurunu götürür.”[132]
10456. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer birine iyilik edersen fazla minnet
ederek ve yüzüne vurarak bu iyiliğini yok etme. Aksine daha iyi bir
iyilikle devam ettir. Zira bu iş senin ahlakın için daha güzeldir.
Ahiret sevabını da daha farz kılar.”[133]
10457. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir beklenti içinde olmaksızın sadaka veriniz. Zira
beklenti içinde olmak sadakayı yok eder.”[134]
bak. Vesail’uş Şia, 6/316, 37. Bölüm
el-Amel (1), 2947. Bölüm
el-İnfak, 3948. Bölüm
10458. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İhsan ve bağışta)
savsaklamak ruhun işkencesidir.”[135]
10459. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Savsaklamak ve minnet etmek ihsanı
tatsız kılar.”[136]
10460. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bugün yarın diye savsaklamak iki
esirgemeden biridir.”[137]
10461. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışta bulunmanın afeti
bugün yarın diye savsaklamaktır.”[138]
10462. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vadettiği şeyi yerine getirmeyi
erteleyen kimse (gerçekte) onu yerine getirmemiştir.”[139]
10463. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Halktan iyiliğe en layık olan kimse
kendisine vadettiğin ihsanı ertelediğinde sabreden, vadedileni
yapamayınca mazur gören ve kendisine bağışta bulunulduğunda
ise teşekkür eden kimsedir.”[140]
10464. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En kötü bağış ertelenerek
yapılan ve ardından minnet edilen bağıştır.”[141]
10465. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin sadakası ateş
karşısında büyük bir kalkan ve örtüdür. Kafirin sadakası
ise malını yok olmaktan korur, karşılığı
kendisine bu dünyada verilir ve bedenindeki hastalıkları
uzaklaştırır. Ama ahirette hiçbir nasibi yoktur.”[142]
bak. el-İhsan, 872. Bölüm
10466. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birisi, “Bu gece kesin olarak sadaka vereceğim” diyerek
dışarı çıktı. Elindeki sadakayı bir
hırsıza verdi. Ertesi gün insanlar onun hırsıza sadaka
verdiğini dile getirdiler. O şöyle dedi: “Allah’ım! Sadakam
hırsızın eline geçtiği için sana şükrediyorum. Bu gece
yine sadaka vereceğim.” Bunun üzerine dışarı
çıktı ve sadakasını zinakar bir kadına verdi. Sabah olunca
insanlar yine kötü birine sadaka verdiğini dile getirdiler. O yine
şöyle dedi: “Allah’ım! Sadakamın kötü bir kadının
eline geçmesinden dolayı sana şükrederim. Bugün de yine sadaka
vereceğim.” Ardından dışarı çıktı ve
sadakasını bir zengine verdi. Yine sabah olunca insanlar onun zengine
verdiği sadakayı dile getirdiler. O şahıs yine şöyle
dedi: “Allah’ım! Sadakam bir hırsıza, kötü bir kadına ve
zengine ulaştığı için sana şükrederim.” Bunun üzerine
kendisine şöyle ilham edildi: “Sadakanın hırsızın
eline geçmesi onu hırsızlıktan vazgeçirmek içindi. Kötü
kadının eline verilen sadaka ise onu zinadan korumak içindi. Zengine
verilen sadaka ise ibret alması ve Allah’ın kendisine
bağışladığı şeyleri infak etmesi içindi.”[143]
293.
Konu
es-Sırat
Sırat
F Bihar, 8/64,
22. bölüm; es-Sırat
F Bihar, 8/70;
Beyan lil müfid fi me’na sırat
F Şerh-i
Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 6/264; Beyan-i li İbn-i
Ebi’l-Hadid fi me’nah’us Sırat
bak.
F 218. konu,
es-Sebil
F Şuar,
2031. bölüm; emsal, 3599. bölüm
Kur’an:
“Doğrusu
Rabbin (her an) gözetlemededir.” [144]
10467. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki geçişiniz sırattan, sürçme
yerlerinden, sürçme korkularından ve birbiri ardınca sürekli
dehşetlerindendir.”[145]
10468. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sırat cehennem üzerine kurulmuştur ve
(ayakları) kaydırıcıdır.”[146]
bak. 2252. Bölüm
Kur’an:
“Bizleri doğru yola hidayet et.” [147]
10469. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar sağa sola saptılar. Ama
biz ve Şiilerimiz doğru yola hidayet olduk.”[148]
10470. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sağ ve sol sapıklık yoludur.
Doğru yol, orta yoldur. Kur’an ve peygamberlik eserleri (sünneti) de ona
götürür. Sünnete ulaşmak ve hayırlı akibet bu yoldan gitmekle
mümkündür.”[149]
10471. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Olgunluk yolunu terkederek azgınlık
yoluyla sağı solu tuttular.”[150]
10472. İmam
Ali (a.s)İmamlar’ın (a.s) sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Çöllerde
insanlara yol gösteren kılavuzlar makamında olmuşlardır.
Kim orta hedefi tutturmuşsa onu o yolda gitmeye teşvik etmiş ve
kurtuluşla müjdelemişlerdir. Kim de sağa sola yönelmişse,
onun gidişatını kınamışlar ve helak olmaktan
sakındırmışlardır.”[151]
Kur’an:
“Bizleri doğru yola hidayet et. Kendilerine
nimet ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba
uğramışların ve sapmışların yoluna
değil!” [152]
“Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse,
işte onlar Allah'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle,
dosdoğru olanlar, şehitler ve iyilerle berâberdirler. Onlar ne iyi
arkadaştırlar!” [153]
Kur’an:
“Şüphesiz Allah benim de Rabbim, sizin de
Rabbinizdir. O’na kulluk edin; bu doğru yoldur.” [154]
“Allah'ın ayetleri size okunur, aranızda
da peygamberi bulunurken nasıl küfredersiniz? Kim Allah'a
sarılırsa şüphesiz doğru yola hidayete olur.” [155]
“Rabbinin, dosdoğru yolu işte budur.
İbret alan kimselere ayetleri uzun uzadıya açıkladık.”[156]
bak.
En’am, 153, 161, Hud, 56; Hicr, 41;
Meryem, 36; Ya-Sin, 61; Zuhruf, 61, 64;
bak. el-Emsal, 3599. Bölüm
10473. İmam
Askeri (a.s), Allah-u Teala’nın, “Bizleri doğru yola hidayet et” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “İnsan
şöyle der: “Ömrümüzün geçen günlerinde sana itaat edelim diye
bağışta bulunduğun başarıyı bizlere devam
ettir ki ömrümüzün kalan günlerinde de sana itaat edelim. Doğru yol iki
tanedir: Dünyada olan ve ahirette olan. Dünyada olan doğru yol ifrat ve
tefritten uzak olan orta yoldur. Batıl yola en küçük bir sapması
yoktur. Ahirette olan doğru yol ise müminlerin cennete doğru
koyulduğu yoldur ve o yol dosdoğru bir yoldur.”[157]
10474. İmam
Sadık (a.s), sıratın anlamı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Sırat
aziz ve celil olan Allah’ı tanıma yoludur ve bu yol iki
çeşittir: Bir sırat dünyadadır ve bir sırat ahirettedir.
Dünya sıratı itaatı farz olan imamdır. Herkim dünyada onu
tanır ve yol göstericiliğine uyarsa cehennem üzerine kurulu bir köprü
olan sırattan geçer.”[158]
10475. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru yol Müminlerin Emiri Ali’dir (a.s).”[159]
10476. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru yol bizleriz ve ilminin sır
yerleri bizleriz.”[160]
10477. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sırat-i müstakimi, O’nun
kopmaz ve sağlam kulpu benim.”[161]
10478. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “bizleri doğru yola hidayet et” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bizleri
doğru yoluna hidayet et, bizleri muhabbetine götüren ve cennete
ulaştıran yolu kat etmeye hidayet et ki nefsimizin heva ve
heveslerine uymayalım ve helak olmayalım.”[162]
10479. Resulullah
(s.a.a), hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Bizleri sırat-i müstakime, yani İslam
dinine irşad et. Zira İslam’dan başka hiçbir din doğru değildir. Çünkü onda tevhid ve tek olan
Allah’a tapma diye bir şey yoktur. “Kendisine nimet verdiklerinin
yoluna” yani Allah’ın kendilerine İslam ve nübüvvet
bağışında bulunduğu Peygamberler ve müminlerin yoluna.
“Gazaba uğrayanların değil” bizleri gazap ettiğin
Yahudilerin dinine değil “Sapmışların değil”
yani Hıristiyanların değil.”[163]
10480. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sırat kıldan ince ve
kılıcın ağzından daha keskindir.”[164]
10481. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sırat kıldan daha ince ve kılıçtan daha
keskindir.”[165]
10482. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennem üzerinde kıldan daha ince ve kılıçtan daha
keskin köprü vardır.”[166]
10483. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sırat üzerinde ayağı en sabit olanınız
Ehl-i Beyt’imi en çok seveninizdir.”[167]
10484. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Kıyamet günü olunca ben, sen ve Cebrail Sırat üzerinde otururuz. Sırattan sadece senin
velayet dosyanı taşıyan kimseler geçebilir.”[168]
10485. Resulullah
(s.a.a), Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin sevginin kalbinde yer ettiği her
müminin ayağı sırat üzerinde titreyince, sabitleşir ve
Allah sana olan muhabbeti sebebiyle onu cennete götürür.”[169]
bak. 92. Konu, el-Mehebet (4)
Kur’an:
“Doğrusu Rabbin (hep) gözetlemededir.” [170]
10486. İmam
Sadık (a.s), aziz ve celil olan Allah’ın, “Doğrusu Rabbin (hep) gözetlemededir” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Ayette
geçen Mirsad kelimesi sırat üzerinde bir köprünün adıdır. Oradan
boynunda kul hakkı olan hiç kimse geçemez.”[171]
10487. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sırat cehennemin üzerine kurulur. . . Onun üzerinde üç köprü
vardır: Onların birinin üzerinde emanettarlık ve akrabalık
vardır. İkincisinin üzerinde namaz, üçüncüsünün üzerinde ise
alemlerin rabbi olan ve kendisinden başka ilah bulunmayan rabbin adaleti
vardır.”[172]
10488. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar Sırattan geçerken kaç guruba
ayrılır: …Bazıları şimşek gibi geçer,
bazıları at gibi koşar, bazıları yüz üstü sürünür,
bazıları asılı halde geçer ve ateş bedeninin bir
miktarını sarmış, bir miktarını ise
bırakmıştır.”[173]
10489. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar Sırat üzerindedir. Kimisi asılır,
kiminin de sürçer, kimisi ayakları sabit kalır.”[174]
10490. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sırattan geçerken bazı insanlar şimşek gibi
geçer. Bazıları göz açıp kapatıncaya kadar geçerler,
bazıları atlar ve develer gibi koşarak geçer. Bazıları
ayakları bağlı kimseler gibi geçer. O halde bir grubu kesin
kurtuluşa erer, bir grubu kanlı ve yaralı bir şekilde
yavaşça geçer ve bir kısmı da oraya (cehenneme) düşer.”[175]
10491. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir grup insan sırattan şimşek gibi geçer, bir grubu
rüzgar gibi. Bir gruba ayaklarının önünü apaçık görsünler diye
nur verilir. Bir grub elleri ve ayakları üzerinde yürüyerek geçer ve
yaptıkları günah sebebiyle ateş bedenlerinin bir
kısmını kaplar.”[176]
10492. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Abdesti tam al ki sırattan bulutlar gibi geçesin.”[177]
10493. Musa (a.s)
bir duasında şöyle arzetti: “Allah’ım! Senin hikmetini açıkta ve
gizlide tilavet eden kimsenin sevabı nedir?” Allah şöyle buyurdu: “Ey
Musa! Sırat’tan şimşek gibi geçip gider.”[178]
294.
Konu
es-Siğer
Çocukluk
bak.
F 255. konu,
eş-Şibab; 559. konu, el-Veled ve’l-Valid; el-Hıfz, 876. bölüm
10494. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim küçüklükte sıkıntı çekmezse
büyüklük çağında yüceliğe erişemez.”[179]
10495. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim küçüklükte sorarsa, büyüklük
çağında da cevap verir.”[180]
10496. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim küçüklükte öğrenmezse büyüklük
çağında ilerleyemez.”[181]
10497. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun çocukluk dönemindeki yaramazlığı
büyüklük çağında aklının artmasına sebep olur.”[182]
10498. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun küçük yaşta
yaramazlığı beğenilmiştir. Zira bu kimse büyüklük
çağında yumuşak huylu olur.”[183]
10499. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil, yaşlı da olsa çocuktur, bilgin
ise genç bile olsa büyüktür.”[184]
bak. el-Valid ve’l Veled, 4212. Bölüm
el-Edeb, 70, 71. Bölüm
295.
Konu
el-Musafehe
Tokalaşmak
F Bihar, 76/19,
100. bölüm; el-Musafehe ve’l-Muanike ve’t-Tekbil
F Kenz’ul
Ummal, 9/130, 133, 220; Musafehe
F Vesail’uş
Şia, 8/554, 126 ve 127. bölüm; İstihbab’ut-Teslim ve’l-Musafehe
inde’l-Mulakat
10500. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle karşılaşınca selam vererek ve
tokalaşarak karşılaşın ve birbirinizden
ayrılınca da mağfiret dileyerek ayrılın.”[185]
10501. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte
savaşa çıktıkları zaman ağaçlık bir yerden
geçerek ardından açık bir alana çıktıklarında
birbirlerine bakıyor ve tokalaşıyorlardı.”[186]
10502. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) biriyle
tokalaşınca asla o elini elinden çekmedikçe asla elini onun elinden
geri çekmezdi.”[187]
10503. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tokalaşın zira tokalaşmak kin ve
düşmanlığı ortadan kaldırır.”[188]
10504. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tokalaşın, zira tokalaşmak kini ortadan
kaldırır”[189]
10505. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin müminle tokalaşınca
günahları temizlenmiş bir halde birbirinden ayrılırlar.”[190]
10506. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerinizle görüşünce
tokalaşın, sevgi izharında bulunun ve güler yüzlü davranın
(ki) birbirinizden ayrılınca bütün günahlarınız yok olur
gider.”[191]
10507. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan arkadaşıyla
tokalaşırsa elini tutan kimsenin sevabı elini bırakan kimsenin
sevabından daha fazladır. Biliniz ki onların günahları
hiçbir günah kalmayıncaya kadar dökülür gider.”[192]
10508. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadının namahrem erkekle elbisesinin altından
başka bir şekilde (çıplak bir elle) tokalaşması caiz
değildir. Ve aynı şekilde sadece elbisesinin altından biat
edebilir.”[193]
10509. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben kadınlarla tokalaşmam.”[194]
10510. İmam
Sadık (a.s), yabancı kadınlarla toklaşmak hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Hayır caiz değildir, sadece
elbisesinin altından.”[195]
10511. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evlenilmesi helal olan kadınla (namahrem
bir kadınla) tokalaşmak elbisesinin altından
olmaksızın caiz değildir. Bu taktirde de elini
sıkmaması gerekir.”[196]
bak. 53. Konu, el-Bey’at
Vesail’uş Şia, 14/151, 115. Bölüm
10512. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanınla her ne kadar
hoşlanmasa da tokalaş. Zira bu aziz ve celil olan Allah’ın
kullarına emrettiği bir şeydir. O (Allah) şöyle
buyurmuştur: “Sen, fenalığı en güzel şekilde sav; o
zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin
yakın bir dost gibi olduğunu görürsün. Bu, ancak sabredenlere
vergidir; bu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir.” Düşman için
onun hakkında Allah’ın emri üzere amel etmenden daha şiddetli
bir şey yoktur. [197]
296.
Konu
es-Sulh
Barış (1)
Savaşta Barış
F Bihar, 44/1;
18. bölüm; İllet’ulleti min ecliha salih’ul İmam Hasan (a.s) Muaviye
F Bihar,
44/33, 19. bölüm; Keyfiyet’ul Mesalihe
bak.
F Harb, 752.
bölüm
Kur’an:
“Eğer
onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah'a
güven. O, şüphesiz işitir ve bilir.” [198]
10513. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben barışı İslam’ın
gevşemesine sebep olmadığı taktirde savaştan daha
etkili gördüm.”[199]
10514. İmam
Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e
yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Düşmanın sizi Allah’ın
hoşnutluğuna ulaştıracak barış teklif ederse kabul
et. Çünkü barışta, ordun için huzur ve genişlik;
sıkıntıların için rahatlık ve kurtuluş;
şehirlerin için emniyet vardır. Fakat, barış yaptıktan
sonra düşmanına karşı her yönüyle uyanık ol, ondan
kork ve tetikte bulun; çünkü düşman çoğu kez gafil avlamak için
yaklaşır. Öyleyse tedbirini al, bu hususta hüsn-ü zan beslemeyi de
bir kenara bırak.”[200]
bak. 2264. Bölüm
10515. İmam
Ali (a.s), İbn-i Mülcem tarafından yaralandıktan sonra oğlu
Hasan’a yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Bil ki Muaviye bana muhalefet ettiği gibi
sana da muhalefet edecektir. O halde onunla barışacak olursan Beni
Zemere ve Beni Eşce’ ile anlaşan ceddine uymuş olursun.
Eğer düşmanınla savaşmak istersen (bil ki) babanın
takipçilerinin sahip olduğu vefadarlık ve salahiyete senin
takipçilerin sahip olmayacaktır.”[201]
10516. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Hasan b. Ali’nin (a.s)
canına kastedilince ve insanlar kendisi hakkında de ihtilafa
düşünce o işi Muaviye’ye bıraktı. Bunun üzerine
taraftarları ona şöyle selam verdiler: “Selam olsun sana ey Müminleri
hor kılan!” O şöyle buyurdu: “Ben müminleri hor kılan
değilim. Belki müminlere izzet verenim. Ama sizlerin düşman
karşısında gücünüzün olmadığını görünce
işi ona bıraktım ki ben ve sizler sahiplerine kalsın diye
gemiyi delen Alim (Hızır) gibi
aralarında kalalım. Ben ve sizlerin (hikayesi) işte böyledir ta
ki onlar arasında baki kalalım.”[202]
297.
Konu
es-Sulh
Barış (2)
İnsanları Barıştırmak
F Bihar,
76/43, 101. bölüm; İslah beyn’en-Nas
F Vesail’uş
Şia, 13/161, Kitab’us Sulh
bak.
F 270. konu,
eş-Şefaet (1)
Kur’an:
“Kim iyi bir işte aracılık
ederse, ona onun sevabından bir pay vardır; kim de kötü bir
şeyde aracılık yaparsa, ona o kötülükten bir hisse vardır.
Allah, her şeyin karşılığını verir.” [203]
“Sana, ganimetlere dair soru sorarlar, de ki:
“Ganimetler Allah'ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız
Allah'tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin, Allah'a ve
Peygamberine itaat edin.” [204]
“Şüphesiz müminler birbiri ile
kardeştir öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin;
Allah'tan sakının ki size acısın.” [205]
“Ancak sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı
ve insanların arasını düzeltmeyi gözeten kimseler müstesna,
onların gizli toplantılarının çoğunda hayır
yoktur. Bunları, Allah'ın rızasını kazanmak için
yapana büyük ecir vereceğiz.” [206]
10517. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere namazdan, oruçtan ve sadakadan (zekattan) daha faziletli bir
şeyi haber vermeyeyim mi? O şey insanların arasını
ıslah etmektir. Zira insanlar arasındaki ilişkilerin
bozulması helak edici ve dini yok edicidir.”[207]
10518. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birbirleriyle ihtilafa düşüp
düşmanlık ettiğinde insanların arasını islah
etmek ve birbirinden uzaklaştığında onları birbirine
yakınlaştırmak Allah’ın sevdiği bir sadakadır.”[208]
10519. İmam
Sadık (a.s), Mufazzal’a şöyle buyurmuştur: “Şialarımızdan iki kişinin
çekiştiğini görürsen benim malımdan fidye ver. (yani
hakkında çekiştikleri miktarı onlara vererek aralarını
ıslah et)”[209]
10520. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Eba Eyyüb! Sana Allah ve Resulü’nün sevdiği sadakayı
haber vermeyeyim mi? (O sadaka şudur ki: ) İnsanlar birbirine
karşı kötü olduğunda ve birbirinden
uzaklaştığında onların arasını ıslah
etmendir.”[210]
10521. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman ve takva sahiplerinin
arasını ıslah etmek yolunda sabit kal.”[211]
10522. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan yığınlarını
ıslah etmek için çalışmak saadetin kemalindendir.”[212]
10523. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim zıtların
barışını elde ederse hedefine ulaşmış olur.”[213]
bak. Vesail’uş Şia, 13/161, 1. Bölüm
Kur’an:
“İyi olmanız, insanların
arasını düzeltmeniz, günahtan sakınmanız ve hususunda,
Allah'a yaptığınız yeminleri engel kılmayın,
Allah işitir ve bilir.” [214]
10524. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Allah'a yaptığınız
yeminleri engel kılmayın” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Senden iki
kişinin arasını ıslah etmen istenince, “Bu işi
yapmamaya Allah’a yemin ettim” deme.”[215]
10525. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Barıştıran kimse yalancı
değildir.”[216]
10526. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Söz üç kısımdır: Doğru,
yalan ve insanları barıştırmak için söylenen…Birinin,
kulağına gittiği taktirde rahatsız olacağı bir
söz işitiyorsun. O diğerini gördüğünde duyduğunun aksine
ona şöyle diyorsun: “Falan kimseden senin iyiliğin hakkında
şöyle dediğini işittim.”[217]
bak. Vesail’uş Şia, 13/163, 2. Bölüm
el-Kizb, 3466. Bölüm
10527. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haramı helal veya helalı haram kılan şey
dışında Müslümanlar arasında barışın
kurulması gerekir.”[218]
bak. 2260. Bölüm
298.
Konu
es-Selat
Namaz
F Bihar,
82/188-373 ve c. 83-91; Kitab’us Selat
F Vesail’uş
Şia, 3, 4, 5; Kitab’us Selat
F Kenz’ul
Ummal, 7/53, es-Selat
F Kenz’ul Ummal,
7/275-839, 8/3-441; Kitab’us Selat
bak.
F Ez-Zikr,
1337. bölüm
Kur’an:
“Namazlara ve orta namaza devam edin; gönülden
boyun eğerek Allah için namaza durun.” [219]
“Namazı kıldıktan başka,
Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. Emniyete
kavuştuğunuzda namazı gereğince kılın. Namaz
şüphesiz, iman edenlere belirli vakitlerde farz
kılınmıştır.” [220]
“Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz
kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.” [221]
“Ailesine namaz kılmalarını,
zekât vermelerini emrederdi. Rabbinin katında hoşnutluğa
ermişti.” [222]
10528. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin şeriatlerindendir (hükümlerinden), aziz ve celil
olan rabbin hoşnutluğuna sebep olur ve peygamberlerin metodudur. ”[223]
10529. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En büyük tasan namaz olsun. Zira namaz dini ikrar ettikten sonra
İslam’ın başında gelir.”[224]
10530. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir yüzü vardır. Dininizin yüzü ise
namazdır.”[225]
10531. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz şeytanın
saldırıları karşısında bir kaledir.”[226]
10532. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz ilahi rahmeti indirir.”[227]
10533. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz terazidir. Herkim (hakkını)
kamil verirse (hak ve sevabını) kamil elde eder.”[228]
10534. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde işlerin
en sevimlisi namazdır ve namaz peygamberlerin son tavsiyesidir.”[229]
bak. Vesail’uş Şia, 3/25, 10. Bölüm
10535. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Övgüsü yüce olan Allah gözümün nurunu namazda karar
kılmış ve namazı bana sevgili kılmıştır
ve aç insana yemeği ve susuz insana suyu sevdirdiği gibi. (Şu farkla ki) aç kimse yemek
yediğinde doyar ve susuz kimse su içtiğinde suya kanar. Ama ben
namaza asla doymuyorum.”[230]
10536. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) akşam yemeğini
ve diğer yemekleri namazdan öne geçirmezdi. Namaz vakti geldiğinde
adeta ne aile ve ne de şefkatli bir dost tanıyordu.”[231]
10537. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz her takva sahibinin Allah’a yakınlaşma sebebidir.”[232]
10538. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz müminin Allah’a yakınlaşma
sebebidir.”[233]
10539. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nafile namazlar her müminin Allah’a
yakınlaşma sebebidir.”[234]
10540. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz Allah’a iki yakınlaşma
sebebinden en üstünüdür.”[235]
bak. 435. Konu, el-Mukarrebun; Vesail’uş
Şia, 3/30, 12. Bölüm
10541. Resulullah
(s.a.a), namaz hakkında soran Ebu Zer’e şöyle buyurmuştur: “Namaz (Allah tarafından) taktir edilen en
iyi tekliftir. İsteyen onu az kılar ve isteyen onu
çoğaltır.”[236]
10542. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat, ona yeryüzünde hizmet etmektir.
Ona yapılan hiçbir hizmet namaza denk değildir.”[237]
10543. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere namazı ve namazı gözetmeyi
tavsiye ediyorum. Zira namaz en hayırlı iştir ve dininizin
direğidir.”[238]
10544. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Allah’ı tanıdıktan sonra en
hayırlı iş nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ı tanıdıktan sonra hiçbir
şey namaza denk değildir.”[239]
10545. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Allah nezdinde işlerin en sevimlisi ve en
üstünü hangisidir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ı tanıdıktan sonra
namazdan daha üstün bir şey tanımıyorum. Görmüyor musun ki salih
kul İsa b. Meryem şöyle buyurmuştur: “(Allah) Bana
namazı tavsiye etti. . .”[240]
bak. el-Amel (1), 2945. Bölüm
10546. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazın örneği, çadırın direği
örneğidir. Eğer direk sağlam olursa iplerin,
kazıkların ve çadırın bir faydası olur. Ama eğer
direk kırılırsa, ne ip kalır, ne kazık ve ne de
çadır fayda verir.”[241]
10547. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin direğidir. Namazın
örneği çadırın örneği gibidir ki eğer direk sağlam
olursa kazıklar ve ipler sağlam kalır. Ama eğer direk
eğrilir ve kırılırsa ne sağlam bir kazık
kalır ve ne de ip.”[242]
10548. Lokman
(a.s), oğluna öğüt makamında şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Namazı
ikame et ki Allah’ın dininde namaz çadırın direği gibidir.
Eğer direk düz ve sağlam olursa ipler, kazıklar ve
çadırın perdesi fayda verir ve eğer direk doğru ve
sağlam olmazsa ne kazığın faydası vardır, ne ipin
ve ne de çadır perdesinin. ”[243]
10549. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah için, Allah için! Namaza dikkat ediniz.
Zira namaz dininizin sütunudur.”[244]
10550. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin sütunudur.”[245]
bak. Ed-Din, 1299. Bölüm
Kur’an
“Kitaptan sana vahyolunanı oku; namaz
kıl; muhakkak ki namaz çirkin ve kötü şeylerden alıkoyar;
Şüphesiz Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah
yaptıklarınızı bilir”[246]
10551. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkimi namazı kötü ve çirkin işten alıkoymazsa
sadece Allah’tan uzaklığını artırır.”[247]
10552. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki namaz yeryüzünde Allah’ın
alıkoyucusudur. O halde herkim namazdan ne faydası olduğunu
bilmek istiyorsa bir baksın; eğer namaz onu çirkin ve kötü
işlerden alıkoymuşsa, alıkoyduğu ölçüde namazdan
faydalanmış demektir.”[248]
10553. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaza itaat etmeyen kimse namaz kılmamış
sayılır. Namaza itaat etmek ise namazın kendisini çirkin ve kötü
işlerden alıkoymasıdır.”[249]
10554. Resulullah
(s.a.a), namaz kıldığı halde kötü işlere bulaşan
kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Namazı bir gün onu çirkin işlerinden
alıkoyacaktır.” Çok geçmeden o şahıs tövbe etti.”[250]
10555. Resulullah
(s.a.a), gündüz namaz kılıp gece hırsızlık yapan kimse
hakkında şöyle buyurmuştur: “Çok geçmeden namazı onu bu işten
alıkoyacaktır.”[251]
10556. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman namaza durur, teveccüh eder, Ümm’ül-Kitabı (fatiha
suresini) kendin için mümkün olan diğer bir sureyle okur, sonra rükuya
gider, rükuyu kamil bir şekilde eda eder, secdeye gider, teşehhüde
oturur ve selam verirsen, önceki namazdan bu namaza kadar işlediğin
tüm günahlar bağışlanmış olur.”[252]
10557. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim namazı hakkını bilerek
yerine getirirse bağışlanmıştır.”[253]
10558. Resulullah
(s.a.a) ashabıyla
bir ağacın gölgesinde oturmuşlardı. Peygamber bir dalı
tuttu, salladı ve bir yaprak düştü. Ardından
yaptığı işin sebebini ashabına şöyle buyurdu:
“Müslüman bir kul namaza durunca, bu ağacın yapraklarının
dökülmesi gibi onun da günahları dökülür.”[254]
10559. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulünden şöyle buyurduğunu
işittim: “Allah’ın kitabında en ümit verici ayet şudur: “Günün
iki ucunda ve gecenin bir bölümünde namaz kıl” ayeti hakkında
şöyle buyurdu: “Ey Ali! Beni hak üzere müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderene andolsun ki sizden biri abdest için kalkınca
günahları organlarından yere dökülür. Yüzü ve gönlüyle Allah’a
yönelirse, henüz namazı sona ermeden üzerinde hiçbir günah kalmaz ve
annesinden doğduğu gün gibi olur. İki namaz arasındaki
günahları da temizlenir.” Peygamber böylece sırasıyla beş
vakit namazı saydı, daha sonra şöyle buyurdu: “Ey Ali! Ümmetim
için beş vakit namaz, sizden birinin evinin kapısından geçen
nehir gibidir. Eğer sizden birinin
bedeni kirlenir ve günde beş defa o nehirde yıkanırsa, bedeninde
bir kirlilik bulunur mu?” Allah’a yemin olsun ki beş vakit namazın da
ümmetim için işte böyle bir hükmü vardır.”[255]
10560. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Siz (günah ateşinden) yanarsınız. Ama sabah
namazı kılınca onu yıkarsınız. Yeniden
yanarsınız ve yanarsınız. Ama öğle namazı
kılınca onu yıkarsınız sonra yeniden
yanarsınız ve yanarsınız. Ama ikindi namazını
kılınca onu yıkarsınız. Sonra yeniden
yanarsınız ve yanarsınız. Ama akşam namazını
kılınca onu yıkarsınız. Sonra yeniden
yanarsınız ve yanarsınız. Ama yatsı namazını
kılınca onu yıkarsınız. Sonra uyursunuz ve sizlere
hiçbir günah yazılmaz ve sizlere
kendinizi yıkadığınız müddetçe hiçbir günah
yazılmaz.”[256]
10561. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her namaz vakti geldiğinde bir münadinin şöyle
seslendiğini duydum: “Ey insanoğlu! Kalkınız ve
canlarınız için yaktığınız ateşi
söndürünüz.” Böylece insanlar kalkarlar, temizlenirler ve bu işleriyle
gözlerinin günahları dökülür, namazlarını kılarlar ve iki
namaz arasındaki işledikleri tüm günahlar
bağışlanır. Sonra yeniden canlarında günah
ateşini yakarlar. Öğlen vakti gelince o münadi yeniden şöyle
seslenir: “Ey insanlar! Kalkınız ve canlarınız için
yaktığınız ateşi söndürünüz.” Sonra kalkar, abdest
alır ve namaz kılarlar. İki namaz arasında işledikleri
tüm günahlar bağışlanır. İkindi vakti
ulaşınca da bu tertiple amel edilir. Akşam namazı ve
yatsı namazı olunca da bu tertiple amel edilir. Sonuçta
bağışlanmış bir halde uykuya dalarlar.”[257]
10562. İmam
Ali (a.s) namaza tavsiyede bulunarak şöyle buyurmuştur: “Namaz günahları, yaprakların
döküldüğü gibi döker ve iplerin çözüldüğü gibi çözer. Allah Resulü
(s.a.a), namazı insanın kapısının önünde akan ve orada
gece gündüz beş defa yıkanılan (şifalı) kaynarcalara
benzetmiştir. Böyle olan bir kimsede kirden hiç eser kalır mı!”[258]
10563. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namaz, büyük günahlardan
sakındığın taktirde iki namaz arasında
işlediğin günahları örter. Allah-u Teala işte bu namaz
hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz iyilikler
kötülükleri giderir.”[259]
10564. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizden birinin
kapısının önünden bir nehir akar ve günde beş defa
kendisini orada yıkarsa, acaba bedeninde bir kirlilik kalır mı?
Namazın örneği de temizleyen nehir örneğidir. İnsan her namaz
kıldığında, kendisini üzerinde kalıcı olduğu
imandan çıkaran günah dışında her günahı temizlenir.”[260]
10565. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul namaza durup fikri ve kalbi Allah-u Teala’ya teveccüh edince
namaz bittiğinde annesinden doğduğu gün gibi olur.”[261]
10566. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim iki rekat namaz kılar ve bu iki
rekat namazda ne söylediğini bilirse işi sona erdiğinde kendisi
ile aziz ve celil olan Allah arasında işlediği bütün
günahları bağışlanır.”[262]
bak. Ez-Zenb, 1387. Bölüm
10567. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namazlara özen gösterin, zira kıyamet günü
olunca Allah Tebarek ve Teala kuluna seslenir ve ondan ilk istediği
şey namazdır. Eğer onu kamil bir şekilde yerine
getirmişse (ne iyi) aksi taktirde ateşe atılır.”[263]
10568. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü kulun ilk görülen ameli namazdır. Eğer
namaz kabul edilirse diğer amellere bakılır. Aksi taktirde
amellerinden hiçbirine bakılmaz.”[264]
10569. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dinin direği namazdır ve namaz insan oğlunun
bakılan ilk amelidir. Eğer bu doğru olursa diğer amellerine
de bakılır. Eğer doğru olmazsa diğer amellerine
bakılmaz.”[265]
10570. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun hesaba çekildiği ilk şey
namazdır. Eğer namazı kabul edilirse, diğer amelleri de
kabul edilir.”[266]
bak. Kenz’ul Ummal, 7/282, 283; el-Hesab, 833.
Bölüm
10571. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Zikri yüce olan
Allah’a tevessül edenlerin tevessül ettiği en iyi şey Allah’a,
Peygamberlerine ve Allah nezdinden getirdikleri şeye imandır. . . ve
namaz kılmaktır. Zira namaz dindir.”[267]
10572. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz ihlasın sabit olmasına ve
kibirden münezzeh olmaya sebep olur.”[268]
10573. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah imanı, şirki temizlemek ve
namazı, kibirden uzak tutmak için farz kılmıştır.”[269]
10574. Fatımat’uz-Zehra
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah namazı kibirden münezzeh kılmak için farz
kılmıştır.”[270]
10575. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail benim yanıma geldi ve şöyle dedi: “Ey Ahmet!
İslam on paydır, herkim bu paylardan birine sahip olmazsa mutsuz
olur. Bu payların ilki sözden ibaret olan Allah’ın birliğine
şehadette bulunmaktır. İkincisi ise temizlikten ibaret olan
namazdır.”[271]
10576. İmam
Sadık (a.s), “Namaz insanları ihtiyaçlarından
alıkoyduğu ve bir çok bedensel zahmetlere düşmesine neden
olduğu halde neden farz kılınmıştır?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bunun bir takım sebepleri vardır.
Eğer sadece dinin gelişi ve kitabın (Kur’an’ın) halk
arasındaki varlığıyla iktifa edilseydi ve Peygamberin
insanlar arasındaki hatırasını canlı tutacak bir etken
olmasaydı, önceki dinlerin takipçilerinin akıbetine düçar olunurdu.
Onların da kendileri için bir dini ve kitabı vardı. Bir grubu
kendi dinlerine davet ettiler ve bu yolda onlarla savaştılar. Ama
onların gidişiyle dinleri de eskidi ve yok oldu. Allah Tebarek ve
Teala öyle istedi ki Müslümanlar Muhammed’in (s.a.a) adını ve dinini
unutmasınlar. Bu yüzden namazı kendilerine farz kıldı ki
günde beş defa onu hatırlasınlar ve adını dile
getirsinler. Kendilerinden namaz ve Allah’ın zikri istendi ki
Allah’ın zikrinden gafil kalmasınlar, unutmasınlar ve neticede
Allah’ın zikri eskiyip yok olmasın.”[272]
10577. İmam
Rıza (a.s), namazın sebebini beyan makamında şöyle
yazmıştır: “Namaz, aziz ve celil olan Allah’ın rububiyetini ikrar etmek,
ortağı olduğunu reddetmek ve azameti yüce cabbar olan
Allah’ın karşısında horluk, küçüklük ve huzu içinde durmak
(Allah’ın azametini) itiraf etmek, geçmiş günahlarının
bağışını dilemek, aziz ve celil olan Allah’ı
ululamak için günde beş defa alnını yere dayamaktır. Namaz
kulun sürekli Allah’ı hatırlamasına, onu unutmamasına,
nankörlüğe ve isyana düşmemesine huşu ve tevazu içinde
olmasına, din ve dünyada rağbetli ve artış taleb etmesine
neden olmaktadır. Bütün bunlardan başka insanın günahlardan
sakınmasına, gece gündüz sürekli olarak aziz ve celil olan
Allah’ı hatırlamasına sebep olur ta ki kul efendisini,
yöneticisini ve yaratıcısını unutmasın, isyan,
tuğyan ve aşırılığa yönelmesin. İnsanın
Allah’ı zikretmesi, önünde durması, kendisini günahlardan
sakındırır ve her türlü fesada engel olur.”[273]
10578. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer namaz kılan kimse Allah’ın
celalinin onu nasıl kapladığını bilseydi, asla
secdeden kafasını kaldırmayı sevmezdi.”[274]
10579. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz kılan kimse kıbleye yönelince
kendisinden başka ilah olmayan Rahman da ona yönelir.”[275]
10580. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz kılan kimseye üç fayda
ulaşır: Namaza durduğunda göklerin doruğundan
başının tepesine kadar kendisine iyilik dökülür,
ayağının altından göklerin doruğuna kadar melekler onu
çepeçevre sarar. Ve bir melek şöyle nida eder: “Ey namaz kılan kimse!
Eğer kiminle münacaat ettiğini bilecek olursan asla
münacaatını kesmezsin.”[276]
10581. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz kılan kimsenin üç nasibi
vardır: Melekler, ayağının altından göklere doğru
onu çepeçevre sarar, başından aşağı iyilik kaplar ve
bir melek sağ ve solunda karar kılar. Allah Tebarek ve Teala’dan yüz
çevirince ona şöyle buyurur: “Benden daha başka birine mi yöneldin ey
insan oğlu?!” Eğer namaz kılan kimse kiminle münacaat
ettiğini bilecek olsaydı asla onu kesip atmazdı. [277]
10582. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her mümin namaza durunca kendisinden arşa kadar üzerine iyilik
dökülür ve kendisine tayin edilen melek şöyle seslenir: “Ey Ademoğlu!
Eğer namazdan ne nasipler edindiğini ve kiminle münacaatta
bulunduğunu bilecek olursan asla yorulmaz ve yüz çevirmezdin.”[278]
10583. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz halinde olduğun müddetçe muktedir olan bir sultanın
kapısını dövmüş olursun. Herkim bir padişahın
evinin kapısını çok çalarsa sonunda o kapı yüzüne
açılır.”[279]
10584. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan namaza durunca Allah’ın
rahmetinin onu çepeçevre sardığını gören İblis
kıskançlık içinde ona bakar.”[280]
10585. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan namazda olduğu zaman, bedeni,
elbisesi ve etrafında olan her şey tesbih eder.”[281]
10586. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazın dört bin kapısı (hükmü
ve meselesi) vardır.”[282]
10587. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazın dört bin sınırı (ve
şartı) vardır.”[283]
10588. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazın, senin riayet etmediğin dört
bin haddi ve şartı vardır.”[284]
10589. İmam
Sadık (a.s), Hammad b. İsa’ya şöyle buyurmuştur: “Ey Hammad! Güzel namaz kılabiliyor musun?.
. . o halde kalk ve namaz kıl.” (Hammad şöyle diyor: )
“İmam’ın karşısında kıbleye durdum, namaza
başladım, rüku ve secdesini yerine getirdim.” İmam şöyle
buyurdu: “Ey Hammad! Güzel namaz kılmıyorsun. İnsanın
altmış, yetmiş yıl ömür sürdüğü halde kamil
şartlarıyla bir namaz kılmaması ne de çirkindir.”[285]
10590. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden iki kişi namaza durur. Her ikisinin de rüku ve
secdesi aynıdır. Ama namazları yerden göğe birbirinden
farklıdır.”[286]
10591. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaza kalktığın zaman
şöyle de: “Allah’ım! Ben Muhammed’i (s.a.a) hacetime vasıta
kıldım. Onunla sana yöneldim. O halde onun hürmetine beni dünya ve
ahirette kendi nezdinde değerli kıl ve beni dergahına
yakınlaşmış kimselerden kıl. Onun yüzü suyu hürmetine
namazımı kabul buyur ve onun hürmetine günahımı
bağışla. Onun yüzü suyu hürmetime duama icabet et ki sen
bağışlayıcı ve merhamet edicisin.”[287]
Ben şöyle diyorum: “Namazın zahiri ve batını bir
çok adapları vardır ki namazın tamam oluşunda ve kemalinde
etkisi vardır. Biz burada onlardan en önemlilerini zikredeceğiz.
Kur’an:
“Müminler
saadete ermişlerdir. Onlar namazlarında huşu içindedirler.” [288]
10592. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Kumeyl! Namaz kılman, oruç tutman ve
sadaka vermen önemli değildir. Önemli olan namazın temiz kalple Allah
nezdinde beğenilmiş bir amel olarak ve gerçek huşu içinde
kılınmasıdır.”[289]
10593. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz kılmaya başlayınca
huşu içinde ol ve kalbinle namaza teveccüh et. Zira Allah-u Teala
şöyle buyurmuştur: “Onlar namazlarında huşu içindedirler”[290]
10594. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Huşu namazın süsüdür.”[291]
10595. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazda huşu içinde olmayan kimsenin namazı namaz
değildir.”[292]
bak. el-Bid’e, 331. Bölüm; 140. Konu,
el-Huşu’
10596. Resulullah
(s.a.a), kendisine, “Huşu nedir?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Namazda
huşu içinde olmak kulun tüm kalbiyle rabbine yönelmesidir.”[293]
10597. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Onlar namazlarında huşu içindedirler” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Huşu
namazda gözleri aşağı indirmektir.”[294]
Ben şöyle diyorum: “Tebersi (r. a) Allah-u Teala’nın, “Onlar namazlarında huşlu
içindedirler”[295] ayeti hakkında şöyle demiştir: “Yani onlar namazda,
huzu, tevazu ve alçak gönüllülük içindedirler. Gözlerini secde ettikleri yerden
kaldırmazlar, sağa sola bakmazlar. Rivayet edildiği üzere Allah
Resulü (s.a.a) namazda sakalıyla oynayan birini gördü ve şöyle
buyurdu: “Bu adamın kalbi huşu içinde olsaydı, şüphesiz
endamı ve organları da huşu içinde olurdu.” Bu hadisin de
gösterdiği gibi hem kalp huşu içinde olmalı ve hem de organlar.
Kalbin huşu içinde olması namaz kılan kimsenin tüm fikrini ve
zihnini namaza yöneltmesi, kalbini namaz dışında her şeyden
uzak kılmasıdır. Öyle ki namazda ibadet ve mabud dışında
hiçbir şey olmamalıdır. Bedenin huşu içinde olması ise
gözünü aşağı indirmesi, namaza teveccüh etmesi, o tarafa bu
tarafa bakmaktan boş şeylerle (sakal ve benzeri şeyleriyle)
oynamaktan sakınmasıdır.” Hakeza şöyle demişlerdir:
“Huşu Kur’an-ı Kerim’de yer aldığı üzere gözün
huşu içinde oluşudur. Nitekim, “Gözleri huşu içindedir”[296] ayetinde de bu yer almıştır ve kalp huşusu ki,
aziz ve celil olan Allah’ın, “Acaba müminlerin kalplerini Allah’ın zikriyle huşu içinde
kılmasının vakti gelmemiş midir?”[297] ayetinde de bu yer almıştır.
Sesin huşu içinde olmasıdır ki, “Sesler rahman olan Allah için huşu
içindedir.”
Dolayısıyla “fısıltı dışında bir şey duyulmaz”
ayetinde de yer
almaktadır. Nitekim namazda huşu bu her üç anlamı da ifade
etmektedir.”
10598. Cafer b. Ali
Kumi şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a) namaza durduğunda Allah-u Teala’nın
korkusundan yüzünün rengi soluyordu.”[298]
10599. Ayşe
şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) bizimle sohbet ediyor ve biz de onunla konuşuyorduk. Ama namaz
vakti gelince adeta bizi tanımıyordu ve biz de onu
tanıyamıyorduk.”[299]
10600. Cafer b. Ali
Kummi şöyle diyor: “Allah Resulü (s.a.a) namaza durunca bir kenara
atılmış elbise halini alıyordu.”[300]
10601. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali namaza kalkınca şöyle
buyuruyordu: “Yüzümü gökleri ve yeri yaratana yönelttim” ve rengi
değişiyordu. Öyle ki bu yüzünde açıkça görülüyordu.”[301]
10602. Tefsiri
Kuşeyri’de şöyle yer almıştır: “Ali’nin namaz vakti olunca rengi
değişiyor ve kendi kendine titriyordu. Kendisine, “Size ne oldu?”
diye arzedilince şöyle buyuruyordu: “Allah-u Teala’nın, göklere, yere
ve dağlara sunduğu, ama onların kabul etmediği, sadece
insanların üstlendiği emanetin vakti geldi. Ben bu zaafım ve
güçsüzlüğümle bu emaneti güzel bir şekilde üstlenip
üstlenemeyeceğimi bilemiyorum.”[302]
10603. Müminlerin Emiri
Ali (a.s) abdest almaya başlayınca Allah korkusundan yüzünün
rengi soluyordu.”[303]
10604. Nakledildiği
üzere İmam Ali (a.s) namaza durunca sağlam bir bina veya dik bir
sütun gibi yerinden kıpırdamıyordu. Bazen rüku veya secde
halinde (hiçbir hareket etmediği için sırtına bir kuş
konuyordu. Ali b. Ebi Talib ve Ali b. Hüseyin’den (a.s) başka hiç kimse
Allah Resulü’nün (s.a.a) namazını taklit edemiyordu (aynı
şekilde kılamıyordu.)”[304]
10605. Fatıma (s.a)
Allah korkusundan namazda nefes nefese kalıyordu.”[305]
10606. Resulullah
(s.a.a) Ehl-i Beyti’ne yapılacak zulmü beyan ederken şöyle
buyurmuştur: “Kızım
Fatıma alemlerdeki ilkinden sonuna kadar olan bütün kadınların
efendisidir… Mihrabında azameti yüce Rabbinin karşısında
durunca nuru, gökteki melekler için yıldızların nurunun yeryüzü
ehli için parladığı gibi parlar ve aziz ve celil olan Allah
meleklerine şöyle buyurur: “Ey Meleklerim! Kulum Fatıma’ya
bakınız. Kullarımın efendisi karşımda durmuş
tüm bedeni benim korkumdan titriyor. O kalbiyle bana ibadete yönelmiştir.
Sizleri şahit tutuyorum ki ben de onun Şiilerini ateşten güvende
kıldım.”[306]
10607. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hasan bin
Ali (s. a) namaza durunca aziz ve celil olan Allah karşısında
tüm bedeni titriyordu. Cennet ve cehennemden bahsedilince yılan
sokmuş gibi ıstırap içinde kıvranıyordu.” [307]
10608. İmam
Hasan (a.s) namazını bitirince
rengi soluyordu, kendisine bunun nedeni sorulunca şöyle
buyuruyordu: “Arşın
sahibinin huzuruna çıkmak isteyen kimsenin rengi değişmelidir.”[308]
10609. İmam
Hasan (a.s) abdest allınca rengi değişiyor ve bedeni titremeye
başlıyordu. Bunun nedenini sorduklarında şöyle buyuruyordu: “Arşın sahibinin
karşısında yer alan kimsenin rengi solmalı ve bedeni
titremelidir.”[309]
10610. İbn-i
Tavus şöyle diyor “İmam Seccad (a.s) namaz için abdest almaya başlayınca
yüzünün rengi soluyor ve bütün vücudunu korku kaplıyordu.”[310]
10611. İmam
Seccad (a.s) namaz için abdest alıp namaz kılmaya
başlayınca yüzü sararıyor ve yününün rengi soluyordu. Kendisine
bir defa bunun nedeni sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ben büyük bir padişahın
karşısında durmak istiyorum.”[311]
10612. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali b. Hüsyin (a.s) namaza durunca rengi
soluyor ve secdeye gidince terleyinceye kadar başını secdeden
kaldırmıyordu.”[312]
10613. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz vakti olunca Ali b. Hüseyin’in (a.s)
tüyleri diken diken oluyor, rengi soluyor, kurumuş hurma
ağacının dalları gibi titriyordu.”[313]
10614. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam Seccad (a.s) namaza durunca, rüzgar
esintisinin hareket ettirdiği şey dışında hiçbir
şeyi hareket etmeyen ağaç gövdesi gibi duruyordu.”[314]
10615. Kitab’ul
Envar’da şöyle yer almıştır: “İmam Seccad (a.s) namaza
başlayınca küçük oğlu Muhammed (a.s) Medine’deki evinde bulunan
derin kuyunun kenarına gitti ve kuyuya düştü. Annesi onun kuyuya
düştüğünü anladı ve feryat etti. Kuyuya doğru koştu,
kuyunun kenarında dövündü ve yardım isteyerek şöyle dedi: “Ey
İbn-i Resulillah! Oğlun Muhammed boğuldu.” Kuyunun dibindeki
çocuğunun sesini, feryadını ve tahammülsüzlüğünü
duyduğu halde namazdan el çekmedi. İmam’ın eşi iş
uzayınca çocuğundan duyduğu rahatsızlık yüzünden şöyle
dedi: “Ey Allah Resulü’nün hanedanı! Ne kadar da katı kalplisiniz?”
İmam (a.s) namazına devam etti, kamil bir şekilde tümüyle
kıldıktan sonra eşine doğru gitti, kuyunun kenarına
oturdu. Kuyunun dibine –uzun bir ip dışında ulaşmak mümkün
olmadığı halde- elini uzattı, Muhammed’i ellerinin üzerinde
dışarı çıkardı. Muhammed tatlı dillilik
yapıyor ve gülüyordu. Ne elbisesi ve ne de bedeninin bir yeri
ıslanmıştı.” İmam (a.s) daha sonra eşine
şöyle buyurdu: “Al, Allah’a yakini gevşek olan kadın!”
İmam’ın eşi çocuğunun salim olduğunu görünce güldü ve
İmam Seccad’ın kendisine “Ey Allah’a yakini gevşek kadın”
sözünden dolayı ağladı. İmam bunun üzerine şöyle
buyurdu: “Bugün senin için bir
kınanma yoktur. Güçlü bir padişahın huzurunda durunca ondan yüz
çevirecek olursam o da benden yüz çevirir. Ondan başka merhamet eden kimse
var mıdır?”[315]
10616. Cabir Cu’fi
şöyle diyor: “Bir gün Ebu
Cafer (a.s) namaza durdu ve o anda üzerine bir şey düştü ama
İmam o şeyi başında uzaklaştırmadı ve
sonunda oğlu Cafer (İmam Sadık) onu başından
aldı. Bu İmam’ın Allah’ı ululamasından ve namaza
teveccühünden kaynaklanıyordu ve bu Allah’ın şu sözüydü: “İhlas
ve doğruluk içinde dine yönel.”[316]
10617. Rivayet
edildiği üzere Efendimiz Cafer bin Muhammed (a.s) namazda Kur’an okuyunca
kendinden geçti. Kendine gelince, “Ne oldu da bu hale düştün?” diye
soruduklarında İmam (a.s) mealen şöyle buyurdu: “Kur’an ayetlerini sürekli tekrar ediyordum ki
adeta onu nazil buyuranın dilinden işitir bir hale geldim.”[317]
10618. Ebu Eyyub
şöyle diyor: “İmam
Bakır ve İmam Sadık (a.s) namaza durunca yüzlerinin rengi
değişiyor bazen kızarıyor ve bazen de sararıyordu.
Adeta gördükleri biriyle münacaatta bulunur gibiydiler.”[318]
10619. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan namazda sakalıyla veya
kendisini namazdan gafil kılan şeylerle oynamaktan
sakınmalıdır.”[319]
10620. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan namazda huşu içinde
olmalıdır. Aziz ve celil olan Allah karşısına kalbi
huşu içinde olan kimsenin organları da huşu içinde olur ve
böylece hiçbir şeyle oynamaz.”[320]
10621. Resulullah
(s.a.a) namazda sakalıyla oynayan kimse hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Eğer
kalbi huşu içinde olsaydı bedeni de huşu içinde olurdu.”[321]
10622. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer keman ipi olacak kadar namaz kılsanız ve keman
gibi olacak kadar oruçta tutsanız günahlardan sakınma ile
olmadıkça Allah onu sizden kabul etmez. ”[322]
10623. Allah
Davud’a (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Namaz kılan kimsenin
yaptığı ve içinde korku ve haşyetten
ağladığı nice uzun rekatlar benim gözümde
çekirdeğin kabuğu kadar bile
değer taşımamaktadır. Zira kulun kalbine baktım ve
gördüm ki namazı bittiğinde eğer karşısında bir kadın
zahir olur ve kendisini ona takdim ederse kabul eder (zina eder), eğer bir
mümin onunla muamelede bulunursa ona hıyanet eder.”[323]
10624. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bana şöyle vahyetmiştir: Ey elçilerimin
kardeşi! Ey uyaranların kardeşi! İnsanları uyar ki
kullarımın biri hakkında boyunlarında bir hak bulundukça
evlerimden hiç birine girmesinler. Zira huzurumda namaza durdukları
müddetçe onlara lanet ederim.”[324]
10625. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hangi şeyle (elbiseyle) namaz
kıldığına bak; eğer onu doğru ve helal yoldan
elde etmediysen namazın makbul değildir.”[325]
10626. İmam
Seccad (a.s) namazı makbul kılan şeyin ne olduğu sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Velayetimiz ve düşmanlarımızdan beraatta bulunmak.”[326]
10627. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah Tebarek ve Teeala şöyle buyurmuştur: “Ben, azametim karşısında tevazu
içinde olan, benim için nefsini şehvetlerden alıkoyan, gününü benim
zikrimle geçiren, yaratıklarıma karşı büyüklenmeyen,
açı doyuran, çıplağı giydiren, musibet gören kimseye
merhamet eden ve garibi barındıran kimsenin namazını kabul
ederim. Böyle bir kimse parlayan bir güneş gibidir. Karanlıkta onun
için bir nur ve bilgisizlikte ise bir bilgi karar kılarım.”[327]
bak. el-Amel (1), 2946. Bölüm
a) Anne Babaya Eziyet
10628. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim anne babasına, kendisine zulüm
etmiş olsa bile düşmanca bakacak olursa Allah namazını
kabul etmez.”[328]
b)Gıybet Etmek
10629. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslüman bir erkek ve kadının gıybetini
ederse gıybeti edilen şahıs onu
bağışlamadıkça Allah kırk gün ve gece ne onun
namazını kabul eder ve ne de orucunu.”[329]
c)Namazı Hafife Almak ve Özen Göstermemek
10630. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki bazen insan elli
yıl ömür yaşar hatta Allah bir tek namazını dahi kabul
etmez. Bundan daha ağır ne olabilir! Allah’a yemin olsun ki sizler
komşularınızdan ve dostlarınızdan öyle kimseler
tanıyorsunuz ki eğer sizden biri için namaz kılacak olursa onu
kabul etmezsiniz. Çünkü onu hafife almıştır. Aziz ve celil olan
Allah ise iyiden başkasını kabul etmez. O halde hafife
alınan bir şeyi nasıl kabul edebilir?”[330]
Vesail’uş Şia, 3/15; 6. Bölüm
d) Şarap İçmek
10631. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şarap içen kimsenin kırk sabah, namazı hesaba
alınmaz.”[331]
10632. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sarhoş edici şey kullanan kimsenin
tövbe etmedikçe kırk gün boyunca namazı kabul olmaz.”[332]
10633. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şarap içen ve bu sebeple sarhoş olan
kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Eğer bu müddet
zarfında namazı terkederse namazı terkettiği için de
azabı ikiye katlanır.”[333]
10634. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sekiz kişinin namazı kabul edilmez: Efendisine dönmedikçe
kaçan kölenin, kocası kendisinden razı olmadıkça (cinsel konuda)
itaat etmeyen kadının, zekat vermeyen kimsenin, abdest almayan
kimsenin, başörtüsüz namaz kılan buluğa ermiş
kızın. Kendisinden razı olunmadıkça kendileriyle namaz
kılan bir topluluğun imamının, sarhoş kimsenin, küçük
ve büyük abdestini zorla tutan kimsenin
(sıkıştığı halde namaz kılan kimsenin.)”[334]
bak. 2295. Bölüm; el-Amel (1), 2947. Bölüm
10635. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalbi bedeniyle hazır olmayan kulun namazını Allah
kabul etmez.”[335]
10636. İmam
Seccad (a.s), namaz kılarken abası omuzlarından düştü ama
onu düzeltmedi. Bunun nedenini soran birine şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun sana! Kimin huzurunda
olduğumu bilmiyor musun? Kulun namazından teveccühle
kıldığı miktarı kabul edilir.”[336]
10637. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç biriniz bitkinlik ve uyuklar bir
halde namaza durmasın ve kendisini de düşünmesin. Zira aziz ve celil
olan Allah’ın huzurundadır. Kulun namazdan sadece kalbi teveccüh ile
kıldığı miktarı nasibidir.”[337]
10638. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim namaz kılar, namazına bakar,
kendi kendine konuşmaz, hata ve gaflet etmezse kul namazına
baktığı müddetçe Allah da ona bakar. Bazen namazın
yarısı veya üçte biri veya dörtte biri veya beşte biri
Allah’ın dergahına yükselir. Müstahap olan namazlar (nafileler) farz
namazlardan kabul edilmeyen miktarını tamamlasın ve telafi etsin
diye emredilmiştir.”[338]
10639. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bazen kul namaz kılar ama namazının altıda biri
veya onda biri de kendisi için yazılmaz. Bunun sadece namazından,
marifet ve teveccühle
kıldığı miktarı hesaba katılır.”[339]
bak. Vesail’uş Şia, 3/20, 8. Bölüm
10640. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaza durunca kalbinle Allah’a yönel ki o da sana yönelsin.”[340]
10641. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden mümin birinin farz namaza durunca
kalbiyle Allah’a teveccüh etmesini ve kalbini dünya işlerinden biriyle
meşgul etmemesini severim. Zira mümin namazda kalbiyle Allah’a teveccüh
edince Allah da ona teveccüh eder, aziz ve celil olan Allah onu sevdikten
sonra, müminlerin kalplerinin muhabbetini de ona yöneltir.”[341]
10642. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul namaza durunca aziz ve celil olan Allah ona
teveccüh eder ve sürekli ona yönelir ve üç defa oraya buraya bakmadıkça
sürekli ona dikkat eder. Kul üç defa herhangi bir yere bakınca Allah ondan
yüz çevirir.”[342]
10643. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul namaz için Tekbiret’ul İhram getirince
Allah ona teveccüh eder ve Kur’an’dan ağzından çıkan her
şeyi tutsun diye bir melek tayin eder. Kul yüz çevirince Allah da ondan
yüz çevirir ve onu o meleğe havale eder.”[343]
bak. Vesail’uş Şia, 3/51, 17. Bölüm
10644. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebazer! Tefekkür ve tedebbürle birlikte olan iki rekat normal
namaz, gece sabaha kadar gafil kalple kılınan namazdan daha iyidir.”[344]
10645. Masum (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Tefekkür ve tedebbürle kılınan iki rekat namaz, gece
sabaha kadar gafil kalple kılınan namazdan daha iyidir.”[345]
10646. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hafif ama tefekkürle olan iki rekat namaz, sabaha kadar namaz
kılmaktan daha iyidir.”[346]
bak. 424. Konu, el-Fikr
10647. İbn-i
Abbas şöyle diyor: “Allah Resulü!ne (s.a.a) iki büyük dişi deve hediye edildi.
Peygamber onlardan birini dünyevi işler hususunda hiçbir düşünce ve
endişe içinde olmaksızın iki rekat namaz kılan kimseye
vereceğini buyurdu. Ali’den (a.s) başka hiç kimse onu kabul etmedi.
Resulullah (s.a.a) her iki deveyi ona verdi.”[347]
10648. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim iki rekat namaz kılar ve o iki rekatta dünya
işlerinden hiçbir şey düşünmezse Allah günahlarını
bağışlar.”[348]
10649. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim iki rekat namaz kılar ve onda ne
dediğini bilirse namazı bittiğinde kendisiyle Allah
arasında hiçbir günah kalmaz.”[349]
10650. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tembellikten uzak durun. Zira rabbiniz
merhametlidir. Az bir şeyi de taktir eder. Şüphesiz insan Allah için
iki rekat namaz kılar ve Allah da o iki rekat vesilesiyle onu cennete
götürür.”[350]
10651. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah herkimin bir namazını kabul
ederse ona azap etmez ve herkimden bir
hayırlı iş kabul ederse ona azap etmez.”[351]
10652. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Adeta ömrünün son namazını kılıyormuşsun
gibi namaz kıl. Zira böyle bir namaz Allah’a yakınlaşma ve
ulaşma sebebidir.”[352]
10653. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Farz bir namaz kıldığında
vaktinde ve onunla vedalaşan, ona geri dönmemekten korkan kimse gibi namaz
kıl ve gözlerini secde yerine dik. Eğer sağında veya
solunda birinin olduğunu bilirsen güzel namaz kılarsın. Bil ki
sen, seni gören ve senin görmediğin bir kimsenin (Allah’ın)
karşısındasın.”[353]
10654. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bazı namazların yarısı, üçte biri, dörtte biri,
beşte biri ila onda biri kabul edilir. Bazı namazlar eski elbise gibi
büzüştürülür ve sahibinin yüzüne atılır. Namazından sadece
kalbinle teveccüh ettiğin bölümü nasibindir.”[354]
10655. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazından sadece kalbi teveccüh ile iç
içe olan bölümü nasibindir. O halde birisi namazının tümünde gaflet
ederse veya eda etmekten gaflete düşerse (vaktinde kılmazsa) o
namazı büzüştürülür ve sahibinin yüzüne atılır.”[355]
10656. Allah
Davud’a (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Bazen kul namaz kılar, ben onu yüzüne
vururum ve sesinin bana ulaşmasına engel olurum. Ey Davud! Onun kim
olduğunu biliyor musun? O fısk (günahkar) gözle müminlerin namusuna
bakan kimsedir. O kendi kendisine, gücü olduğu taktirde zulümle herkesin
boynunu vuracağını” söyleyen kimsedir.”[356]
10657. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz dört pay üzere bina edilmiştir: Ondan bir pay kamil
abdest almaktır, bir pay rüku, bir pay secde ve bir pay da huşudur. .
. Herkim namazın bu dört payını kamil kılmazsa namaz
karanlıklar içinde yukarı yükselir, göklerin kapısı yüzüne
kapanır ve (namaz kendisine) şöyle der: “Beni zayi ettin, Allah da
seni zayi etsin.” Böylece namaz, kılan kimsenin yüzüne savrulur.”[357]
10658. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz kılan kimseye, başkasıyla
işi olmayan bir melek tayin edilir. Dolayısıyla kul
namazını bitirince de o melek namazı alır ve yukarı
çıkarır. Eğer kabul edilen namazlardansa kabul edilir. Eğer
kabul edilecek namazlardan değilse o meleğe şöyle denir: “Onu
kuluma geri çevir.” Böylece melek o namazı aşağı indirir ve
sahibinin yüzüne vurur ve şöyle der: “Of olsun sana! Senin işlerin
sürekli benim zahmete ve sıkıntıya düşmeme sebep olur.”[358]
10659. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zekat vermeyen kimsenin namazı yoktur.”[359]
Bak. Ez-Zekat, 1576. Bölüm
10660. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazın rüku ve secdesini kamil bir şekilde yerine
getirmeyen kimsenin namazı yoktur.”[360]
10661. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakın, hakıb ve hazık kimsenin
namazı yoktur. Hakın, idrarı (küçük abdesti) gelen kimsedir.
Hakıb dışkısı (büyük abdesti) gelen kimsedir ve
hazık ise ayağı (ayakkabıdan dolayı)
sıkışan kimsedir. ”[361]
10662. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazda kasten sağında ve solunda kimin olduğunu
bilen kimsenin namazı yoktur.”[362]
10663. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara öyle bir zaman gelir ki camilere toplanır, namaz
kılarlar ama onlar arasında hiçbir mümin bulunmaz.”[363]
10664. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müezzin ezan söyler ve bir
topluluk namaz kılar. Ama hiçbirisi mümin değildir.”[364]
10665. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice ibadet eden kimsenin dini yoktur.”[365]
bak. el-İman, 263. Bölüm
10666. İmam
Ali (a.s), namaz kılan birine şöyle buyurmuştur: “Ey adam! Namazın tevilini biliyor musun?”
O, “Efendim! Namazın ibadet dışında bir tevili var
mıdır?” diye sorunca İmam şöyle buyurdu: “Muhammed’i
Peygamber olarak gönderene andolsun ki evet vardır... Tekbiret’ul
İhram’a kadar ilk tekbirinin anlamı şudur ki “Allah-u Ekber”
deyince kalbinden ve ruhundan Allah’ın kıyam veya kuud (kalkmak veya
oturmak) ile vasıflandırılmaktan daha büyük olduğunu
geçirmendir. İkinci tekbirde kalbinden Allah’ın hareket veya sükun
(hareketsiz) olarak nitelendirilmekten daha büyük olduğunu geçirmendir.
Üçüncü tekbirde ise O’nu cisim ile nitelendirilmekten, bir şeye
benzemekten ve bir şeyle mukayese edilmekten daha büyük olduğunu
bilmendir. Dördüncü tekbirde O’nu herhangi bir şeye maruz kalmaktan ve
hastalıkların kendisini incitmesinden daha büyük bilmendir.
Beşinci tekbirde ise O’nun herhangi bir cevher veya araz (söz veya ilinek)
ile nitelendirilmekten, herhangi bir şeye hulul etmesinden veya hiçbir
şeyin kendisine hulul etmesinden daha yüce olduğunu bilmendir.
