Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Mizan’ul Hikmet (hikmetin ölçüsü) benim, Ali de onun dilidir.” (İhkak’ul Hak, 6/46)

 

Mizan’ul Hikmet

 

14. Cilt

 

Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ

 

Çeviri

 

Kadri ÇELİK

 

Tatbik

 

Nuri DÖNMEZ

 

E-Kitap:  http://gadir.free.fr

 

 

İçindekiler

 

 

4006. Bölüm.. 12

Hediyenin Sevgideki Rolü  12

4007. Bölüm.. 12

Hükümet Yöneticilerine Hediye Vermenin Haram Oluşu. 12

4008. Bölüm.. 15

Müşriğin Hediyesini Kabul Etmekten Sakınmak. 15

4009. Bölüm.. 17

Hediye Kabul Etmeye Teşvik  17

4010. Bölüm.. 18

Hediye Çeşitleri 18

4011. Bölüm.. 18

En İyi Hediye. 18

4012. Bölüm.. 19

Bağışı Geri Almak. 19

4013. Bölüm.. 20

Hediye Vermenin Adabı 20

4014. Bölüm.. 20

Mübarek Mekanlara Hediye Vermek  20

4015. Bölüm.. 24

İhtiyarlık. 24

4016. Bölüm.. 24

Yaşlılık Zamanında Gençleşen Şey  24

4017. Bölüm.. 25

Yaşlılığa Sebep Olan Şey. 25

4018. Bölüm.. 27

Helak Olma Sebepleri (1) 27

4019. Bölüm.. 31

Helak Olma Sebepleri (2) 31

4021. Bölüm.. 37

Himmeti Yüce Olmak. 37

4022. Bölüm.. 38

Himmetin Şerafetteki Rolü  38

4023. Bölüm.. 38

Önem Verilmesi Gereken Şey  38

4024. Bölüm.. 39

Himmetinin Doruğuna Ulaşan Kimseler. 39

4025. Bölüm.. 39

Himmetlerin En Yücesi 39

4026. Bölüm.. 40

Yüce Himmetli Olmanın Sonuçları 40

4027. Bölüm.. 42

Zeki İnsanların Himmeti 42

4028. Bölüm.. 42

Himmetin Kısalığı 42

4029. Bölüm.. 46

Himmeti Karnı Olan Kimse  46

4030. Bölüm.. 46

Himmeti Dünya Olan Kimse  46

4031. Bölüm.. 49

Heva ve Heves Tehlikesi 49

4032. Bölüm.. 50

Şehvetlerin Tehlikesi 50

4033. Bölüm.. 51

Lezzetlerin Tehlikesi 51

4034. Bölüm.. 52

Heva ve Heves İbadet Edilen Bir İlahtır. 52

4035. Bölüm.. 52

Heva ve Heves Basireti Kör Eder  52

4036. Bölüm.. 53

Heva ve Hevesin Başlangıcı ve Sonu  53

4037. Bölüm.. 54

Her kim Şehvetle Arkadaş Olursa, Nefsi Hasta Olur. 54

4038. Bölüm.. 54

Şehvete Kulluktan Sakınmak  54

4039. Bölüm.. 55

Gizli Şehvetlerden Sakındırmak  55

4040. Bölüm.. 55

Heva ve Hevese Uymak. 55

4041. Bölüm.. 56

Heva ve Hevese Muhalefet Göstermek. 56

4042. Bölüm.. 59

Heva ve Hevesle Savaşmak  59

4043. Bölüm.. 60

Kurtuluş Şehvetlere Muhalefettedir  60

4044. Bölüm.. 60

Heva ve Hevesin Akla Galebe Çalması 60

4045. Bölüm.. 62

Aklın Heva ve Hevese Galebe Çalması 62

4046. Bölüm.. 63

İnsanların En Güçlüsü Heva ve Hevesine Galip Gelendir. 63

4047. Bölüm.. 64

Şehveti Güçsüz Kılan Şey  64

4048. Bölüm.. 65

Aklı Güçlendiren Şey. 65

4049. Bölüm.. 65

İtaatlerin En Üstünü Şehvetleri Terk Etmektir. 65

4050. Bölüm.. 66

Her kim Şehvetine Galebe Çalırsa, Aklı Aşikar Olur. 66

4051. Bölüm.. 66

Her kim Şehvetine Galip Gelirse Nefsine Sahip Olur. 66

4052. Bölüm.. 67

Her kim Heva ve Hevesine Üstün Gelirse Dünya Mecburen Ona Yönelir  67

4053. Bölüm.. 71

Emanetler. 71

4054. Bölüm.. 72

Allah’ın Emanetleri 72

4055. Bölüm.. 74

Miras. 74

Birkaç Bölümde İlmi İnceleme  77

1-Mirasın Ortaya Çıkışı 77

2-Mirasın Tedrici Değişimi 77

3-Uygar Milletlerde Miras  78

4-Bu Ortamda İslam Ne Yaptı?  82

5-İslam’a Göre Kadınların ve Yetimlerin Durumu. 85

6-Yeni Misras Kanunları 88

7-Miras Sistemlerinin Karşılaştırılması 90

8-Vasiyet 90

4056. Bölüm.. 91

Mirasın Engelleri 91

4057. Bölüm.. 92

Peygamberlerin Mirası 92

4058. Bölüm.. 95

Vera (sakınma) 95

4059. Bölüm.. 97

Sakınmanın Neticesi 97

4060. Bölüm.. 98

Sakınmanın İbadetteki Rolü  98

4061. Bölüm.. 99

Veranın Anlamı 99

4062. Bölüm.. 101

Vera Sahibi (Sakınan Kimse) 101

4063. Bölüm.. 102

İnsanların En Çok Sakınanı 102

4064. Bölüm.. 105

Vezir. 105

Tefsir. 105

4065. Bölüm.. 108

Vezirlerin En Kötüsü. 108

4066. Bölüm.. 109

Ahlak Vezirleri (yardımcıları) 109

4067. Bölüm.. 111

Amellerin Terazileri 111

Tefsir. 111

4068. Bölüm.. 116

Kendilerine Terazilerin Kurulmadığı Kimse. 116

4069. Bölüm.. 119

Vesvese. 119

4070. Bölüm.. 121

Abdest ve Namazda Vesveseden Sakınmak. 121

4071. Bölüm.. 122

Vesvesenin İlacı 122

4072. Bölüm.. 124

Allah’ın Vesveseyi Affetmesi 124

4073. Bölüm.. 126

Yardımlaşmak. 126

4074. Bölüm.. 131

Allah’ın İnsana Vasiyetleri 131

4075. Bölüm.. 132

Allah’ın Musa’ya (a.s) Vasiyetleri 132

4076. Bölüm.. 133

Allah’ın İsa’ya (a.s) Tavsiyeleri 133

4077. Bölüm.. 133

Hızır’ın (a.s) Musa’ya (a.s) Tavsiyeleri 133

4078. Bölüm.. 136

Allah’ın (c. C) Muhammed’e (s.a.a) Tavsiyeleri 136

4079. Bölüm.. 136

Resulullah’ın (s.a.a) Tavsiyeleri 136

4080. Bölüm.. 144

İmam Ali’nin (a.s) Tavsiyeleri 144

1-Hz. Ali’nin Oğlu Hasan’a (a.s) Tavsiyeleri 144

2-Oğlu Hüseyin’e (a.s) Tavsiyeleri 145

3-Oğlu Hasan ve Hüseyin’e (a.s) Vasiyetleri 145

4-Müslümanlara Tavsiyeleri 145

4081. Bölüm.. 146

Hz. Ali’nin Vefat Anındaki Tavsiyeleri 146

4082. Bölüm.. 147

İmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) Vasiyetleri 147

4083. Bölüm.. 148

İmam Bakır’ın (a.s) Tavsiyeleri 148

4084. Bölüm.. 150

İmam Sadık’ın (a.s) Vasiyetleri 150

4085. Bölüm.. 154

İmam Kazım’ın (a.s) Tavsiyeleri 154

4086. Bölüm.. 154

İmam Cevad’ın (a.s) Tavsiyeleri 154

4087. Bölüm.. 160

İmam Askeri’nin (a.s) Tavsiyeleri 160

4088. Bölüm.. 163

Vasiyet 163

4089. Bölüm.. 164

Vasiyyet Adabı 164

4090. Bölüm.. 165

Varise Zarar Vermekten, Zulümden Ve Hakkı Yok Etmekten Sakındırmak  165

4091. Bölüm.. 166

Kendi Vasisi Olan Kimse. 166

4092. Bölüm.. 169

Tevazu. 169

4093. Bölüm.. 172

Tevazunun Anlamı 172

4094. Bölüm.. 173

Yüceliğinden Dolayı Mütevazi Olan Kimse. 173

4095. Bölüm.. 174

Tevazunun Adabı 174

4096. Bölüm.. 174

Zengine Zenginliği Sebebiyle Tevazu Gösteren Kimse. 174

4097. Bölüm.. 175

Tevazunun Alametleri 175

4098. Bölüm.. 176

Tevazunun Meyvesi 176

4099. Bölüm.. 177

Tevazu ve Yücelik. 177

4100. Bölüm.. 180

Tevazu Sahibi Olmaya Yardımcı Olan Şey. 180

4101. Bölüm.. 182

Abdest 182

4102. Bölüm.. 183

Abdestin Hikmeti 183

4103. Bölüm.. 183

Abdestin Etkileri 183

4104. Bölüm.. 184

Cefa. 184

4105. Bölüm.. 184

Sürekli Abdestli Olmanın Fazileti 184

4106. Bölüm.. 185

Abdesti Yenilemek. 185

4107. Bölüm.. 186

Allah Resulü’nün (s.a.a) Abdesti 186

4108. Bölüm.. 188

Vatan Sevgisi 188

4109. Bölüm.. 191

Vatanı Savunmak. 191

4110. Bölüm.. 192

Gurbet ve Vatan. 192

4111. Bölüm.. 193

Vatanların En Kötüsü. 193

4112. Bölüm.. 195

Allah’ın Vaadi Haktır. 195

4113. Bölüm.. 196

Vaad (Söz Vermek) Bir Borçtur  196

4114. Bölüm.. 197

Vaad Etmek İki Kölelikten Biridir  197

4115. Bölüm.. 198

Verilmemesi Gereken Vaadler  198

4116. Bölüm.. 199

Sözünde Durmamayı Kınama  199

4117. Bölüm.. 202

Öğütün Kalp Hayatındaki Rolü  202

4118. Bölüm.. 202

Öğüt Dilemek. 202

4118. Bölüm.. 202

Öğüt Dilemek. 202

4119. Bölüm.. 203

Öğüt Verenlerin Çeşitleri 203

4120. Bölüm.. 204

Herşeyde Bir Öğüt Vardır  204

4121. Bölüm.. 205

En Açık Öğüt 205

4122. Bölüm.. 206

Allah’ın Öğütleri 206

4123. Bölüm.. 206

İsa’nın (a.s) Öğütleri 206

4124. Bölüm.. 224

Peygamber’in Öğütleri 224

4105. Bölüm.. 225

İmam Ali’nin (a.s) Öğütleri 225

4126. Bölüm.. 228

İmam Hasan’ın Öğütleri 228

4127. Bölüm.. 228

İmam Hüseyin’in (a.s) Öğütleri 228

4128. Bölüm.. 229

İmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) Öğütleri 229

4129. Bölüm.. 231

İmam Bakır’ın (a.s) Öğütleri 231

4130. Bölüm.. 231

İmam Sadık’ın (a.s) Öğütleri 231

4131. Bölüm.. 232

İmam Kazım’ın (a.s) Öğütleri 232

4132. Bölüm.. 245

İmam Rıza’nın (a.s) Öğütleri 245

4133. Bölüm.. 245

İmam Cevad’ın (a.s) Öğütleri 245

4134. Bölüm.. 246

İmam Hadi’nin (a.s) Öğütleri 246

 

 

4135. Bölüm.. 247

Her kim Bir Konuşmacıya Kulak Verirse Ona İbadet Etmiş Olur  247

4136. Bölüm.. 247

Öğüt Vermenin Adabı 247

4137. Bölüm.. 248

Deruni/Batıni Vaiz. 248

4138. Bölüm.. 248

Batıni Vaizi Olan Kimse. 248

4139. Bölüm.. 248

Her kimin Deruni Vaizi Olmazsa  248

4140. Bölüm.. 249

Kendisine Öğüdün Fayda Vermediği Kimse. 249

4141. Bölüm.. 250

Öğüt Kabul Etmeyen Öğütçü  250

4142. Bölüm.. 251

Öğüt Dileyen Vaizin Sözlerinden Nurlanmaya Teşvik. 251

4143. Bölüm.. 252

Ameli Davet 252

4144. Bölüm.. 252

Öğüt Almaya Layık Olan Şey  252

4145. Bölüm.. 255

Başarı 255

4146. Bölüm.. 259

Başarı Ve Yardımdan Mahrumiyet 259

4147. Bölüm.. 260

Başarı Sayılan Şey. 260

4148. Bölüm.. 260

Başarıya Sebep Olan Şey. 260

4149. Bölüm.. 262

Vefa. 262

Tefsir. 262

4150. Bölüm.. 269

İnsanların En Vefasızı 269

4151. Bölüm.. 271

Vakar. 271

4152. Bölüm.. 272

Mümin Vakarlıdır. 272

4153. Bölüm.. 273

Vakara Sebep Olan Şey. 273

4154. Bölüm.. 273

Metanetten Kaynaklanan Hasletler  273

4155. Bölüm.. 276

Vakfetmek. 276

4156. Bölüm.. 282

Takva. 282

4157. Bölüm.. 284

Allah’ın Takvayı Tavsiyesi 284

4158. Bölüm.. 284

İmam Ali’nin (a.s) Takvayı Tavsiyeleri 284

4159. Bölüm.. 286

Takva Elbiselerin En Şerafetlisidir  286

4160. Bölüm.. 288

Takva Ele Geçirilmez Bir Kaledir  288

4161. Bölüm.. 289

Salahın Ve Doğruluğun Anahtarı Takvadır. 289

4162. Bölüm.. 290

Takva Hidayetin Anahtarıdır  290

4163. Bölüm.. 291

Takva Yüceliğin Anahtarıdır  291

4164. Bölüm.. 294

Takva Kalplerin İlacıdır. 294

4165. Bölüm.. 294

Takva Sağlam Bir Kulptur  294

4166. Bölüm.. 295

Takvanın Amellerin Kabulundeki Rolü. 295

4167. Bölüm.. 296

Her kim Allah’tan Sakınırsa, Allah Ona Bir Çıkış Yolu Taktir Eder  296

4168. Bölüm.. 299

Takva Sahipleri 299

4169. Bölüm.. 299

Takva Sahiplerinin Özellikleri 299

4170. Bölüm.. 305

Takvaya Sebep Olan Şey. 305

4171. Bölüm.. 306

Takvaya Engel Olan Şey. 306

4172. Bölüm.. 306

Takva Hakkı 306

4173. Bölüm.. 308

Takvanın Anlamı 308

Takva ve Mertebeleri Hakkında Bir Kaç Bölüm Hakkında Bir Çift Söz  309

1-Kanun, Yüce Ahlak ve Tevhit 309

2-Dini Takva Şu Üç Şeyle Hasıl Olur : 313

3-Muhabbet Nasıl İhlasa Sebep Olur?. 317

4-Kulun Allah Vesilesiyle Halis Olması 319

4174. Bölüm.. 324

Takvanın Üsaresi 324

4175. Bölüm.. 325

İnsanların en Takvalısı 325

4176. Bölüm.. 325

Takva Sahiplerinin İmamı 325

4177. Bölüm.. 326

Akibet Takva Sahiplerinindir  326

Hak din sonunda tüm dünyaya galip gelecektir. 327

4178. Bölüm.. 331

Takiyye. 331

4179. Bölüm.. 333

Takiyyenin Caiz Olduğu Hususlar  333

4180. Bölüm.. 334

Takiyyeyi Aşmaktan Sakınmak  334

4181. Bölüm.. 336

Takiyyenin Caiz Olmadığı Hususlar  336

4182. Bölüm.. 338

Tevekkül 338

4183. Bölüm.. 339

Tevekkülün Anlamı 339

Tevekkül hakkında Bir Çift Söz  340

4184. Bölüm.. 341

Tevekkül Edenler. 341

4185. Bölüm.. 343

Tevekküle Sebep Olan Şey  343

4186. Bölüm.. 344

Tevekkülün Neticesi 344

4187. Bölüm.. 346

Tevekkül ve İşlerin Kifayeti 346

4188. Bölüm.. 348

Tevekkülün Adabı 348

4189. Bölüm.. 350

Allah’a Yönelmek. 350

4190. Bölüm.. 351

Allah’tan Gayrisine Yönelmek  351

4191. Bölüm.. 354

Tevekkülün Dereceleri 354

4192. Bölüm.. 354

Kendine Güven. 354

4193. Bölüm.. 357

Doğum.. 357

4194. Bölüm.. 357

Evladın Değeri 357

4195. Bölüm.. 358

Evlat Fitne Sebebidir. 358

4196. Bölüm.. 359

Evlat Sevgisi 359

4197. Bölüm.. 360

Çocuklarla Çocuk Olmak. 360

4198. Bölüm.. 362

Salih Evlat 362

4199. Bölüm.. 363

Kötü Evlat 363

4200. Bölüm.. 364

Kızı Sevmemekten Sakındırmak  364

4201. Bölüm.. 366

Çocuklar Arasında Adalete Teşvik  366

4202. Bölüm.. 367

Anne Babaya İyiliğe Teşvik  367

4203. Bölüm.. 369

Her ne Kadar Kötü De Olsa Anne Babaya İyiliğe Teşvik. 369

4204. Bölüm.. 370

Ölümlerinden Sonra Anne Babaya İyilik Etmeye Teşvik. 370

4205. Bölüm.. 371

Cennet Annelerin Ayağı Altındandır. 371

4206. Bölüm.. 374

Anne Babaya Eziyet Etmek  374

4207. Bölüm.. 375

Anne Babaya İtaat 375

4208. Bölüm.. 377

Anne Babaya İtaatsizlikten  377

4209. Bölüm.. 377

Babanın Çocuk Üzerindeki Hakkı 377

4210. Bölüm.. 378

Hem Evlat ve He de Malı Babaya Aittir. 378

4211. Bölüm.. 379

Evladın Baba Üzerindeki Hakkı 379

4212. Bölüm.. Erreur ! Signet non défini.

Çocuk Terbiyesi Erreur ! Signet non défini.

4212. Bölüm.. 380

Evlat Terbiyesi 380

4213. Bölüm.. 382

Çocuğa Saygısızlık. 382

4214. Bölüm.. 385

Ulu’l-Emr (Emir Sahipleri) 385

İslâm Toplumunun Önderi ve Tutumu. 386

4215. Bölüm.. 391

Kötü Yöneticilerin İş Başına Geçmesine Sebep Olan Şey. 391

4216. Bölüm.. 392

Adil Yöneticiler. 392

4217. Bölüm.. 393

Zalim Yöneticiler. 393

4218. Bölüm.. 394

Yöneticilerin Valilerin Zulmüne Ortak Oluşu. 394

4219. Bölüm.. 395

Yöneticinin Kendisine Kaşrı Görevi 395

4220. Bölüm.. 396

Yöneticinin Yönetimindeki Önemli Görevleri 396

4221. Bölüm.. 398

Yöneticiye Merhametli ve Yumuşak Huylu Olmasının Farz Oluşu  398

4222. Bölüm.. 399

Yönetici Halkın Genelinin Rızayetini Elde Etmelidir. 399

4223. Bölüm.. 399

Yöneticinin İstihdam Hususunda Riayet Etmesi Gereken Şeyler. 399

4224. Bölüm.. 400

Yöneticinin Seçmemesi Gereken Kimse. 400

4225. Bölüm.. 401

Liyakatsiz Bir Şekilde Yüceltilen Kimse. 401

4226. Bölüm.. 401

Yöneticinin Kökten Sökmesi Gereken Şey. 401

4227. Bölüm.. 401

Hakim Valilerini Araştırmalıdır  401

4225. Bölüm.. 402

Kapıcı Edinmekten Sakındırmak  402

4229. Bölüm.. 403

Harac İşlerini Araştırmanın Gereği 403

4230. Bölüm.. 403

Yöneticinin Müslümanların Malını Bağışlamaktan Sakınması 403

4231. Bölüm.. 404

Darda Kalan Borçlunun Borcunu Ödemek Yöneticinin Görevidir  404

4232. Bölüm.. 405

Yöneticinin Bizzat Yapması Gereken İşler. 405

4233. Bölüm.. 405

Yöneticinin Mustaz’af Kimselere Teveccüh Etmesinin Farz Oluşu  405

4234. Bölüm.. 408

Evliyaullah’ın Özellikleri 408

4235. Bölüm.. 415

Ümitsizlik. 415

4236. Bölüm.. 416

İnsanların Elinde Olan Şeylerden Ümidini Kesmenin Faydaları 416

4237. Bölüm.. 419

Yetimlere Riayet Etmeye Teşvik  419

4238. Bölüm.. 420

Yetim Malını Yemek. 420

4239. Bölüm.. 421

Yetim Malını Yemenin Haram Oluşunun Sebebi 421

4240. Bölüm.. 422

Al-i Muhammed’in Yetimleri 422

4241. Bölüm.. 425

Yakin. 425

4242. Bölüm.. 426

Yakin Dinin Başıdır. 426

4243. Bölüm.. 427

Yakin İmanın Direğidir. 427

4244. Bölüm.. 427

Yakin En Az Bulunur Şeydir  427

4245. Bölüm.. 427

Yakin İbadettir. 427

4246. Bölüm.. 428

Yakin En Üstün İbadettir  428

4247. Bölüm.. 428

İmanın Nihai Hedefi Yakin Elde Etmektir. 428

4248. Bölüm.. 429

İman ve Yakin Arasında. 429

4249. Bölüm.. 430

İman Kalpte Sabittir Yakin İse Hatıralardır. 430

4250. Bölüm.. 430

İlm’ul-Yakin. 430

4251. Bölüm.. 431

Hakk’ul-Yakin. 431

Tefsir. 431

4252. Bölüm.. 432

Yakinin Anlamı 432

4253. Bölüm.. 433

Yakin Sahibi Kimsenin Nişaneleri 433

4254. Bölüm.. 435

Müminin Yakini Amelinde Görülür  435

4255. Bölüm.. 436

Yakini Yok Eden Sebepler  436

4256. Bölüm.. 436

Yakinin Gevşekliği 436

4257. Bölüm.. 437

Yakini Kendisine Fayda Vermeyen Kimse. 437

4258. Bölüm.. 437

Yakinin Faydaları 437

1-Sabır. 437

2-İhlas. 438

3-Zühd. 438

4-Tevekkül 439

5-Rıza ve Hoşnutluk. 439

6-Musibetleri Hafif Saymak  440

4259. Bölüm.. 440

Yakinin Şubeleri 440

4260. Bölüm.. 441

Yakini Elde Etmek. 441

İman ve İmanın Artışı Hakkında Bir Çift Söz. 442

İçindekiler. 447

 

 

 



533. Konu

 

el-Hediyye

Hediye-Armağan

 

F Bihar, 75/44, 38. Bölüm; el-Hediye

F Bihar, 103/188, 3. Bölüm; el-Hediye

F Kenz'ul-Ummal, 5/817, el-Hediye

F Vesail’uş-Şia, 12/212, 88. Bölüm; İstihbab’ul-İhda

 

 

 


bak.

F 458. Konu, el-Kerem; el-Ayb, 3016. Bölüm; el-İd, 3006. Bölüm; el-Akl, 2816. Bölüm; el-Hadis, 13538. Bölüm

 

 



 

 

4006. Bölüm

Hediyenin Sevgideki Rolü

 

Kur'an :

“Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım” dedi.”[1]

21172. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz ve birbirinize hediye verin, zira hediyeleşmek kini giderir.” [2]

21173. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle hediyeleşin ki kalpleriniz birbirine karşı sevgiyle dolsun. Zira hediye kinleri ortadan kaldırır.”[3]

21174. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birbirinize hediye götürünüz. Zira hediye kötülük dilemeleri kalpten çıkarır, düşmanlık kinlerini ve nefreti yok eder.”[4]

21175. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hediye vermek kinleri göğüslerden çıkarır.”[5]

21176. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hediyeleşmek sevgi doğurur, kardeşliği korur, kinleri ortadan kaldırır. Birbirinizle hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz.” [6]

21177. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Müslüman kardeşime kendisine fayda verecek bir hediyede bulunacak olursam bu benim nezdimde o hediyenin benzerini sadaka vermekten daha sevimlidir” [7]

 

4007. Bölüm

Hükümet Yöneticilerine Hediye Vermenin Haram Oluşu

 

21178. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İmama hediye vermek hıyanettir.”[8]

21179. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Valilere hediye vermek, bütünüyle haramdır.”[9]

21180. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Memurlara verilen hediye tümüyle haramdır.”[10]

21181. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşi için aracılık eder ve o da bu aracılığı sebebiyle kendisine bir hediye götürür, o da bu hediyeyi kabul ederse, şüphesiz faiz kapılarından büyük bir kapıya girmiş olurlar.”[11]

21182. Ebu Hamid es-Saidi şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a) Ben-i Esed kabilesinden İbn-i Utbiyye adlı birini zekat toplamakla görevlendirdi. O zekat mallarını getirince şöyle arzetti: “Bu sizin içindir, bu da bana hediye edilmiştir.”Allah Resulü (s.a.a) minbere çıktı… Allah’a hamdu sena ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ne olmuş da memur gönderiyorum geri geldiğinde şöyle diyor: “Bu sana aittir, bu da bana! Neden anne babasının evinde oturduğu takdirde kendisine hediye getirilip getirilmediğine bakmıyor. Canım elimde olana yemin olsun ki o memur aldığını kıyamet gününde her ne kadar güçlü bir deve böğüren bir inek veya meleyen bir koyun da olsa sırtında taşıyacaktır.”[12]

21183. İmam Ali (a.s) zulümden beri olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “Bundan daha da ilginç bir şey oldu: Bir gece yarısı, birisi (Eşas b. Kays el-Kindi ki dinden döndüğü, sonradan Harici olduğu rivayet edilir) kapımızı çalarak kapalı bir kab içinde helva getirdi. O helvadan tiksindim. Adeta yılan kusmuğu veya zehiriydi. “Bu hediye midir, yoksa zekat veya sadaka mıdır?” diye sordum. “Eğer sadaka veya zekat ise bu biz Ehl-i Beyt'e haram kılınmıştır”dedim. “Bu ne zekattır ve ne de sadakadır; bu bir hediyedir” dedi. “Anan, ağlasın sana! Allah’ın diniyle gelip beni tuzağa mı düşüreceksin? Aklını mı kaybettin, şeytan mı çarptı, yoksa sayıklıyor musun!” dedim. “Vallahi, karıncanın ağzındaki arpanın kabuğunu alarak Allah’a isyan etmem için bana yedi iklim ve göklerin altında-kiler verilse gene de kabul etmem.”[13]

21184. İmam Ali (a.s), Şam’a giderken kendisini görmeye gelen kendileriyle birlikte birkaç tatar atı getiren ve yanısıra yaya olarak koşan Enbar çiftçilerine şöyle buyurmuştur: “Bu beraberinizde getirdiğiniz atlar niçindir ve yaptığınız bu işten maksadınız nedir?” Onlar şöyle arzettiler: “Bu bizim emirlerimize saygı ve ihtiram olarak yaptığımız resmi bir iştir. Bu atları da size hediye için getirdik. Müslümanlar için de yiyecek temin ettik, hayvanlarınız için de bol miktarda ot getirdik.”İmam şöyle buyurdu: “Bunun saygı ve ihtiram olarak yaptığınız resmi bir iş olduğu sözünüze gelince biliniz ki Allah’a yemin olsun ki bu davranışınızın emirlere hiç bir faydası yoktur. Sizde bu iş sebebiyle can ve ruhunuzu sıkıntıya düşürmektesiniz. O halde artık bu işi tekrar etmeyin. Ama atlara gelince, eğer isterseniz onları sizden kabul ederim ve vergilerinizin yerine sayarım, onları sizden alırım. Ama bizler için hazırladığınız yemeğe gelince, biz sizin malınızdan değerini ödemedikçe bir şey yemeyi hoş görmeyiz.” Onlar şöyle arzettiler: “Ey Müminlerin Emiri! Biz ona kıymet koyarız, daha sonra da değerini sizden alırız.”İmam şöyle buyurdu: “Bu taktirde sizler gerçek kıymetini söylemezsiniz. O halde biz beraberimde olan azık ile yetiniriz.”Onlar şöyle arzettiler: “Ey Müminlerin Emiri! Bizim araplar arasında dostlarımız ve tanıdıklarımız vardır. Acaba bizi onlara hediye vermekten veya onları  bizim hediyelerimizi kabul etmekten sakındırıyor musun?” İmam şöyle buyurdu: “Bütün araplar, dostlarınızdır. Hiç bir müslüman sizin hediyenizi kabul etmemelidir. Eğer birisi sizden zorla alırsa bize haber verin.”Onlar şöyle arzettiler: “Ey Müminlerin Emiri! Biz hediye ve ikramımızı kabul etmenizi istiyoruz.”İmam şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun size! Biz sizden müstağniyiz.”Daha sonra onları terk etti ve yoluna devam etti.”[14]

Bak. Et-Tazim, 2753. Bölüm

21185. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir hükümdar, sorunlarını ve ihtiyaçlarını kendisine iletmeleri için halka imkan ve izin vermediği taktirde, kıyamet günü de Allah ihtiyaçlarını kendisine iletmesine izin vermez. Eğer bir hükümdar hediye kabul ederse o hıyanet etmiş olur. Eğer rüşvet alırsa, müşriktir.”[15]

21186. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala’nın, “Çok haram mal yerler” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu kimseden maksat, kardeşinin sorununu gideren ve ardından onun hediyesini kabul eden kimsedir.”[16]

21187. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Bu kavim mallarıyla alda­na­cak, dinleriyle Rablerine minnet et­meye kalkışacak, rahmetini dileyecek, azabından emin olacak, haramını yalancı şüpheler ve gaflete düşürücü isteklerle helal kılacaklar. Böylece içkiye nebiz (şıra), rüşvete hediye, faize alışveriş adını takarak helal sayacaklar.”[17]

bak. 188. Konu, er-Rüşvet

 

4008. Bölüm

Müşriğin Hediyesini Kabul Etmekten Sakınmak

 

21188. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz hiç bir müşriğin hediyesini kabul etmeyiz.”[18]

21189. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz müşriklerin hediyesini kabul etmeyiz.”[19]

21190. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben müşriklerin ihsanını hoş görmem.”[20]

21191. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) müşriklerin hediyesini kabullenmekten sakındırdı. Maksadı Müslümanlara savaş açan müşriklerin hediyeleriydi.”[21]

21192. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mülaib’ul-Esinne (adındaki meşhur bir savaşçı) Allah Resulü (s.a.a) için bir hediye getirdi. Peygamber ona İslam’ı kabul etmeyi teklif etti, ama o müslüman olmaktan sakındı, Peygamber şöyle buyurdu: “Ben bir müşriklerin hediyesini kabul etmem.”[22]

21193. Resulullah (s.a.a), kendisine bir hediye getiren İyaz b. Himar’il-Mücaşi’i’ye şöyle buyurmuştur: “Müslüman oldun mu?” O, “hayır” dedi. Peygamber şöyle buyurdu: “Ben müşriğin bağışını kabullenmekten sakındırıldım.”[23]

21194. Resulullah (s.a.a), müslüman olmadan önce kendisine bir at hediye etmek isteyen birine şöyle buyurmuştur: “Ben müşriklerin bağışını hoş görmem.”[24]

21195. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyaz, cahiliye zamanında önemli ve makam sahibi birisiydi. Ukaz ehli için hakimlik ediyordu. O Mekke’ye girdiği zaman, günahla kirlenmiş pis elbiselerini bedeninden çıkarıyor, Resulullah’ın (s.a.a) elbiselerini temiz olduğu için  alıyor, giyiniyor ve Ka’beyi tavaf ediyor, tavafı bittiği zaman da Peygamber’e (s.a.a) geri veriyordu. Peygamber (s.a.a) güçlenince de İyaz kendisi için bir hediye getirdi ve Resulullah (s.a.a) onun hediyesinin kabulden sakındı ve şöyle buyurdu: “Ey İyaz! Eğer müslüman olsaydın, hediyeni kabullenirdim. Aziz ve celil olan Allah benim müşriklerin hediyesini kabulümü hoş görmez.”Daha sonra İyaz İslam’ı kabul etti iyi ve gerçek bir müslüman oldu. Peygamber’e bir hediye takdim etti, Peygamber de onu kabul buyurdu.”[25]

21196. İbrahim Kerhi şöyle diyor: “İmam Sadık’a (a.s) şöyle sordum: “Bir şahıs, büyük bir beldenin sahibidir, mehregan, veya nevruz bayramı olduğunda büyükleri ona bir takım hediyeler getiriyorlar, elbette onlar bu iş ile mükellef değillerdir, aksine bu işleriyle kendilerini ona yakınlaştırmak istiyorlar. (bu hediyelerin hükmü nedir?)” İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Onlar namaz kılan kimseler değiller midir?” Ben şöyle arzettim: “Evet.” İmam şöyle buyurdu: “O halde hediyelerini kabullenmeli ve buna karşılık da onlara hediye vermelidir. Zira Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir Müslüman bir koyunun paçasını dahi hediye getirse onu kabul ederim. Bu dinin bir parçasıdır. Eğer kafir ve münafık birisi, bana bir deve dolusu hediye getirecek olursa, onu kabul etmem. Bu da dinin bir parçasıdır. Aziz ve celil olan Allah, benim için müşriklerin ve münafıkların bağışlarını ve yiyeceklerini kabul etmeme rızayet göstermemiştir.”[26]

21197. Hekim b. Hizam şöyle diyor: “Yemen’e yolculuk ettim, bir Zuyezen elbisesini aldım ve onu Resulullah (s.a.a) ile Kureyş arasındaki ilişkilerin bozulduğu bir dönemde kendisine hediye ettim. Peygamber şöyle buyurdu: “Ben hiç bir müşriğin hediyesini kabul etmem.”Böylece onu redetti, ben o elbiseyi sattım, Peygamber onu aldı ve giydi.”[27]

 

4009. Bölüm

Hediye Kabul Etmeye Teşvik

 

21198. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bana her ne kadar bir ineğin veya koyunun paçası hediye edilse de onu kabul ederim.”[28]

21199. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir inek veya koyun paçasını yemeye bile davet edilsem kabul ederim, eğer bana bir paça bile hediye edilse onu kabul ederim.”[29]

21200. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bana bir paça bile hediye edilse onu kabule derim. Eğer bir kol bile yemeye davet edilsem kabul ederim.”[30]

21201. Ayşe şöyle diyor: “Peygamber hediyeyi kabul ediyor ve ona karşılık ödül veriyordu.”[31]

21202. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kardeşine saygısı onun hediyesini kabul etmesi, nezdinde olan şeyleri ona hediye etmesi ve ona bir şey hediye etmek için kendisini zahmete düşürmemesidir.”[32]

21203. Resulullah (s.a.a) acıdığından dolayı fakir bir kadının hediyesini kabul etmeyen Aişe’ye şöyle buyurmuştur: “Neden onu kabul etmedin ve kendisini aşağıladığını düşünmemesi için ona mütekabilen hediyede bulunmadın? Ey Aişe mütevazi ol! Zira Allah tevazu sahiplerini sever ve mütekebbir kimselerden nefret eder.”[33]

bak. el-Kerem, 3478. Bölüm

 

4010. Bölüm

Hediye Çeşitleri

 

21204. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hediye üç çeşittir: Telafi eden hediye, rüşvet ve dalkavukluk hediyesi ve aziz ve celil olan Allah için hediye.”[34]

21205. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hediye üç çeşittir: Telafi etme hediyesi, rüşvet ve dalkavukluk hediyesi ve aziz ve celil olan Allah için hediye.” [35]

 

4011. Bölüm

En İyi Hediye

 

21206. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En iyi hediye veya en iyi bağış kulun işittiği daha sonra öğrendiği daha sonra da başkalarına öğrettiği hikmetli sözdür.”[36]

21207. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın kardeşine verdiği en iyi hediye, Allah’ın kendisiyle hidayetini artırdığı ve onu helak olmaktan kurtardığı hikmet dolu sözdür.”[37]

21208. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın kardeşine verdiği en iyi hediye, Allah-u Teala’nın kendisiyle hidayetini arttırdığı veya helak ve yok olmaktan koruduğu hikmet dolu sözdür.”[38]

21209. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İşittiğin hikmet dolu söz, ne de güzel bir bağış ve nede güzel bir hediyedir!”[39]

21210. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüt ne de güzel bir hediyedir.”[40]

21211. Cebrail (a.s) Peygamber’e (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın Resulü! Allah Tebareke ve Teala beni daha önce hiç kimseye vermediği bir hediyeyle sana doğru göndermiştir.”Resulullah şöyle buyurdu: “Ben şöyle dedim: “O nedir?” Cebrail şöyle buyurdu: “Sabır ve ondan daha iyisi.”Ben şöyle dedim: “O diğeri nedir?” Cebrail şöyle buyurdu: “Mutluluk ve ondan daha iyisi.” Ben şöyle dedim: “O diğeri nedir?” Cebrail şöyle buyurdu: “Zühd ve ondan daha iyisi.”Ben şöyle dedim: “O nedir?” Cebrail şöyle buyurdu: “İhlas ve ondan daha iyisi” Ben, “O nedir?” diye sordum. Cebrail, “yakin ve ondan daha iyisi” diye buyurdu. Ben, “O nedir?” diye sordum. Cebrail, “Basamakları aziz ve celil olan Allah’a tevekkül etmektir.”diye buyurdu. Ben, “Aziz ve celil olan Allah’a tevekkül nedir?” diye sordum.  Cebrail şöyle buyurdu: “Yaratığın ne zarar verebildiğini, ne fayda verebildiğini, ne bir şey verebildiğini, ne bir şeyi engelleyebildiğini, bilmek ve insanlardan ümidini kesmektir…”[41]

bak. el-ayb, 3016. Bölüm

 

4012. Bölüm

Bağışı Geri Almak

 

21212. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bağışladığı şeyi geri alan kimse kustuğunu yutan kimse gibidir.”[42]

21213. Resulullah (s.a.a) Müslüman savaşçılarından birine Allah yolunda cihat etmesi için at bağışlayan ve sonra da onu ucuz bir fiyata satacağı düşüncesiyle ondan geri almak isteyen Ömer b. Hattab’a şöyle buyurmuştur: “Onu alma, verdiğin sadakanın bir dirhemini bile sana verecek olsa dahi geri alma. Zira sadakasını geri alan kimse, kustuğunu yiyen kimse gibidir.”[43]

21214. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sadaka verir de o sadaka kendisine geri çevirilirse, onu ne satsın, ne de kendisi istifade etsin. Çünkü o mal ortağı olmayan bir mal olacak kadar verilmiş şeylerdendir. Zira o sadaka hakikatte azad edilmiş bir köle gibidir. Onu azad ettikten sonra artık onu alması, onu köle edinmesi ve onu geri çevirmesi doğru değildir.”[44]

21215. İmam Sadık (a.s) fakire vermek için kapının önüne çıktığında fakirin gittiğini gören kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Onu başka bir fakire vermeli ve (o malı)  malına geri çevirmemelidir.”“ [45]

bak. Vesail'uş Şia, 13/337-341, 5-9. Bölümler

 

4013. Bölüm

Hediye Vermenin Adabı

 

21216. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Seni ziyaret etmeyen kimseyi ziyaret et ve sana hediye vermeyen kismeye hediye ver.”[46]

bak. el-İhsan, 866. Bölüm, el-Hayr, 1170. Bölüm; el-Hulk, 1102. Bölüm; en-Nübüvvet, 3831. Bölüm; el-Mukafat, 3505. Bölüm; er-Rahim, 1466. Bölüm; el-İnsaf, 3876. Bölüm

 

4014. Bölüm

Mübarek Mekanlara Hediye Vermek

 

21217. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer iki akan nehir altın ve gümüşüm de olsa Ka’be’ye en küçük bir şey hediye etmem. Çünkü bu hacılara nasip olmaktadır, fakirlere değil.”[47]

21218. Yasin şöyle diyor: “İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: “Bir grup Mısır’dan geldiler, bu esnada onlardan biri vefat etti, ama ölmeden önce bir şahsa malından bin dirhemi Ka’be’ye takdim etmesini vasiyet etti. O şahıs Mekke’ye girdiğinde o parayı kime vereceği hakkında araştırmada bulundu. Ona Beni Şeybe’yi tanıttılar. O şahıs Beni Şeybe’nin yanına gitti, konuyu ona söyledi, beni Şeybe şöyle dedi: “Sen görevini yerine getirdin, dirhemleri bize ver.”O şahıs kalktı, insanlardan soruşturdu, ona Ebu Cafer Muhammed b. Ali’yi (a.s) gösterdiler.”İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “O şahıs yanıma geldi, o dirhemlerin teklifini bana sordu. Ben de ona şöyle dedim: “Ka’be’nin böyle şeylere ihtiyacı yoktur. Bu evi ziyarete gelen ve yolda kalan veya harçlığı biten veya devesini kaybeden veya ailesinin yanına dönecek bir şeyi olmayan kimseyi bul. O dirhemleri sana bu zikrettiğim kimselere ver.”O şahıs Ebu Şeybe’nin yanına geri döndü. Ebu Cafer’in (a.s) sözünü onlara bildirdi. Beni Şeybe şöyle dedi: “O şahıs sapık ve bid’at ehlidir, bilgisi yoktur. Onun sözlerine kulak vermemek gerekir. Bu evin ve falan falan şeylerin hakkı için sana ant içiriyoruz ki bu sözlerimizi ona bildir.”O şahıs şöyle diyor: “Ebu Cafer’in (a.s) yanına döndüm ve şöyle dedim: “Ben Beni Şeybe’yi görmeye gittim, sizin sözlerinizi onlara ilettim. Ama sizin şöyle şöyle olduğunuzu, birşey bilmediğinizi söyledi. Sonra da bana Allah’a ant içirerek söyledikleri şeyleri sizlere ulaştırmamı isted.” İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Ben de sana onların ant içirdiği şeye ant içiriyorum ki onların yanına gidip şöyle de: “Ben şu kadar biliyorum ki eğer müslümanların işinden bir işin idareciliğini üstlenecek olursam, onların (Beni Şeybe’nin) ellerini keserim, Ka’be’nin perdelerine asarım, kendilerini bir platformun üstüne çıkarırım. Sonra da bir münadiye söyle nida etmesini emrederim: “Bilin ki bunlar, Allah’ın (malının) hırsızlarıdır, onları tanıyınız.”[48]

bak. el-Bihar, 99/66. Bölüm; 6. Bölüm, İlel'uş Şerai, 408, 147. Bölüm

 



534. Konu

 

el-Herem

İhtiyarlık

 

 

 

 

 

 

 


bak.

F 255. Konu, eş-Şibab; 283. Konu, eş-Şeyb

 



 

 

4015. Bölüm

İhtiyarlık

 

21219. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu düz durmuştur. Doksan dokuz ölüm sebebi yanına dizilmiştir. Bu ölüm sebepleri ona isabet etmediği taktirde yaşlılık çağına ulaşır.”[49]

21220. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzun hayatın ürünü hastalık ve yaşlılıktır.”[50]

21221. İmam Ali (a.s), nimetlerin çeşitlerini hatırlama konusunda şöyle buyurmuştur: “Sizlere müddetini gizle­diği ömürler tayin ve takdir etmiştir. Sizden önce gelip geçenlerin yaşayıp ömür sürdükleri alanlarda, ölüm ke­mendi boğazlarına atılıp yok edilmeden önce mühlet bulup yaşadıkları mekanlarda sizler için ibretler bırak­mıştır. Ölüm onları muratlarına erişmeden sürüp gö­türdü. Ecelleri dağıtıp perişan etti. Onlar bedenleri sağ salimken, gençlik fırsatı ellerindeyken ibret almamış­lardı. Acaba gençliklerinin en güzel çağlarını yaşayan­lar ihtiyarlıklarının düşkünlüğünü; afiyet içinde yaşayan­lar hastalık zamanını mı beklerler?” [51]

21222. İmam Ali (a.s), cennetin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Orada birbirinden üstün dereceler, birbirinden ayrı, durulacak menziller vardır. Ne nimetleri biter tükenir, ne de halkı başka yere göçer. Orada ebedi kalan yaşlanmaz.”[52]

 

4016. Bölüm

Yaşlılık Zamanında Gençleşen Şey

 

21223. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan yaşlandığı halde onda iki şey gençleşir: İhtiras ve arzu.”[53]

21224. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu yaşlandıkça onda iki şey gençleşir: Mal servet ihtirası ve yaşama hırsı.”[54]

bak. Eş-Şeyb, 2145. Bölüm; 9920. Hadis

 

4017. Bölüm

Yaşlılığa Sebep Olan Şeyler

 

21225. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün yaşlılığın yarısıdır.”[55]

21226. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün iki yaşlılıktan biridir.”[56]

21227. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzün bedeni eritir.”[57]

21228. İmam Ali (a.s), Şıkşıkiye hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Başladım düşünmeye; kesilmiş elimle atağa mı geçeyim, yoksa kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Öyle bir karanlık ve körlük ki bu, büyüğü tamamıyla yıpratır, küçüğü tümüyle ihtiyarlatır, mümin kimse de Rabbine ulaşıncaya dek bu karanlık körlükte zahmetten zahmete düşer.”[58]

21229. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek, üstlerinde yüksekçe bir tavan, altlarında serilmiş bir döşek ihya eden bir rızık, öldüren zaman ve ihtiyarlatan  zorluklar. Bu kudret ayetlerindendir.” [59]

21230. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dört şey erken yaşlılığa sebep olur: “Kurutulmuş et yemek, nemli yere oturmak, merdivenlerden yukarı çıkmak ve yaşlı kadınlarla cimada bulunmak.”[60]

bak. 110. Konu, el-Huzn

 



535. Konu

 

el-Helak

Helak-Yok Olmak

 

 

 

F Bihar, 70/5, 41. Bölüm; el-Münciyyat ve’l-Muhlikat

 

 

 

 


bak.

F 425. Konu, el-Felah; 508. Konu, en-Necat; 314. Konu, ez-Zalalet

 



 

4018. Bölüm

Helak Olma Sebepleri (1)

Kur'an :

“Rabbin kasabaların halkına, onlara ayetlerimizi okuyacak bir peygamber göndermedikçe onları yok etmiş değildir. Zaten biz yalnız, halkı zalim olan kasabaları yok etmişizdir.”[61]

“Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve artlarından başka bir nesil yetiştirdik.”[62]

“Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri ise yok ettik.”[63]

bak. Yunus, 13. Hac, 45, Enfal, 54, Kehf, 59, Şuara, 139, Duhan, 37, İbrahim, 13

21231. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Helak edici şeyler şunlardır: İtaat edilen cimrilik, tabi olunan heva ve heves ve insanın kendisini beğenmesi.”[64]

21232. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey helak edicidir: Kadınlara itaat etmek, gazaba boyun etmek ve şehvete tabi olmak.”[65]

21233. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak kılıfı giydirilmiş bidatler Allah’ın koruduğu kimseden başkasını helak edicidir.”[66]

21234. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hasadet, yalan ve kini terk et. Bu üçü dini lekeler ve insanı helak olmaya sürükler.”[67]

21235. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İki şey helak edicidir: Kendi görüşün esasınca insanlara fetva vermen veya bilmeden bir şeye tabi olman.”[68]

21236. İmam Sadık (a.s) Abdurrahmam Haccac’a şöyle buyurmuştur: “Şu iki işten sakın. Şüphesiz helak olan bu iki işle helak olmuştur: Kendi görüşünle insanlara fetva vermekten veya bilmeden bir şeye tabi olmaktan.[69]

21237. İmam Sadık (a.s) Mufazzal b. Yeviz’e şöyle buyurmuştur: “Seni iki işten sakındırıyorum ki insanlar bu iki şey sebebiyle helak olmuşlardır: Batıl yere (sözde) Allah’a itaat etmenden ve bilmeyerek halka fetva vermendir.”[70]

21238. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gerçekten de dirhem ve dinar sizden öncekileri helak etmiştir ve bu ikisi sizleri de helak edecektir.”[71]

21239. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar farklı oldukları müddetçe hayır üzeredirler ve eşit olduklarında ise helak olmuşlardır.”[72]

21240. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bedenin hizmeti mutluluk, istek ve mal hususunda istediklerini ona vermendir ve bu da ruhun helak olma sebebidir.”[73]

21241. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların helak olması üç şeydedir: Tekebbür, hırs ve haset. Zira tekebbür dinin yok olmasına sebep olur ve bu haslet sebebiyle iblis lanetlenmiştir. Hırs ise ruhun rüşmanıdır ve bu haslet sebebiyle Adem cennetten kovulmuştur. Haset etmek de kötülüğe kılavuzluk eder ve bu sebeple Kabil Habil’i öldürmüştür.”[74]

21242. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah altı grubu altı haslet sebebiyle helak eder: Yöneticileri zulümleri sebebiyle, Arapları taassupları sebebiyle, çiftçileri kibir sebebiyle, tacirleri hıyanet sebebiyle, köylüleri cehalet sebebiyle ve fakihleri de hesadet sebebiyle.”[75]

21243. İmam Sadık (a.s), Abdullah b. Cündeb’e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Cündeb! Ameline güvenen kimse helak olur, günahlar hususunda korkusuz olup Allah’ın rahmetini ümit eden kimse ise kurtuluşa ermez.”O, (Abdullah b. Cündeb şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “O halde kim kurtuluşa erer. İmam Sadık şöyle buyurmuştur: “Korku ve ümit arasında yaşayanlar kurtuluşa erer. Bunların kalpleri cennet şevki ve azap korkusuyla adeta bir kuşun pençesinde gibidir.”[76]

21244. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah hakkında konuşursa helak olur. Herkim riyaset düşkünü olursa helak olur ve kendini beğenmeye düçar olursa helak olur.”[77]

21245. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah ancak fakir kardeşlerinin haklarına itina etmeyen ümmete azap etmiştir.”[78]

21246. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin helak olması üç şeydedir: Asabiyette, kabile bağnazlığı (milliyetçilik), kaderiye mezhebi (ne tabi olmada) ve muteber olmayan temelsiz rivayetlerde.”[79]

21247. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sanıyorum Ebu Ubeyde’nin Bahreyn’den bir şey getirdiğini işitmişsiniz. Müjdeler olsun size ve sizi bekleyen mutlu geleceğe! Ümitli olun. Zira Allah’a yemin olsun ki ben sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Benim sizler hakkındaki korkum dünyanın sizden öncekilerin yüzüne açıldığı gibi sizin yüzünüze de açılması ve onlar gibi dünya hakkında birbirinizle yarışmanız ve neticedede dünyanın sizi onlar gibi helaka sürüklemesidir.”[80]

21248. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu ümmet başlangıçta züht ve yakin sebebiyle düzeldi. Sonunda ise cimrilik ve arzu sebebiyle helak olacaktır.”[81]

21249. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acizlik helak olmaya sebep olur.”[82]

21250. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey helak edicidir: Ahdi bozmak, sünneti terk etmek ve  cemaatten ayrılmak.”[83]

21251. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah bineğiyle yola çıkmaktan sakın! Çünkü o, seni süratle helak suyunun başına götürür.”[84]

21252. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden öncekiler, ancak uzun-uzak emellere kapılmaları, ecellerinden gafil ol­maları yüzünden helak oldular.”[85]

21253. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden önce helak olanlar gerçekte günahlara düştükleri halde alimleri kendilerini sakındırmadıkları için helak olmuşlardır.”[86]

21254. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden öncekiler helak oldular. Onlar rüşvet vererek elde etmek için insanları haklarından mahrum kıldılar. İnsanları batıl yola sürüklediler, onlar da peşleri sıra gittiler.”[87]

21255. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bilirsiniz, namuslar, kanlar, ganimetler ve hükümler hususunda velayet sahibi olanların ve Müslümanlara önderlik edenlerin cimri olması doğru değildir... Sünneti terk eden de olmamalıdırlar; aksi taktirde ümmeti helake sürüklerler.”(Bunların hiç birisi Müslümanların önderi ve lideri olmaya layık değildir. )” [88]

21256. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nebinizin Ehl-i Beyt'ine bakın, yollarına uyun, izlerini takip edin. Sizi asla doğru yoldan çıkarmazlar, sapıklığa itmezler. Durduklarında durun, hareket ettiklerinde hareket edin. Onlardan öne geçmeyin ki dalalete düşersiniz ve onlardan geri kalmayın ki helak olursunuz.”[89]

21257. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kılavuzun sapık oluşu yolu arayan kimsenin helak oluş sebebidir.”[90]

21258. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En helak edici şey sapıklığın devam etmesidir.”[91]

21259. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birisinin, “Bütün insanlar helak olmuştur” diye söylediğini işittiğinizde (bilinki), kendisi herkesten daha çok helak olmuştur.”[92]

bak. el-: Ucub, 2516. Bölüm; er-Riase, 1394. Bölüm; er-Rahmet, 1457. Bölüm; el-Mal, 3753. Bölüm

 

4019. Bölüm

Helak Olma Sebepleri (2)

 

Kur'an :

“De ki: “Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zalimlerden başkası mı yok olur, bana bildirin?” [93]

“Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret; küfredenler için acele etme; onlar, kendilerine söz verileni gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir; yoldan çıkmış olanlardan başkası mı yok edilir?” [94]

21260. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi ölçüsünü bilmeyen kimse helak olmuştur.”[95]

21261. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi işini düzenlemeyen kimse helak olmuştur.”[96]

21262. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve hevesin saptırdığı ve şeytanın körlük yoluna süreklediği kimse helak olmuştur.”[97]

21263. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendinden razı olan ve nefsinin kandırıcı vesveselerine itimat eden kimse helak olmuştur.”[98]

21264. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakıni şekke, hakkı batıla ve ahireti dünyaya değişen kimse helak olmuştur.”[99]

21265. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya güvenen dinini dünyaya mehir kılan ve neticede de dünyanın döndüğü her yere kendisi de dönen kimse helak olmuşur. O dünyayı kendisine hedef ve mabud edinmiştir.”[100]

21266. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Haksız yere) iddia da bulunan kimse helak olmuştur ve yalan söyleyen kimse mutsuz olmuştur.”[101]

21267. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine kılavuzluk eden bir hekimi (hikmet sahibi) olmayan kimse helak olmuştur ve kendisini savunan bir ahmakı olmayan kimse horluğa düşer.”[102]

21268. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Kumeyl! Mal biriktirenler, diri oldukları halde helak olmuşlardır. Ama ulema, zaman (dünya) baki kaldıkça bakidirler.”[103]

21269. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadrini ve değerini bilmeyen kimse helak olur.”[104]

21270. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Benim yolumda iki grup helak olur: Aşırı giden dost ve kin besleyen düşman.”[105]

21271. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkın karşısında duran helak olur.”[106]

21272. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi başına buyruk hareket eden, helak olur.”[107]

21273. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim dünya ve ahiretinin yok olmasına boyun eğerse, dünya ve ahirette helak olur.”[108]

21274. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Toprak imar olmadan vergi isteyen kimse ülkeyi harap ve halkı helak eder. Böylesinin işi, pek az devam eder.”[109]

21275. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabrın kurtaramadığı kimseyi, sabırsızlık helak eder.”[110]

21276. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu yüzden, kim kendisini başkalarıyla oyalarsa karanlıklarda şaşkın şaşkın dolaşır, belalar içerisinde kaybolur gider.”[111]

21277. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın azametini aklınla ölçmeye kalkışma, sonra helak olanlardan olursun.”[112]

21278. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Peygamberi emri yürürlükte olan, konuşan bir ki­tapla yol gösterici olarak gönderdi. O, ancak helak ola­cak kimseyi helak eder.”[113]

21279. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizleri öyle bir açık yola koydum ki onda sadece helak ehli olanlar helak olurlar.”[114]

21280. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Size yönelen fitne ateşine dalmayın, yollarından uzaklaşın, ona varacak yola girmekten sakının.”[115]

 

4020. Bölüm

Kendini Yok Etmeye AtmanınHaram Oluşu

 

Kur’an:

“Allah yolunda infak edin. Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İhsan edin zira Allah ihsan edenleri şüphesiz sever.[116]

21281. İmam Rıza (a.s), kendisini veli ahtlığını kabul etmeye zorladığında, “Seni sürekli bana karşı hoşlanmadığım tavırlar sergiliyor, kendini benim gazabımdan güvende biliyorsun. Allah’a yemin olsun ki eğer veli ahtlığı kabul etmezsen, seni kabul etmeye zorlarım. Eğer yine kabul etmezsen boynunu vururum” diyen Memun’a şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Allah beni kendi elimle helak etmekten sakındırmıştır. Böyle olduğuna göre artık bana istediğin şeyi yap ve ben hiçkimseyi azledip tayin etmemek şartıyla veli ahtlığı kabul ediyorum.”[117]

21282. İmam Rıza (a.s), kendisine, “Neden dünya hakkında züht izharında bulunduğun halde veliahtlığı kabul ettin?” diye soran İbn-i Selt’e şöyle buyurmuştur: “Allah da biliyor ki ben de bu işi hoş görmüyorum. Ama veliahtlığı kabul etmek ile öldürülmek arasında serbest bırakıldığım için onu kabul etmeyi öldürülmeye tercih ettim...”[118]

21283. İmam Rıza (a.s), veliahtlığı kabul ettiği zaman şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Sen beni, kendi elimle kendimi ölüme atmaktan nehy etmişsin. O, beni zorlamış ve mecbur etmiştir. Eğer onun veliahtlığını kabul etmezsem Abdullah Memun tarafından ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacağım. Yusuf ve Danyal’ın mecbur olarak zamanlarındaki tağutların hükümetine girmek zorunda kalmaları gibi, ben de bu işi kabullenmeye mecbur edildim.”[119]

21284. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir kimse varını, yoğunu Allah’ın yollarından bir yolda infak ederse doğru bir iş yapmamıştır. Allah-u Teala da şöyle buyurmamış mıdır: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın ve iyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik sahiplerini sever” Yani orta yolu tutturanları” [120]

21285. Eslem Ebu İmran şöyle diyor: “Biz Kostantiniye’de iken Mısır ordusunun komutanı Ukbe b. Amir, Şam ordusunun komutanı ise Fezale b. Ubeyd idi. Rum ordusundan büyük bir saf dışarı çıktı ve biz de onlar karşısında sıraya dizildik. Bu esnada Müslüman askerlerden biri Rum askerlerine saldırdı, kendisini onların kalbine attı. Müslümanlar feryat ederek şöyle dediler: “Sübhanallah! Kendi eliyle kendini helak etti.”Resulullah’ın sahabisi olan Ebu Eyyub ayağa kalkıp şöyle dedi: “Ey insanlar! Sizler bu ayeti nasıl da tevil ediyorsunuz. Oysa bu ayet biz Ensar cemaati hakkında nazil olmuştur. Zira Allah dinine güç verip dostlarını çoğaltınca bizden bir grubu Resululullah’tan (s.a.a) gizlice diğer bir grubuna şöyle dedi: “Mal ve mülkümüz ortadan gitti, oysa Allah İslam’a kudret verdi ve dostlarını arttırdı. O halde mal ve mülkümüze yönelmek ve kaybettiğimiz şeyleri telafi etmek daha iyidir.”Bu esnada Allah dediklerimize cevap olarak bu ayeti Peygamberine nazil buyurdu: “Allah yolunda infak ediniz, kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız.”Böylece helak olmaktan maksat, mala yönelmek, mülkünü bayındır kılmak ve savaşı terk etmemizdi.”[121]

21286. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey oğulcağızım! Şunu bil ki... Sen, korkan kimsenin kurtulamaya­cağı ölümün avısın... Seni helak etmesinden kork; günah bir işle uğraşıp tevbe ederim ümidinde iken ölümün tevbe ile arana girmesinden ve kendini böylece helak etmekten sakın.”[122]

 



536. Konu

 

el-Himmet

Himmet-Gayret

 

 

 

 

 

 

 

 


bak.

F ed-Dua, 1199. Bölüm; ed-Dünya, 1243. Bölüm

 



 

 

4020. Bölüm

Himmeti Yüce Olmak

 

21287. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmetlerin en iyisi, en yüce olanıdır.”[123]

21288. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir şerafet ve övünç yüce himmet gibi değildir.”[124]

21289. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hasletlerin en güzeli, himmetlerin yüceliğidir.”[125]

21290. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerafet himmetlerin yüceliği iledir, çürümüş kemiklerle değil.”[126]

21291. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim himmetle merdivenlerden yukarı çıkarsa milletler onu yüce tutar.”[127]

21292. İmam Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Bizleri ruhlarını yüceliğe doğru hızlandırdığın ve himmetlerini insanlar arasında izzet aramaktan alıkoyduğun kimselerden kalpleri nimet bahçelerine ininceye kadar sürekli şaşkınlık içinde uçup duran kimselerden kıl.” [128]

21293. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir şeyi talep ederken, yüce himmetli ol.”[129]

21294. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala yüce ve şerafetli şeyleri sever, aşağılık ve hor şeylerden hoşlanmaz.”[130]

21295. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah rahmet etsin, Ebu Zer aziz ve celil olan Allah’ın korkusundan o kadar ağladı ki göz hastalığına düçar oldu. Ona şöyle denildi: “Ey Ebuzer! Kendin için, Allah’ın gözlerine şifa vermesi için dua etmen iyi olur.”Ebu Zer şöyle dedi: “Ben bu işi o kadar önemsemiyorum.”Şöyle dediler: “Hangi şey seni bundan gafil kılmıştır.”O şöyle buyurdu: “İki büyük şey: cennet ve cehennem” [131]

21296. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hal/durum açısından insanların en darı, şehveti çoğalan, himmeti büyüyen, masrafı artan ve geliri az olan kimsedir.”[132]

21297. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbi hüzün ile dolan kimse himmeti yüce, mürüvveti çok ve malı az olan kimsedir.”[133]

21298. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmet hususunda orta yollu ol ki, senin sürçmeni takip eden kimseden güvende kalasın.”[134]

 

4022. Bölüm

Himmetin Şerafetteki Rolü

 

21299. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın değeri himmeti iledir, serveti ile değil.”[135]

21300. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın değeri himmeti miktarıncadır.”[136]

21301. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti yüce olursa değeri de yüce olur.”[137]

21302. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanı hiç bir şey himmeti kadar yüceltmez ve onu hiç bir şey şehveti kadar alçaltmaz.”[138]

 

4023. Bölüm

Önem Verilmesi Gereken Şey

 

21303. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmetini ahiretine özgü kıl, hüznünü nefsine ayır. Nice hüzünlü insan vardır ki hüznü onu ebedi sevince boğar. Nice hüzünlü kimse emeline ulaşır.”[139]

21304. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm gayretini ve himmetini mutsuzluk ve ceza yerinden kurtuluş ile bela ve azap makamından kurtuluşta karar kıl.”[140]

21305. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmet ve çabanı ahiretine özgü kıl.”[141]

21306. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bütün gayretiyle dünyada yüce makamlara erişen mağrur kimse, ahiretten en küçük bir nasip elde eden kimse gibi değildir.”[142]

21307. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Mükellef olduğunuz ahireti bayındır kılmaya yöneliniz... Himmetinizi Allah’a itaata yakınlaşmaya harcayınız.”[143]

21308. Allah-u Teala’nın Musa ile yaptığı münacaatta şöyle yer almıştır: “Nasıl olur da himmetin benim nezdimde olan şeye yönelik olmaz. Oysa ki şüphesiz bana geri dönmektesin.”[144]

21309. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmetin ölümden sonraki alem için olsun.”[145]

21310. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti münezzeh olan Allah nezdindeki şeyler için olmazsa arzularına ulaşamaz.”[146]

bak. el-Ahiret, 32. Bölüm

 

4024. Bölüm

Himmetinin Doruğuna Ulaşan Kimse

Kur'an :

“Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla berâberdir.”[147]

21311. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin fikir gözünü geceler uyanık tutarsa himmetinin zirvesine ulaşır.”[148]

21312. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim tüm gücünü kullanırsa, isteğinin zirvesine ulaşır.”[149]

21313. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm himmeti ahiret için olan kimse hayırdan arzularının nihayetine erişmiştir.”[150]

 

4025. Bölüm

Himmetlerin En Yücesi

 

21314. İmam Seccad (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allahım! Senden şahadetin en adil olanını, ibadetin en neşatlı olanını… ve himmetlerin en yüce olanını dilerim.”[151]

21315. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), hakeza bir duasında şöyle buyurmuştur: “Himmetim tümüyle sana yöneliktir ve rağbetim sadece sanadır, sen benim muradımsın, başkası değil. Uykusuzluğum ve gece (ibadet için) ayakta duruşum senin içindir, senden başkası için değil.”[152]

21316. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Bana ruhani bir beden, semavi bir kalp, sana bağlanmış bir himmet ve muhabbetinde sadık bir yakin bağışla.”[153]

21317. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Ey arifleri münacatının uzunluğuyla (veya güzel kokusuyla) menus kılan ve (kendisinden) korkanlara velayet ve dostluk elbisesini giydiren! Himmeti senden başkasına yönelen kimse ne zaman sevinebilir ve azmi ve iradesi senden başkasını dileyen kimse ne zaman rahatlığa erişebilir?!” [154]

21318. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Arzu beni sana doğru sürdü! Ey ihtiyaçsız ve güçlü mabudum! Himmetim sana vakfoldu ve senin yanındaki şeylere rağbetim çoğaldı.”[155]

21319. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmetlerin en yücesi sözleşmelerine bağlı kalmaktır (veya başkalarının hak ve saygınlığını gözetmektir).”[156]

21320. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmetlerin en güzeli ahde vefa göstermektir.”[157]

 

4026. Bölüm

Yüce Himmetli Olmanın Sonuçları

 

21321. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilim ve vakar himmetin yüceliğinden doğan ikizlerdir.”[158]

21322. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yücelik, himmet yüceliğinin neticesidir.”[159]

21323. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmetlerin en yücesi kereme en yakın olanıdır.”[160]

21324. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel amel, yüce himmetten haber verir.”[161]

21325. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların elinde olan şeylerden sakınmak izzet ve himmet büyüklüğüdür.”[162]

21326. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların elinde olanlardan ümidini kesme, izzetini, yüce himmetle elde et.”[163]

21327. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kanaata bağlılık himmetin yüceliğindendir.”[164]

21328. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan etmek himmetin yüceliğindendir.”[165]

21329. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üzüntüler himmetler ve istekler miktarıncadır.”[166]

21330. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın hüzünleri himmeti miktarıncadır.”[167]

21331. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüzünler himmetler miktarıncadır.”[168]

21332. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Çirikinliklerden) utanç, himmet miktarıncadır.”[169]

21333. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti büyük olursa hüzün ve gamı da büyük olur.”[170]

21334. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti büyük olursa maksadı eşsiz olur.”[171]

21335. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın cesareti himmeti miktarıncadır.”[172]

 

4027. Bölüm

Zeki İnsanların Himmeti

 

21336. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itaat, zekilerin himmetidir. Allah’a isyan ise aşağılık kimselerin himmetidir.”[173]

21337. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya müminin eğitim meydanı, amel himmeti, ölüm hediyesi ve cennet ödülüdür. Dünya kafirin cenneti, geçici lezzetler himmeti, ölüm bedbahtlığı ve ateş ise varacağı sondur.”[174]

21338. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Marifeti doğru olan kimse nefsini ve himmetini bu fani alemden uzak tutar.”[175]

21339. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Eğer insanları ıslah etmeye himmet gösterirsen, önce kendini ıslah etmeye başla. Zira kendin bozuk olduğun halde başkalarını ıslah etmeye çalışman en büyük ayıptır.”[176]

21340. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Sadece himmeti nefsini ıslah etmek olan, sürekli nefsini hesaba çeken, nefsini sorgulayan ve nefsiyle cihad eden kimse gıpta edilmelidir.”[177]

21341. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Akıllının rağbeti hikmette, cahilin himmeti ise ahmaklıktadır.”[178]

21342. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Himmetini sana lazım olduğu şeylerle sınırla ve seni ilgilendirmeyen şeylere girme.”[179]

21343. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Himmetini sadece kendisini ilgilendiren şeylerle sınırlayan kimseye ne mutlu.[180]

bak. 468. Konu, el-Kiyase

 

4028. Bölüm

Himmetin Kısalığı

 

21344. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey insanı yücelikleri talep etmekten alıkoyar: Himmetin kısa oluşu, çareciliğin azlığı ve düşünce zayıflığı.”[181]

21345. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti küçük olursa fazileti yok olur.”[182]

21346. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık himmete sahip olan kimseyle oturup kalkma.”[183]

21347. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostun nimetine haset etmek himmet küçüklüğündendir.”[184]

21348. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Himmeti olmayan kimsenin insanlığı da yoktur.”[185]

21349. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık insanın himmeti olmaz.”[186]

21350. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzular insanların himmetidir.”[187]

21351. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık tamahlardan ve beğenilmeyen himmetlerden Allah’a sığınırım.”[188]

21352. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzun boylu olanın (genelde) himmeti az olur.”[189]

21353. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) İslam’ın zuhurundan önce Taif’de bir şahsın yanına vardı. O şahıs Peygamberi saygıyla ağırladı. Allah Muhammed’i (s.a.a) insanlara gönderdikten sonra da o şahsa şöyle denildi: “Aziz ve celil olan Allah’ın insanlara gönderdiği kimsenin kim olduğunu biliyor musun?” O, “hayır” dedi. Şöyle dediler: “O, Ebu Talib’in yetimi olan Muhammed b. Abdullah’tır. Falan ve filan günde Taif’de senin misafirin oldu, sen de ona ikramda bulundun.”İmam Bakır (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Ondan sonra o şahıs, Peygamber’in (s.a.a) huzuruna vardı, selam verdi, müslüman oldu ve şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Beni tanıyor musun?” Peygamber, “sen kimsin?” Diye buyurdu. O şöyle arzetti: “Ben sizin cahiliyye döneminde falan falan günde Taif’e geldiğinde evine girdiğiniz ve benim de saygıyla sizi ağırladığım evin sahibiyim.”Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hoş geldiniz! İhtiyacını dile.”O şöyle arzetti: “Bana, çobanlarıyla birlikte ikiyüz koyun bağışta bulun.”Peygamber (s.a.a) ona bunu vermelerini emretti ve daha sonra ashabına şöyle buyurdu: “Bu şahsın, İsrailoğullarından olan yaşlı kadının istediği şeyi Musa’dan (a.s) istediği gibi benden isteyecek himmeti yoktu.”Ashap şöyle arzetti: “İsrailoğullarından olan yaşlı kadın Musa’dan ne istedi ki?” Peygamber şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Allah Musa’ya şöyle vahyetti: “Mısır’ı Şam’daki mukaddes topraklara doğru terk etmeden önce, Yusuf’un kemiklerini kendinle götür.”Musa Yusuf’un kabirni aradı, yaşlı bir adam ona şöyle dedi: “Eğer Yusuf’un kabirni bilecek birisi varsa, o da falan yaşlı kadındır.” Musa (a.s) onun peşice adam gönderdi. Yaşlı kadın geldiği zaman Musa ona şöyle buyurdu: “Sen Yusuf’un kabirnin yerini biliyor musun?” O, “evet” diye arzetti: “Musa (a.s) şöyle arzetti: “O halde onu bana göster, ne istersen sana veririm.”Yaşlı kadın şöyle dedi: “İstediğim şeyi aynen bana vermedikçe sana göstermem.”Musa şöyle buyurdu: “Cennet senin olsun.” Yaşlı kadın şöyle dedi: “Hayır, istediğim şeyi ben tayin edeceğim.”Aziz ve celil olan Allah Musa’ya, “Endişe etme ve bırak o tayin etsin,” diye vahyetti. Musa da ona şöyle buyurdu: “Tayin senin iledir.”O şöyle arzetti: “Kıyamet günü cennette seninle aynı derecede olmayı istiyorum.”Resulullah şöyle buyurdu: “İşte bu adamın himmeti onu İsrailoğullarından olan yaşlı kadının istediği şeyi istemekten alıkoydu.”[190]

21354. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu Bedevi’nin isteği ile İsrailoğullarından olan o yaşlı kadının isteği arasında ne kadar büyük fark vardır! Musa dereden geçmek ile emrolunduğunda ve denizin kenarına geldiğinde binekleri yüzünü çevirdi ve geriye döndüler. Musa şöyle arzetti: “Ey Allah’ım! Ne oldu?” Allah şöyle buyurdu: “Sen Yusuf’un (a.s) kabirnin yakınlarındasın, o halde onun kemiklerini de kendinle götür.”Ama kabir yerle bir olduğu için Musa onun yerini bulamadı. Bu yüzden de şöyle sordu: “Sizden birisi, Yusuf’un kabirini biliyor mu?” Şöyle arzettiler: “Eğer bilen birisi varsa da, falan yaşlı kadındır. O nerede olduğunu bilir.”Musa yaşlı kadının peşice adam gönderdi. O, Musa’nın elçilerine şöyle dedi: “Ne istiyorsunuz?” Onlar şöyle dediler: “Musa’nın yanına gel.”Musa’nın yanına gelince de Musa ona şöyle buyurdu: “Sen Yusuf’un kabirnin nerede olduğunu biliyor musun?” O, “evet” dedi. Musa şöyle buyurdu: “O halde onu bana göster.”Yaşlı kadın şöyle dedi: “Hayır Allah’a yemin olsun ki istediğim şeyi bana vermedikçe sana göstermeyeceğim.”Musa ona şöyle buyurdu: “Vereceğim” Yaşlı kadın şöyle dedi: “Senden cennette seninle aynı derecede olmayı istiyorum.”Musa şöyle buyurdu: “Cenneti iste.” Kadın şöyle arzetti: “Hayır, Allah’a yemin olsun ki sen olmadıkça razı olmam.”Musa onu isteğinden alı koymak istediyse de Allah Musa’ya şöyle vahyetti: “Onun istediği şeyi kendisine ver. Zira bu senden bir şeyi azaltmaz” Bunun üzerine Musa yaşlı kadının isteğini kabul etti. Yaşlı kadın da mezarı ona gösterdi. Daha sonra kemikleri getirip denizden geçtiler.”[191]

bak. ed-Dua, 1199. Bölüm

 

4029. Bölüm

Himmeti Karnı Olan Kimse

 

21355. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin tek derdi karnına giren şey olursa değeri de karnında çıkan şey kadar olur.”[192]

21356. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin yiyeceği himmeti olursa değeri de yediği şey ölçüsünce olur.”[193]

21357. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Münezzeh olan Allah’ın kullarından en nefret ettiği kimse tek derdi karnı ve cinsel organı olan kimsedir.”[194]

21358. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tek derdi karnı ve cinsel organı olan kimse hayır ve iyilikten ne kadar da uzaktır.”[195]

Bak. El-Ekl, 99. Bölüm

4030. Bölüm

Himmeti Dünya Olan Kimse

 

21359. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti dünya olursa, dünyadan ayrılınca çok hasret yer.”[196]

21360. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Himmeti dünya olan kimse kaybettiği şeyler yerine hiçbir şey elde edemez ve hiçbir farzı eda edemez.”[197]

21361. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Tek derdi dünya olan kimsenin kıyamet günü mutsuzluğu ve hüznü uzar.”[198]

21362. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin himmeti münezzeh olan Allah nezdindeki şeyler olmazsa arzularına ulaşamaz.”[199]

21363. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalp üç çeşittir: Dünyaya mübtela olan kalp, ahirete mübtela olan kalp ve mevlaya mübtela olan kalp. Dünyaya mübtela olan kalbin nasibi zorluk ve sıkıntıdır. Ahirete mübtela olan kimsenin nasibi yüce derecelerdir. Mevlaya mübtela olan kalbin ise hem dünyası, hem ahireti hem de mevlası vardır.”[200]

bak. ed-Dünya, 1243. Bölüm

 



537. Konu

 

el-Heva

Heva ve Heves

 

F Bihar, 70/73, 46. Bölüm; Terk’uş-Şehevat ve’l-Ehva

F Bihar, 71/358, 88. Bölüm; Men melike nefsihi inde’r-Rağbet

F Vesail’uş-Şia, 11/220, 32. Bölüm; Vucub’ul-İsar Rıza Allah ala heva’in-Nefs

F el-Müheccet’ül-Beyza, 5/87, Kitab-u Riyazet’un-Nefs

 

 

 


bak.

F 81. Konu, el-Cihad (2); 246. Konu, el-Marifet (2); 519. Konu, en-Nefs; 404. Konu, el-Fitne; 445. Konu, el-Kalb; 360. Konu, el-İffet; el-Hikmet, 923-927. Bölümler; el-Haram, 805. Bölüm; el-İhlas, 1039. Bölüm; el-Adavet, 2561. Bölüm; el-İffet, 2759. Bölüm; el-Akl, 2794, 2819, 2825. Bölümler; el-Mal, 3749. Bölüm; el-Kalb, 3392. Bölüm; el-Murakıbet, 1544. Bölüm

 



 

 

4031. Bölüm

Heva ve Heves Tehlikesi

 

Kur'an :

“Hayır; zulmedenler, körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah’ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.”[201]

“Rabbinin katından bir belgesi olan kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen kimseye benzer mi? Bunlar heveslerine uymuşlardır.”[202]

21364. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves mihnetlerin esasıdır.”[203]

21365. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz nefse itaat ve heva ve heveslere uymak her mihnetin esası ve her sapıklığın başıdır.”[204]

21366. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heves fitnenin merkebidir.”[205]

21367. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz fitnelerin başlangıç noktası hakikatte uyulan istekler ve bidat olarak çıkarılan hükümlerdir…” [206]

21368. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves aşağılıkların en aşağılığına yuvarlanmaktır.”[207]

21369.  Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz heva sahibini yere serdiği için heva olarak adlandırılmıştır.” [208]

21370. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves iki düşmandan en büyüğüdür.”[209]

21371. İmam Ali (a.s) “Sultanların en galibi ve en güçlüsü sorulunca şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves.” [210]

21372. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves helak edici bir arkadaştır.”[211]

21373. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves gençlik cehaletidir.”[212]

21374. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heves insanı yok eder.”[213]

21375. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Heva ve hevesten Allah’a sığınınız.”[214]

21376. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın afeti hevestir.”[215]

21377. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En helak edici şey hevestir.”[216]

21378. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İblis şöyle dedi: Ben günahlarla onları helak edeceğim ve onlar mağfiret dilemekle beni helak edeceklerdir. Dolayısıyla böyle gördüğüm için onları hevesleri vasıtasıyla helak ettim, zira bu taktirde kurtuluşa erdiklerini sanıyorlar ve bu yüzden de mağfiret dilemiyorlar.”[217]

21379. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nefsine eziyet etmekten çekin ve Allah’a isyan hususunda heva ve hevesine uyma. Zira aksi takdirde kıyamet günü nefsin seninle düşmanlığa kalkışır, birbirinizle lanetleşirsiniz. Meğer ki Allah-u Teala rahmetiyle bağışlasın ve örtsün.”[218]

 

4032. Bölüm

Şehvetlerin Tehlikesi

 

Kur'an :

“Onların ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir.”[219]

“Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa girmenizi isterler.”[220]

21380. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetler öldürücü zehirlerdir.”[221]

21381. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetler şeytanın tuzaklarıdır.”[222]

21382. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvet iki saptırandan biridir.”[223]

21383. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetlerden uzak durun, şüphesiz şehvetler sizleri günah işlemeye ve kötülüklere akın etmeye sürükler.”[224]

21384. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetler afetlerdir.”[225]

21385. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim şehvetlere koşarsa afetler de ona doğru koşar.”[226]

21386. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Nefsini şehvetlerden alıkoy ki afetlerden salim kalasın.”[227]

21387. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvet ve gazabın hususunda aşırı gitme ki adını kötüye çıkarır.”[228]

21388. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetin tatlılığını rezaletin utancı karartır.”[229]

21389. Allah-u Teala İsa’ya (a.s) şöyle öğüt vermiştir: “Ey İsa! Sakın uyanıkken günah işleme, farkındayken gafil olma, nefsini helak edici şehvetlerden ayır ve seni benden uzak tutan her istekten uzaklaş.”[230]

21390. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki Allah’a itaat zorluk ve isteksizlikle, Allah’a isyan ise, lezzet ve isteklerle iç içedir.”[231]

21391. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennet hoşa gitmeyen şeylerle sarılmıştır, cehennem ise isteklerle örtülmüştür.”[232]

 

4033. Bölüm

Lezzetlerin Tehlikesi

 

21392. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lezzetler fesat çıkarıcılardır.”[233]

21393. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lezzetler gaflet ettirirler.”[234]

21394. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Afetlerin başı lezzetlere tutkunluktur.”[235]

21395. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lezzetlere ihtiras duyduğu halde lezzetler vasıtasıyla helak olmayan kimse çok azdır.”[236]

21396. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her lezzet miktarınca hüzün vardır.”[237]

21397. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir çok lezzette ölüm vardır.”[238]

21398. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a karşı işlenen günahlardan lezzet alırsa Allah onu hor kılar.”[239]

 

4034. Bölüm

Heva ve Heves İbadet Edilen Bir İlahtır

 

Kur'an:

“Hevesini kendine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” [240]

“Heva ve hevesini ilah edinen, bilgisi olduğu halde Allah’ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?” [241]

21399. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves ibadet edilen bir ilah, akıl ise beğenilmiş bir dosttur.”[242]

21400. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu göğün altında Allah’ın yerine kendine ibadet edilen hiçbir ilah Allah nezdinde, tabi olunan nefsin isteklerinden daha büyük (nefret edilen) değildir.” [243]

21401. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil kimse şehvetinin kölesidir.”[244]

bak. ed-Dunya, 1239, 1240. Bölüm

 

4035. Bölüm

Heva ve Heves Basireti Kör Eder

 

Kur'an :

“Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah’ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azâb vardır.”[245]

21402. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere heva ve hevesten uzak durmayı tavsiye ediyorum. Zira heva ve heves insanı körlüğe çağırır ve heva ve heves dünya ve ahirette sapma sebebidir.”[246]

21403. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heves körlüğün ortağıdır.”[247]

21404. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sen heva ve hevesine uyarsan heva ve heves seni sağır ve kör yapar. Ahiretini mahveder ve seni yok eder.”[248]

21405. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz heva ve hevesinizi kendinize egemen kılacak olursanız sizi kör ve dilsiz kılar ve sizi yok eder.[249]

21406. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim heva ve hevesine uyarsa heva ve hevesi onu; kör, sağır, hor ve sapık yapar.” [250]

21407. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Allah’ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah’ın kendisine yardım ettiği ki­şidir... Şehvet elbisele­rinden soyunmuş, bütün üzüntü ve kederlerinden kur­tulmuş da, tek bir üzüntüyle baş başa kalmıştır. Körlük sıfatından çıkmış, heva ve heves ehlinden ayrılmıştır.”[251]

bak. el-Muhabbet (1), 653. Bölüm; ed-Delalet, 2380. Bölüm

 

4036. Bölüm

Heva ve Hevesin Başlangıcı ve Sonu

 

21408. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve hevesin sizlere galip gelmesinden sakının. Şüphesiz bunun evveli fitne, sonu ise mihnettir.”[252]

21409. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetin başlangıcı mestlik, sonu ise yok olmaktır.”[253]

21410. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetlerin kalplerinize üstün gelmesinden sakının, zira şehvetlerin başlangıcı kulluk, sonu ise helak olmaktır.”[254]

 

4037. Bölüm

Şehvetle Arkadaş Olanın, Nefsi Hasta Olur

 

21411. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetle arkadaş olanın ruhu hasta, aklı ayıplı olur.” [255]

21412. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetini, terk etmekle tedavi etmeyen kimse sürekli hasta olur.”[256]

21413. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetler öldürücü hastalıklardır. En üstün ilaç ise şehvetler karşısında sabretmektir.”[257]

21414. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvete uymak en kötü hastalıktır.”[258]

bak. el-Kalb, 3403. Bölüm

 

4038. Bölüm

Şehvete Kulluktan Sakınmak

 

21415. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetler cahili köle eder.”[259]

21416. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetin kulu insana kul olan kimseden daha zelildir.”[260]

21417. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetinin kendisine galip geldiği ve tamahlara köle olmuş kimse nefsini lekelemiş olur.[261]

21418. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetin kulu esaretten çıkmayan bir esirdir.”[262]

21419. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice akıl, emir olan heva ve hevesin emri altında esirdir.”[263]

bak. el-Hurriye, 782. Bölüm

 

4039. Bölüm

Gizli Şehvetlerden Sakındırmak

 

21420. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gizli şehvetten sakınınız. Tıpkı alimin mecliste (halkın) oturmasını sevmesi gibi.”[264]

21421. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım gözlerimin işaretlerin­i, faydasız sözlerimi, kalbi­min yersiz istekle­rini ve dilimin sürçmelerini ba­ğışlamanı diliyorum.”[265]

bak. Eş-Şirk, 1992. Bölüm; en-Nezer, 3886. Bölüm

 

4040. Bölüm

Heva ve Hevese Uymak

 

Kur'an :

“Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlıklardan olan kişinin olayını anlat.”

“Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.”[266]

bak. Kehf, 28, Ta-Ha, 16, Muhammed, 16, Rum, 29, Sad, 26, Kamer, 3

21422. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsine şehvetler hususunda uyarsa ona helak olma hususunda yardım etmiş olur.”[267]

21423. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim heva ve hevesine tabi olursa ahiretini dünyasına satmış olur.”[268]

21424. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heve ve hevesine tabi olmaktan sakın. Zira bu seni her türlü sıkıntıya düşürür.”[269]

21425. İmam Rıza (a.s), şöyle buyurmuştur: “Çıkışı kolay, inişi zor olan yükseklikten sakın. Nefsinin heva ve hevesine uymaktan sakın. Zira nefsinin hevası onun helak olmasına sebep olur.”[270]

21426. İmam Kazım (a.s) Abdurrahman b. Haccac’a şöyle buyurmuştur: “Çıkışı kolay, inişi zor olan yükseklikten sakın.” Abdurrahman şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s) şöyle buyururdu: “Nefsini heva ve hevesine bırakma. Zira nefsinin hevası, nefsinin helak olmasına sebep olur ve nefsini heves ettiği şeye terk etmen, nefis için sıkıntı sebebi olur. Nefsini heves ettiği şeyden alı koyman ise, onun için derman olur.”[271]

21427. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Bu nefisleri eziniz. Şüphesiz nefisler şehvetlere meyleder; eğer onlara itaat ederseniz sizi en kötü akıbete sürüklerler.”[272]

21428. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanınızdan sakındığınız gibi heva ve heveslerinizden de sakınınız. Zira insan için heva ve hevesine uymaktan ve dilinin biçtiklerinden  daha kötü bir düşman yoktur.”[273]

21429. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nice şehvet bir an bile sürmediği halde çok uzun hüzünlere sebep olur.”[274]

21430. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice bir anlık şehvetin uzun hüzünler meydana getirir” [275]

bak. el-Ummet, 127, 128. Bölümler

 

4041. Bölüm

Heva ve Hevese Muhalefet Göstermek

 

Kur'an:

“Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.”[276]

21431. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve hevese muhalefet aklın şifasıdır.”[277]

21432. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve hevesine muhalefet eden kimse ilme itaat eder.”[278]

21433. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Aklı korumak heva ve hevese muhalefet ve dünyadan yüz çevirmekledir.”[279]

21434. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin başı heva ve hevese muhalefet etmektir.”[280]

21435. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin esası heva ve hevese muhalefet etmektir.”[281]

21436. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın başı nefisle mücadele etmektir.”[282]

21437. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “.Nefsine muhalefet et ki güvenlikte olasın” [283]

21438. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsine muhalefet et ki doğru yolda karar kılasın.”[284]

21439. İmam Sadık (a.s) kendisine, “rahatlık yolu nerededir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Heva ve heveslere muhalefet etmektedir.”Kendisine şöyle arzedildi: “O halde kul ne zaman rahatlığa erişebilir?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Cennete girdiği ilk gün.”[285]

21440. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıldan kılavuzluk dile ve isteklerine muhalefet et ki kurtuluşa erişesin.”[286]

21441. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsi isteklerinden alıkoymak en büyük cihattır.”[287]

21442. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peşin olan şehveti görmediği vaad sebebiyle terk eden kimseye ne mutlu!” [288]

21443. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde nefsinin arzularından kaçan, nefsinin hevasını kökünden söküp atan kimseye Allah rahmet etsin. Çünkü nefsini heveslerden ayırmak en zor işlerdendir. Gerçekten de nefis insanı sürekli günaha ve heveslere sürükler.”[289]

21444. İmam Ali (a.s), dini kardeşini nitelendirirken şöyle buyurmuştur: “İki işle karşılaşınca, hangisinin nefsine daha yakın olduğuna bakar, ona muhalefet ederdi.”[290]

21445. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse şehvetini öldürendir.”[291]

21446. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Şehveti ölmüştür.”[292]

21447. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Allah nezdinde insanların en üstünü aklını ihya eden, şehvetini öldüren ve nefsini ahireti için sıkıntıya sokandır.”[293]

21448. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah’ın yolunu kat eden kimsenin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “O, (seyr-u sülük ehli ilim ve fikirle donarak) aklını diriltmiş, şehvetlerini öldürmüş, böylece cismi incelmiş ve bir deri bir kemik kalmıştır.”[294]

21449. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetini öldürmeyen kimse zühdün gerçeğine nasıl ersin.”[295]

21450. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e selam gönder ve bizi kalplerini şehvet kapısının yüzüne kapatan, kendilerini gafletten kurtaran, hayatın acılığını kendilerine tatlandıran, yeryüzünü kendilerine yumuşak yatak kılan ve kurtuluş ipine ve esenlik kulpuna tutunan kimselerden kıl.”[296]

21451. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), bir münacaatında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Kalbim ve dilim sana aittir, kurtuluşum ve emanım senin elindedir. Gizli ve açığımı bilen sensin. O halde kalbimin sayfasını düşmanlık ve kinden temiz kıl, dilimi çirkin şey söylemekten suskun kıl. İçimi heveslere bağlılıktan temizle, beni emanınla tatsızlıklardan koru, içimi seni gözetici kıl. Dışımı sana itaat ile uyumlu kıl, bana ruhani bir beden, semavi bir kalp ve sana bağlı bir himmet bağışla.”[297]

 

4042. Bölüm

Heva ve Hevesle Savaşmak

 

21452. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İki zıddın bir biriyle zıtlaştığı gibi şehvet ile zıtlaşın ve düşmanın düşmanla savaştığı gibi şehvet ile savaşın.”[298]

21453. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Rakibin rakibine galip geldiği gibi heva ve hevesine galip gel ve düşmanın düşmanıyla savaştığı gibi onunla savaş.”[299]

21454. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Düşmanından önce isteklerine galip gelmesi akıllı kimse üzerinde bir haktır.”[300]

21455. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsinize adetleri terketme hususunda üstün gelmeye çalışını ki adetlere galip gelesiniz ve nefsani isteklere karşı savaş açın ki onlara musallat olasınız.”[301]

21456. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsteklerine galip gelen ve arzularını yalanlayan kimseye Allah rahmet etsin.”[302]

21457. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve hevesine galip olan ve dünyanın kandırıcı iplerinden kaçan kimseye Allah rahmet etsin.”[303]

21458. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve heveslerinize galebe çalın ve onlarla savaşın. Şüphesiz onlar sizi esir edecek olursa en uzak yok oluş yerlerine sokar.”[304]

21459. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İştiyakı güçlenmeden önce şehvetine üstün gel. Zira eğer kudret elde ederse sana musallat olur, seni ardından sürükler ve artık onun karşısında direnç gösteremezsin.”[305]

bak. 81. Konu, el-Cihad, (2)

 

4043. Bölüm

Kurtuluş Şehvetlere Muhalefettedir

 

21460. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Nefsine, ona sırt çevirerek yönel.”[306]

21461. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Nefse hizmet etmek, onu lezzetlerden ve azıklardan korumak, ilim ve hikmetler vesilesiyle nefsini ram etmek, ibadet ve itaatler vesilesiyle çaba göstermektir. Nefsin kurtuluşu işte bundadır.”[307]

21462. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsine isteklerini vesmezse kurtuluşuna ulaşmış olur.”[308]

21463. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kurtuluş, şehvete muhalefettedir.”[309]

21464. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsin kurtuluşu, nefse muhalefettedir.”[310]

21465. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin için iki iş ortaya çıkar ve hangisinin daha iyi ve doğru olduğunu bilmezsen onlardan hangisinin heva ve hevesine daha yakın olduğuna bir bak ve ona muhalefet et. Zira bir çok doğrular nefsin heva ve hevesine muhalefet etmekte gizlidir.”[311]

 

4044. Bölüm

Heva ve Hevesin Akla Galebe Çalması

 

21466. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin nefsani istekleri güçlenirse iradesi zayıflar.”[312]

21467. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve hevesin galebe çalması, din ve aklı bozar.”[313]

21468. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Kötülüğün sebebi, şehvetin galebesidir.”[314]

21469. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dizginini isteklerinin eline verirse şeytan ona musallat olur.”[315]

21470. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime şehveti galebe çalarsa nefsi salim kalmaz.”[316]

21471. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ateşten kurtulanlar çok azdır. Çünkü heva ve dalalet galebe çalar.”[317]

21472. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehvetlere vurulan her kalpte takva ve sakınmanın yer etmesi haramdır.”[318]

21473. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvet zincirine vurulmuş her aklın hikmetten nasiplenmesi haramdır.”[319]

21474. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehvetlerle huzur bulan bir kalbin göklerin melekutunda gezmesi haramdır.”[320]

21475. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin aklına hevası üstün gelirse rüsva olur.”[321]

21476. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim şehvetine tabi olursa istekleri ona üstün gelir.”[322]

21477. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetin üstün gelişi günahtan korunmayı ortadan kaldırır ve insanı helake sürükler.”[323]

21478. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetin alevlenmesi canın helak olmasına neden olur.”[324]

21479. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şehvetlerin hakimiyetinden sakının. Şüphesiz şehvetlerin hazır olanı kınanmış, geleceği ise vahimdir.”[325]

21480. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva sadece şehvetin galebesiyle bozulur.”[326]

21481. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en mutsuzu istekleri kendisine galebe çalan, böylece dünyasını helak eden, ahiretini ise bozan kimsedir.”[327]

21482. İmam Ali (a.s) Peygamberin gönderilişi hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah onu insanlar şaşkınlık içinde delalete düşmüş­ken gönderdi. Fitneye dalmışlar, heva ve hevesleri onları azdır­mıştı.”[328]

21483.  Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İzzet ve celalime andolsun ki kul isteğini benim isteğime tercih ederse işini perişan eder, dünyasını kendisine karmaşık kılar, kalbini onunla meşgul ederim ve ona dünyadan sadece kendisine taktir ettiğim şeyi veririm.”[329]

bak. el-İnsan, 313. Bölüm, 1553. Hadis

 

4045. Bölüm

Aklın Heva ve Hevese Galebe Çalması

 

21484. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Hilim, örten bir perdedir. Akıl, keskin bir kılıçtır. Öyleyse ahlakî ayıplarını hilimle ört; heva ve hevesini ise aklınla öldür.”[330]

21485. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsteklerine galip gelen kimse kurtuluşa ermiş ve nefsani güdülerine malik olmuştur.”[331]

21486. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce derecelere ermek isteyen kimse isteklerine galebe çalmalıdır.”[332]

21487. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın kılavuzluğuyla kendini isteklerin tehlikesinden koru ve istekler galebe çalınca da ilmin kılavuzluğu ile durup dayan.”[333]

21488. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul dinini şehvetine tercih etmedikçe asla imanının hakikati kemale ermez ve şehvetini dinine tercih etmedikçe de asla helak olmaz.”[334]

21489. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Nefsine sahip olan, şehve­tini yenen ve akıllarıyla bakanların sakındığı gibi sakının.”[335]

21490. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakat heyhat! Nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeye götürmesi nasıl mümkün olabilir!” [336]

21491. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Allah’ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah’ın kendisine yardım ettiği ki­şidir. O, Allah’ın dininin madenlerinden, arzının direklerindendir. Adaleti kendisine farz kılmış­tır. Adaletinin ilk uygulaması, kendisini heva ve heves­lerinden uzaklaştırmasıdır.”[337]

bak. el-İnsan, 313. Bölüm;1553. Hadis

 

4046. Bölüm

 İnsanların En Güçlüsü Heva ve Hevesine Galip Gelendir

 

21492. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsine karşı güçlü olursa güçlülüğün zirvesine ulaşmış olur.”[338]

21493. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en cesuru isteklerine üstün gelen kimsedir.”[339]

21494. Süleyman (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz nefsinin isteklerine galip gelen kimse tek başına bir şehri fetheden kimseden daha güçlüdür.”[340]

21495. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en güçlüsü, ilmiyle isteklerine karşı üstün gelen kimsedir.”[341]

21496.  Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz güçlü kimse insanlara galip gelen kimse değildir. Asıl güçlü kimse nefsine galip gelen kimsedir.”[342]

21497. Resulullah (s.a.a), aralarında, “pehlivanlar taşı” adındaki bir taşı kaldırmakta olanın bulunduğu ve kendilerinin de şaşkınlıkla izlediği bir gruba rastlayınca şöyle buyurmuştur: “Sizlere bu şahıstan daha pehlivan olanının kim olduğunu söyleyeyim mi? O kimse birisi kendisine sövdüğünde hilim gösterip, nefsine galebe çalan ve kendi şeytanına ve karşı tarafın şeytanına üstün gelen kimsedir.”[343]

bak. el-Gazab, 3074. Bölüm

 

4047. Bölüm

Şehveti Güçsüz Kılan Şey

 

21498. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hikmet (akıl) ne kadar güçlü olursa şehvet de o kadar zayıf olur.”[344]

21499. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklı kamil olan kimse şehvetleri hor ve hakir sayar.”[345]

21500. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Bir şeyi yapabilme hususunda) kudret çoğaldıkça (o şeye karşı) şehvet azalır.”[346]

21501. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl kemale erince şehvet azalır.”[347]

21502. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İffet şehveti zayıflatır.”[348]

21503. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsini yüce tutarsa şehvetler gözünde küçülür.”[349]

21504. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Allah’tan düşüncesiyle kalbini (korku) saran, akıllı kişinin korktuğu gibi kor­kun. Zühd ile şehvetlerini öldürmüş…[350]

21505. Allah-u Teala Musa’ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Sonunda kabirde sukünet edeceğini hatırla. Bu hatırlama seni bir çok şehvetlerden alıkoyar.”[351]

21506. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kalıcı yurdu severse lezzetleri unutur.”[352]

21507. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim cennete iştiyak duyarsa şehvetlere gözünü kapar.”[353]

21508. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Her lezzet ile zail oluşunu, her nimet ile intikal edişini, her bela ile kalkışını hatırla! Şüphesiz bu, nimet için daha kalıcı, şehveti kaldırıcı, yersiz sevinçleri giderici, kurtuluşa en yakın, hüzünleri dağıtmaya ve hedefe ulaştırmaya en layıktır.”[354]

bak. el-Mevt, 3728, 3729. Bölümler

 

4048. Bölüm

Aklı Güçlendiren Şey

 

21509. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsi ezerek şehvete karşı dayan ki zafere erişesin.”[355]

21510. İmam Ali (a.s), Şam’a doğru gönderdiği orduya komutan tayin ettiği Şureyh b. Hani’ye şöyle buyurmuştur: “Bil ki eğer nefsini sevdiğin pek çok şeyden alıkoymazsan, arzuların seni pek çok zarara sokar. Nefsine engel ol, onu (hatalara karşı) kontrol et…”[356]

21511. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini aldat ki sana itaat etsin.”[357]

21512. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsmetin yardımcı olmadığı kimse şehvete karşı nasıl sabredebilir?” [358]

bak. el-Akl, 2814, 2820. Bölümler

 

4049. Bölüm

İtaatlerin En Üstünü Şehvetleri Terk Etmektir

 

21513. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün sakınma şehvetlerden uzak durmaktır.”[359]

21514. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehveti terk etmek takvanın başıdır.”[360]

21515. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün itaat lezzetlerden uzak durmaktır.”[361]

21516. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetleri terk etmek en üstün ibadet ve en güzel adettir.”[362]

21517. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim öfkelendiğinde veya bir şeye rağbet gösterdiğinde veya korktuğunda veya bir şeye heveslendiğinde bundan sakınırsa Allah bedenini ateşe haram kılar.”[363]

21518. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ruhunu şehvetlerin kirliliğinden temiz tut ki yüce derecelere ulaşasın.”[364]

21519. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en iyisi ruhunu şehvetlerden koruyan, öfkesini ezen ve Rabbini hoşnut eden kimsedir.”[365]

 

4050. Bölüm

Her kim Şehvetine Galebe Çalarsa, Aklı Aşikar Olur

 

21520. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim şehvetine galip gelirse aklı zahir olur.”[366]

21521. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Heva ve heves karşısında akla yardım et ki akla sahip olasın.”[367]

21522. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin ilmi, nefsinin heva ve hevesine üstün gelirse, bu ilim faydalıdır. Her kim de şehvetini ayaklar altına alırsa, şeytan onun gölgesinden kaçar.”[368]

21523. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim şehvetine malik olmazsa aklına da malik olamaz.”[369]

21524. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetine üstün gel ki hikmet senin için kemale ersin.”[370]

21525. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetle akıl olmaz.”[371]

21526. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kalpte hikmet şehvetle birlikte yer etmez.”[372]

21527. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvet ve hikmet bir araya gelmez.”[373]

bak. en-Nübüvvet (1), 3770. Bölüm

 

4051. Bölüm

Her kim Şehvetine Galip Gelirse Nefsine Sahip Olur

 

21528. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsini lezzetlerin güdülerinden koruyan kimse nefsinin malikidir ve onu ihmal eden kimse ise helak olucudur.”[374]

21529. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehvetlerin galebesi en büyük helak ve şehvetlere egemen olmak ise en yüce egemenliktir.”[375]

21530. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük egemenlik nefse egemen olmaktır.”[376]

21531. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emirlerin en yücesi isteklerinin kendisine emir olmadığı kimsedir.”[377]

21532. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsine hakim olursa işi yücelir ve herkime de nefsi malik olursa makamı alçalır.”[378]

21533. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsine galebe çalan, nefsinin kendisine üstün gelmediği, nefsine malik olan ve isteklerinin kendisine malik olmadığı kimseye ne mutlu!” [379]

21534. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ayıptan münezzeh olmak, şehvete hakim olmakla hasıl olur.”[380]

 

4052. Bölüm

Her Kim Heva ve Hevesine Üstün Gelirse Dünya Mecburen Ona Yönelir

 

21535. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İzzet ve celalime andolsun ki... Kul kendi heva ve hevesini benim heva ve hevesime tercih etmeyinceye kadar meleklerimi ona koruyucu kılarım. Gökleri ve yeri onun rızkına kefil kılarım. Her tacirin ticaretinin ardından onu düşünürüm ve dünya isteyerek (veya zelilane) bir şekilde ona yönelir”[381]

21536. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “İzzetime andolsun ki kul heva ve hevesini benim hevesime tercih etmediği taktirde ecelini gözünün önünde tutar, gök ve yerleri rızkına vekil kılar ve her tüccarın ticaretinin ardından onun düşüncesinde olurum.”[382]

21537. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “İzzetime andolsun ki kul heva ve hevesini benim hevesime tercih etmediği taktirde himmetini ahirete yöneltir, kalbini güçlü kılar, gök ve yerleri kendine kefil kılarım ve dünya isteyerek (veya zelil bir şekilde) ona yönelir.” [383]

21538. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İzzet, celal, azamet, büyüklük ve makam yüceliğime andolsun ki kul, dünyalık bir iş hususunda benim isteklerimi kendi isteklerinden öne geçirirse, ona nefis zenginliği bağışlarım, himmetini ahirete yöneltirim, gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tacirin ticaretinin ardından onu düşünürüm.”[384]

21539. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: İzzet, celal, azamet ve makam yüceliğime andolsun ki kul benim isteğimi kendi isteğine tercih ettiği taktirde işini ve hayatını düzene koyarım. Gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tacirin ticaretinin ardından onu düşünürüm.”[385]

21540. İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem’e yaptığı öğütlerinden birinde şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İzzet ve celalime andolsun ki kul benim isteklerimi kendi isteklerine tercih edince ona nefis zenginliği bağışlarım, himmetini ahirete yöneltirim, işini düzene sokarım, gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tüccarın ticaretinin ardından onu düşünürüm.”[386]

21541. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehveti reddetmek şehvet için yok edicidir. Şehveti gidermek ise onun daha güçlü kılar.”[387]

bak. et-Ticaret, 445. Bölüm, ed-Dünya, 1217. Bölüm

 



538. Konu

 

el-Vedia

Emanet

 

 

 

F Bihar, 103/174, 12. Bölüm; el-Vedie

F Vesail’uş-Şia, 13/218; Kenz'ul-Ummal, 16/631, Kitab’ul-Vedie

 

 

 


bak.