Altıncı tekbirde ise O’nda, zeval, bir yerden bir yere nakil ve hadis
(sonradan oluşmuş) varlıklarda var olan
değişikliklerin caiz olmadığını kalbinden
geçirmendir. Yedinci tekbirde ise beş duyu için mahalli olmasından
daha yüce bilmendir. Rükuda boynunu uzatmanın tevili ise kendi kendine
şöyle demendir: “Eğer boynumu vurursan yine sana iman ederim.”
Rükudan başını kaldırmanın ve “semiallahu. . .” (Allah
duyar) cümlesinin tevili ise şudur: “Beni yokluk sahnesinden varlık
sahnesine çıkarandır. İlk secdenin tevili ise secde halinde ve
kalbinden “beni topraktan yarattın” gerçeğini geçirmendir. İlk
secdeden başını kaldırmanın tevili ise şudur:
“Beni topraktan yarattın.” İkinci secdenin anlamı ise
şudur: “Beni toprağa geri çevireceksin.” İkinci secdeden
başını kaldırmakta ise kalbinden, “yeniden beni topraktan
çıkarırsın” diye geçirmendir.” Sol tarafa oturmanın,
sağ ayağı sol ayağın üzerine koymanın tevili ise
kalbinden, “Allah’ım! Ben hakkı ayakta tuttum ve batılı
öldürdüm” diye geçirmendir. Teşehhüd’ün tevili ise şundan ibarettir:
İmanını yenilemek, İslam'ını tekrarlamak ve
ölümden sonra yaratılışı ikrar etmek. Selam vermenin tevili
ise münezzeh olan rabbi yüceltmek, onu zalimlerin kendi hakkında
söylediklerinden, ilhada saplananların nitelendirmesinden daha üstün
bilmektir. Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh cümlesinin tevili ise
rahmet ve münezzeh olan Allah’ın sevgisini taleb etmektir. Bu ise sizin
kıyamet günü azaptan emanda oluşunuz anlamındadır.”[366]
Müminlerin Emiri (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: “Herkim namazın tevilini bu şekilde
bilmezse namazı nakıstır.”
10667. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu yedi tekbirden ilk tekbirin tevili ise
şudur ki Allah beş parmakla (dokunma duyusu) ile hissedilmesidir.”[367]
10668. İmam
Ali (a.s), kamet getirirken söylenen “Kad kamet’is-Salat” cümlesinin
anlamı hususunda şöyle buyurmuştur: “Yani görüşme, münacaat, hacetlerin kabul
edilişi, hacetlere ulaşma, aziz ve celil olan Allah’a bağlanma,
keramet, bağış, hoşnutluk ve mağfiret vakti ulaştı.”[368]
10669. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazın hakkı şudur ki onun aziz
ve celil olan Allah’ın huzuruna giriş olduğunu, namazda aziz ve
celil olan Allah’ın huzurunda durduğunu bilmendir. O halde bunu
bildikten sonra zelil ve hakir bir kul gibi rağbetli, çekinen, ümitli,
korkulu, sefil ve yakarış ehli olmalı ve
karşısında durduğun kimseye (Allah’a) saygı olarak
huzur ve vakarla durmalı, kalbinle namaza yönelmeli, namazı
şartlarına ve haklarına riayet ederek eda etmelisin.”[369]
10670. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıbleye doğru durduğunda dünya
ve içindeki olan her şeyi, insanları ve hallerini tümüyle
unutmalı, kalbini seni Allah’tan alıkoyan her şeyden uzak
tutmalı, kalp gözüyle Allah’ın azametini görmeli, herkesin
yaptıklarının karşılığını
gördüğü, herkesin gerçek mevlası olan Allah’a döndürüldüğü ve
senin korku ve ümit ayağı ile huzurunda durduğun günü
hatırlamalısın. Tekbir söyleyince en üst gökler ve yeryüzü
arasında olan her şeyi O'nun kibriyası karşısında
değersiz gör. Zira kul tekbir getirdiğinde Allah-u Teala kalbine
bakar da tekbirin hakikatini görmezse şöyle der: “Yalancı, beni mi
kandırıyorsun? İzzet ve celalime andolsun ki seni zikrimin
tatlılığından mahrum kılarım, bana
yaklaşmana ve benimle münacaatta bulunmana engel olurum.” Bil ki Allah
senin hizmetine muhtaç değildir. İbadet ve duandan müstağnidir.
Seni ihsan ve rahmetinden dolayı davet etmiştir ki sana rahmet etsin
ve cezasından uzaklaştırsın.”[370]
10671. Masum (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Al-i Muhammed’in (s.a.a) alimlerinden birine şöyle arzedildi:
“Fedan olayım! Namazın gerçek manası nedir?” O şöyle
buyurdu: “Niyetle namaza girince, ululayarak ve yücelterek tekbir getirince,
tane tane kıraat edince, huşu içinde rüku edince, tevazu içinde
başını rükudan kaldırınca, horluk ve huzu içinde
secdeye kapanınca, ihlas ve ümitle teşehhüt okuyunca, rağbet ve
rahmetle selam verince, korku ve ümitle namazı tamamlayınca
Allah’ın rahmetinin kula inmesi ve kulun Allah’a ulaşmayı taleb
etmesidir. Böyle yaptığı taktirde namazının hakikatini
yerine getirmiştir.” “Namazın adabı nedir?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Kalp huzuru, (namazda her türlü hareketten)
organlarını uzak tutmak, Allah Tebarek ve Teala
karşısında horluk içinde durmak, cenneti sağa, cehennemi
görmeyi sola, sıratı önüne ve
Allah’ı ise karşıya koymaktır.”[371]
10672. İdris’in
Suhuf’unda şöyle yer almıştır: “Namaza durunca zihin ve fikrinizi namaza
yöneltin, Allah’ı temiz ve O’ndan başka her şeyden uzak bir
kalple çağırın, huzu, huşu, itaat ve tevazuyla maslahat ve
menfaatlerinizi O’ndan isteyin. Rüku ve secde edince dünyevi fikirleri, kötü ve
uygunsuz hayalleri, kötü ve çirkin amelleri, hile ve düzen düşünceleri,
haram yemeyi, saldırganlığı, düşmanlığı
ve kinleri kendinizden uzaklaştırın. Bütün bunların hepsini
kendi aranızdan uzağa atın.”[372]
10673. Allah Musa
b. İmran’a şöyle vahyetmiştir: “Ey Musa! Tövbeni öne sal ve günahını
ertele. Namaza durunca benim karşımda sakin ve yavaşça hareket
et.”[373]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Sarhoşken, ne
dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın.”[374]
Doğrusu münafıklar Allah'ı aldatmağa
çalışırlar, oysa O, onlara aldatmanın ne olduğunu
gösterecektir. Onlar namaza tembel tembel kalkarlar ve Allah'ı pek az
anarlar.” [375]
10674. Halebi
şöyle diyor: “İmam’a
(a.s), “Ey iman edenler. . . yaklaşmayın” ayeti hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Buradaki sarhoşluktan maksat
uykudur. Uyku sersemliği sizlerin rüku, secde ve tekbirlerinizde ne
söylediğinizi bilmeye izin vermez. Halktan bir çoğunun
düşündüğünün tam tersine ayetteki sarhoşluktan maksat,
şarap sarhoşluğu değildir. Mümin şarap içmez ve
sarhoş olmaz.”[376]
10675. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bitkin, ağır ve uyku halinde namaza durma. Zira bunlar nifakın
hasletlerindendir ve Allah müminleri sarhoşluk halinde, yani uyku
sarhoşluğunda namaza durmaktan nehyetmiştir.”[377]
10676. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz halinde uyku sana galebe çalınca
namazı kes ve uyu. Zira böyle bir hal içinde kendine duamı yoksa
bedduamı edeceğini bilemezsin.”[378]
10677. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey Ahmet! Üç kula
şaşırırım: Namaza durduğu bir halde kime el
uzattığını, kimin karşısında durduğunu
bilen, ama uykusu gelen kula.”[379]
bak. 460. Konu, el-Kesl
Kur’an:
“Vay o namaz kılanların haline ki
onlar kıldıkları namazdan gafildirler.” [380]
“Namazlarına riayet ederler. İşte
onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.” [381]
10678. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde hiçbir
şey namazdan daha sevimli değildir. O halde dünya işlerinden
hiçbir şey sizi namaz vakitlerinden alıkoymasın. Zira aziz ve
celil olan Allah bir grup insanı kınamış ve şöyle
buyurmuştur: “Onlar namazlarından gafildirler.” Yani namaz
vakitlerinden gafildirler ve ona önem vermezler. [382]
10679. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim şu iki haslete sahip olmazsa ondan
uzak dur, uzak dur, uzak dur!” Kendisine, “O iki haslet nedir?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Namaz vakitlerine özen göstermek, (mümin
kardeşlere) mali yardımlarda bulunmak”[383]
10680. İmam
Ali (a.s), Muhammed b. Ebi Bekr’e yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Namaz
vakitlerine dikkat et ve namazlarını vaktinde kıl.
İşin yoktur diye onu vaktinden önce kılma ve fazla işin vardır
diye onu vaktinden sonraya erteleme.”[384]
10681. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazları kılmada çok dikkatli davranmak kula
dindarlık olarak yeter.”[385]
10682. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul, şüphesiz namazın vakitlerine ve güneşin
durumlarına önem verecek olursa, ölüm anında huzur içinde
olacağını, hüzün ve kederlerinin giderileceğini ve
ateşten kurtuluşunu kendisi için garantilerim.”[386]
10683. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namazları vaktinde
kılmaya dikkat edin. Zira bu namazların aziz ve celil olan Allah
nezdinde (yüce bir) makamı vardır.”[387]
10684. Fazl b.
Yesar İmam Bakır’a (a.s), “Namazlarına dikkat edenler” ayetini sorunca, İmam şöyle buyurdu: “Maksat farz namazlardır.” Kendisine
şöyle arzettim: “Onlar namazlarında süreklidirler” ayetinin
anlamı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Maksat nafile
namazdır.”[388]
bak. eş-Şia, 2149. Bölüm, h. 9936
Ez-Zikr, 1337. Bölüm
Nur’us Sakaleyn, 5/416, 20, 22 Vesail’uş
Şia, 3/18, 7. Bölüm
10685. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazı ilk vaktinde kılmanın son
vaktinde kılmaktan üstünlüğü, ahiretin dünyaya üstünlüğü
gibidir.”[389]
10686. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazı vaktinde kılmanın,
sonunda kılmadan üstünlüğü mümin için mallarından ve
çocuklarından daha hayırlıdır.”[390]
10687. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki ilk vakit her zaman daha iyidir. O halde
yapabildiğin kadar bu hayırlı işe koş. Aziz ve celil
olan Allah nezdinde en sevimli iş az bile olsa kulun sürekli
yaptığı iştir.”[391]
10688. Fezzaz
şöyle diyor: “İmam
Rıza (a.s) bazı Alevileri (seyyidleri) karşılamak için
dışarı çıktı. Bu esnada namaz vakti geldi. İmam
yolunu orada bulunan bir köşke doğru değiştirdi. Bir
taşın altına gelerek şöyle buyurdu: “Ezan oku!” Ben,
“Dostlarımızın da bize katılmasını bekleyelim”
diye arzettim: “İmam şöyle buyurdu: “Allah seni
bağışlasın! Namazı sebepsiz yere geriye erteleme. Her
zaman namazı ilk vaktinde kılmaya çalış.” Böylece ben ezan
okudum ve namaz kıldık.”[392]
10689. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlk vaktinde kılınan farz
namazlar, şartlarıyla yerine getirilmişse, daha yeni
ağaçtan ayrılan tap taze ve güzel kokan asmadan daha güzel kokuludur.
O halde namazı ilk vaktinde kılmaya çalışın.”[393]
10690. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her namazın iki vakti vardır:
İlk ve son. İlk vakit en iyi vakittir. Hiç kimse özrü
olmaksızın namazını son vakte havale etmesin. Son vakit
sadece hasta, sakat ve özrü olan kimseler için taktir edilmiştir. İlk
vakit Allah’ın hoşnutluğuna sebep olur, son vakit ise Allah’ın
bağışlamasına neden olur.”[394]
Kur’an:
“Onlar cennettedirler. Suçlulara: “Sizi bu
yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” Diye sorarlar. Onlar derler ki:
“Namaz kılanlardan değildik.”[395]
“O, peygamberi doğrulamamış,
namaz kılmamış, ama yalanlayıp yüz çevirmiş, sonra da
salına salına kendinden yana olanlara gitmişti. Sana
yazıklar olsun, yazıklar! Daha ne olsun, sana yazıklar olsun,
yazıklar!”[396]
10691. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaza riayet edin, onu gözetin, çok kılın
ve onunla Allah’a yakınlaşmaya çalışın. Çünkü namaz
“Müminler üzerinde vakitleri belirli bir farzdır.” Kendilerine “Sizi
bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” diye sorulduğunda
Cehennem ehlinin “Biz namaz kılanlardan değildik” diye cevab
verdiklerini işitmediniz mi?”[397]
10692. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman ve kafir arasında farz namazı kasten terketmesi
veya hafife alarak kılmaması dışında bir mesafe
yoktur.”[398]
10693. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim namazı terkederse İslam'dan
bir nasibi yoktur.”[399]
10694. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İman ve küfür arasındaki sınır namazı
terketmektir.”[400]
10695. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin sütunudur. O halde her kim bilerek namazı
terkederse dinini harap etmiştir. Her kim namazı vaktinde
kılmazsa “Veyl’e girer. Veyl cehennemde bir vadinin adıdır.
Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Veyl olsun namaz
kılanlara ki onlar namazlarından gafildirler.”[401]
10696. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir özrü olmaksızın namazını vakti
geçinceye kadar kılmazsa ameli boşa çıkmıştır.
Kul ve küfür arasındaki sınır namazı terketmektir.”[402]
10697. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim namazın sevabına itinasızlık ederek ve
namazı terketmenin cezasından korkmayarak namazı terkederse ben
de onun ya Yahudi ya Hıristiyan yada Mecusi olarak ölmesinden endişe
etmem.”[403]
10698. İmam
Sadık (a.s) kendisine, “Neden zina eden kimse değil de namazı
terkeden kimse kafir olarak adlandırılmıştır?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Zira zina ve benzeri iş yapanlar
şehvetin galebe çalması sebebiyle bu işe başvururlar ama
namazı terkeden kimse sadece onu hafife almak veya itinasızlık
göstermek sebebiyle terketmektedir.”[404]
10699. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazı terkeden kimse Allah’tan kendisini dünyaya geri
göndermesini ister. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Onlardan
birine ölüm çatınca şöyle der: “Rabbim beni geri gönder...”[405]
bak. Vesail’uş Şia, 3/28, 11. bölüm
Kur’an:
“Onların
ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil
geldi. İşte bunlar azgınlıklarının
karşılığını göreceklerdir.” [406]
10700. İmam
Kazım (a.s) Allah-u Teala’nın, “Onlar namazlarından gafildirler” ayeti hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Maksat
namazı zayi etmektir.”[407]
10701. İmam
Ali (a.s) Muhammed Bin Ebi Bekr'e yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Bil ki her
şey senin namazına bağlıdır ve bil ki her kim
namazı zayi ederse diğer işleri daha çok zayi eder.”[408]
10702. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu beş vakit namazlara özen gösterdikçe şeytan
ondan dehşete kapılır ama onları zayi edince ona
karşı küstahlaşır ve onu şiddetli belalara
düşürür.”[409]
10703. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul namazını vaktinde kılar ve
ona özen gösterirse o namaz bembeyaz ve tertemiz bir şekilde Allah’ın
dergahına yükselir ve şöyle der: “Beni korudun Allah da seni
korusun.” Ama eğer namazı vaktinde kılmaz ve onu korumazsa
simsiyah ve karanlık olarak (kendisine) döner ve şöyle der: “Beni
zayi ettin Allah da seni zayi etsin.”[410]
bak. Vesail’uş Şia, 3/18, 7. Bölüm
10704. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazı hafife almayın zira Peygamber
(s.a.a) vefat etmek üzereyken şöyle buyurmuştur: “Namazı hafife
alan kimse benden değildir.”[411]
10705. İmam
Sadık (a.s) Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: “Namazı
hafife alan kimse benden değildir. Allah’a yemin olsun ki (Kevser)
havuzunun yanında yanıma gelemez.”[412]
10706. Ebu Basir
şöyle diyor: “Ben
İmam Sadık’ın vefatı sebebiyle
başsağlığı dilemek için Hamide’nin huzuruna
vardım Hamide ağladı ve şöyle dedi: “Ey Eba Muhammed!
Keşke İmam vefat edince sen orada olsaydın. İmam gözlerinin
birini yumduktan sonra bana şöyle dedi: “Akrabalarımı ve
yakınlarımı yanıma çağır.” Hepsi İmamın
etrafına toplanınca şöyle buyurdu: Namazı hafife alan
kimseler şefaatimize nail olamazlar.”[413]
10707. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namazını önemsemeyen kadın ve erkeği Allah on
beş haslete müptela kılar.”[414]
bak. Vesail’uş Şia, 3/15, 6. Bölüm
10708. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul (namazda) etrafına iltifat etmedikçe Allah ona teveccüh
eder.”[415]
10709. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz halinde kıbleden yüz çevirmek
şeytanın bir müdahalesidir. O halde namaz halinde kıbleden yüz
çevirmekten sakının. Zira kul namaza durunca Allah Tebarek ve Teala
ona yönelir ve kul o tarafa bu tarafa teveccüh edince Allah Tebarek ve Teala
ona şöyle buyurur: “Ey Ademoğlu! Kimden yüz çeviriyorsun? –Üç defa
tekrarlar- kul dördüncü defa kıbleden yüz çevirince Allah da ondan yüz
çevirir.”[416]
10710. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın,
“Yüzünü hanif
olarak dine çevir” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani namaza dur ve yüzünü sağa
sola çevirme.”[417]
10711. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul namaz ile meşgul olunca şeytan onun yanına gelir
ve kendisine şöyle der: “Falan şeyi hatırla, falan şeyi
an.” Sonunda insan kaç rekat kıldığını
şaşırır.”[418]
10712. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Acaba namazda yüzünü çeviren kimse Allah’ın yüzünü eşek
şekline dönüştürmesinden korkmaz mı? ”[419]
10713. Resulullah
(s.a.a) ashabına şöyle buyurmuştur: “Sizlere insanların en
hırsızını göstermeyeyim mi?” Ashab, “Göster ey
Allah’ın Resulü! Deyince şöyle buyurdu: “İnsanların en
hırsızı namazından çalan bir kimsedir. Böyle bir kimsenin
namazı eski bir elbise gibi büzüştürülür ve yüzüne vurulur.”[420]
10714. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hırsız, insanlardan bir şey çalan kimse
değildir. Aksine hırsız, namazından çalan kimsedir ”[421]
10715. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hırsızların en hırsızı namazından
hırsızlık eden kimsedir. Yani farzlarını kamil bir
şekilde eda etmeyen kimsedir. ”[422]
10716. İmam
Ali (a.s) namazın secdelerini hızlı bir şekilde yerine
getiren kimseye şöyle buyurmuştur: “Ne zamandan beri bu tür namaz
kılıyorsun?” O şahıs şöyle arzetti: “Falan zamandan
beri.” İmam şöyle buyurdu: “Senin gibi birisi Allah nezdinde yeri
gagalayan karga gibidir. Eğer (bu şekilde) ölürsen Ebu Kasım
Muhammed’in dininden başka bir din üzere ölürsün.” Sonra şöyle
buyurdu: “İnsanların en hırsızı namazından çalan
kimsedir.”[423]
bak. Ez-Zikr, 1337. Bölüm
10717. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul namaza durup namazını hafife
alarak kılarsa Allah Tebarek ve Teala meleklerine şöyle buyurur: “Bu
kulumu görüyor musunuz? Adeta ihtiyaçlarının benden başkası
tarafından karşılandığını zannediyor. Acaba
o ihtiyaçlarının benim elimle
karşılandığını bilmiyor mu?”[424]
10718. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Farz namazı kısa, nafile namazı
ise uzun kılmak ibadettendir.”[425]
10719. “Allah Resulü’nün (s.a.a)
namazı herkesten daha kamil ve kısaydı.”[426]
Bak Vesail’uş Şia, 3/24, 9. Bölüm
10720. Hz. Lokman
(a.s) oğluna öğüt ederek şöyle buyurmuştur: “Mızraklar üzerinde bile olsa namazı
cemaatle kıl.”[427]
10721. Resulullah
(s.a.a) camide namaz kılma hususunda ağır davranan Müslüman bir
grup hakkında şöyle buyurmuştur: “Bir grup mescidde namaz kılmaya
çağırılıyorlar (ve erteliyorlar). Nerede ise bir miktar
odun toplanmasını ve odunların kapılarına
konulmasını, ateş yakılmasını ve böylece
evlerinin ateşe verilmesini emredeceğim.”[428]
10722. İmam
Ali (a.s) hakeza bu hususta şöyle buyurmuştur: “Ya cemaat namazlarımızda hazır
bulunsunlar ya bizden uzaklaşsınlar, bize komşu olmasınlar
ve biz de onlara komşu olmayalım.”[429]
10723. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cemaatle kılınan namaz tek
başına kılınan namazdan yirmi dört kat daha faziletlidir. O
halde cemaatle kılınan bir namaz yirmi beş namaz
sayılmaktadır.”[430]
10724. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim beş vakit namazı cemaatle kılarsa kendisine
iyi zanda bulununuz.”[431]
10725. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cemaat namazı; ihlas, tevhid, İslam
ve Allah’a ibadet aşikar olsun ve meşhur hale gelsin diye taktir
edilmiştir. Zira bu tür şeylerin açığa çıkması
alemin doğu ve batısındaki insanlar üzerinde, bir olan
Allah’ın hüccetidir. Hakeza münafık, (namaz ve dini) hafife alanlar
ikrar edip kabul ettiği şeyi yerine getirsin diye, Müslüman
olduğunu açığa vursun, ona dikkat etsin diye ve hakeza
insanların birbirinin Müslüman olduğuna şahadetleri mümkün olsun
diye bütün cemaat namazı takdir edilmişti. Bütün bunların
yanı sıra cemaat namazı iyilik ve takva yolunda birbirine
yardımda bulunmaya, aziz ve celil olan Allah’a karşı bir çok
günahlardan sakınmaya sebep olur.”[432]
10726. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cemaat ve namaz için toplanmak kimin namaz
kıldığı, kimin namaz kılmadığı, kimin
namazı vaktinde kıldığı, kimin de namazı zayi
ettiği bilinsin diye taktir edilmiştir. Eğer cemaat namazı
olmasaydı hiç kimse bir diğerinin salah ve temizliğine
tanıklıkta bulunamazdı. Zira cemaatle namaz kılmayan kimse
Müslümanlar açısından namazsızdır. Zira Allah Resulü
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir sebebi ve özrü olmadan mescidde
Müslümanlarla namaz kılmayan kimsenin namazı yoktur.”[433]
10727. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cemaatle kılınan ilk namaz şu
şekildeydi: Allah Resulü (s.a.a) Müminlerin Emiri Ali bin Ebi Talib (a.s)
ile namaz kılıyordu. Ebu Talib ve Cafer yanlarından geçtiler.
Ebu Talib Cafer’e şöyle dedi: “Oğlum! Amcanın oğlunun
yanında namaz kıl.” Resulullah (s.a.a) Cafer’in yanında
durduğunu hissedince namazda imamlıkta bulunmak için ileri gitti ve
Ebu Talib sevinerek geri döndü. İşte o gün kılınan bu namaz
cemaatle kılınan ilk namaz olmuştur.”[434]
10728. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Cuhenni Peygamberin (s.a.a)
huzuruna vararak şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Ben çölde,
eşim, çocuklarım ve kölelerimle yaşıyorum. Namaz vakti ezan
söylüyorum, namaza duruyorum ve onlarla namaz kılıyorum acaba benim
namazım cemaatle midir?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Evet” o
şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bazen kölelerim su bulmaya
gidiyor, ben, eşim ve çocuklarım yalnız kalıyoruz. Namaz
vakti ezan okuyorum, namaza duruyorum ve onlarla birlikte namaz
kılıyorum. Acaba namazım cemaat namazı sayılır
mı?” Peygamber, “Evet” diye buyurdu. Cuhenni şöyle arzetti: “Bazen
çocuklarım hayvanların peşine gidince ben ve eşim
yalnız kalıyoruz. Ben de namaz vakti ezan okuyorum, namaza duruyorum
ve onunla namaz kılıyorum. Acaba bu cemaat namazı
sayılır mı?” Peygamber (s.a.a), “Evet” diye buyurdu. O
şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bazen eşim de bir iş
icabı gidiyor ve ben yalnız kalıyorum, ezan okuyorum, namaza
duruyorum ve namaz kılıyorum. Acaba benim tek başıma
kıldığım namaz cemaat namazı sayılır
mı?” Peygamber şöyle buyurdu: “Evet, mümin tek başına da
cemaat sayılır.”[435]
bak. Vesail’uş Şia, 5/375, 2. Bölüm
10729. İmam
Ali (a.s) “Muhammed bin Ebi Bekr’i Mısır’a vali tayin edince ona
şöyle tavsiyede bulundu: “Namazının nasıl olduğuna bir bak. Zira sen
halkının imamısın. Namazı kamil bir şekilde
yerine getirmen, hafife almaman ve nakıs kılmaman gerekir. Zira her
kim halk için imamlık eder ve namazlarında eksiklik olursa
günahları onun (imamın) boynunadır. Onların namazından
hiçbir şey eksilmez. O halde namazı kamil bir şekilde eda et ve
namaza dikkat göster ki sen de onlar kadar sevaba erişesin ve bu
onların sevabından bir şeyi azaltmaz.”[436]
10730. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Namazı,
uzatıp insanları bıktırmadan, hızlandırıp
zayi etmeden, içlerinde hastalar ve ihtiyaç sahipleri olduğunu bilerek
kıldır. Beni Yemen’e göndereceği zaman Resulullah’a “Onlara
nasıl namaz kıldırayım” diye sordum. O da şöyle
buyurdu: “En zayıflarının namazı gibi namaz kıldır,
müminlere karşı merhametli ol.”[437]
10731. İmam
Ali (a.s) şehirlerin valilerine yazdığı mektubunda
şöyle buyurmuştur: “Onlarla (halkla) en zayıfları gibi namaz kıl ve
namazda fitne çıkarmaya çalışma.”[438]
10732. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yalnız olunca üç tekbir, imam olunca da
bir tekbir yeterlidir. Zira cemaat arasında muhtaç, zayıf ve
yaşlı kimseler de vardır.”[439]
10733. İmam
Ali (a.s) kendisine, “Cemaat namazına kim layıktır?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “İnsanların imamlığını daha çok
Kur’an okuyan (kıraati iyi olan) kimse üstlenmelidir. Eğer
kıraatlerde eşit olurlarsa hicrette daha önde olan kimse imam
olmalıdır. Eğer hicrette de eşit olurlarsa yaşı
fazla olan kimse bunu üstlenmelidir. Eğer yaşları aynı
olursa sünneti daha iyi bilen ve dinde daha fakih olan kimse
imamlığı üstlenmelidir. Sizlerden hiç kimse birinin evinde ev
sahibinden ve hiçbir hakimden hakim olduğu bölgede öne geçmesin.”[440]
300.
Konu
es-Salat
Namaz (3)
Gece Namazı
F Bihar, 87/116,
6. bölüm; Selat’ul Leyl
bak.
F 249. konu,
es-Sihr; es-Sivak, 1941. bölüm; el-İstiğfar, 3084. bölüm
Kur’an:
“Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus
olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülmüş makama
yükseltir.” [441]
“(Takva sahipleri) Sabreden, doğru olan,
gönülden kulluk eden, hayra infak eden ve seher vakitlerinde
bağışlanma dileyenlerdir.” [442]
“Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten
sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak
bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan
önce iyi davrananlardı. Onlar, geceleri az uyuyanlardı.” [443]
“Rablerini överek yüceltenler,
vücutlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine
yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan infak edenler inanır.
Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi
kimse bilmez.” [444]
“Gecenin bir kısmında ve
yıldızlar kaybolurken de O’nu tespih et.” [445]
“Gecenin bir kısmında O’na secde et;
O’nu geceleri uzun uzun tespih et.” [446]
“Şüphesiz, gece kalkışı daha
tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.” [447]
10734. Resulullah
(s.a.a) Ali’ye (a.s)tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Gece namazını terketme.” Peygamber
(s.a.a) bu cümleyi dört defa tekrarladı.”[448]
10735. Resulullah
(s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin üç şeyle sevinir: Kardeşleriyle
görüşmekten, oruç olduğunda iftar etmekten ve gece sonunda
kıldığı teheccüt namazından”[449]
10736. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail sürekli olarak bana gece namaz kılmak için
kalkmayı tavsiye etti. Öyle ki ümmetimin en iyi fertlerinin geceleri asla
uyumayacaklarını zannettim.”[450]
10737. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail sürekli olarak bana gece ibadet için kalkmayı tavsiye
etti: Ümmetimin iyilerinin gecenin çok az bir kısmı
dışında asla uyumayacağını zannettim.”[451]
10738. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah İbrahim’i insanlara yemek yedirdiği ve
insanların uyuduğu bir zamanda namaz kıldığı için
kendine halil (dost) kıldı. ”[452]
10739. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin şerafeti gece
namazındadır. Müminin izzeti ise insanların yüzsuyunu dökmekten
sakınmadadır.”[453]
10740. İmam
Ali (a.s) her zaman şöyle buyururdu: “Biz insanlara yedirmekle ve zorluklarda
insanlara yardımcı olmakla ve insanların uyuduğu bir
zamanda namaz kılmakla emrolunan Ehl-i Beyti'z.”[454]
10741. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah gece namazıyla sabahlayan kimseyi
sever.”[455]
10742. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle
buyurmuştur: “Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür.” Kulun
gecenin sonunda kıldığı sekiz rekat namaz ise ahiretin
süsüdür.”[456]
10743. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece ibadet için kalkmayı terketme.
Şüphesiz kaybeden kimse, gece ibadet için kalkmayı terkeden
kimsedir.”[457]
10744. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben Kur’an okuyan, gece yarıları
uykudan kalkan ama sabah olup namaza kalkıncaya kadar (gece namazı
için) kalkmayan kimseden nefret ederim.”[458]
10745. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Erkek gece yarısı eşini uykudan uyandırır
ve her ikisi abdest alıp namaz kılarlarsa Allah’ı çok zikreden
kimselerden sayılırlar.”[459]
10746. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rahmeti gece yarısı kalkan, namaz
kılan, eşini namaz için uyandıran uyanmadığında
yüzüne su serpen erkeğin üzerine olsun. Allah’ın rahmeti gece
yarısı uykudan uyanan, namaz kılan, eşini namaz için
uyandıran ve uyanmadığında yüzüne su serpen
kadının üzerine olsun.”[460]
10747. İmam
Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “Şüphesiz gece yarısı kalkmak. .
. ve okumak daha elverişlidir” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Maksat gecenin son
anlarında kalkmaktır.”[461]
10748. İmam
Sadık (a.s) hakeza, “ve okumak daha elverişlidir” ayetinin tefsirinde şöyle
buyurmuştur: “Ayetten
maksat insanın sadece Allah için –başkası için değil-
yatağından kalkması, aziz ve celil olan Allah’ın huzurunda
namaz kılmasıdır.”[462]
10749. İmam
Rıza (a.s) “Allah-u Teala’nın “Onu geceleri uzun uzun tesbih et” ayetindeki teshibten maksat sorulduğunda
şöyle buyurmuştur: “Tesbihten maksat gece namazıdır.”[463]
10750. İmam
Kazım (a.s) vitr namazının son rekatından
başını kaldırınca şöyle buyurmuştur: “Burada iyilikleri senin kendisine verdiğin
bir nimet olarak gören ve onlara şükretmekten aciz olan günahı büyük
ve avucunda himaye ve rahmetinden başka hiçbir şey olmayan kimse
durmuştur. Zira sen mürsel peygamberine indirdiğin kitapta şöyle
buyurmuşsun: “Gecenin az bir bölümünde uyuyor seher vakitleri
mağfiret diliyorlardı.” Uykum uzun çekti, sabahlamam devam
etmedi. Şimdi seher vaktidir ve ben günahlarım için, zararı,
ölümü, hayatı, haşrı ve neşri kendi elinde olmayan kimse
gibi senden bağışlanma diliyorum.” İmam bu cümleleri
buyurduktan sonra secdeye kapanıyordu.”[464]
bak. el-Hayr, 1175. bölüm
el-İstiğfar, 3084. Bölüm
10751. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul gece karanlığında efendisiyle halvet eder, onunla
münacatta bulunursa Allah kalbini nurani kılar... Sonra meleklerine
şöyle der: “Ey Meleklerim! Kuluma bakın ki gece
karanlığında batıl ehlinin boş şeylerle
oyalandığı ve gafillerin uyuduğu bir sırada benimle
halvet etmiştir. Şahit olun ki ben de onu
bağışladım.”[465]
10752. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadın veya erkek her kul gece namazıyla nasiplenir, ihlas
üzere aziz ve celil olan Allah için kalkar, tam bir abdest alır,
doğru bir niyet, temiz bir kalp, huşu içinde bir beden ve
ağlayan bir gözle aziz ve celil olan Allah için namaz kılarsa
saygısını Allah Tebarek ve Teala’dan başka hiç kimsenin
bilmediği meleklerden dokuz safı arkasında karar kılar. Her
safının bir ucu doğuya ve diğer bir ucu ise batıya
uzanır.” Daha sonra şöyle buyurmuştur: “Namazı bitince de o
melekler sayısınca kendisi için derece ve makam yazılır.”[466]
10753. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbin meleklere karşı üç kişinin
varlığıyla övünür: Yalnız başına geceleyin namaz
kılan, secdeye kapanan ve secde halinde uyuyan kimseyle. Allah onun
hakkında şöyle buyurur: “Kuluma bakınız ki ruhu benim
nezdimde bedeni ise benim için secde halindedir.”[467]
10754. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kıyamet günü üç kimsenin yüzüne
güler: Yatağında eşinin yanında uyuduğu onu
sevdiği halde, kalkıp abdest alıp, camiye giden, namaz
kılan ve rabbiyle münacaatta bulunan kimseye.”[468]
10755. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç kimseyi Allah sever, yüzlerine güler ve varlıklarına
sevinir: “Allah düşmanlarından bir grupla
karşılaştığında aziz ve celil olan Allah yolunda
öldürülünceye veya Allah’ın kendisini galip kılıp ya da
şerlerinden koruyuncaya kadar savaşan kimseyi. Allah şöyle
buyurur: “Kuluma bakın ki nasıl da benim için nefsini feda etti.”
Güzel bir eşi olan, sıcak ve yumuşak yatağında uyuyan
ama gece yarısı uykudan kalkıp, şehveti terkeden, beni
hatırlayan, benimle münacaatta bulunan kimseyi. Oysa o yatağında
uyuyabilirdi. Ve bir de yolculukta yoldaşları gece geç vakitlere
kadar lakırdı eden, yorulunca da uyuyan ama kendisi kolaylıkta
ve zorlukta seher vakti ibadet için kalkan kimseyi.”[469]
10756. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece namazı dışında kulun
yaptığı her iyiliğin Kur’an'da sevabı
zikredilmiştir. Gece namazı Allah nezdinde çok önemli olduğu
için sevabını belli etmemiştir ve şöyle buyurmuştur: “Yanlarını
yataklarından uzaklaştırırlar (kalkarlar)...
Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi
kimse bilmez.”[470]
10757. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gece namaz için kalkın. Şüphesiz ki bu sizden önceki
salihlerin adetidir. Şüphesiz gece ibadet için kalkmak Allah’a
yakınlaşma ve günahtan sakınma vesilesidir.”[471]
10758. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece namazını kılın.
Şüphesiz gece namazı peygamberinizin sünnetidir. Sizden önceki
salihlerin adetidir. Ve bedenlerinizden dert ve hastalığı
uzaklaştırıcıdır.”[472]
10759. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece ibadet için kalkmak sıhhat ve aziz ve
celil olan Rabbin hoşnutluk sebebidir. Allah’ın rahmetine maruz
kalmanın ve peygamberlerin ahlakına sarılmanın
vesilesidir.”[473]
10760. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece ibadet için kalkmak beden için
sağlıktır.”[474]
10761. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’nün (s.a.a) “Gece namazı
nurdur” sözünü işittiğim günden beri gece namazını
terketmedim.” İbn-i Kevvah, “Leylet'ul Harir[475] gecesinde de mi?” diye sorunca İmam (a.s)
şöyle buyurdu: “Hatta Leylet’ul Harir’de bile.”[476]
10762. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “İyilikler kötülükleri ortadan
kaldırır” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Müminin gece namazı gündüzde
işlediği günahlarını ortadan kaldırır.”[477]
10763. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gece namazı yüzü ak ve nurani kılar.
Gece namazı insanı güzel kokulu kılar ve gece namazı
rızık kazandırır.”[478]
10764. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) “Neden gece namazı kılanlar diğer
insanlardan daha güzel yüzlüdürler?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Çünkü onlar
Allah ile halvet ediyorlar. Allah da onlara nurundan bir elbise giydirir.”[479]
10765. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim çok gece namazı kılarsa gündüz güzel yüzlü olur.”[480]
10766. İmam
Ali (a.s) kendisine, “Ben gece namazından mahrum oldum” diyen birisine
şöyle buyurmuştur: “Sen günahlarının kendisini esir ettiği kimsesin.”[481]
10767. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan bir günah işler o sebeple gece
namazından mahrum olur. Kötü işin insandaki etkisi
bıçağın etteki etkisinden daha hızlıdır.”[482]
10768. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan bir yalan söyler ve bu sebeple gece
namazından mahrum kalır.”[483]
10769. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Bazen mümin
kullarımdan biri ibadetim hususunda çaba gösterir, yatağından
kalkar, tatlı yastığını terkeder, geceleri bana ibadete
koyulur, benim kulluğum yolunda kendisini sıkıntılara
düşürür. Ama kendisine olan lütuf ve muhabbetimden ve onun
canını korumak için bir iki gece uyuklamayı kendisine musallat
kılarım ve o uyur sabah kalkar. Nefsine kızdığı
ve onu kınadığı bir halde namazını kılar,
eğer onu ibadetime devam etsin diye bırakacak olursam kendini
beğenmişliğe düşer, kendini beğenmişliği
işleriyle gururlanmasına sebep olur ve böylece helak olmasına sebep
olacak şeyler kendisine gelip çatar. Zira amelleri sebebiyle gurura
kapılır ve bütün ibadet edenlerden üstün olduğunu ve ibadetinde
kusur sınırını geride bıraktığını
sanacak kadar kendisinden razı olur. Bana yakın olduğunu
sandığı bu esnada benden uzaklaşır.”[484]
10770. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gecenin bir bölümünde namaz için kalkmaya niyetlendiği halde
uyuyan her kulun uykusu Allah’ın onun adına verdiği bir
sadakadır ve ettiği niyetin sevabı kendisine yazılır.”[485]
Bak. En-Niyyet, 3981. Bölüm
10771. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi işlerinde problemi olduğu halde kalkar
kendisini taharet için hazırlar, sonra abdest almaya başlar elini
yıkayınca işlerinin bir düğümü çözülür yüzünü
yıkayınca başka bir düğümü çözülür. . . böylece Allah
hicabın ötesindekilere (gayb alemindeki sakinlere) şöyle buyurur:
“Benim bu kuluma bakın ki kendisini hazırlamış benden bir
şeyler istiyor. Kulum benden ne isterse ona veririm.”[486]
10772. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul farz olan namazını
kılınca Allah, başka bir namaz hakkında onu sorguya çekmez.
Zekatını verince de başka bir sadaka hususunda onu sorguya
çekmez. Ramazan ayı orucunu tutunca da başka bir oruç hakkında
onu sorguya çekmez.”[487]
10773. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Farz olan beş vakit namazlarla aziz ve
celil olan Allah’la mülakat edecek olursan diğer namazlar hakkında
seni sorguya çekmez.”[488]
10774. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Kumeyl! Hiç bir farza terketme ruhsatı
yoktur ve hiçbir nafilede de baskı yoktur. Ey Kumeyl! Allah senden farz
kıldığı şeyler dışında bir şey
istemez.”[489]
bak. 523. Konu, en-Nafile
301.
Konu
es-Salat
Namaz (4)
Cuma Namazı
F Bihar,
89/122, 1. bölüm; Vucub’us Selat’ul Cum’a
F Kenz’ul
Ummal, 5/2; Ebvab’us Selat’ul Cum’a
F Kenz’ul
Ummal, 7/707-749, 8/368-382; fi Selat’ul Cum’a
F el-Kafi,
3/422/6; Hubbet’ul Yevm’el-Cum’a l-Menkule an Ebi Cafer (a.s)
bak.
F 1027. bölüm,
el-Hutbe
Kur’an:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan
okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun; alım satımı
bırakın; bilseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” [490]
bak. Munafikun, 9
10775. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cuma namazını kılan kimseye kabul edilmiş bir
hac sevabı yazılır ve eğer ikindi namazını
kılarsa kendisine umre (sevabı yazılır. ) Akşama kadar
yerinde kalırsa Allah’tan istediği her şeyi Allah ona verir.”[491]
10776. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cuma namazı farzdır. İmamın
varlığıyla Cuma namazı için toplanmak farzdır. O halde
erkek hiç bir özrü olmaksızın üç Cuma namazını terkederse
üç farzı terketmiş olur. Üç farzı hiçbir özrü
olmaksızın sadece münafık terkeder.”[492]
10777. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim üstüste özrü olmaksızın üç
Cuma namazını terkederse münafık olarak yazılır.”[493]
10778. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir özrü olmaksızın üç Cuma
namazını birbiri ardınca terkederse Allah kalbini mühürler.”[494]
10779. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim üç Cuma namazını önemsiz saydığı
için terkederse Allah kalbini mühürler.”[495]
10780. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kasten ve hiç bir sebep olmaksızın üç Cuma
namazını terkederse Allah kalbine nifak mührünü vurur.”[496]
10781. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir grup Cuma namazlarına
katılmıyor. Bu işten el çeksinler, aksi taktirde kalplerine
mühür vurulur ve böylece gafillerden olurlar. ”[497]
10782. Resulullah
(s.a.a) hacdan mahrumiyetini şikayette bulunan bir kişiye şöyle
buyurmuştur: “Ey Galib! O
halde cuma namazını kıl; şüphesiz Cuma namazı
fakirlerin haccıdır.”[498]
10783. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cuma namazı fakirlerin haccıdır.”[499]
10784. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Halktan bir grubu çok az Cuma namazı kılar ve Allah’ı
gaflet ve nifak üzere zikreder.”[500]
10785. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim iman üzere ve Allah için Cuma namazı kılarsa
amellerine baştan başlamıştır. (Allah ona
karşılık geçmiş günahlarını bağışlar
amel defterini yeniden açar. )”[501]
10786. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam Cuma günü hutbe okuyunca hutbeyi
bitirinceye kadar hiç kimse konuşmamalıdır. Hutbeyi sona
erdirince namaz için kamet getirinceye kadar sohbet edebilirler.”[502]
10787. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam Cuma namazının hutbesini
okuyunca namazda caiz olduğu miktar dışında ne
konuşmak caizdir ve ne de kıbleden yüz çevirmek.”[503]
10788. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) İmam Cuma
namazının hutbesini okuyunca sohbet etmeyi
yasaklamıştır. Zira her kim hutbe esnasında konuşursa
boş bir şey yapmış olur ve her kim de boş bir
şeyle uğraşırsa Cuma namazı yoktur.”[504]
10789. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam Cuma hutbesini okuyunca insanlara
susmak farzdır.”[505]
10790. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cuma günü imam hutbe okuyunca sohbet etmek
mekruhtur. Fıtır, kurban ve yağmur talebi için kılınan
namazda da durum aynıdır.”[506]
10791. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “Her vaiz kıbledir.” Yani imam Cuma günü insanlar için
hutbe okuyunca insanlar ona yönelmelidir.”[507]
302.
Konu
es-Salat
Namaz (5)
Peygamber ve Ehl-i Beyt’ine Selavat Göndermek
F Bihar,
94/47, 29. bölüm; es-Selat a’len-Nebi ve Alihi
F Kenz’ul
Ummal, 1/488-509, 2/266, es-Selat alen Nebi ve alihi
F Vesail’uş
Şia, 4/1210-1222, 34-43. bölüm; Salat ale’n-Nebi ve alihi
bak.
F Ed-Dua, 1199.
bölüm
Kur’an:
Şüphesiz
Allah ve melekleri Peygambere selavat getirir Ey iman edenler! Siz de ona salat
ve selam getirin.” [508]
10792. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nerede olursanız olun bana selavat gönderin, zira bana
selavatınız ulaşır.”[509]
10793. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bana selavat göndermek sırat üzerinde bir nurdur.”[510]
10794. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygambere selavat gönderilinceye kadar her dua
mahcuptur (engellidir).”[511]
10795. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir yazısında bana selavat gönderirse adım o
kitapta yazılı olduğu müddetçe melekler sürekli onun için
mağfiret dilerler.”[512]
10796. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en cimrisi adım yanında zikredilince
bana selavat göndermeyen kimsedir.”[513]
10797. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü teraziye konan en
ağır amel Peygamber’e ve Ehl-i Beyti’ne selavat göndermektir. ”[514]
bak. el-Hulk, 1101. Bölüm; en-Nifak, 3939. Bölüm
10798. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şöyle deyiniz: Allahım! Dünyada İbrahim’e ve Al-i
İbrahim’e selavat gönderdiğin gibi Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e de
selavat gönder. Şüphesiz sen övülmüş ve yücesin.”[515]
10799. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şöyle deyiniz: Allahım! Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e
selavat gönder ve Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e bereket ver, şüphesiz sen
övülmüş ve yücesin.”[516]
10800. Resulullah
(s.a.a) kendisine nasıl selavat gönderileceğini soran birine
şöyle buyurmuştur: “Şöyle deyiniz: Allahım! İbrahim’e ve Al-i
İbrahim’e selavat gönderdiğin gibi Muhammed’e ve Al-i Muhammed'e
selavat gönder şüphesiz sen övülmüş ve yücesin. İbrahim’e ve
Al-i İbrahim’e bereket verdiğin gibi Muhammed ve Al-i Muhammed'e de
bereket ver. Şüphesiz sen övülmüş ve yücesin.”[517]
Bak. Vesail’uş Şia, 4/1213, 35. Bölüm
10801. İmam
Kazım (a.s) Allah-u Teala’nın, “Allah ve melekleri Peygambere selavat gönderir
Ey İman edenler! Ona selavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin” ayetinde geçen Allah’ın meleklerin ve
müminlerin selatının anlamı sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Allah’ın
selavat göndermesi kendisi
tarafından bir rahmettir. Meleklerin selavat göndermesi kendilerinden
Allah Resulüne nisbeten bir övgüdür. Müminlerin selavat göndermesi ise
kendilerinden peygamber için bir duadır.”[518]
10802. İmam
Sadık (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Peygamberi övünüz ve ona selavat gönderiniz.”[519]
303.
Konu
es-Samt
Susmak
F Kenz’ul
Ummal, 3/350, 768, es-Semt
F Vesail’uş
Şia, 8/527, 117. bölüm; İstihbab’us Semt
bak.
F 466. konu,
el-Kelam; 473. konu, el-Lisan
10803. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Susmak zekanın nişanesi ve aklın
meyvesidir.”[520]
10804. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizden öncekiler sessizliği
öğreniyorlardı. Sizler ise konuşmayı öğreniyorsunuz.
Onlardan biri ibadet etmek istediğinde on yıl önceden susmayı
öğreniyordu. Eğer bunu güzel yapar ve ona tahammül ederse abid oluyor
aksi taktirde şöyle diyordu: “Ben bu işe layık değilim.”[521]
10805. Resulullah
(s.a.a) Ebu Zer’e verdiği öğüdünde şöyle buyurmuştur: “Şu dört şey sadece mümine nasip olur:
İbadetin ilk adımı olan susmak…”[522]
10806. Resulullah
(s.a.a) huzuruna varan birine şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisi vesilesiyle seni cennete
koyacağı bir işi sana göstermeyeyim mi? O göster ey
Allah’ın Resulü deyince Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Allah’ın sana verdiği şeyde bağışta bulun.” O
şöyle arzetti: “Ben kendisine bağışta bulunduğum
kimsenden daha muhtaç olursam ne yapayım?” peygamber (s.a.a), “Mazluma
yardımcı ol” diye buyurdu: O, “Eğer kendim yardım
edeceğim kimseden daha aciz isem ne yapayım?” diye arzetti. Peygamber
şöyle buyurdu: “Cahil insana yardım et, yani ona yol göster.” O,
“Eğer kendim ondan daha cahilsem ne yapayım?” diye arzetti ve
Peygamber şöyle buyurdu: “Dilini hayır dışında açma. Bu
hasletlerden birinin sende bulunmasına ve seni cennete götürmesine
sevinmez misin?” [523]
10807. İmam
Ali (a.s) takva sahiplerinin nişanesi hakkında şöyle
buyurmuştur: “Eğer
susarlarsa sustukları için üzülmezler, eğer gülerlerse seslerini
yükseltmezler.”[524]
10808. İmam
Ali (a.s) müminin niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: “Onların suskunluğu çoktur, vakitleri
doludur.”[525]
10809. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok uzun süre suskun olmaya çalış ki bu şeytanı
defeder ve dinin hususunda sana yardımcı olur. ”[526]
10810. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluk hikmetin kapılarından
birisidir. Suskunluk muhabbet doğurur. Şüphesiz suskunluk tüm
hayıra kılavuzudur.”[527]
10811. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskun insan çok heybetli olur.”[528]
10812. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok susmakla heybetli olunur.”[529]
10813. İmam
Ali (a.s) vefatından önce yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Suskun
olmaya çalış ki salim kalasın.”[530]
10814. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunlukta hikmet, sessizlikte ise selamet ve
esenlik vardır.”[531]
10815. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer konuşmada belagat varsa
suskunlukta da sürçmelerden güvenlik vardır.”[532]
10816. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir koruyucu suskunluktan daha iyi bir
koruyucu değildir.”[533]
10817. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskun olmaya çalış ki en küçük
faydası salim kalmaktır.”[534]
10818. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskun olmaya çalış ta ki esenlikte
kalasın.”[535]
10819. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluk, dolu bir hazinedir.
Sabırlı insanın süsüdür ve cahilin örtüsüdür.”[536]
10820. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli suskun olmaya çalış ki
işlerin yükselsin.”[537]
10821. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluk ilmin süsü, sabırlı
olmanın nişanesidir.”[538]
10822. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluk sana vakarı giydirir ve senden
özür dileme zahmetini kaldırır.”[539]
10823. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluk düşüncenin bahçesidir.”[540]
10824. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskun olmaya çalış ki düşüncen
aydınlansın.”[541]
10825. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluğunu artır ki düşüncen
artsın. Kalbin nurlansın ve insanlar senin elinden güvenlikte olsun.”[542]
10826. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunluk bir çok yerde her ne kadar
konuşmacı olsan da iyi bir arkadaştır.”[543]
10827. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümini suskun görürseniz ona yaklaşınız zira o hikmet
ilka eder (aşılar).”[544]
10828. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl sahibinin kılavuzu
düşünmektir. Düşünmenin kılavuzu ise suskunluktur.”[545]
10829. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz suskunluğun adına cevap
vermeye gücü yeten kimse müstahaktır. Aksi taktirde acizlik ona daha
layıktır.”[546]
10830. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizlik üzere olmayan suskunluk ne de güzeldir.
Çok konuşan insanın sürçmeleri olur.”[547]
10831. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskun ol ama acizlik sebebiyle değil.”[548]
10832. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak üzere konuşmak acizlik ve suskunluktan
daha iyidir.”[549]
10833. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Konuşmak iki kötü haslet arasında yer
almıştır: Gevezelik ve az konuşmak. Gevezelik boş
konuşmayla sonuçlanır. Az konuşmak ise acizlik
ve(istediğini beyandan) zayıflıkla neticelenir.”[550]
10834. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilmeden konuşmakta hayır
olmadığı gibi hikmeti söyleme hususundaki suskunlukta da
hayır yoktur. ”[551]
10835. İmam
Ali (a.s) Peygamber'i nitelendirirken şöyle buyurmuştur: “Peygamber'in (s.a.a) sözü beyan ve
suskunluğu dil idi.”[552]
10836. İmam
Ali (a.s) Ehl-i Beyt’i nitelendirirken şöyle buyurmuştur: “Onların hükümleri ilimlerini
suskunlukları konuşmalarını ve zahirleri
batınlarını anlatır. Onlar, dine muhalif olmazlar, dinde
ayrılığa düşmezler. Din onların arasında
doğru söyleyen, sustuğu halde konuşan bir şahittir.”[553]
10837. İmam
Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Onlar, (Ehl-i Beyt) ilmin hayatı ve
dirilişi, cehaletin ölümüdürler. Hilimleri, size ilimlerinden, zahirleri
batınlarından ve sükutları konuşmalarındaki
hikmetlerinden haber verir.”[554]
10838. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an (iyi işlere) emredici (kötü
işlerden) sakındırıcıdır ve susan bir
konuşmacıdır.”[555]
304.
Konu
es-Senaat
Sanat
F el-Kafi,
5/113, Bab’us Senaat
F el-Kafi,
5/241. bölüm Ziman’us Senae
bak.
F 105. konu,
el-Hirfe; el-Kesb, 3485. bölüm; en-Nebve (2), 3780, 3802. bölün
10839. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her sanatçı müşteri toplamak için
şu üç haslete sahip olmalıdır: İşinde usta
olmalıdır, işinde emanete riayet etmelidir ve kendisine bir
iş sipariş veren kimsenin rızayetini elde etmelidir.”[556]
10840. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sanatçı kimse sabaha kadar
çalışırsa elde ettiği gelir haramdır.”[557]
10841. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim gece boyunca çalışır ve
gözün uykudan nasiplenme hakkını kendisine vermezse o geliri
haramdır.”[558]
305.
Konu
el-Musibet
Musibet
F Bihar,
73/366, 138. bölüm, ile’l’ul Mesaib
F Bihar,
82/114, 17. bölüm; ecr’ul Mesaib
F Bihar,
82/125, 18. bölüm; et-Teezzi ve’s Sebr inde’l-Mesaib
bak.
F 50. konu, el-Bela;
65. konu, el-Cez’; 190. konu, er-Rıza (1), 286; es-Sebr, 443. konu;
el-Kaza (1), 253. konu; et-Te’ziye; el-Bela, 399. bölüm; ed-Dünya, 1223. bölüm
10842. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetler insanlar arasında eşit
şekilde bölüştürülmüştür.”[559]
10843. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetler ecrin anahtarlarıdır.”[560]
10844. İmam
Bakır (a.s) yanında evladının mateminden şikayette
bulunan birine şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisine ecir vermek için
müminin mal ve evlatlarından en iyisini aldığını
bilmiyor musun?”[561]
10845. İmam
Ali (a.s) kendisine, “Musibetlerin en şiddetlisi nedir?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Dini musibettir.”[562]
10846. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akılsızlık gibi bir musibet,
yakin azlığı gibi bir akılsızlık, Allah’tan
korkmamak gibi bir yakın azlığı ve hüzün
azlığı gibi bir korku azlığı ve günahını
az görmenden ve içinde bulunduğun halden hoşnut olmandan daha büyük
bir musibet yoktur.”[563]
10847. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük musibet ve mutsuzluk dünyaya
bağlanmaktır.”[564]
10848. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük musibet cahilliktir.”[565]
10849. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetlerin en şiddetlisi cehaletin üstün
gelişidir.”[566]
10850. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilerin en büyük musibeti kötülerle
geçinmek zorunda kalışlarıdır.”[567]
10851. İmam
Sadık (a.s) musibet esnasında şöyle buyururlardı: “Musibetimi dinimde karar kılmayan Allah’a
hamdolsun. Ve yine Allah’a hamdolsun
dileseydi musibetimi varolandan daha büyük ve şiddetli kılardı.
Ve yine olmasını istediğinde olan iş sebebiyle Allah’a
hamdolsun.”[568]
bak. el-Bela, 414. Bölüm; el-Akl, 2791. Bölüm;
ed-Din, 1305. Bölüm
10852. İmam
Sadık (a.s) oğlunun ölümünden dolayı tahammülsüzlük gösteren
birine şöyle buyurmuştur: “Ey Adam! Sen küçük musibete bile tahammülsüzlük gösteriyorsun. Büyük
musibetten ise gaflet ediyorsun. Eğer oğlunun gittiği yere
hazır olsaydın asla onun için tahammülsüzlük göstermezdin. O gün için
hazır olmamanın musibeti oğlunun musibetinden daha büyüktür.”[569]
10853. İmam
Sadık (a.s) başsağlığı dilemenin anlamı
hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer bu ölünün ölümü seni Rabbine
yakınlaştırmış veya günahından
uzaklaştırmışsa bu musibet değildir. Senin için bir
rahmet ve nimettir, ama eğer onun ölümü sana öğüt vermemiş, seni
günahından uzaklaştırmamış ve rabbine yakın
kılmamışsa senin taş kalpliliğinin musibeti, eğer
Rabbini tanırsan ölünün ölüm musibetinden daha büyüktür.”[570]
Kur’an:
“Muhakkak
sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz
eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele. Onlara bir musibet geldiğinde:
“Biz Allah'ınız ve elbette O’na döneceğiz” derler.” [572]
10854. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyada kendisine bir musibet ulaşan
aniden haberini alan mümin istircada bulunursa Allah kendisine ateşi farz
kıldığı büyük günahlar dışında tüm
geçmiş günahlarını bağışlar.”[573]
10855. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime musibet anında istircada bulunma
ilham edilirse ona cennet farz olur.”[574]
10856. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir aileye musibet iner ve tahammülsüzlük ederler bu esnada
yanlarından biri geçer ve istircada bulunur. Böylece oradan geçenin ecri o
musibet görenlerin ecrinden daha çok olur.”[575]
10857. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim şu dört şeye sahip olursa Allah’ın büyük
nurunda olur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim
Allah’ın peygamberi olduğuma şahadette bulunmak, bir musibete
uğrayınca “inna lillah ve inna ileyhi raciun.” (Şüphesiz biz
Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz. ) demek, bir hayır
yaptığında ise, “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun” demek
ve bir günah işlediğinde ise, “Allah’tan mağfiret dilerim ve ona
tövbe ederim” demek. ”[576]
bak. Vesail’uş Şia, 2/895, 73. Bölüm;
897, 74. Bölüm
Kur’an:
“Onlara bir musibet geldiğinde: “Biz
Allah'ınız ve elbette O’na döneceğiz” derler.” [577]
10858. İmam
Ali (a.s) istircada bulunan birini işitince şöyle buyurmuştur: “Hepimiz Allah’tanız” deyişimiz
Allah’ın saltanatını ikrar edişimizdir. Ve “Hepimiz ona
döneceğiz” deyişimiz ise kendimizin yok olacağını
ikrar edişimizdir.”[578]
10859. İmam
Ali (a.s) kardeşinin yasında kendisine baş
sağlığı dileyince istircada bulunan Eş’as bin Kays’a
şöyle buyurmuştur: “Bunun tevilinin ne olduğunu biliyor musun?” Eş’as,
“Hayır sen ilmin doruğu ve zirvesisin” deyince İmam şöyle
buruydu: “Biz Allah’tanız deyişin Allah’ın saltanatını
ikrar edişindir, “Hepimiz O’na döneceğiz” deyişin ise yok
olacağını ikrar etmendir.”[579]
10860. Resulullah
(s.a.a) çocuğunun ölümünü şikayette bulunan bir kadına
şöyle buyurmuştur: “Kaç çocuğun ölmüştür?” O, “Üç tane” deyince şöyle
buyurmuştur: “Sen ateş karşısında etrafına
sağlam bir sur çekmişsin.”[580]
10861. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim üç çocuğunun yasına oturursa ve onların
ölümünü Allah’ın hesabına yazarsa cennet ona farz olur.”[581]
bak. el-Bihar, 82/114, 17. Bölüm
10862. Aişe
şöyle demiştir: “İbrahim vefat edince Peygamber gözyaşları
sakalına dökülünceye kadar ağladı. kendisine, “Ey Allah’ın
Resulü! Siz ağlamaktan sakındırıyorsunuz ama siz
ağlıyorsunuz?” diye sorulunca Peygamber şöyle buyurdu: “Bu
ağlama değildir. Merhamettir. Her kim merhamet etmezse ona da
merhamet edilmez. ”[582]
10863. Cabir bin
Abdullah şöyle diyor: “Allah Resulü (s.a.a) Abdurrahman bin Avf’ın elinden tuttu ve
can vermek üzere olan İbrahim’in yanına geldi, onu kucağına
aldı ve ona şöyle buyurdu: “Aziz çocuğum! Allah’ın
isteği karşısında elimden hiçbir şey gelmez.”
Gözlerinden yaş boşaldı. Abdurrahman şöyle arzetti. “Ey
Allah’ın Resulü! Ağlıyor musunuz? Siz bizi ağlamaktan
sakındırmadınız mı?” Peygamber şöyle buyurdu:
“Ben bağırıp çağırmaktan ve iki ahmakça ve çirkin
sesten sakındırdım: Keyif halinde çıkan sesten, yani oyun
eğlence ve şeytani nağmeden ve musibet anında yükselen
sesten, yüzünü tırmalamaktan, yakayı yırtmaktan ve şeytani
feryattan, ama bu ağlamam rahmettir. Rahmet etmeyen kimseye rahmet
edilmez. Eğer ölüm hak, boş çıkması imkansız bir vade,
gidilmesi gereken ve geride kalanlarımızın geçmişlere katılacağı
Allah yolu, ilahi bir yol olmasaydı şüphesiz senin için daha çok
üzülürdük ve biz senin için gamlıyız. Gözler ağlıyor,
kalpler göz yaşı döküyor ama ben aziz ve celil olan Allah’ı hoşnutsuz
kılacak hiçbir şeyi dile getirmiyorum.”[583]
bak. 234. Bölüm; Vesail’uş Şia, 2/920,
87. Bölüm
10864. İmam
Sadık’ın (a.s) Çocuklarından biri gözünün önünde yürüyordu ki
aniden boğazına bir şey takıldı ve öldü. İmam
(a.s) ağladı ve şöyle buyurdu: “Allahım! Eğer alsan veren sensin.
Eğer hasta kılarsan afiyet veren de sensin.” Daha sonra cesedi
kadınların yanına götürdü. Kadınlar çocuğu görünce
ağlamaya başladılar. İmam onlara and içirerek feryat
etmemelerini istedi. Onu defnetmek için dışarı çıkardı
ve şöyle buyurdu: “Çocuklarımız öldüren Allah münezzehtir. Ama
ona olan aşkımızdan başka hiçbir şeyimiz artmaz.”
Bedenini toprağa verdiğinde ise şöyle buyurdu: “Ey evladım
Allah yerini geniş kılsın ve seni peygamberle bir araya
getirsin.”[584]
10865. Muhammed bin
Abdullah Kufi şöyle diyor: “İmam Sadık’ın (a.s) oğlu İsmail
öldüğünde İmam çok şiddetli bir şekilde rahatsız
olmuştu. Gözlerini kapatınca İmam yıkanmış veya
yeni bir elbise talep etti. Onu giydi, sonra dışarı
çıktı, ilahi emir ve yasakları beyan etmeye koyuldu.
Ashabından birisi şöyle arzetti: “Fedan olayım! Sizin
sıkıntılı olduğunuzu görünce bir müddet sizden mahrum
kalacağımızı zannettik.” İmam şöyle buyurdu: “Biz
musibet inmedikçe sabırsızlık gösteren musibet geldiğinde
ise sabreden Ehl-i Beyt’iz.”[585]
bak. Vesail’uş Şia, 2/918, 85. Bölüm
10866. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin vefat edince melekler, içinde Allah’a
ibadet ettiği yerler ve amellerinin yükseldiği gök kapıları
kendisi için ağlar.”[586]
10867. Ebu Hureyre
şöyle diyor: “Allah
Resulü’nün (s.a.a) ailesinden biri vefat etti. Kadınlar toplanıp ona
ağladılar. Ömer ayağa kalkarak onları ağlamaktan
sakındırdı ve onları dağıtmaya başladı.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ömer! Onları bırak; zira
gözler göz yaşı döküyor kalpler yaslıdır ve yasları
daha yenidir.”[587]
bak. 2337. Bölüm; Vesail’uş Şia,
2/924, 88. Bölüm
10868. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ağıt yakmak cahiliye işidir.”[588]
10869. İmam
Ali (a.s)Ahvaz’daki kadısı Rufaa İbn-i Şeddad’a
yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Sakın kudretin altında olan
şehirde ölüye ağıt yakılmasın.”[589]
10870. İmam
Kazım (a.s) ölü için ağıt yakma hakkında sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Mekruhtur.”[590]
10871. İmam
Ali (a.s) Sıffın’deki ölülere ağlayan kadınların feryadını
duyunca Harb bin Şurehbil Eş’şebami’ye şöyle
buyurmuştur: “Kadınlarınız
duyduğum bu feryatlarıyla sizlere galip mi gelmiştir? Neden
onları bu feryatlardan sakındırmıyorsunuz?”[591]
10872. Resulullah
(s.a.a) çocuklarından biri ölünce ağladı. Kendisine, “Siz bizleri
ağlamaktan sakındırıp kendiniz mi ağlıyorsunuz?”
diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ben sizleri ağlamaktan
sakındırmadım, sizleri ağıt yakmaktan ve feryat
etmekten sakındırdım.”[592]
bak. Vesail’uş Şia, 2/892, 71. Bölüm;
el-Bihar, 82/102
10873. İmam
Ali (a.s) Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: “Allah
lanetlenmiş iki sesten nefret eder: Musibet anındaki feryat ve nimet
anında çıkan ses. Yani ağıt yakmak ve şarkı
söylemek.”[593]
10874. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime Allah bir nimet
bağışlarsa ve o kimse bu nimet esnasında ney çalarsa nimete
küfranda bulunmuştur. Her kimde musibete uğrar ve o halde
ağıt yakarsa o musibeti feci kılmıştır.”[594]
bak. 65. Konu, el-Cuz’; es-Sebr, 2180. Bölüm;
Vesail’uş Şia, 2/915, 83. Bölüm, 916, 84. Bölüm
10875. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüseyin Bin Ali’nin musibeti ortaya
çıkınca bir yıl boyunca gece gündüz ve üç yıl boyunca da
gündüzleri onun için ağıt yakıldı. Müsevver bin Muhrime,
Ebu Hureyre ve Resulullah’ın ashabının büyükleri gizlice yüzleri
örtülü bir şekilde gelip yakılan ağıtları dinliyor ve
ağlıyorlardı.”[595]
10876. İmam
Sadık (a.s) ağıt yakan kimsenin ecri hakkında sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Sakıncası yoktur Allah Resulü (s.a.a) için de
ağıt yakıldı.”[596]
10877. İmam
Bakır (a.s) matem ve yaslarda on yıla kadar ağlamayı
tavsiye etti.”[597]
10878. Allah Resulü
(s.a.a) Uhud savaşından Medine’ye dönünce ehlinden öldürülen her evin
kapısından geçtiğinde bir ağıt sesi duyuyordu.
Amcası Hamza’nın evinden ses duymayınca şöyle buyurdu:
“Hamza’nın ağlayanları yoktur.” Medine halkı ondan sonra
bir ölü için ağlamadan önce Hamza için ağıt yakmaya ve
ağlamaya yemin içtiler.”[598]
10879. Fatıma (a.s)
babası için ağıt yaktı ve Resulullah (s.a.a) de Hamza için
ağıt yakılmasını emretti. [599]
bak. Vesail’uş Şia, 2/891, 70. Bölüm
10880. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Musibetleri, hastalıkları ve sadakayı gizlemek
iyiliğin hazinelerindendir.”[600]
10881. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik etmek, ameli gizlemek, zorluklar
karşısında sabretmek ve musibetleri gizlemek cennetin
hazinelerindendir.”[601]
10882. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölümü, mezarlarınızdan
çıkacağınız günü ve aziz ve celil olan Allah’ın
karşısında duracağınızı çok anın ki
musibetler sizlere kolaylaşsın.”[602]
10883. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim dünyada züht içinde yaşarsa musibetler ona kolay gelir.”[603]
10884. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim dünyaya sırt çevirirse dünya musibetleri
ona kolaylaşır ve musibetlerden rahatsız olmaz.”[604]
10885. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zavallı ademoğlu! Her gün üç
musibetle karşı karşıyadır ve onlardan hiçbirinden
ibret almaz. Eğer ibret alsaydı, musibetler ve dünya işleri ona
kolaylaşırdı. Birinci musibet ömründen bir günün
azalmasıdır. Oysa malından ve varlığından bir
şey azalırsa buna üzülür. Oysa dirhem telafi edilir. Ama geçen ömür
hiçbir şekilde geri dönmez. İkinci musibet ise rızkını
kamil bir şekilde elde etmesidir. Eğer helal olursa ondan dolayı
hesaba çekilir, eğer haram olursa ceza görür. Üçüncü musibet ise daha
büyüktür.” Kendisine, “o nedir?” diye arzedilince şöyle buyurmuştur:
“Akşamına çattığı her gün ahirete bir merhale
yakınlaşır, ama cennete mi yoksa cehenneme mi
yaklaştığını bilemez.”[605]
10886. İmam
Sadık (a.s), musibet esnasında şöyle buyurmuştur: “Musibetimi dinimde karar kılmayan Allah’a
hamdolsun, Allah’a hamdolsun ki isteseydi musibetimi bundan daha büyük
kılardı. Allah’a istediği için olan iş sebebiyle
hamdolsun.”[606]
10887. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana bir musibet çatınca Allah Resulü’nün
(s.a.a) vefat musibetini hatırla. Zira insanlar Resulullah’ın (ölümü)
gibi bir musibet görmemişlerdir ve asla böyle bir musibet de
görmeyeceklerdir.”[607]
10888. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkime büyük bir musibet gelip çatarsa, benim vefatımdan
dolayı kendisine çatan musibeti hatırlasın. Bu taktirde musibeti
kendisine kolay gelir.”[608]
10889. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkime bir musibet çatarsa, benim musibetimi hatırlasın.
Zira o en büyük musibettir.”[609]
bak. Vesail’uş Şia, 2/911, 79. Bölüm;
el-Kafi, 3/220, bab’ut teazzi
10890. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim küçük musibetleri büyük sayarsa, Allah
da onu büyük musibetle müptela kılar.”[610]
10891. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İstenilen şeyin değeri ne kadar
fazla olursa, kaybetme musibeti de o kadar büyük olur.”[611]
10892. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala üç şeyle kuluna
lütfetmiştir: Bedenin ölümden sonra kokması ki eğer böyle
olmasaydı hiçbir aziz, kendi azizini defnetmezdi. Musibetten sonraki
unutkanlık ki eğer böyle olmasaydı soy kesilirdi ve
canlıların yediği bu tanenin (buğday) kurtlanması ki
eğer böyle olmasaydı, padişahlar altın ve gümüş
biriktirdikleri gibi onu da biriktirirlerdi.”[612]
Başka bir rivayette şöyle yer almıştır: “Ve musibetten sonraki unutkanlık ki
eğer böyle olmasaydı hayat hiç kimseye tatlı gelmezdi.”[613]
10893. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi öldüğünde Allah ailesinin en dertli
ferdine bir melek gönderir. O melek kalbine el sürer, gam ve hüznünü giderir.
Eğer böyle olmasaydı dünya asla bayındır olmazdı.”[614]
10894. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin musibetinde sevinç
izharında bulunma ki Allah ona merhamet eder ve o musibeti sana doğru
yöneltir.”[615]
10895. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin musibetine sevinme ki Allah ona merhamet eder ve
seni (o musibete) müptela kılar.”[616]
10896. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kardeşine çatan musibetten
dolayı sevinirse o musibete müptela olmadıkça dünyadan gitmez.”[617]
Bak. 381. Konu, et-Tayir
306.
Konu
es-Savt
Ses
F Kenz’ul Ummal,
3/569, Ref’es-Sevt fi Kelam
bak.
F 3306. bölüm,
el-Kur’an; el-Musibet, 2241. bölüm
Kur’an:
“Yürüyüşünde tabii ol; sesini kıs.
Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir.” [618]
“Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamberin
sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan,
işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize
bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın.
Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın
gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara
mağfiret ve büyük ecir vardır.” [619]
10897. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah düşük sesi sever, yüksek sesten nefret eder.”[620]
10898. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sesini kısmak,
bakışlarını önüne dikmek ve ılımlı yol
yürümek imanın ve güzel dindarlığın nişanesidir.”[621]
10899. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah yüksek sesle konuşan kimseleri sevmez ve yavaş sesi
sever.”[622]
10900. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey mürüvvettendir:
“Bakışını önüne dikmek, sesi kısmak ve
ılımlı yol yürümek.”[623]
10901. Hasan Basri
şöyle diyor: “Peygamber
(s.a.a) üç yerde yüksek konuşmayı hoş görmemiştir:
Cenazenin yanında, iki ordu karşılaştığında
ve Kur’an okunduğunda.”[624]
10902. Resulullah
(s.a.a), Ebuzer’e yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Ey Ebuzer!
Cenazeler nezdinde, savaş esnasında ve Kur’an okunduğunda sesini
kıs.”[625]
10903. İmam
Ali (a.s), savaş esnasında ashabına şöyle buyurmuştur:
“Sesleri öldürün ki
(kısın ki) bu iş gevşekliği daha çok ortadan kaldırır.”[626]
307.
Konu
es-Sufiyye
Sufilik-Derviş
F Tuhef’ul
Ukul, 348; İhticac İmam’us Sadık ale’s Sufiyye
F el-Kafi,
5/65, İhticac İmam Sadık ale’us Sufiyye
bak.
F 470. konu,
el-Libas
10904. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda öyle bir topluluk gelecektir ki yazda ve
kışta yün giyercekler ve bu işle başkalarından üstün
olduklarına inanacaklar. Bunlara gökteki ve yerdeki melekler lanet eder.”[627]
10905. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda öyle bir topluluk gelir ki camilere gelirler ve halka
kurarlar. Zikirleri ise dünya ve dünya sevgisidir. Onlarla oturup
kalkmayın. Zira Allah’ın onlara ihtiyacı yoktur.”[628]
10906. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda öyle bir topluluk gelir ki camilerde halka halka
otururlar, imamları da dünyadır. O halde onlarla oturup
kalkmayın.”[629]
10907. Mes’ade b.
Sadaka şöyle diyor: “Sufyan-i Sevri İmam Sadık’ın (a.s) yanına
vardı. İmam’ın yumurtanın zarı gibi beyaz bir elbise
giydiğini gördü ve şöyle arzetti: “Bu tür bir elbise size uygun
değildir.” İmam şöyle buyurdu: “Dinle ve sana söylediklerimi iyi
belle ki bu sözüm sünnet ve hak üzere öldüğün ve bidat üzere can
vermediğin taktirde dünya ve ahiretin için daha iyidir. Sana haber
veriyorum ki Resulullah darlık ve kıtlık zamanında
yaşıyordu. Ama dünya yönelince insanlardan ona en layık
olanı iyilerdir, kötüler değil! Müminlerdir münafıklar
değil! Müslümanlardır, kafirler değil! Ey Sevri! Senin
kınadığın şeye gelince, Allah’a yemin olsun ki
aklettiğim zamandan beri Allah’ın malımda bir hakkı
olduğu ve eda etmemi emrettiği hiçbir hususta eda etmediğim hiç
bir gün ve gece geçirmedim.”[630]
308.
Konu
es-Savm
Oruç
F Bihar,
96/246; Vesail’uş Şia, 7, Kitab’us Sevm
F Kenz’ul
Ummal, 7/81, 8/442-669; es-Sevm
F el-Kafi,
4/83; el-Fakih, 2/77; Vucuh’us Sevm
bak.
F 194. konu, er-Remezan;
ez-Zekat, 1588, 1589. bölüm et-Teyyib, 2434. bölüm; el-Hadis, 11335, 11336;
el-Valid ve’l-Veled, 4211. bölüm
Kur’an:
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz
kılındığı gibi, takva sahibi olasınız diye,
size de farz kılındı.” [631]
10908. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bizden önceki ümmetlerden hiçbirine
Ramazan ayı orucunu farz kılmamıştır.” (Ravi
şöyle diyor: )“Ben şöyle arzettim: “Aziz ve celil olan Allah
şöyle buyurmuştur: “Ey İman edenler. . . sizden öncekilere de
farz kılındığı gibi.” İmam şöyle
buyurdu: “Allah Ramazan ayı orucunu sadece Peygamberlere farz
kılmıştı, ümmetlere değil! Ama onun vesilesiyle bu
ümmete üstünlük verdi ve Ramazan
ayı orucunu Resulullah’a (s.a.a) ve ümmetine farz kıldı.”[632]
10909. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s), Ramazan ayına veda duasında şöyle
buyurmuştur: “Bu ay
vesilesiyle bizleri diğer ümmetlere tercih ettin ve faziletine diğer
dinlerin takipçilerini değil bizleri seçtin. Böylece senin emrinle Ramazan
günlerinde oruç tuttuk ve senin yardımınla gecelerini ibadetle
geçirdik.” [633]
bak. Vesail’uş Şia, 7/268, 6. Bölüm
10910. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur:
“Oruç benim içindir ve sevabını ben vereceğim.” [634]
10911. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur:
“Ademoğlunun oruç dışında yaptığı her
iş onun içindir, ama oruç benim içindir ve sevabını ben
vereceğim.”[635]
10912. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutmanın sebebi şudur ki oruç
sebebiyle zengin ve fakir eşit olurlar. Zira zengin açlığın
sıkıntısını bilmez ki fakire merhamet etsin. Zira
zengin insan bir şey istediğinde onu temin edebilme gücüne sahiptir.
Bu yüzden aziz ve celil olan Allah istedi ki yaratıkları
arasında eşitlik icadolsun ve açlık zorluğunu ve
sıkıntısını zengin de tatsın ki zayıflara
acısın ve aç kimseye merhamet etsin.” [636]
10913. İmam
Rıza (a.s), orucun farz kılınışı hakkında
şöyle buyurmuştur: “Ta ki insanlar açlığın ve susuzluğun
sıkıntısını tatsın ve ahiretteki
muhtaçlıklarını anlasınlar. Oruç tutan kimse kendisine
çatan açlık ve susuzluk sebebiyle huşu içinde, zelil, mütevazi,
ecirli, Allah’ın rıza ve sevabını taleb eden, arif ve
sabırlı olsun ve böylece sevaba hak kazansın. Ayrıca oruç
şehvetlerden sakınmaya sebep olur. Hakeza oruç dünyada onlara
öğüt versin, onları tekliflerini yapmada ram ve tecrübeli
kılsın ve ecre ulaşmada onlara kılavuzluk etsin,
yoksulların ve fakirlerin dünyadan çektiği açlık ve
sıkıntının zorluk miktarını anlasın ve
neticede Allah’ın varlıklarına farz kıldığı
hakları kendilerine ödesin.” [637]
10914. Fatımat’üz-Zehra
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah orucu ihlası güçlendirmek için farz
kılmıştır.” [638]
10915. İmam
Askeri (a.s), orucun farz kılınış sebebi hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ta ki zengin kimse açlığı
tatsın ve neticede muhtaç insana yardım etsin.” [639]
10916. İmam
Hüseyin (a.s), hakeza bu konuda şöyle buyurmuştur: “Ta ki zengin kimse açlığın
sıkıntısını tatsın ve neticede fakir insanlara
yardımcı olsun ve bağışta bulunsun.” [640]
10917. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç ve hac kalplerin teskinidir (huzurudur)” [641]
10918. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutunuz. Zira oruç damarları keser (şehveti
azaltır) ve nimet sarhoşluğunu giderir.” [642]
10919. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç bağırsağı inceltir, eti döker ve cehennemin
yakıcı sıcaklığını
uzaklaştırır.” [643]
10920. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah orucu kullarının
ihlasını denemek için farz kılmıştır.” [644]
10921. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah mümin kullarını namazlar,
zekatlar, farz günlerde (Ramazanda) oruç tutmadaki ciddiyetleri vesilesiyle
organlarının teskini, gözlerinin huşusu, canlarının
tevazusu ve kalplerinin huzusu için korumaktadır.” [645]
bak. Vesail’uş Şia, 7/2, 1. Bölüm
10922. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tut, zira oruç ateş karşısında bir
kalkandır. Ölüm anında karnının aç olmasına güç
yetirebilirsen öyle yap.” [646]
10923. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç ateş karşısında bir kalkandır.” [647]
10924. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç parçalamamak şartıyla bir kalkandır.” [648]
10925. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir zekatı vardır. Bedenlerin zekatı
da oruçtur.” [649]
10926. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir zekatı vardır.
Bedenin zekatı ise müstahap oruçtur.” [650]
10927. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutunuz ki salim kalasınız.” [651]
10928. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç iki sıhhatten biridir.” [652]
bak. 288. Konu, es-Sıhhe; ez-Zekat, 1588.
Bölüm
10929. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet ve
suskunluğu tesbihtir. Duası makbul ve ameli kat kattır.
İftar anında oruçlu kimsenin duası Allah’ın
dergahından reddedilmez.” [653]
10930. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet ve sükutu
tesbihtir, ameli makbul ve duası müstecaptır.” [654]
10931. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutan kimse yatağında uyusa dahi Müslümanın
gıybetini yapmadıkça Allah’a ibadet halindedir.” [655]
10932. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet, nefes alması ise tesbihtir.” [656]
10933. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin Reyyan adında bir kapısı vardır ki
oradan sadece oruçlu kimseler geçer.” [657] Başka bir rivayette ise şöyle yer
almıştır: “Onlardan sonuncusu içeri girince kapı
kapanır.”[658]
10934. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek yemekle meşgul olan kimselerin yanından oruçlu kimse
yanından geçince “Endamı
tesbih eder, melekler ona selam gönderir, meleklerin selamı mağfiret
dilemektir.” [659]
10935. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkimi, orucu arzu ettiği yemeği yemekten kendisini
sakındırırsa onu cennet yemeklerinden doyurması ve cennet
şarabından susuzluğunu gidermesi Allah’a bir haktır.”[660]
10936. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimse iki sevinç içindedir: Orucu açma
anındaki sevinç ve rabbiyle görüştüğü andaki sevinç.” [661]
10937. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim oruçlu bir kimseye iftar verirse onun
sevabı gibi bir sevap elde eder.” [662]
10938. Resulullah
(s.a.a), iftar edince Allah’a şöyle arzederdi: “Allah’ım! Senin için oruç tuttum ve
rızkınla iftar ettim. O halde onu bizden kabul et. Susuzluk gitti,
damarlar sevindi ve ecir baki kaldı.” [663]
10939. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutan kimsenin oruçtan nasibi açlık ve susuzluktur.
Nice gece ibadete kalkan kimsenin kalkmaktan nasibi sadece uykusuzluktur.”[664]
10940. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç, insanın yemekten ve içmekten
sakındığı gibi haramlardan sakınmasıdır.”[665]
10941. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutan kimsenin, oruçtan elde
ettiği ancak açlık ve susuzluktur. Nice gece namazı kılan
kimsenin gece namazından elde ettiği ancak uykusuzluk ve
yorgunluktur. Akıllıların uykusu ve iftarları ne güzeldir!”[666]
10942. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim bir gün isteyerek (müstehap) oruç tutarsa, eğer
kendisine yeryüzü dolu altın da verilse ecrini kamil olarak elde
etmiş olmaz. Kamil ecrini sadece hesap günü (kıyamette) elde eder.”[667]
10943. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’tan sevap almak için isteyerek bir gün oruç tutarsa
bağışlanması farz olur.”[668]
10944. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala farz namazı
müstahap namazla kamil kıldı ve farz orucu da müstahap oruçla kemale
erdirdi.”[669]
10945. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tembellikten uzak durunuz. Zira rabbiniz
merhametlidir ve az işinizi dahi taktir eder. İnsan… Allah-u
Teala’nın rızayetini elde etmek için isteyerek oruç tutar ve Allah bu
sebeple onu cennete koyar.”[670]
10946. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan ilahi sevaba erişmek için bir
gün isteyerek oruç tutar ve Allah bu sebeple onu cennete koyar.”[671]
10947. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kuldan Ramazan ayı orucu
dışında hiçbir orucun hesabını sormaz.”[672]
10948. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbin günahları düşünmekten oruç
tutması midesinin yemekten oruçlu
olmasından daha üstündür.”[673]
10949. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbin oruçlu olması, dilin oruçlu
olmasından ve dilin oruçlu olması karnın oruçlu olmasından
daha iyidir.”[674]
10950. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsin dünya lezzetlerinden oruç
tutması en faydalı oruçtur.”[675]
10951. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedenin orucu irade ve ihtiyar ile yemeklerden
imsak etmek, azaptan korkmak, sevap ve ecre rağbet etmektir. Nefsin oruç
tutması beş duyu organının diğer günahlardan
korunması ve kalbin tüm kötülük sebeplerinden boş olmasıdır.”[676]
bak. Es-Sabr, 2173. Bölüm
10952. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç insanın yemekten ve içmekten
sakındığı gibi haramlardan sakınmasıdır.”[677]
10953. Fatımat’üz-Zehra
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer oruçlu kimse kulağını, gözünü ve
organlarını korumazsa orucu ne işe yarar.”[678]
10954. Resulullah
(s.a.a), Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Bu Ramazan ayının
gündüzünde oruç tutar, gecesinin bir bölümünü ibadetle geçirir,
karnını ve namusunu temiz tutar, dilini korursa şüphesiz ki bu
aydan çıkınca günahlarından da çıkmış olur.”
Cabir şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bu hadis ne kadar da
güzeldir!” Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Bu şartlara riayet
etmek ne kadar da zordur!”[679]
10955. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç tuttuğunda kulağına ve
gözüne de (haramlardan) oruç tuttur. Tüm organlarını ve
endamını çirkinlikten, çok konuşmaktan ve hizmetçine eziyet
etmekten alıkoy. Sende oruç tutan kimsenin vakarı olmalı ve
gücün yettiğince Allah’ın zikri dışında suskun
kalmalısın. Oruçlu olduğun gün ile oruçlu
olmadığın gün eşit olmamalıdır. Cinsel
ilişki kurmaktan, öpmekten ve kahkaha atmaktan uzak dur. Zira Allah bu
işlerden nefret eder.”[680]
10956. Resulullah
(s.a.a), oruçlu haliyle cariyesine söven kadına şöyle
buyurmuştur: “Nasıl
oruçlusun ki cariyene sövüyorsun. Oruç sadece yemekten ve içmekten
sakınmak değildir. Allah orucu bu ikisinin yanı sıra, orucu
etkisiz kılan çirkin iş ve sözlere engel olsun diye taktir
etmiştir. Ne yazık ki oruç tutanlar çok azdır ve açlık
çekenler ise çoktur.”[681]
10957. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Her kim
endamını ve organlarını haramlarımdan oruçlu tutmazsa
benim için yemekten ve içmekten sakınmasına ne ihtiyacım var.”[682]
10958. Muhammed b.
Müslim şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oruç
tuttuğunda kulağın, gözün, saçın ve derin de oruç
tutmalıdır.” İmam başka organları da saydı ve
şöyle buyurdu: “Oruçlu olduğun gün ile oruçlu
olmadığın gün eşit olmasın.”[683]
10959. İmam
Seccad (a.s), Ramazan ayı geldiğinde yaptığı
duasında şöyle buyurmuştur: “Uzuvlarımızı günahlardan koruyup
seni hoşnut eden işleri işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya
muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler
dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi
sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı
harama açtırmayalım; karnımıza helallerinden
başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından
başkasını konuşmasın; bizi sevabına
yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim;
azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim.”[684]
bak. Vesail’uş Şia, 7/116, 11. Bölüm
10960. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün cihad sıcak havada oruç
tutmaktır.”[685]
10961. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sıcak havada oruç tutmak cihattır.”[686]
10962. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sıcak bir günde aziz ve celil olan
Allah için oruç tutarsa, aziz ve celil olan Allah yüzünü okşasın ve
müjdelesin diye kendisine bin melek tayin eder. İftar edince de aziz ve
celil olan Allah şöyle buyurur: “Senin kokun ve ruhun ne de güzeldir. Ey
meleklerim! Şahit olunuz ki ben onu bağışladım.”[687]
10963. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için açlık ve susuzluk çeken kimseye ne mutlu.”[688]
bak. Vesail’uş Şia, 7/299, 3. Bölüm
10964. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rüzgarın getirdiği ganimet kış orucudur.”[689]
10965. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kış orucu rüzgarın getirdiği bir ganimettir.”[690]
10966. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kış müminin baharıdır.
Geceleri uzundur, mümin ibadet için gece yarısı ondan yardım
alır. Gündüzleri de kısadır, oruç tutmak için ondan yardım
alır.”[691]
bak. Vesail’uş Şia, 7/302, 6. Bölüm
10967. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ay üç gün oruç tutmak, ayın
ortasındaki Çarşamba günü, ilk Perşembe günü ve son
Perşembe günü Şaban ayının orucu, göğsün vesveselerini
ve kalbin ızdıraplarını ortadan kaldırır.”[692]
10968. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim her ay üç gün oruç tutarsa, tüm ömründe oruç tutmuş
gibidir. Zira aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Herkim
iyilik ederse, kendisine on katı vardır.”[693]
10969. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ay üç gün oruç tutmak ve Ramazan ayından Ramazan ayına
kadar oruç tutmak bir ömrün oruç ve iftarı sayılmaktadır.”[694]
10970. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim göğsünden birçok vesveselerin gitmesini isterse
sabır ayında (Ramazan ayında) ve her ay üç gün oruç tutsun.”[695]
10971. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır ayının
(Ramazan) orucu ve her ay üç gün oruç tutmak göğsün vesveselerini ortadan
kaldırır.”[696]
10972. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) bi’setinin
başlangıcında öyle bir oruç tutuyordu ki hakkında,
“Artık orucu terketmeyecek” diyorlardı. Ama bir müddet sonra orucu
öyle bir terkediyordu ki artık oruç tutmayacak” diyorlardı. Bir
müddet sonra günaşırı oruç tutmaya başladı ve bu
sünnet Davud’un (a.s) orucudur. Bir müddet sonra bunu da bıraktı ve
her ayın ilk üç gününde oruç tuttu. Sonra bu metottan da el çekti ve on
günde bir oruç tutmaya başladı. İlk Perşembe ve son
Perşembe günü ve ayın ortasındaki Çarşamba günü ve dünyadan
göçünceye kadar bu sünnet üzere amel etti.”[697]
bak. Vesail’uş Şia, 7/303, 7. Bölüm;
el-Kafi, 4/89, Sevm-i Resulillah Bölümü
10973. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Peygamber (s.a.a) şöyle arzetti: “Ey
Rabbim! Orucun mirası nedir?” Allah şöyle buyurdu: “Oruç hikmeti,
hikmet marifeti ve marifet ise yakini miras bırakır. Kul yakine
ulaşınca da artık gece veya gündüzünü nasıl
geçireceğini, zorluk yoksa kolaylık içindemi olacağını
önemsemez.”[698]
bak. el-Hikmet, 923. Bölüm
Zad Harfi
Konular:
ü ez-Zihk (Gülmek)
ü ez-Zerb (Vurmak)
ü ez-Zerer (Zarar)
ü el-İzdirar
(Mecburiyet)
ü el-Mustaz’af
(Mustazaf)
ü ez-Delalet
(Dalalet-Sapıklık)
ü ez-Ziman
(Kefalet-Garanti)
ü ez-Ziyafet
(Ziyafet)
309.
Konu
ez-Zihk
Gülmek
F Bihar,
76/58, 106. bölüm, ez-Zihk
F Kenz’ul
Ummal, 3/488, ez-Zihk
F Vesail’uş
Şia, 8/477-484, el-Mizac ve’z Zihk
F Bihar,
16/294, 10. bölüm; fi zikri mizahehu ve zihkuhu
bak.
F 410. konu,
el-Ferah; 489. konu, el-Mizah; el-Mevt, 2728. bölüm
Kur’an:
“Süleyman, onun sözüne hafifçe güldü ve:
“Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut
olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni
iyi kullarının arasına koy” dedi.” [699]
10974. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamberin gülmesi tebessümdü. Bir gün sohbet
eden ve kahkaha ile gülen ensarın yanından geçti ve şöyle
buyurdu: Ey sizler! Arzusu kendisini kandıran ve hayır işinde
ameli kendisine ihmalkarlık ettiren sizden her biriniz mezarlığa
başvursun, ölülerin dirilişinden ibret alsın ve ölümü
hatırlasın ki ölümü hatırlamak lezzetleri yerle bir eder.”[700]
10975. İmam
Hasan (a.s) dayısı Hind’den naklen şöyle buyurmuştur: “Peygamber(s.a.a) sevinince gözlerini
aşağıya salıyordu, gülmesi genellikle tebessümdü. Öyle ki
dişleri dolu taneleri gibi gözüküyordu.”[701]
10976. İmam
Ali (a.s) müminlerin niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: “Mümin gülünce gülme sesi kulağından
öteye geçmez.”[702]
10977. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kahkaha atmak şeytandandır.”[703]
10978. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kahkaha atınca ardından hemen
şöyle de: Allahım’! Bana gazap etme.”[704]
10979. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En güzel gülme tebessümdür.”[705]
10980. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin gülmesi tebessümdür.”[706]
10981. Ebu Derda
şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) bir söz konuştuğunda, konuşmasında tebessüm
ederdi.”[707]
10982. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşinin yüzüne tebessüm ederse
o tebessüm kendisi için iyilik olur.”[708]
10983. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kardeşinin yüzüne
tebessüm etmesi iyiliktir. Bedeninden bir diken alması da iyiliktir.”[709]
Kur’an:
“Yaptıklarının
cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar.” [710]
10984. Hz. Davud
(a.s) Süleyman’a (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Çok gülmekten
sakın. Çünkü çok gülmek kulu kıyamet günü hakir (fakir ve muhtaç)
kılar.”[711]
10985. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok gülmekten sakın ki çok gülmek kalbi öldürür.”[712]
10986. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok gülmek imanı mahveder.”[713]
10987. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim çok gülerse heybeti ortadan kalkar.”[714]
10988. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim çok gülerse kalbi ölür.”[715]
10989. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok gülmek arkadaşı ürkütür ve reisi
ayıplı kılar.”[716]
10990. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın çok gülmesi
vakarını ortadan kaldırır.”[717]
10991. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice kimseler boş yere çok gülerler ve
kıyamet günü çok ağlarlar. Nice kimseler de günahlarına çok
ağlarlar ve korkarlar ama kıyamet günü cennette çok sevinirler ve
gülerler.”[718]
10992. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer benim bildiğim şeyleri siz de bilseydiniz
kesinlikle çok ağlar ve az gülerdiniz.”[719]
bak. Vesail’uş Şia, 8/480, 83. Bölüm
10993. Resulullah
(s.a.a) Musa’nın suhufundan naklen şöyle buyurmuştur: “Ölüme yakin ettiği halde neden
sevindiğine ve cehennem ateşine yakin eden kimsenin neden
güldüğüne şaşarım. ”[720]
10994. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Benim kendisinden hoşnut olup
olmadığımı bilmediği halde gülen kuluma
şaşarım.”[721]
10995. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah üç şeyden nefret
eder: Gece sabahlamadığı halde gündüz uyumaktan,
şaşırmaksızın gülmekten ve tok olduğu halde yemek
yemekten.”[722]
10996. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şaşkınlıktan olmayan gülme
cehaletin göstergesidir.”[723]
10997. İmam
Kazım (a.s) Hişam’a yaptığı öğüdünde şöyle
buyurmuştur: “Aziz ve
celil olan Allah şaşırmaksızın bir işe çok gülen
ve hedefsiz yol yürüyen kimseden nefret eder.”[724]
10998. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın
şaşırmaksızın gülmesi cehaleti için yeterlidir.”[725]
10999. Resulullah
(s.a.a) Ebu Zer’e yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Bil ki
sizler arasında iki haslet vardır:
Şaşırmaksızın gülmek ve sabahlamaksızın
tembellik etmek.”[726]
bak. Vesail’uş Şia, 8/479, 82. Bölüm
Kur’an:
“Onlara
mucizelerimizi getirdiği zaman, bunlara gülüvermişlerdi.” [727]
11000. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Komik sözlerden başkasından nakletmek
şeklinde de olsa sakın.”[728]
11001. Resulullah
(s.a.a) Ebu Zer’e yaptığı öğüdünde şöyle
buyurmuştur: “İnsan
bazen bir toplulukta onları güldürmek için konuşur ve bu sebeple
mesabesi gökle yer kadar olan bir cehenneme yuvarlanır.”[729]
11002. Resulullah
(s.a.a) hakeza şöyle buyurmuştur: “İnsanları güldürmek için yalan söz
söyleyen kimseye eyvahlar olsun, eyvahlar olsun, eyvahlar olsun, eyvahlar
olsun.”[730]
11003. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Medine’de sözleriyle insanları güldüren,
boşta gezen bir kimse vardı. Bir gün şöyle dedi: “Canım
ağzıma geldi de şu adamı yani Ali bin Hüseyin’i (a.s)
güldüremedim.” İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Ali bin Hüseyin
(a.s) kölelerinden ikisiyle bir gün oradan geçiyordu ki bu şahıs
geldi ve İmam’ın (a.s) omuzundan abasını çekti ve
kaçtı. Ali bin Hüseyin (a.s) ona teveccüh etmedi ve köleleri onun
ardından koştular ve İmam’ın abasını ondan
aldılar ve getirip İmam’ın (a.s) omuzuna attılar. İmam
şöyle buyurdu: “Bu adam kimdir?” Onlar şöyle arzettiler: “Medine
halkını güldüren ve boşta gezen biridir.” İmam şöyle
buyurdu: “Ona şöyle deyiniz: Allah’ın öyle bir günü vardır ki
boşta gezenler o gün zarar ederler.”[731]
11004. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tatlılıklar, komik hikayeler,
boş konuşmalar ve gevezelikler karşısında
vakarınızı koruyunuz.”[732]
11005. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsa (a.s) hem ağlıyor ve hem de
gülüyordu. Yahya (a.s) ağlıyor ve gülmüyordu. İsa’nın (a.s)
yaptığı daha iyiydi.”[733]
11006. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir defa gülerse ilminin bir
miktarı aklından uçar.”[734]
11007. Cebrail
(a.s) kendisine Mikail’in neden gülmediğini soran Peygambere (s.a.a)
şöyle buyurmuştur: “Cehennem ateşi yaratıldığı günden beri
Mikail (a.s) asla gülmemiştir.”[735]
11008. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyada züht içinde yaşayanların
zahiri gülse de kalpleri ağlar, zahiri sevinçli olsa da hüzünleri şiddetli
ve çok olur.”[736]
310.
Konu
ez-Zarb
Vurmak
bak.
F 340. konu,
el-Azap; el-Hudud, 751, 743. bölüm; el-Hayvan, 982. bölüm; ez-Zulüm, 2449.
bölüm
11009. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer hizmetçin Allah’a isyan ederse onu
döv ve eğer sana isyan ederse onu bağışla.”[737]
11010. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah karşısında insanların
en isyankarı katili olmayanı öldüren ve kendisini vurmayanı
döven kimsedir.”[738]
11011. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın laneti katili olmayanı öldüren, ya da kendisini
dövmeyen kimseyi dövenin üzerine olsun.”[739]
11012. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi birisine haksız yere
kırbaç vurursa Allah da ona ateşten bir kırbaç vurur. ”[740]
11013. Resulullah
(s.a.a)şöyle buyurmuştur: “Her kim bir şahsın yanağına veya yüzüne tokat
vurursa Allah kıyamet günü kemiklerini un ufak eder ve tövbe etmedikçe
cehenneme girinceye kadar elleri bağlı haşrolur.”[741]
11014. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah indinde yaratıkların en nefret edileni bir
Müslüman’ın sırtını haksız yere yaralayan, kendisine
vurmayan birine haksız yere vuran veya kendisini öldürmeyen kimseyi
öldüren kimsedir.”[742]
11015. İmam
Ali (a.s) vergi memurlarına yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Sakın
birine bir dirhem için kırbaç vurmayın.”[743]
11016. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse terbiye ile yola gelir.
Ama (cahil) hayvanlar sadece kırbaç darbesiyle yola gelir. ”[744]
bak. Vesail’uş Şia, 19/11, 4. Bölüm;
es-Salah, 1852. Bölüm
311.
Konu
ez-Zarar
Zarar
F Vesail’uş
Şia, 17/340, 12. bölüm; Edem-u Cevaz-u İzrar bi’l-Müslim
F el-Kafi,
5/292, Bab’uz-Zirer
11017. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne zarar görme vardır ve ne de zarar verme.”[745]
11018. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne zarar görme vardır ve ne de zarar verme. Başkasına
zarar veren kimseye Allah da zarar verir. Başkasını
meşakkate düşüren kimseyi Allah da meşakkate düşürür.”[746]
11019. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne zarar vardır ve ne de zarar verme. İnsan
sopasını komşusunun duvarı üzerinde koyabilir. Düz ve
yumuşak yolun sınırı yedi zira’dır (parmak
uçlarından dirseğe kadar bir zira’ sayılmaktadır. )”[747]
11020. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlara sığınan kimse zarar
vermedikçe ve kötü niyeti olmadıkça Müslümanlar mesabesindedir.”[748]
11021. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İslam’da zarar görme veya başkalarına zarar verme
yasaktır. Zira İslam Müslümanın hayrını
artırır ve ona bir kötülüğünü artırmaz.”[749]
11022. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Semure bin Cündeb’in Ensar’dan birinin
bahçesinde bir hurma ağacı vardı. Ensar’dan olan o
şahsın evi de bağın kenarındaydı. Semure izin
almadan bağa giriyordu. Ensar’dan olan o şahıs Semure ile
konuştu ve bağa girdiği zaman izin almasını istedi ama
o kabul etmedi. Ensar’dan olan şahıs Resulullah’ın (s.a.a)
huzuruna vardı ve olayı kendisine anlatarak onu şikayet etti.
Resulullah (s.a.a) Semure’yi çağırttı. Ensardan olan
şahsın sözünü ve şikayetini kendisine bildirdi ve şöyle
buyurdu: “Bağa girmek istediğin zaman izin al.” Ama Semure bunu kabul
etmedi. Resulullah (s.a.a) ondan ağacını satmasını
istedi ve o sürekli olarak ağacının kıymetini
artırdı. Semure sonunda ağacı satmaktan da vazgeçti.
Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “Bu hurma ağacına
karşılık sana cennette bir hurma ağacı vereyim.”
Semure yine kabul etmedi. Bu esnada Resulullah Ensardan olan şahsa şöyle
buyurdu: “Git ve onun hurma ağacını kökünden sök ve önüne at.
Zira İslam’da zarar görme ve zarar verme yoktur.”[750]
Başka bir nakil de ise şöyle yer almıştır: Resulullah (s.a.a) Semure’ye şöyle buyurdu:
“Bu ağaçtan vazgeç. Ben sana falan yerde sana hurma ağacı
vereceğim.” Semure ise, “Hayır” dedi. Peygamber (s.a.a) şöyle
buyurdu: “Sana iki hurma ağacı vereceğim.” Semure,
“İstemiyorum” dedi. Peygamber (s.a.a) sürekli olarak ağaçların
sayısını artırdı ve ağaçlar onu buldu ama Semure
sürekli “Hayır”, “Hayır” diyordu. Peygamber (s.a.a) şöyle
buyurdu: “Sana falan yerde on hurma ağacı vereceğim.” Semure
yine kabul etmedi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen bu ağaçtan
vazgeç ben sana cennette hurma ağacı vereceğim. Semure,
“İstemiyorum” dedi. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen
zararlı bir insansın. Oysa mümine zarar ve ziyan vermek yoktur.”
Ardından Resulullah (s.a.a) o hurma ağacının kökten
kesilmesini ve önüne atılmasını emretti ve Resulullah (s.a.a)
Semure’ye şöyle buyurdu: “Şimdi git ve onu istediğin yere dik.”[751]
11023. İmam
Sadık (a.s) kendisine, “Adamın biri dağa gitmiş, bir kuyu
kazmış, o su vasıtasıyla başkası tarafından
önceden kazılan kuyunun suyu azalmıştır, onların
teklifi nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Her gece sırayla bir kuyunun su
miktarını belirler ve böylece hangi suyun diğerine zarar
verdiğini bilmiş olurlar. Eğer ikinci kuyunun birincisine zarar
verdiği belli olursa onu) doldururlar.”[752]
11024. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) arsa ve ev ortakları
için şuf’a (öncelik hakkı) hükmünü vermiş ve şöyle
buyurmuştur: “Zarar görme ve zarar verme yoktur.” Ve şöyle
buyurmuştur: “Sınırlar ve hudut çizgileri belli ise artık
şuf’a (öncelik hakkı) ortadan kalkar.”[753]
bak. Vesail’uş Şia, 17/315
Kur’an:
“Şüphesiz
size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası için
kesilen hayvanı haram kılmıştır; fakat, darda kalana,
başkasının payına el uzatmamak ve zaruret
miktarını aşmamak üzere günah sayılmaz. Çünkü Allah
bağışlayandır, merhamet edendir.”[754]
Bak. Maide, 3, En’am, 119, 145, Nahl, 115
11025. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun mecburi olduğu şeyi Allah kendisine helal
kılmış ve mübah saymıştır.”[755]
11026. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlunun mecburi olduğu her
şeyi Allah kendisi için helal kılmıştır.”[756]
11027. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ölü eti, kan ve domuz eti yemeye mecbur
olur ve ölünceye kadar onlardan bir şey yemezse kafirdir.”[757]
11028. İmam
Bakır (a.s) ölü eti, kan ve domuz etinin haram
kılınışının sebebini beyan ederek şöyle
buyurmuştur: “Allah-u
Teala’nın bunları kullarına haram kılması ve bunlar
dışındaki her şeyi helal sayması kendilerine helal
kıldığı şeylere rağbetinin ve haram
kıldığı şeylere ise bir rağbetsizliğinin
olması sebebiyle değildir. Aksine Allah-u Teala insanları
yarattı ve hangi şeylerin bedenine ve sağlığına
faydalı olduğunu bilmektedir. Ve böylece o şeyi kendilerine
helal ve mübah kılmıştır. Ve aynı şekilde
kendilerine nelerin zararlı olduğunu bildiği için onları o
şeyden sakındırmış ve kendilerine haram
kılmıştır. Ama bu haram şeyleri de insan mecbur
olduğunda, hayatı ve sağlığı bu şeylerin
istifadesinin ipoteğinde olduğunda ona helal kılmış ve
fazla değil, ihtiyacı miktarınca onlardan istifade etmesini
emretmiştir.”[758]
11029. Kadının
biri Ömer’in yanına geldi ve şöyle dedi: “Ey müminlerin Emiri! Ben
zina ettim. Aziz ve celil olan Allah’ın haddini bana uygula.” Ömer onun
taşlanmasını emretti. O anda orada hazır bulunan Müminlerin
Emiri Ali (a.s) Ömer’e şöyle dedi: “Ona nasıl zina ettiğini
sor.” Ömer kadına sordu ve kadın da şöyle dedi: “Bir çöldeydim
ve çok susamıştım, uzakta kurulu bir çadır gördüm, oraya
gittim ve o çadırda Bedevi bir Arab’ı gördüm, ondan su istedim ama o
benimle yatmak şartıyla su vereceğini söyledi. Ben kaçtım
ama o kadar susamıştım ki gözlerim karardı, dilim damağım
kurudu. Çok susayınca yeniden adamın yanına geldim ve o bana su
verdi ve benimle zina etti.” Ali (a.s) şöyle buyurdu. “Bu kadın aziz
ve celil olan Allah’ın şu sözüne şamildir: “…darda
kalanın, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret
miktarını aşmamak üzere günah sayılmaz.” Bu kadın
ne başkasının payına el uzatmış ve ne de zaruret
miktarını aşmıştır. O halde onu serbest
bırak.” Bu esnada Ömer şöyle buyurdu: “Eğer Ali olmasaydı
Ömer helak olmuştu.”[759]
313.
Konu
el-Mustaz’af
Mustazaf
F Bihar,
72/157, 102. bölüm; Bab’ul Müstazafin ve’l-Mürcevn liemrillah
bak.
F el-Cennet,
562. bölüm; el-Muhabbet (1), 652. bölüm
11030. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere cennet ehlinin padişahlarını haber vermeyeyim
mi? Şüphesiz her zayıf mustaz’aftır.”[760]
11031. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizlere Allah’ın en kötü kullarını haber vermeyeyim
mi? Kaba ve kibirli kimselerdir. Hakeza sizlere Allah’ın en iyi
kullarını haber vermeyeyim mi? Zayıf ve mustaz’af
olanlardır.”[761]
11032. İmam
Ali (a.s) Peygamberlerin sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar,
mustazaf bir topluluktu. Allah onları açlıkla denedi,
meşakkatlere, korkulara uğratarak imtihan etti. Onları
zorluklarla halis kıldı. Mal ve evlat sahibi olmayı,
Allah'ın gazab veya rızasına ölçü saymayın. Zira bu kudret
ve zenginliğin imtihan için verildiğini bilmemektendir. Allah, “Kendilerine
mal ve oğullar vermekle onlara iyilik etmekte acele ettiğimizi mi
sanıyorlar; hayır onlar şuurunda değiller”
buyurmuştur. Allah, büyüklenen kullarını, onların
gözlerinde zayıf olan dostlarıyla sınamaktadır.”[762]
11033. İmam
Ali (a.s) peygamberlerin sıfatı hakkında hakeza şöyle
buyurmuştur: “Fakat
Allah, elçilerini iradelerinde güç sahibi kıldı, görenlere
karşı hallerini zayıf gösterdi. Gözleri, gönülleri dolduran bir
kanaat, kulaklara ve gözlere eza olan bir yokluk verdi.”[763]
11034. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eskiden ilahi bir kardeşim
vardı…Görünüşte zayıf ve güçsüzdü. Ama ciddiyet zamanında
kızgın bir aslan ve zehirli bir çöl yılanı kesilirdi.”[764]
11035. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni zayıfların arasında arayınız. Zira
sizler zayıf insanlar vesilesiyle rızık yiyor ve yardım
görüyorsunuz.”[765]
11036. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Annen yasına otursun ey Ümmü Sa’d’ın oğlu! Sizler
zayıflarınız dışında mı rızık
yiyor ve yardım görüyorsunuz?”[766]
11037. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizler zayıflarınız vesilesiyle
yardım görüyorsunuz.”[767]
11038. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçekte Allah bu ümmete
zayıflarının duası, namazı ve ihlası sebebiyle
yardım etmektedir.”[768]
11039. Ümeyye bin
Halid Peygamber (s.a.a) hakkında şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.a) yalın ayak ve fakir
Müslümanların yardımıyla fethediyor ve galip geliyordu.”[769]
bak. el-Ucb, 2516. Bölüm
Kur’an:
“Biz,
memlekette güçsüz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları önderler
kılmak ve onları varis yapmak istiyorduk.” [770]
11040. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya, inattan sonra yavrusuna şefkatle
dönen ısırıcı deve gibi şefkatle bize dönecektir.”
(Daha sonra şu ayeti okudu:) “Biz yeryüzünde zayıf
bırakılanlara ihsanda bulunmak, onları imamlar ve varisçiler
kılmak istiyoruz.”[771]
11041. İmam
Ali (a.s) Allah-u Teala’nın “Zayıf bırakılanlara (mustazaflara) ihsanda bulunmak
istiyoruz.” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “O mustazaflar Al-i Muhammed'dir. Allah
onların çabasından sonra Mehdi’lerini gönderdi, onları aziz
kılar ve düşmanlarını zelil eder.”[772]
11042. Resulullah
(s.a.a) Ali Hasan ve Hüseyin’e (a.s) ağlayarak baktı ve şöyle
buyurdu: “Sizler
benden sonra mustazaf olacaksınız.”[773]
bak. el-Bihar, 24/167, 49. Bölüm
Kur’an:
“Çaresiz kalan, yol bulamayan zayıf
bırakılmış erkek, kadın ve çocuklar
müstesnadırlar. İşte Allah'ın bunları affetmesi
umulur. Allah Affedendir, bağışlayandır.” [774]
11043. İmam
Bakır (a.s) Allah, u Teala’nın, “Ancak mustazaflar” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Mustazaf ne
kafir olma gücüne sahiptir ki kafir olsun ve ne de mümin olma yolunu bulmaya
kadirdir ki mümin olsun. Akılları ve fikirleri çocuklar
miktarınca olan kadınlar, erkekler ve çocuklardan teklif
kaldırılmıştır. ”[775]
11044. İmam
Bakır (a.s) hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Ne bir çareye baş vurabilirler ki bu
sebeple küfre girsinler ve ne de doğru yolu bulabilirler ki iman etsinler.
O halde onların küfür veya imandan bir nasipleri yoktur.”[776]
11045. İmam
Sadık (a.s) kendisine Allah-u Teala’nın zikrettiği
mustazafın haddi ve sınırı nedir?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Mustazaftan maksat Kur’an’dan bir sureyi bilmeyen kimsedir. Halbuki
aziz ve celil olan Allah onu öyle bir şekilde yarattı ki Kur’an’da
bir sureyi bilemen ve okumaman imkansızdır.”[777]
11046. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mustazaflar çeşit çeşittir. Nasibi
olmayan her kıble sahibi mustazaftır.”[778]
11047. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanların) düştüğü
ihtilafı bilen kimse mustazaf sayılmaz.”[779]
11048. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların düştüğü
ihtilafı tanıyan kimse mustazaf değildir.”[780]
11049. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine hüccet ulaşan, onu
kulağıyla duyan ve kalbiyle ezberleyen kimselere “mustazaf” adı
verilmez.”[781]
11050. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zayıf kendisine hüccet ulaşmayan ve
insanların düştüğü ihtilafı tanımayan kimsedir. O
halde eğer ihtilafları tanırsa mustazaf değildir.”[782]
11051. İmam
Bakır (a.s) kendisine mustaz’af hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Perde
gerisinde yaşayan, aklı az kadın ve kendisine, “Namaz kıl”
dediğinde namaz kılan, senin kendisine söylediğin sözden
başka hiçbir şey anlamayan ve satış için o şehirden bu
şehre götürülen köle, ölmek üzere olan yaşlı adam ve küçük
çocuktur. Bunlar mustazaftır. Ama söz, tartışma ve cedel ehli
olan ensesi kalın, güzel bir şekilde alışverişte
bulunabilen ve hiçbir şeyde kandıramayacağın kimse mustazaf
olabilir mi?” Hayır asla.”[783]
314.
Konu
ed-Delalet
Delalet-Sapıklık
F Bihar, 5/162,
7. bölüm; el-Hidayet ve’l-İzlal
bak.
F 39. konu,
el-Basiret; 532. konu, el-Hidayet; 552. konu, et-Tevfik; 292. konu,
es-Sırat; el-İmamet, 146. bölüm; eş-Şirk, 1988. bölüm;
eş-Şeytan, 2011, 2012. bölüm el-Marifet (1), 2588. bölüm
Kur’an:
“Onlar,
hidayet yerine dalaleti aldılar da alışverişleri kar
getirmedi; hidayeti de bulamamışlardır.” [784]
“Allah insanlardan bir takımını
doğru yola eriştirdi, fakat bir takımı da
sapıklığı hak etti, çünkü bunlar Allah'ı
bırakıp şeytanları dost edinmiş ve kendilerini
doğru yolda sanmışlardı.” [785]
“De ki: “Sapıklıkta olanı Rahman
ne kadar ertelese bile, sonunda tehdit edildikleri azabı ya da
kıyamet gününü gördükleri zaman onlar kimin yerinin daha kötü ve
taraftarlarının daha güçsüz olduğunu bilecektir.” [786]
“Şeytanın kardeşleri onları
azgınlığa sürüklerler ve bundan hiç geri durmazlar.”[787]
bak.
Bakara, 175, 256; Nisa, 44; A’raf, 61, 146
11052. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan’a yaptığı vasiyetinde şöyle
buyurmuştur: “Bilmediğin
şey hakkında konuşmayı, üzerine düşmediği halde
söz söylemeyi terket. Sapıklık olacağından korktuğun
bir yola girme. Çünkü, sapma ihtimali olan yollardan kaçınmak, o korkunç
yerlere girmekten daha iyidir.”[788]
11053. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sapıklığına dalan ve
doğru yolu bulmayan kimseye eyvahlar olsun.”[789]
11054. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sapıklık ile birlikte günahlardan
sakınma faydasızdır. ”[790]
11055. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sapıklık
şımarıklıktır.”[791]
Kur’an:
“Kendilerine nimet ve ikramda bulunduğun
kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve
sapmışların yoluna değil!”[792]
“Şöyle derler: “Rabbimiz! Bizi
bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir kavim
olmuştuk.” [793]
“Zaten sapıklardan başka kim Rabbinin
rahmetinden umudunu keser!” [794]
“İnandıktan sonra küfredip,
küfürlerini artıranlar var ya, onların tövbeleri kabul
edilmeyecektir. İşte sapıklar onlardır.”[795]
11056. İmam
Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! O’nun kurduğu binayı,
yapılan binaların en üstünü kıl. Bizi zelil
kılınmamış, pişman olmamış, münharif
olmamış, ayrılmamış, sapmamış,
saptırmamış ve fitneye düşmemişler zümresiyle haşret.”[796]
11057. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fitne denizlerine daldılar, sünnetlerin
yerine bidatlere sarıldılar. Müminler inzivaya çekildiler,
sapıklar ve yalanlayanlar konuştu.”[797]
bak. el-ihtilaf, 1042. Bölüm
Kur’an:
“Yoksa,
daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi
sorguya mı çekmek istiyorsunuz? İmanı küfre
değiştiren, şüphesiz doğru yoldan sapmış olur.” [798]
“Allah, kendisine ortak
koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan
başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak
koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.”[799]
“Kim Allah'ı, meleklerini,
kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse,
şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.”[800]
“Allah ve Peygamberi bir şeye
hükmettiği zaman, iman eden erkek ve kadının artık
işlerinde başka yolu seçme hakkı yoktur. Allah'a ve Peygambere
baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde
sapmış olur.” [801]
“Heva ve hevesini ilah edinen, bilgisi
olduğu halde Allah'ın şaşırttığı,
kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği
kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir?
Anlamaz mısınız?” [802]
bak.
Nisa, 167; En’am, 140; A’raf, 101, 149; Gafir (Mümin), 35; Yunus, 74
11058. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her sapıklığın bir sebebi
vardır. Her ahdi bozan kimsenin bir şüphesi vardır.”[803]
11059. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Dinin hükümleri birdir, yolu düz
ve doğrudur. Kim ona tabi olursa hedefe ulaşır, kazanır;
kim ondan geri durur uzaklaşırsa, sapar ve pişman olur.”[804]
11060. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektupta şöyle
buyurmuştur: “Gösterişli,
sapıklığınla bezediğin, süslediğin, malum
öğütlerinin tekrarlandığı mektubun bana geldi. Doğru
yola sevkedecek basireti, gerçeğe götürecek kılavuzu olmayan birinin
mektubu. Heva ve hevesi onu çağırmış, o da uymuş; sapıklık
onu gütmüş, o da kendisine tabi olmuş; anlaşılmaz
hezeyanlar savurur, çarpar ve sapıtır.”[805]
11061. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nebinizin Ehl-i Beyt'ine bakın,
yollarına uyun…Onlardan öne geçmeyin ki dalalete düşersiniz ve
onlardan geri kalmayın ki helak olursunuz.”[806]
11062. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hidayetle doğru yola koyulmazsa,
delalet/sapıklık onu helak ve yokluğa sürüp götürür.”[807]
11063. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilgisizce çok niza eden hakkı asla
göremez; haktan sapan güzeli kötü, kötüyü ise güzel zanneder ve dalalet
sarhoşluğuyla sarhoş olur.”[808]
11064. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın hidayetinden başka
hidayet dilerse sapar.”[809]
11065. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim doğru yolu bulmak için
Allah’ın hidayetinden yardım alırsa Allah ona doğru yolu
gösterir. Her kim de münezzeh olan Allah’tan başkasının
hidayetiyle doğru yolu ararsa sapıklığa düşer.”[810]
11066. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sapık olan birinden hidayet
dilerse sapar.”[811]
11067. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir sapıktan hidayet dilerse
doğru yola erişemez.”[812]
11068. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ehli olmayandan hidayet dilerse sapar.”[813]
11069. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim heva ve hevese davet edenlere
aldanırsa sapıklığa düşer.”[814]
bak. el-Heva, 4035. Bölüm; el-Mehabbet (1), 653.
Bölüm
Kur’an:
“Rabbimiz!
Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi
yoldan saptırdılar.” “Rabbimiz! Onlara iki kat azâb ver, onları
büyük bir lânete uğrat” derler.”[815]
“Ey Kitab ehli! Haksız olarak dininizde
taşkınlık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu
saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir milletin heveslerine
uymayın” de.” [816]
“Bizi ancak o günahkarlar saptırdı.” [817]
“Küfredenler: “Rabbimiz! Cinlerden ve
insanlardan, bizi saptıranları göster, onları
ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan
olsunlar” derler.” [818]
“O gün Rabbin onları ve Allah'ı
bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: “Bu
kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine
mi yoldan saptılar? der.” [819]
“Onları
mutlaka saptıracağım, muhakkak onlara boş kuruntular
kurduracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de develerin
kulaklarını yaracaklar.”[820]
“Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde
hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet,
hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu,
Allah'ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına
karşılık çetin azab vardır.” [821]
“Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat
edersen seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar,
sadece tahminde bulunurlar.”[822]
11070. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah katında insanların en
şerlisi, sapmış ve halkın da ona uyarak
sapıttığı zalim imamdır. O yaşanan sünneti
öldürür, terkedilen bidati diriltir”[823]
11071. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yaratıklarından en
fazla buğzettiği iki kişidir. Birincisi Allah’ın
(günahları sebebiyle) kendi başına bıraktığı
kimsedir. Bu kimse doğru yoldan sapmış; bidat sözlere ve halkı
saptırıcı çağrılara yönelmiştir. O halde bu
kimse, kendisi vasıtasıyla fitneye düşenler için bir fitnedir.
Kendinden önce doğru yoldan gidenlerin yolundan sapmıştır
ve hayattayken veya ölümünden sonra kendine uyanlar için
saptırıcıdır. (Dolayısıyla) Hem kendi
günahının ipoteğindedir, hem de başkalarının
günahını yüklenmiştir.”[824]
11072. İmam
Ali (a.s) münafıkların sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Münafıklardan
çekinmenizi tavsiye ederim. Onlar saptırıcı sapıklar ve
hata işleyip insanı hataya sevkedenlerdir”[825]
11073. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir başkası da var, ilim sahibi
olmadığı halde kendini alim diye tanıtır. Cahillerden
ve sapıklardan birkaç sapıklığı ve cehaleti
almış, insanlara aldatış ağlarını
germiş, sahte sözler söylemektedir.”[826]
11074. İmam
Ali (a.s) Nehrevan savaşında öldürülen Hariciler’e
rastladığında şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun size! Şüphesiz sizi
aldatan, sizi zarara uğrattı.” “Onları kim aldattı ey
Müminlerin Emiri?" diye sorulduğunda da şöyle buyurdu: “Saptırıcı
şeytan ve kötülüğü emreden nefisleri”[827]
11075. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kılavuzun sapıklığı,
kendisinden kılavuzluk dileyenin helak oluşuna sebep olur.”[828]
Kur’an:
“Allah kimin gönlünü İslam’a
açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı? Kalpleri
Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara
yazıklar olsun; işte bunlar apaçık
sapıklıktadırlar.” [829]
“Allah ve Peygamberi bir şeye
hükmettiği zaman, iman eden erkek ve kadına artık işlerinde
başka yolu seçme hakkı yoktur.
Allah'a ve Peygambere baş kaldıran şüphesiz apaçık bir
şekilde sapmış olur.” [830]
11076. İmam
Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Fakat sen,
batıl iddialara girişerek senden öncekilerin yolunu tuttun…
Göğsüne dolana kulağının duyduğuna tabi olman etinden
ve kanından daha gerekliyken inatla ve haktan kaçarak bu davaya
apaçık giriştin. Haktan sonra dalaletten başka bir şey mi
var! Apaçık beyandan sonra şüpheye düşmekten başka bir
şey mi var!”[831]
11077. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Delalet bir kaç kısımdır: Bir
kısmı övülmüştür, bir kısmı
kınanmıştır, bir kısmı ise ne
kınanmış ve ne de övülmüştür. O delaletin bir
kısmı da unutkanlıktır. Övülmüş delalet Allah-u
Teala'ya mensup olan delalettir. Örneğin şöyle buyurmuştur: “Allah
dilediğini saptırır.” Yani Allah kullarının
amelleri sebebiyle onları cennet yolundan sapıtır.
Kınanmış delalet ise Allah-u Teala’nın şu ayetinde
zikredilmiştir: “Samiri onları saptırdı” “ve Firavun
kavmini saptırdı ve hidayete eriştirmedi.” Bunun benzerleri
çoktur. Putlara mensup olan dalalete Allah’ın İbrahim suresindeki
sözü örnektir: “Beni, çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut. Ey
Rabbim! onlar halktan bir çoğunu saptırdı.” Hakikat
şudur ki putlar hiç kimseyi saptırmamaktadır belki
insanların kendisi aziz ve celil olan Allah yerine onlara tapmakta ve
kafir olmaktadırlar.
Unutkanlık olan delaletin örneği ise Allah-u Teala'nın
şu sözünde yer almıştır: “Ta ki biri sapınca
(unutunca) onlardan biri kendisine hatırlatsın.” Allah-u Teala
kitabının çeşitli yerlerinde sapıklıktan
bahsetmiştir. O dalaletten bir kısmı da lafzın zahiri
itibariyle peygamberine isnat ettiği sapıklıktır.
Örneğin şöyle buyurmuştur: “Ve seni delalette bulduk ve sonra
hidayet ettik.” Yani seni nübüvvetini tanımadıkları bir
topluluk arasında bulduk ve onları senin vesilenle hidayet etti.”[832]
11078. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun dalalete düştüğü en küçük
şey Allah Tebarek ve Teala’nın hüccetini, kulları üzerindeki
şahidini, yani aziz ve celil olan Allah’ın itaatini emrettiği ve
velayetini farz kıldığı kimseyi
tanımamasıdır.”[833]
11079. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde ondan (Kur’andan)
zorluklarınıza karşı yardım dileyin. Çünkü o; küfür,
nifak, azgınlık ve sapıklık gibi en büyük dertlere
devadır.”[834]
11080. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra bu İslam, Allah’ın kendisi için
seçtiği bir dindir…Sağlam esasıyla azgınlık ve
sapıklık direklerini yıkmıştır.”[835]
11081. İmam
Ali (a.s) Peygamber’in (s.a.a) sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Hakkı
hak ile aşikar kılan, batıl ordularını bertaraf eden,
sapıkların saldırısını bozguna
uğratandır.”[836]
11082. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Batıl yol üzerinde
toplandığınızda, sizin için hak yolun başında
durdum. Her yana şaşkınca bakıyordunuz, kılavuzunuz
yoktu, kuyu kazıyordunuz su bulamıyordunuz”[837]
bak. 532. Konu, el-Hidayet
315.
Konu
ez-Zeman
Kefalet
F Vesail’uş
Şia, 13/149; Kitab’uz-Ziman
F Vesail’uş
Şia, 19/173; Ebvab-u Mucibat’uz-Ziman
bak.
F el-Cennet,
552. bölüm; el-Habs, 684, 685. bölüm el-Hadd, 740. bölüm; er-Rızk, 1478.
bölüm; el-Fetva, 3167. bölüm
11083. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Önder zararı ödeyendir.”[838]
11084. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tabib veya veteriner hastasını veya
bir hayvanı tedavi edince sahibinden izin almalıdır. Aksi
taktirde (mal veya can zarar gördüğünde) kefildir.”[839]
11085. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi bir iş yapmak için kiralanır
ve o da o işi kötü yapar, bozarsa kefildir. Müminlerin Emiri kiralanan bir
kimseyi kefil biliyordu.”[840]
11086. İmam
Sadık (a.s) babalarından naklen şöyle buyurmuştur: “Sanatçılar bir şeyi
yanlışlıkla veya bilerek bozarlarsa, zayi ederlerse
karşılığında aldıkları ücretle
çalıştıkları taktirde kefildirler.”[841]
11087. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir deve sahibi yağ dolu büyük bir
kavanozu taşımakla kiralanmıştı ve o kavanozu
kırınca kendisini Müminlerin Emiri’nin (a.s) huzuruna getirdiler.
İmam ondan parasını aldı.”[842]
11088. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “El, aldığı her şeyi geri çevirmek üzere
kefildir.”[843]
11089. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “El, her neyi alırsa onu geri çevirmekle mükelleftir.”[844]
11090. İmam
Kazım (a.s), kefilin kefaletinin cezası hakkında sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Ceza kefil olan kimsenin uhdesinde değil, malı yiyen
kimsenin uhdesindedir.”[845]
bak. Vesail’uş Şia, 13/271, 29. Bölüm;
276, 30. Bölüm
11091. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kefil olmak zarardır, cezadır ve
pişmanlıktır.”[846]
11092. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ta şöyle
yazılmıştır: “Kefil olmak pişmanlıktır ve
ceza ödemektir.”[847]
11093. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Boynuna hak ve hukuk farz kılma. Zorluklar
ve tatsızlıklar karşısında sabret.”[848]
11094. İmam
Sadık (a.s), Ebu’l Abbas Bekbak’a şöyle buyurmuştur: “Neden Hacca gitmedin?” O şöyle arzetti:
“Birinin kefaletini üstlendim.” İmam şöyle buyurdu: “Neden kefil
oldun? Önceki kavimleri de bu kefaletin yok ettiğini bilmiyor musun?”[849]
11095. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa göstermeye gücünün yetmediği
şeye kefil olma (garanti verme.)”[850]
bak. el-Hukuk, 911; Vesail’uş Şia,
13/154, 7. Bölüm
11096. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer emanet ortadan kaybolursa, emaneti
alan kimse emin ve güvenilir olduğu taktirde hiçbir ceza ödemesi
gerekmez.”[851]
11097. İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer emanetçinin yanındaki emanet yok olursa, emanet veren
kimse böyle bir şart koşmadığı taktirde emanetçi kimse
kefili değildir.”[852]
bak. Vesail’uş Şia, 13/235, 1. Bölüm;
Kenz’ul Ummal, 10/360
316.
Konu
ez-Ziyafet
Ziyafet-Misafirlik
F Bihar,
75/458, 93. bölüm; Fezl’ul İkra’uz-Zif
F Kenz’ul
Ummal, 9/242, Kitab’uz-Ziyafet
F Bihar,
75/450, 91. bölüm; Adab’uz-Zif
F Bihar,
75/444, 88. bölüm; Min meşa ila Team lem yedu ileyh
F Bihar, 75/446,
89. bölüm; el-Hess-u Ala İcabet’ud-Da’vet’il Mümin
F Vesail’uş
Şia, 16/431-434, 23-21. bölümler ve s. 438, 26. bölüm
bak.