F 24. Konu, el-Emanet; 154. Konu, el-Hıyanet

 



 

 

4053. Bölüm

Emanet

 

Kur’an :

Kitab ehli arasında kantarla emanet bıraksan onu sana ödeyen ve bir dinar emanet etsen tepesine dikilmedikçe onu sana ödemeyen vardır. Bu, onların, “kitapsızlara (Yahudi olmayanlara) karşı üzerimize bir yol (isteme hakkı) yoktur” demelerindendir. Onlar bile bile Allah’a karşı yalan söylemektedirler.”[388]

bak. Bakara, 283, Nisa, 58, Mü’minun, -8, Mearic, 32

21542. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun emaneti eda etme hususunda hırslı olduğu bilince Allah-u Teala onun adına emaneti eda eder. O halde eğer ölürse ve emanet geri çevrilmemişse, Allah-u Teala onun emaneti eda etme hususunda hırslı olduğunu bildiğinden, ölümünden sonra emaneti onun adına eda edecek birini tayin eder.”[389]

21543. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sana hıyanet eden birine sen de hıyanet etme. Aksi taktirde onun gibi olursun.”[390]

21544. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine emanet verilen kimse ve ticaret için kendisine sermaye teslim edilen kimse emindir. (Zarar gördükleri taktirde sorumlulukları yoktur.)”[391]

21545. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emanet olarak bırakılan (ve altın ve gümüş cinsinden olmayan) bir şeyin zarar gördüğü taktirde kefareti yoktur.”[392]

21546. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emin olarak görülen kimsenin zemaneti yoktur. Sorumluluğu yoktur.” [393]

21547. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisine bir emanet verilen kimsenin o mala hıyanet etmedikçe sorumluluğu yoktur. Hakeza emanet alan kimse de hıyanet etmediği taktirde bir sorumluluk taşımaz.”[394]

bak. el-Kafi, 5/238,

 

4054. Bölüm

Allah’ın Emanetleri

 

21548. İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Allah, onları vahyin eminleri ola­rak yaratmış, onlara peygamberleri için emir ve nehiy ema­netleri yüklemiş…[395]

21549. İmam Ali (a.s), peygamberlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Birbiri ardınca her dönemde peygamberlerin velisiyle mesajlarını insan­lara ulaştırmış ve insanlarla ahitleş­miştir. Peygamberi­miz Muhammed (s.a.a) vesilesiyle de hüc­cet tamam olmuş…[396]

21550. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey insanlar! Allah için olsun, korumasını emrettiği kitabını ve size emanet ettiği hakları korumaya çalışın. Çünkü şanı yüce olan Allah sizi boş yere yarat­madığı gibi, başıboş bırakıp atmadı.”[397]

21551. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım nefsimi; bahşettiğin nimetlerden alacaklarının ilki, bana verdiğin emanetlerden geri alacaklarının evveli karar kıl!” [398]

21552. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah , kendine aklı emanet ettiği bir kimseyi, bir gün onunla kurtarır.[399]

21553. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyetinin sonunda şöyle buyurmuştur: Dinini, dünyanı Allah’a emanet et. Şu tez geçen dünyada da, az zaman sonra gelecek ahirette de akibetinin hayırlı olmasını dile. ve’s-Selam.”[400]

bak. el-Emanet, 305. Bölüm

 



539. Konu

 

el-İrs

Miras

 

F Bihar, 104/326, Ebvab’ul-Miras

F Vesail’uş-Şia, 17/373, Kitab’ul-Feraiz ve’l-Mevaris

F Kenz'ul-Ummal, 11/3-82; Kitab’ul-Feraiz

F Kenz'ul-Ummal, 5/625, İrs’ul-Enbiya

 

 

 



 

 


4055. Bölüm

Miras

 

Kur’an :

“Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kızın hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kadınlar ikinin üstünde ise, bırakılanın üçte ikisi onlarındır. Eğer bir ise yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa ana babadan her birine altıda biri; çocuğu yoksa ve anası babası ona varis olursa anasına üçte bir düşer. Ölenin kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. (Bütün bunlar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan menfaatçe hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bunlar Allah tarafından tespit edilmiştir. Doğrusu Allah bilendir, hikmet sahibi olandır.”[401]

Bak. Nisa, 7-12, 32-33, 127,176; Meryem, 6, Neml, 16, Fecr, 19

21554. Tebersi Mecme’ul-Beyan’da şöyle diyor: “Cabir b. Abdillah’dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben hastalandım, Resululullah (s.a.a) ve Ebu Bekir yaya olarak beni ziyarete geldiler. Bu esnada ben kendimden geçtim. Peygamber bir miktar su istedi, abdest aldı, ondan bir miktarını üzerime serpti, ben kendime geldim ve şöyle arzettim: “Ey Allah’ın Resulü! Malıma ne yapayım?” Resulullah (s.a.a) sustu, bu esnada benim hakkımda mevaris (miraslar) ayeti nazil oldu.”

Bazıları şöyle demişlerdir: “Bu ayet şair Hassan’ın kardeşi Abdurrahman hakkında nazil olmuştur. Sebebi de şuydu: O vefat etti ve geriye bir eş ve beş kardeşi kaldı. Varisleri gelip malını kendileri için aldılar, eşine bir şey kalmadı. Abdurrahman’ın eşi, bu konuyu Allah Resulüne (s.a.a) şikayet etti. Bu esnada Allah mevaris (miraslar) ayetini nazil buyurdu. Bu görüş, Sediyy’den nakledilmiştir.

Bazıları ise şöyle demişlerdir: “Miras ölen kimsenin çocuklarına ait idi, vasiyet ise baba, anne ve akrabalara özgüydü. (Yani ölen kimse malından anne babasına ve akrabalarına bir şeyin ulaşmasını istiyorsa, vasiyet etmeliydi) Ama Allah bu kanunu iptal etti ve mevaris (miraslar) ayetini nazil buyurdu. Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah miras tayini işini mukarreb bir meleğe veya mürsel bir peygambere bırakmak istemedi. Aksine şahsın geriye bıraktığı malların bölüştürülmesini bizzat üstlendi. Her haklının hakkını ona eda etti.”Bu görüş İbn-i Abbas’tan nakledilmiştir.”[402]

21555. Cabir b. Abdillah şöyle diyor: “Resulullah ve Ebu Bekir Beni Seleme ile birlikte yaya olarak beni ziyarete geldiler. Peygamber benim bir şey derk etmediğimi anlayınca, bir miktar su istedi, abdest aldı, daha sonra onu yüzüme serpti. Ben kendime geldim ve şöyle arzettim: “Ey Resulullah! Malıma ne yapmamı emredersiniz?” Bu esnada şu ayet nazil oldu: “Yusikumullah...”[403] (Allah size vasiyet eder.)” [404]

21556. İmam Sadık (a.s), “neden erkek çocuğunun miras hakkı kız çocuğunun iki katıdır?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Çünkü kadına ne savaş cephelerine gitmek farzdır, ne bir nafaka vermek, ne de diye ödemek. Bütün bunlar erkeklerin sorumluluğuna bırakılmıştır.”[405]

21557. İmam Askeri (a.s), hakeza aynı soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Kadının boynunda ne cihat vardır, ne nafaka, ne de diye. Aksine bu görevler erkeğin sorumluluğuna bırakılmıştır.”

Ravi şöyle diyor: “İçimden şöyle dedim: “Daha önce bana söylendiği üzere İbn-i Ebi’l-Evca da bu soruyu İmam Sadık’a (a.s) sormuş, o da aynı cevabı vermişti.”Ebu Muhammed (a.s) bana yöneldi ve şöyle buyurdu: “Doğrudur, bu soru İbn-i Ebi’l-Evca’nın sorusudur ve hepimizin cevabı da birdir.”[406]

21558. İmam Rıza (a.s), aynı soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Kadınlara kalan mirasın erkeklerin payının yarısı oluşunun sebebi şudur ki, kadın evlenince alıcı, ama erkek vericidir. Bu sebeple de erkeklerin payı fazladır. Erkeğin payının kadının payının iki katı oluşunun bir diğer sebebi de şudur ki kadın eğer ihtiyacı olursa, erkeğin kefaleti altındadır ve erkek onun işlerinin giderini temin etmek ve nafakasını ödemekle mükelleftir. Ama kadın ne erkeğin geçimini temin etmekle mükelleftir, ne de erkeğin ihtiyacı olduğu taktirde ona nafaka verme görevi vardır. İşte bu sebeplerden dolayı Allah-u Teala erkeklerin payını arttırmıştır. Nitekim Aziz ve celil olan Allah da şöyle buyurmuştur: Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından infak etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler[407]

21559. İmam Sadık (a.s) aynı soruya cevab olarak şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kadınlar için taktir ettiği mehir için…” [408]

21560. Hişam b. Salim şöyle diyor: “İbn-i Ebi’l Evca, Muhammed b. Ebi Nu’man-i Ehvel’e şöyle dedi: “Bu zayıf ve çaresiz ne suç işlemiştir ki sadece (mirastan) bir payı vardır, ama güçlü ve zengin olan erkeğin iki payı vardır?” Ehvel şöyle diyor: “Ben bu sözü İmam Sadık (a.s) için naklettim. İmam şöyle buyurdu: “Zira kadın ne diyet ödemekle mükelleftir, (kadının) ne nafaka vermesi farzdır, ne de cihat etmesi. İmam başka hususlarda sıraladı. Bütün bu görevler erkeğin sorumluluğundadır. Bu sebeple erkek için iki pay, kadın için ise bir pay göz önünde bulundurulmuştur.”[409]

 

Birkaç Bölümde İlmi İnceleme

 

1-Mirasın Ortaya Çıkışı

Miras, yani hayattaki bazı kimselerin ölünün bıraktığı mala sahip olmaları, insan toplumlarında geçerli olan en eski geleneklerden biridir. Ümmetlerin ve milletlerin elimizdeki tarihleri bu geleneğin ne zaman başladığını göstermekten acizdir.

Miras olayının bir gelenek olmasının yanı sıra işin tabiatı da bunu gerektiriyor. Çünkü toplum halinde yaşayan insanın tabiatını dikkatle incelediğimizde görüyoruz ki o, sahipsiz malı kendi ihtiyaçları için kullanma konusunda istekli ve arzuludur. Engelsiz olarak sahip olabildiği malı kullanmak onun en köklü adetlerindendir. Yine şunu görüyoruz ki, gerek ilkel toplumları, gerekse uygar toplumları icat eden insan, toplumdaki fertler hakkında (akrabalık ve öncelikle sonuçlanan) yakınlık ve velayeti geçerli tanır. Akrabalığı ve veliliği ortaya çıkaran bu geçerlilik aile, oymak, aşiret ve kabile gibi gruplaşmaların temel dayanağını oluşturur.

Buna göre toplumda bazı fertlerin kendilerini birbirlerine yakın saymaları kaçınılmazdır. Evladın ana babasını, akrabanın akrabasını, arkadaşın arkadaşını, efendinin kölesini, eşlerin birbirlerini, yönetenin yönetileni, hatta güçlünün zayıfı kendine yakın hissetmesi gibi. Gerçi toplumlarda bu yakınlığın ölçüsü kimi zaman neredeyse belirlenemeyecek derecede farklılık gösterir. Fakat her toplumun fertleri arasında bu ilişki vardır. Bu iki olgu mirasın en eski sosyal geleneklerden biri olmasını gerektirmiştir.

 

2-Mirasın Tedrici Değişimi

Miras, toplumun diğer gelenekleri gibi ortaya çıktığından beri çeşitli değişmelere uğramış, birçok gelişmeler göstermiştir. Fakat ilkel toplumlarda istikrar olmadığı için onların tarihlerinde bu gelişimin düzenli aşamalarını güvenilir biçimde belirlemek zordur.

O toplumlar hakkında kesin olarak söyleyebileceğimiz şudur: Onlar kadınları ve zayıfları mirastan mahrum tutuyorlardı. Onlarda miras güçlülere mahsus bir imtiyazdı. Bunun tek sebebi o toplumların kadınlara ve köle, çocuk gibi zayıf fertlere evcil hayvan ve eşya muamelesi yapmaları idi. Onlara göre bunlar insanların kendilerinden yararlanmaları için vardırlar. Yoksa onların insanlardan, insanların elindeki imkanlardan ve insana mahsus sosyal haklardan yararlanmaları söz konusu değildir.

Bununla birlikte bu toplumlarda güçlünün kim olduğu konusu dönemden döneme değişiklik göstermiştir. Kimi zaman oymak veya aşiret reisi, kimi zaman aile reisi, başka bir dönem kavmin en yiğit, en kabadayı kişisi güçlü sayıldı. Bu farklılıklar doğal olarak miras geleneğinde köklü değişikliklerin görülmesini gerektirmiştir.

Fakat bu gelenekler insan fıtratının aradığı mutluluğu temin edemedikleri için sık sık değişikliğe uğruyorlardı. Hatta Romalılar ve Eski Yunanlılar gibi kanunlara veya kanunların yerini tutan oturmuş milli geleneklere sahip toplumlarda bile durum böyle idi. Milletler arasında egemen olan hiç bir miras kanunu, İslam’ın miras kanunu gibi günümüze kadar yaşayamamıştır. İslam’ın (miras) kanunu ortaya çıkışından günümüze kadar yaklaşık on dört yüz yıldan beri İslam milletleri arasında yürürlükte kalmıştır.

 

3-Uygar Milletlerde Miras

Romalıların özelliklerinden biri de aileye bağımsızlık tanımaları idi. Bu bağımsızlık aileyi toplumun genelinden ayırıyor, fertlerine ilişkin sosyal hakların çoğunda onu hükümetin nüfuzundan koruyordu. Böylece aile emirler, yasaklar, cezalar ve siyaset gibi alanlarda bağımsız yaşıyordu. Aile reisine eşten, çocuklardan ve kölelerden oluşan ev halkı tapardı. Ev halkı içinde tek mülk sahibi oydu. O sağ oldukça ondan başka hiçbir aile ferdi mülk sahibi olamazdı. O aile fertlerinin velisi, hayatlarının düzenleyicisi idi. Onlara ilişkin iradesi mutlak anlamda geçerli idi. O da atası olan eski bir aile reisine tapardı.

Eğer bir aile miras elde ederse; örneğin aile reisinin izni ile dışarıda mal kazanan oğullardan biri ölürse veya aile reisinin izni ile evlenen kızlardan veya akrabalardan biri ölür de başlık olarak geriye mal bırakırsa, bu miras aileye kalır ve bu mirasın maliki aile reisi olurdu. Çünkü bu durum onun aile reisliğinin, aile ve ev halkına yönelik mutlak mülkiyetinin gereği sayılıyordu.

Aile reisi ölünce, oğullarından veya kardeşlerinden biri ona mirasçı olurdu. Bunun için yeni aile reisinin bu göreve layık olması ve ölen reisin oğulları tarafından mirasçılığının tanınması gerekirdi. Eğer oğullar aileden ayrılarak yeni bir aile kurarlarsa, kurdukları ailenin reisi olurlardı. Eğer eski ailelerinde kalırlarsa yeni aile reisi ile (mesela kardeşlerinden biri ile) aralarındaki münasebetleri, babaları ile aralarındaki eski münasebetleri gibi olurdu. Yani yeni aile reisinin yönetimi, mutlak veliliği altına girerlerdi.

Romalı aile reislerine üvey oğulları da varis olabilirdi. Çünkü cahiliyye dönemi Araplarında olduğu gibi Romalılar arasında da evlat edinme geleneği geçerli idi.

Kadınlara yani eşlere, kızlara ve annelere gelince onlar mirasçı olmazlardı. Gerekçe de onların evlenerek başka bir aileye gitmeleri ile aile malının dışarıya gitmemesi idi. Romalılar servetin bir aileden başka bir aileye geçmesini caiz görmüyorlardı. Araştırmacılardan biri bu olguyu belirledikten sonra “Romalılar bireysel mülkiyeti değil, sosyal mülkiyeti benimsiyorlardı.” diyor. Kanaatime göre bu mülkiyet tarzının kaynağı sosyalist mülkiyetten farklı bir şeydir. Çünkü ilkel toplumlar en eski çağlardan beri sahibi oldukları meralara ve verimli topraklara başka toplumların ortak olmalarına karşı çıkarlar, söz konusu arazilerini korurlardı. Bu uğurda savaşırlar, koruluklarına başkalarını sokmazlardı. Bu mülkiyet bir tür sosyal mülkiyet idi. Söz konusu mülkün sahibi toplumun fertleri değil, toplumun kendisi idi. Bununla birlikte bu mülkiyet tarzı toplumdaki her ferdin bu kamu mülkünün bir bölümüne özel olarak sahip olmasına engel sayılmıyordu.

Bu mülkiyet biçimi sağlıklı bir geçerliliğe dayanıyor. Fakat ilkel toplumlar onu dengeli ve yarar sağlayıcı biçimde kullanamadılar. İslam bu mülkiyet anlayışını daha önce belirtildiği gibi muhterem saydı. Yüce Allah, “O yeryüzündeki varlıkların tümünü sizin için yarattı” [410] buyuruyor. Buna göre Müslümanlardan ve (Müslümanların) zimmeti altında bulunan gayri Müslimlerden oluşan insan toplumu bu anlamda yeryüzünün servetinin malikidir. Bundan dolayı İslam, kafirin Müslüman’a mirasçı olmasını caiz görmez.

Bu bakış açısının izlerini ve örneklerini günümüzün bazı milletlerinde görebiliriz. Bu milletler topraklarının ve gayri menkullerin yabancıların eline geçmesini ve onların bunlara malik olmasını caiz görmezler.

Eski Romalılarda aile, bağımsız ve kendine yeterli bir birim kabul edildiği için bağımsız toplumlarda ve ülkelerde geçerli olan bu eski gelenek onlarda da geçerli olmuştur. Roma ailelerinde bu geleneğin yakınlarla evlenmeyi yasaklayan gelenekle birlikte uygulamasının sonucunda iki akrabalık türü ortaya çıktı. Biri kan ortaklığına dayanan doğal akrabalıktı. Bu akrabalığın gerektirdiği sonuç, yakınlar arasında evliliğin yasak ve yakınların dışında kalanlar arasında serbest oluşu idi. İkinci tür akrabalık resmi ve yasal akrabalık idi. Bu akrabalığın gerektirdiği sonuç, mirasçı olup olmama, nafaka, velilik vb. şeyler idi. Oğlanlar aile reisine ve birbirlerine nispetle hem doğal hem de resmi akrabalığa sahip idiler. Bütün kadınlar ise sadece doğal akrabalığa sahiptiler, yasal akrabalığa sahip değillerdi. Bunun sonucu olarak kadın ne babasının, ne oğlunun, ne kardeşinin, ne eşinin ve ne başkasının mirasçısı olabiliyordu. Eski Romalıların geleneği bu idi.

Eski Yunanlılardaki aile yapısının durumu, yaklaşık olarak eski Romalılardaki gibi idi. Eski Yunanlılarda en büyük erkek evlat mirasın tümünü alırdı. Kadınlar eş, kız ve kız kardeş olarak mirastan mahrum tutulurdu. Küçük erkek evlatlar ile diğer küçükler mirastan pay alamazlardı. Fakat eski Yunanlılar tıpkı Romalılar gibi küçük yaştaki erkek evlatların, sevdikleri eşleri ile kızların ve kız kardeşlerini miraslarından az ya da çok yararlandırabilmek için vasiyet ve benzeri formülleri kullanırlardı. Vasiyet konusunu ileride ele alacağız.

Hintliler, Mısırlılar ve Çinlilere gelince, kadınların kayıtsız şartsız biçimde mirastan mahrum tutmaları, küçük yaştaki erkek çocuklarının miras dışı tutulmaları veya velilik ve gözetim altında tutulmalarına ilişkin gelenek yaklaşık olarak eski Yunanlılar ile Romalılarda olduğu gibi idi.

Eski İranlılara (Perslere) gelince, onlar daha önce belirtildiği üzere yakınlar arasında evliliği, çok eşliliği ve evlat edinmeyi caiz görüyorlardı. Kimi zaman erkeğin en sevdiği eş, erkek evlat yerine geçer ve bir erkek evlatlık gibi kocanın mirasını alırdı. Böyle bir durumda böyle bir eş, kocanın diğer eşlerini miras dışı bırakırdı. Ailenin malı dışarıya gitmesin diye evli kız, babasından miras alamazdı. Evlenmemiş kızlar ise, oğulların yarısı kadar miras payı alırlardı. Yaşça küçük eşler ile evli kızlar mirastan mahrum tutulurken büyük yaşta olan eş, erkek evlat, evlatlık ve evlenmemiş kız çocuğu mirastan pay alırdı.

Araplarda ise, kadınlar ve küçük yaştaki erkek evlatlar kesinlikle miras dışı tutulurdu. Ata binmeyi beceren, aşiret ve aile savunmasında görev yapabilen yetişkin erkek evlatlar mirasçı olurlardı. Yoksa miras uzak akrabalara geçerdi.

İşte miras ayetleri indiğinde dünyanın durumu bu idi. Bu durum çeşitli milletlerin adetlerini, geleneklerini ele alan tarih kitapları ile seyahat ve hukuk eserlerinde anlatılıyor. Daha geniş bilgi edinmek isteyenler bu kaynaklara başvurabilirler.

Yukarıdan beri anlatılanların özeti şudur: O günkü dünyanın yerleşik geleneğine göre kadınlar eş, anne, kız evlat ve kız kardeş sıfatı ile miras dışı tutulmuştu. Kadınlar ancak başka değişik sıfatlarla mirasçı olabiliyorlardı. Küçük yaştaki erkek çocuklar ile yetimler de ancak bazı durumlarda ve bir velinin sürekli gözetimi altında tutulmak kaydı ile mirasçı olabilirlerdi.

 

4-Bu Ortamda İslam Ne Yaptı?

Defalarca tekrarladığımız gibi İslam kanunlarda ve hükümlerde hakkın temelini insanın onun üzerine yaratıldığı fıtrata dayandırır. Allah’ın yaratışını hiç kimse değiştiremez. İslam mirasçı olmayı fıtrat ve değişmez hilkat olan akrabalık esasına dayandırdı. Evlatlıklara mirasçı olma hakkı tanımadı. Bu konuda yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah evlatlıklarınızı öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmadı. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söyler ve O doğru yola iletir. Evlatlıkları öz babalarına nispet ederek çağırın. Bu Allah katında en doğru olanıdır. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır.”[411]

İslam bunun arkasından vasiyeti miras kapsamı dışına çıkararak, mal alıp vermeye gerekçe olan bağımsız ve ayrı bir hüküm olarak adlandırıyor. Bu uygulama sadece bir isimlendirme farklılığından ibaret değildir. Çünkü miras ile vasiyetin her birinin ayrı bir kriteri, bağımsız bir fıtri dayanağı vardır. Mirasın kriteri akrabalıktır. Ölen kimsenin iradesinin bunda hiç bir rolü yoktur. Vasiyetin dayanağı ise, ölünün hayattayken sahibi olduğu mal üzerinde öldükten sonra (vasiyet yaptığı anda diyebiliriz) iradesinin geçerli olması ve bu tercihinin geçerli sayılmasıdır. Vasiyeti miras kapsamı içine almakla vasiyet, sadece bir adlandırmadan ibaret kalır, temel hükümde değişikliğe yol açmaz.

İnsanların, mesela eski Romalıların miras adını verdikleri uygulamaya gelince, bu adlandırma akrabalık veya ölünün iradesinden birine dayanmıyordu. Aslında onlar mirasta irade tercihini geçerli sayıyorlardı. Yani miras konusu malın bulunduğu ailede, o ailenin reisinin elinde kalması veya aile reisinin ölümünden sonra malının sevdiği kimseye geçmesi yolundaki iradesine uyuluyordu. Bu iki şıktan hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin miras, iradenin geçerli sayılması esasına dayanmış oluyordu. Eğer akrabalığa ve kan bağı ortaklığına dayandırılsaydı birçok miras dışı bırakılanlar mirasçı olurken mirasçı sayılanların bir çoğu mirastan mahrum kalırlardı.

Bu iki kriteri birbirinden ayırdıktan sonra İslam mirasa yöneldi ve bu konuda şu iki ana temeli ölçü olarak aldı.

Bu iki temelden biri akrabalık temelidir. Bu temel insanın akrabaları ile arasında ortak olan unsurdur. Bu unsur açısından kadın-erkek veya küçük-büyük arasında fark yoktur. Hatta ana rahmindeki doğmamış çocuklar bile bu unsur açısından diğer akrabalar ile aynıdır. Yalnız bu unsurun etkileri farklıdır. Bu farklı etki yüzünden kimi akraba öne çıkarken kimi akraba arka planda kalır. Kimi akraba başka bir akrabayı miras dışı bırakır. Buna ölüye yakın veya uzak olma dolayısıyla akrabalığın güçlü ya da zayıf oluşu yol açar. Aracıların az ya da çok varolmaları ile yok olmaları da bu konuda bir başka sebeptir. Ölünün oğlu, erkek kardeşi ve amcası gibi. Bu ana dayanak mirasçı olmayı hakketmenin temel gerekçesidir. Yalnız akrabaların ilk ve son derecede yer alan kesimlerini göz önünde bulundurmak gerekir.

İslam’ın mirastaki ikinci temel ilkesi, erkek ve kadın farklılığıdır. Bu farklılık bu türlerden birinin akılla, öbürünün duygularla donanmış olmasının doğurduğu yapısal farklılıktan kaynaklanır. Erkek, doğası gereğince düşünce ve akıl yeteneği ağır basan bir insanken kadın heyecan ve ince duyguların mazharıdır. Bu temel ilke kadın ile erkeğin hayatlarında bariz bir etkiye sahiptir. Onların malları yönetmelerinde, onun ihtiyaçlar için kullanılmasında bu etkinin ağırlığı görülür. Bu temel ilke kadın ile erkeğin miras paylarının farklı olmasını gerektirir. Erkek evlat ile kız evlat, erkek kardeş ile kız kardeş gibi aynı derecede akrabalar olsalar dahi bu farklılık geçerlidir. İleride bu konuyu ayrıntılarıyla anlatacağız.

Birinci ilke, akraba kesimlerinin derecelerini belirler. Bunun için ölüye yakınlık ve uzaklık faktörü ölçü olarak alınır. Yakınlığı ve uzaklığı belirlerken aracıların yokluğuna, varsa azlığına ve çokluğuna bakılır. Buna göre ilk dereceden miras alan akraba tabakası, ölünün aracısız yakınlarıdır. Ölünün oğlu, kızı, babası, annesi gibi. İkinci dereceden miras alan akraba tabakası, erkek kardeş, kız kardeş, dede ve ninedir. Bu tabaka ile ölü arasında bağlantı kuran bir aracı vardır ki, o da ya anne ya baba veya her ikisidir. Üçüncü dereceden miras alan tabaka, amca, teyze, dayı ve haladır. Bu tabakayı ölüye iki aracı bağlar. Bunlar ölünün annesi, babası ile dedesi ve ninesidir. Kısacası miras derecelerinde ölçü bu şekildedir. Bu ölçüye göre her tabakadaki evlatlar babalarının yerini tutarlar ve bir sonraki tabakanın miras almasına engel olurlar. Karı ile kocanın kanları evlilik yolu ile birbirine karıştığı için her tabaka ile birlikte mirasçı sayılmışlardır. Hiç bir tabaka onları miras dışı bırakmadığı gibi onlar da hiç bir tabakayı miras dışı bırakmaz.

Sonra İslam ikinci ilkeden, yani kadın ile erkeğin farklılığı ilkesinden erkeğin miras payının kadınınkinin iki katı olması sonucunu çıkarmıştır. Yalnız anne ile, anne yoluyla bağlantı kurulan kelale bu kuralın dışındadır.

İslam’da belirlenen miras gerçi farklılık gösterir, ama altı şekilde belirlenir ki, bunlar yarım, üçte iki, üçte bir, dörtte bir, altıda bir ve sekizde birdir. Aynı şekilde varislerden birinin eline geçen miras da öyledir. Gerçi bu varisin payı da kalanın kendisine verilmesi veya payının kırpılması suretiyle çoğunlukla farklılık gösterir. Baba, ana ve ana yolu ile bağlantılı kelale de böyledir. Gerçi bunların payları da erkeğe kadının iki katı kadar pay verilmesi kuralına göre sapma gösterir. Bu yüzden miras konusunda genel ve kapsamlı bir inceleme yapmak zordur. Yalnız bütün örneklerde kategorik olarak önceki tabakanın (ölünün) arkadaki tabakayı kendi yerine bırakması, eşlerden birinin diğerini yerine geçirmesi ve doğuran kuşak olan analar ve babaların da yerlerine doğan kuşak olan evlatları geçirmesi demektir. Her iki kesimin, yani eşler ile evlatların İslam’daki miras payları ise erkeğin payının kadınınkinin iki katı olması ilkesine göre belirlenir.

Bu genel bakıştan şu sonuca varıyoruz: İslam, dünyadaki mevcut servetin üçte bir ve üçte ikiye bölünmesini öngörür. Servetin üçte biri kadınlar, üçte ikisi ise erkekler içindir. Bu bölüşüm, mülkiyet açısından böyledir. Fakat bu görüş servetin ihtiyaçlar için kullanılması alanında geçerli değildir. Çünkü İslam kadının geçimini sağlama görevini erkeğin omuzlarına yükler ve bu görevin adil bir biçimde yerine getirilmesini emreder. Bu emir harcamalarda erkek ile kadın arasında eşitliği gerektirir. Bunun yanı sıra kadına sahip olduğu mal konusunda irade bağımsızlığı tanır. Erkek, kadının malını istediği biçimde kullanmasına karışamaz. Bu üç ilkeden şu sonuç çıkar: Dünya servetinin üçte ikisini kadın tasarruf eder. (Üçte biri kendi malı ve diğer üçte biri ise erkeğni üçte ikilik payının yarısıdır.) Buna karşılık dünya malının sadece üçte biri erkeğin tasarrufu altındadır.

 

5-İslam’a Göre Kadınların ve Yetimlerin Durumu

Yetimler, güçlü erkekler gibi mirastan pay alırlar. Onlar büyüdükçe malları, baba ve dede gibi velilerin veya müminlerden oluşan bir kurulun ya da İslam hükümetinin gözetimi altında gelişir. Yetimler evlilik çağına giripte olgunlaştıkları izlenimi edilince, malları kendilerine verilir ve bağımsız bir hayat düzeyine erdirilirler. Bu uygulama yetimler hakkında düşünülecek en adil sistemdir.

Kadınlara gelince, onlar genel bakışa göre dünya servetinin üçte birine sahip olurlar, ama az önce anlatıldığı üzere dünya malının üçte ikisi üzerinde tasarrufta bulunurlar. Onlar kendi malları konusunda özgür ve bağımsızdırlar. Sürekli veya geçici denetim altına alınamazlar. Kendileriyle ilgili meşru tasarruflarından erkekler sorumlu değildir.

İslam’da kadın, irade ve davranış özgürlüğü alanında her yönden erkek ile eşit şahsiyete sahiptir. Kendine özgü ve erkek psikolojisinden farklı psikolojik nitelikleri dışında erkeğin durumundan ayrı bir durumda değildir. Bu psikolojik farklılık şudur. Kadının hayatı duygu ağırlıklı iken erkeğin hayatı düşünce ve akıl ağırlıklıdır. İslam’ın erkeğe daha çok mülkiyet hakkı tanımasının gerekçesi dünyada akla dayalı düzenlemelerin duygulara ve heyecanlara dayalı düzenlemelere baskın gelmesidir. Bu konuda kadının uğradığı eksiklik, kendisine tasarruf ve harcama alanında üstünlük sağlanarak telafi edilmiştir. Kadın yatakta erkeğin isteğine itaat etmekle yükümlü tutulmuş, ama bu yükümlülük erkeğin kendisine mehir vermek zorunda tutulması ile telafi edilmiştir. Kadın yargılama, hükümet görevi yüklenme ve bizzat savaşa katılmak işlerinden uzak tutuldu. Çünkü bu işler duygulara değil, akla dayandırılması gereken işlerdir. Bunların telafisi olarak, kadının güvenliğini korumak ve namusunu savunmak erkeğin görevi sayıldı. Kazanç peşinde koşup kadının, çocukların ve ana-babanın geçimini sağlama yükümlülüğü de erkeğin omuzlarına yüklenmiştir.

Kadın çocuklara bakma ücretini alma hakkına sahiptir. Ama bu zorunlu değildir, kadın istediği taktirdedir. Bütün bu hükümlerin dengelenmesi babında, kadınlar örtünmeye, erkekler arasına fazla girmemeye, ev işlerini düzenlemeye ve çocukları büyütmeye çağrılmıştır.

İslam savunma, yargı ve hükümet etme gibi kamu faaliyetlerini duyguların ve heycanların etki alanı dışında tuttu. Çağımızda duyguların akla baskın çıkması sonucunda ortaya çıkan acı sonuçları insanlık tanıdıkça bu tutumun ne kadar haklı olduğu görüldü. Çağdaş uygarlığın armağanlarından olan büyük dünya savaşlarını göz önüne getir ve dünyaya egemen olan şartları düşün. Bütün bu olayları bir defa aklın ve bir defa da duygusal heyecanların ölçüleri ile değerlendir. O zaman sapmanın başlangıç noktasının neresi olduğunu ve doğrunun kaynağının nerede olduğunu kolayca belirleyebilirsin. Hidayet ancak Allah’tandır.

Batılı milletler yüzyıllardan beri ellerinden gelen her gayreti göstererek kızlara erkeklere verdikleri eğitimin aynısını vermekte, onlardaki potansiyel yetenekleri ortaya çıkarmaya çalışmaktadırlar. Buna rağmen eğer siyaset, yargı, yasama alanlarında ön plana çıkan isimler gözden geçirilirse, savaş komutanlarının adları incelenirse, yasama, yargı ve savaş alanlarında yüzlerce, binlerce sivrilmiş erkek ile karşılaştırılacak sayıda kadına rastlanılmadığı görülür. Bu sonuç, kadının tabiatının bu alanlarda gelişmeye yatkın olmadığının en doğru şahididir. Çünkü bu alanlar, özelliklerinin gereği olarak aklın ve düşüncenin egemenliği altında olmak zorundadırlar. Duygular bu alanlara sızdıkça hayal kırıklığı ve hüsranla karşılaşma ihtimali artar.

Bu ve benzeri gerçekler şu ünlü nazariyeyi çürüten en kesin cevaptır. Bu nazariye şöyle diyor: Kadınların toplumda erkeklerin gerisinde kalmalarının tek sebebi, onlara yönelik yapıcı eğitimin yetersizliğidir. Bu yetersizlik eski çağlardan beri geçerlidir. Eğer kadınlar sürekli biçimde yapıcı eğitim görselerdi, sahip oldukları ince duyguların ve heyecanların da desteği ile erkeklere yetişirler veya onların önüne geçerlerdi.

Bu mantık, varılmak istenen sonucun zıddını kanıtlıyor. Çünkü ince duyguların kadınlara mahsus olması veya bunların onlarda fazla oluşu, onların aklın güçlü olmasını ve ince psikolojik duygulara baskın gelmesini isteyen hükümet ve yargı işleri gibi alanlarda geri kalmalarının ve akıl gücü bakımından onlardan üstün olan erkeklerin bu konularda öne geçmelerinin gerekçesidir. Kesin tecrübeler şunu gösteriyor. Herhangi bir psikolojik yeteneğe sahip olan kimsenin eğitiminde başarıya ulaşabilmesi için o yetenekle uyuşan bir amaç uğrunda eğitilmesi gerekir. Bu ilkenin sonucu şudur :

Erkeklere hükümet ve yargı konularında verilecek eğitim başarılı olur ve onlar bu alanlarda kadınlardan daha üstün derecelere ulaşırlar. Buna karşılık kadınlara ince duygularla uyuşan, bu özellikle bağlantılı alanlarda verilecek eğitim başarılı olacaktır. Tıbbın bazı dalları, fotoğrafçılık, müzik, dokumacılık, aşçılık, çocuk bakımı, hasta bakıcılığı ve süslemecilik gibi. Bunlar dışında kalan alanlarda kadın ile erkek eşittir.

Bazıları kadınların söz konusu alanlardaki geri kalmışlıklarını tesadüfle izah etmek isterler. Eğer böyle olsaydı, milyonlarca yıl olarak tahmin edilen insanlık tarihi boyunca bazı dönemlerde bunun tersinin görülmesi gerekirdi. Bunun yanı sıra erkeklerin kadınlara mahsus işlerdeki geri kalmışlıkları da tersine dönmeliydi. Eğer erkek ile kadının ayrılmaz özellikleri olan iç güdüsel özellikleri tesadüfü şeyler saymamız doğru ise, insanda hiç bir fıtri özelliğin varlığını ileri süremeyiz. Mesela insanın uygarlaşmaya, kültürel gelişmeye eğilimli olması gibi. Bu sıfatları insanın ayrılmaz nitelikleridir ve fertlerin bünyelerinde bu sıfatlarla uyuşan yetenekler vardır. Bu yüzden bu sıfatlar fıtri sıfatlar sayıyoruz. Tıpkı bunun gibi kadınların ince ve duygu yükümlü işlerde önde olduklarını, buna karşılık akla dayalı işlerde, dehşetli ve çok zor faaliyetlerde erkeklerden geride olduklarını ve bunun onların psikolojik yeteneklerinin gereği olduğunu ve erkeklerin bu konularda önde ve bunlar dışındaki konularda geride olduklarını söylüyoruz. Eğer erkekler ile kadınlar arasındaki yetenek farklılıklarını fıtri değil de tesadüfi kabul edersek insana has hiçbir özelliği fıtri kabul edemeyiz.

Bütün bunlardan sonra geride şu mesele kalıyor: Erkekler akılca üstün sayılırken kadınların duyguya ve heyecana yatkın kabul edilmeleri kadınlarda alınganlık doğurabilir. Fakat bu tepki yersizdir. Çünkü İslam’a göre akılcılık ve duygusallık iki ilahi armağandır. Bunlar ilahi maksada dayalı olarak insan bünyesine yerleştirilmiş hayatta fonksiyonu olan yeteneklerdir. Birinin öbürüne karşı üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadan kaynaklanır. Ne olurlarsa olsunlar diğer yetenekler takva yolunda gidildiğinde gelişip serpilebilirler. Aksi halde omuzlara binen kötü bir yükten başka bir şey değildirler.

 

6-Yeni Miras Kanunları

Yeni miras kanunları aşağıda kısaca anlatılacağı üzere her ne kadar İslam’ın miras kanunlarına ters iseler de ortaya çıkışlarında ve yerleşmelerinde İslam’ın miras hukukundan yararlanmışlardır. Dünyada kadınların mirasçılığını yasallaştırdığında İslam’ın durumu ile yeni miras kanunlarının durumu arasında ne kadar fark vardır!

İslam öyle bir sistem orta koydu ki, ne dünya onu tanıyordu, ne insanların kulakları onu işitmişti ve ne de yeni kuşaklar onu eski kuşaklardan, önceki atalarından onu hatırlıyorlardu. Bu yeni kanunlara gelince bunlar, İslam’ın miras sistemi milyonlarca insan arasında yerleşmişken ortaya atılmış ve bazı milletler arasında uygulamaya başlamıştır. Bu uygulama başladığında İslam hukuku on yüzyılı aşkın bir zamandan beri nesilden nesle aktarılıyordu. Psikolojik araştırmalar şunu kesinlikle ispat etmiştir ki, bir şeyin dış dünyada meydana gelmesi, sonra yerleşip kökleşmesi, o şeyin benzerinin meydana gelmesine en iyi bir destek olur. Her eski sosyal sistem, bir sonraki benzer sosyal sistemin fikir malzemesidir. Hatta o sistem, ikincisine dönüşen malzemedir. Dolayısıyla hiç bir sosyal araştırmacı, yeni miras kanunlarının İslam’ın miras hukuku alanındaki birikiminden yararlandığını, İslam miras hukukunun doğru ya da yanlış biçimde bu yeni sistemlere dönüştüğünü inkar edemez.

Zaman zaman şöyle garip bir iddia –Allah ilk cahiliye taassubunu yok etsin- ileri sürülür: “Modern kanunlar eski Roma hukukundan alınmıştır.” Oysa yukarıda eski Roma’nın miras hukukunun ana noktalarını ve İslam’ın bu alanda insan toplumuna sunduğu yenilikleri anlatmıştık. İslam’ın miras hukuku ortaya çıkışında ve uygulamasında eski Roma sistemi ile batının yeni miras kanunlarının ortasında yer alır. Bu sistem milyonlarca toplum tarafından bilinen ve yüz milyonlarca insanın vicdanında yüzyıllardan beri sürekli biçimde yer tutmuş bir sistemdir. Bu yüzden batıdaki kanun koyucuların düşüncelerini etkilememiş olarak bir kenarda kalması düşünülemez.

Bundan daha garip olanı şudur. Bu iddiayı ileri sürenler, İslam’ın miras hukukunun eski Roma’nın miras hukukundan alınmış olduğunu söylüyorlar!

Fransız miras hukukuna göre, mirasçı tabakalar şöyle sıralanır: 1-Oğullar ve kızlar 2-Babalar, anneler, oğlan kardeşler, kız kardeşler 3-Dedeler ve nineler 4-Amcalar ve halalar ve dayılar ve teyzeler. Bu kanunlarda karı-koca ilişkisi bu tabakalar dışında tutulmuş ve gönül ilişkisi ve sevgi esasına dayandırılmıştır. Bunun ve diğer tabakaların ayrıntılarına değinmek bizi ilgilendirmez. İsteyen o kanunlara başvursun.

Bizi, uygulanmakta olan bu sistemin sonuçlarını irdelemek ilgilendiriyor. Bu irdelemede gördüğümüz şudur: Dünya malı daha önce sözünü ettiğimiz genel bakış gereğince kadın ile erkek arasında eşit olarak bölüştürülüyor. Fakat batılılar kadını kocasının denetimi altına koydular. Kadının kendine miras kalan malları üzerinde tasarruf hakkı yoktur. Bunun için kocasından izin alması gerekir. Böylece dünya malı mülk olarak erkek ile kadın arasında eşit biçimde bölüştürüldü, ama düzenleme ve irade bakımından tümü ile erkeğin denetimine verildi! Batı toplumlarında faaliyet gösteren bazı devrimci dernekler kadınlara mali bağımsızlık sağlayarak onları bu konuda erkeklerin denetiminden kurtarmak için çalışıyorlar. Eğer isteklerinde başarılı olurlarsa, kadınlar ile erkekler hem mülkiyet hem de düzenleme ve tasarruf yetkisi bakımından eşit duruma gelirler.

 

7-Miras Sistemlerinin Karşılaştırılması

Biz, eski milletler ve geçmiş çağlarda geçerli olan miras sistemlerini özetledikten sonra işi eleştirici araştırmacılara havale ediyoruz. Bu sistemleri birbirleri ile mukayese etsinler. Bu sistemlerin hangisinin yeterli, hangisinin eksik olduğuna, insan toplumu için hangisinin faydalı, hangisinin zararlı olduğuna, hangisinin mutluluğa götüren yol üzerinde olduğuna hüküm versinler. Sonra da bu sistemler ile İslam’ın bu alandaki kanunlarını kararlaştırarak verilmesi gereken hükmü versinler.

İslam sistemi ile diğer sistemler arasındaki en köklü fark, hedefte ve maksattadır. İslam sisteminin maksadı dünyanın huzura ve mutluğa ermesi iken, onun dışındakilerin maksadı arzu ettiğini elde etmektir. Bütün ayrıntılar ve sonuçlar, bu iki temel şeyden kaynaklanır: Yüce Alah şöyle buyuruyor: “Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda hayırlı olabilir. Buna karşılık hoşnuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz.”[412] “Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, bilin ki, bir şeyden hoşlanmayabilirsiniz de Allah onda birçok hayır koymuş olabilir.”[413]

 

8-Vasiyet

Daha önce söylediğimiz gibi İslam, vasiyeti miras kapsamı dışına çıkararak onu bağımsız bir hüküm olarak ele almıştır. Çünkü onun bağımsız bir dayanağı vardır. Bu dayanak, mal sahibi hayattayken onun malı üzerindeki iradesini tanımaktır. Vasiyet gelişmiş milletlerde bir hile yolu idi. Baba aile reisi gibi vasiyet eden kimsenin malını veya malının bir bölümünü, yürürlükteki miras kanununun vermeyi uygun gördükleri dışındaki kimselere vermek için başvurulan bir formül olarak kullanılırdı. Bu yüzden söz konusu toplumlar vasiyetin kapsamını daraltmak ve miras hükümlerini geçersiz kılmaya yol açan bu yolu şu ya da bu şekilde kesmek maksadı taşıyan kanunlar çıkarıyorlardı. Bu alandaki sınırlama girişimleri günümüze kadar hep devam etmiştir.

İslam, vasiyetin kapsamını malın üçte biri ile sınırlamıştır. Buna göre vasiyet malın üçte birinden fazlası için geçerli değildir. Bazı yeni kanunlar bu konuda İslam’ın yöntemini izlemişlerdir. Fransız kanunu gibi. Fakat iki kanun arasında bakış açısı farklılığı vardır. Nitekim İslam vasiyeti teşvik ederken söz konusu kanunlar ya onu engelliyor veya sessizce geçiştiriyorlar.

Vasiyet, sadakalar, zekat, humus ve mutlak infak hakkındaki ayetlerin incelenmesi şunu ortaya koyuyor: Bu düzenlemeler, yaklaşık olarak malların yarısının ve bu malların gelirinin üçte ikisinin iyilikler ve yoksul kesiminin ihtiyaçları için kullanılmasın yolunu kolaylaştırıyor. Böylece toplumun değişik kesimleri birbirine yaklaştırılıyor, aralarındaki büyük farklar kaldırılıyor ve fakir kesimin ayakları üzerinde durabilmesi sağlanıyor. Bu kanunların bir amacı da zenginlerin harcama biçimlerini düzenleyerek fakir kesim ile aralarının açılmasını frenlemektir. Bu konu inşallah ileride ayrıca ele alınıp incelenecektir.”[414]

 

4056. Bölüm

Mirasın Engelleri

 

21561. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Katil miras almaz.”[415]

21562. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mirastan hiçbir şey katile ulaşmaz.”[416]

21563. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Katil için bir miras yoktur.”[417]

21564. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim birini öldürürse her ne kadar öldürülenin katilden başka bir varisi olmasa ve her ne kadar çocuğu ve babası da olsa miras alamaz.”[418]

21565. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biri diğerini öldüren iki kişi miras alamaz.”[419]

21566. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Katil öldürdüğü kimsenin diyetinden miras alamaz.”[420]

21567. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zinazade olan birisi ne miras alır, ne de kimse onun varisi olur.”[421]

21568. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir topluluğun cariyesiyle veya özgür bir kadınla fuhuş ederse, dünyaya gelen çocuğu zinazadedir, ne miras alır ne de kimse ona varis olur.”[422]

21569. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslüman kafirin (kendisinden) miras almasına engel olur ama ondan miras alır. Kafir ise ne müminin miras almasına engel teşkil eder ve ne de ondan miras alabilir” [423]

21570. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne kafir müslümandan miras alır ne de müslüman kafirden” [424]

bak. Vesail’uş Şia, 17/374, 413, Ebvabu mevanii’l irs, Kenz’ul Ummal, 11/15, 72, Fi mevanii’l İrsi

 

4057. Bölüm

Peygamberlerin Mirası

 

Kur’an :

“Süleyman Davud’a varis oldu: “Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur” dedi.”[425]

Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla.”[426]

21571. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peygamber miras bırakmaz, aksine onun mirası fakir ve yoksul müslümanlar içindir.”[427]

21572. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz miras bırakmayız, bıraktığımız şey sadakadır.”[428]

21573. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fatıma (a.s) ve Abbas bin Abdulmuttalib miraslarını talep etmek için Ebubekir’in yanına geldiler. Ali de onlar ile birlikte gitti. Ebubekir şöyle dedi: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biz miras bırakmayız. Bıraktığımız her şey sadakadır.”Ebubekir daha sonra şöyle dedi: “Peygamberin ailesinden olanların geçimi benim sorumluluğumdadır.”Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Süleyman Davud’a varis oldu ve Zekeriyya şöyle dedi: “Bana ve Yakup ailesine varis olsun.”Ebu Bekir şöyle dedi: “Benim dediğim geçerlidir. (Olay benim dediğim gibidir. Ben Peygamberin sözlerini sizlere aktardım.) Allah’a yemin olsun ki sen de benim bildiğim şeyi biliyorsun.”Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Ama Allah’ın kitabı (Önceki peygamberlerin miras bıraktığı hususunda açık bir şekilde) açıklamada bulunmaktadır.”Onlar (Ali, Fatıma Abbas) artık bir şey demeden geri döndüler.”[429]

 



540. Konu

 

el-Vera’

Vera-Sakınma

 

F Bihar, 70/296, 57. Bölüm; el-Vere’ ve’l-İctinab’iş-Şubehat

F Kenz'ul-Ummal, 3/426, 797; el-Vere’e

F Kenz'ul-Ummal, 3/436; Vere’ul-Mezmum

F Kenz'ul-Ummal, 3/799; Rahs’ul-Vere’

 

 

 


bak.

F 256. Konu, eş-Şubhe; 556. Konu, et-Takva; et-Tama’, 2420. Bölüm; el-İffet, 2757, 2762, 2760. Bölümler; el-Amel, 2947. Bölüm; eş-Şükür, 2071. Bölüm

 



 

 

4058. Bölüm

Vera (Sakınma)

 

21574. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir temeli vardır; imanın temeli ise günahtan sakınmadır.”[430]

21575. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakınma, amelin efendisidir.”[431]

21576. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dinin temeli sakınmadır.”[432]

21577. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vera dinin başıdır.”[433]

21578. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın günahtan sakınması dini miktarıncadır.”[434]

21579. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dininizin en hayırlısı sakınmadır.”[435]

21580. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Din işlerinden en iyisi sakınmadır.”[436]

21581. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dinininizin en üstünü sakınmadır.”[437]

21582. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İman, sakınmayla doruğa erişir. Her kim, Allah’ın kendisine nasip ettiği rızka kanaat ederse, cennete gider. Her kim de şüphe olmayan cenneti isterse, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamalıdır.”[438]

21583. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir kale sakınmadan daha sağlam değildir.”[439]

21584. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir şiper sakınmadan daha iyi değildir.”[440]

21585. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınma bir kalkandır.”[441]

21586. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İşe koyulun işe! İşin sonu, işin sonu! Direniş, direniş! Sabır, sabır! Takva, takva![442]

21587. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Veradan (sakınmaktan) ayrılma. Zira vera (günahlardan) en iyi korunma sebebidir.”[443]

21588. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Veradan ayrılma. Şüphesiz vera dinin yardımcısı ve ihlas sahibi kimselerin hasletidir.”[444]

21589. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Veradan ayrılma, tamaha aldanma. Şüphesiz ki tamahlanmanın otlağı kirlidir.”[445]

21590. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmaktan ayrılmayın zira sakınmak bizim tabi olduğumuz, kendisiyle Allah’a itaat ve kulluk ettiğimiz ve dostlarımızdan istediğimiz dindir.”[446]

21591. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Veradan ayrılmayınız. Şüphesiz ki Allah nezdinde olan şeylere vera (sakınma) ile ulaşılabilir.”[447]

21592. Mirac hadisinde şöyle yer almıştır: “Ey Ahmet! Sakınmadan ayrılma! Zira ki sakınma dinin evveli, dinin ortası ve dinin sonudur... Sakınmak süsler arasında bir küpe gibi ve diğer yiyecekler arasında bir ekmek gibidir. Sakınma imanın başı ve dinin dayanağıdır. Sakınmanın misali bir gemi gibidir. Şüphesiz denizde sadece gemide olanlar kurtulur. Züht ehli kimseler de sadece sakınmayla kurtuluşa ererler.”[448]

21593. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bizi severse bizim amel ettiğimiz gibi amel etmeli ve sakınmadan yardım almalıdır. Zira sakınmak dünya ve ahiret işinde en iyi yardımcıdır.”[449]

21594. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “En zor ibadet sakınmadır.”[450]

21595. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak en iyi arkadaştır.”[451]

21596. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak en iyi elbisedir.”[452]

21597. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İzzet sebebi olan sakınmak (insanı) hor kılan tamahtan daha iyidir.”[453]

21598. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmanın afeti kanaatin azlığıdır.”[454]

21599. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüz bin kişilik veya daha fazla nüfuslu bir şehirde yaşadığı halde kendisinden daha çok sakınan birinin bulunduğu kimse bizden değildir ve yüceliğe sahip değildir.”[455]

21600. İmam Bakır (a.s), kendisiyle vedalaşmak için yanına gelen Hayseme’ye şöyle buyurmuştur: “Bizden taraf dostlarımıza selam söyle! Onlara, yüce Allah’tan korkmayı tavsiye et. Ey Hayseme! Onlara bildir ki, amel etmedikçe biz Allah katında onlar için hiç bir şey yapamayız ve bizim velayetimize sadece sakınma ile ulaşabilirler.”[456]

bak. el-Kalb, 3406. Bölüm, 17028. Hadis, eş-Şia, 2149. Bölüm, el-İman, 279. Bölüm, et-Tema’ 2420. Bölüm

 

4059. Bölüm

Sakınmanın Neticesi

 

21601. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmanın neticesi nefis ve dinin düzelmesidir.”[457]

21602. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amel, sakınma ile ürün verir.”[458]

21603. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak haramlara bulaşmaya engel olur.”[459]

21604. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınma takvanın temelidir.”[460]

21605. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınma ile aşağılıklardan uzaklaşma mümkündür.”[461]

21606. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın sakınması onu, her türlü aşağılıktan uzak tutar.”[462]

21607. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınma dini düzeltir, nefsi korur, insanı süsler.”[463]

21608. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim sakınma olmaksızın temizlemez.”[464]

21609. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin düzelme sebebi sakınmadır.”[465]

21610. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nefsin düzelme sebebi sakınmadır.”[466]

21611. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan sakınınız ve dininizi sakınarak koruyunuz .”[467]

21612. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınma kurtuluşun meşalesidir.”[468]

21613. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin sakınması çoğalırsa günahı azalır.”[469]

 

4060. Bölüm

Sakınmanın İbadetteki Rolü

 

21614. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmakla birlikte olmayan bir ibadette hayır yoktur.”[470]

21615. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İbadetlerde) çaba göstermek sakınmakla birlikte olmazsa faydalı değildir.” [471]

21616. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kemanın ipi gibi incelip zayıflayıncaya kadar namaz da kılsanız ve keman gibi eğrilinceye[472] kadar oruç da tutsanız, Allah sizden sadece sakınmayla kabul eder.”[473]

21617. İmam Sadık (a.s) Amr bin Said’e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Sana ilahi takvayı, sakınmayı ve ibadet için çalışmayı tavsiye ediyorum. Bil ki sakınmanın olmadığı bir çaba fayda vermez.”[474]

21618. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmadan soyunan (sakınmayan) kimse dinini bozar.”[475]

21619. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak ibadetin düzenidir, eğer bu düzen bozulursa ilk bozulduğunda düzen bozulduğu gibi dindarlık da bozulur.”[476]

bak. el-İbadet, 2491. Bölüm

 

4061. Bölüm

Veranın Anlamı

 

21620. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vera ictinab etmektir (sakınmadır)” [477]

21621. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Veranın kökü günahlardan uzak durmak ve haramlardan sakınmaktır.”[478]

21622. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vera, hakikatte helal gelirler talep etmek ve başkalarından bir ihtiyacını dilemekten sakınmaktır.”[479]

21623. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak, hakikatte günahlardan temizlenmektir.”[480]

21624. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak takvaya bağlıdır.”[481]

21625. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak amellerin efendisidir. Her kim halvette Allah ile karşı karşıya kaldığında kendisini sakındıracak bir takvaya sahip değilse Allah artık amellerine teveccüh etmez. Zira sakınmak Allah’tan gizli ve açıkta korkmak, varlık ve yoklukta iktisatlı olmak, hoşnutluk ve gazap halinde adalete riayet etmektir.”[482]

21626. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınmak şüphelerle karşılaştığında durmaktır (ihtiyat etmektir.)” [483]

21627. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakınan kimse şüphe ortaya çıktığında duraklayan kimsedir.”[484]

21628. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphelerle amel eden kimse şarabı nebiz, rüşveti hediye ve haracı zekat olarak helal sayar.”[485]

21629. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Helal açıktır, haram da açıktır. Bu ikisinin arasında halktan bir çoğunun bilmediği şüpheli işler vardır. O halde her kim şüpheden sakınırsa, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Her kim de şüphelere girerse harama düşer. Tıpkı korunun etrafında otlatan ve koruya girmek üzere olan çoban gibi.”[486]

21630. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendinizle haram arasında helalden bir perde çekiniz. Her kim böyle yaparsa, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Her kim de onda otlatırsa, tıpkı korunun etrafında otlatan ve içine girmeye yakın olan kimse gibidir.”[487]

21631. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Helal açıktır, haram da açıktır. O halde şüphe olan şeyi terk et ve içinde şüphe olmayan şeye sarıl.”[488]

21632. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İçinde şek olan şeyi terk et ve içinde şek olmayan şeye sarıl. Zira Allah için terk ettiğin şeyin yokluğunu asla hissetmezsin.”[489]

21633. Resulullah (s.a.a), Ebu Rufaa’ya şöyle buyurmuştur: “Allah için terk ettiğin bir şeyin yerine Allah mutlaka sana daha iyisini verir.”[490]

21634. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Seni şekke düşüren şeyi terk et, seni şekke atmayan şeye sarıl. Zira doğruluk ruhun huzur sebebi ve yalan ise perişanlık sebebidir.”[491]

21635. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hakkında şek ettiğin şeyi terk et, şek olmayan şeye sarıl. Zira iyilik huzur sebebidir, kötülük ise perişanlık ve rahatsızlık sebebidir.”[492]

21636. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyilik göğse yerleşen ve kalbin itminan ettiği şeydir. Şek ise göğüse yerleşmeyen ve kalbin kendisine itimat etmediği şeydir. O halde, her ne kadar müftüler (aksine) fetva verseler de seni şekke düşüren şeyi, (seni şekke düşürmeyen şeye bırak.)”[493]

21637. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyilik göğüste karar kılan ve kalbin kendisiyle güvene erdiği şeydir. Şek ise göğüste karar kılmayan ve kalbin kendisiyle güvene ermediği şeydir. O halde her ne kadar müftüler sana fetva verse deseni şekke düşüren şeyleri seni şekke düşürmeyen şeylere bırak.”[494]

21638. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Senin nefsin sana fetva verir, elini göğsünün üzerine bırak, helal karşısında huzur bulur, haram karşısında ise ızdırap ve kararsızlık içinde çırpınır. Seni şüpheye düşüren şeyi terk et ve her ne kadar müftüler (aksine) hüküm verseler de seni şüpheye düşürmeyen şeylere sarıl. Mümin daha büyük bir zorluğa düşmemek için küçüğü terk eder.”[495]

21639. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Vabise! Kalbinden ve nefsinden fetva dile. İyilik kalbin huzur bulduğu canın, sükuna erdiği şeydir. Günah ise her ne kadar insanlar caiz olduğuna dair hüküm ve fetva verseler bile ruhta yer etmeyen ve göğüste tahammül gösteremeyen şeydir.”[496]

21640. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Günah kalbi üzer, ve her bakışa şeytan mutlaka tamah gözünü diker.”[497]

21641. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalbinin inkar edip beğenmediği şeyi terk et.”[498]

bak. Eş-Şubhe, 1951. Bölüm, et-Takva, 4173. Bölüm

 

4062. Bölüm

Vera Sahibi

 

21642. İmam Sadık (a.s) sakınan kimse hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın haramlarından sakınan kimsedir.”[499]

21643. İmam Sadık (a.s) aynı soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Sakınan kimse Allah’ın haramlarından sakınan ve onlardan içtinap eden kimsedir. Eğer şüphelerden sakınmazsa bilmeden harama düşer.”[500]

21644. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakınan kimse ruhu temiz, hasletleri yüce olan kimsedir.”[501]

21645. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yarın Allah ile oturanlar, sakınanlar ve dünyaya rağbet göstermeyenlerdir.”[502]

21646. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakınan kimsenin iki rekat namazı, helal ve haramı birbirine karıştıran kimsenin bin rekat namazından daha üstündür.”[503]

21647. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakınan kimsenin arkasında kılınan namaz kabul edilir. Takva sahibi kimseye verilen hediye kabul edilir. Takva sahibiyle oturup kalkmak ibadettir, onunla bilgi alışverişinde bulunmak sadakadır.”[504]

21648. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ey Musa! Bir kul kıyamet gününde beni görünce sakınma ehli olmadığı taktirde, elinde olan şeyleri inceden inceye hesaplarım. Zira ben onlardan (sakınanlardan) utanırım. Onları büyük ve yüce sayarım ve hesablarını görmeden cennete götürürüm.”[505]

 

4063. Bölüm

İnsanların En Çok Sakınanı

 

21649. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın haramlarından sakın ki insanların en çok sakınanı olasın.”[506]

21650. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Sana haram kıldığım şeylerden uzak dur ki insanların en çok sakınanı olasın.”[507]

21651. İmam Sadık (a.s), “İnsanların en çok sakınanı kimdir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ın haramlarından uzak duran kimse!” [508]

21652. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir sakınma, aziz ve celil olan Allah’ın haramlarından uzak durmaktan, müminlere eziyet etmek ve onların gıybetini yapmaktan sakınmaktan daha faydalı değildir.”[509]

21653. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sakınma gibi bir vera yoktur.”[510]

21654. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüpheler nezdinde durma gibi bir sakınma yoktur.”[511]

21655. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en çok sakınanı şüpheler anında durandır.”[512]

21656. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ““İnsanların en çok sakınanı istek ve yakarışlardan en uzak olanıdır.”[513]

21657. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizin en zeki olanınız en çok sakınanızdır.”[514]

 



541. Konu

 

el-Vezaret

Vezirlik

 

 

 

 

 

 

 


bak.

F 251. Konu, es-Siyaset; 19. Bölüm, el-İmaret; 494. Konu, el-Mülk; 560. Konu, el-Velayet (1)

 



 

 

4064. Bölüm

Vezir

 

Kur’an :
“Ehlimden olan kardeşim Harun’u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu görevimde ortak kıl ki” [515]

“And olsun ki Mûsa’ya kitab verdik, kardeşi Harun’u da kendisine vezir yaptık.”[516]

 

Tefsir

“Ehlimden olan kardeşim Harun’u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu görevimde ortak kıl ki...”ayeti Musa tarafından ifade edilen başka bir istektir ve bu Musa’nın dördüncü ve son isteğidir. Ayette geçen “vezir” kelimesi “feil” vezninde olup, “vizr” kökünden türemiştir ki ağır yük anlamındadır. Vezir de hükümet ve padişahlığın ağır yükünü yüklendiği hasebiyle, vezir olarak adlandırılmıştır. Bazıları şöyle demişlerdir: “Vezer” kökünden türemiş olup, sığınılan dağ anlamındadır ve vezire de padişahın görüş ve hükümlerinde kendisine sığındığı hasebiyle vezir denmiştir.

Evet, Musa rabbinden ehlinden birini kendisine vezir ve yardımcı kılmasını istemektedir ve bu iş için de kardeşi Harun’u önermektedir. Musa’nın böyle bir istekte bulunmasının sebebi, çok boyutlu ve geniş bir sorumluluğu sebebiyleydi ve Musa tek başına bu görevi yerine getiremezdi. Dolayısıyla da bu işte kendisine ortaklık edecek işlerinden bir bölümünü yapacak, böylece o ağır yükün bir miktarını omuzlayacak ve Musa’nın bizzat yaptığı işlerde de kendisine yardımcı olacak bir vezire ihtiyacı vardı. Musa’nın beyan ettiği “Beni onunla destekle. Onu işimde ortak kıl” cümlesinin anlamı da budur. Yani bu cümle gerçekte Harun’un vezir olarak karar kılınmasının anlamı ve açıklaması mesabesindedir.

O halde “işimde onu ortak kıl” cümlesinden maksat Harun’un kendisine özgü olan işlerde ortak kılınmasıydı ve o da aslında dine davette ve davetin daha ilk gününden itibaren Harun’un Musa’ya işinde ortak olmasından ibaretti. O halde bu ortaklık Harun’a özgüdür ve ondan başka hiç kimse onun ortağı değildir. Musa da bu işte artık Harun’dan başkasını onun yerine geçiremezdi. Ama dinin tebliği veya Peygamber tarafından davetin tamamlanışından sonra bir parçasının veya bir bölümünün tebliği Peygambere özgü değildir. Aksine o dine iman eden, din hakkında bir bilgiye sahip olan herkesin görevidir. Böyle bir alimin dini öğretiler hususunda bilgisi olmayan kimseleri eğitmesi görevi vardır. Orada hazır bulunanlar hazır bulunmayanlara onu tebliğ etmelidir. Dolayısıyla da Musa’nın kendisine ve kardeşine özgü olmayan bir işte, kardeşinin kendisine ortak kılınmasını istemesinin bir anlamı yoktur. Aksine bu tüm iman eden herkesin, irşad, tebliğ, talim ve o dinin açıklamasıyla görevli olmasıdır. Dolayısıyla da açıklığa kavuştuğu gibi Harun’un işlerde Musa’ya ortak kılınışı, Harun’un Allah’ın Musa’ya vahyettiklerinden bir bölümünü ve Allah tarafından kendisine özgü olan şeylerin bazısını (örneğin itaatin farz oluşu ve sözün hücciyeti gibi) Musa adına tebliğ etmesi anlamındadır.

Harun’un Musa hususundaki ortaklığı ise, yani münezzeh olan Allah’tan vahiy algılaması, Musa’nın o işte yalnız olmaktan korkacağı ve endişeye kapılacağı bir şey değildi ve neticede de Allah’tan ortak dilemesi bu konuyla ilgili değildi. Aksine, Musa’yı endişelendiren ve korkutan şey, sadece ilahi mesaj, dinin tebliği, İsrailoğullarını kurtarmak için işlerin düzenlenmesi ve benzeri işler hususundaki yalnızlığı idi. Bu konu bizzat Musa’nın dilinden de şöyle nakledilmiştir: “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu, beni destekleyen bir yardımcı olarak benimle gönder.”[517]

Bunun yanısıra, Şia ve Sünni yoluyla nakledilen sahih rivayetlere göre de Peygamber bu duayı Peygamber olmadığı halde Ali (a.s) hakkında da yapmıştır.” [518]

21658. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim aklı artırır, kendisini öğrenen kimseye beğenilmiş sıfatlar kazandırır. O halde halim kimseyi emir sahibi kılar ve düşünce sahibini ise vezir kılar.”[519]

21659. Resulullah (s.a.a), İbn-i Abbas’a şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın mirac gecesinde bana buyurduğu ilk şey buydu: “Ey Muhammed! Ayağının altına bak” Daha sonra perdelerin yırtıldığını, gök kapılarının açıldığını gördüm ve Ali’nin başını bana doğru kaldırdığını müşahade ettim. Daha sonra benimle konuştu ve ben de onunla konuştum. Aziz ve celil olan rabbim de benimle konuştu.” Ben (İbn-i Abbas) şöyle arzettim: “Ey Resulullah! Rabbin sana ne dedi?” Peygamber şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Ben Ali’yi senin vasin, vezirin ve senden sonraki halifen karar kıldım. Bunu ona bildir.”[520]

21660. Resulullah (s.a.a) Ali’ye şöyle buyurmuştur: “Benim işittiğim şeyi sen de işitiyor ve benim gördüğüm şeyi sen de görüyorsun. Ama sen Peygamber değilsin, aksine sen vezirsin ve hayır üzeresin.”[521]

21661. İbn-i İshk şöyle diyor: “Hatice İslam için gerçek bir vezir (veya yardımcı) idi. Resulullah (s.a.a) onun varlığıyla huzura eriyordu.”[522]

21662. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan hiç kimsenin sevabı, yöneticiye Allah hakkında tavsiyede bulunan ve yöneticinin de tavsiyeler ile amel ettiği salih bir vezirin mükafatından daha büyük değildir.”[523]

21663. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden her kim bir işi üstlenir ve Allah da onun hayrını dilerse, kendisi için temiz ve salih bir vezir karar kılar, unuttuğu zaman bu vezir ona hatırlatır, hatırladığı zaman da ona yardımcı olur.”[524]

21664. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah bir yöneticinin hayrını dilediğinde onun için doğru ve salih bir vezir karar kılar. O unuttuğunda vezir ona hatırlatır, hatırında olduğunda da ona yardımcı olur. Ama Allah ona hayırdan başka bir şey dilerse ona kötü bir vezir nasip eder, o unuttuğunda ona hatırlatmaz. Eğer hatırında olursa ona yardım etmez.”[525]

21665. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah kendisinden sonra yerine geçecek birisinin olmadığı hiç bir Peygamber göndermemiştir ve etrafındakiler iki gruba ayrılmıştır: Bir grubu ona iyi işleri tavsiye etmiş, onu kötülüklerden sakındırmıştır. Diğer bir grubu ise hakkında hiç bir kötülüğü yapmaktan el çekmemiştir. Böylece her kim bu grubun şerrinden güvende olursa, şüphesiz ki korunmuş olur.”[526]

21666. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin veziri kendisine hıyanet ederse, işinin tedbiri bozulur.”[527]

21667. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü vezirler, zalim yardımcılar ve günahkar kardeşlerdir.”[528]

21668. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar namazı öldüğünde hakkıyla eda etmediğinde) hilim zayıflık, zulüm kıvanç sayıldığında, emirler kötü ve vezirler yalancı olduğunda dünyadan sakın.”[529]

 

4065. Bölüm

Vezirlerin En Kötüsü

 

21669. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiğinde yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur: “Vezirlerinin en kötüsü, senden önceki kötülere vezirlik edenler, suçlarına ortak olanlardır. Sana sırdaş olmasınlar; çünkü onlar günahkarların yardımcıları, zalimlerin kardeş-leridir. Sen, bunların yerine görüşleri en az onlarınki kadar isabetli, fakat onlar gibi günahkar olmayan, zalime zulmünde, günah işleyene günahında yardımcı olmayan daha hayırlı kişiler bulabilirsin. Bunların yükü daha hafif, yardımları daha güzeldir. Besledikleri sevgi daha içten, başkalarıyla yakınlıkları, daha azdır. Yalnızken bunlarla bulun, meclislerinde de bunları bulundur. Allah’ın, dostlarında bulunmasından hoşlanmadığı şeylerde sana en az yardım eden, acı da olsa sana hakkı söyleyen kişileri seç; her ne kadar sana hoş gelmese de...”[530]

 

4066. Bölüm

Ahlak Vezirleri

 

21670. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İman için ilim, ne de güzel vezirdir. Hilim için idare etmek ne de iyi bir vezirdir ve idare etmek için yumuşaklık ne de güzel bir vezirdir.”[531]

21671. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel görüş ilim için ne de güzel vezirdir.”[532]

21672. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah aklı yarattı ve o ilk ruhani yaratık idi... Daha sonra akıl için yetmiş beş asker karar kıldı. Akıl için karar kıldığı o yetmiş beş asker arasından biri aklın veziri olan iyiliktir, onun karşısında da kötülüğü karar kılmıştır ki cehaletin veziridir. Diğeri de küfrün düşman olduğu imandır, diğeri ise karşısında inkarın karar kılındığı tasdik ve onaylamadır ve diğeri ise karşısında ümitsizliğin yer aldığı ümittir.”[533]

 



542. Konu

 

el-Mizan

Mizan-Ölçü

 

F Bihar, 7/242, 10. Bölüm; el-Mizan

F Kenz'ul-Ummal, 14/380, 644; el-Mizan

 

 

 

 


bak.

F et-Ticaret, 432. Bölüm; el-mal, 3757. Bölüm; el-Hulk, 1101. Bölüm

 



 

 

4067. Bölüm

Amellerin Terazileri

 

Kur’an :

“Tartı kıyamet gününde haktır. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır.”[534]

“Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.”[535]

bak. Kehf, 105, Mü’minun, 102, 103, Karia, 6-11

 

Tefsir

Tartı kıyamet gününde haktır. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır...”Bu iki ayet (a’raf suresi, 8 ve 9. Ayetler) tartmaktan yani amellerin tartılmasından veya bizzat insanların ameller açısından tartılmasından söz etmektedir. Bu konunun delili ise Allah-u Teala’nın şu sözüdür: “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız…Hesap gören olarak biz yeteriz.”Bu ayet de tartmanın ve değerlendirmenin amellerin hesabının görülmesinin bir kolu olduğuna delalet etmektedir. Bu ayetten daha açığı ise şu ayetlerdir: “O gün insanlar işlerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.”[536] Bu ayet iyi ve kötü amelleri genel anlamda zikretmiş ve bu amellere ağırlığı isnat etmiştir.

Evet, tartmak genelde amel ile ilgilidir, ameli yapan kimseyle ilgili değil. Zira ayeti şerife, iyi veya kötü her amelin ağırlığı olduğunu buyurmaktadır. Ama “Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı küfredenleredir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlara değer vermeyeceğiz”[537] ayeti ise batıl olan amellerin –amellerin batıl oluşu konusunu, el-Mizan kitabının ikinci cildinde açıkladık-aslında ağırlığı olmadığına ve sadece batıl olmayan amellerin ağırlığı olduğuna delalet etmektedir. Zira batıl olmayan iyi ve kötü her amelin bir ağırlığı vardır ve o ağırlık sebebiyle de tartılmaktadır.

Ama bu ayetler, iyi veya kötü her iki amelin de bir ağırlığı olduğunu beyan etmekle birlikte hakikatte bu hususta rulatif bir ağırlığı göz önünde bulundurmuştur ve nihayi hüküm verme olayı da bu esas üzere gerçekleşmektedir. Yani ayetlerin zahiri de iyi amellerin ameller terazisinin ağırlığına sebep olduğunu, günahların ise ameller terazisinin hafifliğine neden olduğunu bildirmektedir. Yoksa iyi veya kötü her iki amelin de tartıldığı ve ağırlığının belli olduğu, sonra da bu ağırlık esasınca birbiriyle değerlendirildiği, birinin ağırlığının diğerinden üstün gelmesi halinde o esas üzere hükmedildiği, dolayısıyla iyilikler ağır olduğu taktirde cennet hükmünün verildiği, günahlar ağır geldiğinde ise cehennem ateşi hükmünün verildiği anlamında değildir. Zira böyle bir tartma ameller terazisinin iki kefesinin de eşit olmasının mümkün olduğu farzına dayanmaktadır. Tıpkı biz insanlar arasında yaygın olan terazi, kantar ve benzeri tartma aletleri gibi.

Ama konu böyle değildir. Ayetlerin zahiri iyi amelin terazinin ağırlığına neden olduğunu, kötü amelin ise terazinin hafiflemesine neden olduğunu beyan etmektedir. Nitekim şu ayetin zahiri de bu nükteyi beyan etmektedir: “Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır.” Hakeza bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde temellidirler.”[538] hakeza şöyle buyurmaktadır: “Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır. Tartıları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu sen bilir misin? O, kızgın bir ateştir.”[539] Gördüğünüz gibi bu ayetler, sürekli ağırlığı iyi işlerin bulunduğu terazi kefesine isnat etmektedir, hafifliği ise günahların ve kötülüklerin kefesine isnat etmektedir. İşte bu yüzden amellerin tartılması ağırlığı ve değerlendirilmesi için başka ölçülerin var olduğu görüşünü teyit etmektedir. Öyle ki eğer ameller iyi olursa, onunla mutabık kalmakta ve tartılmaktadır ve o ölçü terazinin ağırlığıdır. Ama eğer ameller kötü olursa, onunla mutabık kalmamak da tartılmamaktadır ve o da terazinin hafifliğidir. Tıpkı bizim var olan ölçülerimizle terazilerimiz gibi. Zira bu tartma aletlerinde de bir takım ölçüler vardır. Örneğin bir ağırlık ölçümü birimi olan miskal iki kefeden birine bırakılmakta, diğer kefesine ise o mal ve cins bırakılmaktadır. Malın ağırlığı o ölçme birimiyle eşit olduğu taktirde mesele olmamakta, aksi taktirde ise onu bir kenara bırakmak zorunda kalmaktayız. Burada miskal hakikatte malın tartıldığı ölçüdür ve bizzat terazi, kantar ve benzeri şeyler ise miskali veya ağırlık miktarını ölçme birimini belirten bir iş aleti konumundadır. Ölçme aleti de aynen böyledir. Yani metre ve benzeri ölçme birimleri, eşyaların uzunluğunu ölçmeye yarayan bir ölçü birimidir. Eğer eşyaların uzunluğu ölçü birimine mutabık olursa kabul edilir, aksi taktirde kabul edilmez. O halde amellerde de bir ölçü birimi varıdır ve o ameller onunla tartılmaktadır. Örneğin namaz için, namazın tartıldığı bir ölçü vardır ve bu ölçü gerçek ve kamil olan namazdır. Hakeza zekat, infak ve benzeri  şeyler hususunda da ölçü aynıdır. Sözün ölçüsü tümüyle hak olan ve hiç bir batılın sızamadığı sözdür. Bu esas üzere şu ayet de bu anlamı ifade etmektedir: “Ey iman edenler! Allah’tan, sakınılması gerektiği gibi sakının.”[540]

O halde açıkladığımız bu bilgiler ışığında doğru olan görüş şudur ki, “el-veznu yevmeizin el hekku” cümlesinden maksat, kıyamet günü amellerin tartıldığı ölçünün bizzat hak olduğudur. Yani amel her ne kadar hak olursa, aynı ölçüde hak ve değer kazanır. İyi amel hakkı kapsadığı hasebiyle de bir ağırlığa sahiptir ve tam aksine günahlar ve kötü ameller de hakkı kapsamadığı ve salt batıl olduğu hasebiyle hiçbir ağırlığa sahip değildir. O halde münezzeh olan Allah kıyamet günü amelleri hak ölçüsüyle ölçer ve ameller hakkı kapsadığı ölçüde bir ağırlığa ve ölçüye sebep olurlar.”[541]

21673. İmam Sadık (a.s) kendisine, “Ameller tartılmayacak mı?” diye soran bir zındıka şöyle buyurmuştur: “Hayır, şüphesiz ameller cisim değildir. Gerçekte o insanların yaptığı şeyin sıfatıdır. Ayrıca bir şeyi tartmaya muhtaç olan kimse eşyanın sayısını ağırlığını ve hafifliğini bilmeyen kimsedir ama Allah için bunların hiç biri örtülü değildir.”Zındık şöyle dedi: O halde terazinin anlamı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Adalettir.”Zındık şöyle dedi: “O halde kitapta şöyle yazılmıştır: “Her kimin terazisi ağır gelirse” bunun anlamı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Yani her kimin ameli üstün gelirse...[542][543]

21674. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “ve adalet terazilerini kurarız” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu tearzilerden maksat Peygamberler ve onların vasileridir.”[544][545]

21675. Resulullah (s.a.a), İbn-i Mes’ud’a yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Mes’ud! Defterlerin açıldığı ve rezaletlerin aşikar olduğu günden kork. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü adalet terazilerini kurarız.”[546]

21676. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah iyi işi dünya ehline kıyamet günü terazilerinde ağır olduğu gibi ağır kılmıştır. Aziz ve celil olan Allah kötülüğü de kıyamet günün terazilerinde hafif olduğu gibi kolay kılmıştır.”[547]

21677. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyi iş kıyamet günündeki terazilerindeki ağırlık miktarınca, dünya ehline ağırdır ve kötü iş de terazilerindeki hafifliği miktarınca, dünya ehline hafiftir.”[548]

21678. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şahadet ederiz ki Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur. Tektir ve O’nun ortağı da yoktur. Hakeza (Şahadet ederiz ki) Muhammed (s.a.a) onun kulu ve Re­sulüdür. Bu iki şahadet; sözü yüceltir, ameli yükseltir. Bu ikisinin konulduğu terazi hafiflemez, kaldırıldığı terazi da ağır gelmez.”[549]

21679. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olduğunda Allah Adem’e şöyle buyurur: “Terazinin yanında dur ve sana doğru yükselen amellere bir bak, iyilikleri zerre miktarınca kötülüklerine ağır gelen kimselere cennet vardır. Böylece bil ki ben onlardan hiç kimseyi haksız yere ve zulüm üzere cehenneme asla götürmem.”[550]

21680. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü kul getirilir, iyi işleri terazinin bir kefesine konur, günahları ise diğer kefesine. Bu esnada günahlar kefesi ağırlık eder. Böylece bir sayfa getirilir ve iyilikler kefesine konur. Neticede bu kefe ağır olur ve şöyle arzeder: “Ey rabbim! Bu sayfa nedir? Ben gece veya gündüz yaptığım her amellerle karşılaştım.”Şöyle buyurulur: “Bu senin hakkında söylenen ama senin ondan münezzeh olduğun şeydir.”Böylece kul kurtuluşa erer.”[551]

bak. el-Gıybet, 3133. Bölüm, 15497. Hadis,

 

4068. Bölüm

Kendilerine Terazilerin Kurulmadığı Kimse

 

Kur’an :

“Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı küfredenleredir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlara değer vermeyeceğiz.”[552]

21681. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), Said b. Museyyib’e öğüt vermiş, daha sonra Allah’ın Kur’an’da günahkarlar ile isyankarlar hakkındaki sözüne geri dönmüş ve şöyle buyurmuştur: Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa: “Vah bize! Doğrusu biz zalimlerdik” derler.”Ey halk! Eğer Allah’ın bu ayetteki maksadının müşrikler olduğunu söylerseniz, bu nasıl mümkün olabilir? Oysa Allah şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.”Ey Allah’ın kulları! Biliniz ki müşrikler için terazi kurulmaz, amel sayfaları açılmaz. Hakikatte amel defterleri müslümanlar için açılır.”[553]

Bak. 94. konu, el-Hubt, el-Hesab, 843 ve 842. bölümler

 



543. Konu

 

el-Vesvese

Vesvese

 

F Bihar, 72/123, 100. Bölüm; el-Vesvese ve Hadis’un-Nefs

F Bihar, 95/136, 98. Bölüm; ed-Dua li def’il-Vesvas’iş-Şeytan

F Kenz'ul-Ummal, 1/244, 298; fi Şeytan ve vesvesatihi

F el-Müheccet’ül-Beyza, 5/47; Me’ne’l-Vesvese ve Sebeb-u Galebatihi

 

 

 


bak.

F 276. Konu, eş-Şek; 267. Konu, eş-Şeytan; er-Riya, 1418. Bölüm



 

 

4069. Bölüm

İnançlarda Vesvese

 

Kur’an :

“And olsun ki insanı biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz; biz ona şah damarından daha yakınız.”[554]

“De ki: “İnsanlardan ve cinlerden olan ve insanların gönüllerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların ilahı, insanların hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah’a sığınırım.”[555]

21682. Resulullah (s.a.a) kendisine, “Bazen insanın zihnine öyle şeyler geliyor ki eğer insan gökten yere düşecek, göğün ortasında kuşlar kendisini kapacak olursa bu onun için zihninden geçen şeyleri dile getirmekten daha sevimlidir” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu salt imandır veya apaçık b ir imandır.”[556]

21683. Resulullah (s.a.a) ashabından birinin, “(bazen) göğüslerimizde şeytanın vesvesesini görmekteyiz ki bizden biri süreyya yıldızına düşecek olursa bu kendisi için o vesveseyi dile getirmekten daha sevimlidir” diye arzetmesi üzerine şöyle buyurmuştur: “Gerçekten böyle bir duyguya (izhar etme korkusuna) kapılıyor musunuz?” Onlar şöyle arzettiler: “Evet” Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: “Bu halis imandır. Şeytan bu şeylerden daha büyük şeylerle kulu saptırmaya çalışır. Kul onun tehlikesinden korunursa bu tür vesveselere kapılır.”[557]

21684. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Helak oldum” Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “O aşağılık şeytan senin yanına geldi ve şöyle dedi: “Kim seni yarattı?” Ve sen şöyle dedin: “Allah” o şöyle dedi: “Allah’ı kim yarattı?” O şahıs şöyle arzetti: “Evet! Seni hak üzere gönderene yemin olsun ki buyurduğunuz gibidir.”Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki bu halis imandır.”

İbn-i Ebi Umeyr şöyle diyor: “Ben bu hadisi Abdurrahman b. Haccac’a söyledim, o şöyle dedi: “Babam bana İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu söyledi: “Resulullah’ın “Allah’a yemin olsun ki bu halis imandır” diye buyurmasındaki bu maksadı, insanın zihninde bu düşüncelerin geçmesiyle helak olmaktan korkmasıdır.”[558]

21685. İmam Bakır (a.s), kendisine zihninden geçen vesveseleri şikayette bulunan birisinin yazdığı mektuba cevaben şöyle yazmıştır: “Eğer aziz ve celil olan Allah isterse, seni inancında sabit kılar, şeytanın etkileme yolunu kapatır. Peygamber’e (s.a.a) de bir grup, “zihni vesveselerinden şikayette bulundular. Onlar bu vesvelerin kendilerini uzak yerlere savurmasını veya parça parça olmalarını, o şeyleri ifade etmekten daha çok seviyorlardı, ama Resulullah (s.a.a) onlara şöyle buyurdu: Kendi içinizde böyle bir duyguya kapılıyor musunuz? Onlar: “Evet” deyince Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Canım elinde olana yemin olsun ki o halis imandır. Bu vesvelerle karşı karşıya kaldığınızda şöyle deyiniz: “Amenna billah ve resulihi vela hevle vela kuvvete illa billah” (Allah’a ve resulüne iman ettik ve Allah’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur.)”[559]

21686. Resulullah (s.a.a), kendisine gelip, “Ben nifaka düçar oldum” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki sen münafık değilsin, eğer münafık olsaydın, benim yanıma gelip beni durumdan haberdar kılmazdım. Seni hangi şey şüpheye düşürmüştür? Zannediyorum ki o (heryerde) hazır düşman senin yanına gelip sana şöyle demiştir: “Seni kim yaratmıştır?” Ve sen de şöyle dedin: “Beni Allah yaratmıştır.”O sana şöyle dedi: “Allah’ı kim yaratmıştır?” O şöyle arzetti: “Evet, seni hak üzere göndere yemin olsun ki aynı dediğin gibidir.”Peygamber şöyle buyurdu: “Şeytan amelleriniz ve yaptıklarınız yoluyla yanınıza gelip sizlere üstün gelememiştir. Şimdi de bu (inançlar) yoluyla yanınıza gelip sizin ayağınızı kaydırmaya çalışmaktadır. Sizden biri böyle bir duruma geldiğinde, Allah’ın birliğini hatırlasın.”[560]

21687. İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Vesveseler, aralarında amacına erememiştir ki, kötülüğünü onların düşüncesi üzerinde deneyebilsin.”[561]

bak. el-Me’rifet (3), 2632, 2652. Bölümler

 

4070. Bölüm

Abdest ve Namazda Vesveseden Sakınmak

 

21688. İmam Sadık (a.s) akıllı olduğunu iddia ettiği halde abdest ve namazında vesveseye duçar olan birini anan Abdullah bin Sinan’a şöyle buyurmuştur: “Aklı olduğu için mi şeytanın emrine itaat ediyor.” Ben (ravi) şöyle arzettim: “Nasıl şeytana itaat ediyor?” İmam şöyle buyurdu: “Ona düçar olduğu vesvesenin kimden olduğunu bir sor. Şüphesiz ki sana şeytanın işidir” diyecektir.”[562]

21689. İmam Sadık (a.s) kendisine namazın rekaat sayısı hakkında çok şüpheye düşen kaç rekaat kaldığını bilmeyen kimse hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Namazını iade etmelidir.”Biz (Zürare ve Ebu Basir) şöyle arzettik: “Çok şüphe etmektedir her ne kadar da iade etse de yine de şüpheye kapılmaktadır.”İmam şöyle buyurdu: “Şüphesine itina etmemelidir (ve namazına devam etmelidir.) imam daha sonra şöyle buyurdu: “Namazını yarıda kesmekle aşağılık şeytanı kendinize alıştırmayın. Bu iş onu tamaha düşürür. Zira şeytan aşağılıktır ve adet ettirildiği şeye adet edinir. O halde sizden her biriniz şüphesine aldırış etmemeli ve namazını çok kesmemelidir. Çünkü birkaç defa şüphesine itina etmediği taktirde artık şüpheye kapılmayacaktır.”Zürare şöyle diyor: “İmam dada sonra şöyle buyurdu: “Aşağılık şeytan kendisine itaat edilmesini ister bu yüzden eğer isyan edilirse artık sizden birinin yanına gelmez.”[563]

 

4071. Bölüm

Vesvesenin İlacı

 

Kur’an :

“De ki: “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım.”“Rabbim! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”[564]

“Rahman olan Allah’ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz.”[565]

21690. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vesvese edenin kuşun gagasına benzer bir gagası vardır. İnsan gaflete düşünce o gagasını insanın kalp kulağına dayar ve vesvese eder. Bu esnada eğer insan aziz ve celil olan Allah’ı hatırlarsa, vesvese yok olur ve uzaklaşır. Bu yüzden de şeytana vesvas demişlerdir.”[566]

21691. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şeytanın köpeğin burnuna benzer bir burnu vardır ve onu insanın kalbinin üzerine koyar. Ona şehvetleri, lezzetleri hatırlatır, arzular yanına gelir ve kalbine vesvese eder. Böylece onu rabbi hakkında şüpheye düşürmeye çalışır. Eğer bu esnada kul, “Euzubillah’is-Semi’il Alim mineşşeytanirracim ve euzu billah en yehzuruni, innallahe huve semiul alim” (Taşlanmış şeytandan duyan ve bilen Allah’a sığınırım! Yanımda bulunmalarından da Allah’a sığınırım. Şüphesiz Allah bilen ve işitendir) derse şeytan burnunu onun kalbinin üzerinden kaldırır.”[567]

21692. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendisinden böyle bir vesvese görürse, üç defa şöyle desin: “Amentu billah ve resulihi (Allah’a ve Resulüne iman ettim.”Böylece vesvese ortadan kalkar.”[568]

21693. İmam Sadık (a.s) fazla vesvese hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Sakıncası yoktur (aldırma) ve şöyle de: “lailahe İllallah” (Allah’tan başka ilah yoktur.)” [569]

21694. İmam Sadık (a.s), aynı soruya cevap olarak Cemil b. Derrac’a şöyle buyurmuştur: “De ki: La ilahe illallah” Cemil şöyle diyor: “Kalbime bir şey geldiğinde, “la ilahe illallah” diyordum. O şey kalbimden dışarı çıkıyordu.”[570]

21695. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ay üç gün -(ayın ilk perşembe günü, ayın son Perşembe günü, ortasındaki çarşamba günü- ve Şaban orucunu tutmak göğsün vesvesesini ve kalbin perişanlığını ortadan kaldırır.”[571]

21696. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayının ve her ay tutulan üç gün oruç göğüsten vesveseleri kaldırır.”[572]

21697. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz Ehl-i Beyt’i zikretmek her tatsızlığın,  hastalığın ve şüpheye düşürücü şeyin şifasıdır.”[573]

21698. Resulullah (s.a.a) vesveseye düşen, muhtaç, borçlu ve ailesi olan birisine şöyle buyurmuştur: “Şu cümleleri tekrarla: “Tevekkeltu ala’l hayyil lezi la yemut vel hamdu lillahillezi lem yettehiz sahibeten vela veleden ve lem yekun lehu şerikun fil mulk ve lem yekun lehu veliyyun min’ez zulli ve kebbirhu tekbira” (ölmeyen ve diri olan Allah’a sığınırım, bir arkadaş ve çocuk edinmeyen Allah’a hamd olsun, onun mülkünde ortağı yoktur onun acizlikten dolayı bir dostu da yoktur, Allah’ı büyük say.) Çok geçmeden o şahıs Peygamber’e (s.a.a) geri döndü ve şöyle dedi: “Ey Resulullah! Allah göğsümün vesvesesini ortadan kaldırdı, borcumu eda etti, rızkımı genişletti.”[574]

bak. Ez-Zikr, 1340. Bölüm, eş-Şeytan, 2019. Bölüm, el-Vesvese, 4070. Bölüm

 

4072. Bölüm

Allah’ın Vesveseyi Affetmesi

 

21699. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, dile veya amel aşamasına getirmedikçe ümmetimin zihni şüphelerini ve vesveselerini affetmiştir.”[575]

21700. Fıkh’ur-Rıza’da (a.s) şöyle yer almıştır: “Rivayet ediyorum ki Alim’den (a.s) nefsin hadisi (insanın zihninden geçen düşünce ve fikirler) sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “Zihninden bu tür düşünceler geçmeyen kimdir?. .”

Hakeza Resulullah’tan şöyle buyurduğunu rivayet ediyorum: “Allah Tebareke ve Teala ümmetimin göğüslerindeki vesveseleri görmezlikten gelmiştir.”

Hakeza Peygamber’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyorum: “Allah inanç haline dönüşmediği müddetçe ümmetimin zihninden geçenleri affetmiştir.”[576]

21701. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dokuz şeyin sorumluluğu ümmetimden kaldırılmıştır: Hata, unutkanlık, bilmedikleri şey, yapamadıkları şey, mecbur kaldıkları şey, zorla mecbur bırakıldıkları şey, kötüye yorumlama, yaratılış hakkındaki düşüncede vesvese, dil veya elle aşikar olmadığı taktirde haset.”[577]

21702. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kalbin vesvası vardır, o halde bu vesvas kalbin perdesini yırtıp dile getirilince, kul bu sebeple sorguya çekilir. Ama eğer kalbin perdesini yırtmaz ve dil onu ifade etmezse, bir günah işlemiş sayılmaz.”[578]

bak. et-Teklif, 3508. Bölüm

 



544. Konu

 

el-Muvasat

Yardımlaşmak

 

F Bihar, 74/390, 28. Bölüm; et-Terahim ve’l-Muvasat

F Vesail’uş-Şia, 8/414, 14. Bölüm; İstihbab’ul-Muvasat’il-İhvan

 

 

 

 

 


bak.

F 1. Konu, el-İsar; ez-Zikr, 1342. Bölüm; Hadis, 6454, 6454. Bölümler; ez-Zekat, 1586. Bölüm

 



 

 

4073. Bölüm

Yardımlaşmak[579]

 

21703. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yardımlaşmak en üstün işlerdendir.”[580]

21704. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin kardeşin, zorluklarındaki ortağındır.”[581]

21705. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi ihsan kardeşlerin dertlerini paylaşmaktır.”[582]

21706. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlik yardımlaşmak gibi başka bir şeyle korunmamıştır.”[583]

21707. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostlarla yardımlaşmak soy yüceliğindendir.”[584]

21708. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana malıyla yardım etmeyeni dost sayma.”[585]

21709. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dini kardeşlerle dert ortağı olmak rızkı artırır.”[586]

21710. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerinin en iyisi malıyla sana yardım edendir. Ondan daha iyisi de seni diğerlerinden ihtiyaçsız kılandır.”[587]

21711. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerinize yardım etmekle Allah-u Teala’ya yakınlaşın.”[588]

21712. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fakire yardım eden ve insanlara insaflı davranan kimse gerçek mümindir.”[589]

21713. İmam Kazım (a.s) Cafer bin Muhammed bin Asimiyy’e şöyle buyurmuştur: “Ey Asım! Birbirinizle ilişki kurma ve yardımlaşma hususunda nasıl davranıyorsunuz?” ben (Cafer bin Muhammed bin Asimi) şöyle arzettim. “Bir kişinin olması mümkün olabilecek en üstün şekliyle” İmam şöyle buyurdu: “Sizden biri fakirlik anında kardeşinin dükkanına veya evine gidip para kesesini çıkarıp ihtiyacı olanı aldığı halde kardeşi kendisine itiraz etmez mi?” Asım şöyle arzetti: “Hayır” imam şöyle buyurdu: “O halde birbirinizle ilişki hususunda benim istediğim şey üzere değilsiniz.”[590]

Bak. El-Eh,59. Bölüm, 301. hadis

21714. İmam Bakır (a.s), Vessafi’ye şöyle buyurmuştur: “De bakayım, sizin aranızda birinin (ridası) elbisesi olmadığında kardeşlerinden biri sahip olduğu elbiseyi ona verir mi?” Vessafi şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Hayır” İmam şöyle buyurdu: “Eğer kardeşinin bir giyeceği olmazsa kardeşlerinden biri elbise sahibi olması için kendi elbisesinden birini ona verir mi? O şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Hayır” Vessafi şöyle diyor: “İmam elleriyle dizine vurdu ve şöyle dedi: “Onlar kardeş değillerdir.”[591]

21715. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uhud savaşında müslümanlar Resulullah’ın (s.a.a) etrafından dağıldılar, Peygamber de bunun üzerine çok öfkelendi... Bu esnada, gözü kenarında bulunan Ali’ye ilişti ve şöyle dedi: “Sen de Allah Resulü’nün etrafından dağılan kimseler ile birlikte babanın çocuklarına katıl.”Ali (a.s) şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Ben size uyuyuyorum.”Peygamber şöyle buyurdu: “O halde bunların kötülüğünü benden uzaklaştır.”Ali (a.s) saldırdı ve karşılaştığı ilk kimseye bir darbe indirdi. Cebrail şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! İşte bu yardımlaşmadır.”[592][593]

21716. İmam Ali (a.s), insanların kendi sözünü kabullenmesi için faziletlerini sıraladığı bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: Muhammed’in ashabından olup O’nu ve dinini ko­ruyanlar, benim bir an bile Allah’ın ve Resulünün em­rini reddetmediğimi bilirler. Cesur yiğitlerin dayanama­yıp geriledikleri tehlikeli anlarda bile, Allah’ın bana ih­san ettiği cesaretle canımı yoluna koydum.”[594]

21717. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimizi namaz vakitlerini gözetlemekte, sırlarımızı düşmanlardan gizlemekte ve mallarıyla kardeşlerinin elini tutmada deneyin.”[595]

21718. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu iki özellik her kimde olmazsa ondan uzak dur, uzak dur, uzak dur!” Kendisine, “O iki halet nedir?” diye sorulunca da şöyle buyurmuştur: “Namazı vaktinde kılma, namaz hususunda dikkatli olmak ve (kardeşlere) yardımcı olmak.”[596]

21719. İmam Sadık (a.s), Ruhun alınması hususunda şöyle buyurmuştur: “Ölüm meleği, ruhunu almak için insanın yanına gelir, ruh ona seslenir, ruh bedenden dışarı çıkar, mümin onun dışarı çıkışını hissetmez. Allah-u Teala’nın şu buyruğu da buna işaret etmektedir: “Ey itminana ermiş nefis...”İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: “Bu takvalı olan kardeşlerinin elinden tutan ve onlara bakan kimse içindir. Ama eğer takvalı olmaz, kardeşlerine yardımcı olmazsa, ona şöyle denir: “Seni hangi şey, takvadan ve kardeşlerine yardımcı olmaktan alıkoymuştur? Sen dilinle dostluktan bahsediyor, ama amelinde bunu göstermiyorsun.”Böyle bir kimse, Allah Resulü (s.a.a) ve Müminlerin Emiri (a.s) ile karşılaşınca o ikisi asık bir yüzle ondan yüz çevirirler.”[597]

21720. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin iki gömleği varsa birisini giymeli, diğerini de kardeşine giydirmelidir.” [598]

21721. İmam Sadık (a.s), insanın kardeşleri karşısındaki görevlerini dile getirdiğinde bu konu İshak b. Ammar’a çok ağır gelince şöyle buyurmuştur: “Elbette bunlar Kaim’imiz zuhur ettiği zaman geçerlidir. O zaman kardeşlerini mücehhez kılması ve onları ağırlaması farzdır.”[599]

21722. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan Allah’a en uzak olanı iki kişidir: Sultanlarla oturup kalkan, onların haksız ve zalimce söylediği sözleri onaylayan kimse ile çocuklar arasında eşitliğe rivayet etmeyen ve yetim hakkında Allah’ı göz önünde bulundurmayan öğretmendir.”[600]

 



545. Konu

 

el-Vasiyyet (1)

Tavsiye

Münezzeh Olan Allah’ın, Peygamberlerin ve İmamların Vasiyetleri

 

 

 

 

F Bihar, 77 ve 78

 

 

 


bak.

F 551. Konu, el-Mevize

 



 

 

4074. Bölüm

Allah’ın İnsana Tavsiyetleri

 

Kur’an :

“Allah Nuh’a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim’e, Mûsa’ya ve İsa’ya da tavsiyede bulunduk ki: “Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.”Şirk koşanlar çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.”[601]

“Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah’ındır. And olsun ki, sizden önce kitab verilenlere ve size, Allah’tan sakınmanızı tavsiye ettik. Küfrederseniz bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah sınırsız zengindir ve övgüye layıktır.”[602]

“Biz, insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer ana baban, seni bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Yaptıklarınızı size bildiririm.”[603]

“Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş banadır.”[604]

“Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir.”[605]

 “De ki: “Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim…Allah bunları size düşünesiniz diye tavsiyede bulunmaktadır.”

“Yetim malına, erginlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah’ın ahdini yerine getirin. Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır.”

“Bu, dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye buyurmaktadır.”[606]

bak. et-Takva, 4157. Bölüm, el-Bihar, 77/1, 1. Bölüm ve s. 18, 2. Bölüm

 

4075. Bölüm

Allah’ın Musa’ya (a.s) Tavsiyeleri

 

21723. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebareke ve Teala Musa’ya (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Musa! Sana dört şey hakkında yaptığım bu tavsiyeme kulak ver: Evvela günahının bağışlandığını bilmedikçe başkalarının ayıplarına koyulma. İkinci olarak hazinelerimin tamamlandığını bilmediğin müddetçe rızkın hakkında üzülme. Üçüncü olarak hükümdarlığımın bittiğini görmedikçe benden başka hiç kimseye ümit etme ve dördüncü olarak da şeytanın öldüğünü görmedikçe, onun hile ve kandırmasından güvende olma.”[607]

21724. Ali b. İsa’nın naklettiği merfu’ bir hadiste şöyle yeralmıştır: “Allah Tebareke ve Teala Musa’yla yaptığı münacatında şöyle buyurmuştur: “Ey Musa! Sana tavsiyede bulunuyorum: Merhametli ve şefkatli bir şekilde merkeb ve bornoz sahibi İbn-i Betul, İsa b. Meryem, yağ, zeytin ve mihrab sahibi hakkında tavsiyede bulunuyorum. Ondan sonra da o kırmızı tüylü Dece sahibi hakkında sana tavsiyede bulunuyorum. Onun adı Ahmet’tir, Muhammed Emin ve o nübuvvet silsilesinden geriye kalanlardır.”[608]

bak. el-Bihar, 77/31, Tuhef’ul Ukul, 490-496

 

4076. Bölüm

Allah’ın İsa’ya (a.s) Tavsiyeleri

 

Kur’an :

“Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı tavsiye etti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı.”[609]

21725. Allah-u Teala münacatında İsa’ya (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey İsa! Merhametli bir kimse gibi,  hoşnutluğumu talep ederek dostluğuma layık olman için sana merhametli olmanı tavsiye ediyorum. Sana küçükken ve büyükken bereket verilmiştir ve sen nerede olduysan hep bereketli oldun. Şehadette bulunurum ki sen benim kulum, cariyemin çocuğusun. Nafilelerle bana yaklaş ve bana tevekkül et ki, sana kifayet edeyim. Benden başkasını dost seçme ki seni yardımsız ve yalnız bırakırım. Sana ey Beyt’ul Bakire Meryem’in oğlu! Kırmızı tüylü dece sahibi ve nur yüzlü peygamberlerin efendisi habibim olan Ahmed’i sana tavsiyede bulunuyorum.”[610]

bak. el-Bihar, 14/283, 21. Bölüm

 

4077. Bölüm

Hızır’ın (a.s) Musa’ya (a.s) Tavsiyeleri

 

21726. Hızır (a.s), kendisine, “bana tavsiyede bulun” diyen Musa’ya şöyle demiştir: “Sana varlığın sebebiye zarar veremeyecekve o olmaksızın hiç bir fayda ulaşmayacak bir şeye sarıl. Dik kafalılıktan, ihtiyacın olmayan bir şeyin peşice gitmekten ve sebepsiz gülmekten uzak dur. Ey İbn-i İmran, hiç kimseyi hata ve günahı sebebiyle kınama vek kendi günahına ağla.”[611]

21727. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kardeşim Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Ey rabbim! Bana gemide gösterdiğin kimseyi, bana göster.”Allah ona şöyle vahyetti: “Ey Musa! Çok geçmeden onu göreceksin.”Çok geçmeden Hızır, güzel kokulu ve güzel elbiseler giymiş bir genç şeklinde onun yanına geldi ve şöyle dedi: “Allah’ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun ey Musa b. İmran! Rabbin sana rahmetini ve selamını göndermektedir” Musa şöyle buyurdu: “Selam odur, selam ondandır, selam onadır, övgü ve hamd nimetleri sayılmayan ve yardımı olmaksızın şükrü eda edilemeyen Allah’ın rabbi Allah’a mahsustur. Bana kendisi sebebiyle Allah’ın beni bağışlayacağı bir takım tavsiyelerde bulun.”Hızır şöyle buyurdu: “Ey ilim talibi! Söyleyen kimse, işiten kimseden daha az yorulur. Arkadaşlarınla konuşmaya oturunca, onları yorma ve bil ki senin kalbin bir tabak gibidir. O halde tabağını neyle doldurduğuna iyi bak. Dünyadan yüz çevir ve onu arkana at. Zira dünya senin yurdun değildir ve orası senin için bir huzur yeri değildir. Dünya, kullara ahiretlerine bir azık almalarıı için geçici bir vesile kılınmıştır.

Ey Musa! Kendini sabra alıştır ki hilme erişesin, kalbine takvayı giydir ki ilme ulaşasın ve nefsini sabra alıştır ki günahlardan kaçınasın.

Ey Musa! Eğer ilim ehli isen kendini ona vakfet. Zira ilim kendini ona vakfeden kimse içindir. Çok konuşan ve boş sözler söyleyen kimse olma. [612] Zira çok konuşmak ilim sahiplerinin utanç sebebidir, cahillerin kötülüğünü aşikar kılar, aksine orta yolu takip et, zira ki o ilahi yardımdandır. Cahil ve batıla yönelen kimselerden uzak dur ve beyinsizler karşısında sabırlı ol. Zira bu iş akıllı kimselerin işidir ve alimlerin süsüdür. Cahil seninle alay ettiğinde sabır, şefkat ve ihtiram ile karşısında suskun dur. [613] Zira sana karşı yaptığı cahilce hareketlerinden ve sana dediği kötü sözden sana kalan şey daha yüce ve daha büyüktür.