F 318. konu,
el-İt’am; ed-Dünya, 1264. bölüm
Kur’an:
“İbrahim'in ikram edilmiş
konuklarının haberi sana geldi mi? Onlar, İbrahim'in yanına
girip: “Selam sana” demişlerdi. İbrahim de: “Selam size”
demişti. Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş,
onların önüne sürüp: “Yemez misiniz?” demişti.”[853]
11098. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikramda
bulunmalıdır.”[854]
11099. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahlaki yücelikler on tanedir. Eğer gücün
yetiyorsa hepsine sahip ol: . . . Misafirperverlik.”[855]
11100. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Misafir rızkını getirir, ev halkının
günahlarını yok eder.”[856]
11101. İmam
Ali (a.s) Ala b. Ziyad’ın geniş evini görünce şöyle
buyurmuştur: “Dünyada bu
evin genişliğini ne yapacaksın? Halbuki ahirette ona daha fazla
muhtaçsın. Evet istiyorsan, onunla ahirete ulaşabilirsin. Yani bu
geniş evde misafir ağırlayarak, akrabalarına iyilik ederek
ve boynunda olan hakları sahibine ulaştırarak böylelikle ahireti
elde edebilirsin.”[857]
11102. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kime bir servet verirse, bununla
akrabalarına yardımda bulunmalı ve güzel ziyafet vermelidir.”[858]
11103. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek yediren kimsenin rızkı, bıçağın deve
hörgücüne girişinden daha hızlı bir şekilde
ulaşır.”[859]
11104. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek verilen eve hayır ve bereket, bıçağın deve
hörgücüne girişinden daha hızlı bir şekilde
ulaşır.”[860]
11105. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İçine misafirin girmediği eve melekler girmez.”[861]
11106. İmam
Ali (a.s), neden üzüldüğünü sorduklarında şöyle
buyurmuştur: “Çünkü tam
yedi gündür bizlere bir misafir gelmedi.”[862]
11107. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötü yemek, velime (düğün) yemeğidir; tok insanlar
oraya davet edilir, aç insanlar ise alıkonulur.”[863]
11108. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zenginlerin davet edilip fakirlerin davet edilmediği kimsenin
davetini kabul etmek mekruhtur.”[864]
11109. İmam
Ali (a.s), Basra’daki valisi İbn-i Huneyf’e yazdığı
mektubunda şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Huneyf! Basra
eşrafından birinin seni ziyafete
çağırdığını, oraya koşarak gittiğini,
çeşit çeşit yemeklerin, kocaman kocaman kaselerin sana
sunulduğunu öğrendim. Oysa yoksulların
(çağrılmayıp) kovulduğu, zenginlerin davet edildiği
bir davete icabet edeceğini sanmıyordum.”[865]
11110. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için sevdiğin kimseyi yemeğe davet et.”[866]
11111. Resulullah
(s.a.a), Ebuzer’e yaptığı öğüdünde şöyle
buyurmuştur: “Allah için
sevdiğin kimseye yemeğinden yedir ve seni aziz ve celil olan Allah
için seven kimsenin yemeğinden ye.”[867]
11112. Resulullah
(s.a.a), hakeza Ebuzer’e şöyle buyurmuştur: “Müminden başkasıyla oturup kalkma ve
takva sahiplerinden başkasının yemeğini yeme.”[868]
bak. 91. Konu, el-Mehabbet, (3)
11113. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden hazır ve gayip olanlara tavsiye ediyorum ki müslümanın
davetini beş mil öteden de olsa kabul etsinler. Zira bu dinin bir
parçasıdır.”[869]
11114. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin mümin üzerindeki farz olan
haklarından biri de davetini kabul etmesidir.”[870]
11115. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Misafirliğe çağırılan kimsenin kabul etmemesi
veya kabul edip yemeğini yememesi cefadandır.”[871]
11116. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir mümin beni koyun paçası yemeğe de dahi davet
etse kabul ederim. Bu iş dinin parçasıdır.”[872]
11117. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah benim, müşriklerin ve münafıkların
yemeğinden istifade etmemi hoş görmez.”[873]
11118. Resulullah
(s.a.a), Ebuzer’e yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Fasık
kimselerin yemeğinden yeme.”[874]
11119. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerinin önüne koyduğu yemeği az görmesi
kendisine (ev sahibine) günah olarak yeter. Kardeşlerinin önüne
koyduğu şeyi az görmesi de misafire günah olarak yeter.”[875]
11120. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin, kendisinin önüne koyduğu
şeyi az gören kimse helak olsun ve kardeşinin önüne koyduğu
şeyi az gören kimse de helak olsun.”[876]
bak. Vesail’uş Şia, 16/431, 21. Bölüm
11121. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Misafirler için kendinizi zahmete atmayınız.”[877]
11122. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse gücünden fazla kendisini misafiri için zahmete
atmasın.”[878]
11123. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kardeşine ikramı… kendisini onun için
zahmete atmamasıdır.”[879]
11124. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi Müminlerin Emiri’ni (a.s)
misafirliğe davet etti. O: “Bana üç söz vermen şartıyla kabul
ediyorum” diye buyurdu. O şöyle arzetti: “Ne sözü ey Müminlerin Emiri?”
İmam şöyle buyurdu: “Dışardan benim için hiçbir şey
temin etmemen, evde var olan şeyi benden esirgememen, eşine ve
çocuklarına zulmetmemen şartıyla.” O şöyle arzetti: “Ben de
kabul ediyorum, ey Müminlerin Emiri!” Böylece Ali b. Ebi Talib onun davetini
kabul etti.”[880]
11125. Haris A’ver
Müminlerin Emiri’nin (a.s) yanına gelerek şöyle arzetti: “Ey Müminlerin Emiri! Allah beni sana feda
etsin! Beni şereflendirmeni ve yanımda yemek yemeni istiyorum.”
Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Kendini zahmete atmaman
şartıyla kabul ediyorum.” Ardından evine girdi. Haris birkaç
parça ekmek getirdi ve müminlerin Emiri (a.s) ekmeği yemeğe başladı.
Haris şöyle arzetti: “Benim birkaç dirhemim var” ve sonra onları
cebinden çıkararak şöyle arzetti: “Eğer izin verirsen senin için
yiyecek alayım.” İmam şöyle buyurdu: “Bunlar senin evinde olan
şeylerdir.”[881]
11126. Hakeza Haris
A’ver şöyle diyor: “Müminlerin Emiri (a.s) yanıma geldi. Ben şöyle arzettim:
“Ey Müminlerin Emiri! Benim evime buyurunuz.” İmam şöyle buyurdu:
“Evinde olan şeyi benden esirgememen ve benim için
dışarıdan bir şey temin etmemen şartıyla kabul
ediyorum.”[882]
11127. Ebu Vail
şöyle diyor: “Ben ve
dostlarımdan biri Selman-i Farisi’nin evine gittik. Onun yanında
oturduk. Selman şöyle buyurdu: “Eğer Allah Resulü zahmete
düşmekten sakındırmasaydı kendimi sizler için zahmete
atardım.” Sonra bir miktar tuz ve üzerine hiçbir baharat
katılmamış sade ekmeği yanımıza getirdi. Dostum
şöyle dedi: “Keşke bu tuzun yanında bir miktar kekik otu da
olsaydı.” Selman ibriğini gönderdi, onu emanet bırakarak bir
miktar kekik otu aldı. Yemeği yedikten sonra dostum şöyle dedi:
“Allah’ın bize verdiği rızıkla kanaat ettiğimiz için Allah’a
şükürler olsun.” Selman şöyle buyurdu: “Eğer Allah’ın sana
verdiği rızıkla kanaat etseydin, şimdi ibriğim
emanette olmazdı.”[883]
11128. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ansızın kardeşin yanına
gelince evinde olan yemeği kendisine getir ve onu davet ettiğin zaman
onu ağırlamakta zahmet çek.”[884]
bak. 465. Konu, et-Tekelluf
11129. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşin evine girdiği zaman ona
yemek ikram et. Eğer yemezse ona su ikram et, eğer su da içmezse ona
abdest almayı teklif et.”[885]
11130. İbn-i
Ebi Ya’fur şöyle diyor: “İmam Sadık’ın (a.s) evinde bir misafir gördüm. Bir
gün bir iş için kalktı. İmam ona izin vermedi ve şahsen
onun işini yaparak şöyle buyurdu: “Allah Resulü (s.a.a) misafirleri
çalıştırmaktan sakındırmıştır.”[886]
11131. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah ve Resulünün kendisini sevmesini isterse misafirleriyle
yemek yesin.”[887]
11132. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim yemeğini misafirleriyle yerse onunla rabbi arasında
hiçbir hicap (engel) olmaz.”[888]
11133. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi kardeşinin evine girince ev
sahibinin dediği yere otursun. Zira ev sahibi odanın durumunu
misafirlerinden daha iyi bilir.”[889]
11134. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri misafirliğe davet edilince çocuğunu da
ardı sıra getirmesin. Eğer böyle yaparsa haram bir iş
yapmıştır ve ev sahibinin evine isyankar olarak
getirmiştir.”[890]
11135. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Misafirlere iki gece ziyafet çekilir. Üçüncü gece ev halkından
sayılır ve her ne verilirse yer.”[891]
11136. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Misafirlik bir gün, iki gün ve üç gündür. Ondan sonra kendisine ne
verilirse sadaka sayılır.”[892]
11137. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Velime birinci gündür, ikinci gün
ikramdır. Üçüncü gün velime vermek ise gösteriş ve şöhret
düşkünlüğüdür.”[893]
11138. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İlk gün velime vermek haktır, ikinci gün ihsandır,
iki gün geçtikten sonra ise gösteriş ve şöhret düşkünlüğüdür.”[894]
11139. Resulullah
(s.a.a), Ali’ye yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Ey Ali!
Velime sadece şu beş hususta olur: Evlilik için, çocuğun
doğumu için, sünnet için, ev almak veya yapmak için ve Mekke’den dönmek
için.”[895]
11140. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedenlerin azığı yemektir.
Canların azığı ise yedirmektir.”[896]
11141. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce insanların lezzeti yedirmektedir.
Aşağılık insanların lezzeti ise yemektedir.”[897]
Ta Harfi
Konular:
ü el-Tıb
(Tıp)
ü el-İt’am
(Yedirmek)
ü et-Tuğyan
(Tuğyan-İsyan)
ü et-Telak
(Boşanma)
ü et-Tema’
(Tamah-Hırs)
ü et-Teharet
(Paklık-Arılık)
ü et-Taet
(İtaat)
ü et-Tib (Güzel Koku)
ü et-Teyere
(Uğursuz Saymak)
ü et-Tinet
(Tiynet-Tabiat)
317. Konu
et-Tıp
Tıp
F Bihar,
62/62-356; Ebvab-u Tıp ve’l-Mualicet’ul Emraz
F Kenz’ul
Ummal, 10/3-110; Kitab’ut-Tıp
F Kenz’ul Ummal,
10/32; et-Tetebbub bi Gayr-i İlm
bak.
F 166. konu,
ed-Deva; 288. konu, es-Sihhe; el-İlm, 2906, 2912. bölümler
11142. Resulullah
(s.a.a) bir tabibe şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Tabib, aziz ve celil olan
Allah’tır, ama sen merhametli bir arkadaşsın.”[898]
11143. Resulullah
(s.a.a) bir tabibe şöyle buyurmuştur: “Allah tabibdir.
Sen merhametli bir arkadaşsın, dertlerin tabibi onu
yaratandır.”[899]
11144. Resulullah
(s.a.a) bir tabibe şöyle buyurmuştur: “Tabib Allah’tır. Nice defa bir şeyi
iyi öğrendiğin halde (hastalığı tedavi yerine)
başkasını yakarsın.”[900]
11145. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Önceleri tabibe mualic (tedavi eden)
deniliyordu. Sonra Musa bin İmran şöyle arzetti: “Ey Rabbim! Dert
kimdendir?” Allah, “Bendendir” diye buyurdu. O şöyle arzetti: “Derman
kimsendir?” Allah: “Bendendir” diye buyurdu. O halde insanların (mualic)
ilaçla tedavi eden kimseyle işi ne?” Allah şöyle buyurdu: “Onunla
gönüllerini hoş ediyorlar.” Bu yüzden mualic tabib olarak
adlandırılmıştır.”[901]
11146. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde
şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Sana riayet ettiğin taktirde
tabibe ihtiyacın olmayacağı dört şey öğreteyim mi?” O
şöyle arzetti: "Öğret ey Müminlerin Emiri! Acıkmadıkça
yemek yeme, henüz iştahın varken yemekten el çek, yemeği iyi
çiğne, uyumadan önce tuvalet ihtiyacını gider. Eğer bu
nüktelere riayet edecek olursan tabibe müracaat etmekten müstağni
olursun.”[902]
11147. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tıb ilmini bilmeden tabiplik eden kimse (her türlü zarara)
kefildir.”[903]
11148. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tıb ilmi ile tanınmayan kimse birini tedavi ederde, telef
olmasına veya zarar görmesine sebep olursa kefildir.”[904]
11149. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeli insan tabibden daha hekimdir.”[905]
11150. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeli kimse görüş
sağlamlığına daha çok sahiptir.”[906]
bak. 64. Konu, et-Tecrube
11151. İmam
Ali (a.s) Peygamber’in sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “O
(Peygamber), dertlerine deva bulmak için tıp bilgisiyle
hastalarını dolaşan bir hekimdir. İlaçlarını
hazırlamış, malzemelerini ısıtmıştır.
İhtiyaç duyulduğunda onlarla kör gönülleri, sağır
kulakları, söylemez dilleri iyileştirir. Gaflet ve
şaşkınlık içinde olanları ilaçlarıyla
iyileştirmek için arar bulur.”[907]
11152. İmam
Sadık (a.s) İbn-i Cündeb’e yaptığı tavsiyesinde
şöyle buyurmuştur: “Nefsini kendisiyle cihat etmen gereken bir düşman ve geri
çevirmen gereken bir ödünç bil. Zira sen nefsinin tabibi karar kılınmışsın.
Esenliğin nişanesi sana tanıtılmış, dert sana
açıklanmış ve ilaca hidayet edilmişsin. O halde kendini
tedavi etmeye koyul.”[908]
11153. İmam
Sadık (a.s) birine şöyle buyurmuştur: “Sen kendi nefsinin tabibi karar
kılınmışsın; sana dert gösterilmiş,
esenliğin nişanesi sana tanıtılmış ve ilaca
kılavuzluk edilmişsin, o halde kendini nasıl tedavi
ettiğine bak.”[909]
bak. 519. Konu, en-Nefs
11154. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim tabiblik ederse Allah’tan
korkmalı, hayır sever olmalı ve elinden gelen çabayı
göstermelidir. ”[910]
11155. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aslandan kaçtığın gibi cüzzamlıdan kaç”[911]
11156. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aslandan sakındığın gibi cüzzamlıdan
sakın.”[912]
11157. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hava soğumaya
başladığında kendinizi soğuktan koruyunuz, sonunda ise
onu karşılayınız. Zira soğuklar ağaçlara
yaptığını bedenlere de yapar. (Başlangıçta)
ağaçların yapraklarını yakar sonunda ise yaprakları
yeşertir.”[913]
318. Konu
el-İt’am
Yedirmek
F Bihar,
74/359, 23. bölüm; İt’am’ul Mümin ve sekahu
F Vesail’uş
Şia, 16/446-455, 28-33. bölümler
F Vesail’uş
Şia, 16/309-543, 17/2-307; Kitab’ul Etime ve’l-Eşribe
bak.
F 316. konu, ez-Ziyafet;
el-Car, 643; es-Seha, 1780. bölüm
Kur’an:
“Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula,
öksüze ve esire yedirirler. Biz sizi ancak Allah rızası için
doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz derler.”
[914]
“Yahut, açlık gününde, yakını
olan bir öksüzü, yahut toprağa serilmiş bir yoksulu
doyurmaktır.” [915]
11158. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete girmenin ve bağışlanmanın
sebeplerinden biri aç olan bir kimseyi doyurmaktır.” Daha sonra aziz ve
celil olan Allah’ın şu ayetini tilavet buyurdu: “Veya açlık
gününde yakını olan bir...”[916]
11159. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yediğin şey gider ve yedirdiğin
şey ise çok ve bereketli olur.”[917]
11160. Muammer bin
Hallad şöyle diyor: “Ebu’l Hasan er Rıza’ya (a.s) şöyle sordum: “Allah-u
Teala'nın, “Onlar sevgilerine rağmen miskini doyururlar”
ayetindeki sevgiden maksat Allah sevgisi midir? Yoksa yemek sevgisi midir?”
İmam şöyle buyurdu: “Yemek sevgisi.”[918]
11161. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah yemek yedirmeyi ve kurban kesmeyi sever.”[919]
11162. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah yemek yedirmeyi ve Mina’da
(kurbanlık) kan dökmeyi sever.”[920]
11163. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennemde en az azap gören kimse Abdullah bin Cezan’dır.”
Kendisine, “Neden Ey Allah’ın Resulü!” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Çünkü o yemek yedirirdi.”[921]
11164. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri (a.s) yemek yedirmek hususunda
insanlardan Allah Resulüne en çok benzeyen kimse idi. Kendi ekmek, sirke ve
zeytinyağı yerdi insanlara ise ekmek ve et yedirirdi.”[922]
11165. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birine yedirdiğin zaman onu doyur.”[923]
11166. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir Müslümana doyuncaya kadar yemek
yedirirse ahiretteki mükafatını alemlerin rabbi Allah’tan başka
hiç kimse hatta mukarrep melek ve mürsel peygamber dahi bilmez. . . daha sonra
Allah-u Teala'nın şu ayetini tilavet buyurdu: veya açlık
gününde yakını olan bir... ”[924]
bak. el-Mehebbet (2), 663. Bölüm; Vesail’uş
Şia, 16/453, 32. Bölüm
Kur’an:
“Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı. Yoksulun
yiyeceği ile ilgilenmezdi. Bu sebeple burada bugün onun bir
acıyanı yoktur. Kanlı irinden başka bir yiyeceği de
yoktur.” [925]
“Düşkün kimseyi doyurmuyorduk.” [926]
“Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize
özenmiyorsunuz.” [927]
“Öksüzü itip kakan, yoksulu doyurmağa
yanaşmayan kimse işte odur.” [928]
11167. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Muhammed’in canı elinde olana andolsun ki Müslüman
kardeşi, veya –komşusu- aç olduğu halde kendisi tok olarak yatan
kimse bana iman etmemiştir.”[929]
11168. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim yanındaki mümin aç olduğu
halde tok karınla gecelerse Allah-u Teala şöyle buyurur: “Meleklerim!
Sizi bu kula şahit tutuyorum ki ben ona emrettim o bana isyan etti. Benden
başkasına itaat etti. O halde onu kendi işine
bıraktım. İzzet ve celalime andolsun ki onu
bağışlamayacağım.”[930]
11169. İmam
Ali (a.s) Basra valisi Osman b. Huneyf’e yazdığı mektupta
şöyle buyurmuştur: “Oysa yoksulların (çağrılmayıp) kovulduğu,
zenginlerin davet edildiği bir davete icabet edeceğini
sanmıyordum.”[931]
bak. Vesail’uş Şia, 16/465, 44. Bölüm
319. Konu
et-Tuğyan
Tuğyan-İsyan
F Bihar,
75/272, 70. bölüm; Bağy ve’t-Tuğyan
bak.
F 42. konu,
el-Bağy; 43. konu, el-Bağiy
Kur’an:
“Firavun'a git, doğrusu o
azmıştır.” [932]
“Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek
vardır.” [933]
“Cehennem, yalnız azgınları
bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır.” [934]
“İşte, azıp da dünya
hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz
cehennemdir.” [935]
11170. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsyankar insan ne de çabuk yere
kapanır.”[936]
11171. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalim iki cezadan birini bekleyen
isyankardır.”[937]
11172. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisini başkalarıyla
oyalarsa karanlıklarda şaşkın şaşkın
dolaşır, belalar içerisinde kaybolur gider. Şeytanları, onu
azgınlıkları içerisinde azdırmaya devam ederler.”[938]
Kur’an:
“Andolsun ki, her ümmete: “Allah'a kulluk edin,
tağuttan (azdırıcılardan) kaçının” diyen
peygamber göndermişizdir.”[939]
“Tağuta
(azdırıcılardan) kulluk
etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere, onlara, müjde vardır.
Kullarımı müjdele.”[940]
bak. Nisa, 36; Bakara, 257
11173. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arkadaşlardan sakın ki bizden
başka arkadaş tağuttur. –veya şöyle buyurdu:- Allah için
ortaktır.”[941]
11174. İmam
Sadık (a.s) kendisine, “Allah-u Teela'nın, “Tağuta kulluk etmekten sakınanlar” ayeti hakkında soran Ebu Basir’e şöyle
buyurmuştur: “Sizler
onlarsınız (kaçınanlarsınız). Her kim bir zorbaya
itaat ederse ona kulluk etmiştir.”[942]
11175. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsa bin Meryem insanları ölmüş
bir yerden geçti. . . şöyle buyurdu: “Ey bu beldenin ehli!” Onlardan biri
şöyle cevap verdi: “Lebbeyk ey Allah’ın ruhu ve kelimesi!” İsa
bin Meryem şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun size! Amelleriniz neydi ki? O şöyle
arzetti: “Tağuta kulluk ve dünyaya dostluk. . .” İsa bin Meryem
şöyle buyurdu: “Nasıl tağuta kulluk ediyordunuz?” O: “Günahkar
insanlara itaat ediyorduk” diye arzetti.[943]
11176. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bizleri ve sizleri zalimlerin hilesinden,
haset edenlerin tecavüzünden ve zorbaların gazabından korusun. Ey
müminler! Sakın tağutlar ve onların dünyayı seven
takipçileri sizleri aldatmasın.”[944]
bak. En-Nubuvve (1), 3770. Bölüm; el-İmamet
(3), 1141. hadis
320. Konu
et-Talak
Boşanma
F Bihar,
104/136, 1. bölüm; et-Talak
F Bihar,
104/1, 25. bölüm; Ma Tehrib-u Bisebeb’it-Talak
F Vesail’uş
Şia, 15/266; Kenz’ul Ummal, 9/639, Kitab’ut-Talak
bak.
F 207. konu;
ez-Zevac
11177. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah talaktan daha nefret edilecek bir şeyi helal
kılmamıştır.”[945]
11178. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah boşanmadan nefret eder ve köle azat etmeyi sever.”[946]
11179. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah sürekli tat (eşlerini değiştirme peşinde
koşan) kadın ve erkekleri sevmez.”[947]
11180. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah bir çok
kadını boşayan ve her defa bir kadını tecrübe eden
erkeklerden nefret eder.”[948]
11181. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın helal
kıldığı şeylerden, boşanmadan daha nefret
ettiği bir şey yoktur. Allah çok kadın boşayan ve her
defasında bir kadını tecrübe eden kimseden nefret eder.”[949]
11182. İmam
Sadık (a.s) Allah Resulü’nün şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: “Aziz ve
celil olan Allah nezdinde İslam'da boşanmayla viran olan evden daha
nefret edilen hiçbir şey yoktur. . . İmam Sadık (a.s) daha sonra
şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah ayrılıktan ve
tefrikadan nefret ettiği için boşamaya bu kadar vurguda bulunmuş
ve defalarca kendisinden söz etmiştir.”[950]
11183. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah, içinde evliliğin
olduğu evi sever ve boşanmanın olduğu evden nefret eder.
Aziz ve celil olan Allah nezdinde boşanmadan daha çok nefret edilecek
başka bir şey yoktur.”[951]
11184. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) birinin yanından
geçti ve ona, “Eşinden ne haber?” diye sordu. O şöyle arzetti: “Ey
Allah’ın Resulü! Onu boşadım.” Peygamber (s.a.a), “Hiçbir
kötülüğü olmaksızın mı?” diye sorunca O şöyle arzetti:
“Hiç bir kötülüğü olmaksızın.” İmam Bakır (a.s)
şöyle buyurdu: “O kimse ikinci defa evlendi Peygamber (s.a.a) yine onun
yanından geçti ve “Evlendin mi?” diye sordu. O, “Evet” diye arzetti. Bir
müddet sonra Allah Resulü yeniden ona, “Eşinden ne haber?” diye sordu. O,
“Boşadım” dedi. Peygamber, (s.a.a) “Hiç bir kötülüğü
olmaksızın mı?” O, “Hiçbir kötülüğü olmaksızın”
diye arzetti. O şahıs yeniden evlendi ve peygamber (s.a.a) yine
yanından geçerken ona, “Evlendin mi” diye sordu. O şahıs “Evet”
dedi. Bir müddet sonra peygamber (s.a.a) ona, “Eşinden ne haber” diye
sordu. O, “Onu boşadım” diye arzetti. Peygamber (s.a.a) “Hiçbir
kötülüğü olmaksızın mı?” diye sordu. O, “Hiçbir
kötülüğü olmaksızın” diye arzetti. Allah Resulü (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Allah sürekli tat değiştiren
kadın ve erkekleri sevmez ve rahmetini onlardan uzak kılar. ”[952]
Kur’an:
“Bundan sonra (üçüncü defa) kadını
boşarsa, kadın başka birisiyle evlenmedikçe bir daha kendisine
helal olmaz. (Eğer ikinci koca da) onu boşarsa, Allah'ın
yasalarını koruyacaklarını sanırlarsa (eski karı
kocanın) birbirlerine dönmelerine bir engel yoktur. Bunlar, bilen kimseler
için Allah'ın açıkladığı hudutlardır.” [953]
11185. İmam
Rıza (a.s) kendisine, “Neden (üç defa) boşanmış kadın
başka birisiyle evlenmeksizin kendi eşine helal olmaz?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala iki defa boşama
izni vermiştir ve şöyle buyurmuştur: “Boşama iki
defadır. O zaman ya iyilikle tutmak veya güzellikle salıvermektir.” Yani
üçüncü boşamada. Erkek üçüncü defa boşayarak aziz ve celil olan
Allah’ın sevmediği bir iş yapmıştır. Bu yüzden
Allah o kadını kendisine haram kıldı ve böylece
boşamayı hafife almasınlar ve kadınlara zarar vermesinler
diye başka bir erkekle evlenmedikçe kendisine helal olmaz.”[954]
11186. İmam
Rıza (a.s) “Muhammed bin Sinan’a üç kere boşamanın sebebi
hususunda şöyle yazmıştır: Üç defa boşamanın sebebi şudur
ki birinci boşamadan üçüncüsüne kadar evlilik hayatını yeni
baştan almaya bir meyil ve rağbet ortaya çıksın veya bir
gazap ve hışım varsa dinsin ve kadınlar korkup uyansın
ve kocalarına itaatsizlikten el çeksin. Zira kadın uygun olmayan
kocasına isyandan ibaret olan uygunsuz amele bulaştığı
için boşanmaya hak kazanmıştır. Kadının dokuz
defa boşamadan sonra ebedi olarak haram kılışının
sebebi ise erkeğin boşamayı oyuncak edinmemesi, kadına
zorbalık etmemesi, işlerinde açık gözle ibret alması ve
dokuz defa boşamadan sonra artık ebedi olarak onunla yaşamaktan
mahrum kalacağını bilmesi içindir.”[955]
11187. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın laneti. . . helal ediciye ve işi helal ediciye
vardırana olsun. Birinci kocasıyla evlenebilsin diye üç defa
boşanmış kadınla evlenip boşayan ve (eşini
yeniden evlenmek için başka bir erkekle evlenmek zorunda bırakan
kocaya olsun. )”[956]
321. Konu
et-Tama’
Tamah-Hırs
F Bihar, 73/168,
129. bölüm; et-Tema’ ve’t-Tezellül li Ehl’id-Dünya
F Kenz’ul
Ummal, 3/495, 817; et-Tema’
bak.
F 104. konu,
el-Hırs; el-İman, 279 ve 289. bölüm ed-Dünya, 1223. bölüm
Kur’an:
“Bir de verdiğim nimetten
artırmamı umar.” [957]
11188. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah çirkin bir haslettir.”[958]
11189. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tamah hikmeti alimlerin kalbinden çıkarır.”[959]
11190. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah çıkışı olmayan bir
giriş ve kefaletine vefa göstermeyen bir kefildir. Nice su içen kimse suya
kanmadan önce su boğazına tıkanır. İstenilen şey
ne kadar değerli olursa onu kaybetmenin musibeti de o kadar büyük olur.
Arzular basiretin gözlerini köreltir. Ve herkesin nasibi ardından gitmese
dahi kendisine ulaşır.”[960]
11191. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah az bir miktarı dahi bir çok
takvayı bozar.”[961]
11192. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bidatlar gibi hiç bir şey dini viran etmez
ve tamah gibi hiçbir şey insanı bozmaz.”[962]
11193. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tamahı kendisini utanca ve aşağılığa
sürükleyen kul ne kötü bir kuldur.”[963]
11194. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanı utanç ve aşağılığa
sürükleyen tamahtan başka bir tamaha sebep olan tamahtan ve faydası
olmayan tamahtan Allah’a sığınırız.”[964]
11195. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyden Allah’a sığınınız: Gereksiz
tamahtan, utanç ve aşağılığa sürükleyen hırstan
ve başka bir ihtirasla sonuçlanan tamahtan.”[965]
11196. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Utanç ve aşağılığa sürükleyen tamahtan ve
faydasız tamahtan Allah’a
sığınırız.”[966]
11197. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer gözünün aydın olmasını
ve dünya ile ahiret hayrına ulaşmayı istiyorsan
başkalarının sahip olduğu şeye olan tamahını
söküp at.”[967]
11198. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Alimlerin ayaklarının üzerinde sabit
kalamadığı kaygan kaya parçası tamahtır.”[968]
11199. Resulullah
(s.a.a), Ensar’a şöyle buyurmuştur: “Sizler kanaat zamanında çoksunuz, tamah zamanında
ise az.”[969]
11200. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim nefsine tamah içirirse onun
hakkında hıyanette bulunmuştur.”[970]
11201. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğün güzelliği tamahtır.”[971]
11202. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Doymak bilmeyen kök tamahtır.”[972]
11203. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın meyvesi mutsuzluktur.”[973]
11204. İmam
Ali (a.s), takva sahiplerinin niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlardan
birinin alametleri; senin onu dini işlerde güçlü… zorlukta
sabırlı, helal peşinde, hidayette neşat, tamahtan
kurtulmuş görmendir.”[974]
11205. İmam
Ali (a.s), Münafıkların sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “İnsanların
ellerinde olan şeyde gözleri olmamayı tamahları için vesile
kılıp pazarlarını canlı tutarlar ve
eşyalarını böylece pahalı satmak isterler.”[975]
11206. İmam
Kazım (a.s), Hişam’a verdiği öğütte şöyle
buyurmuştur: “Tamahtan
sakın ve insanların elinde olan şeye göz dikme. Yaratıklar
hakkında tamahı öldür. Şüphesiz tamah her zilletin
anahtarıdır. Aklı çalar, mürüvvetleri öldürür, yüz suyunu
kirletir ve ilmi ortadan kaldırır.”[976]
11207. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tamah elbisesini giymekten sakın. Zira tamah kalplere
şiddetli bir hırs karıştırır, kalplere dünya
sevgisinin mührünü vurur. Şüphesiz tamah her kötülüğün anahtarı
her günahın başıdır, her iyi işin heba olmasına
sebeptir.”[977]
11208. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tamahtan sakın şüphesiz tamah, peşin bir
fakirliktir.”[978]
11209. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah merkeplerinin seni
koşturmasından ve helak kaynağına
ulaştırmasından sakın.”[979]
11210. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahkarlık ebedi köleliktir”[980]
11211. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah köleliktir. (insanların elinde olan
şeylerden) ümitsizlik ise özgürlüktür.”[981]
11212. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın kendisini sürüklediği kul
kötü bir kuldur.”[982]
11213. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim ömrünün günlerini özgür yaşamak
istiyorsa kalbinde tamaha yer vermesin.”[983]
11214. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahların kulu, köleliğin esiridir
ve asla özgürlüğün yüzünü göremez.”[984]
11215. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın meyvesi dünya ve ahiret zilletidir.”[985]
11216. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahkar insan zilletin esiridir.”[986]
11217. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah zilletin arkadaşıdır.”[987]
11218. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim tamah elbisesini giyinirse kendisini hor
kılmıştır.”[988]
11219. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendisini tamahların
aşağılığından uzak tutmazsa, kendisini zelil
kılmıştır, ahirette de daha zelil ve hor olacaktır.”[989]
11220. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminde kendisini horluğa sürükleyen bir
isteğin olması ne de çirkindir.”[990]
11221. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en zelili tamahkar,
ihtiraslı ve şek içinde olan insandır.”[991]
11222. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahkardan daha zelili mevcut değildir.”[992]
11223. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir haslet tamahtan daha hor
kılıcı değildir.”[993]
11224. İmam
Ali (a.s), İsa’nın (a.s) niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Ne onu
fitneye düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir
çocuğu, ne kendisini meşgul edeceği bir malı ve ne de
kendisini hor kılacak bir tamahı vardı.”[994]
bak. Ez-Zillet, 1357. Bölüm
11225. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın en çok helak olduğu yerler,
tamahların parlaklığı altındadır.”[995]
11226. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahillerin aklı, tamahların ve
arzuların aldatıcılığı anında aldanır
ve insanların akılları imtihan edilir.”[996]
11227. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akılların zayi oluşu
fazlalıkları aramadadır.”[997]
11228. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlardan sakınmakla tamaha
karşı savaşa girişin.”[998]
11229. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlardan sakınmanın
başı, tamahı terketmektir.”[999]
11230. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın azlığı bile bir çok
sakınmayı zayi eder.”[1000]
11231. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim tamaha sarılırsa günahlardan
sakınmayı kaybeder.”[1001]
11232. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın kölesi olan kimse günahlardan
sakınmaya nasıl malik olabilir.”[1002]
11233. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınma ve tamah bir araya gelmez.”[1003]
11234. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın dört dalı vardır:
Sevinç, nazlanma, inatçılık ve çoğu istemek. Sevinç aziz ve
celil olan Allah nezdinde mekruhtur, nazlanma tekebbürdür, inatçılık
insanı günahın tuzaklarına sürükleyen beladır,
fazlalık istemek ise bir oyun, meşguliyet ve
aşağılık şeyleri daha iyi şeylerin yerine
geçirmektir.”[1004]
Kur’an:
“Rablerini överek yüceltenler,
vücutlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve tamah ederek Rablerine
yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan infak edenler
inanır.” [1005]
“Rabbimizin bizi iyi milletle birlikte
bulundurmasını tamah ederken (umarken) niçin Allah'a ve bize gelen
gerçeğe inanmayalım?” dediklerini görürsün.” [1006]
11235. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Günahlarıma bakınca dehşete
kapılıyorum. Senin bağışına bakınca da
tamaha kapılıyorum.”[1007]
11236. İmam
Seccad (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Eskiden beri sana olan ümidim
sebebiyle ve sende var olan büyük tamahım nedeniyle ve kendine farz
kıldığın yumuşaklık, merhamet ve rahmet sebebiyle
senden diliyorum.”[1008]
11237. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey efendim! Meyil ve rağbetim
sanadır, korkum sendendir, senden ümitliyim, ümidim beni sana sevk
etmiştir.”[1009]
11238. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Efendim! İhsanına ve iyiliğine
olan zannımı yalanlama. Zira ki sen benim güvendiğim ve itimat
ettiğimsin.”[1010]
bak. el-İbadet, 2495. Bölüm
322. Konu
et-Teharet
Taharet-Temizlik
F Bihar, 80,
81; Kitab’ut-Teharet
F Kenz’ul
Ummal, 9/276, Kitab’ut-Teharet
F Vesail’uş
Şia, 1/99; Kitab’ut-Teharet
F Kenz’ul
Ummal, 7/38; fi’t-Teharet
bak.
F 516. konu, en-Nezafet;
el-Usul, 92. bölüm; el-Vuzu, 4105. bölüm
11239. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Taharet imanın bir cüzüdür (veya yarısıdır.)”[1011]
11240. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun hesaba çekileceği ilk şey taharettir.”[1012]
11241. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir namaz taharetsiz kabul edilmez.”[1013]
Kur’an:
“Allah kendi katından bir güven
işareti olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Sizi
arıtmak, sizden şeytan vesvesesini gidermek, kalplerinizi
pekiştirmek ve sebatınızı artırmak için gökten size su
indirmişti.” [1014]
“Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci
gönderen O’dur. Gökten tertemiz su indirmişizdir.” [1015]
1-Su
11242. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her su necis olduğunu bilmedikçe
temizdir.”[1016]
11243. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Su temizler, ama (eğer necis olursa)
hiçbir su onu temizleyemez.”[1017]
11244. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah suyu temiz ve temizleyici
yaratmıştır ve hiçbir şey suyu, rengi, tadı veya
kokusu değişmedikçe necis edemez.”[1018]
2-Güneş
11245. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güneşin üzerine vurduğu her şey
temizdir.”[1019]
11246. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güneş alan her şey temizdir.”[1020]
11247. İmam
Bakır (a.s), damın üzerindeki veya namaz kılınan yerdeki
idrarın hükmü sorulunca şöyle buyurmuştur: “Güneşin kuruttuğu yerin üzerinde
namaz kıl. Zira temizdir.”[1021]
Bak. Vesail’uş Şia, 2/1042, 29. Bölüm
3-Toprak:
11248. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah toprağı da
su gibi temizleyici karar kılmıştır.”[1022]
11249. İmam
Sadık (a.s) ayağını necis olan bir yere basan sonra da bu
ayakla temiz yerden yürüyen kimse hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “On beş
zira’ (bir zira’ parmak uçlarından dirseğe kadardır) veya
benzeri kadar yol yürümüşse sakıncası yoktur. ”[1023]
bak. Vesail’uş Şia, 2/1046, 32. Bölüm
4-Ateş:
11250. İmam
Kazım (a.s) alçı, necaset (kurumuş dışkı) ve
ölünün kemiği ile pişirilir sonra onunla bir caminin alçısı
yapılırsa üzerine secde edilebilir mi diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Su ve
ateş o alçıyı temiz kılar.”[1024]
bak. Vesail’uş Şia, 2/1099, 81. Bölüm
Kur’an:
“Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak sizden her türlü
pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” [1025]
“Hani Melekler şöyle demişti: “Ey
Meryem! Allah seni seçip temizledi. Alemlerin kadınlarından seni
tercih etti.” [1026]
“Mallarının bir
kısmını, kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al,
onlara dua et; senin duan onlar için bir huzurdur. Allah işitir ve bilir.”
[1027]
11251. İmam
Ali (a.s) Peygamberlerin vasfı hakkında şöyle buyurmuştur: “Yüce sülblerden, temiz
kılınmış rahimlere aktarmıştır..”[1028]
11252. İmam
Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) vasfı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Ahlak
bakımından temizlerin en temiz
kılınmışıydı. Cömertlik bakımından
kendisinden hayır umulanların en cömerti idi.”[1029]
11253. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öyleyse tertemiz olan Peygamberine (s.a.a) uy;
çünkü, onda uyacak kimse için güzel örnekler, yaslanacak kişiye yaslanacak
yerler vardır.”[1030]
11254. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah imanı şirkten temizlenmek için
farz kılmıştır.”[1031]
11255. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ilahi takva kalplerinizdeki
hastalığın ilacıdır. . . ve nefislerinizin
aşağılıklarının temizleyicisidir.”[1032]
11256. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizler ki temizlenmekten
kaçamazsınız. O halde kendinizi ayıpların ve
günahların aşağılığından temizleyiniz.”[1033]
11257. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalplerinizi hasetten temizleyiniz; zira
çekememezlik kalpleri karartır ve hasta kılar.”[1034]
11258. İmam
Ali (a.s) Osman b. Huneyf’e şöyle buyurmuştur: “yeryüzünü şu aksi ve ters adamdan temizlemek için mü-cadele ederim”[1035]
bak. el-Kalb, 3393. Bölüm; en-Nefs, 3919, 3921,
3923. Bölümler
323. Konu
et-Taet
İtaat
F Vesail’uş
Şia, 11/184, 18. bölüm; Vucub-u Taetillah
F Bihar,
70/91, 47. bölüm; Taetullah ve Resulihi ve Hucecihi
F Bihar,
73/391, 142. bölüm; Men Eta’el-Mehluk fi Me’siyet’il Halik
bak.
F 446. konu,
et-Taklit; 331. konu, el-İbadet
F En-Nibve,
3770. bölüm; el-Muhabbet (4), 679. bölüm; er-Rıza (1), 1515. bölüm;
el-Esbab, 1726. bölüm; el-İzzet, 2710. bölüm; el-İlm, 2834. bölüm
Kur’an:
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere
ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde
çekişirseniz ve Allah'a ve ahiret gününe iman etmişseniz onun halini
Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice
itibarıyla en güzeldir.” [1036]
bak. Bakara, 285; Al-i İmran, 32, 132;
Nisa, 13, 46, 69; Maide, 7, 92; Enfal, 1, 20.; Tevbe, 71; Nur, 47, 56;
Lokman 15; Ahzab 36, 66. 71 Zuhruf 61, 63 Muhammed 21; Hucurat
1, 14 Mücadele 13; Saf 5; Tegabun
12, 16 Talak 1
11259. İmam
Ali (a.s) münezzeh olan Allah’a hitaben şöyle buyurmuştur: “Yaratılmışları
yalnızlık vahşetinden ötürü yaratmadın. Bir yarar
uğruna kullanmadın… Sana karşı gelen saltanatını
eksiltmez. Sana boyun eğen, senin hükümranlığını
artırmaz.”[1037]
11260. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mahlukatı
yarattı; yarattığı zaman onların itaatlerinden
mustağni ve günahlarından da güvende idi. Çünkü isyan edenin
isyanı ona zarar vermediği gibi, itaat edenin itaati de ona fayda
vermez.”[1038]
11261. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aksine senin için
yarattığı mağfireti, senden alıkoyduğu
kötülüğü veya belayı fark ettiğinde, O’nun sana olan lütfünü
göreceksin! Bir de Allah’a itaat etmiş olsaydın ne
olacağını düşün!”[1039]
11262. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat zeki insanların
ganimetidir.”[1040]
11263. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat sağlam bir
sığınaktır.”[1041]
11264. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat en sağlam servettir.”[1042]
11265. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat gözün nurudur.”[1043]
11266. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat Allah’ın gazap ateşini
söndürür.”[1044]
11267. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat fakirin izzetidir. Sadaka ise
zenginin hazinesidir.”[1045]
11268. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat her doğruluğun
anahtarı ve her türlü fesadın ıslah sebebidir.”[1046]
11269. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaat et ki ganimet elde edesin.”[1047]
11270. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan Allah’ın rahmetine en
layık olan kimse onların en çok itaat edenidir.”[1048]
11271. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaatle talih yönelir.”[1049]
11272. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaatle kurtuluş hasıl olur.”[1050]
11273. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaate koş ki mutlu olasın.”[1051]
11274. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaati iç giysin karar kıl, dış giysi
değil.”[1052]
11275. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münezzeh olan Allah, acizlerin
kusur ettiği yerde itaati, zeki insanların ganimeti
kılmıştır”[1053]
11276. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güçlü olunca Allah’a itaat hususunda güçlü ol
ve zayıf olunca da Allah’a isyan hususunda
zayıf ol.”[1054]
11277. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsin, Allah’a itaat hususunda sana
yardım ettikçe onu saygın tut.”[1055]
11278. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaatte direniniz ve hayırlı
işlere koşunuz.”[1056]
11279. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en çok hayır dileyeni
en çok kendi hayrını dileyen ve rabbine en çok itaat edendir”[1057]
11280. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini Allah’a itaat üzere tutarsan onu
saygın bilmiş ve eğer isyanı üzere tutarsan onu hor
kılmış olursun.”[1058]
11281. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm hallerde Münezzeh olan Allah’a itaat et ve
göz açıp kapatıncaya kadar kalbini O’nun ümidi ve korkusundan
boş tutma.”[1059]
11282. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkında cehalet özrünü
getiremeyeceğiniz kimseye itaat ediniz.”[1060]
11283. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah nezdinde olan şeylere, itaat dışında bir
şeyle ulaşılamaz.”[1061]
11284. İmam
Zeyn’ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allahım! Muhammed'e ve Al-i Muhammed’e
selat gönder ve bizleri tevfikinle itaat yoluna, iyilerin makam ve menzillerine
erişmeyi kolay kıldığın kimselerden karar kıl.
Onlar sana hizmetle hayat buldular, mukarrep oldular
(yakınlaştılar) değerlendiler ve süslendiler.”[1062]
11285. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim yaratıcıya itaat ederse
yaratığın hoşnutsuzluğu ve gazabından dolayı
korkuya kapılmaz.”[1063]
11286. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Muhammed’in (s.a.a)
dostu, Peygamber’le akrabalık bağı uzak olsa bile Allah’a itaat
eden kimsedir; Muhammed’in düşmanı ise peygambere akrabalık
bağı yakın olsa bile Allah’a isyan eden kimsedir.”[1064]
11287. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçekten de siz,
içinizden ölen kimselerin gördüğünü görseydiniz feryat eder, inleyip
sızlardınız; korkar dinler, itaat ederdiniz.”[1065]
11288. İmam
Ali (a.s), Haris-i Hemdani’ye yazdığı bir mektupta şöyle
buyurmuştur: “Bütün
işlerinde Allah’a itaat et. Çünkü Allah’a itaat etmek, onun
dışındaki her şeyden faziletlidir.”[1066]
11289. Resulullah
(s.a.a) Veda Haccında şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki sizleri cennete
yakın ve cehenneme uzak kılacak her şeyi sizlere emrettim.”[1067]
11290. İmam
Ali (a.s) oğluna yaptığı vasiyetinde şöyle
buyurmuştur: “Çünkü O
(Yani münezzeh olan Allah), sana ancak iyi şeyleri emreder ve sadece
çirkin şeylerden alı-koyar.”[1068]
bak. eş-Şeria, 1982. Bölüm; el-Haram,
801. Bölüm; ez-Zenb, 1361. Bölüm
11291. İmam
Ali (a.s) delalet ehlinin sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Rableri
onları çağırdı ama onlar rablerine nankörlük edip gerisin
geriye döndüler. Ama şeytan çağırdığında ise
icabet edip isteklerini kabul ettiler.”[1069]
11292. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah sizleri beka yurduna ebedi
karar kılınacak yere, nimetlere, peygamberler ve mutlularla
komşuluğa çağırdı. Sizler ise isyan edip yüz çevirdiniz.
Dünya sizleri mutsuzluk yurduna, fena mahalline, çeşitli bela ve
sıkıntılara çağırdı. Siz ise itaat edip öne
geçtiniz ve koştunuz.”[1070]
bak. 267. Konu, eş-Şeytan
Kur’an:
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere
ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde
çekişirseniz ve Allah'a ve ahiret gününe iman etmişseniz onun halini
Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice
itibarıyla en güzeldir.”[1071]
bak. Al-i İmran 32, 132 Nisa
13, 14, 59, 68 Maide 92;
Enfal 1, 20 Tevbe 71; Nur
52, 54, 56 Ahzab 36, 66, 71
Zuhruf 33; Fetih 17; Hucurat
14; mücadele 21; Haşr 4, 7 Tegabun
12
11293. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Peygamberini sevgisi
ve muhabbeti altında yetiştirdi ve şöyle buyurdu: Şüphesiz
ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” Sonra din ve ümmetin işini ona havale
etti ve şöyle buyurdu: Peygamber'in sizlere getirdiği her
şeyi alınız ve sizleri sakındırdığı her
şeyden sakınınız.””[1072]
11294. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Peygamberi’ni (s.a.a) terbiye etti ve
Allah’ın istediği yere erişince de ona şöyle buyurdu: “İyiliği
emret ve cahillerden yüz çevir.” Allah Resulü de böyle yapınca Allah
onu övdü ve şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki sen yüce bir ahlak
üzeresin.” Onu böylece övünce dinini ona havale etti ve şöyle buyurdu:
“Peygamberin size getirdiği her şeyi alınız ve sizi
sakındırdığı her şeyden de
sakınınız.”[1073]
11295. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer bana itaat ederseniz Allah’ın
izniyle meşakkatli ve acılarla dolu bile olsa, sizi cennet yoluna
götürürüm.”[1074]
11296. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiğinde
yazdığı mektupta ona şöyle buyurmuştur: “Büyük işleri, zor durumları, seni
şüpheye düşüren işleri Allah ve Resulüne döndür. Allah,
irşat etmeyi sevdiği top-luma şöyle buyurmuştur: “Ey
İman edenler! Allah’a, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat
edin; eğer bir işte çekişir, ihtilafa düşerseniz, onu
Allah’a ve Resulüne döndürün.” Allah’a döndürmek, kitabının muhkem
hükmünü almak; Resule döndürmek ise, (Müs-lümanları) toplayan,
dağıtmayan sünnetine sarılmaktır.”[1075]
11297. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’i vali kıldığında
Mısır halkına yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Size
Allah’ın kullarından; korku günlerinde uyumayan bir kulu gönderiyorum…
Onu dinleyin, hakka uygun olan emrine itaat edin. O, Allah’ın
kılıçlarından bir kılıçtır.”[1076]
bak. eş-Şura, 2142. Bölüm
11298. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaatlerin en üstünü lezzetleri
terketmektir.”[1077]
11299. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaatlerin en üstünü lezzetlerden kenara
çekilmektir.”[1078]
11300. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlardan sakınmanın en üstünü
şehvetlerden uzak durmaktır.”[1079]
bak. Er-Rıza (2), 1524. Bölüm; el-Amel,
2945. Bölüm; 537. Konu, el-Heva
11301. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllıya itaat et; ganimetlen. Cahile
isyan et; salim kal.”[1080]
11302. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana isyan etse bile kardeşine itaat et ve
o sana cefa bile etse sen onunla ilişki kur.”[1081]
11303. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlme itaat et ve cehalete isyan et ki
kurtuluşa eresin.”[1082]
11304. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana nefsini ıslah etmeyi emreden kimse
itaat etmene en layık kimsedir.”[1083]
11305. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaat etmene en layık kimse sana
sakınmayı emreden kimsedir. Seni heva ve hevesten
sakındırandır.”[1084]
11306. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaat etmene en layık kimse
kendisinden kaçamayacağın ve emrini reddedemeyeceğin kimsedir.”[1085]
11307. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dostluğunu ve düşüncesini
emrine verirse sende itaatini emrine ver.”[1086]
11308. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Selim bir kalbe sahip
olan kimseye ne mutlu ki hidayet edene uyar, kötülüğe sevk etmek
isteyenden kaçınır, gözlerini açan kimsenin verdiği basiretle
kurtuluş yolunu bulur, hidayeti emredene itaat eder.”[1087]
Kur’an:
“Rabbimiz!
Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi
yoldan saptırdılar.” “Rabbimiz! Onlara iki kat azâb ver, onları
büyük bir lânete uğrat” derler.” [1088]
11309. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin, dikkat
edin! Makamıyla övünen, nesebiyle başkalarına karşı
büyüklenen, kazasına karşı koyarak ve nimetlerini görmezlikten
gelerek Rablerine çirkin şeyler isnad eden ve Allah’ın kendilerine
verdiği nimetleri inkar eden büyüklerinize ve idarecilerinize itaat
etmekten sakının… Saf suyunuza bulanık sularını
katıp içtiğiniz, sıhhatinize hastalıklarını
karıştırdığınız, hak inancınıza
batıllarını girdirdiğiniz nesebi şüpheli kimselere
uymayın. Onlar fıskın temelidirler.”[1089]
11310. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim yaratığa itaate ve
yaratıcıya isyana boyun bükerse dini yoktur.”[1090]
11311. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ı hoşnutsuz kılacak bir iş
yapmakla bir yöneticiyi hoşnut kılarsa aziz ve celil olan
Allah’ın dininden dışarı çıkmıştır.”[1091]
11312. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gevşek davranan,
hakları zayi eder; söz taşıyana uyan da dostunu kaybeder.”[1092]
bak. el-İmamet, 156. Bölüm
11313. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi sana muhtaç olursa sana itaati de sana
olan ihtiyacı miktarıncadır.”[1093]
11314. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üstündekine itaat et ki altındaki de sana
itaat etsin.”[1094]
11315. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İtaatler azalınca günahlar
çoğalır.”[1095]
11316. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin kalbi Allah karşısında
mütevazi olursa bedeni Allah’a itaatten usanmaz.”[1096]
324. Konu
et-Tiyb
Güzel Koku
F Bihar,
76/140, 19. bölüm; et-Teyb
F Bihar,
76/146, 24, 25. Bölümler; er-Riyahin
F Vesail’uş
Şia, 1/440, 89. bölüm, İstihbab’ut-Tetayyub
11317. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel koku tılsımdır.”[1097]
11318. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel koku sürmek Enbiyanın
ahlakındandır.”[1098]
11319. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Enbiyanın ahlakından biri de güzel
koku sürmektir.”[1099]
11320. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel koku sürmek Resullerin sünnetindendir.”[1100]
11321. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) güzel koku için yemekten
daha çok harcama yapıyordu.”[1101]
11322. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel koku kalbi güçlendirir.”[1102]
11323. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel koku kalbi güçlendirir ve cinsel gücü artırır.”[1103]
11324. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsana her gün güzel kokudan istifade
etmesi yakışır. Eğer her gün yapamazsa gün
aşırı güzel koku sürmelidir bu da mümkün değilse her Cuma
günü (güzel koku sürmeyi) terketmemelidir.”[1104]
11325. İmam
Sadık (a.s) oruç tuttuğunda güzel koku sürüyor ve şöyle
buyuruyordu: “Güzel koku
oruçlu kimsenin hediyesidir.”[1105]
11326. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer oruçlu kimse günün
başlangıcında güzel koku sürerse aklını kaybetmez.”[1106]
11327. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim günün başlangıcında
güzel koku sürünürse akşama kadar aklı kendisi ile olur.”[1107]
11328. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Osman b. Maz’un Allah Resulüne şöyle
arzetti: “Güzel kokudan istifade etmeyi ve benzeri birkaç şeyi (ki
adını zikretti) terketmek istiyorum. Allah Resulü şöyle buyurdu:
“Güzel koku sürmeyi terketme. Zira melekler müminin güzel kokusunu koklar. O
halde en azından Cuma günü güzel kokudan istifade et.”[1108]
11329. Enes bin
Malik şöyle diyor: “Allah Resulü’ne güzel koku verilince onu reddetmiyordu.”[1109]
11330. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber güzel koku ve tatlıyı
reddetmezdi.”[1110]
11331. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri’ne (a.s) güzel kokulu bir
yağ (krem) verildi. İmam yağ süründüğü halde yeniden
yağ sürdü ve şöyle buyurdu: “Biz güzel kokuyu reddetmeyiz.”[1111]
11332. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah-u Teala için kendisine güzel koku sürerse Kıyamet
günü kokusu keskin miskten daha güzel olur ve her kim Allah’tan
başkası için güzel bir koku sürünürse kıyamet günü leşten
daha kötü kokar.”[1112]
11333. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadınların güzel kokusu rengi aşikar kokusu ise
gizlidir. Erkeklerin güzel kokusu ise kokusu aşikar ve rengi gizlidir.”[1113]
11334. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel koku sürünen ve kokusu burunlarına gitsin diye bir grubun
(erkek cemaatin) yanından geçen kadın zinakardır. ”[1114]
11335. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Siz kadınlardan biri namaza hazır olunca güzel koku
sürmesin.”[1115]
bak. Ez-Zina, 1601. Bölüm
325. Konu
et-Tayere
Uğursuz Saymak
F Vesail’uş
Şia, 8/262, 8. bölüm; İstihbab-u Terk’ut-Teyere
F Kenz’ul Ummal,
10/111, Kitab’ut-Teyere ve’l-Fal ve’l-Udva
bak.
F 402. konu,
el-Fal
Kur’an:
“Doğrusu sizin yüzünüzden
uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz andolsun ki sizi
taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azab
dokunacaktır” demişlerdi.”[1116]
Bak. Neml, 47, A’raf, 131
11336. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Uğursuz saymak şirktir.”[1117]
11337. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimi, uğursuz saymak işinden alıkoyarsa şirk
koşmuştur.”[1118]
11338. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir yolculuk için evini terk eder ve uğursuz
saydığı için geri dönerse Muhammed’e nazil olan şeye
küfretmiştir.”[1119]
11339. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Uğursuz sayan veya kendisine uğursuz olduğu söylenen
(başkalarının uğursuz saydığına inanan)
kimse, kahinlik eden veya kendisine kehanette bulunulan kimse, (kehanete
başvuran) sihirbazlık eden veya kendisine sihir yapılan (sihire
başvuran) kimse bizden değildir.”[1120]
11340. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kuşların uçmasından yorum çıkarmak, uğursuz
saymak ve falcılık puttandır.”[1121]
11341. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En doğru fal güzel faldır.”[1122]
11342. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi fal güzel faldır.”[1123]
11343. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötüye yorumlayınca işini yap, yoruma itina etme, zanda
bulununca hüküm verme ve sende hasadet hissi oluşunca aşırı
gitme.”[1124]
11344. Şüphesiz
peygamber (s.a.a) güzele yorumlamayı seviyor, kötüye yorumlamayı
hoş görmüyordu ve şöyle buyuruyordu: “Her kim tatsız bir olay görür de kendisine
uğursuz gelirse şöyle desin: “Allahım! İyiliği senden
başkası vermez. Kötülüğü senden başkası defetmez. Ve
tüm güç ve kudret sendendir.”[1125]
11345. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötüye yorumlamanın tesiri sana
bağlıdır. Eğer onu kolaya alırsan
kolaylaşır, sıkı davranırsan zorlaşır.
Eğer onu bir şey saymazsan o da bir şey olmaz.”[1126]
11346. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötüye yorumlamanın kefareti tevekküldür.”[1127]
11347. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne (batıl yoldan) sirayet doğrudur ne kötüye yorumlamak ve
ne de uğursuzluk.”[1128]
11348. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer uğursuzluk diye bir şey olsaydı dilde
olurdu.”[1129]
11349. Resulullah
(s.a.a) kendisine, “Hangi şey uğursuzluktur?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Kötü huyluluk.”[1130]
11350. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yumuşaklık uğurlulukla birliktedir. Kabalık ise
uğursuzlukla.”[1131]
326. Konu
et-Tiynet
Tiynet-Tabiat
F Bihar,
5/225, 10. bölüm; et-Tiynet ve’l-Misak
F Bihar,
67/77, 3. bölüm; Tiynet’ul Mümin
bak.
F 60. konu,
el-Cibr; 443. konu, el-Kaza (1); 431. konu, el-Kadr; 28. konu, el-Meşiyyet
Kur’an:
“O,
sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel tayin edendir. Belirli bir ecel
O’nun katındadır; sonra bir de şüphe edersiniz.”[1132]
11351. İmam
Ali (a.s) huzurunda insanların farklılıklarından
bahsedilince şöyle buyurmuştur: “Onların arasındaki
farklılıklar, yapılarındaki unsurların
farklılığından kaynaklanmaktadır. Onlardan
bazıları toprağın tuzlu, bazıları tatlı,
bazıları sert ve bazıları da yumuşak
parçalarından meydana gelmişlerdir. Onlar, topraklarının
birbirlerine yaklaştırdığı kadar birbirlerine
yaklaşır ve topraklarının farklılığı
kadar birbirlerinden farklı olurlar. Bu yüzden biri dış görünümü
güzel, fakat aklı nakıs; biri boyu uzun, fakat himmeti az; biri
amelleri iyi, fakat dış görünüşü çirkin; biri boyu kısa,
fakat düşünceleri derin; biri fıtratı iyi, fakat ameli kötü;
biri güzel ahlaklı, ama aklı karışık; bir diğeri
ise aydın kalpli konuşkan biri olur.”[1133]
Za Harfi
Konular:
ü ez-Zefer (Zafer)
ü ez-Zufr
(Tırnak)
ü ez-Zulm (Zulüm)
ü ez-Zen (Zan)
327. Konu
ez-Zafer
Zafer
bak.
F 100. konu,
el-Harb; es-Sebr, 2168, 2169. bölümler
11352. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zafer, kesin irade ve uzak görüşlülüğün
ipoteğindedir.”[1134]
11353. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zafer, uzak
görüşlülükle kazanılır; uzak görüşlülük, düşünüp
taşınmakla mümkündür.”[1135]
11354. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kahramanlığın kökü güçlülüktür,
meyvesi ise zafer.”[1136]
11355. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim halim olursa zafere erişir.”[1137]
11356. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabır iki zaferden biridir.”[1138]
11357. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde
şöyle buyurmuştur: “Düşmanına iyilik ve lütufla
üstün gel; bu, iki zaferin (intikam veya affın) en
tatlısıdır.”[1139]
11358. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmana ihsan ve bağışta
üstün gelmeye çalışmak iki zaferden biridir.”[1140]
11359. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim iyiliği ararsa ona
ulaşır. Her kim de kötülüğün merkebine binerse ona
(kötülüğe) ulaşır.”[1141]
11360. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim öfkesine galib gelirse şeytana
karşı üstün gelir ve her kime de öfkesi malik olursa şeytan ona
karşı galib gelir.”[1142]
11361. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanına karşı koymak için
ona üstün gelmeyi ve fırsat elde etmeyi bekle ki bu taktirde zafere
erişirsin.”[1143]
11362. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zafere erişmekten dolayı azma.
Şüphesiz zamanın sana galip gelmesinden güvende değilsin.”[1144]
11363. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahın kendisine galebe
çaldığı kimse zafere erişmemiştir ve her kim de
kötülüğe sarılarak üstün gelirse yenilgiye
uğramıştır.”[1145]
11364. İmam
Sadık (a.s) huzurunda tartışan iki kişiye şöyle
buyurmuştur: “Biliniz ki
her kim zulüm yoluyla galip gelirse hayra ulaşmaz.”[1146]
11365. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce insanın zaferi affetme ve
ihsandır. Aşağılık insanın zaferi ise
zorbalık ve azgınlıktır.”[1147]
11366. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce insanın zaferi kurtarıcıdır.
Aşağılık insanın zaferi ise yok edicidir.”[1148]
bak. 458. Konu, el-Kerem
11367. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tırnakları kısaltmak büyük hastalığı
önler ve rızkı çoğaltır.”[1149]
11368. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tırnakları şu sebeple
kısaltmak gerekir ki şeytanın yuvaları ve
unutkanlığın kökenidir.”[1150]
11369. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytanın kendisiyle insanoğluna
musallat olduğu en gizli ve gözükmeyen yol tırnakların
altında yuvalanmasıdır.”[1151]
11370. Enes
şöyle diyor: “Resulullah
(s.a.a) bizlere (nezafet) için şöyle vakit tayin etti: “İnsan
kırk günde bir avret mahallindeki kılları ve
uzadığında koltuk altındaki kıllarını kesmeli, bıyığını
uzatmamalı ve her Cuma günü tırnaklarını kesmelidir.”[1152]
11371. Resulullah
(s.a.a) erkeklere şöyle buyurmuştur: “Tırnaklarınızı
uzatmayınız. Kadınlara ise şöyle buyurmuştur:
“Tırnaklarınızı uzatınız zira bu sizin için daha
güzeldir.”[1153]
bak. Vesail’uş Şia, 1/434, 81. Bölüm
11372. Aziz ve
celil olan Allah’ın İsa’ya (a.s) verdiği öğütlerden biri de
şuydu: “Ey
İsa! (a.s) İsrail oğullarının zalimlerine şöyle
de: “Tırnaklarınızı (ellerinizi) haram gelirden
kısaltın, kulaklarınızı sövgü işitmek hususunda
sağır kılın ve kalplerinizle bana yönelin. Zira ben
yüzlerinizi (şekillerinizi) istemem.”[1154]
329. Konu
ez-Zulm
Zulüm
F Bihar,
75/305, 79. bölüm; ez-Zulüm ve envauhu
F Bihar, 75/17,
33. bölüm; Nesr’uz-Zuefa ve’l-Mezlumin
F Bihar,
75/367, 82. bölüm; er-Rikun ila’z Zalimin
F Bihar,
75/384, 84. bölüm; Redd’uz-Zulüm an’il Mezlumin
F Kenz’ul
Ummal, 3/498, 824, ez-Zulüm
bak.
F 42. konu,
el-Beğy; 43. konu, el-Bağiy; el-Marifet(3), 2649-2651. bölüm
el-İmamet (3), 193. bölüm; el-Hilef, 934. bölüm; ed-Dua, 1198. bölüm;
el-Mescid, 1759. bölüm; es-Sultan, 1854, 1858; el-İlm, 2905. bölüm;
es-Sırat, 2252. bölüm; el-Fesat, 3204. bölüm; el-Kaza(2), 3360. bölüm
Kur’an:
“Allah zulüm eden kimseleri doğru yola
eriştirmez.” [1155]
“Allah iman edip salih amel işleyenlerin
ecirlerini ise eksiksiz verecektir. . Allah zalimleri sevmez.” [1156]
“Zalimler bunun için saadete ulaşamazlar.” [1157]
“İşte bu Allah'ın
yaratışıdır. Ondan başkasının ne
yarattığını Bana gösterin. Hayır; gösteremezler,
zalimler apaçık sapıklık içindedir.” [1158]
“Allah şeytanın
karıştırdığını, kalplerinde hastalık
bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseleri sınamayı vesile
kılar. Zalimler şüphesiz derin bir ayrılık içindedirler.” [1159]
“Yere, “Suyunu çek!”, Göğe, “Ey gök sen de
tut!” Denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cudi'ye oturdu.
“Haksızlık yapan Kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun”
denildi.” [1160]
11373. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm rezaletlerin en
aşağılığıdır.”[1161]
11374. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm dünyada yokoluş ve ahirette ise
helak olma sebebidir.”[1162]
11375. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm ayağı kaydırır,
nimeti elden alır ve ümmetleri helak eder.”[1163]
11376. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulmün helak edici sonuçları vardır.”[1164]
11377. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın huzuruna mazlum olarak
varın; zalim olarak varmayın.”[1165]
11378. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın kullarına zulmederse
Allah, kullarının yerine bizzat onun hasmı ve
iddiacısı olur.”[1166]
11379. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kullara zulmetmek ahiret için ne de kötü bir
azıktır.”[1167]
11380. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyada haksızlık etmekten, ahirette
zulmün vehametinden ve kibrin kötü akibetinden Allah’a
sığının, Allah’a sığının.”[1168]
11381. İmam
Ali (a.s) zulümden usandığını beyan ettiği hutbesinde
şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun, deve dikenlerinin üzerinde gecelemem ve elim kolum
bağlı olarak zincirlerle sürüklenmem; kıyamet günü
kullarından bazılarına zulmetmiş ve dünya malından bir
kırıntı bile olsa gasp etmiş olarak Allah’a ve Resulüne
kavuşmamdan daha sevimlidir bana. Çabucak imtihan yerine dönecek ve uzun
zaman toprak altında kalacak nefis için, bir kula nasıl zulmederim?!”[1169]
11382. İmam
Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Vallahi, karıncanın
ağzındaki arpanın kabuğunu alarak Allah’a isyan etmem için
bana yedi iklim ve göklerin altındakiler verilse gene de onu yapmam.”[1170]
11383. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah karıncanın
ağzıyla ve ayağıyla taşıdığı bir
şeyi yemekten sakındırmıştır.”[1171]
11384. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet ile kul arasında yedi geçit vardır ki en
kolayları ölümdür.” Enes şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Ey
Allah’ın Resulü! O halde en zor olanı nedir?” Şöyle buyurdu:
“Mazlumların zalimlerin yakasını tuttuğu an, aziz ve celil
olan Allah’ın huzurunda durmaktır.”[1172]
11385. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm doğru yoldan sapmaktır.”[1173]
11386. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm mahvedicidir.”[1174]
11387. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlerin en çok hüsranda olanınız en
çok zulmedeninizdir.”[1175]
11388. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulümden kaçın. Her kim zulmederse günleri
tatsız olur.”[1176]
11389. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulümden sakın. Zira zulüm kendisine
zulmettiğin kimseden zail olur ama senin üzerinde vebali baki kalır.”[1177]
11390. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulümden sakın! Zira zülüm en büyük
günahtır.”[1178]
11391. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulümden sakın. Zalim cennetin kokusunu
koklayamaz.”[1179]
11392. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zulmetmekten sakının ki kalplerinizi viran eder.”[1180]
11393. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü kul iyiliklerine sevinerek mahşere gelir.
Birisi gelir ve şöyle der: “Ey Rabbim! Bu adam bana zulmetmiştir.”
Böylece onun iyiliklerinden alınır ve adalet isteyen kimsenin
iyiliklerine katılır. Böylece haklarında zulmettiği
kimseler gelirler ve sonunda o şahıs için hiçbir iyilik baki kalmaz.
Ondan sonra birisi gelir ve hakkını isterse o şahsın
(mazlumun) günahlarından alınır ve bunun (zalimin)
günahlarına eklenir. Böylece insanların hakları ondan
alınır ve sonunda ateşe girer.”[1181]
bak. Kenz’ul Ummal, 7642-7644
Kur’an:
“Andolsun ki, sizden önce nice nesilleri,
peygamberleri onlara belgeler getirmişken, zulmederek
inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu
milleti böyle cezalandırırız.” [1182]
“İşte, zulümlerine
karşılık çökmüş bulunan evleri! Bunda, bilen bir Kavim için
şüphesiz, ders vardır.” [1183]
11394. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm iki helak oluştan biridir.”[1184]
11395. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın nimetlerini değiştirme
ve gazabını hızlandırma hususunda hiçbir şey zulüm
kadar etkili değildir. Zira Allah darda kalanın (mazlumun)
duasını işitir. Sürekli zalimler için pusuda durur.”[1185]
11396. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zulmederse ömrü parçalanır
(azalır.)”[1186]
11397. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim haksızlık ederse ömrü
parçalanır (azalır).”[1187]
11398. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm merkebine binen helak olur.”[1188]
11399. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm bineğine binen kimsenin merkebi onu
yüzüstü yere serer.”[1189]
11400. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm sebebiyle nimetler ortadan kalkar.”[1190]
11401. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlunun ölümüne bile uyur ama
kendisine edilen zulme uyumaz.”[1191]
11402. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz zulüm ve yalancılık
insanın din ve dünyasını helak eder, kusur ve eksiklikleri kusur
arayanlar için aşikar kılar.”[1192]
11403. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zulmederse zulmü kendisini helak eder.”[1193]
11404. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zulmederse Allah onun helak
oluşunu hızlandırır.”[1194]
11405. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorbalık ve zulümden sakın. Zira
zorbalık insanların göçüne sebep olur ve zulüm ise
kılıçlara vardırır.”[1195]
bak. el-Fesad, 3201. Bölüm; ed-Devlet, 1282.
Bölüm
11406. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zulmetmekten sakınınız ki zulüm kıyamet gününün
zulmetleridir.”[1196]
11407. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zulümden sakının. Zira Allah nezdinde zulüm kıyamet
günündeki zulmetledir.”[1197]
11408. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyada zulüm ahiretteki zulmet gibidir.”[1198]
11409. Resulullah
(s.a.a) kıyamet günü nur içinde haşrolmayı isteyen birine
şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseye zulmetme ki kıyamet günü aydınlıkta
haşrolasın.”[1199]
Kur’an:
Doğrusu küfredenleri, Allah'ın
yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılınan
Mescidi Haram'dan alıkoyanları ve orada zulüm ile yanlış
yola sapmak isteyeni, can yakıcı bir azaba uğratırız.” [1200]
11410. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mekke’de her türlü zulüm hatta hizmetçiye sövmek bile doğru
yoldan sapmaktır. Mekke’de yemek yiyen kimse diğer yerlerdeki oruç
tutan kimse gibidir.”[1201]
11411. İmam
Sadık (a.s) aziz ve celil olan Allah’ın, “Zulmederek sapmak isteyeni” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Her türlü
zulüm doğru yoldan sapmaktır. Hiçbir günah işlemediği halde
hizmetçiyi dövmek de bu sapmadandır.”[1202]
Kur’an:
“İman edip imanlarına zulüm
karıştırmayanlar onlaradır güven. Onlar doğru
yoldadırlar.” [1203]
11412. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “İman edip imanlarına zulmü
karıştırmayanlar” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani şekki
karıştırmayanlar.”[1204]
11413. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Eba Basir!: “İmanlarını
zulümle karıştıranlardan olmandan Allah’a
sığınırım.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Bunlar
Hariciler ve dostlarıdır.”[1205]
bak. el-Bihar, 69/150, 31. Bölüm; el-Adl, 2545.
Bölüm; eş-Şek, 2083. Bölüm
11414. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah nezdindeki amel defterleri üç çeşittir: “Bir çeşit
amel defterine karşı Allah sıkı tutmaz, bir
kısmında ise Allah hiç bir şeyi terketmez. Bir
kısmını ise Allah asla bağışlamaz. Allah’ın
bağışlamadığı amel defteri şirktir. Allah-u
Teala şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a şirk koşarsa
şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar.” Allah’ın asla önem
vermediği amel defteri ise insanın kendisiyle Allah arasındaki
hususlarda kendine zulmetmesidir. Örneğin oruç tutmaması veya namaz
kılmamasıdır. Allah inşallah onları
bağışlar ve affeder. Allah’ın asla terketmediği
(bağışlamadığı) amel defteri ise kulların
birbirine zulmetmesidir ki mutlaka kısası gerektirir. ”[1206]
11415. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zulüm üç çeşittir: Allah’ın asla
bağışlamadığı zulüm, Allah’ın
bağışladığı zulüm ve Allah’ın
terketmediği (mutlaka hesaba çekeceği) zulüm.”[1207]
11416. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki zulüm üç
kısımdır: Bağışlanmayan zulüm, (cezası)
terkedilmeyen zulüm ve bir de bağışlanan ve sorulmayan zulüm.
Bağışlanmayan zulüm, Allah’a şirk koşmaktır…
Bağışlanan zulüm, bazı küçük günahlarla kulun kendisine
yaptıklarıdır. Terkedilmeyip cezalandırılan zulüm
ise, kulların birbirine zulmüdür.”[1208]
bak. Ez-Zenb, 1368. Bölüm
11417. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“İzzet ve celalime andolsun ki bir yumruk vurmak, bir el sürmek veya
boynuzlu hayvanın boynuzsuz hayvanı boynuzlaması şeklinde
de olsa hiçbir zulmü affetmeyeceğim.” Allah kulların
hakkını birbirinden alır ve böylece hiç birinin diğeri
üzerinde bir hakkı kalmaz ve ardından onları hesap için
gönderir.”[1209]
11418. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bağışlanmayan zulüm
kulların birbirine zulmetmesidir. Ahiretin kısası çok zordur.
Bıçakla yaralamak veya kırbaçla
gibi değildir. Bunlar o kısas karşısında çok
küçük kalır.”[1210]
11419. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zulüm üç çeşittir: Allah’ın
bağışlamadığı zulüm. . .
Bağışlanmayan ve hesabı sorulacak zulüm kulların
birbirine zulmetmesidir. Allah birinin hakkını diğeriyle takas
eder.”[1211]
11420. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın
terketmeyeceği zulüm insanların birbiri üzerindeki
borçlarıdır.”[1212]
11421. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yiyeceklerini
zakkum, içeceklerini zehir ve acı kılarak; lokmaya karşılık
lokmayla, yuduma karşılık yudumla zalimlerden intikam
alması pek yakındır.”[1213]
11422. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İzzet ve
celalime andolsun ki dünya ve ahirette zalimden intikam alırım. Her
kim bir mazlumu görür ve yardım edebildiği halde ona yardım
etmezse şüphesiz ondan da intikam alırım.”[1214]
bak. Es-Sırat, 2252. Bölüm
11423. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zayıf insana zulmetmek en çirkin
zulümdür.”[1215]
11424. İmam
Ali (a.s) kendisine, “Hangi günahın cezası günahkara daha çabuk
ulaşır?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka yardımcısı
olmayana (zulmedene) nimetlerin hakkını eda etmede kusur edene ve fakire
zulüm üzere el uzatan kimseye.”[1216]
11425. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulümlerin en çirkinlerinden birisi de yüce
insanlara zulmetmektir.”[1217]
11426. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teslim olan kimseye zulüm etmek en büyük
günahtır.”[1218]
11427. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Teslim olan kimseye zulüm etmek ne kötü bir
zulümdür.”[1219]
bak. el-Ecir, 15. Bölüm
11428. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın gazabı, Allah’tan başka
yardımcısı bulunmayan kimseye zulmedene çok şiddetlidir.”[1220]
11429. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Benden
başka yardımcısı bulunamayan kimseye zulmedene gazabım
şiddetlidir.”[1221]
11430. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir zulüm, Allah’tan başka hiçbir
yardımcı bulamayan kimseye yapılan zulüm kadar şiddetli
değildir.”[1222]
11431. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali bin Hüseyin (a.s) vefat ederken beni
bağrına bastı ve şöyle buyurdu:
“Oğulcağızım! Ben sana babamın ölmek üzereyken bana
tavsiye ettiği şeyi sana tavsiye ediyorum.” Böylece
babasının da kendisine aynı şeyleri tavsiye ettiğini
söyleyerek şöyle buyurdu: “Oğulcağızım!
Karşında Allah’tan başka yardımcı bulamayan kimseye
zulmetmekten sakın.”[1223]
11432. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir kula zulmedilince intikam almaz, kendisine yardımcı
olacak birini bulamaz, gözlerini göğe diker ve Allah’ı
çağırırsa Allah şöyle buyurur: “Lebbeyk! Ben dünya ve
ahirette sana yardımcı olacağım.”[1224]
Kur’an:
“Rabbinin ayetleri kendisine
hatırlatılmışken onlardan yüz çeviren ve önceden
yaptıklarını unutan kimseden daha zalim var mıdır?
Kur'an'ı anlarlar diye kalplerine örtüler, kulaklarına da
ağırlık koyduk. Sen onları doğru yola
çağırsan da asla doğru yola gelmezler.” [1225]
“Allah'a karşı yalan uydurandan veya
hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde
küfredenler için durak yok mudur?” [1226]
“Rabbinin ayetleri kendisine
hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var
mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız.” [1227]
“Allah'a karşı yalan uydurandan,
kendisine gelmiş gerçeği yalan sayandan daha zalim kimdir?
Küfredenler için cehennemde durak olmaz olur mu?” [1228]
11433. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en zalimi zulmünü adalet
sayan kimsedir.”[1229]
11434. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm anında Allah’ın senin
hakkındaki adaletini hatırla ve kudret anında Allah’ın üzerindeki
kudretini hatırla.”[1230]
11435. Hz. Lokman
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Kudret seni insanlara zulmetmeye zorlayınca Allah’ın senin
üzerindeki kudretini hatırla.”[1231]
11436. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kudret seni insanlara zulmetmeye
çağırdığında, münezzeh olan Allah’ın seni
cezalandırmaya gücünün yettiğini, insanlara yaptığın
zulmün gideceğini ve cezasının senin için
kalacağını hatırla.”[1232]
Kur’an:
“Küfredenler, kendilerine vermiş
olduğumuz mühletin sakın kendileri için hayırlı
olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları
çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir
azab vardır.” [1233]
11437. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah, zalime mühlet verse bile sonunda mutlaka
cezalandıracaktır. Onu geçeceği yerde gözetlemektedir ve
tükürüğünü yutmasına fırsat vermeden onun
boğazını sıkar.”[1234]
11438. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mazlumlara yapılan zulme Allah mühlet
verir ama görmezlikten gelmez.”[1235]
11439. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın nimetinin zevali ve Allah’ın
gazap ve intikamını hızlandırma hususunda hiçbir şey
zulüm kadar etkili değildir. Zira Allah mazlumun duasını
işitir ve zalimlere pusu kurmuştur.”[1236]
11440. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah zalime o kadar mühlet verir k O: “Beni kendi halime
bırakmıştır” der. Sonra da Allah onu şiddetli bir
şekilde cezalandırır. Allah zalimleri yokederken kendisini
övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Zulmeden topluluğun temeli
kurudu ve alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.”[1237]
11441. Resulullah
(s.a.a) Allah-u Teala’nın, “Ehli zalim olan belde halkını cezalandırırken
Rabbinin işte cezası böyleydi. Şüphesiz Allah’ın
cezası elim ve şiddetlidir” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Allah
zalime öyle bir mühlet verir ki onu yakaladığı an asla
bırakmaz.”[1238]
11442. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala iki kelime arasında
Firavun’a kırk yıl mühlet verdi. Sonra onu dünya ve ahiret
azabına duçar kıldı. Allah-u Teala’nın Musa ve Harun’a,
“Şüphesiz ikinizin duasına icabet edildi” buyurmasından
icabetini Musa’ya tanıtıncaya kadar tam kırk yıl geçti. Hz.
Musa Cebrail (a.s)’in şöyle söylediğini buyurmuştur: “Ben
Firavun hakkında Rabbimle çok konuştum ve şöyle arzettim: “Ey
Rabbim! “Ben sizin en yüce rabbinizim” diyen Firavun’u kendi haline mi
bırakıyorsun?” Allah şöyle buyurdu: “Onu senin gibi kullar
söyler.”[1239]
Bir rivayette de Allah Resulü’nden şöyle nakledilmiştir:
“Cebrail şöyle buyurmuştur: “Ben şöyle arzettim: “Ey Rabbim!,
“Ben sizin en yüce Rabbinizim” diye söylerken Firavun’u kendi haline mi
bırakıyorsun?” Allah-u Teala şöyle buyurdu: “Bu sözü
kaybetmekten korkan, senin gibi kimseler söyler.”[1240]
bak. 497. Konu, el-İmla
11443. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah bana şöyle vahyetmiştir: “Ey
peygamberlerin kardeşi! Ey uyarıcıların kardeşi!
Kavmini evlerimden bir eve ayak basınca temiz ve salim kalplerle,
doğru dillerle, tertemiz ellerle, günaha bulaşmamış
avretlerle girmeleri hususunda uyar. Hakeza kullarımdan boynunda kul
hakkı bulunan hiçbir kul evlerimden birine ayak basmasın. Benim
huzurumda namaz ve yakarış için durduğu müddetçe o hakkı
sahibine verinceye kadar kendisine lanet ederim.”[1241]
11444. İbn-i
Abbas şöyle diyor: “Aziz ve celil olan Allah Davud’a (a.s) şöyle vahyetmiştir:
“Zalime de ki beni anmasın. Zira her kim beni anarsa benim de onu anmam
hak olur. Zalimleri anmam ise onlara lanet etmemdir.”[1242]
Kur’an:
“O gün, zalim kimse ellerini
ısırıp: “Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım
der.”[1243]
bak. İbrahim 22; hac
71; Furkan 37; Şuara 227; Rum
57; Gafir (Mümin) 18;
Şura 8, 22, 44, ve 45 Zuhruf 65
11445. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulmü başlatan kimse kıyamet günü
avucunu pişmanlıktan ısırır.”[1244]
11446. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yarın kıyamet günü zalime iki elini
ısırması ceza olarak yeter.”[1245]
11447. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalim için adalet günü mazlum için zulüm
gününden daha zordur.”[1246]
11448. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun zalim aleyhindeki günü zalimin mazlum
aleyhindeki gününden daha şiddetlidir.”[1247]
11449. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zulmetmek pişmanlık doğurur.”[1248]
bak. 113. Konu, el-hasret
11450. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zalimin üç nişanesi vardır: Elinin altındakilere
zorla boyun eğdirir, elinin üstündekileri isyanıyla
bıktırır ve zalimlere destek olur.”[1249]
11451. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalim insanın üç sıfatı
vardır: Üstündekilere isyanla,
altındakilere üstün gelmekle zulmeder ve zalimlere destek olur.”[1250]
Kur’an:
“Zalimlerin bir kısmını,
kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece
musallat ederiz.” [1251]
11452. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir zalimden sadece başka bir zalim
vesilesiyle intikam almıştır. Nitekim aziz ve celil olan Allah
şöyle buyurmuştur: “Böylece zalimlerin bazısını
bazısına musallat ederiz.”[1252]
11453. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah peygamberlerinden birine şöyle vahyetti: “. . Sana
zulmedilince, senin intikamını almamdan hoşnut ol ve (bu
işi bana bırak). Zira benim
intikam alışım senin kendin için intikam
alışından daha hayırlıdır.”[1253]
11454. Aişe
şöyle diyor: “Allah
Resulü’nün (s.a.a) ilahi haramlardan biri çiğnenmedikçe kendisine
yapılan zulüm sebebiyle intikam aldığını görmedim. Ama
ilahi hürmetlerden birisi çiğnenince bu konuda herkesten daha
şiddetli olurdu.”[1254]
Kur’an:
“Bir haksızlığa
uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında
yardımlaşırlar.” [1255]
11455. İmam
Seccad (a.s) Mekarim’ul Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: “Bana zulmedene karşı kendimi müdafaa
edecek bir el; bana husumet edene karşı kendimi savunacak bir dil,
bana inat edene karşı bir zafer, bana hile yapana karşı bir
hile, beni ezene karşı bir güç ver bana”[1256]
11456. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer bu topluluk
biat için toplanmasaydı, yardımcıların
varlığıyla hüccet ikame edilmeseydi ve Allah zalimlerin
çatlayasıya doyarken, mazlumların açlıktan
kırılmasına (mani olmaları) hususunda alimlerden söz
almasaydı, hilafet devesinin yularını sırtına atar,
terkederdim.”[1257]
11457. İmam
Ali (a.s) Hasan ve Hüseyin’e (a.s) yaptığı vasiyetin şöyle
buyurmuştur: “Zalime
düşman mazluma yardımcı olunuz.”[1258]
11458. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Kendi aleyhinize olsa bile, bana
yardım edin. Allah’a andolsun mazlumun hakkını zalimden
alacağım, zalimin burnuna halka takıp gem vuracağım,
deve gibi istemese bile hakkın kaynağına zorla sürüp
götüreceğim.”[1259]
11459. Hz. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Size hak olarak söylüyorum ki eğer bir oda ateş
alırsa o ateş sürekli bir odadan diğer bir odaya sirayet eder ve
sonunda bir çok oda yanar. Ama birinci odayı tutar kökünden söküp
atarlarsa bu taktirde ateş için hiçbir yer kalmaz. İlk zalim de
işte böyledir; eğer önü alınacak olursa ondan sonra kendisini
örnek alacak başka bir zalim ortaya çıkmaz. Nitekim eğer
ateş de ilk evde tahta ve çubuk bulamazsa hiçbir şeyi yakamaz.”[1260]
11460. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sana zulmederse sana fayda vermiş
ve kendisine ise zarar vermiş olur.”[1261]
11461. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana zulmedenin zulmünü gözünde büyütme; çünkü
o kendisinin zararına, senin faydana çalışmaktadır. Seni
sevindirenin mükafatı kötü davranman değildir.”[1262]
11462. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun zalimin dininden
aldığı, zalimin mazlumun dünyasından
aldığından daha çoktur.”[1263]
11463. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zalimler ve yardımcıları ateştedir.”[1264]
11464. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olunca bir münadi şöyle seslenir: “Zalimler
ve yardımcıları nerededirler?” Hokkalarına pamuk
koyanları, torbalarının ağzını kapatanları
ve kalemlerini mürekkebe daldıranları da zalimlerle haşrediniz.”[1265]
11465. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalim, zalimin yardımcısı ve
onun zulmüne razı olan kimse. Her üçü de zulümde ortaktırlar.”[1266]
11466. İmam
Sadık (a.s) Nevf’ Bekali’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Nevf! Eğer kıyamet günü benimle
olmayı istersen zalime yardımcı olma.”[1267]
11467. İmam
Rıza (a.s) zalim sultanlar için çalışmak hususunda şöyle
buyurmuştur: “Zalimlerin
işine girmek, onlara yardım etmek ve istekleri yolunda çaba göstermek
küfre denktir. Bilerek onlara bakmak büyük bir günahtır ve insan bu
sebeple ateşe girmeye hak kazanır.”[1268]
11468. İmam
Sadık (a.s) darlık ve şiddetli sıkıntı sebebiyle
zalime yardımcı olmak hususunda sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Ben
doğudan batıya bütün alemi bana verecek olsa zalim için bir
düğüm atmayı, bir kırbanın ağzını
kapamayı hatta kalemini mürekkebe daldırmayı hoş görmem.
Şüphesiz zalimlerin yardımcıları, Allah’ın
kulları arasında hesap görmeyi bitirmesine kadar kıyamet günü
ateşten bir çadır içinde olurlar.”[1269]
11469. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Ümeyye oğulları kendileri
için yazacak vergileri toplayacak, savaşacak ve cemaatlerinde hazır
olacak birilerini bulmasaydı asla hakkımızı bizlerden
alamazlardı.”[1270]
bak. Vesail’uş Şia, 12/127, 42. Bölüm
Kur’an:
“Haksızlık yapanlara yönelmeyin, yoksa
ateş size de dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra,
yardım da göremezsiniz.” [1271]
“Musa: “Rabbim! Bana verdiğin nimete
andolsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım” dedi.” [1272]
bak.
En’am 68; Kehf 51; Şuara 151; Saffat
22; Zümer 17; Casiye 19; Nuh
21; Dehr 24
11470. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir zalime zulmünde yardımcı olursa kıyamet
günü alnında “Allah’ın rahmetinden ümitsizdir”
yazılmış olarak gelir.”[1273]
11471. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mazlum karşısında
zalime yardımcı olursa zalime yardımdan el çekinceye kadar aziz
ve celil olan Allah sürekli olarak ona gazap eder.”[1274]
11472. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalime yardımcı olursa
zalimdir. Ve her kim de zalime yardım etmez onu tek başına
bırakırsa adildir.”[1275]
11473. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir zulüm hakkında yardımcı olursa kuyuya
düşmüş ve (kurtuluşu) için çekilen deve gibidir.”[1276]
11474. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim birinin zalim olduğunu bildiği halde ona
yardım etmek için onunla yoldaş olursa İslam'dan
çıkmıştır.”[1277]
11475. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalimle yol yürürse suçludur. Allah şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz biz suçlulardan intikam alırız.”[1278]
11476. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalim bir sultanın huzurunda bir kırbaç asarsa
Allah kıyamet günü o kırbacı yetmiş zira uzunluğundaki
bir ejderhaya dönüştürür ve onu cehennem ateşinde kendisine musallat
eder ve bu ne de kötü bir akıbettir.”[1279]
11477. İmam
Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın, “Zulmeden kimselere meyletmeyin” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Her kim bir
sultanın yanına gider ve elini cebine götürüp kendisine bir şey
verinceye kadar hayatta kalmasını isterse zalime meyletmiştir.”[1280]
11478. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim adını falanın
çocuklarının defterine yazarsa aziz ve celil olan Allah kıyamet
günü onu domuz şeklinde haşreder.”[1281]
11479. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir zalime yardımcı olursa Allah o zalimi
kendisine musallat eder.”[1282]
Kur’an:
“Kim
iyi bir işte aracılık ederse, ona onun sevabından bir pay
vardır; kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona o
kötülükten bir hisse vardır. Allah, her şeyin
karşılığını verir.” [1283]
11480. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En güzel adalet mazluma yardım etmektir.”[1284]
11481. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mazlumun hakkını zalimden alırsa cennette
bana dost ve arkadaş olur.”[1285]
11482. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mazlumu gördüğün zaman zalim
karşısında ona yardımcı ol.”[1286]
11483. İmam
Ali (a.s) Hasan (a.s) ve Hüseyin’e (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkı söyleyiniz, sevap için amel ediniz,
zalime düşman ve mazluma yardımcı olunuz.”[1287]
11484. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir müminin mazlum bir mümine
yardımcı olması onun bir ay oruç tutmasından ve Mescid'ul
Haram’da itikafa girmesinden daha üstündür. Bir mümin kardeşine
yardımcı olmaya gücü yeter de yardımcı olursa Allah dünya
ve ahirette ona yardımcı olur. Bir mümin kardeşine yardım
etmeye gücü yeter de onu yalnız ve yardımsız bırakırsa
Allah dünya ve ahirette onu yalnız ve yardımsız
bırakır.”[1288]
11485. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala Davud’a (a.s) şöyle hitap etmiştir: “Ey
Davud! Bir kulum bir mazluma yardım eder veya kendisine yapılan zulüm
hususunda kendisiyle birlikte yürürse (kendisine dert ortağı olursa)
ayakların kaydığı gün onun ayağını sabit
kılarım.”[1289]
11486. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Huzurumda zulme uğrayıp
da yardım etmediğin mazlumdan, bana yapılıp da
teşekkür etmediğim iyilikten, özür dileyip de özrünü kabul
etmediğim kötü iş sahibinden dolayı mazeretimi kabul etmeni
istiyorum.”[1290]
11487. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’nın zalimlerin
kapısında, yüzlerini burhan nuruyla aydınlattığı,
onlara ülkede nüfuz ve kudret verdiği kimseleri varadır. Allah bunlar
vesilesiyle dostlarını korur ve Müslümanların işini
ıslah eder. . . bunlar gerçek müminlerdir.”[1291]
11488. İmam
Kazım (a.s) Ali bin Yaktin’e şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’nın, zalimlerin
dostları yanında bir takım dostları vardır ki onlar
vesilesiyle kendi dostlarını korur. Ey Ali! Sen de onlardan birisin.”[1292]
11489. İmam
Sadık (a.s) Ahvaz valisi Neccaşiye yazdığı mektupta
şöyle buyurmuştur: “Ahvaz valiliğine müptela olduğunu
yazmışsın. Bu habere hem sevindim ve hem de rahatsız oldum.
Senin valiliğine sevinmemin sebebi şudur ki kendi kendime şöyle
dedim: Belki Allah senin vesilenle gam ve korku içinde yaşayan Al-i
Muhammed’in dostlarından birine yardımcı olur. Senin
valiliğinden rahatsız olmamın sebebi ise senin hakkında en
küçük korku ve endişem, dostlarımızdan biri hakkında hata
ve sürçmeye duçar olman ve neticede cennetin kokusunu alamamandır.”[1293]
11490. İmam
Kazım (a.s) Ali bin Yaktin’e şöyle buyurmuştur: “Sen benim için bir şeye garanti ver ben de
senin için üç şeye garanti vereyim… Benim sana garanti vereceğim üç
şey şudur ki asla kılıcın acısına müptela
olmayacak ve öldürülmeyeceksin, fakirliğe duçar olmayacaksın ve
zindana atılmayacaksın.” Ali bin Yaktin şöyle arzetti: “Benim
sana garanti vermem gereken şey nedir?” İmam şöyle buyurdu:
“Bana söz ver ki her zaman (dostlarımızdan) bir dost yanına
gelince ona ikramda bulunacaksın.” Ravi şöyle diyor: “Ali bin
Yaktin de bu iş yapacağına dair söz verdi. Ebu’l Hasan da o üç
şeyi kendisine garantiledi.”[1294]
11491. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun bedduasından sakının. Zira o Allah-u
Teala’dan hakkını ister ve Allah da hiçbir haklıyı
hakkından mahrum kılmaz.”[1295]
11492. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun bedduasından sakının.
Zira o Allah’tan hakkını talep eder ve münezzeh olan Allah da
kendisinden bir hak istendiği halde ona icabet etmemekten daha yücedir.”[1296]
11493. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun bedduasından sakının, zira böyle bir beddua
bulutlara yüklenmiştir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“İzzet ve celalime andolsun ki bir müddet sonra olsa da mutlaka sana yardım
edeceğim.”[1297]
11494. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun bedduasından sakının; zira bu beddua bir
kıvılcım gibi göğe yükselir. ”[1298]
11495. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kafir bile olsa mazlumun bedduasından sakının; zira
mazlumun duasına hiçbir şey engel olamaz.”[1299]
11496. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En etkili ok mazlumun bedduasıdır.”[1300]
11497. İmam
Ali (a.s) kendisine, “Gök ve yer arasındaki mesafe ne kadardır?” diye
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Gökle yer arasındaki mesafe mazlumun
bakışı ve bedduası kadardır.”[1301]
11498. İmam
Ali (a.s) hakeza bu sorunun cevabı olarak şöyle buyurmuştur: “İcabete ulaşan bir dua kadar.”[1302]
bak. 2447. Bölüm, 11395. Hadis; el-İmamet
(2), 193. Hadis; ed-Dua, 1202. Bölüm
Kur’an:
“Her ikisi, “Rabbimiz! Kendimize yazık
ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz
kaybedenlerden oluruz” dediler.” [1303]
“Sana anlattıklarımızı, daha
önce, Yahûdi olanlara da haram kılmış tık; biz onlara zulmetmedik,
onlar kendilerine zulmediyorlardı.”[1304]
bak.
Talak 1; Neml 44; Kasas
16; Bakar 54; Hud 101
11499. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendine zulmeden insan başkaları
hakkında nasıl adaletli olabilir?”[1305]
11500. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendine zulmeden insan başkalarına
daha çok zulmeder.”[1306]
11501. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine zulmeden insanın
başkaları hakkında nasıl adalete riayet edeceğine
şaşıyorum.”[1307]
11502. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalıcı yurt yerine fani yurda
rızayet gösteren kimse kendisine zulmetmiştir.”[1308]
11503. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a isyan eder ve şeytana
itaat ederse kendisine zulmetmiştir. ”[1309]
11504. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a itaati terkederse kendisine
zulmetmiştir.”[1310]
11505. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın biri Ebu Zer’e şöyle
yazdı: “Ey Eba Zer! Bana ilminden bir şey öğret.” Ebu Zer ona
şöyle yazdı: “İlim çoktur. Sevdiğin kimseye kötülük
yapmamaya gücün yetiyorsa bunu yap.” O şahıs şöyle dedi:
İnsan sevdiğine kötülük eder mi? Ebu Zer şöyle dedi: “Sen
kendini herkesten çok seviyorsun, eğer Allah’a isyan edersen kendine
zulmetmiş olursun.”[1311]
bak. 2451. Bölüm; el-Cennet, 547. Bölüm
11506. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sen zulmetmesen dahi üç kişi sana zulmeder:
Aşağılık insan, eşin ve hizmetçin.”[1312]
11507. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim düşmanlık ve çekişmede
aşırı giderse günaha girer. Ve her kim de bundan geri
kalırsa kendisine zulmedilir.”[1313]
11508. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana zulmedilmesini sevmediğin gibi sen de
zulmetme.”[1314]
11509. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zalimlerin zulmü için bir özür ve
bahane uydurursa Allah ona kendisine zulmedecek birini musallat eder. Bu
taktirde dua edince duası kabul olmaz. Kendisine yapılan zulüm
hakkında da Allah ona ecir ve sevap vermez.”[1315]
11510. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalimin hükümetine rağbetsizlik, adilin
hükümetine rağbet ölçüsüncedir.”[1316]
11511. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsyankar zalim, iki cezadan birini
(dünyevi ve uhrevi) bekler. Adil yönetici ise iki sevaptan (dünyevi ve uhrevi)
birini bekler.”[1317]
11512. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulmün çirkinliği adaletin güzelliği
kadardır.”[1318]
11513. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana zulmedilse de sen zulmetme.”[1319]
11514. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim birine zulmeder ve (helallık almak için)
zulmettiği kimseyi kaybederse onun için mağfiret dilesin. Zira bu
zulmünün kefaretidir.”[1320]
11515. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir adalet, hakkı iade etmekten daha
üstün değildir.”[1321]
11516. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulmün şiddetini kendisine zulmedilen
kimse bilir.”[1322]
11517. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zimmet ehline zulmedilince, düşman devlet iş
başına geçer.”[1323]
330. Konu
ez-Zann
Zan
F Bihar,
70/323, 59. bölüm; Husn-u Zanu Billah Subhanehu
F Kenz’ul
Ummal, 3/134, 704; Husn-u Zan Billah ve Binnas
F Kenz’ul
Ummal, 3/497, 823; Zen’us Sue
F Kenz’ul Ummal,
3/619, Kevl-u Bizzen
11518. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın zannı aklının
mizanıdır. Amelleri ise soyunun en doğru şahididir.”[1324]
11519. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın zannı aklı ölçüsüncedir.”[1325]
11520. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gönül sahibi akıllının
zannı doğruya en yakın şeydir.”[1326]
11521. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı insanın zannı
cahilin yakininden daha doğrudur.”[1327]
11522. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin zannı kehanettir (öngörüdür).”[1328]
11523. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru zan akıllı insanların
özelliklerindendir.”[1329]
11524. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin zannından
sakınınız, zira Allah-u Teala hakkı onların dilinde
karar kılmıştır.”[1330]
bak. el-Akl, 2816. Bölüm; 412. Konu, el-Feraset
11525. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiye yorumlama kapısını
yüzüne kapatacak bir iş görmedikçe kardeşinin işlerini en güzel
şekilde yorumla. Kardeşinin ağzından çıkan lafı
güzel bir yorum imkanı buldukça kötüye yorumlama.”[1331]
11526. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinin ağzından bir söz
çıkar da sen onu iyi bir
şekilde yorumlayabilirsen kötüye yorumlama.”[1332]
11527. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşinin, dinde sağlam ve
doğru yolda yürüyen birisi olduğunu bilirse, insanların onun
hakkındaki sözlerine kulak vermemelidir. Biliniz ki bazen okçu insan ok
atar ve oklar hata eder (hedefe vurmaz).”[1333]
11528. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşin için (yaptıkları ve söyledikleri sebebiyle)
özür bulmaya çalış. Eğer özür bulamazsan bir özür uydur (kötü
zanda bulunma.)”[1334]
11529. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel zanda bulunmak en güzel hasletten ve en
üstün nasiptendir.”[1335]
11530. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel zan en üstün huylardan ve en büyük
bağışlardandır.”[1336]
11531. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel zanda bulunmak kalbin
rahatlığı ve dinin esenliğidir.”[1337]
11532. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel zanda bulunmak hüznü hafifletir ve insanı günaha
düşmekten kurtarır.”[1338]
11533. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanlara güzel zanda bulunursa
onların sevgisini kazanır.”[1339]
11534. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel zandan nasiplen ki onunla kalbin huzura
ersin ve işin ilerlesin.”[1340]
11535. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün sakınma güzel zanda
bulunmaktır.”[1341]
11536. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali olarak tayin ettiğinde Malik Eşter’e
yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur: “Bil ki vali için, halka ihsanda bulunmaktan,
onların işlerini kolaylaştırmaktan ve yerine getirmek
zorunda olmadıkları işleri yerine getirmeye zorlamamaktan daha
çok halkın güzel zannını (güvenini) kazandıracak başka
bir şey olamaz. Halka senin hakkında güzel zanna sahip
olmalarını sağlayacak şekilde davran; gerçekten güzel zan,
senden bir çok zorlukları uzaklaştırır. Hakkında daha çok güzel zanda bulunman
gereken kimse, hakkında daha çok iyilik ettiğin ve kötü zanda
bulunman gereken kimse ise hakkında kötülük ettiğin kimsedir.”[1342]
bak. 2476, 2477, 2479. Bölüm es-Sadik, 2212.
Bölüm
Kur’an:
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan
sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin
suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi
biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan
tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima
kabul edendir, acıyandır.”[1343]
11537. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötü zandan sakınınız, şüphesiz zan sözlerin en
yalan olanıdır. Soruşturmayınız ve
araştırmayınız.”[1344]
11538. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zandan sakının, şüphesiz ki zan en büyük
yalandır.”[1345]
11539. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu kimse gibi olma… Nefsi, zannettiği
şeyde ona galebe çalar; ama yakin ettiği şeyde nefsine galip
olmaz.”[1346]
11540. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinin sana galip gelmesinden
zannettiğin şeylerde ve senin yakin ettiğin hususlarda kendisine
galip gelmemenden nefsinden sakın. Zira bu iş kötülüklerin en
büyüğüdür.”[1347]
11541. Hz. Mesih
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey kötü kullar! Sadece zan üzere insanları
kınadığınız halde yakin üzere kendinizi
kınamıyorsunuz.”[1348]
11542. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aranızda kötü zanda bulunmayı
terkedin. Şüphesiz aziz ve celil olan Allah kötü zanda bulunmayı
sakındırmıştır.”[1349]
11543. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşine kötü zanda bulunursa şüphesiz Rabbine
kötü zanda bulunmuştur. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Zannın
bir çoğundan sakının.”[1350]
11544. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir zanda bulunduğunuz zaman onu araştırmayın,
haset ettiğiniz zaman peşice gitmeyin ve kötüye
yorumladığınız zaman itina etmeyip amel edin.”[1351]
11545. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz korkaklık, cimrilik ve hırs, kötü
zannın bir araya topladığı tek bir haslettir.”[1352]
11546. İmam
Ali (a.s) Mısıra vali tayin ettiği zaman Malik Eşter’e
yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz cimrilik, zulüm ve hırs
Allah’a kötü zanda bulunmanın bir araya topladığı
çeşitli hasletlerdir. Ve kötü insanların tabiatına
yerleştirilmiştir.”[1353]
11547. İmam
Ali (a.s) hakeza aynı mektupta şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz korkaklık, hırs ve
cimrilik Allah’a kötü zanda bulunmanın bir araya topladığı
çeşitli hasletlerdir.”[1354]
11548. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü zanda bulunan kimsenin dini yoktur.”[1355]
11549. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü zanla birlikte iman olmaz.”[1356]
11550. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Su-i zanda bulunmak işleri bozar ve
çeşitli kötülüklere yönelmeye sebep olur.”[1357]
11551. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hıyanet etmeyen kimseye kötü zanda
bulunmak aşağılıktandır.”[1358]
11552. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik sahibine kötü zanda bulunmak en
kötü günah ve en çirkin zulümdür.”[1359]
11553. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü zanda bulunmaktan sakın,
şüphesiz kötü zan ibadeti bozar.”[1360]
11554. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en kötüsü kötü zannı sebebiyle
hiç kimseye güvenmeyen ve kötü amalleri sebebiyle hiç kimsenin kendisine
güvenmediği kimsedir.”[1361]
11555. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü zanda bulunmaya en layık olan kimse
şüphesiz nezdinde kötü imtihan veren kimsedir.”[1362]
11556. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zanna dayanan yargı, adalet
değildir.”[1363]
11557. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü insan hiç kimseye hayırlı zanda
bulunmaz. Zira herkesi kendisi gibi bilir.”[1364]
11558. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü insanlar hiç kimseye hayırlı
zanda bulunmazlar, zira herkesi kendi hasletleriyle görürler.”[1365]
11559. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kötü yere girerse itham edilir ve her
kim nefsini ithama maruz bırakırsa
kendisine kötü zanda bulunanı kınanamamalıdır.”[1366]
11560. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kötü yerlere girerse itham edilir ve
her kim de nefsini ithama maruz bırakırsa kendisine kötü zanda
bulunanı kınamamalıdır.”[1367]
11561. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülerle oturup kalkmak iyilere kötü zanda
bulunmaya sebep olur.”[1368]
bak. 2475. Bölüm
11562. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kötü zanda bulunursa vehmi de
(düşüncesi de) kötü olur.”[1369]
11563. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zannı kötü olan kimse kendisine
hıyanet etmeyen kimseyi hain sayar.”[1370]
11564. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zannı kötü olan kimsenin batını
da kötü olur.”[1371]
11565. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine kötü zan galebe çalan kimse,
kendisiyle dostu arasında barış için bir yer bırakmaz.”[1372]
11566. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan hali en kötü olan kimse kötü
zannı sebebiyle hiç kimseye güvenmeyen ve kötü ameli sebebiyle de hiç
kimsenin kendisine güvenmediği kimsedir.”[1373]
11567. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zannı güzel olmayan kimse herkesten
ürker.”[1374]
11568. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphe ve tereddüt zanna sebep olur.”[1375]
11569. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötümse insan sürekli hastadır.”[1376]
11570. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her insanın bir isteği ve
ihtiyacı vardır, o halde kötümserlikten uzaklaşın.”[1377]
11571. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zannı çok olanın gıybeti çok edilir.”[1378]
11572. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik ve
doğruluk, zaman ve ehline galip olduğunda (yani zaman ve insanlar iyi
olduğunda), bir kimse, kendisinden bir günah görülmeyen birisi
hakkında su-i zanda bulunursa, zulmetmiş olur; fesat ve kötülük,
zaman ve ehlini kuşattığında, bir kimse biri hakkında
hüsn-ü zanda bulunursa, şüphesiz kendini tehlikeye atmıştır.”[1379]
11573. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kötü zan sayesinde insanlardan korunun.”[1380]
11574. İmam
Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle
buyurmuştur: “Kötü zanda
bulunmak seni şefakatli dosttan mahrum etmesin.”[1381]
11575. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zulüm hakka galebe çaldığında,
iyiliği belli olmadıkça hiç kimseye iyi zanda bulunmak doğru
değildir.”[1382]
11576. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir gün adalet zulme galip gelirse
kötülüğü sana belli olmadıkça herhangi birine kötü zanda bulunman
haramdır. Ve bir gün de zulüm adalete galip gelirse iyiliği kendisine
belli olmadıkça hiç kimse, birine iyi zanda bulunmamalıdır.”[1383]
11577. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zaman zulüm zamanı ve ehli de
vefasızlık ehli olursa herhangi birine güvenmek acizliktir.”[1384]
11578. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşine tam bir şekilde güvenme,
zira itminandan dolayı yere düşmek bağışlanacak bir
iş değildir.”[1385]
11579. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e
yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur: “Fakat barış
yaptıktan sonra düşmanına karşı her yönüyle
uyanık ol, ondan kork ve tetikte bulun; çünkü düşman, çoğu kez
yaklaşarak gafil olmanı bekler. Öyleyse tedbirini al, bu hususta
hüsn-ü zan beslemeyi de bir kenara bırak.”[1386]
Kur’an:
“İşte Rabbinizi böyle sanmanız
sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.”[1387]
“İman edenlere yardım etmez diye
Allah'a kötü zanda bulunan ikiyüzlü erkek ve kadınlara, puta tapan erek ve
kadınlara Allah azab etsin; kötü zanları kendi başlarına
gelsin! Allah onlara gazab etmiş onları lanetlemiş ve cehennemi
kendilerine hazırlamıştır. Ne kötü dönüş yeridir!”[1388]
11580. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a güzel zanda bulununuz, şüphesiz
aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Ben mümin kulumun
hakkımdaki zannı nezdindeyim. Eğer bana hayırlı zanda
bulunursa ona iyi davranırım. Eğer kötü olursa kötü
davranırım.”[1389]
11581. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki mümin kul
Allah’a güzel zanda bulunursa Allah da ona güzel davranır. Zira Allah
kerimdir, bütün iyilikler onun elindedir. Ve mümin kulu kendisine iyi zanda
bulunduğu halde kulun zannının ve ümidinin aksine hareket
etmekten haya eder. O halde Allah hakkında iyi zanda bulununuz ve ona
yöneliniz.”[1390]
11582. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakın sizden birisi aziz ve celil olan Allah’a güzel zanda
bulunmaksızın ölmesin, zira aziz ve celil olan Allah’a güzel zanda
bulunmak cennetin pahasıdır.”[1391]
11583. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a güzel zanda bulunursa cennete
ulaşır. Her kim dünyaya güzel zanda bulunursa zorluk ve
sıkıntılara düşer.”[1392]
11584. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a güzel zanda bulunmak Allah-u Teala’ya ibadettendir.”[1393]
11585. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Büyük günahların en büyüğü Allah’a kötü zanda
bulunmaktır.”[1394]
11586. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul, aziz ve celil olan Allah’a iyi zanda bulunursa Allah da ona
zannı esasınca davranır. Nitekim aziz ve celil olan Allah
şöyle buyurmuştur: “Rabbiniz hakkındaki zannınız
sebebiyle sizleri helak etti ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldunuz.”[1395]
11587. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sırat köprüsünün üzerinde ümmetimden birinin
fırtınalı bir günde hurma ağacının kurumuş
bir dalı gibi titrediğini gördüm. Bu esnada Allah’a olan güzel
zannı geldi ve titremesini ortadan kaldırdı.”[1396]
11588. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun münezzeh olan Allah’a güzel zannı
Allah’a olan ümidi ölçüsüncedir. Allah’a güzel tevekkülde bulunuşu ise
Allah’a olan itminan ve güveni ölçüsüncedir.”[1397]
11589. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a güzel zanda bulunmak Allah’tan
başka hiç kimseye umut bağlamaman ve sadece günahlarından
korkmandır.”[1398]
11590. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Allah’a) Güzel zanda bulunmak, ameli halis
kılman ve Allah’ın sürçmelerini
bağışlayacağını ümit etmendir.”[1399]
11591. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer gücünüz yeter de, Allah’tan
korkunuzun daha şiddetli ve O’na olan ümidinizin daha iyi
olmasını isterseniz; korkuyla ümidi bir araya getirin. Çünkü, kulun
rabbine iyi zanda bulunması, Rabbinden korkusu kadardır.
İnsanların Allah hakkında en iyi zanda bulunanları,
Allah’tan korkusu en şiddetli olanlardır.”[1400]
11592. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel zan (Allah’a) güzel kulluktan kaynaklanır.”[1401]
11593. İmam
Ali (a.s) Ümeyyeoğulları’nın
zulmüne işaret ederek şöyle buyurmuştur: “O çağda en büyük
derde uğrayanınız, Allah’a güzel zanda bulunanız olur.
Allah size afiyet ve selametlik verirse ona yönelin, derde, belaya uğrarsanız
sabredin. Çünkü “Akıbet
muttakilerindir.”[1402]
11594. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sana güzel zanda bulunursa
zannını doğrula.”[1403]
11595. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime güzel zanda bulunulursa
insanların gözü ona dikilir.”[1404]
11596. İmam
Ali (a.s) Kur’an'da yer alan zanların tefsiri hakkında şöyle
buyurmuştur: “Zan iki
çeşittir. Bir zan şektir ve bir zanda yakindir. Ahiret ile ilgili her
zan yakindir. Dünya ile ilgili her azan ise şek üzeredir.”[1405]
Ayn Harfi
Konular:
ü el-İbadet
(İbadet)
ü el-İbret
(İbret)
ü el-Ucb (Kendini
Beğenmek)
ü el-Aceb
(Şaşkınlık)
ü el-Acz (Acizlik)
ü el-Mu’cize (Mucize)
ü el-Acele
(Acelecilik)
ü el-Adl (Adalet)
ü el-Adavet (Düşmanlık)
ü el-Azab (Azab)
ü el-İ’tizar
(Özür Dilemek)
ü el-Arabiyye
(Arapça)
ü el-Mirac (Mirac)
ü el-Irz (Irz-Namus)
ü el-Marife (1)
(Marifet)
ü el-Marifet (2)
(Marifet)
ü el-Marifet (3)
(Marifet)
ü el-Maruf (1)
(İyilik)
ü el-Maruf (2)
(İyilik)
ü el-İzzet
(İzzet)
ü el-Uzlet (Uzlet-İnziva)
ü el-Azm (Azmetmek)
ü et-Taziye (Baş
Sağlığı Dilemek)
ü el-İşre
(Muaşeret)
ü Aşura
(Aşura)
ü el-İşk
(Aşk)
ü et-Tassub
(Bağnazlık- Taassub)
ü el-İsmet
(Masumiyet)
ü et-Tazim (Ululamak)
ü el-İffet
(İffet)
ü el-Afv (1) (Af,
Bağışlamak)
ü el-Afv(2)(Af,
Bağışlamak)
ü el-Afiyet
(Sağlık)
ü el-Ukubet (Ceza)
ü el-Akl (Akıl)
ü el-İtikaf(İtikaf)
ü el-İlm
(İlim)
ü el-Umr (Ömür)
ü el-Amel (1) (Amel)
ü el-Amel (2) (Amel)
ü el-Amel (3) (Amel)
ü el-Muaneke (Boynuna
Sarılmak)
ü el-Ahd (Ahid, Söz)
ü el-Mead (1)
(Ahiret)
ü el-Mead(2) (Ahiret)
ü el-Mead (3) (Ahiret)
ü el-Adet (Adet-
Alışkanlık)
ü el-İyd
(Bayram)
ü el-İstiaze
(Sığınmak)
ü el-Ayb
(Kusur-Ayıp)
ü et-Ta’yir
(Kınamak)
ü el-Ayş
(Yaşamak)
331. Konu
el-İbadet
İbadet
F Bihar,
70/251, 55. bölüm; el-İbadet ve’l-İhtifa fiha
F Bihar,
3/244, 7. bölüm; İbadet’ul Esnam ve’l-Kevakib
F Bihar,
71/209, 66. bölüm; İktisad fi İbadet ve’l-Müdavemet ileyha
bak.
F 183. konu,
er-Ruhset; 192. konu, er-Rıfk; 323. konu, et-Taet; 140. konu,
el-Huşu’; el-İmamet (3), 206 ve 210. bölüm
F el-Bid’at,
331. bölüm; er-Riya, 1420. bölüm; eş-Şebab, 1946. bölüm;
eş-Şuhret, 2127-2128. bölüm; es-Selat (1), 2266. bölüm; el-Ucb, 2525.
bölüm; el-İlm, 2841-2843. bölüm; el-Fikr, 3253, 3254. bölüm el-Mukarrebun,
3326. bölüm; el-Kalp, 3292. bölüm
Kur’an:
“Ey
insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize ibadet ediniz; umulur ki
takva sahibi olursunuz.” [1406]
11597. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala şöyle
buyurmuştur: “Ey sıdık (dosdoğru) kullarım! Dünyada
bana ibadet etmekle nimetlenin. Zira ki ahirette ibadet vesilesiyle nimete
erişirsiniz.”[1407]
11598. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en üstünü ibadete aşık olup
sarmaş dolaş olan, kalbi ile onu seven, bedeni ile ona
yapışan ve kendisini ona vakfedendir. Böyle bir kimse artık
dünyanın kolay mı zor mu geçeceğinden hiç korkmaz.”[1408]
11599. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Meşguliyet olarak ibadet yeter.”[1409]
11600. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüdüyle sizlere fayda veren, risaletiyle
sizlere nasihat eden ve nimetleriyle size ihsanda bulunan Allah’tan korkun.
Ruhlarınızı O’na ibadet için hazırlayın ve itaat
hakkını yerine getirin.”[1410]
11601. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadet kurtuluştur.”[1411]
11602. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Büyüklerin üstünlüğü ibadetin
güzelliğindendir.”[1412]
11603. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulu severse, ona güzel ibadeti ilham
eder.”[1413]
11604. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadetin devamlılığı
insanın saadete erdiğinin delilidir.”[1414]
11605. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadet halvetinde kar hazineleri
vardır.”[1415]
11606. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir
yakınlaştırılmış kimse Allah’a ibadet gibi bir
şeyle yakınlaştırılmamıştır.”[1416]
bak. En-Nubuvvet (1), 377. Bölüm; el-Edeb, 68.
Bölüm, 385. Hadis; Vesail’uş Şia, 1/61, 19. Bölüm
11607. İmam
Rıza (a.s) ibadetin sebebinin beyanı hususunda şöyle
buyurmuştur: “Ta ki
insanlar Allah’ın zikrini unutmasınlar ve adabını
terketmesinler. Emir ve nehiylerinden gaflet etmesinler, zira onların
doğruluğu ve kıvamı bundadır. Eğer ibadette
bulunmaksızın kendi hallerinde bırakılmış
olsalardı bir müddet sonra kalpleri katılaşırdı. ”[1417]
bak. eş-Şeriat, 1982. Bölüm;
el-İnsan, 314. Bölüm; el-Kalb, 3402, 3410. Bölümler
11608. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbiniz şöyle buyuruyor: “Ey ademoğlu! Kendini ibadete
vakfet ki kalbini zenginlikle ve ellerini rızıkla doldurayım. Ey
ademoğlu! Benden uzaklaşma. Aksi taktirde kalbini fakirlikle ve
ellerini meşguliyetle doldururum. ”[1418]
11609. İmam
Sadık (a.s) Tevrat’ta şöyle yazıldığını
buyurmuştur: “Ey
ademoğlu! Kendini bana ibadete ada ki kalbini (benden) korkuyla
doldurayım. Eğer kendini bana ibadete vakfetmezsen ben de kalbini
dünya meşguliyetiyle doldururum, ihtiyacını karşılamam
ve seni talep ettiğin şeyle baş başa
bırakırım.”[1419]
11610. İmam
Sadık (a.s) Tevrat’ta şöyle yazılmıştır: “Ey ademoğlu kendini ibadette bana vakfet
ki kalbini zenginlikle doldurayım. Ve seni talep ettiğin şeyle
baş başa bırakmayayım. Böylece ihtiyacını
karşılar ve kalbini benden korkuyla doldururum. Eğer kendini
bana ibadete vakfetmezsen kalbini dünya meşgalesiyle doldururum sonra ihtiyacını
karşılamam ve seni talep ettiğin şeye havale ederim.”[1420]
11611. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizleri ibadetten engelleyen bela nazil olmadan önce kendinizi
Allah’a itaat ve ibadete vakfedin.”[1421]
11612. İmam
Sadık (a.s) ibadet hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “İtaatte kendileriyle Allah’a itaat edilen
yüzlerden (maksat masum imamdır) güzel niyet içinde olmaktır.”[1422]
11613. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey Ahmed! Kulumun bana ne zaman ibadet
ettiğini biliyor musun?” O şöyle arzetti: “Hayır ey Rabbim!.”
Allah şöyle buyurdu: “Onda yedi haslet bir araya gelince: Kendisini
haramlardan koruyan sakınma, kendisini ilgilendirmeyen şeylerden
alıkoyan bir suskunluk, her gün ağlamasını artıran bir
korku, halvet halinde benden haya etmesini sağlayan bir haya, zaruret
miktarınca yemek, ben dünyadan nefret ettiğim için dünyadan nefret
etmek ve ben iyileri sevdiğim için iyileri sevmek hasıl
olduğunda.”[1423]
11614. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadetin evveli O’nu tanıma ve
O’nu tanımanın esası ise O’nu birlemektir.”[1424]
11615. İmam
Sadık (a.s) kulluğun hakikati hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Kulluğun
hakikati üç şeydir: Kulun Allah’ın kendisine
bağışladığı şeyde kendisi için bir
malikiyeti olduğunu görmemesidir. Zira kullar hiç bir şeye malik
değildir. Ve malın Allah’a ait olduğunu kabul etmektedirler. Ve
onu Allah-u Teala'nın emrettiği yerde harcarlar. Kul kendisi için
tedbir ve çare bulmaya çalışmaz ve tüm gayreti Allah-u Teala’nın
yapmasını emrettiği veya kendisini alıkoyduğu
şeyler hakkındadır. Bu takva sahiplerinin ilk derecesidir.”[1425]
bak. el-İlm, 2875. Bölümdeki bütün söze
bak.
11616. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulluk beş şeydedir: Karnı
yiyecekten boş bırakmak, Kur’an okumak, geceyi ibadetle geçirmek,
sabah vakti yakarmak ve Allah korkusundan ağlamakta.”[1426]
Kur’an:
“Hani
Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti de
melekler: “Orada fesat yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa
biz Seni överek yüceltiyor ve seni devamlı takdis ediyoruz” dediler.
Allah: “Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”[1427]
“Ben
insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”[1428]
11617. Misbah’uş
Şeria’da İmam Sdık’ın (a.s) şöyle buyurduğu yer
almıştır: “Ubudiyet, batını rububiyet olan bir cevherdir. O halde
ubudiyette yok olan şey rububiyette bulunur ve rububiyette gizlenen
şey ubudiyetle elde edilir.”[1429]
11618. Allah-u
Teala’nın kitaplarının birinde şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: “Ey ademoğlu!
Ben asla ölmeyen diriyim. O halde emirlerime itaat et ki seni de asla ölmeyecek
bir diri kılayım. Ey ademoğlu! Ben her neye ol dersem o da
oluverir. O halde emirlerime itaat et ki seni de böyle kılayım ve her
neye ol dersen o da olu versin.”[1430]
11619. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kulluğun şartlarını
yerine getirirse özgürlüğe layıktır.”[1431]
11620. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a kulluğun
başlangıcı, onu tanımaktır.”[1432]
11621. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ruhlarınızda
taptığınız Allah’ın marifetine yer verin ki
tanıdığınız kimseye ibadet için
organlarınızı hareket ettirmeniz, sizlere fayda versin.”[1433]
11622. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Marifetle iç içe olmayan ibadette hayır
yoktur.”[1434]
11623. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İçinde ilim olmayan ibadette hayır
yoktur.”[1435]
11624. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Derinleşme olmadığı
taktirde asla ibadet olmaz.”[1436]
bak. el-Fıkh, 3246. Bölüm; el-Fikr, 3253.
Bölüm; , el-Vera’, 4060. Bölüm
11625. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir ibadetin yakin olmaksızın değeri yoktur.”[1437]
11626. İmam
Ali (a.s) “Hururalı[1438]
bir adamın teheccüd namazı kıldığını ve
Kur’ân okuduğunu işitince şöyle buyurdu:
“Yakîn üzere olan uyku, şüphe halinde kılınan namazdan daha
hayırlıdır.”[1439]
bak. 564. Konu, el-Yakin
Kur’an:
“. . . Ne yaparsanız yapın;
yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka biz
sizi görürüz.”[1440]
11627. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a onu görüyormuşsun gibi ibadet et. Şüphesiz sen
O’nu görmesen de O seni görmektedir.”[1441]
11628. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadet et ve ona hiçbir eş koşma ve O’nu
görüyormuşsun gibi kendisi için amel et.”[1442]
11629. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İhsan Allah’ı görüyormuş gibi kendisine ibadet
etmendir. Zira şüphesiz sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.”[1443]
11630. İmam
Sadık (a.s), Yusuf ve Züleyha kıssası hakkında şöyle
buyurmuştur: “Züleyha
Yusuf’u, Yusuf da Züleyha’yı kastedince, Züleyha şöyle dedi: “Biraz
bekle.” Yusuf: “Neden?” diye sordu. Züleyha şöyle dedi: “Bizi görmesin
diye putun yüzünü örteyim.” Bu esnada Yusuf Allah’ı hatırladı ve
Allah’ın kendisini gördüğünü bildi ve bu yüzden Züleyha’dan
kaçtı.”[1444]
11631. İmam
Bakır (a.s), bir başka rivayette ise şöyle buyurmuştur: “Yusuf Züleyha’ya, “Ne yaptın?” diye sordu.
Züleyha şöyle dedi: “Putun yüzüne bir bez attım, zira bizi
görmesinden utanıyorum.” Yusuf şöyle dedi: “Sen işitmeyen ve
görmeyen putundan utanıyorsun, ben Rabbimden utanmayayım mı?”[1445]
11632. İmam
Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Yaptığınız her amele
şüphesiz ki biz şahidiz” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) bu ayeti okuyunca
şiddetle ağlıyordu.”[1446]
bak. el-Ma’rifet (3), 2658, 2659. Bölümler
11633. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gök ve yerlerin melekutu hakkında
düşünmek ihlas sahiplerinin ibadetindendir.”[1447]
11634. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın nimeti hakkında
düşünmek ne güzel bir ibadettir.”[1448]
11635. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey Ahmet! İbadet on
kısımdır ki dokuz kısmı helal rızık taleb
etmektedir. O halde eğer yiyeceğin ve içeceğin temiz olursa
benim korumam ve sığınmam altındasın.”[1449]
11636. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbadet on kısımdır ki dokuz bölümü helal
rızık taleb etmektedir.”[1450]
11637. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbadet yetmiş cüzdür. En üstün parçası ise helal
rızık taleb etmektir.”[1451]
11638. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yumuşak konuşmak ve insanlara selam
vermek şüphesiz ibadettendir.”[1452]
11639. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun kendilerine olan sevgi üzere anne babasına
bakması ibadettir.”[1453]
11640. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ibadetin üstünde bir ibadet vardır ve
biz Ehl-i Beyt'in sevgisi en üstün ibadettir.”[1454]
11641. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Alime bakmak ibadettir. Adil imama bakmak ibadettir. Rahmet ve
yumuşaklıkla anne babaya bakmak ibadettir. Aziz ve celil olan Allah
için sevdiğin kardeşe bakmak ibadettir.”[1455]
11642. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a güzel bir zanda bulunmak, Allah-u Teala'ya ibadettendir.”[1456]
11643. Cebrail
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Muhammed! Eğer biz yeryüzünde ibadet etmiş
olsaydık üç şeyi yapardık: Müslümanlara su vermek, ailesi olana
yardımcı olmak ve günahları örtmek.”[1457]
11644. Hz. Mesih
(a.s) bir şahsa şöyle buyurmuştur: “Sen ne iş yapıyorsun?” O şöyle
arzetti: Ben ibadet ile uğraşıyorum.” İsa şöyle
buyurdu: “O halde senin masraflarını kim karşılıyor? O
şöyle arzetti: “Kardeşim”. İsa (a.s), “Kardeşin senden daha
çok ibadet edendir” diye buyurdu. ”[1458]
bak. el-İlm, 2845. Bölüm; el-Yakin, 4245,
4246. Bölümler
11645. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan bir
grup, Allah’a rağbet (mükafat) için kulluk eder; bu tüccarların
ibadetidir. Bir grup da Allah’tan korkarak kulluk eder, bu da kölelerin
kulluğudur. Bir grup da Allah’a şükür etmek için kulluk eder, bu da
hürlerin ibadetidir.”[1459]
11646. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadet edenler üç kısımdır.
Bir grup aziz ve celil olan Allah’a korkudan ibadet ederler ki bu kölelerin ibadetidir.
Bir grup ise Allah Tebarek ve Teala’ya sevap talep ederek ibadet ederler ki bu
ibadette işçilerin ibadetidir. Ve bir grup da aziz ve celil olan Allah’a
aşk ve muhabbet üzere ibadet derler ki bu ibadet de özgürlerin ibadetidir
ve bu ibadet en üstün ibadettir.”[1460]
11647. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar aziz ve celil olan Allah’a
ibadette üç gruptur: Bir grubu sevaba rağbet ederek ibadet ederler. Bu
ihtiraslı kimselerin ibadetidir ve de tamahtır. Diğer bir grubu
ise cehennem ateşinin korkusundan ibadet eder ki bu da kölelerin
ibadetidir. Bu da korkudur. Ama ben aziz ve celil olan Allah’a aşk ve
muhabbet üzere ibadet ediyorum ki bu yüce insanların ibadetidir ve o da
güven ve emandır. Nitekim aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlar o günün korkusundan güvendedirler.” Hakeza aziz ve celil olan
Allah şöyle buyurmuştur: “De ki eğer Allah’ı
seviyorsanız. . .” O halde her kim Allah’ı seviyorsa aziz ve
celil olan Allah da onu sever. Ve aziz ve celil olan Allah her kimi severse onu
kıyamet gününün dehşetinden güvende kılar.”[1461]
11648. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben sadece sevap hedefiyle Allah’a ibadet
etmeyi hoş görmüyorum. Zira bu taktirde tamahkar köle gibi olurum.
Eğer bir şeye göz dikerse çalışır aksi taktirde
çalışmaz. Hakeza Allah’a cezasının korkusuyla ibadet etmeyi
hoş görmüyorum. Zira bu taktirde de kötü işli köleye benzerim ki
eğer korkmazsa çalışmaz.” Kendisine şöyle arzedildi: “O
halde niçin ibadet ediyorsun?” İmam Seccad şöyle buyurdu: “Zira O,
bana bağışta bulunduğu lütufları ve nimetleri
sebebiyle ibadete layıktır.”[1462]
11649. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah insanlara cennet ve cehennemi
vaad etmeseydi yine de ona itaat etmemiz ve isyanından
sakınmamız gerekirdi. Zira Allah müstahak olmadıkları halde
insanlara bağış ve iyilikte bulunmuş ve nimetlerini
bağışlamıştır.”[1463]
bak. el-Mehabbet (2), 665. Bölüm;
eş-Şukr, 2061. Bölüm
11650. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kullar üç kısımdır: Altınla
alınan köle, şehvet kölesi ve tamah kölesi.”[1464]
11651. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadet, secde ve rükuyla değil,
büyüklere itaatledir. Herkim yaratıcıya isyan hususunda
yaratığa itaat ederse şüphesiz ona ibadet etmiştir.”[1465]
11652. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim bir konuşanı dinlerse, ona
kulluk etmiştir. Eğer o konuşan aziz ve celil olan Allah
adına konuşuyorsa, dinleyici de Allah’a ibadet etmiş olur.
Eğer o konuşmacı, şeytan adına konuşuyorsa,
şeytana ibadet etmiş olur.”[1466]
11653. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim dünyaya kulluk eder ve onu ahirete
tercih ederse, akıbeti tatsız olur.”[1467]
11654. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dinar ve dirheme kulluk eden kimse Allah’ın rahmetinden
uzaktır, Allah’ın rahmetinden uzaktır.”[1468]
11655. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’a isyan hususunda birine itaat
ederse, şüphesiz ona kulluk etmiştir.”[1469]
11656. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim hakkını eda etmeyenin
hakkını eda ederse, ona ibadet etmiştir.”[1470]
11657. İmam
Sadık (a.s), kendisine, Allah-u Teala’nın, “Onlar bilginlerini ve rahiplerini Allah’tan
başka rab edindiler” ayetini soran Ebu Basir’e şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Yahudi alimleri ve
ruhbanları onları kendilerine ibadete
çağırmıyorlardı. Eğer onları kendilerine ibadete
çağırmış olsalardı, şüphesiz davetini kabul etmezlerdi.
Onlar kendileri için bir helali haram kılmış ve bir haramı
helal kılmıştır ve böylece de bilmeyerek alim ve
ruhbanlarına ibadet etmiş oldular.”[1471]
11658. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın azaba ve
belaya uğrattığı sizden önceki büyüklenen ümmetlerin
başlarına gelenlerden ve uğradıkları cezadan ibret
alın… Firavunlar, onları kul ediniyor, en kötü şekilde
işkence ediyor, defalarca acılığı
tattırıyorlardı.”[1472]
bak. Ed-Dunya, 1239, 1240. Bölüm
eş-Şeytan, 2010. Bölüm; , 103. Konu, el-Huriyye, 446. konu, et-Taklit
11659. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet Allah’ı bilmek ve Allah
için tevazu göstermektir.”[1473]
11660. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet, Allah ve kudreti hakkında
sürekli düşünmektir.”[1474]
11661. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet “la ilahe illallah ve la hevle vela kuvvete illa
billah” (Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah’tan başka güç ve kudret
yoktur) cümlesini demektir. En hayırlı dua ise istiğfardır.