Ey İmran oğlu! Düşün ki ilimden sana çok az bir miktarı verilmiştir. Zira bilmeden bir işe kalkışmak, ayağını yorgandan fazla uzatmak, sıkıntı ve helak sebebidir.

Ey İmran oğlu! Asla nasıl kapanacağını bilmediğin kapıyı açma ve hiç bir zaman nasıl açılacağını bilmediğin bir kapıyı kapama.

Ey İmran oğlu! Dünyaya doymayan ve dünyaya olan rağbeti bitmeyen kimse nasıl abit olabilir? Kendi halinden razı olmayan ve Allah’ı kaza ve kader hususunda itham eden kimse nasıl zahit olabilir?! Heva ve hevese mağlub olan kişi, heva ve hevesten nasıl uzak durabilir?! Her tarafını cehaletin kapladığı bir kişiye ilim nasıl fayda verir? Zira yolculuğu ahirete doğrudur, oysa bu haliyle dünyaya yönelmiştir.

Ey Musa! Öğrendiğin şeyleri amel etmek için öğren. Başkalarına aktarmak için öğrenme, aksi taktirde bu senin için helak sebebi olur ve aydınlığı ise başkasına nasip olur.

Ey İbn-i İmran! Züht ve takvayı örtü edin, sözün ise ilim ve Allah’ın zikri olsun. İyi işlerde bulun, zira sen günah ve kötü işlerle karşılaşırsın. Kalbini Allah’ın korkusuyla sabırsız kıl. Zira bu iş rabbini senden hoşnut eder. İyilik et, zira sen ister istemez kötü bir şey yaparsın. Şu anda eğer kulak verirsen, sana öğüt verildi.”Bu esnada Hızır yüz çevirip gitti, Musa yalnız kaldı, hüzün ve üzüntü dolu bir şekilde ağlamaya başladı.”[614]

21728. Hızır (a.s) Musa’ya (a.s) yaptığı son tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseyi günahından dolayı kınama. Bil ki aziz ve celil olan Allah nezdinde en sevimli şey üç şeydir: Genişlik halinde iktisatlı olmak, kudret halinde affedeci olmak ve Allah’ın kullarına yumuşak davranmak. Dünyada birine karşı yumuşak davranan kimseye mutlaka aziz ve celil olan Allah da kıyamet günü yumuşak davranacaktır. Allah Tebareke ve Teala’dan korkmak hikmetin başıdır.”[615]

bak. en-Nübüvvet (2), 3794. Bölüm

 

4078. Bölüm

Allah’ın (c. C) Muhammed’e (s.a.a) Tavsiyeleri

 

21729. Resululullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbim bana dokuz şeyi tavsiyede bulunmuştur: Gizli ve açıkta ihlaslı olmayı, hoşnutluk ve gazap halinde adalete riayet etmeyi, zenginlik ve fakirlik halinde iktisatlı olmayı, bana zulmedeni bağışlamamı, beni mahrum kılana bağışta bulunmamı, benden kopan kimseyle ilişki kurmamı, suskunluğumda düşünmemi sözümün zikir olmasını ve bakışımın ibret olmasını tavsiyede bulunmuştur.”[616]

21730. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber (s.a.a) mirac gecesi rabbine sordu ve şöyle arzetti: “Ey rabbim! Hangi amel daha üstündür?” Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Benim nezdimde, hiç bir şey, bana tevekkül etmekten ve benim bölüştürdüğüm şeyden hoşnut olmaktan daha üstün değildir.”[617]

 

4079. Bölüm

Resulullah’ın (s.a.a) Tavsiyeleri

 

21731. Resulullah (s.a.a), kendisine, “Bana ezberlemem için kısa tavsiyelerde bulununuz” diye arzeden Ebi Eyyub Halid b. Zeyd’e şöyle buyurmuştur: “Sana beş şeyi tavsiye ediyorum: İnsanların elinde olan şeylerden ümidini kes. Zira bu zenginliktir, tamahtan sakın. Zira tamah peşin fakirliktir, namazı kendisiyle vedalaşan kimse gibi kıl, özür dileyeceğin bir işten uzak dur ve kendin için sevdiğin şeyi kardeşin için de sev.”[618]

21732. Resulullah (s.a.a), kendisine, “Bana kısaca tavsiyede bulun” diyen birine şöyle buyurmuştur: “İnsanların sahip olduğu şeyden ümidini kes ve tamahtan sakın. Zira tamah peşin fakirliktir ve namazını da adeta kendisiyle vedalaşan kimse gibi kıl ve sonunda özür dilemene sebep olan işlerden sakın.”[619]

21733. Resulullah (s.a.a), Esved b. Esrem’e şöyle buyurmuştur: “Acaba sen eline sahip misin?” Ben (Esved b. Es’em) şöyle arzettim: “Evet” Peygamber şöyle buyurdu: “Diline malik misin?” Ben, “Evet” diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu: “O halde elini sadece hayırlı işlere uzat ve dilini de sadece hayırlı şeylerde kullan.”[620]

21734. Resulullah (s.a.a), Enes’in annesine şöyle buyurmuştur: “Günahlardan (hicret et) uzak dur ki bu en üstün hicrettir, farzları gözet ki bu da en üstün cihattır. Allah’ı çok zikret. Zira yarın kıyamet gününe Allah’ın zikrinden daha sevimli bir şey götüremezsin.” [621]

21735. Resulullah (s.a.a), Yemen ehlinden bir şahsa şöyle buyurmuştur: “Sana parça parça olsan veya ateşte yakılsan bile hiç bir şeyi Allah’a ortak koşmamanı tavsiye ediyorum. Hakeza anne babana isyan edip kötü davranma, eğer senden dünyadan çıkmanı isterse çık. (ölmeni isterse öl) İnsanlara sövme, kardeşlerinle karşılaştığın zaman güler yüzlü davran ve kovandaki suyun fazlasını onun için dök. (fazla şeylerinden kardeşine ihsanda bulun.)” [622]

21736. Sirgame b. Uleybe b. Hermele şöyle diyor: “Babam, babasından şöyle nakletmiştir: “Bir kervanla birlikte Peygamber’in (s.a.a) huzuruna vardım. Geri dönmek istediğimde şöyle arzettim: “Ey Allah’ın Resulü! Bana tavsiyede bulun.”Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah’tan kork. Bir toplulukla oturup, oradan kalkmak istediğinde güzel sözler söylediklerini işittiğin taktirde yeniden o meclise gel, ama kötü şeyler söylediklerini işittiğinde oraya adım atma.”[623]

21737. Resulullah (s.a.a) “Bana tavsiyede bulun” diye arzeden birisine şöyle buyurmuştur: “Dilini koru.” O şahıs yeniden şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bana tavsiyede bulun!” Peygamber şöyle buyurdu: “Dilini koru.” O şahıs yeniden şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bana tavsiyede bulun.”Peygamber şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun sana! İnsanları cehennem ateşine dillerinin biçtiklerinden başka bir şey mi yüz üstü düşürmektedir?!”[624]

21738. Resulullah (s.a.a) mescitte Ali (a.s) ile birlikte oturmuşken, bu esnada Ebu Zer içeri girip, halveti ganimet sayarak Allah Resulünden faydalı tavsiyede bulunmasını isteyince Resulullah şöyle buyurmuştur: “Sana tavsiyede bulunacağım ey Ebuzer! Sen biz Ehl-i Beyttensin. Sana tavsiyede bulunuyorum ve bu tavsiyelere kulak ver. Zira bütün hayırlı ve iyi yolları kapsamaktadır. Eğer kulak verirsen bu sebeple iki nasibin olur.”[625]

21739. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Allah’a onu görüyormuşsun gibi ibadet et. Zira eğer sen onu görmüyorsan da o seni görmektedir ve bil ki Allah’a ibadetin ilk adımı onu tanımaktır, o evveldir ve herşeyden öncedir. O halde hiç bir şey ondan önce değildir, tek ve yeganedir, ikincisi yoktur, bakidir, belli bir zamana kadar değil, göklerin, yerin ve bu ikisinin arasında olan herşeyin yaratıcısıdır. Allah incelikleri bilir, ilim sahibidir, haberdardır, o herşeye kadirdir. Bu aşamadan sonra bana iman et, Allah-u Teala’nın beni bütün insanlara gönderdiğine inan ki onun izniyle, sana müjde vereyim, tehlikeyi haber vereyim, Allah’a doğru çağırayım ve parlak bir nur olayım. Daha sonra ise Ehl-i Beyt’imi sevmektir. Allah onlardan, her türlü pisliği gidermiş, tümüyle tertemiz kılmıştır. Bil ki ey Ebu Zer! Aziz ve celil olan Allah Ehl-i Beyt’imi ümmetim arasında Nuh’un gemisi gibi kılmıştır. Her kim o gemiye binerse kurtulur ve her kim de o gemiye binmekten çekinirse boğulur. Hakeza (Allah Ehl-i Beyt’imi)  İsrailoğulları arasında hitte kapısı gibi kılmıştır. Her kim o kapıdan girerse güvenlik içinde olur.”[626]

21740. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Sana bir takım tavsiyelerde bulunacağım, buna kulak ver ki dünya ve ahirette saadete erişesin.”[627]

21741. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Zer! İki nimet vardır ki insanların çoğu onlar hakkında aldanmıştır: “Sıhhat ve feragat (boş vakit.)” [628]

21742. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Zer! Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil: Yaşlılıktan önce gençliği, hastalıktan önce sıhhati, fakirlikten önce zenginliği, meşguliyetinden önce boş vaktini ve ölümünden önce hayatını ganimet bil.”[629]

21743. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Arzuların sebebiyle bugünün işini yarına bırakma. Zira sen bu gününle yaşıyorsun, yarınınla değil. Eğer senin için bir yarın olursa, o yarınında da bu gün olduğun gibi ol. Eğer yarın olmazsa pişman olmazsın ve bugünki işinde kusur etmiş sayılmazsın.”[630]

21744. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Bir çok kimseler güne başlar ve onu sona eriştiremez. Yarını bekler ama ona ulaşamaz.”[631]

21745. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Eğer ecele ve ecelin hareketine bakacak olursan, şüphesiz ki arzu ve hilelerine düşman kesilirsin.”[632]

21746. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Dünyada garipmişsin veya yolcuymuşsun gibi ol ve kendini mezarlarda uyuyan kimselerden say.”[633]

21747. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Sabaha başladığın zaman kendine akşamı vaad etme, akşama ulaştığın zaman da kendine yarını vaad etme. Hastalanmadan önce sağlıklı döneminden ve ölmeden önce hayatından nasiplen. Zira ki sen adının yarın ne olacağını bilmezsin.”[634]

21748. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Düştüğün zaman baş aşağı düşmekten sakın. Zira sürçme affedilmez. Senin için geri dönüş imkanı yoktur. Geride kalanların, geriye bıraktıkların hususunda seni övmezler. Huzuruna vardığın kimse (Allah) meşguliyetlerin sebebiyle seni mazur görmez.”[635]

21749. Ebu zer şöyle diyor: “Dostum Resulullah (s.a.a) bana kendimden aşağıdakilere bakmamı, kendimden üstündekilere bakmamamı, fakirleri sevmemi, onlara yakın olmamı ve benden kopsalar ve beni sevmeseler dahi sıla-i rahimde bulunmayı, her ne kadar acı da olsa hakkı söylememi, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamamı, hiç kimseden bir şey istemememi, “la havle ve la kuvvete illa billah” cümlesini çok söylememi tavsiye etmiştir. Zira ki bu (la havle ve la kuvvete illa billah) cennet hazinelerinden bir hazinedir.”[636]

21750. Hakeza Ebu zer şöyle diyor: “Dostum Resulullah (s.a.a) bana yedi şeyi tavsiyede bulunmuştur: “Fakirleri sevmek, onlara yakın olmak, benden aşağıdakilere bakmak, benden üsttekilere bakmamak, her ne kadar benden uzaklaşsalar dahi sıla-i rahimde bulunmak, la havle vela kuvvete illa billah cümlesini çok söylemek, acı hakikatleri söylemek, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamak ve insanlardan hiç bir şey istememek.” [637]

21751. Ebu Zer şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) bana yedi şeyi tavsiye etti: Benden aşağıdakilere bakmamı, benden üstün olanlara bakmamamı, fakirleri sevmemi ve onlara yakın olmamı, her ne kadar acı da olsa hakikati söylememi, her ne kadar bana sırt çevirseler de akrabalarımla ilişki kurmamı, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamamı, la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim cümlesini çok söylememi tavsiye etmiştir. Çünkü bu (la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim) cümlesi, cennet hazinelerinden bir hazinedir.”[638]

21752. Resulullah (s.a.a), Vuheyb’e şöyle buyurmuştur: “Sen tavsiye kabul eder misin? Sen tavsiye kabul eder misin? Bir iş yapmak istediğin zaman onun akıbetini düşün. Eğer sonunda kurtuluş olursa onu yap. Eğer bunun dışında bir şey olursa onu terk et.”[639]

21753. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle arzetti: “Ey Resulullah! Bana tavsiyede bulun.”Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Eğer sana tavsiyede bulunursam, kulak asar mısın?” Peygamber bu cümleyi üç defa buyurdu ve her defasında o şahıs şöyle dedi: “Evet, ey Allah’ın Resulü!” Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bir işi yapmak istediğinde o işin sonucunu düşünmeni, eğer kurtuluş varsa onu yapmanı, sapıklık varsa onu terk etmeni tavsiye ediyorum.”[640]

21754. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sana kavminin temiz ve salih ferdinden utandığın gibi Allah-u Teala’dan da utanmanı tavsiye ederim.”[641]

21755. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiye etmesini isteyen Muaz’a şöyle buyurmuştur: “Allah’a onu görüyormuşsun gibi ibadet et ve kendini ölülerden say. Her taş ve ağacın yanında Allah’ı hatırla, günah işlediğin zaman bunun yanısıra iyi bir iş de yap. Gizlilik gizliliğe ve açıklık da açıklığa karşıdır (gizli sevap, gizli günaha, açık sevap da açık günaha karşıdır.)” [642]

21756. Resulullah (s.a.a), Muaz’ın elinden tutarak bir miktar yürümüş ve daha sonra şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan korkmayı, doğru söylemeyi, ahde vefa göstermeyi, emaneti sahibine eda etmeyi, hıyaneti terk etmeyi, yetime sevgi göstermeyi, komşu hakkına riayet etmeyi, öfkeni yutmayı, yumuşak bir şekilde konuşmayı, selam vermeyi ve imama uymayı tavsiye ediyorum.”[643]

21757. Resulullah (s.a.a), kendisine nasihat ve öğüt vermesini isteyen Muaz’a şöyle buyurmuştur: “Allah’a onu görüyormuş gibi ibadet et, kendini ölüler zümresinden say, eğer seni bütün bu şeylerden daha çok koruyacak bir şeyden haberdar kılmamı istiyorsan, -peygamber eliyle diline işaret ederek şöyle buyurdu: Şu.-”[644]

21758. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen bir şahsa şöyle buyurmuştur: “Asla öfkelenme, zira öfkelenmede rabbinle çekişme gizlidir.”O şöyle arzetti: “Bana başka tavsiyede bulun.” Peygamber şöyle buyurdu: “Özür dileyeceğin bir işi yapma. Zira onda da gizli şirk vardır.”O şöyle arzetti: “Yine bana tavsiyede bulun. Peygamber şöyle buyurdu: “Namazını vedalaşan kimse gibi kıl. Zira bu tür namaz kılmakta (Allah’a) birleşme ve yakınlık vardır.”O şöyle arzetti: “Yine bana tavsiyede bulun.” Peygamber şöyle buyurdu: “Salih komşularından utandığın gibi Allah’tan utan. Zira bu işte yakinin artması vardır. Allah-u Teala ilk ve son tavsiyede bulunanların tavsiyesini bir tek haslette bir araya getirmiştir ve o da takvadır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “And olsun ki, sizden önce Kitab verilenlere ve size, Al-lah’tan sakınmanızı tavsiye ettik.”Takva bütün salih ibadetlerin toplandığı yerdir. Her kim yüce derecelere ulaşmışsa takva sebebiyle ulaşmıştır ve her kim temiz ve Allah ile sürekli bir ünsiyet içinde yaşamışsa, takva vesilesiyle yaşamıştır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz takva sahipleri, güçlü hükümdar (olan Allah) katında, doğruluk yerinde, cennetler ve nehirler içinde-dirler.”[645]

21759. Ebu Said şöyle diyor: “Bir kimse Allah Resulü’nün yanına geldi ve şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü bana tavsiyede bulun!” Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’tan sakın. Zira ki Allah’tan sakınmak, bütün iyiliklerin toplamıdır. Allah yolunda cihat et, zira ki cihat müslümanların ruhbaniyetidir. Allah’ı zikret ve kitabını tilavet buyur. Zira bu iş senin için yeryüzünde bir aydınlık, göklerde ise ün ve şöhrettir. Dilini hayır dışındaki şeylerden koru. Zira bu işle şeytana üstün gelirsin.”[646]

21760. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah için, Allah için komşularınızın hakkına riayet e-din. Onlar, size nebinizin vasiyetidirler. O, komşular hakkında öylesine tavsiyelerde bulunurdu ki biz mirasa da da-hil olacaklar sandık.”[647]

Bak. El-Vasiyyet (2), 4091. Bölüm

21761. Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Seni üç hasletten sakındırıyorum: Haset, hırs ve yalan.” [648]

21762. Resulullah (s.a.a), Ali’ye bir takım tavsiyelerde bulunmuştur ki başlangıcı şöyledir: “Ey Ali! Her kim şu üç şeyle Allah ile görüşürse, insanların en üstünüdür...”[649]

21763. Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s) bir takım tavsiyelerde bulunmuştur ki başlangıcı şöyledir: “Ey Ali! Sana tavsiye ettiğim, üç şeyin ilki şudur, ona kulak ver. Zira tavsiyeme kulak verdiğin müddetçe hayır ve iyilik üzere olursun.”[650]

21764. Resulullah (s.a.a), hakeza Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Allah’ı gazaplandırarak hiç kimseyi hoşnut etmemen yakinin nişanelerindendir.”[651]

21765. Resulullah (s.a.a), hakeza Ali’ye (a.s) bir takım tavsiyelerde bulunmuştur ki başlangıcı şöyledir: “Ey Ali! Senin hakkında bir kaç şey tavsiye ediyorum. Onları benden öğren ve bana kulak ver.”[652]

21766. Resulullah (s.a.a), Ali’yi (a.s) Yemen’e gönderince kendisine şöyle buyurmuştur: “Sana duayı tavsiye ediyorum, zira dua icabet ile birliktedir.”[653]

21767. Resulullah (s.a.a), Ali’ye a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Müminin üç nişanesi vardır. Oruç, namaz ve zekat.”[654]

 

4080. Bölüm

İmam Ali’nin (a.s) Tavsiyeleri

1-Hz. Ali’nin Oğlu Hasan’a (a.s) Tavsiyeleri

 

21768. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey oğlum! Allah’tan korkup sakınmanı, emrine sürekli itaat etmeni, kalbini zikriyle imar etmeni, onun ipine sımsıkı sarılmanı tavsiye ederim. Eğer Allah’la arandaki bağa sımsıkı sarılacak olursan, bu bağdan daha sağlam bir bağ var mıdır? Kalbine öğütle hayat ver, züht ile onu öldür, yakinle kuvvetlendir, hikmetle nurlandır; ölümü zikrederek zelil kıl, yok olacağını ikrar ettir, dünyanın feci olaylarıyla basiret sahibi kıl…Ey oğlum! Şunu bil; vasiyetimden alacağın şeylerden benim için en sevimli olanı, Allah’tan korkman, sadece farz ettiği şeylerle yetinmen, senden önce gelip geçen atalarının ve hanedanından salih olanlarının yolundan gitmendir.”[655]

bak. el-Bihar, 77/196, 8. Bölüm, Tuhef’ul Ukul, 68. Bölüm

 

2-Oğlu Hüseyin’e (a.s) Tavsiyeleri

 

21769. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Zenginlik ve fakirlikte Allah’tan sakınmanı, hoşnutluk ve gazap halinde hak söz söylemeni, fakirlik ve zenginlik halinde iktisatlı olmanı, dost ve düşmanına adaletli davranmanı, neşat ve bitkinlik halinde amel etmeni, zorluk ve kolaylık halinde Allah’tan hoşnut olmanı sana tavsiye ediyorum.”[656]

bak. el-Bihar, 236/77, 9. Bölüm

 

3-Oğlu Hasan ve Hüseyin’e (a.s) Vasiyetleri

 

21770. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan korkmanızı, dünya sizi istese bile onu istememenizi vasiyet ederim. Ona ait bir şeye ulaşmadığınız veya kaybettiğiniz için üzülmeyin. Hakkı söyleyin; ahiret ecri için çalışın. Zalime düşman, mazluma yardımcı olun.Siz ikinize, bütün evlatlarıma, ehlime ve bu vasiyetin ulaştığı kimselere Allah’tan korkmayı, işlerinizde intizamlı olmayı vasiyet ederim” [657]

 

4-Müslümanlara Tavsiyeleri

 

21771. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölümü çokça hatırlamanızı ve O’ndan gafletinizi a-zaltmanızı tavsiye ederim. Sizden gaflet etmeyen bir şeyden nasıl gafil olabiliyorsunuz.”[658]

21772. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizi terk edecek olan bu dünyayı her ne kadar terk etmeyi istemesiniz de  terk etmenizi tavsiye ederim.”[659]

21773. İmam Ali (a.s), savaşta hazır olduğunda müslümanlara bir takım tavsiyelerde bulunuyordu. Bunlardan biri şudur: “Namazı gözetiniz, ona dikkat ediniz ve çok namaz kılınız.”[660]

21774. İmam Ali (a.s), kendisine nasihat etmesini isteyen birine şöyle buyurmuştur: “Kendine ne fakirliği telkin et ne de uzun ömrü.”[661]

21775. İmam Ali (a.s), kendisinden öğüt isteyen birine şöyle buyurmuştur: “Sana hayır işleri için nezdinde bir çokluk sınırının ve kötü iş içinde bir azlık sınırının olmamasını tavsiye ediyorum.”[662]

21776. İmam Ali (a.s), dostlarından birine şöyle yazmıştır: “Sana ve kendime kendisine isyanın helal olmadığı, kendisinden başkasına ümit bağlanılmadığı ve kendisinden başka zenginliğin olmadığı kimseden sakınmayı tavsiye ediyorum.”[663]

bak. et-Tekva, 4158. Bölüm, el-İslam, 1872. Bölüm, el-Mevize, 4125. Bölüm

 

4081. Bölüm

Vefat Anındaki Tavsiyeleri

 

21777. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere vasiyetim: Allah’a hiçbir şeyle şirk koşmayın ve Muhammed’in (s.a.a) sünnetini kaybetmeyin. Bu iki direği ayakta tutun ve bu iki lambayı yakıp aydınlatın. Böylece kınanmaktan uzak olursunuz.”[664]

21778. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey oğulcağızım! Sana namazı vaktinde kılmanı, zekatı zamanında ehline ulaştırmanı ve şüpheler anında susmanı tavsiye ediyorum. Seni söz ve amelinde acele etmekten sakındırıyorum ve sus ki esenlik içinde kalasın.”[665]

21779. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlere Allah’tan başka ilah olmadığına, onun eşi ve benzeri bulunmadığına ve şüphesiz Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna dair tavsiyede bulunuyorum. Sonra şüphesiz ben ey Hasan! Sana bütün evlatlarıma, Ehl-i Beyt’ime ve müminlerden bu mektubun kendisine ulaştığı kimselere rabbimiz olan Allah’tan sakınmalarını ve sadece Müslüman olarak ölmelerini tavsiye ediyorum. Hepiniz Allah’ın ipine sarılınız, dağılmayınız, şüphesiz ben Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “İki kişinin arasını düzeltmek, bir yıllık namaz ve oruçtan daha üstündür. Dini bozan şey ise şüphesiz ihtilaf ve birbirine düşmanlıktır.”Allah’tan başka güç ve kuvvet yoktur.”[666]

21780. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Sana ilahi takvayı ve namaz kılmayı tavsiye ediyorum. Sana insanların günah ve hatalarını görmezlikten gelmeyi, gazabını dindirmeyi, sıla-i rahimde bulunmayı, cahiller karşısında halim olmayı, din hususunda bilinçli olmayı, işlerinde yavaş davranmanı, Kur’an’a yönelmeyi, güzel komşuluk etmeyi, iyiliği emretmeyi, kötülükten sakındırmayı, Allah’a isyan sayılan her türlü çirkinlikten uzak durmayı tavsiye ediyorum.”[667]

bak. en-Necat, 3856. Bölüm, 20077. Hadis, el-Bihar, 78/98, 18. Bölüm

 

4082. Bölüm

İmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) Vasiyetleri

 

21781. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), vefat esnasında, oğlu Bakır’ı (a.s) kucağuna aldı ve şöyle buyurdu: “Oğulcağızım! Sana babamın vefat anında bana yaptığı vasiyetleri tavsiye ediyorum: -İmam Zeyn’ül-Abidin daha sonra babasının kendisine şöyle tavsiye ettiğini beyan etmiştir : “-Ey oğulcağızım! Senin karşında Allah’tan başka yardımcısı olmayan birine zulmetmekten sakın.”[668]

21782. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan senin üzerindeki kudreti sebebiyle kork ve sana yakınlığı sebebiyle ondan utan. Her ne kadar sana zarar verdiğini bilsen de asla bir kimseye düşman olma ve her ne kadar sana faydalı olmadığını bilsen dahi hiç bir dostuna kaba davranma. Zira dostuna ne zaman muhtaç olacağını bilemezsin ve düşmanını ne zaman korkutacağını da bilemezsin. Her kim senden özür dilerse yalan söylediğini bilsen dahi özrünü kabul et. İnsanların aybını dile getirme.”[669]

bak. el-Mevize, 4128. Bölüm, el-Bihar, 78/128, 21. Bölüm

 

4083. Bölüm

İmam Bakır’ın (a.s) Tavsiyeleri

 

21783. İmam Bakır (a.s), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen birine şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum. Hakeza şaka etmekten sakın. Zira şaka insanın azametini ve yüz suyunu götürür. Hakeza sana kardeşlerin için gıyaplarında dua etmeni tavsiye ediyorum. Zira bu iş rızkı akıtır. –İmam bu cümleyi üç defa buyurdular.“[670]

21784. İmam Bakır (a.s), Cabir b. Yezid Cu’fiye[671] şöyle buyurmuştur: “Beş şeyi sana tavsiye ediyorum: Zulme uğradığında zulüm yapma; hıyanet edilirsen hıyanet etme; tekzip edildiğinde sinir­lenme; methedildiğinde sevinme; ve kınandığında sabırsızlanma. Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür. Ama eğer sende olanın aksini söylerlerse, (o zaman) zahmetsiz sevap elde etmiş olursun.

(Yine) bil ki, yaşadığın şehrin bütün halkı sana: "Sen kötü in­sansın”derlerse, bu, seni üzmemeli; "Sen iyi insansın" derlerse de, bu, seni sevindirmemeli; böyle olmadıkça bizlerin dostu olamazsın. (Her halukârda) sen kendini Allah'ın kitabına sunmalısın; eğer onun yo­lunda gidiyor, onun küçümsediğini küçümsüyor, sevdirdiğini seviyor ve korkuttuğundan da korkuyorsan, o zaman sebat göster ve hak­kında söylenen sözlerin sana bir zararı olmadığı için de kendini müjdele. Ama eğer Kur'ân'dan uzak isen, (o zaman) neden kendini aldatasın? Mü'min heva ve heveslerine galip gelmesi için daima nefsine karşı cihad halindedir; bazen nefsin eğriliklerini düzeltip Allah rızası için heva ve hevesine muhalefet eder; bazen de nefsi, onu mağlub eder ve kendi heva ve hevesine uydurur; ama Allah-u Teâla hemen onun elin­den tutar ve o da kendine gelir. Allah onun sürçmesine göz yumar; o da Allah'ı anar, tövbe ve korkuya yönelir; (azap ve cezadan) korkusu arttığı için basiret ve marifeti de artar. Nitekim Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Allah'tan korkanlara Şeytan'dan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki doğru yolu görüp bilmişlerdir."[672]

Ey Cabir! Allah'ın sana verdiği rızkın şükrünü yerine getirebil­men için az rızkı çok say. Nefsinin ayıplarını görebilmen ve affolunman için Allah'a olan ibadet ve itaatini az bil. Karşılaştığın kötülüğü, edindiğin bilgiyle kendinden uzaklaştır; bilgiyi de halis amelle çalıştır; halis ameli de, tam bir uyanıklıkla büyük gafletler­den koru; kâmil olan uyanıklığı da, gerçek korkuyla elde et. Mevcut yaşantıya razı olarak gösterişten kaçın. Akla uyarak heva ve heves tehlikesinden kendini koru. Nefsani istekler galip geldiğinde ilmin irşadıyla kendini kontrol et. Halis amelleri mükâfat günü için koru.[673]

 

4084. Bölüm

İmam Sadık’ın (a.s) Vasiyetleri

 

21785. Yahya b. Ala ve İshak b. Ammar İmam Sadık’tan (a.s)  şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İmam Sadık (a.s) asla bizlere bu iki tavsiyede bulunmadan vedalaşmamıştır: “Sizlere doğru konuşmayı, iyi ve kötü herkese emaneti geri çevirmeyi tavsiye ediyorum. Zira ki bu iki haslet rızkın anahtarıdır.”[674]

21786. İmam Sadık (a.s), tavsiyede bulunmasını isteyen birisine şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan sakınmayı, takvayı ve çok ibadette bulunmayı tavsiye ediyorum. Bil ki çok ibadet etmek, eğer takvayla birlikte olmazsa, hiç bir fayda vermez.”[675]

21787. İmam Sadık (a.s), şöyle buyurmuştur: “En üstün ve gerekli tavsiyelerden biri de rabbini unutmaman, sürekli onu anman, ona isyan etmemen, otururken ve ayakta iken, Allah’a ibadet ve kulluk etmendir.”[676]

21788. Süfyan-i Sevri şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna varıp: “Bana sizden sonra sarılacağım (amel edeceğim) bir tavsiyede bulunun”diye arzettim.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Süfyan, amel edecek misin?” buyurdu. Ben: “Evet, ey Resulullah’ın kızının torunu, amel edeceğim”dedim. İmam Sadık (a.s) buyurdular ki: “Ey Süfyan, yalancının yiğitliği, kıskancın rahatlığı, sultanların kardeşliği, mütekebbirin dostluğu ve kötü ahlaklının da efendiliği olmaz.”İmam (a.s) bunları buyurduktan sonra sustu. “Ey Resulullah’ın kızının torunu, biraz daha nasihat edin.”dedim.

İmam buyurdu ki:

“Ey Süfyan, arif olman için Allah’a güven. Zengin olman için kısmete razı ol. İmanının artması için halkın sana davrandığı gibi, onlara davran. Günahkârla dost olma. Çünkü, kötü işlerinden sana da öğretir. İşlerinde Allah’tan korkan kimselerle istişare et.”İmam (a.s) bunları buyurduktan sonra yine sustu. “Ey Peygamber’in kızının torunu, biraz daha nasihat edin”dedim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Süfyan, kim kudretsiz izzet, arkadaşsız çokluk ve malsız heybet istiyorsa, günah zilletinden itaat izzetine geçmelidir.”İmam (a.s), bunları buyurduktan sonra yine sustu. “Ey Peygamber’in kızının torunu, biraz daha nasihat edin” dedim. İmam (a.s) buyurdular ki: Ey Süfyan, babam bana üç tane öğütte bulundu ve üç şeyden de sakındırdı. Buyurduğu üç öğüt şunlardır: “Ey oğlum, kötü arkadaşla arkadaş olan salim kalmaz. Sözüne dikkat etmeyen pişman olur. Kötü yerlere giren suçlanır.”Ey Resulullah’ın kızının torunu, seni sakındırdığı üç şey nelerdir? diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Babam beni, nimete haset eden, başa gelen musibete gülen ve söz taşıyan kimseyle arkadaş olmaktan sakındırdı.[677]

21789. İmam Sadık (a.s), oğlu Musa’ya (a.s) şöyle buyurmuştur: “Oğulcağızım! Tavsiyemi kabul et, sözlerime kulak ver. Zira eğer ona kulak verirsen mutlu yaşarsın ve övülmüş olarak ölürsün. Oğulcağızım! Her kim Allah’ın kendisine kısmet ettiğinden hoşnut olursa, müstağni olur ve her kim de başkasının elinde olana göz dikerse, muhtaç olarak ölür. Her kim Allah’ın kendisine kısmet ettiğinden hoşnut olmazsa Allah’ı kaza ve kader hususunda itham etmiş olur. Her kim başkasının sürçmesini küçük görürse, kendi sürçmesini büyük görür. Her kim de kendi sürçmesini küçük sayarsa, başkalarının sürçmesini büyük sayar.

Oğulcağızım! Her kim başkasının perdesini yırtarsa, kendi evinin çirkinlikleri ortaya çıkar. Her kim zulüm kılıcını çekerse, kendisi de o kılıçla öldürülür. Her kim kardeşi için bir kuyu kazarsa, o kuyuya kendisi düşer. Her kim cahillerle oturursa, küçülür. Her kim alimlerle kaynaşırsa, saygınlık kazanır. Her kim adı kötü bilinen yerlere gidip gelirse ithama uğrar.

Oğulcağızım! Halkı aşağılamaktan sakın. Aksi taktirde sen de aşağılanırsın. Boş ve faydasız işlere koyulma ki sürçersin.

Oğulcağızım! Kendi lehine veya zararına da olsa hakikati söyle ki arkadaşların arasında seninle meşveret edilsin.

Oğulcağızım! Allah’ın kitabına uy, İslam’ı tebliğ et, iyiliğe davetçi ol, kötülüklerden sakındır, senden kopan ile ilişki kur, senden küsenle barış, senden bir şey isteye bağışta bulun. İnsanların kalbine kin tohumunu eken dedikoduculuktan ve insanların ayıplarını araştırmaktan uzak dur. Zira insanların aybını araştıran kimse, hedef mesabesinde olur.

Oğulcağızım! Bağışlamak istediğinde, kaynaklarına müracaat et. Zira ki cömertlik ve bağışın madenleri vardır. Ve madenlerin kökleri vardır, köklerinin dalları vardır, dallarının meyveleri vardır ve hiç bir meyve dal olmaksızın ve hiç bir dal da kök olmaksızın ve hiç bir kök de temiz bir maden olmaksızın yetişmez.

Oğulcağızım! Birini görmeye gidince, iyileri gör, kötülerle görüşmekten sakın. Zira bunlar, kendilerinden çeşmenin akmadığı kayalar, yaprakları yeşermeyen ağaçlar ve bitkileri bitmeyen topraklardır.”

Ali b. Musa (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam hayatta olduğum sürece bu tavsiyeleri asla terk etmedi.”[678]

21790. İmam Sadık (a.s), ashabına bir mektup yazdı, onlardan (bu mektubu) sürekli okumalarına dikkat etmelerini, anlamlarının içeriği ile amel etmelerini istedi. Ashabı da bu mektubu evlerindeki namaz kılınan yerlere bırakıp namazdan sonra onu mütalaa ediyorlardı. Bu mektubun metni işte şöyledir: “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Rabbinizden afiyet ve esenlik dileyin, ağır, vakarlı, sakin ve hayalı olun. Sizden önceki iyilerin uzaklaştığı şeylerden, siz de uzaklaşın. Batıl ehline karşı iyi davranın. Onların sizin hakkınızdaki zulmüne tahammül edin, fazla çekişmekten sakının. Zira onlarla oturmaktan, onlarla kaynaşmaktan ve tartışmaktan başka çarenin olmadığı zaman da onlarla oturup kaynaştığınızda ve aranızda tartışma ortaya çıktığında Allah’ın sizlere riayet etmenizi emrettiği takiyyeye riayet edin. Zira eğer onların kötülüğüne düçar olursanız, sizlere eziyet ederler, onların yüzünde kötümserlik ve kin görürsünüz. Eğer Allah onların şerrini sizden uzaklaştırmasaydı, şüphesiz sizlere şiddetle saldırırlardı. Göğüslerinde sizlere karşı taşıdıkları kin ve düşmanlık gösterdiklerinden daha fazladır. Sizin yaşadığınız yer onlarla birdir, ama sizin ve onların canları farklıdır. Birbiriyle ünsiyet edinmezler. Sizler asla onları sevmezsiniz ve onlar da asla sizleri sevmez. Ama Allah-u Teala sizi hak ile yüceltmiş ve sizlere basiret vermiştir. Lakin onları hak ehlinden karar kılmamıştır. Bu sebeple de sizler onlara iyi davranır, onlar karşısında sabredersiniz. Ama onlar size güzel davranmaktan uzaktırlar ve hiç bir şey karşısında sabır ve tahammül içinde olmazlar. Aksine birbirlerine komplolarını ve hilelerini telkin ederler. Zira Allah’ın düşmanları yapabildikleri taktirde sizi hak ve hakikatten alıkoyarlar. Oysa Allah sizleri, bütün bunlardan korumuştur.”[679]

21791. İmam Sadık (a.s), Mufazzal’a şöyle buyurmuştur: “Sana Şiilerime ulaştırman için şu altı şeyi tavsiyede bulunuyorum.”Ben (Mufazzal) şöyle arzettim: “Ey efendim! O tavsiyeler nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Emaneti sana emanet veren kimseye eda etmek, kendin için beğendiğin şeyi kardeşin için de beğenmek, bil ki şüphesiz işlerin sonuçları vardır ve sonuçlarından sakın ve şüphesiz işler bazen aniden ortaya çıkabilir. O halde sürekli sakın. Çıkması kolay, ama inmesi zor olan dağa tırmanmaktan sakın ve asla yapamayacağın bir şeyi kardeşine vaad etme.”[680]

21792. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum. Zira Allah kendisinden korkan kimseyi hoşlanmadığı durumdan hoşlandığı duruma çıkarmaya ve hiç hesaba katmadığı yerden rızkını vermeye kefil olmuştur.”[681]

bak. el-İlm, 2875. Bölüm, el-Vesiyyet (2), 4091. Bölüm, el-Bihar, 78/190, 23. Bölüm

 

4085. Bölüm

İmam Kazım’ın (a.s) Tavsiyeleri

 

21793. İmam Kazım (a.s), kendisinden öğüt dileyen, Ali b. Süveyd-i Sai’ye şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan sakınmayı tavsiye ediyorum.”İmam daha sonra sustu ve ben (Ali b. Suveyd-i Sai) fakirliğim hususunda kendisine şikayette bulunarak şöyle dedim: “Allah’a yemin olsun ki üzerimde elbise bile yoktu. Falan kimse üzerindeki iki elbiseden birini çıkarıp bana giydirdi.”İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Oruç tut ve sadaka ver” Ben şöyle arzettim: “Kardeşlerimin bana yaptığı az yardımı da sadaka mı vereyim?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın sana verdiği rızıktan her ne kadar kendin ona muhtaç olsan da sadaka ver.”[682]

bak. el-Mevize, 4131. Bölüm, el-Bihar, 78/296, 25. Bölüm

 

4086. Bölüm

İmam Cevad’ın (a.s) Tavsiyeleri

 

21794. Tuhef’ul-Ukul’da şöyle yer almıştır: “Bir şahıs İmam Cevad’a (a.s) şöyle arzetti: “Bana tavsiyede bulun.”İmam şöyle buyurdu: “Kabul edecek misin?” O şöyle arzetti: “Evet! İmam şöyle buyurdu: “Sabrı yastık edin, fakirliği kucağına al, şehvetleri uzağa at, isteklerle savaş ve bil ki sen Allah’ın gözünden gizli değilsin. O halde nasıl olduğuna dikkat et.”[683]

21795. İmam Cevad (a.s), Sa’d’ul-Hayr’a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Sana Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum. Zira takva insanı helak olmaktan esenliğe çıkarır ve ahirette kendisine fayda verir. Aziz ve celil olan Allah takva sebebiyle kulunu aklının ulaşmasından uzakta bulunan şeylerden korur ve takva vasıtasıyla onun körlüğünü ve cehaletini ortadan kaldırır. Takvanın bereketiyle Nuh ve onunla gemide olanlar kurtuluşa erdiler, Salih ve onunla bulunanlar yıldırımdan kurtuldular ve takva sebebiyle sabredenler galibiyete eriştiler ve o grup (Nuh, Salih ve kendilerine iman edenler) kurtuluşa eriştiler. Bunların aynı yolu ve metodu (yani takvayı) kateden ve aynı fazileti arayan kardeşleri vardır. Bunlar öncekilerin başına gelen ve Allah’ın kitabında beyan edilen cezaları ve belaları işitmekle şehvetlerinin tuğyanını engellemektedirler. Rablerine kendilerine rızık olarak verdiklerine karşılık hamdeder ve şükrederler. Şüphesiz Allah hamd ve övgüye layıktır. Onlar kendilerini eksiklikleri sebebiyle kınarlar ve kendileri de kınanmaya layıktır. Allah Tebareke ve Teala’nın, hilim ve ilim ehli olduğunu bildiler. Hakikatte Allah’ın gazabı hoşnutluğunu elde etmeye çalışmayanların üzerinedir ve Allah sadece bağışını kabullenmeyen kimseden esirger ve sadece hidayeti istemeyen kimseyi sapıklığa terkeder.

Allah günahkarlara tövbe imkanı vermiştir ki kötülüklerini iyiliklere çevirsinler ve Kur’an’da yüksek ve kesilmez bir sesle kullarını tövbe etmeye çağırmış, kullarının duasını engellememiştir. O halde Allah’ın indirdiği şeyleri gizleyen kimselere Allah lanet etsin.

O rahmeti kendisine farz kılmış bu yüzden de rahmeti gazabını geçmiştir ve de doğruluk ve adaletle sona ermiştir. O halde kulları kendisini gazaplandırmadığı müddetçe o, kendiliğinden kullara gazaplanmaz ve bu yakinden kaynaklanan bir ilimden ve takvadan hasıl olan bir bilgidendir. Allah her ümmetten kitabın ilim ve marifetini, onların kitabı uzağa attığı bir zamanda almıştır ve onlar hükümdarlığa teslim olduğu zaman, düşmanları ona hükümdar kılmıştır. Kitaplarını uzağa atmalarının örneklerinin biri de harf ve kelimelerine riayet etmeleri, ama hudud ve hükümlerini tahrif etmeleridir. Bu yüzden sadece onun nakil ve rivayetiyle uğraşır, anlayış ve amelinden uzak olurlar. Cahiller rivayetleri ezberledikleri sebebiyle mutludurlar, ama alimler, anlamıyla amel etmedikleri hasebiyle üzüntü içindedirler. Kitabı uzağa atmalarının bir diğer örneği de yöneticilerinin bilmeyen kimselerden karar kılınmasıdır. Bu yüzden yöneticiler onları heva ve heves kaynağına götürmüş, helak olmaya sürüklemiş, dinin kulplarını değiştirmiş ve onu (dini) bir avuç sefih ve çocuğa miras bırakmışlardır.. Dolayısıyla da ümmet Allah Tebarek ve Teala’dan emir almak yerine halktan emir almaktadır. İnsanların dostluğunu Allah’ın dostluğu ve velayetine tercih eden zalimlerin bu yanlış tercihileri ne de kötüdür?! Bunlar insanların mükafatını Allah’ın mükafatının yerine ve insanların rızayetini Allah’ın rızayetinin yerine geçirmişlerdir. Ümmet, böyle bir duruma düşmüştür. Onlardan ibadet edenler de bu sapıklık içinde yaşamaktadır. Gurura kapılmış ve aldanmışlardır. İbadetleri kendilerinin ve takipçilerinin fitne ve sapıklık sebebidir. Oysa ilahi elçiler arasında ibadet ehli için ibretler ve öğütler vardır. Peygamberlerden biri (Allah’a) itaat hususunda kemale eriştiğinde[684] Allah Tebarek ve Teala’ya bir hususta itaatsizlik etmiş ve o itaatsizlik sebebiyle cennetten dışarı çıkarılmıştır.[685] Balinanın karnına atılmış ve onu hatalarını itiraf etmek ve tövbeye yönelmekten başka hiç bir şey kurtaramamıştır. O halde Yahudi ve Hıristiyan din alimlerini tanı. Onlar kitabı gizlediler, tahrife uzandılar. Ama bu ticaretleri onlara bir fayda vermedi. Onlar hidayete ermiş kimseler değildir. Onların bu ümmet arasındaki misalini tanı. Şüphesiz onlar Allah’ın kitabının kelime ve harflerini alaşağı ettiler[686], hududlarını altüst ettiler. Zira bunlar yöneticilerin[687] dostudur. Heva ve heve önderleri dağılınca onlar da dünyadan daha çok nasiplenen kimseye doğru giderler.[688]  Kalplerine mühür vurulmuş, tamah onlara galip gelmiş, sürekli dillerinden İblis’in sesi işitilmekte ve bir çok batılları ifade etmektedirler. Alimler onların eziyetlerine ve kabalıklarına sabrederler. Bu yüzden de alimler, onları teklife ve hakkı göz önünde bulundurmaya davet etmektedir. Alimleri onları teklife ve hakkı göz önünde bulundurmaya çağırdıkları için de onları kınarlar. Oysa alimleri, eğer irşad ve nasihat etselerdi, bir sapık gördüklerinde onlara hidayette bulunmasalardı, bir ölü gördüklerinde ona hayat vermeselerdi, şüphesiz hain sayılırlardı ve (eğer böyle yapsalardı) ne de kötü yapmış olurlardı! Zira Allah Tebarek ve Teala Kur’an’da onlardan iyilikleri ve emredildikleri şeyleri söyleyeceklerine ve nehyedildikleri şeylerden de sakındıracaklarına dair söz almış, itaat ve sakınma yolunda birbiriyle yardımlaşmalarını söylemiş, günah ve tecavüz yolunda birbirine yardım etmemelerini istemiştir. Alimlerin cahil insanların elinden sıkıntıda oluşu da işte bu yüzdendir. Eğer öğüt verirlerse, cahiller şöyle derler: “Onlar isyankar olmuşlardır.”Eğer terk ettikleri hak ve hakikatle amele derlerse şöyle derler: “Onlar muhalefet etmeye koyulmuşlardır.”Onlardan uzaklaşmak istediklerinde ise şöyle derler: “Müslümanlar cemaatinden ayrıldılar” Eğer “sözlerinize bir delil getirin” diye söyleyecek olurlarsa şöyle derler: “Bunlar münafık oldular.”Eğer onlara uyarlarsa şöyle derler: “Aziz ve celil olan Allah’a isyan etmektedirler” Onlar, helak uçurumuna yuvarlanmışlardır. Onlar ise bilmediklerini bilmemektedirler. Allah’ın kitabında okudukları şeylere oranla da okumamış kimselerdirler. Halka öğrettikleri Kur’an’ı Kerim’i ve lafızlarını  kabul etmekte, ama içeriğini tahrif ederek Kur’an’ın hakikatini yalanlamaktadırlar. Hiç kimse de onlara itiraz etmemektedir. Bunlar ahbar ve ruhban görünümlü kimselerdir. Hevese uyarlar, helak ve yok oluş önderidirler. Var olan diğer bir grubu ise, sapıklık ve hidayet ortasına oturmuş ve şaşkınlık içindedirler. Bu iki grubu (ahbar ve ruhban görünümlü kimseler ile gerçek alimleri) birbirinden ayıramaz ve derler ki: Peygamber (s.a.a) zamanındaki halk böyle bir durumla karşı karşıya olmamış ve dolayısıyla da onu tanımamaktaydılar.”Doğru da söylüyorlar. Zira Resulullah (s.a.a) onları terk edince, kendileri için aydın ve aşikar bir din bıraktı ki gece ve gündüzleri (zahir ve batın veya hak ve batılı) belli idi. Aralarında ne bir bidat görülüyordu ne de  sünnette bir değişiklik. Ne de aralarında uyumsuzluk ve ihtilaf göze çarpıyordu. Ama ümmetlerin hatalarının karanlığı onları kuşatınca, iki gruba ve iki öndere ayrıldılar: Allah-u Teala’nın yoluna davet eden kimse ile ateşe davet eden kimse. İşte böylece şeytan dile geldi, sesini dostlarının ve takipçilerinin dilinden yükseltti. Ordu, süvari ve piyade birlikleri çoğaldı, mallarının ortakları ve kendisini ortak kılan kimselerin çocukları oldular. Böylece bidatler ile amel edildiği gibi kitap ve sünnet bırakıldı. Ama Allah’ın veli kulları hücceti dile getirdiler, Allah’ın kitabına ve hikmete sarıldılar. Bu yüzden de hakkın takipçileri ile batıla uyanlar birbirinden ayrıldı. Hidayet ehli birbirini yalnız bıraktılar, birbirinin yardımına koşmadılar. Ama sapıklık ve delalet ehli kimseler birbiriyle yardımlaştılar. Sonunda cemaatleri falan kimseyi de kapsadı. Bu desiseyi iyi tanı. Soylu olan diğer grubu ise basiret gözüyle tanı, onların takipçisi ol, onlardan ayrılma ki kendi ehline katılasın. Zira ki hakikatte yenilenler, kendisini ve ehlini kıyamet gününde hüsrana uğratanlardır. Şüphesiz ki bu da apaçık bir hüsrandır.”

Şeyh Kuleyni (r.a) şöyle diyor: “Hüseyin’in rivayeti de işte burada sona ermektedir. Ama Muhammed b. Yahya’nın rivayetinde İmam’ın mektubu şöyle devam etmektedir: “Bu hak ehli yolu tanımaktadır. O halde eğer onları sıkıntıda görürsen ona bakma (onların mazlumiyeti hak olduklarının delilidir.) Zira her ne kadar zulüm ve zalimlerin saygısızlığına düçar olmasalarda ve her ne kadar sıkıntılar ve belalar içinde yaşıyor olsalar da, er, geç bütün bunlar bitecek, huzur ve rahatlığa dönüşecektir. Bil ki güvenilir kardeşler birbirileri için stokturlar. Zira eğer şüphelerin tahrifine düşmekten ve seni kaybetmekten korkmasaydım şüphesiz örttüğüm hakikatlerin aynasını senin için aşikar kılardım ve gizlediğim marifetleri sana gösterirdim. Ama ben senin hakkında korkuyorum (ve takiyye ediyorum). Seni korumayı istiyorum. Korkması gereken yerde korkmayan kimse, halim değildir. Halim olmak ise müminin elbisesidir. O halde asla onu soyma. Ve’s-Selam.”[689]

bak. el-Bihar, 78/358, 27. Bölüm

 

4087. Bölüm

İmam Askeri’nin (a.s) Tavsiyeleri

 

21796. İmam Askeri (a.s), şiilerine şöyle Şiilerine buyurmuştur: “Sizlere Allah’tan korkmayı, dininiz hususunda vera’lı (şüpheli şeylerden kaçınan) olmayı, Allah için çaba göstermeyi, doğru konuşmayı, size güvenip yanınızda emanet bırakan kimseye ister iyi olsun, ister kötü emanetini iade etmeyi, secdeleri uzatmayı ve iyi komşuluk yapmayı tavsiye ediyorum; işte Muhammed salla’llâhu aleyhi ve alih bunlarla gönderilmiştir. Onların (Ehl-i sünnet’in) namazlarına katılın, cenaze merasimlerine katılın, hastalarını ziyaret edin, haklarını ödeyin. Sizden biri, dininde vera’lı, doğru konuşan, emaneti sahibine veren ve halka karşı güzel ahlaklı olduğunda “Bu Şiidir” denilir. Bu ise bizi hoşnut eder. Allah’tan korkun, bizlere süs olun, utanç vesilesi olmayın. Muhabbetleri bize doğru çekin; her çeşit kötülüğü bizden uzaklaştırın. Çünkü biz, hakkımızda söylenen her iyiliğin ehliyiz ve hakkımızda söylenen her kötülükten uzağız. Allah’ın kitabında, bizim hakkımız, Hz. Resulullah’a yakınlığımız ve Allah tarafından da tertemiz (masum) kılındığımız açıklanmıştır. Bizden başka ancak yalancı bu makamı iddia edebilir. Allah’ı ve ölümü çok anın. Kur’an’ı çok tilavet edin. Peygamber salla’llâhu aleyhi ve alih’e çok salavat getirin. Çünkü Peygamber’e salavat getirmenin on hasenesi (sevabı) vardır. Size yaptığım tavsiyeleri unutmayın. Selamımı size ileterek sizi Allah’a emanet ediyorum.”[690]

bak. el-Bihar, 78/370, 29. Bölüm

 



546. Konu

 

el-Vasiyyet

Vasiyyet

Ölümden Sonrası İçin Vasiyet

 

F Kenz'ul-Ummal, 16/612, Kitab’ul-Vasiyyet

F Bihar, 103/193, 1. Bölüm; Fazl’ul-Vasiyyet ve Adabuha

F Vesail’uş-Şia, 2/657, 29 ve 30. Bölümler, el-Vasiyyet

F Vesail’uş-Şia, 13/351, Kitab’ul-Vesaya

 

 

 



 

 


4088. Bölüm

Vasiyet

 

Kur’an :

“Birinize ölüm geldiği zaman, eğer hayır (mal) bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet etmesi muttakilere bir hak olarak size yazıldı/takdir edildi.”[691]

21797. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vasiyet etmek her Müslümanın görevidir.”[692]

21798. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Allah’ın rahmetinden) mahrum kimse vasiyetten mahrum olan kimsedir.” [693]

21799. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Malı olan ve bu malını vasiyet etmek isteyen bir müslümanın yanında yazdığı vasiyeti olmaksızın iki geceyi geçirmeye hakkı yoktur.”[694]

21800. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir Müslümana velayeti başının altında olmaksızın bir geceyi geçirmesi yakışmaz.”[695]

21801. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim vasiyet ile ölürse (Peygamberin) yolu ve sünneti, takva ve şehadet ve bağışlanmış olarak ölmüş sayılır.”[696]

21802. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah amellerinize ilaveten mallarınızın üçte birini sizlere bağışta bulunmuştur.”[697]

21803. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala mallarınızdan üçte birini vefat anında sizlere sadaka vermiştir ki bu vesileyle amellerinizi artırsın.”[698]

21804. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ölüm anında kendisinden miras almayan akrabalarına vasiyette bulunmazsa amelini günahla sonuçlandırmış olur.”[699]

bak. Vesail’uş Şia, 13/354, 4. Bölüm

 

4089. Bölüm

Vasiyyet Adabı

 

Kur’an :

“İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakup da, “Oğullarım! Allah dini size seçti, siz de ancak O’na Müslüman (olarak) can verin” dedi.”

Yoksa Yakup can verirken sizler yanında mı idiniz? Hani O, oğullarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” diye sormuştu, onlar da: “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın ilahı olan tek ilaha ibadet edeceğiz, bizler O’na teslim olmuşuzdur” demişlerdi.”[700]

21805. İmam Sadık (a.s), babasından naklen şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim vefat anında vasiyet etmezse, bu işi aklında ve mürüvvetinde noksanlık sayılır.”Ashap şöyle arzetti: “Ey Resulullah! Vasiyet nasıldır?” Peygamber şöyle buyurdu: “Eceli geldiğinde insanlar, etrafına toplanınca şöyle der: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Gizliyi ve aşikarı bilen, rahman ve rahim Allah! Ben bu dünya yurdunda ve senin huzurunda senden başka ilah olmadığına tanıklık ettiğimi itiraf ediyorum. Şüphesiz sen tek ve eşsizsin. Muhammed senin kulun ve elçindir ve kıyamet mutlaka gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur. Sen mezarlarda yatanları dirilteceksin, hesap da haktır, cennet de haktır. Allah’ın vaad ettiği cennet meyvelerinden yemek, içmek ve nikah da haktır. Ve şüphesiz cehennem de haktır, iman da haktır, din, senin nitelendirdiğin gibidir ve İslam senin teşri buyurduğun gibidir. Söz senin dediğin gibidir, Kur’an senin nazil buyurduğun gibidir ve sen gerçek ve aşikar olan mabudsun.

Bu dünya yurdunda ve senin huzurunda seni rab olarak, İslam’ı din olarak, Muhammed’i Peygamber olarak, Ali’yi imam olarak, Kur’an’ı semavi kitabın olarak ve Peygamberi’nin Ehl-i Beyt’ini imamlar olarak kabul ettiğimi itiraf ediyorum. Ey Allah’ım! Zorluklar anında benim dayanağım sensin, gam ve hüzün anında ümidim sensin, zorluklar bana saldırıya geçince benim karşı koyma gücüm sensin, velinimetim sensin. Benim ve babalarımın mabudu sensin. Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine selam gönder, göz açıp kapatıncaya dair beni kendi halime bırakma. Sen mezarın korkunç yalnızlığında benim dostum ol. Seninle görüştüğüm gün kendinden bana eman ver.”

Bu vasiyet ettiği zaman ölünün ahdidir. Vasiyet her müslümanın yapması gereken bir görevdir.”

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu vasiyeti teyit eden şey ise, Allah Tebarek ve Teala’nın Meryem suresinde buyurduğu şu sözüdür: “Rahmandan bir ahit (söz) almış kimse dışında hiç kimsenin şefaat hakkı yoktur.”Ve bu vasiyet ayette geçen ahittir.

Peygamber (s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu vasiyeti öğren, onu Ehl-i Beyt’ine ve şiilerine öğret.”İmam şöyle buyurdu:  “Peygamber daha sonra şöyle buyurmuştur: “Bunu bana Cebrail öğretmiştir.”[701]

bak. Vesail’uş Şia, 13/353, 3. Bölüm

 

4090. Bölüm

Vasiyette Zulümden Ve Hakkı Çiğnemekten Sakınmak

 

21806. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vasiyette varise zarar vermek büyük günahlardandır.”[702]

21807. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Varise) vasiyetinde zarar vermek büyük günahlardandır.”[703]

21808. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim malının üçte birini vasiyet ederse varislere zarar vermiş olur. Malın beşte birini ve dörtte birini vasiyet etmek, üçte birini vasiyet etmekten daha üstündür. Herkim üçte birini vasiyet ederse geriye bir mal bırakmamıştır.”[704]

21809. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarıma (vasiyette) zarar vermem ile o malı çalmam arasında bence hiç fark yoktur.”[705]

21810. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim vasiyet eder, zulmetmez ve varise zarar vermezse (onu) vasiyet edeceği malı hayattayken sadaka vermiş kimse gibidir.”[706]

21811. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri (a.s) ölen ve tüm malını veya çoğunu vasiyet eden birisi hakkında şu hükümde bulunmuştur: Vasiyet, iyilik üzere (şeriatte yer aldığı üzere) geri çevrilmelidir. O halde her kim kendisine zulmeder ve vasiyette zulme ve aykırılığa düçar olursa, o vasiyet iyiliğe (şer’i ölçülere) çevrilir. Varislerin mirası da onlara bırakılır.”[707]

21812. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vasiyet hususunda zulüm ve haksızlık büyük günahlardandır.”[708]

bak. Vesail’uş Şia, 13/356, 5. Bölüm, s. 358, 8. Bölüm

 

4091. Bölüm

Kendi Vasisi Olan Kimse

 

21813. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Ademoğlu! Malında kendi vasin ol; kendi malında senden sonra yapmalarını vasiyet edeceğin işi kendin yap.”[709]

21814. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen birine şöyle buyurmuştur: “Yükünü hazırla, azığını düzelt ve kendi vasin ol. Zira hiç bir şey Allah’ın (sevabının) yerini tutamaz. Allah’ın sözü için de geri dönüş yolu yoktur.”[710]

21815. İmam Sadık (a.s), hakeza kendisine tavsiye bulunmasını isteyen birine şöyle buyurmuştur: “Yükünü hazırla, azığını önceden gönder ve kendi vasin ol. Kendinden başkasına senin işine yarayan şeyleri senin için göndermesini söyleme.”[711]

 



547. Konu

 

et-Tevazu’

Alçak Gönüllülük-Tevazu

 

F Bihar, 75/117, 51. Bölüm, et-Tevazu’

F Kenz'ul-Ummal, 3/110, 701; et-Tevazu’

F Bihar, 41/54, 105. Bölüm, Tevaz-u Emir’el-Müminin

 

 

 

 


bak.

F 453. Konu, el-Kibir; 408. Konu, el-Fahr; el-İlim, 2871. Bölüm; en-Nubuvvet (1), 3840. Bölüm

 



 

 

4092. Bölüm

Tevazu

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların da O’nu sevdiği, iman edenlere karşı alçak gönüllü, küfredenlere karşı güçlü, Allah yolunda cihat eden, yerenin yermesinden korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Doğrusu Allah vasî (vücut, kudret ve rahmet açısından geniş) ve her şeyi bilendir.”[712]

21816. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aile şerafeti sadece tevazu iledir.”[713]

21817. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir aile şerafeti tevazu gibi değildir.”[714]

21818. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kureyşli ve Arap için tevazudan başka bir soy şerafeti yoktur.”[715]

21819. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu soy şerafetinin süsüsüdür.”[716]

21820. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şerafetli insanın süsü tevazudur.”[717]

21821. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu şerafetin zekatıdır.”[718]

21822. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu en üstün iki şerafetten biridir.”[719]

21823. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu faziletlerin yayılmasına sebep olur.”[720]

21824. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu haset edilmeyen bir nimettir.”[721]

21825. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Size ne oluyor da ibadetin tatlılığını sizde göremiyorum?” şöyle arzettiler: “İbadetin tatlılığı nedir?” peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Tevazudur.”[722]

21826. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mütevazi ol! Zira ki tevazu en büyük ibadetlerdendir.”[723]

21827. İmam Ali (a.s) geçmiştekilerden ibret almak hususunda şöyle buyurmuştur: Fakat münezzeh olan Allah onlara bü­yüklük taslamayı kötü gördü, onlar için tevazuya razı oldu. Onlar da yanaklarıyla yere kapandılar, yüz­lerini toprağa sürdüler ve (tevazu) kanatlarını müminler için yaydılar.”[724]

21828. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Giyimleri iktisatlı ve yürüyüşleri alçak gönüllüdür.”[725]

21829. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah, onları vahyin eminleri olarak yaratmış, onlara peygamberleri için emir ve nehiy emanetleri yüklemiştir. Kalplerine huşu, tevazu ve sekine hissettirmiştir.”[726]

21830. İmam Ali (a.s), ibadetin felsefesi hakkında şöyle buyurmuştur: “Çünkü namazda, gönül alçaklığıyla yüzleri ve en değerli azaları toprağa koyup tevazu göstermek; oruçta, karınları açlıkla terbiye ederek kibir yok etmek ve tevazuya alıştırmak vardır.”[727]

21831. İmam Ali (a.s), haccı anarken şöyle buyurmuştur: Münezzeh olan Allah Beyt’ul Haram'ı kendi azameti karşısında insanların tevazu ve alçak gö­nüllülüğüne bir işaret ve izzetini (yüceliğini) kabul için bir gösterge kıldı.”[728]

21832. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kardeşlerinin hakkını daha iyi bilen, o hakları eda etmek hususunda daha çok çaba gösteren kimsenin Allah katındaki makamı, diğerlerinden daha büyüktür. Her kim dünyada kardeşleri için tevazu gösterirse, Allah nezdinde sıddıklardandır ve Ali b. Ebi Talib’in gerçek şiilerindendir. Müminlerin Emirinin mümin kardeşlerinden bir baba ve oğul Müminlerin Emirinin huzuruna vardılar. Müminlerin Emiri onlar için ayağa kalktı. Saygıyla o ikisini meclisin üst tarafına oturttu, kendisi de onların karşısına oturdu, daha sonra yemek getirmelerini emretti, yemekten sonra Kanber onlar için tahtadan bir leğen, ibirk ve ellerini kurutmak için bir havlu getirdi ve Kanber o şahsın eline su dökmek için yanına yaklaştı. Müminlerin Emiri (a.s) yerinden kalkarak o şahsın eline su dökmek için ibirği aldı, ama o şahıs kendini yere attı ve şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Allah beni siz elime su dökerken mi görsün?” İmam şöyle buyurdu: “Otur ve yıka. Zira aziz ve celil olan Allah senden üstünlüğü ve fazileti olmayan kardeşinin sana hizmet ettiğini görmektedir ve onun bu hizmetten maksadı da Allah’ın cennette kendisine dünya nüfusunun on katını ve o kadar nüfusu da alacak yurtları bağışta bulunmasıdır.”

O şahıs oturdu ve Ali (a.s) ona şöyle buyurdu: “Tanıdığın, saygınlığını yerine getirdiğin ve Allah için tevazu ettiğin –öyle ki Allah ona karşılık sana bu mükafatı vermiştir ki beni sana yüce hizmet elbisesini bedenine giydirmemle görevlendirmiştir-hakkımın büyüklüğüne ant içiriyorum ki, ellerini yıkadığın zaman, tıpkı Kanber’in ellerine su döktüğü zaman rahat olacağın gibi huzurlu ol.”O şahıs da itaat etti. Müminlerin Emiri ellerini yıkadığı zaman ibirği Muhammed b. Hanefiye’ye verdi ve şöyle buyurdu: “Oğulcağızım! Eğer bu çocuk babası yanında olmaksızın yanıma gelseydi, kendim ellerini yıkardım. Ama aziz ve celil olan Allah baba ve evladın bir yere toplandığı zaman, kendilerine eşit davranılmasını hoş görmez. Dolayısıyla baba, babasının eline su dökmeli, oğul da oğlunun eline su dökmelidir. Muhammed b. Hanefiye de o şahsın çocuğunun eline su döktü.” İmam Hasan b. Ali Askeri (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: “Bu konuda Ali’ye (a.s) uyan kimse gerçek şiidir.”[729]

21833. Ebu Nasr şöyle diyor: “Abdullah b. Muhammed b. Halid’e Muhammed b. Müslim hakkında bir soru sordum, şöyle buyurdu: “O saygın ve zengin biridir. İmam Bakır (a.s) ona şöyle buyurmuştur: “Ey Muhammed! Mütevazi ol.”O da Kufe’ye dönünce teraziyle birlikte hurma dolu bir sepet alıp, merkez caminin önüne oturdu ve hurmaları satmaya başladı. Akrabaları gelip şöyle dediler: “Sen bizim yüz suyumuzu döktün.”Muhammed şöyle dedi: “Efendim bana emretmiş, ben de asla isyan etmem. Sepetteki bütün hurmaları satmadıkça burayı terk etmeyeceğim.”Akrabaları şöyle dediler: “Alış-verişten el çekmediğine göre o halde en azından değirmencilik işini yap.”Muhammed bir değirmen ve bir de deve aldı. Böylece değirmenciliğe başladı.”[730]

 

4093. Bölüm

Tevazunun Anlamı

 

21834. İmam Rıza (a.s), kendisine, “Tevazu nedir?” diye sorulunca cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, insanlara da o şekilde davranmandır.”[731]

21835. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu insanların sana davranmasını istediğin şekilde onlara davranmandır.”[732]

21836. İmam Ali (a.s), kendisine, “Kulun yaptığı taktirde mütevazi sayılacağı tevazunun anlamı nedir?” diye soran İbn-i Cehm’e şöyle buyurmuştur: “Tevazunun dereceleri vardır, derecelerinden biri insanın kendi değerini bilmesi, huzur dolu bir kalple onu yerli yerine koymasıdır, kendisine davranılmasını beklediği gibi insanlara da öyle davranmayı istemesidir. Kötülük gördüğünde ona iyilikle cevap vermesi, öfkesini dindirmesi, insanları affetmesidir. Zira Allah, şüphesiz iyilik sahiplerini sever.”[733]

21837. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsana tevazu olarak kendi ölçüsünü bilmesi yeter.”[734]

21838. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu bir mecliste makamından daha düşük bir yere razı olman ve karşılaştığın herkese selam vermen, her ne kadar haklı da olsan tartışmayı terk etmendir. Tevazu bütün iyiliklerin başıdır.”[735]

21839. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu meclisin alt tarafında oturmaya razı olman, rastladığın herkese selam vermen ve haklı bile olsan çekişmeyi terk etmendir.”[736]

21840. İmam Sadık (a.s), tevazu hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Tevazu bir mecliste makamından daha düşük bir yerde oturmana razı olmandır. Karşılaştığın herkese selam vermen ve haklı dahi olsan tartışmayı terk etmendir.”[737]

bak. et-Tevazu, 4097. Bölüm

 

4094. Bölüm

Yüceliğinden Dolayı Mütevazi Olan Kimse

 

21841. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların Allah’a kullukta en üstün olanı büyük olduğu halde tevazu gösteren kimsedir.”[738]

21842. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce makamı olduğu halde mütevazi olmak, kudrete sahip olduğu halde affetmek gibidir.”[739]

21843. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim güzel bir elbise giyebildiği halde, tevazudan bu işi yapmazsa, Allah ona yücelik elbisesini giydirir.”[740]

21844. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için süsten istifade etmez ve Allah karşısında tevazu ve rızayetini talep için güzel elbise giymekten sakınırsa, Allah’ın da ona yakuttan dolaplarda koruduğu değerli cennet elbiselerini giydirmesi bir haktır.”[741]

 

4095. Bölüm

Tevazunun Adabı

 

Kur’an :

“Müminlere karşı alçak gönüllüdürler, küfredenlere karşı ise aziz (güçlü).”[742]

21845. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir noksanlığı veya eksikliği olmaksızın Allah-u Teala’ya tevazu gösteren ve bir horluk ve sefaleti olmaksızın nefsini zelil kılan kimseye ne mutlu!” [743]

21846. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ayıpları kendisini başkalarının ayıplarını araştırmaktan alıkoyan ve kusuru ve eksikliği olmaksızın mütevazi olan kimseye ne mutlu!” [744]

21847. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Açlık çekmek, zillet ve huzu izharında bulunmaktan daha iyidir.”[745]

 

4096. Bölüm

Zengine Zenginliği Sebebiyle Tevazu Gösteren Kimse

 

21848. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir zenginin yanına gider ve sahip olduğu şeyi talep ederek karşısında eğilirse, dininin üçte ikisi gider.

Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurmuştur: “Acele etme, her kim zenginden bir şey elde eder ve bu sebeple de ona saygı gösterirse, dininin üçte ikisi gitmiş olmaz, aksine bu saygıdan kastinin ilahi mükafat mı yoksa onu aldatıp sahip olduğu şeyi elinden alması mıdır ona bak.”[746]

21849. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ““Her kim bir zenginin yanına gider ve zenginliği sebebiyle ona tevazu gösterirse dininin üçte ikisi ortadan kalkar.”[747]

21850. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir zenginin yanına gider ve ondan bir şey elde etmek için karşısında eğilirse, dininin üçte ikisi gider.”[748]

21851. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir mümin bir devlet yöneticisi veya dinine muhalif olan kimse karşısında ondan bir şey elde etmek için eğilirse, Allah onu aşağılık kılar, ona gazap eder, onu kendi haline bırakır. Eğer onun dünyasından bir şey elde ederse Allah ondan bereketi alır ve eğer elde ettiği şeyi, hac, umre veya köle azad etme yolunda harcarsa ona bir mükafat vermez.”[749]

21852. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah'ın mükafatını elde etmek için, zenginin fakire gösterdiği tevazu ne kadar da güzeldir. Bundan daha güzeli ise, fakirlerin Allah'a dayanarak zenginlere karşı alçalmamalarıdır.”[750]

bak. ed-Dünya, 1248. Bölüm

 

4097. Bölüm

Tevazunun Alametleri

 

21853. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için tevazunun nişanelerinden biri de meclisin en alt tarafında oturmaya rızayet göstermektir.”[751]

21854. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu üç şey tevazunun başında yer alır: İnsanın gördüğü herkese selam vermesi, meclisin alt tarafında oturmaya rızayet göstermesi ve riya (gösterişi) ve desinler diye bir şey yapmayı hoş görmemesi” [752]

21855. İmam Sadık (a.s) babalarından naklen şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanın, meclisin alt tarafında oturmaya razı olması, karşılaştığı kimseye selam vermesi, haklı bile olsa cedelleşmeyi terketmesi ve takva üzere övülmeyi sevmemesi insanın tevazusundandır.”[753]

21856. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gördüğün herkese selam vermen, tevazudandır.”[754]

21857. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın bir mecliste makamından daha aşağısıda bir yerde oturması onun tevazusundandır.”[755]

21858. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yanından geçtiğin herkese selam vermen ve meclisin en alt tarafında oturman tevazudandır.”[756]

21859. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) bir Perşembe gecesi iftar için Küba mescidinde iken şöyle buyurmuştur: “İçecek bir şey var mıdır?” Evs b. Hevli Ensari Peygambere balla karışık bir bardak süt getirdi. Peygamber onu ağzına koyup tadınca içmekten sakındı ve şöyle buyurdu: “Bunlar birinin olmasıyla diğerine ihtiyaç duyulmayan iki içecektir. Ben onu içmiyorum, ama haram da kılmıyorum. Aksine Allah için tevazu gösteriyorum.”[757]

 

4098. Bölüm

Tevazunun Meyvesi

 

21860. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazunun semeresi dostluktur. Tekebbürün semeresi ise kötü söz işitmektir.”[758]

21861. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu sana esenlik kazandırır.”[759]

21862. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu sana azamet elbisesini giydirir.”[760]

21863. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin kalbi Allah için tevazu gösterirse, bedeni de Allah’a itaatten yorulmaz.”[761]

21864. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu ile işler düzene girer.”[762]

21865. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lokman oğluna şöyle buyurmuştur: “Hak karşısında mütevazi ol ki insanların en akıllısı olasın.”[763]

21866. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ekin toprakta biter, kaya parçası üzerinde bitmez. Hikmette işte böyledir. Mütevazi kimsenin kalbinde bayındır olur. Kibirli ve zorba kimsenin kalbinde bayındır olmaz. Zira Allah tevazuyu aklın aracı, tekebbürü ise cehaletin aracı kılmıştır.”[764]

21867. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu ile nimet tamamlanır.”[765]

21868. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu fazileti yayar tekebbür ise rezaleti açığa çıkarır.”[766]

21869. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse bir diğerine tecavüzde bulunmasın diye birbirinize karşı mütevazi olunuz.”[767]

21870. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala bana şöyle vahyetmiştir: “Mütevazi olunuz ki, hiç kimse bir diğerine üstünlük taslamasın, hiç kimse bir diğerine zorbalık ve tecavüzde bulunmasın.”[768]

21871. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Tevazuyu kendiniz ile düşmanınız olan İblis ve askerleri arasında bir sığınak edinin. Çünkü, onun her ümmetten orduları ve yardımcı­ları vardır.”[769]

 

4099. Bölüm

Tevazu ve Yücelik

 

21872.  Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz tevazu sahibinin yüceliğini artırır. O halde mütevazi olun ki Allah sizlere yücelik bağışlasın.”[770]

21873. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tevazu sadece kulun yüceliğini artırır. O halde mütevazi olunuz ki Allah da sizlere yücelik bağışlasın.”[771]

21874. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Tevazu eden herkesi mutlaka Allah yüceltmiştir.”[772]

21875. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için tevazu gösterirse, Allah onu yüceltir.”[773]

21876. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için aşağı inerse, Allah onu bir basamak yukarı çıkarır ve sonunda ona illiyyin’de (cennetin en yüce katında) yer verir.”[774]

21877. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul mütevazi olunca, Allah onu göğün yedinci katına yükseltir.”[775]

21878. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah mütevazi kimseleri tevazuları ölçüsünce yüceltir hatta kendi azameti ve yüceliği ölçüsünce onlara yücelik bağışlar.”[776]

21879. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah üç şey vasıtasıyla sadece iyiliği artırır: Tevazu vasıtasıyla Allah insanın yüceliğini artırır, nefsin zilleti ve horluğu sebebiyle Allah izzeti artırır ve nefsin iffeti sebebiyle de sadece zenginliği artırır.”[777]

21880. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Allah’a yemin olsun ki mütevazi bir şahıs, kuyunun dibinde de olsa, aziz ve celil olan Allah ona bir rüzgar gönderir ve onu kötülerin devletinde, iyilerin başında karar kılar.”[778]

21881. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ademoğlundan herkesin perçemi bir meleğin elindedir. Eğer kibre düşerse, perçemini aşağıya doğru çeker ve ona şöyle der: “Aşağılık ol, Allah seni aşağılık kıldı.”Eğer tevazu gösterirse, perçemini yukarı kaldırır ve ona şöyle der: “Başını yukarı tut, Allah senin başını yüce kılmıştır ve Allah için tevazu göstermen sebebiyle seni aşağılık kılmamıştır.”[779]

21882. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her insanın başında, meleğin elinde bulunan bir makam (yer) vardır. Kul tevazu gösterince o meleğe şöyle denir: “Makamını yükselt” üstünlük tasladığı zaman ise o meleğe şöyle denir: “Makamını aşağı çek.” [780]

21883. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için mütevazi olursa Allah onu yüceltir. O halde o kendi gözünde küçük ama insanların gözünde büyük olur. Her kim de büyüklük taslarsa Allah onu küçültür, böylece insanların gözünde küçük ve kendi gözünde büyük olur. İnsanların gözünde köpek ve domuzdan daha aşağı olur.”[781]

21884. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gökte kullara iki melek tayin edilmiştir. O halde her kim Allah için tevazu gösterirse onu yüceltirler ve her kim de tekebbüre kapılırsa onu aşağılık kılarlar.”[782]

21885. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Allah karşısında) aşağılık ol ki yücelesin.”[783]

21886. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce insan anlayış ve ilme ulaşınca mütevazi olur.”[784]

21887. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu yücelik bağışlar ve tekebbür insanı aşağılık kılar.”[785]

21888. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu gösteren insanın makamı mutlaka yücelir.”[786]

21889. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse, kendini küçültür ve neticede yüce mertebeye ulaşır. Cahil ise kendisini yüce tutar ve neticede aşağılık olur.”[787]

21890. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu düşük insanı yüce mertebelere ulaştırır. Tekebbür ise makamı yüce kimseyi aşağılık kılar.”[788]

21891. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan makamı en yüce olan kimse kendisini küçülten kimsedir. İnsanlardan en aşağılık kimse ise kendisini büyük sanan kimsedir.”[789]

21892. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu büyük bir merdivendir. Tekebbür ise helak oluş temelidir.”[790]

21893. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu yüce mertebeyi avlama aletlerindendir.”[791]

21894. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendini küçük gör ve Allah için tevazu göster ki (Allah da) seni yüceltsin.”[792]

bak. el-Kibr, 3443. Bölüm

 

4100. Bölüm

Tevazu Sahibi Olmaya Yardımcı Olan Şey

 

21895. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazuya ulaşmak hususunda sadece göğüs esenliğinden yardım almak mümkündür.”[793]

21896. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevazu ilmin meyvesidir.”[794]

21897. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Al­lah’ın azametini bilenlerin büyüklük tasla­mamaları gerekir. O’nun büyüklüğünü tanıyanların yü­celmeleri, ancak ona karşı tevazu göstermeleriyle mümkün olur.”[795]

bak. el-Kibr, 3438, 3440, 3441. Bölümler

 



548. Konu

 

el-Vuzu

Abdest

 

F Vesail’uş-Şia, 1/256-345; Ebvab’ul-Vuzu

F Vesail’uş-Şia, 1/174-211; Nevakiz’ul-Vuzu

F Bihar, 80/212-375; Ebvab’ul-Vuzu

F Kenz'ul-Ummal, 9/280-343; fi’l-Vuzu

 

 

 


bak.

F 322. Konu, et-Taharet; en-Nevm, 3978. Bölüm

 



 

 

4101. Bölüm

Abdest

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı meshedin. Allah sizi zorlamak istemez, Allah şükredesiniz diye sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister.”[796]

21898. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Abdest, imanın yarısıdır.”[797]

21899. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdest, imanın bir parçasıdır.” [798]

21900. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdest imanın yarısıdır.”[799]

21901. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdest bir farizedir.”[800]

21902. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim doğru bir şekilde abdest alır ve sonra camiye giderse abdesti bozulmadığı müddetçe sürekli namaz halinde sayılır.”[801]

21903. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdestsiz namaz yoktur.”[802]

21904. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yemekten önce ve sonra abdest almak fakirliği ortadan kaldırır.”[803]

21905. Resulullah (s.a.a), Ali’ye yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Üç şey derecedir, üç şey keffaredir, üç şey helak edicidir, üç şey de kurtarıcıdır. Derece olan o üç şeyin biri, çok soğuk havada kamil bir şekilde abdest almaktır. İkincisi ise namazdan sonra, (sonraki) namaz için beklenti içinde olmaktır. Üçüncüsü ise gece gündüz cemaat namazlarına katılmaktır.”[804]

21906. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim şiddetli soğukta kamil bir abdest alırsa sevaptan iki nasibi vardır. Her kim de şiddetli sıcakta kamil bir şekilde abdest alırsa sevaptan bir nasibi vardır.”[805]

21907. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim çok soğuk bir havada kamil bir abdest alırsa, onun ecirden iki nasibi vardır.”[806]

21908. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Abdesti zor durumlarda kamil bir şekilde almak, mescide doğru adım atmak ve namazdan sonra diğer namazı gözetlemek, günahları tümüyle siler.”[807]

21909. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman bir kimse abdest alırsa günahları kulağından, gözünden, ellerinden ve ayaklarından dışarı dökülür. O halde oturduğu zaman bağışlanmış bir halde oturur.”[808]

21910. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul abdest alınca günahları şu ağacın yaprakları gibi dökülür.”[809]

bak. et-Teharet, 2423. Bölüm

 

4102. Bölüm

Abdestin Hikmeti

 

21911. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdest gerçekte Allah’ın kimin itaat ettiğini ve kimin de kendisine isyan ettiğini bilmesi için ilahi hadlerden bir haddir.”[810]

21912. İmam Rıza (a.s) abdestin hikmeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Böylece kul cebbar olan Allah karşısında münacat için durduğunda temiz olması emrine itaat etmiş olması, pislik ve necasetten temizlenmiş olması içindir. Ayrıca abdest bitkinlik haletinin ortadan kalkmasına, uyku haletinin giderilmesine ve cebbar olan Allah’ın karşısına durmak için kalbin temizlenmesine sebep olur.”[811]

 

4103. Bölüm

Abdestin Etkileri

 

21913. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ümmetimi abdest sebebiyle güzel bir yüz ve beyaz bir el ve ayaklarla haşreder.”[812]

21914. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Musa b. İmran (a.s) ile konuşunca, Musa b. İmran (a.s) şöyle arzetti: “Ey Allah’ım! Senin azametinden dolayı, abdesti kamil bir şekilde alan kimsenin sevabı nedir?” Allah şöyle buyurdu: “Kıyamet günü alnında bir nur parlar bir halde onu diriltirim.”[813]

21915. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Kıyamet günü) Abdest sebebiyle, alnı, eli ve ayağı ak bir şekilde huzuruma gelirsiniz ve sizden başka hiç kimse bu hususiyete sahip olmaz.”[814]

21916. Resulullah (s.a.a), kendisine, “Ümmetin, Nuh’tan kendi ümmetine kadar diğer tüm ümmetler arasında nasıl tanınır?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Onların abdest sebebiyle, alnı, eli ve ayakları aktır. Onlardan başka hiç kimse bu hususiyete sahip değildir. Hakeza onları amel kitaplarının sağ ellerine verilmesiyle tanırım.”[815]

bak. en-Nur, 3962, 3963. Bölümler

 

4104. Bölüm

Cefa

 

21917. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Her kimin abdesti bozulur da abdest almazsa, bana cefa etmiş olur, her kimin de abdesti bozulur ve abdest alırsa (ve iki rekat namaz kılmazsa bana cefa etmiş olur ve her kimin de abdesti bozulur ve abdest alırsa) iki rekat namaz kılar ve bana dua eder ve benden istediği din ve dünya işlerine icabet etmezsem, ona cefa etmiş olurum. Elbette ben cefa eden bir rab değilim.”[816]

 

4105. Bölüm

Sürekli Abdestli Olmanın Fazileti

 

Kur’an :

“Sana, kadınların aybaşı hali hakkında da sorarlar. De ki: “O bir ezadır.”Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size buyurduğu yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tövbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.”[817]

“Sadece arınmış olanlar ona dokunabilir.” [818]

21918. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok abdest al ki Allah ömrünü uzun kılsın. Eğer gece gündüz abdest alabilirsen bu işi yap. Zira abdestli halde ölecek olursan şehit olursun.”[819]

21919. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer yapabiliryorsan, sürekli abdestli ol. Zira her kimin ölümü abdest halinde gelip çatarsa, şehadet ona nasib olmuş olur.”[820]

21920. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer sürekli abdestli olabiliyorsan öyle yap. Zira ölüm meleği kulun canını aldığında o abdestli olursa, kendisine şehadet yazılır.”[821]

21921. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim abdestli uyursa, geceyi ibadetle geçiren oruçlu gibidir.”[822]

bak. en-Nevm, 3978. Bölüm

 

4106. Bölüm

Abdesti Yenilemek

 

21922. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim taharetli olur ve bu hal üzere abdest alırsa kendisi için on sevap yazılır.”[823]

21923. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim abdestini bozmaksızın yeniden abdest alırsa Allah da tövbesini istiğfarda bulunmadan yeniler (mağfiret eder).”[824]

21924. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Abdest üstüne abdest almak nur üzere nurdur.”[825]

bak. Vesail’uş Şia, 1/263, 8. Bölüm

 

4107. Bölüm

Allah Resulü’nün (s.a.a) Abdesti

 

21925. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere Allah Resulü’nün (s.a.a) nasıl abdest aldığını göstermeyeyim mi?” Onlar şöyle dediler: “Göster.”İmam içinde bir miktar su bulunan bir kap istedi, onu karşısına koydu, daha sonra kollarını sıvadı, sağ elini suya sokarak şöyle buyurdu: “Bu şekilde, eller tertemiz olmak şartıyla” Daha sonra avucuna su alıp elini alnının üzerine koydu ve şöyle dedi: “Bismillah” Sonra suyu sakalına doğru salıverdi. Daha sonra elini bir defa yüzüne ve alnın yukarısına çekti, daha sonra sol elini suya daldırdı, bir miktar su aldı, sağ dirseğinin üzerine döktü ve elinin içiyle dirseğinden aşağıyı sıvazladı. Öyle ki su parmaklarının ucuna doğru aktı, daha sonra sağ eliyle bir miktar su alıp onu sol dirseğine döktü. Eliyle dirseğinden aşağısını sıvazladı. Öyle ki su parmak uçlarından aktı, başının ön tarafını ve iki ayağının üzerini, sol elinin ıslaklığıyla ve sağ elinin kalan ıslaklığıyla mesh etti.”[826]

 



549. Konu

 

el-Vatan

Vatan

 

F Bihar, 60/201, 36. Bölüm; el-Memduh min’el-Bildan ve’l-Mezmum minha

F Bihar, 75/392, 86. Bölüm; ed-Duhul fi Bilad’il-Muhalifin

 

 

 

 

 


bak.

F 45. Konu, el-Beled

 



 

 

4108. Bölüm

Vatan Sevgisi

 

21926. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ülkeler vatan sevgiyle bayındır olur.”[827]

21927. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zamanından geçene ağlamak, vatanına ilgi duymak ve eski dostlarını korumak insanın yüceliğindendir.”[828]

21928. Şöyle rivayet edilmiştir: “Vatan sevgisi imandandır.”[829]

21929. Tenbih’ul-Havatir’de şöyle yer almıştır: “Eban b. Said Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi. Peygamber ona şöyle buyurdu: “Ey Eban! Geldiğin zaman Mekkeliler nasıl idiler?” O şöyle arzetti: “Geldiğim zaman onların üzerine sağanak yağmur yağıyordu. İzhir[830] ve Sumam[831] bitkileri yeşermiş idi.”Bu sözleri işitince Resulullah (s.a.a) ve ashabının gözleri doldu.”[832]

21930. Resulullah (s.a.a), Hizure denen bölgede devesinin üzerinde Mekke’ye hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki sen Allah’ın yeryüzünün en iyisisin. Sen Allah nezdinde en sevimli yersin. Eğer beni buradan dışarı çıkarmasalardı, ben kendi ayağımla dışarı çıkmazdım.”[833]

21931. İmam Ali (a.s), ölülerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Güya onlar dünyada yaşlanmamışlar, adeta ahiret onların sürekli yurdu olmuştur, ikamet ettikleri yeri terk ettiler ve korktukları yere yerleştiler.”[834]

21932. İmam Ali (a.s), ölülerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Vatanlarla ünsiyet edinmezler ve komşular gibi birbirine gidip gelmezler.”[835]

21933. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Dünya kendisini yurt edinmeye razı olmayan kimse için güzel bir yurttur ve kendine yer edinmeyen kimseye güzel bir yerdir! Şüphesiz yarın dünya ile mutlu olacak kimseler, bugün kendisinden kaçan kimselerdir.”[836]

 

İslam Devletinin Sınırları

Allame Tabatabai (r.a) İslam ülkelerinin sınırlarını izah ederken şöyle buyurmaktadır: İslam ülkelerinin sınırları inanca dayalıdır, coğrafi ve itibari sınırlara değil. İslam, ırk esasına dayalı bölünmenin toplumu oluşturmada etkili olması düşüncesini ortadan kaldırdı. Bu bölünmenin temel faktörleri bedevilik, kabile ve oymak biçimindeki hayat veya yaşanan bölgenin, yurdun farklılığıdır. Bu iki faktör yani bedevilik ile yaşanan yerlerin farklılığı, sıcak iklim, sığuk iklim, çorak arazı, verimli toprak gibi doğal sebeplerin ikinci derecede etkili olmaları yanında insan türünün halklara, kabilelere ayrılmasının, dillerinin ve renklerinin değişik olmasının iki temel faktörüdür. Bu konu yerinde açıklanmıştır.

Sonra bu iki faktör her kavmin yeryüzünün bir parçasını sahiplenmesine yol açtı. Bu sahiplenme kavimlerin hayata ilişkin çalışmalarına, güçlerine ve şiddetlerine göre gerçekleşti. Kavimler bu yeryüzü parçasını kendilerine tahsis ederek onu yurt diye adlandırdılar. Kavimler bu toprak parçası üzerinde yaşamaya alıştılar ve onu bütün güçleri ile başkalarına karşı savunuyorlar.

Gerçi kavimleri bu duruma iten faktör, fıtratın giderilmesini istediği bir takım doğal ihtiyaçlardır. Yalnız bu bölünmede, insan türünün tek toplum halinde yaşama isteği biçimindeki fıtri arzu ile çelişen bir özellik vardır. Tabiat dağınık güçlerin bir araya gelmesini, uyuşmalarını, birikerek ve birleşerek güçlenmelerini ister. Bu kaçınılmazdır. Tabiat, bunu arzuladığı faydalı gayeye tam ve elverişli biçimde ermek için ister. Bu kural, maddenin temel halinde görülür. Madde element halinden…bitkiye, daha sonra bitkiden canlıya ve sonra canlıdan insana geçiyor.

Oysa yurtlar bazındaki bölünmeler, milletleri, diğer yurtlarda yaşayan toplumlardan ayrılma esası üzerinde birleşmeye sevk eder. O zaman herhangi bir yurt üzerinde yaşayan toplum, diğer yurtlarda yaşayan birimlerden ruh ve bedende ayrılmış bir toplumsal birime dönüşür. Böylece insanlık birleşmeden ve bir araya gelme idealinden uzaklaşarak, parçalanmanın ve dağınıklığın aslında kaçındığı sıkıntılarına katlanmak zorunda kalır.

Ortaya yeni çıkan bir toplum birimi, ortada olan diğer toplum birimlerine karşı insanın diğer doğal nesnelere davrandığı gibi davranır. Yani o insan birimlerini istihdam eder, sömürür. Dünyanın başlangıcından bugüne dek asırlar boyu edinilen tecrübeler bunun şahididir. Daha önceki incelemeler sırasında aktardığımız ayetler, bu konuyu Kur’an’dan yeteri derecede yararlanmamızı sağlayacak düzeydedir.

İşte İslam’ın bu ayrılıkları, dağılmaları ve farklılaşmaları ortadan kaldırmasının sebebi budur. İslam aynı gerekçe ile toplumu tabiiyet, ırk ve yurt temeli üzerine değil, inanç temeli üzerine kurmuştur. Hatta yararlanmayı beraberinde getiren evlilikte ve miras almada göz önünde bulundurulan akrabalıkta bile inanç bağı esas kabul edilmiştir. Bu iki alandaki temel gerekçe, ev ve yurt birliği değil, tevhit inancı ortaklığıdır.

Bunun en güzel örneklerinden birini bu dinin yasal sistemini incelerken görürüz. Bu din hiç bir durumda yasalarda bu ilkesini göz ardı etmiş değildir. İslam toplumu, yerine getirmekle ve ayrılığa düşmemekle yükümlü olduğu gibi, baskı altında ve mağlup durumda olduğu dönemlerde de elinden geldiği kadar bu dini ihya etmekle ve onun sözünü yüceltmekle yükümlüdür. Bu ölçüye göre tek bir Müslüman bile bu ilkeyi benimseyip elinden geldiği kadar gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Elinden gelen şey, sadece inançlara kalpten bağlanmaktan ve üzerine farz olan amellere işaret etmekten ibaret olsa da, bu görevi yerine getirmekle mükelleftir.

 Bundan da anlaşılıyor ki, İslam toplumu öyle bir model oluşturmuş ki, bu modelin egemenlik, bağımlılık, galibiyet, mağlubiyet, gelişmişlik, geri kalmışlık, meydana çıkma, gizli kalma, güçlülük ve zayıflık gibi durumların ve farazi konumların hepsinde yaşaması mümkündür. Kur’an’ın özellikle takiyye konusundaki ayetleri bunun delilidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kalbi iman ile dolu olduğu halde inkarcılığa zorlanan kimse müstesna olmak üzere kim iman ettikten sonra Allah’ı inkar ederse…”[837] “Ancak onlardan (kafirlerden) korunma gayesiyle sakınmanız başka…” [838] “Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun.”[839] “Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öyle korkup sakının ve ancak Müslümanlar olarak ölün.”[840] [841]

 

4109. Bölüm

Vatanı Savunmak

 

Kur’an :

“Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz.”[842]

“Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever. Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim onları dost edinirse, işte onlar zalimdir.”[843]

Bak. Al-iİmran, 195

21934. İmam Ali (a.s), Muaviye ordusunun Enbar şehrine saldırdığını işittiğinde halkı kıyama davet etti. Ama onlar harekete geçmeyince şöyle buyurmuştur: “Bildiğiniz gibi ben sizi, bu toplulukla gece-gündüz, gizli-aşikar savaşa çağırdım ve size şöyle dedim: “Onlar, sizle savaşmaya gelmeden, siz onlarla savaşmaya gidin. Allah’a andolsun ki kendi yurtlarında/vatanlarında savaşılan bir toplum zillete/aşağılığa düşer. Ama sizler (bu önemli işi) birbirinize havale ettiniz-bıraktınız, birbirinize yardım etmediniz. Sonunda her yandan üzerinize saldırılıp yağmalandınız, yurdunuzda yenik düştünüz, alt edildiniz.”[844]

21935. İmam Ali (a.s), Muaviye’nin komutanı, Zehhak b. Kays’ın hakemiyet olayından sonra hacılara saldırması üzerine etraftaki olaylara karşı koymaları için ashabını harekete geçirmek için şöyle buyurmuştur: Evinizden başka hangi eve düşmanın girmesine en­gel olacaksınız? Benden sonra hangi imamla (bir­likte düşmana karşı) sava­şacaksınız?[845]

21936. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah evinde kendisine saldırıldığı halde savaşmayan kimseden nefret eder.”[846]

 

4110. Bölüm

Gurbet ve Vatan

 

21937. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gurbette zenginlik vatan ve vatanda fakirlik gurbettir.”[847]

21938. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gurbette utanç yoktur, aksine vatanda utanç fakirliktir.”[848]

21939. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllılık gurbette yakınlık, ahmaklık ise vatanda gurbettir.”[849]

21940. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın doğduğu yere yapışıp kalması yerin utancındandır (ve himmetin küçüklüğündendir.)” [850]

21941. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir şehir senin için diğer şehirden daha uygun değildir. Şehirlerin en iyisi seni omuzlayan (hayatını temin edip refah içinde yaşamanı sağlayan) şehirdir.”[851]

 

4111. Bölüm

Vatanların En Kötüsü

 

21942. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vatanların en kötüsü sakinlerinin emniyet ve huzurunun olmadığı vatandır.”[852]

21943. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emniyet ve sevinç olmadıkça vatanda hayır yoktur.”[853]

21944. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Emniyet ve sevinç olmadıkça vatanda hayır yoktur.”[854]

21945. İmam Ali (a.s), bi’setten önce Arapların durumunu nitelendirirken şöyle buyurmuştur: “Allah Muhammed’i (s.a.a) alemleri için bir uyarıcı ve vahyinin emini olarak gönderdi. Siz arap topluluğu dinlerin en kötüsüne sahiptiniz ve en kötü yerde yaşıyordunuz.”[855]

21946. İmam Ali (a.s), Cemel savaşından sonra Basralıları kınayarak şöyle buyurmuştur: “Allah’ın toprakları arasında sizin topraklarınız en pis kokan toprağa sahiptir. Suya en yakın ve göğe en uzak topraklardır. Kötülüğün onda dokuzu sizin topraklarınızdadır.”[856]

21947. İmam Ali (a.s), kıyameti nitelendirdiği bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Günahkarların cezası ise onları en kötü yurda indirmesi, ellerini boyunlarına bağlaması, perçemlerini ayaklarına düğümlemesi, katran ve ateşten elbiseler giydirmesi ve çok yakıcı sıcak bir azaba sokmasıdır.”[857]

21948. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Derinliği uzak, sıcaklığı zor, azabı yenilenen ateşten sakının. Orada hiç acıma yoktur, orada duaya icabet edilmez ve hiçbir hüzün giderilmez.”[858]

 



550. Konu

 

el-Ve’d

Söz Verme-Vaad Etme

 

F Kenz'ul-Ummal, 3/347, 771; Sıdk’ul-Ve’d

F Bihar, 5/331, 18. Bölüm; el-Ve’d ve’l-Veid

F Vesail’uş-Şia, 8/515, 109. Bölüm; İstihbab’us-Sıdk fi’l-Ve’d

 

 

 

 


bak.

F 373. Konu, el-Ahd; 553. Konu, el-Vefa

 



 

 

4112. Bölüm

Allah’ın Vaadi Haktır

 

Kur’an :

“Sabret ki, Allah’ın sözü şüphesiz gerçektir kesin olarak inanmayanlar seni hafife almasınlar. [859]

Sabret; şüphesiz Allah’ın verdiği söz gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni öldürürüz, nasıl olsa onların dönüşü bizedir.”[860]

“Rabbimiz! Doğrusu geleceği şüphe götürmeyen günde, insanları toplayacak olan sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden caymaz.”[861]

“Eğer Kur’an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine de iman etmezlerdi. Oysa bütün işler Allah’a aittir. İman edenlerin, “Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir” gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle küfredenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.”[862]

21949. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah herkime bir iş karşılığında mükafat vaad etmişse, kesin o vaadini gerçekleştirir ve herkime de azap vaad etmişse, o vaad hususunda (gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği hususunda) irade sahibidir.”[863]

21950. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah her kime bir iş sebebiyle mükafat vaad etmişse, mutlaka o vaadi gerçekleştirecektir. Her kime de bir amel karşılığında ceza vaad etmişse, o vaad hususunda kendisi (amel edip etmemek hususunda) irade sahibidir.”[864]

21951. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı zikredin ki şüphesiz Allah’ı zikretmek en güzel zikirdir. Allah’ın takva sahiplerine vaad ettiği şeye yönelin. Zira Allah’ın vaadi, vaatlerin en doğrusudur.”[865]

21952. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Allah’ın vaad ettiği hayır ve iyiliğin terk edilecek bir yeri yoktur ve Allah’ın sakındırdığı azabın istenilecek bir yeri yoktur.”[866]

21953. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah’ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “O vaadinde doğrudur, kullarına zulüm etmekten münezzehtir ve kulları arasında adaletle davranmıştır.”[867]

bak. 94. Konu, el-Habt

 

4113. Bölüm

Vaad (Söz Vermek) Bir Borçtur

 

21954. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vaad etmek bir borçtur.”[868]

21955. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vaad borçtur, vaad ettiği halde vaadinde durmayan kimseye eyvahlar olsun! Vaad ettiği halde vaadinde durmayan kimseye eyvahlar olsun! Vaad ettiği halde vaadinde durmayan kimseye eyvahlar olsun!” [869]

21956. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin vaadi (boynunda taşıdığı) bir borçtur. Müminin vaadi elle almak gibidir.”[870]

21957. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin vaadi peşindir.”[871]

21958. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Verilen vaad borç gibi veya ondan daha önemlidir.”[872]

21959. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabah olup muradına ulaşacak olan kendisine söz verdiğim bir kimsenin gece yatağında taşıdığı ızdırap sabah olup kendisine verdiğim vaadi yerine getirmek endişesini taşıyan benim yatağımdaki çektiğim ızdıraptan daha çok değildir. Sözümde durmama bir engel çıkmaması endişesi içindeyim. Zira sözünde durmamak, yücelerin hasletinden değildir.”[873]

21960. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz de tıpkı Resulullah (s.a.a) gibi sözümüzü boynumuzda bir borç olarak gören Ehl-i Beyt’iz. “ [874]

21961. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin vaadi (boynunda) vacip bir haktır.”[875]

21962. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vaad bir bağıştır.”[876]

21963. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce insanın vaadi peşin ve acildir. Aşağılık insanın vaadi ise ertelemek ve bahane peşinde koşmaktır.”[877]

21964. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birinden güzel bir şekilde esirgemek, geç yapılan vaadden daha güzeldir.”[878]

21965. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vaadini (sürekli olarak) hatırında tut.”[879]

 

4114. Bölüm

Vaad Etmek İki Kölelikten Biridir

 

21966. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisinden bir şey istenen kimse, vaad etmedikçe özgürdür.”[880]

21967. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vaad etmek iki kölelikten biri ve o vaadi yerine getirmek de iki özgürlükten biridir.”[881]

21968. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vaad etmek bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtuluş ise o vaadi yerine getirmektir.”[882]

21969. Abdullah b. Ebi’l-Hemsa şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) ile Peygamber olmadan önce muamele ettim ve kendisine vermek istediğim bir miktarı baki kaldı. Ben o geriye kalanı olduğu yerde kendisine götüreceğime dair söz verdim. Ama verdiğim sözü unuttum. Üç gün sonra hatırıma geldi. Geldiğimde Peygamberin (s.a.a) orada olduğunu gördüm. Bana şöyle buyurdu: “Ey genç! Beni sıkıntıya soktun. Üç gündür ben seni burada bekliyorum.”[883]

21970. Ebu’l Humeysa şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a) ile bisetinden öncemuamele ettim ve onunla bir yeri kararlaştırdık. Ama o gün ve ertesi gün sözleştiğimi unuttum ve üçüncü gün Peygamber’in yanına vardığımda Peygamber şöyle buyurdu: “Ey genç! Beni zahmete soktun. Üç gündür burada bekliyorum.”[884]

21971. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) bir şahıs ile karanlık bir yerde buluşmak üzere sözleşti ve şöyle buyurdu: “Ben burada sen gelinceye kadar bekleyeceğim.”Peygamber’in başına sıcak bir güneş vuruyordu. Ashap şöyle arzettiler: “Ey Resulullah! Gölgeye gitseniz daha iyi olur.” Peygamber şöyle buyurdu: “Ben burada sözleştim. Eğer gelmezse kıyamete kadar burada duracağım.”[885]

21972. İmam Rıza (a.s) Ca’feri’ye şöyle buyurmuştur: “Neden İsmail’in “sözünde duran kimse” olarak adlandırıldığını biliyor musun?” imam şöyle buyurdu: “Biriyle sözleşti ve tam bir yıl onu bekledi.”[886]

bak. en-Nübüvvet (2), 3795. Bölüm

 

4115. Bölüm

Verilmemesi Gereken Vaadler

 

21973. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kesin olarak yapacağın hususunda kendine güvenmediğin bir vaadde bulunma.”[887]

21974. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yerine getirilmesi elinde olmayan bir şeyi kardeşine vaadetme.”[888]

21975. İmam Kazım (a.s) “Bana vaatte bulun” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Sana nasıl vaadde bulunayım. Oysa ben umut etmediğim şeyden umut ettiğim şeye oranla daha umutluyum.”[889]

bak. er-Rica, 1449. Bölüm

 

4116. Bölüm

Sözünde Durmamayı Kınama

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz? Allah katında büyük gazaba sebep olur.”[890]

21976. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin kardeşine verdiği sözü keffaresi olmayan bir adaktır.”[891]

21977. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin vadi keffaresi olmayan bir adaktır. Zira sözünde durmayan kimse her şeyden önce Allah’a karşı sözünde durmamıştır ve kendisini Allah’ın gazabına maruz bırakmıştır. Nitekim Allah-u Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler neden yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz?[892]

21978. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter’e şöyle buyurmuştur: “Halka karşı yaptığın iyiliği başlarına kakmaktan, onları minnet altında bırakmaktan ve yaptığını olduğundan çok gösterip övünmeye kalkışmaktan sakın. Vaadedince vaadinden dönme. Yaptığınla kişiyi minnet altında bırakmak, ihsanını yok eder. Yaptığını çok görüp onunla övünmek, hakkın nurunu götürür. Vaadinden dönmek, insanların nefretini, Allah’ın azabını gerektirir. Allah-u Teala: “Allah katında en büyük azaba sebep olan şey, yapmadığınız şeyi söylemenizdir” buyurmuştur.”[893]

21979. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan kardeşine bir söz verir ve niyeti de o söze vefa göstermek olur da vefa gösteremezse üzerine bir günah yoktur.”[894]

21980. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sözünde durmamak insanın söz vermesi ve bu söze vefa göstermeye niyetlenmesi değildir. Aksine sözünde durmamak insanın söz vermesi ve onu yerine getirmemeyi kastetmesidir.”[895]

21981. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuklara bir şeyi söz verdiğiniz zaman onunla amel ediniz. Çocuklar sizin kendilerine rızık verdiğinizi sanır ve Allah kadınlar ve çocuklar için gazaplandığı gibi başka hiçbir şey hakkında gazap etmemektedir.”[896]

21982. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Eskiden ilahi bir kardeşim vardı.... Söylediği şeyi yapar, yapmadığı şeyi söylemezdi.”[897]

bak. el-Ehi, 54. Bölüm; en-Nifak, 3931. Bölüm; el-Ma’ruf (2), 2697. Bölüm

 



551. Konu

 

el-Mev’ize

Öğüt

 

F Bihar, 77/1; Ebvab’ul-Mevaiz ve’l-Hikem

F Bihar, 77/1, 1. Bölüm; s. 18, 2. Bölüm; Mevaiz-u Allah Subhane

F Bihar, 14/283, 21. Bölüm; Mevaiz-u Allah Subhanehu le İsa (a.s)

F Kenz'ul-Ummal, 15/768-954, 16/3, 262; Kitab’ul-Mevaiz ve’l-Hikem

F Bihar, 71/314, 80. Bölüm; et-Tefakkür ve’l-i’tibar ve’l-İttiaz bi’l-İbar

F Kenz'ul-Ummal, 16/21, 98, 251, 260; et-Terhibat ve’l-Sunniyat ile’l-Uşara

F Kenz'ul-Ummal, 16/228-246; et-Terğibat’us-Sunai ile’us-Sumani

 

 

 


bak.