Allah Resulü (s.a.a) daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu: “Bil ki
Allah’tan başka ilah yoktur ve günahlarından dolayı
mağfiret dile.”[1475]
11662. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet ihlastır.”[1476]
11663. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet iffettir.”[1477]
11664. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet adetlere galebe gelmektir.”[1478]
11665. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet dünyadan gönlünü çekip
almaktır.”[1479]
11666. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet düşünmektir.”[1480]
11667. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet fıkıhtır (dini anlamaktır)”[1481]
11668. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah akıldan daha üstün bir şeyle
ibadet edilmemiştir.”[1482]
11669. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Allah, müminin
hakkını eda etmekten daha üstün bir şeyle ibadet
edilmemiştir.”[1483]
11670. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah karın ve namus iffetinden daha üstün
bir şeyle ibadet edilmemiştir.”[1484]
11671. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a suskunluk ve evine gitmekten daha üstün
bir şeyle ibadet edilmemiştir.”[1485]
11672. Mirac
hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey Ahmet! Benim nezdimde hiçbir şey
suskunluk ve oruçtan daha sevimli değildir.”[1486]
11673. İmam
Bakır (a.s), kendisine “En üstün ibadet hangisidir?” diye sorulunca
şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde, kendi nezdinde olan bir şeyi
istemekten ve talep etmekten daha sevimli bir şey yoktur.”[1487]
11674. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah’ın haramlarına
karşı gözünü yummak (bakmamak), en üstün ibadettir.”[1488]
11675. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sevap açısından en üstün ibadet en gizli
olanıdır.”[1489]
11676. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün ibadet amelin ihlasıdır.”[1490]
11677. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en abit olanı kalben insanlara en çok
hayırsever olanı ve tüm Müslümanlara karşı halis ve temiz
kalpli olandır.”[1491]
11678. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Huzu içinde olmak gibi bir ibadet yoktur.”[1492]
bak. el-Fikr, 3253. Bölüm; el-Ma’rifet, 2622.
Bölüm
11679. İmam
Seccad (a.s) Allah’ın şöyle buyurduğunu buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Sana farz
kıldığım şeylerle amel et ki insanların en abidi
olasın.”[1493]
11680. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’ın kendisine farz
kıldığı şeyi yerine getirirse, insanların en abit
olanı sayılır.”[1494]
11681. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en abit olanı
farzları yerine getirendir.”[1495]
11682. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın farzlarıyla amel ediniz ki insanların en
takvalısı olasınız.”[1496]
11683. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Farzları yerine getirmek gibi hiçbir
ibadet yoktur.”[1497]
11684. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadet oruç ve namazın
çokluğuyla değil, Allah’ın işi hususunda çok
düşünmekledir.”[1498]
11685. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki Allah katında
Allah’ın kullarının en eftali; hidayete ermiş hidayete çağıran adil imamdır.”[1499]
bak. el-İmamet (2), 206. Bölüm
11686. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki yüzlü olan kul ne de kötü bir kuldur: Bir yüzle bakar, bir
yüzle sırt döner. Eğer Müslüman kardeşine bir nimet verilirse
ona haset eder, eğer müptela olursa onu yalnız bırakır.”[1500]
11687. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Başlangıcı nutfe, sonu leş ve bu arada kendisine
nasıl davranılacağını bilmeyen kul, ne dekötü bir
kuldur.”[1501]
11688. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbadet için yaratıldığı halde dünya
kendisini ahiretten gafil kılmış, dünyevi geçici arzulara
ulaşmış ve neticede mutsuz olmuş kul, ne de kötü bir
kuldur.”[1502]
11689. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tekebbür ve gurura kapılan ve büyük ve yüce mertebe sahibi
Allah’ı unutan kul, ne de kötü bir kuldur.”[1503]
11690. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İsyan ve tuğyan eden, cabbar ve en üstün Allah’ı
unutan kul ne de kötü bir kuldur.”[1504]
11691. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saptırıcı bir hevesi ve hor kılıcı
nefsi olan kul ne de kötü bir kuldur.”[1505]
11692. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisini utanç ve aşağılığa sürükleyen
tamaha sahip olan kul ne de kötü bir kuldur.”[1506]
11693. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haram yemekle iç içe olan bir ibadet, kum üzere kurulu bir bina
gibidir. (Bir rivayete göre de, su üzerine kurulu.)”[1507]
11694. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın her gece Beyt’ül Mukaddes’in üzerinden, “Herkim haram
bir mal yerse Allah onun ne bir müstahabını ve ne de
farzını kabul eder” diye feryat eden meleği vardır.”[1508]
11695. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan, haramdan bir mal edinirse, ne bir
haccı kabul edilir, ne bir umresi ve ne de sıla-i rahimde
bulunması. Hatta nutfe üzerinde bile kötü etkisi vardır.”[1509]
11696. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer kul haram bir mal elde eder ve onu sadaka verirse
kendisine bir ecir verilmez. Eğer onu infak ederse, Allah onun için
kendisine bereket vermez ve kendisinden sonra sevk edicinin (yol azığının)
kendisini ateşe davet etmesi dışında bir hak geride
bırakmaz.”[1510]
11697. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun alacaklılarına bir dirhem geri çevirmesi, bin
yıl ibadet etmekten, bin köle azad etmekten, bin hac ve umre yerine
getirmekten daha üstündür.”[1511]
11698. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim haram bir mal kazanırsa Allah ondan ne bir zekat, ne bir
köle azad etmek, ne bir hac, ne bir umre kabul eder. Aziz ve celil olan Allah
bu işlerin sevabı miktarınca ona günah yazar ve bu maldan
ölümden sonra kendisi için baki kalan şey cehennem ateşine doğru
azık olur. Her kim de haram bir mal elde edebildiği halde, aziz ve
celil olan Allah’ın korkusundan onu terkederse, aziz ve celil olan
Allah’ın rahmet ve sevgisine mazhar olur ve cennete götürülmesi
emredilir.”[1512]
11699. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dört yoldan mal elde eden kimseden dört
şey kabul edilmez: Herkim ganimet çalmak, faiz, (emanete) hıyanet
etmek veya hırsızlık sebebiyle bir mal elde ederse, ondan ne
zekat kabul edilir, ne sadaka, ne hac ve ne de umre.”[1513]
bak. el-Bid’at, 332. Bölüm; el-Amel, 2947. Bölüm
11700. İmam
Ali (a.s), Haris Hemdani’ye yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Nefsini
kulluğa alıştır, ona yumuşak davran, ezip azarlama;
sana kitapta farz kılınmış olanlar dışında
onu hoş tut ve istekli zamanında (müstahap ameller için) faydalan.
Çünkü farzların, vaktinde ve yerinde eda edilmesi gerekir.”[1514]
11701. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbadetin afeti gevşekliktir.”[1515]
11702. İmam
Seccad (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Senden şahadetin en adil olanını
ve ibadetin en şevkli olanını dilerim.”[1516]
11703. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbadetten gücünüz yettiğince alınız. Zira Allah
siz yorulmadıkça asla yorulmaz.”[1517]
11704. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadeti nefislerinize zorla yüklemeyin.”[1518]
bak. 82. Konu, el-Cihad (3); el-Amel, 2943.
Bölüm; Vesail’uş Şia, 1/63, 20. Bölüm ve s. 82, 26. Bölüm; Kenz’ul
Ummal, 3/28
11705. İmam
Ali (a.s), melekleri nitelendirirken şöyle buyurmuştur: “Onlar senin katındaki yerlerindedir,
yerleri senin yanındadır. İstekleri sende toplanır.
İbadetlerinin hepsi sanadır. Emrinden gafletleri azdır.
Eğer kendilerine gizli olan hakikatinin künhüne erseler, amellerini hiçe
sayıp kendilerini kınarlar, kendilerinin sana gereği gibi ibadet
ve itaat etmediklerini anlarlar.”[1519]
11706. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Benim
sevabım için amel edenler, yaptıkları amele
dayanmamalıdırlar. Zira eğer bütün bir ömür boyu benim ibadetim
hususunda çaba gösterseler ve kendilerini sıkıntıya atsalar,
yine de hakkımı eda edemezler. Kerametimden diledikleri hususta
ibadetimin künhüne (hakikatine) ulaşamazlar.”[1520]
11707. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli olarak çalış ve kendini aziz
ve celil olan Allah’a ibadet ve itaat hususunda kusursuz sanma. Zira Allah
ibadete layık olduğu şekilde ibadet edilmemektedir.”[1521]
11708. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli şöyle de: “Allah’ım! Beni
emanetçilerden kılma ve beni kusur sınırından
çıkarma.” (Ravi şöyle diyor: ) “Ben şöyle arzettim:
“Buradaki emanetçiden maksadın, dini emanet olarak alıp sonra dinden
dışarı çıkan kimseler olduğunu biliyorum, ama, “Beni
kusur sınırından çıkarma” cümlesinin anlamı nedir?”
İmam şöyle buyurdu: “Allah için yaptığın bir işte
kendini kusurlu görmendir. Zira insanlar Allah için yaptıkları
işlerde, aziz ve celil olan Allah’ın korudukları
dışında tümü kusur içindedirler.”[1522]
11709. İmam
Bakır (a.s), Cabir’e şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Allah seni noksanlık ve kusurdan
dışarı çıkarmasın. (yani kulluk hususunda kendini hep
kusurlu göresin, kibirlenmeyesin.)”[1523]
11710. İmam
Ali (a.s), meleklerin yaratılışı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Onlar
nezdindeki bütün makamlarına, yaptıkları itaate ve yanında
sahip oldukları yere ve senden çok az gafil olmalarına rağmen
eğer azametin hususunda kendilerine örtülü kalan şeyleri
müşahede edecek olurlarsa, şüphesiz amellerini değersiz görür,
kendilerini kınar ve sana hakkıyla kulluk etmediklerini derk ederler.
Sen münezzehsin ey yaratıcı ve mabut.”[1524]
11711. İmam
Ali (a.s), bir münacatında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Sen sadece itaatinde çaba
gösterenlere merhamet edecek olursan, o halde kusur edenler nereye kaçsın!
Eğer sadece büyük bir çaba içinde olanlardan kabul edecek olursan o halde
tefrit edenler kime sığınsın!”[1525]
bak. 333. Konu, el-Ucb; el-Cihad (3), 596.
Bölüm; Vesail’uş Şia, 1/71, 22. Bölüm
11712. İmam
Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’a hakkıyla ibadet ederse,
Allah ona arzu ettiğinden daha üstününü ve kendisine yetecek olandan daha
fazlasını bağışta bulunur.”[1526]
11713. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul, “Sadece sana ibadet ediyoruz” deyince aziz ve celil olan Allah
kendisine şöyle buyurur: “Kulum doğru söylüyor. O sadece bana kulluk
etmektedir. Sizleri de şahit tutuyorum ki ibadeti hususunda muhalefet
edenlerin, gıpta edeceği bir sevap vereceğim.”[1527]
11714. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul bütün yaratıklardan kesmedikçe ve
sadece Allah’a yönelmedikçe ona layıkıyla ibadet edemez ve bu esnada
(layıkıyla ibadet ettiğinde) Allah şöyle buyurur: “Bu benim
halis kulumdur.” Böylece keremiyle onu kabul eder.”[1528]
bak. Ed-Dua, 1201. Bölüm; el-Cihad (3), 591.
Bölüm
11715. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve hevesinden geri kalmayan kimse
nasıl ibadetin lezzetini tatsın?”[1529]
11716. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Sizlere hakikati söylüyorum: Hasta insanın güzel ve tatlı
yiyeceklere bakması ve şiddetli ağrısı sebebiyle ondan
lezzet almaması gibi dünya sahipleri de kendilerindeki mal sevgisi
sebebiyle ibadetten lezzet almaz ve onun güzel tadına varmazlar.”[1530]
11717. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Sizlere hakikati söylüyorum: Sizden ekininin otlarını
ayıklamayan kimsenin otları çoğalır ve sonunda bütün
ekinini kaplar ve ekini ortadan yok olur gider. Aynı şekilde
kalbinden dünya sevgisini söküp atmayan kimsenin kalbini de dünya sevgisi
kaplar ve sonunda ahiret sevgisinin tadını alamaz.”[1531]
11718. Davud’un
(a.s) haberlerinde şöyle yer almıştır: “Dostlarımın dünya gamıyla
işleri ne? Dünya gamı münacatın tatlığını
kalplerden çıkarır. Ey Davud! Ben dostlarımın ruhani
olduğu halde dünya gamını yememelerini seviyorum.”[1532]
bak. el-Mehebbet (1), 659. Bölüm; el-İman,
282. Bölüm; ed-Dunya, 125. Bölüm
11719. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zenginlikten sonra fakirlik ne de çirkindir! Dervişlikten
(zayıflıktan) sonra günah ne de çirkindir. Bunlardan daha çirkini ise
Allah’a ibadet eden ve sonra onu terkeden kimsedir.”[1533]
11720. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zenginlikten sonraki fakirlik ne de çirkindir!
İbadetin ardından günah ne de çirkindir! Bundan daha çirkini ise
Allah’a ibadet eden ve sonra ibadetten el çeken kimsedir.”[1534]
11721. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakın sizden biri, “Kulum, cariyem” demesin. Hepiniz
Allah’ın kulusunuz ve kadınlarınız Allah’ın
cariyesidir. O halde şöyle desin: “Kölem, halayığım,
hizmetçim ve uşağım.”[1535]
11722. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Huzur, ibadetin süsüdür.”[1536]
11723. İmam
Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ibadeti taleb eden kimse
kendisini ibadet için temiz kılmalıdır.”[1537]
11724. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz en zor ibadet günahlardan
sakınmaktır.”[1538]
11725. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice ibadet eden kimsenin dini yoktur.”[1539]
11726. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis ibadet, insanın Rabbinden
başkasına ümit bağlamaması ve sadece günahından
korkmasıdır.”[1540]
332. Konu
el-İbret
İbret Almak
bak.
F 39. konu, el-Besiret;
551. konu, el-Mevize; eş-Şeytan, 2005. bölüm
Kur’an:
“. . . Ey akıl sahipleri! İbret alın.” [1541]
11727. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın
kulları! Fayda veren nimetlerden öğüt, apaçık delillerden ibret
alın. Açıkça anlatılarak korkutulduğunuz şeylerden
etkilenerek günahlardan sakının.”[1542]
11728. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelsiz ahiretten ümidi
olan kimseden olma… İbret alınacak şeyler anlatır; fakat
kendisi ibret almaz. Çok öğüt verir; fakat kendisi öğüt almaz.”[1543]
11729. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbret alınız. Şüphesiz sizden öncekiler
arasında ibret alınacak dersler vardır.”[1544]
11730. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşünen ve ibret alan kula Allah rahmet
etsin. O halde insan sırt çeviren şeyin sırt çevirmesi ve
ulaşan şeyin ulaşmasını görmelidir.”[1545]
11731. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki ibret
verici şeyler açıklandı, zahir kılındı size.
Sakıncalı şeylerden de menedildiniz. Gök elçilerinden
(meleklerden) sonra da Allah’ın hükümlerini ancak bir insan
ulaştırır size.”[1546]
11732. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin dünyaya ibret gözüyle bakar,
karnının ihtiyacı miktarınca ondan azık alır.”[1547]
11733. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün akıl ibret almak, en üstün uzak
görüşlülük ihtiyat etmek ve en büyük ahmaklık aldanmaktır.”[1548]
11734. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Basiret ile ibret olmak hasıl olur.”[1549]
11735. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın kazancı ibret almak ve ihtiyat
etmektir. Cehaletin kazancı ise gaflet ve aldanıştır.”[1550]
11736. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim cahil olursa ibret alması az olur.”[1551]
11737. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim günlerin değişikliklerinden
(olaylarından) ibret almazsa kınama ona etki etmez.”[1552]
11738. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Size Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum…
hastalıkları onunla tedavi edin, ölümü onunla
karşılayın! Takvayı kaybedenden ibret alın, takvaya
riayet eden kimselere ibret olacak duruma asla düşmeyin.”[1553]
bak. el-Mev’ize, 4120 ve 4121. Bölümler
11739. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret almak hayırsever bir
uyarıcıdır.”[1554]
11740. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret almak insanı doğru yola
sürükler.”[1555]
11741. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret almanın faydası doğru
yola ulaşmaktır.”[1556]
11742. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim ibret alırsa, basiret sahibi olur.
Basiret sahibi olan kimse anlar ve anlayan kimse bilir.”[1557]
11743. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Boynum söylediğim sözün rehinidir ve ben
doğruluğunu garantiliyorum. Herkim olaylara ibret gözüyle bakarsa
takva kendisini şüphelere düşmekten alıkoyar.”[1558]
Kur’an:
“Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret
azabına uğrattı. Doğrusu bunda Allah'tan korkan kimseye
ders vardır.” [1559]
“Andolsun ki, peygamberlerin
kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kur'an
uydurulabilen bir söz değildir. Fakat kendinden önceki (Kitapları)
tasdik eden, her şeyi açıklayan, iman eden toplum için doğru
yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.” [1560]
“Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir.
Doğrusu, görebilenler için bunda ibretler vardır.”[1561]
11744. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zaman sana ibretleri gösterir.”[1562]
11745. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki geçmiş devirlerde sizin
için ibretler vardır. Nerede Amalike
ve Amalike’nin oğulları? Nerede Firavunlar ve
Firavunların oğulları? Nerede nebilerini öldüren, nebevi sünnetleri
söndüren ve zorbaların sünnetini ihya eden Ress şehirlerinin halkı?”[1563]
11746. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşler
karıştığında sonları evvelleriyle mukayese
edilir. (Zira işin evveli iyi veya kötü olursa, sonu da iyi veya kötü
olur.)”[1564]
11747. İmam
Ali (a.s) “Çoklukla övünmek sizi o
derece oyaladı ki, kabirleri dahi ziyaret ederek oradakileri de sayacak
gibi oldunuz” ayetini okuduktan sonra şöyle buyurmuştur: “Atalarının mezarlarıyla mı
övünüyorlar… Onlarla öğüneceklerine onlardan ibret almaları daha
güzel olmaz mıydı? İzleri kaybolsa da, haberleri gelmese de,
şüphesiz ibret alan gözler onları görmekte, akıl kulakları
seslerini duymakta ve konuşma aracı olmaksızın
(lisan-ı hal ile) konuşmaktalar.”[1565]
11748. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz dünya, sıkıntı, yokluk,
ibret ve değişiklik yurdudur. . . İbretlerden biri de (düne
kadar) kendisine gıpta ettiğin, ama bugün
acıdığın kimsedir. Bu iki hal arasında tek fark, zail
olan bir nimet veya nazil olan bir fakirlik ve meşakkattir. Dünyanın
değişikliklerinden bir örnek de insanın arzularına
yaklaştığı bir anda aniden ölümün kendisine gelip
çatması ve onu alıp götürmesidir.”[1566]
11749. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra dünya yokluk, zahmet,
değişiklik ve ibret yurdudur… Zira dünyanın
değişikliklerine bir örnek de (düne kadar)
acıdığın kimseye gıpta edersin, gıpta
ettiğin kimseye de acırsın. Çünkü dünyada nimetler çabucak
kaybolur, sıkıntılar birden bire bastırır.
Dünyanın ibretlerinden bir örnek de ibret yurdudur; zira insan emeline
ulaşmak üzereyken, birden ölümün onu alıp götürmesidir.”[1567]
11750. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müddet ne kadar uzun da olsa kısadır.
Giden şey henüz var olan için ibret sebebidir ve ölü diri için öğüt
vesilesidir.”[1568]
11751. Rivayet
edildiği üzere Müminlerin Emiri (a.s) Medain’den geçerken Kisra’nın eserlerini
gördü, o harabeye yaklaştı. İmam’ın ashabından biri
şu şiiri okudu:
“Rüzgarlar evlerinin kalıntılarına esti
Onlar adeta vaad edilen yerde idiler.”
Müminlerin Emiri (a.s) ise şöyle buyurdu: “Neden şöyle
demiyorsun: “Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar,
eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı. Bu
böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık. Gök ve
yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlar mühlet verilenlerden değilleri.”[1569]
11752. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gidenler kalanlar için ibret sebebidir.
İlk, son için (dünyayı istemekten ve Allah’a isyandan)
sakındırıcıdır. ’”[1570]
11753. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Geçmişten ibret almayan kimse, var olan
şeyden ibret almaz.”[1571]
11754. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın geçmişi geleceğini
haber verme hususunda yeterlidir.”[1572]
11755. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı insanların ibret
alması için tanıdıkları şey yeter.”[1573]
11756. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın değişikliklerinde ibret
dersi vardır.”[1574]
11757. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaza ve kaderin değişikliklerinde
akıl ve gönül sahipleri için ibret dersleri vardır.”[1575]
11758. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günlerin birbiri ardınca gelişinde
insanlar için ibret vardır.”[1576]
11759. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer zayi ettiğin geçmişinden
ibret alırsan, şüphesiz ömründen geri kalanını korursun.”[1577]
11760. İmam
Ali (a.s), Muyaviye’ye yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Eğer
geçmişten ibret alsaydın, kalan şeyleri korurdun.”[1578]
11761. İmam
Ali (a.s), Haris Hemdani’ye yazdığı mektubunda şöyle
buyurmuştur: “Hak olarak
geçmişe dair anlatılanları tasdik et. Dünyadan geçenleri, geriye
kalanları ile kıyas et. Çünkü onun bir kısmı diğerine
benzer; sonude ilkine katılmıştır. Hepsi de geçici, yok
olucudur.”[1579]
11762. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Değişikliklerden ibret alın,
uyarılardan faydalanın.”[1580]
11763. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden önceki toplulukların
başına gelenlerden ibret alınız; eklemleri
darmadağın, olmuş gözleri ve kulakları yok olmuş,
şanları-şerefleri gitmiş, neşeleri ve nimetleri kesilmiştir.”[1581]
11764. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde Allah’ın İblis’e
yaptığından ibret alın. Öyle ki uzun amelini, yoğun çabalarını
boşa çıkardı.”[1582]
11765. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın azaba ve belaya
uğrattığı sizden önceki büyüklenen ümmetlerin
başlarına gelenlerden ve uğradıkları cezalardan ibret
alın.”[1583]
11766. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsmail’in (a.s) evladından,
İshakoğullarından, İsrail -(Yakub)oğullarından
ibret alın. Hallerinin benzerliği ne kadar çok, durumları
birbirlerine ne kadar da yakındır.”[1584]
11767. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden öncekilerin yaşadığı
evlerde yaşamaktan ve en yakın kardeşlerinizden ayrılmaktan
ibret alın.”[1585]
11768. İmam
Ali (a.s) şahadetinden önce
vasiyette bulunarak şöyle buyurmuştur: “Dün ben sizlerle birlikteydim; bugün sizlere
bir ibretim ve yarın da sizlerden ayrılacağım.”[1586]
11769. İmam
Ali (a.s) İslam’ın niteliği hakkında şöyle
buyurmuştur: “Doğru
yolu arayana ayet, azmedene basiret, öğüt almak isteyene ibrettir.”[1587]
11770. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbretler ne de çok, ibret almalar ne de
azdır.”[1588]
11771. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbretler ne de çok, ibret alanlar ise ne
de azdır.”[1589]
11772. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Miskindir Ademoğlu! Kendisine her gün üç
musibet çattığı halde onlardan birinden dahi ibret almaz.
Eğer ibret alacak olsaydı, musibetler ve dünya işleri ona kolay
gelirdi: İlk musibet, ömründen azaldığı gündür. Oysa telafi
olması mümkün olduğu halde malından bir şey eksilecek
olsaydı üzülürdü. Ama kaybettiği ömrü asla telafi edilemez!
İkinci musibet ise rızkını kamil olarak elde etmesidir.
Eğer bunu helal yoldan elde etmişse hesap verecek, eğer haram
yoldan elde etmişse ceza görecektir. Üçüncü musibet ise bunlardan daha büyüktür.”
Kendisine, “O nedir?” diye arzedilince şöyle buyurdu: “Geçirdiği her
gün ahirete bir menzil yakınlaşmış olur ama cennete mi
cehenneme mi olduğunu bilmiyor?!”[1590]
11773. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret almak (günah ve hatadan) korunmaya
sebep olur.”[1591]
11774. Misbah’uş
Şeria’da İmam Sadık’tan Allah Resulü (s.a.a) şöyle
buyurmuştur: “İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan ibret alan kimse
dünyada, dünyayı uykuda gören ama ona dokunmayan kimse gibi yaşar. O
dünyaya aldananların çirkin hareketlerini gördüğü için hesabı ve
cezası olan (dünyanın helal ve haram) mallarının sevgisini
kalbinden ve ruhundan silip atar.”[1592]
11775. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret al ki sakınasın.”[1593]
11776. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşünecek olursa ibret alır ve
herkim ibret alırsa sakınır.”[1594]
11777. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sürekli ibret almak sağduyulu olmakla
sonuçlanır ve (günah ve hatadan) sakınmaya sebep olur.”[1595]
11778. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rahmeti, düşünen, sonra
ibret alan, ibret alıp basiret sahibi olan kimsenin üzerine olsun.”[1596]
11779. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ibret alışta basiret sahibi
oluşu vardır.”[1597]
11780. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim ibret alırsa aydın görüşlü
olur.”[1598]
11781. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim çok ibret alırsa daha az sürçer.”[1599]
11782. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret al ki kanaatkar olasın.”[1600]
11783. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim değişikliklerden ibret
alırsa, zamanın uyumluluğuna itimat etmez.”[1601]
11784. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim akıllı olursa, dününden ibret
alır ve her zaman hazırlıklı olur.”[1602]
11785. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim işleri değerlendirirse
örneklerine vakıf olur.”[1603]
11786. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim dünyanın
değişikliklerinden ibret alırsa tamahı azalır.”[1604]
11787. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbret almayan kimsenin düşüncesi
olmaz ve sakınmayan kimse gerçekte ibret almamıştır.”[1605]
11788. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine hikmet aşikar olan kimse ibreti
tanır ve herkim ibreti tanırsa adeta öncekilerle birlikte olmuş
olur.”[1606]
11789. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Önündeki bela ve olaylardan ibret alan kimseyi
şüpheli şeylere düşmekten takva alıkoyar.”[1607]
333. Konu
el-Ucb
Kendini Beğenmek
F Bihar,
72/306, 117. bölüm; el-Ucb bi’l-A’mal
F Vesail’uş
Şia, 1/73, 23. bölüm; Tahrim-u İ’cab bi’n-Nefs ve bi’l-Ame
ve’l-İdlal bihi
F Bihar,
71/228, 67. bölüm; Terk-i Ucb ve’l-İhtiraf bi’t-Teksir
bak.
F el-İbadet,
2502. bölüm; er-Ruh, 1561. bölüm; er-Re’y, 1425. bölüm; el-Gurur, 3042. bölüm;
el-Fıkh, 3242. bölüm
Kur’an:
“Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu
güzel gören kimse, kötülüğü hiç işlemeyene benzer mi? şüphesiz Allah
dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola
eriştirir. Artık onlara üzülerek kendini harap etme; Allah
onların yaptıklarını şüphesiz bilir.”[1608]
11790. İmam
Ali (a.s) Malik Eşter’i Mısır’a vali olarak tayin ettiğinde
şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmekten, seni nefsinle böbürlenmeye sevk eden
şeylere güvenmekten, aşırı övgüyü sevmekten sakın.
Çünkü bunlar, ihsan sahiplerinin ihsanlarını helak etmek için
şeytanın aradığı uygun fırsatlardır.”[1609]
11791. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişlikten daha korkunç
bir yalnızlık yoktur.”[1610]
11792. İmam
Ali (a.s) “En korkunç
yalnızlık kendini beğenmişliktir.”[1611]
11793. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişlikten daha
zararlı bir cehalet yoktur.”[1612]
11794. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek şerafetin afetidir.”[1613]
11795. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek (insandaki)
eksikliği açığa vurur.”[1614]
11796. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir şey, kendini beğenmişlik
gibi güzelliklere zarar vermez.”[1615]
11797. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişliğin meyvesi,
düşmanlık ve kindir.”[1616]
11798. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsa b. Meryem’in yöntemlerinden biri de
şehirleri dolaşmaktı. Bir gün ashabından kısa boylu
olan ve sürekli kendisiyle birlikte olan birisiyle gezmek için (şehirden)
dışarı çıktı. İsa denize ulaşınca
doğru bir yakinle, “Bismillah” (Allah’ın adıyla) diyerek suyun
üstünde hareket etti. Kısa boylu şahıs İsa’nın (a.s)
suyun üstünde hareket ettiğini görünce kendisi de doğru bir yakinle,
“Bismillah” diyerek hareket etti ve İsa’ya (a.s) yetişti. Bu esnada
kendini beğenmişliğe kapıldı. . . Bunun üzerine suya
battı. İsa’dan yardım istedi ve o da elinden tutarak onu sudan
çıkardı.”[1617]
bak. el-Ma’rifet (3), 2607. Bölüm
11799. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek doğruluğun
düşmanı ve akılların afetidir.”[1618]
11800. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kendini beğenmesi
aklını haset edenlerden biridir.”[1619]
11801. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim yaptıklarından gurura
kapılırsa aklı zarar görür.”[1620]
11802. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden razı olman, aklının
fesadındandır.”[1621]
11803. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın afeti kendini
beğenmişliktir.”[1622]
11804. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklınızı itham edin. Zira
hatalar akıllara itimat etmekten kaynaklanır.”[1623]
11805. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenen kimsenin aklı
yoktur.”[1624]
11806. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek aklı bozar.”[1625]
11807. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın nefsini ayıplaması
aklının sabit olduğunun delili ve faziletinin çokluğunun
göstergesidir. İnsanın kendini beğenmesi
noksanlığının delili ve aklî
zayıflığının göstergesidir”[1626]
bak. el-Akl, 2818-2820. Bölümler
11808. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek ahmaklıktır.”[1627]
11809. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek ahmaklığın
başıdır.”[1628]
11810. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek, cehaletin
başıdır.”[1629]
11811. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmek,
ahmaklığın göstergesidir.”[1630]
11812. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendini beğenirse helak olur.
Herkim de kendi görüşünü beğenirse helak olur. Şüphesiz İsa
b. Meryem (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben hastaları tedavi ettim,
Allah’ın izniyle onlara şifa verdim. Allah’ın izniyle anadan
doğma kör ve abraş hastalığına yakalananları
iyileştirdim. Ölüleri tedavi ettim ve Allah’ın izniyle onları
dirilttim. Ahmakı tedavi etmek istedim, ama onu ıslah edemedim.”
Kendisine şöyle arzedildi: “Ey Ruhullah! Ahmak kimdir?” O şöyle
buyurdu: “Ahmak kendi görüşünü ve nefsini beğenen kimsedir. Tüm
faziletleri kendisinde görür, varolan hak ve hukukları kendisi için
gerekli bilir. Başkalarının kendisi üzerinde bir hakkı olduğuna
inanmaz. Bu tedavisi için hiçbir yol ve çarenin olmadığı
ahmaktır.”[1631]
11813. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendini beğenmişliğe
kapılırsa helak olur.”[1632]
11814. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “O helak edici üç haslet şunlardır:
İtaat edilen cimrilik, tabi olunan heva ve heves ve insanın kendini
beğenmesi.”[1633]
11815. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişlik helak sebebidir,
sabır ise (işlerin) düzene girme sebebidir.”[1634]
11816. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim gidip Ebu Cehil’in ne olduğuna bakar?” İbn-i Mes’ud
gitti, Efra’nın iki oğlunun, onu kılıç darbesiyle yere
serdiklerini gördü. İbn-i Mes’ud sakalından tuttu ve şöyle dedi:
“Sen Ebu Cehil misin?” Ebu Cehil şöyle dedi: “Sen öldürdüğünüz
birinin üzerinde misin?” –veya şöyle dedi: “Kavminin öldürdüğü.”[1635]. . . - “Keşke beni çiftçiden
başkası öldürseydi”[1636] ”[1637]
bak. el-Helak, 4018. Bölüm
11817. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişlik ilerlemeye ve
kemale ermeye engeldir.”[1638]
11818. İmam
Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişlik, insanı ilim
taleb etmekten alıkoyar ve başkalarının
aşağılamasına ve cehalete davet eder.”[1639]
11819. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim halinin güzelliğinden kendini
beğenmişliğe kapılırsa, işleri hususunda çare
bulmaktan aciz kalır.”[1640]
11820. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan bir günah işler, ondan pişman
olur. Sonra güzel bir iş yapar, sevinir ve bu sebeple içinde
bulunduğu haletten (günahtan pişmanlık duymaktan)
uzaklaşır. Oysa eğer pişmanlık haletinde
kalsaydı, bu kendisi için kendini beğenmişlik haletinden daha
hayırlıydı.”[1641]
11821. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “İnsan bir günah işler, bu sebeple
korkuya kapılır, sonra güzel bir iş işler ve kendisini
beğenmişliğe kapılır” diye söylenince şöyle
buyurmuştur: “İlk
halet üzere kalmak, yani korku içinde yaşamak kendisi için kendini
beğenmişlik haletinde olmaktan daha iyidir.”[1642]
11822. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biri adib, diğeri fasık iki insan
camiye girer, ama mescitten dışarı çıkarlarken o fasık
sıddık (gerçek mümin) ve abid
ise fasık olur. Sebebi şudur ki o abit camiye girince ibadetiyle
övünür ve tümüyle bunu düşünür. Ama fasık kötülüğünden
pişmanlık düşüncesi içindedir ve bu yüzden de günahları
için Allah’tan bağışlanma taleb eder.”[1643]
11823. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahını itiraf edip gülen kimse
rabbine karşı böbürlenip ağlayan kimseden daha üstündür.”[1644]
11824. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rahatsız olduğun günah, Allah
nezdinde seni kendini beğenmişliğe düşüren iyilikten daha
hayırlıdır.”[1645]
11825. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsrailoğullarından birisi
kırk yıl Allah Tebarek ve Teala’ya ibadet etti, ama ibadeti makbul
olmadı. Kendi kendisine şöyle dedi: “Başına gelen sendendir
ve senden başkası suçlu değildir.” Bunun üzerine Allah Tebarek
ve Teala ona şöyle vahyetti: “Bu kendini kınaman kırk yıllık
ibadetinden daha üstündür.”[1646]
11826. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerin en kötüsü nefsinden razı
olmaktır.”[1647]
11827. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın kendinden razı olma ki bu
taktirde senden rahatsız olanlar çoğalır.”[1648]
11828. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden razı oluşun,
aklının fesadındandır.”[1649]
11829. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden razı olma sebebiyle ayıplar
ve kötülükler ortaya çıkar.”[1650]
11830. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun kendinden hoşnut olması,
rabbinin hoşnutsuzluğuyla beraberdir.”[1651]
11831. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden hoşnut olan kimse zarar
etmiştir. Nefsine itimat eden kimse ise aldanmıştır.”[1652]
11832. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendisini büyük görürse Allah nezdinde
küçüktür.”[1653]
11833. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendinden razı olursa,
ayıpları açığa çıkar.”[1654]
11834. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer iyiliklerinin insanlar nezdinde büyük
olmasını istiyorsan, kendi gözünde büyük görmemelisin.”[1655]
11835. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden razı olan ve nefsinin kendisini
süslediği şeylere itimat eden kimse helak olmuştur.”[1656]
11836. Cabir b.
Abdullah şöyle diyor: “Allah Resulü’nün (s.a.a) kapısına vardım ve onu
çağırdım. Allah Resulü (s.a.a), “Kim o?” diye seslendi. Ben,
“Benim” dedim.” Cabir daha sonra şöyle diyor: “Peygamber, (kınayarak)
benim! Benim!” diyerek dışarı çıktı.”[1657]
11837. Cabir b.
Abdullah şöyle diyor: “Peygamber’den (s.a.a) giriş için izin istedim. Bana sen
kimsin?” diye buyurdu. Ben, “Benim” dedim. Allah Resulü (kınayarak)
şöyle buyurdu: “Benim! Benim!”[1658]
11838. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsin her ne kadar çok Allah’a itaat ederse etsin,
yine de onu az say ki bu vesileyle nefsini zelil kılarsın ve kendini
(Allah’ın) affına maruz kılarsın.”[1659]
11839. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın öyle kulları
vardır ki onun için fazlayı fazla saymazlar ve kendilerinden az bir
ibadete razı olmazlar. Akıllı ve iyi insanlar oldukları
halde kendilerini kötü görürler.”[1660]
11840. Resulullah
(s.a.a), akıllı insanların sıfatı hakkında
şöyle buyurmuştur: “Başkalarının az bir iyiliğini çok, kendilerinin
çok iyiliğini az sayarlar.”[1661]
11841. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok iyiliği, çok saymayınız.”[1662]
11842. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyiliği her ne kadar gözünüze çok gelse de çok
saymayınız.”[1663]
bak. el-Amel, 2953. Bölüm
11843. İmam
Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle
buyurmuştur: “Kendilerini
beğenip de geçmiş amellerini abartmamışlardır.
Allah'ın azameti karşısında huşu içinde olmaları
iyiliklerini büyük saymalarına neden olmamıştır.”[1664]
11844. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey bel kırıcıdır:
“Amelini çok gören, günahını unutan ve görüşüyle mağrur
olan kimse.”[1665]
11845. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İblis –Allah’ın laneti üzerine olsun-
ordularına şöyle dedi: “Eğer üç iş hususunda
ademoğluna üstün gelirsem artık ne yapacağından korkum
olmaz. Zira (yaptıkları) asla kabul edilmez: Amelini çok görmesi,
günahlarını unutması ve kendini beğenmesi hususunda.”[1666]
11846. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Musa (a.s) oturduğu bir sırada İblis renkli bir
derviş külahıyla yanına geldi. Musa ona şöyle buyurdu: “Bu
dervişlik külahı da nedir?” O şöyle dedi: “Bu vesileyle
ademoğullarının kalbini çalarım.” Musa şöyle buyurdu:
“Şimdi bana ademoğlunun yaptığı taktirde senin
kendisine musallat olduğun bir günahı haber ver.” İblis
şöyle dedi: “Kendini beğendiğinde, amelini çok gördüğünde
ve günahını gözünde küçük görüşünde.”[1667]
11847. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir hurmanın yarısı dahi olsa
senin aziz ve celil olan Allah’a yakınlaşmana sebep olan hiçbir
şeyi, küçük sayma.”[1668]
11848. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah dört şeyi dört
şeyde gizlemiştir: Hoşnutluğunu itaatinde gizlemiştir.
O halde ona itaat hususunda hiçbir şeyi küçük sayma. Zira belki de
Allah’ın rızası o itaatte gizlidir ve sen bundan habersizsin.
Gazabını isyanında gizlemiştir. O halde ona isyan hususunda
hiçbir şeyi küçük görme. Zira belki de gazabını o günahta karar
kılmıştır ve sen bundan habersizsin. İcabetini
kendisini çağırmada karar kılmıştır. O halde onun
dergahına yapılan hiçbir duayı küçük görme. Zira belki o duaya
icabet edilir de sen bundan habersizsin. Dost ve velisini kulları
arasında gizlemiştir. O halde Allah’ın kullarından
hiçbirisini küçük görme. Zira (kendisini küçük gördüğün) o kimse
Allah’ın dostu olabilir ve sen bundan habersizsin.”[1669]
11849. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaptığın iyi işi asla küçük
sayma. Zira onu seni sevindirecek bir yerde göreceksin.”[1670]
11850. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki kıyamet günü zarar veren her
şey küçük değildir ve kıyamet günü fayda veren hiçbir şey
de küçük değildir. O halde Allah’ın sizlere haber verdiği
hususta (kıyamet hakkında) onu gören kimse gibi olunuz.”[1671]
11851. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyi işler yapınız ve hiçbir
iyi işi küçük görmeyiniz. Zira iyiliğin küçüğü de büyük,
azı da çoktur.”[1672]
11852. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar az da olsa sadaka verin. Zira
Allah için olan her şey az bile olsa, doğru ve halis bir niyetle
olduğu taktirde büyüktür.”[1673]
bak. Vesail’uş Şia, 1/87, 28. Bölüm;
el-Ma’ruf, 2681. Bölüm
11853. İmam
Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişliğin dereceleri
vardır. Onların biri, çirkin işlerinin insanın gözüne güzel
gözükmesi ve iyi iş yaptığını zannetmesidir. Bir
derecesi de kulun rabbine iman etmesi ve bu iş sebebiyle aziz ve celil
olan Allah’a minnet etmeye kalkışmasıdır. Oysa bu işte
Allah kendisine minnet etmiştir.”[1674]
11854. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ben hangi şeyin
kulumun işine yaradığını daha iyi bilirim. Bazı
mümin kullarım vardır ki ibadet hususunda çaba gösterir,
yatağından kalkar, lezzetli yatağından
başını kaldırır, ibadetimde gayret gösterir, kendisini
sıkıntıya ve zahmete düşürür. Ama ben lütuf üzere ve onu
korumak için bir iki gece uykuyu ona galebe çaldırırım ve
neticede uyuya kalır. Sabah uyanınca kendisine öfkelenir ve kendisini
kınar. Eğer bana istediği kadar ibadet etmesi hususunda onu kendi
haline bırakacak olursam amellerinden dolayı kendini
beğenmişliğe kapılır ve neticede helak edici
şeylere düçar olur. Zira amellerinden dolayı gurura
kapıldığı ve kendisinden hoşnut olduğu için
ibadet edenlerin en üstünü olduğunu ve ibadetlerinde kusursuz
olduğunu zanneder. Bu sebeple de bana yakın olduğunu
sandığı halde benden uzaklaşır.”[1675]
11855. İmam
Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala şöyle
buyurmuştur: “Kullarımdan bazıları benden bir itaat
hususunda başarı isterler ki bu vesileyle onları seveyim. Ama
ben amellerinden dolayı gurura ve kendini beğenmişliğe
kapılmasınlar diye onu kendilerine vermem.”[1676]
11856. Mesih (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Ey Havariler cemaati! Nice kandili rüzgar söndürmüş ve nice
abidi kendini beğenmişlik helak etmiştir.”[1677]
11857. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Davud’a (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Ey Davud! Gerçek müminleri
(sıddıkları) uyar ki kendi amelleriyle gurura
kapılmasınlar. Zira hesaba çekilen her kul helak olur.”[1678]
11858. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Güzel işleri sebebiyle gurura kapılan her kul helak olur.”[1679]
11859. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmişlik yolunu kendini
tanımakla kapat.”[1680]
11860. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kudretin olduğu için kendini beğenmen
artıp, yücelik ve bencillik duygusuna kapılınca Allah’ın
mülkünün büyüklüğüne ve kendinden bir güce sahip olmadığın
şeylerdeki kudretine bak. Şüphesiz bu isyanını
yumuşatır, sertliğini engeller ve aklından uzaklaşan
şeyleri sana geri teslim eder.”[1681]
11861. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ademoğluna ne olmuş da kendini
beğeniyor. Başlangıcı kokmuş bir nutfe, sonu
aşağılık bir leş, ortasında ise necaset
taşır.”[1682]
11862. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sırattan geçmek hak ise o halde
kendini beğenmişlik de niye?”[1683]
bak. 346. Bölüm, el-Ma’rifet, (2)
11863. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sebepsiz ulaştığın bir halet
veya hiçbir üstünlük olmaksızın elde ettiğin bir mertebeyle
övünme. Şüphesiz tesadüfün bina ettiği şeyi istihkak yok eder.”[1684]
11864. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir gün Davud (a.s) geceyi Zebur okumakla
geçirdi ve ibadetinden dolayı kendini beğendi. Bunun üzerine bir
kurbağa şöyle seslendi: “Ey Davud! Sen bir gece ibadetle
sabahladığın için gurura kapıldın. Benim kırk
yıldır, bu kayanın altında dilim Allah-u Teala’yı
zikretmekten kurumadı.”[1685]
11865. İmam
Ali (a.s), Müminin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Onun görüşünde her iş kendi
işinden daha halistir ve her nefis kendi nefsinden daha salihtir.”[1686]
11866. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başkalarına üstünlük tanımayan
kimse, kendi görüşünü beğenen kimsedir.”[1687]
11867. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Afiyete eriştiğinde kendini
beğenen, musibete uğradığında ise ümitsiz olan
kimselerden olma.”[1688]
11868. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zarar verici yiyecekten
sakındığı halde daha zararlı günahından
sakınmayan kimseye şaşarım.”[1689]
11869. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisinden kaçtığı
yoksulluğa doğru koşan cimriye şaşarım! Talep
ettiği zenginlik elinden çıkıp gider; dünyada fakirler gibi
yaşar; ahirette zenginler gibi hesaba çekilir.”[1690]
11870. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dün bir nutfe olan ve yarın da bir
leş olacak olan kibirli insana şaşarım.”[1691]
11871. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yaratışını
gördüğü halde Allah’ın varlığında şek eden
kimseye şaşarım.”[1692]
11872. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölüleri gördüğü halde ölümü unutan kimseye
şaşarım.”[1693]
11873. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu dünya hayatını gördüğü halde o
dünya hayatını (ahireti) inkar eden kimseye şaşarım.”[1694]
11874. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fani diyarı bayındır kılan
ve beka yurdunu terkeden kimseye şaşarım.”[1695]
11875. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her gün nefsinden ve ömründen
azaldığını
gördüğü halde ölüme hazırlanmayan kimseye
şaşarım.”[1696]
11876. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lezzetlerin kötü sonuçlarını
bildiği halde onlardan sakınmayan kimseye şaşarım.”[1697]
11877. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisinden şiddetle intikam
alacağını bildiği halde ısrarla (isyan eden) kimseye
şaşarım.”[1698]
11878. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisi herkesten daha bozuk olduğu halde
insanları islah etmeye çalışan ve kendisini ıslah etmeden
önce başkalarını ıslah etmeye koyulan kimseye
şaşarım.”[1699]
11879. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Derdinin ilacını bildiği halde
onu aramayan, bulduğu taktirde ise kendisini onunla tedavi etmeyen kimseye
şaşarım.”[1700]
11880. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eceline malik olamadığı halde
arzusunu uzatan kimseye şaşarım.”[1701]
11881. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü olduğunu bildiği halde kötü
olduğu söylenince rahatsız olan kimseye şaşarım. ”[1702]
11882. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisinde hayır olmadığı
halde hayır sahibi olduğu söylenince bundan hoşnut olan kimseye
şaşarım.”[1703]
bak. el-Gaflet, 3093. Bölüm
Kur’an:
“Şaşacaksan, onların: “Biz toprak
olunca mı yeniden yaratılacağız?” demelerine
şaşmak gerekir. İşte onlar Rablerini küfredenlerdir.
İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır.
İşte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.”[1704]
11883. Misbah’uş
Şeria’da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Akıbetinin nasıl olduğunu bilmediği halde
amelinden dolayı gurura kapılan kimseye çok şaşarım.”[1705]
11884. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratışı gördüğü halde
Allah’ın varlığı hakkında şek eden kimseye çok
şaşarım.”[1706]
11885. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya hayatını gördüğü halde, o
dünya hayatını (ahireti) inkar eden kimseye çok
şaşarım.”[1707]
11886. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fani yurt için
çalıştığı halde ebedi yurdu terkeden kimseye çok
şaşarım.”[1708]
11887. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yaratışını
gördüğü halde Allah’ın kudreti hakkında şek eden kimseye
çok şaşarım.”[1709]
11888. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ebedi yurda inandığı halde
aldanış yurdu için çalışan kimseye çok
şaşarım.”[1710]
11889. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nutfeden yaratılan, sonra leşe
dönüşen ve bu arada nasıl davranılacağını
bilmeyen üstünlük taslayıcı mütekebbire çok şaşarım.”[1711]
bak. el-İman, 299. Bölüm; er-Ric’at, 1441.
Bölüm
11890. Resulullah
(s.a.a), kendisine, “Ben hayvanlarıyla eşit olan bir topluluktan
senin huzuruna geldim” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Sana onlardan daha ilgincini haber vermeyeyim
mi? Onların bilmediğini bildikleri halde, sonra onların cehaleti
gibi cahillik eden topluluktur.”[1712]
11891. Resulullah
(s.a.a), diğer bir hadiste Ammar’a şöyle buyurmuştur: “Ey Ammar! Sana bunlardan daha ilginç bir
topluluğu haber vermeyeyim mi? Onların bilmediğini bilen, ama
buna rağmen onların istekleri gibi isteklere kapılan
topluluktur.”[1713]
11892. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlginçliklerin en ilginci Muaviye b. Ebu
Sufyan ve Amr b. As es-Sehni gibi kimselerin, insanları dine teşvik
etmeleridir.”[1714]
11893. İmam
Sadık (a.s), Lokman’ın vasiyetinin muhtevası hakkında
sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu vasiyette ilginç konular vardır. En
ilginç konu ise oğluna şöyle buyurmasıdır: “Aziz ve celil
olan Allah’tan öyle bir kork ki, insanların ve cinlerin iyi amelleriyle de
huzuruna varacak olsan (sanki) sana azap edecek ve ona öyle bir ümit bağla
ki insanların ve cinlerin günahlarıyla da huzuruna varacak olsan
(sanki) seni bağışlayacak.”[1715]
11894. El-minhal b.
Amr şöyle diyor: “Allah’a yemin olsun ki ben Dimeşk’teydim ve Hüseyin’in (a.s)
taşınan başını gördüm. En önde birisi Kehf suresini
okuyordu. “Yoksa sen Mağara ve Rakim ehlini şaşılacak
ayetlerimizden mi zannettin?” ayetine gelince, Allah-u Teala kesik olan
başı konuşturdu keskin ve yetkin bir dille şöyle buyurdu:
“Ashab-ı Kehf'ten daha ilginç olanı benim taşınmam ve
öldürülmemdir.”[1716]
11895. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya ilginçtir, ondan daha ilginç olanı
ise dünyadaki gafletimizdir.”[1717]
11896. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir yağ parçasıyla gören, bir et
parçasıyla konuşan, bir kemikle işiten ve bir delikten teneffüs
eden şu insana şaşırın doğrusu!”[1718]
bak. el-Kalb, 3382. Bölüm
335. Konu
el-Acz
Acizlik
F Bihar,
173/159, 127. bölüm; el-Acz ve’t-Teleb-u ma la Yudrik
bak.
F 460. konu,
el-Kesel
11897. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizlik zayi etme sebebidir.”[1719]
11898. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizlik horluktur.”[1720]
11899. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizliğin neticesi isteğin
kaybolmasıdır.”[1721]
11900. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizlik afettir.”[1722]
11901. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala zekiliği övmekte, acizliği ise
kınamaktadır. O halde sana bir şey galebe çalınca
şöyle de: “Allah bana yeter ve o ne güzel vekildir.”[1723]
11902. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçek acizlik sana garantilenmiş
şeyle meşgul olup, farz kılınan şeyden gaflet etmen ve
sana verilen şeye kanaat etmemendir.”[1724]
11903. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayırla birlikte olan acizlik şerre
sebep olan kudretten daha hayırlıdır.”[1725]
11904. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Denemeden önce birine itimat etmek acizliktir.”[1726]
11905. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münezzeh olan Allah acizlerin
kusur ettiği yerde itaatini, zeki insanların ganimeti karar
kılmıştır.”[1727]
11906. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gıybet etmek acizin çabasıdır.”[1728]
11907. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki düşmanın
saldırışına imkan veren kimseye düşman
saldırır, etini kemiğinden sıyırır, kemiğini
kırar, un-ufak eder, derisini yüzer gider. Böyle kişinin Aczi ve
zayıflığı oldukça büyüktür.”[1729]
11908. İmam
Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyetinde münezzeh
olan Allah’ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “İlki olmaksızın her şeyden
evveldir; nihayeti olmaksızın her şeyden sonradır. Allah,
rububiyetinin kalp ve göz kuşatmasından daha büyüktür. Bunu
kavradığın zaman, senin gibi gücü az, değeri küçük, aczi
çok, rabbine ihtiyacı büyük kişinin; O’nun itaatini istemekte,
nasıl davranması gerekiyorsa öyle davran.”[1730]
11909. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini ihmal edip helak edenden daha aciz
kimse yoktur.”[1731]
11910. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en acizi nefsinden
eksikliği giderebildiği halde bunu yapmayan kimsedir.”[1732]
11911. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en acizi olayların
meydana gelmesinden ve ecelin saldırısından en çok güvende olan
kimsedir.”[1733]
11912. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en acizi nefsini islah
etmekten aciz olandır.”[1734]
11913. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en acizi, dua etmekten
aciz olandır.”[1735]
11914. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz acizlerin en acizi başka birisiyle
karşılaştığında onun davranışından
hoşlandığı halde, adını, soyunu ve yerini
sormayan kimsedir.”[1736]
11915. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en acizi kardeşleri
kazanmaktan aciz olan kimsedir. Ondan daha acizi elde ettiği
kardeşleri zayi eden kimsedir.”[1737]
336. Konu
el-Mu’cize
Mucize
F Bihar,
11/70, 3. bölüm; İllet’ul Mucize
F Bihar, 17/159-421,
18/1-147; Mucizat’un-Nebi
F Kenz’ul
Ummal, 11/366, 12/347; Mucizat’un-Nebi
F Bihar,
41-53; Mu’cizat’ul Eimme
F Bihar,
92/121, 15. bölüm; Vucuh-u İ’caz’ul Kur’an
11916. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mucize Allah’ın nişanesidir. Onu
sadece Peygamberlerine, elçilerine ve hüccetlerine verir ki onun vesilesiyle
doğru söyleyenin doğruluğu, yalan söyleyenin yalanından
ayırt edilsin.”[1738]
11917. İmam
Hadi (a.s), Musa’nın asa, yed-i beyza ve sihir (karşıtı)
aleti ile, İsa’nın tıp aleti ile, Muhammed’in Allah’ın
selamı ona ehline ve bütün Peygamberlerin üzerine olsun söz ve hitap ile
gönderilişinin sebebini soran İbn-i Sikkit’e şöyle
buyurmuştur: “Allah
Musa’yı gönderdiğinde, asrındaki insanlara sihirbazlık
üstün gelmişti. Dolayısıyla o Allah tarafından insanlara
güçlerinin yetmeyeceği bir şey getirdi ve bu vesileyle onların
sihirini batıl kıldı ve kendilerine hücceti sabit
kıldı. İsa’yı (a.s) salgın hastalıkların
yaygın olduğu ve insanların tıp ilmine muhtaç olduğu
bir zamanda gönderdi. Dolayısıyla o Allah nezdinden benzerini
bilmedikleri şeyleri getirdi. O Allah’ın izniyle ölüleri diriltti,
anadan doğma körleri ve abraş hastalığına
yakalananları tedavi etti. Bu vesileyle onlara hücceti sabit
kıldı. Muhammed’i (s.a.a) de hitabet ve konuşmanın
–zannedersem şiir de dedi- yaygın olduğu bir zamanda gönderi. O
daAllah tarafından bir takım öğüt ve hikmetler getirdi ve bu
vesileyle onların sözlerini çürüterek kendilerine hücceti sabit
kıldı.”[1739]
Kur’an:
“De ki: “İnsanlar ve cinler, birbirine
yardımcı olarak bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak için
bir araya gelseler, Andolsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.”[1740]
“Senin için: “Onu uydurdu” diyorlar, öyle mi? De
ki: “Öyleyse iddianızda samimi iseniz, onun surelerine benzer uydurma on
sure meydana getirin, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de
çağırın. Söylediğinizi yapamazlarsa, bilin ki o, ancak
Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilah yoktur,
artık siz Müslüman olmuyor musunuz?”[1741]
“Kulumuza
indirdiğimizden şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure
getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah'tan başka,
şahitlerinizi de (yardıma) çağırın. Yapamazsanız,
ki asla yapamayacaksınız, o halde, kafirler için hazırlanan ve
yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının.”[1742]
bak. Al-i İmran
72, 93 Nisa 81, 82 En’am 37, 91, 92, 114 A’raf 146; Enfal
31; Tevbe 127; Yunus 15, 16, 37, 38 Hud 49; Ra’d
7. a yet; Nahl 24, 101-103
İsra 88; Kehf 1, 2 Enbiya
2, 5 Furkan 1, 4-6, 32
Şuara 192-201 Neml 76; Ankebut
48; Sebe 6; Zumer 23, 27-28 Tur
34; Saf 8, 9 Hakka 40-43 Murselat 5.
11918. İmam
Askeri (a.s), Allah-u Teala’nın, “Elif Lam Mim, Bu kitap…” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Yani ey
Muhammed! Bu sana indirdiğimiz kitap, elif, lam ve mim gibi mukattaa
harflerinden oluşmuştur. Bu Kur’an sizin diliniz ve alfabeniz
üzeredir. Eğer doğru sözlü iseniz, onun bir benzerini getiriniz ve bu
konuda diğer şahitlerinizden de yardım alınız.”[1743]
11919. Şüphesiz
İbn-i Ebi’l-Evca ve Mekke dehrilerinden (ateistlerinden) üç kişi her
birisi Kur’an’ın dörtte biriyle savaşmayı üstlendi ve gelecek
yıl Mekke’de işlerinin sonucunu birbirine anlatmayı
kararlaştırdı. Ertesi yıl dört kişi İbrahim’in
makamında bir araya geldiler. Onlardan biri şöyle dedi: “Ben, “Ve
denildi ki: Ey yeryüzü suyunu yut ve ey gök yağışını
kes, su diz çöktü ve iş sona erdi” ayetini görünce, savaşmaktan
vaz geçtim.” Diğeri ise şöyle dedi: “Ben de, “Ondan ümitlerini
kesince sırdaşlar (meşveret için) kenara çekildiler” ayetine
rastlayınca savaştan ümidimi kestim.” Onlar bu konuyu kendi
aralarında yavaşça konuşuyorlardı. İmam Sadık
(a.s) yanlarından geçti ve onlara dönerek şu ayeti tilavet buyurdu: “De
ki: “Eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın benzerini getirmek için bir
araya gelseler, her ne kadar birbirine yardıma da koşsalar bunun
benzerini getiremezler.” O dört kişi şaşırıp
kaldılar.”[1744]
bak. Et-Takva, 4174. Bölüm; el-Bihar, 17/159, 1.
Bölüm; 92/1, 1. Bölüm
Kur’an:
“Kur'an'ı durup düşünmüyorlar mı?
Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok
aykırılıklar bulurlardı.” [1745]
11920. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah bizzat şöyle
buyurmaktadır: “Kitapta biz hiç bir şeyi eksik
bırakmadık.” Hakeza onda her şeyin
açıklamasının olduğunu, kitabın
bazısının diğer bazısını tasdik
ettiğini ve onda hiç bir ihtilafın olmadığını
bildiriyor. Nitekim şöyle buyuruyor: “Eğer o Allah'tan
başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar
bulurlardı.”[1746]
337. Konu
el-Acele
Acele
F Kenz’ul
Ummal, 3/512, el-Acele
F Bihar, 75/138,
53. bölüm; en-Nehy an Te’cil-i Recul an Ta’amihi ev Hacetihi
bak.
F 109. konu,
el-Hezm; ed-Dua, 1200. bölüm, el-Ukubet, 2780. bölüm
Kur’an:
“İnsan aceleci olarak
yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim, bunu
benden acele istemeyin.”[1747]
“İnsan iyiliğin gelmesine dua
ettiği gibi, kötülüğün gelmesine de dua eder. Esasen insanoğlu
acelecidir.”[1748]
11921. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acele, sürçmeye sebep olur.”[1749]
11922. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aceleyle sürçmeler çoğalır.”[1750]
11923. İmam
Ali (a.s), vefat anında oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı
vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Seni söz ve fiillerinde acele etmekten
sakındırıyorum.”[1751]
11924. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanları gerçekte acele helak etmiştir. Eğer
insanlar sakin ve aceleden uzak olsalardı helak olmazlardı.”[1752]
11925. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acele eden insan maksadına ulaşsa
bile hata eder. Sakin bir şekilde hareket eden kimse ise, helak olsa bile
hedefine ulaşır.”[1753]
11926. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Metanetle hareket eden kimse hedefine ulaşır veya
yakın olur. Acele eden kimse ise hata eder veya hataya yakın olur.”[1754]
11927. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim metanet ile hareket ederse, maksadına ulaşır
veya ona yakın olur. Herkim de acele ederse, hata eder veya hataya
yakın olur.”[1755]
11928. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerde sakin olmak insanı
hatalardan korur ve düşünerek konuşmak, insanı hatalardan
güvende kılar.”[1756]
11929. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Metanet ile hareket etmek Allah’tan, acele ile hareket etmek ise
şeytandandır.”[1757]
11930. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakin olmak esenlikle, acele etmek ise
pişmanlık ile birliktedir.”[1758]
11931. İmam
Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurmuştur: “Kötülüğü
ertele. Zira istediğin zaman onu öne salabilirsin.”[1759]
11932. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüğü ertelemek de bir tür iyilik
ulaştırmak sayılır.”[1760]
11933. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulu! Günahı sebebiyle
hiç kimsenin ayıbı hususunda acele etme. Zira o
bağışlanabilir. Kendin hakkında ise yaptığın
en küçük günahtan bile güvende olma. Zira o günah sebebiyle azap görebilirsin.”[1761]
11934. İmam
Ali (a.s) Mısır’a vali olarak tayin ettiğinde Malik Eşter’e
yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Laf taşıyıcının sözünü
onaylamada acele davranma. Zira laf taşıyan kimse hayır ehli
olarak gözükse de aldatıcıdır.”[1762]
11935. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cezayı ertelemek hilmin kemalindendir.”[1763]
11936. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam şöyle buyururdu: “Bir iyilik yapmak
istediğinde acele et. Zira neyin ortaya çıkacağını
bilemezsin.”[1764]
11937. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri iyilik yapmak veya bir
bağışta bulunmak isterse, sağ ve solunda iki şeytan
karar kılar. Dolayısıyla o iki şeytanın kendisini
kararından vazgeçirmemesi için acele davranmalıdır.”[1765]
11938. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim hayırlı bir işe
kastederse onu çabuk yapsın. Zira ertelenen bir şeyde şeytan
mühlet ve fırsat elde eder.”[1766]
11939. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah acele yapılan hayırlı işi sever.”[1767]
bak. el-Musabeka, 1737. Bölüm; el-Hayr, 1163.
Bölüm
Kur’an:
“Mûsa! Seni milletinden daha çabuk gelmeye sevk
eden nedir?” dedik.
“Mûsa: “Onlar ardımdadır, Rabbim!
Hoşnut olman için sana acele geldim” dedi.” [1768]
11940. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahiret işinden bir şey ortaya
çıkınca ona başla. Dünya işlerinden biri ortaya
çıkınca onda durakla ki doğruluğundan emin olasın.”[1769]
11941. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayırlı fırsatlar
dışında her işte gecikme övülmüştür.”[1770]
11942. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayırlı fırsatlar
dışında gecikmek acele etmekten daha iyidir. Kötülüğü
uzaklaştırmak dışında her işte acele davranmak
kınanmıştır.”[1771]
11943. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahiret işleri dışında her işte gecikmek
güzeldir.”[1772]
11944. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şu üç şey dışında her işte gecikmek
güzeldir: Allah yolunda cihada davet edildiğinde dışarı
çıkan ilk kimse olmak, namaz için seslenildiğinde ona doğru
çıkan ilk kimse olmak ve cenaze teşyi edildiğinde ona doğru
koşmak dışında. Bu üç şey dışında her
işte metanetle hareket etmek güzeldir.”[1773]
11945. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyin ertelenmemesi gerekir: Vakti geldiğinde
namazın, teşyii hazırlandığında cenazenin ve
eş bulduğunda dulun evlenmesinin.”[1774]
11946. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiyaçların karşılanması
sadece şu üç şeyle doğrulur: “(Allah nezdinde) büyük
sayılmak için onu küçük saymak, (ecir günü) ortaya çıkması için
onu gizlemek ve (isteyene) tatlı olması için de onu
karşılamada acele etmek.”[1775]
11947. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsanı ertelemek yüce insanların
adetlerinden değildir.”[1776]
11948. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Muhtaca yardım etmeyi yarına
erteleme. Çünkü yarın senin ve onun başına ne geleceğini
bilemezsin.”[1777]
bak. Vesail’uş Şia, 1/84, 27. Bölüm
11949. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zamanı gelmeden önce işlerde acele
etmekten ve zamanları geldiği zaman ihmalkarlık göstermekten
uzak dur.”[1778]
11950. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmkandan önce koşuşturmak ve
fırsattan sonra ağır davranmak ahmaklıktandır.”[1779]
11951. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir iş hususunda güç ve imkan elde etmeden
önce acele davranmak hüzne sebep olur.”[1780]
11952. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim bir işe zamanı gelmeden
başlarsa, yetişmesi zamansız olur.”[1781]
11953. İmam
Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Muhammed b. Ebi Bekr’e
şöyle buyurmuştur: “Namazı tayin edilen vaktinde kıl; işin yokken onu öne
alıp acele etmeye, meşgulken de vaktinden ertelemeye
kalkışma.”[1782]
11954. İmam
Ali (a.s) gelecekteki olaylara işaret ettiği hutbesinde şöyle
buyurmuştur: “Beklenen ve
gelecek olan şeyi istemede acele etmeyin, yarının
getireceği şeyin gelişini uzak sanmayın. Nice acele eden
var, ona ulaştığında keşke ulaşmasaydım
der!”[1783]
338. Konu
el-Adl
Adalet
F Bihar,
75/24, 35. bölüm, el-İnsaf ve’l-Edl
F Bihar, 70/1,
39. bölüm, el-Edalet
F Bihar,
78/94, 17. bölüm; ma sedere en Emir’il Müminin fil edl fil kısmet
F Tefsir’il
Mizan, 6/204, Kelamun fi’l-Edl
bak.
F 513. konu,
el-İnsaf; el-Mürüvvet, 3624. bölüm; el-Valid ve’l-Veled, 4201. bölüm
F eş-Şehadet
(1); 2094. bölüm; el-Me’rifet(3); 2649. ve 2651. bölümler
11955. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet alemin kendisiyle kıvam bulduğu
bir temeldir.”[1784]
11956. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet en sağlam temeldir.”[1785]
11957. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz adalet münezzeh olan
Allah’ın insanlar için karar kıldığı ve hakkı
ayakta tutmak için tayin ettiği bir ölçüdür. O halde O’na ölçüsünde
muhalefet etmeyin ve saltanatında O’na karşı durmayın.”[1786]
11958. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah adaleti, insanlar için bir
kıvam (hayatta kalış sebebi); her türlü zulüm ve günahtan
temizlenme ve İslam’ın kabulünü kolaylaştırma aracı
kılmıştır.”[1787]
11959. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet halkın kıvamı ve
valilerin güzelliğidir.”[1788]
11960. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet susuz kimseye ulaşan sudan daha tatlıdır.”[1789]
11961. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet baldan daha tatlıdır,
yağdan daha yumuşaktır ve miskten daha güzel kokuludur.”[1790]
11962. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet alışılmış, heva
ve heves ise sapık ve zalimdir.”[1791]
11963. Fatımat’üz-Zehra
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah adaleti kalpleri sükuna erdirmek için farz
kılmıştır.”[1792]
11964. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet, iki siyasetin en üstünüdür.”[1793]
11965. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet, sultanın faziletidir.”[1794]
11966. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet devletlerin kalkanıdır.”[1795]
11967. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Adalet koruyucu bir kalkan ve kalıcı bir cennettir.”[1796]
11968. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet halkı islah eder. Halkın islah
sebebi adalettir.”[1797]
11969. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet, kendisiyle amel edeni insanların
haklarını boynuna almaktan rahata erdirir.”[1798]
11970. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Halkın işleri adaletle islah olur.”[1799]
11971. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet sebebiyle bereketler kat kat artar.”[1800]
11972. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sultanın adaleti zamanın
genişliğinden ve verimliliğinden daha iyidir.”[1801]
11973. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir anlık adalet, geceleri ibadetle ve gündüzleri oruçla
geçirilen atmış yıllık ibadetten daha
hayırlıdır. Hükümette bir anlık adaletsizlik ise Allah
nezdinde atmış yıllık günahtan daha kötüdür.”[1802]
11974. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet yöneticiliğin düzenidir.”[1803]
11975. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet üzere ol; ta ki hükümete erişesin.”[1804]
11976. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet üzere hareket et ki hükümdarlık
edesin.”[1805]
11977. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet siyaseti üç çeşittir: Uzak
görüşlülükle birlikte yumuşak davranmak, adalette büyük bir dikkat ve
araştırmada bulunmak ve orta yollu ihsanda bulunmak (israftan
kaçınmaktır.)”[1806]
11978. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet gibi hiçbir şey şehirleri
bayındır kılmamıştır.”[1807]
11979. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sünnetine iktida etmek ve
devletlerin kalıcılığı, adalettedir.”[1808]
bak. Es-Siyaset, 1930. Bölüm; el-Vilayet (1),
4216. Bölüm
11980. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet sultanın faziletidir.”[1809]
11981. İmam
Ali (a.s), kendisine “Adalet mi üstündür yoksa
bağışlayıcı olmak mı?” diye sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Adalet her
şeyi yerli yerine koymaktır. Bağışlamak ise
işleri yerlerinden çıkarır. Adalet kuşatıcı bir
siyasettir. Bağışlamanın ise özel etkileri vardır
(sınırlı kimselere şamil olmaktadır.) O halde adalet
daha şerefli, daha üstündür.”[1810]
bak. 421. Konu, el-Fazilet,
Kur’an:
“İman edip imanlarına
haksızlık karıştırmayanlar için güven. Onlar
doğru yoldadırlar.” [1811]
11982. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet imanın süsüdür.”[1812]
11983. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet imanın başı ve
iyiliklerin toplamıdır.”[1813]
bak. Ez-Zulm, 2450. Bölüm
11984. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet hayattır.”[1814]
11985. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet hükümlerin hayatıdır.”[1815]
11986. İmam
Kazım (a.s), Allah-u Teala’nın, “Yeryüzünü öldükten sonra diriltir” ayeti hakkında şöyle
buyurmuştur: “Maksat
yeryüzünü yağmurla diriltmek değildir. Allah adaleti ihya eden bir
takım kimseler gönderir. Adaletin ihya olması ile de yeryüzü ihya
olur. Şüphesiz yeryüzünde Allah’ın bir haddini (ceza hukukunu)
uygulamak kırk yıllık yağmurdan daha faydalıdır.”[1816]
11987. İmam
Askeri (a.s), halası Hekime binti Muhammed b. Ali b. Musa er-Rıza’ya
şöyle buyurmuştur: “Bu akşam bizimle kal. Zira çok yakında aziz ve celil olan
Allah nezdinde saygın olan bir çocuğumuz dünyaya gelecektir. Aziz ve
celil olan Allah onun vesilesiyle yeryüzünü öldükten sonra diriltecektir.”[1817]
11988. İmam
Bakır (a.s), Allah-u Teala’nı “Biliniz ki Allah yeryüzünü öldükten sonra
diriltir.” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah yeryüzünü öldükten
sonra Kaim (a.s) vesilesiyle (kıyam ettikten sonra) diriltir. Yeryüzünün
ölümünden maksat ise sakinlerinin küfrüdür ve kafir (gerçekte) ölmüştür.”[1818]
11989. İmam
Sadık (a.s), hakeza bu ayet hakkında sorulunca şöyle
buyurmuştur: “Maksat
zulümden sonraki adalettir.”[1819]
bak. el-Mevt, 3741, 3742. Bölümler
Kur’an:
“Allah şüphesiz adaleti, iyilik
yapmayı, yakınlara bakmayı emreder;
hayasızlığı, fenalığı ve haddi
aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.” [1820]
11990. İmam
Ali (a.s), Allah-u Teala’nın, “Şüphesiz Allah adaleti ve ihsanı
emreder” ayeti
hakkında şöyle buyurmuştur: “Adalet insaf, ihsan ise bağışta
bulunmaktır.”[1821]
11991. İmam
Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Adalet insaftır.”[1822]
bak. el-İnsaf, 3875. Bölüm
11992. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet susuz insana ulaşan sudan daha tatlıdır.
Adalet her ne kadar az da olsa adilane hükmedildiği taktirde çok
geniştir.”[1823]
11993. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir hekim yedi cümle için yedi yüz fersah
boyunca bir hekimin peşinden yürüdü. O yedi cümleden biri, “Yeryüzünden
daha geniş şey nedir?” sorusuydu. O hekim şöyle cevap verdi:
“Adalet yeryüzünden daha geniştir.”[1824]
11994. İmam
Ali (a.s), Osman’ın bağışta bulunduğu toprakları
geri çevirme hususunda şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki Osman’ın
(akrabalarına) verdiği şeylerle kadınlar evlendirilmiş
ve cariyeler alınmış olsa bile onları sahiplerine geri
çevireceğim. Zira adalette genişlik vardır. Adaletten
sıkılanlar, zulümden daha çok sıkılırlar”[1825]
11995. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet ne de geniştir! Eğer bir
toplumda adalet uygulanırsa, insanlar müstağni olurlar.”[1826]
11996. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Faziletler dört çeşittir: Evveli hikmettir
ve kıvamı düşüncededir. İkincisi iffettir ve
kıvamı (dayanağı) şehvettedir. Üçüncüsü kuvvettir ve
kıvamı gazaptadır. Dördüncüsü adalettir ve kıvamı
nefsani kuvvetlerin itidalindedir.”[1827]
11997. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet dört kola ayrılır: İnce
anlayış, derin bilgi, tomurcuklanan hikmet ve hilim (yumuşak
huylu olmak) bahçesi. Herkim güzel anlarsa, tüm ilimleri tefsir eder. Herkim
derin bilirse, hikmetin kaynaklarını bilir. Her kim hilim sahibi
olursa, kendi işinde kusur etmez, insanlar arasında övülmüş
olarak yaşar.”[1828]
11998. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet dört kısma ayrılır: Derin
anlayış, tomurcuklanan bilgi, hikmet kaynağı ve hilim
bahçesi. Herkim anlarsa tüm ilimleri tefsir eder. Herkim bilirse hikmet
kaynaklarını tanır. Herkim hikmet sahibi olursa kendi
işinde kusur etmez ve insanlar arasında rahat bir hayat yaşar.”[1829]
11999. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman dört esas üzere kuruludur:
Sabır, yakin, adalet ve cihat. Adalet de dört kısma
ayrılır: Derinlemesine inceleyen bir anlayış, derin bir
bilgi, tomurcuklanan hikmet (veya hüküm), sağlam ve kalıcı bir
hilim. Herkim anlayışlı olursa, ilmin derinliklerinden haberdar
olur. Herkim ilmin derinliklerinden haberdar olursa, hikmetin
kaynaklarından içer. Herkim de hilim sahibi olursa kendi işinde kusur
etmez ve insanlar arasında övülmüş olarak yaşar.”[1830]
12000. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Adalet dört kısma ayrılır: Derinlemesine
araştıran bir anlayış, tomurcuklanan bir bilgi, hikmet
(veya hüküm) kaynakları ve hilim bahçesi. Herkim derinliğine
anlayış sahibi olursa özet olan bilgiyi tefsir eder. Herkim
tomurcuklanan ilmi elde ederse hikmetin (veya şeriat hükümlerinin)
kaynaklarını tanır. Herkim de hilim bahçesine ayak basarsa kendi
işinde kusur etmez ve insanlar arasında rahat bir hayat sürer.”[1831]
12001. İmam
Sadık (a.s), adil insanın özellikleri hakkında şöyle
buyurmuştur: “Gözünü
haramlara kapayan, dilini günahlardan ve elini insanların malından
sakındıran kimsedir.”[1832]
12002. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim insanlara davranışında zulmetmez, onlarla
konuştuğu zaman yalan söylemez, onlara söz verdiğinde vaad
ettiğinin aksini yapmazsa, insanlığı kamil, adaleti
aşikar, kardeşliği gerekli ve gıybeti haram olur.”[1833]
12003. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu üç şeye herkim sahip olursa ona
karşı insanlara dört şey farz olur: İnsanlarla
konuştuğunda yalan söylemez, onlar karışında
haklarında zulmetmez, onlara söz verdiğinde aksini yapmazsa;
adaletinin insanlar arasında aşikar olması, mürüvvetinin farz,
gıybeti haram ve kardeşliği onlara farz olur.”[1834]
12004. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim insanlara karşı kendisine
davranılmasını sevdiği şekilde davranırsa
adildir.”[1835]
12005. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendin için beğenmediğini başkası için de
beğenme. Kendin için sevdiğini kardeşin için de sev ki hükmünde
adil sayılasın, gök ehli nezdinde sevilesin ve yeryüzü sakinlerinin
kalbinde sevimli olasın.”[1836]
12006. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İçi ve dışı, fiili ve sözü
aynı olan kimse, emaneti eda eden ve adaleti gerçekleşen kimsedir.”[1837]
bak. eş-Şehadet (1), 2100, 2101.
Bölüm; Vesail’uş Şia, 18/288, 41. Bölüm
12007. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kullarından en sevdiği,
nefsine karşı Allah’ın kendisine yardım ettiği
kişidir. O kimse hüznü giyinip kuşanmış, korkuya
bürünmüştür…O, Allah’ın dininin madenlerinden, arzının
direklerindendir. Adaleti kendisine farz kılmıştır.
Adaletinin ilk uygulaması, kendisini heva ve heveslerinden
uzaklaştırmasıdır.”[1838]
bak. 537. Konu, el-Heva
12008. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim gece gündüz beş vakit cemaatle
namaz kılarsa ona iyi zanda bulununuz ve şahadetini doğru
görünüz.”[1839]
12009. İmam
Sadık (a.s), Alkame’ye şöyle buyurmuştur: “Her kim İslam fıtratı üzere olursa
şahadette bulunması caiz olur.” Alkame şöyle diyor: “Ben
şöyle arzettim: “Günahkar insanın şahadeti kabul edilir mi?”
İmam şöyle buyurdu: “Ey Alkame! Eğer günahkarın
şahadeti de kabul olmasaydı, bu taktirde Peygamberlerin ve
vasilerinin dışında hiç kimsenin şahadeti kabul edilmezdi.
Zira sadece bunlar günahtan masumdurlar.”[1840]
12010. İmam
Sadık (a.s), kendisine, “Şehadetinin kabul edilmesi için hangi yolla
insanın adaleti bilinir” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Onu haya ve iffet sahibi olma, karın,
tenasül organı, el ve dilini korumakla tanıyınız. Hakeza
Allah’ın kendisine ateşi vaad ettiği şarap içmek, zina
etmek, faiz yemek, anne babaya isyan etmek, savaş meydanından kaçmak
ve benzeri büyük günahlardan sakınmasıyla da tanınır. Bütün
bunlara sahip olan ve tüm ayıplarını gizleyen, –böylece
Müslümanlara bunun ötesinde ayıplarını
araştırması ve gıybetini yapması haram olur ve onu
dost edinmeleri adaletini insanlar arasında izhar etmeleri farz olur-
beş vakit namazları üstlenen, yani bu namazlara dikkat gösteren ve
Müslümanların cemaatine katılarak vakitlerini gözeten ve özrü
olmaksızın Müslümanların cemaatinden ve namaz
kıldığı yerlerden geri kalmayan kimseadildir.”[1841]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta
tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi
adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı
gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının,
doğrusu Allah işlediklerinizden haberdardır.” [1842]
12011. İmam
Ali (a.s), oğlu Hüseyin’e (a.s) yaptığı vasiyetinde
şöyle buyurmuştur: “Sana zenginlik ve fakirlik anında Allah’tan
sakınmayı. . . dost ve düşmana karşı adil
davranmanı tavsiye ediyorum.”[1843]
12012. İmam
Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde
şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Sana namazını vaktinde
kılmanı, hoşnutluk ve gazap anında adalete riayet etmeni
tavsiye ederim.”[1844]
12013. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en adili kendi nefsi için beğendiğini
insanlar için de beğenen ve kendi nefsi için beğenmediğini onlar
için de beğenmeyen kimsedir.”[1845]
12014. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en adili kudret sahibi
olduğu halde insaflı davranan kimsedir.”[1846]
12015. İmam Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en adili, kendisine zulmedene insaflı
davranandır. İnsanların en zalimi isekendisine insaflı
davranan kimseye zulmedendir.”[1847]
12016. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratıkların en adili herkesten çok
hak ile hükmedendir.”[1848]
12017. Resulullah
(s.a.a), kendisine, “İnsanların en adili olmak istiyorum” denilince
şöyle buyurmuştur: “Kendi nefsin için sevdiğini insanlar için de sev ki
insanların en adili olasın.”[1849]
12018. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En adil metot insanlara sana davranılmasını
sevdiğin şekilde davranmandır.”[1850]
12019. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adaletin kemali insanın kendi kendisine
adaletli davranmasıdır.”[1851]
12020. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir adalet, hakkı sahibine iade
etmekten daha üstün değildir.”[1852]
12021. “Rivayet edildiği üzere Musa (a.s) Allah-u Teala’ya şöyle
sordu: “Senin hangi kulun daha zengindir?” Allah şöyle buyurdu: “Kendisine
verdiğim şeye kani olan kulum.” Musa şöyle sordu: “Hangi kulun
daha adildir?” Allah şöyle buyurdu: “İnsaf sahibi olan.”[1853]
bak. el-Gına, 3114. Bölüm
12022. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adalet için insanlar hakkında güzel niyet
sahibi olmaktan, tamahı azaltmaktan ve çok sakınmaktan yardım
al.”[1854]
12023. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde teba emredenin hakkını ve
emreden de tebanın hakkını eda ederse aralarında hak üstün
olur, dinin programları uygulanır, adaletin nişaneleri
doğrulur, kanunları halk arasında yürürlükte olur. Zaman bununla
ıslah olur, düşmanın ümitlerinin ye’se dönüşmesi ve devletin
bekası bununla gerçekleşir.”[1855]
12024. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehenneme ilk giren kimse, zalim yönetici, malının
hakkını vermeyen zengin ve böbürlenen fakirdir.”[1856]
12025. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Benim şefaatim haksızlık eden zalim sultanı
kapsamaz.”[1857]
12026. Resulullah
(s.a.a), Medine’deki son hutbesinde, kendisine zalim yöneticinin yerini soran
Ali’ye (a.s) cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Zalim yönetici kıyamet günü en
şiddetli azabı olan dört kişiden dördüncüsüdür: İblis,
Firavun, bir insnaı öldüren katil ve dördüncüleri zalim yönetici.”[1858]
12027. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “On kişiye yönetici olan kimse, onların arasında
adaletle hareket etmezse kıyamet günü elleri, ayakları ve başı
bir baltanın deliğine
sıkıştırılmış halde getirilir.”[1859]
339. Konu
el-Adavet
Düşmanlık
F Vesail’uş
Şia, 8/569, 136. bölüm, İstihbab-u İçtinap-i şehna
F Er-Rical ve
edavetuhum ve mülahatuhum
bak.
F el-Cehl, 606.
bölüm; eş-Şeytan, 2007. bölüm; es-Sedik, 2209. bölüm
F el-Musafehe,
2259. bölüm
Kur’an:
“Şeytan oradan ikisinin de
ayaklarını kaydırttı, onları bulundukları yerden
çıkardı, onlara: “Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir
müddet için yerleşip geçineceksiniz” dedik.” [1860]
12028. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail (a.s) insanlara düşmanlık etmekten uzaklaşmak
kadar hiçbir şey hakkında bana tavsiyede
bulunmamıştır.”[1861]
12029. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail yanıma geldiği her defasında bana öğüt
verdi ve bana söylediği son söz şuydu: “İnsanlarla
düşmanlık etmekten sakın. Zira bu iş gizli
ayıpları ortaya çıkarır, izzet ve saygınlığı
yok eder.”[1862]
12030. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara düşmanlık etmek, cahil
insanların hasletindendir.”[1863]
12031. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara düşmanlık etmek
cehaletin başıdır.”[1864]
12032. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emsallerine galip gelmeye çalışmak ve
insanlara düşmanlık etmek kötü bir seçimdir.”[1865]
12033. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Denklere galebe çalmak, düşmanlarına
düşmanlığını aşikar etmek ve zarar vermeye gücü
yettiği kimseyle düşmanlık etmek hayatın kötü
seçimlerindendir”[1866]
12034. İmam Cevad
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseyle Allah’la ilişkisini bilmedikçe düşmanlık
etme. Eğer iyi bir insan olursa, Allah onu sana teslim etmez. Eğer
kötü bir insan olursa onun hakkındaki bu kötü
tanıyışın sana kifayet eder. O halde onunla
düşmanlık etme.”[1867]
12035. İmam
Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar sana zarar vermeyeceğini
tahmin etsen dahi hiç kimseyle düşmanlık etme ve sana hiçbir fayda
vermeyeceğini düşünsen dahi hiç kimseye rağbetsizlik gösterme.
Zira ne zaman dostuna muhtaç olacağını bilemezsin ve
düşmanından ne zaman korkacağını da bilemezsin.”[1868]
12036. İmam
Ali (a.s), oğullarıyla yaptığı konuşmasında
şöyle buyurmuştur: “Ey oğullarım! İnsanlarla düşmanlık etmekten
sakının. Zira onlar iki halet dışında değildirler.
Ya bilgindirler ki hile ile size zarar verirler ya da cahildirler ki sizlere
zarar vermek hususunda acele davranırlar.”[1869]
12037. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara düşmanlık etmekten
sakın. Zira bu iş utanç ve zarara sebep olur. Ayıp ve kötülüğü
aşikar kılar.”[1870]
12038. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben putperestlikten sakındırıldıktan sonra
hiçbir şey hakkında insanlarla çekişmekten
sakındırıldığım gibi
sakındırılmadım.”[1871]
12039. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlarla çekişmekten sakının ki bu iş
ayıpları ortaya çıkarır ve iyilikleri gömer.”[1872]
12040. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim insanlarla çekişirse insanlığı düşer
ve saygınlığı ortadan kalkar.”[1873]
12041. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çekişmekten uzak durunuz. Zira bu iş
kalbi bozar ve nifak doğurur.”[1874]
bak. 159. Konu, el-Mudarat
12042. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanlık etmenin sebebi az
sakınmaktır.”[1875]
12043. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir tohumu vardır.
Düşmanlığın tohumu ise şaka etmektir.”[1876]
12044. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eleştirmek düşmanlık sebebidir.”[1877]
12045. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşmanlık ekerse,
ektiğini biçer.”[1878]
12046. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşmanlık tohumunu ekerse
hüsran biçer.”[1879]
Kur’an:
“Ey iman edenler! Eşleriniz ve
çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır, onlardan
sakının; ama, siz affeder, suçlarını örter ve
bağışlarsanız bilin ki Allah da bağışlar ve
acır.” [1880]
12047. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin ayıbını örten, ama
gıyabında ayıplayan kimse gerçek düşmanındır. O
halde ondan sakın.”[1881]
12048. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşman, sadece sana yaptığı
zulüm sebebiyle düşman adlandırılmıştır.
Yaltaklık ederek ayıplarını sana söylemeyen kimse, sana
zulmeden düşmandır.”[1882]
12049. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın karnı
düşmanıdır.”[1883]
12050. İmam
Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim isteğine uyarak doğru yolu
senden gizlerse, şüphesiz sana düşmanlık etmiştir.”[1884]
12051. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senden sakınmayan kimse
düşmanındır.”[1885]
12052. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostların üçtür, düşmanların da
üç. Dostlarına gelince... Dostların senin dostun, dostunun dostu ve
düşmanının düşmanıdır. Düşmanlarına
gelince... Onlar da senin düşmanın, dostunun düşmanı ve
düşmanının dostudur.”[1886]
bak. eş-Şeytan, 2007. Bölüm
12053. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves, iki büyük düşmandan en
büyüğüdür.”[1887]
12054. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın en büyük düşmanı
gazap ve şehvetidir. Bu ikisini yenen kimsenin derecesi yücelir ve sonunda
emeline ulaşır.”[1888]
12055. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin nefsin, sana en yakın olan
düşmanındır.”[1889]
12056. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanlarınızdan
sakındığınız gibi heva ve heveslerinizden
sakının. Zira insan için heva ve heveslerine ve dillerinin
biçtiklerine uymaktan daha düşman bir şey yoktur.”[1890]
12057. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Düşmanlarının en düşmanı iki tarafın
arasında olan nefsindir.”[1891]
12058. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Canım elinde olana andolsun ki insan için gazap ve
şehvetten daha büyük bir düşman yoktur. O halde o ikisini ezin,
mağlup edin ve ateşlerini söndürün.”[1892]
12059. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Senin düşmanın, öldürdüğün taktirde sana
aydınlık olacak veya seni öldürdüğü taktirde cennete
gideceğin kimse değildir. Aksine en kötü düşmanın, belinden
çıkan çocuğundur. Sonra en kötü düşmanın elde ettiğin
servetindir.”[1893]
bak. 519. Konu, en-Nefs, 537. Konu, el-Heva,
el-Akl, 2819, 2825. Bölümler
Kur’an:
“Yolculuk ettiğinizde, kâfirlerin size bir
fenalık yapmasından korkarsanız, namazı
kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur. Zira kâfirler, size
apaçık düşmandırlar.” [1894]
“Onlara baktığın zaman cüsseleri
hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini dinlersin; tıpkı,
sıralanmış kof kütük gibidir her
çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır,
onlardan çekin; Allah canlarını alsın, nasıl da
aldatılıp döndürülüyorlar.” [1895]
12060. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanlardan düşüncesi en zayıf
olan kimse düşmanlığını aşikar
kılandır.”[1896]
12061. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanlardan hilesi en zayıf
olanı, düşmanlığını aşikar
kılandır.”[1897]
12062. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşmanlığını
aşikar kılarsa, hilesi azalır.”[1898]
bak. eş-Şeytan, 2014. Bölüm
12063. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmandan gafil olan kimseyi hileler
uyandırır.”[1899]
12064. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşmanından gafil olursa
düşman ondan gafil değildir.”[1900]
12065. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki düşmanını,
etini kemiklerinden ayıracak, kemiklerini kıracak ve derisini yüzecek
şekilde kendisine musallat eden kimse zayıf bir kimsedir.”[1901]
12066. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir düşmandan, her ne kadar
teşekkür de etse güvende olma.”[1902]
12067. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar zayıf da olsa hiçbir
düşmanını küçük görme.”[1903]
12068. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmana güvenmek, aldanma sebebidir.”[1904]
12069. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanları güzel söz ve iyi davranışlarla
doğru yola getirmek, içler acısı savaşlarla
karşılamak ve üstün gelmekten daha kolaydır.”[1905]
12070. İmam
Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimin hasleti günahtan sakınma ve
sanatı bağışlama olursa, düşmanlarından, kendisi
hakkında yapılan güzel övgülerle intikam alır.”[1906]
12071. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim düşmanlarını
barıştan tarafa çekerse, (dostlarının)
sayısını çoğaltmış olur.”[1907]
12072. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşmanlarını
barıştan tarafa çekerse muradına erişmiştir.”[1908]
bak. el-Afv, 2766, 2767. Bölüm
12073. Lokman
(a.s), oğluna şöyle tavsiyede bulunmuştur: “Oğulcağızım!
Düşmanına karşı gerçek silahlanman ve neticede onu yere
sermen onunla yumuşak konuşmandır. Ondan hoşnut
olduğunu göstermendir. İçinden geçenin kendisine aşikar
olmaması ve neticede senin karşında hazırlık içinde
bulunmaması için ondan uzaklaşmamandır.”[1909]
bak. 159. Konu, el-Mudarat
12074. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bilmedikleri şeyin
düşmanıdır.”[1910]
12075. İmam
Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey üç şeyin başına
konulmuştur: Zamanın sıkıntı ve meşakkati kamil
edep sahiplerine mahrumiyet, sanatında öncü olana ve halkın
düşmanlığı ve marifet ehline yüklenmiştir.”[1911]
bak. el-Cehl, 606. Bölüm; el-Ayb, 3021. Bölüm
12076. İmam
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümine, düşmanının Allah’a isyan
ettiğini görmesi, Allah’tan yardım olarak yeter.”[1912]
12077. İmam
Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanının senin hakkında
Allah’a isyan ettiğini görmen, Allah’ın yardımı olarak sana
yeter.”[1913]
12078. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakınların
düşmanlığı, akreplerin sokmasından daha
acıdır.”[1914]
12079. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimin yararı senin zararında
olursa hiçbir durumda sana düşmanlıktan el çekmez.”[1915]
12080. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimin ciddiyeti gevşerse
düşmanı güçlenir.”[1916]
12081. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim ciddiyet bineğine binerse,
düşmanını mağlup kılar.”[1917]
12082. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim düşmanıyla arkadaş
olursa, ayıbını ortaya çıkarmış ve ruhuna
işkence etmiş olur.”[1918]
340. Konu
el-Azab
Azab
F Bihar,
5/281, 12. bölüm, İllet-u Ezab’il İstisal
bak.
F 66. konu, el-Ceza;
84. konu, cehennem; 310. konu, ez-Zerb; 364. konu, el-Ukubet
F Cehennem
617-618. bölüm el-Kebr, 3268. bölüm; el-Lisan, 3571. bölüm
Kur’an:
“Allah onlara sürülmeyi yazmamış
olsaydı, dünyada başka şekilde azâb verecekti. Ahirette onlara
ateş azabı vardır.”[1919]
“Allah, “Ben onu size indireceğim; bundan
sonra içinizden kim küfrederse, alemlerde kimseye azâb etmeyeceğim
şekilde ona azâb edeceğim” dedi.”[1920]
“Rablerinin ve O’nun peygamberlerinin
buyruğundan çıkan nice memleketlerin halkını biz, çetin bir
hesaba çekmiş, onları, görülmedik bir azaba
uğratmışızdır.”[1921]
“Küfredenleri de dünya ve ahirette şiddetli
azaba uğratacağım. Onların hiç yardımcıları
olmayacaktır.” [1922]
12083. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah
altı gruba altı haslet sebebiyle azap eder: Araplara asabiyet
sebebiyle, ekincilere tekebbür sebebiyle, yöneticilere zulüm sebebiyle,
fakihlere hasadet sebebiyle, tüccarlara hıyanet sebebiyle ve köylülere
cehalet sebebiyle.”[1923]
12084. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala altı gruba altı haslete
sahip oldukları için azap eder: Araplara asabiyet sebebiyle, çiftçilere
tekebbür sebebiyle, yöneticilere zulüm sebebiyle, fakihlere hasadet sebebiyle,
tüccarlara hıyanet sebebiyle ve köylülere cehalet sebebiyle.”[1924]
Allame Tabatabai el-Mizan tefsirinde, “Kur’an’da azabın
anlamı hakkında açıklama” başlığı
altında şöyle yazmıştır: “Kur’an-ı Kerim rabbini
unutan kimsenin hayatını, her ne kadar bizim gözümüzde tümüyle ferah
ve müreffeh olsa dahi dar ve sıkıntılı saymaktadır.
Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Herkim zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz
hayat kendisine dar ve zor olur.”[1925] Böylece mal ve çocuğunu azap olarak
düşünür. Oysa biz onları kendisine tatlı bir nimet olarak
saymaktayız. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Varlıkları ve evlatları seni
şaşırtmasın. Şüphesiz Allah onlar sebebiyle
kendilerine dünyada azap etmek ve küfür üzere ölmelerini ister.”[1926] Ve “dedik ki: Ey Adem! Sen ve eşin cennette
yerleş.”[1927] Ayetinin tefsirinde de açıkladığımız gibi
gerçekte sevinç, gam, hüzün ve korku insanın sıkıntı
çekişi veya huzur içinde oluşu tümüyle mutluluk ve mutsuzluk
hakkındaki görüşüne dayalıdır. İkinci olarak nimet,
azap ve benzeri meseleler, isnad edilecekleri şeye oranla
farklılık içindedirler. Örneğin ruhun bir tür mutluluk ve
mutsuzluğu vardır. Bedenin ise ayrı bir tür. Bu her ikisi de
hayvan için ayrı bir anlam ifade etmekte, insan için ise apayrı bir
anlam ifade etmektedir. Maddeye tapan dünya düşkünü insan ilahi huyla
huylanmadığı ve edep ve terbiyesiyle yetişmediği için
mutluluğu maddi mutluluk bilir ve ruhun saadetine, yani manevi
mutluluğa asla önem vermez. Bu yüzden mal, evlat ve makam elde etme yolunda,
sulta ve kudret elde etme hususunda ihtirasla çalışır. O her ne
kadar daha önce istediği şeylere şimdi ulaşmış
olsa bile hakikatte kendi hayalince, halis lezzet ve nimetleri istemektedir. Bu
sebeple bir lezzete ulaşınca onu binlerce dert ve hüzünle birlikte
bulur. O halde istediği şeye ulaşmadıkça o şey kendisi
için arzu ve hasret sebebidir. Ama ona ulaşınca bunun istediği
şey olmadığını görmektedir. Zira onun bir takım
ayıplar ve eksiklikler gam, dert ve gönül verdiği etkenlerin
değersizliğiyle birlikte olduğunu görür. Öte yandan kaybedilen
şeyler karşısında yegane teselli nedeni olan bu maddi
işlerin ötesinde herhangi bir şeye de gönül vermemiştir.
Dolayısıyla yeniden hasret ve sıkıntıya düşer.
Böylece sürekli olarak elde ettiği şey gam ve derdine sebep olmakta
ve bu sebeple de bunu terketmektedir ve ondan daha iyisini aramaya
koyulmaktadır. Böylece dertli gönlüne şifa vermek istemektedir. Elde
edemediği şeyler ise, derdine ve hasretine sebep olur. Evet bir
şey elde edince de ve bir şey edemeyince de bu hal üzeredir.
Kur’an-ı Kerim insanı ebedi bir ruh ve sürekli
değişiklik içinde olan maddi bir bedenden meydana gelmiş bir
varlık saymaktadır. İnsan rabbine dönünceye kadar da bu hal
üzere devam eder. Rabbine döndüğünde ebediliğe erişir ve onda
artık hiçbir zeval ve değişiklik olmaz. Dolayısıyla
sadece ruhun mutluluk sebebi olan ilim ve benzeri etkenler insanın
saadetinden sayılmakta, cisim ve ruhun, her ikisinin saadet sebebi olan
mal ve evlat ise Allah’ın zikrinden alıkoymadıkça ve insanı
dünyaya bağlamadıkça, insanın mutluluk sebepleridir ve güzel bir
mutluluktur. Hakeza cismani sıkıntılara, bedenin
noksanlaşmasına ve ebedi ruhun saadetine sebep olan Allah yolunda
öldürülme ve Allah için servet ve refahın ortadan kalkışı
da insanın mutluluğundandır. Bunlar daha çok bir ömür esenlik ve
sıhhat elde etmek için bir anlık ilacın
acılığına tahammül etmesini andırmaktadır.
Ama cismin mutluluğuna ve ruhun
mutsuzluğuna sebep olan şey insanın mutsuzluk sebebi, azap ve
işkence nedenidir. Kur’an cismani mutluluğu itina edilmemesi gereken
az bir faydalanma saymaktadır. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Küfredenlerin diyar diyar gezip (refah içinde)
dolaşması sakın seni aldatmasın. (Bunlar) Az bir
faydalanmadır, sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne
kötü duraktır!”[1928]
Kur’an cismin ve ruhun birlikte
mutsuzluğuna sebep olan şeyleri de azap olarak saymaktadır.
Nitekim dünyaya tapan kimseler de onu azap ve işkence saymaktadırlar.
Ama bu ikisinin bakış açısı farklıdır. Kur’an’a
göre bu etkenler, ruhun mutsuzluğuna sebep oldukları için
azaptır. Onlara göre ise bu etkenler bedenin mutsuzluğuna sebep
oldukları için azap ve işkencedir. Bu grup azapların örneği
önceki ümmetlerin başına gelen azaplardır. Nitekim Allah-u Teala
şöyle buyurmuştur: “Rabbinin, hiçbir memlekette benzeri ortaya konmayan sütunlara sahip
İrem şehrinde oturan Ad kavmine ne ettiğini görmedin mi? Vadide
kayaları kesip yontan Semud kavmine, memleketlerde aşırı
giden, oralarda bozgunculuğu artıran, sarsılmaz bir saltanat
sahibi Firavun'a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Rabbin onları azâb
kırbacından geçirmiştir. Doğrusu Rabbin hep
gözetlemektedir.”[1929]
Şuur
sahibi varlıkların mutluluk veya mutsuzluğu onların bilinç
ve idrakine bağlıdır. Örneğin biz
ulaştığımız ama hissedemediğimiz lezzet verici
şeyleri saadet saymamaktayız. Aynı şekilde his ve derk
edemediğimiz dert ve gamları da mutsuzluk saymamaktayız. Buradan
da anlaşıldığı üzere Kur’ani öğretiler, mutluluk
ve mutsuzluk konusunda maddecilerin metodundan apayrı bir metot takip
etmektedir. Dünyaya ve maddiyata ihtiras duyan insan, öyle bir terbiye metodunu
takip etmelidir ki bu esas üzere insan, Kur’an’ın belirlediği gerçek
saadeti, saadet saymalı ve gerçek mutsuzluğu mutsuzluk kabul
etmelidir. Kur’an’ın terbiye ettiği insan ailesine Allah’tan
başkasına gönül vermemesini, rabbini her şeyin maliki
saymasını, her şeyin O’na bağlı olduğunu ve O’na
döndüğünü öğretir.
Bu insan dünyada saadetini sadece şu iki
şeyde; ruh ve cisminin mutluluğuna sebep olan veya sadece ruhun
mutluluğuna sebep olan şeylerde bilir. Bu iki husus
dışında geri kalan her şeyi azap ve işkence sebebi
görür. Ama nefsani isteklere ve maddiyata bağlanan insan her ne kadar
bazen insan dünyanın altın ve süsünden bir şeyler elde edince
bunu kendisi için saadet, hayır ve lezzet görür, ama çok geçmeden
yaptığı yanlışlığı anlar ve böylece
hayalin mutluluğu tümüyle kendisi için mutsuzluğa dönüşür.
Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Onları bırak; kendilerine söz verilen
güne kavuşmalarına kadar dalıp oynasınlar.”[1930] Hakeza şöyle buyurmuştur: “Ona: “Andolsun ki, sen,
bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün
artık görüşün keskindir” denir.”[1931] Hakeza şöyle buyurmuştur: “O halde sen de zikrimizden
dönenlerden ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden
yüz çevir. Bu onların ulaştıkları bilginin nihayetidir.”[1932]
Bu insanlar hayattan gerçek bir mutluluk elde
edemezler, sürekli olarak hüzün ve gam sebebiyle karanlık bir hayat
yaşarlar.
Buradan da anlaşıldığı
üzere Ehlullah ve Kur’an’ın takipçilerinde var olan idrak ve düşünce
diğer varlıklarda var olan idrak ve düşünceden çok
farklıdır. Sözde hepsi bir türden, yani insan türündendir. Bu iki
grup arasında da varlıklarında ilahi terbiye ve öğretinin
kemale ermediği orta halli müminler vardır.
Bu da Allah-u Teala’nın azabın
manası hususundaki sözünden elde ettiği husustur. Bu hal üzere
Allah-u Teala cismani mutsuzluğu da azap olarak adlandırmaktan
sakınmamaktadır. Ama bu azap, rıh aşamasında
değil, cisim aşamasında bir azaptır. Allah-u Teala
Eyyüp’ten (a.s) naklen şöyle buyurmuştur: “Şeytan beni sıkıntı ve
azaba düşürmüştür.”[1933] Hakeza şöyle buyurmuştur: “Sizi kötü azaba sokan,
kadınlarınızı sağ bırakıp
oğullarınızı öldüren Firavun ailesinden
kurtarmıştık. Bu, Rabbinizin size musallat
kıldığı büyük bir bela idi.”[1934] Allah-u Teala Firavun ailesinin İsrail oğullarına
yaptığını Allah tarafından bir imtihan saymakta,
aynı zamanda azap olarak kabul etmekte ama bu azabın münezzeh olan
Allah tarafından olduğunu reddetmektedir. [1935]
Bak. El-Kibr, 3444. Bölüm, el-Hesab, 843. Bölüm,
3895, 3896. hadisler
Kur’an:
“Sonunda güneşin battığı
yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor
gördü. Orada bir millete rastladı. “Zülkarneyn! Onlara azâb da
edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin” dedik.”[1936]
“Haksızlık yapana azâb edeceğiz,
sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır”
dedi.
Ona gidin şöyle söyleyin: “Doğrusu biz
senin Rabbinin elçileriyiz. İsrail oğullarını bizimle
beraber gönder, onlara azâb etme; Rabbinden sana bir mucize getirdik; selam,
doğru yolda gidene olsun!”
[1937]
12085. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü yayalara (emirlerin eşiğine yüz
sürenlere) şöyle denir: “Kırbaçlarınızı atın ve
cehenneme girin”[1938]
12086. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü sultanın fedaisine şöyle denir:
“Kamçını bırak ve cehenneme gir.”[1939]
12087. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda kendileriyle, ineğin kuyruğuna benzeyen
kırbaçlar taşıyan bir grup olacaktır. Onlar gece gündüz
Allah’ın hoşnutsuzluğu ve gazabı içinde
yaşamaktadırlar.”[1940]
12088. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza gamz[1941] ile işkence etmeyiniz ve Kust (Hint veya
Arap udu) ile tedavi ediniz.”[1942]
12089. İmam
Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emirlerin reva gördüğü ilk şey
işkence idi. Bunun sebebi de Enes b. Malik’in Resulullah’a (s.a.a) isnad
ettiği Peygamber’in bir şahsın elini duvara çivilediği
yalan (uydurma) rivayet idi. Bu yüzden emirler işkence etmeyi helal
gördüler.”[1943]
12090. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(İnsanlara) Allah’ın azabıyla azap ve işkence
etmeyin.”[1944]
12091. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ateşin rabbi dışında hiç kimse ateşle azap
ve işkence edemez.”[1945]
12092. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Allah-u Teala dünyada insanlara işkence edene
azap eder.”[1946]
12093. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç kimse zulüm üzere birinin
kırbaçladığı yerde durmasın. Zira Allah’ın laneti
orada hazır bulunduğu halde kırbaç vurmaya engel olmayan
kimselere de inmektedir.”[1947]
12094. İmam
Sadık (a.s), kendisine Firavun’un, “Çivilerin sahibi” olarak
adlandırılmasının sebebini soran Eban Ahmer’e şöyle
buyurmuştur: “Firavun
birisine işkence etmek isteyince, onu yüzüstü yere yatırıyor, el
ve ayaklarını açarak yere çiviliyordu. Bazen de onu bir tahtanın
üzerine yatırıyor, el ve ayaklarını açarak tahtaya
çiviliyordu ve ölünceye kadar onu kendi haline terkediyordu.”[1948]
12095. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Canım elinde olana andolsun ki zulüm üzere birini
kırbaçlayan kimse, kıyamet günü cehennem ateşinde o
kırbacın benzerini yer.”[1949]
12096. İmam
Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim zulümle birine kırbaç vurursa,
Allah da ona ateşten bir kırbaç vurur.”[1950]
12097. Urve,
Hişam b. Hekim b. Hizam’dan şöyle nakletmektedir: “(Hişam), Şam’da güneşte ayak
üstünde tutulan ve başlarına yağ dökülen bir grubun
yanından geçince, “Bunlara ne olmuş?” diye sormuş. “Vergi
vermedikleri için işkence görüyorlar” denilince de şöyle
demiştir: “Şüphesiz ki Allah Resulünden (s.a.a) şöyle
buyurduğunu işittim: “Allah dünyada işkence edenlere (ahirette)
azap ve işkence edecektir.”[1951]
12098. Hamza Eslemi
şöyle diyor: “Allah
Resulü (s.a.a) beni bir Serriye’nin komutanı kıldı ve bana
şöyle buyurdu: “Eğer falan şahsı görürseniz onu ateşte
yakınız.” Ben yola düştüğümde Allah Resulü bana seslendi.
Kendisine döndüm ve Peygamber şöyle buyurdu: “Eğer falan
şahsı görürseniz onu öldürünüz, yakmayınız! Zira
ateşle, sadece ateşin rabbi azap eder.”[1952]
bak. el-Bihar, 79/3/94. Bölüm, Kenz’ul Ummal,
5/391-387, Sahih-u Müslim, 4/2017, 33. Bölüm
Allah
Sadakaları Bizzat Almaktadır
Sadaka
ve Kötü Ölümü Def Edişi
Sadaka
Akrabaların Öncelik Hakkı
Gizli
Sadakanın Fazilet ve Etkileri
Ehl-i
Beyt (a.s) ve Gizli Sadaka
Aşikar
Sadakanın Fazileti ve Etkileri
Gece
ve Gündüz Verilen Sadakanın Fazileti ve Etkileri
Genişlik
ve Darlık Anında Sadakaya Teşvik
Sadakaları
Elden Ele Vermenin Sevabı
Sadaka’ya
(zekata) Müstahak Olmayan Kimse.
Günahkara,
Onu Günahtan Korumak İçin Sadaka Vermek
Sıratta
Ayağın Sabit Olmasına Sebep Olan Şeyler
Sırattan
Geçen İnsanların Kısımları
Kin
ve Düşmanlığın Kaldırılmasında
Tokalaşmanın Rolü
Tokalaşmanın
Günahları Yok Etmedeki Rolü
Kadınla
Tokalaşmaktan Sakınmak
Barış
İçin Yalan Söylemenin Caiz Oluşu
Namaz
Resulullah’ın (s.a.a) Göz Nurudur
Namaz
Takva Sahiplerinin (Allah’a) Yakınlaşma Sebebidir
Namaz
Taktir Edilen En Hayırlı Tekliftir
Allah’ı
Tanıdıktan Sonra Namaz En Üstün Ameldir
Namaz
Fuhuş ve Kötülükten Sakındırır
Namaz
Kendinden Önceki Günahları Örter
Kıyamet
Günü Sorulan İlk Şey Namazdır
Peygamber’in
(s.a.a) Namazda Huşu İçinde Oluşu
İmam
Ali’nin (a.s) Namazda Huşu İçinde Oluşu
Resulullah’ın
(s.a.a) Kızı Fatıma’nın Huşu İçinde Oluşu
İmam
Hasan’ın (a.s) Huşu İçinde Oluşu
İmam
Seccad’ın (a.s) Huşu İçinde Oluşu
İmam
Bakır ve İmam Sadık’ın (a.s) Huşu İçinde
Oluşu
Namazın
Makbul Oluşunun Engelleri
Namazın
Kabul Edilişinde Kalb Huzurunun Rolü
Allah’ın
Kendisine Teveccüh Edene Teveccüh Etmesi
Namazda
Tedebbür Etmenin Fazileti
Dünyadan
Uzak Bir Kalple Namaz Kılan Kimsenin Sevabı
Vedalaşır
Gibi Namaz Kılmayı Emretmek
Mümin
Olmadığı Halde Namaz Kılan Kimse
Namazda
Gevşek Davranmaktan Sakınmak
Namazı
İlk Vaktinde Kılmaya Teşvik
Namazı
Terkeden Kimse ve Küfür
Namazı
Zayi Etmekten Sakındırmak
Namazda
Sağa Sola Bakmaktan Sakındırmak
Cemaat
İmamının Riayet Etmesi Gereken Şey ve İmamete En
Layık Olan Kimse
Allah’ın
Gece Yarısı Namaz Kılan Kimseyle Övünmesi
Gece
Namaz İçin Kalkmanın Sonuçları
Gece
Namazından Mahrum Olmanın Sebepleri (1)
Gece
Namazından Mahrum Olmanın Sebepleri (2)
Gece
Namazına Niyetlendiği Halde Uyuyan Kimsenin Sevabı
Gece
Namazı Kılmaya Hazırlanan Kimsenin Sevabı
Peygambere
(s.a.a) Selam Göndermek
Peygambere
Selam Göndermenin Keyfiyeti
Gece
Sabaha Kadar Çalışmayı Kınama
Musibet
Esnasında İstirca Etmek
Musibet
Gören Kimsenin Takınması Gereken Adab
Musibetlerde
Ehl-i Beyt’in (a.s) Metodu
Başkalarının
Musibetine Sevinmek
Orucun
Farz Kılınışının Hikmeti
Sıcak
Havada Oruç Tutmanın Fazileti
Her
Ayda Üç Gün Oruç Tutmaya Teşvik
Gülmesine
Şaşılması Gereken Kimse
İslam’da
Zarar Görme veya Zarar Verme Yoktur (1)
Mustaz’afların
Toplumdaki Rolü
Manevi
Zayıf Bırakılmışlık (Mustazaflık)
Sapıklığın
Erkanını Yok Eden Şeyler
Kefil
Olma ve Garanti Vermeyi Kınama
İçine
Misafirin Girmediği Evi Kınama
Müminin
Davetini Kabul Etmeye Teşvik
Fasık
Kimsenin Davetini Kabul Etmekten Sakınmak
Misafire
İkram Edilen Yemeği Az Görmekten Sakınmak
Misafirler
İçin Zahmete Düşmek
Velime
Verilmesi Gereken Yerler
İnsanı
Tabibe Müracaattan Müstağni Kılan Şey
Yoksulları
Yedirmeyen Kimsenin Cezası
Taharet
(Abdest-Gusül-Teyemmüm)
Allah’ın
Emrettiği Her Şey Güzeldir.
Allah’a
İsyan ve Şeytana İtaat
Büyük
ve Aşağılık İnsanların Zafer Özellikleri
Kadınları
Tırnak Uzatmaya Teşvik Etmek
Mekke’de
Zulümden Sakındırmak.
İnsanın
Zulmetmek İsteyince Yapması Gereken Şey
Zalimden
Zalim Vesilesiyle İntikam Almak
Zalim
insan kendisine Zarar Mazluma ise Fayda Verir
Zalime
Yardımdan Sakındırmak (1)
Zalime
Yardımdan Sakındırmak (2)
Mazluma
Yardımcı Olmaya Teşvik (1)
Mazluma
Yardımcı Olmaya Teşvik (2)
Mazlumun
Bedduasından Sakındırmak
Müminin
İşlerini Hayra Yorumlamak Gerekir
Güzel
Zanda Bulunmanın Fazileti
Kötü
Zanda Bulunmaktan Sakındırmak (1)
Kötü
Zanda Bulunmaktan Sakındırmak (2)
Hiç
Birine Hayırlı Zanda Bulunmaya Kimse
İnsanların
Kötü Zanda Bulunmasına Sebep Olacak Şeylerden Sakınmanın
Gereği
Kötü
Zanda Bulunmanın Etkileri
Kötü
zanda bulunmanın Caiz Olduğu Hususlar
Allah’a
Güzel Zanda Bulunmanın Anlamı
Allah’a
İbadet Hususunda Kusur Etmek
İbadetten
Lezzet Almanın Engelleri
Bütün
İnsanlar Allah’ın Kuludur
İbretlerin
Çokluğu ve İbret Almanın Azlığı
Kendini
Beğenmişlik Aklın Afetidir
Kendini
Beğenmişlik İnsanı Helak Eder
Kendini
Beğenmişlik ve İlerlememek
Seni
Rahatsız Eden Günah Seni Kendini Beğenmişliğe Sevk Eden
İyilikten Daha İyidir
Kendini
Beğenmekten Sakındırmak
Nefsin
İyiliklerini Az Görmeye Teşvik
Nefsin
İyiliğini Çok Görmekten Sakınmak
Hayırlı
İşi Büyük Gördüğünden Dolayı Terketmekten Sakınmak
Kendini
Beğenmişliğin Dereceleri
Kendini
Beğenmişlik ve İbadetin Fesadı
Kendini
Beğenmişliğin Tedavisi
Peygamberlerin
Mucizelerinin Farklı Oluşunun Hikmeti
Kur’an’ın
Mucize Oluşunun Nişanesi İçinde İhtilafın
Olmayışıdır
Güzel
Fırsatlardan İstifade Etmekte Acele Davranmaya Teşvik
Gazap
Anında Düşmana Adil Davranmaya Tavsiye
Birbirine
Düşmanlık Etmekten Sakınmak
Düşman
Olarak Adlandırılması Gerekenler
Hile
Açısından En Zayıf Düşman
Düşmandan
Güvende Olmaktan Sakındırmak
Düşmanlar
Karşısında Uygun Silah
İnsanların
Bilmediği Şeye Düşman Oluşu
[1] Tevbe suresi, 103. ayet
[2] el-Kafi, 4/3/6
[3] Vesail’uş Şia, 6/258/17
[4] Kenz’ul Ummal, 15996
[5] a. g. e. 16068
[6] a. g. e. 16114
[7] a. g. e. 16166
[8] el-Kafi, 3/497/2
[9] Tevbe suresi, 104. ayet
[10] Bihar, 96/134/68
[11] a. g. e. 80/329/2
[12] Bakara suresi, 276. ayet
[13] Emali et-Tusi, 125/195
[14] Bihar, 96/122/29
[15] Kenz’ul Ummal, 16002
[16] Bihar, 96/137/71
[17] a. g. e. 62/269/61
[18] Kenz’ul Ummal, 15982
[19] Bihar, 96/132/64
[20] a. g. e. s. 124/35
[21] el-Kafi, 4/2/1
[22] Bihar, 62/269/63
[23] a. g. e. 96/135/68
[24] Kenz’ul Ummal, 16113
[25] Sevab’ul Amal, 169/11
[26] Bihar, 96/124/34
[27] el-Kafi, 4/3/5
[28] Bihar, 96/123/32
[29] Nehc’ul Belağa, 7. hikmet
[30] Tıbb’ul Eimme, 123
[31] Bihar, 78/68/13
[32] Nehc’ul Belağa, 258. hikmet
[33] Bihar, 78/206/54
[34] a.g.e, 96/134/68
[35] A’lam’ud Din, 333
[36] Emali et-Tusi, 14/18
[37] Bihar, 96/134/68
[38] a. g. e. 75/50/4
[39] el-Hisal, 134/145
[40] Emali et-Tusi, 458/1023
[41] Bihar, 96/182/29
[42] a.g.e, 75/105/40
[43] el-Kafi, 2/209/1
[44] Bihar, 83/369/30
[45] Kenz’ul Ummal, 16303
[46] Bihar, 74/388/1
[47] el-Kafi, 4/12/11
[48] Kenz’ul Ummal, 16305
[49] a. g. e. 16307
[50] a. g. e. 16306
[51] el-Kafi, 2/114/7
[52] Bihar, 77/160/168
[53] Bihar, 96/178/13
[54] Kenz’ul Ummal, 16251
[55] Bihar, 96/179/15
[56] el-Hisal, 97/42
[57] Bihar, 77/70/1
[58] Kenz’ul Ummal, 16084
[59] a. g. e. 16250
[60] Kasas’ul Enbiya, 188/235
[61] Bihar, 76/44/5
[62] Kenz’ul Umaml, 16324
[63] a. g. e. 16357
[64] a. g. e. 16361
[65] el-Mehasin, 1/78/41
[66] Sevab’ul A’mal, 171/18
[67] Bihar, 74/369/60
[68] Tuhef’ul Ukul, 414
[69] Bihar, 96/172/8
[70] Kenz’ul Ummal, 16362
[71] a. g. e. 16249
[72] Bihar, 96/147/24
[73] a.g.e, 96/147/24
[74] Kenz’ul Ummal, 16226
[75] Bihar, 96/181/27
[76] Cami’us Sağir, 2/94/4994
[77] Bakara suresi, 271. ayet
[78] Mekarim’ul Ahlak, 1/296/925
[79] Bihar, 78/284/1
[80] a. g. e. 96/176/4
[81] Gurer’ul Hikem, 1518
[82] Bihar, 96/177/5
[83] Emali et-Tusi, 216/380
[84] Bihar, 74/4/1
[85] el-Kafi, 4/8/2
[86] Bihar, 46/89/77
[87] a. g. e. s. 88/77
[88] el-Kafi, 4/8/1
[89] Bakara suresi, 271. ayet
[90] Fatır suresi, 29. ayet
[91] Sevab’ul Amal, 172/1
[92] Nehc’ul Belağa, 110. hutbe
[93] el-Kafi, 4/60/1
[94] Bakara suresi, 274. ayet
[95] Bihar, 96/125/39
[96] Emali es-Seduk, 300/15
[97] Bihar, 96/176/3
[98] Durr’ul Mensur, 2/100
[99] Al-i İmran suresi, 133-134. ayetler
[100] Durr’ul Mensur, 2/316
[101] Mecme’ul Beyan, 2/837
[102] İsra suresi, 29. ayet
[103] Bakara suresi, 219. ayet
[104] Kenz’ul Ummal, 16246
[105] el-Kafi, 4/55/6
[106] Bihar, 77/69/8
[107] Kenz’ul Ummal, 16138
[108] Kafi, 4/53/7
[109] a. g. e. s. 32/1
[110] a. g. e. s. 33/2, bak. Vesail’uş Şia,
11/543, 10. bölüm
[111] Durr’ul Mensur, 1/607
[112] Emali es-Seduk, 351/1
[113] Bihar, 76/369/30
[114] Sevab’ul A’mal, 170/14
[115] Kenz’ul Ummal, 16197
[116] Bakara suresi, 273. ayet
[117] Kenz’ul Ummal, 16551
[118] a. g. e. 16552
[119] Sevab’ul A’mal, 171/20
[120] Bihar, 96/127/46
[121] Kafi, 3/500/12
[122] a. g. e.
[123] Kenz’ul Ummal, 16548
[124] Kafi, 3/560/2
[125] el-Fakih, 3/177/3671
[126] Bakara suresi, 263-264. ayetler
[127] Müddessir suresi, 6. ayet
[128] Bihar, 78/80/65
[129] el-Kafi, 4/22/2
[130] Bihar, 77/421/40
[131] a. g. e. 96/141/6
[132] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[133] Bihar, 78/283/1
[134] Tenbih’ul Havatir, 2/120
[135] Gurer’ul Hikem, 635
[136] a. g. e. 1595
[137] a. g. e. 1605
[138] a. g. e. 3941
[139] a. g. e. 9534
[140] a. g. e. 3347
[141] a. g. e. 5731
[142] Tuhef’ul Ukul, 123
[143] Kenz’ul Ummal, 16193
[144] Fecr suresi, 14. ayet
[145] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 6/263
[146] Kenz’ul Ummal, 39034
[147] Fatiha suresi, 6. ayet
[148] Kafi, 2/246/5
[149] Nehc’ul Belağa, 16. hutbe
[150] a. g. e. 150
[151] a. g. e. 222
[152] Fatiha suresi, 6, 7. ayetler
[153] Nisa suresi, 69. ayet
[154] Al-i İmran suresi, 51. ayet
[155] Al-i İmran suresi, 101. ayet
[156] En’am suresi, 126. ayet
[157] Bihar, 24/9/1
[158] a. g. e. s. 11/3
[159] Mean’il Ahbar, 32/2
[160] a. g. e. s. 35/5
[161] Bihar, 8/70/19
[162] a. g. e. 47/238/23
[163] Durr’ul Mensur, 1/25
[164] Bihar, 8/64/1
[165] a. g. e. s. 65/2
[166] Kenz’ul Ummal, 39036
[167] Fezail’uş Şia, 48/3
[168] Bihar, 8/70/19
[169] Fezail’uş Şia, 48/4
[170] Fecr suresi, 14. ayet
[171] Sevab’ul A’mal, 321/2
[172] Bihar, 8/65/2
[173] Emali es-Seduk, 149/4
[174] Bihar, 8/65/2
[175] Kenz’ul Ummal, 39034
[176] a. g. e. 39036
[177] Bihar, 76/4/8
[178] a. g. e. 92/197/3
[179] Gurer’ul Hikem, 8272
[180] a. g. e. 8273
[181] a. g. e. 8937
[182] Kenz’ul Ummal, 30747
[183] el-Fakih, 3/493/4748
[184] Bihar, 1/183/85
[185] Kafi, 2/181/11
[186] a. g. e. h. 12
[187] a. g. e. s. 182/15
[188] Bihar, 77/158/149
[189] a. g. e. s. 165/2
[190] Hisal, 22/75
[191] Bihar, 76/20/3
[192] el-Kafi, 2/181/13
[193] Bihar, 103/256/1
[194] Kenz’ul Ummal, 475
[195] el-Fakih, 3/496/4635
[196] Kafi, 5/525/1
[197] el-Hisal, 633/10
[198] Enfal, 61
[199] Gurer’ul Hikem, 10138
[200] Nehc’ul Belağa, 53. mektup; Şerh-i
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 17/106
[201] Nehc’üs-Saade, 2/742
[202] Bihar, 78/287/2
[203] Nisa suresi, 85. ayet
[204] Enfal, 1
[205] Hucurat, 10
[206] Nisa, 114
[207] Kenz’ul Ummal, 5480
[208] el-Kafi, 2/209/1
[209] a. g. e. h. 3, bak. h. 4
[210] Tenbih’ul Havatir, 1/6
[211] Gurer’ul Hikem, 4703
[212] a. g. e. 49361
[213] a.g.e, 8043
[214] Bakara, 224
[215] Kafi, 2/210/6
[216] a. g. e. h. 5
[217] a. g. e. s. 341/16
[218] el-el-Fakih, 3/32/3267
[219] Bakara suresi, 238. ayet
[220] Nisa suresi 103. ayet
[221] İbrahim suresi 40. ayet
[222] Meryem suresi 55. ayet
[223] el-Hisal 522/11
[224] Bihar, 77/127/33
[225] Deaim’ul İslam, 1/133
[226] Gurer’ul Hikem, 2212
[227] a. g. e. 2214
[228] Bihar, 84/264/66
[229] el-el-Fakih, 1/210/638
[230] Mekarim’ul Ahlak, 2/366
[231] Tenbih’ul Havatir, 2/78
[232] el-Hisal, 620/10
[233] Kenz’ul Ummal, 18907
[234] Bihar, 82/308/6
[235] Gurer’ul Hikem, 1682
[236] Mean’il Ahbar, 333/1
[237] Bihar, 82/219/39
[238] a. g. e. s. 209/20
[239] Emali et-Tusi, 694/1478
[240] el-Kafi, 3/264/1
[241] a. g. e. s 266/9
[242] Mehasin, 1/116/117
[243] Bihar, 82/227/51
[244] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid,
17/5
[245] Kenz’ul Ummal, 18889
[246] Ankebut suresi, 45. ayet
[247] Kenz’ul Ummal, 20083
[248] Mean’il Ahbar, 237/1
[249] Bihar, 82/198
[250] a. g. e.
[251] a. g. e.
[252] a. g. e. 82/205/6
[253] el-Hisal, 628/10
[254] Bihar, 82/208/17
[255] Mecme’ul Beyan, 5/308
[256] Bihar, 82/223/46
[257] a. g. e. s. 224/46
[258] Nehc’ul Belağa, 199. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, 10/202
[259] Deaim’ul İslam, 1/135
[260] Bihar, 82/236/66
[261] a. g. e. 84/261/59
[262] Sevab’ul A’mal, 67/1
[263] Bihar, 10/369/22
[264] a. g. e. 82/227/53
[265] a. g. e. h. 54
[266] el-Kafi, 3/268/4
[267] Tuhef’ul Ukul, 149
[268] Emali et-Tusi, 296/582
[269] Nehc’ul Belağa, 252. hikmet
[270] Bihar, 82/209/19
[271] İlel’uş Şerayi’, 249/5
[272] a. g. e. 317/1
[273] a. g. e. h. 2
[274] el-Hisal, 632/10
[275] Bihar, 82/219/37
[276] Sevab’ul A’mal, 57/3
[277] el-Mehasin, 1/122/131
[278] Bihar, 82/234/58
[279] Mekarim’ul Ahlak, 2/366/2661
[280] el-Hisal, 632/10
[281] İlel’uş Şerayi’, 336/2
[282] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza (a.s), 1/255/7
[283] el-Kafi, 3/272/6
[284] Bihar, 84/250/45
[285] el-el-Fakih, 1/300/915
[286] Bihar, 84/249/41
[287] el-Kafi, 3/309/3
[288] Mü’minun suresi, 1, 2. ayetler
[289] Beşaret’ul Mustafa, 28
[290] el-Kafi, 3/300/3
[291] Cami’ul Ahbar, 337/947
[292] Firdevs, 5/195/7935
[293] Deail’ul İslam, 1/158
[294] Mecme’ul Beyan, 7/157
[295] Kamer suresi, 7. ayet
[296] Hadid suresi, 16. ayet
[297] Ta-Ha suresi, 108. ayet
[298] Felah’us Sail, 161
[299] Bihar, 84/258/56
[300] Felah’us Sail, 166
[301] a. g. e. 101
[302] Bihar, 41/17/10
[303] a. g. e. 70/400/72
[304] Deaim’ul İslam, 1/159
[305] Bihar, 70/400/72
[306] a. g. e. 43/172/13
[307] a. g. e. 84/258/56
[308] a. g. e. 80/347/32
[309] a. g. e. s. 346/30
[310] Felah’us Sail, 51
[311] Deaim’ul İslam, 1/158
[312] Felah’us Sail, 117
[313] a. g. e. 101
[314] el-Kafi, 3/300/4
[315] Menakıb-i İbn-i Şehr-i
Aşub, 4/135
[316] Bihar, 84/252/48
[317] Felah’us Sail, 107
[318] a. g. e. 161
[319] el-Hisal, 620/10
[320] a. g. e. s. 628/10
[321] Bihar, 84/228
[322] a. g. e. s. 258/56
[323] a. g. e. 84/257/55
[324] a. g. e.
[325] Beşaret’ul Mustafa, 28
[326] Menakıb-i İbn-i Şehr-i
Aşub, 4/131
[327] Bihar, 69/391/66
[328] el-Kafi, 2/349/5
[329] Cami’ul Ahbar, 412/1141
[330] el-Kafi, 3/269/9
[331] İlel’uş Şerayi’, 345/1
[332] Bihar, 84/317/2
[333] el-Hisal, 534/1
[334] Mekarim’ul Ahlak, 2/324/2656
[335] Mehasin, 1/406/921
[336] İlel’uş Şerayi’, 232/8
[337] el-Hisal, 613/10
[338] el-Mehasin, 1/97/65
[339] Bihar, 84/249/41
[340] a. g. e. s. 221/4
[341] Sevab’ul A’mal, 163/1
[342] a. g. e. 273/1
[343] Bihar, 84/206/3
[344] Tenbih’ul Havatir, 2/59
[345] Bihar, 84/259/57
[346] Sevab’ul A’mal, 68/1
[347] Bihar, 41/18/11
[348] a.g.e, 84/249/41
[349] el-Kafi, 3/266/12
[350] el-Fakih, 1/209/631
[351] el-Kafi, 3/266/11
[352] Bihar, 78/200/28
[353] Emali es-Seduk, 212/10
[354] Bihar, 84/260/59
[355] a. g. e.
[356] a. g. e. 84/257/55
[357] Deaim’ul İslam, 1/158
[358] el-Kafi, 3/488/10
[359] Mişkat’ul Envar, 46
[360] Bihar, 72/198/26
[361] Emali es-Seduk, 337/12
[362] Bihar, 84/249/41
[363] Kenz’ul Ummal, 31109
[364] a. g. e. 31110
[365] Gurer’ul Hikem, 5340
[366] Bihar, 84/254/52
[367] a. g. e. s. 256/52
[368] Mean’il, Ahbar, 41/1
[369] Bihar, 74/4/1
[370] Bihar, 84/230/3
[371] a. g. e. s. 246/37
[372] a. g. e. s. 253/49
[373] a. g. e. s. 259/57
[374] Nisa suresi, 43. ayet
[375] Nisa suresi, 142. ayetler
[376] Tefsir-i Ayyaşi, 1/242/137
[377] a. g. e. 1/242/134
[378] Bihar, 84/283/5
[379] a. g. e. 77/22/6, bak. Tüm hadise
[380] Maun suresi, 4 ve 5. ayetler
[381] Müminun suresi, 9 ve 10. ayetler
[382] el-Hisal, 621/10
[383] a. g. e. 47/50
[384] Bihar, 83/14/25
[385] Tenbih’ul Havatir, 2/122
[386] Bihar, 83/9/5
[387] a. g. e. 77/293/2
[388] el-Kafi, 3/270/12
[389] Sevab’ul Ummal, 58/2
[390] Bihar, 82/359/43
[391] el-Kafi, 3/274/8
[392] Bihar, 83/21/38
[393] Sevab’ul A’mal, 58/1
[394] Bihar, 83/25/47
[395] Müddessir, 40-43. ayetler
[396] Kıyamet suresi, 31-35. ayetler
[397] Nehc’ul Belağa, 199. hube
[398] Sevab’ul A’mal, 275/1
[399] Bihar, 82/232/57
[400] Kenz’ul Ummal, 18869
[401] Cami’ul Ahbar, 185/455
[402] a. g. e. h. 456 457
[403] a. g. e. s. 186/462
[404] İlel’uş Şerayi’, 339/1
[405] Bihar, 77/58/3
[406] Meryem suresi, 59. ayet
[407] el-Kafi- 3/268/5
[408] Bihar, 83/24/44
[409] a.g.e, 82/202/2
[410] a. g. e. 83/9/2
[411] el-Kafi, 3/269/7
[412] İlel’uş Şerayi’, 356/2
[413] Müstedrek’ul Vesail, 3/25/2923
[414] Felah’us Sail, 22
[415] Bihar, 84/261/59
[416] Kurb’ul Esnad, 150/546
[417] Tefsir-i Ali b. İbrahim, 2/155
[418] Bihar, 84/259/58
[419] a. g. e.