F 332. Konu, el-İbret; 393. Konu, el-Gaflet; 424. Konu, el-Fikr; 545. Konu, el-Vasiyyet (1); 245. Konu, el-İstima’; el-İbret, 2508. Bölüm; ed-Din, 1323. Bölüm

 



 

 

4117. Bölüm

Öğütün Kalp Hayatındaki Rolü

 

Kur’an :

“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana şifa, iman edenlere doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir.”[898]

21983. İmam Ali (a.s) öğüt makamında oğluna şöyle buyurmuştur: “Kalbini öğüt ile ihya et.”“ [899]

21984. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğütler kalbin hayatıdır.”[900]

21985. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğütler canların parlatıcısı ve kalplerin cilasıdır.”[901]

 

4118. Bölüm

Öğüt Dilemek

 

21986. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gaflet perdesi öğütlerle ortadan kalkar.”[902]

21987. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüdün meyvesi uyanmaktır.”[903]

Bak. El-Kalb, 2407. Bölüm

4118. Bölüm

Öğüt Dilemek

 

21988. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüt ne güzel bir hediyedir.”[904]

21989. Resulullah (s.a.a) kendisinden öğüt dileyen birine şöyle buyurmuştur: “Namaz kıldığın vakit namazla vedalaşan kimse gibi namaz kıl, özür dilemene sebep olacak bir işten sakın ve insanların elinde olan şeylerden ümidini kes.”[905]

21990. İmam Ali (a.s), kendisine, “Bana öğüt ver” diyen Ömer’e şöyle buyurmuştur: “Yakinini şekke ve ilmini cehalete çevirme ve zannını hak karar kılma. Ve bil dünyadan nasibin, sadece bağışlayıp, görmezlikten geldiğin, bölüştürüp, eşit davrandığın, örtünüp de unuttuğun şeydir.”[906]

21991. İmam Ali (a.s), kendisine, “Bize kısaca öğüt ver” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Dünyanın helalinin hesabı vardır, haramının ise cezası. Henüz Peygamberinizin metoduna uymadığınız halde, nasıl olur da sizler için rahatlıkla huzur olabilir. Sizleri isyana sevk eden şeyler arıyor ve size yeten şeylerden hoşnut olmuyorsunuz.”[907]

bak. en-Nübüvvet (2), 3806. Bölüm, 19708. Hadis 

 

4119. Bölüm

Öğüt Verenlerin Çeşitleri

 

21992. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüdünü zamandan ve zamanın ehlinden al. Zira ki zaman hem uzundur hem de kısa. O halde amelinin mükafatını görüyormuşsun gibi amel et ki, bu mükafat hususunda daha çok tamahlı olasın.”[908]

21993. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Öğütçü olarak ölüm yeter.”[909]

21994. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüt veren olarak, yaya olarak mezarlarına götürüldüğünü gördüğünüz ölüler yeterlidir.”[910]

21995. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse tecrübelerin kendisine öğüt verdiği kimsedir.”[911]

21996. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi tecrübe sana öğüt verendir.”[912]

21997. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her bakışta bir ibret vardır ve her tecrübede bir öğüt vardır.”[913]

21998. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıl sahipleri için öğüt olarak tecrübeleri yeter.”[914]

21999. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ibretlerden öğüt alırsa, sakınır.”[915]

22000. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulunu severse ona ibretlerle öğüt verir.”[916]

22001. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nihai hedef kıyamettir ve bu bilen kimse için en iyi vaizdir. Cahil ve habersiz olan kimse için ise en iyi ibret vesilesidir.”[917]

22002. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Faydalı ibretlerden ve parlak nişanelerden ibret alınız. Açık uyarılar karşısında durunuz. Hatırlatmalardan ve öğütlerden nasipleniniz. Zira adeta ölümün pençeleri sizlere takılmış, sizleri yakalamış, arzu ipleri sizlerden kopmuş, korkunç olaylar sizlere karşı saldırıya geçmiştir.”[918]

22003. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim zamanın öğütlerini anlarsa zamana karşı iyimser olmaz.”[919]

22004. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zamana karşı iyimser olan kimse zamanın öğütlerini anlamamıştır.”[920]

22005. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Malından (gittiği halde) sana öğüt vereni gerçekte elden gitmemiştir.”[921]

22006. İmam Ali (a.s), dünyanın niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: “Dünya, onunla öğüt alana öğüt yurdudur. (Zira) dünya, (ahireti) onlara hatırlatmış, onlar da onu hatırlamışlardır (düşünüp öğüt almışlardır); dünya onlara haber vermiş, onlar da tasdik etmişlerdir; dünya onlara öğüt vermiş, onlar da öğüt almışlardır.”[922]

22007. İmam Ali (a.s), İslam’ın niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: Azmedene basiret, öğüt almak isteyene ibrettir.”[923]

bak. el-İbret, 2508. Bölüm

 

4120. Bölüm

Herşeyde Bir Öğüt Vardır

 

22008. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz herşeyde akıl sahipleri ve öğüt alanlar için bir öğüt ve ibret vardır.”[924]

22009. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zeki insan her şeyden öğüt alır.”[925]

22010. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin düşüncesi olursa, onun için herşeyde bir ibret vardır.”[926]

22011. İmam Kazım (a.s) kendisinden öğüt dileyen Harun Reşid’e yazdığı bir mektubunda şöyle buyurmuştur: “Gözünün gördüğü her şeyde bir öğüt ve ibret vardır.”[927]

 

4121. Bölüm

En Yetkin Öğüt

 

22012. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En doğru söz, en yetkin öğüt ve en güzel kıssa Allah’ın kitabıdır.”[928]

22013. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: En etkili öğüt ölülerin yattığı yerlere bakmak ve anne ile babaların dönüş yerlerinden ibret almaktır.”[929]

22014. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En açık ve yetkin öğüt ölülerin mezarlarından ibret almaktır.”[930]

22015. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin için en yetkin nasihatçi dünyadır. Elbette eğer sana gösterdiği değişik hallerden ve sana haber verdiği aydınlık ve dağınıklıklardan öğüt alırsan.”[931]

22016. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münezzeh olan Allah hiç kimseye Kur’an gibi (başka) bir şeyle öğüt vermemiştir.”[932]

22017. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir öğütçü nasihatten daha etkili değildir.”[933]

22018. İmam Ali (a.s), şehadetinden önce şöyle buyurmuştur: Pek yakında benden size ancak ha­reketten sonra sakinleşmiş, konuştuktan sonra susmuş cansız bir beden kalacak. Cansız bedenim, yumulmuş gözlerim, hareket edemeyen azalarım, size öğüt vere­cek. Bu öğüt, ibret alanlar içindir. Bu; tesirli konuşma­dan, dinlenilen sözden daha çok etkileyicidir.”[934]

 

4122. Bölüm

Allah’ın Öğütleri

 

Kur’an :

“And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenlerden misal ve sakınanlara öğüt indirdik.”[935]

bak. Bakara, 66, 275, Al-i İmran, 138, Maide, 46, a’raf, 145, Hud, 120, Yunus, 57

22019. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Öğütleriyle size fayda veren, risaletiyle size öğüt veren ve nimetleriyle size ikram eden Allah’tan korkun. Kendinizi onun ibadetine adayın ve onun huzuruna ger­çek bir itaatle çıkın.”[936]

22020. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ın açıkladıklarından faydalanın, öğüdüyle öğütlenin, nasihatını kabul edin.”[937]

bak. el-Vasiyyet (1), 4074, 4075,4976 ve 4078. Bölümler

 

4123. Bölüm

İsa’nın (a.s) Öğütleri

 

Kur’an :

“Ben onlara sadece Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhidim beni aralarından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin.”[938]

22021. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu merhametli kimselere: onlar kıyamet günü rahmete nail olacak kimselerin ta kendileridir.”[939]

22022. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu halkın arasını ıslah eden (arasını bulan) kimselere: Onlar kıyamet günü Allah’ın dergahına yakın olan kimselerdir.”[940]

22023. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu kalpleri temiz olan kimselere, onlar kıyamet günü Allah’la mülakat ederler.”[941]

22024. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu dünyada alçak gönüllü olan kimselere, onlar kiyamet günü padişahlık tahtlarına sahip olurlar.”[942]

22025. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey kötü kullar! Halkı zan yüzünden kınıyorsunuz, fakat kendinizi hakkında yakin (ettiğiniz) ayıplar için kınamıyorsunuz?!”[943]

22026. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey dünya kulları! (zahit görünmeniz için) başınızı tıraş ediyorsunuz, gömleklerinizi kısaltıyorsunuz ve başlarınızı aşağı eğiyorsunuz. Ama kin ve hasedi kalbinizden çıkarmıyorsunuz.”[944]

22027. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey dünya kulları! Siz, dışarıdan bakanı şaşırtan, içerisinde ise günahlarla dolu ölülerin kemikleri bulunan sıvalı kabirlere benziyorsunuz.”[945]

22028. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey dünya kulları! Siz halkı aydınlatan, kendisini ise yakan çıralara benziyorsunuz.”[946]

22029. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey İsrail oğulları! Dizleriniz üzere sürtünmeye mecbur olsanız bile alimlerin meclisini izdihamla doldurun. Çünkü Allah-u Teala sağanak yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi ölü kalpleri de hikmet ışığıyla diriltir.”[947]

22030. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey İsrailoğulları! Az konuşmak, büyük hikmettir. Öyleyse susun. Çünkü susmak güzel bir rahatlık olduğu gibi suçun azalmasına ve günahın da hafiflemesine sebep olur. İlim kapısını sağlamlaştırın. İlmin kapısı sabırdır. Allah boş yere gülen edep ve eğitim için yararı olmayan şeye doğru yürüyen kimseye buğzeder. Sürüsünden gafil olmayan bir çoban gibi kendi raiyetinden gafil olmayan valiyi de sever. Açıkta insanlardan utandığınız gibi gizlide de Allah’tan utanın. Bilin ki hikmetli sözler elden çıkmadan onları alın. Hikmetli sözlerin elden çıkması da ravilerinin gitmesi (ölmesi) iledir.”[948]

22031. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey ilim sahibi! Alimlere ilimleri için hürmet et ve onlarla tartışmayı terket. Cahilleri cahilliklerinden dolayı hakir say, ama onları kovma. Onları kendine yaklaştır ve bilmedikleri şeyleri onlara öğret.”[949]

22032. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey ilim sahibi! Bil ki şükründen aciz kaldığın her nimet ona karşı ceza göreceğin günah mesabesindedir.”[950]

22033. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey ilim sahibi! Bil ki tevbesinden aciz kaldığın her günah cezalanacağın azap gibidir.”[951]

22034. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey ilim sahibi! Ne zaman seni saracağını bilmediğin keder ve üzüntülerin, ansızın saldırısından önce onlara karşı hazırlıklı olman gerektiğini bil.”[952]

22035. Hz. İsa Mesih (a.s) ashabına şöyle buyurmuştur: “Söyleyin bakalım. Eğer bir kimse kardeşinin yanından geçtiğinde onun avret mahallinin açıldığını görürse acaba o açılmayan tarafını da açar mı? Yoksa açılmış olan yeri örter mi? Ashab: “Elbette onu örter” dediler. Hz. İsa (a.s) “Hayır siz onun açılmayan tarafını da açarsınız” diye buyurdular. Ashab Hz. İsa’nın (a.s) sorusunun bir misal olduğunu anlayınca: “Ey Allah’ın elçisi bunu bize açıklayın” dediler. Haz. İsa (a.s) “İşte bu; kardeşinin aybını görüp de onu gizlemeyen bir kimsenin misalidir” diye buyurdu.”[953]

22036. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum: öğrenmeniz için öğretiyorum; bencil olmanız için değil. Siz hoşlandıklarınızı teketmedikçe dilediklerinize ulaşamazsınız ve sevmediğiniz şeylere karşı sabretmedikçe umduklarınızı elde edemezsiniz.”[954]

22037. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın namahreme bakmayın. Çünkü bu bakış, kalplere şehvet tohumu saçar ve bu da bakan kimseyi aldatmak için yeterli bir fitnedir.”[955]

22038. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne mutlu bakışı kalbinde yer alan kalbi bakışında yer almayan kimseye. Halkın ayıplarına efendiler gibi değil, köleler gibi bakın. İnsanlar iki kısımdır: (belalara) duçar olanlar ve afiyette olanlar. Çaresiz olana acıyın ve afiyete karşılık da Allah’a şükredin.”[956]

22039. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey isarail oğulları! Allah’tan utanmıyor musunuz? Suyu çer çöpten arıtmadıkça onu rahatlıkla içemiyorsunuz. Ama fil büyüklüğündeki haram maldan çekinmiyorsunuz. Tevrat’ta size söylenen şu sözleri duymamış mısınız? “Akrabınıza sıla-i rahimde bulunun, onlara iyilik yapın.”Ben de şöyle diyorum: İlişkisini kesenle ilişki kurun. Esirgeyene bağışta bulunun. Kötülük yapana iyilik edin. Sövene selam verin. Sizinle çekişene insaflı davranın. Zulmedeni affedin; nitekim siz de kötülüklerinizin affedilmesini istiyorsunuz. Öyleyse Allah’ın sizi affetmesinden ibret alın. Güneşinin iyi ve kötülere ışık saçtığını, yağmurunun salih ve suçlulara yaptığını görmüyor musunuz? Eğer sizi sevenlerden başkasını sevmezseniz, iyilik edenlerden başkasına iyilikte bulunmaz ve bağışta bulunanlardan başkasına bağışta bulunmazsanız o zaman sizin diğer kimselere karşı ne üstünlüğünüz olabilir? Bu işi fazilet ve aklı olmayan sefih kimseler de yapıyor. Ama Allah’ın dostu ve seçkin kulu olmak istiyorsanız, kötülük edene iyilik edin. Size zulmedenin suçundan geçin. Sizden yüz çevirene selam verin. Sözümü dinleyin. Vasiyetimi koruyun; alim ve fakih olmanız için tavsiyelerime riayet edin.”[957]

22040. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, kalpleriniz, hazinelerinizin olduğu yere yönelir. İşte bunun içindir ki insanlar mallarını seviyor ve nefisleri onları arzuluyor öyleyse hazinelerinizi, güvenin yiyemeyeceği ve hırsızın çalamayacağı gökte biriktirin.”[958]

22041. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki bir kul iki efendiye hizmet edemez, zorunlu olarak birini diğerine tercih edecektir. İşte böylece siz hem Allah hem de dünya sevgisine bir arada sahip olamazsınız.”[959]

22042. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, insanların en kötüsü dünyayı ilmine tercih eden, onu seven, onu talep eden ve bu talebinde gayret gösteren alimdir. Öyle ki insanları şaşkınlıkta bırakmayı başarabilse onu da mutlaka yapar. Güneşin bu aydınlatan ışığı, kör adamın gören gözü olmadıktan sonra neye yarar? Böylece bu alimin ilmi de, onunla amel etmedikten sonra neye yarar? Ağaçların meyveleri ne kadar da çoktur. Fakat hepsi yararlı olmaz ve yenilmez. Alimler de çoktur, fakat hepsi ilminden yararlanmıyor. Yeryüzü ne kadar da geniştir ama her  yerinde ikame edilmemektedir. Konuşanlar da çoktur ama hepsinin sözleri tastik edilmez. Öyleyse yünlü elbise giyip de hatalarını sahtekarlıkla gizlemek için başlarını aşağıya eğen, kurdun bakışı gibi kaşları altından bakan ve sözleri amellerine ters düşen yalancı alimlerden kendinizi koruyunuz. Topalaktan (bir çeşit ağaç) üzüm ve Ebucehil karpuzunun dalından da incir toplamak mümkün müdür? Böylece yalancı alimin sözü de batıl ve yalandan başka bir eser bırakmaz. Her konuşan da doğru konuşmaz.”[960]

22043. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki ekin yumuşak (ve düz) yerde biter; kayanın üzerinde değil. Böylece hikmet de mütevazi olan kimsenin kalbinde gelişir; serkeş ve kibirli kimsenin kalbinde değil. Bilmiyor musunuz ki kim başını dik tutarsa tavan başını yarar. Kim de başını aşağı eğerse onun gölgesinden yararlanır. Böylece kim Allah için tevazu etmezse Allah onu alçaltır, kim de Allah için tevazu ederse Allah onu yüceltir. Balın her tulumda salim kalmaması gibi hikmet de her kalpte gelişmez. Tulum delinmediği, kuruyup bozulmadığı müddetçe bal, için bir kab olabilir. Böylece kalpler de, şehvetler onu delmediği, tamah onu kirletmediği ve nimet onu katılaştırmadığı sürece hikmet için bir yer olabilir.”[961]

22044. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, bir evde yangın çıkarsa o yangın evden eve sirayet ederek bir çok evi yakar kül eder. Ama yangın çıkan ilk eve yetişilir ve o ev temelden tahrip edilirse o zaman ateş, yakacak bir yer bulamaz. İlk zalim de böyledir, önü alınırsa artık ondan sonra halkın kendisine uyacağı zalim bir imam bulunmaz. Nitekim ateş, ilk evde odun ve tahta bulamazsa o zaman hiç bir şeyi yakmaz.”[962]

22045. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, kim bir yılanın kardeşine sokmak için onu hedef aldığını görüp de kardeşini ikaz etmez, yılan da onu öldürürse, onun ölümünde ortak olmaktan beri olmaz. Böylece kim de kardeşinin günah işlediğini görür de onu o günahın sonucundan korkutmaz ve o adamı günah sararsa, onun suçuna ortak olmaktan güven içerisinde olamz. Kim de bir zalimi zülmünden vazgeçirmeye gücü yeter de onu vazgeçirmezse o zülmü işleyen kimse gibi olur. Zalim nasıl korkar? Oysa ki sizin aranızda güven içinde yaşamaktadır. Nehyedilmiyor, itirazda bulunulmuyor ve önü alınmıyor. (Sizin bu gevşeklik ve sorumsuzluğunuzu gördükleri halde) neden zulümlerinden vazgeçsinler ve azmasınlar ki? Sizden herhangi birinizin: “Ben zulmetmiyorum, zülmetmek isteyen etsin” demesi ve zulmü görüp önünü almaması acaba yeterli midir? Eğer dediğiniz gibi olsaydı o zaman neden zalimlere azap indiğinde, onların yaptığı işi yapmadığınız halde sizler de onlarla beraber cezalandırılıyorsunuz?” [963]

22046. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun size ey kötü kullar! Allah’ın kıyamet gününün korkusundan size güvence vermesini nasıl ümit ediyorsunuz? Oysa ki siz Allah’a itaatte halktan korkuyorsunuz, O’na karşı itaatsizlik etmekle onlara itaat ediyorsunuz ve Allah’ın ahdine aykırı olarak halk ile olan ahitlerinizi yerine getiriyorsunuz. Hak olarak söylüyorum ki Allah-u Teala kulları Rab edinen kimseleri, kıyamet gününün korkusundan emin kılmaz.”[964]

22047. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun size ey kötü kullar! Hakir dünya ve geçici şehvetler için cennet mülkü hakkında kusur edip kıyamet gününün vahşetini unutuyor musunuz?” [965]

22048. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun size ey dünya kulları! Zevale uğrayan nimet ve kısa bir hayat için Allah’tan kaçıyorsunuz ve O’na kavuşmaktan hoşlanmıyosunuz. Allah’ın huzuruna çıkmaktan hoşlanmadığınız halde Allah sizi huzuruna kabul etmeyi nasıl sever? Allah kendisiyle görüşmeyi seven kimse ile görüşmeyi sever ve kendisiyle görüşmekten hoşlanmayan kimseyle görüşmek istemez. Siz nasıl sadece kendinizi Allah’ın dostu sanıyorsunuz? Oysa ki siz ölümden kaçıyorsunuz ve dünyaya sarılıyorsunuz. Ölünün kafurunun güzel kokusu ve kefeninin beyazlığı ona hiç bir yarar sağlamayıp hepsi toprak altında kalacağı gibi, nazarınızda güzel ve süslü görünen dünya güzellikleri de size fayda vermeyecektir. Çünkü bunların hepsi zevale mahkumdur. Bedenlerinizin tertemiz ve renklerinizin de açık ve parlak olması size ne fayda sağlar? Oysa, ölüme doğru gidiyorsunuz. Toprakta unutulup kalacaksınız ve kabirn karanlığına gömüleceksiniz.”[966]

22049. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey dünya kulları! Yazıklar olsun size, güneş ışığı altındayken çerağ taşıyorsunuz; oysa ki güneşin ışığı size yeter. Karanlıkta ise çerağın ışığından yararlanmayı terkediyorsunuz. Oysa ki çerağ bunun için yapılmıştır. Böylece ilim ışığından da dünya işleri için faydalanıyorsunuz. Oysa dünyadan size ulaşacak pay bellidir. Ama ahiret işlerinde ilimden faydalanmıyorsunuz. Oysa size ilim bunun için verilmiştir. “Ahiret haktır” diyorsunuz; oysa ki siz dünyayı düzene koyuyorsunuz. Ölüm haktır diyorsunuz oysa ki siz ondan kaçıyorsunuz. Allah duyuyor, görüyor diyorsunuz, ama amellerinizi yazmasından korkmuyorsunuz. Duyan bir kimse sizi nasıl tastik eder? Bilmeyerek yalan söyleyen kimsenin, bilerek yalan söyleyen kimseden mazereti daha çoktur. Gerçi hiç bir yalana özür yoktur.”[967]

22050. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, binek binilmediğinde ve çalıştırılıp uysallaştırılmadığında inatlaşır ve huyu değişir. Böylece kalpler de ölümü anmakla yumuşatılmadığında ve sürekli yapılan ibadetlerle yorulup zahmete düşürülmediğinde sert ve katı olur.”[968]

22051. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “İçerisi karanlık ve ürkütücü olan bir evin damında lamba yakmanın faydası olmadığı gibi kalplerinizin o ışıktan yoksun olduğu bir halde ilim ışığının ağızlarınızda olmasının, size bir faydası olmaz. Öyleyse karanlık evlerinize doğru koşup onları aydınlatın. Böylece katı kalplerinizi de, günahlar onları paslatmadan ve taştan daha sert bir hale getirmeden önce çabukça hikmetle yumuşatın.”[969]

22052. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ağır yükleri taşımaya yardımcı aramayan kişi, onları taşımaya nasıl güç yetirir? Allah’tan mağfiret dilemeyen kimsenin günahları nasıl dökülür? Günahları tevbe ile gidermeyen kimse onlardan nasıl kurtulabilir? Gemisiz denizden geçen kimse, boğulmaktan nasıl kurtulabilir? Çaba ve gayret göstererek çare yolu aramayan kimse, dünya fitnelerinden nasıl kurtulabilir? Kılavuzsuz yolculuk yapan kimse cennete nasıl ulaşabilir? Malından bir kısmını dostuna bağışlamayan kimse dostunun muhabbetine nasıl karşılık verebilir? Allah’ın verdiği rızıktan bir miktarını O’na borç vermeyen kimse Rabbinin sevgisini nasıl kamil kılabilir?” [970]

22053. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, bir geminin denizde gark olması denize bir noksanlık getirmediği ve ona bir zarar vermediği gibi sizin Allah’a karşı yaptığınız günahlar da O’na en küçük bir noksanlık ve en ufak bir zarar veremez. Aksine kendinize zarar verir ve kendinizi noksanlaştırırsınız. Güneşin ışığı, istifade edenlerin çok olmasıyla eksilmez. Canlılar onun ışığı vesilesiyle yaşayıp hayatlarını sürdürüyorlar. Allah-u Teala’nın hazinesi de size çok bağışta bulunmak ve rızık vermekle eksilmez. İnsanlar O’nun rızkıyla yaşamaktalar. Allah şükredenin rızkını çoğaltır. Şüphesiz O, şakir (şükrü kabul eden) ve alimdir.”[971]

22054. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun size ey kötü işçiler! İşinizin karşılığını alıyorsunuz, rızkı yiyorsunuz elbiseyi giyiyorsunuz, evler yapıyorsunuz; fakat size iş verenin işini bozuyorsunuz. Çok geçmeden işin sahibi sizi isteyecek, bozduğunuz işe bakacak, sizi aşağılatıcı bir azba uğratacak ve boyunlarınızın kökten kesilmesini, ellerinizin eklemlerinden ayrılmasını ve daha sonra bedenlerinizin yeryüzünde sürüklenmesinizemredecek. Sonra da bedenleriniz takvalılara öğüt, zalimlere de ibret olsun diye yolun ortasında bırakılacaktır.”[972]

22055. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey kötü alimler! Yazıklar olsun size, ölümün şimdilik sizi yakalamadığından dolayı ertelendiğini sanmayın; ölüm o kadar yakın ki sanki ölüm ulaşıp sizi göç ettirmiştir bile. Öyleyse şimdiden, hak olan daveti kulaklarınıza yerleştirin, kendi halinize ve günahlarınıza ağlayın, gerekeni hazırlayın, hazırlığınızı yapın ve tevbe ederek Rabbinize doğru yönelin.”[973]

22056. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki hastanın acının şiddetinden dolayı lezzetli bir yemeğin tadını alamaması gibi dünyaya sahip olan kimse de mal sevgisinden dolayı ibadetin tadını alamaz. Hasta adam, şifa verici ilaçların vasfını bir tabipten duymakla haz duyar. Ama ilaçların acılığını hatırladığında ilaç kullanarak şifa bulma arzusu nazarında kararır, dünya ehli kimseler de dünyanın çeşitli güzelliklerinden tat alırlar. Ama ölümün ansızın gelişini hatırlamaları onların yaşantılarını karartıp mahveder.”[974]

22057. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki bütün insanlar yıldızlara bakıyorlar, ama yalnızca onların rotasını ve menzillerini tanıyan kimseler onlar vasıtasıyla (karanlık gecelerde) kendi yollarını bulabiliyorlar. Sizler de hikmet öğreniyorsunuz ama yalnızca onunla amel eden kimseler hidayete kavuşabilirler. Ey dünya kulları! Yazıklar olsun size. Buğdayın tadını almak, hoş ve hazımlı olması için onu (çerçöpten) temizleyip dövüyorsunuz. İmanın da tadını almanız ve size fayda vermesi için onu da halis etmeniz gerekir.”[975]

22058. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki eğer karanlık gecede katran yağıyla yanan bir çerağ bulursanız mutlaka onun ışığından yararlanırsınız; onun kötü kokusu sizi ondan yararlanmaktan menetmez. Böylece hikmeti de kimde bulursanız alın. Onun o hikmete rağbetsiz kalması onu almanıza engel olmaz.”[976]

22059. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey dünyaya tapanlar! Yazıklar olsun size, sizler ne hekimler gibi düşünüyorsunuz, ne akıllılar gibi anlıyorsunuz, ne kötülüklerden çekinen kullar gibisiniz ve ne de değerli hür kişilere benziyorsunuz. Çok geçmeden dünya sizi kökten kazıyacak ve sizi yüzüstü yere serecektir. Daha sonra günahlarınız, saçlarınızın önünden tutarak sizi sürükleyecek, (kendisiyle amel etmediğiniz) ilim de arkanızdan sizi itecek; çıplak, tek ve tenha olarak size ceza veren sultana teslim edeceklerdir ve O, kötü amelleriniz karşılığında sizi cezalandıracaktır.”[977]

22060. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun size ey dünya kulları! Acaba ilim vesilesiyle bütün mahlukata egemen olmadınız mı? Ama o ilmi uzağa atıp onunla amel etmediniz dünyaya yöneldiniz; dünya için hükmediyorsunuz, onun için hazırlık görüyorsunuz, onu ahirete tercih ediyorsunuz ve onu bayındır kılıyorsunuz, artık ne zamana kadar dünyaya yöneleceksiniz? Allah’ın sizin vücudunuzda hiç payı yok mudur?” [978]

22061. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki sevdiğiniz şeyleri terketmedikçe ahirette şeref kazanamazsınız. Tevbe etmek için yarını beklemeyin. Çünkü yarının önünde bir gece ve bir gündüz vardır bu arada Allah’ın kaza ve kaderi caridir (geçerlidir).”[979]

22062. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki küçük günahlar şeytanın tuzaklarındandır, onları sizin nazarınızda pek küçük gösteriyor; derken o günahlar toplanıp çoğalır ve sizi kuşatıverir.”[980]

22063. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, yalanı methetmek ve din hususunda kendini övmek bilinen bütün şerlerin başı olduğu gibi dünya sevgisi de her hatanın kaynağıdır.”[981]

22064. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki ahiret şerefine ulaşmak ve dünya olaylarına karşı kendini koruyabilmek için her zaman kılınan namazdan daha iyi hiç bir şey yoktur ve hiç bir şey namaz gibi insanı Rahman’a yaklaştıramaz. Öyleyse sürekli olarak namaz kılın; namaz, insanı Allah’a yakınlaştıran her salih amelden Allah’a daha yakın ve O’nun katında her şeyden daha sevimlidir.”[982]

22065. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki sözle, eylemle veya kinle intikam almayan mazlumun her ameli göklerde (melekut aliminde) çok büyüktür. Sizlerden hanginiz, ismi karanlık olan bir nur veya ismi nur olan bir karanlık görmüştür? Böylece hiç bir kul da mümin olduğu halde kafir, ahirete rağbet ettiği halde dünyayı tercih eden olamaz. Acaba arpa eken buğday ve buğday eken de arpa biçer mi? Böylece her kul, dünyada ektiği şeyi ahirette biçer ve yaptığı her amelin karşılığını orada görür.”[983]

22066. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, insanlar hikmet konusunda iki kısımdır: Bir kısmı onu sözüyle sağlamlaştırır, kötü ameliyle zayi eder, diğeri ise sözüyle sağlamlaştırır, ameliyle tastik eder, bunların arasında oldukça fark vardır. Öyleyse ilmiyle amel eden alimlere ne mutlu ve ilmiyle amel etmeyip de sadece dilde alim olanlara da yazıklar olsun.”[984]

22067. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, kim ekinini, sürekli her tarafı saran zararlı otlardan temizlemezse, zararlı otlar o ekini yok eder. Kim de dünya sevgisini kalbinden çıkarmazsa bu sevgi onu öyle sarar ki artık ahiret muhabbetinin tadını alamaz. Ey dünya kulları! Yazıklar olsun size Rabbinizin camilerini bedenlerinize zindan edinin (sürekli camilerde bulunun), kalplerinizi takva evleri yapın ve onları şehvetlere mesken kılmayın.”[985]

22068. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki belaya daha çok tahammülsüz olanınız, dünyayı daha çok seveninizdir. Belaya karşı daha çok sabırlı olanınız da dünyada daha zahid olanınızdır.”[986]

22069. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey kötü alimler! Yazıklar olsun size, siz Allah’ın dirilttiği ölüler değil miydiniz? Sizi dirilttiğinde tekrar öldünüz.[987] Yazıklar olsun size, siz Allah’ın ilim öğrettiği cahiller değil miydiniz? Size ilim öğrettiğinde onu unuttunuz.[988] Yazıklar olsun size, siz Allah’ın fakih kıldığı bilgisizler değil miydiniz? Sizi fakih kıldığında cahil oldunuz.[989]  Yazıklar olsun size, siz Allah’ın hidayet ettiği sapıklar değil miydiniz? Sizi hidayet ettiğinde tekrar sapıklığa düştünüz. Yazıklar olsun size siz Allah’ın görme kudreti verdiği körler değil miydiniz? [990] Size görme kudreti verdiğinde tekrar kör oldunuz. Yazıklar olsun size! Siz Allah’ın konuşma gücü verdiği dilsizler değil miydiniz? Size konuşma gücü verdiğinde tekrar dilsiz oldunuz.[991] Yazıklar olsun size siz Allah’tan zafer dilemiyor muydunuz? Size zafer nasip ettiğinde tekrar geriye döndünüz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ın aziz kıldığı zeliller değil miydiniz? Aziz olduğunuzda, tecavüz ve isyan ettiniz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ın yardım ettiği ve düşmanların saldırısından korkan yeryüzündeki mustazaflar değil miydiniz? Size yardım ettiğinde kibirlendiniz, zulüm ve isyan ettiniz. Öyleyse kıyamet gününün zilletinden dolayı size yazıklar olsun. O gün sizi nasıl da hakir edecektir. Ey kötü alimler! Yazıklar olsun size, siz mülhitlerin amelini yapıyor, varislerin (cennet ehlinin) arzularını arzuluyor ve ateşe atılmayacağına dair güvencesi olan kimse gibi huzur buluyorsunuz. Halbuki Allah’ın işi, sizin dilediğinize uygun değildir. Sizler ölüm için türüyor, harap olmak için yapıyor, bayındır kılıyor ve varisler için de toplayıp hazırlıyorsunuz.”[992]

22070. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki Musa (a.s) size, “Allah’a yalan yere yemin etmeyin” diye emrediyordu. Ben de “Allah’a ne yalan ve ne de doğru olarak yemin etmeyin fakat hayır veya evet deyin” diyorum.”[993]

22071. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki dışı sağlam, içi bozuk olan beden neye yarar ki? Kalpleriniz bozuk olduğu halde bedenleriniz ne kadar hoşunuza gitse de hiç bir faydası olmaz. Kalpleriniz kirli olduğu halde bedenlerinizi temizlemeniz ne yarar sağlar ki?” [994]

22072. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, yumuşak unu geçiren ve kepeği tutan elek gibi olmayın, böylece siz, hikmeti ağzınızdan çıkarıyorsunuz, ama kin kalbinizde baki kalıyor.”[995]

22073. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, ilk önce şerri terkedin. Daha sonra fayda vermesi için hayrı talep edin. Hayırla şerri bir araya topladığınızda, hayrın size bir yararı olmaz.”[996]

22074. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, nehire dalanın elbisesi ne kadar çaba gösterirse göstersin mutlaka ıslanır. Böylece dünyayı seven kimse de günahlardan kurtulamaz.”[997]

22075. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki ne mutlu gece uyumayıp ibadetle meşgul olanlara; onlar ebedi bir nura sahip olan kimselerdir. Çünkü onlar gecenin karanlıklarında ibadetgahda ibadet için ayağa kalkıyorlar ve Rablerine yarının (kıyamet gününün) zorluğundan kendilerini kurtarması için yalvarıp yakarıyorlar.”[998]

22076. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, dünya bir tarla olarak yaratılmıştır, kullar orada tatlı, acı, şer ve hayır ekerler. İyi ekenin hesap günü yararlı bir neticesi olur, şer ekenin de biçme günü zorluk ve meşakkati olur.”[999]

22077. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki hekim, cahil ile, cahil de heva ve hevesiyle denenir. Ağzınızdan caiz olmayan çirkin sözlerin çıkmaması için onu mühürlemenizi tavsiye ediyorum.”[1000]

22078. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, sevmediğiniz şeylere sabretmedikçe umduğunuza ulaşamazsınız, hoşlanmadığınız şeyleri terketmedikçe de dilediğiniz şeylere erişemezsiniz.”[1001]

22079. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları! Dünya isteklerini azaltmayan, rağbetini ondan kesmeyen kimse ahireti nasıl idrak edebilir?” [1002]

22080. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları! Sizler ne dünyayı seviyorsunuz ve ne de ahireti. Eğer dünyayı sevseydiniz ona ulaşmaya vesile olan işe değer verirdiniz ve ahireti sevseydiniz onu ümit eden kimselerin amelini yapardınız.”[1003]

22081. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları! Sizlerden bazıları arkadaşından zan üzerine nefret ediyor, fakat kendi nefsinden yakin üzerine nefret etmiyor. Hak olarak söylüyorum ki, sizlerden bazıları, bazı ayıpları söylendiğinde kızıyor, oysa onlar bir gerçektir. Ama kendisinde olmayan bir şeyle medhedildiğinde ise seviniyor.”[1004]

22082. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olrak söylüyorum ki, şeytanların ruhları, kalplerinizde yaşadıkları gibi hiç bir yerde uzun süre yaşamamamışlardır. Allah dünyayı ahiret için çalışmanızdan dolayı size vermiştir. Sizi ahiretten alıkoyması için değil. Allah dünyayı ibadetinize yardımcı olması için size yapıp açmıştır. Günah işlemenize yardımcı olması için değil. Dünyada kendisine itaat etmeyi size emretmiştir, isyan etmeyi değil. Onu size helale ulaşma vesilesi kılmıştır, harama değil. Onu birbirinizle ilişki kurmanız için yaymıştır. İlişkiyi kesmeniz için değil.”[1005]

22083. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, sevaba ulaşmayı herkes arzu eder, ama yalnız amel eden kimse ona ulaşır.”[1006]

22084. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, ağacın, güzel meyvesi olmadıkça kamil olmayacağı gibi din de günahlardan kaçınmadıkça kemale erişmez.”[1007]

22085. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki ziraat, ancak toprak ve suyla hasıl olur; iman da ancak ilim ve amelle doğrulur.”[1008]

22086. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, su ateşi söndürdüğü gibi hilim de gazabı söndürür.”[1009]

22087. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki suyla ateş bir kapta toplanmadığı gibi fıkıh ve körlük de bir kalpte toplanmaz.”[1010]

22088. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki bulutsuz yağmur yağmaz, temiz bir kalp olmadıkça da Allah’ın rızası olan bir iş yapılmaz.”[1011]

22089. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak sölüyorum ki her şey aydınlığını güneşten aldığı gibi, kalp de hikmetle nur kazanır. Takva da her hikmetin başıdır. Hak her hayrın kapısıdır. Allah’ın rahmeti de her hakkın kapısıdır, bu kapıların anahtarı da dua, yalvarıp yakarmak ve amel etmektir. Anahtar olmaksızın kapı nasıl açılabilir?” [1012]

22090. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki, hekim bir adam sevmediği bir ağacı ekmez ve sevmediği bir ata binmez. Mümin bir alim de Rabbinin sevmediği bir iş yapmaz.”[1013]

22091. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyom ki saykal kılıcı düzeltip cilaladığı gibi hikmet de kalbi cilalar, aydınlatır. Hikmet hekimin kalbinde, ölü topraktaki su gibidir. Suyun ölü toprağı diriltmesi gibi hikmet de kalbi diriltir. Hikmet hekimin kalbinde, karanlıktaki bir ışığa benzer ki hekim onun ışığıyla halk arasında yürür.”[1014]

22092. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki dağların tepesinden taş taşımak, sözünü anlamayan kimseyle konuşmaktan daha iyidir. (Böyle bir adam) taşı, yumuşaması için suya koyan veya ölüler için yemek yapan kimseye benzer. Ne mutlu gereksiz sözlerinin önünü, Rabbinin gazabına sebep olacağı korkusuyla alan, anlayacağı sözden başka bir şey söylemeyen ve ameli kendisine belirlenmeyinceye kadar da hiç kimsenin sözüne gıpta etmeyen kişiye. Ne mutlu bilmediğini alimlerden öğrenen ve öğrendiğini de cahillere öğreten kimseye. Ne mutlu alimlere ilimlerinden dolayı saygı gösteren, onlarla tartışmayan, cahilleri cehaletlerinden dolayı küçük gören, fakat onları kendisinden kovmayan, onları kendi yanına çağıran ve bilmedikleri şeyleri onlara öğreten kimseye.”[1015]

22093. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak olarak söylüyorum ki ey Havariler! Bugün siz, halk arasında ölülerin arasındaki diriler gibisiniz; öyleyse (bu) dirilerin ölümüyle ölmeyin.” Yine Hz. İsa (a.s) Allah-u Tebarek ve Teala’nın şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Mümin kulum, dünyayı kendisinden aldığımda mahzun oluyor. Halbuki bu durumda bana her zamankinden daha sevimli ve daha yakındır. Dünyada, ona bolluk ve genişlik verdiğimde ise seviniyor; halbuki bu durumda benim indimde her zamankinden daha kötüdür. Ve bu durumda benden daha uzaktır.”[1016]

bak. el-Bihar, 14/283, 21. Bölüm

 

4124. Bölüm

Peygamber’in (s.a.a) Öğütleri

 

Kur’an :

“De ki: “Size tek bir öğüdüm vardır: Allah için ikişer ikişer ve tek tek kalkınız, sonra düşününüz, göreceksiniz ki arkadaşınızda bir delilik yoktur. O yalnız çetin bir azabın öncesinde sizi uyarmaktadır.”[1017]

22094. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ne olmuş ki dünya sevgisinin insanlardan çoğuna  üstün geldiğini ve adeta ölümün dünyada başkaları için yazıldığını görür gibiyim... Acaba kalanlar gidenlerden öğüt almıyorlar mı? Onlar cahillik ettiler ve Allah’ın kitabındaki bütün öğütleri unuttular ve her kötü akıbetin kötülüğünde (sanki) güvende  oldular.”[1018]

22095. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünyada bir garip veya yolcuymuşsun gibi ol, kendini ölülerden say, sabaha başlayınca kendine geceyi vaad etme ve geceye çatınca kendine sabahı vaad etme. Sağlık zamanından hastalık zamanların için (nasip), gençliğinden yaşlılığın için ve hayatından ölümün için (nasip) al. Zira yarın adının ne olacağını bilemezsin.”[1019]

22096. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Adeta ölüm bu dünyada bizden başkaları için yazılmış ve adeta dünyada hak, bizlerden başkaları için farz kılınmıştır. Adeta teşyii olan ölüler bir an önce, bize doğru geri dönecek misafirler gibidirler. Onların evleri mezarlarıdır ve miraslarını adeta onlardan sonra ebediymişiz gibi yiyoruz. Her şiddetli beladan kendimizi güvende zannediyoruz, her öğüdü unutur olduk, aybı halkın ayıbını araştırmaktan kendisini alıkoyan, günah yolunda olmayan helal bir yolda elde ettiği malı harcayan, yetim ve fakirlere acıyan, anlayışlı ve akıllı kimselerle kaynaşan, sünnete uyan, sünneti bidate çekmeyen, malının fazlasını infak eden, dilini çok konuşmaktan koruyan kimseye ne mutlu! İçi iyi ve tabiatı temiz olan kimseye ne mutlu!” [1020]

22097. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İbretlerle uyanın, yolculuk için hazırlanın, az ile kanaat edinin ve harekete hazır bulunun.”[1021]

bak. el-Vesiyyet (1), 4079. Bölüm el-Bihar, 77/195-44

 

4125. Bölüm

İmam Ali’nin (a.s) Öğütleri

 

22098. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Biliniz ki sizler, kılavuzun öne sürdüğü, kervancıbaşının dünyanın viran olduğunu seslendiği ve münadinin ölüme çağırdığı bir kervansınız. O halde dünyanın sizi aldatmasından ve şeytanın sizleri Allah hakkında kandırmasından sakının.”[1022]

22099. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başına feryat edilen, uyanan ve sakınan kimseler gibi olunuz. Zira ki sizinle cennet ve cehennem arasında sadece ölüm vardır. Her lahzanın azalttığı ve her saatin yok ettiği ömrün kısa olması gerekir. Gece ve gündüzün sürdüğü yolculuğa gitmiş  gaip kimsenin bir an önce dönmesi gerekir.”[1023]

22100. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar uzun da olsa ömrün müddeti yine de kısadır. Giden, kalan kimse için ibrettir. Ölü diri kimse için öğüt vesilesidir. Giden dün artık geri dönmez. İnsan ise hiç bir yarına itminan edemez. Evveli ortancasının yol bileni, ortancası ise sonuncunun önderidir ve hepsi birbirlerinden ayrılacaklardır.”[1024]

22101. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar uzun da olsa ömür müddeti yine de kısadır. Giden şey kalan şey için ibrettir, ölü diri için ibret vesilesidir. Dün artık geri dönmez, hiç bir yarına da itminan edemezsin. Herkes bir diğerinden ayrılır ve ona katılır. O halde Allah’a salim ve temiz bir kalp götüren kimse dışında ne bir servetin ve ne evlatların fayda vermediği bir güne hazırlanınız.”[1025]

22102. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acaba sizden daha uzun yaşayan, daha kalıcı etkileri olan, daha kalabalık orduları ve daha çok gücü bulunan kimselerin evlerinde değil misiniz? Onlar dünyaya taptılar, hem de nasıl taptılar, dünyayı tercih ettiler, hem de nasıl tercih ettiler, ama sonunda horluk içinda ondan göç ettiler.”[1026]

22103. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ordular toplayan, kaleler inşa eden ve tahtalarda oturanlar nerede? Evler yapan, saraylar yükselten, binlercesini seferber kılanlar nerede? Dünya günleri onları elden ele gezdirmiş, yıllar onları yutmuştur. O halde ölülere dönüşmüşler, mezarlarında parça parça olmuşlardır. Geride bıraktıkları şeylerden ümitlerini kesmişler, önceden gönderdikleri şeylerden haberdar olmuşlardır. Böylece gerçek mevlaları olan Allah’a geri döndürülmüşlerdir. Biliniz ki hüküm Allah’a aitttir ve o hesabı en çabuk görendir.”[1027]

22104. İmam Ali (a.s), çoğu zaman minbere çıkıyor ve hutbeden önce şöyle buyuruyordu: “Ey insanlar! Allah’tan korkunuz. Zira hiç bir insan boş yere yaratılmamıştır ki neticede ömrünü boş şeylerde geçirsin ve kendi haline bırakılmamıştır ki istediği her faydasız işi yapsın. Bu dünya kendisini insanın gözünde süslemiştir. Bu dünya insanın kötümserlikle çirkin gördüğü ahiretin yerini tutamaz. Dünyaya aldanan kimse her ne kadar bu dünyada en üstün galibiyete de erişse, ahiretten en az nasibi olan kimse gibi değildir.”[1028]

22105. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adeta ölülerin gitmesinden işittiğimiz çok yakında bizlere dönecek olan misafirlerdir. Onları mezarlarına koyuyur ve adeta ebediymişiz gibi miraslarını yiyoruz. Öğüt veren herkesi unuttuk. Oysa herşeyi söküp atan belanın hedefleri halindeyiz.”[1029]

22106. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde ey duyan kimse! Kendi sarhoşluğundan ayıl, gaflet uykundan uyan, hızını azalt. Allah Tebareke ve Teala tarafından gelen, kesin olan, kendisinden kaçmanın mümkün olmadığı şey hakkında düşün. Ardından kendini övmeleri terk et, kibir ve gururu bırak, zihnini hazırlıklı kıl, mezarını ve varacağın yeri hatırla. Zira geçeceğin yer mezardır ve akıbetin orasıdır. O halde sana öğüt verilen şeyler hakkında düşünmek sana fayda verir. Kulağına söylenen ve sana vaad edilen şeyi hatırla.”[1030]

22107. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ın kulları! Allah için, Allah için kendi nezdinizde en aziz ve en sevimli şey hususunda dikkatli olun. Şüphesiz Allah, size hak yolu göstermiş ve O’nun yolları sizin için aydınlanmıştır: Kötü bir akibet veya ebedi bir saadet![1031]

22108. İmam Ali (a.s) kendisine öğüt vermesini isteyen birisine şöyle buyurmuştur: “Amelsiz ahiretten ümidi olan ve uzun arzularla tövbeyi geciktiren kimseden olma; o kimse, dünya hakkında za-hitler gibi konuşur; fakat dünyayı isteyenlerin yaptığını yapar; ondan ne kadar verilse doymaz, men edildiğinde kanaat etmez.”[1032]

22109. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kurtlara terk edilen ve onlara doğru götürülen kimse! Duyduğun ve gördüğün şeylerden ibret al, gözüne uyku lezzetinden uzak durmasını, göz yaşı dökmesini söyle. Senin mezar evin, korkuların ve çürümüşlüklerin evidir. Senin akıbetin ölümdür. Ey hayasız! değişikliklere uğrayan habersiz kimse! Öğüt verenlerin ve marifet öğretenlerin sözünü dinle.”[1033]

22110. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin kulağınıza öğüt veriyorum, sizler ise ondan yüz çeviriyorsunuz. Sizlere yetkin öğütler veriyorum, sizler ondan kaçıyorsunuz. Aslandan kaçan ürkek merkeblere benziyorsunuz.”[1034]

22111. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı göz önünde bulundurun, ey Allah’ın kulları! Kalemler kurumadan, ömür tükenmeden, günahlar yerleşmeden ve hasrete davetten önce Allah’ı düşünün.”[1035]

bak. es-Suk, 1936. Bölüm, el-Vesiyyet (1), 4080. Bölüm, el-Bihar, 77/376, 15. Bölüm

 

4126. Bölüm

İmam Hasan’ın Öğütleri

 

22112. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Her kim Allah için halis olur ve O’nun sözünü kılavuz edinirse, daha doğru olan yola hidayet edilir. Allah ilerleme hususunda ona başarı verir, iyi işlerde ona yardımcı olur. Zira Allah’ın komşusu (veya Allah’a sığınan kimse) güvendedir ve korunmuştur.”[1036]

22113. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: Biliniz ki, Allah sizi boşuna yaratmadı. Sizi kendi başınıza bıraka­cak da değildir. Ecellerinizi yazdı, rızıklarınızı aranızda paylaştırdı ki, her akıl sahibi mevkisini tanısın ve bilsin ki, ancak mukadder olan şeyler kendisine ulaşır ve ondan çevrilen hiçbir şey ona ulaşmaz[1037]

bak. el-Bihar, 101/77, 19. Bölüm

 

4127. Bölüm

İmam Hüseyin’in (a.s) Öğütleri

 

22114. İmam Hüseyin (a.s) Kerbela’ya doğru giderken şöyle buyurmuştur: “Doğrusu bu dünya değişip tanınmaz olmuş ve iyilikleri sırt çevirmiş; ondan geriye kabın dibindeki azıcık kalıntı sudan ve havası ağır olan otlaktaki gibi alçak yaşantıdan başka bir şey kalmamıştır. Hakka amel edilmediğini ve batıldan da kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böyle bir durumda mü’minin ölümü arzulaması haktır. Ben ölümü saadet, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık biliyorum.”[1038]

22115. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum ve sizleri Allah’ın günlerinden sakındırıyorum. Sizlere Allah’ın bayraklarını ve nişanelerini kaldırıyorum. Adeta korkunç olan şey korkunç bir girişle bilinmeyen bir inişle ve acı bir tatla gelmiştir.”[1039]

22116. İmam Hüseyin (a.s), kendisine, “Ben isyankar bir kimseyim, günahlar karşısında sabredemiyorum. O halde bana öğüt ver” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Beş işi yap, ondan sonra istediğin günahı işle: Evvela Allah’ın rızkını yeme ve istediğin günahı yap, ikinci olarak Allah’ın hakimiyetinden dışarı çık ve istediğin günahı işle, üçüncü olarak Allah’ın seni görmediği bir yere git ve istediğin günahı yap, dördüncüsü ise ölüm meleği senin canını almak için geldiğinde onu kendinden uzak kıl ve istediğin günahı işle. Beşinci olarak da cehennemin maliki seni ateşe götürdüğünde, ateşe girme ve istediğin günahı yap.”[1040]

bak. el-Bihar, 116/77, 20. Bölüm

 

4128. Bölüm

İmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) Öğütleri

 

22117. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), her Cuma Resulullah’ın (s.a.a) mescidinde şu cümlelerle insanlara öğüt veriyor, dünyadan yüz çevirmeye ve ahirete rağbet etmeye çağırarak şöyle buyuruyordu: “Ey insanlar! Allah’tan korkunuz ve biliniz ki siz Allah’a geri döneceksiniz. Herkes bu dünyada yaptığı her işi orada görecektir.”[1041]

22118. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Eyvahlar olsun sana! Bil ki karnın dolu oluşu (ahirete) meyil ve rağbetin gevşekliği, tokluğun mestliği ve kudretin azameti insanı amelden alıkoyan ve yavaşlatan sebeplerdendir. Allah’ı zikretmeyi insanı unutturur, ecelin yakın oluşundan gafil kılar. Öyle ki dünya sevgisine yakalanan kimse adeta şarap sarhoşluğundan deli gibi olur.”[1042]

22119. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), Muhammed b. Müslim Zuheri’ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Yarın kıyamet günü Allah’ın huzurunda durduğunda nasıl birisi olacağına bak. Sana nimetlerine nasıl riayet ettiğini, üzerindeki hüccetlere ne yaptığını sorduğu zaman Allah’ın senin bir özrünü kabul edeceğini ve kusurlarına rızayet göstereceğini zannetme. Heyhat! Heyhat! Böyle değildir.”[1043]

22120. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah, bizi ve sizi zalimlerin hilesinden, kıskançların zulmünden ve zorbaların zorbalığından korusun. Ey mü’minler! Dünyaya ve onun yarın çürüyüp yok olacak mal ve solup gidecek otlarına mey­leden tağutlar ve onların yandaşları, sakın sizleri aldatmasınlar.”[1044]

22121. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrulardan olun” ayetini her okuduğu zaman şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Beni bu davetinin en üstün mertebelerinde karar kıl, irade gücüme yardım et ve bana başarı ver ki nefsimi güzel bir hesaba çekeyim ve beni nefsimden kurtar ki senin korkundan ve haşyetinden dünyevi hatıralar kalbimden dışarı çıksın.”[1045]

bak. el-Bihar, 128/78, 21. Bölüm

 

4129. Bölüm

İmam Bakır’ın (a.s) Öğütleri

 

22122. İmam Bakır (a.s) huzurunda bulunan bir grup Şii’ye öğüt vermiş ve sakındırmışken onlar önemsemeyip kendileriyle meşgul olunca öfkelenmiş, bir müddet başını önüne eğmiş ve daha sonra başını onlara doğru kaldırarak şöyle buyurmuştur: Eğer sözlerimin az bir kısmı bile, sizlerden birinin kalbine otur­saydı, hemen ölüverirdi. Ey cansız bedenler! Ey kandilsiz sinekler![1046] Sanki siz, duvara dayatılmış kuru odun ve yontulmuş cilalı putlarsınız... Ey güzel yüz sahipleri! Ey su kenarına çökmüş susamış develer! Niçin vücutlarınızı bayındır, kalplerinizi helak olmuş görüyorum.”[1047]

22123. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Siz bu dünyada ölüm oklarının hedefisiniz. Sizden hiç kimse ömründen bir gün geçmedikçe ömrünün yeni bir gününü karşılayamaz.”[1048]

bak. el-Vesiyyet (1), 4083. Bölüm, el-Bihar, 162/78, 22. Bölüm

 

4130. Bölüm

İmam Sadık’ın (a.s) Öğütleri

 

22124. İmam Sadık (a.s), kendisinden öğüt dileyen birine şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah Tebareke ve Teala rızık vermeyi üstlenmişse o halde, rızkın için üzülmenin sebebi nedir ve eğer rızık bölüştürülmüşse, o halde tamahlanmanın anlamı nedir? Eğer hesap doğruysa o halde (mal ve servet) biriktirmek nedendir?” [1049]

22125. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Benden bir söz işitin ki o sizin için kül renkli, el ve ayakları siyah çizgili atlardan daha hayırlıdır: Sizden hiç kimse boş ve ilgisiz sözler söylemesin, faydalı sözlerin çoğunu söylemekten de sakınsın.”[1050]

22126. İmam Sadık (a.s), kendisinden öğüt dileyen Cabir’e şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Dünyayı uyku aleminde elde ettiğin ve uyanınca yanında ondan bir şey görmediğin bir mal olarak düşün. Acaba dünyada nasibin, giydiğin ve eskittiğin elbiseden veya (yediğin ve sonra da) neye dönüştüğünü bildiğin yiyecekten başka bir şey midir? O halde ilkleri sonlarından alınmış olan (ve giden) ve sonra aralarında göç sesi yükseltilen, lakin (buna rağmen) habersizce oyunla oynaşan topluluğa hayret doğrusu.”[1051]

bak. el-Vesiyyet, 4084. Bölüm, el-Bihar, 190/78, 23. Bölüm, s. 279, 24. Bölüm

 

4131. Bölüm

İmam Kazım’ın (a.s) Öğütleri

 

22127. İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem’e şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah Tebarek ve Teala akıllı ve anlayışlı kullarına, kendi kitabında müjde vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir.”[1052]

22128. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah Tebareke ve Teala akıllar vesilesiyle, hüccetini insanlara tamamlamış, Peygamberlere beyan vesilesiyle yardım etmiş, delillerle onlara rububiyetini göstermiş ve şöyle buyurmuştur: “İlahınız bir tek ilâhtır. O, Rahman ve Rahim’den başka ilah yoktur. Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah’ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde akleden topluluklar için deliller vardır.”[1053]

22129. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah onları kendini tanımak için delil kılmıştır ki bütün bu şeylerin bir müdebbiri olduğunu anlasınlar ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Geceyi gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl eden topluluklar için dersler vardır.” Hakeza şöyle buyurmuştur: “Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O’dur. Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de, belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz.” Ve  hakeza şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten indirdiği rızıkta bu vesileyle ölü yeryüzüne hayat verişinde, rüzgarların bir yerden bir yere götürülüşünde (gökle yer arasında duran bulutlarda) şüphesiz ki düşünen kimseler için apaçık nişaneler vardır.”[1054] Ve Hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini bilin; size, akıl edesiniz diye açık açık deliller anlattık.”ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bun-da ibretler vardır.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmurla yüklü bulutları meydana getiren O’dur.”ve hakeza şöyle buyurmuştur: “De ki: “Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin sizin ve onların rızkını veren biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın.”Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız? Düşünen topluluğa ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.”[1055]

22130. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah daha sonra akıl sahiplerine öğüt vermiş, onları ahirete rağbet ettirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Takva sahibi olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?[1056]

22131. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah cezalarını düşünmeyen kimseleri korkutmuş ve şöyle buyurmuştur: “Sonra diğerlerini yok etmiştik. Sabah akşam, onların yerleri üzerinden geçersi-niz. Akıl etmez misiniz?” Hakeza şöyle buyurmuştur: “Bu kasaba halkına yaptıkları yolsuzluklardan ötürü gökten, elbette bir azâb indireceğiz” dediler. Ve şüphesiz düşünen bir topluluğa nişane olsun diye o kasabadan açık bir nişane bıraktık.”[1057]

22132. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıl, ilim ile birliktedir. Allah şöyle buyurmuştur: “Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak alimler anlayabilir.”Ey Hişam! Allah daha sonra aklını kullanmayanları kınamış ve şöyle buyurmuştur: “Hani onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun” denilince, “hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız” derler; ataları bir şey akıl edemeyen ve hidayeti bulamayan kimseler olsalar da mı (onlara uyacaklar)?” ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Küfredenlerin (hidayete davet edilme hususundaki) misali, bağırıp çağırmadan başkasını işitmeyene (hayvanlara tehlikeyi haber vermek için) seslenen kimsenin (çobanın) misalidir. (Bu sesin kendilerine bir tehlikeyi haber verdiğini anlamazlar.) Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden onlar akıl edemezler.”ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Aralarında sana kulak veren vardır. Sen, sağırlara, üstelik akılları da almazsa, işittirebilir misin?” ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya akıl ettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.”ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Onlar sizinle toplu olarak, ancak surla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasından savaşı kabul edebilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise serttir; onları birlik sanırsın, oysa kalpleri birbirinden ayrıdır. Bu, akıl etmeyen bir topluluk olmalarındandır.”[1058]

22133. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah çoğunluğu kınamış ve şöyle buyurmuştur: “Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat edersen seni Allah yolundan saptırırlar.”ve hakeza şöyle buyurmuştur: “And olsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan, “Allah’tır” derler. De ki: “hamt Allah’a mahsustur” , ama çoğu bilmezler.”ve hakeza şöyle buyurmuştur: “And olsun ki onlara: “Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?” diye sorarsan, şüphesiz, “Allah’tır” derler. De ki: “Övülmek Allah içindir”, fakat çoğu bunu akıl etmezler.”[1059]

22134. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah azınlığı övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Kullarımdan şükredenler pek azdır.”hakeza şöyle buyurmuştur: “sayıları da ne kadar azdır.”hakeza şöyle buyurmuştur: “Firavun taifesinden olup da, inandığını gizleyen bir adam dedi ki: “Rabbim Allah’tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz?” Hakeza şöyle buyurmuştur: “Pek az kimse onunla berâber iman etmişti.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Lakin çoğu bilmezler.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Ve çoğu akıl etmezler.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Ve çoğu farkında değillerdir.”[1060]

22135. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah akıl sahiplerini en güzel şekilde anmış, onları en güzel süsle süslemiş ve şöyle buyurmuştur: “Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “(İlimde derinleşmiş olanlar da) “Ona inandık, (muhkem ve müteşabih) hepsi Rabbimizin katındandır” derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahiplerine şüphesiz deliller vardır.”hakeza şöyle buyurmuştur: “Sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahipleri ibret alırlar.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse küfreden kimse gibi olur mu? De ki: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Sana indirdiğimiz bu Kitab mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “And olsun ki biz Mûsa’ya doğruluk rehberi verdik. İsrailoğullarını da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Kitab’a, Tevrat’a varis kıldık.”Hakeza şöyle buyurmuştur: “Öğüt ver; doğrusu öğüt iman edenlere fayda verir.”[1061]

22136. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah-u Teala kendi kitabında şöyle buyurmuştur: “Doğrusu bunda, kalbi olana ders vardır.”Yani akıllı olana. Ve hakeza şöyle buyurmuştur: “And olsun ki, Lokman’a hikmet verdik.”Yani anlayış ve akıl.”[1062]

22137. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Lokman çocuğuna şöyle demiştir: “Hak karşısında mütevazi ol ki, insanların en akıllısı olasın. Uyanık kimse hak karşısında değersizdir. Ey oğulcağızım! Dünya bir çok kimsenin boğulduğu derin bir denizdir. O halde senin bu denizdeki gemin ilahi takva, yükü iman, yelkeni tevekkül, kaptanı akıl, kılavuzu ilim ve dümeni sabır olmalıdır.”[1063]

22138. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Herşeyin bir kılavuzu vardır. Aklın kılavuzu da düşünmektir. Düşünmenin kılavuzu ise susmaktır. Herşeyin bir bineği vardır. Aklın bineği tevazudur. Sakındırıldığın bir işi yapman sana cehalet olarak yeter.”[1064]

22139. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah Peygamberlerini ve Resullerini kullarına sadece Allah hakkında düşünmeleri için gönderdi. O halde her kimin marifeti daha iyi olursa, bu daveti daha iyi kabullenir. Her kim daha akıllı ise Allah’ın emrini daha iyi bilir ve her kimin de aklı kamil ise dünya ve ahiretteki makamı daha yüce olur.”[1065]

22140. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah’ın insanlar üzerinde iki hücceti vardır, aşikar hücceti ve gizli hücceti. Aşikar hücceti, Resuller, Peygamberler ve imamlardır. Gizli hücceti ise akıllardır.”[1066]

22141. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse, helalin kendisini şükründen alıkoymadığı ve haramın  sabır iplerini elinden kapmadığı kimsedir.”[1067]

22142. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Her kim üç şeyi üç şeye musallat kılarsa, kendi helak oluşuna yardım etmiş gibi olur: Her kim düşüncesinin aydınlığını uzun arzularıyla karartır, hikmet inceliklerini çok konuşmakla yok eder[1068], ibret alma ışığını nefsinin şehvetiyle söndürürse, heva ve hevesine aklını viran etme yolunda yardım etmiş olur ve her kim de aklını viran ederse din ve dünyasını bozmuş olur.”[1069]

22143. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Kalbini rabbinin işinden alı koyduğun ve sana galip gelmesi hususunda heva ve hevesine itaat ettiğin halde Allah katında amelin nasıl da temiz[1070] kalabilir.”[1071]

22144. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Yalnızlığa tahammül etmek aklın güçlü oluşunun nişanesidir. Allah’ı düşünen[1072] kimse dünyadan ve dünya ehlinden kenara çekilir ve Allah nezdinde olan şeye yönelir. Allah onun yalnızlığının dostu olur, halvetteki yari olur, fakirlik anında ihtiyaçsızlık sebebi olur[1073] ve hiç bir aşireti ve kabilesi olmaksızın ona izzet ve kudret bağışlayıcı olur.”[1074]

22145. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Hakkın bayrağı Allah’a itaat için dikilmiştir, kurtuluş itaat ile, itaat ise ilim ve marifet iledir. İlim ise öğrenmekle elde edilir, öğrenmek akılla güçlenir, ilim sadece rabbani alimlerden elde edilir ve ilmin marifeti akılla hasıl olur.”[1075]

22146. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Alimin az ameli bir kaç kat (sayılır) ve kabul edilir. Heva ve hevesine düşkünlerin ve cahillerin çok ameli ise kabul edilmez.”[1076]

22147. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse hikmete sahip olmakla dünyanın yokluğuna da razı olur, hikmetsiz olduğu taktirde ise tüm dünyaya bile razı olmaz. Bu yüzden (akıl sahiplerinin) ticaretleri kazançlı olmuştur.”[1077]

22148. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimseler, dünyanın fazlalığını da terk etmişlerdir, nerede kaldı ki günahlarını (terk etmesinler), zira dünyayı terk etmek fazilet, günahları terk etmek ise farizedir (veciptir.)” [1078]

22149. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse dünyaya ve dünyaya tapanlara bakmış ve dünyanın sadece sıkıntıyla elde edilebildiğini anlamış, sonra ahirete bakmış ve ahiretin de zahmet ve sıkıntıyla elde edildiğini anlamış, böylece sıkıntı ve meşakkatleriyle daha kalıcı olanı talep etmiştir.”[1079]

22150. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimseler, dünyaya rağbet etmez, ahirete iştiyak duyarlar. Zira dünyanın talib ve metlub olduğunu, ahiretin de talib ve metlub[1080] olduğunu bilirler. Zira her kim ahireti taleb ederse, ondaki rızkını tümüyle ve kamil bir şekilde elde edinceye kadar dünya da onu taleb eder. Her kim de dünyayı taleb ederse, ahiret de onu taleb eder. Hızla ölümü gelip çatar, dünya ve ahireti bozulur.” [1081]

22151. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Her kim malsız zenginlik diler, hasetten arınmış bir kalp ister ve din selametini dilerse, Allah’ın dergahına yalvarıp yakarmalı, ondan aklını kamil kılmasını istemelidir. Zira her kimin aklı olursa, kendisine yeten şeyle kanaat eder. Her kim de kendisine yeten şeye kanaat ederse, müstağni olur. Her kim de kendisine yeten şeye kanaat etmezse, asla müstağni olamaz.”[1082]

22152. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Allah iyilik yapan bir topluluğun dilinden şöyle dediklerini nakletmiştir: “Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz sen sonsuz bağışta bulunansın.”Onlar kalplerin saptığını, körlük ve sapıklığa geri döndüğünü biliyorlardı. Her kim Allah hakkında düşünmezse Allah’tan korkamaz. Her kim de ilahi düşünmezse kalbi, görebileceği ve hakikatini kalbinde hissedebileceği bir marifete ulaşamaz. Sözü ve ameli uyuşmayan, batınıyla zahiri örtüşmeyen bir kimse, bu makama ulaşamaz. Zira adı yüce olan Allah aklın gizli batınına sadece ondan görüneni ve onu ifade edeni vasıtasıyla kılavuzluk etmiştir.”[1083]

22153. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a akıldan daha iyi bir şeyle ibadet edilmemiştir. İnsanın aklı, içinde çeşitli hasletler olmaksızın kemale eremez: Ondan küfür ve kötülük çıkmamalı, hidayet ve iyiliği ümit edinmeli, malının fazlasını bağışlamalı, fazla konuşmaktan sakınmalı, dünyadan nasibi günlük yiyeceği olmalı, ömrü oldukça ilme doymamalı, Allah ile horluk, onun nezdinde Allah’tan gayrisiyle izzetten daha güzel olmalı, Allah nezdindeki tevazu kendisine şerafet ve yücelikten daha sevimli olmalı, başkalarının az ihsanını çok görmeli, kendisinin çok ihsanını az kabul etmeli, bütün insanları kendisinden iyi görmeli, kendisini bütün insanlardan daha kötü saymalıdır ve bu bütün iştir. [1084][1085]

22154. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı (kşmse), her ne kadar heva ve hevesi olsa da yalan söylemez.”[1086]

22155. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Mürüvveti olmayan kimsenin dini olmaz. [1087] Aklı olmayan kimsenin de insanlığı olmaz. İnsanlardan en değerli kimse dünyayı kendisi için bir değer ve makam bilmeyen kimsedir. Biliniz ki bedenlerinizin cennet dışında bir pahası yoktur. [1088] O halde onları cennet dışında bir pahaya satmayın.”[1089]

22156. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimsenin nişanelerinden biri de onda şu üç hasletin olmasıdır: Ona sorulduğunda cevap verir, insanlar konuşmaktan aciz kalınca o konuşur ve meclis ehlinin hayır ve salahının olduğu görüşü belirtir. Kendisinde bu üç hasletin olmadığı kimse ise ahmaktır.”

Müminlerin Emiri (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: “Meclisin baş tarafında da bu üç hasletten birine sahip olan kimse oturmalıdır. Bu hasletten birine sahip olmadığı halde meclisin baş tarafına oturan kimse ahmaktır.”[1090]

22157. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hasan b. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir isteğiniz olduğunda onu ehlinden isteyiniz. Kendisine şöyle arzedildi: “Ey İbn-i Resulillah! Ehli kimlerdir?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın kitabında beyan ettiği ve onları anarak şöyle buyurduğu kimselerdir: “Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır.”İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: “Onlar akıl sahipleridir.”[1091]

22158. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali b. Hüseyin (a.s)[1092] şöyle buyurmuştur: “Salihler ile oturup kalkmak, salah ve temizliğe sebep olur. Alimlerin adabı (veya alimlerin yanından ayrılmamak) aklı artırır, adil hükümdarlara itaat etmek, izzet ve kudretin kemal sebebidir. Varlıktan istifade etmek, insanlığın ve mertliğin kemalidir. [1093] İrşad ve meşveret dilemek de nimetin hakkını eda etmektir. Eziyet etmekten sakınmak, aklın kemal nişanesi ve dünya ve ahirette bedenin rahatlığıdır.”[1094]

22159. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse, kendisini yalanlamasından korktuğu kimseye bir söz söylemez, kendisinden esirgeyeceğinden korktuğu kimseden bir şey istemez, yapamadığı şeyi vaad etmez, ümit bağladığı taktirde utanacağı bir şeye ümit bağlamaz, kınanacağı bir şeye ümit bağlamaz, [1095] içinde kalacağından korktuğu bir işe teşebüsste bulunmaz.[1096][1097]

 

4132. Bölüm

İmam Rıza’nın (a.s) Öğütleri

 

22160. İmam Rıza (a.s), bir grup ashabın arasında şöyle buyurmuştur: “İsrailoğullarının abidi, yirmi yıl susmadıkça, abit olmazdı. Yirmi yıl sustuktan sonra abit olurdu.” İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülüksüz hayır ve dikensiz yaprak ol.”[1098]

22161. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim nefsnni hesaba çekerse fayda görür. Her kim (Allah’tan ve kıyamet azabından) korkarsa güvende olur. Her kim ibret alırsa basiret sahibi olur. Her kim basiret sahibi olursa anlayış elde eder. Her kim anlayışlı olursa, alim olur. Cahil kimsenin dostu sıkıntıya düşer. En iyi mal ve varlık insanın yüz suyunu koruyanıdır. En üstün akıl ise kendini tanımaktır.”[1099]

bak. el-Bihar, 334/78, 26. Bölüm

 

4133. Bölüm

İmam Cevad’ın (a.s) Öğütleri

 

22162. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: Mü’min, Allah’tan olan bir başarıya, nefsinden olan bir öğütçüye ve nasihatçının da nasihatını kabul etmeye muhtaçtır.”[1100]

22163. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kefil olduğu kimse nasıl zayi olabilir. Allah’ın talip olduğu kimse nasıl kaçabilir? Her kim Allah’tan başkasına yönelirse, Allah onu kendisine havale eder. Her kim de bilmeden bir işe kalkışırsa, bozgunculuğu düzeltmesinden daha çok olur. Kalbiyle Allah’a yönelmek, insanı amel vesilesiyle sıkıntıya düşürmekten daha çabuk hedefe ulaştırır. Her kim heva ve hevesine itaat ederse, düşmanını arzusuna ulaştırmış olur. Her kim güzel geçinmekten uzaklaşırsa, tatsız olaylar kendisine yaklaşır. Her kim giriş yollarını bilmezse, çıkış yolları kendisini sıkıntıya düşürür. Her kim denemeden önce güvenirse yokluğa, sıkıntı ve sona maruz kalır. Her kim sebebsiz yere birini kınarsa, ayıbı olmadığı halde kınanır. Her kim şehvet merkebine binerse, baş aşağı düştüğünde Allah elinden tutmaz ve onu kaldırmaz. Allah’a itimat etmek, her pahalı ve değerli şeyin kıymetidir ve her yüceliğe çıkmanın merdivenidir. Kötü ve şerli kimselerle oturup kalkmaktan sakın. Zira böyle bir şahıs, kınından çekilmiş bir kılıç gibi güzel görünümlü ama kötü yaralayıcıdır. İşlerinde düşünerek hareket et ki hedefine ulaşasın veya ona yakın olasın. Allah’ın kaza ve taktiri nazil olunca (insana) yer daralır, hıyanetkarların emini olmak, insana hıyanetkar olması için yeterlidir. Müminin izzeti insanlardan ihtiyaçsız olmasındadır, şükrü edilmeyen her nimet, bağışlanmayan bir günah gibidir. Zulmün hoşnut ettiği kimsenin gazabı, sana zarar vermez. Kardeşinin iyi niyetine razı olmayan kimse, onun bağış ve ihsanına da razı olmaz.”[1101]

bak. el-Bihar, 358/78, 27. Bölüm

 

4134. Bölüm

İmam Hadi’nin (a.s) Öğütleri

 

22164. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah dünyayı musibet, ahireti ise mükâfat evi kılmıştır. Dünya musibetini, ahiret sevabının sebebi ve ahiret sevabını da, dünya musibetinin bedeli kılmıştır.”[1102]

22165. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ailenin içinde ölüm döşeğinde yattığın, hiç bir tabibin gitmene engel olamadığı, hiç bir dostun da senin için bir şey yapamadığı zamanı düşün.”[1103]

22166. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kusur etmenin pişmanlıklarını hatırla ki ihtiyat ve uzak görüşlülüğü edinesin.”[1104]

22167. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sana sevgi ve görüşünü bir arada sunarsa, sen de ona itaatini bir arada sun.”[1105]

bak. El-Bihar 365/78, 28. Bölüm, s. 370, 380 ve 30. Bölümler

 

4135. Bölüm

Her kim Bir Konuşmacıya Kulak Verirse Ona İbadet Etmiş Olur

 

22168. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir konuşmacıya kulak verirse hakikatte ona ibadet etmiş olur. O halde eğer konuşmacı Allah’tan söz ederse, işiten kimse Allah’a tapmış olur. Eğer şeytandan söz ederse şeytana tapmış olur.”[1106]

bak. 446. Konu, et-Teklid, el-İbadet, 2496. Bölüm, el-İstima’, 1902. Bölüm

 

4136. Bölüm

Öğüt Vermenin Adabı

 

Kur’an :

“Rabbinin yoluna, hikmetle ve güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.”[1107]

22169. Cabir bin Semere şöyle diyor: “Allah Resulü (s.a.a) Cuma günü öğüdünü uzatmıyordu. Sadece birkaç kısa cümleyle yetiniyordu” [1108]

22170. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kardeşine gizlice öğüt verirse onu süslemiş olur. Herkim de başkalarının yanında öğüt verirse onu lekelemiş olur.”[1109]

22171. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir topluluğun önünde nasihat etmen (gerçekte) dövmendir.”[1110]

bak. 4141-4143. Bölümler, et-Tebliğ, 392. Bölüm

 

4137. Bölüm

Nefsi Vaiz

 

22172. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendi nefsinden nefsine bir gözetleyici kıl.”[1111]

22173. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Adem oğlu! Şüphesiz nefsinden bir vaizin var olduğu, (kendini) hesaba çekmeye önem verdiğin, korku iç ve takva dış giysin olduğu müddetçe sürekli hayır ve salah üzere olursun.”[1112]

22174. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), defalarca şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Nefsinden bir vaizin olduğu, nefsini hesaba çekmeye önem verdiğin, korkuyu iç elbisen ve hüznü dış elbisen kıldığın taktirde sürekli hayır ve salah üzere olursun. Ey Ademoğlu! Sen öleceksin ve diriltileceksin. Aziz ve celil olan Allah’ın huzurunda duracaksın ve hesaba çekileceksin. O halde bir cevap hazırla.”[1113]

bak. 4133. Bölüm, 22162. Hadis, 193. Konu, el-Murakabe

 

4138. Bölüm

Batıni Vaizi Olan Kimse

 

22175. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimin nefsinden bir vaizi varsa onun Allah tarafından bir koruyucusu vardır” [1114]

22176. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin deruni bir uyanıklığı olursa, Allah tarafından da ona koruyucular olur.”[1115]

 

4139. Bölüm

Her kimin Nefsi Vaizi Olmazsa

 

22177. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki her kimin nefsi bir vaizi olmazsa, Allah tarafından kendisi için koruyucular da olmaz.”[1116]

22178. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki kendisine yardım etmeyen, nefsini sakındırıp öğüt vermeyen kimseye, başka bir kimsenin öğüdü ve sakındırması fayda etmez.”[1117]

22179. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkime Allah nefsinden bir vaiz karar kılmamışsa insanların vaazı ona fayda vermez.”[1118]

22180. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin kalbi bir vaizi, deruni bir alıkoyucusu ve irşad edici bir arkadaşı olmazsa, düşmanı kendi boynuna bindirmiş olur.”[1119]

 

4140. Bölüm

Kendisine Öğüdün Fayda Vermediği Kimse

 

22181. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine en çok malik olan şeyin aklının olmadığı kimse, hiç bir öğütten fayda görmez.”[1120]

22182. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime münezzeh olan Allah anlayış nimetini vermezse, hiç bir vaizin öğütü kendisine fayda vermez.”[1121]

22183. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cahil kimse sakınmaz  ve hiçbir öğüt ona fayda vermez.”[1122]

22184. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Değişikliklerden ve dünya olaylarından ibret almayan kimseye öğütler fayda vermez.”[1123]

22185. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın nefsine karşı yardımcı olmadığı bir kimse hiçbir vaizin vaazından istifade edemez.”[1124]

22186. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın deneme ve tecrübelerle kendisine fayda vermediği kimse hiçbir öğütten faydalanmaz ve şürekli eksiklikle karşı karşıya olur. Böylece inkar ettiği şeyi tanır ve tanıdığı şeyi ise inkar eder.”[1125]

22187. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizinle öğüt arasına bilgisizlikten bir perde gerilmiştir.”[1126]

22188. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizinle öğüt arasında gafletten ve habersizlikten bir perde vardır.”[1127]

22189. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zamana iyimser olan kimse, zamanın öğütlerini anlamamıştır.”[1128]

22190. İmam Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: Sakın musibete uğrama­dıkça nasihatten faydalanmayanlardan olma. Akıllı olan, nasihatten öğüt alır ve yola gelir; hayvanlar (ve cahil)  ise ancak dayakla uslanırlar.”[1129]

Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Mecbur kalmadıkça öğütten faydalanmayan kimse olma. Zira akıllı insan edep (ve nasihatten) öğüt alır ve hayvanlar ise sadece kırbaç darbeleriyle yola gelir.”[1130]

22191. İmam Ali (a.s), ashabını kınarken şöyle buyurmuştur: Size hikmeti okudum, kaçtınız, yeterli öğüt verdim, tutmadınız. İsyan edenlerle savaşa çağırdım, sö­züm bitmeden Sebe kavmi gibi dağıldınız! Mec­lisleri­nize dönüp birbirlerinizi öğütlerinizle kandırıyor­sunuz.”[1131]

22192. İmam Ali (a.s), dünya ehlinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Hevesleri, akıllarını çelmiş; dünya kalplerini öldürmüştür... Allah’tan sakındıran bir vicdanı ve öğüt ala­cağı bir vaizi yoktur.”[1132]

bak. en-Nesihet, 3872. Bölüm, el-Hikmet, 926. Bölüm, es-Siffe, 1835. Bölüm, 8652. Hadis

 

4141. Bölüm

Öğüt Kabul Etmeyen Öğütçü

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur.”[1133]

22193. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah İsa b. Meryem’e (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Hikmetimle kendine öğüt ver, eğer ondan fayda görürsen o zaman insanlara da öğüt ver, aksi taktirde benden utan.”[1134]

22194. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Al-i Davud’un hikmetinde şöyle yer almıştır: “Ey Ademoğlu! Kendin, helak olmaktan kurtulamadığın halde, nasıl hidayetten söz ediyorsun?” [1135]

22195. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu insanlardan olma: Çok öğüt verir; fakat kendisi öğüt almaz. O, sözle yol gösterendir; (ama) ameli pek azdır. Fani olacak şeylerde yarışır; baki kalacak şeylerde müsamaha (ihmal) eder. Ganimeti (Allah’a kulluğu) zarar sayar; zararı (günahı) ise ganimet bilir.”[1136]

22196. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice sakındırıcı vardır ki kendisi sakınmaz ve öğüt veren nice kimse vardır ki kendisi öğüt almaz.”[1137]

22197. İmam Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: ...Kendi tarafından göndermiş olduğun gösterişli, sapıklığınla bezediğin, kötü görüşünle imzaladığın süslenmiş, malum öğütlerinin tekrarlandığı mektubun bana geldi.”[1138]

bak. el-Ma’ruf (2), 3697. Bölüm

 

4142. Bölüm

Öğüt Dinleyen Vaizin Sözlerinden Nurlanmaya Teşvik

 

22198. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey İnsanlar! Işığınızı, öğüt veren, öğüdünü tutanın ışığından yakın. Suyu, bulanık olmayan duru kaynaktan alın.[1139]

22199. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüt dinleyen öğütçünün (varlık) alevinden aydınlık alın. Hayır dileyen uyanık kimsenin nasihatini kabul edin, size öğrettiği şeyle amel edin.”[1140]

22200. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alim ilmiyle amel etmezse, verdiği öğüt kalbinden yağmurun kaya parçasından döküldüğü gibi dökülür.”[1141]

bak. el-İlm, 2868. Bölüm

 

4143. Bölüm

Ameli Davet

 

22201. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanları dillerinizden başka bir şeyle davet ediniz ki sizden sakınma, ibadet hususunda çaba, namaz ve hayır görsünler. Zira bunlar da davetçidir.”[1142]

22202. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanları dillerinizden gayrisiyle kendinize davet ediniz, süs olunuz ve utanç vesilesi olmayınız.”[1143]

22203. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Mufazzal! Şiilerimize şöyle de: “Allah’ın haramlarından sakınarak, isyandan uzak durarak, Allah’ın hoşnutluk yolunu katederek, bizlere doğru davetçi olunuz. Zira eğer böyle olurlarsa, insanlar, kendiliğinden bizlere doğru koşarlar.”[1144]

22204. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kulağın kenara itmediği ve hiçbir faydanın kendisine denk olmadığı öğüt, konuşma dilinin sustuğu ve amel dilinin konuştuğu öğüttür.”[1145]

bak. el-Edeb, 66. Bölüm, en-Nefs, 3919. Bölüm

 

4144. Bölüm

Öğüt Almaya Layık Olan Şey

 

22205. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden sonrakiler sizden ibret almadan, siz sizden öncekiler­den ibret alın.”[1146]

22206. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ın azaba ve belaya uğrattığı sizden önceki büyüklenen ümmetlerin başlarına gelenlerden ve uğradıkları cezadan ibret alın. Toprağa değen yanaklarından ve toprağa uzanmış yanlarından ibret alın.[1147]

22207. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Dünyada “Kuvvet bakımından bizden kuv­vetli olan kimdir?”[1148] diyenlerden öğüt alın. İstemedikleri binek­lere bindirilerek kabirlere indirildi­ler, misafirliğe çağ­rılmadan mezarlarına kondular.[1149]

22208. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanlardan ibret almazsa Allah onu insanlara ibret kılar.”[1150]

22209. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başkasından öğüt al, başkasının ibret ve öğüt sebebi olma.”[1151]

22210. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zeka ve öğütleri anlama gücü, insanları hatalardan korumaya davet eden etkenlerdendir.”[1152]

22211. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mutlu insan, her ne kadar muhatabı başka birisi de olsa takva öğüdünden öğüt alan kimsedir.”[1153]

22212. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saadetli kimse, başkalarından öğüt alan kimsedir.”[1154]

22213. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse başkalarından öğüt alan kimsedir.”[1155]

22214. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana öğüt veren kimse sana iyilik etmiştir.”[1156]

22215. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sana öğüt veren kimseyi kendinden ürkütme.”[1157]

22216. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa b. İmran dostlarına öğüt verirken aniden birisi kalkıp gömleğini yırttı. Aziz ve celil olan Allah Musa b. İmran’a şöyle vahyetti: “Ey Musa! Ona şöyle de: “Gömleğini yırtma, aksine benim için kalbini aç.”[1158]

 



552. Konu

 

et-Tevfik

Başarı-Tevfik

 

 

 

F Bihar, 5/162, 7. Bölüm; el-Hidayet ve’l-İzlal ve’t-Tevfik ve’l-Hizlan

 

 

 

 


bak.

F 532. Konu, el-Hidayet; 214. Konu, ez-Zalalet; 60. Konu, el-Cebir; 222. Konu, es-Saadet; 272. Konu, eş-Şakavet; el-Cihad (3), 594. Bölüm; en-Niyet, 3982. Bölüm; el-İmtihan, 3642. Bölüm

 



 

 

4145. Bölüm

Başarı

 

Kur’an :

“Ey Kavmim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, O’na karşı gelebilir miyim? Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah’tandır, O’na güvendim; O’na yöneliyorum” dedi.”[1159]

22217. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı ilahi inayettir.”[1160]

22218. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı ilahi rahmettir.”[1161]

22219. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı rabbin cezbeleridir.”[1162]

22220. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı Rahman olan Allah’ın inayetidir.”[1163]

22221. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı ilk nimettir.”[1164]

22222. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı insanı temizliğe ve salaha çekendir.”[1165]

22223. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı en değerli iki nasipten biridir.”[1166]

22224. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı kurtuluşun başıdır.”[1167]

22225. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı mutluluğun başıdır.”[1168]

22226. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı ile mutluluk elde edilir.”[1169]

22227. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı yumuşaklığın anahtarıdır.”[1170]

22228. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime başarı yardımcı olursa güzel amelde bulunur.”[1171]

22229. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kime başarı yardımcı olmazsa, hakka yönelemez.”[1172]

22230. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Başarının yardım etmediği kimse ibadetinden nasıl faydalanabilir?[1173]

22231. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Başarı olmaksızın hiçbir çaba fayda vermez.”[1174]

22232. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: En hayırlı çaba başarıyla birlikte olan çabadır.”[1175]

22233. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir ilim başarı olmadığı taktirde fayda vermez.”[1176]

22234. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Başarıdan daha üstün bir nimet yoktur.”[1177]

22235. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir önder, başarı gibi değildir.”[1178]

22236. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Afiyet gibi bir nimet  ve başarı yardımı gibi bir afiyet yoktur.”[1179]

22237. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki münezzeh olan Allah hayır için ehil insanlar, hak için ayakta tutucu direkler, itaat için de koruyucular tayin etmiştir. Her itaatte sizin için Allah katından bir yardım vardır; dillere hükmeder, kalplere sebat verir. Onda yetinenler için kifayet ve şifa isteyenlere için şifa vardır.”[1180]

22238. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları, Allah’tan yakin dileyin; çünkü yakin dinin başıdır... Allah’tan başarı talep edin; çünkü başarı  sağlam bir temeldir.”[1181]

22239. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münezzeh olan Allah bir kul için hayır dileyince ömrünü en güzel amelde kullanması hususunda onu başarılı kılar ve ölümden önce kendisine itaatinde fırsatı değerlendirmekle onu rızıklandırır.”[1182]

22240. İmam Kazım (a.s), kendisine, “ben mükellef olduğum şey hakkında istitaat (güç) sahibi değil miyim?” Diye soran birisine şöyle buyurmuştur: “Sana göre istitaat nedir?” O şöyle arzetti: “İşi yapabilme gücüdür.”İmam şöyle buyurdu: “Elbette eğer sana yardım edilmişse, güç de verilmiştir” O şahıs şöyle arzetti: “Meded (yardım) nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Başarıdır.” O şöyle arzetti: “Başarı verilmek de nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Eğer sana başarı verilmişse, amel edersin, (aksi taktirde) kafir senden daha güçlü olabilir, ama ona başarı verilmediği için amel edemez.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Bana sende gücü yaratanın kim olduğunu söyle.”O şahıs şöyle arzetti: “Allah Tebareke ve Teala’dır.” Daha sonra da Alim (İmam Kazım -a.s-) şöyle buyurdu: Allah Tebarek ve Teala’nın yardımı olmadan sen bu güçle kendine oranla, zararı def edip menfaat elde edebilir misin?” O, “hayır” diye arzetti. İmam şöyle buyurdu: “O halde neden sende olmayan güç ve iradeyi kendine isnat ediyorsun?” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “O salih şahsın şu sözünü hatırla: “Başarım sadece Allah iledir.” [1183]

22241. İmam Bakır (a.s), “La havle ve la kuvvete illa billah” (Allah’tan başka güç ve kudret yoktur) cümlesinin anlamını soran birine şöyle buyurmuştur: “Bu bizim sadece Allah’ın yardımıyla günahlardan yüz çevirme gücüne sahip olduğumuz ve aziz ve celil olan Allah’ın başarısıyla itaatine güç yetirdiğimiz anlamındadır.”[1184]

22242. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah emrettiği her işte (kula) yardım da etmiştir.”[1185]

22243. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) Cebrail’in aziz ve celil olan Allah tarafından geldiğini, sadece tevfik (başarı) ile bilmiştir.”[1186]

22244. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eyyüp Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım Ben senden dünyevi hiç bir şeyi istemedim. –böylece gurura kapıldım (kapıldı.) Bu esnada kendisine doğru bir parça bulut geldi ve ona şöyle seslendi: “Ey Eyyüp! Bu işin başarısını sana kim vermiştir?” O şöyle arzetti: “Sen ey Rabbim!” [1187]

22245. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Bizi kendisine itaate muvaffak ettiğinden ve günahtan koruduğundan do­layı Allah’a hamd ederiz.”[1188]

22246. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a şüphelerden kaçınma hususunda şöyle buyurmuştur: Bu yola girmeden önce, Allah’ın yardımını iste; başarı elde etmek için O’na yönel; seni şüpheye düşüren ve sapıklığa sürükleyen her şeyden sakın.”[1189]

22247. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) ve İmam Bakır (a.s) Ramazan ayında hergün şu duayı okuyorlardı: “Ey Allah’ım! Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine selam gönder ve bana başarı ver ki kadir gecesinde dostlarından her birinin sahip olmasını istediğin ve her haletten daha çok hoşnut olduğun bir halete sahip olayım.”[1190]

22248. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), Mekarim’ul-Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Dilimi hidayet ile konuştur, bana takva ilham et, daha temiz olan işte bana başarı ver ve beni (senin nezdinde) daha çok beğenilen yola koy.”[1191]

22249. İmam Ali (a.s), Malik-i Eşter’e yazdığı mektubun sonunda şöyle buyurmuştur: Rahmetinin genişliğine, yüce kudretine ve her iste­neni vermesine dayanarak, Allah'ın beni ve seni hoşnut ol­duğu işleri başarmaya, kendisine ve halkına yaptıkları­mız için açık özürler getirmeye, muvaffak kılmasını diliyorum.”[1192]

22250. İmam Ali (a.s), Kusem b. Abbas’a yazdığı mektubunun sonunda şöyle buyurmuştur: “Allah bize ve size sevdiği işlerde başarı ihsan etsin.”[1193]

bak. es-Seadet, 1817. Bölüm, el-İmtihan, 3642. Bölüm

 

4146. Bölüm

Başarı ve Yardımdan Mahrumiyet

 

Kur’an :

“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, o’ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.”[1194]

22251. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı ve yardımdan mahrumiyetin her biri nefsi kendine doğru çeker. Hangisi üstün gelirse nefis onun tarafında yer alır.”[1195]

22252. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Başarı aklın ve başarısızlık da cehaletin yardımcısıdır.”[1196]

22253. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Başarı sadece Allah’tandır” ayeti ile “Allah size yardım ederse, size galip kimse yoktur ve sizi yardımsız bırakırsa…” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kul aziz ve celil olan Allah’ın emrettiği bir itaati yerine getirirse onun ameli aziz ve celil olan Allah’ın emrine uygun olur. Bu sebeple kulu başarılı saymışlardır. Ve yine kul bir hususta Allah’a isyan etmeyi irade eder, Allah Tebarek ve Teala da onunla günah arasına engel olursa ve neticede kul o günahı yapmazsa bu günahı terk etmesi de Allah Tebarek ve Teala’nın başarısıyladır. Ama Allah onu günahtan alıkoymaz ve günah işlemesi için kendi haline bırakırsa, gerçekte Allah onu kendisine bırakmış, yardım etmemiş ve başarı vermemiştir.”[1197]

22254. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Günahlar vesilesiyle günahkara başarısızlık hakim olur ve sonunda onu daha büyük günahlara düşürür.”[1198]

 

4147. Bölüm

Başarı Sayılan Şey

 

22255. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tecrübeyi korumak başarıdandır.”[1199]

22256. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayret ve şaşkınlık esnasında durmak da başarılardan biridir.”[1200]

22257. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günah işleme imkanını bulmamak da nimetlerden biridir.”[1201]

 

4148. Bölüm

Başarıya Sebep Olan Şey

 

22258. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cisim ve gölge birbirinden ayrılmadığı gibi dindarlık ve başarı da birbirinden arılmaz.”[1202]

22259. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey insanlar, sizden kim Allah’tan öğüt isteyip kabul ederse, başarıya ermiştir. Onun sözünü delil/kılavuz kabul eden “en doğru yola hidayet”[1203] olmuştur. Zira Allah’a sığı­nan emin olur; düşmanlık eden, korku içinde yaşar.”[1204]

22260. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ı kendisine mürşid ve hayrını dileyen kılarsa, başarı elde eder.”[1205]

22261. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim deruni bir uyanıklığa sahip olursa, Allah tarafından kendisine koruyucular olur.”[1206]

22262. İmam Ali (a.s), Osman b. Huneyf’e yazdığı mektubunda dünyaya hitaben şöyle buyurmuştur: Heyhat! Senin sürçme yerle­rine ayak ba­san kayarak düşer. Dalgalarına düşen boğulur; (ama) senin tu­zaklarından uzaklaşan başarıya ermiştir.”[1207]

bak. el-Cihad (3), 594. Bölüm, es-Seadet, 1809. Bölüm, eş-Şekavet, 2057. Bölüm, en-Niyyet, 2982. Bölüm

 



553. Konu

 

el-Vefa

Vefa

 

 

F Bihar, 75/91, 47. Bölüm; Luzum’ul-Vefa bi’l-Va’d

F Kenz'ul-Ummal, 3/436; Vefa’ul-Ahd

F Bihar, 71/260; 74. Bölüm; Vefa-u Bima Ce’ele Allah al’en-Nefs

 

 

 


bak.

F 373. Konu, el-Ahd; 550. Konu, el-Va’d; el-Adl, 2551. Bölüm; el-Gadir, 3036. Bölüm; ez-Zenb, 1384. Bölüm; el-Hadis, 665. Bölüm; en-Nifak, 3931. Bölüm; el-Cennet, 552. Bölüm; el-Hadis, 2577. Bölüm



 

 

4149. Bölüm

Vefa

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Akitleri yerine getirin. İhramda iken avlanmayı helal görmeksizin, size bildirilecek olanlar dışında, hayvanlar helal kılındı; Allah dilediği hükmü verir.”[1208]

“Yetimin malına ergin çağa ulaşana kadar en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Ahdi de yerine getirin, doğrusu verilen ahitte sorumluluk vardır.”[1209]

“Onlar ahdettiklerinde ahitlerine vefa ederler.”[1210]

Tefsir

“Akitleri yerine getirin” ifadesinin zahirinden de anlaşılacağı gibi, Kur’an akitlere uymayı emretmektedir. İfade, zahiri itibariyle geneldir ve geleneksel olarak akit denilebilecek ve yerine getirilmesi sözkonusu olabilecek her muameleyi kapsar. Akit, bu kavramın sözlük anlamını temsil eden her türlü eylem ve söze denir. Sözlükte, bir şeyin diğer bir şeye yapışıp ayrılmayacak şekilde bir çeşit bağlanması anlamına gelir. Satış muamelesini buna örnek gösterebiliriz. Çünkü bu akit, satılan şeyi satın alana mülk olmak suretiyle bağlar. Artık satın alan satın alınan şey üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Satış işleminden sonra satıcının satılan şey üzerinde ne sahipliği, ne de tasarruf yetkisi söz konusudur. Kadını erkeğe bağlayan nikah akdini de buna örnek gösterebiliriz. Bu akdin gerçekleşmesinden sonra erkek nikah bağı uyarınca kadından yararlanır. Kadın bundan sonra, akit yaptığı kişiden başkasını kendinden yararlandıramaz. Ahd-söz verme de bunun gibidir. Söz veren kişi, üzerine aldığı sözle ilgili olarak söz verilen şahıs için kendi üzerinde bir hak doğurur ve üzerine aldığı sözü çiğneme hakkına sahip değildir.

Kur’an bütün anlamlarıyla bütün akitlerin ve sözlerin tutulmasını, her anlamıyla, her türüyle ve her objesiyle yerine getirilmesini vurgulamış; büyük önem vermiştir. Antlaşmalarını çiğneyenleri sert bir dille yermiş, onları sert bir şekilde tehdit etmiştir. Buna karşılık, burada sıralama gereğini duymadığımız birçok ayette, söz verdiklerinde ahitlerini yerine getirenleri ve ahitlerini tutanları övmüştür.

Konuyla ilgili ayetlerin ifade tarzları ve konunun doğal bir akıcılıkla sunulması, insanların fıtri akıllarıyla bunu kavrayabileceklerini göstermektedir. Ki öyledir de. Bunun nedeni şudur: Söz verme ve sözünü tutma, insanın yaşamı boyunca onsuz edemeyeceği bir realitedir. Bu hususta birey ve toplum arasında herhangi bir fark yoktur. İnsanın toplumsal hayatı üzerinde düşündüğümüz zaman, istifade ettiğimiz bütün meziyetlerin ve güvenip dayandığımız bütün toplumsal hakların genel toplumsal sözleşme, akitleşme esasına ve bu genel sözleşmeden kaynaklanan ayrıntı nitelikli sözleşmeler esasına dayandığını görürüz. Bizler topluma kendi üzerimizde bir hak verirsek veya kendimiz toplum üzerinde bir hakka sahip olursak, bu, ancak sözlü olmasa bile pratikte bir akdin gereği olabilir. Sözlü ifade, açıklamaya gerek duyulan yerde devreye girer. Bir insanın güç veya otorite sahibi olması ya da zorbalık yapması yahut bir mazeretinin bulunması durumunda, kendi serbest iradesiyle gerçekleştirdiği bu akdi bozabilmesi ve çiğnemesi doğru olursa, onun akdini çiğnemesiyle birlikte ilk önce zarar gören şey, sosyal adalet olacaktır. Fakat sömürü ve emeğin çalınması karşısında insanın tek sığınağı da sosyal adalet ilkesidir. Bundan dolayıdır ki, yüce Allah verilen sözlerin tutulmasını, yapılan akitlerin yerine getirilmesini ısrarla vurgulamıştır. Nitekim bir ayette şöyle buyurmuştur: “Ahdi yerine getirin, çünkü ahitten sorulacaktır.”[1211] Bu ayet, ahde vefayı öven ve verilen sözden dönmeyi (ahde vefasızlık etmeyi) yeren ayetlerin genelinde olduğu gibi, bir bireyin diğer bir bireye verdiği sözü kapsadığı gibi, uluslar ve ümmetler arası sözleşmeleri de kapsar. Hatta dinsel açıdan toplumsal sözleşmelere uymak, bireysel sözleşmelere göre daha önemlidir. Çünkü toplumsal sözleşmenin yerine getirilmesi ile gerçekleşen adalet daha kuşatıcı ve eksiksiz, böyle bir sözleşmenin çiğnenmesinin doğurduğu felaket daha genel ve yıkıcı olur.

Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, göze gelmeyen en ufak ve çiğnenmesi en kolay bir düzeyde olan ahitlerde bile son derece açık ve kesin bir ifadeyle ahitlerin çiğnenmemesinin emretmiş, bu tarz tutumları yasaklamıştır :

“(Bu, Allah ve elçisinden, anlatşma yaptığınız müşriklere uzaklaşma (ihtarı)dır. Dört ay daha yeryüzünde dolaşın, bilin ki siz Allah’ı aciz bırakmazsınız ve Allah, kafirleri rezil edecektir! En büyük hac günü, Allah ve elçisinden insanlara bir duyurudur: Allah ve elçisi puta tapanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha iyidir. Ve eğer dönerseniz bilin ki siz Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz! Kafirleri acı bir azap ile müjdele. Ancak antlaşma yaptığınız müşriklerden anlaşma şartlarından hiç bir şeyi size eksik bırakmayan ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayanlar bu hükmün dışındadırlar. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Çünkü Allah sakınanları sever. Haram aylar çıkınca, Allah’a ortak koşanları nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup onları bekleyin.”[1212]

Bu ayetler, akışlarından da anlaşılacağı gibi Mekke’nin fethinden sonra inmişlerdir. Allah müşrikleri alçaltmış, güçlerini yok etmiş, otoritelerini ortadan kaldırmıştır. Bu arada Müslümanları, egemen oldukları ve ele geçirdikleri toprakları şirk pisliğinden temizlemeye teşvik ediyor. İman etmeleri durumu dışında, hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın müşriklerin kanlarını dökebileceklerini dile getiriyor. Buna rağmen müşriklerden bir grubunu bunun dışında tutuyor. Bunlar, Müslümanlarla aralarında anlatşma ve saldırmazlık sözleşmesi bulunan kimselerdir. Zayıf ve zelil düştüler diye Müslümanların bunlara kötülük etmelerine izin vermiyor. Onların caydırıcı ve savunucu bir güçleri yoktur diye Müslümanlar onlara zarar verici davranışlar içine giremezler. Bütün bunlar, ahitlerin dokunulmazlığını koruma ve takvayı güçlendirme amaçlı önlemlerdir.

Kuşkusuz, karşı taraf yaptığı akdi bozarsa, Müslümanlar da bu akitlerini bozar ve uğradıkları saldırıya misliyle karşılık verirler. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur :

“Ortak koşanların, Allah’ın yanında ve elçinin yanında nasıl antlaşması olabilir? Ancak Mescid-i Haram’da antlaştıklarınız hariç. Onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever… Bir mümine karşı ne and, ne de antlaşma gözetmezler. İşte saldırganlar onlardı. Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar ve zekatı verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdirler. Biz bilen bir kavme ayetleri böyle açıklıyoruz. Eğer anlaşma yaptıktan sonra antlarını bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle savaşın. Çünkü onların antları yoktur, belki vazgeçerler.”[1213]

“Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın ve Allah’tan korkun…” [1214] “Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluma olan kininiz sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın. Günah ve haddi aşma üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun.”[1215]

İşin özü şudur: İslam’a göre ahdi gözetmek, gereğini yapmak her zaman için bir zorunluluktur. Karşılıklı sözler verildikten sonra bu ahdin taraflardan birine zarar veya yarar sağlıyor olması bir şeyi değiştirmez. Çünkü ilişkilerde sosyal adaleti gözetmek, özel ya da kişisel çıkarları gözetmekten daha geçerli ve daha zorunludur. Fakat ahitleşen taraflardan birinin tek taraflı olarak antlaşmayı bozması başka. Bu durumda diğer tarafın da antlaşmayı bozması, uğradığı saldırıya misliyle karşılık vermesi kaçınılmazdır. Böyle yapılması zillete, tutsaklaştırılmaya ve yersiz büyüklenmeye karşı bir başkaldırıdır. Ki dini hareketin hedefi, özgürlük hareketini destekleyip zorbalığı bertaraf etmektir.

Andolsun ki bu husus, İslam dininin insanları öz yaratılışının gerektirdiği hükme uygun davranmaya yöneltme bağlamında ve yine toplumsal hayatın ancak uygulayışıyla düzene girdiği zulmün, sömürünün ve emek istismarının ortadan kaldırılmasının bağlı olduğu sosyal adaletin korunması bağlamında getirmiş olduğu yüce öğretilerden ve temel ilkelerden biridir. Kur’an-ı Kerim, bu gerçeği açık bir dille vurgulamış ve Hz. Peygamber (s.a.a) de bunun kusursuz uygulayıcısı olmuştur. Konu Kur’an eksenli olmasaydı, Peygamberimizin (ona en üstün salat ve selam olsun) hayatında yaşanan olayların bir kısmını örnek olarak sunacaktık. Okuyucuların siyer kitaplarına ve Peygamberimizin (s.a.a) hayatına ilişkin eserlere müracaat etmesini salık veririz.

Antlaşmalara bağlılık hususunda İslam’ın fiili uygulaması ile uygar ya da geri kalmış ulusların uygulamalarını karşılaştırır, özellikle her gün tanık olduğumuz ve duyduğumuz güçlü uluslarla zayıf uluslar arasında gerçekleştirilen antlaşmaları, kurulan ilişkileri, güçlü ulusların kendi lehlerine, devletlerinin çıkarlarına uygun olanları korumada gösterdikleri duyarlılığı, buna karşın çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları da sudan bahanelerle tek taraflı olarak feshettiklerini göz önünde bulundurursak, bu iki uygulamanın hakkı gözetme, hakkın hizmetinde olma açısından taşıdıkları farkı iyice anlarız.

İslam’a bu, sözde uygar uluslara da o tavır yakışır. Çünkü ortada iki mantık vardır. Mantıklardan biri diyor ki: “Her ne şekilde olursa olsun, hakkı gözetmek gerekir. Hakkın gözetilmesi toplumun yararınadır.”Diğer mantık ise diyor ki: “Hangi yöntemle olursa olsun, hakkın zedelenmesi pahasına bile olsa, ulusun çıkarlarını gözetmek gerekir.”Bunların ilki dinin (İslam’ın) mantığıdır. İkinci ise, diktatörlük, demokrasi, sosyalizm, komünizm gibi ilkel ve uygar toplumsal ideolojilerin mantığıdır.

Şunu da biliyoruz ki, İslam bu kararlılığı salt kavramsal olarak ahit sayılan muameleler için göstermez. Bilakis bu hükmünü herhangi bir şeye dayanak oluşturan her olguyu kapsayacak şekilde genelleştirir ve gözetilmesini tavsiye eder. Bu konunun devamı sayılabilecek bazı açıklamaları, inşallah konunun akışı içinde sunacağız.”[1216]

22263. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yarın kıyamet durağında bana en yakın olanınız en doğru sözlü olanınız, emanete en çok riayet edeniniz, ahdine en bağlı olanınız, ahlakı en güzel olanınız ve insanlara en yakın olanınızdır.”[1217]

22264. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’a ve kıyamet gününe iman etmişse vaad ettiğine vefa göstersin.”[1218]

22265. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Huyların en yücesi vefadır.”[1219]

22266. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa ölçüdür.”[1220]

22267. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa efendilik kalesidir.”[1221]

22268. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa ahitleri (veya insanların hak ve saygınlığını) korumaktır.”[1222]

22269. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa aklın süsü ve şerafetin göstergesidir.”[1223]

22270. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa fazla dindarlığın ve güçlü bir emanetin nişanesidir.”[1224]

22271. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa emanetin ikizi ve kardeşliğin süsüdür.”[1225]

22272. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa emanet için iyi bir arkadaştır.”[1226]

22273. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa sadakat için iyi bir arkadaştır.”[1227]

22274. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vefa sadakatin ikizidir.”[1228]

22275. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey insanlar! Şüphesiz ki vefa doğrulukla beraberdir. Vefadan daha koruyucu bir kalkan yoktur. (Kıyamette) dönüşün nasıl olacağını (nasıl hesaba çekileceğini) bilen kimse asla hıyanet etmez. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki hile düzenini (vefasızlığı) uyanıklık sayıyorlar, cahiller onları (vefasızları) uyanık addediyorlar.”[1229]

22276. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yücelik sahibi olmak bir fazilettir, vefa ise şerafettir.”[1230]

22277. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün emanet, ahdine bağlı kalmaktır.”[1231]

22278. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün sadakat, ahitlerine vefa göstermektir.”[1232]

22279. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi sadakat ahde vefadır.”[1233]

22280. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin kökü, emanete riayet etmek ve ahitlerine bağlı kalmaktır.”[1234]

22281. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel vefa göstermekle iyiler tanınır.”[1235]

22282. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahdine vefa gösteren kimse, yüceliğini göstermiş olur.”[1236]

22283. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim sözünde durursa, (dostluk için) seçilmeye layıktır.”[1237]

22284. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Verdiği sözde durmak, yüceliğin nişanesindendir.”[1238]

22285. İmam Seccad (a.s), kendisine, “dinin şeriatlerinin özeti nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Hak söz söylemek, adil bir hüküm ve ahde vefa göstermektir.”[1239]

22286. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse şu üç şey hususunda mazur değildir: “Emaneti iyi veya kötü olsun herkese geri çevirmek, iyi ve kötüye verilen ahde vefa göstermek, anne babaya iyi olsun veya kötü olsun iyi davranmak.”[1240]

22287. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biriyle sözleştiğin zaman vefalı ol.”[1241]

22288. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam’ın yüceliklerinden biri de ahde vefa göstermektir.”[1242]

22289. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanın nişanelerinden biri de ahde vefa göstermektir.”[1243]

22290. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahdine vefa göstermeyen kimsenin sevgisine itina etme.”[1244]

22291. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ım söz verip vefa görmediğin ahitlerim için beni bağışla.[1245]

 

4150. Bölüm

İnsanların En Vefasızı

 

22292. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en vefasızı hükümdarlardır.”[1246]

22293. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu beş şey benim dediğim gibidir: Cimri bir kimsenin rahatlığı, haset eden kimsenin lezzeti, padişahın vefası, yalancının mürüvveti ve beyinsiz kimsenin efendiliği olmaz.”[1247]

22294. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hıyanet eden kimsenin vefası olmaz.”[1248]

22295. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bezip usanmış kimsenin vefası olmaz.”[1249]

 



554. Konu

 

el-Vekar

Vakar-Ağırbaşlılık

 

 

 

F Bihar, 71/337, 82. Bölüm; es-Sekine ve’l-Vekar ve Gazz’is-Sevt

F Kenz'ul-Ummal, 3/252, es-Sekinet-i ve’l-Vekar

 

 

 

 



 


4151. Bölüm

Vakar

 

Kur’an :

“Rahman kulları yeryüzünde mütevazi yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler.”[1250]

“Yürüyüşünde tabi ol; sesini kış. Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir.”[1251]

22296. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vakar ve metanetten ayrılmayın.”[1252]

22297. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyilik elbise ve şekil güzelliği ile değildir; iyilik sükunet ve vakar iledir.”[1253]

22298. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakar aklın süsüdür.”[1254]

22299. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sükunet aklın göstergesi, vakar ise şerafetin delilidir.”[1255]

22300. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin ahlakın vakar olmalıdır. Zira herkimin kabalığı fazla olursa aşağılık sayılır.”[1256]

22301. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin güzelliği vakardır.”[1257]

22302. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakara riayet (insanı) hafifliğin aşağılığından güvende kılar.”[1258]

22303. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hilmin vakarı ilmin süsüdür.”[1259]

22304. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaşlılığın vakarı, aydınlık ve süstür.”[1260]

22305. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın vakarı onu süsler, kabalığı ve hafifliği ise onu ayıplı kılar.”[1261]

22306. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Topluluk arasında vakarlı ol, halvette ise Allah’ı zikredici ol.”[1262]

22307. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zorluklarda sabırlı ol ve sürçmelerde vakarlı ol.”[1263]

22308. İmam Sadık (a.s), kendisine, “İnsanın hasletlerinin en güzeli hangisidir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Heybetsiz vakar, karşılık beklemeden yapılan bağış ve dünya metasından başkasıyla meşgul olmak.”[1264]

22309. İmam Ali (a.s), zekat memuru olarak tayin ettiği birine şöyle buyurmuştur: Sonra vakar ve metanetle onlara doğru hareket et, yanlarına varınca da selam ver ve selam vermekte kusur etme.”[1265]

bak. 283. Konu, Eş-Şeyb,

 

4152. Bölüm

 Mümin Vakarlıdır

 

Kur’an :

“İman edenlerin, imanlarını kat kat artırmaları için, kalplerine huzur indiren o’dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah’ındır. Allah bilendir, hikmet sahibi olandır.”[1266]

22310. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin en güzel süsü imanla birlikte olan metanetidir.”[1267]

22311. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin sarsıcı olaylarda vakarlı, istenmeyen olaylarda sebatlı ve belalar anında sabırlı olur.” [1268]

22312. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin sekiz haslete sahip olmalıdır: Sarsıcı olaylar karşısında vakarlı, zorluklarda sabırlı, hoşluk zamanlarında şükredici, Allah’ın kendisine verdiği rızıklara kanaatkar olmalıdır. Düşmana zulmetmemeli, dostlarına kasıtlı davranmamalı, bedeni ondan sıkıntı ve zahmette, insanlar ondan rahatlıkta olmalıdır.”[1269]

22313. İmam Ali (a.s), takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Zor işlerde vakarlıdır, tatsız iş­lerde sabırlıdırlar, Rahatlıkta ise şükredenlerdendir.”[1270]

bak. el-İzzet, 2707. Bölüm

 

4153. Bölüm

Vakara Sebep Olan Şey

 

22314. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakarın sebebi, hilimdir.”[1271]

22315. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakar hilime yardım eder.”[1272]

22316. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suskunlukla vakar çoğalır.”[1273]

22317. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim vakarlı olursa saygın olur.”[1274]

22318. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmin nihayeti sükunet ve hilimdir.”[1275]

22319. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakar için sadece heybetten yardım alınır” [1276]

22320. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vakar sebebiyle heybet çoğalır.”[1277]

 

4154. Bölüm

Metanetten Kaynaklanan Hasletler

 

22321. Resulullah (s.a.a) Hz. İsa’nın aleyhi’s-selam’ın havarilerinden olan Yahuda’nın torunlarından, Şem’un ibn-i Lavî ismiyle meşhur bir rahibin “vakardan kaynaklana şeyler” hakkındaki sorusunun cevabında şöyle buyurmuştur:: “Vakarın (ağır başlılığın) semereleri lütufta bulunmak, tedbirli olmak, emaneti eda etmek, hıyaneti terk etmek, doğru konuşmak, namuslu olmak (fuhuştan korunmak), malını ıslah etmek (mal ve servetini iyice koruyup yerinde harcamak), düşmana karşı hazırlıklı olmak, kötülükten sakındırmak ve başıboşluğu terk etmektir. Bunlar, vakar vasıtasıyla akıllıya nasip olan şeylerdir. Vakarlı olan, cahil ve hafif olmayan, affedip bağışlayan ve (başkalarının hatasını) görmezlikten gelen kimseye ne mutlu.”[1278]

 



555. Konu

 

el-Vakf

Vakfetmek

 

 

F Bihar, 103/181; Ebvab’ul-Vukuf ve’s-Sadakat ve’l-Hebat

F Vesail’uş-Şia, 13/292; Kitab’ul-Vukuf ve’s-Sadakat

F Kenz'ul-Ummal, 16/634; Kitab’ul-Vakf

 

 

 


bak.

F 292. Konu, es-Sadaka; 521. Konu, el-İnfak; 500. Konu, el-Mal



 

 

4155. Bölüm

Vakfetmek

 

Kur’an :

“Elinde bulunandan verenin, Allah’a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah’ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.”[1279]

22322. Resulullah (s.a.a), bahçesinde bir fidan ekmeye çalışan birinin yanından geçince ona şöyle buyurmuştur: “Sana kökleri daha sağlam, çabuk meyve veren ve meyveleri daha tatlı ve temiz olan bir fidanı göstereyim mi?” O şöyle arzetti: “Evet, babam ve annem sana feda olsun ey Allah’ın Resulü!” Peygamber şöyle buyurdu: “Her sabah ve gece başladığında şöyle de: “Subhanllah velhemdulillah, ve la ilahe illallahu vellahu ekber” (Allah münezzehitr, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah vasfedilenden daha büyüktür) Zira bu cümleyi söyleyecek olursan, her tesbihin için çeşitli meyvelerden cennette sana on ağaç verilir ve onlar geriye kalan salih işlerdendir.”

O şahıs şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Şahit ol ki ben bu bağımı, Suffe ehli olan fakir müslümanlara vakfediyorum.”Bu esnada Allah Tebarek ve Teala bu ayeti nazil buyurdu: “Elinde bulunandan verenin, Allah’a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah’ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.”[1280]

22323. Resulullah (s.a.a), Simğ[1281] mülkünden bir toprak hakkında soru sorulunca şöyle buyurmuştur: “Aslını vakfet, meyvesini ise (vakfettiğin kimselere) bırak.”[1282]

22324. Aval’il-Leali’de Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğu yer almıştır: “Aslını vakfet, meyvesini bırak.”Durer’ul-Leali’de ise Peygamber’den şöyle buyurduğu yer almıştır: “Eğer istersen aslını  vakfet meyvesini bırak.”[1283]

22325. Cabir şöyle diyor: “Zengin olan sahabeden herkes bir şeyi vakfetmiştir.”[1284]

22326. İmam Ali (a.s), Siffin’den dönerken malları hakkında nasıl davranılması gerektiği hususunda yazdığı vasiyetnamesinde şöyle buyurmuştur: “Bu; Allah’ın kulu Müminlerin Emiri Mü’minin Ali b. Ebu Talib’in Allah’ın rızasını kazanmak için, kendinden sonra malları hakkında nasıl davranılacağı konusundaki emridir; Allah bundan dolayı onu cennetinde karar kılsın ve orada rahatlığa kavuştursun.

...Hasan b. Ali, bu vasiyeti yerine getirir, iyi bir şekilde bunlardan faydalanır ve yine iyi bir şekilde harcamalarda bulunur. Eğer, Hasan’a bir şey olursa, o zaman Hüseyin yaşıyorsa ondan sonra da bu işi o üstlenir. Hasan’ın yaptığı gibi işleri aynı şekilde yürütür. Ali’nin bıraktığı malda, Fatıma’nın iki oğlu ile Ali’nin (diğer) oğulları eşittirler. Ben Fatıma’nın iki oğlundan vasiyetimi uygulamalarını; sadece Allah’ın rızasına erişmek, Resulullah’a yaklaşmak, onun makamını yüceltmek ve yakınlığımın şerafetinden dolayı istedim. Mallarımın üzerinde tasarruf hakkına sahip olan kimseye; bu malları aldığı gibi korumasını ve onun (hurma ağaçlarının) meyvelerinden emrolunduğu gibi infak etmesini ve bu köylerdeki hurma ağaçlarının fidanlarından birini dahi satmamasını, böylece bu fidanların bütün hurmalığı kaplamasını şart koşuyorum.”

Seyyid Razi ise şöyle diyor: “Hz. Ali’nin bu vasiyetindeki “ella yebie min nehliha vediyyeten” cümlesinde yer alan el-Vediyye kelimesi “hurma fidanı” anlamındadır ve çoğulu da “vediyyun”dur. Aynı zamanda “hatta tuşkile erzuha girasen” cümlesi de sözün en fasih ve açık olanıdır. Maksad ise içinde hurma fidanlıklarının çok olduğu yer anlamındadır. Öyle ki gören kimse onu tanıdığından başka bir şekilde bulur, tanımakta zorlanır ve onun başka yer olduğunu sanır.[1285]

22327. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) ganimetleri bölüştürdü, bir parça arsa da Ali’ye verildi. Ali (a.s) o toprakta bir çeşme kazılmasını emretti. O çeşme kazılınca suya ulaştı ve deve boynu kadar içinden göğe su fışkırdı. Bu yüzden İmam onu Ayn-u Yenbu (fışkıran çeşme) olarak adlandırdı. Birisi hemen gelerek durumu Hz. Ali’ye müjdelemek istedi. O şöyle buyudu: “Git, varisi müjdele. Bu Allah’ın evini hac için gelen ve yoldaki yolcular için bir sadakadır. Ne satılır, ne bağışlanır, ne de miras alınır. O halde her kim onu satar veya bağışlarsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah ondan ne bir müstehabı kabul eder ne de bir farzı (veya ne tövbesi kabul olur nede fidyesi.) “[1286]

22328. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) bir orduyla birlikte dışarı çıktı. Öğlen vakti Yenbu’ bölgesine yaklaştı, öğlenin şiddetli sıcaklığı Peygambere eziyet ediyordu. Böylece Peygamber akasya ağacına varınca, silahlarını ağaca astı Allah (bu savaşta) onlara fetih ve galibiyet nasip buyurdu. Resulullah (s.a.a) o ağacın yerini (ganimetten olarak) Ali’nin payı olarak ayırdı.” İmam Bakır (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: “Ali (a.s) daha sonra o topraktan bir miktar daha satın aldı, kendi payına ekledi ve kölelerine o araziler için bir su kuyusu kazmasını emretti. Su tıpkı bir devenin boyu gibi yerden fışkırdı. Bir kişi Ali’ye doğru koştu ve bu haber ona müjdeledi, Ali (a.s) onu sadaka kıldı ve şöyle yazdı: “Bu Allah-u Teala için bir grubun yüzünün ak olduğu, bir grubun ise yüzünün karardığı gün için verilmiş bir sadakadır. Allah bu sadaka vesilesiyle yüzümü ateşten uzak kılsın. Bu Allah-u Teala yolunda yakın ve uzak için savaş ve barış zamanlarında yetimler, fakirler ve köleleri azad etme yolunda verilmiş kesin bir sadakadır.”[1287]

22329. Ebu’l-Abbas, Muhammed b. Yezid Muberred el-Kamil’de şöyle yazmaktadır: “Ebu Muhallem Muhammed b. Hişam zikrettiği ve sonunda da Ebu Neyzer’in yer aldığı –ki o Acem şehzadelerinden biriydi-senet silsilesinde benim için şöyle demiştir: “Daha sonra anladım ki Ebu Neyzer Necaşi evlatlarından idi ve küçükken İslam’a meyletmiş, Resulullah’ın (s.a.a) yanına gelmiş, müslüman olmuş, Peygamberin evinde kendisiyle yaşamış, Resulullah vefat edince de o Fatıma’nın (a.s) ve evlatlarının yanına gitmiştir.”

Ebu Neyzer şöyle diyor: “Ben biri Ebu Neyzer çeşmesi ve diğeri de Buğeybuğe olan iki mülkün idaresini üstlenmiştim. Ali b. Ebi Talib (a.s) yanıma geldi... Daha sonra kazmayı eline alıp, kuyunun içine girdi, kazmaya başladı. Bir müddet geçti, ama suya ulaşamadı. İmam alnından ter dökülür bir halde dışarı çıktı. Alnındaki teri temizledi, yeniden kazmayı alarak kuyunun içine girdi, kazmaya ve ses çıkarmaya başladı. Aniden deve boynu gibi bir su fışkırdı, Ali süratle yukarı çıkıp şöyle buyurdu: “Allah’ı şahit tutuyorum ki bu bir sadakadır, benim için hokka ve kalem getiriniz.”Ebu Neyzer şöyle diyor: “Ben süratle hokka ve kalem getirdim. Ali (a.s) şöyle yazdı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Bu vesileyle Allah’ın kulu Müminlerin Emiri Ebi Neyzer çeşmesi ve Buğeybuğe diye meşhur olan iki mülkü Medine fakirlerine ve yolda kalanlara sadaka karar kılmıştır. Bu iki sadaka vesilesiyle Allah kıyamet günü onun yüzünü ateşin sıcaklığından korusun. Bu ne satılıktır, ne de bağışlanacak bir mülktür. Böylece Allah onu miras alır ve o varislerin en iyisidir, şüphesiz Hasan ve Hüseyin onlara ihtiyaç duyacak olursa bu surette onların elindedir. Bu ikisi dışında hiç kimsenin değildir.”

Muhammed b. Hişam şöyle diyor: “Hüseyin’in (a.s) bir borcu vardı. Muaviye Ebu Neyzer çeşmesini kendisine satması için ona ikiyüz bin dinar gönderdi, ama Hüseyin onu satmaktan sakındı ve şöyle buyurdu: “Onu babam, sadaka vermiş ve bu vesileyle Allah’ın yüzünü cehennemin ateşinden korumasını dilemiştir. Ben o iki çeşmeyi hiç bir değere satmam.”[1288]

bak. el-Mevt, 3748. Bölüm

 



556. Konu

 

et-Tekva

Takva

 

F Biha, r 70/257, 56. Bölüm; et-Ta’et ve’t-Tekva ve’l-Ver’e

F Kenz'ul-Ummal, 3/89, 697; et-Tekva

 

 

 

 

 


bak.

F 540. Konu, el-Vere’; el-Mevt, 3732. Bölüm; el-Bereket, 352. Bölüm; el-Havf, 1141. Bölüm; el-Mead (3), 2988. Bölüm

 



 

 

4156. Bölüm

Takva

 

Kur’an :

“Eğer kasabaların halkı iman etmiş ve bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.”[1289]

“Bu kitap (Kur’an), onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler (takva sahipleri) için bir hidayettir... İşte Rablerinden bir hidayet üzere olanlar ve kurtuluşa erenler de onlardır.”[1290]

“And olsun ki, siz düşkün bir durumda iken, Bedir’de, Allah size yardım etmişti; Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz.”[1291]

“Sakınmanızı ve böylece merhamete uğramanızı sağlamak üzere sizi uyarmak için aranızdan biri vasıtasıyla Rabbinizden size haber gelmesine mi şaşıyorsunuz?” Dedi.”[1292]

“Hürmetli ay, hürmetli aya mukabildir, hürmetler karşılıklıdır; o halde, size tecavüz edene, size tecavüz ettikleri gibi tecavüz edin. Allah’tan sakının ve Allah’ın muttakilerle berâber olduğunu bilin.”[1293]

22330. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva huyların reisidir.”[1294]

22331. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvalı ol, şüphesiz ki takva Peygamberlerin ahlakıdır.”[1295]

22332. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim takva ile rızıklanmışsa, şüphesiz dünya ve ahiret hayrıyla rızıklanmıştır.”[1296]

22333. Resulullah (s.a.a) Ebu Zer’e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Allah’tan sakın. Şüphesiz ki takva bütün işlerin başıdır.”[1297]

22334. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva en sağlam temeldir ve sabır en sağlam elbisedir.”[1298]

22335. İmam Ali (a.s), kendisine, “En üstün amel nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Takva.” [1299]

22336. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva üzere (kurulu) sağlam temel/kök çürümez, oraya ekin ekenlerin ekini asla susuz kalmaz.”[1300]

22337. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvanın hiç bir bedeli ve halefi yoktur.”[1301]

22338. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz takva en iyi hazine, en sağlam sığınak, en güçlü izzet ve iktidardır. Her kaçan kimsenin kurtuluşu, her arayan kimsenin buluşu ve her üstünlük arayanın zaferi takvadadır.”[1302]

22339. İmam Ebu Cafer (a.s) Said’ul Hayr’a şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Zira takva yok olmaktan kurtuluş sebebi ve dönüş yerinden (ahiretten) faydalanma vesilesidir.”[1303]

22340. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva takip eden herkesin helak olmadığı ve amel eden herkesin pişman olmadığı bir hedeftir. Zira kurtuluşa erenler, takvayla kurtuluşa ermiş ve ziyan edenler, günah ile ziyana ermişlerdir.”[1304]

22341. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az da olsa Allah'tan sakın; kendinle Allah arasında her ne kadar ince de olsa bir perde bırak.”[1305]

22342. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim takvadan ayrılırsa, şehvet ve lezzetlere vururlur. Günahların şaşırtıcı çölüne düşer, tatsız olaylara maruz kalır.”[1306]

22343. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın galip olan hizbinden olmayı sever misin? Münezzeh olan Allah’tan sakın, işlerinde iyi amel et. Şüphesiz Allah takva ve iyilik sahipleriyle beraberdir.”[1307]

bak. el-Kalb, 3403. Bölüm, el-Mevt, 3732. Bölüm, en-Nefs, 3915. Bölüm

 

4157. Bölüm

Allah’ın Takvayı Tavsiyesi

 

Kur’an :

“Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah’ındır. And olsun ki, sizden önce kitap verilenlere ve size, Allah’tan sakınmanızı tavsiye ettik. Küfrederseniz bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah sınırsız zengindir ve övgüye layıktır.”[1308]

22344. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah size takvayı tavsiye eder. Takvayı rızasının zirvesi, mahlukata da bir ihtiyaç kılmıştır. Asla kendisinden gizlenemeyece­ğiniz ve dizginleriniz ile tüm değişen durumlarınızı elinde tutan Allah’tan sakının.”[1309]

22345. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva Allah’ın kullarından hoşnutluğunun nihayeti ve kullarından istediği şeydir.”[1310]

bak. el-Vesiyyet (1), 4074-4076, 4078. Bölümler

 

4158. Bölüm

İmam Ali’nin (a.s) Takvayı Tavsiyeleri

 

22346. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ın kulları, Allah’tan sakınmanızı tavsiye ede­rim; çünkü bu, kullara tavsiye edilecek en hayırlı şeydir. Allah katında işlerin en hayırlı sonu takvadır.[1311]

22347. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Size örnekler getiren, ecellerinize vakit tayin eden, Allah’tan sa­kının.[1312]

22348. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Sizi hedefe götürecek azık ve sığındığınızda sizi kurtaracak bir sığınak olan ilahi takvaya sarılmayı tavsiye ediyorum. Azık ve sığınak odur.”[1313]

22349. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey oğlum! Allah’tan korkup sakınmanı, emrine sürekli itaat etmeni, kalbini (O’nun) zikriyle imar etmeni tavsiye ederim.[1314]

22350. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Sizi güzel elbiselere bürüyen, genişçe bir yaşayış sebepleri ihsan eden Allah’tan sakınmanızı tav­siye ederim.[1315]

22351. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları, Allah’tan korkup sakınmanızı ve mü­nafıklardan çekinmenizi tavsiye ederim.[1316]

22352. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ın kulları, size Allah’tan sakınmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü takva kontrol edici ve ayakta duruş sebebidir. Bu yüzden onun iple­rine sımsıkı tutunun ve hakikatlerine sıkıca yapışın.[1317]

22353. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Size Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Sizi dünyadan sakındırırım.[1318]

22354. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere Allah’tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Zira ki takva her ümitli arayanın ülküsü, her sığınak arayan kaçanın güvendiğidir. Takvayı iç elbiseniz edinin.”[1319]

22355. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ...Sizi ilk olarak yaratan, dönüşünüzün kendisine olduğu, arzunuza kavuşmanızın kendisiyle sağ­landığı, amacınızın en son mercii olan, yolunu­zun hedefinin kendisine yöneldiği Allah’tan korkmanızı size tavsiye ederim.”[1320]

22356. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey insanlar Allah’tan korkmanızı, O’nun size bağışladığı nimetlere çokca hamd etmenizi tavsiye ediyorum.”[1321]

22357. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Sizi özür getirmenize fırsat vermeyecek şekilde uya­ran ve apaçık yolu göstererek sizlere hücceti tamamlayan Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.”[1322]

22358. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Size Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum. Çünkü takva, Allah’ın sizin üzerinizdeki hakkıdır ve Allah’ın yanında hak sahibi olmanıza neden olur. Takvaya erişmek için Allah’tan yardım dileyin ve Allah’ın mükafatına ermek için de takvadan yardım isteyin. Dikkat edin! Takvayı koruyun ve takvayla korunun.”[1323]

22359. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere ilahi takvayı tavsiye ediyorum. Şüphesiz takva ümitli talep eden kimsenin gıbtası ve sığınan kaçağın güvendiği sığınaktır.”[1324]

22360. İmam Ali (a.s), ashabından birine yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Sana ve kendime, kendisine isyanın helal olmadığı, kendisinden başka bir zenginliğin olmadığı kimseden sakınmayı tavsiye ediyorum. Zira Allah’tan korkan kimse izzetli, güçlü, tok ve suya kanmış olur, aklı dünya insanlarının aklından üstün olur ve neticede cismi dünya halkıyla birlikte olduğu halde kalbi ve aklı ahireti görür, kalb nuruyla dünya sevgisinden gözlerinin gördüğü şeyleri söndürür.”[1325]

bak. el-Vesiyyet (1), 4080. Bölüm

 

4159. Bölüm

Takva Elbiselerin En Şerafetlisidir

 

Kur’an :

“Ey Adem oğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah’ın bu ayetleri öğüt almanız içindir.”[1326]

22361. İmam Bakır (a.s), bu ayetin (a’raf suresi, 26. Ayet) tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Ayette geçen libas kelimesi, giyilen elbisedir. “Riyaş” kelimesi ise, mal ve metadır. Takva elbisesi iffettir. Zira iffetli kimseden, elbisesi olmasa dahi ondan bir ayıp aşikar olmaz. İffetsiz kimse ise her ne kadar elbise giymiş olsa dahi ayıpları aşikar olur. Nitekim Allah da şöyle buyurmuştur: “Ve takva elbisesidir hayırlı olan” İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: “İffet, daha hayırlıdır.”[1327]

22362. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva elbisesi elbiselerin en şerafetlisidir.”[1328]

22363. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim takva elbisesini giyinirse, elbisesi eskimez.”[1329]

22364. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvayı iç elbiseniz edinin.”[1330]

22365. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Kim takva elbisesini kalbine giyerse, hayırda baş­kalarını geçmiş ve amelleri kurtuluşuna neden olmuştur. Tak­vadan elde ettiğiniz hayrı ganimet bilin. Cennete girmek için ona yakışan amellerde bulunun.”[1331]

22366. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere Allah’tan sakınmanızı tavsiye ederim... Takvayı kalbinize giydirin ve takva ile günahlarınızı yıkayın... Dikkat edin! Takvayı koruyun ve kendinizi de takva vesilesiyle koruyun.”[1332]

22367. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki cihad cennet kapılarından bir kapıdır ki Allah-u Teala onu dostlarına açmıştır. Cihad takvanın elbisesi, Allah’ın koruyucu muhkem bir zırhı ve sağlam bir kalka­nıdır.”[1333]

22368. Allah-u Teala’nın Musa’yla yaptığı münacaatında şöyle yer almıştır: “Elbisen eski ama kalbin yeni olsun.”[1334]

22369. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim takva elbisesinden soyunursa, hiç bir elbise onu örtemez.”[1335]

22370. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim takva elbisesinden soyunursa, dünya örtülerinden hiç bir örtüyle örtünemez.”[1336]

bak. 4160. Bölüm, el-Afiyet, 2771. Bölüm, 12946, 12947. hadisler

 

4160. Bölüm

Takva Fethedilemez Bir Kaledir

 

22371. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva (kendisine) sığınan kimse için fethedilmez sağlam bir kaledir.”[1337]

22372. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva, müminin kalesidir.”[1338]

22373. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva kendisiyle amel eden kimse için sağlam bir kaledir.”[1339]

22374. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva en sağlam kale, en koruyucu sığınaktır.”[1340]

22375. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin en sağlam kaleleri takvadır.”[1341]

22376. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Takvaya sığının. Şüphesiz takva koruyucu bir kalkandır, kendisine sığınanı ve sarılanı korur.”[1342]

22377. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvadan daha iyi bir sığınak yoktur.”[1343]

22378. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İlahi takvaya bağlanın; çünkü takva, halkası sağlam bir ip, yüceliklerine varılmaz bir sığınaktır.”[1344]

22379. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları, biliniz ki takva sapasağlam bir kaledir. Sapıklık ise hor ve gevşek bir kaledir; ehlini ko­ruyamaz, kendisine sığınanları saklayıp, barındıramaz.”[1345]

22380. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Çünkü takva bugün bir sığınak ve kalkan, yarın ise cennete bir yoldur. Takvanın yolu açık, yolcusu kârlıdır.[1346]

22381. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’tan sakınırsa, güçlü yaşar. Düşman topraklarında güvenlik içinde gezer.”[1347]

22382. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’tan sakınırsa, Allah onu korur.”[1348]

bak. el-İslam, 1866. Bölüm

 

4161. Bölüm

Doğruluğun Anahtarı Takvadır

 

Kur’an :

“Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler.”[1349]

“Bu, Allah’ın size indirmiş olduğu buyruğudur. Kim Allah’ın buyruğuna karşı gelmekten sakınırsa, O, onun kötülüklerini örter, ecrini büyültür.”[1350]

22383. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva salah ve doğruluğun anahtarıdır.”[1351]

22384. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir şey takva kadar dini doğrultmamıştır.”[1352]

22385. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz takva dinin bayındırlığı, yakinin dayanağıdır, ve şüphesiz takva salahın anahtarı ve kurtuluşun meşalesidir.”[1353]

22386. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İlahi takva, doğruluk ve istikametin anahtarı, ahiretin ye­gane azığıdır. İnsanın her türlü kölelikten kurtuluş ve helak ol­uş­tan korunma sebebidir. İsteyen, onunla başa­rıya ulaşır, ona sığınan kurtulur ve arzulara onunla ulaşılır.”[1354]

22387. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanın salah sebebi takvadır.”[1355]

22388. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah korkusu (takva), Allah’ın dostlarını O’nun koymuş olduğu haramlarını çiğnemekten alı-koyar, dostlarının kalplerini, O’nun korkusuna bağlar. Öyle ki onları seherlere kadar ayakta tutar, kavu­rucu bir günde (oruç tutarak) susuz bırakır da gene on­larda yorgunluk yerine rahatlık, susuzluk yerine suya kanmışlık görülür. Ölümün yakın olduğunu gördüklerinden salih amele koşarlar.[1356]

22389. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ben sözüme kefilim, söylediklerimi yapacağım. Önündeki bela ve olaylardan ibret alan kimseyi şüpheli şeylere düşmekten takva alıkoyar... Bilin ki günahlar, dizginleri kopmuş azgın atlara ben­zer. Onlara binenler günahkardır ve binicilerini ateşe atar­lar. Bilin ki takva ise itaatkar/ram olan bir deve gibidir ki dizgin­leri/yuları binicilerinin elindedir ve onları cennete götürür.”[1357]

22390. İmam Sadık (a.s) kendisine, Allah-u Teala’nın, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar... uğrayınca” ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Kulun yapmak istediği, ama Allah’ı hatırlayınca ondan vazgeçtiği günahtır.”[1358]

22391. İmam Sadık (a.s), söz konusu ayette geçen “taif” kelimesinin anlamı hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Maksat kulun yapmak istediği, ama Allah’ı hatırlayınca gözünü açıp ondan vazgeçtiği günahtır.”[1359]

22392. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki takva ile hataların zehirli iğnesi sökülür, yakin ile de yüce hedefe ulaşılır.”[1360]

bak. en-Nefs, 3921. Bölüm, ez-Zikr, 1340. Bölüm, el-Kalb, 3388, 3403, 3412. Bölümler

 

4162. Bölüm

Takva Hidayetin Anahtarıdır

 

Kur’an :

“Bu kitap (Kur’an), onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler (takva sahipleri) için bir hidayettir.”[1361]

“Ey iman edenler! Allah’tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük, bol nimet sahibidir.”[1362]

bak. Bakara, 66, Al-i İmran, 138, Maide, 46, Yunus, 6

22393. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim takva ağaçlarını ekerse, hidayet meyvelerini toplar.” [1363]

22394. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Doğru yola hidayet olmak, fesattan uzaklaşmak ve ahiretini ıslah etme yolunda ihtiraslı olmak takvalı insanın özelliklerindendir.”[1364]

22395. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Hidayet ışıklarıyla aydınlanan akıllar ve takva meşale­lerine bakan gözler nerede?[1365]

bak. el-Hidayet, 4002. Bölüm

 

4163. Bölüm

Takva Yüceliğin Anahtarıdır

 

Kur’an :

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.”[1366]

22396. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz rabbiniz birdir, babanız bir, dininiz bir, Peygamberiniz de birdir. Hiç bir arabın aceme üstünlüğü yoktur, hiç bir acemin de araba, hiç bir beyazın siyaha, hiç bir siyahın da beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur.”[1367]

22397. Resulullah (s.a.a), Mekke’nin fethedildiği yılda, Fazl b. Abbas ve Üsame b. Zeyd ile birlikte Allah’ın evine girdi, daha sonra dışarı çıktı, kapının kolundan tutup şöyle buyurdu: “Hamd kulunu onaylayan, vaadini yerine getiren, tek başına bütün hiziplere galip gelen Allah’a mahsustur. Allah arabın böbürlenmesini ve tekebbürünü babalarıyla birlikte ortadan kaldırdı. Hepiniz Ademdensiniz, Adem de topraktandır. Sizin Allah nezdinde en yüce olanınız en takvalı olanınızdır.”[1368]

22398. Resulullah (s.a.a), veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir. Biliniz ki hiç bir arabın aceme, hiç bir acemin araba, hiç bir beyazın siyaha ve hiç bir siyahın da beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Sizin Allah nezdinde en yüce olanınız en takvalı olanınızdır. “Size ilettim mi?” Hepsi şöyle dediler: “Evet, ey Allah’ın Resulü!” Daha sonra Peygamber şöyle buyurdu: “O halde burada hazır olanlar, burada olmayanlara bildirsin.”[1369]

22399. Şeyh Mufid şöyle diyor: “İşittiğime göre bir gün Selman-i Farsi Resulullah’ın mescidine girmiş ve insanlar ona sahip olduğu hakkı, saçının aklığı ve Peygamber ve Ehl-i Beyt’i (a.s) nezdindeki özel konumu sebebiyle saygı göstermiş, onu meclisin üst yerinde bir yere oturtmuşlardır. Ömer de mescide girince, gözü Selman’a ilişti ve şöyle dedi: “Araplar arasında baş köşede oturan bu Acem de kimdir?” Resululah (s.a.a) minbere çıktı, bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: “İnsanlar Adem’in zamanından bugüne kadar bir tarağın dişleri gibidirler, arabın aceme, beyazın siyaha takva dışında bir üstünlüğü yoktur.”[1370]

22400. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Arap olmak baba ve soy ile değildir, belki dil iledir. Her kim arapça konuşursa, araptır. Biliniz ki sizler Adem’in çocuklarısınız, Adem de topraktan yaratılmıştır. Sizin Allah nezdinde en yüce olanınız, en takvalı olanınızdır.”[1371]

22401. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir Kureyşli’nin ve hiçbir Arab’ın tevazu dışında soy üstünlüğü yoktur ve takva dışında bir yücelik söz konusu değildir.” [1372]

22402. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Övünmek amel iledir, şerafet ve büyüklük ise mal ile, yücelik ise takva iledir.”[1373]

22403. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünya yüceliği zenginliktir, ahiret yüceliği ise takvadır.”[1374]

22404. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünya şerafeti zenginlik iledir, ahiret şerafeti ise takva iledir.”[1375]

22405. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvanın zahiri dünya şerafeti, batını ise ahiret şerafetidir.”[1376]

22406. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir yücelik takvadan daha aziz değildir.”[1377]

22407. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüceliğin anahtarı takvadır.”[1378]

22408. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim takvalı olursa...kuraklıktan sonra üzerine fazilet yağmurları yağar. Kendisinden uzaklaşıp kaçmış olan rahmet geri gelir, Yerin dibine çekildikten sonra ni­metler onun için fışkırır, azalıp kıtlaşmasından sonra üzerine şiddetli ve bol bereket yağmurları yağar.”[1379]

22409. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah bir kulunu günahların zilletinden takvanın izzetine ulaştırınca onu hiç bir mal olmaksızın zengin kılmış, hiç bir aşireti olmaksızın güçlü kılmış, yanında hiç bir insan olmadan onu yalnızlıktan kurtarmıştır.”[1380]

22410. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Takvanın yücelttiği kimseyi aşağılamayın, dünyanın yücelttiğini yüceltmeyin.”[1381]

bak. el-İman, 298. Bölüm, el-Ma’rifet (1), 2585. Bölüm, el-Fazilet, 3217. Bölüm, el-Kerem, 3480. Bölüm, el-Fehr, 3174. Bölüm, 3174. Bölüm, en-Nas, 3966. Bölüm

 

4164. Bölüm

Takva Kalplerin İlacıdır

 

 

22411. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’tan korkmak kalplerinizin hastalığının devası, akıllarınızın körlüğünün basireti, bedenlerinizin hastalıklarının şi­fası, göğüslerinizin fesadının salahı, nefislerinizin kirle­rinin temizleyicisi, görmeyen gözlerinizin aydınlığı, kalbinizin her korkudan güvenliği ve karanlıklarınızın ışığıdır.[1382]

22412. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hastalıkları takva ile tedavi edin ve ölüm gelip çatmadan takvaya yönelin.”[1383]

22413. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Hastalıkları takva ile tedavi ediniz ve ölüp gelip çatmadan önce takvaya yöneliniz.”[1384]

bak. el-Kalb, 3405. Bölüm, el-Kur’an, 3295. Bölüm, ed-Deva, 1290. Bölüm

 

4165. Bölüm

Takva Sağlam Bir Kulptur

 

22414. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Takva, tutunacak olursan seninle Allah arasından en sağlam vesile ve Allah’ın elim azabından koruyucu bir kalkandır.”[1385]

22415. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ilahi takvanın kulpu sağlam bir ipi ve zirvesi yüce bir sığınağı vardır.”[1386]

22416. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İlahi takvaya sarılın. Zira takva halkası sağlam bir ip ve zirvesi yüce bir sığınaktır.”[1387]

22417. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Allah’ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah’ın kendisine yardım ettiği ki­şidir... Doğru yolu görmüş ve onu izlemiştir. İşaretleri bilmiş, darboğazları geçmiştir. Yapışılması gereken kulpların en sağlamına yapışmış, tutunulacak iplerin en kuvvetlisine sarılmıştır.”[1388]

bak. 91. Konu, el-Mehebbet (3), 92, el-Mehebbet (4), es-Sebeb, 1726. Bölüm, el-İman, 277. Bölüm

 

4166. Bölüm

Takvanın Amellerin Kabulundeki Rolü

 

Kur’an :

“Onlara, Adem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: ikisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, “And olsun seni öldüreceğim” deyince, kardeşi: “Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder” demişti.”[1389]

22418. Resulullah (s.a.a), Ebu Zer’e yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Takva ile olan amele daha çok önem ver.”[1390]

22419. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takvasız amelden daha çok takva ile amel etmeye önem ver. Zira takva ile iç içe olan bir amel az değildir. Kabul edilen bir amel nasıl az olsun ki! Çünkü aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.”[1391]

22420. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelin kabul olmasına amelin kendisinden daha çok önem veriniz. Zira takva ile birlikte olan bir amel, asla az değildir. Kabul olan bir amel nasıl az olsun ki?” [1392]

22421. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva ile birlikte olan hiç bir amel az değildir, kabul olan amel nasıl az olsun?” [1393]

22422. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Münezzeh olan Allah amelleri sadece şu iki sıfatla kabul eder: Takva ve ihlas.”[1394]

22423. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s), kendisine, “Ey eba Muhammed! Ben kadın esiriyim, bu yüzden de bir gün zina ediyorum, bir gün de oruç tutuyorum, acaba bu ona kefaret olabilir mi?” Diye soran birisine İmam şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde hiç bir şey itaat edilmesinden ve isyan edilmemesinden daha sevimli değildir. O halde ne zina et, ne de (kefaret olarak) oruç tut!” Ebu Ca’fer o şahsı kendine doğru çekti, elini tuttu ve şöyle buyurdu: “Ey Maymun![1395] Cehennem ehlinin işlerini yapıyor ve cenneti mi ümit ediyorsun?” [1396]

22424. Masum (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çabalayın ve gayret gösterin. Eğer amel etmezseniz, (en azından) isyan etmeyiniz. Zira yapan kimse viran etmez, az da olsa binası yükselir, ama yapıp viran eden kimsenin binası asla yükselmez.”[1397]

bak. el-Amel (1), 2946, 2948. Bölümler

 

4167. Bölüm

Her kim Allah’tan Sakınırsa, Allah Ona Bir Çıkış Yolu Taktir Eder

 

Kur’an :

“Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir.[1398] Kadınlarınızdan ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır; gebe olanların iddeti, doğurmaları ile tamamlanır. Allah, buyruğuna karşı gelmekten sakınan kimseye işinde kolaylık verir.”[1399]

22425. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir haslet vardır ki her kim bu hasletten ayrı düşmese dünya ve ahiret ona itaat eder ve cenneti elde eder.”Kendisine şöyle arzedildi: “O haslet nedir ey Allah’ın Resulü!” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “takvadır. Her kim insanların en izzetlisi olmak istiyorsa Allah’tan sakınmalıdır” Peygamber (s.a.a) daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu: “Her kim Allah’tan sakınırsa Allah onun için bir çıkış yolu taktir eder ve onu hiç hesaba katmadığı yerden rızıklandırır.”[1400]

22426. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer gök ve yeryüzü bir kula başkaldırırsa ve o kul, Allah’tan çok sakınırsa, şüphesiz Allah o ikisi arasında kendisi için yarık ve çıkış yolu taktir eder.”[1401]

22427. Resulullah (s.a.a), “her kim Allah’tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu taktir eder” ayetini okudu ve şöyle buyudu: “Yani dünya şüphelerinden, ölümün zorluklarından ve kıyamet gününün sıkıntılarından çıkış yolu.”[1402]

22428. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Takva ticaretine koyulun ki hiç bir sermayeniz ve ticaretiniz olmadan size rızka ulaşasınız.” Peygamber daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu: “Her kim Allah’tan korkarsa, Allah onun için bir çıkış yolu taktir eder ve onu hiç hesaba katmadığı yerden rızıklandırır.”[1403]

22429. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri Allah için birşeyi terk edince, Allah ona hiç hesaba katmadığı bir yerden daha iyisini verir. Sizden biri Allah’a itinasızlık eder ve bilmeden bir şey söylerse, Allah da ona hiç düşünmediği yerden ona daha kötüsünü nasip eder.”[1404]

22430. İmam Ali (a.s), Rebeze’ye sürgüne gönderildiğinde Ebuzer’e şöyle buyurmuştur: Ey Ebuzer! Sen Allah için kızdın. Kendisi için gazablandığın kimseye ümit bağla. Gökler ve yerler bir kula kapansa, eğer o kul Allah’tan sakındıysa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Sana ancak hak ar­kadaş olur, senden yalnız batıl kaçar.”[1405]

22431. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Münezzeh olan Allah’tan korkan kimse için Allah, her hüzünden bir çıkış, her darlıktan bir kurtuluş yolu takdir eder.”[1406]

22432. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Kim tak­vaya yapışırsa; bütün zorluklar yaklaşmış olsalar bile kendisinden uzaklaşır, bütün acı işler tatlılaşır, önüne yığılmış dağ gibi dalgalar aralanır, yorgunluklardan sonraki bütün zorluklar kolaylaşır.”[1407]

22433. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim ilahi bir takvayla Allah’a sığınacak olursa Allah onu korur, her kime de Allah yönelir ve onu korursa o gökten yere düşmekten korkmamalıdır. Eğer yeryüzü ehline bir bela inerse ve hepsini çepeçevre kuşatırsa o takva vasıtasıyla her türlü beladan güvende kalır. Nitekim Allah-u Teala da şöyle buyurmuyor mu? “Gerçekten de takva sahipleri bir güvenlik yerindedirler.”[1408]

22434. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kendisinden korkan kimseye, sevmediği şeyleri sevdiği şeylere çevireceğine ve onu hesaba katmadığı yerden rızıklandıracağına dair garanti vermiştir.”[1409]

22435. İmam Ebu Ca’fer (a.s) Sa’d’ul Hayr’a yazdığı bir mektubunda şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah takva vasıtasıyla kulun aklının erişemediği şeyi kendisinden uzaklaştırır. Takva vesilesiyle körlük ve cehaleti ondan giderir. Nuh ve kendisiyle gemide olanlar da takva sebebiyle kurtuluşa erdiler, salih ve takipçileri yıldırımdan kurtuldular. Takva vesilesiyle sabredenler kurtuluşa erdi ve o gruplar helak olmaktan kurtuldular.”[1410]

22436. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Biliniz ki, “Kim Allah’tan sakınırsa Allah, onun için  fitnelerden bir çıkış yolu” ve karanlıklarda bir nur verir. Gölgesi Allah’ın arşı, nuru O’nun cemali, ziyaretçileri melekler, arkadaş­ları peygamberler olur ve (Allah)  kendisi için özel hazırlanmış ve canının istediği her şeyi elde edebileceği bir yurtta onu ebedi kılar.[1411]

bak. ed-Dünya, 1263. Bölüm, er-Rızk, 1488. Bölüm

 

4168. Bölüm

Takva Sahipleri

 

Kur’an :

“Şüphesiz takva sahipleri, güçlü hükümdar (olan Allah) katında, doğruluk yerinde, cennetler ve nehirler içinde-dirler.”[1412]

22437. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takva sahipleri efendi, fakihler liderdirler. Onların nezdinde oturmak ise ibadettir.”[1413]

22438. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takva sahipleri efendi, alimler ve fakihler önderdir. Onlardan ilmin sorumluluklarını yerine getireceklerine dair söz alınmıştır. Onların huzuru bereket sebebidir ve onlara bakmak aydınlıktır.”[1414]

22439. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Alimler emindirler, takva sahipleri kaledirler ve yöneticiler ise efendidirler.”[1415]

22440. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Şunu bilin ki muttakiler, hem dünyanın geçici faydalarını, hem de bir müddet sonra gelecek olan ahiretin faydalarını elde ettiler. Onlar dünya ehlinin dünyadaki nimetlerine ortak oldular, fakat dünya ehli onların ahiretteki nimetlerine ortak olamadılar.”[1416]

22441. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet, takva sahiplerinin gelinleridir.”[1417]

bak. el-Miad (3), 2988. Bölüm

 

4169. Bölüm

Takva Sahiplerinin Özellikleri

 

Kur’an :

“Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.”[1418]

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyilik değildir; lakin iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitab’a, peygamberlere iman eden; yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolda kalmışlara, yoksullara ve kölelere sevdiği halde mal veren; namaz kılan, zekât veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve takva sahipleri ancak onlardır.”[1419]

“Doğrusu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı. Onlar, geceleri az uyuyanlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi.”[1420]

“Bağışlamanız Allah’tan sakınmaya daha uygundur.”[1421]

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden haberdardır.”[1422]

Bak. Bakara, 2-5, Al-i İmran, 133-136

22442. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki gerçek zenginler takva sahipleridir. Dünyanın azlığı onları müstağni kılmıştır. Masrafları ve zahmetleri azdır. Eğer hayır ve iyiliği unutursan, sana hatırlatırlar, eğer onunla amel edersen, sana yardımcı olurlar. Şehvet ve lezzetlerini arkalarına atmışlardır, rablerine itaat etmeyi önlerine koymuşlardır. Hayır yoluna ve Allah dostlarının dostluğuna göz dikmişlerdir. Onları seviniz, onları veli edininiz ve onlara uyunuz.”[1423]

22443. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva sahipleri dünya ehlinin en az masraflısı ve sana en çok yardım edenleridir. Onları anınca sana yardım ederler. Eğer unutursan sana hatırlatırlar. Sürekli Allah’ın işini ayakta tutarlar. Şüphesiz Allah’ın dostluğu için, her türlü muhabbetten koparlar. Kendi hükümdarına (Allah’a) itaat etmek için dünyadan kaçmışlardır. Büyük bir samimiyetle aziz ve celil olan Allah’a ve onun dostluk ve sevgisine yönelmişlerdir. Asıl maksadın da o olduğunu bilmişlerdir. Çünkü onun yüce bir makamı vardır.”[1424]

22444. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri Ali (a.s) sürekli şöyle buyururdu: “Takva sahiplerinin kendileriyle tanındığı bir takım alametleri vardır: Doğruluk, emanettarlık, ahde vefa, kadınların arasına az karışmak, esirgemeden ihsanda bulunmak, güzel davranmak, çok sabretmek, kendisini aziz ve celil olan Allah’a yaklaştıracak bir ilme tabi olmak.”[1425]

22445. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva sahibinin üç nişanesi vardır: Amelde ihlas, arzunun kısalığı ve fırsatlardan isifade etmek.”[1426]

22446. Rivayete göre Hz. Ali’nin ashabından muttaki olan Hemmam adlı biri: “Ey Müminlerin Emiri bana mutta­kileri anlat. Hem öyle anlat ki, anları görür gibi ola­yım” dedi. Müminlerin Emiri: “Allah’tan sakın ve iyi amelde bulun; şüphesiz Allah muttakilerle ve ihsanda bulunanlara beraberdir.”[1427] diyerek geçiştirmek istedi. Hemmam bu sözü yeterli bulmadı. İsteğinde di­retti. Bunun üzerine Hz. Ali Allah’a hamd-u senadan ve Peygamber’e salavat gönderdikten sonra şöyle buyurdu:

“Münezzeh ve yüce olan Allah, mahlukatı yarattı; yarattığı zaman onların ita­atlerinden müstağni ve günahlarından da güvende idi. Çünkü is­yan edenin isyanı ona zarar vermediği gibi, itaat edenin ita­ati de ona fayda vermez. Aralarında geçimliklerini tak­sim etmiş, dünyadaki yerlerine yerleştirmiştir. Ama mutta­kiler fazilet sahibidirler, konuşmalarında doğrudurlar, tarzları ılımlıdır, davranışları tevazu iledir. Gözlerini Allah’ın kendilerine haram kıldığı şey­den sa­kınırlar, kulaklarını kendilerine faydalı olan ilme vakfe­derler. Huzur ve bela durumlarında halleri aynıdır, (değişiklik arzetmez.) Allah’ın onlara tayin ettiği ecel olmasaydı, ruhları göz kırpacak bir an bile olsun; azaptan korkmak, sevabı ar­zula­mak sebebiyle bedenleriyle durmazdı. Gözlerinde  yaratıcı büyük ve bundan dolayı da onun dışındakiler gözlerinde küçüktür. Cennete oranla orayı görüp nimetler içinde yaşayan ve ce­henneme oranla da orayı görüp azab çeken kimse gibidirler. Kalpleri mahzun­dur. Kötü­lüklerinden herkes emindir, bedenleri zayıf, ihtiyaçları az ve iffetlidirler. Çarçabuk geçen günlerde sab­rettiler, sonunda uzun bir rahata erdiler. Rableri onlara bu karlı alış verişi kolaylaştırmıştır. Dünya onları ister, onlar dünyayı istemezler; dünyanın esare­tinden canla­rını fidye vererek kurtulurlar.

Geceleri ayakları üzerinde durup Kur’an ayet­lerini, anlamını dü­şünerek ağır ağır (tertil üzere) okur­lar, Onunla hüzünlere dalar, dertlerinin çaresini onda bulurlar. O sırada müjdeleyen bir ayet geçtiği zaman, o sevabı elde etmeyi umarlar, şevkle ona yönelirler; (mü­kafatını) gözlerinin önünde zannederler. Korkutucu bir ayet geçtiği zaman, can kulaklarını ona verir­ler. Cehennem alevle­rinin uğultusu adeta kulaklarında yankılanmaktadır.  Onlar (rükûda) iki büklüm olurlar; alınları, elleri, dizleri ve ayak parmakla­rı ile yerlere (secdeye) kapanırlar. Böylece Allah’ın azabın­dan kurtulmayı di­lerler.

Gündüzleri ise halim, alim, iyi ve muttaki olurlar. Korku onları okçunun yonttuğu ok gibi in­celtmiştir. Onlara bakan hasta zanneder; oysa onlarda hiç bir hastalık yoktur ve “halk yanlış düşünüyor” der.

Şüphesiz onlar büyük bir iş ile meşguldürler. Az amellerine razı olmazlar, fazlasını da çok görmezler. Kendilerini itham eder, amellerinden kor­karlar. Bir kimse içlerinden birini överse, o övülmekten korkar ve “Kendimi başkalarından daha iyi bilirim, Rabbim ise beni benden daha iyi bilir” der. “Allah’ım söyledikleri sözlerden beni sorumlu tutma, beni zannet­tiklerinden daha üstün kıl, onların bilmedikleri suçla­rımı da bağışla” diye söylenirler.

Onlardan birinin alametleri; senin onu dini işlerde güçlü, uzak görüşlülükte yumuşak, imanda şeksiz şüphesiz, ilimde hırslı, bilgisi hilimle içiçe, zenginlikte ka­naatkar, ibadetinde huşu içinde, fakirlikte muhteşem, zor­lukta sabırlı, helal peşinde, hidayette neşat, ta­mahtan kurtulmuş ve salih amel işlediği halde korku içinde yaşayan biri olarak görmendir. Gündüz ak­şama kadar düşüncesi şükür, gece sabaha kadar işi zikirdir. Korkuyla geceler, ne­şeyle sabahlar, gaflete düşmekten çekinerek korkar, rahmet ve fazilete nail olduğundan sevinir. Nefsi, onu istemediği bir şeye zorlarsa, sevip istediğini ona vermez. Sevdiği şey, zevali olmayan nimettir. Sakındığı, baki olmayan (geçici) şeylerdir. Hilmini ilimle, sö­zünü amelle birleştirip pekiştirmiştir. Onu emeli yakın, hatası az, kalbi huşu içinde, nefsi kanaatkar, yemesi az, işi kolay, dini korunmuş, şehveti ölmüş, öf­kesi yenilmiş, hayır umulan, şerrinden emin olunan biri olarak görürsün.

Eğer, gafiller içinde de olsa, zikreden­lerden yazılır; zikredenlerin içinde olsa, gafillerden sa­yılmaz. Zulmedeni bağışlar, kendisine vermeyene ve­rir. Kendisine gelmeyi kesene gider, kötü sözden uzak, sözü yumuşak, kötü olarak kınanacak işi yok, iyiliği her an mevcuttur. Hayrı (insanlara) yönelmiş, şerri (insanlardan) yüz çevirmiştir.

Zor işlerde vakarlıdır, tatsız iş­lerde sabırlıdır, rahatlıkta ise şükredenlerdendir. Kendisine buğz edene zulmetmez, birini sevdiğinden günaha girmez. Aleyhine şahadet edilmeden hakkı itiraf eder, emaneti zayi etmez, söy­leneni unutmaz, kimseye lakap takmaz, komşusuna za­rar vermez, başkalarının musibetine sevinmez, batıla girmez, haktan ayrılmaz. Susarsa sustuğuna üzülmez, güldü­ğünde se­sini yükseltmez. (Dostları tarafından) isyan ve zulme uğradığı za­man, Allah kendisine yapılanı cezalandırıncaya kadar sabreder (onu Allah’a havale eder.)

Kendisini zorluğa salar, oysa insanlar ondan ra­hattadır. Kendisini ahireti için yorar, insanları ise rahata erdirir. Bir kimseden uzaklaşması, temizliğin­den ve zühdündendir. Bir kimseye yaklaşması, yumu­şaklığı ve acımasındandır. Uzaklaşması büyüklükten ve kibirden; yaklaşması da hile ve tuzaktan değil­dir.

Ravi diyor ki: “Söz buraya geldiğinde Hemmam feryad edip düştü ve hemen oracıkta can verdi. Bunun üzerine Ali (a.s) şöyle buyurdu:

“Vallahi ben de bunun olmasından korkuyordum.”Sonra ekledi: “Yerinde, tam ve olgun öğütler, ehline işte böyle tesir etmeli, değil mi?”

Birisi ona: “Öyleyse sana neden böyle tesir etmedi ey Müminlerin Emiri?”dedi. O da şöyle buyurdu:

“Yazıklar olsun sana. Her ecel için aşamaya­cağı bir vakit ve geçemeyeceği bir sebep vardır! Dur, sakın bu­nun gibi bir şeyi bir daha söyleme! Bu, şeytanın senin dilinle söylediği bir sözdü!” dedi.”[1428]

bak. ed-Din, 1319. Bölüm, el-İman, 291-297. Bölümler

 

4170. Bölüm

Takvaya Sebep Olan Şey

 

Kur’an :

“Bu, dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye buyurmaktadır.”[1429]

“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, takva sahibi olasınız diye, size de farz kılındı.”[1430]

Bak. Bakara, 63, A’raf, 63

22447. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva dinin meyvesi ve yakinin nişanesidir.”[1431]

22448. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul sakıncası olmayan bir şeyi sakıncalı olan bir şeye düşeceği korkusuyla terk etmedikçe, takva sahiplerinin derecesine ulaşamaz.”[1432]

22449. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takva sahipleri şüpheye düşme korkusuyla sakınmaması gereken şeyler hususunda bile Allah’tan sakınan kimselerdir.”[1433]

22450. Resulullah (s.a.a) Ebuzer’e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! İnsanın nefsini hesaba çekmesi, nereden içtiğini,- nereden yediğini ve nereden giyindiğini hesaba çekmesi ve neticede bunların helal yoldan mı veya haram yoldan mı olduğunu bilmedikçe oratağını hesaba çekmesinden daha şiddetli olmadıkça takva sahiplerinden sayılmaz.”[1434]

22451. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herşeyin bir madeni vardır, takvanın madeni ise ariflerin  (Allah’ı tanıyanların) kalbidir.”[1435]

22452. İmam Ali (a.s), şu duayı çok okurdu: “Hükmedilen bir kul olarak, nefsime zulmederek sabahladım. Allah’ım benim üzerimde hüccetin var; benim sana karşı bir hüccetim yok. Ancak bana verdiğini almaya, beni koruduğundan korunmaya güç yetirebiliyorum.”[1436]

bak. 200. Konu, er-Riyazet, 256, eş-Şehadet, el-İsmet 275. Bölüm, el-İman, 287. Bölüm, ez-Zuhd, 1618. Bölüm

 

4171. Bölüm

Takvaya Engel Olan Şey

 

22453. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya bağlanmış bir kalpte takvanın yer etmesi haramdır.”[1437]

22454. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanların yüzünden sakınmazsa Allah’tan da sakınmaz.”[1438]

22455. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki dilini tutmadıkça hiç kimseye takvanın fayda verdiğini bilmiyorum.”[1439]

22456. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim düşmanlık ederse şüphesiz Allah’tan sakınamaz.”[1440]

bak. el-Hikmet, 924, 925, el-İman, 286. Bölüm, et-Tema’, 2420. Bölüm, el-Heva, 4044. Bölüm, ez-Zuhd, 1619. Bölüm

 

4172. Bölüm

Takva Hakkı

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Allah’tan, sakınılması gerektiği gibi sakının ve sizler ancak Müslüman olarak can verin.”[1441]

22457. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan hakkıyla korkunuz. Yani O’na itaat edilmeli, isyan edilmemeli, sürekli zikredilmeli ve unutulmamalıdır.”[1442]

22458. İmam Sadık (a.s) kendisine, “Allah’tan hakkıyla sakınınız” ayeti sorulunca şöyle buyurmuştur: “Gerçek takva) Allah’a itaat edilmesi isyan edilmemesi, sürekli Allah’ın zikredilmesi, asla unutulmaması, teşekkür edilmesi ve nankörlük edilmemesidir.”[1443]

22459. Ebu Basir şöyle buyurmuştur: “İmam Sadık’a (a.s) “Allah’tan hakkıyla sakınınız” ayetini sordum şöyle buyurdu: “Bu ayet neshedilmiştir.”Ben şöyle arzettim: “Bu ayetin nasihi nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’tan gücünüz yettiğince sakının.”[1444]

22460. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’tan hakkıyla korkun, rızayetini elde etmek yolunda çalışın ve sizleri uyardığı elim azabından sakının[1445]

22461. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ilahi takva sürekli olarak kendisini geçmiş ve gelecek ümmetlere sunmuştur. Zira Allah yarın başlattığı şeyi iade ettiği ve verdiği şeyi geri aldığında insanlar takvaya ihtiyaç duyarlar Takvayı hakkıyla yüklenenler ne de azdır.”[1446]

22462. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Size Allah’tan korkmayı tavsiye ediyorum. Çünkü takva Allah’ın sizin üzerinizdeki hakkıdır...Takva; yarın duyacakları ihtiyaçları sebebiyle geçip gitmiş ve kalmış milletler için sürekli kendini takdim etmiştir. O gün Allah her şeyi ilk haline döndürecek, verdiğini alacak ve verdiklerinin de hesabını soracaktır. Takvayı kabullenmiş ve onu gereği gibi yüklenmiş kimseler ne kadar da azdır! İşte bunlar sayıca azdırla.[1447]

22463. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Kollarını sıvayan, kendini ilgi ve bağlardan soyutlayan, çaba gösteren, çabuk davranan, var olan süresinde boş durmayan, korkarak yola koyulan, gitmekte olduğu hedefine ve dönüş yeri olan yere doğru bakan kimse gibi Allah’tan sakının.”[1448]

22464. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Allah’tan gönlünü O’na veren, düşüncesiyle bedenini korku saran, gece namazla­rıyla uykusuz kalan, geceyi ümitle, gündüzleri de su­suzlukla geçiren akıllı kişinin korktuğu gibi kor­kun. Zühd ile şehvetlerini öldürmüştür.”[1449]

22465. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: O halde Allah’tan o kimse gibi korkun ki, duydu ve boyun eğdi, günah işledi ve itiraf etti, korktu ve amel etti, sa­kındı ve itaate koştu, yakin etti ve iyiliğe yöneldi, ibret verildi ve ibret aldı.[1450]

22466. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’tan o kimse gibi korkun ki, yakin etti ve iyiliğe yöneldi, ibret verildi ve ibret aldı, korkutuldu ve korktu, günahtan men edildi ve men oldu, basiret verildi ve basiretli kılındı, cezadan korktu ve hesap günü için amel etti.”[1451]

22467. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Allah’tan kalbi fikir ve düşünceyle meşgul olan, dili Allah’ı zikir ile hareket eden ve Allah korkusunu güvende olmak için önceden gönderen kimse gibi (Allah’tan) korkun[1452]

 

4173. Bölüm

Takvanın Anlamı

 

22468. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva (Allah’a isyandan) sakınmaktır.”[1453]

22469. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsmet ( günahtan korunma) takvaya bağlıdır.”[1454]

22470. İmam Sadık (a.s) kendisine, takvanın anlamı sorulunca şöyle buyurmuştur: “Takva Allah’ın sana emrettiği yerde yok olmaman ve Allah’ın seni sakındırdığı yerde de hazır bulunmamandır.”[1455]

22471. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva insanın kendisini günaha sürüklediği her şeyden sakınmasıdır.”[1456]

22472. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvalı kimse günahlardan sakınan kimsedir.”[1457]

22473. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvanın esası şehveti terk etmektir.”[1458]

22474. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim şehvetine musallat olursa, takvalıdır.”[1459]

22475. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva sahiplerinin sakınması şehvet ve lezzetlerin varlığında ortaya çıkar.”[1460]

22476. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvanın esası dünyayı terk etmektir.”[1461]

22477. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva imanın temelidir.”[1462]

22478. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın onların ağlaması seni kandırmasın. Zira takva kalplerdedir.”[1463]

22479. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takvanın tümü bilmediğin şeyi öğrenmen ve bildiğin şeyle amel etmendir.”[1464]

22480. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takvanın çıkışının sonları sakınmanın girişinin başlarıdır.”[1465]

bak. 4170. Bölüm, el-Vera’, 4061. Bölüm

 

Takva ve Dereceleri Hakkında Bir Kaç Bölümde Bir Çift Söz

1-Kanun, Yüce Ahlak ve Tevhit

Hiç bir kanun iman olmaksızın gerçekleşmez iman da yüce huylar ve ahlak vesilesiyle korunur ve o ahlak da tevhit vasıtasıyla icra garantisini elde eder. O halde tevhit, insanın saadet ağacının köklerini geliştirir, yüce ahlakın dal ve yapraklarını onda büyütür ve temiz meyvelerini toplumda yetiştiren de bu dallardır. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor. Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.[1466]Allah, Allah’a imanı köklü bir ağaca benzetmiştir ve bu ağaçtan maksadı da şüphesiz ki tevhittir. Bu ağacın meyveleri olduğunu, bu meyvelerin de her an rabbinizin izniyle yetiştiğini ve bu tevhit ağacın meyvesinin de salih amel olduğunu ve hakeza takva, iffet, marifet, cesaret, adalet, rahmet ve benzeri yüce ahlaklardan bu ağacın bir takım dalları olduğunu belirtmiştir.

Allah başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur: “Güzel sözler O’na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir.[1467] Allah bu ayette Allah’a doğru yükselme saadetini –ki bu Allah’a yakınlaşmadır-temiz söze özgün kılmıştır ve bu temiz söz de hak ve doğru olan inançtır ve o inançla uyumlu olan amel ise o inancı yukarı götüren ve yükselişine yardım edendir.

Hepinizin de bildiği gibi insan birçok ve çeşitli hayat işlerinde birbiriyle yardımlaşan bireyler topluluğu vasıtasıyla, türsel kemale ulaşabilir ve hayatında saadete –yani hayatın en büyük hedefini teşkil eden şeye-ulaşabilir. Zira bir insan tek başına bütün bu işleri yapamaz. Bu da insanı, yani bu toplumsal varlığı bir takım kanun ve kaideler yasamaya muhtaç kılmıştır. Bu vesileyle bireylerin haklarının çiğnenmesi önlenmiş, toplum bireylerinden her biri gücü oranında çalışmış, daha sonra da işlerinin sonuçlarını mübadele etmeye kalkışmış, her birisi, amelinin değeri miktarınca başkalarının amelinin neticesinden istifade etmiştir. Aynı zamanda güçlü ve muktedir bir şahsın zulüm etmesine, zayıf bireylerin haklarının çiğnenmesine ve zulme maruz kalmasına da engel olunmuştur.

Şüphesiz bu kanun ve kurallar da bu kanun ve kurallarla aynı ölçüde olan cezalar olduğu taktirde icra edilebilir. Böylece bu kanun ve kurallar kanunlardan ve hukuki ilkelerden sapanları ve insanların hakkına tecavüz edenleri tehdit etmeli, onların kötülüğünü cezalandırmalıdır. Aynı zamanda onları iyi işlere teşvik eden bir takım kanun ve kurallar da olmalıdır ve hakeza insanlar üzerinde adilane ve doğru bir hakimiyetle bu kanunların icrasını garantileyen hakim bir güç de gereklidir.

Bu arzunun gerçekleşmesi de kanunları uygulayan gücün, suçları tanıması ve suçlular üzerinde tasallutu olduğu taktirde mümkündür. Ama eğer suçu tanımaz veya bilgisizliği, ya da gafleti sebebiyle bir suç işlenirse –ki böylesi durumlar elbette çoktur-bu durumda hiç bir şey suçun gerçekleşmesine engel olamaz. Kanunlar ise kendi kendine suçu önleyecek bir ele sahip değildir. Hakeza eğer icra gücü, gerekli güçlerin yokluğu veya siyaset ve ameldeki ihmalkarlık sebebiyle güçsüz kalırsa ve sonuçta da güçlü kimseler topluma hakim olur veya suçlunun gücü icra gücünden daha çok olursa, kanunlar çiğnenir, insanların hakkına tecavüz yaygınlaşır. İnsan da –önceki konularda da defalarca dediğimiz gibi-tabiatıyla menfaatçi olduğu ve menfaatleri kendine doğru çekmek istediği için başkalarına zarar verir.

Bu musibet, sapma gücünün bizzat icra gücünde yoğunlaştığı durumda daha da büyür veya işleri yöneten kimsenin varlığında toplanması durumunda daha da korkunç bir hal alır. Bu taktirde ise insanları zayıflık ve zillete sürükler, onu adalet çizgisine çekme ve hak yola döndürmek gücünden yoksun hale düşürür. Sonuç olarak da böyle bir durumda icra gücü veya hakim şahıs istediğini yapan biri konumuna gelir, hiç bir güç de ona karşı koyamaz ve onun istediği herşey olacaktır.

İnsanlık tarihi bu zalimlerin, isyankarların halk üzerindeki acımasız zorbalıklarının kıssası ile doludur. Şu anda da dünyanın bir çok yerinde bunu aynen müşahade etmekteyiz. O halde toplumsal kanun ve kurallar, her ne kadar adil kavramlar içerse de ve ceza hükümleri her ne kadar katı olsa da kendiliğinden toplumda icra edilemez ve sapkınlıkları önleyemez. İnsan, sadece yüce insani ahlak ile zulüm ve fesadın köklerini kazıyabilir. Örneğin hakka uyma hasleti, insanlığa saygı göstermek, adalet, yücelik, hayat, acıma ve merhamet duygusunu yaygınlaştırma ve benzeri hasletler...

Dolayısıyla da kanunlarını ahlaki temellere oturtmayan gelişmiş ülkelerin, kudretini, gücünü ve adaletini görünce aldanmamak gerekir. Çünkü bu işlerin icra garantisi yoktur. Zira onlar, toplumsal düşünceye sahip bir topluluktur, onların her bireyi sadece kendi milletinin hayrını ve faydasını istemekte, halkından zarar ve ziyanı uzaklaştırmayı düşünmektedir. Onların halkının diğer zayıf milletleri köleleştirmek, onları sömürmek, ülkelerini yağmalamak, can ve namuslarını mübah görmek dışında bir hedefleri yoktur. Bu ilerleme ve terakki ise sadece geçmiş zalimlerin ve cebbarların bireylere yüklediği zorbalıkları, bunların toplumlara reva görmesidir. O halde bugünkü millet, dünkü bireyin yerini almıştır, kelimeler asıl manasından uzaklaştırılmış ve karşıt kavramlar onların yerine geçirilmiştir. Özgürlük, şerafet, adalet ve faziletten söz edilmekte, ama aşağılık, zulüm ve rezalet kastedilmektedir.

Kısaca kanun ve kurallar sadece insani yüce ahlak temelleri üzerine kurulduğu ve dayanakları bu ahlak olduğu durumda, güvende olabilir.

Bu ahlaki ilkeler ise sadece tevhide dayandığı durumda toplumun saadetini temin edebilir, insanı layık ve doğru amellere sürükleyebilir. Yani alemin –ve bu cümleden insanın-yaratıcısının tek, ebedi ve ezeli olduğuna ve hiç bir şeyin onun ilminin dışında olmadığına, hiç kimsenin ona galip gelme gücüne sahip bulunmadığına ve herşeyi en kamil düzen üzere yarattığına, bütün eşyayı onlara hiç bir ihtiyacı olmaksızın yarattığına, çok geçmeden herşeyin ona döneceğine, amellerinin hesabının görüleceğine, iyinin iyi işi sebebiyle mükafat göreceğine, kötünün ise kötü ameli sebebiyle cezalanağına, onların ise ya cennette ve nimette, ya da cehennem ve ebedi azapta olacağına iman ile mümkündür.

Açıkça görüldüğü gibi ahlak, böyle bir inanca dayandığı taktirde insana sadece amelleriyle Allah’ın rızayetini elde etmesi için çalışması kalmaktadır. Takva ve Allah’tan korkmak ise onu her türlü suçu işlemekten alıkoyan bir engeldir. Eğer ahlakın çocuğu böyle bir inancın –tevhit akidesinin-memesinden süt emmezse şüphesiz insan için hayat işlerinde, bu fani dünyanın metasından istifade etmek ve maddi hayatın lezzetlerinden lezzetlenmek dışında bir hedef kalmamaktadır. Hayatlarını dengeleyen ve toplumsal hayat kanunlarını koruyan tek şey ise toplumun dağılmasını ve bozulmasını önlemek için aralarında bir takım kanunlara bağlı kalmaları ve toplumu korumak, bu yolla diğer isteklerine ulaşmak için bir takım isteklerinden mahrum kalmaları düşüncesidir. Böyle bir insanın yegane hedefi, hayatı zamanında insanların kendisini övmesi, ölümünden sonra da adının altın satırlarla tarih sayfalarına yazılmasıdır.

Elbette halkın insanın işlerini övmesi de bir yere kadar teşvik edicidir. Ama bu konu sadece halkın haberdar olduğu önemli işlerde ortaya çıkmaktadır. Halkın haberdar olmadığı cüzi veya gizli işlerde böyle bir engel söz konusudur. Ama insanın ününün, güzel adının ve hatırasının diri kalması –genellikle bazı hususlarda etkilidir, özellikle içinde fedakarlığın olduğu bazı hususlarda etkilidir. Tıpkı vatan yolunda öldürülmek, mal bağışlamak, ülkenin ilerlemesi ve hükümet temellerini güçlenmesi için vakit harcamak ve benzeri şeyler -hem bunlara inanan hem de uhrevi hayatın boş bir inanç olduğunu bilen kimselerden ortaya çıkamaz. Zira böyle bir inanca göre öldükten ve dünyadan göçtükten sonra kendisi olmadığından artık insanların övgüsünün veya iyi adının kendisine bir faydası yoktur. Hangi akıllı insan, başkaları faydalansın diye kendisini mahrum kılar veya başkaları yaşasın diye kendini ölüme atar. Zira ona göre ölümden sonra sadece yokluk vardır, hurafe inançlarda en küçük bir iltifatla temelden yıkılmakta, yerle bir olmaktadır.

O halde açıklığa kavuştuğu gibi bu etkenlerden hiç biri tevhidin yerini tutamaz ve insanı günahlardan kanun ve kuralları çiğnemekten alı koyamaz. Özellikle eğer amel tabiatıyla açığa çıkmayan, özellikle açıklandığı zaman, kendisini gerektiren bir takım delillerle tam tersini ifşa eden hususlardan olursa bu durum daha da vahimleşir. Tıpkı Mısır Aziz’inin eşi ile Yusuf’un daha önce de söylediğimiz macerası gibi. Yusuf iki yolun başında yer aldı: Mısır Aziz’ine eşi hakkında hıyanette bulunmak ve Aziz nezdinde Züleyha tarafından kendisini kastettiğine dair ithama uğramak. İşte burada Hz. Yusuf’u (a.s) günahtan ve hıyanetten alıkoyan şey, hiç bir başka engel olmadığı halde sadece rabbinin makamı hakkındaki marifet ve ilmi idi.

 

2-Dini Takva Şu Üç Şeyle Hasıl Olur :

İsterseniz şöyle deyin ki münezzeh olan Allah’a bu üç yoldan biriyle ibadet edilir: Korku, ümit ve sevgi. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ahirette çetin azâb da vardır. Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.[1468] O halde imanlı şahıs, dünyanın mahiyetine teveccüh etmelidir ve dünya metasının bir kandırıcı olduğunu, susuz insanın sandığı çöldeki bir serap gibi olduğunu, ama yakınlaştıkça ondan hiç bir şeyin kalmadığını bilmelidir. O dünyayı, hayat işlerinin hedefi kılmamalı ve bu dünyanın ardından başka bir alemin de olduğuna inanmalıdır. Orada insan amellerinin neticesine ulaşacak ve bu sonuç ya kötü işleri karşısında göreceği acı azap, ya da iyi ve layık amelleri karşısında göreceği ilahi mağfirettir. Dolayısıyla da o azaptan korkmalı ve o mağfirete ümit bağlamalıdır. Ayrıca Allah’ın hoşnutluğu da vardır ve insan Allah’ın hoşnutluğunu kendi hoşnutluğuna tercih etmelidir.

Elbette insanlar, bu üç yoldan birini tercih noktasında farklıdırlar. Çoğunluğu teşkil eden bazısına korku galiptir, Allah’ın zalimlere, isyankarlara ve günahkarlara vaad ettiği azabı düşününce içlerindeki korku artar, bedenleri daha çok titrer bu esas üzere Allah’ın azabının korkusundan ibadetine doğru yönelir.

Diğer bazısının ise tamah ve ümidi daha çoktur. Allah’ın vaadlerine, sevaplarına ve salih kulları için hazırladığı derecelere teveccüh ettiklerinde ümit ve tamahları daha da artmakta, Allah’ın rahmet ve mağfiretine tamahlanarak, takvalarını artırmaya çalışmakta, salih amele daha çok bağlılık göstermektedirler.

Üçüncü grup ise, Allah’ı tanıyan ve ilahi makama arif olan kimselerdir. Allah’a ne cezasının korkusundan ibadet ederler, ne de sevap ümidiyle, aksine ona ibadete layık olduğu hasebiyle ibadet ederler. Çünkü Allah’ı güzel isimlerin ve üstün sıfatların sahibi olarak tanımışlardır ve Allah’ı rableri, faydalarının maliki, kendilerinin ve başkalarının iradesinin hakimi bilmektedirler. İşleri yöneten sadece odur, onlar sadece Allah’ın kullarıdırlar. Kulun rabbine ibadetten hoşnutluğunu, kendi hoşnutluğundan öne geçirmesinden başka bir görevi yoktur. Bu yüzden Allah’a ibadet eder, yaptıkları her işte ve terk ettikleri her hususta onun rızayetini talep ederler. Onlar ne azaba teveccüh eder, ne de korkudan ibadete yönelirler. Onlar azaba teveccüh etmez ve korkudan ibadete yönelmezler. Hakeza tamah ile de ibadet etmez ve mükafata iltifat etmezler. Gerçi Allah’ın azabından korkar ve rahmetini ümit ederler. Müminlerin Emiri bu konuya işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Ben sana ateşinin korkusundan veya cennetine tamahlanarak ibadet etmiyorum. Aksine seni badete layık buldum ve bu yüzden sana ibadet ediyorum.”

Bu grup bütün isteklerini ve çeşitli arzularını Allah’ın hoşnutluğuna yönelttiklerini ve amellerini tümüyle rablerine ibadet olan tek bir hedefe doğrulttukları sebebiyle kalplerinde ilahi muhabbet zuhur eder. Çünkü bunlar Allah’ı, kendilerine tanıttığı şekilde tanımışlardır. Allah ise kendini güzel isimle adlandırmış, zatını her türlü güzel sıfatla nitelendirmiştir. İnsanın özelliklerinden biri de güzelliğe cezbolmasıdır. Hele bu bir de mutlak güzellik olursa! Allah şöyle buyurmaktadır: “İşte Rabbiniz Allah O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır[1469] ve hakeza şöyle buyurmuştur.”Yarattığı her şeyi güzel yaratan...”[1470] Burada yaratılışın güzellik esasınca döndüğünü ve bu yaratılış ve güzelliğin birbiriyle bağlı olduğunu, her birinin diğerinin örneği olduğunu ifade edilmektedir. Bir çok ayetlerde de hatırlatıldığı üzere Allah’ın yarattığı herşey onun varlığının nişanesidir. Gökte ve yerde olan herşeyde akıl sahipleri için bir nişane vardır. O halde varlık aleminde Allah-u Teala’nın varlığına delalet etmeyen, onun cemal ve celalini ifade etmeyen hiç bir şey yoktur. Dolayısıyla eşya ve varlıklar sahip oldukları yaratılış türü ve güzellikleriyle Allah’ın sonsuz cemalinin nişanesidir ve Allah’a bitmeyen güzelliği sebebiyle hamdederler. Kendilerinde var olan çeşitli eksiklikler sebebiyle de Allah’ın mutlak zenginliğinin göstergesidirler. Onlar mukaddes ve yüce Allah’ı tesbih ve tenzih ederler. Allah nitekim şöyle buyurmuştur: “O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur.[1471] O halde halkın bu grubu varlıkları tanıma hususunda rablerinin kendilerine gösterdiği ve onları kendilerine tanıttığı yoldan giderler. O yol da şudur ki varlıklar Allah’ın nişaneleridir. Hakkın cemal ve celal sıfatlarının birer alametidir. Varlıkların kendiliğinden bir asalet ve özgürlüğü yoktur. Sadece kendi güzellikleriyle kendileri dışındaki sonsuz güzelliği tecelli ettiren bir ayna konumundadırlar. Onlar fakirlik ve yoksulluklarıyla kendilerini ihata eden mutlak zenginlik sahibini göstermektedirler. Sahip oldukları horluk ve düşüklükle üstlerindeki yüce Allah’ın izzet ve kibiryasını beyan etmektedirler. Bu bakışla varlık alemine bakan kimsenin çok geçmeden ruhu izzet ve azamet dergahına cezb olacak, kalbi ilahi muhabbet ve aşkla dolacak, kendisini ve herşeyi unutacak, nefsani arzuları ve istekleri içinden temizleyecektir. Sonuçta bu kimse kalbini içinde Allah’tan başka hiç bir şeyin olmadığı selim bir kalbe dönüştürecektir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “İman edenlerin Allah’ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir.”[1472]

Bu delil üzere bu yolu arayanlar diğer iki yolu yani korkudan ibadet ve ümit ve tamah üzere ibadet yolunu şirkten uzak bir yol olarak görmemektedirler. Zira korkudan Allah’a tapan kimse hakikatte kendilerinden azabı uzaklaştırmak için ona sarılmaktadırlar. Tıpkı tamah ve sevap üzere Allah’a ibadet eden kimseler gibi. Zira bunlar da hakikatte onu nimet ve yüceliğe ulaşma vesilesi kılmaktadırlar. Eğer Allah’a ibadet etmeksizin hedeflerine ulaşabilselerdi, Allah’a ibadet etmez, onu tanımazlardı. Nitekim daha önce de İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştik: “Din muhabbetten başka bir şey midir?” Başka bir hadiste ise şöyle yer almıştır: “Ben Allah’a aşk ve muhabbet üzere ibadet ediyorum. Bu makam temiz insanlardan başka hiç kimsenin ulaşamadığı gizli bir makamdır...”Allah’a aşk ve sevgi duyanları temizler olarak adlandırmasının sebebi de onların nefsani heva ve heveslerden ve maddi isteklerden uzak olmalarıdır. O halde ibadette ihlas, sadece sevgi ve aşk ile kemale erer.

 

3-Muhabbet Nasıl İhlasa Sebep Olur?

Allah-u Teala’ya azap korkusundan ibadet etmek, insanı bir takım şeyleri terk etmeye zorlamaktadır. Yani ahirette kurtuluş için zühde ve dünyaya rağbet göstermemeye. O halde zahidin işi, haram olan şeylerden veya haram anlamını taşıyan işlerden, yani vacipleri terk etmekten uzak durmasıdır. Allah’a sevap ve mükafat üzere ibadet etmek de insanı bir takım amellere zorlamaktadır. Yani dünyada, cennet ve ahiret nimetlerine ulaşmak için bir takım salih amellerle ibadet etmeye zorlamaktadır. O halde abid olan kimsenin işi de farzları veya farz anlamını taşıyan şeyleri, yani haramı terk etmeyi gerçekleştirmektir. Bu her iki yolda hakikatte insanı din için ihlasa sürüklemektir, dinin Rabbi için ihlasa değil. Ama münezzeh olan Allah’ın sevgisi kalbi, Allah’tan başkasına örneğin evlat, eş, mal, servet, makam gibi bağlılıktan hatta insanın kendisini lezzetler ve nefsani arzulardan koparıp almakta, temizlemektedir. Kalbi sadece Allah’a, din, Peygamber ve bir şekilde Allah’la irtibatı olan bir şeye özgü kılmaktadır. Zira bir şeyi sevmek, onun etkilerini de sevmeyi gerektirir. O halde böyle bir insan, işler arasında sadece Allah’ın sevdiği işleri sever ve düşman olduğu işlere düşman kesilir. Allah’ın hoşnutluğu ile ve Allah’ın hoşnutluğu için hoşnut olur. Allah’ın gazabı için gazaplanır. Bu sevgi, insan için amel yolunu aydınlatan bir nurdur. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu…[1473] Bu muhabbet, onu iyiliklere ve salih amellere hidayet ettiren ruhtur. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Katından bir ruh ile onları desteklemiştir.”[1474]

Böyle bir insandan güzellik dışında bir şeyin çıkmamasının ve her türlü hoş olmayan işten uzak durmasının hikmeti de işte budur. Alemdeki varlıklardan herhangi birine ve alemde ortaya çıkan olaylardan birine önemli olsun veya olmasın, az veya çok baktığı zaman onu sevmekte ve güzelliğini görmektedir. Zira onları salt nişaneler olarak görmektedir ve bu nişaneleri de her türlü çirkinlikten ve kötü işlerden uzak ve bu eşyaların ardında olan mutlak güzellik ve cemalın, tecelli ettirdiğini bilmektedir.

Bu sebeple böyle bir insan rabbinin nimetlerinden sevinç içindedir. Bu sevincinde hiç bir hüzün yoktur. Hiç bir dert ve hüznün olmadığı lezzetler içindedir. İçinde hiç bir korku ve endişenin olmadığı güvenlik içinde yüzmektedir. Çünkü kötü etkiler, insanın kötülüğünü derk ettiği ve şer ve kötülüğü gördüğü zaman ortaya çıkar. Güzellikten başka bir şey görmeyen ve olayları da kendi rızayeti ve kalbinin meramıyla örtüşme içinde gören bir insanın, hüzün korku, kötü görülen ve kendisine eziyet eden herhangi bir şeyi görmesi söz konusu değildir. Aksine münezzeh olan Allah’tan başka hiçkimsenin bilmediği bir sevinç içindedir. Bu da sıradan nefislerin derkedebileceği ve künhüne varabileceği bir aşama değildir. Sıradan insanlar sadece nakıs düşünceleriyle belli bir şekilde onu idrak edebilirler.

İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allah’a iman etmiş ve O’na karşı gelmekten sakınmışlardır[1475] gibi ayetler bu manaya işaret etmektedir. Hakeza şöyle buyurmuştur: “İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırma-yanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”[1476]

Bunlar Allah’a yakınlaştırılmış olan kimselerdir. Zira onlar ile rableri arasına hiç bir hissedilir,  vehmedilir şeyler, nefsani arzular ve şeytani vesveseler engel olamaz. Çünkü gördükleri herşey, Allah-u Teala’yı aşikar kılmaktadır, örten bir perde değildir! Bu yüzden de Allah onlara ilmi yakini vermiş, kendisi ile onlar arasındaki perdeyi kenara çekerek, nezdindeki maddi kör gözlerden gizli olan hakikatleri onlar için aşikar kılmıştır. Allah-u Teala bu anlama işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Ama iyilerin defteri yüksek katlardadır. O yüksek katların ne olduğunu sen bilir misin? O, gözde meleklerin gördüğü, yazılı bir Kitaptır.[1477] Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin, eğer kesin olarak bir bilseniz, and olsun ki, cehennemi görürdünüz.”[1478]

Bu konuda bu kitabın altıncı cildinde “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın”[1479] ayetinin tefsirinde gerekli açıklamayı yapmış bulunmaktayız.

Özetle bu grup hakikatte Allah’a tevekkül eden, işlerini Allah’a havale eden, Allah’ın kaza ve kaderinden hoşnut olan, emrine teslim olan kimselerdir. Zira onlar iyilikten başka bir şey görmemiş, güzellikten başka bir şey müşahade etmemişlerdir. Bu anlam da, bu tevhidi inançla uyumlu olan yüce ahlaki ilkelerin ve üstün melekelerin ruhlarında kökleşmesine ve neticede de amellerinde ihlas sahibi oldukları gibi ahlaklarında da ihlas sahibi olmalarına sebep olmuştur. Allah için din ihlasının anlamı da budur. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “O diridir, O’ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O’na has kılarak O’na yalvarın.”[1480]

 

4-Kulun Allah Vesilesiyle Halis Olması

İşte bu da kulun deruni ihlasını Allah’a mensup bilmesi anlamındadır. Zira kul kendisinde gördüğü herşeyi Allah’tan bilmektedir, O’nu herşeyin maliki saymaktadır, Allah’ın mülkiyetine çıkardığı herşeyin gerçek maliki Allah’tır. O halde eğer kul dinini –veya deyiniz ki kendisini-Allah için halis kılarsa, bu hakikatte onu kendisine halis kılan Allah’tır.

Burada varolan bir nükte de münezzeh olan Allah’ın bazı kullarını doğru bir fıtrat ve mutedil bir yaratılışla icat etmiş olmasıdır. Bu delil sebebiyle de bu grup baştan keskin zihinleri,doğru algılayışları, temiz ruhları ve selim kalpleriyle yetişmişlerdir. Fıtrat sefası ve nefsin selametiyle de ihlas nimetine ulaşmışlardır. Oysa diğerleri büyük bir çaba ve gayretle buna ulaşmaktadırlar. Hatta onların ulaştığı ihlas bundan daha da yücedir. Zira derunları engelleyici her türlü pisliklerden temizlenmiştir. Zahiren Kur’an örfünde Allah’ın ihlas sahibi olarak nitelendirdiği kimseler de bunlardır.

Bunlar peygamberler ve masum imamlardır. Kur’an-ı Kerim açık bir şekilde Allah’ın bu grubu seçtiğini, kendisi için topladığını ve kendisi için halis kıldığını beyan etmektedir ve şöyle buyurmaktadır: “Bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik.”[1481]

Hakeza şöyle buyurmuşitur: “O, sizi seçmiş ve dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır.”[1482]

Allah bu gruba öyle bir ilim ve marifet vermiştir ki onları her türlü günah işlemekten ve isyana bulaşmaktan alı koymaktadır. Bu marifet ve ilim sayesinde küçük veya büyük her türlü günahın ortaya çıkışı mümkün olmamaktadır. İsmet ve adalet melekesinin farkı da budur. Zira her ikisi de günah ve masiyetin meydana gelmesine engel olmaktadır. Ama şahıstaki ismet varlığı, artık masiyetin ve günahın ortaya çıkışını imkansız kılmaktadır. Aksine adalet melekesi bu işi imkansız kılmamaktadır.

Önceden de dediğimiz gibi bu grubun özelliklerinden biri de rableri hakkında başkalarının sahip olmadığı bir marifete sahip olmalarıdır. Münezzeh olan Allah bu manayı tekit ederek şöyle buyurmuştur: “Allah onların vasıflandırmalarından münezzehtir. Allah’ın içten bağlı kulları bunların dışındadır.”[1483] Daha önce de dediğimiz gibi ilahi sevgi bu grubun sadece Allah’ın istediği şeyi istemesine ve Allah’a isyana yüz çevirmelerine sebep olmaktadır. Allah bu konuyu sözünün bir kaç yerinde iblisin sözünden naklen beyan etmiştir. Tıpkı şu ayet gibi: “İblis: “Senin kudretine and olsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım” dedi.”[1484]

İsmetin ilim zümresinden olduğunun delillerinden biri de Peygambere hitap eden şu ayettir. “Eğer sana Allah’ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmağa çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitab ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın sana olan nimeti büyüktür.”[1485] Biz Nisa suresinin tefsirinde de bu ayetin açıklanmasını geniş bir şekilde yapmış bulunmaktayız. Hakeza Allah-u Teala Yusuf’un dilinden de şöyle buyurmaktadır: Yusuf: “Rabbim! Hapis benim için, bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve bilmeyenlerden olu-rum.”dedi.”[1486]

İsmetin ilim ve marifet türünden bir şey olduğu konusu bir kaç nüktede açıklığa kavuşmaktadır. Evvela bu ilmin diğer marifetlerle farklılığı ameli etkilerinin yani insanı uygun olmayan işlerden alıkoymasının ve uygun olan işlere teşvik etmesinin sürekli sapmaz ve kesin bir tesir oluşudur. Diğer ilim ve marifetler ise bunun aksinedir. Yani bu, tesirlerinin ekseriyetini ve sürekli olmayışını ifade etmektedir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile küfrettiler.”[1487] Hakeza başka bir ayete ise şöyle buyurmuştur: “Heva ve hevesini ilah edinen ve bilgisi olduğu halde Allah’ın şaşırttığı kimseyi gördün mü?”[1488] Hakeza başka bir ayete ise şöyle buyurmuştur: “Ancak, kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlikten ayrılığa düştüler.” [1489]

Hakeza buna Allah-u Teala’nın şu sözü de delalet etmektedir: “Allah, Allah’ın halis kulları dışında nitelendirenlerin nitelendirdiği şeylerden münezzehtir.”Zira halis olanlar yani peygamberler ve imamlar Allah-u Teala’nın sıfat ve isimleri ilgili marifetleri bizlere beyan ettikleri halde ve biz de Kur’an yoluyla bu ilim ve marifetleri elde etmemize rağmen bu ayeti şerife Allah’ı bizim onun hakkında yaptığımız nitelendirmelerden münezzeh kabul etmektedir. Ama bu ihlas sahibi kimselerin nitelendirmelerini doğru saymaktadır. Bu da onların ilim ve marifetinin bizim ilim ve marifetimizden başka oluşunu ifade etmetkedir. Gerçi bir açıdan her iki ilmin de taalluk ettiği şey birdir.

İkinci nükte de şudur ki bu ilim ve marifet yani ismet melekesi insanı iradi fillerinde özgür olmaktan alıkoymamaktadır. Ve onu icbara, mecburiyet ve çaresizliğe sürüklememektedir. İlim ve marifet özgür iradenin temellerinden biri olduğu halde nasıl böyle bir etkiye sahip olabilsin ki? Hatta ilim ve marifet gücü irade diye bir gücün ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Örneğin esenlik dileyen bir kimse, sıhhat ve selamet dileyen bir kimse falan sıvının hemen öldüren bir zehir olduğuna yakın ederse kesinlikle kendi iradesiyle onu içmekten sakınacaktır. Bir fiilin faili de cebir ve mecburiyetin yapma veya terketme taraflarından birini imkan haletinden imkansızlık haline dönüştürmesiyle mecbur olmaktadır.

Bu konunun şahidi de şu ayeti şerifedir. “...bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Allah’ın kullarından dilediğini eriştirdiği yoludur. Şirk koşarlarsa amelleri boşa çıkar.”[1490] Bu ayette onların (peygamberlerin) Allah’a şirk koşabildikleri halde ilahi hidayetin onlara engel olduğunu beyan etmektedir. Bu dediğimiz şeylerin başka bir delili de şu ayettir. “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun.”[1491] Ve bu konuda benzeri bir çok ayetler vardır.

O halde masum insan kendi iradesiyle günahtan uzak durmaktadır. Onların günahlardan uzak duruşunun ismet ve Allah’ın korumasına isnat edilmesi, masum olmayan insanların günahlardan uzak durmasının ilahi başarıya isnadı gibidir.

Bu konunun, peygamberlerin ve imamların ismetinin Ruh’ul Kudus’ün teyidiyle gerçekleştiğini ifade eden haberler ve rivayetler ve Kur’ani ifadelerle bir çelişkisi yoktur. Zira Ruh’ul Kudus’e isnadı müminin iman ruhuyla teyit edilmesi gibidir. Sapıklığın ve delaletin şeytana ve şeytani vesveselere isnadı gibidir. Bu isnatlardan hiç birisi fiilin irade ve ihtiyar sahibi bir failden ortaya çıkmış bir fiil olma haletinden çıkmasına sebep olmamaktadır. Bu konuya dikkat edin.

Evet bir grup ise şöyle diyor: “Münezzeh olan Allah insanı günahtan korumaktadır ama irade ve ihtiyarını ortadan kaldırmakla değil, sebepler ve etkilerle savaşarak ve onlara üstün gelerek bu işi yapmaktadır. Örneğin bir irade yaratarak veya bir melek göndererek şahsın iradesine karşı koymaktadır ve onun iradesinin etkilenmesine engel olmaktadır veya onun yolunu değiştirmekte ve  kastettiği şeye ters bir hedefe yönlendirmektedir. Tıpkı zayıf bir insanı istediği gibi davranmaktan alıkoyan güçlü bir insan gibi.

Gerçi bu gruptan bazısı cebirye mezhebine girer, ama bu görüşün tüm takipçileri arasında ortak olan bu ve benzeri görüşlerin dayandığı temel ilke varlıkların yaratıcıya ihtiyacının sadece vücuda gelmesinde olduğu, vücuda geldikten sonra kendi bekaları için artık Allah’a ihtiyaçları olmadığı inancıdır. Zira münezzeh olan Allah da diğer sebeplerin yanısıra bir sebeptir. Ama Allah daha güçlü olduğu için varlıkların beka haletinde de istediği bir tasarrufta bulunabilir, engelleyebilir veya özgür bırakabilir, diriltebilir ve öldürebilir. Afiyet verebilir veya hasta kılabilir. Rızkını genişletebilir ve daraltabilir. Ve benzeri işler... Örneğin eğer bir kulu kötülükten alıkoymak isterse bir melek yaratarak onunla tabiatının gerektirdiği hususunda savaşır, iradesini kötülük yönünden hayır yönüne değiştirir. Veya bir kulu da sapıklığa layık olduğuı için saptırırsa iblisi ona musallat eder iblis de onu iyiliklerden kötülüğe yöneltir. Ve bu tasarruflar da icbar ve zorlamaya varacak ölçüde bir tasarruf değildir.

Vicdani müşahadelerimiz de bu görüşü reddetmektedir. Zira iyi veya kötü yaptığımız işlerde açıkça müşahade ettiğimiz gibi bize aykırı olan, bizimle çekişen ve bize galip gelen başka bir sebep mevcut değildir. Varolan tek şey nefsimizdir ve şuur ve bilinçle irtibat halinde olan bir irade üzere ve bu ikisi de (bilinç ve irade) nefisle irtibat olduğu halde amellerini yapmaktadır. Nefsimizin dışında olduğunu akli ve nakli delillerin de isbat ettiği melek ve şeytan insandan sonra yer alan etkenlerdir yanısıra değil.

Ayrıca tevhidi marifetler, Kur’an ve tevhidi ifade eden tüm öğretiler bu görüşü tümüyle reddetmektedir ki geçen konular arasında bu konuda pek çok açıklamalarda bulunduk. [1492]

 

 

4174. Bölüm

Takvanın Üsaresi

Kur’an :

“Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.”[1493]

22481. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Takvanın üsaresi “Şüphesiz Allah adaleti ve iyiliği emreder” ayetindedir.”[1494]

22482. Mecme’ul Beyan’da şöyle yer almaktadır: “Abdullah b. Mes’ud şöyle demiştir: “Bu ayet iyilik ve kötülük hakkında Allah’ın kitabında yer alan en kapsamlı ayettir... Rivayette de yer aldığına göre Osman b. Mez’un şöyle demiştir: “Resulullah (s.a.a) bizlere islamı kabul etmeyi teklif edince biz utanarak müslüman olduk. İslam kalbime yerleştiğinde bir gün resulullah düşünceye dalmışken hizmetine vardım, aniden gözlerini göğe dikti adeta bir şeyler anlatmak istiyordu. Kendine gelince o haletini sordum ve şöyle buyurdu: “Evet seninle sohbet edince aniden Cebrail’i havada gördüm bana şu ayeti nazil buyurdu: “Şüphesiz Allah adaleti ve iyiliği emreder” Peygamber bu ayeti sonuna kadar benim içime okudu işte o an İslam kalbimde kökleşti amcası Ebu Talib’in yanına gittim, konuyu ona anlattım. Ebu Talib şöyle dedi: “Ey Kureyş ailesi Muhammed’e uyunuz ki kurtuluşa eresiniz. Çünkü o sizlere sadece yüce insani hasletleri emretmektedir...

İkrime’den şöyle nekledilmektedir: Peygamber (s.a.a) bu ayeti Velid b. Muğire için okudu ve Velid şöyle dedi: “Ey kardeşimin oğlu tekrarla” Resulullah (s.a.a) ayeti tekrar okudu Velid şöyle dedi: “Bu sözün bir tatlılığı vardır ve özel bir güzelliğe sahiptir. Üstü meyve doludur altı yemyeşil ve nimet doludur. Bu beşerin sözü değildir.”[1495]

bak. el-Adl, 2547. Bölüm, eş-Şeria, 1981. Bölüm, el-İslam, 1872. Bölüm

 

4175. Bölüm

İnsanların en Takvalısı

 

22483. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan en takvalı olanı lehine ve aleyhine olan şeylerde hakkı söyleyen kimsedir.”[1496]

22484. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın farzlarıyla amel et ki insanların en takvalısı olasın.”[1497]

22485. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanların en takvalısı olmayı severse Allah’a tevekkül etmelidir.”[1498]

bak. el-Vera’, 4063. Bölüm

 

4176. Bölüm

Takva Sahiplerinin İmamı

 

Kur’an :

“Onlar: “Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap” derler.”[1499]

22486. İmam Ali (a.s) Peygamberin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Muttakilerin imamı, hidayete erenlerin gözüdür.”[1500]

22487. Resulullah (s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Müslümanların efendisi ve takva sahiplerinin imamı hoş geldin.”[1501]

22488. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Göğe götürüldüğüm zaman… Allah bana Ali hakkında üç haslet vahyetti: O müslümanların efendisi, takva sahiplerinin imamı ve yüzü, eli ve ayağı ak olanların lideridir.”[1502]

 

4177. Bölüm

Akibet Takva Sahiplerinindir

 

Kur’an :

“Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanındır.”[1503]

“Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.”[1504]

“Bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret, sonuç, takva sahiplerinindir.”[1505]

22489. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah size afiyet ve selametlik verirse ona yönelin, derde, belaya uğ­rarsanız sabredin.”[1506]

22490. İmam Ali (a.s) takva hakkında öğüt verirken şöyle buyurmuştur: (Muttakilere gelince...) “Rablerinden sakınanlar bölük bölük cennete sevk edilirler.”[1507] Onlar azaptan güvende, kınanmaktan kurtulmuş, ateşten pek uzakta, güvenli evlerde yer almış, yerlerinden hoşnut olmuşlardır. Onlar öyle kimselerdir ki işleri dünyada tertemizdir, göz­leri ağlar, dünyada huşu ile boyun eğmek ve bağışlanma dilemekle, geceleri gündüz; in­sanlardan çekinip korkmakla da gündüzleri gecedir. Allah da onlara cenneti konak kıldı, yaptıkla­rının karşılığını verdi. “Onlar buna ehil ve layık kim­se­lerdir.”[1508] Orada mülkleri devamlı, nimetleri kalıcıdır.”[1509]

Allame Tabatabai (Allah kendisinden razı olsun) İslamda toplumsal ilişkiler hakkındaki sözünün onbeşinci bölümünde şöyle buyurmaktadır:

Hak Din Sonunda Tüm Dünyaya Galip Gelecektir

 

Akibet Takva Sahiplerinindir

İnsan türü, kendisine armağan edilen fıtri yapısı sebebi ile gerçek mutluluğu ister. Bu da ancak toplumsal hayat bazında nefsine dünyevi ve uhrevi hayattan pay sağlayarak organik ve ruhi hayatının tahtına oturmasıyla gerçekleşir. Daha önce belirtildiği üzere bu, İslam’ın ve tevhit dininin ta kendisidir.