[420] Bihar, 84/257/55
[421] a. g. e. s. 267/68
[422] Deaim’ul İslam, 1/135
[423] el-Mehasin, 1/162/232
[424] el-Kafi, 3/269/10
[425] el-Mehasin, 2/46/1136
[426] el-Fakih, 1/306/920
[427] Mehasin, 2/126/1348
[428] Vesail, 3/478/2
[429] Tenbih’ul Havatir, 2/87
[430] et-Tehzib, 3/25/85
[431] el-Kafi, 3/371/3
[432] Vesail’uş Şia, 5/372/9
[433] İlel’uş Şerayi’, 325/1
[434] Bihar, 35/68/2
[435] et-Tehzib, 3/265/749
[436] Emali et-Tusi, 29/31
[437] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[438] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 17/22
[439] İlel’uş Şerayi, 333/1
[440] el-Kafi, 3/376/5
[441] İsra suresi, 79. ayet
[442] Al-i İmran suresi, 17. ayet
[443] Zariyat suresi, 15-18. ayetler
[444] Secde suresi, 16-17. ayet
[445] Tur suresi, 49. a yet
[446] İnsan suresi, 26. ayet
[447] Müzzemmil suresi, 6. ayet
[448] Bihar, 69/392/68
[449] a. g. e. 74/352/22
[450] Emali es-Seduk, 349/1
[451] Kenz’ul Ummal, 21425
[452] İlel’uş Şerayi, 35/4
[453] el-Kafi, 3/488/9
[454] el-Mehasin, 2/142/1368
[455] Bihar, 76/60/12
[456] a. g. e. 83/126/75
[457] Mean’il Ahbar, 342/1
[458] Bihar, 83/127/79
[459] Nur’us Sakaleyn, 4/279/120
[460] Sünen-i Ebi Davud, 1450
[461] Nur’us Sakaleyn, 5/449/19
[462] Bihar, 87/148/22
[463] Nur’us Sakaleyn, 5/486/63
[464] el-Kafi, 3/325/16
[465] Emali es-Seduk, 230/9
[466] a. g. e. 64/2
[467] Bihar, 84/259/57
[468] el-İhtisas, 188
[469] Durr’ul Mensur, 2/383
[470] Bihar, 8/126/27
[471] Kenz’ul Ummal, 21428
[472] İlel’uş Şerayi, 362/1
[473] Bihar, 87/143/17
[474] ed-Deavat lil Ravendi, 76/182
[475] Muaviyeyle savaştığı o
korkunç gece.
[476] Bihar, 41/17/10
[477] el-Kafi, 3/266/10
[478] İlel’uş Şerayi, 363/1
[479] a. g. e. 366/1
[480] el-Fakih, 1/474/1370
[481] el-Kafi, 3/450/34
[482] a. g. e. 2/272/16
[483] İlel’uş Şerayi, 362/2
[484] el-Kafi, 2/60/4
[485] Kenz’ul Ummal, 21475
[486] a. g. e. 21444
[487] Bihar, 82/294/25
[488] a. g. e. s. 288/9
[489] Müstedrek’ul Vesail, 11/281/13019
[490] Cuma suresi, 9. ayet
[491] Kenz’ul Ummal, 21086
[492] Bihar, 89/184/21
[493] Müstedrek’ul Vesail, 6/9/6291
[494] Sevab’ul A’mal, 276/3
[495] Vesail’uş Şia, 5/6/25
[496] a. g. e. h. 26
[497] a. g. e. h. 27
[498] a. g. e. s. 5/17
[499] ed-Deavat lil Ravendi, 37/91
[500] Bihar, 89/200/49
[501] el-Fakih, 1/427/1260
[502] el-Kafi, 3/421/2
[503] el-Fakih, 1/416/1230
[504] Vesail’uş Şia, 5/30/4
[505] Müstedrek’ul Vesail, 6/22/6335
[506] Kurb’ul Esnad, 150/544
[507] el-Kafi, 3/424/9
[508] Ahzab suresi, 56
[509] Kenz’ul Ummal, 2147
[510] a. g. e. 2149
[511] a. g. e. 2153
[512] a. g. e. 2243
[513] a. g. e. 2144
[514] Bihar, 94/49/9
[515] Kenz’ul Ummal, 2150
[516] a. g. e. 2169
[517] a. g. e. 3993
[518] Nur’us Sakaleyn, 4/302/221
[519] a. g. e. s. 305/235
[520] Gurer’ul Hikem, 1343
[521] Bihar, 78/288/2
[522] Mekarim’ul Ahlak, 2/377
[523] el-Kafi, 2/133/5
[524] Nehc’ul Belağa, 193. hutbe
[525] a. g. e. 333. hikmet
[526] Bihar, 71/279/19
[527] el-Kafi, 2/113/1
[528] Bihar, 78/113/7
[529] Nehc’ul Belağa, 224. hikmet
[530] Bihar, 71/280/24
[531] a. g. e. 78/63/146
[532] Gurer’ul Hikem, 3714
[533] Bihar, 71/275/3
[534] Gurer’ul Hikem, 2314
[535] a. g. e. 2231
[536] Bihar, 71/288/50
[537] Gurer’ul Hikem, 2279
[538] a. g. e. 1418
[539] a. g. e. 1827
[540] a.g.e, 546
[541] a. g. e. 2271
[542] a. g. e. 3725
[543] Mean’il Ahbar, 401/62
[544] Bihar, 78/312/1
[545] a. g. e. s. 300/1
[546] Gurer’ul Hikem, 3907
[547] el-İhtisas, 232
[548] Gurer’ul Hikem, 7177
[549] Gurer’ul Hikem, 1462
[550] a. g. e. 1854
[551] Nehc’ul Belağa, 182. hikmet
[552] a. g. e. 471
[553] a. g. e. 147. hutbe
[554] a. g. e. 239
[555] a. g. e. 183
[556] Tuhef’ul Ukul, 322
[557] Kafi, 5/127/7
[558] a. g. e. h. 6
[559] Gurer’ul Hikem, 1302
[560] A’lam’ud Din, 297
[561] Mişkat’ul Envar, 280
[562] Emali es-Seduk, 323/4
[563] Bihar, 78/165/1
[564] Gurer’ul Hikem, 3081
[565] a. g. e. 2844
[566] a. g. e. 9301
[567] a. g. e. 9449
[568] el-Kafi, 3/262/42
[569] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/5/10
[570] Felah’us Sail, 82
[571] İnna lillah ve inna ileyhi raciun demek.
[572] Bakara suresi, 156 ve 157. ayetler
[573] Sevab’ul A’mal, 234/1
[574] a. g. e. 235/2
[575] Bihar, 82/132/16
[576] Mişkat’ul Envar, 148
[577] Bakara suresi, 156. ayet
[578] Bihar, 82/131/13
[579] Nur’us Sakaleyn, 1/144/455
[580] Bihar, 82/121/13
[581] el-Hisal, 180/245
[582] Emali et-Tusi, 388/850
[583] Bihar, 82/90/43
[584] ed-Deavat lil Ravendi, 286/15
[585] Kemaluddin, 73
[586] Bihar, 82/177/18
[587] Sünen-i en-Nisai, 4/19
[588] Bihar, 82/103/50
[589] Deaim’ul İslam, 1/227
[590] Bihar, 82/88/39
[591] Nehc’ul Belağa, 322. hikmet
[592] Deaim’ul İslam, 1/225
[593] a. g. e s. 227
[594] Mişkat’ul Envar, 333
[595] Deaim’ul İslam, 1/227
[596] el-Fakih, 1/183/551
[597] el-Fakih, 1/182/547
[598] a. g. e s. 183/553
[599] Bihar, 82/84/26
[600] a. g. e s. 103/50
[601] et-Temhis, 66/153
[602] el-Hisal, 616/10
[603] Kenz’ul Fevaid lil Keraceki, 2/163
[604] Bihar, 78/139/25
[605] a. g. e s. 160/20
[606] a. g. e s. 268/183
[607] Emali et-Tusi, 681/1448
[608] Bihar, 82/84/26
[609] Kurb’ul Esnad, 94/319
[610] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 20/98
[611] Gurer’ul Hikem, 7203
[612] İlel’uş Şerayi, 299/1
[613] el-Hisal, 112/87
[614] el-Kafi, 3/227/1
[615] a. g. e 2/359/1
[616] Emali es-Seduk, 188/5
[617] el-Kafi, 2/359/1
[618] Lokman suresi, 19. ayet
[619] Hucurat suresi, 2 ve 3. ayetler
[620] Münyet’ul Murid, 213
[621] Gurer’ul Hikem, 5073
[622] Kenz’ul Ummal, 7943
[623] Gurer’ul Hikem, 4660
[624] Durr’ul Mensur, 4/76
[625] Bihar, 77/82
[626] Nehc’ul Belağa, 16. mektup
[627] Emali et-Tusi, 539/1162
[628] Bihar, 83/368/27
[629] Kenz’ul Ummal, 29087
[630] el-Kafi, 5/65/1, bak tüm hadise
[631] Bakara suresi, 183. ayet
[632] el-el-Fakih, 2/99/1844
[633] Sahifet’us Seccadiye, 175, 45. dua
[634] el-Kafi, 4/63/6
[635] el-Hisal, 45/42
[636] Bihar, 96/371/53
[637] İlel’uş Şerayi’, 270
[638] Bihar, 96/368/47
[639] a. g. e s. 369/50
[640] a. g. e s. 375/62
[641] Emali et-Tusi, 296/582
[642] Kenz’ul Ummal, 23610
[643] a. g. e 23620
[644] Nehc’ul Belağa, 252. hikmet
[645] a. g. e 192. hutbe
[646] Deaim’ul İslam, 1/270
[647] el-Kafi, 4/62/1
[648] Bihar, 96/296/28
[649] Fezail’ul Eşher’us Selase, 75/57
[650] Bihar, 78/326/4
[651] ed-Deavat lil Ravendi, 76/179
[652] Gurer’ul Hikem, 1683
[653] ed-Deavat lil Ravendi, 27/45, 46
[654] el-Fakih, 2/76/1783
[655] Sevab’ul A’mal, 75/1
[656] Kurb’ul Esnad, 95/324
[657] Mean’il Ahbar, 409/90
[658] A’lam’ud Din, 279
[659] Sevab’ul A’mal, 77/1
[660] Bihar, 40/331/13
[661] el-Kafi, 4/65/15
[662] a. g. e 68/1 bak, tüm bölüme
[663] a. g. e s. 95/1
[664] Emali et-Tusi, 166/277
[665] Bihar, 96/294/21
[666] Nehc’ul Belağa, 145. hikmet
[667] Mean’il Ahbar, 409/91
[668] Emali es-Seduk, 443/2
[669] İlel’uş Şerayi, 285/1
[670] Sevab’ul A’mal, 62/1
[671] el-Kafi, 4/63/5
[672] Bihar, 82/294/25
[673] Gurer’ul Hikem, 5873
[674] a. g. e 5890
[675] a. g. e 5874
[676] a. g. e 5888-5889
[677] Bihar, 96/294/21
[678] Deaim’ul İslam, 1/268
[679] el-Kafi, 4/87/2
[680] Bihar, 96/292/16
[681] a. g. e s. 293/16
[682] Firdevs, 5/242/8075
[683] el-Kafi, 4/87/1
[684] Sahifet’us Seccadiye, 166, 44. dua
[685] Bihar, 96/256/38
[686] a. g. e s. 257/40
[687] el-Kafi, 4/65/17
[688] Vesail’uş Şia, 7/299/2
[689] Bihar, 96/257/40
[690] el-Fakih, 4/356/5762
[691] Mean’il Ahbar, 228/1
[692] el-Hisal, 612/10
[693] Deaim’ul İslam, 1/283
[694] Kenz’ul Ummal, 23673
[695] Bihar, 97/108/48
[696] Kenz’ul Ummal, 23675
[697] el-Kafi, 4/90/2
[698] Bihar, 77/27/6
[699] Neml suresi, 19. ayet
[700] Emali et-Tusi, 522/1156
[701] Mekarim’ul Ahlak, 1/58/44
[702] Metalib’us Suul, 54
[703] el-Kafi, 2/664/10
[704] a. g. e. h. 13
[705] Gurer’ul Hikem, 4964
[706] el-Kafi, 2/664/5
[707] Mekarim’ul Ahlak, 1/58/46
[708] el-Kafi, 2/206/1
[709] a. g. e. s. 188/2
[710] Tevbe suresi, 82. ayet
[711] Kurb’ul Esnad, 69/221
[712] Mean’il Ahbar, 335/1
[713] Emali es-Seduk, 223/4
[714] Tuhef’ul Ukul, 96
[715] Gurer’ul Hikem, 7947
[716] a. g. e. 7115
[717] a. g. e. 7099
[718] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza (a.s), 2/3/6
[719] Nur’us Sakaleyn, 2/249/261
[720] Mean’il Ahbar, 334
[721] İrşad’ul Kulup, 200
[722] el-Hisal, 89/25
[723] Bihar, 76/59/10
[724] a. g. e. 78/309/1
[725] Gurer’ul Hikem, 7051
[726] Tenbih’ul Havatir, 2/59
[727] Zuhruf suresi, 47. ayet
[728] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 16/121
[729] Emali et-Tusi, 536/1162
[730] a. g. e. 537/1162
[731] Nur’us Sakaleyn, 4/537/118
[732] Gurer’ul Hikem, 10097
[733] Kasas’ul Enbiya, 273/353
[734] Bihar, 78/158/9
[735] Tenbih’ul Havatir, 1/66
[736] Nehc’ul Belağa, 113. hutbe
[737] Gurer’ul Hikem- 2350
[738] el-Kafi, 7/274/2
[739] a. g. e. h. 3
[740] Deaim’ul İslam, 2/541/1927
[741] el-Fakih, 4/15/4968
[742] Müstedrek’ul Vesail, 18/27/21917
[743] Nehc’ul Belağa, 51. mektup
[744] a. g. e. 31. Mektup
[745] Kenz’ul Ummal, 9498
[746] a. g. e. 9518
[747] a. g. e. 9519
[748] el-Kafi, 5/292/1
[749] el-Fakih, 4/334/5718
[750] el-Kafi, 5/292/2
[751] a. g. e. s. 294/8
[752] el-Kafi, 5/294/7
[753] et-Tehzib, 7/164/727
[754] Bakara suresi, 173. ayet
[755] Bihar, 75/413/64
[756] a. g. e. 62/82/2
[757] Nur’us Sakaleyn, 1/155/502
[758] İlel’uş Şerayi, 483/1
[759] el-Fakih, 4/35/5025
[760] Kenz’ul Ummal, 5943-5945
[761] a. g. e. 5944
[762] Nehc’ul Belağa, 192. hutbe
[763] a. g. e.
[764] a. g. e. 289. hikmet
[765] Kenz’ul Ummal, 6019
[766] a. g. e. 6051
[767] a. g. e. 6049
[768] Durr’ul Mensur, 2/724
[769] Kenz’ul Ummal, 18023
[770] Kasas suresi, 5. ayet
[771] Nehc’ul Belağa, 209. hikmet
[772] Nur’us Sakaleyn, 4/110/11
[773] a. g. e. h. 14
[774] Nisa suresi, 98-99. ayetler
[775] Mean’il Ahbar, 201/4
[776] a. g. e. 203/11
[777] a. g. e. 202/7
[778] a. g. e. 200/1
[779] a. g. e. h. 2
[780] el-Kafi, 2/405/7
[781] Nehc’ul Belağa, 189. hutbe
[782] el-Kafi, 8/125/95
[783] Mean’il Ahbar, 203/10
[784] Bakara suresi, 16. ayet
[785] A’raf suresi, 30. ayet
[786] Meryem suresi, 75. ayet
[787] A’raf suresi, 202. ayet
[788] Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[789] Gurer’ul Hikem, 10087
[790] a. g. e. 10509
[791] a. g. e. 215
[792] Fatiha suresi, 7. ayet
[793] Müminun suresi, 106. ayet
[794] Hicr suresi, 56. ayet
[795] Al-i İmran sureis, 90. ayet
[796] Nehc’ul Belağa, 106. hutbe
[797] a. g. e. 154. hutbe
[798] Bakara suresi, 108. ayet
[799] Nisa suresi, 116. ayet
[800] Nisa suresi, 136. ayet
[801] Ahzap suresi, 36. ayet
[802] Casiye suresi, 23. ayet
[803] Nehc’ul Belağa, 148. hutbe
[804] a. g. e. 120. hutbe
[805] a. g. e. 7. mektup
[806] a. g. e. 97. hutbe
[807] a. g. e. 28. hutbe
[808] a. g. e. 31. hikmet
[809] Gurer’ul Hikem, 5906
[810] a. g. e. 8071-8176
[811] a. g. e. 7903
[812] a. g. e. 8569
[813] a. g. e. 8501
[814] a. g. e. 6672
[815] Ahzap suresi, 67 ve 68. ayetler
[816] Maide suresi, 77. ayet
[817] Şuara suresi, 99. ayet
[818] Fussilet suresi, 29. ayet
[819] Furkan suresi, 17. ayet
[820] Nisa suresi, 119. ayet
[821] Sad suresi, 26. ayet
[822] En’am suresi, 116. ayet
[823] Nehc’ul Belağa, 164. hutbe
[824] a. g. e. 17. hutbe, bak tüm söze.
[825] a. g. e. 194. hutbe
[826] a. g. e. 87. hutbe
[827] a. g. e. 323. hikmet
[828] Gurer’ul Hikem, 5900
[829] Zümer suresi, 22. ayet
[830] Ahzap suresi, 36. ayet
[831] Nehc’ul Belağa, 65. mektup
[832] Bihar, 5/208/48
[833] el-Kafi, 2/415/1
[834] Nehc’ul Belağa, 176. hutbe
[835] a. g. e. 198. hutbe
[836] a. g. e. 73. hutbe
[837] a. g. e. 4. hutbe
[838] Müstedrek’ul Vesail, 13/435/15831
[839] a. g. e. 14/37/16038
[840] a. g. e. h. 16039
[841] a. g. e. 16040
[842] a. g. e. 16041
[843] a. g. e. 17/88/20819
[844] Sünen-i Ebi Davud, 3561
[845] el-Fakih, 3/96/3402
[846] a. g. e. s. 97/3405
[847] Vesail’uş Şia, 13/155/5
[848] el-Kafi, 4/33/3
[849] el-Hisal, 12/41
[850] Gurer’ul Hikem, 10178
[851] el-Kafi, 5/239/5
[852] a. g. e. s. 238/1
[853] Zariyat suresi, 24-27. ayetler
[854] Cami’ul Ahbar, 377/1053
[855] el-Hisal, 431/11
[856] Bihar, 75/461/14
[857] Nehc’ul Belağa, 209. hutbe
[858] a. g. e. 142. hutbe
[859] el-Mehasin, 2/147/1388
[860] a. g. e. h. 1390
[861] Cami’ul Ahbar, 378/1058
[862] Bihar, 41/28/1
[863] Kenz’ul Ummal, 44627
[864] ed-Deavat lil Ravendi, 141/358
[865] Nehc’ul Belağa, 45. mektup
[866] Kenz’ul Ummal, 25881
[867] Bihar, 77/85/3
[868] a. g. e. s. 84/3
[869] Mehasin, 2/180/1510
[870] a. g. e. s. 179/1509
[871] Kurb’ul Esnad, 160/583
[872] Mehasin, 2/180/1511
[873] a. g. e.
[874] Bihar, 77/84/3
[875] Mehasin, 2/186/1533
[876] a. g. e. h. 1535
[877] Kenz’ul Ummal, 25875
[878] a. g. e. 25876
[879] Bihar, 75/456/31
[880] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/42/138
[881] Mehasin, 2/187/1538
[882] a. g. e. h. 1539
[883] Bihar, 22/384/23
[884] Mehasin, 2/179/1506
[885] a. g. e. s. 190/1548
[886] el-Kafi, 6/283/1
[887] Tenbih’ul Havatir, 2/116
[888] a. g. e.
[889] Bihar, 75/451/2
[890] Mehasin, 2/181/1515
[891] el-Kafi, 6/283/1
[892] a. g. e. h. 2
[893] a. g. e. 5/368/3
[894] a. g. e. h. 4
[895] el-Fakih, 4/356/5762
[896] Mişkat’ul Envar, 325
[897] Gurer’ul Hikem, 7638
[898] Kenz’ul Ummal, 28100, 28073
[899] a. g. e. 28102
[900] a. g. e. 28072
[901] İlel’uş Şerayi’, 5252/1
[902] el-Hisal, 229/67
[903] Kenz’ul Ummal, 28221
[904] a. g. e. 28222
[905] Gurer’ul Hikem, 1203
[906] a. g. e. 3048
[907] Nehc’ul Belağa, 108. hutbe
[908] Tuhef’ul Ukul, 304-305
[909] el-Kafi, 2/454/6
[910] Deaim’ul İslam, 2/144/503
[911] Kenz’ul Ummal, 28340
[912] a. g. e. 28331
[913] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 18/319
[914] Dehr suresi, 8 ve 9. ayetler
[915] Beled suresi, 14-16. ayetler
[916] Mehasin, 2/145/1381
[917] Gurer’ul Hikem, 9634
[918] Mehasin, 2/160/1436
[919] Mehasin, 2/142/1370
[920] a. g. e. s. 143/1373
[921] a. g. e. s. 146/1385
[922] a. g. e. s. 279/1901
[923] Gurer’ul Hikem, 4004
[924] Mehasin, 2/145/1381
[925] Hakka suresi, 33/36
[926] Müddessir suresi, 44. ayet
[927] Fecr suresi, 18. ayet
[928] Maun suresi, 2, 3. ayetler
[929] Emali et-Tusi, 598/1241
[930] Mehasin, 1/182/290
[931] Nehc’ul Belağa, 45. mektup
[932] Ta-ha suresi, 24. ayet
[933] Sad suresi, 55. ayet
[934] Nebe suresi, 21 ve 22. ayetler
[935] Naziat suresi, 37-39. ayetler
[936] Gurer’ul Hikem, 9526
[937] a. g. e. 1637
[938] Nehc’ul Belağa, 157. hutbe
[939] Nahl suresi, 36. ayet
[940] Zümer suresi, 17. ayet
[941] Nur’us Sakaleyn, 2/191/70
[942] a. g. e. 4/481/31
[943] el-Kafi, 2/318/11
[944] Bihar, 78/149/11 bak tüm hadise.
[945] Kenz’ul Ummal, 27871
[946] a. g. e. 27870
[947] a. g. e. 27876
[948] el-Kafi, 6/55/4
[949] a. g. e. s. 54/2
[950] a. g. e. 5/328/1
[951] a. g. e. 6/54/3
[952] a. g. e. h. 1
[953] Bakara suresi, 230. ayet
[954] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/85/27
[955] İlel’uş Şerayi, 507/1
[956] Kenz’ul Ummal, 9783
[957] Müddessir suresi, 15. ayet
[958] Derret’ul Bahire, 42
[959] Kenz’ul Ummal, 7576
[960] Bihar, 73/170/7
[961] Gurer’ul Hikem, 6726
[962] Bihar, 78/92/98
[963] a. g. e. 77/135/47
[964] Kenz’ul Ummal, 7577
[965] a. g. e. 7583
[966] a. g. e. 7584
[967] Bihar, 73/168/3
[968] Tenbih’ul Havatir, 1/49
[969] a. g. e.
[970] Gurer’ul Hikem, 6401
[971] a. g. e. 4791
[972] a. g. e. 3094
[973] a. g. e. 4609
[974] Nehc’ul Belağa, 193. hutbe
[975] a. g. e. 194. hutbe
[976] Bihar, 78/315/1
[977] A’lam’ud Din, 340/24
[978] Kenz’ul Ummal, 8852
[979] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 16/93
[980] Nehc’ul Belağa, 180. hikmet
[981] Gurer’ul Hikem, 126-127
[982] el-Kafi, 2/320/2
[983] Tenbih’ul Havatir, 1/49
[984] Gurer’ul Hikem, 6299
[985] Gurer’ul Hikem, 4639
[986] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 19/50
[987] Gurer’ul Hikem, 6717
[988] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 18/84
[989] Gurer’ul Hikem, 8871
[990] Bihar, 78/374/35
[991] Gurer’ul Hikem, 3265
[992] a. g. e. 10593
[993] a. g. e. 10645
[994] Nehc’ul Belağa, 160. hutbe
[995] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 19/41
[996] Gurer’ul Hikem, 6222
[997] a. g. e. 5901
[998] a.g.e, 5916
[999] a. g. e. 5248
[1000] a. g. e. 6729
[1001] a. g. e. 8169
[1002] a. g. e. 6974
[1003] a. g. e. 10578
[1004] el-Hisal, 234/74
[1005] Secde suresi, 16. ayet
[1006] Maide suresi, 84. ayet
[1007] Bihar, 98/83/2
[1008] İkbal’ul A’mal, 1/168
[1009] a. g. e.
[1010] a. g. e. 1/169
[1011] Kenz’ul Ummal, 25998
[1012] a. g. e. 26010
[1013] a. g. e. 26006
[1014] Enfal suresi, 11. ayet
[1015] Furkan suresi, 48. ayet
[1016] el-Fakih, 1/5/1
[1017] a. g. e. h. 2
[1018] Vesail’uş Şia, 1/101/9
[1019] a. g. e. 2/1043/6
[1020] a. g. e. h. 5
[1021] el-Fakih, 1/244/732
[1022] a. g. e. s. 109/224
[1023] el-Kafi, 3/38/1
[1024] a.g.e, 3/330/3
[1025] Ahzap suresi, 33. ayet
[1026] Al-i İmran suresi, 42. ayet
[1027] Tevbe suresi, 103. ayet
[1028] Nehc’ul Belağa, 94. hutbe
[1029] a. g. e. 105. hutbe
[1030] a. g. e. 160. hutbe
[1031] a. g. e. 252. hikmet
[1032] a. g. e. 198. hutbe
[1033] Gurer’ul Hikem, 3743
[1034] a. g. e. 6016
[1035] Nehc’ul Belağa, 45. mektup
[1036] Nisa suresi, 59. ayet
[1037] Nehc’ul Belağa, 109. hutbe
[1038] a. g. e. 193. hutbe
[1039] a. g. e. 223. hutbe
[1040] Gurer’ul Hikem, 506
[1041] a. g. e. 92
[1042] a. g. e. 1401
[1043] Bihar, 70/105/8
[1044] Gurer’ul Hikem, 1243
[1045] a. g. e. 1063-1064
[1047] a. g. e. 2222
[1048] a. g. e. 3192
[1049] a. g. e. 4243
[1050] a. g. e. 4245
[1051] a. g. e. 4360
[1052] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi’l-Hadid, 10/189
[1053] Gurer’ul Hikem, 3519
[1054] a. g. e. 4074-4075
[1055] a. g. e. 2322
[1056] a. g. e. 4713
[1057] a. g. e. 3515
[1058] a. g. e. 4085
[1059] a. g. e. 2443
[1060] Bihar, 70/95/1
[1061] Vesail’uş Şia, 11/184/2
[1062] Bihar, 94/128
[1063] a. g. e. 78/366/2
[1064] Nehc’ul Belağa, 96. hikmet
[1065] a. g. e. 20. hutbe
[1066] a. g. e. 69. mektup
[1067] el-Kafi, 2/74/2
[1068] Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[1069] a. g. e. 144. hutbe
[1070] Gurer’ul Hikem, 5157-5158
[1071] Nisa suresi, 59. ayet
[1072] el-Kafi, 1/265/1
[1073] Bihar, 17/8/11
[1074] Nehc’ul Belağa, 156. hutbe
[1075] a. g. e. 53. mektup
[1076] a. g. e. 38. mektup
[1077] Gurer’ul Hikem, 2970
[1078] a. g. e. 3135
[1079] a. g. e. 3134
[1080] a. g. e. 2263-2264
[1081] a. g. e. 2267
[1082] a. g. e. 2309
[1083] a. g. e. 8566
[1084] a. g. e. 3239
[1085] a. g. e. 3231
[1086] Bihar, 78/365/4
[1087] Nehc’ul Belağa, 214. hutbe
[1088] Ahzap suresi, 67 ve 68. ayetler
[1089] Nehc’ul Belağa, 192. hutbe
[1090] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/43/149
[1091] a. g. e. s. 69/318
[1092] Nehc’ul Belağa, 239. hikmet
[1093] Gurer’ul Hikem, 8778
[1094] a. g. e. 2475
[1095] a. g. e. 4029
[1096] Bihar, 78/90/95
[1097] Nehc’ul Belağa, 400. hikmet
[1098] el-Kafi, 6/510/1
[1099] Mekarim’ul Ahlak, 1/102/200
[1100] el-Kafi, 6/510/2
[1101] a.g.e, s. 512/18
[1102] a. g. e. s. 510/6
[1103] a. g. e. h. 3
[1104] a.g.e, 6/510/4
[1105] a. g. e. 4/113/3
[1106] el-Fakih, 2/86/1804
[1107] el-Kafi, 6/510/7
[1108] a. g. e. s. 511/14
[1109] Sünen-i en-Nisai, 8/189
[1110] el-Kafi, 6/513/4
[1111] a. g. e. s. 512/2
[1112] Müheccet’ul Beyza, 8/105
[1113] el-Kafi, 6/512/17
[1114] Sünen-i en-Nisai, 8/153
[1115] a. g. e. s. 155
[1116] Yasin suresi, 18. ayet
[1117] Kenz’ul Ummal, 28556
[1118] a. g. e. 28566
[1119] a. g. e. 28570
[1120] et-Terğib ve’t-Terhib, 4/33/4
[1121] Kenz’ul Ummal, 28562
[1122] a. g. e. 28584
[1123] a. g. e. 28583
[1124] Bihar, 77/153/122
[1125] a. g. e. 95/2/2 ve bak. Kenz’ul Ummal, 7/136
[1126] el-Kafi, 8/197/235
[1127] a. g. e. s. 198/236
[1128] Nur’us Sakaleyn, 4/382/35
[1129] el-Kafi, 2/116/17
[1130] Tenbih’ul Havatir, 1/89
[1131] Bihar, 75/59/23
[1132] En’am suresi, 2. ayet
[1133] Nehc’ul Belağa, 234. hutbe
[1134] Bihar, 77/165/2
[1135] Nehc’ul Belağa, 48. hikmet
[1136] Bihar, 78/7/59
[1137] a. g. e. s. 269/109
[1138] Gurer’ul Hikem, 1641
[1139] Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[1140] Gurer’ul Hikem, 1676
[1141] Gurer’ul Hikem, 6046-6047
[1142] a. g. e. 6048-6049
[1143] a. g. e. 2347
[1144] a. g. e. 10292
[1145] Bihar, 75/320/49
[1146] Tuhef’ul Ukul, 358
[1147] Gurer’ul Hikem, 6044-6045
[1148] a. g. e. 6042-6043
[1149] el-Kafi, 6/490/1
[1150] a. g. e. h. 6
[1151] a. g. e. h. 7
[1152] Durr’ul Mensur, 1/276
[1153] el-Kafi, 6/491/15
[1154] a. g. e. 8/ 138/103
[1155] Bakara suresi, 258. ayet
[1156] Al-i İmran suresi, 57. ayet
[1157] En’am suresi, 21. ayet; Yusuf suresi, 23. ayet
[1158] Lokman suresi, 11. ayet
[1159] Hac suresi, 53. ayet
[1160] Hud suresi, 44. ayet
[1161] Gurer’ul Hikem, 804
[1162] a. g. e. 1707
[1163] a. g. e. 1734
[1164] a. g. e. 875
[1165] Nehc’ul Belağa, 151. hutbe
[1166] Gurer’ul Hikem, 8250
[1167] Bihar, 75/309/4
[1168] Nehc’ul Belağa, 192. hutbe
[1169] a. g. e. 224
[1170] a.g.e
[1171] el-Kafi, 5/307/11
[1172] Kenz’ul Ummal, 8862
[1173] Gurer’ul Hikem, 6
[1174] a. g. e. 248
[1175] a. g. e. 2841
[1176] a. g. e. 2638
[1177] a. g. e. 2643
[1178] a. g. e. 2665
[1179] a. g. e. 2670
[1180] Kenz’ul Ummal, 7639
[1181] Nihabet’ul-Bidaye ve’n-Nihayet, 2/55
[1182] Yunus suresi, 13. ayet
[1183] Neml suresi, 52. ayet
[1184] Gurer’ul Hikem, 1657
[1185] Nehc’ul Belağa, 53. mektup; Gurer’ul
Hikem, 7523
[1186] Gurer’ul Hikem, 7940
[1187] a. g. e. 7750
[1188] a. g. e. 5386
[1189] a. g. e. 5391
[1190] a. g. e. 4230
[1191] a. g. e. 11028
[1192] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi'l-Hadid, 17/12
[1193] Gurer’ul Hikem, 7835
[1194] a. g. e. 8723
[1195] Nehc’ul Belağa, 476. hikmet
[1196] el-Kafi, 2/332/11
[1197] Bihar, 75/309/7
[1198] Sevab’ul A’mal, 321/1
[1199] Kenz’ul Ummal, 44154
[1200] Hac suresi, 25. ayet
[1201] Avali’ul Lai, 1/430/124
[1202] el-Kafi, 4/227/2
[1203] En’am suresi, 82. ayet
[1204] el-Kafi, 2/399/4
[1205] Bihar, 69/153/10
[1206] Nihayet’ul Bidaye ve’n-Nihaye, 2/56
[1207] Kenz’ul Ummal, 7588
[1208] Nehc’ul Belağa, 176. hutbe
[1209] el-Mehasin, 1/68/18
[1210] Bihar, 7/271/36
[1211] Kenz’ul Ummal, 10326
[1212] Bihar, 75/311/15
[1213] Nehc’ul Belağa, 158. hutbe
[1214] Kenz’ul Ummal, 7641
[1215] Nehc’ul Belağa, 31. mektup; Gurer’ul
Hikem, 6054
[1216] Bihar, 75/320/43
[1217] Gurer’ul Hikem, 9272
[1218] a. g. e. 6055
[1219] Gurer’ul Hikem, 4406
[1220] Kenz’ul Ummal, 7605
[1221] Emali et-Tusi, 405/908
[1222] el-Kafi, 2/331/4
[1223] a. g. e. h. 5
[1224] Kenz’ul Ummal, 7648
[1225] Kehf suresi, 57. ayet
[1226] Ankebut suresi, 68. ayet
[1227] Secde suresi, 22. ayet
[1228] Zümer suresi, 32. ayet
[1229] Gurer’ul Hikem, 3346
[1230] Bihar, 75/322/50
[1231] Tenbih’ul Havatir, 2/231
[1232] Gurer’ul Hikem, 4109
[1233] Al-i İmran suresi, 178
[1234] Nehc’ul Belağa, 97. hutbe; Şerh-i
Nehc’ul Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 7/70
[1235] Gurer’ul Hikem, 6078
[1236] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi'l-Hadid, 17/34
[1237] Bihar, 75/322/51
[1238] Nur’us Sakaleyn, 2/394/206
[1239] a. g. e. 5/500/21
[1240] a. g. e. h. 24
[1241] Kenz’ul Ummal, 43600
[1242] Bihar, 75/319/42
[1243] Furkan suresi, 27. ayet
[1244] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi'l-Hadid, 18/369; Nehc’ul Belağa, 186. hikmet
[1245] Bihar, 77/397/18
[1246] Nehc’ul Belağa, 341. hikmet
[1247] a. g. e. 241. hikmet
[1248] Bihar, 75/322/52
[1249] a. g. e. 77/64/5
[1250] a. g. e. 75/321/49
[1251] En’am suresi, 129. ayet
[1252] Bihar, 75/313/28
[1253] a. g. e. s. 321/50
[1254] Kenz’ul Ummal, 18716
[1255] Şura suresi, 39. ayet
[1256] Sahifet’us Seccadiye, 82, 20. dua
[1257] Nehc’ul Belağa, 3. hutbe
[1258] a. g. e. 47. mektup
[1259] a. g. e. 136. hutbe
[1260] Bihar, 14/308/17
[1261] a. g. e. 75/320/48
[1262] Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[1263] Bihar, 75/311/15
[1264] Kenz’ul Ummal, 7589
[1265] Bihar, 75/372/17
[1266] el-Kafi, 2/333/16
[1267] Bihar, 77/383/9
[1268] a. g. e. 75/374/25
[1269] el-Kafi, 5/107/7
[1270] a. g. e. s. 106/4 bak tüm söze
[1271] Hud suresi, 113. ayet
[1272] Kasas suresi, 17. ayet
[1273] Kenz’ul Ummal, 14950
[1275] a. g. e. 96/221/12
[1276] Kenz’ul Ummal, 14951
[1277] a. g. e. 14955-7596
[1278] a. g. e. 14953
[1279] Bihar, 75/369/3
[1280] el-Kafi, 5/108/12
[1281] Bihar, 75/372/20
[1282] Kenz’ul Ummal, 7593
[1283] Nisa suresi, 85. ayet
[1284] Gurer’ul Hikem, 2977
[1285] Bihar, 75/359/75
[1286] Gurer’ul Hikem, 4068
[1287] Bihar, 100/90/75
[1288] a. g. e. 75/20/17
[1289] Durr’ul Mensur, 3/12
[1290] Sahifet’us Seccadiye, 147, 38. dua
[1291] Bihar, 75/381/46
[1292] a. g. e. s. 349/56
[1293] a. g. e. 78/271/112
[1294] Bihar, 75/350/57
[1295] Kenz’ul Ummal, 7597
[1296] Gurer’ul Hikem, 2510
[1297] Kenz’ul Ummal, 7600
[1298] a. g. e. 7601
[1299] a. g. e. 7602
[1300] Gurer’ul Hikem, 2979
[1301] Bihar, 10/88/8
[1302] a. g. e. s. 84/5
[1303] A’raf suresi, 23. ayet
[1304] Nahl suresi, 118. ayet
[1305] Gurer’ul Hikem, 6996
[1306] a. g. e. 8606
[1307] a. g. e. 6269
[1308] a.g.e, 6064
[1309] a. g. e. 6057
[1310] a. g. e. 8541
[1311] el-Kafi, 2/458/20
[1312] Bihar, 77/150/961
[1313] Nehc’ul Belağa, 298. hikmet
[1314] a. g. e. 31. mektup
[1315] el-Kafi, 2/334/18
[1316] Gurer’ul Hikem, 3448
[1317] a. g. e. 1637-1638
[1318] a. g. e. 3443
[1319] Bihar, 78/162/1
[1320] Sevab’ul A’mal, 323/15
[1321] Müstedrek’ul Vesail, 12/106/13644
[1322] Bihar, 78/326/35
[1323] Kenz’ul Ummal, 7604
[1324] Gurer’ul Hikem, 6039
[1325] a. g. e. 6038
[1326] a. g. e. 6074
[1327] a. g. e. 6040
[1328] a. g. e. 6036
[1329] a. g. e. 1386
[1330] Nehc’ul Belağa, 309. hikmet
[1331] Emali es-Seduk, 250/8
[1332] Şerh-i Nehc’ul Belağa-i İbn-i
Ebi'l-Hadid, 19/277
[1333] a. g. e. 9/72
[1334] Bihar, 75/197/15
[1335] Gurer’ul Hikem, 4824
[1336] a. g. e. 4834
[1337] a. g. e. 4816
[1338] a. g. e. 4823
[1339] a. g. e. 8842
[1340] Bihar, 78/209/84
[1341] Gurer’ul Hikem, 3027
[1342] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[1343] Hücurat suresi, 12. ayet
[1344] Sünen-i Ebi Davud, 4917
[1345] Bihar, 75/195/8
[1346] Nehc’ul Belağa, 150. hikmet
[1347] Gurer’ul Hikem, 2708
[1348] Tuhef’ul Ukul, 501
[1349] el-Hisal, 624/10
[1350] Kenz’ul Ummal, 7587
[1351] a. g. e. 7585
[1352] Bihar, 73/304/21
[1353] a. g. e. 77/243/1
[1354] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[1355] Gurer’ul Hikem, 10511
[1356] a. g. e. 10534
[1357] a. g. e. 5575
[1358] a. g. e. 5574
[1359] a. g. e. 5573
[1360] a. g. e. 2709
[1361] a. g. e. 5748
[1362] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[1363] a. g. e. 220. hikmet
[1364] Gurer’ul Hikem, 2175
[1365] a. g. e. 1903
[1366] Emali es-Seduk, 250/8
[1367] Kenz’ul Fevaid, 2/182
[1368] Bihar, 74/197/31
[1369] Gurer’ul Hikem, 7960
[1370] a. g. e. 8837
[1371] a. g. e. 7792
[1372] Gurer’ul Hikem, 8950
[1373] Kenz’ul Fevaid, 2/182
[1374] Gurer’ul Hikem, 9084
[1375] a. g. e. 346
[1376] a. g. e. 839
[1377] a. g. e. 7306
[1378] a. g. e. 8094
[1379] Nehc’ul Belağa, 114. hikmet
[1380] Bihar, 77/158/142
[1381] a.g.e, 77/211/1
[1382] el-Kafi, 5/298/2
[1383] A’lam’ud Din, 312
[1384] Tuhef’ul Ukul, 357
[1385] a. g. e.
[1386] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[1387] Fussilet suresi, 23. ayet
[1388] Feth suresi, 6. ayet
[1389] el-Kafi, 2/72/3
[1390] Bihar, 70/366/14
[1391] a. g. e. 70/385/46
[1392] Gurer’ul Hikem, 8840-8841
[1393] Derret’ul Bahire, 18
[1394] Kenz’ul Ummal, 5849
[1395] Nur’us Sakaleyn, 4/544/29
[1396] Müstedrek’ul Vesail, 11/250/12901
[1397] a. g. e. s. 252/12911
[1398] el-Kafi, 2/72/4
[1399] Gurer’ul Hikem, 4836
[1400] Nehc’ul Belağa, 27. mektup
[1401] Sünen-i Ebi Davud, 4993
[1402] Nehc’ul Belağa, 98. hutbe
[1403] Bihar, 74/417/39
[1404] a. g. e. 77/419/40
[1405] Nur’us Sakaleyn, 5/528/6
[1406] Bakara suresi, 21. ayet
[1407] el-Kafi, 2/83/2
[1408] a. g. e. h. 3
[1409] Tuhef’ul Ukul, 35
[1410] Nehc’ul Belağa, 198. hutbe
[1411] Gurer’ul Hikem, 65
[1412] a. g. e. 6559
[1413] a. g. e. 4066
[1414] a. g. e. 5147
[1415] a. g. e. 6504
[1416] a. g. e. 9490
[1417] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/103/1;
İlel’uş Şerayi’, 256/9
[1418] Kenz’ul Ummal, 43614
[1419] Kasas’ul Enbiya, 166/193
[1420] el-Kafi, 2/83/1
[1421] Tenbih’ul Havatir, 2/120
[1422] el-Kafi, 2/83/4
[1423] İrşad’ul Kulup, 205
[1424] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 1/150/51
[1425] Mişkat’ul Envar, 327
[1426] Müstedrek’ul Vesail, 11/244/12875
[1427] Bakara suresi, 30. ayet
[1428] Zariyat suresi, 56. ayet
[1429] Misbah’uş Şeria, 536
[1430] Müstedrek’ul Vesail, 11/258/12928
[1431] Gurer’ul Hikem, 8529
[1432] et-Tevhid, 34/2
[1433] Tuhef’ul Ukul, 223
[1434] a. g. e. 204
[1435] Tezkiret’ul Havas, 140
[1436] Tuhef’ul Ukul, 280
[1437] Kenz’ul Fevaid, 1/55
[1438]- Hurura, Kufe
yakınlarında olan bir köyün ismidir. Nehrevan savaşında Hz.
Ali’ye karşı savaşan hariciler, o yeri kendilerine savaş
alanı seçtiler. Bu şahıs ise Nehrevan savaşında
öldürülen “Garve b. Edne” idi.
[1439] Nehc’ul Belağa, 97. hikmet
[1440] Yunus suresi, 61. ayet
[1441] Kenz’ul Ummal, 5250
[1442] a. g. e. 5252
[1443] a. g. e. 5254
[1444] Bihar, 12/300/95
[1445] a. g. e. s. 301/97
[1446] Mecme’ul Beyan, 5/180
[1447] Gurer’ul Hikem, 1792
[1448] a. g. e. 1147
[1449] İrşad’ul Kulup, 203
[1450] Bihar, 103/18/81
[1451] Mean’il Ahbar, 367/1
[1452] Gurer’ul Hikem, 3421
[1453] Tuhef’ul Ukul, 46
[1454] el-Mehasin, 1/247/462
[1455] Emali et-Tusi, 454/1015
[1456] Derret’ul Bahire, 18
[1457] Tenbih’ul Havatir, 1/39
[1458] a. g. e. s. 65
[1459] Nehc’ul Belağa, 237. hikmet
[1460] el-Kafi, 2/84/5
[1461] el-Hisal, 188/259
[1462] Bihar, 70/210/33
[1463] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/180/4
[1464] Tenbih’ul Havatir, 1/49
[1465] Bihar, 72/94/6
[1466] el-Kafi, 6/434/24
[1467] el-Hisal, 632/10
[1468] a. g. e. 129/132
[1469] el-Kafi, 2/398/8
[1470] Nehc’ul Belağa, 164. hikmet
[1471] el-Kafi, 2/398/7
[1472] Nehc’ul Belağa, 192. hutbe
[1473] Tuhef’ul Ukul, 364
[1474] el-Kafi, 2/55/3
[1475] Mehasin, 1/453/1045
[1476] Tenbih’ul Hevatir, 2/109
[1477] el-Kafi, 2/468/8
[1478] Gurer’ul Hikem, 2873
[1479] a.g.e, 2872
[1480] a. g. e. 2907
[1481] el-Hisal, 30/104
[1482] el-Kafi, 1/18/12
[1483] el-İhtisas, 28
[1484] el-Kafi, 2/79/1
[1485] el-Hisal, 35/8
[1486] İrşad’ul Kulup, 205
[1487] Mekarim’ul Ahlak, 2/7/1976
[1488] Gurer’ul Hikem, 6427
[1489] Kurb’ul Esnad, 135/475
[1490] Gurer’ul Hikem, 3315
[1491] el-Kafi, 2/163/2
[1492] Gurer’ul Hikem, 10506
[1493] Tuhef’ul Ukul, 281
[1494] el-Hisal, 125/122
[1495] a. g. e. 16/56
[1496] Emali et-Tusi, 120/187
[1497] Nehc’ul Belağa, 113. hikmet
[1498] Tuhef’ul Ukul, 442
[1499] Nehc’ul Belağa, 164. hutbe
[1500] Nevadir’ur-Ravendi, 22
[1501] a. g. e.
[1502] a. g. e.
[1503] a. g. e.
[1504] a. g. e.
[1505] a. g. e.
[1506] a. g. e. 23
[1507] İddet’ud Dai, 141
[1508] a. g. e. 140
[1509] Emali et-Tusi, 680/1447
[1510] İddet’ud Dai, 93
[1511] Cami’ul Ahbar, 441/1243
[1512] A’lam’ud Din, 414
[1513] Emali es-Seduk, 358/4
[1514] Nehc’ul Belağa, 69. mektup
[1515] Tuhef’ul Ukul, 6
[1516] Bihar, 94/155/22
[1517] Kenz’ul Ummal, 5301
[1518] el-Kafi, 2/86/2
[1519] Nehc’ul Belağa, 109. hutbe
[1520] Emali et-Tusi, 212/368, et-Temhis, 57/115
[1521] el-Kafi, 2/72/1
[1522] a. g. e. s. 73/4
[1523] a. g. e. h. 2
[1524] Nur’us Sakaleyn, 4/350/22
[1525] Beled’ul Emin, 314
[1526] Tefsir-i Mensub ila İmam Askeri, 327/179
[1527] Emali es-Seduk, 147/1
[1528] Müstedrek’ul Vesail, 1/101/91
[1529] Gurer’ul Hikem, 6985
[1530] Tuhef’ul Ukul, 507
[1531] a. g. e. 509
[1532] Musekkin’ul Fuad, 80
[1533] el-Kafi, 2/84/6
[1534] Tuhef’ul Ukul, 397
[1535] Tenbih’ul Havatir, 1/9
[1536] Cami’ul Ahbar, 337/947
[1537] Tuhef’ul Ukul, 236
[1538] el-Kafi, 2/77/5
[1539] Gurer’ul Hikem, 5340
[1540] a. g. e. 2128
[1541] Haşr suresi, 2
[1542] Nehc’ul Belağa, 85. hutbe
[1543] a. g. e. 150. hikmet
[1544] Kenz’ul Fevaid, 2/31
[1545] Bihar, 73/119/109
[1546] Nehc’ul Belağa, 20. hutbe
[1547] a. g. e. 367. hikmet
[1548] Gurer’ul Hikem, 3273
[1549] a. g. e. 4351
[1550] a. g. e. 7227 a. g. e. 7837
[1551] a. g. e. 8661
[1552] Nehc’ul Belağa, 191. hutbe
[1553] Bihar, 78/92/101
[1554] a. g. e.
[1555] a. g. e.
[1556] Gurer’ul Hikem, 1037
[1557] Nehc’ul Belağa, 208. hikmet
[1558] Bihar, 78/3/51
[1559] Naziat suresi, 25-26. ayetler
[1560] Yusuf suresi, 111. ayet
[1561] Nur suresi, 44. ayet
[1562] Gurer’ul Hikem, 1026
[1563] Nehc’ul Belağa, 182. hutbe
[1564] a. g. e. 76. hikmet
[1565] a. g. e. 221. hutbe
[1566] Emali et-Tusi, 493/1081
[1567] Nehc’ul Belağa, 114. hutbe
[1568] Emali es-Seduk, 96/5
[1569] Kenz’ul Fevaid lil Keraceki, 1/315
[1570] Gurer’ul Hikem, 3425-3426
[1571] a. g. e. 6673
[1572] a. g. e. 7057
[1573] a. g. e. 7060
[1574] a. g. e. 6453
[1575] a. g. e. 6467
[1576] a. g. e. 6519
[1577] a. g. e. 7589
[1578] Nehc’ul Belağa, 49. mektup
[1579] a.g.e, 69. mektup
[1580] a. g. e. 157. hutbe
[1581] a. g. e. 161. hutbe
[1582] a.g.e, 192. hutbe
[1583] a. g. e.
[1584] a. g. e.
[1585] a. g. e. 117. hutbe
[1586] a. g. e. 23. mektup
[1587] a. g. e. 106. hutbe
[1588] a. g. e. 297. hikmet
[1589] Bihar, 78/69/22
[1590] a. g. e. s. 160/20
[1591] Gurer’ul Hikem, 879
[1592] Misbah’uş Şeria, 204
[1593] Gurer’ul Hikem, 2237
[1594] a. g. e. 7658 ve 7691
[1595] a. g. e. 5150
[1596] a. g. e. 5206
[1597] a. g. e. 6461
[1598] a. g. e. 8295
[1599] a. g. e. 8056
[1600] a. g. e. 2252
[1601] a. g. e. 8686
[1602] a. g. e. 8743
[1603] a. g. e. 9242
[1604] a. g. e. 9244
[1605] a. g. e. 10775-10776
[1606] Nehc’ul Belağa, 31. hikmet
[1607] a. g. e. 16. hutbe
[1608] Fatır suresi, 8. ayet
[1609] Nehc’ul Belağa, 53. mektup
[1610] a. g. e. 113. hikmet
[1611] a. g. e. 38. hikmet
[1612] el-İhtisas, 227
[1613] Gurer’ul Hikem, 940
[1614] a. g. e. 954
[1615] a. g. e. 9472
[1616] a. g. e. 4606
[1617] el-Kafi, 2/306/3
[1618] Tuhef’ul Ukul, 74
[1619] Nehc’ul Belağa, 212. hikmet
[1620] Gurer’ul Hikem, 8380
[1621] a. g. e. 5412
[1622] a. g. e. 3956
[1623] a. g. e. 2570
[1624] a. g. e. 1008
[1625] a. g. e. 726
[1626] a. g. e. 2006-2007
[1627] a. g. e. 62
[1628] a. g. e. 938
[1629] a. g. e. 414
[1630] a. g. e. 555
[1631] el-İhtisas, 221
[1632] el-Kafi, 2/313/2
[1633] el-Hisal, 84/10
[1634] a. g. e. 506/3
[1635] Nevevi bu cümlenin şerhinde şöyle
yazmaktadır: “Yani benim için beni öldürmeniz bir utanç değildir.”
[1636] Efra’nın Muaz ve Muevvez adlı iki
çocuğu, Ensar’dan olup çiftçilikle uğraşıyorlardu. Araplar
çiftçiliği değersiz ve aşağılık bir iş
saydığı için, Ebu Cehil de kendisini çiftçi olmayan birinin
öldürmesini arzu etmişti.
[1637] Sahih-i Müslim, 1800
[1638] Nehc’ul Belağa, 167. hikmet
[1639] Bihar, 72/199/27
[1640] Gurer’ul Hikem, 8725
[1641] el-Kafi, 2/313/4
[1642] a. g. e. s. 314/7
[1643] İlel’uş Şerayi’, 354/1
[1644] İrşad’ul Mufid, 1/304
[1645] Nehc’ul Belağa, 46. hikmet
[1646] Kurb’ul Esnad, 392/1371
[1647] Gurer’ul Hikem, 5723
[1648] a. g. e. 2642
[1649] a. g. e. 5412
[1650] a. g. e. 4356
[1651] a. g. e. 5440
[1652] a. g. e. 1902
[1653] a. g. e. 8609
[1654] a. g. e. 8813
[1655] a. g. e. 4096
[1656] a. g. e. 10027
[1657] Sahih-i Müslim, 2155
[1658] a. g. e.
[1659] Tuhef’ul Ukul, 285
[1660] Müstedrek’ul Vesail, 1/131/181
[1661] a. g. e. s. 132/184
[1662] a. g. e. s. 131/182
[1663] a. g. e. s. 132/183
[1664] Nehc’ul Belağa, 91. hutbe
[1665] el-Hisal, 112/85
[1666] a. g. e. h. 86
[1667] el-Kafi, 2/314/8
[1668] Vesail’uş Şia, 1/87/1
[1669] a. g. e. s. 88/6
[1670] a. g. e. 11/247/9
[1671] a. g. e. 1/89/8
[1672] a. g. e. h. 9
[1673] a. g. e. s. 87/3
[1674] el-Kafi, 2/313/3
[1675] İddet’ud Dai, 222
[1676] ez-Zuhd lil Hüseyin b. Said, 68/179
[1677] Bihar, 72/322/37
[1678] el-Kafi, 2/314/8
[1679] İddet’ud Dai, 222
[1680] Tuhef’ul Ukul, 285
[1681] Gurer’ul Hikem, 4168
[1682] a. g. e. 9666
[1683] Emali es-Seduk, 16/5
[1684] Gurer’ul Hikem, 10403
[1685] Müstedrek’ul Vesail, 1/142/209
[1686] el-Kafi, 2/229/1
[1687] Mean’il Ahbar, 244/2
[1688] Nehc’ul Belağa, 150. hikmet
[1689] Bihar, 78/159/10
[1690] Nehc’ul Belağa, 126. hikmet
[1691] a. g. e.
[1692] a. g. e.
[1693] a. g. e.
[1694] a. g. e.
[1695] a. g. e.
[1696] Gurer’ul Hikem, 6253
[1697] a. g. e. 6257
[1698] a. g. e. 6259
[1699] a. g. e. 6268
[1700] a. g. e. 6271
[1701] a. g. e. 6272
[1702] a. g. e. 6281
[1703] a. g. e. 6282
[1704] Ra’d suresi, 5. ayet
[1705] Misbah’uş Şerayi’, 230
[1706] Emali et-Tusi, 663/1387
[1707] a. g. e.
[1708] a. g. e. 664/1387
[1709] el-Mehasin, 1/377/831
[1710] a. g. e.
[1711] a. g. e.
[1712] Kenz’ul Ummal, 29116
[1713] a. g. e. 29117
[1714] Nehc’üs-Saade, 2/172
[1715] el-Kafi, 2/67/1
[1716] Nur’us Sakaleyn, 3/243/15
[1717] Cami’ul Ahbar, 383/1070
[1718] Nehc’ul Belağa, 8. hikmet
[1719] Gurer’ul Hikem, 416
[1720] Bihar, 73/159/5
[1721] Gurer’ul Hikem, 4597
[1722] Nehc’ul Belağa, 4. hikmet
[1723] Kenz’ul Ummal, 5616
[1724] Gurer’ul Hikem, 1490
[1725] a. g. e. 1973
[1726] Nehc’ul Belağa, 384. hikmet
[1727] a. g. e. 331
[1728] a. g. e. 461
[1729] a. g. e. 34. hutbe
[1730] a. g. e. 31. mektup
[1731] Gurer’ul Hikem, 10918
[1732] a. g. e. 3177
[1733] a. g. e. 3339
[1734] a. g. e. 3189
[1735] a. g. e. 3080
[1736] el-Kafi, 2/671/4
[1737] Nehc’ul Belağa, 12. hikmet
[1738] İlel’uş Şerayi’, 122/1
[1739] el-Kafi, 1/24/20
[1740] İsra suresi, 88. ayet
[1741] Hud suresi, 13 ve 14. ayetler
[1742] Bakara suresi, 23, 24. ayetler
[1743] Mean’il Ahbar, 24/4
[1744] el-Heraic ve’l-Ceraih, 2/710/5
[1745] Nisa suresi, 82. ayet
[1746] Nehc’ul Belağa, 18. hutbe
[1747] Enbiya suresi, 37. ayet
[1748] İsra suresi, 11. ayet
[1749] Gurer’ul Hikem, 432
[1750] a. g. e. 9740
[1751] Emali et-Tusi, 7/8
[1752] el-Mehasin, 1/340/697
[1753] Gurer’ul Hikem, 1228-1229
[1754] a. g. e. 1290
[1755] Kenz’ul Ummal, 5678
[1756] Gurer’ul Hikem, 1310-1311
[1757] el-Mehasin, 1/340/698; Kenz’ul Ummal, 5674
[1758] el-Hisal, 100/52
[1759] Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[1760] Gurer’ul Hikem, 4569
[1761] Nehc’ul Belağa, 140. hutbe
[1762] a. g. e. 53. mektup
[1763] Gurer’ul Hikem, 9332
[1764] el-Kafi, 2/142/3
[1765] a. g. e. s. 143/8
[1766] a. g. e. h. 9
[1767] a. g. e. s. 142/4
[1768] Ta-Ha suresi, 83, 84. ayetler
[1769] Emali et-Tusi, 7/8
[1770] Gurer’ul Hikem, 1937
[1771] a. g. e. 1949-1950
[1772] Kenz’ul Ummal, 5673
[1773] a. g. e. 5832
[1774] Tenbih’ul Havatir, 2/122
[1775] Nehc’ul Belağa, 101. hikmet
[1776] Gurer’ul Hikem, 7489
[1777] 10364
[1778] Tuhef’ul Ukul, 147
[1779] Nehc’ul Belağa, 363. hikmet
[1780] Gurer’ul Hikem, 1333
[1781] el-Hisal, 100/52
[1782] Nehc’ul Belağa, 27. mektup
[1783] a. g. e. 150. hutbe
[1784] Metalib’us Suul, 61
[1785] Gurer’ul Hikem, 863
[1787] a. g. e. 4789
[1788] a. g. e. 1954
[1789] el-Kafi, 2/146/11
[1790] a. g. e. s. 147/15
[1791] Metalib’us Suul, 56
[1792] İlel’uş Şerayi’, 248/2
[1793] Gurer’ul Hikem, 1656
[1794] a. g. e. 584
[1795] a. g. e. 1873
[1796] Avail’ul Leai, 1/293/177
[1797] Gurer’ul Hikem, 496 ve 5804
[1798] a. g. e. 1437
[1799] a. g. e. 4215
[1800] a. g. e. 4211
[1801] Metalib’us Suul, 56
[1802] Cami’ul Ahbar, 435/1216
[1803] Gurer’ul Hikem, 774
[1804] a. g. e. 2223
[1805] a. g. e. 2253
[1806] a. g. e. 5592
[1807] a. g. e. 9543
[1808] a. g. e. 6496
[1809] a. g. e. 584
[1810] Nehc’ul Belağa, 437. hikmet
[1811] En’am suresi, 82. ayet
[1812] Keşf’ul Gumme, 3/137
[1813] Gurer’ul Hikem, 1704
[1814] a. g. e. 247
[1815] a. g. e. 386
[1816] el-Kafi, 7/174/2
[1817] Nur’us Sakaleyn, 4/173/21
[1818] Kemal’ud Din, 668/13
[1819] el-Kafi, 8/267/390
[1820] Nahl suresi, 90. ayet
[1821] Nehc’ul Belağa, 231. hikmet
[1822] Tefsir-i Ayyaşi, 2/267/61
[1823] el-Kafi, 2/146/11
[1824] Bihar, 75/344/35
[1825] Nehc’ul Belağa, 15. hutbe
[1826] Müstedrek’ul Vesail, 11/123/12596
[1827] Keşf’ul Gumme, 3/138
[1828] el-Kafi, 2/51/1; el-Hisal, 231/74; Tuhef’ul
Ukul, 165; Emali et-Tusi, 38/40
[1829] Kenz’ul Ummal, 1388
[1830] Nehc’ul Belağa, 31. hikmet
[1831] Kenz’ul Ummal, 1389
[1832] Tuhef’ul Ukul, 365
[1833] el-Hisal, 208/28
[1834] a. g. e. h. 29
[1835] Kenz’ul Fevaid, 2/162
[1836] Tuhef’ul Ukul, 14
[1837] Gurer’ul Hikem, 8656
[1838] Nehc’ul Belağa, 87. hutbe
[1839] Emali es-Seduk, 278/23
[1840] a. g. e. 91/3
[1841] el-İstibsar, 3/12/33
[1842] Maide suresi, 8. ayet
[1843] Tuhef’ul Ukul, 88
[1844] Emali’el-Müfid, 221/1
[1845] Emali es-Seduk, 27/4
[1846] Gurer’ul Hikem, 3242
[1847] a. g. e. 3186-3187
[1848] a. g. e. 3014
[1849] Kenz’ul Ummal, 44154
[1850] Gurer’ul Hikem, 3170
[1851] a. g. e. 6368
[1852] a. g. e. 10841
[1853] Tenbih’ul Havatir, 1/163
[1854] Gurer’ul Hikem, 2408
[1855] Nehc’ul Belağa, 216. hutbe
[1856] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/28/20
[1857] Müstedrek’ul Vesail, 12/99/13627
[1858] Sevab’ul A’mal, 338/1
[1859] a. g. e. 309/1
[1860] Bakara suresi, 36. ayet
[1861] el-Kafi, 2/302/11
[1862] a. g. e. h. 10
[1863] Gurer’ul Hikem, 9785
[1864] a. g. e. 5247
[1865] a. g. e. 9352
[1866] a.g.e, 9429
[1867] A’lam’ud Din, 309
[1868] Derret’ul Bahire, 26
[1869] el-Hisal, 72/111
[1870] el-İhtisas, 230
[1871] Tuhef’ul Ukul, 42
[1872] Emali et-Tusi, 482/1052 Muşşare
düşmanlık ve çekişmek demektir. Erret ise insanların
pisliği anlamındadır. Kötülük ve ayıplardan kinayedir.
Gurret ise güzellik ve salih amel anlamındadır ve atın
alnındaki beyazlığa teşbih edilmiştir ve kıymeti
artan herşeye “gurret” denmektedir. (Kaynağın haşiyesinde
yazıldığı gibi)
[1873] a. g. e. 512/1119
[1874] Hilyet’ul Evliya, 3/184/235
[1875] Gurer’ul Hikem, 6302
[1876] a. g. e. 7316
[1877] Tuhef’ul Ukul, 315
[1878] el-Kafi, 2/302/12
[1879] Gurer’ul Hikem, 8033
[1880] Teğabün suresi, 14. ayet
[1881] Gurer’ul Hikem, 8745
[1882] a. g. e. 3876
[1883] a. g. e. 4424
[1884] A’lam’ud Din, 309
[1885] Nehc’ul Belağa, 31. mektup
[1886] a. g. e. 295. hikmet
[1887] Gurer’ul Hikem, 16678
[1888] a. g. e. 3269
[1889] a. g. e. 9957
[1890] el-Kafi, 2/335/1
[1891] Tenbih’ul Havatir, 1/259
[1892] a. g. e. 2/115
[1893] et-Terğib ve’t-Terahib, 4/182/67
[1894] Nisa suresi, 101. ayet
[1895] Münafikun suresi, 4. ayet
[1896] A’lam’ud Din, 313
[1897] Gurer’ul Hikem, 3258
[1898] a. g. e. 7956
[1899] a. g. e. 8672
[1900] Nehc’ul Belağa, 62. mektup
[1901] a. g. e. 34. hutbe
[1902] Gurer’ul Hikem, 10197
[1903] a. g. e. 10216
[1904] a. g. e. 4775
[1905] a. g. e. 1926
[1906] Bihar, 78/378/3
[1907] Gurer’ul Hikem, 8230
[1908] a. g. e. 8043
[1909] Emali es-Seduk, 532/5
[1910] Nehc’ul Belağa, 172. hikmet, 438. hikmet
[1911] Emali et-Tusi, 483/1057
[1912] Sıfat’uş Şia, 115/58
[1913] Tuhef’ul Ukul, 278
[1914] Gurer’ul Hikem, 6316
[1915] a. g. e. 9150
[1916] a. g. e. 8031
[1917] a. g. e. 8032
[1918] a. g. e. 8517
[1919] Haşr suresi, 3. ayet
[1920] Maide suresi, 115. ayet
[1921] Talak suresi, 8. ayet
[1922] Al-i İmran suresi, 56. ayet
[1923] Hisal, 325/14
[1924] el-Kafi, 8/162/170
[1925] Ta-Ha suresi, 124. ayet
[1926] Tevbe suresi, 85. ayet
[1927] Bakara suresi, 35. ayet
[1928] Al-I İmran, 196-197. ayetler
[1929] Fecr suresi, 6-14. ayetler
[1930] Mearic suresi, 42. ayet
[1931] Kaf suresi, 22. ayet
[1932] Necm suresi, 29-30. ayetler
[1933] Sad suresi, 41. ayet
[1934] A’raf suresi, 141. ayet
[1935] Tefsir’ul Mizan, 3/10, 13
[1936] Kehf suresi, 86-87. ayetler
[1937] Ta-ha suresi, 47. ayet
[1938] Kenz’ul Ummal, 14958
[1939] a. g. e. 14959
[1940] a. g. e. 14960
[1941] Elle bastırmak anlamına gelmektedir.
Çocukların boğmaca hastalığı, boğazının
şişmesine ve nefes yolunun tıkanmasına sebep olduğu
için parmağıyla hastanın boğazını
sıkıyor ve şişen yerin yırtılıp
kanamasına sebep oluyorlardı. Böylece nefes yolu açılıyor
ve çocuklar ölümden kurtuluyordu. Kust ise Yunancadan alınan
Arapçalaştırılmış bir kelime olup bir bitki
adıdır.
[1942] a. g. e. 28188
[1943] İlel’uş Şerayi’, 541/18
[1944] Kenz’ul Ummal, 13376
[1945] a. g. e. 13379
[1946] a. g. e. 13377
[1947] a. g. e. 13411
[1948] Nur’us Sakaleyn, 5/571/6
[1949] Müstedrek’ul Vesail, 18/212/22530
[1950] a. g. e. 9/148/10515
[1951] Sahih-i Müslim, 2613
[1952] Sünen-i Ebi Davud, 2673