İnsanlığın, amacı doğrultusunda ilerlemesi ve kemalinin doruğuna yükselmesi sürecinde görülen sapmalara gelince, bunlar fıtratın hükmünün geçersiz oluşundan değil, uygulamadaki hatalardan kaynaklanmıştır. Yaratılışın güttüğü gaye ise, er veya geç kesinlikle gerçekleşecektir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed, Allah’ı bir bilici olarak yüzünü doğruca dine çevir, fıtrata uygun olarak dine dön ki, O insanları ona göre yarattı. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmez.” Allah demek istiyor ki, gerçi çoğu insanların fıtratları bu gerçeği özet halinde biliyor, ama insanları onu ayrıntılı ve net olarak bilmiyorlar. “Böyle yaparlar ki, kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etsinler. Haydi biraz maddi yarar sağlayıp eğlenin bakalım. Yakında sonunuzun ne olduğunu öğreneceksiniz… İnsanların elleri ile işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Allah belki dönerler diye onlara yaptıklarının bir bölümünün cezasını tattırıyor.”[1510] Bir başka ayetlerde de şöyle buyuruyor: “Allah öyle bir topluluk ortaya çıkaracak ki, Allah onları sevdiği gibi onlar da O’nu severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu davranırlar. Allah yolunda cihad ederler. Hiç kimsenin yergisinden ve kınamasından çekinmezler.”[1511] “Andolsun biz zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da yeryüzüne mutlaka salih kullarım varis olacaktır” diye yazdık.”[1512] “Sonuç, takvanındır.”[1513]

Gerek bunlar gerekse benzeri anlama gelen ayetler, bize İslam’ın tam bir üstünlük kuracağını ve dünyaya tamamen egemen olacağını haber veriyor.

Şöyle diyenlerin sözlerine kulak asma: Efendim İslam tarihte belirli bir üstünlük kurdu. Onun günleri tarih zincirinin bir halkası idi. Tarihin sonraki halkaları üzerinde belirli oranda etkili oldu. Şimdiki uygarlık farkında olarak veya olmayarak ona dayandı. Fakat bir daha tam bir üstünlük kurması, yani bütün maddeleri, şekilleri ve amaçları ile bir din hükümeti oluşturması, insan tabiatının kabul edemeyeceği ve asla kabul etmeyeceği bir ihtimaldir. Bu nitelikte bir tecrübesi hiç olmamıştır ki, dış dünyada meydana geleceğine ve insan türü üzerinde tam bir hakimiyet kuracağına güvenilsin.

Onlar öyle diyor; ama sen biliyorsun ki, bizim üzerinde konuştuğumuz anlamı ile İslam, insan türünün gayesi ve kemal noktasıdır. İnsan farkında olarak ya da olmayarak içgüdüsü ile o gayeye yönelmiştir. Birçok varlık türlerinden elde edilen kesin tecrübeler, onların varoluşları ile uyumlu gayelere yönelmiş olduklarını kendilerini bu gayelere yaratılış düzeninin sevkettiğini kanıtlıyorlar. İnsan bu yaratıkların bütününden ayrı ve kopuk değildir.

Üstelik, günümüz dünyasının insan toplumlarında geçerli olan hiç bir sistem, hiçbir yol, meydana çıkışında, varlığını sürdürmesinde ve egemenliğinde kesin bir geçmiş tecrübeye dayanmamıştır. İşte Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın şeriatları. Bunlar zamanlarında ortaya çıkmış ve insanlar arasında geçerli olmuşlardır. Brahma’nın, Buda’nın, Mani’nin ve diğer önderlerin getirdikleri sistemler de öyledir.

Demokrasi ve Komünizm gibi diğer maddi uygarlık sistemleri de böyledir. Bunların hepsi hiç bir geçmiş tecrübeye dayanmaksızın çeşitli insan toplumlarına, çeşitli uygulama biçimleri ile geçerli ve egemen olmuşlardır.

Yalnız sosyal sistemlerin ortaya çıkabilmeleri ve toplumda kökleşebilmeleri için, amaçlarına ulaşma yolunda yorgunluğa ve bıkkınlığa yenik düşmeyecek düzeyde güçlü taraftarlar, kesin kararlar ve yüce gayretler gereklidir. Zamanın insan iradesini frenleyebileceğini, gayretlerin boşa gideceğini sakın sanma. Bu bakımdan Rahmani ayetler ve idealler ile şeytani olanlar arasında fark yoktur. [1514]

bak. el-Hatime, 1002, 1003. Bölümler, el-Bihar, 36/292/70, 37

 



557. Konu

 

et-Tekiyye

Takiye

 

 

 

F Bihar, 75/393, 87. Bölüm; et-Tekiyye ve’l-Mudarat

F Vesail’uş-Şia, 11/459-498, 24-36. Bölüm; et-Tekiyye

 

 

 


bak.

F 227. Konu, es-Sırr; 159. Konu, el-Mudarat; 456. Konu, el-Kitman



 

 

4178. Bölüm

Takiyye

Kur’an :

“Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri veli (dost ve yönetici) edinmesinler; kim böyle yaparsa Allah katında bir değeri yoktur, ancak, onlardan sakınmanız hali müstesnadır. Allah sizi kendisiyle korkutur, dönüş Allah’adır.”[1515]

“Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkar edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazâb vardır; büyük azâb da onlar içindir.”[1516]

“Firavun taifesinden olup da, inandığını gizleyen bir adam dedi ki: “Rabbim Allah’tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa size Rabbinizden belgelerle gelmiştir.”[1517]

22491. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye müminin kalkanıdır. Her kimin takiyesi yoksa imanı da yoktur. (Ravi şöyle diyor: ben şöyle arzettim: “Fedan olayım! Allah Tebarek ve Teala’nın “Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna” ayeti hakkında ne diyorsunuz?” İmam şöyle buyurdu: “Takiyye bundan başka bir şey midir?” [1518]

22492. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye Allah’ın kendisiyle yaratıkları arasında (koyduğu) bir kalkandır.”[1519]

22493. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan sakının ve dininizi sakınarak koruyun ve dininizi takiyye ederek güçlendirin.”[1520]

22494. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dininiz hususunda takvalı olunuz ve onu takiyye ile gizleyiniz. Zira takiyyesi olmayan kimsenin imanı yoktur. Sizler insanlar arasında, kuşlar arasındaki bal arıları gibisiniz. Eğer kuşlar bal arısının içinde ne olduğunu bilecek olurlarsa bunların tümünü yer ve geriye hiçbir şey bırakmazlar.”[1521]

22495. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Allah kendi katında “hab” dan daha sevimli bir şeyle ibadet edilmemiştir” Ben (ravi) şöyle arzettim: “Hab nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Takiyye.”[1522]

22496. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümet dikdatör ve zorba bir hükümet olursa zahirde onlarla kaynaşın ve batında onlara muhalif olun.”[1523]

22497. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “İyilikle kötülüğü defederler” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “İyilik takiyyedir kötülük ise ifşa etmektir.”[1524]

22498. İmam Sadık (a.s) Sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu (sed) takiyyedir.” İmam daha sonraOnu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler”ayeti hakkında da şöyle buyurmuştur: “Bundan maksat da takiyyedir.”[1525]

22499. İmam Sadık (a.s) Allah-u Tealanın Sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım” ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Maksat takiyyedir. “onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler”ayeti hakkında ise şöyle buyurmuştur: “Onda bir delik açamadılar takiyye ile amel edildiği zaman ona hiç bir şey yapamazlar. Takiyye güçlü bir kaledir. Seninle Allah’ın düşmanları arasında bir gedik açamayacakları sağlam bir seddir.

Ravi şöyle diyor: “İmam’a (a.s) “Rabbimin tayin ettiği zaman gelince onu yerle bir eder” ayetini sordum, şöyle buyurdu: “Maksat aşikar olduğunda takiyyeyi ortadan kaldırmaktır. Bu esnada Allah düşmanlarından intikam alır.”[1526]

22500. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Bizleri kalbiyle seven, bizlere (takiyyeden dolayı) diliyle buğzeden bizimle birlikte cennettedir.”[1527]

22501. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin sürekli mücahittir. Çünkü batıl devletinde takiyyesi sebebiyle Allah’ın düşmanlarına karşı savaşır, hak devletinde ise kılıcı vesilesiyle!”[1528]

22502. İmam Sadık (a.s) Ebu Cafer Muhammed b. Nu’man Ehval’e yaprığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Ey İbn-i Nu’man zalim bir devlet iş başına geçince yolda yürü ve takiyye ettiğin kimseyi selam ile karşıla. Zira devlete itiraz eden kimse kendini helak eder ve öldürür. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.”[1529]

 

4179. Bölüm

Takiyyenin Caiz Olduğu Hususlar

 

22503. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye zaruretin icap ettiği her hususta geçerlidir.”[1530]

22504. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye insanın mecbur olduğu her husustadır. Zira Allah bu halette onu insana helal kılmıştır.”[1531]

22505. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye zaruret ortaya çıktığı yerdedir. Takiyye eden kimse ne zaman takiyye yapılması gerektiğini daha iyi bilir.”[1532]

22506. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Allah’ın Peygamberine nazil buyurduğu hakikati bu ordum arasında feryat edecek olsaydım ve onu Allah’ın Peygamber’inden işittiğim esasınca açık kılacak, ona davet edecek ve tefsir edecek olsaydım bu orduda (ordunun) en zayıfları ve en düşükleri dışında hiç kimse baki kalmaz ve hepsi ürker ve etrafımdan dağılırlardı. Eğer Resulullah’ın (s.a.a) bana tavsiyesi, ondan işittiklerim ve hakkımda bana emrettikleri olmasaydı şüphesiz bu işi yapardım; lakin Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kulun mecbur olduğu şeyi Allah kendisine helal ve mübah kılmıştır.”[1533]

bak. Vesail’uş Şia, 11/467, 25. Bölüm

 

4180. Bölüm

Takiyyeyi Aşmaktan Sakınmak

 

22507. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyyenin bir takım yerleri vardır. Herkim onları yerlerinden uzaklaştırırsa onu sağlamlaştırmamıştır. Takiyenin yerleri, kötü bir kavmin zahiri hüküm ve amellerinin, hak hüküm ve amellere aykırı olduğu durumlardır. Bu yerde mümine insanlar arasında takiyye üzere yaptığı her amel dinini yok etmekle sonuçlanmaması şartıyla caizdir.”[1534]

22508. İmam Rıza (a.s) kendisini görmeye gelen Şiilerinden uzak durdu ve onları huzuruna kabul etmedi. Sebebini sorduklarında da şöyle buyurmuştur: “Çünkü sizler Müminlerin Emiri’nin (a.s) şiileri olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Oysa bir çok amelleriniz bu iddianın aksinedir. Bir çok farzlarda kusur ediyorsunuz, dini kardeşlerinizin büyük haklarına riayet hususunda gevşeklik gösteriyorsunuz. Takiyyenin gerekli olmadığı yerde takiyye ediyorsunuz ve takiyye edilmesi gereken yerde de takiyye etmiyorsunuz.”[1535]

22509. Meysemi Nehrevani şöyle diyor: “Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) bana seslendi ve şöyle buyurdu: “Ey Meysem! Ben-i Ümeyye’nin soysuzu Ubeydullah b. Ziyad seni benden beri olmaya davet ettiğinde nasıl olacaksın?” Ben şöyle arzettim: “Ey Müminlerin Emiri! Allah’a yemin olsun ki asla sizden beri olmam.” İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Bu taktirde Allah’a yemin olsun ki seni öldürür ve darağacına asar.” Ben şöyle arzettim: “Sabrederim, ve bu Allah yolunda bir şey değildir.”İmam şöyle buyurdu: “Ey Meysem! Bu taktirde benimle aynı derecede olursun.”[1536]

22510. Şöyle rivayet edilmiştir: “Müseylemet’ül Kezzab iki müslümanı yakaladı ve onlardan birine şöyle dedi: “Muhammed hakkında ne diyorsun?” O da şöyle dedi: “O Allah’ın Resulüdür.”Müseylemet’ül Kezzab şöyle dedi: “Benim hakkımda ne diyorsun?” şöyle dedi: Sen de Allah’ın elçisisin.”Müseyleme onu serbest bıraktı ve diğer birine şöyle dedi: Muhammed hakkında ne diyorsun?” O şöyle dedi: “O Allah’ın Resulüdür. Müseyleme şöyle dedi: “Benim hakkımda görüşün nedir?” O şöyle dedi: “Kulağım ağır duyuyor.” Müseyleme üç defa sorusunu sordu ve o Müslüman da her defasında aynı cevabı verdi. Müseyleme onu öldürdü ve bu haber Resulullah’a ulaştığında şöyle buyurdu: “O birincisi Allah’ın ruhsatı ile hareket etmiştir. İkincisi ise hakkı aşikar kılmıştır. Ne mutlu ona.”[1537]

22511. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çok yakında bana kötü söz söylemeniz emredilecektir. Kötü söz söylerseniz sakıncası yoktur. Ayrıca sizden benden beri olduğunuzu ilan etmenizi isteyeceklerdir, boyunlarınızı uzatınız ama asla beri olduğunuzu ilan etmeyiniz. Zira ben fıtrat (tevhit ve islam) üzereyim.”[1538]

bak. Vesail’uş Şia, 11/478, 1009. Bölüm ve s. 12/13, ve s. 481/21

22512. İmam Ebu Cafer (a.s) Sa’dul Hayr’a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Eğer benim hakkımda zanlara kapılmandan korkmasaydım şüphesiz senin için gizlediğim hakikatleri aşikar kılardım. Ve gizlediğim bir takım gerçekleri sana söylerdim. Lakin ben sana karşı takiyye ediyorum ve senin baki kalmanı istiyorum. Korkması ve takiyye edilmesi gereken bir yerde hiç kimseden takiyye etmeyen kimse akıllı değildir. Hilim alimin elbisesidir. O halde asla ondan soyunma.”[1539]

 

4181. Bölüm

Takiyyenin Caiz Olmadığı Hususlar

 

22513. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takiyye gerçekte kan dökülmesini önlemek içindir. O halde takiyye kan dökmeye sebep olursa artık takiyye değildir. Allah’a yemin olsun ki eğer sizleri bizlere yardım etmeye davet ederlerse, “Biz bu işi yapmayız, aksine biz takiyye ediyoruz” dersiniz. Takiyyeyi anne ve babanızdan daha çok seveceksiniz. Kaim kıyam edince bu konuda size sormaya ihtiyaç duymaz. Size bir çok nifak ehli hususunda Allah’ın haddini cari kılar.”[1540]

22514. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) mest üzerine meshetme hususunda takiyyenin hükmünü soran Zürare’ye şöyle buyurmuştur: “Üç şey hususunda ben takiyye etmiyorum: Şarap içmek, mest üzerine meshetmek ve temettu haccı.”[1541]

bak. 4180. Bölüm, 22507, 22508. Hadisler, el-İmamet (1), 157, 158. Bölümler, el-Bid’at, 334. Bölüm, Vesail’uş Şia, 11/483, 31. Bölüm

 

 



558. Konu

 

et-Tevekkul

Tevekkül

 

 

 

F Bihar, 71/98, 63. Bölüm; et-Tevekkol ve’t-Tefviz

F Kenz'ul-Ummal, 3/100, 703, et-Tevekkol

 

 

 


bak.

F 190. Konu, er-Rıza (1); 426. Konu, et-Tefviz; 243. Konu, et-Teslim; 431. Konu, el-Keder; 443. Konu, el-Kaza (1); 283. Konu, el-Meşiyyet

F Ez-Zann, 2482 ve 2483. Bölümler; ed-Dünya, 1268. Bölüm; el-Gazve, 3049. Bölüm; el-Yakin, 4258. Bölüm



 

 

4182. Bölüm

Tevekkül

 

Kur’an :

“Allah’ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah’a güven, doğrusu Allah tevekkül edenleri sever.”[1542]

“Ölümsüz, diri olan Allah’a güven, O’nu överek tespih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.”[1543]

“Güçlü ve merhametli olan Allah’a güven.”[1544]

22515. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanın dört rüknü vardır. Aziz ve celil olan Allah’a tevekkül etmek, Allah’ın kaza ve kaderine razı olmak, Allah’ın emrine teslim olmak ve işleri Allah’a havale etmek.”[1545]

22516. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanın dört rüknü vardır: Allah’a tevekkül, işleri Allah’a havale etmek, Allah’ın kazasından hoşnut olmak, aziz ve celil olan Allah’ın emri karşısında teslimiyette bulunmak.”[1546]

22517. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkül en iyi dayanaktır.”[1547]

22518. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkül sermayedir.”[1548]

22519. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkül hikmetin kalesidir.”[1549]

22520. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül her türlü kötülükten kurtulma ve her türlü düşmandan korunma vesilesidir.”[1550]

22521. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadetin doğruluğu tevekkül iledir.”[1551]

22522. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin hakikati tevekküldedir.”[1552]

bak. el-İman, 276. Bölüm, et-Tekva, 4175. Bölüm

 

4183. Bölüm

Tevekkülün Anlamı

 

Kur’an :

“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, o’ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.”[1553]

“Allah sana bir sıkıntı verirse, o’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye kadirdir.”[1554]

“Sana fayda da zarar da veremeyecek, Allah’tan başkasına yalvarma; öyle yaparsan şüphesiz, zalimlerden olursun. Allah sana bir sıkıntı verirse, onu o’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O’nun nimetini engelleyecek yoktur. O’nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir.”[1555]

“De ki: “Allah’ın bize yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim mevlamızdır, iman edenler Allah’a güvensin.”[1556]

bak. Fatır, 2, 10, Zümer, 38, Şura, 10, Fetih, 11, Teğabün, 13, Cin, 22, En’am, 80, Ahzab, 17

22523. Cebrail kendisine Allah’ı tevekkülü soran Peygambere şöyle buyurmuştur: “Bir yaratığın sana ne zarar ne de fayda veremeyeceğini, sana engel olamayacağını bilmen ve yaratıktan ümidini kesmendir. Kul böyle olunca artık Allah’tan başka hiç kimse için çalışmaz. Ümidi ve korkusu Allah’tan başkası için olmaz. Allah’tan başka hiç kimseye tamah gözüyle bakmaz. İşte tevekkül budur.”[1557]

22524. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Tevekkül kendi gücünden beri olmak ve ilahi kaza ve kaderin getireceği şeyi beklemektir.”[1558]

22525. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Sana rızık verenin münezzeh olan Allah’tan başkası olmadığını bilmen, sana tevekkül olarak yeter.”[1559]

22526. İmam Sadık (a.s) kendisine tevekkülün tarifi hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka hiç bir şeyden korkmamandır.”[1560]

22527. Ebu Basir İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakletmiştir: “Her şeyin bir haddi ve sınırı vardır.”Ben (Ebu Basir) şöyle arzettim: “Fedan olayım! Tevekkülün had ve sınırı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Yakindir.” Ben şöyle arzettim: “Yakinin haddi ve sınırı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmamandır.”[1561]

22528. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkülün nişanelerinden biri de Allah’tan başka hiç kimseden korkmamandır.”[1562]

22529. İmam Rıza (a.s) kendisine tevekkülün haddi nedir? diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka hiç bir kimseden korkmamandır.”[1563]

22530. İmam Rıza (a.s) hakeza bu soru hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka hiç kimseden korkmamandır.”[1564]

22531. Misbahu’ş Şeria’da şöyle yer almıştır: “Tevekkülün en küçük mertebesi senin için taktir edilen şeyden öne geçmeye çalışmaman, sana nasip kılınan şeye koşmaman sana ulaşmayacak şeye tamahlanmamandır ki böylece sonuçta bu işlerden biriyle bilmeden imanın iplerini çözmüş olursun.”[1565]

Tevekkül Hakkında Bir Çift Söz

Gerçek şu ki, insan madde âleminde iradesini gerçekleştirmek ve muradına erebilmek için bir bölümü tabiî (doğal) ve diğer bir bölümü ruhî olan bazı sebeplere muhtaçtır. İnsan önem verdiği bir işe girişmek isteyip de muhtaç olduğu tabiî sebepleri hazırladığında, kendisi ile hedefi arasında ruhî (psikolojik) sebeplerden başka bir engel kalmaz. Bu ruhî sebepler irade zayıflığı, korku, üzüntü, taşkınlık, hırs, sefihlik, suizan ve benzeri genel ve önemli faktörlerdir. Bu durumda insan Allah'a tevekkül ettiği takdirde -ki bu kesinlikle mağlup edilemez olan bir sebeple ilişki kurmaktır ve bütün sebeplerin üzerinde olan bir sebeptir- iradesi öylesine güçlenir ki, hiçbir karşıt ve yıkıcı ruhî sebep onu mağlup edemez ve sonuç mutlaka başarı ve mutluluk olur.

Allah'a tevekkül etmenin, güvenip dayanmanın bir başka yönü de vardır ki, bu yönü etki bakımından onu olağan üstülüklerin (mucizelerin) arasına katar. Aşağıdaki ayette bu açıkça görülür: "Kim Allah'a tevekkül ederse (güvenirse), O ona yeter. Allah yapacağı işi mutlaka yerine getirir.”(Talâk, 3) Daha önce mucize konusunu incelerken bu meselenin bir bölümüne değinmiştik.[1566][1567]

bak. el-Havf, 1144. Bölüm, el-Yakin, 4252. Bölüm, es-Sebr, 2171. Bölüm, er-Riza (1), 1514. Bölüm, eş-Şirk, 1992. Bölüm, ed-Dua, 1200. Bölüm

 

4184. Bölüm

Tevekkül Edenler

 

Kur’an :

“İnsanlar onlara, “düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun” dediler. Bu, onların imanını artırdı da: “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir” dediler.

Bu yüzden kendilerine bir fenalık dokunmadan, Allah’tan nimet ve bollukla geri döndüler; Allah’ın rızasına uydular. Allah büyük, bol nimet sahibidir.”[1568]

“Onlara Nuh’un başından geçenleri anlat! Kavmine, “Ey kavmim! Eğer durumum, Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa ki ben Allah’a güvenmişimdir; siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin; yapacağınız iş sonra size bir tasa vermesin. Sonra onu bana uygulayın ve beni ertelemeyin” demişti.”[1569]

“Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenirim. Hiç bir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim elbette doğru yoldadır.”[1570]

“Ey Milletim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, O'na karşı gelebilir miyim? Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar islah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, O'na güvendim; O'na yöneliyorum dedi.”[1571]

“İman edip salih amel işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetteki köşklere yerleştiririz. Sabredip, Rablerine güvenerek iş görenlerin ecri ne güzeldir!” [1572]

bak. Yunus, 84, 85, Yusuf, 67, İbraahim, 11, 12, Şuara, 14, 15, 61, 62

22532. İbn-i Şehraşub şöyle diyor: “Nemrut, Kufe’nin etrafında Kusa nehri yakınlarında Katnana beldesinden odun toplamalarını emretti. Ve bir ateş yaktı ama İbrahim’i o ateşe atamadı. İblis onlar için bir mancınık yaptı ve o vesileyle İbrahim’i ateşe attılar. Cebrail de havada olan İbrtahim’in yanına vardı ve şöyle dedi: “Bir hacetin var mıdır?” İbrahim şöyle buyurdu: “Sana yoktur bana Allah yeter o en iyi koruyucudur.”Mikail onun yanına geldi ve şöyle buyurdu: “Eğer istersen senin için ateşi söndürürüm. Zira yağmur ve suların hazinesi benim elimdedir.” İbrahim şöyle buyurdu: “İstemiyorum.” Rüzgar meleği yanına geldi ve şöyle buyurdu: Eğer istersen ateşi havaya savururum.”İbrahim şöyle buyurdu: “İstemiyorum.” Cebrail şöyle buyurdu: “O halde Allah’tan dile: “İbrahim şöyle buyurdu: “O kendisi halimi bilmektedir ve bir şey istemeye hacet yoktur.”[1573]

22533. Ali b. İbrahim şöyle diyor: “İbrahim’i (a.s) mancınıkla ateşe attıklarında Cebrail havada İbrahim’in yanına vardı ve şöyle dedi: “Ey İbrahim! Senin benden bir hacetin var mıdır?” İbrahim şöyle buyurdu: “Sana hayır ama Alemlerin Rabbine bir hacetim vardır.”Bunun üzerine Cebrail ona üzerine şöyle yazılan bir yüzük verdi: “Allah’tan başka mabud yoktur ve Muhammed Allah’ın elçisidir. Sırtımı Allah’a dayadım, işimi Allah’a dayandırdım ve emrimi Allah’a bıraktım. Bunun üzerine Allah ateşe şöyle vahyetti: “Soğuk ve esenlik ol.”[1574]

Bak. En-Nübüvvet (2), 3787. Bölüm

22534. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden yetmiş bin kişi sorgusuz ve hesapsız cennete girer. Onlar kendilerini dağlamayanlar[1575], başkalarını dağlamayanlar, muska takmayanlar, kötüye yorumlamayanlar ve rablerine tevekkül edenlerdir.”[1576]

22535. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendini dağlar ve muska takarsa tevekkülden nasipsizdir.”[1577]

 

4185. Bölüm

Tevekküle Sebep Olan Şey

Kur’an :

“Sizden iki takım bozulmaya yüz tutmuş idi; oysa Allah onların dostu idi. İman edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”[1578]

Bak. Maide, 11,23, Tevbe, 52

22536. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkül yakinin güçlülüğündendir.”[1579]

22537. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel tevekkülden güzel yakin anlaşılır.”[1580]

22538. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güzel tevekkül şüphesiz güzel yakinin doğruluğundandır.”[1581]

22539. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin hakikati tevekküldedir.”[1582]

22540. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan imanı en güçlü olan kimse münezzeh olan Allah’a en çok tevekkül edendir.”[1583]

22541. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itminan eden kimse ona tevekkül eder.”[1584]

22542. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun Allah’a güzel tevekkül etmesi Allah’a itminanı miktarıncadır.”[1585]

22543. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itimat et ki mümin olasın.”[1586]

22544. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın kaza ve kaderinden razı olursa ona tevekkül etmesi gerekir.”[1587]

bak. 4183. Bölüm, el-Yakin, 4252, 4258. Bölümler

 

4186. Bölüm

Tevekkülün Neticesi

 

22545. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en güçlüsü olmaktan sevinç duyan kimse Allah’a tevekkül etmelidir[1588]

22546. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim insanların en güçlüsü olmayı severse Allah’a tevekkül etmelidir.”[1589]

22547. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül eden kimse asla mağlup olmaz ve Allah’a sarılan (tevessül eden) kimse de yenilmez.”[1590]

22548. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbin kuvvet kaynağı Allah’a tevekküldür.”[1591]

22549. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zenginlik ve izzet müminin kalbinde dönerler ve tevekkül olan bir noktaya ulaştığında orada ikamet ederler.”[1592]

22550. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zenginlik ve izzet her tarafta gezerler ve tevekkül yerini bulduklarında ise orayı vatan edinirler.”[1593]

22551. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir kimse doğru bir niyetle Allah’a tevekkül ederse başkalarının işlerinin ihtiyacı ona düşer. Zira mevlası ihtiyaçsız ve öğülmüş olduğu halde onun (başkalarına) muhtaç olması nasıl mümkündür?!”[1594]

22552. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’a tevekkül eden kimse hiçbir zaman ilahi yardımdan mahrum olmaz.”[1595]

22553. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a tevekkül ederse zorluklar kendisine boyun eğer ve sebepler kendisine kolaylaşır.”[1596]

22554. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül eden kimsede şüpheler aydınlığa kavuşur.”[1597]

22555. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkül eden kimse hiçbir sıkıntıya düşmez.”[1598]

22556. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkülü doğru olmayan kimse nasıl hırs sıkıntısından kurtulabilir?!” [1599]

22557. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaza ve kadere tevekkül  daha rahat edicidir.”[1600]

22558. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Uğursuz saymak da bir tür şirktir. Bizden bir kimse de bir şekilde uğursuz yorumlamaya düçar olabilir ama tevekkül etmekle onu ortadan kaldırır.”[1601]

22559. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’a tevekkül ve itimat ediniz. Zira ki O (insanı) başkalarından müstağni kılar.”[1602]

22560. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan istediği halde Allah’ın kendisine vermediği kimdir? Hakeza Allah’a tevekkül ettiği halde Allah’ın kendisine kifayet etmediği kimdir? Hakeza Allah’a itimat ettiği halde Allah’ın kendisini kurtarmadığı kimdir?” [1603]

22561. Lokman (a.s) oğluna şöyle öğüt vermiştir: “Ey oğulcağızım! Aziz ve celil olan Allah’a itimat et ve ardından insanlar arasında araştır, bak; Allah’a itimat ettiği halde Allah’ın kendisini kurtarmadığı birisi var mıdır? Oğulcağızım! Allah’a tevekkül et ve insanlar arasında araştırıp bir bak ki Allah’a tevekkül ettiği halde Allah’ın kendisine kifayet etmediği kimse kimdir?” [1604]

22562. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’ya itimat etmek her değerli şeyin pahasıdır ve her yüce şeye ulaşmanın merdivenidir.”[1605]

22563. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itimat emin müminden başka hiç kimsenin sığınamadığı bir kaledir.”[1606]

22564. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a itimat etmek en güçlü ümittir.”[1607]

22565. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’a itimat ederse Allah ona sevinç gösterir ve herkim de Allah’a tevekkül ederse Allah işleri hususunda kendisine kifayet eder.”[1608]

22566. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ itimat ederse yakini korunmuş olur.”[1609]

bak. el-Gina, 3113. Bölüm, eş-Şeytan, 2016. Bölüm, el-Velayet (2), 4234. Bölüm, 22852. Hadis

 

4187. Bölüm

Tevekkül ve İşlerin Kifayeti

 

Kur’an :

“Allah, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah’a güvenen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir.”[1610]

 “Peki” derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden bir takımı, geceleyin senin dediklerinden başka bir şey kurarlar. Allah gece tasarladıklarını yazıyor, onlara aldırış etme. Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter.”[1611]

“Allah, düşmanlarınızı çok iyi bilir. Allah size dost olarak da yeter, yardımcı olarak da yeter.”[1612]

“Seni aldatmak isterlerse, bil ki şüphesiz Allah sana kafidir, seni ve iman edenleri yardımıyla destekleyendir.  Ve (Allah) kalplerini uzlaştırmıştır. Eğer yeryüzünde olan her şeyi infak etsen bile, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın, ama Allah onları uzlaştırdı. Doğrusu O güçlüdür, hikmet sahibidir.

Ey Peygamber! Allah sana ve sana uyan müminlere yeter.”[1613]

“Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter; o’ndan başka ilah yoktur, yalnız O’na güveniyorum ve O büyük arşın Rabbidir.”[1614]

bak. Tevbe, 59

22567. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a tevekkül ederse Allah geçimine kifayet eder ve hiç hesaba katmadığı yerden ona rızık verir.”[1615]

22568. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bütün insanlar şu ayete sarılsalardı o onlara yeterdi : “Allah’a güvenen kimseye O yeter. Şüphesiz Allah, buyruğunu yerine getirendir.”[1616]

22569. İmam Sadık (a.s), Muaviye b. Veheb’e şöyle buyurmuştur: “Herkime tevekkül verilirse ona yeterlilik verilmiştir.”Sonra şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını okudun mu: “Herkim Allah’a tevekkül ederse O kendisine yeter.[1617]

22570. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler hakkıyla Allah’a tevekkül etseydiniz Allah da boş bir mide ile gidip dolu bir mide ile geri dönen kuşlara rızık verdiği gibi size de rızık verirdi.”[1618]

22571. İmam Ali (a.s) Kufe’den Huririye (Hariciler) ile savaşmak için dışarı çıkmak isteyince bir müneccim ona bu saatte hareket etmemesi gerektiğini tavsiye etmesi üzerine imam gitti ve Haricilerle savaştı ve onlara galip geldi ve şöyle buyurdu: “Biliniz ki Hz. Muhammed’in (s.a.a) bir müneccimi yoktu ve bundan sonra da bizim bir müneccimimiz olmayacaktır. (Allah) Kisra ve Kayser’in topraklarını yüzümüze açtı. Ey insanlar! Allah’a tevekkül ediniz ve Allah’a itimat ediniz. Zira ki o her şeyden müstağnidir.”[1619]

22572. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül bütün işlerin kifayet edenidir.”[1620]

22573. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül, Allah’a dayanan kimse için değerli bir kifayettir.”[1621]

22574. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah’a tevekkül et zira ki o kendine tevekkül edenlere kifayet edeceğini garantilemiştir.”[1622]

22575. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim tevekkül ve kanaat eder ve razı olursa isteklerine kifayet edilir.”[1623]

22576. İmam Ali (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: Allah’ım! Sen dostları için en çok ünsiyet edilen ve sana te­vekkül edenlere tek başına yetensin.”[1624]

bak. er-Rızk, 1488. Bölüm, et-Tekva, 4167. Bölüm

 

4188. Bölüm

Tevekkülün Adabı

 

22577. Resulullah (s.a.a) kendisine, “Devemin dizini bağlayıp sonra mı Allah’a tevekkül edeyim yoksa onu bırakıp da öyle mi tevekkül edeyim? diyen birsine şöyle buyurmuştur: “Dizlerini bağla ve tevekkül et.”[1625]

22578. Resulullah (s.a.a) devemi salı veriyorum ve tevekkül ediyorum” diyen birisne şöyle buyurmuştur: “Onu bağla ve öyle tevekkül et.”[1626]

22579. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Helal rızık elde etmeyi talep etmeyi terketme. Zira helal rızık sana dinin hususunda daha çok yardımcı olur. Devenin ayaklarını bağla sonra da tevekkül et.”[1627]

22580. İmam Ali (a.s) Cemel savaşında sancağı verdiği oğlu Muhammed b. Hanefiye’ye şöyle buyurmuştur: “Dağlar yerinden ayrılsa sen yerinden ayrılma, dişini sık, başını Allah’a emanet et, ayağını yere bas ve diren, gözünü ordunun ta sonuna dik, gözünü kıs ve bil ki yar­dım ve zafer ancak şanı yüce olan Allah katından­dır.”[1628]

22581. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın Müminler sadece Allah’a tevekkül etmelidir” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Müminlerden maksat çiftçilerdir.”[1629]

22582. Resulullah (s.a.a) ekin ekmediklerini gördüğü bir topluluğa şöyle buyurmuştur: “Sizler ne yapıyorsunuz?” onlar şöyle arzettiler: “Biz tevekkül edenleriz.”Peygamber şöyle buyurdu: “Hayır sizler (mütevekkil) tevekkül edenler değil, (müttekil) yük olanlarsınız.”[1630]

22583. İmam Ali (a.s) salim oldukları halde caminin bir köşesinde oturduklarını gördüğü bir topluluğa şöyle buyurmuştur: “Sizler kimlersiniz?” Onlar şöyle arzettiler: “Biz tevekkül edenleriz.”İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır sizler asalaklarsınız. Eğer gerçekten tevekkül eden kimselerseniz tevekkülünüz sizleri nereye ulaştırmıştır?” Onlar şöyle arzettiler: “Eğer bir şey bulursak yeriz eğer bulamazsak sabrederiz.”İmam şöyle buyurdu: “Bizim köpeklerimiz de aynı şeyi yapıyorlar.” Onlar şöyle dediler: “O halde ne yapalım?” İmam şöyle buyurdu: “Bizim yaptığımızı yapın.”Onlar şöyle dediler: “Sen ne yapıyorsun?” İmam şöyle buyurdu: “Eğer bir şey bulursak onu bağışlarız ve  bulamazsak şükrederiz.”[1631]

22584. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aklını kullandıktan sonra (Allah’a) tevekkül etmek bir öğüttür.”[1632]

22585. Allah-u Tealanın “Kim Allah’tan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar ve hiç hesaba katmadığı yerden rızıklandırır” ayeti nazil olduğunda ashabtan bir grub evlerinde oturdular ve ibadetlerine koyuldular. Çünkü Allah’ın rızıklarını garantilediğinden emin oldular. Peygamber bu durumdan haberdar olunca onların işini kınadı ve şöyle buyurdu: “Ben işini gücünü terkedip ağızını Rabbine doğru açan ve “Allahım! Rızkımı ver” diyen kimseden nefret ederim.”[1633]

22586. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim Allah’tan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu taktir eder ve onu hesaba katmadığı yerden rızıklandırır” ayeti nazil olduğunda Allah Resulünün bir grup ashabı kapılarını kapadılar ve ibadete koyularak şöyle dediler: “Bize kifayet edilmiştir (rızkımız garantilenmiştir.)” Peygamber (s.a.a) bu olayı işittiğinde onlara birini gönderdi ve şöyle buyurdu: “Sizleri bu işi yapmaya hangi şey yönlendirmiştir?” Onlar şöyle dediler: “Ey Allah’ın Resulü rızkımız garantilenmiştir. Bu yüzden ibadete yöneldik.”Peygamber şöyle buyurdu: “Bilin ki her kim böyle yaparsa duası müstecap olmaz. Rızkınızı talep etmeye koyulun.”[1634]

bak. er-Rızk, 1479. Bölüm

 

4189. Bölüm

Allah’a Yönelmek

 

Kur’an :

“Rabbinin adını an; her şeyi bırakıp yalnız O’na yönel. O, doğunun ve batının Rabbidir; o’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse O’nu vekil tut.”[1635]

“Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır.”[1636]

“Allah’ın ayetleri size okunur, aranızda da Peygamber’i bulunurken nasıl küfredersiniz? Kim Allah’ın Kitab’ına sarılırsa şüphesiz doğru yola hidayete olur.”[1637]

 “Çünkü benim dostum, Kitab’ı indiren Allah’tır. O, iyilerin sahibidir.” “O’nu bırakıp da taptıklarınız, kendilerine yardım edemezler ki size yardım etsinler.”[1638]

“Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah’tan başka bir veli mi edinirim? De. “Doğrusu ben ilk Müslüman olmakla emrolundum” ve sen asla şirk koşanlardan olma” [1639]

“Sakın şirk koşanların, “ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi?” demelerinden ötürü kalbin daralmasın ve sana vahyolunanın bir kısmını terk etmeyesin? Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir.”[1640]

bak. Neml, 62, Fatır, 10, Zümer, 62, 63

22587. Müminlerin Emiri’nin ve onun neslinden olanların İmamların Şaban ayında okdukları Şabaniye münacatında şöyle yer almaktadır: Ey Mabudum! Sana yönelmenin kemalini bana ihsan et. Kalbimizin gözlerini sana bakmak nuruyla aydınlat.”[1641]

22588. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a yönelirse Allah onun omuzlarından her zahmeti kaldırır ve her kim de dünyaya yönelirse Allah onu kendi haline bırakır.”[1642]

22589. İmam Ali (a.s) oğlu İmam Hasan’a (a.s) şöyle buyurmuştur: Bütün işlerinde rabbine sığın; böylece, tam bir sığınağa, güçlü bir koruyucuya sığınmış olursun.”[1643]

bak. el-İsmet, 2750. Bölüm, 13709. Hadis, elvelayet (2), 4234. Bölüm, 22853. Hadis

 

4190. Bölüm

Allah’tan Gayrisine Yönelmek

 

Kur’an :

“Gerçek dua ve ibadet ancak O’nadır. O’ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiç bir cevap vermezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiç bir zaman suya kavuşamaz. İşte kâfirlerin yalvarışı da böyle, boşunadır. De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” , “Allah’tır” de. Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?”[1644]

“Allah’ın peygambere dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?” [1645]

bak. Nahl, 73, İsra, 2, 56, Kehf, 26, Hac, 12, Secde, 4

22590. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dünyaya yönelirse Allah onu kendi haline bırakır.”[1646]

22591. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka hiç kimseye dayanma, aksi taktirde Allah seni o kimseye havale eder.”[1647]

22592. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’tan gayrisine yönelirse Allah onu kendisine (o kimseye) havale eder.”[1648]

22593. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Bir yaratık benim yerime başka bir yaratığa sarılırsa gök ve yerin kapılarını yüzüne kaparım. Böylece beni çağırdığında ona icabet etmem ve benden dilerse ona ihsanda bulunmam.”[1649]

22594. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Benden başkasına sığınan her yaratığın elini göklerin ve yerin iplerinden ve sebeplerinden mahrum kıları. O halde eğer benden dilerse ona bağışta bulunmam ve beni çağırsa ona icabet etmem.”[1650]

22595. Aziz ve celil olan Allah’ın Davud’a şöyle vahyettiği rivayet edilmiştir: “Kullarımdan bir kul benim yerime yaratıklarımdan birine sarılır bende bunu niyetinden anlarsam elini semavi nimetlerden mahrum kılarım. Yeryüzünü ayağının altından çekerim ve hangi vadide helak olacağını önemsemem.”[1651]

22596. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Davud’a şöyle vahyetmiştir: ... Her kul benim yerime bir başka yaratığa sığınır ve ben de bunu niyetinden bilirsem elini semavi nimetlerden keser havayı ayaklarının altından çekerim.”[1652]

22597. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Aziz ve celil olan Allah Dabud’a şöyle vahyetmiştir:  “Kullarımdan bir kul yaratıklarımdan birine yönelir ve ben de bunu niyetinden anlarsam elini göklerin ve yerlerin sebeplerinden keser ve yeryüzünü ayaklarının altından çekerim ve hangi vadide helak olacağını önemsemem.”[1653]

22598. Muahamemd b. Aclan şöyle diyor: “Şiddetli bir fakirliğe düştüm. Perişanlık zamanında elimden tutacak bir dostum yoktu. Boynumda büyük bir borç vardı ve alacaklı alacağını alma hususunda israr ediyordu. Sonunda o zaman Medine’nin valisi olan ve birbirini tanıdığımız Hasan b. Yezid’in evine doğru yola koyuldum. Eskiden tanıştığımız ve halimden haberdar olan Muhamemd b. Abdillah b. Ali bin Hüseyin’i yolda gördüm. Elimden tuttu ve bana şöyle buyurdu: “Senin durumundan haberdar oldum. Şimdi sıkıntılarından kurtulman için kime ümit bağladın.”Ben şöyle dedim: “Hasan b. Zeyd’e” o şöyle buyurdu: “Bu taktirde bil ki hacetin verilmeyecektir ve isteğine ulaşamayacaksın. Bu işi yapabilecek ve bağışlayanların en çok bağışlayanına yönel, isteklerini ondan iste. Zira ben amcam oğlu Cafer b. Muhamemd’in babasından, onun da ceddinden, onun da babası Hüseyin b. Ali’den, onun babası Ali’den, onun da Peygamberden şöyle buyurduğunu işittim: “Aziz ve celil olan Allah Peygamberine yaptığı vahiylerinden birinde şöyle buyurmuştur: İzzet ve celalime yemin olsun ki her kim benden başkasına ümit bağlarsa ümidini ümitsizliğe çeviririm, ona ateşten zillet elbisesi giydiririm ve onu genişliğimden ve ihsanımdan uzak kılarım. Acaba kulum zorluklar ve sıkıntılar elimde olduğu halde zorluklarda ve sıkıntılarda acaba benden başkasına mı umut bağlar. Acaba ben zengin ve bağışlayan bir kimse olduğum halde benden başkasına mı gözünü diker. Oysa kapalı kapıların anahtarları benim yanımdadır. Ve benim kapım bana dua edenlere açıktır. Her sıkıntı ve müşkülatın benim elimde olduğunu ve benden başka hiç kimsenin bu sıkıntıları gideremeyeceğini bilmiyor mu? O halde ne olmuş da ümidini benden çevirmiş bulunmaktadır. Oysa ben yüceliğim ve keremimden dolayı ona istemediği şeyleri de verdim. Şimdi benden yüzçevirmiş ve benden istememektedir. Sıkıntılarda ellerini benden başkasına uzatmaktadır. Ben istenmeden bağışta bulunan bir Allah olduğum halde benden istendiği halde icabet etmez miyim? Asla. (Muhakkak icabet ederim.) Bağış ve keremim bana ait değil midir? Dünya ve ahiret benim elimde değil midir? Eğer yedi gök ve yerin ehli tümüyle benden isterse isteklerinin tümünü gideririm. Bütün bunlar mülkümden sivri sineğin kanadı kadarını bile eksiltmez. Malikinin ben olduğu bu mülk nasıl azalır? Bana isyan eden ve beni gözetlemeyen kimse ne de çaresizdir.

 Ben (Muhamed bin Aclan) ona şöyle arzettim: “Ey İbn-i Resulillah! Bu hadisi benim için yeniden söyle.”O üç defa bana tekrarladı. Ben şöyle dedim: “Allah’a yemin olsun ki bundan sonra ihtiyacımı hiç kimseden istemeyeceğim.” Çok geçmeden Allah kendi nezdinden bana rızık verdi ve bağışta bulundu.”[1654]

bak. el-Bihar, 7/130/71

 

4191. Bölüm

Tevekkülün Dereceleri

 

22599. İmam Kazım (a.s) Allah-u Teala’nın “Her kim Allah’a tevekkül ederse o kendisine yeter” ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül etmenin dereceleri vardır. Onlardan biri tüm işlerinde Allah’a tevekkül etmen, sana yaptığı her şeyden hoşnut olman ve senin hakkında hiç bir hayrı ve lütfu esirgemediğini bilmen ve bu konuda hükmün onun hükmü olduğunu bilmendir. O halde işlerini Allah’a havale ederek ona tevekkül et. O ve diğer işlerinde ona itimat et.”[1655]

22600. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Tevekkülün dereceleri vardır. Bir derecesi; bütün işlerinde O’na güvenmen, O’dan tüm işlerinde razı olman, hiçbir hayır ve hiçbir hususta senin hakkında kusur (haksızlık) etmediğini ve hükmün de O’nun elinde olduğunu bilmendir. Öyleyse O’na tevekkül et ve işleri O’na bırak. Diğer bir derecesi de; ilminin kuşatmadığı gayb-ı ilahi’ye iman etmendir; o gaybın ilmini Allah’a ve O’nun eminlerine bırakman, gayb ve gayb olmayan her şeyde Allah’a güvenmendir[1656]

bak. el-İman, 273. Bölüm

 

4192. Bölüm

Kendine Güven

 

22601. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendine itminan etmek şeytan için en güvenilir fırsatlardan biridir.”[1657]

22602. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendine itminan etmenden sakın; zira o şeytanın en büyük tuzaklarından biridir.”[1658]

22603. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’ın yaratıklarından en fazla buğzettiği/sev­mediği iki kişidir. Birincisi Allah’ın (günahları sebe­biyle) kendi başına bıraktığı ve dolayısıyla doğru yoldan çıkan kimsedir…İkinci kimse ise bilgi­sizlik­leri kendinde toplayıp  ümmetin bilgisizleri arasında kendine bir yer edinmiş kimsedir.”[1659]

22604. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın en hoşlanmadığı kişi, kendi başına bıraktığı kimsedir. O, doğru yoldan sapar, delilsiz, kılavuzsuz olarak gider. Dünya nimetini devşirmeye çağrılsa çalışır; ahiret ekinini biçmeye çağrılsa tembellik eder.”[1660]

bak. 33. Konu, el-Ucub, el-Gurur, 3042. Bölüm, en-Nübüvvet (4), 3847. Bölüm, el-Amel (1), 2952, 2953. Bölümler

 



559. Konu

 

el-Valid ve’l-Veled

Baba ve Oğul

 

F Bihar, 74/22, 2. Bölüm; Birr’il-Valideyn ve’l-Evlad

F Bihar, 104/77-106; Ebvab-u Evlad ve Ahkamuhum

F Vesail’uş-Şia, 15/204, 92. Bölüm; Vucub-u Birr’il-Valideyn

F Kenz'ul-Ummal, 16/417, 583; fi Birr’il-Evkad ve Hukukihim

F Kenz'ul-Ummal, 16/461, 557; fi Birr’il-Valideyn

 

 

 


bak.

F el-Edeb, 70, 71. Bölümler; el-Kaza (2), 3377. Bölüm; en-Nazar, 3884. Bölüm

 



 

 

4193. Bölüm

Doğum

 

Kur’an :

“Doğurana ve doğurduğuna and olsun ki” [1661]

22605. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan için en büyük gün, annesinden doğduğu gündür.”[1662]

22606. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan için en büyük gün doğduğu gündür. İnsan için en küçük gün ise öldüğü gündür.”[1663]

22607. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu yaratık için en korkunç zaman üç yerdir: Doğup, annesinin karnından çıkıpta dünyayı gördüğü gün, öldüğü ahiret ve ehlini gördüğü gün ve dirildiği ve dünyada görmediği hükümleri gördüğü gün.”[1664]

 

4194. Bölüm

Evladın Değeri

 

22608. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ağacın bir meyvesi vardır, kalbin meyvesi ise çocuktur.”[1665]

22609. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evlat (insanın) iki düşmanından biridir.”[1666]

22610. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğunu kaybetmek ciğer yakıcıdır (içler acısıdır.)” [1667]

22611. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğunun yaratılışının, ahlakının ve davranışlarının kendine benzemesi insanın mutluluğundandır.”[1668]

22612. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın mutluluklarından biri de kendisine yardımcı olacak bir çocuğunun olmasıdır.”[1669]

22613. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz falan kimse -ki İmam adını da zikretmiştir- şöyle demiştir: “Ben çocuk sahibi olmaya ilgi duymuyordum, sonunda bir gün Arefe’de dua eden, ağlayan ve şöyle diyen bir genç gördüm: “Allah’ım! Babam ve annem! Babam ve annem!” Onu işittiğim zamandan beri çocuk sahibi olmaya ilgi duydum.”[1670]

bak. Vesail’uş Şia, 15/94, 1. Bölüm

 

4195. Bölüm

Evlat İmtihan Sebebidir

 

Kur’an :

“Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir sınama olduğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin.”[1671]

“Ey iman edenler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah’ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır.”[1672]

“Ey iman edenler! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının; ama, siz affeder, suçlarını örter ve bağışlarsanız bilin ki Allah da bağışlar ve acır. Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır.”[1673]

22614. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarımız ciğerlerimizdir, küçüklerimiz emirlerimizdir, büyüklerimiz ise düşmanlarımızdır, eğer yaşarlarsa bize imtihan olurlar ve eğer ölürlerse bizi üzerler.”[1674]

22615. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evlat imtihan sebebidir.”[1675]

22616. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarımız korkutucu, eritici ve hüzün vericidir.”[1676]

22617. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşlerinin çoğunu eşine ve çocuklarına ayırma. Zira ehlin ve çocukların Allah'ın dostları ise Allah onları zayi etmez, yok eğer Allah'ın düşmanları ise o halde neden Allah'ın düşmanlarına üzülüyor ve çalışıyorsun?” [1677]

22618. Abdullah b. Bureyde şöyle diyor: “Babamdan şöyle dediğini işittim: “Resulullah (s.a.a) minberde hutbe okuyordu, Hasan ve Hüseyin kırmızı renkli bir gömlek giymiş bir halde, düşüp kalkarak geliyorlardı. Resulullah (s.a.a) minberden indi, onları kaldırdı, önüne oturttu ve şöyle buyurdu: “Hakikatte mallarınız ve evlatlarınız imtihandır.” [1678]

22619. İmam Ali (a.s), Mesih’in sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Ne onu imtihana düşürecek bir hanımı, ne hüzün­lendirecek bir çocuğu vardı.[1679]

bak. el-Fitne, 3150. Bölüm

 

4196. Bölüm

Evlat Sevgisi

 

22620. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocukları seviniz ve onlara karşı merhametli olunuz” [1680]

22621. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa b. İmran (a.s) şöyle arzetti: “Ey Rabbim! Senin nezdinde hangi amel daha üstündür?” Allah şöyle buyurdu: “Çocukları sevmek. Zira onların tabiatı tevhidim üzeredir. Eğer onlar ölürlerse, onları rahmetimle cennete götürürüm.”[1681]

22622. Resulullah (s.a.a), yanında bir çocuk olan ve onu öpen Osman b. Maz’un’a şöyle buyurmuştur: “Bu çocuk senin midir?” O şöyle dedi: “Evet.” Peygamber şöyle buyurdu: “Onu seviyor musun ey Osman?” O şöyle arzetti: “Evet ey Allah’ın Resulü! Onu seviyorum” Peygamber şöyle buyurdu: “Senin ona olan sevgini arttırmayayım mı?” O şöyle arzetti: “Artır, babam ve annem sana feda olsun.”Peygamber şöyle buyurdu: “Her kim, kendi nefsinden bir genci sevindirirse, Allah da kıyamet günü onu sevindirir...”[1682]

22623. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah kula çocuğuna karşı beslediği aşırı sevgi dolayısıyla merhamet eder.”[1683]

22624. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim evladını öperse, aziz ve celil olan Allah ona bir sevap yazar. Her kim evladını sevindirirse, Allah da kıyamet günü onu sevindirir, her kim ona Kur’an öğretirse (kıyamet gününde) anne ve babası çağrılır ve onlara öyle bir elbise giydirilir ki parıltısından cennet ehlinin yüzü aydınlanır.”[1684]

22625. Resulullah (s.a.a) kendisine, “Ben asla bir çocuğu öpmedim” diyen ve sonra da giden birisi hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu adam benim nezdimde ateş ehlindendir.”[1685]

22626. Resulullah (s.a.a), Hasan ve Hüseyin’i (a.s) öpünce Ekre’ b. Habis’in, “Benim on çocuğum var, şu ana kadar birini dahi öpmedim” demesi üzerine şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah merhametini senden almışsa bu beni ilgilendirmez–veya buna benzer bir söz söyledi-!” [1686]

22627. Ebu Hureyre şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) Hasan ve Hüseyin’i öpüyordu, Uyeyne –başka bir rivayete göre ise Ekre’ b. Habis-şöyle dedi: “Ben on çocuğum arasından birini dahi öpmedim.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her kim merhamet etmezse, ona da merhamet edilmez.”

Hafs-i Ferra’nın rivayetinde ise şöyle yer almıştır: “Resulullah (s.a.a) öyle bir kızdı ki, rengi değişti ve o şahsa şöyle buyurdu: “Eğer Allah kalbinden merhametini çekip almışsa, ben sana ne yapayım? Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen kimse bizden değildir.”[1687]

bak. el-Halik, 1070. Bölüm, Vesaiil’uş Şia, 15/201, 88. Bölüm ve s. 202, 89. Bölüm

 

4197. Bölüm

Çocuklarla Çocuk Olmak

 

22628. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin çocuğu varsa ona çocukça davranmalıdır.”[1688]

22629. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin çocuğu olursa, onunla çocuk olsun.”[1689]

22630. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin çocuğu varsa, çocukluk etsin.”[1690]

22631. Cabir şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a)’ın huzuruna vardım. Hasan ve Hüseyin’in Peygamberin sırtına bindiğini ve peygamberin de onlar için diz çöküp eğildiğini ve onlara şöyle buyurduğunu gördüm: “Ne de iyi bineğiniz var ve sizler ne de iyi binicilersiniz.”[1691]

22632. Ömer b. Hattab şöyle diyor: “Hasan ve Hüseyin’i Peygamber’in (s.a.a) omuzuna binerken gördüm, şöyle dedim: “Sizlerin ne de iyi bir atı var.”Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bu ikisi ne de iyi süvaridir.”[1692]

22633. Ebu Hureyre şöyle diyor: “Bu iki kulağımla işittim ve bu iki gözümle de gördüm ki Resulullah (s.a.a) her iki eliyle Hasan ve Hüseyin’i (a.s) omuzlarından tutmuştu, ayakları, Resulullah’ın (s.a.a) ayakları üzerindeydi ve Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyordu: “Terakka ayne bekka” (yukarı çık.) Ebu Hureyre şöyle diyor: “Çocuk Peygamber’in bedeninden yukarı çıktı, ayaklarını Resulullah’ın (s.a.a) göğsüne bıraktı, Peygamber şöyle buyurdu: “Ağzını aç.” Onu öptü ve şöyle buyurdu: “Allah’ım! Ben bunu seviyorum, sen de onu sev.”

Allame Meclisi bu hadisin altında şöyle diyor: “İbn-i Beyyi’, İbn-i Mehdi ve Zemahşeri’nin kitabında ise şöyle buyurduğu yer almıştır: “Huzukkete, Huzukkete terekke eyne bekke”[1693] Allah’ım ben bunu seviyorum, sen de onu ve onu seveni sev...”

Cezeri ise şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) Hasan ve Hüseyin’i oynatıyor ve şöyle buyuruyordu: “Huzukkete, huzukkete, terekke eyne bekke” Çocuk Peygamberin bedeninden yukarı çıktı, öyle ki ayaklarını Peygamberin (s.a.a) göğsüne bıraktı.”[1694]

 

4198. Bölüm

Salih Evlat

 

Kur’an :

“Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet, doğrusu sen duayı işitirsin.”[1695]

“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver” diye yalvardı.”[1696]

“Onlar: “Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap” derler.”[1697]

bak. Meryem, 5, Enbiya, 90

22634. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Salih çocuk cennet güllerinden bir güldür.”[1698]

22635. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Salih çocuk Allah tarafından kulları arasında bölüştürülen bir demet güldür.”[1699]

22636. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Salih evlada sahip olmak insanın mutluluğundandır.”[1700]

22637. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Salih evlat, iki ünden en güzelidir.”[1701]

22638. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur. “Aziz ve celil olan Allah’ın mümin kulundan mirası ölümünden sonra Allah’a ibadet eden evladıdır.”İmam Sadık (a.s) daha sonra Zekeriyya ayetini tilavet buyurdu: Bana ve Al-i Yakub’a varis olacak kendi nezdinden bana bir veli bağışla!”[1702]

22639. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın mümin kulundan mirası kendisi için (mümin kul) mağfiret dileyen salih evlattır.”[1703]

22640. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben Rabbimden ne güzel yüzlü ve ne de boylu boslu bir çocuk istedim. Ben rabbimden Allah’a itaat eden, ondan korkan ve kendisine baktığımda Allah’a itaat ettiğini görünce gözümün aydınlanacağı bir çocuk istedim.” [1704]

22641. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İsa b. Meryem sahibinin azap çektiği bir mezarın yanından geçti, ertesi yıl o mezarın yanından geçti ve o şahsın azap çekmediğini görünce, şöyle arzetti: “Ey rabbim! Geçen yıl bu mezarın yanından geçtim, sahibi azap görüyordu, bu yıl buradan geçtim, artık azap görmüyor?” Azameti yüce olan Allah ona şöyle vahyetti: “Ey Ruhullah! Onun salih oğlu büyüdü, bir yol yaptı, bir yetimin sorumluluğunu üstlendi, ben de oğlunun bu işleri sebebiyle onu bağışladım.”[1705]

bak. Vesail’uş Şia, 15/97, 2. Bölüm

 

4199. Bölüm

Kötü Evlat

 

22642. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü evlat, şerafeti yok eder ve ataları kötüler.”[1706]

22643. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü evlat, ataları lekeler, sonradan gelen evlatları ise bozar.”[1707]

22644. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musibetlerin en kötüsü kötü haleftir (kötü evlattır.)” [1708]

22645. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evlatların en kötüsü, itaat etmeyendir.” [1709]

 

4200. Bölüm

Kızı Sevmemekten Sakındırmak

 

Kur’an :

“Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar.”[1710]

22646. Hamza b. Humran merfu bir hadiste şöyle diyor: “Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) huzurunda iken çocuğunun dünyaya geldiğini ona haber verdiler. Bunun üzerine rengi soldu. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ne oldu?” O şöyle arzetti: “Hayırdır” Peygamber şöyle buyurdu: “Söyle.” O şöyle arzetti: “Evden dışarı çıkınca eşim doğum sancısına tutuldu, şimdi de bana bir hayır getirmiş ve bir kız doğurmuştur.” Peygamber şöyle buyurdu: “Ağırlığını yeryüzü taşır, gökyüzü ona gölge eder, Allah rızkını verir ve o kokladığın bir demet güldür.”[1711]

22647. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Resulullah’a (s.a.a), bir kızının dünyaya geldiğini haber verdiklerinde şöyle buyurmuştur: “O bir demet güldür, rızkını aziz ve celil olan Allah verir.”[1712]

22648. İbrahim Kerhi, güvenilir ashabınızdan birinin şöyle dediğini naklediyor: “Ben Medine’de iken evlendim, İmam Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu: “Nasıl gördün?” Ben şöyle arzettim: “Her erkeğin kadında bulduğu hayrı ben de onda buldum, lakin bana hıyanet etti.”İmam şöyle buyurdu: “Nasıl hıyanet etti?” O şöyle arzetti: “Kız doğurdu.” İmam şöyle buyurdu: “Öyle anlaşılıyor ki kızı sevmiyorsun, oysa Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Babalarınız ve evlatlarınızdan menfaatçe hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz.”[1713]

22649. İmam Sadık (a.s), kız çocuğu dünyaya geldiği için rahatsız olan birine şöyle buyurmuştur: “Bana de bakayım! Acaba Allah Tebareke ve Teala sana vahyedip de, “ben mi senin için seçeyim, yoksa kendin mi seçeceksin?” diye sorsa ne söylerdin?” O şöyle arzetti: “Ben şöyle derdim: “Ey rabbim! Sen benim için seç.”İmam şöyle buyurdu: “O halde şimdi Allah senin için seçmiştir.”[1714]

22650. İmam Sadık (a.s), Carut b. Münzir’e şöyle buyurmuştur: “İşittiğime göre bir kızın doğduğu için rahatsız olmuşsun! Ondan sana bir zarar gelmez, o kokladığın bir demet güldür, rızkı temin edilmiştir, Peygamber (s.a.a) de bir kaç kızın babasıydı.”“[1715]

22651. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kız çocuklarını kötü görmeyin. Zira onlar değerli ünsiyet edilen kimselerdir.”[1716]

22652. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin kızı olur, onun eğitimini ve öğretimini güzel yapar, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden onu bol bol nasiplendirirse, o kız kendisi için cehennem ateşi karşısında bir engel ve perde olur.”[1717]

22653. Resulullah (s.a.a)  şöyle buyurmuştur: “Bu kızlar şefkatli, yardımcı ve bereketlidirler.”[1718]

22654. Resulullah (s.a.a)  şöyle buyurmuştur: “Her kimin bir kızı dünyaya gelir de ona eziyet etmez, aşağılık saymaz ve erkek çocuklarını ona tercih etmezse, Allah o kız vasıtasıyla onu cennete götürür.”[1719]

22655. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kız çocukları iyilik, erkek çocukları ise nimettir. İyiliklere mükafat verilir, nimetlerin ise hesabı sorulur.”[1720]

22656. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkek çocukları nimet, kız çocukları ise iyiliktir. Allah nimetlerin hesabını sorar iyilikler için ise mükafat verir.”[1721]

22657. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Perde gerisindeki kız çocukları ne de güzel çocuklardır. Her kim bunlardan birine sahip olursa, Allah onu kendisi için cehennem ateşi karşısında bir perde karar kılar.”[1722]

22658. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala kadınlara erkeklerden daha merhametlidir. Erkek, mahremi olan kadınlardan birini sevindirecek olursa Allah da kıyamet günü onu sevindirir.”[1723]

 

4201. Bölüm

Çocuklar Arasında Adalete Teşvik

 

22659. Resulullah (s.a.a)  şöyle buyurmuştur: “Allah’tan korkunuz ve çocuklarınız arasında adaletli davranınız.”[1724]

22660. Resulullah (s.a.a)  şöyle buyurmuştur: “Çocukların senin üzerindeki hakları, aralarında adaletli davranmandır. Nitekim senin de onlar üzerindeki hakkın, onların sana iyilik etmeleridir.”[1725]

22661. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınız arasında, onların saygı ve muhabbet hususunda sizler arasında adil davranmasını istediğiniz gibi, sizler de bağış ve ihsan hususunda aralarında adaletli davranın.”[1726]

22662. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan korkunuz ve çocuklarınız arasında (size karşı) iyilikle davranmalarını sevdiğiniz gibi siz de onlara karşı adaletli olunuz.” [1727]

22663. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınız arasında (size karşı) iyilik ve sevgide adalet üzere davranmalarını sevdiğiniz gibi siz de onlara karşı adaletli olunuz.” [1728]

22664. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza bir şey vermek hususunda aralarında adaletli olun. Eğer ben birine üstünlük verecek olusaydım, kadınlara üstünlük verirdim.”[1729]

22665. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala çocuklar arasında öpme hususunda bile eşit davranılmasını sever.”[1730]

22666. Resulullah (s.a.a) iki  çocuğundan birini öpüp diğerini öpmeyen bir adamı görünce şöyle buyurmuştur: “Neden o ikisi arasında eşit davranmadın.”[1731]

22667. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki ben bazen diğer çocuğumun hakkı olduğu halde, çocuklarımdan (başka) biriyle oynar, onu dizlerimin üzerine oturtur, çok sevgi gösterir, çok taktir ederim. Ama bu işi yapmamın sebebi onu, diğer çocuklarımın zararından korumam ve onun kardeşlerinin Yusuf’a yaptıklarını yapmalarına engel olmak içindir.”[1732]

22668. Nu’man b. Beşir şöyle diyor: “Babam bana bir mükafat verdi, annem Amra binti Revaha şöyle dedi: “Bu işe Peygamberi (s.a.a) de şahit tutmadıkça razı olmam.”Babam Peyamberin huzuruna gitti ve şöyle arzetti: “Ben, eşim Amra’nın çocuğuna mükafat verdim, annesi bana sizi şahit tutmamızı emretti.”Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bütün çocuklarına böyle mükafat verdin mi?” Ben, “Hayır” diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’tan kork ve çocukların arasında adaletle davran, ben zulme tanıklık etmem.”[1733]

bak. el-Keza (2), 3377. Bölüm, Vesail’uş Şia, 13/343, 11. Bölüm

 

4202. Bölüm

Anne Babaya İyiliğe Teşvik

 

Kur’an :

“Rabbin, yalnız O’na tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Of” bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve de ki: “Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!”[1734]

22669. Resulullah (s.a.a) kendisine anne babanın çocuklar üzerindeki hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: “O ikisi senin cennet ve cehennemindir.” [1735]

22670. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Baba ve anneye iyilik ediniz” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “İyilik etmek, onlara güzel davranman ve her ne kadar ihtiyaçsız olsalar da ihtiyaçlarını bildirmek ve senden istemek mecburiyetinde kalmalarına izin vermemendir.” [1736]

22671. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ömrünün uzun ve rızkının çok olmasını istiyorsa, anne ve babasına iyilik etsin ve sıla-i rahimde bulunsun.”[1737]

22672. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya iyilik en üstün hasletlerdendir.”[1738]

22673. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya iyilik en büyük görevdir.”[1739]

22674. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babalarınıza karşı iyi davranın ki evlatlarınız da size iyi davransın.”[1740]

22675. Resulullah (s.a.a) kendisine Allah nezdinde en sevimli şeyin ne olduğunu soran İbn-i Mes’uda şöyle buyurmuştur: “Namazı vaktinde kılmaktır.”Ben (İbn-i Mes’ud) şöyle arzettim: “Daha sonra nedir?” Peygamber şöyle buyurdu: “Anne babaya iyilik etmektir.”[1741]

22676. Resulullah (s.a.a), huzuruna gelerek, “Hicret etmek için geldiğim zaman anne babam ağlıyorlardı” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Onların yanına geri dön, onları ağlattığın gibi sevindir.”[1742]

22677. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim anne babasına iyilik ederse ne mutlu ona. Allah ömrünü artırmıştır.”[1743]

22678. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah kendisine, anne ve babaya şükranda bulunulmasını emretmiştir. O halde her kim anne babasına şükranda bulunmamışsa Allah’a şükranda bulunmamış olur.”[1744]

22679. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’ın süt kız kardeşi yanına geldi, Peygamber ona çok saygı gösterdi, daha sonra onun kardeşi geldi, ama Peygamber ona kızkardeşine davrandığı gibi davranmadı. Şöyle arzedildi: “Ona kardeşine davrandığınız gibi davranmadınız.”Peygamber şöyle buyurdu: “Çünkü, kız kardeşi ondan daha çok babasına iyilik etmiştir.”[1745]

22680. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın hoşnutluğu babanın hoşnutluğundadır ve Allah’ın hoşnutsuzluğu babanın hoşnutsuzluğundadır.”[1746]

22681. İmam Seccad (a.s), anne babaya yaptığı duasında şöyle buyurmuştur: Allah’ım, öyle et ki, zalim sultandan korkar gibi onlardan (anne ve babadan) korkayım; şefkatli anne gibi onlara iyilik edeyim. Anne ve babama itaatimi ve onlara iyi davranmamı, uyku düşkünü kimsenin uykusundan daha göz aydınlatıcı ve çok susamış kimsenin içtiği sudan daha yürek serinletici kıl ki onların isteğini kendi isteğime tercih edeyim.”[1747]

 

4203. Bölüm

Her Ne Kadar Kötü de Olsa Anne Babaya İyiliğe Teşvik

 

22682. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şu üç şey hakkında muhalefet etmeye izin vermemiştir: İyi ve kötü de olsa sahibine emaneti geri çevirmek, iyi ve kötü de olsa ahdine vefa göstermek, iyi ve kötü de olsa anne babaya iyilik etmek.”[1748]

22683. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya iyilik farzdır, ama eğer müşrik olurlarsa, isyan hususunda onlara ve diğer hiçkimseye itaat etme. Zira yaratıcıya isyan hususunda hiç bir yaratığa itaat etmemek gerekir.”[1749]

22684. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar müşrik de olsa anne babaya (itaat) farzdır ama Allah’a isyan hususunda onlara itaat etmemek gerekir.”[1750]

22685. İmam Sadık (a.s) babası muhaliflerden olan birine şöyle buyurmuştur: “Onlara dostlarımızdan olan müslümanlara iyi davrandığın gibi iyi davran.”[1751]

 

4204. Bölüm

Ölümlerinden Sonra Anne Babaya İyilik Etmeye Teşvik

 

22686. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü iyilerin efendisi, anne babasına ölümlerinden sonra da iyilik edendir.”[1752]

22687. Resulullah (s.a.a), bir şahsa yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Anne ve babana itaat et, diri de olsalar, ölü de olsalar onlara iyilikde bulun. Hatta eğer aileni ve varlığını terk etmeni isteseler dahi bu işi yap. Zira bu da imanın bir parçasıdır.”[1753]

22688. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insan bazen anne babası hayattayken onlara iyilik eder ama öldüklerinde ne onların borcunu öder ve ne onlara mağfiret diler. Bu durumda Allah onu (anne babaya) karşı isyankar olarak yazar. Bazen de insan anne babası hayattayken onlara itaat etmez ve iyilikte bulunmaz ama öldükleri taktirde borçlarını öder, onlara mağfiret diler, bu yüzden de aziz ve celil olan Allah onu iyilerden yazar.”[1754]

22689. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden birinin ölü veya diri, anne babasına iyilik etmesine ne engel olabilir? Onlar adına namaz kılsın, onlar adına sadaka versin, onlar adına hacca gitsin, onlar adına oruç tutsun ki sevabı hem onlara ulaşsın, hem de aynı ölçüde kendisi için yazılsın. Aziz ve celil olan Allah iyiliği ve sıla-i rahimi için kendisine bir çok hayır ve bereketi arttırır.”[1755]

22690. Resulullah (s.a.a) anne babanın ölümünden sonra iyilik etme hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Evet onlar için dua etmek, onlar için mağfiret dilemek, vefatlarından sonra vasiyetlerini yerine getirmek,onların akrabalarına sıla-ı rahimde bulunmak ve dostlarına saygı göstermekledir” [1756]

 

4205. Bölüm

Cennet Annelerin Ayakları Altındandır

 

22691. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennet annelerin ayakları altındadır.”[1757]

22692. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa b. İmran şöyle arzetti: “Ey rabbim! Bana tavsiyede bulun.”Allah şöyle buyurdu: “Sana kendim hakkında tavsiyede bulunuyorum.”O şöyle arzetti: “Ey rabbim! Bana tavsiyede bulun.”Allah şöyle buyurdu: “Sana kendim hakkımda tavsiyede bulunuyorum.”–bu cümleyi üç defa buyurdu-Musa şöyle arzetti: “Ey rabbim! Bana tavsiyede bulun.”Allah şöyle buyurdu: “Sana annen hakkında tavsiyede bulunuyorum.”O şöyle arzetti: “Ey rabbim! Bana tasiyede bulun.”Allah şöyle buyurdu: “Sana annen hakkında tavsiyede bulunuyorum.”O şöyle arzetti: “Ey rabbim! Bana tavsiyete bulun.”Allah şöyle buyurdu: “Sana baban hakkında tavsiyede bulunuyorum.”[1758]

22693. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi Allah Resulünün huzuruna vardı ve şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Kime iyilik edeyim” peygamber: “Annene.” O şahıs şöyle arzetti: “Daha sonra kime iyilik edeyim.”Peygamber şöyle buyurdu: “Annene.” O şahıs şöyle arzetti: “sonra kime?” Peygamber şöyle arzetti: “Annene.” O şahıs daha sonra kime iyilik edeyim diye sorunca Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Babana.”[1759]

22694. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ama, annenin senin üzerindeki hakkı, hiç kimsenin hiç kimseyi taşıyamayacağı bir yerde seni taşıdığını ve hiç kimsenin hiç kimseye  veremeyeceği kalbinin meyvesini sana verdiğini bilmendir. Seni bütün organlarıyla korudu, aç olduğuna önem vermedi, ama seni doyurdu, kendisi susuz kaldı, ama seni suya kandırdı, kendisi çıplak kaldı ama seni giydirdi, kendisi güneş altında durdu, ama seni gölgeye attı, senin için uykuyu kendine haram kıldı, seni sıcaktan ve soğuktan korudu ki sana sahip olsun ve seni kaybetmesin. O halde Allah’ın başarısı ve yardımı olmaksızın onun hakkını eda edemezsin.”[1760]

22695. Ömer b. Hattab şöyle diyor: “Biz Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte bir vadinin tepesine çıktık, orada koyunlarını otlatan bir genç gördüm ve onun gençliği ve diriliği beni aldı. Ben şöyle arzettim: “Ey Allah’ın Resulü! Keşke onun gençliği Allah yolunda harcansaydı” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ömer! Belki de Allah’ın yollarından bir yoldadır da sen bilmiyorsun?” Peygamber o genci çağırdı ve şöyle dedi: “Ey genç! Senin geçimini üstlenen biri var mı?” O şöyle dedi: “Evet.” Peygamber şöyle buyurdu: “O kimdir?” Genç şöyle arzetti: “Annem.” Peygamber şöyle buyurdu: “Ona sahip çık zira cennet onun ayaklarının altındadır.”[1761]

22696. Resulullah (s.a.a), cihada katılmak isteyen ama annesinin engel olduğu bir şahsa şöyle buyurmuştur: “Annenin yanında kal, onun yanında kalmanın, cihada katılarak elde edeceğin sevabın benzeri bir sevabı vardır.”[1762]

22697. Resulullah (s.a.a), cihada katılmak hususunda görüşünü soran birine şöyle buyurmuştur: “Annen var mıdır?” O şöyle arzetti: “Evet!” Peygamber şöyle arzetti: “O halde onunla kal. Çünkü cennet onun ayaklarının altındadır.”Bu hadisi İbn-i Mace ve Nesai kendileri ve Hakim rivayet etmişlerdir ve Hakim şöyle demiştir: “Senedi doğrudur.”

Taberani de diğer bir senet zinciriyle bunu rivayet etmiştir ve ifadesi şöyledir: “Peygamberin huzuruna gelerek, cihada katılma hususunda görüşünü sordum. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Anne baban hayatta mıdırlar?” Ben şöyle arzettim: “Evet.” Peygamber şöyle buyurdu: “Onların yanında kal. Zira cennet onların ayakları altındadır.”[1763]

22698. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennette aniden bir karinin (Kur’an okuyan kimsenin) sesini işittim ve, “bu kimdir?” diye sordum, şöyle dediler: “Harise b. Nu’man’dır.” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Anne babaya iyiliğin neticesidir. (bu) anne babaya iyiliğin neticesidir ve o annesine karşı insanların en iyi davrananıydı.”[1764]

22699. İbrahim b. Muhzim şöyle diyor: “Gece geç vakitte İmam Sadık’ın (a.s) huzurundan ayrılıp Medine’deki evine gittim. Annem benimle yaşıyordu. Ben onunla tartıştım ve ona kaşrı kaba davrandım. Sabah olunca namaz kıldım ve İmam Sadık’ın (a.s) yanına vardım. Yanına vardığımda hemen şöyle buyurdu: “Ey Ebi Muhzim! Neden dün annene kabalık ettin? Onun karnının içinde yer ettiğin bir ev olduğunu, eteğinin içinde uyuduğun bir beşik olduğunu, göğsünün kendisinden içtiğin bir kap olduğunu bilmiyor musun?” Ben şöyle arzettim: “Biliyorum” İmam şöyle buyurdu: “O halde onunla barış, ona kabalık etme.”[1765]

22700. Resulullah (s.a.a) kendisine gelerek yapmadığım çirkin bir iş kalmamıştır acaba tövbe etme imkanım var mıdır? Diyen birisine, “Acaba anne ve babandan biri hayatta mıdır?” diye sordu. Ben (o şahıs) şöyle arzettim: “Babam hayattadır.” Peygamber şöyle buyurdu: Git ve ona iyilik et.” O şahıs gittikten sonra şöyle buyurmuştur: “Keşke annesi de hayatta olsaydı.”[1766]

 

4206. Bölüm

Anne Babaya Eziyet Etmek

 

Kur’an :

“Rabbin, yalnız O’na tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Of” bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin.”[1767]

22701. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Senin yanında yaşlılığa erişince” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer seni  inicitirlerse, onlara “of” bile deme. Eğer sana vururlarsa, onları azarlama.”[1768]

22702. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya en küçük saygısızlık onlara “öf” demektir. Aziz ve celil olan Allah “öf” demekten daha basit bir şey görmüş olsaydı şüphesiz ondan da sakındırırdı.”[1769]

22703. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah, “of” kelimesinden daha az bir şey bulsaydı, şüphesiz ondan da sakındırırdı. “Öf” demek anne babaya karşı saygısızlığın en küçük mertebesidir.”[1770]

22704. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala’nın “Onlara rahmet kanatlarını ger” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlara sadece rahmet ve şefkat gözüyle bak. Onlara sesini yükseltme. Elini onların elinden üstün tutma ve onlardan öne geçme.”[1771]

22705. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam oğluyla yolda giden ve oğlunun kendisine dayandığı bir şahsı gördü. Babam (a.s) o çocuktan çok rahatsız oldu. Hayatta olduğu müddetçe de onunla konuşmadı.”[1772]

22706. İmam Bakır (a.s), ““Of” bile demeyesin”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu üzmenin en küçüğüdür; Allah onu ve ondan daha fazlasını haram kılmıştır.”[1773]

22707. İmam Sadık (a.s) Allah-u Tealanın “Onlara yüce sözler söyle” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer seni dövseler “Allahım! Onları bağışla” de.”[1774]

22708. İmam Sadık (a.s), kendisine, “Babam bana bir ev bağışladı ve şimdi de kararından vazgeçip onu geri almak istiyor” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Baban kötü bir iş yapmıştır, ama eğer onunla tartışırsan, sesini yükseltme. Eğer o sesini yükseltirse, sen sesini alçalt.”[1775]

22709. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanın anne babasına sövmesi büyük günahlardandır. İnsan, birinin babasına söver, o da buna karşılık onun babasına söver veya birinin annesine söver ve netice olarak o şahıs da kendisinin annesine söver.”[1776]

 

4207. Bölüm

Anne Babaya İsyan

 

22710. Resulullah (s.a.a), Yemen ehline yazdığı bir mektupta şöyle buyurmuştur: “Allah nezdinde kıyamet günü günahların en büyüğü, Allah’a şirk koşmak, mümin insanı haksız yere öldürmek, Allah yolunda yapılan savaş meydanlarından kaçmak ve anne babaya isyan etmek.”[1777]

22711. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İtaat etmeyen evlada şöyle denir: “İstediğin şeyi  yap ama şüphesiz seni bağışlamayacağım.” [1778]

22712. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya isyan etmek büyük günahlardandır. Zira Allah-u Teala itaat etmeyen evladı mutsuz ve isyankar olarak karar kılmıştır.”[1779]

22713. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Havayı karartan (toplumu bozan) günahlardan biri de anne babaya isyandır.”[1780]

22714. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya isyan fakirliğe sebep olur ve zillete sürükler.”[1781]

22715. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya isyan, acı görmemiş kimse için evlat acısıdır.”[1782]

22716. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gençlik zamanında çocuğun babasına küstahlığı, büyük yaşta ona itaatsizlikle sonuçlanır.”[1783]

22717. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim evladına beddua ederse fakirliğe mübtela olur.”[1784]

Bak. Ed-Dua, 1203. Bölüm

22718. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah iki işin cezasını dünyada verir: Taşkınlık ve anne babaya isyan.”[1785]

22719. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah, anne babaya isyanı, şu açıdan haram kılmıştır: Aziz ve celil olan Allah’a itaat başarısından mahrumiyete, anne babaya saygısızlığa, nimete nankör olmaya, şükür ve hamdın ortadan kalkmasına, neslin azalmasına ve kesilmesine sebep olur. Zira anne babaya itaatsizlik, anne babaya saygısızlığa, hak ve hukuklarının tanınmamasına ve akrabalık bağlarının kesilmesine, anne babanın evlada rağbetsiz olmasına sebep olur. Çocuğun anne babasına iyilik etmemesi onların da kendisini terbiye işini terk etmesine sebep olur.”[1786]

bak. Ez-Zenb, 1384. Bölüm, Vesail’uş Şia, 15/216, 104. Bölüm

 

4208. Bölüm

Anne Babaya İtaatsizlik Örnekleri

 

22720. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya isyandan biri de insanın onlara sert bakmasıdır.”[1787]

22721. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim anne babasına onlar kendisine zulmetseler bile öfkeli bir bakışla bakarsa Allah onun namazını kabul etmez.”[1788]

22722. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim anne babasını üzerse onlara isyan etmiş olur.”[1789]

22723. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her anne babaya saygısızlığın üzerinde anne babaya bir saygısızlık vardır. Şahıs anne babasından birini öldürürse artık onun üzerinde anne babaya daha kötü bir isyan yoktur.”[1790]

 

4209. Bölüm

Babanın Çocuk Üzerindeki Hakkı

 

22724. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Babanın evlat, evladın da baba üzerinde bazı hakları vardır. Babanın evlat üzerindeki hakkı, (evladın) Allah'a isyan dışında her şeyde ona (babasına) itaat etmesidir.[1791]

22725. Resulullah (s.a.a) babanın evlat üzerindeki hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: “Onu adıyla çağırmasın, ondan öne geçmesin, ondan öne oturmasın ve ona sövülmesine sebep olmasın.”[1792]

22726. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Babanın evlat üzerindeki haklarından biri de babanın kızdığı zaman evladın teslimiyet göstermesidir.”[1793]

22727. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Baba ve annenin evlat üzerinde üç hakkı vardır: Her haliyle onlara teşekkür etmesi, kendisine yaptığı emir ve yasaklarda Allah’a isyan dışında onlara itaat etmesi, gizli ve aşikar, onların hayrını dilemesidir.”[1794]

22728. İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babanın hakkına gelince, o senin aslın ve kökündür. Zira eğer o olmasaydı, sen de olmazdın. O halde bil ki kendinde beğendiğin her hasletin, senin varlığındaki kökü ve menşei babandır. O halde Allah’a hamd et ve o nimet için babana teşekkür et ve (bil ki) Allah’tan başka güç yoktur.”[1795]

 

4210. Bölüm

Hem Evlat ve Hem de Malı Babaya Aittir

 

22729. Resulullah (s.a.a), babasını şikayette bulunan birine şöyle buyurmuştur: “Hem sen, hem varlığın babana aittir.”[1796]

22730. Resulullah (s.a.a) kendisine, “Babam malımı almak istiyor” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Sen ve malın babana aitsin.”[1797]

22731. Resulullah (s.a.a), birisinin kendisine, “Babam varlığımı gasbetmiştir” demesi üzerine şöyle buyurmuştur: “Hem sen hem de malın babana aittir.”[1798]

22732. Resulullah (s.a.a), kendisine, “Kendime ait malım ve ailem vardır. Babamın da kendisine ait malı ve ailesi vardır. Şimdi malımı almak istiyor” diyen birisine şöyle buyurmuştur: “Hem kendin hem de malın babana aittir.”[1799]

22733. İmam Sadık (a.s), kendisine, “evladın ne kadar malı babaya helaldır?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Mecbur kaldığı zaman günlük yiyeceğini israf haddinde olmamak şartıyla alabilir.”Ravi şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “O halde, babasını yanına getiren birisine Peygamberin şöyle buyurması nedendir: Sen ve varlığın babana aittir” İmam şöyle buyurdu: “O babasını Peygamberin yanına getirdi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Bu babam annemden kalan miras payımı bana vermiyor.”Babası Resulullah’a onu oğluna veya kendisine harcadığını arzetti. İşte burada Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hem sen hem varlığın babana aittir.” O adamın bir şeyi yoktu (ki oğluna versin) çünkü bütün malı evladına ve kendisine harcanmıştı. Acaba Resulullah babayı evladı için hapseder miydi?”[1800]

 

4211. Bölüm

Evladın Baba Üzerindeki Hakkı

 

22734. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evladın baba üzerindeki hakkı, ona okuma yazmayı, yüzmeyi, ok atmayı öğretmesi ve helal dışında bir yiyecek yedirmemesidir.”[1801]

22735. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun baba üzerindeki hakkı ona güzel isim koyması, onu güzel terbiye etmesi ve ona Kur’an öğretmesidir.”[1802]

22736. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evladın baba üzerindeki hakkı kendisi için iyi bir isim seçmesi, büluğa erdiği zaman onu evlendirmesi ve ona okuma-yazma öğretmesidir.”[1803]

22737. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun baba üzerindeki üç hakkı şunlardır: Kendisi için güzel isim seçmesi, ona okuma yazma öğretmesi ve bulüğ çağına erdiğinde onu evlendirmesi.”[1804]

22738. Resulullah (s.a.a), çocuğun baba üzerindeki hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ona güzel bir isim takması, güzel terbiye etmesi, güzel bir iş ve meslek öğretmesidir.”[1805]

22739. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun baba üzerinde üç hakkı vardır: Kendisi için iyi bir anne seçmesi, kendisine iyi bir isim bulması ve onu terbiyesi için çalışmasıdır.”[1806]

22740. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evladın baba üzerindeki hakkı, onun için güzel bir isim takması ve onu güzel terbiye etmesidir.”[1807]

22741. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evladın baba üzerindeki hakkı ona güzel bir isim takması, kendisine güzel bir sanat öğretmesi ve güzel terbiye etmesidir.”[1808]

22742. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim çocuğunu evlendirme çağına ulaştırır ve malî imkanı olduğu halde onu evlendirmezse ve o çocuktan bir hata ortaya çıkarsa günahı babanın boynunadır.”[1809]

22743. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evladına iyilik etmesi üzere yardım eden, hata ve günahlarını bağışlayan ve Allah’ın dergahına onun için dua eden kimseye Allah rahmet etsin.”[1810]

22744. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evladına iyilik etmesi için yardım eden babaya Allah rahmet etsin.”[1811]

22745. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın evladına iyilik etmesi kendi anne babasına iyilik etmesi gibidir.”[1812]

22746. İmam Sadık (a.s), kendisine, “kime iyilik edeyim?” diye soran bir şahsa şöyle buyurmuştur: “Babana ve annene” O şöyle arzetti: “Onlar dünyadan gittiler.”İmam şöyle buyurdu: “Evladına iyilik et” [1813]

 

4212. Bölüm

Çocuk Terbiyesi

 

22747. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza saygı gösteriniz ve onları güzel bir şekilde terbiye ediniz.”[1814]

22748. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınızı üç haslet üzere terbiye ediniz: Peygamberi sevmek, Ehl-i Beyt’i sevmek ve Kur’an okumak üzere.”[1815]

22749. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir baba evladına terbiyeden daha güzel bir bağışta bulunmamıştır.”[1816]

Başka bir rivayette ise Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu yer almıştır: “Hiç bir baba evladına edepten daha değerli bir şey miras bırakmamıştır.”

22750. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuk yedi yıl oyun oynamalı, yedi yıl ilim öğrenmeli ve yedi yıl da helal ve haramı öğrenmeye koyulmalıdır.”[1817]

22751. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınızı ilim öğrenmeye zorlayınız.”[1818]

22752. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gençlerinize Mürcie fırkasından daha önce hadis öğretiniz.”[1819]

22753. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizim ilmimizden çocuklarınıza bir şey öğretin ki Allah onun vasıtasıyla kendilerine fayda versin ve Mürcie fırkası kendi görüşleriyle onlara üstün gelmesin.”[1820]

22754. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza ok atmayı öğretin. Zira bu düşmana gelip gelmeye sebep olur.”[1821]

22755. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza yüzmeyi ve ok atmayı öğretiniz.”[1822]

22756. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınızı yedi yaşında namaz kılmaya zorlayın, on yaşında iken namaz kılmakları zaman tenbih edin ve yataklarını birbirinden ayırın.”[1823]

22757. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınız yedi yaşına girdiğinde onlara namazı öğretin, on yaşına ulaştıklarında namazı terk ettikleri için onları tenbih edin ve yataklarını birbirinden ayırın.”[1824]

22758. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza namaz kılmayı öğretiniz. Bulüğ çağına erdiklerinde onları namazı terkettikleri için hesaba çekiniz.”[1825]

22759. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz çocuklarımıza yedi yaşına girdiklerinde güçlerinin yettiği kadar günün belli bir miktarınca yarım gün, daha az veya daha çok oruç tutmalarını emrederiz. Açlık ve susuzluk onlara galebe çaldığında ise iftar etmelerini emrederiz. Böylece bu teşvik üzere oruç tutmaya alışır, oruç tutma gücünü elde ederler. Sizler de çocuklarınız dokuz yaşına girdiğinde onlara güçleri yettiğince günün belli bir miktarında oruç tutmalarını, susuzluk onlara galebe çaldığında da oruçlarını açmalarını emrediniz.”[1826]

22760. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz çocuklarımıza beş yaşına geldiklerinde namaz kılmayı emrederiz, sizler de çocuklarınızı yedi yaşında namaz kılmaya zorlayın. Biz çocuklarımıza yedi yaşına girdiklerinde güçleri yettiğince günün belli bir miktarında oruç tutmalarını emrederiz... bu hadisin devamı tıpkı önceki hadis gibi devam etmektedir.”[1827]

22761. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuk yedi yıl efendidir, yedi yıl hizmetçidir ve yedi yıl da vezirdir (yardımcıdır). Eğer yirmi bir yaşına kadar ona yaptığın yardımdan hoşnut olursan (terbiyesi iyi sonuçlanırsa) pekala aksi taktirde omuzuna vur (ve onu kendi haline bırak) sen artık onun hakkında Allah nezdinde maruz sayılırsın.”[1828]

bak. 294. Konu, es-Siğer; 255, eş-Şebab, el-Edeb, 70-71. Bölümler; el-İlm, 2918. Bölüm; el-Akl, 2826. Bölüm, 1361. Hadis; el-Muhaccet’ul Beyza, 5/124 konu

 

4213. Bölüm

Çocuğa Saygısızlık

 

22762. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun anne babasına karşı saygısızlık etmemesi gerektiği gibi, anne baba da onlara karşı saygısızlık etmemelidir.”[1829]

22763. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çocuğun anne babasına saygısızlık etmemesi geerktiği gibi, anne babası da çocuğuna –salih olduğu taktirde-saygısızlık etmemelidir.”[1830]

22764. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Babanın çocuğu üzerinde hakları olduğu gibi çocuğun da babanın üzerinde hakları vardır.”[1831]

 



560. Konu

 

el-Vilayet (1)

Hükümet-Yöneticilik

 

F Vesail’uş-Şia, 12/135, 45. Bölüm; Tahrim’ul-Velayet mi Kıbel’-il-Caiz

F Bihar, 78/271-277; Kitab’us-Sadık (a.s) ile ve ili’l-Ahvaz

F Bihar, 77/126; Vesaya’un-Nebi li Meaz b. Cemel lemma be’sehu ile’l-Yemin

F Kenz'ul-Ummal, 5/584, Kitab’ul-Hilafet me’el-İmaret

 

 

 


bak.

F 22. Konu, el-İmamet; 76. Konu, el-Cined; 165. Konu, ed-Devlet; 251. Konu, es-Siyaset; 494. Konu, el-Mülk; 541. Konu, el-Vezaret; 19. Konu, el-İmaret; 444. Konu, el-Kaza (2)

F el-Hak, 906. Bölüm; el-İmamet, 150. Bölüm; el-Fesad, 3304. Bölüm; el-İmtihaan, 3642. Bölüm; el-Hadis, 18561 ve 18565. Bölümler; el-Kesb, 3483. Bölüm; ez-Zann, 2475. Bölüm; el-Ahd, 2963. Bölüm; el-Hadis, 14419. Bölüm

 



 

 

4214. Bölüm

Ulu’l-Emr (Emir Sahipleri)

 

Kur’an :

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz ve Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz onu Allah’a ve Peygamber’e götürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.”[1832]

Peygamber’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse bilsin ki, biz seni onlara koruyucu göndermedik.”[1833]

“Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Peygamber’i ve namaz kılan, zekât veren ve rüku eden müminlerdir.”[1834]

22765. İhticac-i Tebersi kitabında Müminlerin Emirinden (a.s) uzun bir hadis nakledilmiştir ve bu hadisin bir bölümünde şöyle yer almıştır: “Bazı şeylerin işini seçilmiş emin kimselerin eline verdi. O halde onların işi kendisinin işidir. Emirleri onun emridir. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “Kim Resule itaat ederse, şüphesiz Allah’a itaat etmiştir” [1835]

bak. el-İmamet (3), 176. Bölüm

22766. İbn-i Abbas, Allah-u Teala’nın “Şüphesiz sizin veliniz Allah Resulü ve iman edenlerdir” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ayet Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur.”[1836]

Bak. El-İmamet, 176. Bölüm

22767. Cabir b. Abdillah Ensari şöyle diyor: “Aziz ve celil olan Allah Peygamberi Muhammed’e (s.a.a), “Allah’a itaat ediniz, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz” ayetini nazil kıldığı zaman ben şöyle arzettim: “Ey Resulullah! Allah ve Resulü bizler için bellidir. Ama Allah’ın itaatlerini size itaate bağlı kabul ettiği emir sahipleri kimlerdir?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Onlar benim halifelerim ve benden sonraki müslümanların imamlarıdır. Onların ilki Ali b. Ebi Talib’dir, daha sonra Hasan, daha sonra Hüseyin daha sonra Ali b. Hüseyin, daha sonra Tevrat’ta Bakır diye meşhur olan Muhammed b. Ali’dir ve sen ey Cabir, onu derk edeceksin, onu gördüğün zaman kendisine selamımı ilet. Ondan sonra Cafer b. Muhammed Sadık’tır, daha sonra Musa b. Cafer, daha sonra Ali b. Musa ve daha sonra Muhammed b. Ali’dir, daha sonra Ali b. Muhammed, daha sonra Hasan b. Ali, daha sonra da benim adımı ve künyemi taşıyan Allah’ın yeryüzündeki hücceti ve yaratıkları arasındaki bakiyyesi olan İbn-i Hasan b. Ali’dir.

O yüce olan Allah’ın kendisinin eliyle alemin doğu ve batısını fethettiği kimsedir. O şiilerinden ve dostlarından gaybete çekilir. Bu gaybet döneminde Allah’ın kalbini imanla denediği kimseler dışında hiç kimse onun imamet inancında sabit kalmaz.”

Cabir şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Ey Resulullah! Onun gaybeti zamanında şiiler vücudundan istifade edebilecekler midir?” Resulullah şöyle buyurdu: “Evet, beni Peygamber olarak gönderene yemin olsun ki onlar gaybeti zamanında da onun varlığından istifade edecekler, velayet nurundan, insanların, bulutların arkasındaki güneşten istifade ettikleri gibi aydınlanacaktır. Ey Cabir! Bu konu Allah’ın gizli sırlarından ve örtülü ilmindendir. O halde sen de onu ehlinden başkasından gizle.”[1837]

Allame Tabatabai (r.a) İslam Toplumunda ilişkiler hususundaki sözünün 12. Bölümünde şöyle diyor:

İslâm Toplumunun Önderi ve Tutumu

“İslam toplumunun önderliği (velayet-i emri) Peygamberimizin uhdesine bırakılmıştır. Kur’an-ı Kerim açık bir dille ona itaat etmenin, direktiflerine uymanın farz olduğunu bildirmiştir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin.”[1838] Hakeza “Biz sana bu hak içerikli kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın gösterdiği gibi hüküm veresin.”[1839] Hakeza “Peygamber, müminler için kendilerinden daha önde gelir.”[1840] Hakeza “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah sizi sevsin.”[1841] Kur’an’da bunlar gibi çok sayıda ayet var. Bu ayetler Peygamberimizin İslam toplumuna yönelik velayetinin ya bazı ya da bütün yönlerini içerir.

Bu konuda araştırmacının gayesini tatmin edecek yöntem, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hayatını inceleyip doyurucu miktarda nazari bilgi almak, arkasından ahlak, ibadet, muamelat, siyaset, diğer, ilişkiler ve uygulamalar alanlarında inen ayetlerin tümüne başvurmaktır. İlahi vahyin zevkinden süzerek elde edilen bu delil, bir iki cümlelik sözle de bulunmayacak derecede yeterli dile ve tatmin edici açıklamaya sahiptir.

Burada araştırmacının özen göstereceği bir başka ince nokta vardır ki, o da şudur: İbadetleri yapmayı, cihat emrini yerine getirmeyi, hadleri ve kısasları uygulamayı ve diğer İslam hükümlerini içeren ayetlerin çoğunda hitap bütün müminlere yöneltilmektedir, sadece Peygamberimize hitap edilmemektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Namazı ayakta tutun.”[1842] Hakeza “Allah yolunda infak edin.”[1843] Hakeza “Oruç tutmak üzerinize farz kılındı.”[1844] Hakeza “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk olsun.”[1845] Hakeza “Allah yolunda cihad edin.”[1846] Hakeza “Allah için gerektiği gibi cihad edin.”[1847] Hakeza “Zina eden erkek ve kadının her birine yüz kırbaç vurun.”[1848] Hakeza “Hırsızlık eden erkeğin ve kadının ellerini kesin.”[1849] Hakeza “Kısasta sizin için hayat vardır.”[1850] Hakeza “Şahitliği Allah için yapın.”[1851] Hakeza “Ve topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın.”[1852] Hakeza “Dinin gereklerini yerine getirin ve onun hakkında ayrılığa düşmeyin.”[1853] Hakeza “Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce daha nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür ya da öldürülürse topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerinde geri dönerse, Allah’a hiçbir zarar vermeyecektir. Şükredenleri ise Allah ödüllendirecektir.”[1854] Bu konuda bunların dışında daha bir çok ayet vardır.

Bu ayetlerin hepsinden çıkan sonuç şudur: Bu din Allah’ın insanlara yüklediği toplumsal bir boyadır. O, kulların kafir olmalarına razı değildir. Dinin gereklerinin yerine getirilmesi, insanların tümünün gerçekleştireceği bir görevdir. O halde toplumun işleri, toplumu oluşturan insanların omuzlarındadır.

Bu konuda bazı fertlerin diğerlerine göre ayrıcalığı ve özelliği yoktur. Peygamber ile başkaları bu konuda eşittir. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, içinizden çalışan hiç bir kimsenin yaptığını boşa çıkarmam.”[1855] Bu ayetin kayıtsız-şartsız ifadesi gösteriyor ki, İslam toplumunun unsurlarının toplumlarının kendisi üzerindeki etkisi hem teşrii, hem de tekvini açıdan O’nun tarafından göz önünde tutuluyor ve O bu etkiyi boşa çıkarmıyor. Yüce Allah başka bir ayette de şöyle buyuruyor: “Allah yeryüzünü dilediği kullarına miras bırakır. İyi son, (günahlardan) sakınanlar içindir.”[1856]

Evet, Peygamberin (s.a.a) omuzlarında dine çağrı, yol gösterme ve eğitme görevleri vardır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Peygamber onlara Allah’ın ayetlerini okur, onları kötülükterden arındırır, onlara kitabı ve hikmeti öğretir.”[1857] Resulullah (s.a.a), ümmetin işlerini yürütmek, dünyada ve ahirette önderliklerini üstlenmek ve hayatta oldukça onlara liderlik yapmak için Allah tarafından belirlenmiştir.

Fakat burada araştırmacılar tarafından göz ardı edilmemesi gereken nokta şudur: Bu yol, Allah’ın malını taht sahibi sultanın haracı sayan, Allah’ın kullarını onun köleleri kabul eden, köleleri saydığı Allah’ın kullarına dilediği gibi davranan, onlar üzerinde istediği gibi hükmeden saltanat egemenliği yolundan başka bir yoldur. Yine bu yol, maddi yararlanma esasına dayanan demokratik veya antidemokratik bir toplumsal yöntem de değildir. Bunlar ile İslam arasında benzeşmeye, aralarında özdeşlik kurulmasına engel, açık ayrılıklar vardır.

Bu farklılıkların en önemlilerinden biri şudur: Söz konusu toplumlar maddi çıkar esası üzerine kuruldukları için istihdam ve sömürme ruhu iliklerine işlemiştir. Bu da insan tahakkümü sistemini doğurur. Bu sistemde her şey insanın iradesine ve keyfi davranışlarına bağlıdır. Egemen insanın diğer insana el atması, istediği gibi onu eli altına alması ve ondan beklediği her şeyi elde etmesi mübah sayılır.

Bu, geçmiş yüz yıllardaki keyfi monarşi yöntemidir. Ki bu gün uygar toplum kılığında ortaya çıktı. Bu durumu güçlü milletlerin zayıf milletlere yaptıkları zulümlerde ve haksızlıklarda görüp durduğumuz gibi, onların tarih tarafından kaydedilen kötülükleri ile ilgili hatırımızla da sabittir.

Geçmiş yüzyılların bir firavunu, bir Kayseri veya bir Kisrası (bir imparatoru) baskılarla, entrikalarla zayıflar üzerinde meramını, istediği ve arzu ettiği gibi yürütürdü. Sonra da eğer canı mazeret beyan etmek isterse bütün bu yaptıklarının saltanatın gereği olduğu, ülke yararına olduğu, devletin temelini güçlendirmek için yapıldığı mazeretine sığınırdı. Yaptıklarının onun dehasının ve üstün kişi oluşunun hakkı olduğuna inanırdı. Kılıcını bu sözde hakkının delili olarak gösterirdi.

Bu günde eğer güçlü milletler ile zayıf milletler arasındaki siyasi ilişkileri derinliğine incelersen, tarihin ve tarihi olayların geri geldiğini ve gözlerimiz önünde tekrarladığını görürsün. Yalnız geçmişteki tek adama dayalı biçim, şimdilik toplumsal biçim ile yer değiştirdi. Ama ruh aynı ruh, keyfi arzu aynı keyfi arzudur. Oysa İslam’a gelince, onun yolu bu keyfi arzulardan uzaktır. Onun delili, Peygamberimizin fetihlerindeki ve anlaşmalarındaki uygulamalarıdır.

İslam dışı toplumların yöntemleri ile İslam yöntemi arasındaki başlıca farklardan bir başkası da şudur: İnsanlık tarihi boyunca görüldüğü ve belgelendiği üzere toplumların kesimleri arasında, sonu fertler arası kargaşaya varan ayrıcalıklar mutlaka vardır. Toplum kesimleri arasındaki servet, mevki, makam ayrıcalıkları sonuçta toplumlarda kargaşa belirmesini kaçınılmaz kılar. Fakat İslam toplumunun kesimleri arasında benzeşme vardır. Birbirleri arasında öncelik, üstünlük, övünme ve seçkinlik yoktur. İnsanın mayasının isteği ve vazgeçilmez arzusu olan farklılık, sadece takvadadır ve bunun belirleyicisi insanlar değil, Allah’tır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından yarattık. Sizi milletlere ve halklara ayırdık ki, tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, kötülüklerden en çok sakınanızdır.”[1858] “İyiliklerde birbiriniz ile yarışın.”[1859]

Buna göre İslam’da yöneten ile yönetilen, amir ile memur, reis ile reisin emri altındakiler, özgür insan ile köle, erkek ile kadın, zengin ile fakir, büyük ile küçük eşit konumdadır. Dini kanunların haklarında yürütülmesi ve sosyal olaylarda aralarında sınıf farklılıklarının olmaması açısından bu saydıklarımızın hepsi birdir. Peygamberimizin uygulamaları bunun delilidir. Selam ve övgü bu uygulamayı yapanın üzerine olsun.

Bu önemli farklardan biri de şudur: İslam’da yürütme gücü, toplumda ayrıcalıklı ve seçkin bir zümrenin tekelinde değildir. Tersine bu güç toplumun bütün fertlerine yaygındır. Buna göre herkes hayra çağırmakla, iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla yükümlüdür. İslam toplumunun yöntemi ile diğer toplumların yöntemleri arasında daha birçok farklılıklar vardır ki, bunlar dikkatli araştırıcıların gözünden kaçmaz.

Bunların hepsi Peygamberimizin hayatında böyle idi. Peygamberimizden sonra toplum yöneteminde iki görüş belirdi. Müslümanların çoğunluğu toplumda bir halifenin Müslümanlar tarafından seçilmesi yöntemini benimserken, Şii Müslümanlar halifenin Allah ve Peygamber tarafından nasla belirlendiğini, bu halifelerin kelam kitaplarında ayrıntılı biçimde anlatıldığı üzere on iki İmam olduğu görüşünü savunmuşlardır.

Fakat bu görüş ayrılıkları bir yana, Peygamberimizden (s.a.a) ve zamanımızda olduğu gibi Hz. Mehdi’nin gıybetinden sonra İslam hükümetinin işinin Müslümanlara bırakıldığı tartışmasızdır. Kur’an’dan bu konuda çıkan sonuca göre toplumun önderini Peygamberimizin uygulamaları uyarınca belirleme yetkisi Müslümanların elindedir. Bu da krallık veya imparatorluk değil, imamlık sistemidir. Belirlenen önderin Müslümanlara yönelik uygulamaları şöyle olmalıdır: Hükümleri değiştirmeksizin korumak. Temel hükümler dışında, daha önce belirtildiği gibi, güncel ve yerel olaylarda istişare ilkesini benimsemek. Bu konudaki delil, “Sizin için Peygamberde uyulacak güzel bir örnek vardır.”[1860] Ayetinin yanı sıra, daha önce değindiğimiz Peygamberimizin önderliğini vurgulayan ayetlerin bütünüdür.[1861]

 bak. el-İmamet (1), 138, 147. Bölümler, el-İmamet (2), 167. Bölüm

 

4215. Bölüm

Kötü Yöneticilerin İş Başına Geçmesine Sebep Olan Şey

 

Kur’an :

“Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur.”[1862]

22768. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Olduğunuz gibi idare edilirsiniz” [1863]

22769. Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ümmet kendine ait (semavi) kitabı arkalarına attığı zaman Allah da ilmini onlardan almıştır ve düşmanların velayetini kabul ettikleri zaman da onlara musallat kılmıştır.”[1864]

22770. İmam Ali (a.s) ashabını kınayarak şöyle buyurmuştur: “Nefsim, (kudret) elinde olana andolsun, bu kavim (Muaviye taraftarları) sizi ye­necektir. Onların sizden daha haklı ol­duklarından değil; önderlerinin batıl emirlerini koşarak uymalarından, si­zin de benim hakka yönelik emrime itaat etmeyişiniz­den.”[1865]

22771. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Yaratıklarımdan beni tanıyan kimse bana isyan ederse, yaratıklarımdan beni tanımayan bir kimseyi ona musallat kılarım.”[1866]

bak. el-Fesad, 3201. Bölüm, el-Ma’ruf (2), 2692. Bölüm, ez-Zenb, 1379, 1382. Bölümler

 

4216. Bölüm

Adil Yöneticiler

 

Kur’an :

“Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.”[1867]

22772. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala’nın, “O ahiret yurdunu...”ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu ayet adil ve mütevazi yöneticiler ile insanlardan diğer güç sahipleri hakkında nazil olmuştur.”[1868]

22773. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanın işlerinden birinin yöneticiliğini elde eder, adaletli davranır, evinin kapısını insanların yüzüne açık tutar, insanlara kötülük etmez ve insanların işleriyle ilgilenirse aziz ve celil olan Allah’a kıyamet günü onu korkudan güvende kılması ve cennete koyması bir hak olur.”[1869]

22774. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim ümmetimin işlerinden birinin sorumluluğunu üstlenir, onlara karşı iyi niyetli olursa, Allah-u Teala da ona insanların kalbinde bir heybet verir. Her kim de onlara ihsanını açarsa, ona ümmetin dostluk ve sevgisini nasip eder. Her kim ümmetin malına elini uzatmaktan sakınırsa, aziz ve celil olan Allah da varlığını artırır. Her kim bir mazlumun hakkını zalimden alırsa, cennette benimle arkadaş olur. Her kimin affı ve bağışı çok olursa, ömrü uzar ve her kimin adaleti kapsamlı olursa, düşmanları karşısında yardım görür.”[1870]

bak. el-Adl, 2543. Bölüm

 

4217. Bölüm

Zalim Yöneticiler

 

22775. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalim yöneticiler, ümmetin kötüleri ve imamların düşmanlarıdırlar.”[1871]

22776. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yırtıcı, obur ve acımasız bir hayvan, cellat ve zalim olan hükümdardan daha iyidir.”[1872]

22777. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en kötüsü günahsız kimsenin kendisinden korktuğu kimsedir.”[1873]

22778. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin hükümeti zalim olursa devleti de zail (yok) olur.”[1874]

22779. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslümanların işlerinden birinin sorumluluğunu üstlenir ve onlara hıyanette bulunursa o ateştedir” [1875]

22780. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zalimin hükumetine rağbetsizlik adilin hükümetine rağbet miktarıncadır.”[1876]

22781. İmam Ali (a.s), Mısır ehline yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: Bana üzüntü veren şey bu ümmetin başına sefih, zalim ve facir kimselerin musallat olmaları, Allah’ın malını aralarında dolaştır­maları, Allah’ın kullarını köle yapmaları, salihleriyle savaşma­ları, fasıklarını dost ve yardımcı edinmeleridir.”[1877]

bak. 19. Konu, el-İmaret, el-Kaza (2), 3363. Bölüm, ez-Zulm, 2447. Bölüm

 

4218. Bölüm

Yöneticilerin Valilerin Zulmüne Ortak Oluşu

 

 

22782. İbn-i Abbas şöyle diyor: “Bir gün, Osman’ın Ali’yi (a.s) şikayetine şahit oldum. Bu cümleden, Ali’ye söylediği sözlerden biri şuydu: “Seni Allah’a ant içiririm ki sakın tefrika ve ayrılık kapısını açma.”Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Tefrika kapısını açmaktan veya tefrika için ortak sağlamaktan Allah’a sığınırım. Ama seni Allah ve Resulünün sakındırdığı şeyden sakındırıyorum... Ümeyye oğullarından beyinsiz kimselerin müslümanların namus, can ve malına el uzatmalarına, neden izin veriyorsun? Allah’a yemin olsun ki eğer senin valilerin alemin batısında bile zulüm etseler, sen onun günahına ortaksın!”

Osman şöyle dedi: “Sen haklısın, ben bu işi yapacağım ve senin ve müslümanların rahatsız olduğu valileri azledeceğim.”Sonra birbirinden ayrıldılar, ama Mervan b. Hakem Osman’ı bu işten engelledi ve şöyle dedi: “İnsanlar sana karşı küstahlaşır, o halde valilerinden hiç birini azletme.”[1878]

22783. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: Valinin, Allah’ın emrettiklerini gereği gibi ihtimamla yerine getirirken, halkın ıslahına çabalarken, Allah’dan yardım dilemesi, hakka riayet etmesi, işler ister hafif olsun ister ağır, sa­bır göstermesi gerekir.”[1879]

 

4219. Bölüm

Yöneticinin Kendisine Kaşrı Görevi

 

22784. İmam Ali (a.s) Malik EŞter’i Mısır’a vali tayin ettiğinde yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Salih insanları, Allah’ın kullarının diliyle söylettiği şeylerden  anlamak mümkündür. Senin için kıymetli azık, salih amel olsun. Nefsine hakim ol. Sana düşen; helal olmayan şeylerde nefsini dizginlemektir. Zira onu dizginlemek sevdiği veya sevmediği şeyler hususunda ona karşı insaflı olmaktır.” [1880]

22785. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “İçinde, iktidarından dolayı kibir ve gurur gibi bir duygu ortaya çıktığı zaman senin üzerinde olan Allah’ın mülkünün azametini düşün ve senin güç yetiremediğin şeylere nasıl güç yetirdiğini gör. Bu, tamahından dolayı isyan edip serkeşlik eden nefsini yatıştırır, kibirni ve gururunu yok eder, kaybolup giden aklını da başına getirir.”[1881]

22786. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah’ın azametiyle boy ölçüşmeye; gücünü, onun yüce kuvvetine benzetmeye kalkışma. Çünkü Allah, her zorbayı ezip zelil eder; her kibirlenip büyüklük taslayanı alçaltır, küçük düşürür.”[1882]

22787. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah’a karşı insaflı ol; halka, ailenin seçkinlerine, kendilerine özel ilgi duyduğun emrindeki kimselere karşı insaflı davran. Böyle yapmazsan, ancak zulmetmiş olursun.”[1883]

22788. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Kendini beğenmekten, seni nefsinle böbürlenmeye sevk eden şeylere güvenmekten, aşırı övgüyü sevmekten sakın. Çünkü bunlar, ihsan sahiplerinin ihsanlarını helak etmek için şeytanın aradığı uygun fırsatlardır.”[1884]

22789. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Senden önce geçen adil yönetimlerden, üstün kanunlardan; Peygamber'imizin bıraktıklarından, Allah’ın ki-tabındaki yükümlülüklerden öğüt alman, bizim bilerek yaptığımızı gördüğün şeylere uyman ve bu emirnamede sana verdiğim emirlere tabi olmaya çalışman gerekir.”[1885]

22790. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hükümetinde gurura kapılırsa, ahmaklığını ifşa etmiş olur.”[1886]

22791. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim hükümetinde tekebbüre kapılırsa, azledildiği zaman çok horluğa düşer.”[1887]

22792. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın azledildiğinde çektiği horluk ve aşağılık, hükümeti zamanındaki kötülüğü ölçüsüncedir.”[1888]

bak. el-Murakiber, 1544. Bölüm, Vesail’uş Şia, 12/150, 49. Bölüm

 

4220. Bölüm

Yöneticinin Yönetimindeki Önemli Görevleri

 

22793. İmam Ali (a.s) Ömer bin Hattap’a şöyle buyurmuştur: “Şu üç şeyi eğer hatırında tutar ve onunla amel edersen artık başka bir şeye muhtaç olmazsın. Eğer onları terkedersen hiçbir şey sana fayda vermez.”Ömer şöyle dedi: “Onlar nedir Ey Ebe’l Hasan?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Yakın ve yabancı kimse hakkında had ve cezaları uygulaman, hoşnutluk ve gazap halinde Allah’ın kitabı esasınca hüküm vermen, kızıl ve beyaz derili arasında (Beyt’ül malı) adil bir şekilde bölüştürmendir.”Ömer şöyle dedi: “Canıma andolsun ki kısa ve çok açık bir şekilde beyan ettin.”[1889]

22794. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yönetici bir kimsenin insanların özeli ve geneli hakkında şu üç şeye riayet etmesi gerekir: “İyileri iyilikle mükafatlandırmalıdır ki insanların iyiliğe rağbeti artsın, tevbe etmesi ve sapıklıktan  dönmesi için kötü kimselerin günahlarını örtmek ve insanların arasında ihsan ve insaf yoluyla ülfet icat etmek.”[1890]

22795. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyde ihmalkârlık hükümdara yakışmaz: Sınırları korumak, mazlumların haklarını aramak ve işleri için salih kimseleri seçmek.”[1891]

22796. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Kanlardan ve onları helal olmaksızın akıtmaktan sakın. Çünkü ondan daha çok Allah’ın gazabına sebep olan, sonuç açısından daha büyük bir şey yoktur. Kanların haksız yere dökülmesi nimetin daha çok zevaline ve müddetin kesilip ömrün bitmesine sebep olacak bir şey yoktur.”[1892]

22797. İmam Ali (a.s), Mısır yöneticiliğine gönderdiği zaman Muhammed b. Ebi Bekir’e verdiği emrinde şöyle buyurmuştur: “Bakışta da, görüşte de bir tut onları. Böylece büyükler kendilerine meylettiğini düşünüp onlar adına zulmetmeni istemesinler, zayıflar da adaletinden ümitsizliğe düşmesinler.”[1893]

22798. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Kendin ve ailen için sevdiğin şeyi halk için de sev. Kendin ve ailen için beğenmediğin şeyi halk için de beğenme. Zira bu iş hücceti daha çok tamamlar ve milletin düzelmesinde daha çok etkilidir.”[1894]

 

4221. Bölüm

Yöneticinin Merhametli ve Yumuşak Huylu Olmasının Farz Oluşu

 

22799. İmam Ali (a.s) Mısır’a tayin ettiğinde Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Halkına merhametle muamele et­meyi kalbine şiar, onları sevip, lütfetmeyi kendine huy edin. Onlara karşı onları yemeyi ganimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma. Çünkü, onlar iki sınıftır: Bir kısmı, dinde kardeşindir, bir kısmı ise yaratılışta senin eşindir. Onlar yanılıp hata edebilirler, kusurları olabilir, kasten veya hata ile ellerinden bir şey çıkabilir. O halde Allah’ın seni bağışlamasından nasıl sevinip hoşnut olursan, sen de on­lara karşı bağışlayıcı davranıp kusurlarını affet. Çünkü sen, onlardan üstünsün; seni bu işe tayin eden senden üstün ve Allah da seni vali tayin edenden üstündür.”[1895]

22800. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Her kim ümmetimin işlerinden birinin sorumluluğunu üstlenir de  onlara sıkı davranırsa, sen de ona sıkı davran. Her kim ümmetimin işlerinden birini üstlenir ve onlara merhametli davranırsa  sen de ona merhametli davran.”[1896]

22801. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanlardan birisine hükümdar olursa, kıyamet günü getirilir, cehennem köprüsünün karşısında tutlulur, eğer güzel davranmışsa, kurtuluşa erer ve eğer kötü davranmışsa köprü yarılır ve o cehenneme düşer.”[1897]

bak. 159. Konu, el-Mudara, 192. konu, er-Rifk

 

4222. Bölüm

Yönetici Halkın Genelinin Rızayetini Elde Etmelidir

 

22802. İmam Ali (a.s) Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Senin için işlerin en sevimlisi hakta orta yolda olan, adalette en genel bulunan ve halkın hoşnutluğunu en çok toplayan iş olmalıdır. Çünkü genelin öfkesi özelin rızayetini faydasız kılar; oysa genelin hoşnutluğuyla öze-lin öfkesi örtülüp giderilir. Zira bu yakınlar hakime bol-lukta en ağır gelen, darlıkta en az yardım eden, haklarında insafla hükmedilmesini hoş görmeyen, isteklerinde inatla direnen, verildiğinde az şükreden, verilmediğinde özrü zor kabul eden, zamanın güçlüklerine karşı en az direnç gösteren kimselerdir. Dinin direği olan, İslam cemaatini oluşturan, düşmanlara karşı duran, ümmetin çoğunluğu olan halkı daha çok sevmeli ve onlara daha fazla meyletmelisin.”[1898]

 

4223. Bölüm

Yöneticinin İstihdam Hususunda Riayet Etmesi Gereken Şeyler

 

22803. İmam Ali (a.s) Mısır’a tayin ettiğinde Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Memurların işleri konu­sunda çok dikkatli ol. Onları denedikten sonra görevlendir. Dostluk sebebiyle ve başkalarına danışmadan tayin etme. Çünkü bu ikisi (dostluk sebebiyle ve başkalarına danışmadan tayin etmek), zulüm ve hıyanet şubelerinin bir araya gelmelerine sebep olur. Bunları iyi ailelerden, İs­lam’a eskiden girmiş olan tecrübeli ve hayalı kişilerden seç.”[1899]

22804. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir genci bir gruba başkan kılar ve o grup arasında Allah’ın daha çok beğendiği bir kimse bulunursa şüphesiz Allah’a hıyanet etmiş olur.”[1900]

22805. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir topluluğun arasından onlar arasında Allah’ın daha çok beğendiği biri varken başka birisini seçerse, Allah’a, Resulü’ne ve müminlere hıyanet etmiştir.”[1901]

 

4224. Bölüm

Yöneticinin Seçmemesi Gereken Kimse

 

22806. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki biz bu işi isteyeni veya bu iş hususunda ihtiraslı olan kimseyi bu işe tayin etmeyiz.”[1902]

22807. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biz asla, işimizi dileyen kimseyi o işe tayin etmeyiz.”[1903]

22808. Resulullah (s.a.a) Abdurahhman bin Semure’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Abdurrahman bin Semure! Sakın yöneticiliği talep etme. Zira eğer senin istemenle bu makam sana verilecek olursa onu idare etmekte kendi haline bırakılırsın ve eğer sen istemeden sana bırakılacak olursan onu idare etmekte yardım edilirsin.”[1904]

22809. Ebu Musa şöyle diyor: “Ben iki şahısla birlikte Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna vardım. Onlardan biri kelime-i şehadet getirdi ve daha sonra şöyle dedi: “Biz işlerinde bizden yardım alman için geldik (veya bize bir makam ver)” İkincisi de aynı sözleri söyleyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bize göre sizin en hain olanınız, bu işi isteyeninizdir... Böylece Peygamber hayatta olduğu müddetçe hiç bir hususta o iki kimseden yardım istemedi.”[1905]

bak. el-Kaza (2), 3364. Bölüm

 

4225. Bölüm

Liyakatsiz Bir Şekilde Yüceltilen Kimse

 

22810. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim yeterliliği olmaksızın yüceltilirse, suçu olmaksızın aşağıya indirilir.”[1906]

22811. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kifayet ve liyakata sahip olursa, yöneticiliğe layıktır.”[1907]

 

4226. Bölüm

Yöneticinin Kökten Sökmesi Gereken Şey

 

22812. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: Sonra valinin, kendi reyleriyle hareket eden, zulüm işleyen, muamelede insafları az olan, adaleti gözetme­yen bazı yakınları vardır. Bunların sebeplerini yok ede­rek köklerini kopar.”[1908]

22813. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: Senden en uzak ve nezdinde en sevilmeyen kimse, halkın ayıplarını araştıranlar olsun.”[1909]

bak. 68. Konu, et-Tecessus

 

4227. Bölüm

Hakim Valilerini Araştırmalıdır

 

22814. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Yaptıklarını denetle, onların peşice vefalı ve sadık kişilerden seçilmiş ajanlar gönder; çünkü, onların gizli işlerinden haberdar olman, emin olarak işlerini yapmalarına, halka şefkatle muamele etmelerine sebep olur. Memur yardımcılarının seni ihanete düşürmesinden sakın. İçlerinden biri, görevine ihanet ettiği ve ajanların raporları hıyanetinde birleştiği zaman, bu sana delil olarak yeter. Artık onun bedenine ceza vermeli, yaptıklarından dolayı onu sorgulamalısın. Sonra onu zillete düşürüp hıyanetle damgalamalı, suçluluk utancını boynuna takmalısın.”[1910]

Bak. 68. Konu, et-Tecessus

4228. Bölüm

Kapıcı Edinmekten Sakındırmak

 

22815. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanın işlerinden birinin sorumluluğunu üstlenir, adaletli davranır, kapısını insanların yüzüne açar, perdesini kenara iter, insanların işleriyle ilgilenirse Allah’ın da kıyamet günü onu korkudan güvende kılması ve cennetine koyması bir hak olur.”[1911]

22816. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisiyle diğer mümin arasında bir kapıcı (sekreter vb. ) olursa Allah da onunla cennet arasında, her duvarın diğer duvarla fasılasının bin yıllık yol miktarınca olduğu yetmiş bin duvar bina eder.”[1912]

22817. İmam Ali (a.s), Mekke valisi Kusem b. Abbas’a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “İnsanlarla aranda dilinden başka vasıta, yüzünden başka perde olmasın. İhtiyaç sahibinin karşına çıkmasına mani olma; çünkü o, ilk müracaatında kapılarından kovulursa, işi görüldükten sonra da seni övmez.”[1913]

22818. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Halkından uzun müddet gizlenme. Çünkü valinin raiyetinden gizlenmesi, halkı sıkıntıya sokan işlerden­dir ve işlerdeki bilgisinin azlığına delalet eder. Onlardan gizlenmek bir çok şeyi bilmelerine engel olur, onların gözüne büyük şeyler küçük; küçük şeyler büyük görü­nür. İyilik kötü görünür; kötülük güzel görünür; sonuçta hakla batıl birbirine karışır.”[1914]

22819. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Zamanının bir kısmını haksızlıklara uğrayanlara, ihtiyaçlarını, sıkıntılarını sana söylemek isteyenlere ayır. Onlarla herkese açık bir yerde oturarak konuş. O mecliste, yaratanına karşı mütevazi ol. Askerlerinden, yardımcılarından, koruyucularından korkmadan, çekinmeden seninle konuşmalarını sağla. Resulullah’ın bir çok yerde “Allah, zayıfın korkarak, dili dolaşarak dert anlatmaya çalıştığı, fakat güçlüden hakkını alamadığı bir ümmeti asla temizlemeyecektir” dediğini duydum. O halde onların sert konuşmalarına ve konuşma yetersizliklerine tahammül et. Sıkılmayı, büyüklenerek onlarla konuşmaktan çekinmeyi bırak.”[1915]

bak. 129. Konu, el-Hacet

 

4229. Bölüm

Harac İşlerini Araştırmanın Gereği

 

22820. İmam Ali (a.s), Malik Eşter’e Mısır’a vali tayin ettiğinde yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Verginin toplanmasını da denetle, memurların durumunu düzelt; vergilerin ve vergi memurlarının ıslahı, onların dışındakilerin de ıslahı demektir. Başkaları, ancak onların ıslah olmasıyla düzene girebilir. Çünkü insanların hepsi verginin ve vergi memurlarının ailesidir. Vergi toplamaktan çok, toprağın imarına, kalkınmasına dikkat etmeye çalışmalısın. Çünkü vergi ancak toprak imar oldukça toplanabilir. Bir yerin harap olması, halkının yoksul düşmesinden kaynaklanır; halkın yoksul düşmesi ise, valilerin kendilerine mal yığmalarından, makamlarının devamlı olacağını düşünerek su-i zanda bulunmalarından, ibret alınacak şeylerden az istifade etmelerindendir.”[1916]

 

4230. Bölüm

Yöneticinin Müslümanların Malını Bağışlamaktan Sakınması

 

22821. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarın müslümanların genel malından bağışta bulunması zulüm ve hıyanettir.”[1917]

22822. İmam Ali (a.s), Erdeşir Huree’deki valisi Maskala b. Hubeyre Şeybani’ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Bazı işlerini bana haber verdiler; eğer yaptıysan Allah’ın gazabına uğradın, imamını da kızdırdın demektir. Müslümanların ok atarak, at koşturarak elde ettikleri, elde ederken uğrunda kanlarını döktükleri, canlarını verdikleri ganimetleri kavminden istediğin kimselere paylaştırmışsın. Tohumu yarana, mahlukatı yaratana and olsun ki, eğer bu doğruysa, gerçekten benim yanımda çok aşağılık ve itibar açısından da çok değersiz biri olursun. Rabbinin hakkını aşağılama, küçük görme ve dinini mahvederek dünyanı düzeltme. Yoksa işlediklerinden en çok hüsrana uğrayanlardan olursun. Haberin olsun ki, senin yanında bulunan Müslümanların da, benim yanımda bulunanların da ganimette hakları eşittir. Onlar haklarını almak için bana gelir ve razı olarak giderler.”[1918]

bak. el-Mal, 3765, 3766. Bölümler

 

4231. Bölüm

Darda Kalan Borçlunun Borcunu Ödemek Yöneticinin Görevidir

 

22823. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Alacaklı kimse, alacaklı olduğu şahsı müslümanların yöneticilerinden birinin yanına götürür ve borçlu kimsenin sıkıntıda oluşu o yöneticiye belli olursa o borç borçlunun omuzlarından kalkar ve yöneticinin boynuna düşer. Yönetici kimse onu elindeki müslümanların malından ödemelidir.”[1919]

22824. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir kimse birinden alacaklı olur da, borçlu kimse de o malı israf etmemiş veya günah yolunda harcamamışsa ve ödemek durumunda değilse, borçlunun ona Allah’ın işlerinde genişlik verinceye ve borcunu ödeyecek duruma gelinceye kadar mühlet vermesi gerekir. Eğer adil imam iş başındaysa, onun borcunu ödemesi gerekir. Zira Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim geriye birmal bırakırsa o mal onun varislerinindir. Her kim de geriye borç veya külfet bırakırsa, imam, Peygamberin garantilediği ve üstlendiği şeyi ödemelidir.”[1920]

22825. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bu rızkı kendisine ve ailesine harcamak için helal yoldan talep ederse, Allah yolundaki mücahit gibidir. Eğer hayat kavgasında mağlub düşerse Allah ve Resulü’nün kefaletini borç alır, ailesini giderini temin eder. Eğer borcunu ödemeden dünyadan giderse, imam onun borcunu ödemekle yükümlüdür. Eğer ödemezse günahı onun boynunadır.”[1921]

bak. Vesail’uş Şia, 13/90, 9. Bölüm, Mustedrek’ul Vesail, 13/397, 9. Bölüm

 

4232. Bölüm

Yöneticinin Bizzat Yapması Gereken İşler

 

22826. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: İşlerinden bazılarını bizzat senin yapman gerekir. Bunlar, katiplerinin aciz kaldığı durumlarda memurla­rına cevap vermen; arz edildiğinde halkın ihtiyacını he­men gidermendir. Bu iş yardımcılarını sıkabilir, vak­tinde yapmayabilirler. Her günün işini o gün yap. Çünkü, her gün yapılacak özel işler vardır.”[1922]

 

4233. Bölüm

Yöneticinin Mustaz’af Kimselere Teveccüh Etmesinin Farz Oluşu

22827. İmam Ali (a.s), Mısır’a vali tayin ettiğinde Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Allah için, Allah için, çaresiz olan aşağı tabakayı gö­zet. Onlar yoksul, muhtaç, darlıktan bunalmış, dertlerle boğuşan, kazançtan aciz kişilerdir. İçlerinde dilenenler olduğu gibi, bir şey uman fakat, kimseden bir şey iste­meyenler de vardır. Allah onlara bir hak tayin etmiş ve senden de ona riayet etmeni istemiştir. O halde onu korumaya çalış. Onlara beytülmalinden bir pay ayır… Onlardan, insanlar tarafından hakir görülen fakat, gelip sana dert anlatmayanları ara bul. Onları bulmak, hallerini anlamak için, Allah’tan korkan, bü­yüklenmeyen, mütevazi kişiler yolla da o kimselerin du­rumlarını sana iletsinler. Sonra insanlar hakkında buluşma gününde Allah’a mazeret getirebileceğin bir şekilde davran. Fakirler ve sefiller, insanlar içinde insafa en fazla layık kişilerdir. Haklarını eda etmede, Allah katında bir mazeretin olacak şekilde hareket et.”[1923]

 



561. Konu

 

el-Velayet (2)

Evliyaullah

Velayet(2)

Allah’ın Dostları

 

 

 

F Bihar, 69/254, 37. Bölüm; Sıfat’ul-Hıyar’il-İbad ve Evliyaullah

 

 

 


bak.

F 435. Konu, el-Mukarrebun; 90. Konu, el-Muhabbet (2)

F el-Uzlet, 2718. Bölüm; el-Kelam, 3528. Bölüm; el-Huşu, 1024. Bölüm



 

4234. Bölüm

Evliyaullahın Özellikleri

Kur’an :

“İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allah’a iman etmiş ve O’na karşı gelmekten sakınmışlardır.”[1924]

“Yoksa Mescid-i Haram’a girmekten men ederlerken Allah onlara niçin azâb etmesin? Hem de O’nun dostu değiller; O’nun dostları ancak karşı gelmekten sakınanlardır. Fakat çoğu bunu bilmiyorlar.”[1925]

22828. Mesih (a.s), kendisine, “Ne korkusu ne de hüznü olan Allah’ın veli kulları kimlerdir?” diye soran Havarilere şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, dünyanın zahirine göz diktikleri halde onlar dünyanın batınına bakarlar. İnsanlar şimdiye göz diktikleri halde onlar dünyanın ötesine bakarlar. Bu yüzden dünyadan (faziletlerini) öldüreceğinden korktukları şeyleri öldürürler. Çok yakında terk edeceğini bildikleri şeyi terk ederler. İşte bu yüzden (ahiretleri için) her ne kadar fazla nasipleri olsa da az sayarlar. Dünyayı hatırlamayı kendileri için zarar görürler. Dünyevi bir şeye ulaşma sevinçlerini gam ve hüzün kabul ederler... Allah-u Teala’yı sever, onun nuruyla nurlanır, onun vesilesiyle başkalarını aydınlatırlar. Onlar içinilginç bir haber vardır ve onların yanlarında ilginç bir haber vardır. Kitap onlarla payidardır, onlar da kitapla. Kitap onlara konuşur, onlar da kitapla, kitap onlar vesilesiyle bilinir, onlar da kitapla birlikte. Ulaştıkları şey sebebiyle kendileri için başka bir istek görmezler. Ümit ettikleri şeyin dışında bir arzu taşımazlar, korktukları şeyin dışında başka bir korku tanımazlar.”[1926]

22829. İmam Ali (a.s), hakeza bu soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Onlar Allah-u Teala’ya ibadette ihlasa bürünenlerdir. İnsanlar dünyanın zahirini gördükleri bir zamanda onlar bu dünyanın batınını müşahade ederler. Bu yüzden de diğer insanlar bu güne aldandıkları halde onlar  geleceği bilirler. Dolayısıyla dünyadan çok yakında terk edeceklerini bildikleri şeyi terk ederler ve kendilerini çok yakında öldüreceklerini bildikleri şeyleri öldürürler.”[1927]

22830. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar dünyanın zahirine bakarken, Allah’ın velileri, onun batınına bakarlar; insanlar dünyanın bugünüyle meşgul olurken (çabuk elde edilen şeyler peşinde koşarken), onlar dünyanın sonuyla (ahiret hazırlığıyla) meşgul olurlar; onlar dünyanın kendilerini öldürmesinden çekindikleri şeyleri öldürürler; kendilerini terk edecek olanları bilir, onları terk ederler; başkalarının dünyadan elde ettiği çok şeyi (ahiret nimetine oranla) az görürler; onu elde etmeyi kaybetmek sayarlar; insanların uzlaştığı şeye düşman, düşmanlık ettikleri şeye de dostturlar. Kitap onlarla bilinir; onlar da Kitab’ı bilirler; Kitap onlarla ayakta durur; onlar da Kitab’la ayakta dururlar; umdukları şeyden daha üstün bir şey ummazlar; korktukları şeyden daha üstün bir şeyden korkmazlar.”[1928]

22831. Resulullah (s.a.a), Allah-u Teala’nın, “Bilin ki Allah’ın veli kullarına korku yoktur ve onlar üzülmezler” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar Allah yolunda birbirini seven kimselerdir.”[1929]

22832. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Allah’ın dostları insanlardan O’nu en çok zikreden, O’na şükrü devamlı olan ve belalarına karşı sabrı daha büyük olanlardır.”[1930]

22833. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Allah-u Teala’nın velileri ecelini yakın ve arzularını yalancı görenler, amelleri çok ve sürçmesi az olanlardır.”[1931]

22834. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın dostları Adem yaratıldığı günden beri sürekli zayıf bırakılmışlar ve azınlıkta olmuşlardır.”[1932]

22835. İmam Ali (a.s), Allahu Teala’nın, “Şüphesiz Allah’ın veli kullarına korku yoktur…” ayetini okuyunca şöyle buyurmuştur: “Allah’ın dostlarının kimler olduğunu biliyor musunuz?” Şöyle arzettiler: “Onlar kimlerdir ey Müminlerin Emiri?!” İmam şöyle buyurdu: “Onlar biz ve bize uyanlardır. O halde her kim bizden sonra bize uyarsa ne mutlu bize ve daha çok ne mutlu onlara!” Şöyle arzettiler: “Ey Müminlerin Emiri! Neden ne mutlu bize ve daha çok ne mutlu onlara? Biz ve onlar her ikimiz de bir yolda değil miyiz?” İmam şöyle buyurdu: “Hayır, zira onlar sizin taşımadığınız bir yükü yaşıyorlar ve sizin tahammül etmediğiniz şeylere tahammül ediyorlar.”[1933]

bak. el-İmamet, 235. Bölüm

22836. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali b. Hüseyin’in (a.s) kitabında şöyle yazıldığını gördüm: “Biliniz ki Allah’ın dostları…” Allah’ın farzlarını yerine getirdikleri, Resululah’ın (s.a.a) sünnetine sarıldıkları, Allah’ın haramlarından kaçındıkları ve dünyanın debdebesine itina göstermedikleri taktirde Allah’ın veli kullarıdırlar.”[1934]

22837. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Basir! Gaybeti halinde zuhurunu bekleyen ve zuhur ettiğinde de kendisine itaat eden Kaim’imiz’in Şiilerine ne mutlu! Onlar Allah’ın dostlarıdır, onlara ne bir korku vardır ve ne de onlar hüzünlenirler.”[1935]

22838. Resulullah (s.a.a), Allah’ın veli kulları hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Kendilerini gördüklerinde, Allah’ın hatırlandığı kimselerdir.”[1936]

22839. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ı tanır ve azametini derk ederse, ağzını konuşmaya, karnını yiyeceğe kapatır ve kendisini oruç ve gece ibadetle geçirmekle eskitir.”Şöyle arzettiler: “Babalarımız ve annelerimiz sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Bunlar mı Allah’ın dostlarıdır?” Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ın dostları sessiz kalır, onların sessizliği Allah’ın zikridir, bakarlar; bakışları ibrettir, konuşurlar, sözleri hikmettir; yol yürürler, yol yürüyüşleri insanlar arasında bereket sebebidir. Eğer ecelleri yazılmamış olsaydı, azap korkusundan ve sevap iştiyaklarından canları bir an bedenlerinde karar kılmazdı.”[1937]

22840. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Tebarek ve Teala dostunu, kulları arasında gizlemiştir. O halde Allah’ın kullarından hiç birini küçümsemeyiniz. Zira o Allah’ın dostu olabilir ve sen onu bilemezsin.”[1938]

22841. Resulullah (s.a.a), Cebrail’den (a.s) naklen Allah-u Teala’nın şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Her kim, dostumu hor görürse benimle savaşa girişmiştir.”[1939]

22842. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphe hakka benzediği için “şüphe” olarak adlan­dır­ılmıştır. Allah dostla­rının şüphelerdeki aydınlığı, iman ve yakinleridir. Yolları hidayet-kurtuluş yollarıdır. Ama Allah’ın düşmanlarını şüphelerde, dalalet ve sapıklık davet eder. Kılavuzları da körlük ve şaşkınlıktır.”[1940]

22843. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın dostluğu ve saadet birine layık olunca ölüm gözünün önüne gelir, arzu arkasına gider. Şeytanın dostluğu ve şekavet birine layık olunca da arzu gözünün önüne gelir ve ölüm arkasına gider.”[1941]

22844. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah, kulların­dan birinin büyüklenmesine izin verseydi, onu ne­bileri ve evliyası arasından seçerdi. Fakat onlara bü­yüklenmeyi kötü gördü, onlar için tevazuya razı oldu.”[1942]

22845. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki cihad cennet kapılarından bir kapıdır ki Allah-u Teala onu dostlarına açmıştır.”[1943]

22846. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu yüzden Allah onu dostlarına özgü kılmamıştır ve onu düşmanlarından esirgememiştir.”[1944]

22847. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Allah dünyayı dostlarına sevap, düşmanlarına da ceza olarak beğenmemiştir.”[1945]

22848. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “(Dünya) Allah’ın vahyinin iniş yeri ve dostlarının ticaret yurdudur. Onlar, orda çalışmalarıyla rahmeti elde ettiler, cenneti kazandılar.[1946]

22849. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah dünyada dostunu, düşmanına hedef karar kılmıştır.”[1947]

22850. Tenbih’ul-Havatir adlı kitapta şöyle yer almıştır: “Zekeriyya (a.s) oğlu Yahya’yı sürekli üzgün, ağlar ve düşünür bir halde görünce şöyle buyurdu: “Ey rabbim! Ben senden faydalanacağım bir evlat istedim ve sen bana faydalanmadığım bir evlat nasip ettin.”Allah şöyle buyurdu: “Sen benden veli istedin ve veli bundan başkası değildir. Günahsızlar belalara hedeftir.”[1948]

Bak. El-Mehabbet, 481. Bölüm

22851. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah korkusu (takva), Allah’ın dostlarını O’nun koymuş olduğu haramlarını çiğnemekten alıkoyar, dostlarının kalplerini, O’nun korkusuna bağlar.”[1949]

22852. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç haslet Allah’ın veli kullarının sıfatıdır: Her işte Allah’a itimat etmek, herşeyden Allah vasıtasıyla müstağni olmak ve herşeyde Allah’a muhtaç kalmak.”[1950]

22853. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Şüphesiz sen dostların için en çok ünsiyet edilen, sana tevekkül edenlere tek başına yetensin. Gizliliklerini görür, iç-lerinden geçenlere vakıf olur, basiret derecelerini bilirsin sen. Sırları, senin nezdinde aşikardır. Kalpleri, hasretle senden yardım ister. Gurbet ve yalnızlık onları korkuya düşürürse seni zikretmekle ünsiyet edinirler. Üzerlerine musibetler yağdığı zaman sana sığınırlar. Çünkü işlerin dizginlerinin senin elinde ve kaynaklarının senin emrinde olduğunu bilirler.”[1951]

bak. el-Ma’rifet (3) 2611, 2612. Bölümler, es-Seher, 1919. Bölüm, el-Hayr, 1173. Bölüm, el-İman, 291, 297. Bölümler, et-Takva, 4169. Bölüm, el-Kitman, 3455. Bölüm, el-Halk, 1103. Bölüm

 



562. Konu

 

el-Ye’s

Ümidini Kesmek

 

 

 

F Bihar, 72/336, 120. Bölüm; el-Ye’s min Ruhillah

F Vesail’uş-Şia, 6/313, 36. Bölüm; İstiğna-i an’in-Nas

 

 

 


bak.

F 449. Konu, el-Kunur; 20. Konu, el-Emel

F Ez-Zenb, 1375. Bölüm; es-Sual (2), 1712. Bölüm; er-Rica, 1447 ve 1449. Bölümler; el-İhlas, 1038. Bölüm; el-İmamet (3), 242. Bölüm; el-akih, 3241. Bölüm

 



 

 

4235. Bölüm

Ümitsizlik

 

Kur’an :

“And olsun ki, insana nimetimizi tattırır, sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphesiz umutsuz bir nanköre döner. Başına gelen sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak “musibetler başımdan gitti” der; doğrusu o, şımarıp böbürlenen biridir. Bunların dışında, sabredip iyi işler işleyen kimseler, işte onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.”[1952]

bak. İsra, 83, Rum, 36

22854. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Esirgediğinde zamandan ümidini kesme, verdiğinde ise ona itimat etme ve ondan sakınabildiğin kadar çok sakın.”[1953]

22855. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük bela ümitsizliktir.”[1954]

22856. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ümitsizlik sahibini öldürür.”[1955]

22857. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ümitsizlik mutsuzluktur.”[1956]

22858. İmam Ali (a.s), münafıkların sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Ferahlıkta olanı çekemezler, belaya düşenin beter olmasını isterler, ümitli olanları ümitsiz kılarlar.”[1957]

22859. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelsiz ahireti uman kimse gibi olma… Afiyet elde edince kendisini beğenir belaya duçar olunca ümitsizliğe kapılır…Eğer müstağni olursa azar ve fitneye düşer eğer muhtaç olursa ümitsizliğe düşer ve gevşer.”[1958]

22860. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Bu ümmetin en iyisi hakkında bile Allah’ın azabından emin olma; zira Allah şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rahmetinden kafir topluluktan başkası ümitsiz olmaz.[1959][1960]

22861. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her yüz çeviren için de ümitsiz olmayın. Çünkü yüz çevirenin bir ayağı kaysa bile öbürü sabit kalır. Böylece, ikisi sabitleşir (ve düşmez.)” [1961]

bak. el-İmamet (3), 239, 240. Bölümler, er-Rica, 1449. Bölüm

 

4236. Bölüm

İnsanların Elinde Olan Şeylerden Ümidini Kesmenin Faydaları

 

22862. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanların sahip olduğu şeyden elini kesmek müminin dininin izzet sebebidir.”[1962]

22863. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya rağbetsiz ol ki Allah seni sevsin ve insanların elinde olan şeylere itinasız ol ki insanlar seni sevsin.”[1963]

22864. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi sermaye Allah’a itimat etmek ve insanların sahip olduğu şeylerden ümidini kesmektir.”[1964]

22865. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük zenginlik insanların malında gözü olmamaktır.”[1965]

22866. Cebrail (a.s) Peygamberin (s.a.a) huzuruna gelince şöyle buyurmuştur: “Bil ki insanın şerefi geceyi (ibadetle) ihya etmesiyle ve izzeti insanlardan müstağni oluşuyladır.”[1966]

22867. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanların elinde olan şeyden) ümidini kesmek de iki başarıdan biridir.”[1967]

22868. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanların elinde olan şeyden) ümidini kesmek canı rahatlığa kavuşturur.”[1968]

22869. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanların elinde olan şeyden) ümidini kesmek yenilenmiş bir özgürlüktür.”[1969]

22870. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanların elinde olan şeyden) ümitsizlik özgürlük sebebidir ve tamah zarar vericidir.”[1970]

22871. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanların elinde olan şeyden) ümitsizlik esire izzet bağışlar, tamah ise emiri zillete sürükler.”[1971]

22872. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamahın helak sebebi olduğu yerde (insanların elinde olan şeylerden) ümitsizlik  hedefe ulaşma sebebidir.”[1972]

22873. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük rahatlık insanlardan ümidini kesmektir.”[1973]

22874. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tamah esaretinden kurtuluş, (insanlardan) ümidini kesmekle mümkündür.”[1974]

22875. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “(İnsanlardan) ümidini kesmeyi hızlandırmak iki galibiyetten biridir.”[1975]

22876. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Elinde bulunanı korumak, başkası­nın elindekini istemekten daha sevimlidir bana. Ümit­sizliğin acısı (başkasının elindekinden ümitsizlik), insanlardan bir şey istemekten daha hayırlıdır.”[1976]

bak. ed-Dua, 1202. Bölüm, el-Hayr, 1157. Bölüm, 5326. Hadis, es-Sual (2), 1709, 1710. Bölümler, el-İzz, 2711. Bölüm

 



563. Konu

 

el-Yetim

Yetim

 

F Bihar, 79/266, 103. Bölüm; Ekl-u Mal’il-Yetim

F Bihar, 75/1, 31. Bölüm; el-İşret me’l-Yetami

F Kenz'ul-Ummal, 3/168, 174-178; er-Rahmet bi’l-Yetim

F Kenz'ul-Ummal, 15/177, Kefalet’ul-Yetim

F Vesail’uş-Şia, 12/180, 70. Bölüm; Tahrim-u Akl-i Mal’il-Yetim

 

 

 



 

 


4237. Bölüm

Yetimlere BakmayaTeşvik

 

Kur’an :

İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin” diye söz almıştık. Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz. Sizler zaten döneksiniz.”[1977]

“Yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere sevdiği halde mal veren” [1978]

bak. Bakara, 220, Fecr, 17, 18, Maun, 2, 3

22877. İmam Ali (a.s) şahadetinden önce yazdığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Yetimler hakkında Allah’tan korkunuz! Onları bir gün dövüp ve bir gün aç bırakmaktan sakınınız. Sizin varlığınızla onlar ortadan kalkmasın, zira Allah Resulünden şöyle buyurduğunu işittim: “Her kim ihtiyaçsız oluncaya kadar bir yetimin sorumluluğunu üstlenirse aziz ve celil olan Allah da bu iş sebebiyle ona cenneti farz kılar. Yetimin malını yiyen kimseye  cehennem ateşini farz kıldığı gibi.”[1979]

22878. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir yetimi müstağni oluncaya kadar geçindirirse Allah bu işi sebebiyle cenneti ona farz kılar. Nitekim yetim malını yiyenlere de cehennem ateşini farz kılmıştır.”[1980]

22879. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yetim için merhametli baba gibi ol ve bil ki neyi ekersen onu biçersin.”[1981]

22880. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin erkek ve kadın bir yetimin başını sevgiyle okşarsa, Allah okşadığı her saç miktarınca ona sevap yazar.”[1982]

22881. Resulullah (s.a.a), orta ve işaret parmağını göstererek şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetimi geçindiren kimse –elbette aziz ve celil olan Allah’tan korkarsa-cennette bu ikisi gibi olacağız.”[1983]

22882. Resulullah (s.a.a) işaret ve orta parmağını birbirinden ayırmış bir halde göstererek şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetimin sorumlusu cennette bu ikisi gibiyiz.” [1984]

22883. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennette daru’l ferah (ferahlık yurdu) diye adlandırılan bir yurt vardır ve oraya sadece müminlerin yetimlerini sevindiren kimseler girer.”[1985]

22884. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim iki müslüman arasından yetimi yiyecek ve içeceğine ortak kılarsa, şüphesiz Allah da onu bağışlanmayacak bir günah işlemedikçe cennetine götürür.”[1986]

22885. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim üç yetime bakarsa, geceleri ibadetle geçiren, gündüzleri oruç tutan, gece gündüz Allah yolunda kılıç sallayan kimse gibidir. Ben de o cennette bu ikisi gibi –orta ve işaret parmağını birbirine yapıştırarak- yan yana olacağız-.”[1987]

22886. Resulullah (s.a.a) taş kalpli olduğundan şikayette bulunan bir kişiye şöyle buyurmuştur: “Kalbinin yumuşamasını ve isteğine ulaşmayı ister misin? O halde yetime merhamet et, başına merhamet elini sür, yiyeceğinden ona da yedir, bu durumda kalbin yumuşar ve isteğine ulaşmış olursun.”[1988]

bak. Vesail’uş Şia, 2/926, 91. Bölüm

 

4238. Bölüm

Yetim Malını Yemek

 

Kur’an :

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe atılacaklardır.”[1989]

Bak. Nisa, 2,6, En’am, 152, İsra, 34

22887. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yiyeceklerin en kötüsü yetimin malını haksız yere yemektir.”[1990]

22888. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü bir grup insan ağızlarında ateşler alevlendiği halde mezarlarından dışarı çıkarlar.” Şöyle arzedildi: “Ey Allah’ın Resulü! Onlar kimlerdir?” Peygamber şöyle buyurdu: “Onlar yetimin malını yiyenlerdir…”[1991]

22889. Resulullah (s.a.a), mirac hadisinde şöyle buyurmuştur: “Baktığımda aniden dudakları deve dudağına benzeyen, bir topluluk gördüm. Başlarına bir kişi dikilmiş, dudaklarından tutuyor, ateşten kaya parçalarını ağızlarına koyuyor ve ağızlarının içine atıyordu. O taşlar altlarından dışarı çıkıyor ve onlar inek gibi böğürüyordu. Şöyle dedim: “Ey Cebrail! Onlar kimlerdir?” Cebrail şöyle buyurdu: “Onlar yetimlerin malını haksız yere yiyenlerdir ve onlar hakikatte karınlarında ateş yemişlerdir.”[1992]

22890. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Göğe götürüldüğüm gece karınlarına ateş atılan bir topluluk gördüm, ateş altlarından dışarı çıkıyordu. Ben şöyle dedim: “Bunlar kimlerdir?” Cebrail şöyle dedi: “Bunlar yetimlerin malını haksız yere yiyenlerdir.”[1993]

22891. İmam Sadık (a.s), büyük günahlar hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Onlardan biri yetim malını haksız yere yemektir.”[1994]

 

4239. Bölüm

Yetim Malını Yemenin Haram Oluşunun Sebebi

 

22892. İmam Rıza (a.s), yetim malını yemenin haram oluş sebebi hakkında Muhammed b. Sinan’a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Yetim malını haksız yere yemenin haram oluş sebebi, bu işte bir çok fesadın oluşundandır. Evvela yetim malını yediğinde onu öldürmeye yardım etmiş olur. Zira yetim muhtaçtır ve kendisini idare edemez, kendi ayakları üstünde duramaz, anne ve babası gibi kimsesi yoktur ki ona baksın ve onu idare etsin, o halde malını yediği gibi adeta onu öldürmüş, fakirlik ve çaresizliğe sürüklemiş gibidir... Ve bu yetim büluğ çağına eriştiğinde ve büyüdüğünde ondan intikam almasına sebep olur. Onlar arasında kin, düşmanlık ve nefret vücuda gelir ve sonunda birbirlerini ortadan kaldırırlar.”[1995]

22893. Fatımat’uz-Zehra (a.s) konuşmalarının birinde şöyle buyurmuştur: “Allah yetim malını yemekten sakındırmayı, zulmü önlemek için farz kılmıştır.”[1996]

 

4240. Bölüm

Al-i Muhammed’in Yetimleri

 

22894. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İmamından kopan kimsenin durumu babasını kaybetmiş yetimden daha zordur. Ona ulaşamıyorlar. Mübtela oldukları dini meselelerin hükmünü de bilemiyorlar. Biliniz ki Şiilerimizden her kim ilmimizden haberdar olursa şeriatımızı bilmeyen ve ulaşması mümkün olmayan kimse de onun kucağında yetimdir. Biliniz ki her kim onu hidayette ve irşatta bulunur ve şer’i hükümlerimizi ona öğretirse yüce cennette bizimle birlikte olacaktır.”[1997]

22895. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şiilerimizin alimleri (kıyamet günü) haşrolurlar ve ilimlerinin çokluğu ve Allah’ın kullarını irşaddaki çabaları ölçüsünce onlara yücelik elbiseleri giydirilir. Öyle ki onlardan her birine nurdan milyonlarca elbise giydirilir. Aziz ve celil olan rabbimizin münadisi şöyle seslenir: “Ey Al-i Muhamemd’in yetimlerine bakanlar! Ey babalarından yani imamlarından koparılmış, bu yetimlere can ve hayat bağışlayanlar! Bunlar, sizin öğrencileriniz ve onlara baktığınız ve kendilerine hayat ve neşat verdiğiniz yetimlerdir. Şimdi onlara dünyada ilim elbisesini giydirdiğiniz gibi elbise giydiriniz.”[1998]

22896. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bakıcılarından ayrılmış ve cehalete gömülmüş Al-i Muhammed’in yetimlerine bakan, onu cehaletten çıkaran, karmaşık işleri ona aydınlatan kimsenin bir yetime bakan, ona su ve yemek veren kimseden üstünlüğü, güneşin suha yıldızına üstünlüğü gibidir.”[1999]

22897. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim gizliliğimiz sebebiyle bize duyduğu muhabbetten dolayı bize ulaşamayan bir yetime bakar, kendisine nasip olan ilmi ona öğretir, onu hidayet ederse aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: “Ey yüce ve yardımsever kul! Ben yücelik ve bağışlamaya senden daha layığım. Ey meleklerim! Ona öğretiği her harf sayısınca, cennette onun için milyonlarca saray bina ediniz ve bu saraylara yakışan diğer nimetleri de ona ekleyiniz.”[2000]

bak. el-İlm, 2838, 2845. Bölümler

 



564. Konu

 

el-Yakin

Yakin

 

F Bihar, 70/13, 52. Bölüm; el-Yakn, in

F Kenz'ul-Ummal, 3/437, 800; el-Yakin

F Bihar, 41/1, 99. Bölüm; Yakin-u Emir’el-Müminin Salavat’ul-Llai Aleyhi ve Sabirhi Ale’l-Mekarihi

 

 

 

 


bak.

F 276. Konu, eş-Şekk; el-Batıl, 363. Bölüm; er, Rıza, 1516. Bölüm; el-İbadet, 2492. Bölüm; et-Tevekkül, 4186. Bölüm; el-Marifet (3), 2607. Bölüm

 



 

 

4241. Bölüm

Yakin

 

Kur’an :

“Sabredip ayetlerimize kesin olarak inanmalarından ötürü, aralarından, onları buyruğumuzla doğru yola götüren önderler yaptık.”[2001]

22898. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki dünyada insanlara yakinden ve afiyetten daha iyi bir şey verilmemiştir. O halde Allah’tan bu ikisini dileyin.”[2002]

22899. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’tan afiyet dileyiniz. Zira afiyetten sonra yakin gibi bir şey verilmemiştir ve küfürden sonra şekten daha kötü bir şey verilmemiştir.”[2003]

22900. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’tan yakin dileyin ve Allah’a afiyet içinde rağbet edin. Zira afiyet en büyük nimettir. Kalpte payidar kalan en iyi şey ise yakindir. Zarar görmüş kimse dininde zarar gören kimsedir. Gıpta edilen kimse ise yakini hususunda gıpta edilen kimsedir.”[2004]

22901. İmam Ali (a.s), defalarca şöyle buyurmuştur: “Allah’tan yakin dileyin ve hayırlı akibet isteyin. Kalpte dönen en iyi şey yakindir.”[2005]

22902. Resulullah (s.a.a), kendisine, “Hangi ameli yapayım?” diye soran Muaz’a şöyle buyurmuştur: “Ey Muaz! Yakin hususunda Peygamberine uy.”Muaz şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Siz Allah’ın Resulüsünüz, ben ise Muaz’ım.”Peygamber şöyle buyurdu: “Her ne kadar ilminde eksiklik olsa da” [2006]

22903. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde yakinin serinliğini hisseden kimse ne de büyük saadete ermiştir.”[2007]

22904. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalbe ilka edilen en iyi şey yakindir.”[2008]

22905. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zenginlik olarak yakin yeterlidir.”[2009]

22906. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim yakin ederse kurtuluşa erer.”[2010]

22907. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim yakin elde ederse kurtulur.”[2011]

22908. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin et ki kurtuluşa eresin.”[2012]

22909. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “Kalbini öğüt ve nasihatla diri tut, zühtle öldür ve yakinle güçlendir.”[2013]

22910. İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: Kuşku kıvıl­cımları dal budaklarıyla, azimli imanlarını hedef almamış­tır. Zan­lar, yakinlerinin köklerine nüfuz etmemiştir.”[2014]

22911. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Son hedef yakin ile elde edilir.”[2015]

 

4242. Bölüm

Yakin Dinin Başıdır

 

22912. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin dinin başıdır.”[2016]

22913. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin en üstünü yakindir.”[2017]

22914. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün iman güzel yakindir.”[2018]

22915. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanınızı yakinle güçlendiriniz, zira yakin dinin en üstünüdür.” [2019]

22916. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin düzeni güzel yakindir.”[2020]

22917. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin meyvesi yakininin güçlenmesidir.”[2021]

22918. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin gücü din miktarıncadır.”[2022]

bak. ed-Din, 1294, 1295, 1298. Bölümler

 

4243. Bölüm

Yakin İmanın Direğidir

 

22919. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin imanın direğidir.”[2023]

22920. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanın ölçüsü güzel yakindir.”[2024]

22921. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman yakine ihtiyaç duyar.”[2025]

22922. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sabır imanın yarısıdır ve yakin imanın tamamıdır.”[2026]

22923. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin dininde güçlüdür, yumuşaklığı uzak görüşlülükle iç içe kılmıştır ve imanı yakin ile birliktedir.”[2027]

bak. ed-Din, 1299. Bölüm

 

4244. Bölüm

Yakin En Az Bulunur Şeydir

 

22924. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman İslam’dan üstündür. Yakin de imandan üstündür. Yakinden daha az bulunur bir şey mevcut değildir.”[2028]

22925. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara yakinden daha az herhangi bir şey verilmemiştir.”[2029]

22926. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar içinde hiçbir şey yakin kadar az bölüştürülmemiştir.”[2030]

22927. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kullar arasında herşeyden daha az bölüştürülen beş haslet vardır: Yakin, kanaat, sabır, şükür ve beşincisi de bütün bunların kemale erme sebebi olan akıldır.”[2031]

bak. el-İman, 295. Bölüm

 

4245. Bölüm

Yakin İbadettir.

 

22928. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin ibadettir.”[2032]

22929. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin ile ibadet kemale erer.”[2033]

22930. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin ibadet olarak yeter.”[2034]

22931. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir amel niyet olmaksızın ve hiç bir ibadet yakin olmaksızın değer ifade etmez.”[2035]

bak. el-İbadet, 2494. Bölüm

 

4246. Bölüm

Yakin En Üstün İbadettir

 

22932. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin en üstün ibadettir.”[2036]

22933. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin ile birlikte olan az ve sürekli olan amel Allah nezdinde yakin ile birlikte olmayan çok amelden daha üstündür.”[2037]

22934. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin ile birlikte olan uyku şek ile birlikte olan namazdan daha iyidir.”[2038]

bak. es-Seher, 1930. Bölüm

 

4247. Bölüm

İmanın SonuYakindir

 

22935. İmam Sadık (a.s), Ebu Basir’e şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Muhammed! İslam ilk basamaktır.”Ben (Ebu Basir) şöyle arzettim: “Evet.” İmam şöyle buyurdu: “İman islamdan bir basamak daha yukarıdadır.”Ben, “Evet” diye arzettim. İmam şöyle buyurdu: “Takva imandan bir basamak yukarıdadır.” Ben, “Evet” diye arzettim. İmam şöyle buyurdu: “Yakin takvadan bir basamak yukarıdadır.”Ben, “evet” diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu: “İnsanlara yakin gibi hiç bir şey az verilmemiştir. Sizler hakikatte islam’ın en alt derecesine sarıldınız. O halde elinizden kaçmamasına dikkat edin.”[2039]

22936. İmam Rıza (a.s), İslam ve iman hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ebu Cafer (İmam Bakır –a.s-) şöyle buyurmuştur: “Din İslam’dır, iman ondan bir derece daha üstündür, takva imandan bir derece üstündür, yakin ise takvadan bir derece üstündür. İnsanlar arasında yakinden daha az bir şey bölüştürülmemiştir.”[2040]

22937. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman islam’dan bir derece daha üstündür, takva imandan bir derece üstündür, yakin takvadan bir derece üstündür ve insanlar arasında yakinden daha az bir şey  bölüştürülmemiştir.”[2041]

22938. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman islam’dan bir derece üstündür, takva imandan bir derece üstündür, yakin takvadan bir derece üstündür ve insanlar arasında hiç bir şey yakin gibi az bölüştürülmemiştir.”[2042]

22939. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin nihai hedefi imandır, imanın nihai hedefi ise yakindir.”[2043]

bak. Ez-Zujd, 1620. Bölüm, ed-Din, 1293. Bölüm

 

4248. Bölüm

İman ve Yakin Arasında

 

22940. Mişkat’ul-Envar kitabında şöyle yer almıştır: “İmam Ali (a.s) Hasan ve Hüseyin’e (a.s) şöyle sordu: “Yakin ve iman arasındaki mesafe ne kadardır?” O ikisi sustular. İmam Hasan’a (a.s) şöyle buyurdu: “Cevap ver ey Eba Muhammed!” O şöyle arzetti: “Bir karış.” İmam Ali (a.s), “Nasıl?” diye sordu. O şöyle arzetti: “Çünkü iman kulağımızla işittiğimiz, kalplerimizle inandığımız şeydir, yakin ise gözlerimizle gördüğümüz ve bundan gözlerimizden gizli kalan şeyleri anlamamızdır.”[2044]

 

4249. Bölüm

İman Kalpte Sabittir Yakin İse Zihinden Geçenlerdir

 

22941. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İman kalpte sabittir, yakin ise zihinden geçenlerdir.”[2045]

22942. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman kalptedir, yakin ise zihinden geçenlerdir.”[2046]

22943. Şöyle rivayet edilmiştir: “Zenginlik olarak yakin, meşguliyet olarak ibadet yeterlidir. Ve şüphesiz iman kalp iledir, yakin ise zihinden geçenlerdir.”[2047]

22944. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman kalpte sabittir, yakin ise zihinden geçenlerdir. Yakin kalpten geçince kalp demir parçası gibi olur, kalpten çıkıp gidince de eskimiş bir paçavra gibi olur.”[2048]

 

4250. Bölüm

İlm’ul-Yakin

 

Kur’an :

“Dikkat edin, eğer kesin olarak bir bilseniz! And olsun ki, cehennemi göreceksiniz. And olsun ki onu gözünüzle görürsünüz. Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz. [2049]

İbrahim: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” dediğinde, “İnanmıyor musun? “deyince de, “Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice itminana ersin” demişti.”Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah’ın güçlü ve hikmet sahibi olduğunu bil” demişti.”[2050]

“Böylece yakin edenlerden olması için İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösterdik.”[2051]

22945. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “Eğer ilm’ul-yakin ile bilirseniz” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani açık bir şekilde ve müşahade ile.”[2052]

22946. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gören kimse, kendisine haber verilen kimse gibi değildir.”[2053]

22947. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Haber, görmek gibi değildir. Allah-u Teala Musa’ya kavminin buzağıya ne yaptıklarını haber verince, levhaları yere atmadı, ama yaptıklarını gözleriyle görünce levhayı yere attı ve kırıldı.”[2054]

22948. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Üç şeyi kullarımın gözünden gizledim. Eğer insan onlardan birini görecek olursa, asla kötü amel etmez: Eğer perdemi kenara itecek olursam, beni yakin elde edecek şekilde görecek olursa ve onları öldürdükten sonra yaratıklarıma ne yapacağımı görecek olursa…” [2055]

 

4251. Bölüm

Hakk’ul-Yakin

 

Kur’an :

“Doğrusu kesin gerçek budur.”[2056]

“O, şüphesiz kesin gerçektir.”[2057]

 

Tefsir

Hak, dış gerçekle mutabık olan ilimden, yakin ise içinde şüphe olmayan ilimdenibarettir. O halde hak yakine, tekid için getirilen açıklamaya dayalı bir tür izafedir.”[2058]

Meclisi (r.a) şöyle diyor: “Yakin üç mertebeye sahiptir: İlm’ul-Yakin, Ayn’ul-Yakin ve Hakk’ul-Yakin.”

Dikkat edin, eğer kesin olarak bir (ilm’ul yakin ile) bilseniz! Andolsun ki cehennemi görürsünüz.” “Sonra andolsun ki onu gözünüzle görürsünüz.” “Doğrusu yakin ile kesin gerçek budur.”Bu üç mertebe arasındaki fark, bir örnekle açıklığa kavuşur. Örneğin ateş hakkında İlm’ul-Yakin’e sahip olmak, görülen şeyleri onun ışığıyla müşahade etmektir. Ayn’ul-yakin ise ateş kütlesini görmektir. Hakk’ul-yakin ise ateşte yanmak, insanın varlığının ateşte yok olması ve salt ateşe dönüşmesidir. Bundan daha üstün bir artma kabiliyeti olan bir mertebe yoktur. “Eğer perde kenara çekilecek olursa, asla yakinim artmaz.”[2059](Hz. Ali’nin -a.s- sözü)

22949. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Allah’ın kulları! Allah’ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah’ın kendisine yardım ettiği ki­şidir. O kimse hüznü giyinip kuşanmış, korkuya bü­rünmüştür. Derken, hidayet ışığı gönlünü aydınlatmış… Doğru yolu görmüş ve onu izlemiştir. İşaretleri bilmiş, darboğazları geçmiştir. Yapışılması gereken kulpların en sağlamına yapışmış, tutunulacak iplerin en kuvvetlisine sarılmıştır. Artık o gün ışığı gibi parlak yakini inanca ermiştir.[2060]

22950. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiş, yakin ruhunu elde etmişlerdir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlar; cahillerin korkup kaçtıkları şeylerle onlar ünsiyet etmişlerdir. Ruhları en yüce makama (Allah’ın rahmetine) asılı olduğu halde, bedenleriyle dünyada yaşamaktalar. İşte bunlar Allah’ın yeryüzündeki halifeleridir ve halkı O’nun dinine davet etmekteler. Âh! Âh! Onları görmeyi ne kadar da arzuluyorum!”[2061]

 

4252. Bölüm

Yakinin Anlamı

 

22951. Cebrail (a.s), Peygamberin huzuruna geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah Resulü! Allah Tebarek ve Teala beni senden önce hiç kimseye vermediği bir hediyeyle sana gönderdi.”Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “O nedir? diye sordum.” “Cebrail şöyle dedi: “Sabır ve ondan daha iyisini…” Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben, yakinin anlamı nedir?” diye sordum, Cebrail şöyle dedi: “Yakini olan kimse Allah için onu görüyormuş gibi amel eder. Zira eğer Allah’ı görmüyorsa, Allah onu görmektedir ve yakini bir şekilde bilir ki kendisine isabet eden bir şeyin hata etmesi mümkün değildi ve kendisine isabet etmeyen bir şeyin de kendisine isabet etmesi mümkün değildi. Bunların tümü tevekkülün dalları ve zühdün basamaklarıdır.”[2062]

22952. İmam Rıza (a.s), kendisine yakini soran Yunus’a şöyle buyurmuştur: “Allah’a tevekkül etmek, Allah karşısında teslimiyet içinde olmak, Allah’ın kaza ve kaderinden hoşnut olmak ve işleri Allah’a havale etmektir.”Yunus şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Bunların anlamı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Ebu Cafer (a.s) da böyle buyurmuştur.”[2063]

22953. Resulullah (s.a.a), kendisine imanı soran birisine şöyle buyurmuştur: “İhlas’tır.”O şöyle arzetti: “Yakin nedir?” Peygamber şöyle buyurdu: “Tasdiktir.”[2064]

22954. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İslam, (Allah karşısında) teslimiyettir; teslimiyet yakîndir; yakîn tasdik etmektir; tasdik ikrar etmektir; ikrar eda etmektir; eda etmek ise ameldir.”[2065]

22955. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin aydınlıktır.”[2066]

bak. et-Tevekkül, 4183, el-İslam, 1876. Bölüm

 

4253. Bölüm

Yakin Sahibi Kimsenin Nişaneleri

 

22956. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yakin sahibi kimsenin alameti altı şeydir: Allah’ın hakkaniyetine yakin etmiş ve bu yüzden ona iman etmiştir, ölümün gerçek olduğuna yakin etmiştir ve bu yüzden ondan çekinmektedir, kıyametin gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüzden de (o günün) rezaletinden korkmaktadır. Cennetin gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüzden de ona iştiyak duymaktadır, cehennemin gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüzden de ondan kurtulmak için çalışmaktadır, hesabın gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüzden de kendisini hesaba çekmektedir.”[2067]

22957. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin sahibi kimsenin kendisi hakkındaki hüznü, diğer tüm insanların hüznünden daha çoktur.”[2068]

22958. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şevk yakin ehlinin hasletidir.”[2069]

22959. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arzunun kısalığı, amelde ihlas ve dünyaya rağbetsizlik yakin sahibi olmanın delilidir.”[2070]

22960. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dostlarından ayrılacağını, toprağa yerleşeceğini, hesapla karşılaşacağını, kendisinden geriye bıraktığının kendisine fayda vermeyeceğini, önceden gönderdiği şeye muhtaç olacağını yakinen bilen kimseye arzusunu kısaltması ve uzun amellere koyulması yakışır.”[2071]

22961. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala’nın, “ve altında o ikisine ait bir hazine vardıayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki o, altın ve gümüş hazinesi değildi. Aksine şu dört cümleydi: “Ben Allah’ım ve benden başka ilah yoktur. Her kim ölüme yakin ederse, ağzı gülerek açılmaz. Her kim hesaba yakin ederse, kalbi sevinmez. Her kim kadere yakin ederse, Allah’tan başka hiç bir şeyden korkmaz.”[2072]

22962. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Takva dinin semeresi ve yakinin nişanesidir.”[2073]

22963. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakini olan kimse, amelde çaba gösterir.”[2074]

22964. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kimin yakini doğru olursa, mücadele ve tartışmaya rağbet göstermez.”[2075]

22965. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinsiz hiçbir amel ve huşusuz hiçbir yakin olmaz.”

22966. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yakinin nişanelerinden biri de hiç kimseyi Allah’ı gazaplandırarak hoşnut etmemen, Allah’ın sana verdiği bir şey sebebiyle hiç kimseyi övmemen ve Allah’ın sana vermediği  bir şey sebebiyle de hiç kimseyi kınamamandır.”[2076]

22967. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin nişanelerinden biri de Allah’ı gazaplandırarak insanları hoşnut etmemen ve Allah’ın ihsanından sana bağışlamaması sebebiyle, onları kınamamandır. Zira hırslı kimsenin hırsı, rızkı kendisine sevketmediği gibi, meyilsiz insanın meyletmemesi de onu geri çeviremez.”[2077]

bak. el-Ma’ruf (2), 2700. Bölüm, 12788. Hadis, el-İman, 291-297. Bölümler, et-Takva, 4169. Bölüm

 

4254. Bölüm

Müminin Yakini Amelinde Görülür

 

22968. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin yakini de, münafığın şekki de amellerinde görülür.”[2078]

22969. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ameli terk eden kimse, amelin mükafatına yakin etmemiştir.”[2079]

22970. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah’ın kendisini gördüğüne yakin ettiği halde Allah’a isyan eden kimse şüphesiz Allah’ı bakanların en düşüğü taktir etmiştir.”[2080]

22971. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakininizi şekke ve ilminizi cehalete dönüştürmeyiniz.”[2081]

22972. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Varlığını bağışlamak, yakinin süsüdür.”[2082]

bak. en-Nur, 3960. Bölüm, el-İlm, 2881, 2888. Bölümler

 

4255. Bölüm

Yakini Yok Eden Sebepler

 

22973. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakini şek ve heva ve hevesin galibiyeti bozar.”[2083]

22974. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırsı çok olan kimsenin yakini az olur.”[2084]

22975. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırslı kimseye itaat etmek yakini bozar.”[2085]

22976. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırs yakini bozar.”[2086]

22977. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhtiraslı kimse iki haslete mahrum kalmış ve iki hasletle birlikte olmuştur: Kanaattan mahrumdur ve bu yüzden de rahatlığı yoktur, hoşnutluktan mahrumdur ve bu yüzden de yakini kaybetmiştir.”[2087]

22978. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin bozulma sebebi hırstır.”[2088]

22979. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Din hususunda cedelleşmek yakini ortadan kaldırır.”[2089]

22980. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mal sevgisi dini gevşetir, yakini bozar.” [2090]

22981. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya tapan kimselere karışmak dini lekeler ve yakini gevşetir.”[2091]

22982. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Karşılık göreceğine yakin etmeyen kimsenin şekki yakinini bozar.”[2092]

bak. et-Tema’, 2420. Bölüm, el-İman, 284, 286. Bölümler

 

4256. Bölüm

Yakinin Gevşekliği

 

22983. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hakikatte ben, ümmetim için yakinin gevşekliğinden korkuyorum.”[2093]

22984. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben ümmetim için sadece yakinin zayıflığı hususunda korkuyorum.”[2094]

22985. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakini gevşek olan kimsenin mürüvveti nakıs olur.”[2095]

22986. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı gazaplandırarak insanları hoşnut kılman, Allah’ın sana verdiği rızık için insanları övmen ve Allah’ın sana vermediği şey sebebiyle insanları kınaman yakinin gevşekliğindendir.”[2096]

22987. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’a yemin olsun ki şüpheler doğmuş, kesin şeyleri bürümüştür. Hatta sanki, üstlenilen şey (rızık) size farzmış; farz kılınan (amel) da sizden kaldırılmış gibidir (Böyle te­lakki edilmeye başlanmıştır.)[2097]

 

4257. Bölüm

Yakini Kendisine Fayda Vermeyen Kimse

 

22988. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki her kimin yakini kendisine fayda vermezse, şek ona zarar verir. Her kimin mevcut aklı ve düşüncesi kendisine fayda vermezse, gaip olan aklı ve düşüncesi ona fayda vermek hususunda daha acizdir.”[2098]

22989. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki her kime hak fayda vermezse, batıl zarar verir. Her kimi hidayet doğru yola koyamazsa, sapıklık onu yoldan çıkarır.”[2099]

bak. Eş-Şek, 2088. Bölüm, el-Hak, 897. Bölüm

 

4258. Bölüm

Yakinin Faydaları

1-Sabır

 

22990. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabır, yakinin ilk gereğidir.”[2100]

22991. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabır yakinin meyvesidir.”[2101]

22992. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabır yakindendir.”[2102]

22993. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin sahibi kimsenin silahı, belaya sabretmek ve genişlik zamanında şükretmektir.”[2103]

22994. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sabırlı ol, zira ki sabır sağlam bir kaledir ve yakin ehlinin ibadetidir.”[2104]

 

2-İhlas

 

22995. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelde ihlas, yakinin gücünden ve niyetin doğruluğundandır.”[2105]

22996. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İhlasın sebebi yakindir.”[2106]

22997. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Halis niyet, dinin gücünün miktarı kadardır.”[2107]

22998. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Amelde ihlas ve arzunun kısalığı yakinin delilidir.”[2108]

22999. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin, ihlas ve fedakarlık sahipleri, a’raf ashabındandır.”[2109]

23000. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin nihayeti ihlastır. İhlasın nihayeti ise kurtuluştur.”[2110]

23001. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın Kulları! Biliniz ki riyanın azı da şirktir, amelde ihlas ise yakindir.”[2111]

 

3-Zühd

 

23002. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin zühd meyvesini verir.”[2112]

23003. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zühd, yakinin esasıdır.”[2113]

23004. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin doğru olursa fani olanı baki olana değiştirmez ve yüce olanı aşağılık olana satmazsın.”[2114]

23005. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın fani olan şeye rağbetsiz olması, kalıcı olan şeye yakini ölçüsüncedir.”[2115]

23006. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Fani olana bağlandığı halde ahirete yakin ettiğini iddia eden yalan söylemektedir.”[2116]

23007. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahirete yakin eden kimse dünyaya hırs duymaz.”[2117]

23008. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Heva ve heves elbisesinden soyunan ve dünya bağlarını kesip atan yakin sahipleri nerede?[2118]

23009. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin en üstün zühttür.”[2119]

Bak. Ez-Zühd, 16/7. Bölüm

4-Tevekkül

 

23010. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkülün güzelliği, yakinin güzelliğinin delilidir.”[2120]

23011. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevekkül, yakinin güçlülüğünden kaynaklanır.”[2121]

23012. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin hakikati tevekküldedir.”[2122]

Bak. 4252. Bölüm, 22951. Hadis, et-Tevekkül, 4185. Bölüm

 

5- Hoşnutluk

 

23013. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kaza ve kaderinden hoşnutluk, güzel yakin sahibi olmanın delilidir.”[2123]

23014. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hoşnutluk, yakinin meyvesidir.”[2124]

23015. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Taktir edilen şeylerden hoşnut olan kimsenin yakini güçlüdür.”[2125]

23016. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hoşlanılmayan kaza ve kadare hoşnutluk, yakinin en üstün derecelerindendir.”[2126]

Bak. Er-Rıza, 1519, 1520. Bölümler

6-Musibetleri Hafif Saymak

 

23017. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, hikmet ve celali üzere rahatlık ve genişliği hoşnutluk ve yakinde karar kılmıştır.”[2127]

23018. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: Sabrın gücü ve güzel yakin ile sana yönelen dertleri, belaları kendinden uzaklaştır.”[2128]

23019. İmam Seccad (a.s), münacaatında şöyle buyurmuştur: “Kerem ve yüceliğin adına senden gözümün aydınlığına sebep olan şeyleri bana bağışta bulunmanı dilerim... Ve yakinden kendisi vesilesiyle dünya musibetlerini bana kolaylaştıranı ver. Körlük perdelerini basiret gözlerimden kenara it.”[2129]

bak. el-İnfak, 3942. Bölüm

 

4259. Bölüm

Yakinin Şubeleri

 

23020. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İman dört temel üzere kuruludur: Sabır, yakin, adalet ve cihat…Yakinin dört şubesi vardır, uyanık basiret, hikmetin derinliğine ulaşmak, ibret verici öğütleri tanımak ve ilklerin metodu. Her kim uyanık basirete sahip olursa, hikmetin derinliklerine ulaşır. Her kim de hikmetin derinliğine ulaşırsa, ibreti tanır. Her kim de ibreti tanırsa, sanki ilklerle birlikte yaşamıştır.”[2130]

23021. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yakinin dört şubesi vardır: Uyanık basiret, hikmetin derinliğine erişmek, ibret verici etkenleri tanımak ve sünnete uymak, her kimin uyanık basireti olursa, hikmetin derinliğine ulaşır. Her kim hikmetin derinliğine ulaşırsa, ibreti tanır. Her kim ibreti tanırsa, sünnete uyar ve her kim de sünnete uyarsa, ilklerle birlikte  yaşamış gibi olur.”[2131]

23022. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakinin dört şubesi vardır: Anlayışın zirvesi, derin ilim, apaçık ve tomurcuklanan hikmet ve hilim bahçesi. Anlayışlı olan kimse, belirsiz ilimleri yorumlar. Her kim de belirsiz ilimleri yorumlarsa hikmet çeşmelerini tanır. Her kim de hikmet çeşmelerini tanırsa hilim sahibi olur, işlerinde kusur etmez ve insanlar arasında (sevinç içinde) yaşar.”[2132]

 

4260. Bölüm

Yakini Elde Etmek

 

23023. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmanı olan kimse yakinini artırır.”[2133]

23024. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Kendinizi ıslah etmekle Allah’ın nimetlerini taktir edin ki yakininiz artsın ve değerli ve kıymetli bir fayda elde edesiniz.”[2134]

23025. İmam Rıza (a.s), Allah’ın İbrahim’e buyurduğu: “İmanın yok mudur?” O şöyle dedi: “Elbette iman ettim, lakin kalbimin itminana ermesi için” sözü hakkında, “İbrahim’in kalbinde şey mi vardı?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Hayır, o yakin sahibiydi. Ama Allah’tan yakinini artırmasını dilemişti.”[2135]

23026. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yakin, kulu yüce bir mertebeye ve ilginç bir makama ulaştırır. Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda şöyle denildi: “İsa b. Meryem suyun üstünde yürüyordu.”Peygamber şöyle buyurdu: “Eğer yakini daha fazla olsaydı, havada da yürürdü.”Böylece Resulullah yakin makanın azametini ifade etti.”[2136]

23027. Bir gün Havariler İsa’yı (a.s) görmediler, onu aramak için dışarı çıktılar ve onun suyun üzerinde yürüdüğünü gördüler. Onlardan birisi şöyle arzetti: “Ey Allah’ın elçisi! Sana doğru gelelim mi?” İsa şöyle buyurdu: “Evet” O şahıs, bir ayağını suya daldırdı ve diğer ayağını da suya daldırmak istedi ki suyun dibine girdi. İsa şöyle dedi: “Elini ver ey imanı az kimse! Eğer insanın bir tane veya zerre kadar yakini olacak olsa idi bu taktirde suyun üzerinde yürürdü.” [2137]

23028. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İsa b. Meryem suyun üzerinde yürüyordu, eğer yakini fazla olsaydı havada da yürürdü.”[2138]

23029. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer kardeşim İsa’nın yakini sahip olduğundan daha çok olsaydı, şüphesiz havada yürür, suyun üzerinde namaz kılardı.”[2139]

23030. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer perde kenara çekilecek olsa yine yakinimden bir şey artmaz.”[2140]

bak. el-İman, 272. Bölüm, ez-Zuhd, 1623. Bölüm, el-Ma’rifet, 2607. Bölüm, el-Ucb, 2013. Bölüm, 11798. Bölüm

 

İman ve İmanın Artışı Hakkında Bir Çift Söz

Şu ayetlerde verilen örneklerden de anlaşıldığı üzere salt bir şeye iman etmek, o şey hakkında ilim sahibi olmak anlamında değildir: “Kendileri için doğru yol belli olduktan sonra artlarına dönenleri…”[2141]

Hakeza: “Şüphesiz, küfredenlere, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler[2142]

Hakeza: “Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, onları bile bile küfrettiler[2143]

Hakeza: “Bilgisi olduğu halde Allah’ın şaşırttığı…[2144]

Bu ayetler gördüğümüz gibi ilim olduğu halde irtidat, küfür, inkar ve sapıklığı da ispat etmektedir. O halde bir şey hakkında salt ilim sahibi olmak ve hakkaniyetine kesin inanmak, imanın hasıl olması hususunda yeterli değildir. Böyle bir ilim sahibini mümin saymak mümkün değildir. Aksine o ilmin gereklerine de bağlı olmak, muhtevasına inanmak, kalbi bir inanca sahip olmak ve ameli etkilerini az da olsa açığa çıkarmak gerekir. O halde Allah-u Teala’nın yegane mabut olduğunu ondan başka ilah olmadığını bilen ve bu ilminin gerektirdiğine –yani ubudiyetine ve sadece ona tapmaya da-bağlı olan kimse mümin sayılır. Ama eğer böyle bir ilim ve marifete sahip olduğu halde ona bağlı olmaz ve ubudiyetinin nişanesi olan hiç bir ameli yerine getirmezse, böyle bir şahıs alimdir, ama mümin değildir.

Buradan da bazılarının şu sözünün doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır: “İman, salt ilim ve tasdikden ibarettir.” Zira dediğimiz gibi ilim ve küfür bir arada düşünülebilir.

Hakeza bazılarının, “İman amelden ibarettir” sözünün de batıl olduğu açığa çıkmaktadır. Zira iman da nifakla bir araya gelmektedir. Çünkü münafık da amel etmektedir, bazen de hak ve hakikati ilmi bir zuhurla bilmektedir, ama aynı zamanda ona iman etmemiştir.

O halde iman, bir şey hakkında ilim sahibi olmak ve ona o ilmin ameli etkilerinin ortaya çıkacağı bir şekilde bağlı olmaktan ibarettir. Öte yandan ilim ve bağlılık da artma ve eksilme, şiddet ve zayıflama göstermektedir. Dolayısıyla bu iki unsurdan teşkil olan iman, artma ve eksilme, şiddet ve zaaf gösterebilmektedir. Dolayısıyla da imanın derece ve mertebeleri, hiç kimsenin şüphe edemeyeceği zaruri meselelerdendir.

Bu çoğu bilginlerin görüşüdür. Hakikat da budur: “İmanlarını kat kat artırmaları için”ayeti ve benzeri ayetler de bu konuya delalet etmektedir. Hakeza Ehl-i Beyt’ten (a.s) nakledilen hadisler de imanın mertebelerini ortaya koymakta ve bu görüşü teyit etmektedir.

Ebu Hanife, İmam’ul-Harameyn ve diğerleri ise imanın artıp azalmadığı görüşündedir ve bu konuda ortaya koydukları delile göre de iman kesin bir merhaleye ulaşmış olan tasdikten ibarettir. Böyle bir anlamda da artış ve eksilme olmamaktadır. Dolayısıyla tasdik eden bir kimse, ister itaati tasdikine eklesin, ister günahı, onun tasdiki olduğu gibi durmakta ve asla değişmemektedir.

Bunlar imanın azalıp çoğaldığına delil eden ayetleri tevil ve tevcih etmişler ve şöyle demişlerdir: “İman şahsi ve baki kalmayan bir ilinektir ve ilmin bekası da misallerin teceddüdü türündedir. Yani azalıp çoğalan misallerin yenilenmesi şeklinde zamana intibakıdır. Örneğin Peygamber hakkında iman, sürekli ve aralıksız gerçekleşmektedir ve başkaları hakkında ise az veya çok zaman aralıklarıyla gerçekleşmektedir. O halde imanın artmasından maksat, imanın parçalarının sürekliliğidir ve bu süreklilik, hiç bir zaman aralığı olmaksızındır veya az bir zaman aralıklarıyla gerçekleşmektedir.

Hakeza imanın başka bir kesreti de vardır ve o da imanın taalluk ettiği işlerin kesretine bağlıdır. Dinin şeriat ve hükümleri tedricen nazil olduğu hasebiyle ve müminler de tedrici nüzulu sebebiyle ona iman ettikleri için ve hükümlerin sayısı da sürekli arttığı için onların imanı da tedricen artmıştır ve genel olarak imanın artmasından maksat, sayılarının artmasıdır.” Bu görüşün gevşekliği ve temelsizliği apaçık ortadadır. Zira evvela imanın kesin bir tasdikin adı olduğu görüşü kabul edilir bir görüş değildir. Çünkü açıkladığımız gibi iman, bağlılık ve iltizam ile iç içe bulunan kesin tasdikin bir adıdır. Elbette onların tasdikten maksadı, iltizam ve bağlılıkla birlikte olan ilim olursa o başka.

Ayrıca imanın artış ve eksiliş kabul etmeyişini söylemeleri de delilsiz bir iddiadır ve de delil iddianın kendisidir. İmanın ilineksel bir iş olduğu ve ilineklerin de misallerin teceddü şeklinde bekası hususundaki delilleri de onların iddiasını ispat hususunda yeterli değildir. Zira gördüğümüz gibi bazı imanlar olayların fırtınası karşısında asla yerinden sarsılmamaktadır ve bunun karşısında bir takım imanlar ise en küçük olaylar karşısında gevşemektedir ve en küçük şüphelerle sarsılmaya girmekte ve yok olmaktadır. Bu ihtilaf ve farklılığı misallerin teceddüdü ve zaman aralıklarının azlığı ve çokluğu ile tevil etmek mümkün değildir. Dolayısıyla onu ister istemez, imanın zayıflığı ve güçlülüğüne isnat etmek gerekir. Misallerin yeniliğine ve çeşitliğine ister inanalım, ister inanmayalım bu böyledir. Ayrıca misallerin teceddüdü meselesinin batıl olduğu da kendi yerinde apaçık bir şekilde izah edilmiştir.

Onları tasdik eden kimse, tasdikine itaati veya masiyeti ilave etse bile, onun tasdikinde bir etkisi yoktur ve tasdiği asla değiştirmez demeleri de kabul edilir bir görüş değildir. Çünkü imanın itaat sebebiyle güçlenmesi ve günah işlemek sebebiyle azalması da şüphe edilmez bir konudur. İmanın etkilerinin güçlenmesi veya zayıflaması da eserin kaynağının güçlülüğünü veya zayıflığını haber vermektedir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Güzel sözler O’na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir.”[2145] Hakeza şöyle buyurmuştur: “Sonra Allah’ın ayetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanların sonu pek kötü oldu.”[2146]

Onlar imanın artıp çoğaldığına delalet eden ayetleri tevil etmişlerdir. Bu tevilleri de doğru değildir. Çünkü onların ilk tevillerine göre imanı kamil olmayan kimse –yani kalbinde imanın eczalarından boş olan aralıkların bulunduğu kimse-hakikatte hem mümindir, hem de kafirdir. Bu ise Allah-u Teala’nın kelamında teyit edilmeyen veya işaretle dahi ima edilmeyen bir nüktedir.

Onların çoğu, ortak koşmadan Allah’a iman etmezler[2147] ayeti de imanın artıp çoğaldığına delalet etmektedir. Onu reddetmemektedir. Zira ayetin anlamı da şudur ki onlar müşrik oldukları halde mümindirler. Zira imanları şirke ve şirkleri de salt imanlarına oranladır. Bu da imanın artıp çoğaldığı anlamındadır.

Onların ikinci tevil ve yorumu da şudur: İmanın azalıp çoğalması taalluk ettiği şeylerin, yani Allah tarafından inen hüküm ve şeriatlerin kesretine bağlıdır. O halde bu artış ve kesret taalluk ettiği şeylerin haline imanın sıfatıdır ve imanın bu sıfatla nitelendirilmesi de hakikatte taalluk ettiği şey sebebiyledir. Bu görüş de doğru değildir. Zira eğer “imanlarını kat kat artırmaları için…” ayetinden maksat bu tür bir artış olsaydı, bu ayetteki iman artışının sayısız hükümlerin teşri edilmesinin ve nazil buyurulmasının hedef ve neticesi olarak zikredilmesi müminlerin kalplerine huzu ve güvenin indirilmesinin neticesinden daha münasip olurdu.”[2148]

Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine (a.s) selam gönder, imanımı en kamil merhaleye ulaştır, yakinimi en üstün yakin kıl ve benden kabul buyur ey kötülükleri iyiliklere çeviren ve merhamet edenlerin en merhametlisi!

Bu kitabı bitirme başarısını bana veren Allah’a hamdolsun. Bu kitabın telifi H. 1405 yılının, ramazan ayının 23. gecesi, mübarek kadir gecesinde sona ermiştir. Hamd başlangıçta ve sonda Allah’a mahsustur. Selam olsun efendimiz Muhammed’e (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’ine, ve’s-Selam.

 


 

 

 

 

 


İçindekiler


 

 

4006. Bölüm.. 12

Hediyenin Sevgideki Rolü  12

4007. Bölüm.. 12

Hükümet Yöneticilerine Hediye Vermenin Haram Oluşu  12

4008. Bölüm.. 15

Müşriğin Hediyesini Kabul Etmekten Sakınmak  15

4009. Bölüm.. 17

Hediye Kabul Etmeye Teşvik  17

4010. Bölüm.. 18

Hediye Çeşitleri 18

4011. Bölüm.. 18

En İyi Hediye. 18

4012. Bölüm.. 19

Bağışı Geri Almak. 19

4013. Bölüm.. 20

Hediye Vermenin Adabı 20

4014. Bölüm.. 20

Mübarek Mekanlara Hediye Vermek  20

4015. Bölüm.. 24

İhtiyarlık. 24

4016. Bölüm.. 24

Yaşlılık Zamanında Gençleşen Şey  24

4017. Bölüm.. 25

Yaşlılığa Sebep Olan Şey. 25

4018. Bölüm.. 27

Helak Olma Sebepleri (1) 27

4019. Bölüm.. 31

Helak Olma Sebepleri (2) 31

4021. Bölüm.. 37

Himmeti Yüce Olmak. 37

4022. Bölüm.. 38

Himmetin Şerafetteki Rolü  38

4023. Bölüm.. 38

Önem Verilmesi Gereken Şey  38

4024. Bölüm.. 39

Himmetinin Doruğuna Ulaşan Kimseler  39

4025. Bölüm.. 39

Himmetlerin En Yücesi 39

4026. Bölüm.. 40

Yüce Himmetli Olmanın Sonuçları 40

4027. Bölüm.. 42

Zeki İnsanların Himmeti 42

4028. Bölüm.. 42

Himmetin Kısalığı 42

4029. Bölüm.. 46

Himmeti Karnı Olan Kimse  46

4030. Bölüm.. 46

Himmeti Dünya Olan Kimse  46

4031. Bölüm.. 49

Heva ve Heves Tehlikesi 49

4032. Bölüm.. 50

Şehvetlerin Tehlikesi 50

4033. Bölüm.. 51

Lezzetlerin Tehlikesi 51

4034. Bölüm.. 52

Heva ve Heves İbadet Edilen Bir İlahtır  52

4035. Bölüm.. 52

Heva ve Heves Basireti Kör Eder  52

4036. Bölüm.. 53

Heva ve Hevesin Başlangıcı ve Sonu  53

4037. Bölüm.. 54

Her kim Şehvetle Arkadaş Olursa, Nefsi Hasta Olur  54

4038. Bölüm.. 54

Şehvete Kulluktan Sakınmak  54

4039. Bölüm.. 55

Gizli Şehvetlerden Sakındırmak  55

4040. Bölüm.. 55

Heva ve Hevese Uymak. 55

4041. Bölüm.. 56

Heva ve Hevese Muhalefet Göstermek  56

4042. Bölüm.. 59

Heva ve Hevesle Savaşmak  59

4043. Bölüm.. 60

Kurtuluş Şehvetlere Muhalefettedir  60

4044. Bölüm.. 60

Heva ve Hevesin Akla Galebe Çalması 60

4045. Bölüm.. 62

Aklın Heva ve Hevese Galebe Çalması 62

4046. Bölüm.. 63

İnsanların En Güçlüsü Heva ve Hevesine Galip Gelendir  63

4047. Bölüm.. 64

Şehveti Güçsüz Kılan Şey  64

4048. Bölüm.. 65

Aklı Güçlendiren Şey. 65

4049. Bölüm.. 65

İtaatlerin En Üstünü Şehvetleri Terk Etmektir  65

4050. Bölüm.. 66

Her kim Şehvetine Galebe Çalırsa, Aklı Aşikar Olur  66

4051. Bölüm.. 66

Her kim Şehvetine Galip Gelirse Nefsine Sahip Olur  66

4052. Bölüm.. 67

Her kim Heva ve Hevesine Üstün Gelirse Dünya Mecburen Ona Yönelir  67

4053. Bölüm.. 71

Emanetler. 71

4054. Bölüm.. 72

Allah’ın Emanetleri 72

4055. Bölüm.. 74

Miras. 74

Birkaç Bölümde İlmi İnceleme  77

1-Mirasın Ortaya Çıkışı 77

2-Mirasın Tedrici Değişimi 77

3-Uygar Milletlerde Miras  78

4-Bu Ortamda İslam Ne Yaptı?  82

5-İslam’a Göre Kadınların ve Yetimlerin Durumu  85

6-Yeni Misras Kanunları 88

7-Miras Sistemlerinin Karşılaştırılması 90

8-Vasiyet 90

4056. Bölüm.. 91

Mirasın Engelleri 91

4057. Bölüm.. 92

Peygamberlerin Mirası 92

4058. Bölüm.. 95

Vera (sakınma) 95

4059. Bölüm.. 97

Sakınmanın Neticesi 97

4060. Bölüm.. 98

Sakınmanın İbadetteki Rolü  98

4061. Bölüm.. 99

Veranın Anlamı 99

4062. Bölüm.. 101

Vera Sahibi (Sakınan Kimse) 101

4063. Bölüm.. 102

İnsanların En Çok Sakınanı 102

4064. Bölüm.. 105

Vezir. 105

Tefsir. 105

4065. Bölüm.. 108

Vezirlerin En Kötüsü. 108

4066. Bölüm.. 109

Ahlak Vezirleri (yardımcıları) 109

4067. Bölüm.. 111

Amellerin Terazileri 111

Tefsir. 111

4068. Bölüm.. 116

Kendilerine Terazilerin Kurulmadığı Kimse  116

4069. Bölüm.. 119

Vesvese. 119

4070. Bölüm.. 121

Abdest ve Namazda Vesveseden Sakınmak  121

4071. Bölüm.. 122

Vesvesenin İlacı 122

4072. Bölüm.. 124

Allah’ın Vesveseyi Affetmesi 124

4073. Bölüm.. 126

Yardımlaşmak. 126

4074. Bölüm.. 131

Allah’ın İnsana Vasiyetleri 131

4075. Bölüm.. 132

Allah’ın Musa’ya (a.s) Vasiyetleri 132

4076. Bölüm.. 133

Allah’ın İsa’ya (a.s) Tavsiyeleri 133

4077. Bölüm.. 133

Hızır’ın (a.s) Musa’ya (a.s) Tavsiyeleri 133

4078. Bölüm.. 136

Allah’ın (c. C) Muhammed’e (s.a.a) Tavsiyeleri 136

4079. Bölüm.. 136

Resulullah’ın (s.a.a) Tavsiyeleri 136

4080. Bölüm.. 144

İmam Ali’nin (a.s) Tavsiyeleri 144

1-Hz. Ali’nin Oğlu Hasan’a (a.s) Tavsiyeleri 144

2-Oğlu Hüseyin’e (a.s) Tavsiyeleri 145

3-Oğlu Hasan ve Hüseyin’e (a.s) Vasiyetleri 145

4-Müslümanlara Tavsiyeleri 145

4081. Bölüm.. 146

Hz. Ali’nin Vefat Anındaki Tavsiyeleri 146

4082. Bölüm.. 147

İmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) Vasiyetleri 147

4083. Bölüm.. 148

İmam Bakır’ın (a.s) Tavsiyeleri 148

4084. Bölüm.. 150

İmam Sadık’ın (a.s) Vasiyetleri 150

4085. Bölüm.. 154

İmam Kazım’ın (a.s) Tavsiyeleri 154

4086. Bölüm.. 154

İmam Cevad’ın (a.s) Tavsiyeleri 154

4087. Bölüm.. 160

İmam Askeri’nin (a.s) Tavsiyeleri 160

4088. Bölüm.. 163

Vasiyet 163

4089. Bölüm.. 164

Vasiyyet Adabı 164

4090. Bölüm.. 165

Varise Zarar Vermekten, Zulümden Ve Hakkı Yok Etmekten Sakındırmak  165

4091. Bölüm.. 166

Kendi Vasisi Olan Kimse. 166

4092. Bölüm.. 169

Tevazu. 169

4093. Bölüm.. 172

Tevazunun Anlamı 172

4094. Bölüm.. 173

Yüceliğinden Dolayı Mütevazi Olan Kimse  173

4095. Bölüm.. 174

Tevazunun Adabı 174

4096. Bölüm.. 174

Zengine Zenginliği Sebebiyle Tevazu Gösteren Kimse  174

4097. Bölüm.. 175

Tevazunun Alametleri 175

4098. Bölüm.. 176

Tevazunun Meyvesi 176

4099. Bölüm.. 177

Tevazu ve Yücelik. 177

4100. Bölüm.. 180

Tevazu Sahibi Olmaya Yardımcı Olan Şey  180

4101. Bölüm.. 182

Abdest 182

4102. Bölüm.. 183

Abdestin Hikmeti 183

4103. Bölüm.. 183

Abdestin Etkileri 183

4104. Bölüm.. 184

Cefa. 184

4105. Bölüm.. 184

Sürekli Abdestli Olmanın Fazileti 184

4106. Bölüm.. 185

Abdesti Yenilemek. 185

4107. Bölüm.. 186

Allah Resulü’nün (s.a.a) Abdesti 186

4108. Bölüm.. 188

Vatan Sevgisi 188

4109. Bölüm.. 191

Vatanı Savunmak. 191

4110. Bölüm.. 192

Gurbet ve Vatan. 192

4111. Bölüm.. 193

Vatanların En Kötüsü. 193

4112. Bölüm.. 195

Allah’ın Vaadi Haktır. 195

4113. Bölüm.. 196

Vaad (Söz Vermek) Bir Borçtur  196

4114. Bölüm.. 197

Vaad Etmek İki Kölelikten Biridir  197

4115. Bölüm.. 198

Verilmemesi Gereken Vaadler  198

4116. Bölüm.. 199

Sözünde Durmamayı Kınama  199

4117. Bölüm.. 202

Öğütün Kalp Hayatındaki Rolü  202

4118. Bölüm.. 202

Öğüt Dilemek. 202

4118. Bölüm.. 202

Öğüt Dilemek. 202

4119. Bölüm.. 203

Öğüt Verenlerin Çeşitleri 203

4120. Bölüm.. 204

Herşeyde Bir Öğüt Vardır  204

4121. Bölüm.. 205

En Açık Öğüt 205

4122. Bölüm.. 206

Allah’ın Öğütleri 206

4123. Bölüm.. 206

İsa’nın (a.s) Öğütleri 206

4124. Bölüm.. 224

Peygamber’in Öğütleri 224

4105. Bölüm.. 225

İmam Ali’nin (a.s) Öğütleri 225

4126. Bölüm.. 228

İmam Hasan’ın Öğütleri 228

4127. Bölüm.. 228

İmam Hüseyin’in (a.s) Öğütleri 228

4128. Bölüm.. 229

İmam Zeyn’ül-Abidin’in (a.s) Öğütleri 229

4129. Bölüm.. 231

İmam Bakır’ın (a.s) Öğütleri 231

4130. Bölüm.. 231

İmam Sadık’ın (a.s) Öğütleri 231

4131. Bölüm.. 232

İmam Kazım’ın (a.s) Öğütleri 232

4132. Bölüm.. 245

İmam Rıza’nın (a.s) Öğütleri 245

4133. Bölüm.. 245

İmam Cevad’ın (a.s) Öğütleri 245

4134. Bölüm.. 246

İmam Hadi’nin (a.s) Öğütleri 246

4135. Bölüm.. 247

Her kim Bir Konuşmacıya Kulak Verirse Ona İbadet Etmiş Olur  247

4136. Bölüm.. 247

Öğüt Vermenin Adabı 247

4137. Bölüm.. 248

Deruni/Batıni Vaiz. 248

4138. Bölüm.. 248

Batıni Vaizi Olan Kimse. 248

4139. Bölüm.. 248

Her kimin Deruni Vaizi Olmazsa  248

4140. Bölüm.. 249

Kendisine Öğüdün Fayda Vermediği Kimse  249

4141. Bölüm.. 250

Öğüt Kabul Etmeyen Öğütçü  250

4142. Bölüm.. 251

Öğüt Dileyen Vaizin Sözlerinden Nurlanmaya Teşvik  251

4143. Bölüm.. 252

Ameli Davet 252

4144. Bölüm.. 252

Öğüt Almaya Layık Olan Şey  252

4145. Bölüm.. 255

Başarı 255

4146. Bölüm.. 259

Başarı Ve Yardımdan Mahrumiyet 259

4147. Bölüm.. 260

Başarı Sayılan Şey. 260

4148. Bölüm.. 260

Başarıya Sebep Olan Şey. 260

4149. Bölüm.. 262

Vefa. 262

Tefsir. 262

4150. Bölüm.. 269

İnsanların En Vefasızı 269

4151. Bölüm.. 271

Vakar. 271

4152. Bölüm.. 272

Mümin Vakarlıdır. 272

4153. Bölüm.. 273

Vakara Sebep Olan Şey. 273

4154. Bölüm.. 273

Metanetten Kaynaklanan Hasletler  273

4155. Bölüm.. 276

Vakfetmek. 276

4156. Bölüm.. 282

Takva. 282

4157. Bölüm.. 284

Allah’ın Takvayı Tavsiyesi 284

4158. Bölüm.. 284

İmam Ali’nin (a.s) Takvayı Tavsiyeleri 284

4159. Bölüm.. 286

Takva Elbiselerin En Şerafetlisidir  286

4160. Bölüm.. 288

Takva Ele Geçirilmez Bir Kaledir  288

4161. Bölüm.. 289

Salahın Ve Doğruluğun Anahtarı Takvadır  289

4162. Bölüm.. 290

Takva Hidayetin Anahtarıdır  290

4163. Bölüm.. 291

Takva Yüceliğin Anahtarıdır  291

4164. Bölüm.. 294

Takva Kalplerin İlacıdır. 294

4165. Bölüm.. 294

Takva Sağlam Bir Kulptur  294

4166. Bölüm.. 295

Takvanın Amellerin Kabulundeki Rolü  295

4167. Bölüm.. 296

Her kim Allah’tan Sakınırsa, Allah Ona Bir Çıkış Yolu Taktir Eder  296

4168. Bölüm.. 299

Takva Sahipleri 299

4169. Bölüm.. 299

Takva Sahiplerinin Özellikleri 299

4170. Bölüm.. 305

Takvaya Sebep Olan Şey. 305

4171. Bölüm.. 306

Takvaya Engel Olan Şey. 306

4172. Bölüm.. 306

Takva Hakkı 306

4173. Bölüm.. 308

Takvanın Anlamı 308

Takva ve Mertebeleri Hakkında Bir Kaç Bölüm Hakkında Bir Çift Söz  309

1-Kanun, Yüce Ahlak ve Tevhit 309

2-Dini Takva Şu Üç Şeyle Hasıl Olur : 313

3-Muhabbet Nasıl İhlasa Sebep Olur?  317

4-Kulun Allah Vesilesiyle Halis Olması 319

4174. Bölüm.. 324

Takvanın Üsaresi 324

4175. Bölüm.. 325

İnsanların en Takvalısı 325

4176. Bölüm.. 325

Takva Sahiplerinin İmamı 325

4177. Bölüm.. 326

Akibet Takva Sahiplerinindir  326

Hak din sonunda tüm dünyaya galip gelecektir  327

4178. Bölüm.. 331

Takiyye. 331

4179. Bölüm.. 333

Takiyyenin Caiz Olduğu Hususlar  333

4180. Bölüm.. 334

Takiyyeyi Aşmaktan Sakınmak  334

4181. Bölüm.. 336

Takiyyenin Caiz Olmadığı Hususlar  336

4182. Bölüm.. 338

Tevekkül 338

4183. Bölüm.. 339

Tevekkülün Anlamı 339

Tevekkül hakkında Bir Çift Söz  340

4184. Bölüm.. 341

Tevekkül Edenler. 341

4185. Bölüm.. 343

Tevekküle Sebep Olan Şey  343

4186. Bölüm.. 344

Tevekkülün Neticesi 344

4187. Bölüm.. 346

Tevekkül ve İşlerin Kifayeti 346

4188. Bölüm.. 348

Tevekkülün Adabı 348

4189. Bölüm.. 350

Allah’a Yönelmek. 350

4190. Bölüm.. 351

Allah’tan Gayrisine Yönelmek  351

4191. Bölüm.. 354

Tevekkülün Dereceleri 354

4192. Bölüm.. 354

Kendine Güven. 354

4193. Bölüm.. 357

Doğum.. 357

4194. Bölüm.. 357

Evladın Değeri 357

4195. Bölüm.. 358

Evlat Fitne Sebebidir. 358

4196. Bölüm.. 359

Evlat Sevgisi 359

4197. Bölüm.. 360

Çocuklarla Çocuk Olmak. 360

4198. Bölüm.. 362

Salih Evlat 362

4199. Bölüm.. 363

Kötü Evlat 363

4200. Bölüm.. 364

Kızı Sevmemekten Sakındırmak  364

4201. Bölüm.. 366

Çocuklar Arasında Adalete Teşvik  366

4202. Bölüm.. 367

Anne Babaya İyiliğe Teşvik  367

4203. Bölüm.. 369

Her ne Kadar Kötü De Olsa Anne Babaya İyiliğe Teşvik  369

4204. Bölüm.. 370

Ölümlerinden Sonra Anne Babaya İyilik Etmeye Teşvik  370

4205. Bölüm.. 371

Cennet Annelerin Ayağı Altındandır  371

4206. Bölüm.. 374

Anne Babaya Eziyet Etmek  374

4207. Bölüm.. 375

Anne Babaya İtaat 375

4208. Bölüm.. 377

Anne Babaya İtaatsizlikten  377

4209. Bölüm.. 377

Babanın Çocuk Üzerindeki Hakkı 377

4210. Bölüm.. 378

Hem Evlat ve He de Malı Babaya Aittir  378

4211. Bölüm.. 379

Evladın Baba Üzerindeki Hakkı 379

4212. Bölüm.. Erreur ! Signet non défini.

Çocuk Terbiyesi Erreur ! Signet non défini.

4212. Bölüm.. 380

Evlat Terbiyesi 380

4213. Bölüm.. 382

Çocuğa Saygısızlık. 382

4214. Bölüm.. 385

Ulu’l-Emr (Emir Sahipleri) 385

İslâm Toplumunun Önderi ve Tutumu  386

4215. Bölüm.. 391

Kötü Yöneticilerin İş Başına Geçmesine Sebep Olan Şey  391

4216. Bölüm.. 392

Adil Yöneticiler. 392

4217. Bölüm.. 393

Zalim Yöneticiler. 393

4218. Bölüm.. 394

Yöneticilerin Valilerin Zulmüne Ortak Oluşu  394

4219. Bölüm.. 395

Yöneticinin Kendisine Kaşrı Görevi 395

4220. Bölüm.. 396

Yöneticinin Yönetimindeki Önemli Görevleri 396

4221. Bölüm.. 398

Yöneticiye Merhametli ve Yumuşak Huylu Olmasının Farz Oluşu  398

4222. Bölüm.. 399

Yönetici Halkın Genelinin Rızayetini Elde Etmelidir  399

4223. Bölüm.. 399

Yöneticinin İstihdam Hususunda Riayet Etmesi Gereken Şeyler  399

4224. Bölüm.. 400

Yöneticinin Seçmemesi Gereken Kimse  400

4225. Bölüm.. 401

Liyakatsiz Bir Şekilde Yüceltilen Kimse  401

4226. Bölüm.. 401

Yöneticinin Kökten Sökmesi Gereken Şey  401

4227. Bölüm.. 401

Hakim Valilerini Araştırmalıdır  401

4225. Bölüm.. 402

Kapıcı Edinmekten Sakındırmak  402

4229. Bölüm.. 403

Harac İşlerini Araştırmanın Gereği 403

4230. Bölüm.. 403

Yöneticinin Müslümanların Malını Bağışlamaktan Sakınması 403

4231. Bölüm.. 404

Darda Kalan Borçlunun Borcunu Ödemek Yöneticinin Görevidir  404

4232. Bölüm.. 405

Yöneticinin Bizzat Yapması Gereken İşler  405

4233. Bölüm.. 405

Yöneticinin Mustaz’af Kimselere Teveccüh Etmesinin Farz Oluşu  405

4234. Bölüm.. 408

Evliyaullah’ın Özellikleri 408

4235. Bölüm.. 415

Ümitsizlik. 415

4236. Bölüm.. 416

İnsanların Elinde Olan Şeylerden Ümidini Kesmenin Faydaları 416

4237. Bölüm.. 419

Yetimlere Riayet Etmeye Teşvik  419

4238. Bölüm.. 420

Yetim Malını Yemek. 420

4239. Bölüm.. 421

Yetim Malını Yemenin Haram Oluşunun Sebebi 421

4240. Bölüm.. 422

Al-i Muhammed’in Yetimleri 422

4241. Bölüm.. 425

Yakin. 425

4242. Bölüm.. 426

Yakin Dinin Başıdır. 426

4243. Bölüm.. 427

Yakin İmanın Direğidir. 427

4244. Bölüm.. 427

Yakin En Az Bulunur Şeydir  427

4245. Bölüm.. 427

Yakin İbadettir. 427

4246. Bölüm.. 428

Yakin En Üstün İbadettir  428

4247. Bölüm.. 428

İmanın Nihai Hedefi Yakin Elde Etmektir  428

4248. Bölüm.. 429

İman ve Yakin Arasında. 429

4249. Bölüm.. 430

İman Kalpte Sabittir Yakin İse Hatıralardır  430

4250. Bölüm.. 430

İlm’ul-Yakin. 430

4251. Bölüm.. 431

Hakk’ul-Yakin. 431

Tefsir. 431

4252. Bölüm.. 432

Yakinin Anlamı 432

4253. Bölüm.. 433

Yakin Sahibi Kimsenin Nişaneleri 433

4254. Bölüm.. 435

Müminin Yakini Amelinde Görülür  435

4255. Bölüm.. 436

Yakini Yok Eden Sebepler  436

4256. Bölüm.. 436

Yakinin Gevşekliği 436

4257. Bölüm.. 437

Yakini Kendisine Fayda Vermeyen Kimse  437

4258. Bölüm.. 437

Yakinin Faydaları 437

1-Sabır. 437

2-İhlas. 438

3-Zühd. 438

4-Tevekkül 439

5-Rıza ve Hoşnutluk. 439

6-Musibetleri Hafif Saymak  440

4259. Bölüm.. 440

Yakinin Şubeleri 440

4260. Bölüm.. 441

Yakini Elde Etmek. 441

İman ve İmanın Artışı Hakkında Bir Çift Söz  442

İçindekiler 447

 



[1] Neml , 35

[2] el-Kafi , 5/144/14

[3] Bihar , 75/44/1

[4] el-Kafi , 5/143/7

[5] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/74/343

[6] Bihar , 77/166/2

[7] el-Kafi , 5/144/12

[8] Kenz'ul-Ummal , 15062

[9] a. g. e. 15067

[10] a. g. e. 15068

[11] a. g. e. 15070

[12] Sahih-i Buhari , 6753

[13] Nehc'ül-Belağa , 224. hutbe

[14] Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 3/203 , 204

[15] Bihar , 75/345/42

[16] Cami’ul-Ahbar , 439/1234

[17] Nehc'ül-Belağa , 156. hutbe

[18] Kenz'ul-Ummal , 14475 , 14479

[19] a. g. e. 15104

[20] a. g. e. 15105

[21] Müstedrek’ül-Vesail , 13/208/15128

[22] Kenz'ul-Ummal , 14485

[23] a. g. e. 14486

[24] a. g. e. 14487

[25] el-Kafi , 5/142/3

[26] a. g. e. s. 141/2

[27] Kenz'ul-Ummal , 14473

[28] el-Kafi , 5/143/9

[29] el-Fakih , 3/299/4070

[30] Bihar , 77/54/3

[31] Sünen-i Ebi Davud , 3536

[32] el-Kafi , 5/143/8

[33] Kenz'ul-Ummal , 14482

[34] el-Kafi , 5/141/1

[35] Bihar , 75/45/2

[36] Kenz'ul-Ummal , 28891

[37] Bihar , 2/25/88

[38] Kenz'ul-Ummal , 28892

[39] Tenbih'ul-Havatir , 2/212

[40] Gurer'ul-Hikem , 9884

[41] Bihar , 77/20/4

[42] Kenz'ul-Ummal , 46164

[43] a. g. e. 46165

[44] Bihar , 103/188/4

[45] a. g. e. s. 189/5

[46] el-Fakih , 3/300/4076

[47] İlel’uş-Şerayi’ , 408/1

[48] a. g. e. s. 409/3

[49] Tenbih'ul-Havatir , 1/272

[50] Gurer'ul-Hikem , 4623

[51] Nehc'ül-Belağa , 83. hutbe

[52] a. g. e. 85

[53] Tuhef'ul-Ukul , 56

[54] el-Hisal , 73/112

[55] Nehc'ül-Belağa , 143. hikmet

[56] Gurer'ul-Hikem , 1634

[57] a. g. e. 1039

[58] Nehc'ül-Belağa , 3. hutbe

[59] Nehc'ül-Belağa , 1. hutbe

[60] Tuhef'ul-Ukul , 317

[61] Kasas , 59

[62] En'am , 6

[63] Enbiya , 9

[64] et-Terğib ve't-Terhib , 1/86/10

[65] Gurer'ul-Hikem , 4665

[66] Nehc'ül-Belağa , 169. hutbe

[67] Gurer'ul-Hikem , 5137

[68] Tuhef'ul-Ukul , 369

[69] el-Hisal , 52/66

[70] a. g. e. h. 65

[71] el-Kafi , 2/316/6

[72] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/53/204

[73] Gurer'ul-Hikem , 5097

[74] Bihar , 78/111/6

[75] a. g. e. s. 207/67

[76] a. g. e. s. 280/1

[77] Tuhef'ul-Ukul , 409

[78] Bihar , 78/281/1

[79] Kenz'ul-Ummal , 43952

[80] a. g. e. 6161

[81] el-Hisal , 79/128

[82] Gurer'ul-Hikem , 712

[83] Bihar , 2/266/25

[84] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[85] a. g. e. 147. hutbe

[86] Nehc’üs-Saade , 1/477

[87] Nehc'ül-Belağa , 79. mektup

[88] a. g. e. 131. hutbe

[89] a. g. e. 97

[90] Gurer'ul-Hikem , 5900

[91] a. g. e. 3287

[92] et-Terğib ve't-Terhib , 3/611/3

[93] En'am , 47

[94] Ahkaf , 35

[95] Gurer'ul-Hikem , 10020

[96] a. g. e. 10021

[97] a. g. e. 10026

[98] a. g. e. 10027

[99] a. g. e. 10030

[100] a. g. e. 10033

[101] Nehc'ül-Belağa , 16. hutbe

[102] Bihar , 78/159/10

[103] Nehc'ül-Belağa , 147. hikmet

[104] a. g. e. 149

[105] a. g. e. 117

[106] a. g. e. 188. hikmet ; 16. hutbe

[107] a. g. e. 161. hikmet

[108] a. g. e. 31

[109] a. g. e. 53. mektup

[110] 189. hikmet

[111] a. g. e. 157. hutbe

[112] a. g. e. 91

[113] a. g. e. 169

[114] a. g. e. 119

[115] a. g. e. 187

[116] Bakara suresi. 195

[117] Bihar , 49/130/3

[118] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/139/2

[119] a. g. e. 1/19/1

[120] el-Kafi , 4/53/7

[121] Dur’ul-Mensur , 1/500

[122] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[123] Gurer'ul-Hikem , 4977

[124] Bihar , 78/165/1

[125] Gurer'ul-Hikem , 2982

[126] a. g. e. 991

[127] a. g. e. 8526

[128] Sahifet’us-Seccadiyet’ul-Camie , 471 , 200. dua

[129] Gurer'ul-Hikem , 7161

[130] Kenz'ul-Ummal , 43021

[131] el-Hisal , 40/25

[132] Gurer'ul-Hikem , 3235

[133] a. g. e. 3212

[134] Bihar , 78/9/64

[135] Gurer'ul-Hikem , 2167

[136] Nehc'ül-Belağa , 47. hikmet

[137] Gurer'ul-Hikem , 8320

[138] a. g. e. 9707

[139] a. g. e. 2453

[140] a. g. e. 2438

[141] a. g. e. 2288

[142] Nehc'ül-Belağa , 370. hikmet ; Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 19/300

[143] Bihar , 77/182/10

[144] el-Kafi , 8/45/8

[145] Gurer'ul-Hikem , 3586

[146] a. g. e. 8970

[147] Ankebut , 69

[148] Gurer'ul-Hikem , 8784

[149] a. g. e. 8785

[150] a. g. e. 8902

[151] Sahifet’us-Seccadiye , 439 , 199. dua

[152] Bihar , 94/148/21

[153] Sahifet’us-Seccadiye , 441 , 199. dua

[154] a. g. e.

[155] Bihar , 98/89/3

[156] Gurer'ul-Hikem , 3305

[157] a. g. e. 3328

[158] Nehc'ül-Belağa , 460. hikmet

[159] Gurer'ul-Hikem , 1477

[160] a. g. e. 2962

[161] a. g. e. 1388

[162] a. g. e. 1387

[163] Bihar , 78/164/1

[164] Gurer'ul-Hikem , 9435

[165] a. g. e. 9280

[166] a. g. e. 4277

[167] a. g. e. 10059

[168] a. g. e. 6187

[169] a. g. e. 1674

[170] a. g. e. 7850

[171] a. g. e. 8406

[172] a. g. e. 5763

[173] Gurer'ul-Hikem , 616-617

[174] a. g. e. 1945-1946

[175] a. g. e. 9142

[176] a. g. e. 3749

[177] a. g. e. 9685

[178] a. g. e. 5420

[179] a. g. e. 2303

[180] a. g. e. 5945

[181] Tuhef'ul-Ukul , 318

[182] Gurer'ul-Hikem , 8019

[183] a. g. e. 9086

[184] a. g. e. 9256

[185] a. g. e. 10778

[186] Bihar , 78/10/67

[187] Gurer'ul-Hikem , 946

[188] a. g. e. 9974

[189] Nehc'ül-Belağa , 234. hutbe

[190] el-Kafi , 8/155/144

[191] Kenz'ul-Ummal , 32412

[192] Gurer'ul-Hikem , 8830

[193] Tenbih'ul-Havatir , 1/48

[194] Gurer'ul-Hikem , 3294

[195] a. g. e. 9642

[196] Bihar , 77/376/1

[197] Gurer'ul-Hikem , 7542

[198] a. g. e. 9110

[199] a. g. e. 8970

[200] el-Mevaiz’ul-Adediye , 146

[201] Rum , 29

[202] Muhammed , 14

[203] Gurer'ul-Hikem , 1048

[204] a. g. e. 3486

[205] a. g. e. 1098

[206] Nehc'ül-Belağa , 50. hutbe

[207] Gurer'ul-Hikem , 1326

[208] Sünen-i ed-Derimi , 401

[209] Gurer'ul-Hikem , 1678

[210] Bihar , 70/76/6

[211] Gurer'ul-Hikem , 957

[212] a. g. e. 142

[213] a. g. e. 28

[214] Kenz'ul-Ummal , 6160

[215] Gurer'ul-Hikem , 3925

[216] a. g. e. 2853

[217] et-Terğib ve't-Terhib , 1/87/13

[218] el-Müheccet’ül-Beyza , 5/115

[219] Meryem , 59

[220] Nisa , 27

[221] Gurer'ul-Hikem , 876

[222] a. g. e. 2121

[223] a. g. e. 1661

[224] a. g. e. 2505

[225] a. g. e. 49

[226] a. g. e. 8589

[227] a. g. e. 2440

[228] a. g. e. 10212

[229] a. g. e. 4885

[230] el-Kafi , 8/136/103

[231] Nehc'ül-Belağa , 176. hutbe

[232] a. g. e.

[233] Gurer'ul-Hikem , 50

[234] a. g. e. 27

[235] a. g. e. 5244

[236] a. g. e. 6813

[237] Gurer'ul-Hikem , 4254

[238] a. g. e. 5323

[239] a. g. e. 8823

[240] Furkan , 43

[241] Casiye , 23

[242] Gurer'ul-Hikem , 2217 , 2218

[243] Dur’ul-Mensur , 6/261

[244] Gurer'ul-Hikem , 449

[245] Sad , 26

[246] Müstedrek’ül-Vesail , 12/113/1366

[247] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[248] Gurer'ul-Hikem , 3807

[249] a. g. e. 3849

[250] a. g. e. 9168

[251] Nehc'ül-Belağa , 87. hutbe

[252] Gurer'ul-Hikem , 2745

[253] a. g. e. 3133

[254] a. g. e. 2746

[255] a. g. e. 6790

[256] a. g. e. 8999

[257] a. g. e. 1789

[258] a. g. e. 1458

[259] a. g. e. 922

[260] a. g. e. 6298

[261] a. g. e. 3176

[262] a. g. e. 6300

[263] Nehc’ul Belağa, 211. hikmet

[264] Kenz'ul-Ummal , 28965

[265] Nehc'ül-Belağa , 78. hutbe

[266] A'raf , 175 , 176

[267] Gurer'ul-Hikem , 8794

[268] a. g. e. 8354

[269] a. g. e. 2671

[270] Mişkat’ul-Envar , 260

[271] el-Kafi , 2/336/4

[272] Gurer'ul-Hikem , 2559

[273] el-Kafi , 2/335/1

[274] Bihar , 77/82/3

[275] Vesail’uş-Şia , 11/164/4

[276] Naziat , 40 , 41

[277] Gurer'ul-Hikem , 9791

[278] a. g. e. 8179

[279] a. g. e. 4921

[280] a. g. e. 5257

[281] a. g. e. 9722

[282] a. g. e. 5263

[283] a. g. e. 5061

[284] a. g. e. 5090

[285] Tuhef'ul-Ukul , 370

[286] Gurer'ul-Hikem , 2310

[287] a. g. e. 5393

[288] Bihar , 77/153/119

[289] Nehc'ül-Belağa , 176. hutbe

[290] a. g. e. 289. hikmet

[291] Gurer'ul-Hikem , 1194

[292] Nehc'ül-Belağa , 193. hutbe

[293] Gurer'ul-Hikem , 3579

[294] Nehc'ül-Belağa , 220. hutbe

[295] Gurer'ul-Hikem , 7000

[296] Bihar , 94/126/19

[297] a. g. e. s. 156/22

[298] Gurer'ul-Hikem , 5934

[299] a. g. e. 6421

[300] a. g. e. 4939

[301] Gurer'ul-Hikem , 6418

[302] Nehc'ül-Belağa , 76. hutbe

[303] Gurer'ul-Hikem , 5212

[304] Gurer'ul-Hikem , 2560

[305] Gurer'ul-Hikem , 6444

[306] a. g. e. 2434

[307] Gurer'ul-Hikem , 5098

[308] el-Fakih , 4/391/5834

[309] Bihar , 78/53/87

[310] a. g. e. 77/239/1

[311] Tuhef'ul-Ukul , 398

[312] Gurer'ul-Hikem , 7959

[313] a. g. e. 6414

[314] a. g. e. 5533

[315] Gurer'ul-Hikem , 9197

[316] a. g. e. 8140

[317] a. g. e. 1720

[318] Tenbih'ul-Havatir , 2/122

[319] Gurer'ul-Hikem , 4902

[320] Tenbih'ul-Havatir , 2/122

[321] Gurer'ul-Hikem , 8358

[322] a. g. e. 6050

[323] a. g. e. 6412

[324] a. g. e. 5899

[325] Gurer'ul-Hikem , 2741

[326] a. g. e. 10606

[327] a. g. e. 3237

[328] Nehc'ül-Belağa , 95. hutbe

[329] el-Kafi , 2/335/2

[330] Nehc'ül-Belağa , 424. hikmet

[331] Gurer'ul-Hikem , 6541

[332] a. g. e. 8907

[333] Bihar , 78/163/1

[334] a. g. e. s. 81/67

[335] Nehc'ül-Belağa , 161. hutbe

[336] a. g. e. 45. mektup

[337] a. g. e. 87. hutbe

[338] Gurer'ul-Hikem , 8223

[339] Mean’il-Ahbar , 195/1

[340] Tenbih'ul-Havatir , 1/60

[341] Gurer'ul-Hikem , 3181

[342] Tenbih'ul-Havatir , 2/10

[343] a. g. e.

[344] Gurer'ul-Hikem , 7205

[345] Gurer'ul-Hikem , 8226

[346] Nehc'ül-Belağa , 245. hikmet ; Bihar , 72/68/28

[347] Gurer'ul-Hikem , 4054

[348] Gurer'ul-Hikem , 2148

[349] Nehc'ül-Belağa , 449. hikmet

[350] Nehc'ül-Belağa , 83. hutbe

[351] el-Müheccet’ül-Beyza , 5/169

[352] Gurer'ul-Hikem , 8593

[353] Nehc'ül-Belağa , 31. hikmet

[354] Gurer'ul-Hikem , 2449

[355] a. g. e. 6803

[356] Nehc'ül-Belağa , 56. mektup

[357] Gurer'ul-Hikem , 4107

[358] a. g. e. 6992

[359] Gurer'ul-Hikem , 3134

[360] a. g. e. 5236

[361] a. g. e. 3135

[362] a. g. e. 4527

[363] Bihar , 78/243/42

[364] Gurer'ul-Hikem , 6020

[365] a. g. e. 5026

[366] a. g. e. 7953

[367] a. g. e. 5849

[368] Bihar , 70/71/21

[369] Gurer'ul-Hikem , 8995

[370] a. g. e. 2272

[371] a. g. e. 10526

[372] a. g. e. 10915

[373] a. g. e. 10573

[374] a. g. e. 5930

[375] a. g. e. 6411

[376] a. g. e. 2966

[377] a. g. e. 3202

[378] a. g. e. 7870-7871

[379]a. g. e. 5952

[380] a. g. e. 4354

[381] el-Kafi , 2/335/2

[382] Kenz’ul ummal, 1161

[383] Nehc’üs-Saade , 3/128

[384] el-Kafi, 2/137/2 ve 1. hadis

[385] a.g.e

[386] Bihar, 78/310/1

[387] Gurer'ul-Hikem , 5390

[388] Al-i İmran , 75

[389] Kenz'ul-Ummal , 46134

[390] Bihar , 103/175/3

[391] el-Kafi , 5/238/1

[392] Vesail’uş-Şia , 13/228/4

[393] Kenz'ul-Ummal , 46133

[394] a. g. e. 46136

[395] Nehc'ül-Belağa , 91. hutbe

[396] a. g. e.

[397] a. g. e. 86

[398] a. g. e. 215. hutbe

[399] a. g. e. 407. hikmet

[400] a. g. e. 31. mektup

[401] Nisa , 11

[402] Mecme’ul-Beyan , 3/23

[403] Merhum Allame Tabatabai Mizan , c. 4 , s. 217 de bu hadisin açıklamasında şöyle yazmaktadır:“ Daha önce defalarca dediğimiz gibi rivayetlerde yer alan nüzul sebeplerinin farklı olmasının sakıncası yoktur. Bir ayetin birden fazla nüzul sebebi olabilir. Bu sebepler ayetin belli bir hususta nazil olduğu hususuyla çelişmemektedir.

[404] Dur’ul-Mensur , 2/444

[405] el-Kafi , 7/85/3

[406] a. g. e. h. 2

[407] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/98/1

[408] İlel’uş-Şerayi’ , 570/2

[409] a. g. e. h. 3

[410] Bakara suresi , 29. ayet

[411] Ahzab suresi , 4-5. ayetler

[412] Bakara suresi , 216. ayet

[413] Nisa suresi , 19. ayet

[414] Tefsir’ul-Mizan , 4/212

[415] Kenz'ul-Ummal , 30422

[416] a. g. e. 30423

[417] el-Kafi , 7/141/5

[418] Kenz'ul-Ummal , 30432

[419] el-Kafi , 7/140/1

[420] Kenz'ul-Ummal , 30435

[421] a. g. e. 30447

[422] a. g. e. 30446

[423] el-Kafi , 7/143/5

[424] Kenz'ul-Ummal , 30428

[425] Neml , 16

[426] Meryem, 5,6

[427] Kenz'ul-Ummal , 30454

[428] a. g. e. 30458

[429] a. g. e. 14101

[430] Kenz'ul-Ummal , 7284

[431] a. g. e. 7299

[432] a. g. e. 7300

[433] a. g. e. 7281

[434] Gurer'ul-Hikem , 10067

[435] Kenz'ul-Ummal , 7280

[436] Gurer'ul-Hikem , 4972

[437] Bihar , 70/304/18

[438] Kenz'ul-Ummal , 7275

[439] Bihar , 70/305/24

[440] Nehc'ül-Belağa , 371. hikmet

[441] a. g. e. 4

[442] a. g. e. 1746. hutbe

[443] Gurer'ul-Hikem , 6108

[444] a. g. e. 6133

[445] a. g. e. 6143

[446] Emali’et-Tusi , 281/544

[447] el-Kafi , 2/76/3

[448] Bihar , 77/26/6

[449] a. g. e. 70/306/30

[450] el-Kafi , 2/77/5

[451] Gurer'ul-Hikem , 493

[452] a. g. e. 476

[453] a. g. e. 10079

[454] a. g. e. 3935

[455] el-Kafi , 2/78/10

[456] Bihar , 70/309/38

[457] Gurer'ul-Hikem , 4636

[458] a. g. e. 9739

[459] a. g. e. 1436

[460] a. g. e. 1107

[461] a. g. e. 4280

[462] a. g. e. 10081

[463] a. g. e. 1867

[464] a. g. e. 10689

[465] a. g. e. 5512

[466] a. g. e. 5547

[467] el-Kafi , 2/76/2

[468] Gurer'ul-Hikem , 750

[469] a. g. e. 8331

[470] el-Mehasin , 1/65/9

[471] el-Kafi , 2/77/4

[472] Ehl-i Sünnet rivayetlerinde ise şöyle yer almıştır:“ Eğer kemanlar gibi eğrilinceye kadar oruç da tutsanız ve kemanın ipleri gibi oluncaya kadar namaz da kılsanız , “ Bu teşbih açısından daha iyidir. (Biharın dipnotundan naklen)

[473] Bihar , 84/258/56

[474] a. g. e. 70/296/1

[475] Gurer'ul-Hikem , 3137

[476] Tenbih'ul-Havatir , 2/88

[477] Gurer'ul-Hikem , 86

[478] a. g. e. 3097

[479] a. g. e. 3888

[480] a. g. e. 3871

[481] a. g. e. 6720

[482] Kenz'ul-Ummal , 7299

[483] Gurer'ul-Hikem , 2161

[484] Kenz'ul-Ummal , 7289

[485] Kenz'ul-Ummal , 7276

[486] a. g. e. 7291

[487] a. g. e. 7274

[488] a. g. e. 7292

[489] a. g. e. 7297

[490] a. g. e. 8795

[491] a. g. e. 7296

[492] a. g. e. 7308

[493] a. g. e. 7278

[494] a. g. e. 7304

[495] a. g. e. 7306

[496] a. g. e. 7312

[497] a. g. e. 7320

[498] a. g. e. 7286

[499] el-Kafi , 2/77/8

[500] Bihar , 70/303/15

[501] Gurer'ul-Hikem , 1712

[502] Kenz'ul-Ummal , 7279

[503] Kenz'ul-Ummal , 7282

[504] a. g. e. 7283

[505] a. g. e. 7322

[506] Bihar , 69/368/4

[507] el-Kafi , 2/77/7

[508] Bihar , 70/308/38

[509] el-İhtisas , 227

[510] Mean’il-Ahbar , 335

[511] Nehc'ül-Belağa , 113. hikmet

[512] Bihar , 70/305/25

[513] Gurer'ul-Hikem , 3368

[514] a. g. e. 2839

[515] Ta-Ha , 29-32

[516] Furkan , 35

[517] Kasas suresi , 34. ayet

[518] Tefsir’ul-Mizan , 14/146

[519] Bihar , 78/6/57

[520] a. g. e. 16/318/7

[521] Nehc'ül-Belağa , 192. hutbe

[522] Bihar , 16/11/12

[523] Kenz'ul-Ummal , 14933

[524] a. g. e. 14630

[525] Sünen-i Ebi Davud , 2932

[526] et-Terğib ve't-Terhib , 3/220/3

[527] Gurer'ul-Hikem , 8054

[528] Gurer'ul-Hikem , 10121

[529] Bihar , 78/22/86

[530] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[531] Kurb’ul-Esnad , 68/217

[532] Sünen-i ed-Darimi , 318

[533] el-Kafi , 1/21/14

[534] A’raf , 8-9

[535] Enbiya , 47

[536] Zilzal suresi , 6-8. ayetler

[537] Kehf suresi , 105. ayet

[538] Müminun suresi , 102-103. ayetler

[539] Karia suresi , 6-11. ayetler

[540] Al-i İmran suresi , 102. ayet

[541] Tefsir’ul-Mizan , 8/10 ; Allame Tabatabai’nin tüm sözüne bakınız.

[542] Bu rivayet de amellerin tartılması hususunda söylediklerimizi teyit etmektedir. Yani bu rivayette yer alan ince nüktelerden biri de İmam’ın şöyle buyurmasıdır:“ Ameller hakikatte insanların yaptığı işin bir sıfatıdır” İmam bu cümlede şöyle buyurmaktadır:“ Bu hususlardaki amellerden maksat , insandan ortaya çıkan doğal hareketler değildir. Zira bu hareketler hem itaat hem de günah yolunda gerçekleşmektedir. Aksine amellerden maksat , insanın amellerine isnat edilen ve dini ve toplumsal kanunların ameller için muteber saydığı sıfatlardır. Örneğin cinsel ilişkide yapılan hareketler , eğer toplumsal bir kanuna veya şer’i bir izne dayanıyorsa , bu nikah olarak adlandırılır. Eğer bunlara mutabık değilse zina sayılır. Oysa insanın uyguladığı hareketlerin tabiat ve mahiyeti her iki halde de aynıdır. İmam (a.s) da kendi görüşünü iki delille ortaya koymaktadır. Birincisi amellerin sıfat olduğu ve bir ağılığının olmadığıdır. İkincisi de Allah-u Teala’nın eşyayı tartmaya ihtiyacının bulunmadığıdır. Çünkü Allah cehalet sıfatıyla muttasıf değildir. (el-Mizan , c. 8 , s. 16)

[543] el-İhticac , 2/247/223

[544] Verdiğimiz bu bilgiler ışığında bu hadisin anlamı da açıklığa kavuşmaktadır. Zira ölçü , amel ve hak inançlardır. Böyle bir amel ve inanç da Peygamberler ve vasilerinin yanındadır.”(el-Mizan , a. g. e)

[545] Bihar , 7/249/6

[546] Bihar , 77/109/1

[547] el-Kafi , 2/143/10

[548] Bihar , 71/215/13

[549] Nehc'ül-Belağa , 114. hutbe

[550] Kenz'ul-Ummal , 39768

[551] a. g. e. 39024

[552] Kehf , 105

[553] Emali’es-Seduk , 409/1

[554] Kaf , 16

[555] Nas , 1-6

[556] Kenz'ul-Ummal , 1709

[557] a. g. e. 1715

[558] el-Kafi , 2/425/3

[559] el-Kafi , 2/425/4

[560] el-Kafi , 2/425/5

[561] Nehc'ül-Belağa , 91. hutbe

[562] el-Kafi , 1/12/10

[563] a. g. e. 3/358/2

[564] Mü’minun , 97 , 98

[565] Zuhruf , 36

[566] Kenz'ul-Ummal , 1267

[567] a. g. e. 1266

[568] a. g. e. 1245

[569] el-Kafi , 2/424/1

[570] a. g. e. h. 2

[571] el-Hisal , 612/10

[572] Bihar , 97/100/24

[573] a. g. e. 81/203/5

[574] el-Fakih , 1/339/986

[575] Tenbih'ul-Havatir , 2/120

[576] Bihar , 72/127/13

[577] el-Kafi , 2/463/2

[578] Kenz'ul-Ummal , 1268

[579] Hadisin metninde geçen muvasat kelimesi başkalarını geçimine ve rızkına ortak kılmak ve sıkıntı ve sorunlarda yardılaşmak anlamındadır.

[580] Gurer'ul-Hikem , 1312

[581] a. g. e. 420

[582] a. g. e. 3023

[583] a. g. e. 9578

[584] a. g. e. 3405

[585] a. g. e. 10276

[586] Bihar , 74/395/22

[587] Gurer'ul-Hikem , 5013

[588] el-Hisal , 8/26

[589] a. g. e. 47/48

[590] Bihar , 74/231/28

[591] Vesail’uş-Şia , 8/414/1

[592] Bu rivayetin anlamı şii ve sünni arasında meşru konulardan biridir. İbn-i Ebi’l-Hadid şöyle diyor:“ Ebu Amr , Muhammed b. Abdulvahid , Zahid Lugavi , Sa’leb’in kölesi ve hakeza Muhammed b. Habib kendi Emalisinde şöyle nakletmişlerdir:“ Uhud günü Allah Resulü’nün (s.a.a) dostlarından çoğu kaçınca , müşrik gruplar Peygambere karşı saldırıya geçti. Resulullah şöyle buyurdu:“ Ey Ali! Bu toplulukları benden uzaklaştır.”Ali onlara saldırdı. Cebrail Resulullah’a şöyle dedi:“ İşte bu yardımlaşma ve dert ortağı olmadır. Melekler bu gencin yardımlaşmasına ve dert ortaklığına şaşırmıştır.”(Kafi’nin dipnotundan naklen)

[593] el-Kafi , 8/110/90

[594] Nehc'ül-Belağa , 197. hutbe

[595] Kurb’ul-Esnad , 78/253

[596] el-Hisal , 47/50

[597] el-mehasin , 1/283/558

[598] Mekarim'ul-Ahlak , 2/380/2661

[599] Vesail’uş-Şia , 8/414/2

[600] Kenz'ul-Ummal , 43761

[601] Şura , 13

[602] Nisa , 131

[603] Ankebut , 8

[604] Lokman , 14

[605] Ahkaf , 15

[606] En’am , 151 , 152 , 153

[607] el-Hisal , 217/41

[608] Bihar , 77/32/7

[609] Meryem , 31 , 32

[610] Tuhef'ul-Ukul , 496 , 499

[611] Kıses’ul-Enbiya , 157/171

[612] Hadiste geçen “ mihzar” kelimesi çok konuşan anlamındadır. (en-Nihaye , 5/256

[613] Kaynakta da aynı şekilde yer almıştır , ama doğru olanı Herimen değil , “ Hezmen” dir.

[614] Kenz'ul-Ummal , 44176

[615] el-Hisal , 111/83

[616] Tuhef'ul-Ukul , 36

[617] İrşad’ul-Kulub , 199

[618] Emali’et-Tusi , 508/1111

[619] Kenz'ul-Ummal , 44156

[620] ed-Deavat , Ravendi , 98/231

[621] Kenz'ul-Ummal , 3935

[622] a. g. e. 44361

[623] a. g. e. 44152

[624] Tuhef'ul-Ukul , 56

[625] Mekarim'ul-Ahlak , 2/363-364/2661

[626] a. g. e.

[627] a. g. e.

[628] a. g. e.

[629] a. g. e.

[630] a. g. e.

[631] a. g. e.

[632] a. g. e.

[633] a. g. e.

[634] a. g. e.

[635] a. g. e.

[636] Kenz'ul-Ummal , 44319

[637] a. g. e. 44320

[638] el-Hisal , 345/12

[639] Kenz'ul-Ummal , 43150

[640] el-Kafi , 8/150/130

[641] Kenz'ul-Ummal , 5770

[642] et-Terğib ve't-Terhib , 4/106/39

[643] a. g. e. s. 107/39

[644] a. g. e. 3/532/30

[645] Bihar , 78/200/28

[646] et-Terğib ve't-Terhib , 3/532/29

[647] Nehc'ül-Belağa , 47. mektup

[648] Bihar , 77/4/1

[649] Bihar , 77/45/2

[650] a. g. e. s. 46/3

[651] Tuhef'ul-Ukul , 6

[652] el-Kafi , 8/79/33

[653] Bihar , 77/69/9

[654] Tuhef'ul-Ukul , 10

[655] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[656] Tuhef'ul-Ukul , 88

[657] Nehc'ül-Belağa , 47. mektup

[658] a. g. e. 188. hutbe

[659] a. g. e. 99

[660] el-Kafi , 5/36/1

[661] Bihar , 78/77/48

[662] Tuhef'ul-Ukul , 211

[663] el-Kafi , 2/136/23

[664] Nehc'ül-Belağa , 23. mektup

[665] Vesail’uş-Şia , 18/123/42

[666] Tuhef'ul-Ukul , 197

[667] Nehc’üs-Saade , 2/435

[668] el-Kafi , 2/331/5

[669] ed-Durret’ul-Bahire , 26

[670] Müstetrafat’is-Serair , 144/13

[671] Cu’fi , kürsi vezninde olup Yemen’de bir kabilenin başkanı olan Cu’f b. Sa’d b. Aşire b. Mizhec’e mensuptur. O Cabir b. Yezid b. Hers b. Abdi Yeğud Cu’fi olup , İmam Bakır ve İmam Sadık’ın (a.s) ashabındandır. Bir kaç yıl sürekli İmam Bakır’ın (a.s) huzurundan istifade etmiştir. 128 yılında İmam Sadık’ın (a.s) zamanında dünyadan göçmüştür. Allah ona rahmet etsin. (Tuhef’ul-Ukul’un haşiyesinden naklen)

[672] A’raf, 201

[673] Tuhef'ul-Ukul , 284

[674] Emali’et-Tusi , 676/1429

[675] Emali’el-Müfid , 194/25

[676] Bihar , 78/200/27

[677] Tuhef'ul-Ukul , 376

[678] Keşf’ul-Gumme , 2/396

[679] el-Kafi , 8/2/1

[680] Tuhef'ul-Ukul , 367

[681] el-Kafi , 8/49/9

[682] a. g. e. 4/18/2

[683] Tuhef'ul-Ukul , 455

[684] Burada Yunus’a (a.s) işaret edilmektir. İtaatsizlikten maksadı ise , kavmine gazaplanması ve rabbinin izni olmaksızın onlardan kaçmasıdır. Rivayet edildiği üzere Yunus (a.s) kavmine azap vaad edince , Allah dışarı çıkmasını emretmeden önce kavminden ayrıldı. Söylemek gerekir ki buradaki isyan ve itaatsizlik de mutlak en üstün ve en evla olan bir işi terk etmek anlamındadır. Zira burada henüz Allah’tan bir emir gelmemiştir ve sonuç olarak da Yunus bunu yapmamak suretiyle , isyan etmiş sayılmazdı. Hakeza bir işten sakındırma da yoktu ki netice olarak onu istemekle rabbe muhalefet edilmiş olsun. Dolayısıyla isyan ve itaatsizlik kelimesinin itlakı mecazi ve evla ve en üstünü terk etmek anlamındadır. Bu iş Peygamberlerin kemal derecelerine kıyasen isyan ve itaatsizlik sayılmaktadır. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[685] Dünya hakkında cennet denilmesi Feyz’in (r. a) buyurduğu gibi belki de balığın karnıyla mukayesedir. (Kaynağın haşiyesinden naklen)

[686] İmam (a.s) kulları ve dünyanın debdebesine aldanan alimleri , ruhban ve ahbara (yahudi din adamlarına) teşbih etmesinin sebebi de ilim ve hakikati gizlemek , Allah’ın sözlerini tahrif etmek , haksız yere insanların malını yemek , onları Allah yolundan alıkoymak , ahireti dünyaya satmak idi. Nitekim ahbar ve ruhbanlar da böyleydiler. Kur’an bir çok yerde onları böyle anmıştır.

[687] Yöneticilerden maksat , padişahlar , halkı idare edenler ile onların zalim yardımcılarıdır.

[688] Necm suresi , 31. ayete işarettir.

[689] el-Kafi , 8/52-55

[690] Tuhef'ul-Ukul , 487

[691] Bakara , 180

[692] Vesail’uş-Şia , 13/352/6

[693] Kenz'ul-Ummal , 46051

[694] a. g. e. 46052

[695] Bihar , 103/194/3

[696] Kenz'ul-Ummal , 46050

[697] a. g. e. 46055

[698] a. g. e. 46064

[699] Tehzib’ul-Ahkam , 9/174/708

[700] Bakara , 132 , 133

[701] Felah’us-Sail , 66

[702] Kenz'ul-Ummal , 46069

[703] a. g. e. 46081

[704] el-Kafi , 7/11/5

[705] Vesail’uş-Şia , 13/356/1

[706] el-Kafi , 7/62/18

[707] Vesail’uş-Şia , 13/358/1

[708] el-Fakih , 4/184/5420

[709] Nehc'ül-Belağa , 254. hikmet

[710] Kenz'ul-Ummal , 44164

[711] Bihar , 78/270/111

[712] Maide , 54

[713] Bihar , 77/168/6

[714] Nehc'ül-Belağa , 113. hikmet

[715] el-Hisal , 118/62

[716] Bihar , 78/80/65

[717] a. g. e. 75/120/11

[718] Gurer'ul-Hikem , 939

[719] a. g. e. 1643

[720] a. g. e. 5220

[721] Tuhef'ul-Ukul , 489

[722] Tenbih'ul-Havatir , 1/201

[723] Bihar , 75/119/5

[724] Nehc'ül-Belağa , 192. hutbe

[725] a. g. e. 193

[726] a. g. e. 91

[727] a. g. e. 192. hutbe

[728] a. g. e. 1

[729] Bihar , 75/117/1

[730] a. g. e. s. 121/13

[731] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/50/192

[732] el-Kafi-2/124/13

[733] a. g. e.

[734] Bihar , 78/80/66

[735] a. g. e. 75/123/20

[736] Tuhef'ul-Ukul , 296

[737] Bihar , 78/277/113

[738] a. g. e. 77/179/10

[739] Gurer'ul-Hikem , 1952

[740] Bihar , 71/425/68

[741] Kenz'ul-Ummal , 5749

[742] Maide , 54

[743] Tenbih'ul-Havatir , 2/66

[744] Bihar , 75/119/4

[745] Gurer'ul-Hikem , 1447

[746] Bihar , 73/169/5

[747] Nehc'ül-Belağa , 228. hikmet

[748] Bihar , 77/43/13

[749] Sevab’ul-A’mal , 294/1

[750] Nehc'ül-Belağa , 406. hikmet

[751] Kenz'ul-Ummal , 5724

[752] a. g. e. 8506

[753] Bihar , 75/118/3

[754] Bihar , 75/120/9

[755] el-Kafi , 2/123/9

[756] Bihar , 78/372/9

[757] el-Kafi , 2/122/3

[758] Gurer'ul-Hikem , 4613 , 4614

[759] Bihar , 75/120/11

[760] Bihar , 77/287/1

[761] a. g. e. 78/90/95

[762] Gurer'ul-Hikem , 4302

[763] Tuhef'ul-Ukul , 386

[764] Bihar , 78/312/1

[765] Nehc'ül-Belağa , 224. hikmet

[766] Gurer'ul-Hikem , 522 , 523

[767] Tenbih'ul-Havatir , 2/120

[768] Kenz'ul-Ummal , 5722

[769] Nehc'ül-Belağa , 192. hutbe

[770] el-Kafi , 2/121/1

[771] Kenz'ul-Ummal , 5719

[772] Bihar , 75/120/7

[773] Kenz'ul-Ummal , 5730

[774] a. g. e. 5721

[775] a. g. e. 5720

[776] Tuhef'ul-Ukul , 399

[777] Bihar , 75/123/22

[778] a. g. e. 77/53/3

[779] a. g. e. 75/120/11

[780] Kenz'ul-Ummal , 5729

[781] a. g. e. 5737

[782] el-Kafi , 2/122/2

[783] Gurer'ul-Hikem , 2250

[784] a. g. e. 4048

[785] a. g. e. 11

[786] a. g. e. 9468

[787] a. g. e. 677-678

[788] a. g. e. 310-311

[789] a. g. e. 3179-3180

[790] a. g. e. 1051-1052

[791] a. g. e. 1505

[792] a. g. e. 2361

[793] Bihar , 78/7/59

[794] Gurer'ul-Hikem , 301

[795] Nehc'ül-Belağa , 147. hutbe

[796] Maide , 6

[797] Bihar , 80/238/12

[798] el-Kafi , 3/72/8

[799] Bihar , 80/237/11

[800] Vesail’uş-Şia , 1/256/2

[801] Bihar , 80/237/11

[802] el-Fakih , 1/58/129

[803] İlel’uş-Şerayi’ , 283/1

[804] Bihar , 77/52/3

[805] Kenz'ul-Ummal , 26059

[806] a. g. e. 26039

[807] a. g. e. 26027

[808] a. g. e. 26031

[809] a. g. e. 26030

[810] İlel’uş-Şerayi’ , 279/1

[811] a. g. e. 257/9

[812] Bihar , 80/237/11

[813] Emali’es-Seduk , 174/8

[814] Sahih-i Müslim , 248

[815] et-Terğib ve't-Terhib , 1/151/6

[816] Bihar , 80/308/18

[817] Bakara , 222

[818] Vakia , 79

[819] Emali’el-Müfid , 60/5

[820] Kenz'ul-Ummal , 26066

[821] a. g. e. 26065

[822] a. g. e. 25999

[823] a. g. e. 26042

[824] Vesail’uş-Şia , 1/264/7

[825] a. g. e. 1/265/8 ; Avail’ul-Lai , 1/23/2

[826] el-Kafi , 3/25/4

[827] Bihar , 78/45/50

[828] a. g. e. 74/264/3

[829] Sefinet’ul-Bihar , 8/525

[830] Buğdaygillerden güzel kokusu olan bir bitkidir.

[831] Çadırın etrafına bir badikart oluşturmak için istifade edilen dikenli bir bitki çeşidi.

[832] Tenbih'ul-Havatir , 1/38

[833] Dur’ul-Mensur , 1/300

[834] Nehc'ül-Belağa , 188. hutbe

[835] a. g. e. 226.hutbe

[836] a. g. e. 223.hutbe

[837] Nahl suresi , 106. ayet

[838] Al-i İmran suresi , 28. ayet

[839] Teğabün suresi , 16. ayet

[840] Al-i İmran suresi , 102. ayet

[841] Tefsir’ul Mizan, 4/125

[842] Bakara , 84

[843] Mümtehine , 8 , 9

[844] Nehc'ül-Belağa , 27. hutbe

[845] a. g. e. 29

[846] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/28/24

[847] Nehc'ül-Belağa , 56. hikmet

[848] Gurer'ul-Hikem , 7517

[849] a. g. e. 1291-1292

[850] a. g. e. 9276

[851] Nehc'ül-Belağa , 442. hikmet

[852] Gurer'ul-Hikem , 5712

[853] el-İhtisas , 243 , 244

[854] Bihar , 77/58/3

[855] Nehc'ül-Belağa , 26. hutbe

[856] a. g. e. 13

[857] a. g. e. 109. hutbe

[858] a. g. e. 27. mektup

[859] Rum , 60

[860]Gafir , 77

[861] Al-i İmran , 9

[862] Ra’d , 21

[863] et-Tevhid , 406/3

[864] Kenz'ul-Ummal , 10416

[865] Nehc'ül-Belağa , 110. hutbe

[866] a. g. e. 157

[867] a. g. e. 185

[868] Kenz'ul-Ummal , 6866

[869] a. g. e. 6865

[870] a. g. e. 6870

[871] Bihar , 75/96/18

[872] Kenz'ul-Ummal , 6876

[873] Gurer'ul-Hikem , 9692

[874] Bihar , 75/97/20

[875] Kenz'ul-Ummal , 6872

[876] a. g. e. 6868

[877] Gurer'ul-Hikem , 10063 , 10064

[878] a. g. e. 2183

[879] a. g. e. 2249

[880] Nehc'ül-Belağa , 336. hikmet

[881] Gurer'ul-Hikem , 1646 , 1647

[882] a. g. e. 1134

[883] et-Terğib ve't-Terhib , 4/9/12

[884] Mekarim'ul-Ahlak , 1/57/39

[885] a. g. e. s. 64/63

[886] Bihar , 75/94/10

[887] Gurer'ul-Hikem , 10297

[888] Bihar , 78/250/94

[889] el-Fakih , 3/165/3610

[890] Saf , 2 , 3

[891] Bihar , 75/96/17

[892] el-Kafi , 2/363/1

[893] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[894] Kenz'ul-Ummal , 6869

[895] a. g. e. 6871

[896] Bihar , 104/73/23

[897] Nehc'ül-Belağa , 289. hikmet

[898] Yunus , 57

[899] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[900] Gurer'ul-Hikem , 321

[901] a. g. e. 1354

[902] a. g. e. 4191

[903] a. g. e. 4588

[904] a. g. e. 9884

[905] Kenz'ul-Ummal , 44155

[906] a. g. e. 44232

[907] el-Kafi , 2/459/23

[908] Bihar , 78/306/1

[909] Tuhef'ul-Ukul , 35

[910] Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 13/99

[911] Tuhef'ul-Ukul , 85

[912] a. g. e. 80

[913] Gurer'ul-Hikem , 6459-6460

[914] a. g. e. 7059

[915] a. g. e. 8306

[916] a. g. e. 4032

[917] a. g. e. 3630

[918] Bihar , 77/430/44

[919] Gurer'ul-Hikem , 8938

[920] a. g. e. 7549

[921] Nehc'ül-Belağa , 196. hikmet

[922] a. g. e. 131

[923] a. g. e. 106. hutbe

[924] Gurer'ul-Hikem , 3460

[925] a. g. e. 7338

[926] a. g. e. 9236

[927] Bihar , 71/324/14

[928] Emali’es-Seduk , 394/1

[929] Gurer'ul-Hikem , 3361

[930] a. g. e. 3123

[931] a. g. e. 3362

[932] Nehc'ül-Belağa , 176. hutbe

[933] Gurer'ul-Hikem , 10622

[934] Nehc'ül-Belağa , 149. hutbe

[935] Nur , 34

[936] Nehc'ül-Belağa , 198. hutbe

[937] a. g. e. 176

[938] Maide , 117

[939] Tuhef'ul-Ukul , 501

[940] a. g. e.

[941] a. g. e.

[942] a. g. e.

[943] a. g. e.

[944] a. g. e.

[945] a. g. e.

[946] a. g. e.

[947] a. g. e.

[948] a. g. e. 502

[949] a. g. e.

[950] a. g. e.

[951] a. g. e.

[952] a. g. e.

[953] Tuhef'ul-Ukul , 502

[954] a. g. e.

[955] a. g. e.

[956] a. g. e.

[957] a. g. e. 503

[958] a. g. e.

[959] a. g. e.

[960] a. g. e.

[961] a. g. e. 504

[962] a. g. e.

[963] a. g. e.

[964] a. g. e. 505

[965] a. g. e.

[966] a. g. e.

[967] a. g. e. 506

[968] a. g. e.

[969] a. g. e. 506

[970] a. g. e.

[971] a. g. e. 507

[972] a. g. e. 507

[973] a. g. e. 507

[974] Tuhef'ul-Ukul , 507

[975] a. g. e.

[976] a. g. e. 508

[977] a. g. e.

[978] a. g. e.

[979] a. g. e.

[980] a. g. e.

[981] a. g. e.

[982] a. g. e.

[983] a. g. e.

[984] a. g. e. 509

[985] a. g. e.

[986] a. g. e.

[987] Dünyaya ve nefsani isteklere dalmak ve ahiret için çalışmayı terk etmekle öldünüz. Zira sizler ahiret, ahiret nimtleri ve ahirette ebedi yaşamak üzere yaşatıldınız ama ondan yüz çevirdiniz ve dünyaya yöneldiniz. Dolayısıyla da bu yüzden ölülere dönüştünüz hatta onlardan daha kötü bir hale geldiniz. Zira ahirette azaba düçar olacaksınız ve nimetlerinden mahrum kalacaksınız. (Bihar’ın dipnotundan naklen, 14/312)

[988] Zira bildiğiniz şeylerle amel etmediniz. Adeta ilminizi unuttunuz, (Bihar’ın dipnotundan naklen, 14/312)

[989] İlim ve bilginizle amel etmediğinizden dolayı cahil oldunuz. (Bihar’ın dipnotundan naklen 14/312)

[990] Yani Allah sizlere basiret verdi ama, siz basireti kabul etmediniz ve basiret sizlere fayda vermedi. Zira sizler tıpkı basiretsiz kimseler gibi amel etmektesiniz. (Bihar’ın dipnotundan naklen, 14/312)

[991] Zira Allah’ın dilinize cari kıldığı şeyleri (hakikat ve bilgileri) açıklamaktan sakındınız. (Bihar’ın dipnotundan naklen, 14/312)

[992] a. g. e. 509

[993] a. g. e.

[994] a. g. e. 510

[995] a. g. e.

[996] a. g. e.

[997] a. g. e.

[998] a. g. e.

[999] a. g. e. 510

[1000] a. g. e. 511

[1001] a. g. e.

[1002] a. g. e.

[1003] a. g. e.

[1004] a. g. e.

[1005] a. g. e.

[1006] a. g. e.

[1007] a. g. e.

[1008] a. g. e. 512

[1009] a. g. e.

[1010] a. g. e. 512

[1011] a. g. e.

[1012] a. g. e.

[1013] a. g. e. 512

[1014] a. g. e.

[1015] a. g. e.

[1016] a. g. e. 513

[1017] Sebe , 46

[1018] Bihar , 77/125/32

[1019] A’lam’ud-Din , 339

[1020] Kenz'ul-Ummal , 44175

[1021] Tenbih'ul-Havatir , 2/120

[1022] Bihar , 77/374/36

[1023] a. g. e. 78/70/31

[1024] Emali’es-Seduk , 96/5

[1025] Bihar , 78/69/24

[1026] a. g. e. s. 16/73

[1027] Bihar , 77/374/36

[1028] Tenbih'ul-Havatir , 1/79

[1029] Bihar , 77/395/14

[1030] a. g. e. s 408/38

[1031] Nehc'ül-Belağa , 157. hutbe

[1032] a. g. e. 150. hikmet

[1033] Nehc’üs-Saade , 2/40

[1034] a. g. e. s. 566

[1035] a. g. e. s. 3/129

[1036] Bihar , 78/104/3

[1037] Tuhef'ul-Ukul , 232

[1038] a. g. e. 245

[1039] Bihar , 78/120/3

[1040] a. g. e. s. 126/7

[1041] Emali’es-Seduk , 407/1

[1042] Bihar , 78/129/1

[1043] a. g. e. s. 132/2

[1044] Tuhef'ul-Ukul , 252

[1045] Bihar , 78/153/18

[1046] El-Vafi kitabında, "Ey fitilsiz kandiller" diye zikredilmiştir; bu nakil daha uygundur.

[1047] Tuhef'ul-Ukul , 291

[1048] Bihar , 78/179/59

[1049] a. g. e. s. 190/1

[1050] Emali’et-Tusi , 225/391

[1051] Tenbih'ul-Havatir , 2/30

[1052] el-Kafi , 1/13/12

[1053] a. g. e.

[1054] Bu bölüm Casiye suresinin beşinci ayetinin muhtevasıdır , aynı ifadesi değil.

[1055] el-Kafi , 1/13/12

[1056] a. g. e. 1/14/12

[1057] a. g. e.

[1058] a. g. e.

[1059] a. g. e. 1/15/12

[1060] a. g. e.

[1061] a. g. e.

[1062] a. g. e. s. 16/12

[1063] a. g. e.

[1064] a. g. e.

[1065] a. g. e.

[1066] a. g. e.

[1067] a. g. e.

[1068] Bu konunun sebebi; (insan) uzun arzular sebebiyle dünyaya ve dünya lezzetlerine yönelmekte, neticede tefekkürden geri kalmaktadır veya bütün arzuların gerektirdiği şey, düşüncenin gereği olan bir şeyi yok etme sebebidir. Hikmet inceliklerini çok konuşmakla ortadan kaldırmak ise, insanın çok konuştuğu sırada hikmetten geri kalması, veya insanlar onun çok konuştuğunu işitince de onun hikmetli sözlerine kulak asmazlar, teveccüh etmezler veya çok konuşmaya başlayınca Allah hikmeti kalbinden temizler. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1069] a. g. e. 1/17/12

[1070] Metinde yer alan zekat bazen büyüme ve bazen de temizlik anlamındadır. Burada her ikisi de muhtemeldir. (kaynağın dipnotunda yer aldığı üzere)

[1071] a. g. e. 1/17/12

[1072] Yani Allah’ın zatının ve sıfatlarının , hükümlerinin ve şeraitlerinin marifeti kendisine hasıl olur veya şu anlamdadır ki Allah ona akıl ihsan eder veya işleri Allah’a varacak birilimle tanır. Direkt veya endirekt o ilmi Peygamberlerden ve ilahi hüccetlerden alır veya aklı öyle bir dereceye ulaşır ki Allah ilmini bir insan öğretmeksizin ona ihsan eder. (Kafi’nin dipnotundan naklen.)

[1073] Yani Allah onu müstağni kılar veya şu anlamdadır ki dünya perestler mal ve servetle zengin olduğu gibi onun da zenginliği Allah , Allah’a yakınlık ve hak ile münacaatla hasıl olur. (Kafi’nin dipnotundan naklen

[1074] a. g. e. 1/17/12

[1075] a. g. e. 1/17/12

[1076] a. g. e.

[1077] a. g. e.

[1078] a. g. e.

[1079] a. g. e. 1/18/12

[1080] Dünyanın talib oluşu şu anlamdadır ki dünya mukadder olan rızkı dünyada yaşanlara mukadder ecelleri gelip çatıncaya kadar ulaştırır. Dünyanın metlub oluşu ise şu anlamdadır ki dünyayı isteyenlerin bütün çabası ve gayreti dünyayı elde etmek ve kendileri için en iyi hayatı temin etmek yönündedir. Ahiretin talib oluşu ise dünya ehlinin ölümünün ve ecelinin gelip çatması , onları ahiret yurduna sürmesidir. Ahiretin metlub oluşu ise ahireti taleb edenlerin çaba ve gayretleri uhrevi nimetlere erişmek ve böylece o alemde en iyi hal ve güne sahip olmak içindir. Dünyanın talip oluşu , söylendiği anlamda herkesin bildiği bir şeydir. Zira dünya ehlinin rızkı herkes için taktir edilmiş , garantilenmiş ve mutlaka insana ulaşacaktır. İnsan ister istesin, ister istemesin , bu kendisine gelip çatacaktır. Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı , Allah’ın elindedir , ahiret de taliptir. Zira ecel de taktir edilmiş rızık gibidir: “De ki:“ Eğer ölümden ve öldürülmekten kaçarsanız , asla bu kaçışınızın size bir faydası olmaz ve o durumda çok az faydalanacaksınız.” (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1081] a. g. e. 1/18/12

[1082] a. g. e.

[1083] a. g. e. 1/18/12

[1084] Yani dinin tüm işleri bununla kemale ermektedir veya buna sahip olmakla din bütün işlerine erişmiş sayılır. (Şayet maksat , aklın bu işlerle kemal ve tamamiyete erdiğidir. ) –Kafi’nin dipnotundan naklen

[1085] a. g. e.

[1086] a. g. e. s. 19/12

[1087] Sebebi de şudur ki aklı olmayan kimse , hangi işlerin kendine layık olduğunu ve hangi işlerin de kendisine yakışmadığını bilemez. Bu yüzden de kendine yakışan şeyleri terk eder , kendisine yakışmayan şeyleri ise yerine getirir. Böyle bir kimse de dinden nasipsiz olur. Mürüvvet ise insanlık ve mertliğin kemali anlamındadır. Bu sıfat bir çok yüce hasletleri ve güzel adabı da ihtiva etmektedir. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1088] Yani cennet dışında hiç bir şey insanın bedeninin pahası olmaya layık değildir. İmam (a.s) bedeni kalıcı ve ebedi hususlarda kullanmayı , cennete satmaya benzetmiştir. Sebebi de şudur ki bedenler nefsin diğer aleme teveccühü sebebiyle günden güne eksilme ve eskime halindedir. Eğer nefis , saadete erişmiş bir nefis olursa tüm çabası bu dünyadaki tüm çabasının nihayeti ve bedensel hayatın kesilmesi , münezzeh olan Allah ve cennet nimetlerine doğru olur. Zira hidayet ve doğruluk yolunda yürür. O halde adeta Allah-u Teala ile yaptığı bir muamelede bedenini cennet karşısında satmaktadır ve Allah da onu bu yüzden yaratmıştır. Ama eğer nefis şekavet ehli olursa , tüm çabası ve ecelinin gelip çatması , şeytanla ve ateş azabıyla iç içe olmaktır. Çünkü sapıklık yolunda yürür. O halde adeta bedenini şeytanla yaptığı muamelede yok olan şehvetlere ve hayvani lezzetlere satmıştır. Şehvet ve lezzetler de çok geçmeden acı ve yakıcı bir ateşe dönüşecektir. Bu ateş bugün insanların duyu organlarından gizli ve örtülüdür. Yarın kıyamet günü ortaya çıkacaktır:“ Gören kimseye cehhennem aşikar olur” Bu şeytanla yapılan alışveriştir. İşte burada batıla yönelenler , zarar görürler. (Sadr’ul-Müteellihin’den  naklen , Kafi’nin dipnotu)

[1089] a. g. e. 1/19/12

[1090] a. g. e.

[1091] a. g. e.

[1092] İmam’ın (a.s) bu sözü insanlarla muaşerete, onlarla ünsiyet edinmeye, fazilet ehlinin faziletlerinden nasiplenmeye teşviktir ve aynı zamanda da uzlete çekilmekten ve insanlardan uzak durmaktan sakındırmaktır. Zira uzlet ve insanlardan uzak durmak , nifakın , vesvesenin , Muhammed’i kamil yoldan mahrumiyetin ve makam-i mahmuttan mahrumiyetin , bir çok faziletlerin ve iyiliklerin terk edilişinin, şer’i sünnetlerin, toplu adapların, kapsamlı adapların ve cemaatin terk edilişinin ahlaki yücelikler kapısını kapamasının ve insani yüce hasletlerin ortadan kalkışının sebepleridir. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1093] Yani sermayeyi , ticaret , kazanç ve iş yoluyla geliştirmek ve büyütmek , insanlığın kemalinin nişanesidir. Zira bu durumda insan , diğerlerine muhtaç olmaz. Ayrıca kendisine layık olan işleri yapma imkanına kavuşur. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1094] a. g. e. 1/20/12

[1095] Yani akıllı kimse , salahiyetini ve liyakatini aşan şeylere ümit bağlamaz. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1096] Yani hiç bir şeyi vakti gelmeden yerine getirmez. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[1097] a. g. e.

[1098] Kıses’ul-Enbiya , 160/176

[1099] Bihar , 78/352/9

[1100] Tuhef'ul-Ukul , 457

[1101] ed-Durret’ul-Bahire , 39

[1102] Tuhef'ul-Ukul , 483

[1103] A’lam’ud-Din , 311

[1104] a. g. e.

[1105] Tuhef'ul-Ukul , 483

[1106] Bihar , 72/264/1

[1107] Nahl , 125

[1108] Sünen-i Ebi Davud , 1107

[1109] Tuhef'ul-Ukul , 489

[1110] Gurer'ul-Hikem , 9968

[1111] a. g. e. 2429

[1112] Tuhef'ul-Ukul , 280

[1113] Emali’et-Tusi , 115/176

[1114] Bihar , 78/67/11

[1115] Gurer'ul-Hikem , 8747

[1116] Bihar , 41/133/45

[1117] Nehc'ül-Belağa , 90. hutbe

[1118] Tuhef'ul-Ukul , 294

[1119] Emali’es-Seduk , 358/2

[1120] Gurer'ul-Hikem , 8992

[1121] a. g. e. 8945

[1122] a. g. e. 1729

[1123] a. g. e. 9011

[1124] a. g. e. 9010

[1125] Nehc'ül-Belağa , 176. hutbe

[1126] a. g. e. 282. hikmet

[1127] Gurer'ul-Hikem , 4450

[1128] a. g. e. 7549

[1129] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[1130] Tuhef'ul-Ukul , 83

[1131] Nehc'ül-Belağa , 97. hutbe

[1132] a. g. e. 109

[1133] Saf , 2 , 3

[1134] Kenz'ul-Ummal , 43156

[1135] Emali’et-Tusi , 203/346

[1136] Nehc'ül-Belağa , 150. hikmet

[1137] Gurer'ul-Hikem , 5630-5361

[1138] Nehc'ül-Belağa , 7. mektup

[1139] a. g. e. 105. hutbe

[1140] Gurer'ul-Hikem , 2545

[1141] Münyet’ül-Mürid , 146 ve 181

[1142] el-Kafi , 2/78/14

[1143] a. g. e. s. 77/9

[1144] Müstedrek’ül-Vesail , 12/206/13893

[1145] Gurer'ul-Hikem , 3538

[1146] Nehc'ül-Belağa , 32. hutbe

[1147] a. g. e. 192

[1148]- Fussilet/15

[1149] a. g. e. 111

[1150] Gurer'ul-Hikem , 8931

[1151] Kenz’ul-Fevaid , Keraceki , 1/279

[1152] Nehc’üs-Saade , 1/56

[1153] el-Kafi , 8/151/132

[1154] Emali’es-Seduk , 395/1

[1155] Gurer'ul-Hikem , 1284

[1156] a. g. e. 7924

[1157] a. g. e. 7828

[1158] el-Kafi , 8/129/98

[1159] Hud , 88

[1160] Gurer'ul-Hikem , 73

[1161] a. g. e. 162

[1162] a. g. e. 539

[1163] a. g. e. 952

[1164] a. g. e. 545

[1165] a. g. e. 295

[1166] a. g. e. 1642

[1167] a. g. e. 942

[1168] a. g. e. 858

[1169] a. g. e. 4196

[1170] a. g. e. 273

[1171] a. g. e. 8470

[1172] a. g. e. 9246

[1173] a. g. e. 7005

[1174] a. g. e. 10802

[1175] a. g. e. 5008

[1176] a. g. e. 10680

[1177] a. g. e. 10637

[1178] Nehc'ül-Belağa , 113. hikmet

[1179] Tuhef'ul-Ukul , 286

[1180] Nehc'ül-Belağa , 214. hutbe ; Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 11/65

[1181] Tuhef'ul-Ukul , 150

[1182] Gurer'ul-Hikem , 3587

[1183] Bihar , 5/42/68

[1184] et-Tevhit , 242/3

[1185] Gurer'ul-Hikem , 9572

[1186] et-Tevhid , 242/2

[1187] Zühd , Hüseyin b. Said , 69/183

[1188] Nehc'ül-Belağa , 194. hutbe

[1189] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[1190] İkbal’ul-A’mal , 1/204

[1191] Sahifet’us-Seccadiye , 85 , 20. dua

[1192] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[1193] a. g. e. 67

[1194] Al-i İmran , 160

[1195] Gurer'ul-Hikem , 1781

[1196] a. g. e. 718-719

[1197] et-Tevhid , 242/1

[1198] Tenbih'ul-Havatir , 2/102

[1199] Nehc'ül-Belağa , 211. hikmet

[1200] Tuhef'ul-Ukul , 83

[1201] Gurer'ul-Hikem , 3395

[1202] a. g. e. 7218

[1203]- İsra/9

[1204] Nehc'ül-Belağa , 147. hutbe

[1205] Gurer'ul-Hikem , 8477

[1206] a. g. e. 8747

[1207] Nehc'ül-Belağa , 45. mektup

[1208] Maide , 1

[1209] İsra , 34

[1210] Bakara, 177

[1211] İsra suresi , 34. ayet

[1212] Tevbe suresi , 1-5. ayetler

[1213] Tevbe suresi , 7-12. ayetler

[1214] Bakara suresi , 194. ayet

[1215] Maide suresi , 2. ayet

[1216] Tefsir-i el-Mizan , 5/158-161

[1217] Bihar , 75/94/12

[1218] a. g. e. 77/149/77

[1219] Gurer'ul-Hikem , 2859

[1220] Bihar , 75/94/9

[1221] Gurer'ul-Hikem , 1044

[1222] a. g. e. 2132

[1223] a. g. e. 1601

[1224] a. g. e. 1430

[1225] a. g. e. 1865

[1226] a. g. e. 9933

[1227] a. g. e. 9931

[1228] a. g. e. 271

[1229] Nehc'ül-Belağa , 41. hutbe

[1230] Gurer'ul-Hikem , 13

[1231] a. g. e. 3018

[1232] a. g. e. 3020

[1233] a. g. e. 3327

[1234] a. g. e. 1762

[1235] a. g. e. 4331

[1236] a. g. e. 8281

[1237] a. g. e. 8690

[1238] a. g. e. 2193

[1239] el-Hisal , 113/90

[1240] a. g. e. 123/118

[1241] Bihar , 75/94/11

[1242] Gurer'ul-Hikem , 9432

[1243] a. g. e. 9414

[1244] a. g. e. 10260

[1245] Nehc'ül-Belağa , 78. hutbe

[1246] Bihar , 77/112/2

[1247] Bihar , 78/194/10

[1248] Gurer'ul-Hikem , 888

[1249] Maet’ul-Kelimet’ul-Licahiz , 41

[1250] Furkan , 63

[1251] Lokman, 19

[1252] Kenz'ul-Ummal , 6402

[1253] a. g. e. 6401

[1254] Gurer'ul-Hikem , 270

[1255] a. g. e. 785-786

[1256] a. g. e. 7397

[1257] a. g. e. 4744

[1258] a. g. e. 9800

[1259] a. g. e. 10073

[1260] a. g. e. 10076

[1261] a. g. e. 10068

[1262] a. g. e. 7145

[1263] a. g. e. 7147

[1264] Bihar , 71/337/1

[1265] Nehc'ül-Belağa , 25. mektup

[1266] Fetih , 4

[1267] Emali’es-Seduk , 395/1

[1268] Bihar , 78/27/94

[1269] el-Kafi , 2/47/1

[1270] Nehc'ül-Belağa , 193. hutbe

[1271] Gurer'ul-Hikem , 5534

[1272] a. g. e. 300

[1273] a. g. e. 4182

[1274] a. g. e. 7666

[1275] a. g. e. 6380

[1276] Bihar , 78/7/59

[1277] Gurer'ul-Hikem , 4184

[1278] Tuhef'ul-Ukul , 17

[1279] Leyl , 5-7

[1280] Bihar , 103/182/4

[1281] Lisan’ul-Arab’da şöyle yer almıştır:Semğ Ömer b. Hattab’ın Medine’de vakfettiği mülktür.

[1282] Kenz'ul-Ummal , 46150

[1283] Müstedrek’ül-Vesail , 14/47/16074 ve h. 16075

[1284] a. g. e. h. 16073

[1285] Nehc'ül-Belağa , 24. mektup

[1286] et-Tehzib , 9/148/609

[1287] Kenz'ul-Ummal , 46158

[1288] Müstedrek’ül-Vesail , 14/62/16110

[1289] A’raf , 96

[1290] Bakara , 2 , 3

[1291] Al-i İmran, 123

[1292] A’raf , 63

[1293] Bakara , 194

[1294] Nehc'ül-Belağa , 410. hikmet

[1295] Gurer'ul-Hikem , 6086

[1296] Kenz'ul-Ummal , 5641

[1297] Bihar , 70/289/21

[1298] Gurer'ul-Hikem , 822 , 823

[1299] Bihar , 70/288/16

[1300] Nehc'ül-Belağa , 16. hutbe

[1301] Gurer'ul-Hikem , 2154

[1302] Bihar , 77/374/36

[1303] el-Kafi , 8/52/16

[1304] Kenz'ul-Ummal , 44216

[1305] Nehc'ül-Belağa , 242. hikmet

[1306] Gurer'ul-Hikem , 3625

[1307] a. g. e. 2828

[1308] Nisa , 131

[1309] Nehc'ül-Belağa , 183. hutbe

[1310] Gurer'ul-Hikem , 3620

[1311] Nehc'ül-Belağa , 173. hutbe

[1312] Nehc'ül-Belağa , 83. hutbe

[1313] a. g. e. 114

[1314] a. g. e. 31. mektup

[1315] a. g. e. 182. hutbe

[1316] a. g. e. 194

[1317] a. g. e. 195

[1318] a. g. e. 196

[1319] el-Kafi , 8/17/3

[1320] Nehc'ül-Belağa , 198. hutbe

[1321] Nehc'ül-Belağa , 188. hutbe

[1322] a. g. e. 83

[1323] Nehc'ül-Belağa , 191. hutbe ; Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 13/115

[1324] Bihar , 78/39/16

[1325] Tenbih'ul-Havatir , 2/195

[1326] A’raf , 26

[1327] Tefsir-i Kummi , 1/226

[1328] Gurer'ul-Hikem , 4686

[1329] a. g. e. 9019

[1330] Bihar , 78/39/16

[1331] Nehc'ül-Belağa , 132. hutbe

[1332] Nehc'ül-Belağa , 191. hutbe

[1333] a. g. e. 27

[1334] Bihar , 77/31/7

[1335] Tuhef'ul-Ukul , 88

[1336] Gurer'ul-Hikem , 8946

[1337] a. g. e. 1558

[1338] a. g. e. 1046

[1339] a. g. e. 1128

[1340] a. g. e. 1330

[1341] a. g. e. 2952

[1342] Gurer'ul-Hikem , 2553

[1343] Nehc'ül-Belağa , 371. hikmet

[1344] a. g. e. 190. hutbe

[1345] a. g. e. 157

[1346] a. g. e. 191

[1347] Bihar , 70/283/5

[1348] a. g. e. 78/199/24

[1349] A’raf , 201

[1350] Talak , 5

[1351] Gurer'ul-Hikem , 941

[1352] a. g. e. 9474

[1353] a. g. e. 3623

[1354] Nehc'ül-Belağa , 230. hutbe

[1355] Gurer'ul-Hikem , 5514

[1356] Nehc'ül-Belağa , 114. hutbe

[1357] a. g. e. 16

[1358] Bihar , 70/287/13

[1359] a. g. e. h. 14

[1360] Nehc'ül-Belağa , 157. hutbe

[1361] Bakara , 2

[1362] Enfal , 29

[1363] Bihar , 78/90/95

[1364] Gurer'ul-Hikem , 7357

[1365] Nehc'ül-Belağa , 144. hutbe

[1366] Hucurat , 13

[1367] Kenz'ul-Ummal , 5655

[1368] Bihar , 70/287/10

[1369] et-Terğib ve't-Terhib , 3/612/9

[1370] Müstedrek’ül-Vesail , 12/89/13598

[1371] Bihar , 70/288/17

[1372] a. g. e. h. 19

[1373] Mean’il-Ahbar , 405/76

[1374] Kenz'ul-Ummal , 5649

[1375] a. g. e. 5650

[1376] Gurer'ul-Hikem , 1990

[1377] Bihar , 70/288/16

[1378] a. g. e. 78/9/65

[1379] Nehc'ül-Belağa , 198. hutbe

[1380] Bihar , 70/282/1

[1381] Nehc'ül-Belağa , 191. hutbe

[1382] Nehc'ül-Belağa , 198. hutbe

[1383] Gurer'ul-Hikem , 5154

[1384] Nehc'ül-Belağa , 191. hutbe

[1385] Gurer'ul-Hikem , 2079

[1386] a. g. e. 3619

[1387] Nehc'ül-Belağa , 190. hutbe

[1388] Nehc'ül-Belağa , 87. hutbe

[1389] Maide , 27

[1390] Kenz'ul-Ummal , 8501

[1391] Bihar , 70/286/8

[1392] Kenz'ul-Ummal , 8496

[1393] el-Kafi , 2/75/5

[1394] Gurer'ul-Hikem , 5887

[1395] Hadisin metninde “ Ebu Zenne” olarak yer almıştır ki maymunun künyesidir.

[1396] el-Kafi , 5/541/5

[1397] Bihar , 70/286/8

[1398] Talak, 2,3

[1399] Talak, 4

[1400] Bihar , 70/285/7

[1401] a. g. e. h. 8

[1402] Mecme’ul-Beyan , 10/460

[1403] Kenz'ul-Ummal , 5666

[1404] a. g. e. 8499

[1405] Nehc'ül-Belağa , 130. hutbe

[1406] Gurer'ul-Hikem , 8847

[1407] Nehc'ül-Belağa , 198. hutbe

[1408] Bihar , 70/285/8

[1409] a. g. e.

[1410] el-Kafi , 8/52/16

[1411] Nehc'ül-Belağa , 183. hutbe

[1412] Kamer, 54,55

[1413] Emali’et-Tusi , 225/392

[1414] Kenz'ul-Ummal , 5653

[1415] Bihar , 70/287/11

[1416] Nehc'ül-Belağa , 27. mektup

[1417] Bihar , 70/288/18

[1418] Zümer , 33

[1419] Bakara , 177

[1420] Zariyat , 15-19

[1421] Bakara , 237

[1422] Maide , 8

[1423] Bihar , 78/166/2

[1424] el-Kafi , 2/133/16

[1425] el-Hisal , 483/56

[1426] Gurer'ul-Hikem , 7370

[1427]- (Nahl/128

[1428] Nehc'ül-Belağa , 193. hutbe

[1429] En’am , 153

[1430] Bakara , 183

[1431] Gurer'ul-Hikem , 1714

[1432] Kenz'ul-Ummal , 5642

[1433] Tenbih'ul-Havatir , 2/62

[1434] Kenz'ul-Ummal , 8501

[1435] a. g. e. 5638

[1436] Nehc'ül-Belağa , 215. hutbe

[1437] Gurer'ul-Hikem , 4904

[1438] Bihar , 78/377/3

[1439] Nehc'ül-Belağa , 176. hutbe

[1440] a. g. e. 298. hikmet

[1441] Al-i İmran , 102

[1442] Dur’ul-Mensur , 2/282

[1443] Bihar , 70/291/31

[1444] a. g. e. s. 287/12

[1445] Gurer'ul-Hikem , 2521

[1446] a. g. e. 3618

[1447] Nehc'ül-Belağa , 191. hutbe

[1448] a. g. e. 210. hutbe

[1449] Nehc'ül-Belağa , 83. hutbe

[1450] a. g. e.

[1451] Gurer'ul-Hikem , 6598

[1452] a. g. e. 6600

[1453] Gurer'ul-Hikem , 188

[1454] a. g. e. 4316

[1455] Bihar , 70/285/8

[1456] Gurer'ul-Hikem , 2162

[1457] a. g. e. 1871

[1458] a. g. e. 5236

[1459] a. g. e. 8284

[1460] a. g. e. 6224

[1461] a. g. e. 9721

[1462] Tuhef'ul-Ukul , 217

[1463] Bihar , 70/286/9

[1464] Tenbih'ul-Havatir , 2/120

[1465] Gurer'ul-Hikem , 1812

[1466] İbrahim suresi , 24-26. ayetler

[1467] Fatır suresi , 10. ayet

[1468] Hadid suresi , 20. ayet

[1469] En’am suresi , 102. ayet

[1470] Secde suresi , 7. ay et

[1471] İsra suresi , 44. ayet

[1472] Bakara suresi , 165. ayet

[1473] En’am suresi , 122. ayet

[1474] Mücadele suresi , 22. ayet

[1475] Yunus suresi , 62 ve 63. ayetler

[1476] En’am suresi , 82. ayet

[1477] Mutaffifin suresi , 18-20. ayetler

[1478] Tekasür suresi , 5-6. ayetler

[1479] Maide suresi , 105. ayet

[1480] Gafir suresi , 65. ayet

[1481] En’am , 87

[1482] Hac , 78

[1483] Saffat , 159 , 160

[1484] Sad , 82 , 83

[1485] Nisa , 113

[1486] Yusuf , 33

[1487] Neml , 14

[1488] Casiye , 23

[1489] Casiye, 17

[1490] En’am , 87 , 88

[1491] Maide , 67

[1492] Tefsir’ul Mizan 11/155 , 164

[1493] Nahl suresi , 90. ayet

[1494] Nur’us-Sakaleyn , 3/78/197

[1495] Mecme’ul-Beyan , 6/587

[1496] Emali’es-Seduk , 27/4

[1497] Bihar , 71/196/4

[1498] Mean’il-Ahbar , 196/2

[1499] Furkan , 74

[1500] Nehc'ül-Belağa , 116. hutbe

[1501] Tarih-i Dimeşki (İmam Ali’nin biyografisinde) 2/440/949

[1502] a. g. e. s. 258/774

[1503] Ta-Ha , 132

[1504] Kasas , 83

[1505] Hud , 49

[1506] Nehc'ül-Belağa , 98. hutbe

[1507]- Zümer/73

[1508]- Fetih/26

[1509] Nehc’ul Belağa, 190. hutbe

[1510] Rum sures , 30-41. ayetler

[1511] Maide suresi , 54. ayet

[1512] Enbiya suresi , 105. ayet

[1513] Taha suresi , 132. ayet

[1514] Tefsir’ul Mizan , 4/131

[1515] Al-i İmran , 28

[1516] Nahl , 106

[1517] Gafir , 28

[1518] Kurb’ul-Esnad , 35/114

[1519] el-Kafi , 2/220/19

[1520] Emali’el-Müfid , 100/2

[1521] el-Kafi , 2/218/5

[1522] a. g. e. s. 219/11

[1523] a. g. e. s. 220/20

[1524] Mehasin , 1/400/900

[1525] Tefsir-i Ayyaşi , 2/351/85

[1526] a. g. e. 2/381/86

[1527] Gurer'ul-Hikem , 8173

[1528] İlel’uş-Şerayi , 467/22

[1529] Bihar , 78/288/2

[1530] a. g. e. 75/399/33

[1531] el-Kafi , 2/220/18

[1532] el-Kafi , 2/219/13

[1533] Bihar , 75/413/64

[1534] el-Kafi , 2/168/1

[1535] Vesail’uş-Şia , 11/470/9

[1536] a. g. e. 11/477/7

[1537] Müstedrek’ül-Vesail , 12/274/14082

[1538] Emali’et-Tusi , 210/362

[1539] el-Kafi , 8/55/16

[1540] Vesail’uş-Şia , 11/483/2

[1541] el-Kafi , 3/32/2

[1542] Al-i İmran , 159

[1543] Furkan , 58

[1544] Şuara , 217

[1545] Kurb’ul-Esnad , 354/1268

[1546] el-Kafi , 2/47/2

[1547] Gurer'ul-Hikem , 492

[1548] a. g. e. 249

[1549] a. g. e. 544

[1550] Bihar , 78/79/56

[1551] Gurer'ul-Hikem , 5802

[1552] a. g. e. 6484

[1553] Al-i İmran , 160

[1554] En’am , 17

[1555] En’am , 106 , 107

[1556] Tevbe , 51

[1557] Mean’il-Ahbar , 261/1

[1558] Gurer'ul-Hikem , 1916

[1559] a. g. e. 4895

[1560] Bihar , 71/156/74

[1561] el-Kafi , 2/57/1

[1562] Bihar , 71/158

[1563] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza , 2/50/192

[1564] Bihar , 78/338/24

[1565] Misbah’uş-Şeria , 416

[1566]- [bk. el-Mizan, c.1, Bakara suresi, 23-24. ayetlerin tefsiri, Mucize ve Mahiyeti]

[1567] Tefsir’ul Mizan , 4/60 ve hakeza 1/58 , 88

[1568] Al-i İmran , 173 , 174

[1569] Yunus , 71

[1570] Hud , 56

[1571] a. g. s , 88

[1572] Ankebut , 58 , 59

[1573] Bihar , 71/155/70

[1574] Tefsir-i Kummi , 2/73

[1575] Cahiliye döneminin hurafelerinden birisidir. Kötülüklerden korunmak için böyle bir işe  başvuruyorlardı.

[1576] Kenz'ul-Ummal , 5683

[1577] Sünen-i Ebi Mace , 3489

[1578] Al-i İmran , 122

[1579] Gurer'ul-Hikem , 699

[1580] a. g. e. 4286

[1581] a. g. e. 3380

[1582] a. g. e. 6484

[1583] a. g. e. 3150

[1584] a. g. e. 8069

[1585] a. g. e. 4832

[1586] Bihar , 71/135/15

[1587] Gurer'ul-Hikem , 10936

[1588] Kenz'ul-Ummal , 5686

[1589] Cami’ul-Ahba , r 321/904

[1590] a. g. e. 322/907

[1591] Gurer'ul-Hikem , 3082

[1592] Bihar , 78/186/17

[1593] el-Kafi , 2/65/3

[1594] Müstedrek’ül-Vesail , 11/217/12786

[1595] Gurer'ul-Hikem , 8128

[1596] a. g. e. 9028

[1597] a. g. e. 8985

[1598] a. g. e. 7451

[1599] a. g. e. 7007

[1600] a. g. e. 1318

[1601] Sünen-i Ebi Mace , 3538

[1602] Kenz'ul-Ummal , 8513

[1603] Bihar , 78/183/8

[1604] a. g. e. 71/156/73

[1605] a. g. e. 78/364/5

[1606] Bihar , 78/79/56

[1607] Gurer'ul-Hikem , 605

[1608] Cami’ul-Ahbar , 322/905

[1609] Gurer'ul-Hikem , 8264

[1610] Talak , 3

[1611] Nisa, 81

[1612] Nisa , 45

[1613] Enfal , 62 , 64

[1614] Tevbe , 129

[1615] Kenz'ul-Ummal , 5693

[1616] Bihar , 77/87/3

[1617] el-Kafi , 2/65/6

[1618] Kenz'ul-Ummal , 5684

[1619] Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 2/270

[1620] Gurer'ul-Hikem , 72

[1621] a. g. e. 1559

[1622] a. g. e. 4504

[1623] Bihar , 71/154/66

[1624] Nehc'ül-Belağa , 227. hutbe

[1625] Sünen-i Tirmizi , 2517

[1626] Kenz'ul-Ummal , 5698

[1627] Emali’et-Tusi , 193/326

[1628] Nehc'ül-Belağa , 11. hutbe

[1629] Tefsir-i Ayyaşi , 2/222/6

[1630] Müstedrek’ül-Vesail , 11/217/12789

[1631] Müstedrek’ül-Vesail , 11/220/12798

[1632] Kenz'ul-Ummal , 5696

[1633] Nur’us-Sakaleyn , 5/357/49

[1634] el-Kafi , 5/84/5

[1635] Müzzemmil , 8 , 9

[1636] Hac , 78

[1637] Al-i İmran , 101

[1638] A’raf , 196 , 197

[1639] En’am , 14

[1640] Hud , 12

[1641] Bihar , 94/99/13

[1642] a. g. e. 77/178/10

[1643] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[1644] Ra’d , 14 , 16

[1645] Hac , 15

[1646] Kenz'ul-Ummal , 5693

[1647] Müstedrek’ül-Vesail , 11/217/12790

[1648] ed-Durret’ul-Bahire , 39

[1649] Kenz'ul-Ummal , 8512

[1650] Emali’et-Tusi , 585/12010

[1651] Bihar , 71/144/42

[1652] Kenz'ul-Ummal , 5690

[1653] el-Kafi , 2/63/1

[1654] Bihar , 71/154/67

[1655] el-Kafi , 2/65/5

[1656] Tuhef'ul-Ukul , 443

[1657] Gurer'ul-Hikem , 1466

[1658] a. g. e. 2678

[1659] Nehc'ül-Belağa , 17. hutbe

[1660] a. g. e. 103

[1661] Beled , 3

[1662] el-İhtisas , 342

[1663] el-Fakih , 1/194/595

[1664] el-Hisal , 107/71

[1665] Kenz'ul-Ummal , 45415

[1666] Gurer'ul-Hikem , 1668

[1667] a. g. e. 6542

[1668] el-Kafi , 6/4/2

[1669] a. g. e. s. 2/2

[1670] a. g. e. s. 3/5

[1671] Enfal , 28

[1672] Münafikun , 9

[1673] Teğabün , 14 , 15

[1674] Cami’ul-Ahbar , 283/755

[1675] el-Kafi , 6/50/9

[1676] Cami’ul-Ahbar , 284/758

[1677] Nehc'ül-Belağa , 352. hikmet

[1678] Bihar , 43/284/50

[1679] Nehc'ül-Belağa , 160. hutbe

[1680] el-Kafi , 6/49/3

[1681] Bihar , 104/105/103

[1682] Kenz'ul-Ummal , 45958

[1683] el-Kafi , 6/50/5

[1684] a. g. e. s. 49/1

[1685] a. g. e. s. 50/7

[1686] Mekarim'ul-Ahlak , 1/474/1625

[1687] Bihar , 43/2872/49

[1688] el-Fakih , 3/483/4707

[1689] Kenz'ul-Ummal , 45413

[1690] el-Kafi , 6/50/4

[1691] Bihar , 43/285/50

[1692] a. g. e.

[1693] “ Huzukkete” küçük olan ve küçük adımlar atan kimse anlamındadır. Eyne bekke ise , küçük gözler anlamındadır. Terekke ise yukarı çık anlamındadır.

[1694] Bihar , 43/286/51

[1695] Al-i İmran , 38

[1696] Saffat , 100

[1697] Furkan , 74

[1698] el-Kafi , 6/3/10

[1699] a. g. e. s. 2/1

[1700] Bihar , 104/98/67

[1701] Gurer'ul-Hikem , 1665

[1702] Bihar , 104/101/85

[1703] Mekarim'ul-Ahlak , 1/471/1610

[1704] Bihar , 104/98/66

[1705] Vesail’uş-Şia , 11/560/2

[1706] Gurer'ul-Hikem , 10065

[1707] a. g. e. 10066

[1708] a. g. e. 2963

[1709] a. g. e. 5688

[1710] Nahl , 58 , 59

[1711] el-Kafi , 6/5/6

[1712] Bihar , 104/97/62

[1713] el-Kafi , 6/4/1

[1714] a. g. e. s. 6/11

[1715] el-Kafi , 6/6/9

[1716] Kenz'ul-Ummal , 45374

[1717] a. g. e. 45391

[1718] a. g. e. 45399

[1719] a. g. e. 45400

[1720] Bihar , 78/206/59

[1721] el-Kafi , 6/7/12

[1722] Mekarim'ul-Ahlak , 1/472/1613

[1723] el-Kafi , 6/6/7

[1724] Kenz'ul-Ummal , 45349

[1725] a. g. e. 45358

[1726] Kenz'ul-Ummal , 45347

[1727] a. g. e. 45348

[1728] Bihar , 104/92/16

[1729] Kenz'ul-Ummal , 45346

[1730] a. g. e. 45350

[1731] Bihar , 74/84/94

[1732] Tefsir-i Ayyaşi , 2/166

[1733] Kenz'ul-Ummal , 45957

[1734] İsra , 23 , 24

[1735] et-Terğib ve't-Terhib , 3/316/10

[1736] el-Kafi , 2/157/1

[1737] et-Terğib ve't-Terhib , 3/317/16

[1738] Bihar , 77/212/1

[1739] Gurer'ul-Hikem , 4423

[1740] Bihar , 74/65/31

[1741] et-Terğib ve't-Terhib , 3/314/1

[1742] a. g. e. s. 315/5

[1743] a. g. e. s. 317/17

[1744] el-Hisal , 156/196

[1745] Bihar , 74/82/85

[1746] et-Terğib ve't-Terhib , 3/322/30

[1747] Sahifet’us-Seccadiye , 102 , 24. dua

[1748] Bihar , 74/56/15

[1749] el-Hisal , 608/9

[1750] Bihar , 74/72/55

[1751] Bihar , 74/56/14

[1752] a. g. e. s. 86/100

[1753] el-Kafi , 2/158/2

[1754] a. g. e. s. 163/21

[1755] a. g. e. s. 159/7

[1756] et-Terğib ve't-Terhib , 3/323/32

[1757] Kenz'ul-Ummal , 45439

[1758] Mişkat’ul-Envar , 162

[1759] el-Kafi , 2/159/9

[1760] Bihar , 74/6/1

[1761] Kenz'ul-Ummal , 11670

[1762] a. g. e. 14569

[1763] et-Terğib ve't-Terhib , 3/316/11 ve 12

[1764] Kenz'ul-Ummal , 45937

[1765] Besair’ud-Derecat , 243/3

[1766] Bihar , 74/82/88

[1767] İsra , 23

[1768] el-Kafi , 2/158/1

[1769] a. g. e. s. 348/1

[1770] a. g. e. s. 349/7

[1771] a. g. e. s. 158/1

[1772] a. g. e. s. 349/8

[1773] Bihar , 74/78/76

[1774] el-Kafi , 2/158/1

[1775] Vesail’uş-Şia , 18/224/2

[1776] Kenz'ul-Ummal , 45455

[1777] et-Terğib ve't-Terhib , 3/327/4

[1778] Bihar , 74/80/82

[1779] İlel’uş-Şerayi’ , 479/2

[1780] Bihar , 74/74/61

[1781] a. g. e. 74/84/95

[1782] Tuhef'ul-Ukul , 489

[1783] Bihar , 104/99/77

[1784] Kenz'ul-Ummal , 45458

[1785] Bihar , 74/74/66

[1786] el-Kafi , 2/349/7

[1787] Bihar , 74/61/26

[1788] Kenz'ul-Ummal , 45537

[1789] el-Kafi , 2/348/4

[1790] Nehc'ül-Belağa , 399. hikmet

[1791] el-Kafi , 2/159/5

[1792] Kenz'ul-Ummal , 45512

[1793] Tuhef'ul-Ukul , 322

[1794] Bihar , 74/6/1

[1795] Kenz'ul-Ummal , 45932

[1796] a. g. e. 45933

[1797] a. g. e. 45941

[1798] a. g. e. 45942

[1799] el-Kafi , 5/136/6

[1800] Kenz'ul-Ummal , 45340

[1801] Nehc'ül-Belağa , 399. hikmet

[1802] Kenz'ul-Ummal , 45191

[1803] Mekarim'ul-Ahlak , 1/474/1627

[1804] Bihar , 74/85/99

[1805] a. g. e. 78/236/67

[1806] Kenz'ul-Ummal , 45192

[1807] a. g. e. 45193

[1808] a. g. e. 45337

[1809] Bihar , 104/98/70

[1810] Kenz'ul-Ummal , 45147

[1811] Mekarim'ul-Ahlak , 1/475/1633

[1812] Bihar , 104/98/69

[1813] Kenz'ul-Ummal , 45410

[1814] a. g. e. 45409

[1815] a. g. e. 45411

[1816] Vesail’uş-Şia , 12/247/12

[1817] Kenz'ul-Ummal , 45953

[1818] Vesail’uş-Şia , 12/247/14

[1819] a. g. e. 15/197/5

[1820] Kenz'ul-Ummal , 45341

[1821] Vesail’uş-Şia , 12/247/13

[1822] Kenz'ul-Ummal , 45324

[1823] a. g. e. 45330

[1824] Gurer'ul-Hikem , 6305

[1825] el-Kafi , 4/124/1

[1826] a. g. e. 3/409/1

[1827] Kenz'ul-Ummal , 45338

[1828] Bihar , 104/93/22

[1829] a. g. e. 74/70/45

[1830] Kenz'ul-Ummal , 45344

[1831] Nur’us-Sakaleyn , 1/521/423

[1832] Nisa, 59

[1833] Nisa , 80

[1834] Maide , 55

[1835] Nur’us-Sakaleyn , 1/521/423

[1836] Tefsir-i el-Mizan , 6/22

[1837] Nur’us-Sakaleyn , 1/499/331

[1838]Teğabün suresi , 12. ayet

[1839] Nisa suresi , 105. ayet

[1840] Ahzab suresi , 6. ayet

[1841] Al-i İmran suresi , 31. ayet

[1842] Nisa suresi , 77. ayet

[1843] Bakara suresi , 195. ayet

[1844] Bakara suresi , 183. ayet

[1845] Al-i İmran suresi , 104. ayet

[1846] Maide suresi , 35. ayet

[1847] Hac suresi , 78. ayet

[1848] Nur suresi , 2. ayet

[1849] Maide suresi , 38. ayet

[1850] Bakara suresi , 179. ayet

[1851] Talak suresi , 2. ayet

[1852] Al-i İmran suresi , 103. ayet

[1853] Şura suresi , 13. ayet

[1854] Al-i İmran suresi , 144. ayet

[1855] Al-i İmran suresi , 195. ayet

[1856] A’raf suresi , 128. ayet

[1857] Cuma suresi , 2. ayet

[1858] Hücurat suresi , 13. ayet

[1859] Bakara suresi , 148. ayet

[1860] Ahzap suresi , 21. ayet

[1861] Tefsir’ul Mizan, 4/121

[1862] Ra’d, 11

[1863] Kenz’ul Ummal, 14972

[1864]el-Kafi , 8/53/16

 Nehc'ül-Belağa , 97. hutbe

[1865]Nehc'ül-Belağa , 97. hutbe

[1866] el-Fakih , 4/404/5871

[1867] Kasas , 83

[1868] Bihar , 75/340/18

[1869] a. g. e. s. 359/74

[1870] Gurer'ul-Hikem , 10122

[1871] a. g. e. 5626

[1872] Gurer'ul-Hikem , 5687

[1873] a. g. e. 8365

[1874] et-Terğib ve't-Terhib , 3/176/40

[1875] Gurer'ul-Hikem , 3448

[1876] Nehc'ül-Belağa , 62. mektup

[1877] Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 9/15

[1878] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[1879] a. g. e.

[1880] a. g. e.

[1881] a. g. e.

[1882] a. g. e.

[1883] a. g. e.

[1884] a. g. e.

[1885] a.g.e

[1886] Gurer’ul Hikem, 8717

[1887] a. g. e. 1898

[1888] et-Tehzib , 6/227/547

[1889] Tuhef'ul-Ukul , 319

[1890] a. g. e.

[1891] a.g.e

[1892] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

a. g. e. 27

[1893]a. g. e. 27. mektup

[1894] Bihar , 75/27/12

Nehc'ül-Belağa , 53. mektup [1895] Sahih-i Müslim , 1828

[1896] Kenz'ul-Ummal , 14300

[1897] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[1898] a. g. e.

[1899] Bihar , 23/75/24

[1900] et-Terğib ve't-Terhib , 3/179/1

[1901] Sahih-i Müslim , 3/1456/14

[1902] a. g. e. s. 1457/15

[1903] Sünen-i Ebi Davud , 2929

[1904] a. g. e. 2930

[1905] Gurer'ul-Hikem , 8613

[1906] a. g. e. 8692

[1907] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[1908] a. g. e.

[1909] a. g. e.

[1910] Tenbih'ul-Havatir , 2/165

[1911] a. g. e. s. 163

[1912] Nehc'ül-Belağa , 67. mektup

[1913] a. g. e. 53. mektup

[1914] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[1915] a. g. e.

[1916] Gurer'ul-Hikem , 4725

[1917] Nehc'ül-Belağa , 43. mektup

[1918] Tefsir-i Kummi , 1/94

[1919] a. g. e.

[1920] Vesail’uş-Şia , 13/91/2

[1921] Nehc'ül-Belağa , 53. mektup

[1922] a. g. e. 53. mektup

[1923] a.g.e.

[1924] Yunus , 62 , 63

[1925] Enfal , 34

[1926] Dur’ul-Mensur , 4/370

[1927] Bihar , 69/319/35

[1928] Nehc'ül-Belağa , 432. hikmet

[1929] Dur’ul-Mensur , 4/373

[1930] Gurer'ul-Hikem , 3571

[1931] a. g. e. 3552

[1932] Bihar , 68/154/10

[1933] a. g. e. 69/277/10

[1934] Bihar , 69/277/11

[1935] Nur’us-Sakaleyn , 2/309/94

[1936] Dur’ul-Mensur , 4/370

[1937] el-Kafi , 2/237/25

[1938] el-Hisal , 209/31

[1939] Bihar , 70/16/8

[1940] Nehc'ül-Belağa , 38. hutbe

[1941] el-Kafi , 3/258/27

[1942] Nehc'ül-Belağa , 192. hutbe

[1943] a. g. e. 27

[1944] a. g. e. 113. hutbe

[1945] a. g. e. 415. hikmet

[1946] a. g. e. 131

[1947] Bihar , 68/221/10

[1948] Tenbih'ul-Havatir , 1/86

[1949] Nehc'ül-Belağa , 114. hutbe

[1950] Bihar , 103/20/2

[1951] Nehc'ül-Belağa , 227. hutbe

[1952] Hud , 9-11

[1953] Gurer'ul-Hikem , 10302

[1954] a. g. e. 2860

[1955] a. g. e. 6731

[1956] a. g. e. 6842

[1957] Nehc'ül-Belağa , 194. hutbe

[1958] a. g. e. 150. hikmet

[1959]- Araf/99

[1960] Nehc’ul Belağa, 377. hikmet

[1961] Nehc'ül-Belağa , 100. hutbe

[1962] Vesail’uş-Şia , 6/314/5

[1963] a. g. e. 6/315/9

[1964] a. g. e. h. 11

[1965] Nehc'ül-Belağa , 342. hikmet

[1966] el-Hisal , 7/20

[1967] Gurer'ul-Hikem , 1606

[1968] a. g. e. 636

[1969] a. g. e. 756

[1970] a. g. e. 52-53

[1971] a. g. e. 1091-1092

[1972] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup ; Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid , 16/113

[1973] Bihar , 78/249/87

[1974] Gurer'ul-Hikem , 1751

[1975] a. g. e. 4577

[1976] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[1977] Bakara, 177

[1978] Bakara , 83

[1979] el-Kafi , 7/51/7

[1980] a. g. e. 75/4/8

[1981] a. g. e. 77/171/7

[1982] a. g. e. 75/4/9

[1983] Nur’us-Sakaleyn , 5/597/23

[1984] et-Terğib ve't-Terhib , 3/346/1

[1985] Kenz'ul-Ummal , 6008

[1986] et-Terğib ve't-Terhib , 3/347/5

[1987] a. g. e. 3/347/4

[1988] a. g. e. s. 349/14

[1989] Nisa , 10

[1990] Emali’es-Seduk , 395/1

[1991] Tefsir-i Ayyaşi , 1/225/47

[1992] Dur’ul-Mensur , 2/443

[1993] Biha , r 79/267/2

[1994] a. g. e. 75/10/32

[1995] İlel’uş-Şerayi’ , 480/1

[1996] Bihar , 79/268/7

[1997] a. g. e. 2/2/1

[1998] Tefsir-i Mensub ila İmam Askeri , 340/216

[1999] Bihar , 2/3/4

[2000] a. g. e. s. 4/5

[2001] Secde , 24

[2002] Kenz'ul-Ummal , 4334

[2003] a. g. e. 7338

[2004] Bihar , 70/176/33

[2005] Bihar , 69/395/88

[2006] Müstedrek’ül-Vesail , 11/196/12727

[2007] Gurer'ul-Hikem , 9556

[2008] Emali’es-Seduk , 395/1

[2009] Bihar , 70/176/32

[2010] Gurer'ul-Hikem , 7706

[2011] a. g. e. 7720

[2012] a. g. e. 2242

[2013] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[2014] Nehc'ül-Belağa , 91. hutbe

[2015] a. g. e. 157

[2016] Gurer'ul-Hikem , 852

[2017] a. g. e. 2868

[2018] a. g. e. 2992

[2019] a. g. e. 6797

[2020] a. g. e. 9976

[2021] a. g. e. 4635

[2022] a. g. e. 6184

[2023] a. g. e. 398

[2024] a. g. e. 9726

[2025] a. g. e. 11019

[2026] Kenz'ul-Ummal , 7331

[2027] Bihar , 67/271/3

[2028] el-Kafi , 2/51/1

[2029] a. g. e. s. 52/4

[2030] a. g. e. h. 5

[2031] Bihar , 70/173/26

[2032] Gurer'ul-Hikem , 31

[2033] a. g. e. 4199

[2034] a. g. e. 7042

[2035] Bihar , 77/168/6

[2036] Gurer'ul-Hikem , 856

[2037] el-Kafi , 2/57/3

[2038] Gurer'ul-Hikem , 9958

[2039] el-Kafi , 2/52/4

[2040] a. g. e. h. 5

[2041] a. g. e. h. 6

[2042] Bihar , 70/171/21

[2043] Gurer'ul-Hikem , 6345 , 6346

[2044] Mişkat’ul-Envar , 15

[2045] Kenz'ul-Ummal , 7339

[2046] Bihar , 70/178/38

[2047] a. g. e. h. 44

[2048] a. g. e. 78/185/16

[2049] Tekasür , 5 , 8

[2050] Bakara , 260

[2051] En’am , 75

[2052] el-Mehasin , 1/385/852

[2053] Kenz'ul-Ummal , 44130

[2054] a. g. e. 44111

[2055] a. g. e. 29858

[2056] Vakia , 95

[2057] Hakka , 51

[2058] Tefsir’ul Mizan, 19/140

[2059] el-Bihar, 70/142

[2060] Nehc'ül-Belağa , 87. hutbe

[2061] Nehc'ül-Belağa , 147. hikmet

[2062] Bihar , 77/20/4

[2063] el-Kafi , 2/52/5

[2064] et-Terğib ve't-Terhib , 1/53/3

[2065] Nehc'ül-Belağa , 125. hikmet

[2066] Gurer'ul-Hikem , 68

[2067] Tuhef'ul-Ukul , 20

[2068] Gurer'ul-Hikem , 2012

[2069] a. g. e. 663

[2070] a. g. e. 10970

[2071] Bihar , 73/167/31

[2072] a. g. e. 70/182/52

[2073] Gurer'ul-Hikem , 1714

[2074] a. g. e. 7988

[2075] a. g. e. 8709

[2076] Bihar , 77/61/4

[2077] Bihar , 70/172/22

[2078] Gurer'ul-Hikem , 3551

[2079] a. g. e. 1545

[2080] Bihar , 78/92/98

[2081] Gurer'ul-Hikem , 10336

[2082] Bihar , 77/131/41

[2083] Gurer'ul-Hikem , 11011

[2084] a. g. e. 7996

[2085] a. g. e. 5986

[2086] a. g. e. 724

[2087] Bihar , 73/161/6

[2088] Gurer'ul-Hikem , 5513

[2089] a. g. e. 1177

[2090] a. g. e. 4876

[2091] a. g. e. 5072

[2092] a. g. e. 8961

[2093] a. g. e. 7332

[2094] a. g. e. 7341

[2095] Tuhef'ul-Ukul , 201

[2096] Bihar , 77/185/30

[2097] Nehc'ül-Belağa , 114. hutbe

[2098] Bihar , 77/417/39

[2099] Kenz'ul-Ummal , 44225

[2100] Gurer'ul-Hikem , 1616

[2101] a. g. e. 411

[2102] Mişkat’ul-Envar , 20

[2103] Gurer'ul-Hikem , 5560

[2104] a. g. e. 6134

[2105] a. g. e. 1301

[2106] a. g. e. 5538

[2107] a. g. e. 6192

[2108] a. g. e. 10970

[2109] a. g. e. 1975

[2110] a. g. e. 6347-6348

[2111] Bihar , 77/291/2

[2112] Gurer'ul-Hikem , 843

[2113] a. g. e. 516

[2114] a. g. e. 7588

[2115] a. g. e. 5488

[2116] a. g. e. 7237

[2117] a. g. e. 8256

[2118] a. g. e. 2823

[2119] a. g. e. 391

[2120] a. g. e. 4286

[2121] a. g. e. 699

[2122] a. g. e. 6484

[2123] a. g. e. 4284

[2124] a. g. e. 728

[2125] a. g. e. 8467

[2126] Bihar , 71/152/60

[2127] Kenz'ul-Ummal , 7333

[2128] Nehc'ül-Belağa , 31. mektup

[2129] Bihar , 94/145/21

[2130] el-Hisal , 231/74

[2131] Hilyet’ul-Evliya , 1/74

[2132] Kenz'ul-Ummal , 8803

[2133] Gurer'ul-Hikem , 7987

[2134] el-Kafi , 2/268/1

[2135] Bihar , 70/176/34

[2136] Bihar , 70/179/45

[2137] Dur’ul-Mensur , 2/203

[2138] Kenz'ul-Ummal , 7342

[2139] a. g. e. 7343

[2140] Gurer'ul-Hikem , 7569

[2141] Muhammed suresi , 25. ayet

[2142] Muhammed suresi , 32. ayet

[2143] Neml suresi , 14. ayet

[2144] Casiye suresi , 23. ayet

[2145] Fatır suresi , 10. ayet

[2146] Rum suresi , 10. ayet

[2147] Yusuf suresi , 106. ayet

[2148] Tefsir’ul-Mizan , 18/259